Skip to main content
Türküler, içerisinden çıktığı toplumların inanç, dünyayı algılayış, yaşayış ve davranış tarzlarını; millî ve kültürel kodlarını ihtiva eden sözlü kültür ürünleridir. Tarih boyunca söylene söylene değişip dönüşen ve nesilden nesile... more
Türküler, içerisinden çıktığı toplumların inanç, dünyayı algılayış, yaşayış ve davranış tarzlarını; millî ve kültürel kodlarını ihtiva eden sözlü kültür ürünleridir. Tarih boyunca söylene söylene değişip dönüşen ve nesilden nesile aktarılan türküler, yeni şartlara adapte olarak versiyon ve varyantlara çoğalmaktadır. Rodop Türklerinin türküleri de bu şekildedir. Rodop Dağları, büyük bölümü Bulgaristan’da bulunan, Bulgaristan ile Yunanistan arasındaki sıra dağlardır. Bu bölgede yaşayan Rodop Türkleri, Bulgaristan’daki rejimin sosyalizme geçişi ve sonrasında da aynı bölgede hayatiyetini sürdürmeye çalışmışlardır. Balkanlardaki Türk kültürünün önemli temsilcilerinden olan Rodop Türkleri, sosyalist rejimin yaşandığı yıllarda sosyalizmle bağlantılı birtakım ideolojik türküler söylemişlerdir. Genellikle iş ve çalışma türküleri sınıfındaki bu sözlü kültür ürünleri Bulgar sosyalist rejiminin hayata geçirdiği pek çok unsuru bünyesinde barındırmaktadır. Bu türküler, Bulgaristan Türklerinin sosyalizme adapte oluş süreçlerinin ve ideolojik kabullerin sözlü kültürü ne şekilde etkileyebileceğinin göstergeleridir. Bu çalışmada, 1962 yılında Bulgaristan Rodop Türkleri arasından derlenmiş olan ideolojik türkü örnekleri incelenmiş ve sosyalist ideoloji çerçevesinde şekillenmiş olan türkülerin kültürel değerlendirmesi yapılmıştır.
Günümüzde neredeyse her gün yapay zekâ uygulamalarının yeni bir alanda kullanıldığını veya yeni bir başarıya imza atığı duyulmaktadır. İnsanlığın geleceğinde çok daha etkili ve olmazsa olmaz bir unsur olacağı söylenen yapay zekâ, bugün... more
Günümüzde neredeyse her gün yapay zekâ uygulamalarının yeni bir alanda kullanıldığını veya yeni bir başarıya imza atığı duyulmaktadır. İnsanlığın geleceğinde çok daha etkili ve olmazsa olmaz bir unsur olacağı söylenen yapay zekâ, bugün dahi pek çok alanda sıradan kullanıcıyla buluşmaktadır. Sosyal medyada, bankacılık uygulamalarına, arama motorlarından çağrı merkezlerine kadar pek çok yerde ve hatta sanat eserlerinin meydana getirilmesinde dahi yapay zekânın izleri görülebilmektedir. Masallar da yapay zekâ ile birlikte gündeme gelen edebi türlerden biridir. Halk edebiyatının anlatmaya dayalı türleri arasında yer alan masallar kültür aktarımının ve yeni nesillerin eğitiminin en önemli unsurlarındandır. Masal anlatıcılığı, Türk kültüründe bir gelenek çerçevesinde yaşamaktadır. Halk arasından derlenen masalların her birinde belirli bir iskelet yapı, anlatıyı ilgi çekici kılan kalıp ifadeler ve formeller, sürekli tekrar eden birtakım motifler, verilmek istenen mesajlar ve kültürel kodlar yer almaktadır. Masal, gelenek içerisinde öğrenilmiş tekil bir anlatı değildir. Bir masalın meydana gelmesinde anlatının rolü ne kadar büyükse anlatıcının rolü de o ölçüde büyüktür. Bu sebeple her masal, geleneğin olduğu kadar anlatıcının izlerini de taşır. Bu çalışmada yapay zekâ motoru ChatGPT’ye makale yazarı tarafından yazdırılan yetmiş masaldan yedisi ele alınmıştır. Çalışma kapsamında yapay zekâ doğal dil işleme yazılımı ChatGPT’nin yazdığı “Türk masalları” geleneksel Türk masallarıyla yapı, motif, formel bağlamında mukayese edilmiş ve yapay zekânın bir masal yaratıcısı/anlatıcısı olup olamayacağı tartışılmıştır.
Memoratlar olağanüstü varlıklarla ilişkili olarak yaşanan bireysel tecrübe anlatılarıdır. Sözlü kültürde oldukça yaygın bir şekilde yaşayan memoratlar ya doğrudan yaşayan tarafından ya da yaşayandan dinleyen ya da yaşayandan dinleyen... more
Memoratlar olağanüstü varlıklarla ilişkili olarak yaşanan bireysel tecrübe anlatılarıdır. Sözlü kültürde oldukça yaygın bir şekilde yaşayan memoratlar ya doğrudan yaşayan tarafından ya da yaşayandan dinleyen ya da yaşayandan dinleyen kişiden dinleyen tarafından anlatılmaktadır. Memoratlar, sıradan insanların başından geçen olağanüstü hikâyeler olmak yönüyle aynı zamanda bir hatıra formundadır. Memoratlar birçok dinî veya mitolojik varlığı ihtiva etmek suretiyle toplumun kolektif belleğinde ve inancında yaşayan unsurlarla şekillenmektedir. Memoratların detaylı bir şekilde incelenmesiyle toplumun korku, inanç, gelenek ve ritüelistik boyutları ortaya çıkarılabilmektedir. Bu çalışmada Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan ve toplum Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 4. Sınıf öğrencilerinin “Karşılaştırmalı Halk Edebiyatı” dersi kısa sınavı çerçevesinde yazdıkları “kurgusal memorat”ların, gelenekteki gerçek memoratlarla mukayesesi yapılmıştır. İlgili ders kapsamında öğrencilere memorat kavramı izah edilerek pek çok memorat örneği verilmiş ve öğrencilerin memoratlara tamamen vakıf olmalarının ardından kurgusal bir memorat yazmaları talep edilmiştir. Yirmi dokuz öğrenciden toplanan örnekler, geleneksel memoratlara uygunluğu bağlamında elemeye tabi tutulmuş ve yazılan memoratlardan on iki tanesinin geleneksel türe uygun olduğu tespit edilmiştir. Kurgusal memoratların önemli kısımları inceleme kısmında değerlendirilmiş, memoratların tam metinleri ise çalışma sonundaki ekler kısmında verilmiştir. Bu çalışmada geleneksel memoratlar gösterildikten ve içselleştirildikten sonra yazılan kurgusal memoratlar, gerçek memoratlarla, memorat türünün özellikleriyle ve geleneksel boyutuyla mukayese edilmiştir.
Karaylar, Karaizm olarak bilinen bir Yahudilik biçimine bağlı olan bir Türk topluluğudur. Kendi aralarında Tatarca’nın bir lehçesini konuşan ve MS 800 civarında Yahudiliğe geçen bir Türk-Tatar krallığı olan Karayların, Hazarlardan... more
Karaylar, Karaizm olarak bilinen bir Yahudilik biçimine bağlı olan bir Türk topluluğudur. Kendi aralarında Tatarca’nın bir lehçesini konuşan ve MS 800 civarında Yahudiliğe geçen bir Türk-Tatar krallığı olan Karayların, Hazarlardan gel-dikleri/Hazarların torunları oldukları ifade edilir. Karayca, birlikte Batı Kıpçak Türk dilleri grubunu oluşturan Kırım Tatarcası, Karaçay-Balkarca ve Kumukça ile bağlantılıdır. Bu çalışmada 2007’de bir sayı, 2013-2022 yılları arasında ise yıllık birer sayı olarak yayın yapan “Almanach Karaimski” dergisinde yayınlanan çalışmaların malumatlı künyeleri verilmiştir. Bitik-Karaimską Oficynę Wydawniczą (Bitik-Polonya Karaim Birliği Yayınevi) tarafından yayınlanan Almanach Karaimski, Karay Türklerinin tarihini, kültürünü, dini inançlarını, göçlerini, folklorunu, dillerini, siyasi ve sosyal çalkantılar karşısındaki tutumlarını, Hazar Türkleriyle olan bağlantılarını vb. içeren makaleler yayınlaması bağlamında istisnai bir örnektir. Bu dergide yayınlanan çalışmalar Karay Türklerinin folkloru, dini inançları, tarihi, nüfusu ve Türk toplulukları içerisindeki yeri bağlamında oldukça önemlidir.
Mezar, doğumla başlayıp ölüm anına kadar süren hayat yolculuğunun son durağı olması açısından, insan yaşayışı ve toplum bilinci üzerinde etki sahibi olan bir unsurdur. Öyle ki mezar ve mezarlıklar çevresinde gelişen algı merkezlerinin... more
Mezar, doğumla başlayıp ölüm anına kadar süren hayat yolculuğunun son durağı olması açısından, insan yaşayışı ve toplum bilinci üzerinde etki sahibi olan bir unsurdur. Öyle ki mezar ve mezarlıklar çevresinde gelişen algı merkezlerinin insana ölüm, öte dünyaya geçiş, kaçınılmaz son, ebedi istirahate çekilme, ebediyete intikal, sonsuzluk veya mutlak karanlık gibi fikirler aşılaması da bu bakımdan anlaşılabilir ve doğal karşılanmaktadır. Tarihin tüm devirlerinde ölüm gerçeği çokça düşünülmüş ve anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Gerek semavi dinler gerekse yerel dinlerin ölüm ve ölümle bağlantılı olarak mezara bakışı konusunda birçok ortaklığın bulunması, nihai olarak her insanın ölüm denen sonu yaşayacak olması toplum nezdinde de ölüm ve mezar anlayışını, toplumun iç ve dış dünyasında gündemden düşmeyen bir yere taşımıştır. Ayrıca tarih boyunca birçok toplumun ölümden sonraki hayata inanmasına bağlı olarak, mezarlar ölümden sonraki aşamaya geçişte bir durak ve öte dünyaya açılan bir kapı olarak görülmüştür. Bu açıdan ölüm gerçeğinin en açık yansıması olan mezarlar toplumların sözlü ve yazılı kültür ürünlerinde de kendine büyük bir yer kazanmıştır. Yapılan bu çalışmada, yaşayanlarla ölüler dünyası arasındaki geçiş mekânı olan mezar/mezarlıkların Binbir Gece Masalları’ndaki yansımaları on üç başlık altında tasnif edilmiştir.
Sanat eseri ve sanatçı, her daim yaşadığı çağın aynası konumundadır. Hiçbir sanat eseri yazıldığı dönemden bağımsız, hiçbir sanatçı yaşadığı döneme karşı kapalı konumda değildir. Özellikle köklerini eski Türk kültüründeki ozanlık... more
Sanat eseri ve sanatçı, her daim yaşadığı çağın aynası konumundadır. Hiçbir sanat eseri yazıldığı dönemden bağımsız, hiçbir sanatçı yaşadığı döneme karşı kapalı konumda değildir. Özellikle köklerini eski Türk kültüründeki ozanlık geleneğine bağlayan âşıklar, icra ettikleri sanatın kendilerine biçtiği rollerle sıradan insanlardan farklı bir konumda yer alır ve yaşadıkları devrin sözcüsü konumuna yükselirler. Böylece yönetici sınıfla halk arasında müstesna bir yere yerleşir ve eserleriyle tarihe tanıklık ederler. Kağızmanlı Cemal Hoca da âşıklar zümresinin yakın dönemdeki canlı örneklerinden biridir. Yaptığı imamlık ve öğretmenlik mesleği hitabetinin kuvvetini arttırmış, Osmanlı Devleti’nin dağılış döneminde Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan Rus işgallerine tanıklık etmiş ve Ermenilere karşı savaşmıştır. Hayatında edindiği birikimler ve âşıklık istidadıyla Âşık Ömer, Gevherî, Dertli ve Bayburtlu Zihnî çizgisinde eserler meydana getirmiş ve devrinin güçlü âşıklarından biri olarak kayıtlarda yerini almıştır. Yapılan bu çalışmada Kağızmanlı Cemal Hoca’nın şiirlerindeki alışılmamış bağdaştırma örnekleri incelenmiştir. Kağızmanlı Cemal Hoca’nın şiirlerine bakıldığında pek çok alışılmamış bağdaştırmanın yapıldığı görülmektedir. Devrinin dilini başarıyla temsil eden âşık, alışılmamış ve yeni bağdaştırmalar kurmak suretiyle de şiirlerinin dikkat çekiciliğine katkıda bulunmuştur. Tespit edilen örneklerde alışılmamış bağdaştırmaların büyük bölümü şiirin kafiyesi gereği şekillenmiştir.
