Aydın Türk, Y., & Kavraz, M. (2011). Air Pollutants and Its Effects on Human Healthy: The Case of The City Trabzon. In A. M. Moldoveanu (Ed.), Advanced Topics in Environmental Health and Air Pollution Case Studies (pp.251-268). Rijeka:... more
Aydın Türk, Y., & Kavraz, M. (2011). Air Pollutants and Its Effects on Human Healthy: The Case of The City Trabzon. In A. M. Moldoveanu (Ed.), Advanced Topics in Environmental Health and Air Pollution Case Studies (pp.251-268). Rijeka: Intech Open. doi: 10.5772/20016
CONCLUSION:
As known, in general, respiratory tract diseases increase with an increase in APCs. According to the results of 9 years obtained from data analysis, as the APCs (SO2 and PM) increase, so does the morbidity and number of respiratory tract diseases. The results of this study show that there is a relationship between APCs and respiratory tract diseases.Furthermore, in a study carried out by Topbaş et al. (2004) between 1994-2000, it was found that the SO2 levels in Trabzon increased especially in the winter months. The other two studies carried out in Trabzon at different times and this study can be considered to be complementary, and are important due to the fact that they show the variations in air pollutants in Trabzon. The aforementioned studies and our study show that the SO2 and PM values increase especially in winter months. Because of the use of low quality coal for the heating of residences, Trabzon has a high level of air pollution in winter months. and APCs in the problem of air pollution can be solved with a multidisciplinary approach. The use of natural gas for the heating, and a reduction in coal particles, should be encouraged by the Official Institutions in Trabzon. For a short-term solution, high quality coal and fuel oil can be used for heating of residences and for energy. In addition, the direction of wind throughout the winter months should be taken into consideration in the urban structure plan. To improve the wind circulation in the city, buildings, streets and heights of buildings should be thoroughly planned, and designed by taking into consideration the direction of the prevailing winds. In this way air pollution can be reduced. According to the findings of this study, there are relationships between the respiratory tract infections and SO2 and PM concentrations in Trabzon. Therefore, because those who do exercises take deep breaths and more frequently, sports activities should not be done in the city especially in the streets, roads and squares where pollution is dense. In this way, more pollutant intake into the body can be prevented. Furtheremore, the values regarding the pollutants in the “Air Quality Control Regulation” must be reevaluated and must be gradually aligned with the EU standards. Air pollution has a serious effect especially on the health of the elderly with respiratory problems and children. To this end, the public must continuously be informed of air pollution values. For everyone living in a city has the right to know about the quality of the air that they breathe. The increases in the diseases associated with the air quality requires more detailed studies on the air quality of the city. If such studies are planned by being based on the already efficient health statistics, they will make significant contributions to the solution of the problem. In this context, it is important from country level in general to city level in particular to adopt sustainable approaches by taking into consideration the total environmental quality.
CONCLUSION:
As known, in general, respiratory tract diseases increase with an increase in APCs. According to the results of 9 years obtained from data analysis, as the APCs (SO2 and PM) increase, so does the morbidity and number of respiratory tract diseases. The results of this study show that there is a relationship between APCs and respiratory tract diseases.Furthermore, in a study carried out by Topbaş et al. (2004) between 1994-2000, it was found that the SO2 levels in Trabzon increased especially in the winter months. The other two studies carried out in Trabzon at different times and this study can be considered to be complementary, and are important due to the fact that they show the variations in air pollutants in Trabzon. The aforementioned studies and our study show that the SO2 and PM values increase especially in winter months. Because of the use of low quality coal for the heating of residences, Trabzon has a high level of air pollution in winter months. and APCs in the problem of air pollution can be solved with a multidisciplinary approach. The use of natural gas for the heating, and a reduction in coal particles, should be encouraged by the Official Institutions in Trabzon. For a short-term solution, high quality coal and fuel oil can be used for heating of residences and for energy. In addition, the direction of wind throughout the winter months should be taken into consideration in the urban structure plan. To improve the wind circulation in the city, buildings, streets and heights of buildings should be thoroughly planned, and designed by taking into consideration the direction of the prevailing winds. In this way air pollution can be reduced. According to the findings of this study, there are relationships between the respiratory tract infections and SO2 and PM concentrations in Trabzon. Therefore, because those who do exercises take deep breaths and more frequently, sports activities should not be done in the city especially in the streets, roads and squares where pollution is dense. In this way, more pollutant intake into the body can be prevented. Furtheremore, the values regarding the pollutants in the “Air Quality Control Regulation” must be reevaluated and must be gradually aligned with the EU standards. Air pollution has a serious effect especially on the health of the elderly with respiratory problems and children. To this end, the public must continuously be informed of air pollution values. For everyone living in a city has the right to know about the quality of the air that they breathe. The increases in the diseases associated with the air quality requires more detailed studies on the air quality of the city. If such studies are planned by being based on the already efficient health statistics, they will make significant contributions to the solution of the problem. In this context, it is important from country level in general to city level in particular to adopt sustainable approaches by taking into consideration the total environmental quality.
Research Interests:
Albay, M., Oruç Babuşçu, F., Berberoğlu, U., Biçkici, E., Çakmak, Ö., Çamur, D., ... Yılmaz, Ş. (2014). Su Sağlığı ve Su Kalitesinin İyileştirilmesi. In M. Müezzinoğlu, & E. Gümüş (Eds.), Çok Paydaşlı Sağlık Sorumluluğunu Geliştirme... more
Albay, M., Oruç Babuşçu, F., Berberoğlu, U., Biçkici, E., Çakmak, Ö., Çamur, D., ... Yılmaz, Ş. (2014). Su Sağlığı ve Su Kalitesinin İyileştirilmesi. In M. Müezzinoğlu, & E. Gümüş (Eds.), Çok Paydaşlı Sağlık Sorumluluğunu Geliştirme Programı 2013-2023 "Sağlığın Korunması ve Geliştirilmesine Çok Paydaşlı Yaklaşım" - Fiziksel Çevrenin Geliştirilmesi (pp.17-196). Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı.
