9 786256 606463
PROF. DR. BAYRAM DURBİLMEZ’E ARMAĞAN
-55. YAŞ ANISINACİLT II
PROF. DR. BAYRAM DURBİLMEZ’E ARMAĞAN
-55. YAŞ ANISINACİLT II
Editör: Prof. Dr. Nevzat ÖZKAN
ISBN: 978-625-6606-46-3
1. Baskı: Kriter Yayınevi 2023 / İstanbul
Yayınevi Sertifika No: 45353
Anahtar Kelimeler: Bayram Durbilmez, Halk Edebiyatı, Halkbilimi
Birinci Baskı, xii + 662 s. 16 cm x 23,5 cm
Kaynaklar var, Dizin yok.
Kapak Tasarımı: Ahmet Baran
Mizanpaj: Kriter Yayınevi
Baskı: Çözüm Baskı Merkezi Ticaret Limited Şirketi
Emniyetevleri Mahallesi Güvercin Sokak No:7/1 Kağıthane / İstanbul
Matbaa Sertifika No: 49099
© Kriter Yayınevi
Kriter Basım Yayın Dağıtım Film Müzik Reklamcılık Yapım Sanayi ve Tic. ve Ltd. Şti.
Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla
çoğaltılamaz.
İletişim:
Kriter Yayınevi
Hobyar Mah. Cağaloğlu Yokuşu Sok. Fevzi Bey Han No: 21 Kat: 2 No: 5
Fatih / İstanbul
Tel: 0 212 527 31 89
info@kriteryayinevi.com
www.kriteryayinevi.com
Kitapta yer alan içerikler ile ilgili her türlü yasal sorumluluk, yazar veya yazarlarına aittir.
PROF. DR. BAYRAM DURBİLMEZ’E
ARMAĞAN
-55. YAŞ ANISINACİLT II
Editör
Prof. Dr. Nevzat ÖZKAN
Hazırlayanlar
Dr. Fatma TEKİN
Dr. Mehmet Akif AYVAZ
Dr. Özlem ÖZDEMİR
Dr. Şule GÜMÜŞ
Birinci Baskı
2023 – İstanbul
SUNUŞ
Şair, hoca ve bilim adamı kimliği ile kültürümüze pek çok yönden önemli
katkılar sağlamış olan Prof. Dr. Bayram DURBİLMEZ, 55 yaşında. Yarım
yüzyılı aşan bu hayata yüzlerce şiir, makale ve bildiri, onlarca kitap sığdıran,
binlerce lisans ve çok sayıda yüksek lisans ve doktora öğrencisi yetiştiren
DURBİLMEZ’in meslektaşları, dostları ve öğrencileri, bu yılın
Cumhuriyetimizin de 100. yılı olması münasebetiyle, onun hizmet ve
katkılarının anısına bu armağan kitabını hazırladı.
Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Taşpınar köyünde başlayan hayat
yolculuğunda anadilini borçlu olduğu annesi ve şairlik yeteneğini devraldığı
babası ilk öğretmenleriydi. Bir Türkmen köyünde görüp yaşadıkları, onun Türk
kültürüne dair ilk tecrübe ve gözlemlerini oluşturdu. Yozgat’ta Endüstri Meslek
Lisesinde devam eden lise eğitiminde şiirleri ve akıcı konuşmasıyla
öğretmenlerinin dikkatini çekti. Daha çocuk denebilecek yaşlarda girdiği şiir
yarışmalarından ödüller aldı. Milli günlerde il çapındaki kutlamalarda yaptığı
konuşmalar ve okuduğu şiirlerle beğeni ve takdir kazandı.
Yükseköğrenimini Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili
ve Edebiyatı Bölümünde sürdürdü. Fakülte yıllarında da sosyal ve kültürel
hayattaki etkinlikleri ile dikkat çekti. Mezuniyetinin ardından Prof. Dr. Tuncer
GÜLENSOY’un yönetiminde yüksek lisans eğitimine başladı ve ardından
bitirdiği bölüme Türk Halk Edebiyatı Anabilim Dalında araştırma görevlisi oldu.
İlk yurtdışı tecrübesini Azerbaycan’da yaşadı. 90’lı yılların başında Türk
Halk Kültürü açısından çok önemli bir merkez olan Azerbaycan’da hem öğrenci
hem hoca olarak çalıştı. Yurda döndükten sonra yarım kalan doktora eğitimini
Elazığ’da Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halk Bilimi alanında
sürdürdü ve 1998 yılında bilim doktoru unvanını aldı.
İkinci yurtdışı görevi Kazakistan’da Hoca Ahmet Yesevi
Üniversitesindedir. Kazakistan’da bulunduğu dönemde özellikle Kıpçak grubu
Türk halk kültürü üzerinde önemli çalışmalar yaptı.
v
Avrupa’dan Sibirya’ya kadar pek çok ülke ve bölgede bilimsel
toplantılara katıldı. Özellikle Âşık Edebiyatı alanında düzenlenen yarışmalara
jüri üyesi olarak katkı sağladı.
Üretken bir bilim adamı olarak çok önemli çalışmalara imza atan, kendine
has yorum ve yaklaşımları ile Türk Halk Edebiyatı ve Halk Bilimi alanlarına
önemli yaklaşımlar kazandıran Bayram DURBİLMEZ, 2010 yılında doçent
oldu.
2018 yılında Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne profesör olarak atandı. Son beş yıldır
bu bölümde görev yapmaktadır.
Bayram DURBİLMEZ, Âşık, Tekke ve Sözlü Edebiyat geleneğimiz
üzerinde ortaya koyduğu eserleri ve çalışmalarıyla ufuk açıcı ve öncü bir
akademik rol üstlenmiştir. Hem Anadolu Türk kültürünü hem de gezip gördüğü
Türk dünyasının farklı ülke ve bölgelerinin kültürel zenginliklerini
karşılaştırmalı olarak ele almış ve değerlendirmiştir. Yüksek lisans ve doktora
öğrencilerine de bu çalışma yöntem ve disiplinini kazandırarak akademik bakış
açısını yeni nesil bilim çalışanlarına da aktarmıştır.
Bilim adamı kimliği ile disiplinli ve yönteme dayalı çalışmalar ortaya
koyarken, şair kimliği ile coşkun bir gönül adamı olarak Türklüğün pek çok
meselesini ve davasını mısralarına taşımıştır.
Dostları, meslektaşları ve öğrencileri olarak Prof. Dr. Bayram
DURBİLMEZ’e bundan sonraki hayatında da sağlıklı ve verimli nice yıllar
diliyoruz.
