The concept of ‘immunity’ is the central notion in Roberto Esposito’s assessments of modern polit... more The concept of ‘immunity’ is the central notion in Roberto Esposito’s assessments of modern politics. Understanding modern politics from Esposito’s perspective is synonymous with understanding the concept of immunity. However, if one looks at modern political theory, one finds that a number of concepts such as social contract, state/sovereignty, person, property, and liberty stand out as central concepts rather than a single concept. This article argues that these concepts, which have different meanings, are part of one and the same logic, and that it is possible to conceptualise this logic around ‘immunity.’ For this reason, this article proposes, first, to consider the concept of ‘immunity’ as a concept that expresses the logic to which these concepts belong. Second, it argues that the concept of immunity allows us to see the continuity between modern politics and contemporary political tendencies. Based on this argument, the article claims that Esposito increases the explanatory power of Michel Foucault’s understanding of biopolitics, which is insufficient to explain the logic of the transition from life-protective to life-hostile activities in politics. The article concludes that ‘immunity’ provides a conceptual key to understanding the possibility of totalitarianism in biopolitical times from Nazism to the COVID-19 pandemic.
Bu çalışma Benedictus De Spinoza’nın düşüncesinde hayal gücü, toplumsal cinsiyet ve siyaset ilişk... more Bu çalışma Benedictus De Spinoza’nın düşüncesinde hayal gücü, toplumsal cinsiyet ve siyaset ilişkisi bağlamında kadının konumunu açığa çıkarmayı amaçlar. Spinoza’nın felsefesi ve toplumsal cinsiyet söylemi arasındaki bağlantının kadının siyasal birlikteki yerine etkisine odaklanır. Eserlerinde genel olarak kadınsı olanı tanımlarken okuyucunun dikkatini çeken Spinoza, Politik İnceleme’nin son kısmında, demokratik siyasal birliği ele alırken kadının doğal olarak erkeğin eşiti olmadığını söyler. Birlikte ve barış içinde yaşam olanağını bu sebeple erkeğin idaresine bağlar. Yani kadını siyasal alandan dışlar. Literatürde feminist tartışmalar dışında dikkate alınmayan bu konu ya Spinoza’nın genel düşüncesi içinde tartışılmadan bırakılır ya da Spinoza’nın dönemine bağlı olarakbu değerlendirmeyi yapmasında bir sorun olmadığı düşünülür. Bu çalışma, Spinoza felsefesinde kadın ve siyaset arasında nasıl bir ilişki kurulduğunun açıklığa kavuşturulmasının, tutarlı bir feminist siyaset bakış açısını üretmek açısından anlamlı olduğunu düşünür. Bu nedenle, öncelikle, Spinoza’nın düşüncesinde beden ve zihin ilişkisinden hareketle akıl, hayal gücü ve bilgi meselelerini ele alır. Spinoza’nın bilgi kavrayışı ekseninde toplumsal cinsiyet söylemi ile hayal gücü arasındaki ilişkiye odaklanan bir sonraki kısım, toplumsal cinsiyeti hayal gücünün işlediği bir alan olarak düşünür. Toplumsal cinsiyetin, Spinoza’nın sonsuz olanaklar kümesi olarak etkinliklerle kurulduğuna işaret ettiği bedenin sınıflandırması ve sınırlandırılması olduğuna işaret eder. Hayal gücünün işlediği bir alan olarak toplumsal cinsiyetin beden tahayyülü ile Spinoza’nın beden kavrayışı arasındaki farkı gösterir. Fakat bu farklılığın Spinoza düşüncesinden toplumsal cinsiyet söyleminin tamamen dışlanması anlamına gelmediğini ileri sürer. Bu düşüncenin izinden giden üçüncü kısım, Spinoza tarafından mutlak belirlenimden yoksun, yani açık bir şekilde kavranan bedenin nasıl kapatıldığını gösterir. Spinoza’nın bilgiyi türlere ayırmasına bağlı olarak insanları da farklılaştırmasının bir sonucu olan bu kapanış, Spinoza’nın kadına ve siyasal birliğe ilişkin bakış açısında belirgin bir şekilde görünür. Bu kapanmadan hareket eden son kısım, düşünürün bedenleri sınıflandırarak kapatması ile kadının siyasal yaşamdan dışlanması arasındaki ilişkiye odaklanır. Sonuçta, Spinoza düşüncesinde, nasıl siyasal alanın toplumsal cinsiyet söyleminin gölgesinde kaldığını gösterir.