Project Page:
https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/cokpaydasli-anasayfa
YÖNETİCİ ÖZETİ:
Su, canlıların biyolojik açıdan en temel gereksinimi konumundadır. Su, yaşam için olmazsa olmaz bir maddedir. İnsanlar biyolojik olarak açlığa ve susuzluğa uzun süre dayanabilir gibi gözükmesine karşın, vücut fonksiyonları ve duygusal olarak susuzluğa dayanabilmek sanılanın aksine kolay değildir. Bununla birlikte su sadece içme ve bireysel olarak beslenme ve temizlikte kullanılmaz. Tarımsal üretimin, hidro enerjinin, sanayi üretiminin ve ekosistemin varlığı ve sürdürülebilmesi için de su olmazsa olmaz koşuldur. Dünyada kullanılabilir tatlı su potansiyelinin sadece %1 oranında olması ve bu oranın dünyanın her yerine eşit olarak dağılmaması, hızlı ve çarpık kentleşme ile birlikte nüfusun yoğun olduğu bölgelerde suyun bulunmaması veya mevcut suyun yetersiz kalması veya sağlığa uygun özellikler taşımaması bir çok hastalıkların ortaya çıkmasına ve hatta toplu ölümlere dahi neden olabilmektedir. İnsan, çevre ve doğanın sağlıklı sürdürülebilmesinde “su yönetimi” çok önemli bir kavramdır. Bu nedenle, suya erişim haklarının korunabildiği doğru su yönetiminin hangi kurallar çerçevesinde ve hangi örgütsel yapıyla sağlanabileceğinin tespiti genel koşuldur. Bu çalışmada suyun kulanım alanlarına göre korunması ve yönetimi öncelikle olarak değerlendirilmiştir.
SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME:
Suyun, çevre ve canlı yaşamı için önemi tartışılmaz. Bununla birlikte su, hava ile birlikte çevresel faktörlerden etkilenmekte ve kirlemektedir. Canlıların ve özellikle insanların doğrudan kullabilediği su miktarı ise kısıtlıdır. Kısıtlı olan doğrudan kullanılabilir su kaynaklarını İnsani faaliyetlernedeniyle kirlenmesi beraberinde birçok sağlık sorununu getirmektedir. Bu sağlık sorunları akut, kronik, harra gelecek nesilleri etkileyebilecek genetik sorunlardır.İnsani faaliyetler sonucu hem içme-kullanma suyu gibi doğrudan kullanılabilen, hem de deniz gibi doğrudan tüketilmeyen su kaynakları bile olumsuz etkilenebilmektedir. Bu nedenler su, bireyler ve yerel-merkezi yönetimlerce öncelikli ele alınması gereken bir konudur. Yerel ve merkezi yönetimlerin en temel görevlerinden birisii hatta en başlıcası suyun ve su kaynaklarının korunması, insanlara sürekli, kesintisiz ve sağlıklı su sağlanmasıdır. Yerel ve merkezi yönetimlerin suyun öneminin farkına varmaları, suyu ayrı bir konu olarak ele almalı ve kirlenmeye, kıtlığına yönelik önlem almaları, hem şu an yaşayan topluma hem de gelecek nesillere yapacakları en büyük hizmettir. Su, sağlık sektörü, yerel ve merkezi yönetimler, özel kuruluşlar, üniversiteler, bilimsel kuruluşlar gibi bir çok sektörü ilgiliendiren çok sektörlü bir konudur. Sektörler zaman zaman işbirliği içerisinde çalışmaları gerekeceği gibi, bazen de yetki ve sorumluluk karmaşası ile karşı karşıya kalabilmektedirler. Bu nedenle öncelikle su ile ilgili mevzuatın bütüncül bir şekilde ele alınıp düzenlenmesi, güncellenmesi ve geleceğe yönelik yenilerinin hazırlanması gerekmektedir. Mevzuatta özellikle etkin ve uygulanabilir yaptırımlar tanımlanmalı, bunlar yetkili kişi / kurumlarca uygulanabilmelidir. Suyun merkezi ve yerel yönetimlerde yetkilileri ve sorumluları tanımlanmalıdır. Son yapılan bakanlık adları ve görevlerindeki değişiklikler, yerel yönetimlere de yansıtılabilmelidir. Suyun temini, sağlıklı bir şekilde sürekliliğinin sağlanması mali desteği gerektirmektedir. Merkezi ve yerel yönetimler suya yeterince ilgi göstermeli, bütçelerinde olmazsa olmaz payları ayırmalıdır. Suyun insani tüketimine sunulması, gerekli işlemlerden geçirilmesine ve sağlıklı sistemlerler iletilmesine bağlıdır. Gelecekte kentleşme olgusu ve nüfus projeksiyonlarına göre alt yapının oluşturulması vazgeçilemez zorunluluktur. Kentleşme olgusu, medya, yaşanan sorunlar maalesef şehir şebekelerine ve bu sistemlerle bireylere ulaşan suya olan güveni sarsmış durumdadır. Oysa, başta devlet olmak üzere merkezi ve yerel yönetimlerin insanların ev/ iş yerleri çeşmelerinden sürekli su akmasını sağlamaları en temel görevlerinden birisi olmasıyla birlikte, akan suyun sağlıklı olmasını sağlamak da en büyük görevlerindendir. Ambalajlı sular, bireysel su gereksinimini sağlamada çok öenmli yerleri vardır. Ancak, ev ve işyerlerinde şehir şebeke suyu en az ambalajlı sular kadar kaliteli olmak zorundadır. Bu nedenle olmaması gereken şehir şebeke suyuna olan güvensizliğin giderilmesi, bu gidişatı tersine çevrilmesi merkezi ve yerel yönetimlere düşmektedir.
Project Page:
https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/cokpaydasli-anasayfa
YÖNETİCİ ÖZETİ:
Su, canlıların biyolojik açıdan en temel gereksinimi konumundadır. Su, yaşam için olmazsa olmaz bir maddedir. İnsanlar biyolojik olarak açlığa ve susuzluğa uzun süre dayanabilir gibi gözükmesine karşın, vücut fonksiyonları ve duygusal olarak susuzluğa dayanabilmek sanılanın aksine kolay değildir. Bununla birlikte su sadece içme ve bireysel olarak beslenme ve temizlikte kullanılmaz. Tarımsal üretimin, hidro enerjinin, sanayi üretiminin ve ekosistemin varlığı ve sürdürülebilmesi için de su olmazsa olmaz koşuldur. Dünyada kullanılabilir tatlı su potansiyelinin sadece %1 oranında olması ve bu oranın dünyanın her yerine eşit olarak dağılmaması, hızlı ve çarpık kentleşme ile birlikte nüfusun yoğun olduğu bölgelerde suyun bulunmaması veya mevcut suyun yetersiz kalması veya sağlığa uygun özellikler taşımaması bir çok hastalıkların ortaya çıkmasına ve hatta toplu ölümlere dahi neden olabilmektedir. İnsan, çevre ve doğanın sağlıklı sürdürülebilmesinde “su yönetimi” çok önemli bir kavramdır. Bu nedenle, suya erişim haklarının korunabildiği doğru su yönetiminin hangi kurallar çerçevesinde ve hangi örgütsel yapıyla sağlanabileceğinin tespiti genel koşuldur. Bu çalışmada suyun kulanım alanlarına göre korunması ve yönetimi öncelikle olarak değerlendirilmiştir.
SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME:
Suyun, çevre ve canlı yaşamı için önemi tartışılmaz. Bununla birlikte su, hava ile birlikte çevresel faktörlerden etkilenmekte ve kirlemektedir. Canlıların ve özellikle insanların doğrudan kullabilediği su miktarı ise kısıtlıdır. Kısıtlı olan doğrudan kullanılabilir su kaynaklarını İnsani faaliyetlernedeniyle kirlenmesi beraberinde birçok sağlık sorununu getirmektedir. Bu sağlık sorunları akut, kronik, harra gelecek nesilleri etkileyebilecek genetik sorunlardır.İnsani faaliyetler sonucu hem içme-kullanma suyu gibi doğrudan kullanılabilen, hem de deniz gibi doğrudan tüketilmeyen su kaynakları bile olumsuz etkilenebilmektedir. Bu nedenler su, bireyler ve yerel-merkezi yönetimlerce öncelikli ele alınması gereken bir konudur. Yerel ve merkezi yönetimlerin en temel görevlerinden birisii hatta en başlıcası suyun ve su kaynaklarının korunması, insanlara sürekli, kesintisiz ve sağlıklı su sağlanmasıdır. Yerel ve merkezi yönetimlerin suyun öneminin farkına varmaları, suyu ayrı bir konu olarak ele almalı ve kirlenmeye, kıtlığına yönelik önlem almaları, hem şu an yaşayan topluma hem de gelecek nesillere yapacakları en büyük hizmettir. Su, sağlık sektörü, yerel ve merkezi yönetimler, özel kuruluşlar, üniversiteler, bilimsel kuruluşlar gibi bir çok sektörü ilgiliendiren çok sektörlü bir konudur. Sektörler zaman zaman işbirliği içerisinde çalışmaları gerekeceği gibi, bazen de yetki ve sorumluluk karmaşası ile karşı karşıya kalabilmektedirler. Bu nedenle öncelikle su ile ilgili mevzuatın bütüncül bir şekilde ele alınıp düzenlenmesi, güncellenmesi ve geleceğe yönelik yenilerinin hazırlanması gerekmektedir. Mevzuatta özellikle etkin ve uygulanabilir yaptırımlar tanımlanmalı, bunlar yetkili kişi / kurumlarca uygulanabilmelidir. Suyun merkezi ve yerel yönetimlerde yetkilileri ve sorumluları tanımlanmalıdır. Son yapılan bakanlık adları ve görevlerindeki değişiklikler, yerel yönetimlere de yansıtılabilmelidir. Suyun temini, sağlıklı bir şekilde sürekliliğinin sağlanması mali desteği gerektirmektedir. Merkezi ve yerel yönetimler suya yeterince ilgi göstermeli, bütçelerinde olmazsa olmaz payları ayırmalıdır. Suyun insani tüketimine sunulması, gerekli işlemlerden geçirilmesine ve sağlıklı sistemlerler iletilmesine bağlıdır. Gelecekte kentleşme olgusu ve nüfus projeksiyonlarına göre alt yapının oluşturulması vazgeçilemez zorunluluktur. Kentleşme olgusu, medya, yaşanan sorunlar maalesef şehir şebekelerine ve bu sistemlerle bireylere ulaşan suya olan güveni sarsmış durumdadır. Oysa, başta devlet olmak üzere merkezi ve yerel yönetimlerin insanların ev/ iş yerleri çeşmelerinden sürekli su akmasını sağlamaları en temel görevlerinden birisi olmasıyla birlikte, akan suyun sağlıklı olmasını sağlamak da en büyük görevlerindendir. Ambalajlı sular, bireysel su gereksinimini sağlamada çok öenmli yerleri vardır. Ancak, ev ve işyerlerinde şehir şebeke suyu en az ambalajlı sular kadar kaliteli olmak zorundadır. Bu nedenle olmaması gereken şehir şebeke suyuna olan güvensizliğin giderilmesi, bu gidişatı tersine çevrilmesi merkezi ve yerel yönetimlere düşmektedir.
Research Interests:
Aydın Türk, Y. (2004). Kentsel Tasarım ve Kent Planlama. In Ş. Aydemir, & S. Erkonak Aydemir (Eds.), Kentsel Alanların Planlanması ve Tasarımı (pp.357-372). Trabzon: Akademi Kitabevi. BÖLÜM 14: KENTSEL TASARIM VE KENT PLANLAMA... more
Aydın Türk, Y. (2004). Kentsel Tasarım ve Kent Planlama. In Ş. Aydemir, & S. Erkonak Aydemir (Eds.), Kentsel Alanların Planlanması ve Tasarımı (pp.357-372). Trabzon: Akademi Kitabevi.
BÖLÜM 14: KENTSEL TASARIM VE KENT PLANLAMA
1.PLANLAMA SÜRECİNDE KENTSEL TASARIMIN GELİŞİMİ
2.KENTSEL TASARIM
3.KENTSEL TASARIMDA İLKELER VE POLİTİKALAR
3.1.KENTSEL TASARIM İLKELERİ
3.2.TASARIM POLİTİKALARI
4.KENTSEL TASARIM VE KENT PLANLAMA
Kentsel tasarımın mimarlık ile kent planlama arasında bir geçiş alanı olduğuna ilişkin açıklamalara ikinci başlıkta verilen tanımlamalarda değinilmişti. Hukuki bir belge elde etmeye yönelik olan imar planlaması bir parselde nasıl bir yapılaşma olabileceğini kabaca tanımlamakta, onun ötesinde fiziki çevreyi şekillendirici bir düzenleme aracı olarak yetersiz kalmaktadır. Parsellerdeki yapılaşma, imar hakları dahilinde tekil olarak ortaya çıkmakta, daha ayrıntılı çalışmalarla yapılar, özel ve kamu alanları arasındaki şekillendirme ilişkileri kurulamamaktadır. Her ne kadar önceden mekana yönelik ayrıntılı tasarımlar yapılmış olsa bile bu düşüncelerin hepsinin imar planında yer alması mümkün değildir (Vardar, 1997). Her ne kadar arazi kullanım planı (fiziksel plan) çevre kalitesinin yönetimi açısından önemli bir girdi ise de kapsamlı kentsel tasarım planı/ projesi olmadan salt arazi kullanım planının kaliteli çevreyi sağlayabileceği ve sürdürebileceği garanti edilemez (Aydemir, 1999).
Bu nedenler imar planlarının hukuk diliyle, mimarlığın mekan dili arasında köprü olan kentsel tasarıma ihtiyaç vardır.
Kentler, insanların ortak yaşamalarını sürdürdükleri yapısal ortamın, yani ortak hayatın varlık nedeni ve yaşama kozasıdır ve günümüze kadar geçirdikleri evrim içinde zaman zaman planlamış, tasarlanmışlardır. Ancak daha az gelişmiş ülke kentlerinin büyük çoğunluğu, kent plancısının, tasarımcısının çabaları dışında biçimlenmiştir (URL2).