Düzenleme Kurulu
vi
İÇİNDEKİLER
ALİ RIZA YALGIN’IN NEŞRETTİĞİ GENÇ OSMAN HİKÂYELİ
TÜRKÜSÜNE DAİR ................................................................................................. 1
Özkan DAŞDEMİR
BİR AD İKİLİSİNİN VERİLİŞ/KONULUŞ SEBEPLERİ ÜZERİNE BİR
DEĞERLENDİRME .................................................................................................. 9
Saim SAKAOĞLU
DEDE KORKUT KİTABI′NDA TANRICILIK İDEOLOJİSİ VE İFADE
BİÇİMLERİ .............................................................................................................. 17
Sevinç ALİYEVA
ATATÜRK’Ü KAYBEDELİ 85 YIL OLDU ........................................................... 25
Umay TÜRKEŞ GÜNAY
DEDE KORKUT KİTABI`NDA İŞLENMİŞ BİR KAÇ SÖZÜN ANLAM
AÇIMI....................................................................................................................... 31
Asif HACIYEV (ŞİRVANELLİ)
ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ DİYARBAKIR HALKİYATINDA
BİR FOLKLORİST: PERTEV İLHAN SUNGUR................................................... 41
Canser KARDAŞ
TİMURLULARDA KADINA DEĞER AKÇESİ OLARAK
ÇEYİZ VE MEHİR .................................................................................................. 53
Derya COŞKUN
MASALLARDA İYİLİĞİN MİTOLOJİK VE SEMBOLİK BOYUTU .................. 63
Ebru ŞENOCAK
Sema BAYRAM
TÜRK DİLLERİNDE İSİMLERİN HȂL BİÇİMLERİ VE ONLARIN
ANLAMSALLIĞI .................................................................................................... 85
Elnare ALİYEVA
vii
KAZAK TÜRKLERİNİN EVLİLİK TOYLARINDAKİ GELENEKSEL
DÜNYA GÖRÜŞLERİ............................................................................................. 95
Erdal ADAY
KIRGIZ MASALLARINDAKİ KÖTÜLÜK ÜZERİNE
BİR TASNİF DENEMESİ...................................................................................... 111
Erhan SOLMAZ
OĞUZ TANSEL’İN CEVAHİR YUMURTASI ADLI MASALI’NDA
KUŞ MOTİFİ .......................................................................................................... 129
Handan AYDIN KASIMOĞLU
ARŞİV BELGELERİNDE 1786 – 1944 SENELERİ KIRIMDA
MÜSLÜMAN TAPINAK BİNALARIN AZALIM DİNAMİĞİ ........................... 135
İsmet ZAATOV
DEDE KORKUT KİTABI’NDA BABA KAVRAMI ............................................ 145
Kübra YILDIZ ALTIN
KÖROĞLU DESTANINDA KADINLAR ............................................................ 159
Naila ASKAR
TÜRK HALK HEKİMLİĞİNDE DOĞUMLA İLGİLİ UYGULAMALARDA
TOPRAĞIN KULLANIMI..................................................................................... 167
Özlem DEMREN
YÛSUF ZİYÂ YOZGADÎ’NİN OĞULLARI İÇİN YAZDIĞI MERSİYELER ... 183
Ramazan EKİNCİ
ÂŞIK VEYSEL’İN ŞİİRLERİNİN SÖZLÜ KOMPOZİSYON TEORİSİNE
GÖRE İNCELENMESİ .......................................................................................... 203
Sagıp ATLI
Hilal AYBEY
KARABAĞ`DA DÜĞÜN GELENEKLERİ .......................................................... 233
Sönmez ABBASLI YURTTAŞ
viii
TÜRKMEN EFSANELERİNDE MİTİK BİTKİLER ............................................ 241
Şerife Seher EROL ÇALIŞKAN
KÜLTÜREL MİRASIN AKTARIM YOLLARINDAN BİRİSİ OLARAK
DÜĞÜN ÃDETLERİ: YOMRA ÖRNEĞİ............................................................. 257
Turgay KABAK
TANPINAR’IN SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ ROMANINI
MODERNİST UNSURLAR BAĞLAMINDA İNCELEME DENEMESİ ............ 275
Aydan ENER SU
TÜRK DOSTU BİR MACAR GAZETECİ-YAZAR: BÉLA TÓTH .................... 305
Edit TASNÁDİ
KUTLU GELİNİN KUTLU SÖZLERİ KIZ UZATUU KOŞOKTORU
“KIZ ÇIKARMA AĞITLARI”............................................................................... 313
İlknur BAYRAK İŞCANOĞLU
ÂŞIKLIK GELENEĞİ İÇİNDE AFYONKARAHİSARLI ÂŞIKLARIN YERİ ... 323
Mehmet YARDIMCI
OTTO RANK’IN KAHRAMAN KALIBI BAĞLAMINDA MÜSEYYEB
GAZİ DESTANI ÜZERİNE BİR İNCELEME ...................................................... 339
Nagihan BAYSAL YURDAKUL
İBRAHİM HAFÎD PAŞA DİVANI’NDA DEYİM, ATASÖZÜ VE HALK
SÖYLEYİŞLERİNİN KULLANIMI ...................................................................... 351
Nagehan ÇAĞLAYAN
SİVASLI ÂŞIKLARIN GÖNÜL TELİNDEN ŞEHİR MANZARALARI ............ 393
Neslihan Huri YİĞİT
TÜRKİYE’DE HAC VE UMRE FOLKLORUNDAN DİJİTAL KÜLTÜRE
YANSIYANLAR.................................................................................................... 423
Nilgün TÜRKMEN
ix
KIRŞEHİR TERME EFSANESİ”NİN YAPISALCI YAKLAŞIM
MERKEZLİ ANALİZİ ........................................................................................... 441
Orhan Fatih KUŞDEMİR
DEĞERLER EĞİTİMİ AÇISINDAN ÂŞIK SIDKI BABA DİVANI’NDA
TAŞLAMALAR VE ÖĞÜTLEMELER ................................................................ 449
Ramazan ÇİFTLİKÇİ
ZİYA GÖKALP’İN ÜLKER İLE AYDIN ADLI MANZUM MASALI
ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME ..................................................................... 461
Serdar ŞİMŞEK
TÜRK DÜNYASI ORTAK KÜLTÜRÜ: HALK HEKİMLİĞİ ÖRNEĞİ ............. 475
Şule GÜMÜŞ
DÎVÂNU LUGÂTİ’T-TÜRK’TE MISRA BAŞI KAFİYELER ............................ 499
Taha Tuna KAYA
ÂŞIK OZANSOY’UN ŞİİRLERİNDE BİYOGRAFİK BAĞLAMIN
TEMATİK İZLERİ: CEZAEVİ YILLARI ............................................................. 511
Tugba GÖNEL SÖNMEZ
Ömer KIRMIZI
RASİM ÖZDENÖREN’İN AŞKIN DİYALEKTİĞİ ADLI KİTABINDAKİ
AŞK ANLAYIŞININ ÖYKÜLERİNDEKİ GÖRÜNÜMLERİ ............................. 535
Emel AYDIN ÖZER
TÜRK DÜNYASI ATASÖZLERİNDE AİLE KURUMUNUN İNŞASI .............. 553
Fatma TEKİN
TÜRKİYE VE KAZAKİSTAN’DAKİ DOĞUM GELENEKLERİNİN
KARŞILAŞTIRMALI İNCELEMESİ.................................................................... 573
Halil ÇETİN
FARKLI NESİLLER ORTAK GURBET:
ALMANYA’YA GÖÇÜN MELODİK DEĞİŞİMİ................................................ 593
Hasan KIZILDAĞ
x
KAZAKİSTAN SAHASI TÜRK DESTANLARINDA ATALAR KÜLTÜ
ÇEVRESİNDE ŞEKİLLENEN İNANIŞLAR ........................................................ 611
Özlem ÖZDEMİR
KAYSERİ YÖRESİ ÇOCUK OYUNLARI ........................................................... 635
Petek ERSOY İNCİ
HALK İNANÇLARINDA BASMAK-BASILMAK İÇERİKLİ
YENİ BULGULAR ................................................................................................ 647
Yaşar KALAFAT
Nurdan YOLDAŞ
ÂŞIK TÜRKMENOĞLU’NUN ŞİİRLERİNDE SÖZLÜ TARİH ......................... 651
Şeyma KAYAALP
xi
FARKLI NESİLLER ORTAK GURBET:
ALMANYA’YA GÖÇÜN MELODİK DEĞİŞİMİ
Hasan KIZILDAĞ
1. Giriş
“Bakarım bakarım sılam görünmez,
Ara yerde yıkılası dağlar var”
Karacaoğlan…
Gurbet, anlam olarak taşrada yani dışarıda olmayı ifade etmekten ziyade
herhangi bir sebeple sıladan ayrılmayı ve bu ayrılığın bireylerde oluşturduğu
duyguları karşılayan bir kelimedir. Gurbette olmak, bazen sevdiğinden/yârdan,
ana-babadan, bazen “kavim-kardaş”tan, doğup büyünülen yerden ayrılmış
olmayı; araya giren engelleri, dağları, mesafeleri ve uzaklığı ifade ettiği için
kültürel derinliğe haiz bir kelimedir. Gurbete çıkmayı bir eylemden bir hâle
dönüştüren de bu kültürel derinliktir. Ayrılığa dair pek çok his, gurbet
kelimesinde tezahür eder. Kolektif bellekte gurbet, dönüp dönmeyeceği meçhul
olan gidenlerin, mektubu ulaşmayan sevgililerin, haber alınamayan evlatların
geçici barınağıdır. Bu yönüyle gurbet gidende de kalanda da duygusal tesirler
bırakan bir yerdir. Başa gelen işlerle, zorluklarla ve özlem gibi hâl ve hislerle
anılan gurbet, bu sebeple türkülerden halk hikâyelerine, ninnilerden ağıtlara
kadar pek çok sözlü kültür ürününe konu olmuştur.