Kamusal alan kavrami literaturde oldukca fazla tartisilan bir kavramdir. Bu tartismalarda genelli... more Kamusal alan kavrami literaturde oldukca fazla tartisilan bir kavramdir. Bu tartismalarda genellikle onun politik niteligi vurgulanmakta, adeta kamusal alan ve politika ozdeslestirilmektedir. Bu calisma, kamusal alanin politika icin ontolojik bir kosul olup olmadigi sorusunu yanitlamayi amaclamaktadir. Sorunun yanitlanmasi icin oncelikle Antik Yunan’dan beri kendisini belirgin kilan polis-oikos, kamusal-ozel olan gibi ikiliklere deginilerek kamusal alan kavraminin icerigi doldurulmaya calisilacaktir. Bu ikiliklerin, politikayi nasil kamusal alana tahsis etmeye imkân verdikleri gosterilecektir. Ardindan kamusal alanin politik nitelik kazanmasinda onemli olan “aciklik”, “elestirellik” gibi sifatlar uzerinde durulacaktir. Onlardan hareketle kamusal alandaki failler ile onlarin toplumsal konumlari degerlendirilecektir. Soz konusu failler, toplumun belirli bir parcasi olmalarina ragmen toplumun tamamini temsil etmektedirler. Oysa modern donemde cesitli sebeplerle kentlerde yukselen kalab...
Modern dusuncede siyaset ve devlet arasinda ontolojik bir baglanti vardir. Devlet ve siyaset aras... more Modern dusuncede siyaset ve devlet arasinda ontolojik bir baglanti vardir. Devlet ve siyaset arasinda ontolojik baglanti kurmak, devlet eylemleriyle siyasal etkinlikleri ozdeslestirmek anlamina gelir. Oysa cagdas Fransiz filozof Alain Badiou’nun dusuncesinde yonetsel aygit olarak devlet ve siyaset farkli etkinliklerdir. Devlet ve siyaset birbirine indirgenemez. Devletten farkli bir mesele olarak siyaseti dusunen Badiou, devleti tanimlayarak devletin alanini belirler. Siyaseti, devletin merkezi ve belirleyicisi olmadigi eylemler butunu olarak ortaya koyar. Badiou’nun dusuncesinde devlet ve siyaset iliskisini ortaya koymayi amaclayan bu calisma genel olarak iki bolume ayrilir. Ilk bolumde Badiou’nun devlet fikrini tartisir. Bu fikri durum, bosluk ve durumun durumu olarak Badiou tarafindan onerilen kavramlarla birlikte genisletir. Boylelikle Badiou’da devletin kapsamini belirler. Ikinci bolumde devletten farklilasan bir mesele olarak siyasete odaklanir. Siyasetin devletten nasil farkli...
Bu calismanin amaci, Teresa De Lauretis’in dusuncesinde queer teorinin kurulusu baglaminda deneyi... more Bu calismanin amaci, Teresa De Lauretis’in dusuncesinde queer teorinin kurulusu baglaminda deneyim ve oznellik meselesini aciga cikarmaktir. Lauretis’e gore, queer olmak, heteronormatif duzeni, ozdesligi ve kimligi bozmaktir. Var olan normun sinirlarinda, kurumlarin catlaklarinda insa edilen bir surectir. Lauretis’in nasil queer dusuncenin temellerini kurdugunu aciga cikarmayi deneyen bu calisma, oncelikle Lauretis’in cinsel fark dusuncesine yonelik elestirisine deginir. Lauretis’in dusuncesinin bu elestiri uzerinden kurulduguna dikkat ceker. Ardindan Lauretis’te queer teorinin temel iki unsuru olarak eksantrik ozne ve deneyim meselesine deginir. Kelime anlami acayip, tuhaf olan eksantrik kavrami dolayimiyla Lauretis bir yandan geleneksel ozne anlayisini alt ust eden yeni bir oznellik fikrini kurarken diger yandan cinsiyetin performatif niteligine dikkat ceker. Bu nedenle bu calisma, geleneksel ozne kavrayisini alt ust eden, yani queer hale gelen eksantrik ozneyi deneyim baglaminda ...