Masal, toplumların inanç dünyalarını, dini öğretilerini, gelenek-göreneklerini ve ha-yatı algılayış biçimlerini birtakım sembolik ifadeler aracılığıyla örtülü şekilde yansı-tan bir türdür. Kahramanları ister hayvan ister insanlar olsun... more
Masal, toplumların inanç dünyalarını, dini öğretilerini, gelenek-göreneklerini ve ha-yatı algılayış biçimlerini birtakım sembolik ifadeler aracılığıyla örtülü şekilde yansı-tan bir türdür. Kahramanları ister hayvan ister insanlar olsun masallar, her zaman kültürel kodları ve toplumsal kabulleri aktarır. Masallar toplumların kolektif belleğindeki değişimlerden etkilenmekle kalmamış, geleceğe aktarılmak istenen her yeni kabul, masal dünyasında kendine bir sembol bularak anlatı içerisindeki yerini almış-tır. Kahramanlar masal kurgusu içerisinde, daha en başından itibaren bir erginlenme sürecine dâhil ettirilirler. Kahramanın çıkmış olduğu bu erginlenme yolculuğu, yeni nesilleri; gerek dışarıdan gelen tehlikelerle mücadele ettikleri gerekse kişisel gelişimleri sırasında karşılaşabilecekleri her türlü zorlukla başa çıkabilme yetilerini geliştiren sembolik mücadelelerle doludur. Kahraman, iyi ve doğru olandan ayrılmayıp korkak davranmadığı sürece her masalın sonunda ödülüne kavuşacaktır. Bu çalışmada “Kırk Şehzade ile Yedi Başlı Ejderha Çampalak” isimli masal, en küçük kardeşin çıkmış olduğu erginlenme yolunda karşılaştığı engelleyiciler ve yardımcıların fonksiyonları, motifler ve semboller üzerinden incelenecektir. Kullanılan sembolik ifadeler ile temsil edilen millî ve dinî ögeler tespit edilmeye çalışılmış, kahramanın sembolik yolculuğunun varış noktası tartışılmıştır.
Şamanizm, Türk kültürünün en arkaik unsurlarından birisidir. Türkler, tarih boyunca birçok dini benimsemiş, pek çok coğrafyaya göç etmiş ve farklı sosyo-kültürel özellikler taşıyan toplumlarla içli dışlı olmuşsa da Şamanizm’e ait... more
Şamanizm, Türk kültürünün en arkaik unsurlarından birisidir. Türkler, tarih boyunca birçok dini benimsemiş, pek çok coğrafyaya göç etmiş ve farklı sosyo-kültürel özellikler taşıyan toplumlarla içli dışlı olmuşsa da Şamanizm’e ait keyfiyetleri kolaylıkla terk etmemiş, bilakis dâhil oldukları yeni kültür daireleri ve dinler içerisinde de nispeten yaşatmışlardır. Bu durum, Şamanizm’in, Türklerin kültürel kodlarıyla bütünleştiğinin ve kolektif bellekte etkilerini sürdürüyor olmasının bir göstergesidir. Öyle ki bu dinsel sisteme ait
unsurların hâlâ halk arasında yaşatılıyor oluşu, Şamanizm’in Türk kültürüyle bağdaştığı ve Şamanizm’e ait inanç unsurlarının zamanla kültürle kaynaştığını göstermektedir. Şamanizm’in, sözlü kültür ürünlerinden toplumsal inanç ve uygulamalara kadar, toplum hayatının bütün unsurlarına belirli oranlarda sirayet etmesi toplum yapısında da kültürel olarak karşılık bulmaktadır. Bu sebeple, ferdî veya toplumsal üretimlerde de Şamanizm’in etkilerini görmek mümkündür. Ezoterik ve mistik yanıyla edebi eserlerden giyim kuşam tarzına kadar geniş bir yelpazede kendisinden esinlenilen Şamanizm’e ait öğeler, sinema ve televizyon dizileri gibi dijital-görsel mecralarda da senarist ve yönetmenlerce kullanılmaktadır. ‚Deliler: Fatih’in Fermanı (2018)‛ filmi de bu yapımlardan biridir. Bu çalışmada, Osmanlı ordusundaki delilerin Kazıklı Voyvoda ile mücadelesini anlatan, Deliler: Fatih’in Fermanı (2018)‛ filminin Şamanizm’den ne derece beslendiği incelenecektir. Ayrıca, yönetmen ve senaristlerin Şamanizm’e ne oranda vakıf olduğu, filmdeki unsurları hangi bilinç düzeyiyle ekledikleri ve Şamanizm’in kurgudaki rolü tartışılacaktır. Bunun yanı sıra incelenen filmde tarihi ve Şamanistik unsurların birbiriyle nasıl bağdaştırıldığı ele alınarak filmin, kültür endüstrisi, tek tipleşme ve küreselleşme konusundaki konumu değerlendirilecektir. ///// Shamanism is one of the most archaic elements of Turkish culture. Turks have adopted many religions throughout history, migrated to many geographies, and have been intertwined with societies with different socio-cultural characteristics. Despite this, the Turks did not easily abandon the characteristics of Shamanism but rather lived in the new cultural environment and religions in which they were involved. This is an indication that Shamanism is integrated with the cultural codes of the Turks and continues its influence in the collective memory. The fact that elements belonging to this religious system are still alive among the people shows that Shamanism is compatible with Turkish culture, and the elements of faith belonging to Shamanism merge with the culture over time. Shamanism inclusion in all elements of public life, from oral cultural products to social beliefs and practices is also culturally relevant in the structure of society. For this reason, it is possible to see the effects of Shamanism in individual or social productions. Elements belonging to Shamanism with esoteric and mystical side, which are influential from literary works to the style of clothing, are also used by screenwriters and directors in digital-visual media such as cinema and television series. The film ‚Deliler: Fatih’in Fermanı (2018)‛ is also one of these productions. In this study, elements of Shamanism will be examined in the film ‚Deliler: Fatih’in Fermanı (2018)‛ which describes the struggle of the Delis Military Unit in the Ottoman army with the Vlad Tepes. Besides, the extent to which the directors and screenwriters are based on Shamanism, the level of consciousness, and the role of Shamanism in fiction will be discussed. Also, the film's position on the cultural industry, uniformization, and Globalization will be evaluated by examining how the historical and shamanistic elements are related to each other.
Kültür, toplumların milletleşme ve bir arada yaşayabilme süreçlerinin temelinde yer alan, yine insanlar tarafından tarihî ve içtimâî süreçlerin sonucu olarak ortaya konan, toplumun bütün hususiyet ve kabullerini belirleyen maddî ve manevî... more
Kültür, toplumların milletleşme ve bir arada yaşayabilme süreçlerinin temelinde yer alan, yine insanlar tarafından tarihî ve içtimâî süreçlerin sonucu olarak ortaya konan, toplumun bütün hususiyet ve kabullerini belirleyen maddî ve manevî değerler silsilesidir. Bu yönüyle kültürel unsurlar, kaynağını toplumun asırlar boyu taşıdığı birikimler, teamüller ve meydana getirdiği maddi-manevi ürünlerden almaktadır. Mit, destan, efsane, masal gibi sözlü anlatımlar, kültürel birikimlerin yansıtılmasına ve nesilden nesile aktarılmasına büyük katkı sağlamaktadır. Tarihî süreçlerden geçerken sırasıyla şifâhî yolla aktarılan bu sözlü kültür unsurları, daha sonra yazının icadıyla kayıt altına alınma imkânına kavuşmuş ve teknolojik gelişmelerle beraber elektronik kültür ortamına taşınmıştır. Dede Korkut Hikâyeleri, sözlü gelenekten yazıya aktarılmış, Türk kültürünün istisnasız en önemli anlatılarından biridir. Bu yönüyle, Türk kültürünün neredeyse bütün yapıtaşlarını barındırmaktadır. Yazıya geçirildiği tarihten bugüne kadar radyo programları, tiyatro, öykü, roman, karikatür gibi birçok sanatsal ürüne metinsel bağlamda kaynaklık etmiş; zamanla çizgi film ve sinema ürünlerine de konu olmuştur. Doğrudan yansıtma, edebî dönüştürüm, yeniden yaratım gibi yollarla kültürel aktarımda önemli bir yer işgal eden Dede Korkut Hikâyeleri, son zamanlarda, farklı sinema ve yazım metotlarıyla, muhataplara sunulmaktadır. Senaryosu ve yönetmenliği Burak Aksak’a ait olan “Salur Kazan: Zoraki Kahraman (2017)” filmi, “Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı Boy”un bugüne kadar üretilen örneklerden farklı olacak şekilde, Dede Korkut boylarından birinin yeni bir üslup ve teknik anlayışla sinemaya aktarılma örneğidir. Filmde, anakroni, yapı-çözüm, yapı-bozum, destan dilinin günümüze intibakı/adaptasyonu, yeniden kurgulanması ve yaratılması gibi farklı tekniklerin kullanılması, bahsi geçen filmi, diğer örneklerden farklı bir noktaya taşımaktadır. Bu çalışmada, “Salur Kazan: Zoraki Kahraman (2017)” filmi, geleneğin icadı, dilin adaptasyonu ve kurgunun yeniden yaratımı” bağlamında incelenecektir. Boydaki anlatının dil ve metin hususiyeti bakımından filme aktarılış şekli irdelenerek, yazılı kültür ortamından elektronik kültür ortamına geçen bu unsurların, muhtevayı iletme, muhataplarca anlaşılma gibi hususlarda ne derece etkili olduğu tartışılacaktır. ///////// Culture is a set of values that are based on the processes of nationalization and the coexistence of societies. Culture is created by people as a result of historical and social processes and is the sum of material and spiritual elements that determine all the characteristics and acceptances of society. In this respect, cultural elements derive their source from the experiences, practices and material-spiritual products that society has brought about for centuries. Oral narratives such as myth, saga, legend and fairy tale contribute greatly to the reflection of cultural accumulation and its transmission from generation to generation. These elements of oral culture, which are passed through the historical processes in order to be transferred in a literal way, were later recorded with the invention of writing and moved to "electronic culture environment" with technological developments. The stories of Dede Korkut are one of the most important texts of Turkish culture without exception, transferred from oral tradition to writing. In this respect, it contains almost all the building blocks of Turkish culture. From the date it was written to date, it has been the source of many artistic products such as radio programs, Theatre, short stories, novels, cartoons, cartoons and movies. Dede Korkut stories, which occupy an important place in cultural transfer through direct reflection, literary transformation and re-creation, have recently been presented to the interlocutors with different cinema and writing methods. The film “Salur Kazan: Zoraki Kahraman (2017)”, which is written and directed by Burak Aksak, is an example of one of the Dede Korkut stories being transferred to cinema with a new style and technical understanding, in a way that differs from the examples produced to date of “The Story of The House of Salur Kazan Was Looted”. In the film, the use of different techniques such as anachronism, structure-solution, structure-distortion, adaptation/adaptation of epic language to the present day, re-editing and creation takes the film to a different point than the other examples. In this work, the film “Salur Kazan: Zoraki Kahraman (2017)” will be examined in the context of the invention of tradition, the adaptation of language and the re-creation of fiction”. In terms of language and text characteristics of the narrative,
the way it is transferred to the film will be examined and it will be discussed how
effective these elements are in matters such as the transmission of content and
understanding by the interlocutors.