Türk kültüründe gurbete çıkmayla ilgili sözlü kültür ürünleri daha çok
bireysel yaşantıları anlatsa da irili ufaklı toplulukların gurbet anlatıları da
oldukça fazladır. Özellikle siyasi sebepler veya savaşlardan ötürü yer
değiştirildiği çokça görülmektedir. Bu yüzden mübadele ve zorunlu göçler de
gurbetle bağdaştırılmaktadır. Örneğin, Stalin’in kanlı sürgün politikalarıyla
vatanlarından ayrılmak zorunda kalan Kırım Tatarlarının göçü, Bulgaristan’da
yaşayan Türklerin “Büyük Gezi” adı verilen Türkiye’ye zorunlu göçü ya da
Arş. Gör. Dr., Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü-Samsun, drhasankizildag@gmail.com, ORCİD: 0000-0001-7266-6678
593
hükümetler arası antlaşmalar çerçevesinde gerçekleştirilen mübadeleler de bu
kapsamdadır. Gerekçesi ister ekonomik ister siyasi olsun sıladan ayrılmayı ve
yeni bir yere yerleşmek durumunda kalmayı gerektiren bütün eylemler, “gurbete
gitmek”le bağlantılıdır. Ekonomik gerekçelerle “gurbet ele gitme” daha çok ülke
içinde özellikle köyden kente göçleri ifade etmektedir. Daha iyi bir hayatı
arzulayan topraksız köylülerin, köyünde iş imkânı kalmayan çiftçilerin ya da
büyük şehre dair anlatılardan etkilenerek ellerindeki her şeyi satarak yola
düşenlerin nihai istikameti “gurbet”tir. Ancak gurbet, yalnızca köyden kente
göçü değil aynı zamanda ülke aşırı gitmeyi de ihtiva etmektedir.
Ekonomik gerekçelerle “gurbete çıkma”dan bahsedildiğinde şüphesiz akla
hemen “Almanya’ya işçi göçü” gelmektedir. Türkiye’de çok da aşina olunmayan
ve o zamana kadar neredeyse hiç görülmeyen “iş bulabilmek için ülke aşırı göç”
kavramı bu şekilde başlamış ve daha sonra yıllar sürecek toplu göçler ve yeni bir
sosyolojik/kültürel paradigmanın ortaya çıkmasına sebep olacaktır.
2. Sirkeci’den Giden Trenler
Türk toplumu göç kavramıyla geniş ölçüde ancak İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra tanışmıştır. Bu tanışıklık bireysel tercihlerden çok “toplum
mühendisliği” olarak adlandırılan planlama faaliyetleri ile gerçekleşir. Başka bir
deyimle “göç” bir devlet politikası unsuru olarak ele alınır. Türkiye’nin
toplumsal dokusunu büyük ölçüde değiştiren, Türkiye sınırları dışında etkinliği
uluslararası ilişkiler ve örgütler yolu ile her gün duyulan göç hareketi 1960
askerî müdahalesinden sonra baş gösteren ekonomik sıkıntılar, işsizlik, döviz
darlığı gibi etkenleri ortadan kaldırmak için düşünülen bir “demografik çözüm”
olarak ortaya çıkar (Abadan-Unat, 2002: XIX).
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ekonomik gelişme gösteren Almanya,
giderek artan bir işgücü ihtiyacı olduğundan dolayı 1955 yılında İtalya ile
akabinde 1960 yılında Yunanistan ve İspanya, 1961 yılında da Türkiye ile
imzalandı. 1968 yılına kadar Portekiz (1964), Tunus (1965), Fas (1963) ve
Yugoslavya (1968) ile de anlaşmalar imzalanmıştı (Cuntz, 2011: 7). Türkiye’nin
Batı blokunun bir üyesi olması, her şeyden önemlisi de NATO üyesi olması,
Soğuk Savaş yıllarının tüm stratejik planlamalarında olduğu gibi Türk işçisi
almaya karar veren Almanya’yı da yakından etkilemiştir (Ünver, 2003: 192). Bu
anlaşma kapsamında 1960’ta Türkiye’den 2.700 işçi Almanya’ya gitmiş, 1963’te
bu sayı 27.500’e yükselmiştir. Bu ikinci aşamada işgücü ihracatı tamamen ilgili
hükümetlerin politikalarına bağlı olmuştur. Her iki tarafın kamu bürokrasileri
işçilerin gönderilmesinde ve yerleşmesinde nihai karar sahibi idiler. Ünlü
“Gastarbeiter” (konuk işçi) kavramı bu dönemde oluşmuştur. Giden işçilere
594
ailelerini beraberlerinde getirmelerine izin verilmemiştir. Hepsi “heim” denilen
kolektif yatakhane-yurtlarda kalıyorlardı. Ailelerinden uzak kalmalarına rağmen
birincil hedefleri mukaveledeki iş süresinin uzatılmasıdır. Hepsinin temel amacı
dönüşlerinde bağımsız bir işyeri kurabilecek ölçüde tasarrufta bulunmaktır
(Abadan-Unat, 2002: 44). Türklerin 1960’lı yıllarda pey der pey başlayan bu
Avrupa macerası onlar için çok çelişik duyguları barındırmaktaydı. Bu yolculuk
bir yönüyle sinelerde vatandan, eşten, dosttan, sevgiliden ayrılışın derin hüznünü
barındırırken, diğer yönüyle de umuda yolculuğun, bir şeyleri başarabilecek
olmanın heyecan ve coşkusunu içermekteydi. İşte bu karmaşık duygularla
“gurbetçiler”, 1961 yılından itibaren “kara tren”, “Almanya Ekspresi” veya
“İstanbul Ekspresi” diye adlandırılan trenlerle Sirkeci garından yaklaşık üç gün
sürecek olan Almanya yolculuklarına başlamış oluyorlardı (Genel, 2014: 303).1
“Misafir işçi” sistemi, Almanya’da kol emeği veya düşük vasıf gerektiren
sektörlerin (kadın-erkek) işgücü talebini karşılamak üzere tasarlanmıştı. Yabancı
işçiler aile birleşmesini kısıtlayan, emek piyasası ve sosyal hakları sınırlandırılan
ve Alman vatandaşlığına geçiş konusunda sınırlamalar getiren özel bir yasal
statüye sahiplerdi. Bununla birlikte, 1973 yılında işçi alımının sona ermesinin
ardından, yabancı işçilerin aile üyelerini yanlarına getirmesine ve ülkeye sürekli
yerleşmesine yönelik bir eğilim oluştu (Castles ve Miller, 2008: 291-292).
