[go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu

Faklı Nesiller Ortak Gurbet: Almanya'ya Göçün Melodik Değişimi

2023, Kriter Yayınevi

FARKLI NESİLLER ORTAK GURBET: ALMANYA’YA GÖÇÜN MELODİK DEĞİŞİMİ

9 786256 606463 PROF. DR. BAYRAM DURBİLMEZ’E ARMAĞAN -55. YAŞ ANISINACİLT II PROF. DR. BAYRAM DURBİLMEZ’E ARMAĞAN -55. YAŞ ANISINACİLT II Editör: Prof. Dr. Nevzat ÖZKAN ISBN: 978-625-6606-46-3 1. Baskı: Kriter Yayınevi 2023 / İstanbul Yayınevi Sertifika No: 45353 Anahtar Kelimeler: Bayram Durbilmez, Halk Edebiyatı, Halkbilimi Birinci Baskı, xii + 662 s. 16 cm x 23,5 cm Kaynaklar var, Dizin yok. Kapak Tasarımı: Ahmet Baran Mizanpaj: Kriter Yayınevi Baskı: Çözüm Baskı Merkezi Ticaret Limited Şirketi Emniyetevleri Mahallesi Güvercin Sokak No:7/1 Kağıthane / İstanbul Matbaa Sertifika No: 49099 © Kriter Yayınevi Kriter Basım Yayın Dağıtım Film Müzik Reklamcılık Yapım Sanayi ve Tic. ve Ltd. Şti. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. İletişim: Kriter Yayınevi Hobyar Mah. Cağaloğlu Yokuşu Sok. Fevzi Bey Han No: 21 Kat: 2 No: 5 Fatih / İstanbul Tel: 0 212 527 31 89 info@kriteryayinevi.com www.kriteryayinevi.com Kitapta yer alan içerikler ile ilgili her türlü yasal sorumluluk, yazar veya yazarlarına aittir. PROF. DR. BAYRAM DURBİLMEZ’E ARMAĞAN -55. YAŞ ANISINACİLT II Editör Prof. Dr. Nevzat ÖZKAN Hazırlayanlar Dr. Fatma TEKİN Dr. Mehmet Akif AYVAZ Dr. Özlem ÖZDEMİR Dr. Şule GÜMÜŞ Birinci Baskı 2023 – İstanbul SUNUŞ Şair, hoca ve bilim adamı kimliği ile kültürümüze pek çok yönden önemli katkılar sağlamış olan Prof. Dr. Bayram DURBİLMEZ, 55 yaşında. Yarım yüzyılı aşan bu hayata yüzlerce şiir, makale ve bildiri, onlarca kitap sığdıran, binlerce lisans ve çok sayıda yüksek lisans ve doktora öğrencisi yetiştiren DURBİLMEZ’in meslektaşları, dostları ve öğrencileri, bu yılın Cumhuriyetimizin de 100. yılı olması münasebetiyle, onun hizmet ve katkılarının anısına bu armağan kitabını hazırladı. Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Taşpınar köyünde başlayan hayat yolculuğunda anadilini borçlu olduğu annesi ve şairlik yeteneğini devraldığı babası ilk öğretmenleriydi. Bir Türkmen köyünde görüp yaşadıkları, onun Türk kültürüne dair ilk tecrübe ve gözlemlerini oluşturdu. Yozgat’ta Endüstri Meslek Lisesinde devam eden lise eğitiminde şiirleri ve akıcı konuşmasıyla öğretmenlerinin dikkatini çekti. Daha çocuk denebilecek yaşlarda girdiği şiir yarışmalarından ödüller aldı. Milli günlerde il çapındaki kutlamalarda yaptığı konuşmalar ve okuduğu şiirlerle beğeni ve takdir kazandı. Yükseköğrenimini Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde sürdürdü. Fakülte yıllarında da sosyal ve kültürel hayattaki etkinlikleri ile dikkat çekti. Mezuniyetinin ardından Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY’un yönetiminde yüksek lisans eğitimine başladı ve ardından bitirdiği bölüme Türk Halk Edebiyatı Anabilim Dalında araştırma görevlisi oldu. İlk yurtdışı tecrübesini Azerbaycan’da yaşadı. 90’lı yılların başında Türk Halk Kültürü açısından çok önemli bir merkez olan Azerbaycan’da hem öğrenci hem hoca olarak çalıştı. Yurda döndükten sonra yarım kalan doktora eğitimini Elazığ’da Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halk Bilimi alanında sürdürdü ve 1998 yılında bilim doktoru unvanını aldı. İkinci yurtdışı görevi Kazakistan’da Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesindedir. Kazakistan’da bulunduğu dönemde özellikle Kıpçak grubu Türk halk kültürü üzerinde önemli çalışmalar yaptı. v Avrupa’dan Sibirya’ya kadar pek çok ülke ve bölgede bilimsel toplantılara katıldı. Özellikle Âşık Edebiyatı alanında düzenlenen yarışmalara jüri üyesi olarak katkı sağladı. Üretken bir bilim adamı olarak çok önemli çalışmalara imza atan, kendine has yorum ve yaklaşımları ile Türk Halk Edebiyatı ve Halk Bilimi alanlarına önemli yaklaşımlar kazandıran Bayram DURBİLMEZ, 2010 yılında doçent oldu. 2018 yılında Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne profesör olarak atandı. Son beş yıldır bu bölümde görev yapmaktadır. Bayram DURBİLMEZ, Âşık, Tekke ve Sözlü Edebiyat geleneğimiz üzerinde ortaya koyduğu eserleri ve çalışmalarıyla ufuk açıcı ve öncü bir akademik rol üstlenmiştir. Hem Anadolu Türk kültürünü hem de gezip gördüğü Türk dünyasının farklı ülke ve bölgelerinin kültürel zenginliklerini karşılaştırmalı olarak ele almış ve değerlendirmiştir. Yüksek lisans ve doktora öğrencilerine de bu çalışma yöntem ve disiplinini kazandırarak akademik bakış açısını yeni nesil bilim çalışanlarına da aktarmıştır. Bilim adamı kimliği ile disiplinli ve yönteme dayalı çalışmalar ortaya koyarken, şair kimliği ile coşkun bir gönül adamı olarak Türklüğün pek çok meselesini ve davasını mısralarına taşımıştır. Dostları, meslektaşları ve öğrencileri olarak Prof. Dr. Bayram DURBİLMEZ’e bundan sonraki hayatında da sağlıklı ve verimli nice yıllar diliyoruz. Düzenleme Kurulu vi İÇİNDEKİLER ALİ RIZA YALGIN’IN NEŞRETTİĞİ GENÇ OSMAN HİKÂYELİ TÜRKÜSÜNE DAİR ................................................................................................. 1 Özkan DAŞDEMİR BİR AD İKİLİSİNİN VERİLİŞ/KONULUŞ SEBEPLERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME .................................................................................................. 9 Saim SAKAOĞLU DEDE KORKUT KİTABI′NDA TANRICILIK İDEOLOJİSİ VE İFADE BİÇİMLERİ .............................................................................................................. 17 Sevinç ALİYEVA ATATÜRK’Ü KAYBEDELİ 85 YIL OLDU ........................................................... 