ÖZ: Atasözleri, toplumların yüzlerce yıllık tecrübe ve birikimlerinin kalıplaşmış abideleridir. Tarihin her dönemi için güncel olan atasözleri, toplumların asırlar boyunca olaylar ve olgular karşısında takındığı tutumların da bir tezahürü... more
ÖZ: Atasözleri, toplumların yüzlerce yıllık tecrübe ve birikimlerinin kalıplaşmış abideleridir. Tarihin her dönemi için güncel olan atasözleri, toplumların asırlar boyunca olaylar ve olgular karşısında takındığı tutumların da bir tezahürü olmakla beraber, insanlara her türlü olumlu ve olumsuz koşulda yol gösterirler. Bu sebeple her çağda, bütün topluma hitap eden bu sözler, insanlara karşılaştıkları olaylarla baş edebilmek noktasında tarihin birikimini ve bilgeliğini sunmaktadır. COVID-19 hastalığı, 2019 yılının son aylarında Çin'de ortaya çıkarak bütün dünyaya yayılmış ve 21. Yüzyılın en büyük salgını haline gelmiştir. Doğumdan ölüme her safhada birey ve toplum hayatını düzenleyen ve insanlara hangi tavırları takınıp, ne şekilde davranmaları gerektiği konusunda anlaşılır öğütlerle yol gösteren atasözleri, COVID-19 salgını gibi olağanüstü dönemlerde de toplumun kılavuzu ve müracaat ettiği ilk mercii konumundadır. Bu sebeple, yetkililerin açıklamalarında ve kitle iletişim araçları üzerinden yapılacak yayınlarda, atasözleri gibi, geçmiş nesillerin her konuda tecrübe ettiği hadiselerden çıkardığı derslerin bir özeti mahiyetindeki öğütlerden faydalanmak hastalığın gelişimi ve yayılması karşısında bu mücadeleye destek olabilir. Atasözleri, hastalıktan korunmanın yanı sıra, salgının yayılmasını engellemek amacıyla uygulanan kısıtlamaların ve önlemlerin bir sonucu olarak, çalışmak veya ihtiyaçlarını gidermek için sokağa çıkamayan kimselerin yaşadığı sosyal ve ekonomik sorunlarla baş etmede de yardımcı olabilir. Bu çalışmada, Türk Dünyası atasözleri taranarak bu atasözleri arasından, salgın sırasında topluma yol gösterebilecek sözler tespit edilerek, hastalıkla mücadelede hangi işlevlerde kullanılabilecekleri değerlendirilmiştir. İncelenen atasözlerinde aktarılan öğütlerin, salgının sağlık ve sosyo-ekonomik boyutlarıyla mücadelede birey ve topluma kılavuzluk edebileceği görülmüştür. Atasözlerinin sahip olduğu birçok işlevinin yanında "toplumun hayatiyetini sürdürmesi"ni sağlayacak öğütleriyle "salgın hastalıklar ve etkilerinden koruma" işlevine de sahip olduğu görülmüştür. Anahtar Kelimeler: COVID-19, Türk atasözleri, işlev, COVID-19'la mücadele, hastalıktan korunma.

ABSTRACT: Proverbs are stereotyped statements that are the epitome of the lessons learned from the experiences and experiences of societies over hundreds of years. The proverbs, which are current for every period of history, are a manifestation of the attitudes that societies have taken in the face of events and phenomena over the centuries and how ancestors perceived the world. Besides, proverbs lead people in all kinds of positive and negative conditions. For this reason, these words, which give a message to the whole society in every age, offer people the accumulation and wisdom of history to cope with the events they face and to overcome the problems.
Zincir mektuplar, herhangi bir kişi tarafından gönderilen, belirli bir hikâyeyi aktararak alıcıya hitap eden ve alıcının belirli talimatları yerine getirmesini ve kendisine gönderilen içeriğin çoğaltılarak başkalarına gönderilmesini talep... more
Zincir mektuplar, herhangi bir kişi tarafından gönderilen, belirli bir hikâyeyi aktararak alıcıya hitap eden ve alıcının belirli talimatları yerine getirmesini ve kendisine gönderilen içeriğin çoğaltılarak başkalarına gönderilmesini talep eden metinlerdir. Ortaya çıktıkları günden beri birçok farklı form ve muhtevada yazılan zincir mektuplar, alıcılarını “şans ve para, hayır dua, mutluluk, huzur” gibi vaatlerde bulunarak, metnin çoğaltılarak belirli bir süre zarfında belirli sayıda kişiye gönderilmesini sağlamaktadır. Zincir mektuplar, talimatların yerine getirilmediği durumlarda ise uğursuzluk ve kötü şans getireceği konusunda ihtarda bulunan metinlerdir. Zincir mektuplar, geleneksel yollarla yazılarak dağıtılırken, bilgisayar ve internetin ortaya çıkmasıyla zincir e-postalara evrilmiş, daha sonrasında ise Facebook, Twitter gibi sosyal medya mecralarında sıklıkla paylaşılan zincir mektuplar ortaya çıkmıştır. Zincir mektupların son yayılım alanı ise anlık iletişim uygulaması WhatsApp olmuştur. Çağdaş/kentsel efsaneler olarak tanımlanabilecek zincir mektuplar, internetin hız ve anonimlik imkânlarından da faydalanarak, tarihte hiç olmadığı kadar yaygın bir hale gelmiştir. 2019 yılının sonunda Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkarak küresel anlamda bir salgına dönüşen COVID-19 hastalığının yaşandığı günümüzde, zincir mektuplar için bir zirve bir dönem yaşanmaktadır. Salgının tehlike ve bilinmezliğinden beslenen zincir mektuplar, anlık iletişim uygulaması olan WhatsApp aracılığıyla bütün dünyada çok hızlı bir biçimde kişiden kişiye gönderilir hale gelmiştir. Bu çalışmada, WhatsApp’taki COVID-19 salgınıyla ilgili olarak yayılan mesajların, zincir mektupların yeni ve farklı bir biçimi olduğu hipotezinden hareketle, bu uygulamadaki mesajların geleneksel zincir mektuplarla olan benzerliği ve farklılıkları ele alınarak, bu mesajların zincir mektupların yeni ve farklı bir biçimi olup olmadığı incelenmiştir. WhatsApp’taki mesajların ne şekilde zincir mektuba dönüştüğü ele alınarak, bu mecra üzerinde, COVID-19 salgınıyla ilgili yaygın olarak paylaşılan dört ses kaydı ve üç metin mesajı analiz edilerek, yeni nesil zincir mektupların özellikleri ortaya konulmuştur.
--------------------------------------
Chain letters are texts sent by any person, addressing the recipient by conveying a specific story, and demanding that the recipient follow certain instructions. The main reason for the existence of these anonymous letters is that they are delivered to as many people as possible. The elements of folk culture that it contains, the events that are alleged to have taken place, the texts with the names of real people and places from time to time, “what if it's real?" by using its motive, it has spread throughout the world in many forms and contents. Chain letters are texts that date from the nineteenth century to the present day, spreading through contact with people's different points of sensitivity on a variety of subjects. With the development of technology, chain letters, which found new spreading areas, were transferred from the written culture stage to the secondary orality culture stage along with the internet and gained greater spreading speed. The chain letters that proliferate throughout its historical journey have spread from a restricted space in a traditional form of letters to people. Then, chain letters spread to with the internet and such as among email users, global social media such as Facebook and Twitter, and finally to people around the world using WhatsApp application. At the end of 2019, the COVID-19 disease in Wuhan, China, spread
all over the world and has become one of the most common issues people share with their environment on WhatsApp, where daily communication is the most intense, as it is a disease and danger for all mankind. The problem examined in this study is whether the many audio recordings and texts shared with their
environment by people on WhatsApp are an up-to-date and different version of “chain letters”. In this study, COVID-19 messages sent over WhatsApp matched the characteristics of the chain letters, and the reasons for the chain effect of the messages were determined. The hypothesis that “messages related to the COVID-19 pandemic shared on WhatsApp are a new and different form of chain letters” put forward in this study has been evaluated in the light of the data. Chain letters are contemporary legends of modern times. The anonymous stories told in these letters attract attention in the community and are largely conveyed through mass media, as well as being narrated as healers. These contemporary myths are now spreading to people and their circles through WhatsApp as well. There are also some differences between COVID-19 chain letters circulating on WhatsApp and chain letters sent either in writing or via email. The WhatsApp chain letters related to coronavirus are more defined as "sharing a reality about the pandemic, revealing the hidden facts,
warning people, informing them that the disease has entered a country and passing measures to protect them from this pandemic". In addition to this, both traditional chain letters and chain letters spread on WhatsApp to recipients include pleading words such as “please, attention, send to loved ones, broadcast to everyone, do
not be insensitive.” Warnings about helping a sick child in traditional chain letters, or about the chance to come if the letter is duplicated and sent to others, or otherwise jinx, are not included in chain letters on WhatsApp. In addition, the new generation of chain letters does not include the instruction that the letter must be transmitted within a specified period of time. The next generation of chain letters is mobilizing
people more in the axis of fear. In traditional chain letters, promises and instructions such as “spreading the last words of a dying person, delivering the letter to cover the costs of treating a sick child, the duplicated letter will bring luck and money” have been replaced by absolute “fear” and the instinct to protect their loved ones. The chain letters as contemporary legends are spread by fueling the community's sense of fear by referring to real people, places, and events. Chain letters, of which the first sender is not known, have been found to have certain common characteristics. These:
Be associated with a current hazard or problem,
Triggering fear and survival instinct,
Willingness to protect others,
The sender of the message is from family or friends,
The recipients agree that the sender thinks the message makes sense,
It is seen as a social responsibility to spread the message to others,
Although the message becomes anonymous as the first sender becomes uncertain over time, the identity of the forwarder is clear and the sender and receiver are in a mutual relationship.
Since the spread of COVID-19 messages circulating on WhatsApp has reached serious global heights, company officials have put limits on the transmission of messages. WhatsApp, in the first place, blocked the transmission of an unlimited number of messages, stating that a message could be transmitted to up to five people or groups simultaneously. Then the number of transmissions was restricted to a maximum
of one message. In this respect, COVID-19 messages can be sent easily on the internet and especially on WhatsApp, hidden behind the mask of anonymity. However, it is also observed that messages about COVID- 19 are localized through translation and reshaping across languages. Recently, as the COVID-19 pandemic has affected the whole world and receiving news is of great importance, chain letters have spread throughout the world at a time when uncertainty about the COVID-19 pandemic is growing. In this study, the messages related to the COVID-19 pandemic on WhatsApp were examined using four separate audio recordings and
three different texts that spread in this medium, based on the claim that it was a new and different form of chain letters. The audio recordings and texts spread on WhatsApp have been found to have features that are
common and different from traditional chain letters. It has been seen how chain letters, which can be described as contemporary legends, are fed and spread from a current and worldwide pandemic. The fact that WhatsApp has limited the number of message transmissions to prevent these messages from spreading seriously around the world is an indication that these messages carry a chain letter form. Unlike past
examples, it appears that messages about COVID-19 on WhatsApp are more often spread using the “fear” weapon, prompting recipients to transmit those messages to protect others. It is understood that these contemporary myths, which express danger rather than a promise, are a new and different version of chain
letters.