Başlangıçta ne Almanya ne Türkiye ne de göçmen işçiler; Almanya’da nesiller
boyu devam edecek bir göç sürecini öngörmemiştir. Türk işçiler gelecek
planlarını bir gün Türkiye’ye geri dönmek üzere kurarken, Türkiye bu işçilere
ülkeye birkaç yıl içinde döviz getirecek kişiler olarak bakmış, Almanya ise
sanayisinin kalkınmasının ardından oturma ve çalışma izni biten işçilerin
ülkelerine geri döneceğini düşünmüştür. Ancak durum bu şekilde vuku
bulmamıştır. Günümüzde Türkiye kökenli göçmen aileler, Almanya toplumunun
önemli bir parçasını oluşturmaktadır (Yurdakul ve Çaha, 2018: 153).
3. Araftakiler
Geri dönme mitine inanan ve bir gün mutlaka ülkelerine geri gideceklerini
varsayarak Almanya’da geçici olduklarını düşünen sadece Gastarbeiter’ler değildir. Alman devleti de Gastarbeiterleri geçici çalışanlar olarak gördüğünden,
siyasal ve toplumsal açıdan marjinal hale getirmiştir (Gedik, 2010: 58). 1985
yılından itibaren Almanya’daki Türkler açısından yeni bir dönem başlamıştır. Bu
dönemde Türkler, yaşadıkları ülkede kalıcı olduklarını göstermişlerdir. Böylelikle 1960’lı yıllarda “misafir işçi” göçü ile başlayan sürecin, 1970’li yıllarda “ya1
Almanya’ya göç eden Türklerin hayat öykülerinden örnekler için bk. Richter, 2005.
595
bancı işçi” tanımlaması ile kimlik kazandığı, 1980 ve 1990’lı yıllarda ise “sığınmacı” ve “kaçak göç” olgusuna dönüştüğü görülmektedir (Irmak, 2018: 36).
Almanya’nın klasik göç alan ülkelerden ayrıldığı nokta; göçmenleri ne
potansiyel vatandaş olarak; ne de ulusal cemaati zenginleştiren bir olasılık olarak
görmektedir. Vatandaşlar mümkünse sadece Alman kökenlilerden oluşmalıdır.
Buna karşın yabancılar oturma müsaadesine ve hakkına sahip “misafir” statüsünde kalmalıdırlar. Bu ulus devlet anlayışı, Alman idealizminin ve Alman
romantizminin düşünce dünyasından kaynaklanmaktadır. Bu anlayışa göre;
devleti oluşturan esas halk olan “Staatsvolk” ve varisleri tam hakka sahip vatandaştırlar. Staatsvolk soya dayalı bir toplumdur. Ulusun içinde başka yabancı bir
soya ait olmanın yeri yoktur. Bu nedenle çok uluslu devlet ve ulus uyuşmayan
iki tezattır. Halka dayalı “Volksnation” yabancı bir soyun göçüne kendisini
açamaz. Yabancıların vatandaşlığa alınması ve politik olarak eşit haklara sahip
vatandaş olarak görülmeleri, “Volksnation” düşüncesiyle uyuşmamaktadır (Gedik, 2010: 47). 1960’lardan bu yana Avrupa’ya dolayısı ile Almanya’ya yaşanan
göç, geçicilikten kalıcılığa dönüşmüştür. Bu doğrultuda Almanya’da Türkler
arasında vatandan uzakta beşinci neslin oluştuğuna şahit olunmaktadır. Almanya
Türkleri için Almanya, artık bir yabancı ülke olmaktan öte, ikinci bir vatan
hükmündedir. Bununla birlikte 1960’lardan bu yana devam eden Türk göçü
neticesinde bir takım sorunlar da baş göstermiştir (Genel, 2014: 308). Önemli
ölçüdeki dönüşümlerine ve yukarı doğru toplumsal hareketliliklerine rağmen,
Almanya Türkleri, hem Almanya’da hem de Türkiye’de sürekli olarak yanlış
temsil edilmişlerdir. Bu insanlara yakıştırılan yaftalar, “arada kalmış”, “yabancı”, “Almancı”, “bozulmuş”, “muhafazakâr”, “radikal”, “milliyetçi” ve/veya
“kayıp kuşak” gibi terimleri içermektedir. Almanya-Türklerini daha çok bir
problem olarak algılayan bu tür temsil biçimleri, her iki ülkede de önemli ölçüde
popülerlik kazanmıştır (Kaya ve Kentel, 2005: 18). Alman ulus devlet bakış
açısıyla, Alman halkı bir etnik çoğunluktur/büyüklüktür. Devletin vatandaşları
yaygın tasavvura göre, Alman kökenli insanlardan olmalıdır. Buna göre ulus;
“etnik köken toplumu”dur. “Yabancı” halklardan olan göçmenlerin bu etnik
köken toplumunda yeri yoktur ve vatandaş olamazlar (Gedik, 2010: 44).2
Avrupa/Almanya’da yaşayan birinci nesil, sosyalleşme ve kültürlenme sü2
Almanya’da, 2000’li yıllardan sonra Türklerin nispeten yasalar önünde Alman kökenli diğer
vatandaşlarla eşit haklara kavuştuğu görülmektedir. Böylece Türklerin kendi gelenekleri yasalar
karşısında koruma altına alınmıştır. Bu durum Jürgen Habermas’ın belirttiği hukuk devleti çerçevesinde gerçekleşmiştir. Habermas’a göre göçmenlere, kendi geleneklerinden vazgeçme zorunluluğu getirilemeyeceğinden, kök salan yeni yaşam biçimleriyle birlikte, anayasa ilkelerinin
ortaklaşa yorumlandığı evren de genişleyecektir (2012: 139).
596
reçlerinin önemli bir bölümünü Türkiye’de tamamlayarak yurtdışına gitmiştir.
Bu neslin kolektif belleği, günlük yaşamı biçimlendirme tarzı ve beğenileri
büyük ölçüde Türkiye kültür ortamında oluşmuştur. İkinci neslin çoğunluğu,
yaşamının küçük bir bölümünü Türkiye’de geçirmekle ve Alman toplumunda
sosyalleşmekle birlikte, Almanya’da aile ortamının etkisiyle sosyalleştiği için,
bir önceki nesille kültürel kimlik bağları güçlüdür (Kula, 2011: 21). Üçüncü
nesil Türkler, 18-29 yaş arasındaki göçmenlerden oluşmaktadır. Bu gruptaki
bireyler diğer kuşaktakilere göre Alman toplumuyla çok daha yakın ilişki içinde
olmuşlardır. Almancayı Türkçeden çok daha iyi bilmektedirler ve arkadaş grupları genellikle Almanlardan oluşmaktadır. Almanya’nın yürüttüğü entegrasyon
çalışmalarının sonuçları en belirgin şekilde bu nesilde görülmektedir. Zira üçüncü nesilde, Türk kimliğinden görece kopuk, ailesiyle belirli anlaşmazlıkları olan
ve önceki nesillerle birtakım çatışmalar içerisinde bulunan gençler yetişmeye
başlamıştır (Demirağ ve Kalkışım, 2018: 142-143). Göç edenler hangi şartlara
bağlı olarak göç ederlerse etsinler, uzun zaman göç bağlarını sürdürürler. Yaşantının devam ettiği yerde geçmiş köklere bağlı dernek, ibadethane gibi somut ve
gelenek-göreneklerin sürdürülmesi gibi somut olmayan biçimlerde ağ kurmaya
devam etmişlerdir. Bu ağların kurulduğu diasporik Türk mahallelerinde somut
ve soyut ağlar psiko-mekân olarak üretilmeye devam etmektedir (Korkmaz,
2021: 71). Türkler süreç içinde kendi kültür dünyalarına ait her türlü maddi,
manevi unsuru mevcut yaşam çevrelerine dâhil etmişler, sosyal mekânlarını ve
yaşama alanlarını kültür köklerine göre değiştirmişlerdir (Çelik, 2008: 105-106).