Kent tümü ile tasarımcı masasında biçimlendirilemezse de tasarımla kentin biçimlenişine önemli katkılar yapılabilir. Kentin mikro ve makro düzeydeki biçimlenişlerine ilişkin pek çok konu tasarımla iyileştirilebilir, daha yaşanabilir, kimlikli kent çevreleri oluşturulabilir (URL2).
Değişim ve gelişim süreci içinde olan kent ve kent çevrelerinde çoğu kez tarihi çevre ve kent dokusu yok olup gitmekte ya da çok nitelikli yaşanabilir/kimlikli kent ve kent çevreleri yaratılamamaktadır. Bu süreç içinde kentlerde insan ölçeği kaybolmakta, kentlerin bellekleri zayıflamakta/ yok olmakta, kent ile insan arasındaki bağlar gittikçe kopmaktadır. İnsan ile yaşadığı kenti barışık hale getirme süreci, planlama yaklaşımları ile başlayan, kentsel tasarım uygulamaları ile de üçüncü boyutta yerini bulan bir dizi çalışmayı kapsamaktadır (URL2). Bu bağlamda bir kentin kimliğinin oluşmasında ve yaşatılmasında kentsel tasarım önemli bir rol üstlenmektedir.
Kimileri kentsel tasarımı bütüncül planlamanın karşıtı, özellikle estetik hedefler peşinde, göz boyamaya yönelik lüks bir faaliyet olarak gösterebilirler. Bu yanlış bir değerlendirmedir. Kent planlama sadece ne’nin ne kadar geleceğinin belirlendiği belgeler değil nasıl geleceğine de yol gösteren dokümanlardır. Nasıl sorusunun yanıtı ancak kentsel tasarım çerçevesinde aranabilir. Bunun yanı sıra, planlama sadece arazileri arsa yapma süreci değil, arsaların üzerine yapıların nasıl geleceğini de düzenleme sürecidir. Çünkü kent planlama kent gelişme sürecinde etkin rol almaktadır (Vardar, 1997).
Bütün bu sözü edilen süreçler kentsel tasarım ve planlama bütünlüğünün sağlanabildiği koşullarda gerçekleşebilecektir.
Bu bağlamda, başarılı ve sürdürülebilir kentler yaratmak için en iyi yol planlama ve gelişme sürecinin başlangıcından itibaren kentsel tasarım hakkında düşünmek olmalıdır. Kentsel tasarım ve kent planlama süreçlerini birbirinden bağımsız aktiviteler olarak değil, aksine birbiri ile yakın ilişkili olgular olarak tanımlamak gerekir. Kent planlama sürecini anlamaksızın kentsel tasarım kavramını ve mekanın biçimlenmesindeki rolünü anlamak güçleşir.
Bu geniş anlamda, kentsel tasarımı sadece küçük kentsel alanların görsel ve estetik değerlerinde ya da soyut bir kentsel mekanın transformasyonuna odaklanan bir disiplin dalı olarak görmemek gerekir (Gençel, 2000, s:57). Kent planlamanın biraz daha dar bakış açısıyla ilgilendiği çoğunlukla fiziksel arazi kullanımı gibi konulara kentsel tasarım daha özgür ve geniş bir bakış açısı getirmektedir. Bir örnekle açıklamak gerekirse; her yeni gelişme içindeki yerleşim kent plancıları, ulaşım plancıları belki daha çok çevresel ve ekonomik etkileriyle ilgilenmektedirler (alandaki aktiviteler konutları etkileyecek mi? Hangi hizmetler ve ne kadar iş kolu onu sağlayabilir? vb.). Kentsel tasarımcı ise yerleşmenin sınırı, yapılar arasındaki ilişkiler, alan içindeki ilgili ulaşım ve sirkülasyon dokusu, alanın algısal görünüşü gibi konularla ilgilenmektedir.
Farklı ölçekte benzer bir örnek olarak, kent içinde daha küçük bir yenileme alanı da plancıları ve aynı zamanda kentsel tasarımcıları ilgilendirir. Plancı iki boyutlu duyarlılık içinde arazi kullanımı gibi konuları irdelerken kentsel tasarımcı üç boyutlu duyarlılıkla alan hatırlanabilir ve hoş bir yer olarak nasıl yaratılabilirle ilgilenmektedir (Greed, 1998).
Görülmektedir ki, kentsel ortamlar yaratmada planlama etkinliğinin tek başına yetersiz olduğu neredeyse genel bir kanıdır (Ulusoy, 2001). Kent planlama ve kentsel tasarım gerek ölçek, gerekse kentsel konulara bakış açılarıyla birbirini tamamlamayan iki olgudur. Bu nedenle, kentsel tasarımı planlama sürecinin sonuna bırakmak belirsizlik, gereksiz çatışma kaynağı yaratır ve en iyi sonucu almak imkansızdır. İyi tasarım gelişme sürecinin tümünü içermelidir ve her yerde teşvik edilmeli, imar planlarında hedeflenen yapılaşma düzenlerinin, kentsel tasarım planlarıyla desteklenmesi ihmal edilmemelidir (URL2).
BÖLÜM 14: KENTSEL TASARIM VE KENT PLANLAMA
1.PLANLAMA SÜRECİNDE KENTSEL TASARIMIN GELİŞİMİ
2.KENTSEL TASARIM
3.KENTSEL TASARIMDA İLKELER VE POLİTİKALAR
3.1.KENTSEL TASARIM İLKELERİ
3.2.TASARIM POLİTİKALARI
4.KENTSEL TASARIM VE KENT PLANLAMA
Kentsel tasarımın mimarlık ile kent planlama arasında bir geçiş alanı olduğuna ilişkin açıklamalara ikinci başlıkta verilen tanımlamalarda değinilmişti. Hukuki bir belge elde etmeye yönelik olan imar planlaması bir parselde nasıl bir yapılaşma olabileceğini kabaca tanımlamakta, onun ötesinde fiziki çevreyi şekillendirici bir düzenleme aracı olarak yetersiz kalmaktadır. Parsellerdeki yapılaşma, imar hakları dahilinde tekil olarak ortaya çıkmakta, daha ayrıntılı çalışmalarla yapılar, özel ve kamu alanları arasındaki şekillendirme ilişkileri kurulamamaktadır. Her ne kadar önceden mekana yönelik ayrıntılı tasarımlar yapılmış olsa bile bu düşüncelerin hepsinin imar planında yer alması mümkün değildir (Vardar, 1997). Her ne kadar arazi kullanım planı (fiziksel plan) çevre kalitesinin yönetimi açısından önemli bir girdi ise de kapsamlı kentsel tasarım planı/ projesi olmadan salt arazi kullanım planının kaliteli çevreyi sağlayabileceği ve sürdürebileceği garanti edilemez (Aydemir, 1999).
Bu nedenler imar planlarının hukuk diliyle, mimarlığın mekan dili arasında köprü olan kentsel tasarıma ihtiyaç vardır.