Gelenek, bir milletin tarih sahnesine çıktığı ilk andan başlayarak tarihî, içtimaî birikimler ve kültürel unsurlar çerçevesinde oluşturduğu, birtakım tekrar, sembol ve uygulamalara dayanan toplumsal kabullerdir. Bu yönüyle toplumu kuşatır... more
Gelenek, bir milletin tarih sahnesine çıktığı ilk andan başlayarak tarihî, içtimaî birikimler ve kültürel unsurlar çerçevesinde oluşturduğu, birtakım tekrar, sembol ve uygulamalara dayanan toplumsal kabullerdir. Bu yönüyle toplumu kuşatır ve topluluğun bütün unsurları üzerinde etki sahibidir. Toplumsal kabuller, geleneğin bağlayıcılığı neticesinde belirlenir. Gelenek, toplumun mazisiyle bugününü, tarihî birikimi kullanmak suretiyle harmanlar ve nesilden nesile aktarım yoluyla geleceğe uzanır. Bu sebeple kültürün aktarıcısı gelenektir. Teknik ve teknolojik gelişmeler, zamanla, geleneği de etkilemektedir. Gelenek, ihtiyaçlar ve çağın şartları çerçevesinde değişir, dönüşür ve güncele uyarlanır. Değişim, geleneğin yeni unsurlarla bütünleşmesi yoluyla meydana gelmekteyken; dönüşüm ve uyarlanma, maziye ait unsurlardan esinlenmek yoluyla yeni kabul, uygulama ve ürünlerin ortaya çıkarılması şeklinde gerçekleşir. Bu süreçler dışında, gelenek yeniden icat edilerek de çağa ayak uydurur. “İcat edilmiş gelenek” veya “geleneğin icadı”, geçmişin bağlarına dayanan yeni bir geleneksel yorum ve yer yer tamamen yeni bir gelenek meydana getirir. Bu bakımdan icat edilmiş gelenek, küreselleşen dünyada kültürel unsurların yaşatılması ve geleceğe aktarılmasında önemli bir rol üstlenir. Nasreddin Hoca; hazır cevaplığı, zekâsı, olaylar karşısındaki tutumu ve dünya görüşüyle Türk kültürünün en önemli yapıtaşlarından birisidir. Geçmişten günümüze, ismi çevresinde anlatılagelen fıkralar, Türk toplumunun mizah ve eğlenme ihtiyaçlarına cevap vermekle beraber, didaktik birer anlatı olma özelliği de taşımaktadır. Bu sebeple “Nasreddin Hoca” ismi, kolektif bellekte yaşayan fıkraları da aşarak bütün sanat eserlerinde kendine yer bulmayı başarmıştır. Gelenekte kendi başına yaşayabilme başarısı gösteren Nasreddin Hoca tipi; tiyatro, sinema, öykü ve roman gibi edebi ürünlerde sıklıkla kullanılmasının yanı sıra karikatür sanatında da kendine yer bulmuş ve birçok karikatüre konu edilmiştir. Mizahî yönü ve toplumu kuşatıcılığının da yardımıyla karikatürlerde önemli bir tip haline gelmiştir. Anakronik öğeler ve dönüştürümlerin kullanımıyla modern dünyaya taşınması, fıkralarının günümüz mizah anlayışıyla yeniden değerlendirilmesi, Nasreddin Hoca çerçevesinde yeni bir gelenek “icat” etmiştir. İcat edilmiş bu gelenek sonucunda Hoca’nın ismi etrafında anlatılan yeni fıkralar meydana gelmiştir. Çünkü karikatürlerde Nasreddin Hoca fıkralarına yapılan her bir gönderme, ekleme çıkarma, dönüştürüm, yeni, daha önce anlatılmamış bir fıkra yaratmaktadır. Bu çalışmada, farklı mizah dergilerinde yayınlanan Nasreddin Hoca karikatürleri, geleneğin icadı bağlamında incelenecektir. Nasreddin Hoca’ya atfedilen hangi fıkraların ne şekilde kullanıldığı, ne gibi anakronik ve edebi dönüştürümler yapıldığı, fıkralardan hareketle yeniden yaratımın ne şekilde gerçekleştirildiği ve kurgunun bozularak yeni formlara ne şekilde büründürüldüğü incelenecektir. Elde edilen bulgulardan hareketle, Nasreddin Hoca etrafında icat edilen yeni geleneğin vasıfları tartışılacaktır. /////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////// Tradition is a social acceptance based on several repetitions, symbols, and practices that a nation has formed within the framework of historical, social accumulations and cultural elements from the moment it first appeared on the stage of history. In this aspect, it surrounds the community and influences all elements of the community. Social admissions are determined by the binding of tradition. Tradition blends the past and present of society and extends to the future through generation to generation transmission. For this reason, tradition is the transponder of culture. Technical and technological developments, over time, also affect tradition. Tradition changes, changes and adapts to the present within the framework of needs and conditions of the age. While change occurs through the integration of tradition with new elements, transformation and adaptation take place in the form of new acceptance, practices and products through inspiration from the elements of the past. Apart from these processes, tradition is re-invented and keeps up with the times. “The invented tradition” or “the invention of tradition” creates a new traditional interpretation based on the bonds of the past and, in places, a completely new tradition. In this respect, the invented tradition plays an important role in sustaining and transferring cultural elements into the future in the globalized world. Nasreddin Hodja is one of the most important building blocks of Turkish culture with his ready-to-answer, intelligence, attitude towards events and world view. From the past to the present, the jokes that are narrated around the name of Nasreddin Hodja respond to the needs of Turkish society for humor and fun, but they are also didactic narratives. For this reason, the name “Nasreddin Hodja” has managed to find its place in all works of art by transcending the jokes that live in the collective memory. Nasreddin Hodja type, who is successful in living on his own in the tradition, has found a place in the art of caricature as well as being frequently used in literary products such as theatre, cinema, short stories and novels and has been the subject of many caricatures. With the help of his humorous direction and his encirclement of society, Hodja became an important type in cartoons. A new tradition has been “invented” within the framework of Nasreddin Hodja, to convey his jokes to the modern world through the use of anachronistic elements and transformations, to reassess his jokes with the modern sense of humor. As a result of this invented tradition, new jokes around Hodja's name have emerged. Because every reference to Nasreddin Hodja jokes in cartoons, adding, removing, converting, creates a new, previously untold joke. In this study, the caricatures of Nasreddin Hodja published in different humor magazines will be examined in the context of “the invention of tradition”. It will be examined how the jokes attributed to Nasreddin Hoca were used, what anachronistic and literary transformations were made, how the re-creation was performed based on the jokes, and how the fiction was distorted and taken into new forms. Based on the findings, the characteristics of the new tradition invented around Nasreddin Hodja will be discussed.
Laughing is an act as old as human history and it has a huge impact on human behavior and culture. Laughing with aesthetic and relaxing side, in the name of strictness in the social memory gives all flexibility. Thus, it makes social... more
Laughing is an act as old as human history and it has a huge impact on human behavior and culture. Laughing with aesthetic and relaxing side, in the name of strictness in the social memory gives all flexibility. Thus, it makes social coexistence and cohesion possible. Today, humor magazines are one of the main media in which the elements of humor are reflected in print. Caricaturists, draw in these magazines, create unique laugh elements by feeding on culture and thus are instrumental in integrating society in the context of the act of laughing. The caricaturists feed on oral culture as well as written culture and transform these literary genres with humorous aspects of folk culture elements. In this way, elements of folk culture are updated and transformed and culture is provided without interruption. One of the elements of folk culture used by the caricaturists as a laughing material is the tradition of minstrelsy. Cartoonists such as Selcuk Erdem and Özer Aydogan adopt different aspects of the culture of love to the younger generations in ways such as "cultural deviance, contrast, misunderstanding, logic errors and inter-culturalism". These artists embrace the power of humor and create a portrait of a “tradition of love and minstrelsy” in young minds. Thus, cultural transmission is ensured by preventing media and technology from uniformizing culture and human lives through rapid content consumption and corruption. In this study, how the minstrel tradition, which has been negatively affected by the modern era and the media, is dealt with through cartoons; how the cartoons are fed from the minstrel tradition and how and how much they affect the collective culture will be examined in the context of the media, caricature and minstrel tradition. /////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////// Gülme, insanlık tarihi kadar eski bir eylem olmakla beraber insan davranışları ve kültür üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Estetik ve rahatlatıcı yanıyla, toplumsal bellekte katılık namına ne varsa hepsine esneklik kazandırır. Böylece toplumsal birlikteliği ve kaynaşmayı mümkün kılar. Günümüzde güldürü öğelerinin basılı halde yansıtıldığı temel mecralardan biri de mizah dergileridir. Bu dergilerde çizerler, kültürden beslenmek suretiyle özgün güldürü öğeleri oluşturur ve böylelikle gülme eylemi bağlamında toplumda bütünleşmeye vesile olur. Çizerler, yazılı kültür kadar sözlü kültürden de beslenir ve halk kültürü öğelerinin mizahi yanlarıyla bu edebî türleri dönüştürür. Bu yolla halk kültürü unsurları güncellenip, dönüştürülerek kültürde kesintisizlik sağlanır. Çizerlerin, yoğun bir biçimde güldürü malzemesi olarak kullandığı halk kültürü unsurlarından biri de âşıklık geleneğidir. Geleneğin bütününden güldürü malzemesi çıkaran başta Selçuk Erdem ve Özer Aydoğan gibi karikatüristler, genç nesillere âşık kültürünün farklı yanlarını kültürel sapma, zıtlık, yanlış anlama, mantık hataları ve kültürlerarasılık gibi yollar ve mizahın gücüyle benimsetip genç dimağlarda bir “âşık ve âşıklık geleneği” portresi oluşturmaktadır. Böylece, medyanın ve teknolojinin, kültür ve insan hayatlarını hızlı içerik tüketimi ve yozlaştırma yoluyla tek tipleştirmesinin önüne geçilip, kültürel aktarım sağlanmaktadır. Bu çalışmada, modern çağ ve medyanın etkilerinden olumsuz biçimde etkilenen âşıklık geleneğinin karikatürler aracılığıyla ne şekilde ele alındığı; bahsi geçen karikatürlerin âşıklık geleneğinden ne derece beslendiği ve kolektif kültürü nasıl ve ne kadar etkilediği, medya, karikatür ve âşıklık geleneği bağlamında incelenecektir.
Bir Makale Eleştirisi: "Türk Reklamlarında Mitolojik Esintiler: Vestel ve Casper Reklamlarının Yunan Mitolojisi Bağlamında Göstergebilimsel Analizi" / Criticism of an Article: “Semiotic Analysis of Vestel and Casper Ads in The Context of... more
Bir Makale Eleştirisi: "Türk Reklamlarında Mitolojik Esintiler: Vestel ve Casper Reklamlarının Yunan Mitolojisi Bağlamında Göstergebilimsel Analizi" / Criticism of an Article: “Semiotic Analysis of Vestel and Casper Ads in The Context of Greek Mythology”

Mitler, en eski/arkaik dönemlerden beri insanların çevrelerindeki dünyayı ve evreni anlama çabalarının bir tezahürüdür. Dünyanın yaratılışından kıyamet anlayışına; bir varlığın yaratılışından eşyanın tabiatına kadar birçok sorunun cevabı, mitler aracılığıyla verilmeye çalışılmıştır. Bu bakımdan mitler arkaik insanın felsefî, dinî ve bilimsel yaklaşımlarını ihtiva eder. İnsan, dünyayı mitler aracılığıyla yorumlamış, dünya ve evrendeki yerini tayin etmiştir. Mitler geçmişte olduğu gibi bugün de insan hayatının ayrılmaz bir parçası olarak varlıklarını tedrici olarak devam ettirmektedir. İnsan eliyle yaratılan birçok unsurda mitlerin izlerini tespit edebilmek mümkündür. Özellikle güzel sanatlar; edebiyat, sinema, tiyatro, resim, müzik, heykel ve mimari gibi birçok alanda kendine yer bulan mitler, günümüz dünyasının üretim-tüketim anlayışları içerisinde de kullanılmaktadır. Bu bakımdan üreticilerin mitolojiden esinlenen ürünlerle marka ve model karakteristiği oluşturmaya çalışmalarının yanı sıra, bu ürünlerin pazarlama ve reklam süreçlerinde de mitolojiye müracaat ettikleri bilinmektedir. Reklam ve pazarlama politikalarında yer alan mitolojik unsurlar, mitolojinin günümüzdeki gücü ve etki derecesini ortaya çıkarması bakımından önemli olmakla beraber, bu çalışmaların titizlikle yapılması gereğini de beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada, “Türk Reklamlarında Mitolojik Esintiler: Vestel ve Casper Reklamlarının Yunan Mitolojisi Bağlamında Göstergebilimsel Analizi” başlıklı çalışmadaki mitolojik inceleme hataları ele alınacaktır. Vestel ve Casper reklamlarında yer alan mitolojik unsurların Yunan mitolojisiyle ne derece ilgili olduğu tartışılarak, yazarın hareket noktasındaki aşırı yoruma varan ifadeler incelenecektir. ////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////// Myths are a manifestation of people's efforts to understand the world and the universe around them since the earliest/archaic periods. The answer to many questions, from the creation of the world to the understanding of the apocalypse, from the creation of a being to the nature of Things, has been tried to be given through myths. In this respect, myths contain the philosophical, religious and scientific approaches of archaic man. Man has interpreted the world through myths and has determined its place in the world and the universe. As in the past, myths gradually continue to exist as an integral part of human life today. It is possible to identify traces of myths in many elements created by human beings. Myths, especially fine arts, literature, cinema, theatre, painting, music, sculpture and architecture, as well as many areas of today's world's production-consumption understandings find their place in. In this respect, it is known that manufacturers have applied to mythology in marketing and advertising processes as well as trying to create brand and model characteristics with products inspired by mythology. The mythological elements in advertising and marketing policies are important in terms of revealing the power and influence of mythology today, but they also bring about the need for scientific studies to be carried out with care. In this study, “Semiotic Analysis of Vestel and Casper Ads in The Context of Greek Mythology” will be discussed. To what extent the mythological elements in the Vestel and Casper advertisements relate to Greek mythology will be discussed and the expressions leading to the overinterpretation of the author's point of action will be examined.
