Skip to main content
Deniz Yürür

    Deniz Yürür

    Bir önceki düşünce eskizimizde Marx'ın felsefesinin Hegel'e uğramaksızın Spinoza'nın felsefesinin devamı olamayacağını; Spinoza'yı Marx'a, Marx'ı da Spinoza'ya bağlamaya çalışan fazla okumaların iki felsefenin de tutarlılığını bozduğunu... more
    Bir önceki düşünce eskizimizde Marx'ın felsefesinin Hegel'e uğramaksızın Spinoza'nın felsefesinin devamı olamayacağını; Spinoza'yı Marx'a, Marx'ı da Spinoza'ya bağlamaya çalışan fazla okumaların iki felsefenin de tutarlılığını bozduğunu savlamıştım. Bu noktada Spinoza'nın materyalizminin, Marx'ın geliştirdiği materyalist felsefeye göre pre-matüre kaldığını (ki bu kronolojik olarak da doğru bir önerme. Bunun tersini tartışıyor olmamız ilginç olurdu) söylemiştim. Yine de Marx'ın felsefesinin Spinoza'nın felsefesinin belirli kavramlarıyla desteklenebileceğini, hatta bu desteklemenin ciddi anlamda zenginlik yaratabileceğini de düşünmekteyim. Bu anlamda Frederick Lordon'un "Kapitalizm-Arzu ve Kölelik" isimli çalışmasıyla, bir devamlılık okuması yapmaya çalışmak yerine, cesur ve serbest bir sentez yaklaşımı için kolları sıvadığı söylenebilir.
    Her şeyden önce şunu söylemek lazım: Factorio güzel bir oyun; fakat güzel olduğu kadar da yalnız bir oyun. Adını bilmediğimiz karakterimiz, böceği andıran yaratıkların bulunduğu bir gezegene düşüyor ve içinde bulunduğu uzay gemisinden... more
    Her şeyden önce şunu söylemek lazım: Factorio güzel bir oyun; fakat güzel olduğu kadar da yalnız bir oyun. Adını bilmediğimiz karakterimiz, böceği andıran yaratıkların bulunduğu bir gezegene düşüyor ve içinde bulunduğu uzay gemisinden çıkan parçalarla teknolojiler geliştirerek, gerekli hammaddeleri çıkarıp işleyerek mahsur kaldığı bu gezegenden bir uzay mekiği yaparak kurtulmaya çalışıyor...
    Zamanımın çoğunu yeni bir şey yazmaktan, üretmekten çok; aklıma gelen fikirleri eleştirmek ve bunların çoğunun çoktandır yapıldığı konusunda kendi içimde tartışmakla geçiriyorum. Oysa bazen bir fikri gerçekleştirmek; onu yargılamaktan,... more
    Zamanımın çoğunu yeni bir şey yazmaktan, üretmekten çok; aklıma gelen fikirleri eleştirmek ve bunların çoğunun çoktandır yapıldığı konusunda kendi içimde tartışmakla geçiriyorum. Oysa bazen bir fikri gerçekleştirmek; onu yargılamaktan, yerin dibine gömmekten daha kolay. Özgün olmak çoğu zaman çok zor, bazen de neredeyse imkansız. Oysa “iş”e yaklaşırken özgünlük dediğimiz özelliğe bakış açımızı biraz değiştirmekte ve esnetmekte fayda olabilir.
    Henüz emekleme aşamasında olsa da sosyalist para tartışmalarının belli sitelerde tartışılmaya başladığını görüyor ve heyecanlanıyoruz. Ne olursa olsun unutulmaması gereken husus, kurtuluşun sadece finansal sistemi etkileyen ve revize eden... more
    Henüz emekleme aşamasında olsa da sosyalist para tartışmalarının belli sitelerde tartışılmaya başladığını görüyor ve heyecanlanıyoruz. Ne olursa olsun unutulmaması gereken husus, kurtuluşun sadece finansal sistemi etkileyen ve revize eden bir mekanizmaya dayanmadığı.
    Pandemi nedeniyle sosyal hayatımızın sınırlandığı, hayatımızın gündelik işleyişinin sekteye uğradığı ve dijital kültürün hepimizi her zamankinden daha çok etkisi altına aldığı günlerde duyduğumuz bir kavram oldu, NFT kısaltmasıyla... more
    Pandemi nedeniyle sosyal hayatımızın sınırlandığı, hayatımızın gündelik işleyişinin sekteye uğradığı ve dijital kültürün hepimizi her zamankinden daha çok etkisi altına aldığı günlerde duyduğumuz bir kavram oldu, NFT kısaltmasıyla bildiğimiz Non-Fungible Token’lar...