Ilk onemli filmini 1980’de ceken Amerikali yonetmen Jim Jarmusch, Hollywood’la ozdeslesen film ma... more Ilk onemli filmini 1980’de ceken Amerikali yonetmen Jim Jarmusch, Hollywood’la ozdeslesen film mantiginin yikilmasinda ve modern bagimsiz sinemanin olusmasinda one cikan bir isimdir. Jarmusch’un sinemada alisilagelen kavrayislari yerinden eden onemli filmlerinden biri olan Sadece Asiklar Hayatta Kalir’i ele alan bu calisma, “insan varligi” konusuna odaklanmaktadir. Koklerini Antikite’den alip Ronesans ve Aydinlanma ile deger kazanan insanin Bati’daki kavrayisina gore insan varligi aklini kullanan, kendi secimlerini yapan ozgur bir bireydir. Bu haliyle diger butun varliklardan kendini ayirmakta ve egemenligini ilan etmektedir. Onun yarattigi modern dunya tarih boyunca elde edilenler arasinda en gelismisi, uygar olanidir. Dusunsel alanda insan bu sekilde yuceltilirken, gercek yasama bakildiginda savaslarin, acligin ve gocebe yasamin yayginlastigi gorulmektedir. Bu durumda akla gelen soru sudur: insan varligi gercekten “egemen” bir varlik midir? Iste bu soruyu kalkis noktasi yapan bu c...
Bu calisma, Louis Althusser’in toplumsal butunlugu altyapi ve ustyapi seklinde ayirarak tartismal... more Bu calisma, Louis Althusser’in toplumsal butunlugu altyapi ve ustyapi seklinde ayirarak tartismalarda odak noktasi olarak altyapiyi, yani ekonomik tabani alan Marksizm’in genel egilimi hakkindaki elestirilerinden yola cikar. Eserlerinde ustyapiyi ayrintili bir sekilde ele alan Althusser’in dusuncesinde devlet ve devlet aygitlarindan olusan ustyapinin kapsamini ortaya koymayi amaclar. Althusser’e gore, devlet, toplumsal butunluk icinde ve diger yapisal unsurlar karsisinda etkin bir pozisyondadir. Althusser’in dusuncesinde devletin altyapi karsisindaki etkin konumuna odaklanan bu calisma, soz konusu etkin konumlanisi aciklamak uzere oncelikle Althusser’in toplumsal butunluk kavrayisina deginir. Ardindan devlet mekanizmasini ortaya cikarmak icin makine ve aygit ayrimina odaklanir. Toplumsal butunlukte etkin konumdaki makine olarak devletin yeniden uretici rolune deginir. Kapitalist toplumun varligi acisindan yeniden uretim ile devlet arasinda dogrudan bir baglanti vardir. Bu baglanti c...
Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy
This study aims to reveal the meaning of sovereignty in the context of Georges Bataille’s critiqu... more This study aims to reveal the meaning of sovereignty in the context of Georges Bataille’s critique of capitalist society. In order to determine how Bataille thinks about sovereignty, it firstly touches upon the conception of the capitalist society of the thinker. It draws attention to the nature of the practices here limited to capitalist production and profit/usefulness. This limit causes people to be alienated and enslaved. Then, in the face of the limited, that is, homogeneous structure of capitalist society, this study deals with the heterogeneous structure of existence in Bataille’s view. It points out that the heterogeneous structure of existence is the primary condition of sovereignty and emancipation. It then clarifies the relationship of sovereignty with renunciation by determining the content of sovereignty. From the viewpoint of Bataille, sovereignty becomes visible through non-productive activities and therefore it is in contrast with the homogeneous society that exists ...