Dede Korkut Hikâyelerinin Sinemaya Aktarımında Geleneğin İcadı, Dilin Adaptasyonu ve Kurgunun Yeniden Yaratımı: “Salur Kazan: Zoraki Kahraman” Filmi Örneği / The Invention of Tradition, the Adaptation of the Language and the... more
Dede Korkut Hikâyelerinin Sinemaya Aktarımında Geleneğin İcadı, Dilin Adaptasyonu ve Kurgunun Yeniden Yaratımı: “Salur Kazan: Zoraki Kahraman” Filmi Örneği / The Invention of Tradition, the Adaptation of the Language and the Reconstruction of Fiction in the Transfer of Dede Korkut Stories to Cinema: “Salur Kazan Zoraki Kahraman”

Culture is a set of values that are based on the processes of nationalization and the coexistence of societies. Culture is created by people as a result of historical and social processes and is the sum of material and spiritual elements that determine all the characteristics and acceptances of society. In this respect, cultural elements derive their source from the experiences, practices and material-spiritual products that society has brought about for centuries. Oral narratives such as myth, saga, legend and fairy tale contribute greatly to the reflection of cultural accumulation and its transmission from generation to generation. These elements of oral culture, which are passed through the historical processes in order to be transferred in a literal way, were later recorded with the invention of writing and moved to "electronic culture environment" with technological developments. The stories of Dede Korkut are one of the most important texts of Turkish culture without exception, transferred from oral tradition to writing. In this respect, it contains almost all the building blocks of Turkish culture. From the date it was written to date, it has been the source of many artistic products such as radio programs, Theatre, short stories, novels, cartoons, cartoons and movies. Dede Korkut stories, which occupy an important place in cultural transfer through direct reflection, literary transformation and re-creation, have recently been presented to the interlocutors with different cinema and writing methods. The film “Salur Kazan: Zoraki Kahraman (2017)”, which is written and directed by Burak Aksak, is an example of one of the Dede Korkut stories being transferred to cinema with a new style and technical understanding, in a way that differs from the examples produced to date of “The Story of The House of Salur Kazan Was Looted”. In the film, the use of different techniques such as anachronism, structure-solution, structure-distortion, adaptation/adaptation of epic language to the present day, re- editing and creation takes the film to a different point than the other examples. In this work, the film “Salur Kazan: Zoraki Kahraman (2017)” will be examined in the context of the invention of tradition, the adaptation of language and the re-creation of fiction”. In terms of language and text characteristics of the narrative, the way it is transferred to the film will be examined and it will be discussed how effective these elements are in matters such as the transmission of content and understanding by the interlocutors.
/////////////////////////////////////////////////////////////
Kültür, toplumların milletleşme ve bir arada yaşayabilme süreçlerinin temelinde yer alan, yine insanlar tarafından tarihî ve içtimâî süreçlerin sonucu olarak ortaya konan, toplumun bütün hususiyet ve kabullerini belirleyen maddî ve manevî değerler silsilesidir. Bu yönüyle kültürel unsurlar, kaynağını toplumun asırlar boyu taşıdığı birikimler, teamüller ve meydana getirdiği maddi-manevi ürünlerden almaktadır. Mit, destan, efsane, masal gibi sözlü anlatımlar, kültürel birikimlerin yansıtılmasına ve nesilden nesile aktarılmasına büyük katkı sağlamaktadır. Tarihî süreçlerden geçerken sırasıyla şifâhî yolla aktarılan bu sözlü kültür unsurları, daha sonra yazının icadıyla kayıt altına alınma imkânına kavuşmuş ve teknolojik gelişmelerle beraber elektronik kültür ortamına taşınmıştır. Dede Korkut Hikâyeleri, sözlü gelenekten yazıya aktarılmış, Türk kültürünün istisnasız en önemli metinlerinden biridir. Bu yönüyle, Türk kültürünün neredeyse bütün yapıtaşlarını barındırmaktadır. Yazıya geçirildiği tarihten bugüne kadar radyo programları, tiyatro, öykü, roman, karikatür gibi birçok sanatsal ürüne metinsel bağlamda kaynaklık etmiş; zamanla çizgi film ve sinema ürünlerine de konu olmuştur. Doğrudan yansıtma, edebî dönüştürüm, yeniden yaratım gibi yollarla kültürel aktarımda önemli bir yer işgal eden Dede Korkut Hikâyeleri, son zamanlarda, farklı sinema ve yazım metotlarıyla, muhataplara sunulmaktadır. Senaryosu ve yönetmenliği Burak Aksak’a ait olan “Salur Kazan: Zoraki Kahraman (2017)” filmi, “Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı Boy”un bugüne kadar üretilen örneklerden farklı olacak şekilde, Dede Korkut boylarından birinin yeni bir üslup ve teknik anlayışla sinemaya aktarılma örneğidir. Filmde, anakroni, yapı-çözüm, yapı-bozum, destan dilinin günümüze intibakı/adaptasyonu, yeniden kurgulanması ve yaratılması gibi farklı tekniklerin kullanılması, bahsi geçen filmi, diğer örneklerden farklı bir noktaya taşımaktadır. Bu çalışmada, “Salur Kazan: Zoraki Kahraman (2017)” filmi, geleneğin icadı, dilin adaptasyonu ve kurgunun yeniden yaratımı” bağlamında incelenecektir. Boydaki anlatının dil ve metin hususiyeti bakımından filme aktarılış şekli irdelenerek, yazılı kültür ortamından elektronik kültür ortamına geçen bu unsurların, muhtevayı iletme, muhataplarca anlaşılma gibi hususlarda ne derece etkili olduğu tartışılacaktır.
Türk kültürü gerek yayıldığı geniş coğrafyalar gerekse tarihi kökenlerinin eskiliği bakımından binlerce yıllık bir birikime sahiptir. Bu birikimin en önemli yansımalarından birisi de Türk mitolojisidir. Türk mitolojisi, Orta Asya'dan... more
Türk kültürü gerek yayıldığı geniş coğrafyalar gerekse tarihi kökenlerinin eskiliği bakımından binlerce yıllık bir birikime sahiptir. Bu birikimin en önemli yansımalarından birisi de Türk mitolojisidir. Türk mitolojisi, Orta Asya'dan Balkanlara, Sibirya'dan Anadolu'ya Türk topluluklarının tamamının ortak ve kendine özgü hüviyetleri çerçevesinde gelişmiş ve tarihin, arkaik/kadim dönemlerinden bu yana nesilden nesile aktarılarak hayatîyetini devam ettirmiştir. Milattan önce 10.000'lere, paleolitik döneme tarihlenen Sibirya (Baykal/Altay) mağara/kaya resimlerindeki evren tasavvuru ve Kam/Şaman tasvirlerinden başlayarak evreni anlama ve anlatma gayesinin bir tezahürü olan Türk mitolojisi, arkaiklik, coğrafî genişlik, kabile/boylara ait özgün çeşitlilik ve tahayyül gücü bakımından oldukça zengin anlatıları ihtiva etmektedir. Türk mitolojisi, kültürün genetik kodlarını barındırması ve geçmişten günümüze Türk düşüncesini şekillendirmesi bakımından, geçmişte olduğu gibi bugün de tedrici olarak toplum üzerindeki etkisini sürdürmektedir. Bu etki gerek mimari, resim, müzik ve sinema gibi sanat eserlerinde gerekse toplumun gündelik yaşantısında bir şekilde kendine yer bulmaktadır. Teknolojinin, günümüz insan hayatının doğal ve ayrılmaz bir parçası haline gelmesiyle beraber, teknoloji üreten şirketler, ürünlerinin üretim-pazarlama süreçlerinde, geçmişten bugüne insan hayatlarının bir parçası olan mitolojik unsurları kullanmaktadırlar. Türk mitolojisi de özellikle Türkiye merkezli teknoloji şirketlerinin ilgisini çekmekte ve üretilen ürünlerin marka/model kimliğini oluşturma sürecinde doğrudan veya dolaylı olarak rol oynamaktadır. Bu çalışmada, Türkiye merkezli, yüksek performanslı bilgisayar üreticisi/markası olan "Monster"ın ürünlerinde Türk mitolojisinin etkisi incelenecektir. Monster bilgisayarın, marka/model kimliği oluşturma ve satış politikasında Türk mitolojisine ait unsurlardan yararlanma durumu, markaya ait "Abra, Huma, Markut, Semruk ve Tulpar" modelleri üzerinden ele alınacaktır. Bahsi geçen varlıkların Türk mitolojisindeki yeri ve markanın bu isimleri seçme nedenleri tartışılarak, Türk mitolojisinin markanın karakterindeki etkisi ele alınacaktır.
///////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
Turkish culture has thousands of years of accumulation due to the breadth of the geographies its spreads and the antiquity of its historical origins. One of the most important reflections of this accumulation is Turkish mythology. Turkish mythology developed within the framework of the common and unique identities of all Turkish communities from Central Asia to the Balkans, Siberia to Anatolia, and has continued its life since the archaic/ancient periods of history by being passed down from generation to generation. The kam/shaman and the universe depictions in Siberian (Baikal/Altay) cave/rock paintings dated to 10.000 BC (Paleolithic period) are a manifestation of the Turks aim to understand and explain the universe. In this respect, it contains rich narratives with archaism, geographical breadth, tribal/tribal diversity and power of imagination.


Turkish mythology still has its influence on society in terms of containing the genetic codes of culture and shaping Turkish thought from the past to the present. This influence is found in works of art such as architecture, painting, music and cinema, as well as in the everyday life of society. As technology has become a natural and integral part of today's human life, companies that produce technology use mythological elements that are part of human lives from the past to the present in the production-marketing processes of their products. Turkish mythology also attracts the attention of technology companies based in Turkey and plays a role directly or indirectly in the process of creating the brand/model identity of the products produced.


In this study, the impact of Turkish mythology on the products of Monster, a high-performance computer manufacturer based in Turkey, will be examined. Monster computer's creating a brand/model identity and using the elements of Turkish mythology in the sales policy will be discussed through "Abra, Semruk, Markut, Tulpar, Huma” models. The place of the mentioned assets in Turkish mythology and the reasons for choosing these names and the effect of Turkish mythology on the character of the brand will be discussed.