25 Umay TÜRKEŞ GÜNAY DEDE KORKUT KİTABI`NDA İŞLENMİŞ BİR KAÇ SÖZÜN ANLAM AÇIMI....................................................................................................................... 31 Asif HACIYEV (ŞİRVANELLİ) ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ DİYARBAKIR HALKİYATINDA BİR FOLKLORİST: PERTEV İLHAN SUNGUR................................................... 41 Canser KARDAŞ TİMURLULARDA KADINA DEĞER AKÇESİ OLARAK ÇEYİZ VE MEHİR .................................................................................................. 53 Derya COŞKUN MASALLARDA İYİLİĞİN MİTOLOJİK VE SEMBOLİK BOYUTU .................. 63 Ebru ŞENOCAK Sema BAYRAM TÜRK DİLLERİNDE İSİMLERİN HȂL BİÇİMLERİ VE ONLARIN ANLAMSALLIĞI .................................................................................................... 85 Elnare ALİYEVA vii KAZAK TÜRKLERİNİN EVLİLİK TOYLARINDAKİ GELENEKSEL DÜNYA GÖRÜŞLERİ............................................................................................. 95 Erdal ADAY KIRGIZ MASALLARINDAKİ KÖTÜLÜK ÜZERİNE BİR TASNİF DENEMESİ...................................................................................... 111 Erhan SOLMAZ OĞUZ TANSEL’İN CEVAHİR YUMURTASI ADLI MASALI’NDA KUŞ MOTİFİ .......................................................................................................... 129 Handan AYDIN KASIMOĞLU ARŞİV BELGELERİNDE 1786 – 1944 SENELERİ KIRIMDA MÜSLÜMAN TAPINAK BİNALARIN AZALIM DİNAMİĞİ ........................... 135 İsmet ZAATOV DEDE KORKUT KİTABI’NDA BABA KAVRAMI ............................................ 145 Kübra YILDIZ ALTIN KÖROĞLU DESTANINDA KADINLAR ............................................................ 159 Naila ASKAR TÜRK HALK HEKİMLİĞİNDE DOĞUMLA İLGİLİ UYGULAMALARDA TOPRAĞIN KULLANIMI..................................................................................... 167 Özlem DEMREN YÛSUF ZİY YOZGADÎ’NİN OĞULLARI İÇİN YAZDIĞI MERSİYELER ... 183 Ramazan EKİNCİ ÂŞIK VEYSEL’İN ŞİİRLERİNİN SÖZLÜ KOMPOZİSYON TEORİSİNE GÖRE İNCELENMESİ .......................................................................................... 203 Sagıp ATLI Hilal AYBEY KARABAĞ`DA DÜĞÜN GELENEKLERİ .......................................................... 233 Sönmez ABBASLI YURTTAŞ viii TÜRKMEN EFSANELERİNDE MİTİK BİTKİLER ............................................ 241 Şerife Seher EROL ÇALIŞKAN KÜLTÜREL MİRASIN AKTARIM YOLLARINDAN BİRİSİ OLARAK DÜĞÜN ÃDETLERİ: YOMRA ÖRNEĞİ............................................................. 257 Turgay KABAK TANPINAR’IN SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ ROMANINI MODERNİST UNSURLAR BAĞLAMINDA İNCELEME DENEMESİ ............ 275 Aydan ENER SU TÜRK DOSTU BİR MACAR GAZETECİ-YAZAR: BÉLA TÓTH .................... 305 Edit TASNÁDİ KUTLU GELİNİN KUTLU SÖZLERİ KIZ UZATUU KOŞOKTORU “KIZ ÇIKARMA AĞITLARI”............................................................................... 313 İlknur BAYRAK İŞCANOĞLU ÂŞIKLIK GELENEĞİ İÇİNDE AFYONKARAHİSARLI ÂŞIKLARIN YERİ ... 323 Mehmet YARDIMCI OTTO RANK’IN KAHRAMAN KALIBI BAĞLAMINDA MÜSEYYEB GAZİ DESTANI ÜZERİNE BİR İNCELEME ...................................................... 339 Nagihan BAYSAL YURDAKUL İBRAHİM HAFÎD PAŞA DİVANI’NDA DEYİM, ATASÖZÜ VE HALK SÖYLEYİŞLERİNİN KULLANIMI ...................................................................... 351 Nagehan ÇAĞLAYAN SİVASLI ÂŞIKLARIN GÖNÜL TELİNDEN ŞEHİR MANZARALARI ............ 393 Neslihan Huri YİĞİT TÜRKİYE’DE HAC VE UMRE FOLKLORUNDAN DİJİTAL KÜLTÜRE YANSIYANLAR.................................................................................................... 423 Nilgün TÜRKMEN ix KIRŞEHİR TERME EFSANESİ”NİN YAPISALCI YAKLAŞIM MERKEZLİ ANALİZİ ........................................................................................... 441 Orhan Fatih KUŞDEMİR DEĞERLER EĞİTİMİ AÇISINDAN ÂŞIK SIDKI BABA DİVANI’NDA TAŞLAMALAR VE ÖĞÜTLEMELER ................................................................ 449 Ramazan ÇİFTLİKÇİ ZİYA GÖKALP’İN ÜLKER İLE AYDIN ADLI MANZUM MASALI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME ..................................................................... 461 Serdar ŞİMŞEK TÜRK DÜNYASI ORTAK KÜLTÜRÜ: HALK HEKİMLİĞİ ÖRNEĞİ ............. 475 Şule GÜMÜŞ DÎVÂNU LUGÂTİ’T-TÜRK’TE MISRA BAŞI KAFİYELER ............................ 499 Taha Tuna KAYA ÂŞIK OZANSOY’UN ŞİİRLERİNDE BİYOGRAFİK BAĞLAMIN TEMATİK İZLERİ: CEZAEVİ YILLARI ............................................................. 511 Tugba GÖNEL SÖNMEZ Ömer KIRMIZI RASİM ÖZDENÖREN’İN AŞKIN DİYALEKTİĞİ ADLI KİTABINDAKİ AŞK ANLAYIŞININ ÖYKÜLERİNDEKİ GÖRÜNÜMLERİ ............................. 535 Emel AYDIN ÖZER TÜRK DÜNYASI ATASÖZLERİNDE AİLE KURUMUNUN İNŞASI .............. 553 Fatma TEKİN TÜRKİYE VE KAZAKİSTAN’DAKİ DOĞUM GELENEKLERİNİN KARŞILAŞTIRMALI İNCELEMESİ.................................................................... 573 Halil ÇETİN FARKLI NESİLLER ORTAK GURBET: ALMANYA’YA GÖÇÜN MELODİK DEĞİŞİMİ................................................ 593 Hasan KIZILDAĞ x KAZAKİSTAN SAHASI TÜRK DESTANLARINDA ATALAR KÜLTÜ ÇEVRESİNDE ŞEKİLLENEN İNANIŞLAR ........................................................ 611 Özlem ÖZDEMİR KAYSERİ YÖRESİ ÇOCUK OYUNLARI ........................................................... 635 Petek ERSOY İNCİ HALK İNANÇLARINDA BASMAK-BASILMAK İÇERİKLİ YENİ BULGULAR ................................................................................................ 647 Yaşar KALAFAT Nurdan YOLDAŞ ÂŞIK TÜRKMENOĞLU’NUN ŞİİRLERİNDE SÖZLÜ TARİH ......................... 