Kentler, insanların ortak yaşamalarını sürdürdükleri yapısal ortamın, yani ortak hayatın varlık nedeni ve yaşama kozasıdır ve günümüze kadar geçirdikleri evrim içinde zaman zaman planlamış, tasarlanmışlardır. Ancak daha az gelişmiş ülke kentlerinin büyük çoğunluğu, kent plancısının, tasarımcısının çabaları dışında biçimlenmiştir (URL2).
Kent tümü ile tasarımcı masasında biçimlendirilemezse de tasarımla kentin biçimlenişine önemli katkılar yapılabilir. Kentin mikro ve makro düzeydeki biçimlenişlerine ilişkin pek çok konu tasarımla iyileştirilebilir, daha yaşanabilir, kimlikli kent çevreleri oluşturulabilir (URL2).
Değişim ve gelişim süreci içinde olan kent ve kent çevrelerinde çoğu kez tarihi çevre ve kent dokusu yok olup gitmekte ya da çok nitelikli yaşanabilir/kimlikli kent ve kent çevreleri yaratılamamaktadır. Bu süreç içinde kentlerde insan ölçeği kaybolmakta, kentlerin bellekleri zayıflamakta/ yok olmakta, kent ile insan arasındaki bağlar gittikçe kopmaktadır. İnsan ile yaşadığı kenti barışık hale getirme süreci, planlama yaklaşımları ile başlayan, kentsel tasarım uygulamaları ile de üçüncü boyutta yerini bulan bir dizi çalışmayı kapsamaktadır (URL2). Bu bağlamda bir kentin kimliğinin oluşmasında ve yaşatılmasında kentsel tasarım önemli bir rol üstlenmektedir.
Kimileri kentsel tasarımı bütüncül planlamanın karşıtı, özellikle estetik hedefler peşinde, göz boyamaya yönelik lüks bir faaliyet olarak gösterebilirler. Bu yanlış bir değerlendirmedir. Kent planlama sadece ne’nin ne kadar geleceğinin belirlendiği belgeler değil nasıl geleceğine de yol gösteren dokümanlardır. Nasıl sorusunun yanıtı ancak kentsel tasarım çerçevesinde aranabilir. Bunun yanı sıra, planlama sadece arazileri arsa yapma süreci değil, arsaların üzerine yapıların nasıl geleceğini de düzenleme sürecidir. Çünkü kent planlama kent gelişme sürecinde etkin rol almaktadır (Vardar, 1997).
Bütün bu sözü edilen süreçler kentsel tasarım ve planlama bütünlüğünün sağlanabildiği koşullarda gerçekleşebilecektir.
Bu bağlamda, başarılı ve sürdürülebilir kentler yaratmak için en iyi yol planlama ve gelişme sürecinin başlangıcından itibaren kentsel tasarım hakkında düşünmek olmalıdır. Kentsel tasarım ve kent planlama süreçlerini birbirinden bağımsız aktiviteler olarak değil, aksine birbiri ile yakın ilişkili olgular olarak tanımlamak gerekir. Kent planlama sürecini anlamaksızın kentsel tasarım kavramını ve mekanın biçimlenmesindeki rolünü anlamak güçleşir.
Bu geniş anlamda, kentsel tasarımı sadece küçük kentsel alanların görsel ve estetik değerlerinde ya da soyut bir kentsel mekanın transformasyonuna odaklanan bir disiplin dalı olarak görmemek gerekir (Gençel, 2000, s:57). Kent planlamanın biraz daha dar bakış açısıyla ilgilendiği çoğunlukla fiziksel arazi kullanımı gibi konulara kentsel tasarım daha özgür ve geniş bir bakış açısı getirmektedir. Bir örnekle açıklamak gerekirse; her yeni gelişme içindeki yerleşim kent plancıları, ulaşım plancıları belki daha çok çevresel ve ekonomik etkileriyle ilgilenmektedirler (alandaki aktiviteler konutları etkileyecek mi? Hangi hizmetler ve ne kadar iş kolu onu sağlayabilir? vb.). Kentsel tasarımcı ise yerleşmenin sınırı, yapılar arasındaki ilişkiler, alan içindeki ilgili ulaşım ve sirkülasyon dokusu, alanın algısal görünüşü gibi konularla ilgilenmektedir.
Farklı ölçekte benzer bir örnek olarak, kent içinde daha küçük bir yenileme alanı da plancıları ve aynı zamanda kentsel tasarımcıları ilgilendirir. Plancı iki boyutlu duyarlılık içinde arazi kullanımı gibi konuları irdelerken kentsel tasarımcı üç boyutlu duyarlılıkla alan hatırlanabilir ve hoş bir yer olarak nasıl yaratılabilirle ilgilenmektedir (Greed, 1998).
Görülmektedir ki, kentsel ortamlar yaratmada planlama etkinliğinin tek başına yetersiz olduğu neredeyse genel bir kanıdır (Ulusoy, 2001). Kent planlama ve kentsel tasarım gerek ölçek, gerekse kentsel konulara bakış açılarıyla birbirini tamamlamayan iki olgudur. Bu nedenle, kentsel tasarımı planlama sürecinin sonuna bırakmak belirsizlik, gereksiz çatışma kaynağı yaratır ve en iyi sonucu almak imkansızdır. İyi tasarım gelişme sürecinin tümünü içermelidir ve her yerde teşvik edilmeli, imar planlarında hedeflenen yapılaşma düzenlerinin, kentsel tasarım planlarıyla desteklenmesi ihmal edilmemelidir (URL2).
Research Interests:
Aydın Türk, Y. (2017). The Development of Commercial Functions From The Past to The Present and The Trends in Downtown Changes: The Example of Trabzon. In H. Arapgirlioğlu, A. Atik, R. L. Elliott, & E. Turgeon (Eds.), Researches on... more
Aydın Türk, Y. (2017). The Development of Commercial Functions From The Past to The Present and The Trends in Downtown Changes: The Example of Trabzon. In H. Arapgirlioğlu, A. Atik, R. L. Elliott, & E. Turgeon (Eds.), Researches on Science and Art in 21th Century Turkey (Vol. 1, pp.1299-1306). Ankara: Gece Kitaplığı.
DISCUSSION AND CONCLUSION:
Due to urban development, the commercial functions in Trabzon city center have changed and improved both qualitatively and quantitively. The city center first expanded to its surrounding areas sporadically like oil stains. Some of the functions in the center moved out of the center and due to the outward sprawl of the center some new centers were born. Some functions concentrated in the newborn subcenters and they gained a specialized subcenter character.
The urban functions that developed and changed parallel to the developments in technology, communication and transportation emerged as specialized subcenters outside the city center in the east and west for such reasons as logistical convenience, parking facilities, proximity to the coastal road and need for the use of larger areas.