Doğa, Türk dünya görüşünün kaynağı ve kökenidir. Doğal olaylar ve onların ahenkleri, herhangi bir bozulmaya uğratılmadan, Türklerin felsefî düşünce ve dünya görüşlerinin yapı taşı haline gelmiştir. Doğayı yaratanın Tengri olduğuna... more
Doğa, Türk dünya görüşünün kaynağı ve kökenidir. Doğal olaylar ve onların ahenkleri, herhangi bir bozulmaya uğratılmadan, Türklerin felsefî düşünce ve dünya görüşlerinin yapı taşı haline gelmiştir. Doğayı yaratanın Tengri olduğuna inanılmış ve doğaya özen gösterilerek saygı duyulmuştur. Bu süreç birçok milletin geleneklerinde hâlâ yaşamaktadır. Türkler Tengri’nin “tek” olduğuna inanmaktadır. Diğer varlıkların ise çift olarak yaratıldığı inanışı hâkimdir. Yani Türkler ikili (düalist) bir dünya görüşüne sahiptir. Günümüz Türkleri bu ikili dünya görüşüne “iki yıldız”, Moğollar “arga bilig”, Kazak Türkleri ise “amal bilig” demektedirler. Göçebe kabileler yaklaşımlara ve yetenek sistemine dayalı ikili bir dünya görüşünü esas alır. Göçerlerin ikili dünya görüşü nitelik bakımından Avrupa’nın ikili dünya görüşünden farklıdır. Avrupa anlayışında, var olmak bir diğeriyle mücadele etmek demekken Türkler için varlığın gelişimi ancak, yaklaşım ve yeteneklerin kendi aralarında yoğun bir şekilde desteklenmesi ve bağlanması yoluyla mümkündü. Anahtar Kelimeler: Dinî antropoloji, din, dünya görüşü, Eski Türkler, Tengri (tanrı), Bögü dini.
People have been in an important relationship with cosmic elements since the early days of history, that is, sky, stars, planets, and objects that they dreamed and/or dreamed of in the sky before they moved to the modern age and the... more
People have been in an important relationship with cosmic elements since the early days
of history, that is, sky, stars, planets, and objects that they dreamed and/or dreamed of in the
sky before they moved to the modern age and the life-cycle of urbanization. However, the
incredible change and development of urbanization, industry, and technology has detached man
from nature and therefore sky. Although humanity has sent a vehicle to many planets as a result
of scientific research about space and acquired important information about space, this is not
the case for ordinary people.
This rupture caused the knowledge of the sky to begin to be forgotten in social memory
as well as information about nature. The industrial revolution, technical and technological
developments and the change of the means of production have reduced the need of people for
the sky. Therefore, these developments gradually disrupted the relationship of people with the
sky. In the past, many cultural elements that require celestial interest and the need for these
elements have been replaced by less, limited knowledge and insensitivity to the sky.
In Turkish culture, great attention has been given to the sky, which is seen as the roof
of the world before Islam, which is the main subject or place of many mythical stories about all
the elements of which shamans travel, and in the Islamic period as a manifestation of the power
of the creator. This importance and interest, as in the oral culture, has found a place in the
written culture. Especially in hagiography which is written to address all sections of the society,
great respect and importance to the sky are constantly told. This information in literary and
historical works is important to monitor the changes that society has undergone from past to
present and to determine the cause of these changes.
In this study, the elements related to the sky in the work of Ahmed Eflâkî's Menâkıbülârifîn were examined. The celestial bodies such as the pleiades, saturn, mercury, jupiter, nine
felek, nesr, ferkâdan, spica/arcturus, canopus, anthem determined from the texts were taken
together with the backgrounds in Turkish culture.
///////////////////////////////////////////////
İnsanlar, modern çağa ve şehirleşmenin beraberinde getirdiği yoğun hayat temposuna geçmeden önce, tarihin ilk devirlerinden beri kozmik unsurlar ile yani gökyüzü, yıldızlar, gezegenler ve gökyüzünde gördükleri ve/ya hayal ettikleri nesnelerle önemli bir ilişki halindeydiler. Ancak şehirleşme, endüstri ve teknolojinin akıl almaz değişimi ve gelişimi, insanı tabiattan ve dolayısıyla gökyüzünden koparmıştır. Bu kopuş, tabiata dair bilgilerin yanı sıra gökle ilgili bilgilerin de toplumsal bellekte unutulmaya başlamasına neden olmuştur. Sanayi devrimi, teknik ve teknolojik gelişmeler ve üretim araçlarının değişmesi, insanların gökyüzüne olan ihtiyacını azaltmış ve gökle olan ilişkisini tedrici olarak sekteye uğratmıştır. Bu yüzden mitlerden, destanlara, toplumsal hayattaki tarım ve hayvancılık faaliyetlerinden dinî ibadet ve ritüellere, mevsimlerden törenlere kadar göksel ilgiyi gerektiren birçok kültürel öğe ve bu öğelere ihtiyaç duyma durumu, yerini zamanla daha az, sınırlı bir bilgiye ve gökyüzüne karşı duyarsızlığa bırakmıştır. Türk kültüründe, İslamiyet'ten önce dünyanın çatısı olarak görülen, kam/şamanların yolculuklar yaptığı, bütün unsurlarıyla ilgili birçok mitsel hikâyenin ana konusu veya mekânı olan ve İslamî dönemde ise yaratıcının kudretinin bir tecellisi olarak görülen gökyüzüne büyük bir önem atfedilmiştir. Bu önem ve ilgi, kendisine sözlü kültürde olduğu gibi yazılı kültür ortamında da yer bulmuştur. Özellikle menakıpnameler gibi toplumun bütün kesimlerine hitap etmek adına kaleme alınan eserlerde, göğe duyulan büyük saygı ve önem defaatle zikredilmiştir. Edebî ve tarihî eserlerde yer alan bu bilgiler, toplumun geçmişten günümüze geçirdiği değişimleri izlemek ve bu değişimlerin sebebini tespit etmek adına önemlidir. Bu çalışmada Ahmed Eflâkî'nin Menâkıb'ül-ârifîn adlı eserinde yer alan gök ile ilgili unsurlar incelenmiştir. Menkıbelerden tespit edilen süreyya (ülker), zühal (satürn) ve utarit (merkür), müşteri, dokuz felek, nesr yıldızı, kırân devri, simâk yıldızı, ferkadan yıldızı, süheyl, merih (mars) gibi gök cisimleri ve yıldızların uğur-uğursuzluğu hususları, Türk kültüründeki
arka planları ile beraber ele alınmıştır.
Toplumların din değiştirmeleri, tarih boyunca inananların uygulamalarında bir etkileşim meydana getirmiş, din değiştirenler eski inançlarını bir anda terk edememiştir. Tarih sahnesine çıktıkları ilk andan itibaren farklı kültür... more
Toplumların din değiştirmeleri, tarih boyunca inananların uygulamalarında bir etkileşim meydana getirmiş, din değiştirenler eski inançlarını bir anda terk edememiştir. Tarih sahnesine çıktıkları ilk andan itibaren farklı kültür bölgelerinde yaşayarak birçok farklı din ve kültürle komşuluk ilişkisi kurmuş olan Türkler için de durum bu şekildedir. İslamiyet’i kabul eden Türkler, eski inançlarını yeni dinlerinin içinde de kısmen yaşatmaya çalışmış ve bir kısım inançlarını da İslamî forma
büründürerek uygulamaya devam etmiştir. İslam dininin arka planında yaşatılmaya başlanan bu eski inanç örnekleri, zamanla İslamiyet’e aitmiş gibi algılanmaya başlamıştır. İslam öncesi inanç motifleri, toplumsal hayata etki ettiği gibi tasavvuf cereyanı içerisindeki tarikatları da etkilemiş ve bu tarikatlar çevresinden kaleme alınan eserlere de tesir etmiştir. Bu çalışmada Ahmet Eflâkî’nin Âriflerin Menkıbeleri adlı menakıpnamesi Şamanizm, Türk mitolojisi, Uzak Doğu; Kitab-ı Mukaddes ve İncil kaynaklı İslam öncesi inanç motifleri açısından incelenecek ve eski Türk inançlarının izleri sürülecektir. //////////////////  The religions of societies have created an interaction in the practice of believers
throughout history, and the societies that change their religion have not easily abandoned their old beliefs. This is the case for Turks who have been in a neighborhood relationship with many different religions and cultures living in different cultural regions from the first moment they entered the stage of history. The Turks, who accepted Islam, tried to partially live their old beliefs in their new religions and continued to practice some of their beliefs by adopting the Islamic form. These old examples of faith, which were started to be kept alive in the background of Islam, began to be perceived as belonging to Islam in time. The pre-Islamic belief motifs, as well as the social life, influenced the sects within the Sufism, and these sects influenced the works written around them. In this study, Ahmet Eflâkî's book "Ariflerin Menkıbeleri" is will be examined in terms of shamanism, Turkish mythology, Far East religions, Bible, Old Treatment and pre-Islamic belief motifs and traces of old Turkish beliefs.
21. yüzyıl, ilerleyen teknolojinin her geçen gün yeni çığırlar açmasıyla bir dijitalleşme ve kolaylık çağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çağ, faydalı taraflarının yanı sıra küreselleşme ve tek tipleşme tehlikesini de beraberinde... more
21. yüzyıl, ilerleyen teknolojinin her geçen gün yeni çığırlar açmasıyla bir dijitalleşme ve kolaylık çağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çağ, faydalı taraflarının yanı sıra küreselleşme ve tek tipleşme tehlikesini de beraberinde getirerek kültürel yozlaşma-lara zemin hazırlamaktadır. İnsanlığın içerisinde bulunduğu dijitalleşme ve teknoloji çağı, birçok halk kültürü ürününün varlık ve icra alanını daraltmış, bir kısmının ise tarihe karışmasına sebep olmuştur. Masallar da halk kültürü unsurları arasında anlatma gele-neğinin tehlike altında olduğu ve zamanla unutulmaya başlayan türlerin başında gelmektedir. Çocukları için vakit bulamadığı için masal anlatamayan ancak masalların eğitim ve çocuk dünyasındaki önemini bilen ebeveynler, bu anlatma işini akıllı telefon uygulamalarına devretmekte ve kolaylıkla, çocuklarının masallardan faydalanmasına imkân sağlamaktadır. Google Play Store üzerinden indirilen onlarca farklı uygulamalar vasıtasıyla çocuklarına masal dinletme veya oradaki masal metinlerini okuyarak aktar-ma son yıllarda yaygınlaşmıştır. Bu yolla, masal anlatım ortamı, elektronik aygıtlar üzerinden sürdürülebilir olmaktadır. Ancak, bahsi geçen akıllı telefon uygulamalarının masal kaynaklarını tamamıyla internet ortamından edinmesi, birtakım tehlikeleri de beraberinde getirmektedir. Daha önce literatürde yer almayan ve bu alanda ilk defa gerçekleştirilecek olan bu çalışmada, Google Play Store'da yer alan masal uygulamaları incelenecek ve bunların Türk masallarından faydalanıp faydalanmadığı ele alınacaktır. Elde edilen sonuçlardan hareketle, akıllı telefon uygulamalarında Türk masallarının ne şekilde kullanılabileceği, eksiklikler, tehlikeler ve yanlışlar tartışılarak Türk masalları lehine birtakım teklifler sunulacaktır.///////////////////////////////////////////////////////The 21st century emerges as a period of digitalization and convenience, with new breakthroughs in advancing technology every day. This era, which is experiencing a new development every day, prepares the ground for cultural corruption by bringing its beneficial sides as well as the danger of globalization and one-way. The era of digitalization and technology, which humanity is in, has narrowed the existence and execution of many folk culture products and caused some of them to become history. Folktales in which the tradition of telling is endangered are at the beginning of the species that are forgotten over time. Parents who cannot tell folktales for their children but who know the importance of the educational and children's world are handing over this storytelling tradition to smartphone applications, allowing their children to benefit from folktales. Over the last few years, it has become common to play folktales to children or telling folktales to children through dozens of different applications downloaded from the Google Play store. In this way, the storytelling environment is sustainable through electronic devices. The transfer of Turkish folktales to children through ever-changing and developing technological possibilities is of great importance in the 21st century. In this study, which is not included in the literature and will be held for the first time in this field, the folktales in the Google Play Store will be examined and whether they benefit from Turkish fairy tales. In addition to that, deficiencies, hazards and mistakes will be discussed through the results obtained. Thus, a number of proposals will be presented for the Turkish fairy tales on how the Turkish fairy tales can be used in smartphone applications.