651 Şeyma KAYAALP xi FARKLI NESİLLER ORTAK GURBET: ALMANYA’YA GÖÇÜN MELODİK DEĞİŞİMİ Hasan KIZILDAĞ 1. Giriş “Bakarım bakarım sılam görünmez, Ara yerde yıkılası dağlar var” Karacaoğlan… Gurbet, anlam olarak taşrada yani dışarıda olmayı ifade etmekten ziyade herhangi bir sebeple sıladan ayrılmayı ve bu ayrılığın bireylerde oluşturduğu duyguları karşılayan bir kelimedir. Gurbette olmak, bazen sevdiğinden/yârdan, ana-babadan, bazen “kavim-kardaş”tan, doğup büyünülen yerden ayrılmış olmayı; araya giren engelleri, dağları, mesafeleri ve uzaklığı ifade ettiği için kültürel derinliğe haiz bir kelimedir. Gurbete çıkmayı bir eylemden bir hâle dönüştüren de bu kültürel derinliktir. Ayrılığa dair pek çok his, gurbet kelimesinde tezahür eder. Kolektif bellekte gurbet, dönüp dönmeyeceği meçhul olan gidenlerin, mektubu ulaşmayan sevgililerin, haber alınamayan evlatların geçici barınağıdır. Bu yönüyle gurbet gidende de kalanda da duygusal tesirler bırakan bir yerdir. Başa gelen işlerle, zorluklarla ve özlem gibi hâl ve hislerle anılan gurbet, bu sebeple türkülerden halk hikâyelerine, ninnilerden ağıtlara kadar pek çok sözlü kültür ürününe konu olmuştur. Türk kültüründe gurbete çıkmayla ilgili sözlü kültür ürünleri daha çok bireysel yaşantıları anlatsa da irili ufaklı toplulukların gurbet anlatıları da oldukça fazladır. Özellikle siyasi sebepler veya savaşlardan ötürü yer değiştirildiği çokça görülmektedir. Bu yüzden mübadele ve zorunlu göçler de gurbetle bağdaştırılmaktadır. Örneğin, Stalin’in kanlı sürgün politikalarıyla vatanlarından ayrılmak zorunda kalan Kırım Tatarlarının göçü, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin “Büyük Gezi” adı verilen Türkiye’ye zorunlu göçü ya da  Arş. Gör. Dr., Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü-Samsun, drhasankizildag@gmail.com, ORCİD: 0000-0001-7266-6678 593 hükümetler arası antlaşmalar çerçevesinde gerçekleştirilen mübadeleler de bu kapsamdadır. Gerekçesi ister ekonomik ister siyasi olsun sıladan ayrılmayı ve yeni bir yere yerleşmek durumunda kalmayı gerektiren bütün eylemler, “gurbete gitmek”le bağlantılıdır. Ekonomik gerekçelerle “gurbet ele gitme” daha çok ülke içinde özellikle köyden kente göçleri ifade etmektedir. Daha iyi bir hayatı arzulayan topraksız köylülerin, köyünde iş imkânı kalmayan çiftçilerin ya da büyük şehre dair anlatılardan etkilenerek ellerindeki her şeyi satarak yola düşenlerin nihai istikameti “gurbet”tir. Ancak gurbet, yalnızca köyden kente göçü değil aynı zamanda ülke aşırı gitmeyi de ihtiva etmektedir. Ekonomik gerekçelerle “gurbete çıkma”dan bahsedildiğinde şüphesiz akla hemen “Almanya’ya işçi göçü” gelmektedir. Türkiye’de çok da aşina olunmayan ve o zamana kadar neredeyse hiç görülmeyen “iş bulabilmek için ülke aşırı göç” kavramı bu şekilde başlamış ve daha sonra yıllar sürecek toplu göçler ve yeni bir sosyolojik/kültürel paradigmanın ortaya çıkmasına sebep olacaktır. 2. Sirkeci’den Giden Trenler Türk toplumu göç kavramıyla geniş ölçüde ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tanışmıştır. Bu tanışıklık bireysel tercihlerden çok “toplum mühendisliği” olarak adlandırılan planlama faaliyetleri ile gerçekleşir. Başka bir deyimle “göç” bir devlet politikası unsuru olarak ele alınır. Türkiye’nin toplumsal dokusunu büyük ölçüde değiştiren, Türkiye sınırları dışında etkinliği uluslararası ilişkiler ve örgütler yolu ile her gün duyulan göç hareketi 1960 askerî müdahalesinden sonra baş gösteren ekonomik sıkıntılar, işsizlik, döviz darlığı gibi etkenleri ortadan kaldırmak için düşünülen bir “demografik çözüm” olarak ortaya çıkar (Abadan-Unat, 2002: XIX). İkinci Dünya Savaşı sonrasında ekonomik gelişme gösteren Almanya, giderek artan bir işgücü ihtiyacı olduğundan dolayı 1955 yılında İtalya ile akabinde 1960 yılında Yunanistan ve İspanya, 1961 yılında da Türkiye ile imzalandı. 1968 yılına kadar Portekiz (1964), Tunus (1965), Fas (1963) ve Yugoslavya (1968) ile de anlaşmalar imzalanmıştı (Cuntz, 2011: 7). Türkiye’nin Batı blokunun bir üyesi olması, her şeyden önemlisi de NATO üyesi olması, Soğuk Savaş yıllarının tüm stratejik planlamalarında olduğu gibi Türk işçisi almaya karar veren Almanya’yı da yakından etkilemiştir (Ünver, 2003: 192). Bu anlaşma kapsamında 1960’ta Türkiye’den 2.700 işçi Almanya’ya gitmiş, 1963’te bu sayı 27.500’e yükselmiştir. Bu ikinci aşamada işgücü ihracatı tamamen ilgili hükümetlerin politikalarına bağlı olmuştur. Her iki tarafın kamu bürokrasileri işçilerin gönderilmesinde ve yerleşmesinde nihai karar sahibi idiler. Ünlü “Gastarbeiter” (konuk işçi) kavramı bu dönemde oluşmuştur. Giden işçilere 594 ailelerini beraberlerinde getirmelerine izin verilmemiştir. Hepsi “heim” denilen kolektif yatakhane-yurtlarda kalıyorlardı. Ailelerinden uzak kalmalarına rağmen birincil hedefleri mukaveledeki iş süresinin uzatılmasıdır. Hepsinin temel amacı dönüşlerinde bağımsız bir işyeri kurabilecek ölçüde tasarrufta bulunmaktır (Abadan-Unat, 2002: 44). Türklerin 1960’lı yıllarda pey der pey başlayan bu Avrupa macerası onlar için çok çelişik duyguları barındırmaktaydı. Bu yolculuk bir yönüyle sinelerde vatandan, eşten, dosttan, sevgiliden ayrılışın derin hüznünü barındırırken, diğer yönüyle de umuda yolculuğun, bir şeyleri başarabilecek olmanın heyecan ve coşkusunu içermekteydi. İşte bu karmaşık duygularla “gurbetçiler”, 1961 yılından itibaren “kara tren”, “Almanya Ekspresi” veya “İstanbul Ekspresi” diye adlandırılan trenlerle Sirkeci garından yaklaşık üç gün sürecek olan Almanya yolculuklarına başlamış oluyorlardı (Genel, 2014: 303).1 “Misafir işçi” sistemi, Almanya’da kol emeği veya düşük vasıf gerektiren sektörlerin (kadın-erkek) işgücü talebini karşılamak üzere tasarlanmıştı. Yabancı işçiler aile birleşmesini kısıtlayan, emek piyasası ve sosyal hakları sınırlandırılan ve Alman vatandaşlığına geçiş