The newly emerging types of trade or land uses that are determined by planning decisions and certain investments concomitantly attract certain types of trade and service. For this reason, when making plan decisions it is important that land uses and designs should be taken into consideration. When one considers the functional centers outside the city center that require use of large lands and where it is possible to drive cars, it is necessary to make a good planning for mass transportation and personnel vehicle transportation. The city has shown a linear development, is very close to the surrounding settlements and has been in interaction with them. For this reason, it is important that a holistic and comprehensive planning approach should be adopted for the whole of the city. Within Trabzon has had the status of a metropolis and in this context, it is important and necessary that in the planning works for the peripheral settlements, planners should adopt approaches towards the conversion of the fragmented structure into a more holistic and sustainable structure.
DISCUSSION AND CONCLUSION:
Due to urban development, the commercial functions in Trabzon city center have changed and improved both qualitatively and quantitively. The city center first expanded to its surrounding areas sporadically like oil stains. Some of the functions in the center moved out of the center and due to the outward sprawl of the center some new centers were born. Some functions concentrated in the newborn subcenters and they gained a specialized subcenter character.
The urban functions that developed and changed parallel to the developments in technology, communication and transportation emerged as specialized subcenters outside the city center in the east and west for such reasons as logistical convenience, parking facilities, proximity to the coastal road and need for the use of larger areas.
The newly emerging types of trade or land uses that are determined by planning decisions and certain investments concomitantly attract certain types of trade and service. For this reason, when making plan decisions it is important that land uses and designs should be taken into consideration. When one considers the functional centers outside the city center that require use of large lands and where it is possible to drive cars, it is necessary to make a good planning for mass transportation and personnel vehicle transportation. The city has shown a linear development, is very close to the surrounding settlements and has been in interaction with them. For this reason, it is important that a holistic and comprehensive planning approach should be adopted for the whole of the city. Within Trabzon has had the status of a metropolis and in this context, it is important and necessary that in the planning works for the peripheral settlements, planners should adopt approaches towards the conversion of the fragmented structure into a more holistic and sustainable structure.
Research Interests:
Aydın Türk, Y., & Çifci, A. (2017). The Effects of Landscape Characters on Rural Settlement Patterns. In I. Koleva, Ü. Duman Yüksel, & L. Benaabidate (Eds.), Ecology, Planning and Design (pp.349-359). Sofia: St. Kliment Ohridski... more
Aydın Türk, Y., & Çifci, A. (2017). The Effects of Landscape Characters on Rural Settlement Patterns. In I. Koleva, Ü. Duman Yüksel, & L. Benaabidate (Eds.), Ecology, Planning and Design (pp.349-359). Sofia: St. Kliment Ohridski University.
DISCUSSION AND CONCLUSION:
The most important factor in the settlement patterns of villages are transportation. Except for one village, the “transportation factor” comes to the forefront in the land choice for buildings and in the formation of the settlement patterns in all villages. Within this context, it is an absolute necessity to take into consideration the fact that transportation is an important component in the planning works for the rural areas.The second most important factor in the settlement patterns of villages is ownership. In general, settlements patterns overlap with ownership patterns. Ownership in villages has a multipartite structure and the sizes of the lots are too small. The ownership pattern that was created by complex and small lots in different shapes resulted in the formation of mixed and scattered settlement patterns. The results of the analyses that were made according to the predetermined criteria of the study, it was found that the elevation factor, especially with the effects of location and agricultural production, has important eff ects on the rural settlement patterns. In villages where the main means of living are hazelnut and tea production, the settlements are usually below the maximum elevation at which these products can grow. Again, according to the findings regarding the dispersion of settlements in terms of elevation levels, it was found that 7 of the 10 village settlements (Aksu, Başar, Kestanelik, Karaağaçlı, Mataracı, Şahinkaya ve Yeşilköy) are concentrated on the mid or higher parts of the slopes.Because in the rural settlements in Trabzon, the buildings are ususally concentrated on the mid or higher parts of the slopes, which are the suitable locations in the moderate-humid climate zones. Based on the predetermined criteria of the study, it was found that the slope factor has a moderate eff ect on the settlements. Due to the topographic structure of the city, the average slope angle is high. Therefore, the eff ect of slope on rural settlement patterns is moderate or low. The reason why the eff ect level of the slope factor is not high may be that the topography of the city is quite sloping. The study has found that the aspect factor has the least eff ect on village settlement patterns. The city has a mountainous structure starting from the coast extending to the inner parts through valleys in the east-west aspect. For this reason, the aspect factor mostly have a low eff ect on land choice and settlement pattern. Because the slopes of some villages generally face north or west, there is no chance of selecting a suitable aspect in these villages. In some villages, although there are areas that face south or east, the number of buildings in these areas is very few. Due to the view factor, the buildings in the villages in coastal areas face north and therefore the eff ect of aspect factor is low.According to the findings of the study in villages where tea and hazelnut productions are predominant, the settlement pattern is very scattered or scattered depending on the type of agricultural managements. On the other hand, in villages at high altitudes where there is no agricultural production but where stock farming is predominant, there are more compact settlement patterns. Depending on the eff ects of the aforementioned factors, it was found that the settlement patterns of the sample villages are mostly scattered or linear. Due to the highly sloping topography of the sample villages, the amount of lands that are suitable for settlement and agriculture is very limited. In this case, the landowners build their houses anywhere in their lands regardless of the land structure and ground quality. Due to the fact that each landowner built his own house in his own land and the ownership patterns stemming from inheritance created ownership patterns that are complex and that contain small parcels of land and this led to the creation of scattered settlement patterns. It is important fi rst and foremost to identify in the planning works for the rural settlements the factors that shape the rural settlements. Before any planning works regarding the rural areas, ownership patterns in the rural settlements must be reorganized and the land parcels in the villages must be redesigned according to the requirements of agricultural production. Within this context, creating a ‘land arrangement model’ for the rural settlements in Trabzon is of top priority for the reorganization of the ownership patterns. The findings of the study have shown that the elevation factor, especially with the effects of agricultural production, have important eff ects on the rural settlement patterns. Consequently, in the works of land arrangement and settlements planning for the rural settlements, the lands to be allotted to settlement and agriculture can be planned according to the elevations of lands depending on the growth conditions of such products as tea and hazelnut.In addition to all these, it is also important that in the planning works, thelandscape characters that aff ect the rural settlement patterns be evaluated for the protection of the original characteristics of the rural areas. The relationships between the landscape charactersand the way of living in the rural areas, architectural characteristics, rural landscape characteristics, use of suitable materials, and natural texture of the area are important. For physical characteristics, natural characteristics, and socio-cultural characteristics are the basic values that set the character of rural areas, and all these characteristics and relationships must be defined and handled as a whole in the planning and design works.