1961’den önce bireysel çabalarla; 1961 sonrasında ise hükümetler arası
antlaşmalarla, evlilik ve daha sonraki zamanlarda kaçak olarak ya da iltica
yoluyla Almanya’ya giden Türkler, bu ülkede en büyük azınlık grubu
oluşturmaktadır. İlk göçmenlerin bir miktar para kazanarak geri dönme ideali
zamanla aile ölçeğinde kalıcılığa dönmüşmüş ve göçerlerin sayısı sürekli olarak
artmıştır. Almanya’ya yani gurbete giden Türklerin ne Almanya’da ne de esas
vatanları olan Türkiye’de tam olarak tutunamamaları genel olarak bir “araf”ta
olma durumunu ortaya çıkarmıştır.
4. Almanya’ya Göçün Sözlü Kültürdeki Yansımaları
Sözlü kültür ürünleri, birey ve toplumların dünyayı algılayış ve kavrayış
biçimlerinin ve yaşadıkları hadiselerden beslendiği için “göç” gibi toplumsal
etkileri olan konular, bu ürünlerde sıklıkla kendine yer bulmuştur. Almanya’ya
göçün dramatik tezahürleri, diğer sözlü kültür ve yazıya geçirilmiş/yazılı kültür
ürünlerindeki gibi türkü ve şarkılara da tesir etmiştir. Başlangıcının üzerinden
altmış yıl geçen göçün olumsuz yanları, göçerlerin Almanya’da yaşadıkları
597
sıkıntılar türkü ve şarkılarla hikâye edilmiştir.
Martin Greve’e göre ilk Türk göçmen işçilerin müzik tasavvurları, öncelikle Anadolu halk müziğinin farklı geleneklerini takip etmekteydi. Almanya’da
Anadolu halk müziği, başlangıçta ağırlıklı olarak belli özel çevrelerde –örneğin
yatakhanelerde ve daha sonraları göçmenlerin hemşerileriyle buluşma mekânı
olan kahvehanelerde- icra ediliyor görünmekteydi. Almanya’ya göçün müzikteki
ilk izleri, vatan hasreti ve göç konulu “gurbetçi şarkıları”nda kendini gösteriyordu. Almanya’daki yaşamın izleri, özellikle Orta ve Doğu Anadolu geleneğinden
gelen ve Almanya’da da örnekleri bulunan âşıkların şarkılarına sinmişti. Bu
şarkılarda vatan hasretine ve “Almanlar”ın tasvirine kadar göç ile ilgili tüm
konular yer bulmaktaydı (2006: 37-38). Âşıkların, toplumun gözcüsü ve sözcüsü
olma (Durbilmez, 2020: 27) ve bireyselden ziyade toplumsal bir tavır sergilemeleri (Somuncu, 2023: 195) göç gibi topluluk nezdinde olağanüstü etkileri olan
olaylarda da kendini göstermektedir. Almanya’ya göçen Türklerin ilk zamanlarda kendi duygularını ifade etme biçimleri de –âşıklar zümresine dâhil olsunlar
veya olmasınlar– aşina oldukları âşık tarzına benzer bir şekilde gerçekleşmiştir.
Bu türkü ve şarkılar belirli bir kronolojiyle incelendiğinde, bu altmış yıllık serüvenin zorlukları ve kültürel değişim-adaptasyon görünür hale gelecektir. Bu
çalışmada, Kayserili Âşık Metin Türköz, Yücel Özkasap, Cem Karaca, Ozan
Şahtuna ve Defkhan’ın farklı tarzlardaki müzik eserleri sistematik olarak incelenmiştir. Çalışmada 1976, 1980, 1987, 1995 ve 2020 yıllarından türkü ve şarkı
türünde altı eser kronolojik olarak ele alınmış ve göçün göçerler üzerindeki
tesirleri3 ile kültürel değişimler incelenmiştir. Ele alınan müzik eserlerinde göçün kitleler üzerindeki etkisi “davet, gurbet, özüne yabancılaşma, dışlanma ve
kabulleniş” gibi temalar çerçevesinde de değerlendirilmiştir.
5. Davet, Gurbet, Özüne Yabancılaşma, Dışlanma ve Kabulleniş
Kayserili Âşık Metin Türköz’ün 1976 yılında yazıp söylediği “Alamanya
Destanı4“ adlı türküsü, 1961 yılındaki hükümetler arası antlaşmayla başlayan
Türkiye’den Almanya’ya işçi göçü serüvenini yansıtan en bariz eserlerdendir.
Kendisi de iş için Almanya’ya göçen Türküöz, ilk dörtlükte evvela Almanya’nın
güzel yönlerini işittiğini ifade etmektedir. Özellikle nakarat kısmında “Türk gibi
işçi bulaman ya” şeklindeki ifadeler, göçün ilk etapta umut vadeden, istenen bir
Almanya’daki Türklerin göç öyküleriyle ilgili sayısız türkü ve şarkı mevcut olsa da hem çalışmanın hacmi hem de “davet, gurbet, özüne yabancılaşma, dışlanma, kabulleniş” şeklindeki temalaştırma sistematiğimizi yansıtması bakımından yalnızca belirtilen altı eser örneklem olarak
incelemeye konu edilmiştir.
4
URL-1
3
598
şey olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Almanya’nın methiyle yola
çıkanlar Sirkeci tren garında bir kontratla Köln’e uğurlanmaktadır.
Türkiye’den aldım Almanya’nın methini,
Çok bulunur dediler manda sığır etini,
Getirirler her hafta işçi ihtiyatini,
Bundan sonra seyreyle vatandaş hayatını.
Alamanya Alamanya, Türk gibi işçi bulaman ya,
Alamanya Alamanya, bizden uysal bulaman ya.
Sirkeci’den elime bir kontrat verdiler,
Çalışacağın yer Alamanya dediler,
Bir paket bir de bilet haydin yollan ettiler,
Haşlamayı ilk defa Belgrad’da verdiler.
Alamanya Alamanya, sarı sarı kızlar bulaman ya,
Alamanya Alamanya, umduğun şeyi bulaman ya.
Saat altıdır şimdi Köln’e geldik dediler,
Altı altı hepimizi koğuşlara verdiler,
Tüy yerine altıma ot yatağı serdiler,
Banyo tuvalet fabrikada dediler.
Alamanya Alamanya, bizlere kazık ataman ya,
Alamanya Alamanya, bile bile hapı yutamam ya.
Üç ay geçti çocukları aldırdım,
Konsoloslukta aklım çıldırdım,
Elimi cebime derin daldırdım,
Komisyoncuların hepsini yıldırdım.
Alamanya Alamanya, kiralık ev bile bulaman ya,
Alamanya Alamanya, paramla rezil olamam ya.
599
Çalış çalış bu iş hammal işidir,
Bunu yapan vatandaştır kişidir,
Elbet bunu bir gün dayım işitir,
Vatandaşlar bu iş ne zaman biter.
Alamanya Alamanya, Türk gibi damat bulaman ya,
Alamanya Alamanya, geldim geriye dönemem ya.