Bu çalışma Benedictus De Spinoza’nın düşüncesinde hayal gücü, toplumsal cinsiyet ve siyaset ilişk... more Bu çalışma Benedictus De Spinoza’nın düşüncesinde hayal gücü, toplumsal cinsiyet ve siyaset ilişkisi bağlamında kadının konumunu açığa çıkarmayı amaçlar. Spinoza’nın felsefesi ve toplumsal cinsiyet söylemi arasındaki bağlantının kadının siyasal birlikteki yerine etkisine odaklanır. Eserlerinde genel olarak kadınsı olanı tanımlarken okuyucunun dikkatini çeken Spinoza, Politik İnceleme’nin son kısmında, demokratik siyasal birliği ele alırken kadının doğal olarak erkeğin eşiti olmadığını söyler. Birlikte ve barış içinde yaşam olanağını bu sebeple erkeğin idaresine bağlar. Yani kadını siyasal alandan dışlar. Literatürde feminist tartışmalar dışında dikkate alınmayan bu konu ya Spinoza’nın genel düşüncesi içinde tartışılmadan bırakılır ya da Spinoza’nın dönemine bağlı olarakbu değerlendirmeyi yapmasında bir sorun olmadığı düşünülür.
Bu çalışma, Spinoza felsefesinde kadın ve siyaset arasında nasıl bir ilişki kurulduğunun açıklığa kavuşturulmasının, tutarlı bir feminist siyaset bakış açısını üretmek açısından anlamlı olduğunu düşünür. Bu nedenle, öncelikle, Spinoza’nın düşüncesinde beden ve zihin ilişkisinden hareketle akıl, hayal gücü ve bilgi meselelerini ele alır. Spinoza’nın bilgi kavrayışı ekseninde toplumsal cinsiyet söylemi ile hayal gücü arasındaki ilişkiye odaklanan bir sonraki kısım, toplumsal cinsiyeti hayal gücünün işlediği bir alan olarak düşünür. Toplumsal cinsiyetin, Spinoza’nın sonsuz olanaklar kümesi olarak etkinliklerle kurulduğuna işaret ettiği bedenin sınıflandırması ve sınırlandırılması olduğuna işaret eder. Hayal gücünün işlediği bir alan olarak toplumsal cinsiyetin beden tahayyülü ile Spinoza’nın beden kavrayışı arasındaki farkı gösterir. Fakat bu farklılığın Spinoza düşüncesinden toplumsal cinsiyet söyleminin tamamen dışlanması anlamına gelmediğini ileri sürer. Bu düşüncenin izinden giden üçüncü kısım, Spinoza tarafından mutlak belirlenimden yoksun, yani açık bir şekilde kavranan bedenin nasıl kapatıldığını gösterir. Spinoza’nın bilgiyi türlere ayırmasına bağlı olarak insanları da farklılaştırmasının bir sonucu olan bu kapanış, Spinoza’nın kadına ve siyasal birliğe ilişkin bakış açısında belirgin bir şekilde görünür. Bu kapanmadan hareket eden son kısım, düşünürün bedenleri sınıflandırarak kapatması ile kadının siyasal yaşamdan dışlanması arasındaki ilişkiye odaklanır. Sonuçta, Spinoza düşüncesinde, nasıl siyasal alanın toplumsal cinsiyet söyleminin gölgesinde kaldığını gösterir.