    Hepimiz liberalizm, milliyetçilik, sosyalizm, islamcılık vs. gibi büyük anlatıların ve iddiaların öyle veya böyle gölgesinde yaşıyor, insanlık tarihine bilinçli-bilinçsiz müdahil oluyoruz. Bu fikirsel büyük fay hatlarına göre şekillenerek... more
    Hepimiz liberalizm, milliyetçilik, sosyalizm, islamcılık vs. gibi büyük anlatıların ve iddiaların öyle veya böyle gölgesinde yaşıyor, insanlık tarihine bilinçli-bilinçsiz müdahil oluyoruz. Bu fikirsel büyük fay hatlarına göre şekillenerek bazen genleşen, bazen de sıkışan hayatlarımızın bir de küçük, önemsiz detaylarla bezenmiş, gündelik pratikler ve alışkanlıklarla süregiden bir tarafı var. İdeolojiler ve büyük toplumsal projelere sadece fikirsel ve algısal düzeyde bile dahiliyetimiz hepimize belirli iddialar, yargılar, fikirler aşılıyor ve gündelik hayatta topos içinde bir karşı karşıya geliş durumu oluşturuyor. Oysa gündelik hayatın kesitini aldığımızda pek çok insanın benzer sorunlar yaşadığını ve benzer eforlar göstermek durumunda kaldığını görüyoruz. Frances Ha böyle gündelik konuları işleyen bir küçük ama derin bir anlatı. Film, geç gençlikle erken yetişkinlik döneminin bir aktarımı... Frances Ha siyah beyaz renk seçimi, konulara, insanlara yaklaşımı, hümanizmi, bireylerin içinde bulunduğu koşulları anlamaya yönelik çabasıyla İtalyan Yeni Gerçekçiliği'ni andırıyor. Yukarda bazılarını andığımız ideolojilerin ve bunlara bağlı projelerin yarattığı hayal kırıklıklarının sonucu olarak günümüzde sıkça ortaya çıkan disütopik, karamsar, çıkışsız, karanlık eserlerin karşısına tıpkı İtalyan Yeni Gerçekçiliği gibi küçük insanların, umutlu ve mücadeleci küçük anlatısıyla çıkıyor.
    21. yüzyıl kapitalizminin teknolojik inovasyona bağımlı yüksek rekabet ortamında her gün yeni teknolojilerle karşılaşıyoruz. Bunlardan bazıları, Gartner’ın Teknoloji İlerleme Döngüsü’nde[1] gördüğümüz gibi, beklentileri karşılayıp... more
    21. yüzyıl kapitalizminin teknolojik inovasyona bağımlı yüksek rekabet ortamında her gün yeni teknolojilerle karşılaşıyoruz. Bunlardan bazıları, Gartner’ın Teknoloji İlerleme Döngüsü’nde[1] gördüğümüz gibi, beklentileri karşılayıp gündelik hayatımıza yerleşirken; bazıları da umutları boşa çıkarıp tarihin çöplüğüne atılıyor. Uzun yıllardır en azından Cyberpunk stili bilimkurgulardan fantezi düzeyinde de olsa aşina olduğumuz bir teknolojik yenilik olarak sanal gerçeklik; bilgisayar teknolojisindeki, sanal gerçeklik gözlüklerindeki ve mobil teknolojideki gelişmeler sayesinde bu sefer daha kullanıcı-dostu bir şekilde hayatlarımızda kendine kalıcı bir yer bulacak gibi gözüküyor. VR, AR, MR gibi teknolojilerin bir çatı yapısı gibi düşünebileceğimiz “Immersive Media” terimini de bu teknolojiler üzerinden sunulan medyaların ortak betimleyici ifadesi olarak sonraki yıllarda sıklıkla duyabiliriz.
    1973 İngiliz yapımı Hasır Adam (Wicker Man) filmini geç de olsa izledim. Filmin adını daha önce duymuş olmama rağmen odağıma ancak Midsommar filmini izledikten sonra girdi. Hasır Adam’ı izleyince Midsommar ve Heredity gibi paganlık ve... more
    1973 İngiliz yapımı Hasır Adam (Wicker Man) filmini geç de olsa izledim. Filmin adını daha önce duymuş olmama rağmen odağıma ancak Midsommar filmini izledikten sonra girdi.
    Hasır Adam’ı izleyince Midsommar ve Heredity gibi paganlık ve bununla bağlantılı şekilde cadılık konularını ele alan güncel filmlerin aslında nereye bağlandıklarını da keşfediyorsunuz.