Dörtlükler ilerledikçe gidilen yerin umulan şeylerin bulunamadığı bir yer
olduğu hemen anlaşılmaktadır. Köln’e gelindikten sonra yerleşilen koğuşların
hali, belki de “sarı sarı kızlar” ile evlenme hayali hemen ilk anda suya
düşmektedir. Altı kişilik koğuşlar, uygunsuz yataklar, banyo ve tuvalet
imkânının olmaması gibi hususlara bir de çalışma şartlarının zorluğu, getirilen
ailenin ev bulamaması gibi pek çok husus eklenmiştir. Nihayetinde “geldim
geriye dönemem ya” denilerek, bu umut yolculuğunun bir mahkûmiyet misali
zorunlu hale geldiği görülmektedir.
Yücel Özkasap’ın 1976 tarihli “Almanya’ya Mecbur Ettin5“ isimli türkü
formlu eserinde ise “gurbet”e çıkışın mecburiyetinden bahsedilmektedir. Eserin
ilk bendinde Almanya’ya gidişin gerekçesi olarak “yoksulluk” gösterilmektedir.
Hem bu bentte hem de bir sonraki bentte vatandan ayrı düşmenin acısı, gurbette
gariplik, hasret, ana-babadan ayrı kalma gibi sıkıntıların sebebi olarak da
yoksullukla bağlantılı olarak “gurbete gitme” gösterilmiştir.
Ayrı düştüm vatanımdan yurdumdan
Sermayem yok servetim yok elimden
Bilinmiyor yoksulların dilinden
Almanya’ya mecbur ettin yoksulluk beni beni
Fakirlik beni beni yoksulluk beni beni
Bir garibim kimse bilmez halimden
Ağlıyorum hasretimden derdimden
Çekmem su gurbeti gelse elimden
Anamdan babamdan ettin yoksulluk beni beni
Yoksulluk beni beni fakirlik beni beni vay
5
URL-2
600
Metin Türköz ve Yücel Özkasap’ın türkü formundaki eserleri aynı yıl
çıkmış Almanya’ya göçün hikâyesinin ilk anlarını anlatmıştır. Davetle başlayan
hikâye gurbetle devam etmektedir. Bu eserlerden dört yıl sonra Cem Karaca’nın
“Alamanya 6“ adlı eseri yayınlanmıştır. Cem Karaca’nın7 rock tarzındaki şarkısı,
ilk göçlerin on beş yıl sonrasını anlatmaktadır. On beş yıl boyunca Almanya’da
işçi olarak çalışan birinin hikâyesinde yine gurbet teması ön plana çıkmaktadır.
Şarkıda Almanya’da gurbette olmanın fetva ile bilinmeyeceği, mark ile ırgatlık
yapıldığı, bu yılların kaybedilen yıllar olarak değerlendirildiği ifade
edilmektedir. Seri üretim bandından akan hayatlar, yutulan kalay ve çinko tozları
“ırgat”lığın zorluğunu betimlemektedir.
Çok uzaktan fetva ile bilinmez
Alamanya gurbetinin halleri
İşten eve, evden işe sökülmez
Alamanya milletinin dilleri
On beş yıldır gurbette mark ile ırgat
Alamanya yıllarımı bana geri ver
On beş yıldır gurbette mark ile ırgat
Alamanya yıllarımı bana geri ver
İşte Ahmet işte Ayşe burdakiler
On binlerce Türkiyeli gastarbayter
Çocuklarımız burda doğdu, burda büyürler
Merhabayı unuttular, Grüss Gott derler
On beş yıldır gurbette mark ile ırgat
Alamanya dillerimi bana geri ver
On beş yıldır gurbette mark ile ırgat
Alamanya dillerimi bana geri ver
Markla ırgatlıktır işim geldim geleli
Bantta akan sanki ömrüm bildim bileli
Kalay tozu, çinko tozu yut babam yut
Bir an uçmak gelir ama ciğerim gider
6
7
URL-3
Cem Karaca 1979 ile 1987 yılları arasında Almanya’da yaşamıştır.
601
On beş yıldır gurbette mark ile ırgat
Alamanya ciğerimi bana geri ver
On beş yıldır gurbette mark ile ırgat
Alamanya ciğerimi bana geri ver
Hem sen bana muhtaçsın, hem de ben sana
Yoksa ne sen gel derdin, ne ben gelirdim
Doğuluyum, Asyalıyım, Türkiyeliyim
Öfkeliyim, kıskancım, budur benliğim
On beş yıldır gurbette mark ile ırgat
Alamanya yıllarımı bana geri ver
On beş yıldır gurbette mark ile ırgat
Alamanya ciğerimi bana geri ver
On beş yıldır gurbette mark ile ırgat
On beşinci yıldan sonra on binlerce “gastarbayter”in varlığından
bahsedilmekte ve Almanya’da doğan Türk çocuklarına vurgu yapılmaktadır.
Şarkıda geçen en önemli kültürel değişim göstergelerinden biri Almanya’da
doğan çocuklarla ilgilidir. İş için gelinen ülkede doğan çocukların “grüss gott
(selamlar)” demesi, ikinci neslin yaşamaya başladığı asimilasyonun
göstergelerindendir. Karşılıklı ihtiyaç haline de vurgu yapılan şarkıda benliğin
tehlike altında olmasına da değinilmiştir. Yine Cem Karaca’ya ait olan 1987
tarihli “Almancılar8“ isimli bir başka şarkıda göçün hikâyesi en baştan
anlatılmaktadır. Memleketten davul zurnayla yola çıkan “Almancılar”ın
vardıkları yerde bandoyla karşılandıkları güzel başlayan bu göç hikâyesinin
geldiği nokta şarkıda açık bir şekilde tasvir edilmiştir.
Davulla zurnayla yola çıkmış
Bandoyla karşılanmıştık
İş gücümüzdü sattığımız
Ter olup çarklara aktığımız
Servete servet kattığımız
Gurbet el şimdi bize dön geri diyor
8
URL-4
602
Aman aman aman aman Almancılar
Aman aman aman aman Almancılar
Bebeler doğurduk gurbet ellere
Büyüdüler verdik taş mekteplere
Dilleri dönmez ki bizim dillere
Merhabayı bilmez “Guten Tag!” diyor
Aman aman aman aman Almancılar
Aman aman aman aman Almancılar
Yılda bir kere izindir deyip
Bulgar’ın Yugoslav’ın yolunu tepip
Edirne Ardahan gözümde tüten
Canım memleket bize Almancı diyor
Almancıların, Almanya’da ter olup çarklara akışı, onların geri gönderilmeye çalıştığı bir duruma dönüşmüştür. Davulla zurnayla gelenler şimdi gönderilmek istenmektedir. Ayrıca gurbette doğan çocukların artık Türkçe bilmemesi,
kendi dillerine dillerinin dönmemesi kayıp bir neslin oluşmaya başladığını göstermektedir. Şarkıda Almancıların Türkiye’ye olan seyahatlerine de değinilmiş
ve o günlerden günümüze kadar gelen bir tabirin ortaya çıkışından bahsedilmiştir. “Almanya’da yabancı, Türkiye’de Almancı” tabiri tam olarak bu dönemlerde
doğmuştur. Bu arada kalmışlık hâli, göçün başladığı ilk zamanlardan günümüze
sözlü kültüre tesir etmiş ve ortaya çıkan türkü ve şarkılar, başlangıçtan günümüze arafta olma halinin kültürel tezahürü haline gelmiştir9.
1995 yılına gelindiğinde Ozan Şahturna türkü formundaki “Yabancıdır
Adımız10“ isimli eserini yayınlamıştır. Bu türküde Almanya’ya iş gücü olarak
giden Türklerin yaşadığı ağır zorluklara değinilmiş ve göçün başladığı ilk
zamanlara atıf yapılmıştır. Çağrıyla gelenlere artık gitmeleri söylenmektedir. Bu
dönemde Almanya’ya Türkiye’den giden işçilere söylenen Ausländer
(yabancı)11 tabiri de türküde kendine yer bulmuştur.