Nazar, proto-Türklerden günümüze, insan hayatını etkileyen önemli bir unsur ola-rak varlığını sürdürmektedir. İslamiyet'ten önce Şaman/Kamlar tarafından uygula-nan nazarı def etme ve kişiyi tedavi etme uygulamaları, İslamiyet'in... more
Nazar, proto-Türklerden günümüze, insan hayatını etkileyen önemli bir unsur ola-rak varlığını sürdürmektedir. İslamiyet'ten önce Şaman/Kamlar tarafından uygula-nan nazarı def etme ve kişiyi tedavi etme uygulamaları, İslamiyet'in kabulünden sonra da birtakım değişikliklere uğrayarak Ocaklı olarak anılan, bir ustadan el al-mış kişilerce devam ettirilmiştir. Fatma Ana (Hz. Fatma)'yı pirleri olarak gören ve icralarını " el benim değil Fatma Ana'nın " sözüyle geleneğe bağlayan icracılar, te-daviyi el aldıkları kişilerin verdiği ruhsatla gerçekleştirirler. Toplumun herhangi bir tabakasından olan ve " nazar deveyi kazana, insanı mezara sokar " anlayışıyla tedavi yöntemlerini uygulayan bu ocaklılar, proto-Türklerden günümüze, gelişip şekil de-ğiştirerek İslamî hüviyete bürünen nazar çözüm geleneklerini de devam ettirirler. Tedavilerinde dua, tükürük, su ve kurşun dökme gibi unsurlardan faydalanan bu ocaklılar, geleneğin icrası yoluyla toplumsal bir gerçek olan nazar tedavisini sür-dürmektedirler. Bu çalışmada, Amasya'da yaşayan ve anneannesinden el aldığını belirten Belgin Karakaya'dan mülakat yoluyla derlenmiş olan tedavi uygulaması eski Türk Şamanlarının tedavi yöntemleri çerçevesinde karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır.///////////The evil eye exists as an important element affecting human life from the ProtoTurks
to the present. The evil eye treatment was applied by Shaman/kam before the
Islamic society. This treatment was continued after the adoption of the Islamic
community by a number of changes, by people called “Ocaklı “ who had taken a
master's treatment legacy. The performers who saw Fatma Ana (Hazrat Fatma) as
their master and linked their performances to the tradition of “İt’s not my hand, it’s
Fatma Ana’s hand”, perform the treatment with the registration given by the people
they take the cure to. Ocaklı who are from any layer of society and applying the
methods of treatment with the understanding of “The evil eye puts people in the
grave, puts camel in the cauldron” are those of proto-Turks to the present, and continue
the traditions of the evil eye solution, which has evolved and transformed into
an Islamic shapes. In the treatment of prayer, saliva, water and pouring lead to the
use of elements such as the evil eye is continuing to treat. In this study, the evil eye
treatment application was compiled through an interview with Belgin Karakaya,
who lived in Amasya/Turkey and received her grandmother's (her master) hand and
tradition legacy. This treatment will be examined in comparison with the treatment
methods of old Turkish Shamanism.
Research Interests:
Folktales are the symbolic products with relation dreams and reality in the middle of the real and fantasy world. In the depth of the obfuscation and symbols inside, it reveals different layers of meaning. Each of these layers of... more
Folktales are the symbolic products with relation dreams and reality in the middle of the real and fantasy world. In the depth of the obfuscation and symbols inside, it reveals different layers of meaning. Each of these layers of significance encompasses the elements belonging to tradition. Each image that is covered in the layers of meaning of the folktale takes on a task on the axis of tradition. Through these missions, the folktale is addressed to all age ranges, especially children. It transmits tradition from generations to generation and provides discontinuous culture. Besides that; moral elements, such as virtue, goodness, righteousness, fighting against badness, are functionally contained in a form of fiction. These are functions that perform informal training and aim to teach. To understand the symbols of the functions and to reach the submissions, the text must be examined with different perspectives and holistic. This review will be a little closer to the symbolic world of the folktale. The determination of cultural memory, collective consciousness, and tradition are possible with the symbolic analysis of the world of folktales. The determination of cultural memory, collective consciousness, and tradition are possible with the symbolic analysis of the world of folktales. In this study, the will be focused on the “Keloglan with Golden Nightingale” folktale’s hero, the helpers and the entity/persons in which the hero is struggling. The functions and symbolic provisions of this entity/person in the folktale will be examined. In addition, the national and religious dimensions of the folktale will be attempted to be revealed. In this way, the national and Islamic elements which are placed in the layers of meaning of the folk tale will be attempted to be revealed. The influence of these elements on the fiction of the folktale and the traditional structure will be discussed. Keywords Folktale, Symbol, Third Child, Keloglan, Golden Nightingale, Religion, Mosque/////////////////////////////////// Masallar reel dünya ile hayali dünyanın tam ortasında, bir yanıyla hayallere bir yanıyla gerçeklere uzanan bir âlemin sembolik mahsulleridir. İçerisindeki örtmece ve sembollere derinlemesine bakıldığında, farklı anlam katmanlarını göz önüne serer. Bu anlam katmanlarının her biri, geleneğe ait unsurları bünyesinde barındırır. Masalların anlam katmanları içerisinde örtülü halde bulunan her imge gelenek ekseninde bir görev üstlenir. Bu görevler aracılığıyla masal çocuklar başta olmak üzere bütün yaş aralıklarına seslenir. Geleneği nesilden nesile aktarır ve kültürde kesintisizlik sağlar. Bunun yanı sıra; erdemli olma, iyilik, doğruluk, kötülerle mücadele gibi ahlakî unsurlar masal kurgusu içerisinde gizlenmiş bir biçimde, işlevsel olarak yer almaktadır. Bunlar, informal eğitimi gerçekleştiren ve ders vermeyi amaçlayan işlevlerdir. İşlevlerin sembolik mahiyetlerini kavrayabilmek ve masalın ardında yer alan göndermelere ulaşabilmek için metne farklı bakış açılarıyla, bütüncül açıdan yaklaşılmalıdır. Bu inceleme masalın sembolik dünyasına biraz daha yakınlaşmaya yarayacaktır. Kültürel belleğin, kolektif şuuraltının ve geleneğin tespiti, masal dünyasının sembolik analiziyle mümkündür. Bu çalışmada “Keloğlan ile Altın Bülbül” masalının kahraman, yardımcılar ve kahramanın mücadele halinde olduğu varlık/kişilerine odaklanılacak, bu kişi/varlıklar kadrosunun masal içerisindeki işlevleri ve sembolik karşılıkları incelenecektir. Bu yolla masalın anlam tabakalarına yerleştirilmiş olan millî ve İslamî öğelerin neler olduğu ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Ortaya çıkarılan bu öğelerin masalın kurgusu ve geleneksel yapısı üzerindeki tesiri tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler Masal, Sembol, Küçük Çocuk, Keloğlan, Altın Bülbül, Din, Cami
Research Interests:
Fuzuli BAYAT. Kadim Türklerin Mitolojik Hikâyeleri, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2017, ISBN: 978-605-155-568-3, 192 sayfa.
Research Interests:
Dreams have kept an important place in human life and have been occupied people's minds since its existence. During the thousands of years of humanity's adventure, many people, belief systems, and thought streams dealt with different... more
Dreams have kept an important place in human life and have been occupied people's minds since its existence. During the thousands of years of humanity's adventure, many people, belief systems, and thought streams dealt with different angles these symbolic sequences of dreams, studied in depth and tried to find answers to the reason for seeing these dreams. These images, which arise in the sleep, are the common denominator of all kinds of religions, languages, races and social classes. In Turkish culture and literature, such as other cultures, the dream motif is often seen in genres such as sagas, myths, folk stories, tales, and hagiographies. The dream arises in symbolic contexts as a motif in these species that affects the fiction from different angles. In this study, the dreams and functional reflections are examined in Ahmet Eflâkî’s book name “Menakıbü’l-Ârifîn” translation by Tahsin Yazıcı. Thus, with the work examined, the situation of the dream will be discussed.


Rüyalar, varoluşundan beri insanoğlunun hayatında önemli bir yer tutmuş ve aklını meşgul etmiştir. İnsanlığın binlerce yıllık macerası boyunca birçok kişi, inanç sis-temi ve düşünce akımı uykuda yaşanan bu sembolik düş dizilerini farklı açılardan ele almış, derinlemesine incelemiş ve bu rüyaları görme sebebine cevap bulmaya çalışmıştır. Uykuda ortaya çıkan bu görüntüler, her türlü din, dil, ırk ve toplumsal sınıfa mensup insanların ortak paydasıdır. Diğer kültürler gibi Türk kültür ve ede-biyatında da rüya motifi özellikle destan, efsane, halk hikâyesi, masal ve menkıbe gibi türler içerisinde sıkça görülmektedir. Rüya bu türler içerisinde kurmacayı fark-lı bakımlardan/açılardan etkileyen bir motif olarak sembolik bağlamlarda karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada, Mevlevî geleneğine mensup Ahmet Eflâkî'nin, tercü-mesi Tahsin Yazıcı tarafından yapılan Farsça eseri " Âriflerin Menkıbeleri " (Menâkıbü'l-Ârifîn) adlı eserdeki rüyalar ve işlevsel yansımaları incelenecektir. Böylece incelenen eserden hareketle rüyanın menkıbelerdeki durumu tartışılacaktır.
Myths are symbolically form of expression that the world recognizes of archaic societies. At the earliest time of history, myths emerging response to questions of peoples. And it occupies an important place in human life and community... more
Myths are symbolically form of expression that the world recognizes of archaic societies. At the earliest time of history, myths emerging response to questions of peoples. And it occupies an important place in human life and community memory. Cosmogony myths have an important prestige among other myths. Myths that in terms of including the oldest story tells the creation of the Cosmos, the world and other creatures. Cosmogony myths are the source of other myths.
Mythology is very important in the oral culture of Indian Americans. Indian American societies live in an original way until the first European discoveries. Therefore, Indian American oral culture protected for many years without deterioration by other cultures because of closed to the outside world. And those oral culture products have come up to nowadays. Indian Americans explain everything’s that from the philosophy of life to the source of things with mythology. There are a lot of tribes and oral culture products. And mythology is very important in this life of tribes. For this reason, Indian American native’s myths must examine with comparatively methods. In this study, “The Earth on Turtle’s Back” which a North American tribe Onondaga’s cosmogony myth is translated to Turkish and compared with other native creation myths of North American. Similarities that found are explained in the evaluation section. It is important for common motifs that many communities have their own cosmogony myths. Studies will reveal common motifs among other cultures./Mitler, arkaik toplumların dünyayı algılayışlarını sembolik bir dille ifade eden anlatım biçimidir. Tarihin en eski zamanlarında insanların sorularına cevap olarak ortaya çıkan mitler, insan hayatlarında ve toplumların kültürel belleğinde önemli bir yer tutar. Kozmogoni mitleri ise mitler arasında özel bir saygınlığa sahiptir. En eski öyküyü barındırması bakımından Kozmos’un, dünyanın ve diğer varlıkların yaratılışını anlatır. Başlangıçta yaşanan olayları anlatan kozmogoni mitleri diğer mitlere de kaynaklık eder.
Kızılderili sözlü kültüründe de mitolojinin ve kozmogoni mitlerinin büyük bir yeri vardır. Kızılderili toplumu, Avrupalılar tarafından ilk keşiflerin yapıldığı zamana kadar özgün bir şekilde yaşamıştır. Dış dünyaya kapalı olma hali, Kızılderili sözlü kültürünün başka kültürlerden etkilenmeden özgünlüğünü korumasını ve kaybolmadan bugünlere kadar aktarılmasını sağlamıştır. Kızılderili toplumunda hayat felsefesinden eşyaların kaynağına kadar birçok şey mitoloji ile açıklanmaktadır. Mitolojinin Kızılderililerin toplum belleğinde işgal ettiği yer, bu kabilelerin hayata bakış açılarından âdetlerine, günlük hayattaki yaşayış biçimlerinden icra ettikleri ritüellerine kadar her alanda etkisini ve yaptırım gücünü hissettirir.  Mitolojilerin, Kızılderili toplum yapısında bu kadar önemli bir yere sahip olması ve sözlü kültürde sayıca büyük bir yer kaplaması, bu ürünlerin karşılaştırmalı bir şekilde incelenmesini zorunlu kılmaktadır.