    İlk bölümde dayanışmaya dayalı üretim/tüketim birimlerini neden oluşturmamız gerektiğine dair çeşitli argümanlar aktarıp, daha pratik önerileri bu bölümde sıralayacağımızı belirtmiştik. Gerek dünyada gerekse de ülkemizde kapitalizmin... more
    İlk bölümde dayanışmaya dayalı üretim/tüketim birimlerini neden oluşturmamız gerektiğine dair çeşitli argümanlar aktarıp, daha pratik önerileri bu bölümde sıralayacağımızı belirtmiştik. Gerek dünyada gerekse de ülkemizde kapitalizmin çözüm üretemediği sorunları gören ve bu sorunlardan olumsuz etkilenen pek çok insan yeni dayanışma birimleri yeşertmek ve mevcut birimleri güçlendirmekle uğraşıyorlar. Bu nüveleri çoğaltmak ve kendi aralarındaki ilişki ağlarını daha sıkı örebilmek adına aşağıdaki öneriler üzerine tartışılabileceğini düşünüyorum.
    Neoliberal politikalarla yönetilen ekonomilerin, yüzyılın başından beri hem kapitalizmin kendi iç dinamikleri açısından hem de geniş halk kitlelerinin bu politikalar sonucunda yaşadıkları hoşnutsuzluklar nedeniyle bir çeşit döngüsel kriz... more
    Neoliberal politikalarla yönetilen ekonomilerin, yüzyılın başından beri hem kapitalizmin kendi iç dinamikleri açısından hem de geniş halk kitlelerinin bu politikalar sonucunda yaşadıkları hoşnutsuzluklar nedeniyle bir çeşit döngüsel kriz yıllarına girdiğini gözlemliyoruz. Kapitalizmin kriz döngüsü o kadar hızlanmış durumda ki artık bir tanesi bitmeden diğeri hakkında farklı uzmanlardan, kurumlardan uyarılar gelmeye başlıyor. Mesela 2019/2020 yılları içinde yeni bir krizin baş gösterebileceğine, dünya çapında bir resesyonun yaşanabileceğine dair uyarılara şahit oluyoruz. Ticaret Savaşları dediğimiz süreç de sıkıntılı dönemlerin ufukta olabileceğine yönelik endişeleri yükseltiyor.
    Rayn ve Kellner gibi yazarların üzerinde ustaca çalışmış oldukları Politik Kamera gibi kitaplar sağolsun aldığımız akıllıca uyarılardan dolayı Hollywood'un muhalifliğinin ne kadar tehlikeli olabileceğinin farkındaydık uzun zamandır. Yeni... more
    Rayn ve Kellner gibi yazarların üzerinde ustaca çalışmış oldukları Politik Kamera gibi kitaplar sağolsun aldığımız akıllıca uyarılardan dolayı Hollywood'un muhalifliğinin ne kadar tehlikeli olabileceğinin farkındaydık uzun zamandır. Yeni Hollywood da denilen, kendi amaçları ve bağlamları çerçevesinde sinemayı bir sanat olarak oldukça başarılı ama ideolojik açından da oldukça tehlikeli bir yerden kullanan Coppola, Scorsese, De Palma, Lucas, Cimino, ve bu serinin olmazsa olmazı Steven Spielberg gibi yönetmenlerin sol gösterip sağ vuran filmlerine alışmıştık.
    Hikaye 74 krizine kadar uzanır. Dünya çapında "sosyal devlet" olarak kavramsallaştırılan devlet yapılarının müdahaleci ekonomi politikalarının geçerli olduğu, devletlerin kendilerini (gerçekçi olsun veya olmasın) sınıflarüstü "hakem"ler... more
    Hikaye 74 krizine kadar uzanır. Dünya çapında "sosyal devlet" olarak kavramsallaştırılan devlet yapılarının müdahaleci ekonomi politikalarının geçerli olduğu, devletlerin kendilerini (gerçekçi olsun veya olmasın) sınıflarüstü "hakem"ler olarak gördüğü, sendikaların ve toplumsal hareketlerin günümüze kıyasla çok daha güçlü olduğu, üçüncü dünya olarak adlandırılan yerlerde sık sık ayaklanma ve başkaldırıların gerçekleştiği ve bu ayaklanmaların özellikle Batı dünyasındaki özgürlükçü hareketlere çoğu zaman esin kaynağı olduğu, ABD'nin Vietnam'dan çekilmek durumunda kaldığı, Sovyetler Birliği'nin dünya solu üzerindeki neredeyse tartışılmaz gibi gözüken etkisinin kırıldığı bir "acayip" dönem 70'lerin ilk yıllarıyla birlikte kapanmaya başladı.