ÖZ Bu çalışma, Louis Althusser'in toplumsal bütünlüğü altyapı ve üstyapı şeklinde ayırarak tartış... more ÖZ Bu çalışma, Louis Althusser'in toplumsal bütünlüğü altyapı ve üstyapı şeklinde ayırarak tartışmalarda odak noktası olarak altyapıyı, yani ekonomik tabanı alan Marksizm'in genel eğilimi hakkındaki eleştirilerinden yola çıkar. Eserlerinde üstyapıyı ayrıntılı bir şekilde ele alan Althusser'in düşüncesinde devlet ve devlet aygıtlarından oluşan üstyapının kapsamını ortaya koymayı amaçlar. Althusser'e göre, devlet, toplumsal bütünlük içinde ve diğer yapısal unsurlar karşısında etkin bir pozisyondadır. Althusser'in düşüncesinde devletin altyapı karşısındaki etkin konumuna odaklanan bu çalışma, söz konusu etkin konumlanışı açıklamak üzere öncelikle Althusser'in toplumsal bütünlük kavrayışına değinir. Ardından devlet mekanizmasını ortaya çıkarmak için makine ve aygıt ayrımına odaklanır. Toplumsal bütünlükte etkin konumdaki makine olarak devletin yeniden üretici rolüne değinir. Kapitalist toplumun varlığı açısından yeniden üretim ile devlet arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Bu bağlantı çerçevesinde bu çalışma devlet aygıtlarını ele alır. Devletin baskı aygıtı ve devletin ideolojik aygıtları biçiminde ikiye ayrılan aygıtların makine olarak devlet açısından işlevini belirler. Sonuçta devletin işlevselliğinin onun araçsallığına ve sınıfsal niteliğine etkisini ortaya koyarak sınıf mücadelesi açısından devletin ve aygıtların önemine dikkat çeker. ABSTRACT This study sets out from Louis Althusser's criticism of general tendency of Marxism which takes the infrastructure, namely economic base, as the focal point in the discussions by separating the social totality into infrastructure and superstructure. It aims to reveal the scope of superstructure in the context of reproduction. According to Althusser, the state located in the superstructure has an active position in social totality and across other structural elements. This study, which focuses on the active position of the state across the infrastructure in Althusser's thought, firstly touches upon Althusser's understanding of social totality in order to explain the active position of the state. It then focuses on the separation between machine and apparatus so as to reveal the state mechanism. It refers to the reproductive role of the state as an effective machine in social totality. There is a direct relation between reproduction and the state in terms of the existence of capitalist society. This study deals with the state apparatuses under this relation. It determines the function of the apparatuses which are divided into two as the repressive state apparatus and ideological state apparatuses across the state as machine. As a result, it highlights the importance of the state and the apparatuses in terms of class struggle by revealing the effect of the functionality of the state on its instrumentation and class quality.
The concept of ‘immunity’ is the central notion in Roberto Esposito’s assessments of modern polit... more The concept of ‘immunity’ is the central notion in Roberto Esposito’s assessments of modern politics. Understanding modern politics from Esposito’s perspective is synonymous with understanding the concept of immunity. However, if one looks at modern political theory, one finds that a number of concepts such as social contract, state/sovereignty, person, property, and liberty stand out as central concepts rather than a single concept. This article argues that these concepts, which have different meanings, are part of one and the same logic, and that it is possible to conceptualise this logic around ‘immunity.’ For this reason, this article proposes, first, to consider the concept of ‘immunity’ as a concept that expresses the logic to which these concepts belong. Second, it argues that the concept of immunity allows us to see the continuity between modern politics and contemporary political tendencies. Based on this argument, the article claims that Esposito increases the explanatory power of Michel Foucault’s understanding of biopolitics, which is insufficient to explain the logic of the transition from life-protective to life-hostile activities in politics. The article concludes that ‘immunity’ provides a conceptual key to understanding the possibility of totalitarianism in biopolitical times from Nazism to the COVID-19 pandemic.