Birinci nesilden dördüncü nesile Almanya’daki Türklerde “Türk kültürünü benimseme” oranındaki değişim için bk. Şahin, 2010.
10
URL-5
11
Günümüzde Ausländer ve Fremde gerçek anlamının dışında, neredeyse Türk, Müslüman, Orta
Doğulu, ya da Zenci anlamına indirgenmektedir (Gedik, 2010: 49).
9
603
Çağırdılar gönderini
Şimdi de gidin diyorlar
Sahipsiz yola serildik
Çile çek gidin diyorlar
Ausländer’dir adımız
Artık kalmadı tadımız
Ausländer’dir adımız
Kalmadı ağız tadımız (Nakarat)
Gurbet ellere sürüldük
Döviz aracı görüldük
Dertlerden duvar örüldük
Genç yaşta ecelsiz öldük
Solingen’de yanan bizim
Acıları dizim dizim
Tüm dünyada vahşet zulüm
Nasıl susar sazım sözüm
(Nakarat)
Dün çiçekle karşılandık
Acı çekmeyi bal sandık
Toz pembe hayata kandık
Yabancı dendik horlandık
(Nakarat)
Şahturna görür yarını
Ev sorunu iş sorunu
Eğer canlar susar isek
Bekliyor Hitler fırını
(Nakarat)
Türküde, 1961 yılında yapılan antlaşmanın Türkiye açısından beklenen
604
faydası olarak görülen “döviz getirme” durumuna da sitem edilmiş ve bu durumdaki insanların döviz aracı olarak görüldüğüne atıf yapılmıştır. Doksanlarda
Almanya’da artan ırkçılık ve yabancı düşmanlığının bir sonucu olarak davetle
gelen Türklere pek çok saldırı düzenlenmeye başlamış, bu saldırılardan biri de
dört Alman aşırı sağcının Türklere ait bir evi ateşe vermesi sonucu beş Türk’ün
yanarak hayatlarını kaybettiği katliamdır. Tarihe Solingen Katliamı (1993) 12
olarak geçen bu hadise, türküde de “Solingen’de yanan bizim” şeklinde tezahür
etmiştir. Türkünün son dörtlüğünde bu zulümlere susmanın sonunun “Hitler
fırını” olduğu, Solingen Katliamı’yla bağlantılı olarak vurgulanmıştır. Davet,
gurbet ve özüne yabancılaşma süreçleri artık dışlanmaya dönüşmüştür.
Gurbetçi ve Almancı olarak anılan Almanya’daki Türklerin sözlü kültür
ürünlerinde izleri sürülebilen göç maceralarının son durağı ise kabulleniş aşamasıdır. Davetlerle gelinen Almanya’da hasreti, gurbeti, özüne yabancılaşmayı,
ağır çalışma koşullarını, yabancı olarak dışlanmayı ve katliamları yaşayan Türkler, aradan geçen yirmi beş yılın ardından yaşadıkları süreci kabullenmiştir.
Defkhan’ın 2020 yılında yayınlanan rap türündeki “Alamanya13“ isimli şarkısı,
göç hikâyesinin nihai görünümünü ironik bir dille anlatmaktadır. Şarkıda gurbet
elde yaşayan dördüncü nesilden14 bahsedilmekte ve madende çalışan gurbetçilere işaret etmektedir. Almanya’nın “güzelliği (!)” ironik bir dille övülmekte ve
Alman polisinin baskı politikası “şeker gibi polisler” tabiriyle ifade edilmektedir. İlk bentte Almanya’nın özenilen yanlarının yanı sıra olumsuz özellikleri de
sıralanmaktadır. Nakarat kısımlarında ise “dura dura alışma” durumu ifade
edilmektedir.
İyi akşamlar Deutschland, mikrofonda Malkoçoğlu Def
Evet, yapım biraz agresif; yapıyorum orta sahadan press
Bu ses madenden çıktı, yeryüzüne kömürden ekmek
Gurbet elde dört kuşak artık ömürden eksik ama
Çok güzel Almanya, bak, Nutella akıyo’ musluktan
Ve kaç ülkede gördün sen yaz ortasında buz tutan?
Uzaktasın yurdundan; yurdun Almanya, kafana dar
“Tam çözüyorum problemi” dersin, sabah dörtte saat çalar
Evet, bur’da markalar; Porsche, BMW, Mercedes
Solingen Katliamı bk. URL-6
URL-7
14
Almanya’daki dördüncü nesil Türklerin Alman toplumuyla entegrasyon süreci için bk. Şahin,
2017.
12
13
605
Ve atmosfer temiz, fabrikanın bacasından çek nefes
Şeker gibi polislerimiz, acıtmaz kelepçeler
Senin için her yerdeler, hatta senden önce evdeler
Düşlerimin ülkesi bura, burası Al-man-ya
Alışırım onla dura dura; içine düştüm, çıkamıyorum
Düşlerimin ülkesi bura, burası Al-man-ya
Sarılırım soğukta Euro’lara; içine düştüm, çıkamıyorum (Nakarat)
Cadillac’te RayBan, çekirdek ve ayran
Normal arkadaşım yok benim, hepsi birer hayvan
Elin oğlu zıplayarak inerken uzaydan
Benim hiç kimseye dokunmamış en ufak bi’ faydam
Yalandan, kalandan aldık
Yürüdük, soğukta çürüdük; sevildik hep uzaktan, çok çalıştık
Alıştık ama olmadık onlardan; olduk hakim, doktor, avukat
Mühendis, polis, solist ya da sokakta çıkmışızdır raydan
Kardeşinim kankam, kardeşin Almanya’dan
Bu şarkı yetmez sana ne kadar kaybettiğimi saysam
Sokaklar adi, pis, çamur, yamuk, oldukça kaygan
Başlasam da baştan anlatılmaz altmış senelik kavgam (Yow!)
(Nakarat)
Düşlerimin ülkesi bura, burası Al-man-ya
Alışırım onla dura dura; içine düştüm, çıkamıyorum
Şarkının son bendinde gurbetin sebep olduğu uzaktan sevilme hâli
yaşanan zorluklarla birlikte ifade edilmiştir. Bu bentte Almanya’daki Türklerin
sosyal sınıflar bağlamında yükseldiği, toplumda saygı gören meslekleri de icra
ettiği ancak asla onlardan olmadığı vurgulanmaktadır. Onlarla işaret edilen
“Alman”lardır. Bendin sonunda kaybedilenlere gönderme yapılırken
Almanya’daki bu maceranın “altmış yıllık bir kavga” olduğu belirtilmektedir.
6. Sonuç
Göç, Türklerin tarih sahnesinde hiç yabancı olmadıkları bir husus olsa da
606
yerleşik hayata geçişin ardından yavaşlayan ve sönümlenen bir eylem
olagelmiştir. Bu bağlamda, özellikle modern zamanlara gelindiğinde Türklerin
içerisinde bulunduğu ve gönüllülük esaslı gerçekleşen en büyük göç hadisesi,
Almanya’nın işgücü olarak Türklere kapılarını açmasıyla gerçekleşmiştir. Her ne
kadar gönüllülük esasına dayansa da Türklerin Almanya’ya göçü, altmış yıldan
fazla bir zamana yayılan “ulus aşırı göç” olarak tanımlanmaktadır. Almanya’ya
göç yalnızca bir yer değiştirme olarak değil aynı zamanda “gurbet” özelliği
taşıması bakımından da üzerine çokça şey söylenen, sözlü kültür ürünlerinde
kendine yer bulan bir hikâyeye dönüşmüştür. Sözlü kültür ürünlerinin birer tarihî
vesika olma hüviyeti, onların, zaman içerisinde ortaya çıkan kültürel
paradigmaları anlamlandırabilmek için müracaat edilmesi gereken unsurlar
olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada, Kayserili Âşık Metin Türköz, Yücel
Özkasap, Cem Karaca, Ozan Şahtuna ve Defkhan’ın farklı tarzlardaki müzik
eserleri sistematik olarak incelenmiştir. Çalışmada 1976, 1980, 1987, 1995 ve
2020 yıllarından türkü ve şarkı formunda altı eser kronolojik olarak sıralanmış
ve başlangıcından günümüze altmış yılı aşkın bir hikâyenin göçerler üzerindeki
tesirleri ile kültürel değişimleri incelenmiştir.