    Betimleme, betimleme, betimleme… Paolo Sorrentino'nun son filmi Muhteşem Güzellik'in izleyiciye sunduklarını bu şekilde özetleyebiliriz. Film görüntü yönetmenliği, kurgu, atmosfer, ışık gibi alanlarda içinde (bence) Fellini, Kieslowski,... more
    Betimleme, betimleme, betimleme… Paolo Sorrentino'nun son filmi Muhteşem Güzellik'in izleyiciye sunduklarını bu şekilde özetleyebiliriz. Film görüntü yönetmenliği, kurgu, atmosfer, ışık gibi alanlarda içinde (bence) Fellini, Kieslowski, Tarkovsky, Angelopoulos gibi yönetmenlerin bulunduğu "birinci lige" oynuyor gibi gözükse de; maalesef daha öncesinde sık sık yapılmış olan dekadan bir burjuvazi, aristokrasi, bohemlik eleştirisinin ötesine geçemiyor. Eleştirel yaklaştığı duruma karşı sunduğu tek çözüm ise dinci sofuluk ve püristlik üzerine kurulu bir spiritüalizm… Evet belki çok izlediğimizden, çok içselleştirdiğimizdendir; artık burjuvazinin çökmüşlüğü, çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu vs. gibi konuları başlı başına önümüze sunduklarında hani bunun ordörv tabağı, ara sıcağı, tatlısı, yanar dönerli meyvesi diyoruz. Aynısını geçen sene Holy Motors'ta da demiştik.
    İşçi sınıfı mücadelesinin önemli ayaklarından birisi hiç kuşkusuz sendikal mücadeledir. Sendikal mücadelenin bütünleşik bir şekilde yürütülmesinin en önemli koşullarından birisi de farklı işkollarında faaliyet yürüten sendikaların altında... more
    İşçi sınıfı mücadelesinin önemli ayaklarından birisi hiç kuşkusuz sendikal mücadeledir. Sendikal mücadelenin bütünleşik bir şekilde yürütülmesinin en önemli koşullarından birisi de farklı işkollarında faaliyet yürüten sendikaların altında toplandığı konfederasyon çatısıdır.
    Konfederasyonların asli görevi farklı işkollarındaki sendikalara genel bir sendikal perspektif sunmaktır. Sendikal alana dair sunulan bu genel perspektif işçi sınıfı mücadelesinin etkili bir hatta örgütlenebilmesinin koşullarından birisidir. Türkiye’deki konfederasyonların işçi sınıfının çıkarlarını savunmak noktasında ne kadar işlevsel olabildikleri özellikle de Tekel direnişi gibi işçi direnişlerinde ortaya çıkmıştır. Maalesef konfederasyonlar genel grev düzenleme, işçileri kazanım elde edecek
    şekilde destekleme ve hükümete baskı yapma konusunda yetersiz kalmakta, hem kendi içlerinde, hem de birbirlerine karşı mücadele etmektedirler.
    1960lı ve 70li yıllarda önemli eserler vermiş olan Archigram mimar topluluğunun eserleri bir süredir Garanti Galeri'de sergileniyor. Topluluğun döneminin elitist mimari anlayışını sorgulayan ve mimari tasarımı pop-artla harmanlayan... more
    1960lı ve 70li yıllarda önemli eserler vermiş olan Archigram mimar topluluğunun eserleri bir süredir Garanti Galeri'de sergileniyor. Topluluğun döneminin elitist mimari anlayışını sorgulayan ve mimari tasarımı pop-artla harmanlayan çalışmaları, ütopya ve dolayısıyla distopya kavramları üzerine çeşitli çıkarımlar yapmamıza imkan tanıyor. Archigram'ın "ütopya"sı en genel anlamıyla teknoloji ve tüketim kültürü kavramlarıyla şekilleniyor. Bu ütopyada en genel anlamıyla mobilite, daha dar kullanımıyla göçebelik özgürlük kavramıyla neredeyse özdeşleştiriliyor ve İtalyan fütüristlerini hatırlatacak bir şekilde devinim kutsanıyor.
