Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2019, Religion of Old Turks
Doğa, Türk dünya görüşünün kaynağı ve kökenidir. Doğal olaylar ve onların ahenkleri, herhangi bir bozulmaya uğratılmadan, Türklerin felsefî düşünce ve dünya görüşlerinin yapı taşı haline gelmiştir. Doğayı yaratanın Tengri olduğuna inanılmış ve doğaya özen gösterilerek saygı duyulmuştur. Bu süreç birçok milletin geleneklerinde hâlâ yaşamaktadır. Türkler Tengri’nin “tek” olduğuna inanmaktadır. Diğer varlıkların ise çift olarak yaratıldığı inanışı hâkimdir. Yani Türkler ikili (düalist) bir dünya görüşüne sahiptir. Günümüz Türkleri bu ikili dünya görüşüne “iki yıldız”, Moğollar “arga bilig”, Kazak Türkleri ise “amal bilig” demektedirler. Göçebe kabileler yaklaşımlara ve yetenek sistemine dayalı ikili bir dünya görüşünü esas alır. Göçerlerin ikili dünya görüşü nitelik bakımından Avrupa’nın ikili dünya görüşünden farklıdır. Avrupa anlayışında, var olmak bir diğeriyle mücadele etmek demekken Türkler için varlığın gelişimi ancak, yaklaşım ve yeteneklerin kendi aralarında yoğun bir şekilde desteklenmesi ve bağlanması yoluyla mümkündü. Anahtar Kelimeler: Dinî antropoloji, din, dünya görüşü, Eski Türkler, Tengri (tanrı), Bögü dini.
TARİH TÜRKLERLE BAŞLAR, 2014
Batı Türkleri Silmek İster! Batı’nın bu kara zihniyetine, insafsız sömürgeciliğine Doğu’da set çeken tek millet TÜRKLER’dir! 1096 yılından itibaren dalgalar halinde gelen Haçlılar hep TÜRK kalkanına çarparak kırılmışlardır! İşte bu yüzden Batılılar TÜRKLER’in Avrupa’da ve Anadolu’daki varlığına tahammül edemezler! Batılılar TÜRKLER’İN AVRUPA’DAKİ VARLIĞI’nı, Osmanlı Devleti ile sınırlı sayıp, sanki “çok yeni” bir olaymış gibi göstermek isterler! Sonra da bu uydurdukları bilgilere, belgelere dayanıp bizi DOĞU ANADOLU’dan atıp orada kukla bir “Kürt devleti” kurmak isterler! BATI ANADOLU’dan atıp orayı Yunanistan’a vermek isterler! KUZEY ANADOLU’dan atıp orada “Pontus Rum Devleti” kurmak isterler! Ülkemizdeki Laz, Çerkez, Çeçen, Acar kökenli Türkler’i kışkırtıp koparmak isterler! İSTANBUL’da VATİKAN benzeri bir “Fener Patrikhanesi Devlet” kurmak isterler! Hatta, kimse inanmıyor ama, bizi TRAKYA’dan, İSTANBUL’dan, MARMARA’dan atıp “Yeni Bizans Devleti” kurmak isterler! Bu kitapta; Türklerin binlerce yıl evvel medeniyetin beşiği olduğunu bulacaksınız. TARİHİN TÜRKLERLE BAŞLADIĞINI bulacaksınız. Büyük Türk araştırmacı Kâzım Mirşan’ın eserlerinden yararlanarak 10.000 yıl önce bile bu diyarlarda olduğumuzu göstereceğiz. (Maalesef Büyük Türk Araştırmacısı Kazım Mirşan Beyefendi, Türkiye’den aradığı desteği asla bulamamış, Türk Tarih Kurumu ve Kendisini tarihçi zanneden ancak batının tek yanlı, sahte Türk tarihi bilgileri ile yetişmiş, araştırma yapacak bilgi ve beceriye sahip olmayan birçok Profesör dahil bazı Akademi mensupları bu 90 yaşlarındaki binlerce sene önceki Türk Tamga yazılarını okuyabilen Dünyadaki tek dahi adama sahip çıkmamıştır. Onun Ben ölmeden Tamga yazılarını okumasını sizlere de öğreteyim benimle gitmesin haykırışları kulak arkası edilmiştir. Tarih onlardan hesap soracaktır) Bazı tarihçilerimiz, işin kolayına kaçarak, Batılıların yaptıkları yalan tek yanlı çalışmalarını, uyduruk tercümelerle “işi idare edip” onların kısır görüşlerini TÜRK fikir hayatına yansıtırlar. Bilerek veya bilmeyerek onlara hizmet ederler! Bu durum Her iki halde Türk milletine ihanettir. Daha açık söylemek gerekirse, batılıların bizim toprağımıza sahip çıkacak bir geçmişleri olmadığı gibi, bizim onların toprağında asla