Bu çalışmada Kuzey Amerika yerlilerinden Onondaga kabilesinin kozmogoni miti olan “Kaplumbağa’nın Sırtındaki Dünya” Türkçeye çevrilerek, diğer Kuzey Amerika kozmogoni mitleriyle karşılaştırılmıştır. Türkçeye çevrilen metin ayrı bir başlık altında verilmiştir. Mitlerde bulunan benzerlikler değerlendirme kısmında verilmeye çalışılmıştır.  Birçok toplumun kendine has kozmogoni mitlerinin olması, dünyadaki kültürel çeşitliliğe rağmen, ortak motifler barındırması açısından önemlidir. Bu motiflerin ortaya çıkarılması, toplumlar arasında bir kültür ortaklığı olduğunu ortaya koyacaktır. Benzer çalışmaların yapılmasıyla, kültürler arasındaki ortaklığa dair bir harita çıkarılabilir.
Research Interests:
Halk kültürü ürünleri, hayatlarımızı şekillendiren birer yapıtaşı olarak binlerce yıllık olgunlaşma ve değişim aşamalarından geçerek toplumsal hafızadaki yerini alır. Şifahî olarak sonraki nesillere aktarılan bu ürünler, yazı ile... more
Halk kültürü ürünleri, hayatlarımızı şekillendiren birer yapıtaşı olarak binlerce yıllık olgunlaşma ve değişim aşamalarından geçerek toplumsal hafızadaki yerini alır. Şifahî olarak sonraki nesillere aktarılan bu ürünler, yazı ile aktarılanlar hariç, zaman içerisinde sözlü kültürdeki yerini yavaş yavaş kaybetmeye başlamış, yazı ile aktarılanlar mevcudiyetini koruyabilmiştir. Yazılı kültür ortamından elektronik kültür ortamına geçen bu ürünler, ses ve görsellik vasıtasıyla güncellenir ve daha geniş kitlelere hitap eder hale gelir. Ses ve görsellik imkânlarını kullanan sözlü kültür ürünleri, teknik/teknolojik iletişim imkânları sayesinde sınırları aşmış, dünyanın dört bir yanında ulaşılabilir ve takip edilebilir bir kültür endüstrisi metaına dönüşmüş-tür. Eğitim, hoşça vakit geçirme, kültürü muhafaza etme ve kültürde güncellenmeyi sağlama gibi işlevlerde kullanılan elektronik kültür ortamı aygıtları, masallardan destanlara, mitlerden efsanelere, adetlerden inanışlara kadar birçok halk kültürü unsurundan hareketle geniş bir yelpazede ürünler ortaya koymuştur. Böylece halkın kolektif hafızasında yaşayan kültürel öğeler, teknolojik mecraları da kullanarak yaygın bir kitleye erişmiştir. Bu aşamada, erişebilirliği, etkileyiciliği ve akılda kalıcılığı yüksek olan bu ürünler diğer kültürleri etkilemeye başlamış ve kültürel emperyalizme zemin hazırlamıştır. Teknolojik imkânları elinde tutan milletler diğer milletlere kendi kültürlerini pazarlamaya başlamış ve bu endüstri bugün hatırı sayılır büyüklüklere ulaşmıştır. 70'li yılları takip eden süreçten günümüze ulaşıncaya kadar Türkiye'de de sözlü kültür ürünlerinden beslenen çalışmalar yapılmış ve sayıları gün geç-tikçe artmıştır. Bu yolla sözlü kültür ürünlerinin zamana bağlanması sağlanmış, kültür muhafaza edilmeye çalışılmış ve doğrudan ya da güncellenerek kullanılan bu ürünler nesilden nesile aktarılmıştır. Bu çalışmanın konusu, geleneğin çizdiği çerçeve dışına çıkarılarak modern bir dünyada tasvir edilmiş olan Keloğlan’ın başrolünü üstlendiği “Keloğlan Aramızda” filmidir. Film, anakronik, folklorik ve metinlerarası kavramlar açısından incelenecektir.

Folk culture products take place in public memory as cut stones which shape our in today’s world coming through stages of maturing and change for thousands of years. These products that were transferred to the next generati-ons which live through in the minds of the public orally, gradually lose their place in oral culture in time. However, they can keep their place if they are transferred as written documents. Upon being transferred to electronic envi-ronment these written materials by using audio and visual world appeal to up-dated and wider audiences.
The works of oral culture by including audio and visuality, get beyond the limits thanks to communication opportunities and became a merchandise of accessible and followed culture industry all over the world. Folk tales are also among the aforesaid since updated in the forms of film, cartoon and soap opera. The movie “Keloglan Aramızda” which was produced after Keloglan tales is analyzed in this study. The subject of the study is Keloglan’s unusual descrip-tion as a modern one which is different than the traditional description. We analyzed this unstudied movie in terms of anachronic, folkloric and intertextual terms.
Research Interests:
Oyunun ve Oyuncağın Evrimi: Siber Çağda Video Oyunları ve Çocuk
FARKLI NESİLLER ORTAK GURBET: ALMANYA’YA GÖÇÜN MELODİK DEĞİŞİMİ
Rodop Türküleri
Ağıtlar; binlerce yıl boyunca insanların acılarını, hayıflanmalarını, feleğe ve kadere şikâyetlerini, kayıplarını, yaşadıkları felaketleri velhasılıkelam yürekleri dağlayan her ne varsa o duyguları haykıran birer feryattır. Bu feryadın... more
Ağıtlar; binlerce yıl boyunca insanların acılarını, hayıflanmalarını, feleğe ve kadere şikâyetlerini, kayıplarını, yaşadıkları felaketleri velhasılıkelam yürekleri dağlayan her ne varsa o duyguları haykıran birer feryattır. Bu feryadın sesi, dinleyeni veya okuyanı anlatılan hadiselere götürür. Bu kitap, onlarca insanın tarifsiz bir dehşete yönelttikleri sesin feryatla karışık tezahürüdür. O ses acı, o ses yürek parçalayıcıdır. Tıpkı o sese sebep olan hadiseler gibi. İşte o hadise, Türkiye'de zamanı 6 Şubat 2023'te saat 04.17'de durduran hadisedir. Bu hadise, aziz vatanın on bir şehrini viraneye çeviren Kahramanmaraş merkezli 7,8 ve 7,6 büyüklüklerindeki iki korkunç depremin ve ardından bir türlü sakinleşmek bilmeyen yer kabuğu hareketlerinin insanların yüreğinde kabarttığı sestir. Bu ses, yaralanan yüz binlerin, enkaz altında can veren on binlerin çığlığıdır. Bu kitapta okuyacağınız sesler, depremin büyüklüğünü ve yok ettiği hayatları yürek diliyle çığıran birer ağıttır. Bu ağıtlar, bir babanın enkaz altında can vermiş olan kızının elini hiç bırakmadığı bir felaketin akıllara kazınması ve ders çıkarılması maksadıyla bir araya getirilmiştir. Bir daha böyle ağıtlar yakılmasın diye bu çığlıklara kulak verilmelidir.
Geçmişten Geleceğe Küçük Asya-Anadolu (Ed. M. Aça - M. Ali Yolcu) Bu çalışmada neler var? Evlerin duvarına veya bahçelere asılan kafatasları, çocuk beşiklerine asılan kaplumbağa kabukları... Nazara karşı koruyuculuğuna inanılan... more
Geçmişten Geleceğe Küçük Asya-Anadolu (Ed. M. Aça - M. Ali Yolcu)

Bu çalışmada neler var?
Evlerin duvarına veya bahçelere asılan kafatasları, çocuk beşiklerine asılan kaplumbağa kabukları... Nazara karşı koruyuculuğuna inanılan kemikler, iskelet parçaları, kafatasları, kabuklar... Peki bunlar nazara karşı neden koruyucu olarak seçilmiştir? Bu tercihin ruh inancıyla ilgisi nedir? Ruh iskelette midir? Canlılığın ve ölümün birlikteliği nasıl hierofaniler meydana getirmektedir? İye/koruyucu varlık inanışlarının iskelet parçalarının kullanımı üzerinde etkisi var mıdır? Ölen insanlar için "kemikleri sızlamak" deyimi neden kullanılır? Günümüzde insan kemiklerini toz hale getirerek yiyen topluluklar var mıdır?
Kızıldağ, H. (2021). İnançtan Aksesuara Ritüel Kıyafetlerinin ve Başlıklarının Başkalaşımı. İçinde Mustafa Dinç (Ed.), Çağdaş Yaklaşımlar Odağında Toplum ve Kültür Araştırmaları II (119-148). Paradigma Akademi.
Şamanizm, en arkaik dönemlerinden günümüze Türklerin kültürel kodlarında ve toplumsal yaşayışında büyük bir tesire sahip olan; araştırmacıların din veya inanç sistemi olarak iki farklı bakış açısıyla ele aldığı ezoterik dinsel bir... more
Şamanizm, en arkaik dönemlerinden günümüze Türklerin kültürel kodlarında ve toplumsal yaşayışında büyük bir tesire sahip olan; araştırmacıların din veya inanç sistemi olarak iki farklı bakış açısıyla ele aldığı ezoterik dinsel bir sistemdir. Türkler, tarih boyunca birçok dine mensup olurken, kabul ettikleri neredeyse her dinde, Şamanizm’in izlerini görebilmek mümkündür. Hâl böyle iken, Türkiye’de yapılan halkbilimi çalışmalarında, Şamanizm sıklıkla ele alınmakta ve özellikle İslamiyet’i benimseyen toplumların arkaik halk inançlarındaki mevcudiyeti ve izleri üzerine araştırmalar yapılmaktadır. Ancak yapılan araştırmalarda, birtakım objektiflik ve yöntem sorunları kendini göstermektedir. Bilimsel araştırmanın ön şartı, “tanım”lamaktan geçmektedir. Tanımlanamayan bir nesne, olay veya olgu, bilimsel olarak incelenememektedir. Bu noktada, Şamanizm araştırmalarında karşılaşılan en önemli sorunlardan biri Şamanizm’in bir din olup olmadığı hususudur. Bu bakımdan, öncelikli olarak bu sorunun açığa kavuşturulması elzemdir. Şamanizm’in hangi bilim insanları tarafından din, hangi bilim insanları tarafından inanç sistemi olarak değerlendirildiği sorusundan ziyade, bu ayrımın hangi kıstaslara göre yapıldığını ve bu değerlendirmelerin doğruluğunu tartışmak daha doğru olacaktır. Sibirya Türkleri arasında Şamanizm’in hala canlı olarak yaşıyor oluşu ve bu bölgelerdeki Türklerin Şamanizm’i din olarak kabul etmesi, bahsi geçen bu sorunun daha dikkatle gözden geçirilmesini zaruri kılmaktadır. Bu çalışmada, Şamanizm’in “ne”liğinin ortaya konulabilmesi için öncelikle birtakım hususların kendi kültür daireleri içerisinde ele alınması gerekmektedir. Bu çalışmada “göçerevli hayat düzeni-yerleşik hayat, sözlü kültür-yazılı kültür, din-inanç, ilkel din-medenî din” dikotomilerinin Şamanizm’i anlamak bakımından önemi irdelenerek Şamanizm’deki “esrime, tapınak ve kutsal kitap meselesi” ele alınacak; Şamanizm’in “semavî dinlerle mukayesesi meselesi”ne değinilerek “Şamanizm ve Gök Tanrı inancı üzerine şekillenen başkaca soru ve sorunlar çerçevesinde değerlendirmelerde bulunulacaktır. Böylece, Şamanizm araştırmalarındaki objektiflik ve yöntem sorunlarının temeline inilmeye çalışılacaktır.