    Modernizm ile kapitalizmin ilişkisini ele alacak olan bir metin her şeyden önce kendi kavramsal çerçevesini tanımlamakla yükümlüdür. Bu bağlamda ilk olarak tartışmanın ana eksenine oturtulacak kavramların ve bu ana kavramların... more
    Modernizm ile kapitalizmin ilişkisini ele alacak olan bir metin her şeyden önce kendi kavramsal çerçevesini tanımlamakla yükümlüdür. Bu bağlamda ilk olarak tartışmanın ana eksenine oturtulacak kavramların ve bu ana kavramların anlaşılmasına yardımcı olacak diğer kavramların açılımlanması şarttır. Tartışmada yer alan kavramsallaştırmaların aslında tarihsel olarak birbirleriyle bağlantılı olarak şekillenmiş olgulardan türetildiği de göz önünde bulundurulmalı ve kavramsallaştırmalara yol açan olgulara sırası geldikçe değinilmelidir.
    Gerçeklik; gerek modern gerekse de modern öncesi dönemde her daim kafa karıştıran, içinde gizem barındıran bir konu olmayı başarmıştır. Bu gizeme dair felsefi bir "çözüm" geliştirme anlayışı, sürekli olarak birbiriyle tamamen zıtlaşan... more
    Gerçeklik; gerek modern gerekse de modern öncesi dönemde her daim kafa karıştıran, içinde gizem barındıran bir konu olmayı başarmıştır. Bu gizeme dair felsefi bir "çözüm" geliştirme anlayışı, sürekli olarak birbiriyle tamamen zıtlaşan fikirler ve de bu zıt kutuplar arasında tampon bölge işlevi gören geçişli fikirlerle dolu ontolojik bir felsefi alan yaratmıştır. Bu felsefi alanı kapsayan düşüncelerin en önemli sorunu aslında sonlu ve tek seçenekli bir ontolojik açıklama getirmeye çalışmalarıdır.
    Fordizm/post-fordizm ekseninde süregiden tartışmayı kapitalizmin 1973 petrol krizi sonrasında almış olduğu yeni biçim üzerine yapılan tartışmalardan ayrıştırmak pek mümkün gözükmemektedir. Kapitalizmin yeni düzeniyle ilgili tartışmalar... more
    Fordizm/post-fordizm ekseninde süregiden tartışmayı kapitalizmin 1973 petrol krizi sonrasında almış olduğu yeni biçim üzerine yapılan tartışmalardan ayrıştırmak pek mümkün gözükmemektedir. Kapitalizmin yeni düzeniyle ilgili tartışmalar üstyapısal bir çerçevede modernizm/postmodernizm tartışmaları, altyapısal olarak da fordizm/post-fordizm tartışmaları olarak ikiye ayrıştırılabilir. Ne var ki ilk tartışmanın kopardığı gürültünün ikinci tartışmayı daha atıl durumda bıraktığı söylenebilir. Fordizm/post-fordizm kavram ikilisi, modernizm/postmodernizm kavram ikilisinden her zaman daha az ilgi görmüş ve tartışma her daim ikincisinin merkeze oturtulduğu bir aks üzerinden yürütülmüştür.
    Modernite diye kavramsallaştırılan “şey”i bir monoblok olarak algılamak her şeyden önce konuyu basite indirgemek anlamına gelecektir. Bu şekilde bir yaklaşım modernitenin farklı süreç ve boyutlarını ve dolayısıyla içerdiği çelişkileri net... more
    Modernite diye kavramsallaştırılan “şey”i bir monoblok olarak algılamak her şeyden önce konuyu basite indirgemek anlamına gelecektir. Bu şekilde bir yaklaşım modernitenin farklı süreç ve boyutlarını ve dolayısıyla içerdiği çelişkileri net bir şekilde kavramsallaştırmamızın önünde önemli bir engel teşkil edecektir.
    Burjuva demokrasisinin diğer yönetim biçimlerinden kendini gerek tarihsel, gerekse de yapısal olarak ayırdığı ve sistemin içerisinde bulunduğu varsayılan o özgürlükçü “öz”ü net bir şekilde dışavurduğu en önemli anlar hiç kuşkusuz seçim... more
    Burjuva demokrasisinin diğer yönetim biçimlerinden kendini gerek tarihsel, gerekse de yapısal olarak ayırdığı ve sistemin içerisinde bulunduğu varsayılan o özgürlükçü “öz”ü net bir şekilde dışavurduğu en önemli anlar hiç kuşkusuz seçim anları olagelmiştir.