SİLİNMEZ bir söz hakkımız vardır! İşte bu gerçek tarihçilerimiz, diplomatlarımız, politikacılarımız tarafından vurgulanmalı ve bütün TÜRKLER’e anlatılmalıdır! Halbuki tam tersi yapılmakta, Türklere bir aşağılık duygusu aşılanmakta, onlara kurtuluş reçetesi olarak “batı medeniyeti” dayatılmaktadır! Batı’nın medeni olmadığını, “medeniyet” diye kabul edilen her yönünü Doğu’dan aldığı da bir gerçektir. Kazım Mirşan’a göre TÜRK YAZI SİSTEMİ, 15 bin yıl öncesinden DUVAR RESİMLERİ ile başlamış ve bütün alfabelerin temelini teşkil etmiştir! Yani alfabeyi bile “latin” diyerek Batı’ya mal etmek son derece yanlıştır! Alfabe, her medenî adımın olduğu gibi, DOĞU kökenlidir!. Bizim yazımız da “latin” değil, TÜRK ALFABESİ’dir! Yurdumuzda yaptıkları kazı ve çalışmalarda pek çok gerçeği de saklama imkanı buldukları muhakkaktır. Bununla da yetinmezler, kendi aralarından çıkan dürüst, namuslu, ilme saygılı tarihçi, dilci, arkeolog ve sair araştırmacıları da, TÜRKLER konusunda makbul bir şey söylediğinde, adeta afaroz ederler. Tezini alaya alırlar… bulduğu belgeleri yok ederler!. Biz de bu kargaşaya ihmalkârlığımızla, saflığımızla, bilgisizliğimizle katkıda bulunuruz. Avrupa ne hikmetse buhar makinesini, elektrik motorunu ve füzeleri ben buldum diye sık sık övünmektedir, haklılık payları yok mu, elbette vardır, biz önemsiz olduğunu asla vurgulamıyoruz. Evrensel uygarlıklara da büyük katkılarda bulunmuşlardır! Bunlara karşın geriye yani tarihlerine baktıklarında büyük bir boşluk ve aldatmalarla karşı karşıya gelmektedirler. Hep bir boşluğa kendilerini yamamaya çabalarlar! Mağara döneminden beri var olan Avrupa kendisini bir türlü ilkellikten kurtaramamış, tarih sayfasına ilk adımını çok geç atmıştır: Fransa ve İngiltere tarihi (+ 500) ‘de başlar, Almanya tarihi ( -200) ‘e kadar iner, İtalya tarihi (-700) ‘ler de ve Etrüsklerle başlar, Yunan tarihi ise (-700) ‘lerde Pelasglar sayesinde ilkellikten kurtulur. Hollanda, Belçika vb. bir takım devletler vardır, onları saymanın gereği bile yoktur, neredeyse tarihleri yoktur. Evet, geçte olsa nihayet tarihe ayak basmışlardır ama yazıları, dilleri, dinleri dışarıdan gelmiştir, Avrupa’nın kendi icadı değildir bunlar. Evrensel uygarlıkta geç kalmış, binlerce yıllık tarihleri ile Medeniyet Tarihinin sahibi gibi kendilerini üstün görerek asıl medeniyetin sahibi Türk’leri hep dışlamışlardır. Avrupalılar her şeye sahip olma egoları hep ön plandadır. En doğusunu bilirler, onlar ne derlerse o dur, o doğrudur. Tam Evrensel uygarlıkların kökenlerinin kendilerin ait olduğunu iddia edecekleri sırada: Gen’lerle ve bu yolla, diller üzerinde çalışanlar bildirirler ki, Hint-Avrupa dilleri teorisini YALANLAMA ZAMANI gelmiştir. Yıl 2000, Eylül ayı; CNRS, 386 numaralı bülteniyle bunu tüm dünyaya açıklar. Gerçeği kabullenemediklerinden bu bülten maalesef tüm dünyadan saklanır. Ama gerçekleri tüm Dünya er ya da geç öğrenecektir. Öğrendiği anda, büyük bilimsel deprem olacaktır. Yine ayni bülten diyor ki; Fransızca ve Türkçe “her ne kadar, birbirleriyle hiç ilgisi olmayan iki dil gibi görünüyorlarsa da AKRABA ’dırlar !” Daha da önemlisi; ilk dil “elimizdeki 600’ü aşan yazılı belgelere göre” : Ön-Türkçe ’dir. Tüm gerçekler açıklandığında asıl o zaman yer yerinden oynayacaktır. Yıllarca ret ettikleri, sakladıkları gerçekler karşısında ne yapacaklardır. Bu defa da yeryüzünde Türk diye bir şey yoktur mu diyeceklerdir. En azından son buzullar çağının sona erdiği takriben 20,000 sene öncesinden beri, eski dünya; Türkçe dilinin dünyada