konusunda sınırlamalar getiren özel bir yasal statüye sahiplerdi. Bununla birlikte, 1973 yılında işçi alımının sona ermesinin ardından, yabancı işçilerin aile üyelerini yanlarına getirmesine ve ülkeye sürekli yerleşmesine yönelik bir eğilim oluştu (Castles ve Miller, 2008: 291-292). Başlangıçta ne Almanya ne Türkiye ne de göçmen işçiler; Almanya’da nesiller boyu devam edecek bir göç sürecini öngörmemiştir. Türk işçiler gelecek planlarını bir gün Türkiye’ye geri dönmek üzere kurarken, Türkiye bu işçilere ülkeye birkaç yıl içinde döviz getirecek kişiler olarak bakmış, Almanya ise sanayisinin kalkınmasının ardından oturma ve çalışma izni biten işçilerin ülkelerine geri döneceğini düşünmüştür. Ancak durum bu şekilde vuku bulmamıştır. Günümüzde Türkiye kökenli göçmen aileler, Almanya toplumunun önemli bir parçasını oluşturmaktadır (Yurdakul ve Çaha, 2018: 153). 3. Araftakiler Geri dönme mitine inanan ve bir gün mutlaka ülkelerine geri gideceklerini varsayarak Almanya’da geçici olduklarını düşünen sadece Gastarbeiter’ler değildir. Alman devleti de Gastarbeiterleri geçici çalışanlar olarak gördüğünden, siyasal ve toplumsal açıdan marjinal hale getirmiştir (Gedik, 2010: 58). 1985 yılından itibaren Almanya’daki Türkler açısından yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemde Türkler, yaşadıkları ülkede kalıcı olduklarını göstermişlerdir. Böylelikle 1960’lı yıllarda “misafir işçi” göçü ile başlayan sürecin, 1970’li yıllarda “ya1 Almanya’ya göç eden Türklerin hayat öykülerinden örnekler için bk. Richter, 2005. 595 bancı işçi” tanımlaması ile kimlik kazandığı, 1980 ve 1990’lı yıllarda ise “sığınmacı” ve “kaçak göç” olgusuna dönüştüğü görülmektedir (Irmak, 2018: 36). Almanya’nın klasik göç alan ülkelerden ayrıldığı nokta; göçmenleri ne potansiyel vatandaş olarak; ne de ulusal cemaati zenginleştiren bir olasılık olarak görmektedir. Vatandaşlar mümkünse sadece Alman kökenlilerden oluşmalıdır. Buna karşın yabancılar oturma müsaadesine ve hakkına sahip “misafir” statüsünde kalmalıdırlar. Bu ulus devlet anlayışı, Alman idealizminin ve Alman romantizminin düşünce dünyasından kaynaklanmaktadır. Bu anlayışa göre; devleti oluşturan esas halk olan “Staatsvolk” ve varisleri tam hakka sahip vatandaştırlar. Staatsvolk soya dayalı bir toplumdur. Ulusun içinde başka yabancı bir soya ait olmanın yeri yoktur. Bu nedenle çok uluslu devlet ve ulus uyuşmayan iki tezattır. Halka dayalı “Volksnation” yabancı bir soyun göçüne kendisini açamaz. Yabancıların vatandaşlığa alınması ve politik olarak eşit haklara sahip vatandaş olarak görülmeleri, “Volksnation” düşüncesiyle uyuşmamaktadır (Gedik, 2010: 47). 1960’lardan bu yana Avrupa’ya dolayısı ile Almanya’ya yaşanan göç, geçicilikten kalıcılığa dönüşmüştür. Bu doğrultuda Almanya’da Türkler arasında vatandan uzakta beşinci neslin oluştuğuna şahit olunmaktadır. Almanya Türkleri için Almanya, artık bir yabancı ülke olmaktan öte, ikinci bir vatan hükmündedir. Bununla birlikte 1960’lardan bu yana devam eden Türk göçü neticesinde bir takım sorunlar da baş göstermiştir (Genel, 2014: 308). Önemli ölçüdeki dönüşümlerine ve yukarı doğru toplumsal hareketliliklerine rağmen, Almanya Türkleri, hem Almanya’da hem de Türkiye’de sürekli olarak yanlış temsil edilmişlerdir. Bu insanlara yakıştırılan yaftalar, “arada kalmış”, “yabancı”, “Almancı”, “bozulmuş”, “muhafazakâr”, “radikal”, “milliyetçi” ve/veya “kayıp kuşak” gibi terimleri içermektedir. Almanya-Türklerini daha çok bir problem olarak algılayan bu tür temsil biçimleri, her iki ülkede de önemli ölçüde popülerlik kazanmıştır (Kaya ve Kentel, 2005: 18). Alman ulus devlet bakış açısıyla, Alman halkı bir etnik çoğunluktur/büyüklüktür. Devletin vatandaşları yaygın tasavvura göre, Alman kökenli insanlardan olmalıdır. Buna göre ulus; “etnik köken toplumu”dur. “Yabancı” halklardan olan göçmenlerin bu etnik köken toplumunda yeri yoktur ve vatandaş olamazlar (Gedik, 2010: 44).2 Avrupa/Almanya’da yaşayan birinci nesil, sosyalleşme ve kültürlenme sü2 Almanya’da, 2000’li yıllardan sonra Türklerin nispeten yasalar önünde Alman kökenli diğer vatandaşlarla eşit haklara kavuştuğu görülmektedir. Böylece Türklerin kendi gelenekleri yasalar karşısında koruma altına alınmıştır. Bu durum Jürgen Habermas’ın belirttiği hukuk devleti çerçevesinde gerçekleşmiştir. Habermas’a göre göçmenlere, kendi geleneklerinden vazgeçme zorunluluğu getirilemeyeceğinden, kök salan yeni yaşam biçimleriyle birlikte, anayasa ilkelerinin ortaklaşa yorumlandığı evren de genişleyecektir (2012: 139). 596 reçlerinin önemli bir bölümünü Türkiye’de tamamlayarak yurtdışına gitmiştir. Bu neslin kolektif belleği, günlük yaşamı biçimlendirme tarzı ve beğenileri büyük ölçüde Türkiye kültür ortamında oluşmuştur. İkinci neslin çoğunluğu, yaşamının küçük bir bölümünü Türkiye’de geçirmekle ve Alman toplumunda sosyalleşmekle birlikte, Almanya’da aile ortamının etkisiyle sosyalleştiği için, bir önceki nesille kültürel kimlik bağları güçlüdür (Kula, 2011: 21). Üçüncü nesil Türkler, 18-29 yaş arasındaki göçmenlerden oluşmaktadır. Bu gruptaki bireyler diğer kuşaktakilere göre Alman toplumuyla çok daha yakın ilişki içinde olmuşlardır. Almancayı Türkçeden çok daha iyi bilmektedirler ve arkadaş grupları genellikle Almanlardan oluşmaktadır. Almanya’nın yürüttüğü entegrasyon çalışmalarının sonuçları en belirgin şekilde bu nesilde görülmektedir. Zira üçüncü nesilde, Türk kimliğinden görece kopuk, ailesiyle belirli anlaşmazlıkları olan ve önceki nesillerle birtakım çatışmalar içerisinde bulunan gençler yetişmeye başlamıştır (Demirağ ve Kalkışım, 2018: 142-143). Göç edenler hangi şartlara bağlı olarak göç ederlerse etsinler, uzun zaman göç bağlarını sürdürürler. Yaşantının devam ettiği yerde geçmiş köklere bağlı dernek, ibadethane gibi somut ve gelenek-göreneklerin sürdürülmesi gibi somut olmayan biçimlerde ağ kurmaya devam etmişlerdir. Bu ağların kurulduğu diasporik Türk mahallelerinde somut ve soyut ağlar psiko-mekân olarak üretilmeye devam etmektedir (Korkmaz, 2021: 71). Türkler süreç içinde kendi kültür dünyalarına ait her türlü maddi, manevi unsuru mevcut yaşam çevrelerine dâhil etmişler, sosyal mekânlarını ve yaşama alanlarını kültür köklerine göre değiştirmişlerdir (Çelik, 2008: 105-106). 