    Cumhurbaşkanlığı seçimiyle başlayan süreç, yaşanan siyasi gerilimler, kamplaşmalar, geniş katılımlı mitingler, e-muhtıralarla birlikte hızla tırmandı ve çözüm erken seçimde bulundu. Erken seçimin özellikle laiklik/anti-laiklik karşıtlığı... more
    Cumhurbaşkanlığı seçimiyle başlayan süreç, yaşanan siyasi gerilimler, kamplaşmalar, geniş katılımlı mitingler, e-muhtıralarla birlikte hızla tırmandı ve çözüm erken seçimde bulundu. Erken seçimin özellikle laiklik/anti-laiklik karşıtlığı üzerinden türeyen gerilimlere ilaç olup olmayacağını öngörebilmek, ülkenin her an yeni bir gelişmeyle "çalkalandığı" bu günlerde oldukça zor gözüküyor.
    Stephen Toulmin 16. yüzyılın hoşgörülü, hümanistik, çoğulcu epistemolojisini 17. yüzyılın totaliter, soyutlamacı, kapsayıcı ve bütünleyici kartezyen epistemolojisinin üstüne yerleştiriyor ve 16. yüzyıl anlayışını modernin "güzel" yüzü... more
    Stephen Toulmin 16. yüzyılın hoşgörülü, hümanistik, çoğulcu epistemolojisini 17. yüzyılın totaliter, soyutlamacı, kapsayıcı ve bütünleyici kartezyen epistemolojisinin üstüne yerleştiriyor ve 16. yüzyıl anlayışını modernin "güzel" yüzü olarak kurgulayıveriyor.
    Bir İstanbul Bienali daha geride kaldı. Daha önceki bienallere yöneltebileceğimiz pek çok eleştiriyi küratörlüğünü Hou Hanru’nun yaptığı 10. İstanbul Bienali’ne de yöneltmemiz mümkün gibi gözüküyor. Bienalin iliklerine kadar sermayeyle... more
    Bir İstanbul Bienali daha geride kaldı. Daha önceki bienallere yöneltebileceğimiz pek çok eleştiriyi küratörlüğünü Hou Hanru’nun yaptığı 10. İstanbul Bienali’ne de yöneltmemiz mümkün gibi gözüküyor. Bienalin iliklerine kadar sermayeyle içli dışlı olması, ister istemez -reyting terminolojisini kullanmayı tercih edersek – A ve B tipi tüketici grubuna hitap etmesi, dolayısıyla “halk”ı değil de “vatandaş”ı ilgilendiren bir etkinlik olarak şekillendirilmesi gibi türlü eleştirilerden 10. İstanbul Bienali’nin de nasibini alması gerektiğini kabul etmekle birlikte, karşılaşmış olduğumuz bienali kritize etmek için artık gelenekselleşmiş bir bienal eleştirisinin yeterli malzemeyi sağlamaktan uzak olduğunu da söylememiz gerekiyor.
    İnternet son yıllarda hayatlarımızın pek çok alanına girmeyi başardı ve girdiği her bir alanda da pek çok şeyin değişmesini sağladı. Güncel sanatta bilgisayar kullanılmasına alışmış olan sanatseverlerin internetin yakın gelecekte sanatın... more
    İnternet son yıllarda hayatlarımızın pek çok alanına girmeyi başardı ve girdiği her bir alanda da pek çok şeyin değişmesini sağladı. Güncel sanatta bilgisayar kullanılmasına alışmış olan sanatseverlerin internetin yakın gelecekte sanatın paylaşımı ve sergilenişi açısından önemli bir yer tutacağını öngörmeleri hiç de zor olmamıştı, fakat sanal ortamın yapısal sınırları, internet aracılığıyla sergi kavramını değiştirip dönüştürürken ne kadar ileri gidilebileceği gibi konular tartışılmaya devam etti.
    Bir şehri sağlıklı bir şekilde inceleyebilmek için hem kentin diğer kentlerle ortak noktalarına (ve dolayısıyla onun oluşumuna etki eden genel tarihsel koşullara) bakmak, hem de bahsi geçen şehrin tekilliğini göz önünde bulundurmak... more
    Bir şehri sağlıklı bir şekilde inceleyebilmek için hem kentin diğer kentlerle ortak noktalarına (ve dolayısıyla onun oluşumuna etki eden genel tarihsel koşullara) bakmak, hem de bahsi geçen şehrin tekilliğini göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Bir şehri diğerinden sadece yapısal özelliklerini gözeterek ayırmak oldukça zor bir iştir. Ne de olsa benzer tarihsel süreçlerden geçen pek çok kent benzer yapısal özellikleri taşımak durumundadır. Bu benzer özellikler sayesinde şehirleri antik çağ kenti, ortaçağ kenti, modern kent vs. şeklinde sınıflandırmak mümkün hale gelmektedir.