hemen hemen her yerde konuşulduğu, eski Türk dinine dünyada her yerde inanıldığı ve Tur/Türk insanının diliyle, töresiyle ve idareciliğiyle her yerde hakim olduğu ve insanlara adalet verdiği bir dünya idi. Tur/Türk insanı gittiği her yerde doğasıyla uyumsallık içinde olmuş, doğasına saygılı, doğasını anlayan, seven ve ondan merhametli bir şekilde yararlanan medeniyetler kurmuş ve dünya medeniyetine çok büyük hizmetlerde bulunmuştur. Örnegin, Türkçe bir dil konuşan Sümerler Orta Asyalı Tur/Türk insanı idiler ve denebilir ki günümüzde insanlığa hizmet eden pek çok konuda yapılan katkılar onlar tarafindan düşünülmüş ve geliştirilmiştir. Çivi yazısının icadı ve onunla beraber gelişen okul sistemi, öğretmen ve öğrenci işleri ve ilişkileri, geliştirilen bilgileri yazıp kitaplıklarda toplamak, vs. hep onların yarattığı eserler olarak onların kayıtlarında bulunmuştur. Tarih konusundaki Yeni tezler; Kazım Mirşan'ın Haluk Tarcan ile birlikte savundukları tezin, Mustafa Kemal Atatürk'ün teşvikleri ile 1930 yıllarında oluşturulan Güneş Dil Teorisi'ni ve Türk Tarih Tezi'ni destekleyen tarafları bulunmaktadır. Türk Tarihi'nin MÖ 16.000'li yıllara dayandığını savunur. . Yazı, MÖ 16.000 yılında Türk'ler tarafından icat edildi. . Türkçe, Ön Türkçe'den sözcükler barındırdığı gibi bu sözcükleri Arapça ve Farsça'ya da taşımıştır. . Anadolu'da da Ön Türkçe yazıtlar bulunmaktadır. . Roma'nın küllerinden kurulduğu medeniyet olan Etrüskler Türk'tür. (Etrüsk yazıtları ilk defa 1970 senesinde Kazım Mirşan tarafından okundu). . Romalılardan önce İtalya Yarımadası'nda yaşayan Etrüsklerin konuştuğu dil olan Etrüskçe, Ön-Türkçe kökenlidir. . İskandinavya dahil, tüm Avrupa'da 5000'den fazla Ön-Türkçe yazıt bulunmaktadır. . Tüm dünya alfabelerinin kökeni Türk alfabesidir. . İlk Türk devleti Hun İmparatorluğu olmadığı, ilk Türk devletinin Bir Oy Bil olduğu görüşündedirler. Ardından At Oy Bil, Türükbil (karşılığı:Göktürk) gelir. . Türk tarihinin çok eskilere dayanması gerektiğini gösteren en büyük delil ise; Orhun Yazıtları'dır. Çünkü Orhun Yazıtları'nda kullanılan dil ve noktalama işaretleri bu dilin en gelişmiş hali olduğu sonucuna götürmektedir. Böyle bir dilin oluşabilmesi için en az 3000 yıl geriye gidilmesi gerekir. Kazakistan'da, Bu tezi destekleyen ve M.Ö 600'lere tarihlenen bazı yazıtlar bulunmuştur. . Bugün Çin sınırları içerisinde 300 metre boyunda piramitler bulunduğu ve bu piramitlerin Mısır'dan çok önce inşa edildiği tespit edilmiştir. Mısır'ın dip kültüründe de Türkler olduğu iddia edilmektedir.
Türkiye`de tarih algısı XIX. yüzyılda Osmanlı ve İslâm tarihi üzerine düşünceler ile başlarken, XX. yüzyıla gelindiğinde ise İslâmiyet öncesi Türk tarihi de merak edilmeye başlanmıştır. Türklerin İslâmiyet öncesi inanç dünyası üzerine yazılar da, kablelislâm Türk tarihinin içinde kendine bir yer buldu. Çalışmada, cumhuriyetin kurulduğu 1923 tarihinden 1980`e kadar olan zaman diliminde Türklerin İslamiyet öncesi inanç dünyası üzerine görüşler ele alındı. Söz konusu süreç, konunun Ziya Gökalp tarafından ciddi bir şekilde ele alınmaya başlamasından onu dinler tarihi araştırmaları dahilinde ele alan Hikmet Tanyu`nun çalışmalarına kadar gitmektedir. Görüşler dikkatle incelendiğinde, araştırmacıların bazı konularda ortak noktada buluşurken bazı konularda da farklı yaklaşımlara sahip olduğu ortaya çıkmaktadır.
KİTAP: TÜRKLERİN KADİM İNANCI, 2019
Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2019
Türk Adı ve İslamiyet Öncesi Türk Tarihinin Panoraması, 2018