1961’den önce bireysel çabalarla; 1961 sonrasında ise hükümetler arası antlaşmalarla, evlilik ve daha sonraki zamanlarda kaçak olarak ya da iltica yoluyla Almanya’ya giden Türkler, bu ülkede en büyük azınlık grubu oluşturmaktadır. İlk göçmenlerin bir miktar para kazanarak geri dönme ideali zamanla aile ölçeğinde kalıcılığa dönmüşmüş ve göçerlerin sayısı sürekli olarak artmıştır. Almanya’ya yani gurbete giden Türklerin ne Almanya’da ne de esas vatanları olan Türkiye’de tam olarak tutunamamaları genel olarak bir “araf”ta olma durumunu ortaya çıkarmıştır. 4. Almanya’ya Göçün Sözlü Kültürdeki Yansımaları Sözlü kültür ürünleri, birey ve toplumların dünyayı algılayış ve kavrayış biçimlerinin ve yaşadıkları hadiselerden beslendiği için “göç” gibi toplumsal etkileri olan konular, bu ürünlerde sıklıkla kendine yer bulmuştur. Almanya’ya göçün dramatik tezahürleri, diğer sözlü kültür ve yazıya geçirilmiş/yazılı kültür ürünlerindeki gibi türkü ve şarkılara da tesir etmiştir. Başlangıcının üzerinden altmış yıl geçen göçün olumsuz yanları, göçerlerin Almanya’da yaşadıkları 597 sıkıntılar türkü ve şarkılarla hikâye edilmiştir. Martin Greve’e göre ilk Türk göçmen işçilerin müzik tasavvurları, öncelikle Anadolu halk müziğinin farklı geleneklerini takip etmekteydi. Almanya’da Anadolu halk müziği, başlangıçta ağırlıklı olarak belli özel çevrelerde –örneğin yatakhanelerde ve daha sonraları göçmenlerin hemşerileriyle buluşma mekânı olan kahvehanelerde- icra ediliyor görünmekteydi. Almanya’ya göçün müzikteki ilk izleri, vatan hasreti ve göç konulu “gurbetçi şarkıları”nda kendini gösteriyordu. Almanya’daki yaşamın izleri, özellikle Orta ve Doğu Anadolu geleneğinden gelen ve Almanya’da da örnekleri bulunan âşıkların şarkılarına sinmişti. Bu şarkılarda vatan hasretine ve “Almanlar”ın tasvirine kadar göç ile ilgili tüm konular yer bulmaktaydı (2006: 37-38). Âşıkların, toplumun gözcüsü ve sözcüsü olma (Durbilmez, 2020: 27) ve bireyselden ziyade toplumsal bir tavır sergilemeleri (Somuncu, 2023: 195) göç gibi topluluk nezdinde olağanüstü etkileri olan olaylarda da kendini göstermektedir. Almanya’ya göçen Türklerin ilk zamanlarda kendi duygularını ifade etme biçimleri de –âşıklar zümresine dâhil olsunlar veya olmasınlar– aşina oldukları âşık tarzına benzer bir şekilde gerçekleşmiştir. Bu türkü ve şarkılar belirli bir kronolojiyle incelendiğinde, bu altmış yıllık serüvenin zorlukları ve kültürel değişim-adaptasyon görünür hale gelecektir. Bu çalışmada, Kayserili Âşık Metin Türköz, Yücel Özkasap, Cem Karaca, Ozan Şahtuna ve Defkhan’ın farklı tarzlardaki müzik eserleri sistematik olarak incelenmiştir. Çalışmada 1976, 1980, 1987, 1995 ve 2020 yıllarından türkü ve şarkı türünde altı eser kronolojik olarak ele alınmış ve göçün göçerler üzerindeki tesirleri3 ile kültürel değişimler incelenmiştir. Ele alınan müzik eserlerinde göçün kitleler üzerindeki etkisi “davet, gurbet, özüne yabancılaşma, dışlanma ve kabulleniş” gibi temalar çerçevesinde de değerlendirilmiştir. 5. Davet, Gurbet, Özüne Yabancılaşma, Dışlanma ve Kabulleniş Kayserili Âşık Metin Türköz’ün 1976 yılında yazıp söylediği “Alamanya Destanı4“ adlı türküsü, 1961 yılındaki hükümetler arası antlaşmayla başlayan Türkiye’den Almanya’ya işçi göçü serüvenini yansıtan en bariz eserlerdendir. Kendisi de iş için Almanya’ya göçen Türküöz, ilk dörtlükte evvela Almanya’nın güzel yönlerini işittiğini ifade etmektedir. Özellikle nakarat kısmında “Türk gibi işçi bulaman ya” şeklindeki ifadeler, göçün ilk etapta umut vadeden, istenen bir Almanya’daki Türklerin göç öyküleriyle ilgili sayısız türkü ve şarkı mevcut olsa da hem çalışmanın hacmi hem de “davet, gurbet, özüne yabancılaşma, dışlanma, kabulleniş” şeklindeki temalaştırma sistematiğimizi yansıtması bakımından yalnızca belirtilen altı eser örneklem olarak incelemeye konu edilmiştir. 4 URL-1 3 598 şey olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Almanya’nın methiyle yola çıkanlar Sirkeci tren garında bir kontratla Köln’e uğurlanmaktadır. Türkiye’den aldım Almanya’nın methini, Çok bulunur dediler manda sığır etini, Getirirler her hafta işçi ihtiyatini, Bundan sonra seyreyle vatandaş hayatını. Alamanya Alamanya, Türk gibi işçi bulaman ya, Alamanya Alamanya, bizden uysal bulaman ya. Sirkeci’den elime bir kontrat verdiler, Çalışacağın yer Alamanya dediler, Bir paket bir de bilet haydin yollan ettiler, Haşlamayı ilk defa Belgrad’da verdiler. Alamanya Alamanya, sarı sarı kızlar bulaman ya, Alamanya Alamanya, umduğun şeyi bulaman ya. Saat altıdır şimdi Köln’e geldik dediler, Altı altı hepimizi koğuşlara verdiler, Tüy yerine altıma ot yatağı serdiler, Banyo tuvalet fabrikada dediler. Alamanya Alamanya, bizlere kazık ataman ya, Alamanya Alamanya, bile bile hapı yutamam ya. Üç ay geçti çocukları aldırdım, Konsoloslukta aklım çıldırdım, Elimi cebime derin daldırdım, Komisyoncuların hepsini yıldırdım. Alamanya Alamanya, kiralık ev bile bulaman ya, Alamanya Alamanya, paramla rezil olamam ya. 599 Çalış çalış bu iş hammal işidir, Bunu yapan vatandaştır kişidir, Elbet bunu bir gün dayım işitir, Vatandaşlar bu iş ne zaman biter. Alamanya Alamanya, Türk gibi