    Bir şehri oluşturan tekil parçalara başka pek çok şehirde de rastlamak mümkündür. Benzer bina tipolojisi, dış kaplamalar ve malzemeler, kent mobilyaları pek çok şehirde karşımıza çıkabilir; fakat bütün bu kent partiküllerinin ötesinde bir... more
    Bir şehri oluşturan tekil parçalara başka pek çok şehirde de rastlamak mümkündür. Benzer bina tipolojisi, dış kaplamalar ve malzemeler, kent mobilyaları pek çok şehirde karşımıza çıkabilir; fakat bütün bu kent partiküllerinin ötesinde bir kent bütünselliğiyle karşılaşırız. Bu anlamda onu oluşturan öğeler her ne kadar sınıflandırılabilir olursa olsun, bütün kentler kendilerine has özellikler barındırırlar. Bu özellikler şehri yoktan var etmiş insanların bireysel ve toplumsal eylemliliklerinin amansız giriftliğini yansıtırlar. Şehir kendini oluşturan bütün parçaların toplamından daha fazlasıdır.
    Neoliberalizm döneminde artifaktlar artık yerel locus'la değil de, küresel kapitalizmin sarıp sarmaladığı küresel bir locus'la bağlantılı olarak şekillenmektedirler. Bu küresel locus aslında yaratılmaya çalışılan izlenimin aksine, yine... more
    Neoliberalizm döneminde artifaktlar artık yerel locus'la değil de, küresel kapitalizmin sarıp sarmaladığı küresel bir locus'la bağlantılı olarak şekillenmektedirler. Bu küresel locus aslında yaratılmaya çalışılan izlenimin aksine, yine belirli merkezler tarafından üretilen estetik üretime bağlıdır. Kısacası küreselleşme söylemi aracılığıyla oluşturulmaya çalışılan homojenlik yanılsamasının aksine, tıpkı ekonomik süreçlerde olduğu gibi estetik üretimde de sermaye birikiminin yığıldığı bölge lehine eşitsiz dağılım hala geçerlidir.
    Wallerstein kitabında Amerikan gücünün sürekli bir gerileme içerisinde olduğunu savlıyor ve bu savını Vietnam savaşı, Balkanlardaki savaşlar, Somali ve Irak müdahalelerinde ABD’nin önüne koyduğu hedefleri tam anlamıyla gerçekleştirememesi... more
    Wallerstein kitabında Amerikan gücünün sürekli bir gerileme içerisinde olduğunu savlıyor ve bu savını Vietnam savaşı, Balkanlardaki savaşlar, Somali ve Irak müdahalelerinde ABD’nin önüne koyduğu hedefleri tam anlamıyla gerçekleştirememesi üzerinden temellendiriyor. Wallerstein yazısı boyunca dış politikaya odaklanıyor ve zannımca işin ekonomik boyutunu haddinden fazla göz ardı ediyor.
    Mehmet Ali Erbil'in başrolü oynadığı iki film, "Hababam Sınıfı Üçbuçuk" ve "Keloğlan Karaprens'e Karşı" vizyona girdi. 7'den 70'e herkese hitap ettiği söylenen iki film de yürütülen kapsamlı reklam kampanyasının da etkisiyle gerek sinema,... more
    Mehmet Ali Erbil'in başrolü oynadığı iki film, "Hababam Sınıfı Üçbuçuk" ve "Keloğlan Karaprens'e Karşı" vizyona girdi. 7'den 70'e herkese hitap ettiği söylenen iki film de yürütülen kapsamlı reklam kampanyasının da etkisiyle gerek sinema, gerekse de magazin gündemine "bomba" gibi düşmeyi başardı. Bombanın verdiği rahatsızlık, "Türk sineması" diye betimlemekten ısrarla kaçınmayı tercih ettiğimiz "Türkiye sineması" ile ilgili çeşitli noktaları yeniden düşünmemizi sağladı.
    İstanbul Modern'de düzenlenmiş olan Venedik-İstanbul sergisi "postmodern" olarak tabir edilen "durum" hakkında önemli veriler sunuyor. Sergideki eserlerin içeriklerini, sergileniş tarzıyla birlikte okuduğumuzda hem çağdaş sanat, hem de... more
    İstanbul Modern'de düzenlenmiş olan Venedik-İstanbul sergisi "postmodern" olarak tabir edilen "durum" hakkında önemli veriler sunuyor. Sergideki eserlerin içeriklerini, sergileniş tarzıyla birlikte okuduğumuzda hem çağdaş sanat, hem de içinde yaşadığımız gerçeklikle ilgili çeşitli ipuçları bulabilmek mümkün.