DISCUSSION AND CONCLUSION:
The most important factor in the settlement patterns of villages are transportation. Except for one village, the “transportation factor” comes to the forefront in the land choice for buildings and in the formation of the settlement patterns in all villages. Within this context, it is an absolute necessity to take into consideration the fact that transportation is an important component in the planning works for the rural areas.The second most important factor in the settlement patterns of villages is ownership. In general, settlements patterns overlap with ownership patterns. Ownership in villages has a multipartite structure and the sizes of the lots are too small. The ownership pattern that was created by complex and small lots in different shapes resulted in the formation of mixed and scattered settlement patterns. The results of the analyses that were made according to the predetermined criteria of the study, it was found that the elevation factor, especially with the effects of location and agricultural production, has important eff ects on the rural settlement patterns. In villages where the main means of living are hazelnut and tea production, the settlements are usually below the maximum elevation at which these products can grow. Again, according to the findings regarding the dispersion of settlements in terms of elevation levels, it was found that 7 of the 10 village settlements (Aksu, Başar, Kestanelik, Karaağaçlı, Mataracı, Şahinkaya ve Yeşilköy) are concentrated on the mid or higher parts of the slopes.Because in the rural settlements in Trabzon, the buildings are ususally concentrated on the mid or higher parts of the slopes, which are the suitable locations in the moderate-humid climate zones. Based on the predetermined criteria of the study, it was found that the slope factor has a moderate eff ect on the settlements. Due to the topographic structure of the city, the average slope angle is high. Therefore, the eff ect of slope on rural settlement patterns is moderate or low. The reason why the eff ect level of the slope factor is not high may be that the topography of the city is quite sloping. The study has found that the aspect factor has the least eff ect on village settlement patterns. The city has a mountainous structure starting from the coast extending to the inner parts through valleys in the east-west aspect. For this reason, the aspect factor mostly have a low eff ect on land choice and settlement pattern. Because the slopes of some villages generally face north or west, there is no chance of selecting a suitable aspect in these villages. In some villages, although there are areas that face south or east, the number of buildings in these areas is very few. Due to the view factor, the buildings in the villages in coastal areas face north and therefore the eff ect of aspect factor is low.According to the findings of the study in villages where tea and hazelnut productions are predominant, the settlement pattern is very scattered or scattered depending on the type of agricultural managements. On the other hand, in villages at high altitudes where there is no agricultural production but where stock farming is predominant, there are more compact settlement patterns. Depending on the eff ects of the aforementioned factors, it was found that the settlement patterns of the sample villages are mostly scattered or linear. Due to the highly sloping topography of the sample villages, the amount of lands that are suitable for settlement and agriculture is very limited. In this case, the landowners build their houses anywhere in their lands regardless of the land structure and ground quality. Due to the fact that each landowner built his own house in his own land and the ownership patterns stemming from inheritance created ownership patterns that are complex and that contain small parcels of land and this led to the creation of scattered settlement patterns. It is important fi rst and foremost to identify in the planning works for the rural settlements the factors that shape the rural settlements. Before any planning works regarding the rural areas, ownership patterns in the rural settlements must be reorganized and the land parcels in the villages must be redesigned according to the requirements of agricultural production. Within this context, creating a ‘land arrangement model’ for the rural settlements in Trabzon is of top priority for the reorganization of the ownership patterns. The findings of the study have shown that the elevation factor, especially with the effects of agricultural production, have important eff ects on the rural settlement patterns. Consequently, in the works of land arrangement and settlements planning for the rural settlements, the lands to be allotted to settlement and agriculture can be planned according to the elevations of lands depending on the growth conditions of such products as tea and hazelnut.In addition to all these, it is also important that in the planning works, thelandscape characters that aff ect the rural settlement patterns be evaluated for the protection of the original characteristics of the rural areas. The relationships between the landscape charactersand the way of living in the rural areas, architectural characteristics, rural landscape characteristics, use of suitable materials, and natural texture of the area are important. For physical characteristics, natural characteristics, and socio-cultural characteristics are the basic values that set the character of rural areas, and all these characteristics and relationships must be defined and handled as a whole in the planning and design works.
Research Interests: Rural Development, Transportation, Climate, Urban And Regional Planning, Rural Landscape, and 10 moreOwnership, Rural Planning and Development, City and Regional Planning, Aspect, Urban and rural development planning, Rural Planning, Landscape Character, Trabzon, Rural Settlements, and Rural Settlement Patterns
Aydın Türk, Y. (2012). Kentsel Tasarım. In M. Ersoy (Ed.), Kentsel Planlama Ansiklopedik Sözlük (pp.255-258). İstanbul: Ninova. Özet olarak kentsel tasarım; “Makro (Üst) ölçekte, öngörülen kent formu bağlamında kent morfolojisi,... more
Aydın Türk, Y. (2012). Kentsel Tasarım. In M. Ersoy (Ed.), Kentsel Planlama Ansiklopedik Sözlük (pp.255-258). İstanbul: Ninova.
Özet olarak kentsel tasarım;
“Makro (Üst) ölçekte, öngörülen kent formu bağlamında kent morfolojisi, kentin algılanabilir olması için stratejiler üretilmesi, kamusal mekan imgelerinin ayrıntılı biçimde ortaya konması,
Mezo (Orta) ölçekte, toplumsal, kültürel, fiziksel vb. veriler çerçevesinde kent dokusunda yenileme, iyileştirme canlandırma çalışmalarında ve yeni gelişme alanlarında büyük ölçekli toplu konut tasarımlarında fiziksel çevrenin düzenlemesi yaklaşımları ve tasarım ilkeleri,
Mikro (Küçük) ölçekte, mimari ürünün ve yakın çevresinin dar kapsamda toplumsal ve fiziksel çevrenin (sokak, avlu, vb.) bir parçası kılınabilmesine yönelik tasarım ilkeleri”
olarak tanımlanabilir ve bu nedenle kentsel tasarım kuramı ve uygulamalarında pek çok farklı boyut bir arada düşünülmektedir/ düşünülmelidir.
Özet olarak kentsel tasarım;
“Makro (Üst) ölçekte, öngörülen kent formu bağlamında kent morfolojisi, kentin algılanabilir olması için stratejiler üretilmesi, kamusal mekan imgelerinin ayrıntılı biçimde ortaya konması,
Mezo (Orta) ölçekte, toplumsal, kültürel, fiziksel vb. veriler çerçevesinde kent dokusunda yenileme, iyileştirme canlandırma çalışmalarında ve yeni gelişme alanlarında büyük ölçekli toplu konut tasarımlarında fiziksel çevrenin düzenlemesi yaklaşımları ve tasarım ilkeleri,
Mikro (Küçük) ölçekte, mimari ürünün ve yakın çevresinin dar kapsamda toplumsal ve fiziksel çevrenin (sokak, avlu, vb.) bir parçası kılınabilmesine yönelik tasarım ilkeleri”
olarak tanımlanabilir ve bu nedenle kentsel tasarım kuramı ve uygulamalarında pek çok farklı boyut bir arada düşünülmektedir/ düşünülmelidir.