damat bulaman ya, Alamanya Alamanya, geldim geriye dönemem ya. Dörtlükler ilerledikçe gidilen yerin umulan şeylerin bulunamadığı bir yer olduğu hemen anlaşılmaktadır. Köln’e gelindikten sonra yerleşilen koğuşların hali, belki de “sarı sarı kızlar” ile evlenme hayali hemen ilk anda suya düşmektedir. Altı kişilik koğuşlar, uygunsuz yataklar, banyo ve tuvalet imkânının olmaması gibi hususlara bir de çalışma şartlarının zorluğu, getirilen ailenin ev bulamaması gibi pek çok husus eklenmiştir. Nihayetinde “geldim geriye dönemem ya” denilerek, bu umut yolculuğunun bir mahkûmiyet misali zorunlu hale geldiği görülmektedir. Yücel Özkasap’ın 1976 tarihli “Almanya’ya Mecbur Ettin5“ isimli türkü formlu eserinde ise “gurbet”e çıkışın mecburiyetinden bahsedilmektedir. Eserin ilk bendinde Almanya’ya gidişin gerekçesi olarak “yoksulluk” gösterilmektedir. Hem bu bentte hem de bir sonraki bentte vatandan ayrı düşmenin acısı, gurbette gariplik, hasret, ana-babadan ayrı kalma gibi sıkıntıların sebebi olarak da yoksullukla bağlantılı olarak “gurbete gitme” gösterilmiştir. Ayrı düştüm vatanımdan yurdumdan Sermayem yok servetim yok elimden Bilinmiyor yoksulların dilinden Almanya’ya mecbur ettin yoksulluk beni beni Fakirlik beni beni yoksulluk beni beni Bir garibim kimse bilmez halimden Ağlıyorum hasretimden derdimden Çekmem su gurbeti gelse elimden Anamdan babamdan ettin yoksulluk beni beni Yoksulluk beni beni fakirlik beni beni vay 5 URL-2 600 Metin Türköz ve Yücel Özkasap’ın türkü formundaki eserleri aynı yıl çıkmış Almanya’ya göçün hikâyesinin ilk anlarını anlatmıştır. Davetle başlayan hikâye gurbetle devam etmektedir. Bu eserlerden dört yıl sonra Cem Karaca’nın “Alamanya 6“ adlı eseri yayınlanmıştır. Cem Karaca’nın7 rock tarzındaki şarkısı, ilk göçlerin on beş yıl sonrasını anlatmaktadır. On beş yıl boyunca Almanya’da işçi olarak çalışan birinin hikâyesinde yine gurbet teması ön plana çıkmaktadır. Şarkıda Almanya’da gurbette olmanın fetva ile bilinmeyeceği, mark ile ırgatlık yapıldığı, bu yılların kaybedilen yıllar olarak değerlendirildiği ifade edilmektedir. Seri üretim bandından akan hayatlar, yutulan kalay ve çinko tozları “ırgat”lığın zorluğunu betimlemektedir. Çok uzaktan fetva ile bilinmez Alamanya gurbetinin halleri İşten eve, evden işe sökülmez Alamanya milletinin dilleri On beş yıldır gurbette mark ile ırgat Alamanya yıllarımı bana geri ver On beş yıldır gurbette mark ile ırgat Alamanya yıllarımı bana geri ver İşte Ahmet işte Ayşe burdakiler On binlerce Türkiyeli gastarbayter Çocuklarımız burda doğdu, burda büyürler Merhabayı unuttular, Grüss Gott derler On beş yıldır gurbette mark ile ırgat Alamanya dillerimi bana geri ver On beş yıldır gurbette mark ile ırgat Alamanya dillerimi bana geri ver Markla ırgatlıktır işim geldim geleli Bantta akan sanki ömrüm bildim bileli Kalay tozu, çinko tozu yut babam yut Bir an uçmak gelir ama ciğerim gider 6 7 URL-3 Cem Karaca 1979 ile 1987 yılları arasında Almanya’da yaşamıştır. 601 On beş yıldır gurbette mark ile ırgat Alamanya ciğerimi bana geri ver On beş yıldır gurbette mark ile ırgat Alamanya ciğerimi bana geri ver Hem sen bana muhtaçsın, hem de ben sana Yoksa ne sen gel derdin, ne ben gelirdim Doğuluyum, Asyalıyım, Türkiyeliyim Öfkeliyim, kıskancım, budur benliğim On beş yıldır gurbette mark ile ırgat Alamanya yıllarımı bana geri ver On beş yıldır gurbette mark ile ırgat Alamanya ciğerimi bana geri ver On beş yıldır gurbette mark ile ırgat On beşinci yıldan sonra on binlerce “gastarbayter”in varlığından bahsedilmekte ve Almanya’da doğan Türk çocuklarına vurgu yapılmaktadır. Şarkıda geçen en önemli kültürel değişim göstergelerinden biri Almanya’da doğan çocuklarla ilgilidir. İş için gelinen ülkede doğan çocukların “grüss gott (selamlar)” demesi, ikinci neslin yaşamaya başladığı asimilasyonun göstergelerindendir. Karşılıklı ihtiyaç haline de vurgu yapılan şarkıda benliğin tehlike altında olmasına da değinilmiştir. Yine Cem Karaca’ya ait olan 1987 tarihli “Almancılar8“ isimli bir başka şarkıda göçün hikâyesi en baştan anlatılmaktadır. Memleketten davul zurnayla yola çıkan “Almancılar”ın vardıkları yerde bandoyla karşılandıkları güzel başlayan bu göç hikâyesinin geldiği nokta şarkıda açık bir şekilde tasvir edilmiştir. Davulla zurnayla yola çıkmış Bandoyla karşılanmıştık İş gücümüzdü sattığımız Ter olup çarklara aktığımız Servete servet kattığımız Gurbet el şimdi bize dön geri diyor 8 URL-4 602 Aman aman aman aman Almancılar Aman aman aman aman Almancılar Bebeler doğurduk gurbet ellere Büyüdüler verdik taş mekteplere Dilleri dönmez ki bizim dillere Merhabayı bilmez “Guten Tag!” diyor Aman aman aman aman Almancılar Aman aman aman aman Almancılar Yılda bir kere izindir deyip Bulgar’ın Yugoslav’ın yolunu tepip Edirne Ardahan gözümde tüten Canım memleket bize Almancı diyor Almancıların, Almanya’da ter olup çarklara akışı, onların geri gönderilmeye çalıştığı bir duruma dönüşmüştür. Davulla zurnayla gelenler şimdi gönderilmek istenmektedir. Ayrıca gurbette doğan çocukların artık Türkçe bilmemesi, kendi dillerine dillerinin dönmemesi kayıp bir neslin oluşmaya başladığını göstermektedir. Şarkıda Almancıların Türkiye’ye olan seyahatlerine de değinilmiş ve o günlerden günümüze kadar gelen bir tabirin ortaya çıkışından bahsedilmiştir. “Almanya’da yabancı, Türkiye’de Almancı” tabiri tam olarak bu dönemlerde doğmuştur. Bu arada kalmışlık hâli, göçün başladığı ilk zamanlardan günümüze sözlü kültüre tesir etmiş ve ortaya çıkan türkü ve şarkılar, başlangıçtan günümüze arafta olma halinin kültürel tezahürü haline gelmiştir9. 