İncelenen eserlerde bir davet sonucu gönüllü olarak iş ve gelecek kaygısıyla yola düşenlerin hikâyelerinin yıllar içerisinde belirli temalar ekseninde
değişip dönüştüğü görülmüştür. “Gurbetçi”den “Almancı”ya, “Gasterbaiter
(misafir işçi)”den “Ausländer (yabancı)”e dönüşen ve sayıları milyonları bulan
Almanya Türklerinin altmış yıllık hikâyeleri “davet, gurbet, özüne yabancılaşma, dışlanma ve kabulleniş” ekseninde gerçekleşmiştir. Davullarla uğurlanıp
bandolarla karşılanan ilk göçmenlerden dördüncü ve hatta beşinci nesil Almanyalı Türklere dönüşen bu topluluğun hem Almanya’da hem de Türkiye’deki
konumlarındaki değişim, sözlü kültür ürünleri olan türkü ve şarkılarına da yansımıştır.
Kronolojik olarak ele alınan altı eser gurbete çıkış, ilk hayal kırıklıkları,
umduğunu bulamama, geri dönememe, kültürel yozlaşma, yeni nesillerin
kültüründen uzaklaşması, çalışmak için gidilen ülke tarafından gönderilmek
istenme, dışlanma ve her iki tarafa da ait olamama durumlarını açık bir şekilde
yansıtmaktadır. İncelenen türkü ve şarkıların kronolojik olarak anlattığı hikâyeye
bir bütün halinde bakıldığında, Almanya’daki Türklerin “Almanya’da yabancı,
Türkiye’de Almancı” olma durumları daha iyi anlaşılmaktadır. Bu türkü ve
şarkılar Almanya’daki çalışma şartlarının zorluğu ve daha sonraki zamanlarda
gelişen baskı ve zulümlere de ışık tutmaktadır. Altmış yıllık serüvenin geldiği
noktada ise bir kabullenişin söz konusu olduğu görülmektedir.
607
Kaynakça
Abadan-Unat, N. (2002). Bitmeyen Göç Konuk İşçilikten Ulus Ötesi Yurttaşlığa.
İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Castles, S. ve Miller, M. J. (2008). Göçler Çağı: Modern Dünyada Uluslararası
Göç Hareketleri (Çev. Bülent Uğur Bal, İbrahim Akbulut). İstanbul:
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Cuntz, E. (2011). “Türk İşçi Alımı Anlaşması’nın 50 Yılı – Geriye Dönük Bir
Değerlendirme”. Almanya’ya Türk Göçünün 50. Yılında Türk – Alman
İlişkilerinin Dünü, Bugünü ve Geleceği. Konrad Adenauer Stiftung, Mayıs
2011, Ankara s. 7-11.
Çelik, C. (2008). Almanya’da Türkler: Sürekli Yabancılık, Kültürel Çatışma ve
Din. Milel ve Nihal, 5(3), 105-142.
Demirağ, H. ve Kakışım, C. (2018) “Almanya’daki Türklerin Göç ve
Entegrasyon Süreci: Birinci ve Üçüncü Kuşak Karşılaştırması.” Sosyal
Siyaset Konferansları Dergisi, 75, 123–152.
Durbilmez, B. (2020). Âşık Edebiyatında Şiir Sanatı- Hasretî’den Örneklerle.
Ankara: Akçağ Yayınları.
Gedik, E. (2010). “Almanya’da “Öteki”
Folklor/Edebiyat, 16(62), 41-68.
Olmak,
“Öteki”
Kalmak”.
Genel, M. (2014). Almanya’ya Giden İlk Türk İşçi Göçünün Türk Basınındaki
İzdüşümü “Sirkeci Garı’ndan Munchen Hauptbahnhof’a”. Selçuk İletişim,
8(3), 301-338.
Greve, M. (2006). Almanya’da “Hayali Türkiye”nin Müziği (Çev.: Selin
Dingiloğlu). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Habermas, J. (2012). “Öteki” Olmak “Öteki”yle Yaşamak Siyaset Kuramı
Yazıları (Çev.: İlknur Aka). İstanbul. Yapı Kredi Yayınları.
Irmak, Y. (2018). Almancı Batı Avrupa Göçmen Türk Toplumuna SosyoKültürel Bir Bakış. Ankara: Berikan Yayınevi.
Kaya, A. ve Kentel, F. (2005). Euro-Türkler: Türkiye ile Avrupa Birliği
arasında köprü mü, engel mi?. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Korkmaz, M. A. (2021). Almanya Türkleri Deutsch Türken. İstanbul: Arı Sanat
Yayınevi.
Kula, O. B. (2011). “İş Göçü ve Kültürel Kimlik”. (ed. Faruk Şen), 50. Yılında
Göç (ss. 20-40). Ankara: Kültür ve Turizm Banaklığı Yayınları.
608
Richter, M. (2005). Geldiler ve Kaldılar… Almanya Türkleri’nin Yaşam
Öyküleri (Çev. Mutlu Çomak Özbatır). İstanbul: İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları.
Somuncu, A. Ş. (2023). “Çevreci Bir Âşık: Develili Ali Çatak’ın Şiirlerine
Ekoeleştirel Bir Yaklaşım”. Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar
Dergisi, 9 (37), 187-207.
Şahin, B. (2010). “Almanya’daki Türk Göçmenlerin Sosyal Entegrasyonunun
Kuşaklar Arası Karşılaştırması: Kültürleşme”. Bilig, 55, 103-134.
Şahin, S. (2017). “Almanya ve Avusturya’da Dördüncü Kuşak Türk Gençleri”.
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları (HÜTAD), (26), 281-291.
Ünver, C. (2003). “Almanya’ya Türk İşgücü Göçü: Geçmişten Geleceğe
Sorunlar, İmkânlar ve Fırsatlar”. Journal of Social Policy Conferences,
45, 177-226.
Yurdakul, A. ve Çaha, Ö. (2018). “Almanya’da Yaşayan Üçüncü Nesil Türkiye
Kökenlilerde Kimlik Algısı”. Yönetim Ekonomi Edebiyat İslami ve Politik
Bilimler Dergisi, 3(1), 140-162.
İnternet Kaynakları
URL-1:
Kayserili Âşık Metin Türköz-Alamanya Destanı
(Albüm: Şirin’in Doğumu, Yıl: 1976)
URL-2:
Yücel Özkasap-Almanya’ya Mecbur Ettin (Albüm:
Türküola, Yıl: 1976)
URL-3:
Cem Karaca-Alamanya (Albüm: Hasret, Yıl: 1980)
URL-4:
Cem Karaca-Almancılar (Albüm: Merhaba Gençler
ve Her Zaman Genç Kalanlar, Yıl: 1987)
URL-5:
Ozan Şahturna-Yabancıdır Adımız (Albüm: Acılar
Bir Gün Bal Olur, Yıl: 1995)
URL-6:
Solingen Katliamı (1993)
URL-7:
Defkhan-Alamanya (Albüm: Hayatım Bi Battle,
Yıl: 2020)
609