Research Interests:
Ocakçı, M., & Aydın Türk, Y. (2012). Kentsel Kimlik. In M. Ersoy (Ed.), Kentsel Planlama Ansiklopedik Sözlük (pp.226-228). İstanbul: Ninova. KENTSEL KİMLİK: Kimlik doğadaki herhangi bir varlığın başka varlıklardan ayrılan... more
Ocakçı, M., & Aydın Türk, Y. (2012). Kentsel Kimlik. In M. Ersoy (Ed.), Kentsel Planlama Ansiklopedik Sözlük (pp.226-228). İstanbul: Ninova.
KENTSEL KİMLİK:
Kimlik doğadaki herhangi bir varlığın başka varlıklardan ayrılan özelliklerinin ifadesi, onun kendine özgü olma durumudur. Kendine özgü olma durumu diğer varlıklarla kurulan ilişkilerle anlaşılabildiğinden, ilişki, kimliği ortaya çıkaran eylem biçimidir. Kimlik bir varlığın kendisini ifade etmesiyle ilgili olduğu için daima temsil niteliğine sahiptir (Güvenç, 1995; Lynch, 1965 ve 1981; Proshansky, 1983).
Lynch (1960), kimliğin benzerliklerle değil farklılıklarla oluşabileceğini vurgulamaktadır. Ponti (2007), kentin kimliğini kişisel kimlik temelinden yola çıkarak kurgular ve anılar, düşünceler, yorumlamalar ve fikirler derlemesi olarak yorumlar. Relp (1976)’e göre de, bir yerin niteliği insan düşünceleri, davranışları ve deneyimlerine bağlıdır. Dolayısıyla bir yerin kimliği, bir yeri diğerlerinden farklı kılan sürekli benzerlikleri ve birliktelikleridir. Bu benzerlik ve birlikteliklerle oluşan kimlik ise, büyük ölçüde insanların o yer ile kurduğu etkileşim ve deneyimlere bağlı olarak gelişir. Manley ve Guise (1998) ise kimliği, topoğrafya ve yapı biçimi, jeoloji, geleneksel yapılar, kent dokusu ve sınırların birleşiminden ortaya çıkan nitelik olarak tanımlamaktadır.
Yukarıda da belirtildiği gibi, kent kimliği bir kenti diğerlerinden ayıran özelliklerin ifadesidir. Bu anlamda kent kimliği toplumsal bir inşadır. Toplumsal inşa, egemen kurumlarca meşrulaştırma amaçlı olabileceği gibi, farklı aktörlerce direniş veya yeni bir proje amaçlı da geliştirilmiş olabilir (Castells, 1999).
Kentsel kimlik öğeleri, bir kenti temsil ettikleri konusunda üzerinde toplumsal oydaşıma bulunan doğal, sosyal ve yapılaşmış çevre öğeleridir. Kentsel kimlik öğeleri o kent denilince akla ilk gelenler, o kenti o kent yapan, temsil eden özelliklerdir. O kent onlarla anılır, anlatılır, onlar pek çok sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik veya fiziksel oluşum veya olguların temsilcileri olarak yerel ve küresel özellikler taşıyabilirler. Kentsel kimlik öğeleri kenti fiziksel ve sosyal yönleri ile diğerlerinden ayırt eden özelliklerin tümüdür.
Kent kimliğini oluşturan öğeler üç grup halinde incelenebilir (Ocakçı, 1991; Southworth, 1995):
A. Doğal Çevreden Kaynaklan Kentsel Kimlik Öğeleri
B. Yapılaşmış Çevreden Kaynaklan Kimlik Öğeleri
C. Sosyal Çevreden Kaynaklanan Kimlik Öğeleri
KENTSEL KİMLİK:
Kimlik doğadaki herhangi bir varlığın başka varlıklardan ayrılan özelliklerinin ifadesi, onun kendine özgü olma durumudur. Kendine özgü olma durumu diğer varlıklarla kurulan ilişkilerle anlaşılabildiğinden, ilişki, kimliği ortaya çıkaran eylem biçimidir. Kimlik bir varlığın kendisini ifade etmesiyle ilgili olduğu için daima temsil niteliğine sahiptir (Güvenç, 1995; Lynch, 1965 ve 1981; Proshansky, 1983).
Lynch (1960), kimliğin benzerliklerle değil farklılıklarla oluşabileceğini vurgulamaktadır. Ponti (2007), kentin kimliğini kişisel kimlik temelinden yola çıkarak kurgular ve anılar, düşünceler, yorumlamalar ve fikirler derlemesi olarak yorumlar. Relp (1976)’e göre de, bir yerin niteliği insan düşünceleri, davranışları ve deneyimlerine bağlıdır. Dolayısıyla bir yerin kimliği, bir yeri diğerlerinden farklı kılan sürekli benzerlikleri ve birliktelikleridir. Bu benzerlik ve birlikteliklerle oluşan kimlik ise, büyük ölçüde insanların o yer ile kurduğu etkileşim ve deneyimlere bağlı olarak gelişir. Manley ve Guise (1998) ise kimliği, topoğrafya ve yapı biçimi, jeoloji, geleneksel yapılar, kent dokusu ve sınırların birleşiminden ortaya çıkan nitelik olarak tanımlamaktadır.
Yukarıda da belirtildiği gibi, kent kimliği bir kenti diğerlerinden ayıran özelliklerin ifadesidir. Bu anlamda kent kimliği toplumsal bir inşadır. Toplumsal inşa, egemen kurumlarca meşrulaştırma amaçlı olabileceği gibi, farklı aktörlerce direniş veya yeni bir proje amaçlı da geliştirilmiş olabilir (Castells, 1999).
Kentsel kimlik öğeleri, bir kenti temsil ettikleri konusunda üzerinde toplumsal oydaşıma bulunan doğal, sosyal ve yapılaşmış çevre öğeleridir. Kentsel kimlik öğeleri o kent denilince akla ilk gelenler, o kenti o kent yapan, temsil eden özelliklerdir. O kent onlarla anılır, anlatılır, onlar pek çok sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik veya fiziksel oluşum veya olguların temsilcileri olarak yerel ve küresel özellikler taşıyabilirler. Kentsel kimlik öğeleri kenti fiziksel ve sosyal yönleri ile diğerlerinden ayırt eden özelliklerin tümüdür.
Kent kimliğini oluşturan öğeler üç grup halinde incelenebilir (Ocakçı, 1991; Southworth, 1995):
A. Doğal Çevreden Kaynaklan Kentsel Kimlik Öğeleri
B. Yapılaşmış Çevreden Kaynaklan Kimlik Öğeleri
C. Sosyal Çevreden Kaynaklanan Kimlik Öğeleri