Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2008, Kolektif Angst
Gerçeklik; gerek modern gerekse de modern öncesi dönemde her daim kafa karıştıran, içinde gizem barındıran bir konu olmayı başarmıştır. Bu gizeme dair felsefi bir "çözüm" geliştirme anlayışı, sürekli olarak birbiriyle tamamen zıtlaşan fikirler ve de bu zıt kutuplar arasında tampon bölge işlevi gören geçişli fikirlerle dolu ontolojik bir felsefi alan yaratmıştır. Bu felsefi alanı kapsayan düşüncelerin en önemli sorunu aslında sonlu ve tek seçenekli bir ontolojik açıklama getirmeye çalışmalarıdır.
2020
Teknolojik gelismeler paralelinde ortaya cikan sinema, zamanla bir sanat dali olarak kabul edilmekle birlikte hem bir eglence hem de bir propaganda araci olarak kullanilagelmistir. Egemen gucler toplumsal yapidaki hâkimiyetlerini korumak amaciyla cesitli ideolojik araclara basvurmaktadir. Bu baglamda bir eglence araci olarak ortaya cikan sinema; toplumsal, ekonomik, siyasal ve ideolojik yonlerden incelenmesi gereken bir olgu olarak karsimiza cikmaktadir. Sinema hâkim degerleri sanatsal bir gerceklik icerisinde topluma sunmaktadir. Ideolojik bir arac olarak kullanilan sinema ayni zamanda bireysel ve toplumsal mucadelelere sahne olmaktadir. Bu baglamda, muhalif filmlerin yani sira, ana akim sinema icerisinde yer almakla birlikte, toplumun egemen degerlerini kimi zaman dogrudan kimi zaman fantastik unsurlar araciligiyla dolayli olarak elestiren filmler yer almaktadir. Calismada, sinemanin ana akim sinema icerisinde ideolojik bir mucadele araci olarak kullanilabilecegi Yasiyorlar filmi ...
Kültür ve İletişim Dergisi, 2022
I. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu-Yalan Haber, Nefret Söylemi ve Kültürel Irkçılık Kıskacında İslam, 2023
İdeolojik farklılıklara sahip haber kuruluşları okuyucularına haberleri farklı çerçeveler kullanarak sunmaktadır. Kitlelerin ekonomik, siyasi ve toplumsal konularda neyi, nasıl düşüneceğine yönelik hazırlanan biçim, dil ve söylem kalıplarına göre üretilen haberler aracılığıyla medya, kendi “gerçekliği”ni kitlesine dayatabilmektedir. Türkiye ve benzer modernleşme süreçleri yaşayan doğu toplumlarında, medyanın bir bölümünde seküler/batıcı anlayışın tezahürü olarak self-oryantalist bir söylemin hâkim olduğu bilinmektedir. Bu anlamda Batının doğuyu ötekileştirici yaklaşımının bir aracına dönüşen oryantalizmin içselleştirilmesi sonucu ortaya çıkan self-orientalizm, İslamofobik ögelerin kullanımına da zemin hazırlamaktadır. Son yıllarda sosyal medyanın kullanıcıyı içerik üretim sürecine dahil eden yapısının da etkisiyle dindar/muhafazakâr kesimler ve Türkiye’de dini faaliyetlerin düzenlenmesiyle görevli Diyanet İşleri Başkanlığı’na yönelik nefret içerikli söylemlerin arttığı gözlenmektedir. Bu artışın bir nedeni de siyasi alandaki kutuplaşmanın toplumsal alana yayılması ve özellikle yeni medyanın kullanıcı merkezli özelliğinin kutuplaşmadan etkilenmeye müsait yapısı olarak görülmektedir. Bu çalışmada, Türkiye’deki ideolojik yayın araçları arasında uzun geçmişi ve çizgisiyle bilinen Cumhuriyet Gazetesi’nin Diyanet İşleri Başkanlığı’yla ilgili yayınladığı haberler incelenmiş, ideolojik çerçeveleme açısından bu haberlerin okuyucuya nasıl ulaştırıldığı self-orientalizm ve İslamofobi bağlamında değerlendirilmiştir. Gazetenin Diyanet İşleri Başkanlığı ve temsilcileriyle ilgili haberleri aktarırken, büyük ölçüde negatif bir tutum benimsediği, konu seçimi ve haberin aktarılması süreçlerinde bazen doğrudan bazen de alt metinlerle “devlet bütçesinden haksız pay alma, gereksiz harcamalar yapma, tartışmalı fetvalar verme, laiklik -Atatürk karşıtlığı ve dinin kurallarına aykırı hareket etme” yönünde ekonomik ve çatışma çerçeveleri kullandığı görülmüştür. Haberlerde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devlet bütçesine yük olduğu, ihtiyaçtan fazla personel çalıştırdığı, sürekli bütçesinin arttırıldığı, halkın parasının boş yere bu kuruma aktarıldığı, kurumun gereksiz harcamalar yaparak israf ve savurganlık içinde olduğu, Atatürk’ün kurduğu bir kurum olmasına rağmen Atatürk karşıtlığı yaptığı, laiklik ilkesine uymayarak suç işlediği, Atatürk’ü yok saydığı, Atatürk’ün kurduğu modern Türkiye’ye yakışmayacak fetvalar verdiği ve dinin kurallarına aykırı hareket ederek günah işleyen bir kurum olduğu yönünde çerçevelemeler yapıldığı belirlenmiştir. Laik ve Atatürkçü bir yayın politikası olması rağmen gazetenin; Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili haberlerinde, kurumun dine uygun olmayan, dinin kurallarını ihlal eden uygulamaları olduğu çerçevesinde bir söylem oluşturması da dikkat çekicidir.
I. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu, 2023
Son yıllarda sosyal medyanın kullanıcıyı içerik üretim sürecine dahil eden yapısının da etkisiyle dindar/muhafazakâr kesimler ve Türkiye’de dini faaliyetlerin düzenlenmesiyle görevli Diyanet İşleri Başkanlığı’na yönelik nefret içerikli söylemlerin arttığı gözlenmektedir. Bu artışın bir nedeni de siyasi alandaki kutuplaşmanın toplumsal alana yayılması ve özellikle yeni medyanın kullanıcı merkezli özelliğinin kutuplaşmadan etkilenmeye müsait yapısı olarak görülmektedir. Bu çalışmada, haber ve ideoloji ilişkisinin literatürdeki yeri ve yapılan tartışmaların ele alınmasının ardından, Türkiye’deki ideolojik yayın araçları arasında uzun geçmişi ve çizgisiyle bilinen Cumhuriyet Gazetesi’nin Diyanet İşleri Başkanlığı’yla ilgili yayınladığı haberler incelenmiş, ideolojik çerçeveleme açısından bu haberlerin okuyucuya nasıl ulaştırıldığı self-oryantalizm ve İslamofobi bağlamında değerlendirilmiştir. Gazetenin Diyanet İşleri Başkanlığı ve temsilcileriyle ilgili haberleri aktarırken, büyük ölçüde negatif bir tutum benimsediği, konu seçimi ve haberin aktarılması süreçlerinde bazen doğrudan bazen de alt metinlerle “devlet bütçesinden haksız pay alma, gereksiz harcamalar yapma, tartışmalı fetvalar verme, laiklik -Atatürk karşıtlığı ve dinin kurallarına aykırı hareket etme” yönünde ekonomik ve çatışma çerçeveleri kullandığı görülmüştür.
İnsan ve Toplum Dergisi, 2024
Türkiye’de 29 Ekim 1923’te yeni devletin siyasal sistemi ile ilgili önemli bir karar verilerek Cumhurî yönetim biçimine geçilmiştir. Bu sadece bir siyasal sistem değişikliği olarak tezahür etmemiş aynı zamanda topyekûn bir siyasal ve toplumsal anlayış değişikliğine tekabül eden bir adım olmuştur. Cumhuriyet fikri ve olgusu zamanla farklı bileşenlerin de etkisi ile kendisini bir siyasal felsefe, daha yerinde bir ifadeyle bir ideoloji olarak da var etmiştir. Çalışma temel olarak Türkiye’de Cumhuriyet ve cumhuriyetçiliğin bir ideolojiye dönüşmüş olduğunu iddia etmektedir. Bu ideoloji, cumhuriyetçilik fikrinden esinlendiği/etkilendiği kadar, zamanla onu aşan hatta onun içermediği değer, kavram ve anlayışları da bünyesine eklemiştir. Böylece Cumhuriyetçilik eklektik, nevi şahsına münhasır; bu muhtevasıyla kimi arızalarla malûl bir düşünce ve yaklaşım biçimi halini almıştır. Çalışma bir siyasal sistem ve siyasal felsefe olan cumhuriyetçilik ile Türkiye bağlamında belirli toplum kesimleri açısından bir ideolojiye dönüşen cumhuriyetçilik arasındaki ilişkiyi/ilişkisizliği incelemeyi amaçlamaktır. Bu analizin önceliklerinden birisi de söz konusu ilişki/ilişkisizliğin Türkiye siyasal pratiğinde ne tür handikaplar ve sorunlar üretmiş olduğu, halen de üretebilecek olması sorunsalını irdelemektir. On October 29, 1923, Türkiye made an important decision regarding the political system of the new state and adopted the Republican form of government. This was not only a change in the political system but also a step that corresponded to a total change in political and social understanding. Over time, the idea and phenomenon of the Republic, with the influence of a number of other components, has come to exist as a political philosophy, or more appropriately as an ideology. The study basically claims that the Republic and republicanism in Türkiye have turned into an ideology. As much as this ideology was inspired/influenced by the idea of republicanism, over time it also incorporated values, concepts and understandings that surpassed it and even did not include it. Thus, republicanism has become an eclectic, idiosyncratic way of thinking and approach that is characterized by some malfunctions. This study aims to analyze the relationship/non-relationship between republicanism as a political system and political philosophy and republicanism as an ideology for certain segments of society in the Turkish context. One of the priorities of this analysis is to examine the problematic of what kind of handicaps and problems this relationship/ discrepancy has produced and may still produce in the political practice of Türkiye.