    Kopyakatil/ Copykiller" sergisi Adnan Yıldız'ın küratörlüğünde Akbank Kültür ve Sanat Merkezi'nde 8 Şubat'tan itibaren gerçekleştirilmeye devam ediyor. Serginin adını aldığı "kopyakatil" kavramı çeşitli cinayet romanlarına öykünerek, bu... more
    Kopyakatil/ Copykiller" sergisi Adnan Yıldız'ın küratörlüğünde Akbank Kültür ve Sanat Merkezi'nde 8 Şubat'tan itibaren gerçekleştirilmeye devam ediyor. Serginin adını aldığı "kopyakatil" kavramı çeşitli cinayet romanlarına öykünerek, bu romanlardan kopya çekerek cinayet işleyen katilleri betimlemek için kullanılıyor. Kavram sergi çerçevesinde, Türkiye gibi "sonradan gelişen" ülkelerin sanatçısının özellikle Batılı sanatçılar ve sanat akımları karşısındaki duruşunu açılımlayabilmek amacıyla kullanılmış.
    Nihayet Picasso İstanbul’a geldi. Böylece gazetelerin ve televizyonların da yardımıyla halkça Picasso’yu ne kadar önemsediğimizin ve onun eserlerini görmek için ezelden beridir ne kadar da yanıp tutuştuğumuzun farkına varmış olduk.... more
    Nihayet Picasso İstanbul’a geldi. Böylece gazetelerin ve televizyonların da yardımıyla halkça Picasso’yu ne kadar önemsediğimizin ve onun eserlerini görmek için ezelden beridir ne kadar da yanıp tutuştuğumuzun farkına varmış olduk. Picasso sergisini gezenlerin sınıfsal, kültürel çeşitliliğinin sürekli olarak altının çizilmesi, onsuz yaşadığımız yıllar boyunca ne kadar çok şey kaçırmış olduğumuzun tarafımızca fark edilmesini sağladı. Ve tabii ki bize bu olanağı sağlamış olan Sabancı Müzesi’ne de saygıda kusur etmemek bir gereklilik olarak önümüze sunuldu.
    İstanbul Modern’de sergilenegelen ‘Çekim merkezi- Centre Of Gravity’ sergisi gerek içinde barındırdığı Anish Kapoor, Jeff Koons, Louise Bourgeois gibi önemli isimler, gerekse de ‘çekim merkezi’ kavramı ve konusunu başarılı bir şekilde... more
    İstanbul Modern’de sergilenegelen ‘Çekim merkezi- Centre Of Gravity’ sergisi gerek içinde barındırdığı Anish Kapoor, Jeff Koons, Louise Bourgeois gibi önemli isimler, gerekse de ‘çekim merkezi’ kavramı ve konusunu başarılı bir şekilde vurgulayan afiş tasarımı sayesinde kısa zamanda bizi de çekim alanına dahil etmişti...
    Bütün gürültüsü, tantanası ve tartışmalarıyla birlikte bir İstanbul Bienali daha geride kaldı. Bienal gezip görenlerin kişisel kritik ve polemiklerinin haricinde güncel sanata, sanatçının durumuna dair pek çok soruyu ve dolayısıyla sorunu... more
    Bütün gürültüsü, tantanası ve tartışmalarıyla birlikte bir İstanbul Bienali daha geride kaldı. Bienal gezip görenlerin kişisel kritik ve polemiklerinin haricinde güncel sanata, sanatçının durumuna dair pek çok soruyu ve dolayısıyla sorunu da ardında bıraktı. İstanbul’u konu olarak seçmiş olan bu yılki bienal de tıpkı daha öncekiler gibi sadece o veciz ”Halk plaja akın etti, vatandaş denize giremedi.” manşetinde imlenen ”vatandaş” açısından itibar gördü. ”Halk”a mensup kişiler ise her zamanki gibi gündelik hayatlarının ağır çalışma koşulları içerisinde yuvarlanıp gitmeye devam ettiler. Vatandaş, bienal çerçevesinde halkın komik, acı, hüzünlü, çelişkili türlü durumlarına eleştirel tepkiler vermeye koşullandı; ama en nihayetinde esas karşılaşma ve dolayısıyla çatışma yine trafiğe, İstiklal Caddesi gibi kozmopolit alanlara ve belediye otobüslerinin bedava olduğu bayram günlerine bırakıldı.
    Geçtiğimiz yüzyıl içinde Spinoza ve Marx arasında olan/olduğu varsayılan ilişki hakkında pek çok tartışma gerçekleştirildi.  Bu metinde bu ilişkinin olasılıkları Engels, Plehanov, Althusser, Deleuze ve Negri hattı izlenerek takip ediliyor.