1995 yılına gelindiğinde Ozan Şahturna türkü formundaki “Yabancıdır Adımız10“ isimli eserini yayınlamıştır. Bu türküde Almanya’ya iş gücü olarak giden Türklerin yaşadığı ağır zorluklara değinilmiş ve göçün başladığı ilk zamanlara atıf yapılmıştır. Çağrıyla gelenlere artık gitmeleri söylenmektedir. Bu dönemde Almanya’ya Türkiye’den giden işçilere söylenen Ausländer (yabancı)11 tabiri de türküde kendine yer bulmuştur. Birinci nesilden dördüncü nesile Almanya’daki Türklerde “Türk kültürünü benimseme” oranındaki değişim için bk. Şahin, 2010. 10 URL-5 11 Günümüzde Ausländer ve Fremde gerçek anlamının dışında, neredeyse Türk, Müslüman, Orta Doğulu, ya da Zenci anlamına indirgenmektedir (Gedik, 2010: 49). 9 603 Çağırdılar gönderini Şimdi de gidin diyorlar Sahipsiz yola serildik Çile çek gidin diyorlar Ausländer’dir adımız Artık kalmadı tadımız Ausländer’dir adımız Kalmadı ağız tadımız (Nakarat) Gurbet ellere sürüldük Döviz aracı görüldük Dertlerden duvar örüldük Genç yaşta ecelsiz öldük Solingen’de yanan bizim Acıları dizim dizim Tüm dünyada vahşet zulüm Nasıl susar sazım sözüm (Nakarat) Dün çiçekle karşılandık Acı çekmeyi bal sandık Toz pembe hayata kandık Yabancı dendik horlandık (Nakarat) Şahturna görür yarını Ev sorunu iş sorunu Eğer canlar susar isek Bekliyor Hitler fırını (Nakarat) Türküde, 1961 yılında yapılan antlaşmanın Türkiye açısından beklenen 604 faydası olarak görülen “döviz getirme” durumuna da sitem edilmiş ve bu durumdaki insanların döviz aracı olarak görüldüğüne atıf yapılmıştır. Doksanlarda Almanya’da artan ırkçılık ve yabancı düşmanlığının bir sonucu olarak davetle gelen Türklere pek çok saldırı düzenlenmeye başlamış, bu saldırılardan biri de dört Alman aşırı sağcının Türklere ait bir evi ateşe vermesi sonucu beş Türk’ün yanarak hayatlarını kaybettiği katliamdır. Tarihe Solingen Katliamı (1993) 12 olarak geçen bu hadise, türküde de “Solingen’de yanan bizim” şeklinde tezahür etmiştir. Türkünün son dörtlüğünde bu zulümlere susmanın sonunun “Hitler fırını” olduğu, Solingen Katliamı’yla bağlantılı olarak vurgulanmıştır. Davet, gurbet ve özüne yabancılaşma süreçleri artık dışlanmaya dönüşmüştür. Gurbetçi ve Almancı olarak anılan Almanya’daki Türklerin sözlü kültür ürünlerinde izleri sürülebilen göç maceralarının son durağı ise kabulleniş aşamasıdır. Davetlerle gelinen Almanya’da hasreti, gurbeti, özüne yabancılaşmayı, ağır çalışma koşullarını, yabancı olarak dışlanmayı ve katliamları yaşayan Türkler, aradan geçen yirmi beş yılın ardından yaşadıkları süreci kabullenmiştir. Defkhan’ın 2020 yılında yayınlanan rap türündeki “Alamanya13“ isimli şarkısı, göç hikâyesinin nihai görünümünü ironik bir dille anlatmaktadır. Şarkıda gurbet elde yaşayan dördüncü nesilden14 bahsedilmekte ve madende çalışan gurbetçilere işaret etmektedir. Almanya’nın “güzelliği (!)” ironik bir dille övülmekte ve Alman polisinin baskı politikası “şeker gibi polisler” tabiriyle ifade edilmektedir. İlk bentte Almanya’nın özenilen yanlarının yanı sıra olumsuz özellikleri de sıralanmaktadır. Nakarat kısımlarında ise “dura dura alışma” durumu ifade edilmektedir. İyi akşamlar Deutschland, mikrofonda Malkoçoğlu Def Evet, yapım biraz agresif; yapıyorum orta sahadan press Bu ses madenden çıktı, yeryüzüne kömürden ekmek Gurbet elde dört kuşak artık ömürden eksik ama Çok güzel Almanya, bak, Nutella akıyo’ musluktan Ve kaç ülkede gördün sen yaz ortasında buz tutan? Uzaktasın yurdundan; yurdun Almanya, kafana dar “Tam çözüyorum problemi” dersin, sabah dörtte saat çalar Evet, bur’da markalar; Porsche, BMW, Mercedes Solingen Katliamı bk. URL-6 URL-7 14 Almanya’daki dördüncü nesil Türklerin Alman toplumuyla entegrasyon süreci için bk. Şahin, 2017. 12 13 605 Ve atmosfer temiz, fabrikanın bacasından çek nefes Şeker gibi polislerimiz, acıtmaz kelepçeler Senin için her yerdeler, hatta senden önce evdeler Düşlerimin ülkesi bura, burası Al-man-ya Alışırım onla dura dura; içine düştüm, çıkamıyorum Düşlerimin ülkesi bura, burası Al-man-ya Sarılırım soğukta Euro’lara; içine düştüm, çıkamıyorum (Nakarat) Cadillac’te RayBan, çekirdek ve ayran Normal arkadaşım yok benim, hepsi birer hayvan Elin oğlu zıplayarak inerken uzaydan Benim hiç kimseye dokunmamış en ufak bi’ faydam Yalandan, kalandan aldık Yürüdük, soğukta çürüdük; sevildik hep uzaktan, çok çalıştık Alıştık ama olmadık onlardan; olduk hakim, doktor, avukat Mühendis, polis, solist ya da sokakta çıkmışızdır raydan Kardeşinim kankam, kardeşin Almanya’dan Bu şarkı yetmez sana ne kadar kaybettiğimi saysam Sokaklar adi, pis, çamur, yamuk, oldukça kaygan Başlasam da baştan anlatılmaz altmış senelik kavgam (Yow!) (Nakarat) Düşlerimin ülkesi bura, burası Al-man-ya Alışırım onla dura dura; içine düştüm, çıkamıyorum Şarkının son bendinde gurbetin sebep olduğu uzaktan sevilme hâli yaşanan zorluklarla birlikte ifade edilmiştir. Bu bentte Almanya’daki Türklerin sosyal sınıflar bağlamında yükseldiği, toplumda saygı gören meslekleri de icra ettiği ancak asla onlardan olmadığı vurgulanmaktadır. Onlarla işaret edilen “Alman”lardır. Bendin sonunda kaybedilenlere gönderme yapılırken Almanya’daki bu maceranın “altmış yıllık bir kavga” olduğu belirtilmektedir. 