Journal of Turkish Studies, 2018
The cinema, which is considered to be the youngest art school, has made an important place in the topic of religion which is an integral part of everyday life since the beginning. In the Turkish cinema, the subject of religion has remained a phenomenon that has often been ignored until the end of the 1950s, under the influence of various social and political dynamics, and since the 1960s religion and cinema associations have begun to normalize. In this normalization, in 1961, the influence of religious films are great which started with the film The Justice of Hz. Omar and continued shooting until 1973. These films, which focus on the life stories of many religious people from religious issues or problems that religious people have encountered in their everyday lives, are referred to in the literature as the Holy Films (Hazretli Films). In this study, 33 films shot in the current frame known as Holy Films (Hazretli filmler) between 1961-1973 were examined and among them, The Patience Of Prophet Ayyub (Asaf Tengiz, 1965), John The Baptist (Hüseyin Peyda, 1965), The Lion Of Allah Hazrat Ali (Tunç Başaran, 1969), Rabia (Osman Seden, 1973), Hz Omar (Asaf Tengiz, 1973), Bilal’i Habeşi (Çetin İnanç, 1973), The Justice of Hz. Omar (Osman Seden, 1973), Rabia (Süreyya Duru, 1973), Hz. Yusuf (Nuri Akıncı, 1973), Sarikiz (Nuri Akıncı, 1973) films chosen by objective sampling method were analyzed by qualitative content and discourse analysis methods. As a result of the analysis made, Muslims are often depicted as victims, Muslims refuse to change religion even under torture, often prefer death, Muslim women appear in closed clothing, while women from other religions are shown in open garments; it has been found out that the elders of the religions who are subject to life are represented as extraordinary people who are free from all kinds of weaknesses and who are doing justice and good deeds.
İdeolojinin Edebi Eserlerde Üslûba Etkisi / The Effects of Ideology on the Literary Style in Literary Works, 2019
The language spoken by societies throughout their history reveals the reflections about their life style. Therefore, language and cultural interaction provides important clues to analyze the sociological structure of societies. The literary style of an author is influenced by his/her ideology which is shaped by the period, the life of the society and the personal life of the author him/herself. Therefore, it can be said that the literary style is a conversion of ideas into literary works. This study of literary style is investigated within the scope of Structuralism (Saussure, 1949) and the Transfomational-generative grammar (Chomsky, 1964). These two theories are not sufficient enough to analyze and explain the Turkish language system. The critics of these is studied depending on 'the theory of language-thought analysis' (Avcı, 2012). For this purpose, the sentences in the 'Grev' novel by Orhan Kemal were analyzed basically on meaning-centered approach, explored the factors that influence the literary style and tried to grasp the author's mentality. The novel is chosen specially for its being a social novel. Therefore the sentences in the novel 'Grev' were analyzed on the basis of meaning-centered approach. The data gathered by categorical content analysis were interpreted. In order to define the features that effects the literary style, the content analysis method was used and the data compared. In this research, when analyzing the language in use and literary style of the author in the novel, it is observed that the lack of deep structure of the novel is striking and it is a kind of reproducing the foreign languages. The study concluded that the author's literary style and basic mentality is not compatible with the society that he/she lives in, he/she leads to corruption of the syntax of the language and lost the touch with the realities of the Turkish society in the novel, as well. Keywords: Meaning-centered approach, Realtion of language and culture, the theory of language-thought analysis, Literary style analysis.
proceedings of Symposium Magic and Monotheism, 2024
Biuletyn Historii Wychowania, 2019
Mimesis e realismo. Tra arte, letteratura e politica, 2024
Les Cahiers philosophiques de Strasbourg, 2023
bioRxiv (Cold Spring Harbor Laboratory), 2023
Livres et confessions Chrétiennes Orientales. Une histoire connectée entre l'Empire ottoman, le monde slave et l'Occident (XVIe-XVIIIe siècles), 2023
Studies of the Industrial Geography Commission of the Polish Geographical Society, 2023
International Journal of Applied Methods in Electronics and Computers, 2023
Alexandria Engineering Journal, 2014
Revista Historia de la Educación Latinoamericana, 2021
Coping: Community of Publishing in Nursing
International journal of membrane science and technology, 2023
Revista CEFAC, 2024
International Journal of Climatology, 2002