6. Sonuç Göç, Türklerin tarih sahnesinde hiç yabancı olmadıkları bir husus olsa da 606 yerleşik hayata geçişin ardından yavaşlayan ve sönümlenen bir eylem olagelmiştir. Bu bağlamda, özellikle modern zamanlara gelindiğinde Türklerin içerisinde bulunduğu ve gönüllülük esaslı gerçekleşen en büyük göç hadisesi, Almanya’nın işgücü olarak Türklere kapılarını açmasıyla gerçekleşmiştir. Her ne kadar gönüllülük esasına dayansa da Türklerin Almanya’ya göçü, altmış yıldan fazla bir zamana yayılan “ulus aşırı göç” olarak tanımlanmaktadır. Almanya’ya göç yalnızca bir yer değiştirme olarak değil aynı zamanda “gurbet” özelliği taşıması bakımından da üzerine çokça şey söylenen, sözlü kültür ürünlerinde kendine yer bulan bir hikâyeye dönüşmüştür. Sözlü kültür ürünlerinin birer tarihî vesika olma hüviyeti, onların, zaman içerisinde ortaya çıkan kültürel paradigmaları anlamlandırabilmek için müracaat edilmesi gereken unsurlar olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada, Kayserili Âşık Metin Türköz, Yücel Özkasap, Cem Karaca, Ozan Şahtuna ve Defkhan’ın farklı tarzlardaki müzik eserleri sistematik olarak incelenmiştir. Çalışmada 1976, 1980, 1987, 1995 ve 2020 yıllarından türkü ve şarkı formunda altı eser kronolojik olarak sıralanmış ve başlangıcından günümüze altmış yılı aşkın bir hikâyenin göçerler üzerindeki tesirleri ile kültürel değişimleri incelenmiştir. İncelenen eserlerde bir davet sonucu gönüllü olarak iş ve gelecek kaygısıyla yola düşenlerin hikâyelerinin yıllar içerisinde belirli temalar ekseninde değişip dönüştüğü görülmüştür. “Gurbetçi”den “Almancı”ya, “Gasterbaiter (misafir işçi)”den “Ausländer (yabancı)”e dönüşen ve sayıları milyonları bulan Almanya Türklerinin altmış yıllık hikâyeleri “davet, gurbet, özüne yabancılaşma, dışlanma ve kabulleniş” ekseninde gerçekleşmiştir. Davullarla uğurlanıp bandolarla karşılanan ilk göçmenlerden dördüncü ve hatta beşinci nesil Almanyalı Türklere dönüşen bu topluluğun hem Almanya’da hem de Türkiye’deki konumlarındaki değişim, sözlü kültür ürünleri olan türkü ve şarkılarına da yansımıştır. Kronolojik olarak ele alınan altı eser gurbete çıkış, ilk hayal kırıklıkları, umduğunu bulamama, geri dönememe, kültürel yozlaşma, yeni nesillerin kültüründen uzaklaşması, çalışmak için gidilen ülke tarafından gönderilmek istenme, dışlanma ve her iki tarafa da ait olamama durumlarını açık bir şekilde yansıtmaktadır. İncelenen türkü ve şarkıların kronolojik olarak anlattığı hikâyeye bir bütün halinde bakıldığında, Almanya’daki Türklerin “Almanya’da yabancı, Türkiye’de Almancı” olma durumları daha iyi anlaşılmaktadır. Bu türkü ve şarkılar Almanya’daki çalışma şartlarının zorluğu ve daha sonraki zamanlarda gelişen baskı ve zulümlere de ışık tutmaktadır. Altmış yıllık serüvenin geldiği noktada ise bir kabullenişin söz konusu olduğu görülmektedir. 607 Kaynakça Abadan-Unat, N. (2002). Bitmeyen Göç Konuk İşçilikten Ulus Ötesi Yurttaşlığa. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları. Castles, S. ve Miller, M. J. (2008). Göçler Çağı: Modern Dünyada Uluslararası Göç Hareketleri (Çev. Bülent Uğur Bal, İbrahim Akbulut). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. Cuntz, E. (2011). “Türk İşçi Alımı Anlaşması’nın 50 Yılı – Geriye Dönük Bir Değerlendirme”. Almanya’ya Türk Göçünün 50. Yılında Türk – Alman İlişkilerinin Dünü, Bugünü ve Geleceği. Konrad Adenauer Stiftung, Mayıs 2011, Ankara s. 7-11. Çelik, C. (2008). Almanya’da Türkler: Sürekli Yabancılık, Kültürel Çatışma ve Din. Milel ve Nihal, 5(3), 105-142. Demirağ, H. ve Kakışım, C. (2018) “Almanya’daki Türklerin Göç ve Entegrasyon Süreci: Birinci ve Üçüncü Kuşak Karşılaştırması.” Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, 75, 123–152. Durbilmez, B. (2020). Âşık Edebiyatında Şiir Sanatı- Hasretî’den Örneklerle. Ankara: Akçağ Yayınları. Gedik, E. (2010). “Almanya’da “Öteki” Folklor/Edebiyat, 16(62), 41-68. Olmak, “Öteki” Kalmak”. Genel, M. (2014). Almanya’ya Giden İlk Türk İşçi Göçünün Türk Basınındaki İzdüşümü “Sirkeci Garı’ndan Munchen Hauptbahnhof’a”. Selçuk İletişim, 8(3), 301-338. Greve, M. (2006). Almanya’da “Hayali Türkiye”nin Müziği (Çev.: Selin Dingiloğlu). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. Habermas, J. (2012). “Öteki” Olmak “Öteki”yle Yaşamak Siyaset Kuramı Yazıları (Çev.: İlknur Aka). İstanbul. Yapı Kredi Yayınları. Irmak, Y. (2018). Almancı Batı Avrupa Göçmen Türk Toplumuna SosyoKültürel Bir Bakış. Ankara: Berikan Yayınevi. Kaya, A. ve Kentel, F. (2005). Euro-Türkler: Türkiye ile Avrupa Birliği arasında köprü mü, engel mi?. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları. Korkmaz, M. A. (2021). Almanya Türkleri Deutsch Türken. İstanbul: Arı Sanat Yayınevi. Kula, O. B. (2011). “İş Göçü ve Kültürel Kimlik”. (ed. Faruk Şen), 50. Yılında Göç (ss. 20-40). Ankara: Kültür ve Turizm Banaklığı Yayınları. 608 Richter, M. (2005). Geldiler ve Kaldılar… Almanya Türkleri’nin Yaşam Öyküleri (Çev. Mutlu Çomak Özbatır). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. Somuncu, A. Ş. (2023). “Çevreci Bir Âşık: Develili Ali Çatak’ın Şiirlerine Ekoeleştirel Bir Yaklaşım”. Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 9 (37), 187-207. Şahin, B. (2010). “Almanya’daki Türk Göçmenlerin Sosyal Entegrasyonunun Kuşaklar Arası Karşılaştırması: Kültürleşme”. Bilig, 55, 103-134. Şahin, S. (2017). “Almanya ve Avusturya’da Dördüncü Kuşak Türk Gençleri”. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları (HÜTAD), (26), 281-291. Ünver, C. (2003). “Almanya’ya Türk İşgücü Göçü: Geçmişten Geleceğe Sorunlar, İmkânlar ve Fırsatlar”. Journal of Social Policy Conferences, 45, 177-226. Yurdakul, A. ve Çaha, Ö. (2018). “Almanya’da Yaşayan Üçüncü Nesil Türkiye Kökenlilerde Kimlik Algısı”. Yönetim Ekonomi Edebiyat İslami ve Politik Bilimler Dergisi, 3(1), 140-162. İnternet Kaynakları URL-1: Kayserili Âşık Metin Türköz-Alamanya Destanı (Albüm: Şirin’in Doğumu, Yıl: 1976) URL-2: Yücel Özkasap-Almanya’ya Mecbur Ettin (Albüm: Türküola, Yıl: 1976) URL-3: Cem Karaca-Alamanya (Albüm: Hasret, Yıl: 1980) URL-4: Cem Karaca-Almancılar (Albüm: Merhaba Gençler ve Her Zaman Genç Kalanlar, Yıl: 1987) URL-5: Ozan Şahturna-Yabancıdır Adımız (Albüm: Acılar Bir Gün Bal Olur, Yıl: 1995) URL-6: Solingen Katliamı (1993) URL-7: Defkhan-Alamanya (Albüm: Hayatım Bi Battle, Yıl: 2020) 609