Bu çalışma Benedictus De Spinoza’nın düşüncesinde hayal gücü, toplumsal cinsiyet ve siyaset ilişk... more Bu çalışma Benedictus De Spinoza’nın düşüncesinde hayal gücü, toplumsal cinsiyet ve siyaset ilişkisi bağlamında kadının konumunu açığa çıkarmayı amaçlar. Spinoza’nın felsefesi ve toplumsal cinsiyet söylemi arasındaki bağlantının kadının siyasal birlikteki yerine etkisine odaklanır. Eserlerinde genel olarak kadınsı olanı tanımlarken okuyucunun dikkatini çeken Spinoza, Politik İnceleme’nin son kısmında, demokratik siyasal birliği ele alırken kadının doğal olarak erkeğin eşiti olmadığını söyler. Birlikte ve barış içinde yaşam olanağını bu sebeple erkeğin idaresine bağlar. Yani kadını siyasal alandan dışlar. Literatürde feminist tartışmalar dışında dikkate alınmayan bu konu ya Spinoza’nın genel düşüncesi içinde tartışılmadan bırakılır ya da Spinoza’nın dönemine bağlı olarakbu değerlendirmeyi yapmasında bir sorun olmadığı düşünülür. Bu çalışma, Spinoza felsefesinde kadın ve siyaset arasında nasıl bir ilişki kurulduğunun açıklığa kavuşturulmasının, tutarlı bir feminist siyaset bakış açısını üretmek açısından anlamlı olduğunu düşünür. Bu nedenle, öncelikle, Spinoza’nın düşüncesinde beden ve zihin ilişkisinden hareketle akıl, hayal gücü ve bilgi meselelerini ele alır. Spinoza’nın bilgi kavrayışı ekseninde toplumsal cinsiyet söylemi ile hayal gücü arasındaki ilişkiye odaklanan bir sonraki kısım, toplumsal cinsiyeti hayal gücünün işlediği bir alan olarak düşünür. Toplumsal cinsiyetin, Spinoza’nın sonsuz olanaklar kümesi olarak etkinliklerle kurulduğuna işaret ettiği bedenin sınıflandırması ve sınırlandırılması olduğuna işaret eder. Hayal gücünün işlediği bir alan olarak toplumsal cinsiyetin beden tahayyülü ile Spinoza’nın beden kavrayışı arasındaki farkı gösterir. Fakat bu farklılığın Spinoza düşüncesinden toplumsal cinsiyet söyleminin tamamen dışlanması anlamına gelmediğini ileri sürer. Bu düşüncenin izinden giden üçüncü kısım, Spinoza tarafından mutlak belirlenimden yoksun, yani açık bir şekilde kavranan bedenin nasıl kapatıldığını gösterir. Spinoza’nın bilgiyi türlere ayırmasına bağlı olarak insanları da farklılaştırmasının bir sonucu olan bu kapanış, Spinoza’nın kadına ve siyasal birliğe ilişkin bakış açısında belirgin bir şekilde görünür. Bu kapanmadan hareket eden son kısım, düşünürün bedenleri sınıflandırarak kapatması ile kadının siyasal yaşamdan dışlanması arasındaki ilişkiye odaklanır. Sonuçta, Spinoza düşüncesinde, nasıl siyasal alanın toplumsal cinsiyet söyleminin gölgesinde kaldığını gösterir.
Kamusal alan kavrami literaturde oldukca fazla tartisilan bir kavramdir. Bu tartismalarda genelli... more Kamusal alan kavrami literaturde oldukca fazla tartisilan bir kavramdir. Bu tartismalarda genellikle onun politik niteligi vurgulanmakta, adeta kamusal alan ve politika ozdeslestirilmektedir. Bu calisma, kamusal alanin politika icin ontolojik bir kosul olup olmadigi sorusunu yanitlamayi amaclamaktadir. Sorunun yanitlanmasi icin oncelikle Antik Yunan’dan beri kendisini belirgin kilan polis-oikos, kamusal-ozel olan gibi ikiliklere deginilerek kamusal alan kavraminin icerigi doldurulmaya calisilacaktir. Bu ikiliklerin, politikayi nasil kamusal alana tahsis etmeye imkân verdikleri gosterilecektir. Ardindan kamusal alanin politik nitelik kazanmasinda onemli olan “aciklik”, “elestirellik” gibi sifatlar uzerinde durulacaktir. Onlardan hareketle kamusal alandaki failler ile onlarin toplumsal konumlari degerlendirilecektir. Soz konusu failler, toplumun belirli bir parcasi olmalarina ragmen toplumun tamamini temsil etmektedirler. Oysa modern donemde cesitli sebeplerle kentlerde yukselen kalab...
Modern dusuncede siyaset ve devlet arasinda ontolojik bir baglanti vardir. Devlet ve siyaset aras... more Modern dusuncede siyaset ve devlet arasinda ontolojik bir baglanti vardir. Devlet ve siyaset arasinda ontolojik baglanti kurmak, devlet eylemleriyle siyasal etkinlikleri ozdeslestirmek anlamina gelir. Oysa cagdas Fransiz filozof Alain Badiou’nun dusuncesinde yonetsel aygit olarak devlet ve siyaset farkli etkinliklerdir. Devlet ve siyaset birbirine indirgenemez. Devletten farkli bir mesele olarak siyaseti dusunen Badiou, devleti tanimlayarak devletin alanini belirler. Siyaseti, devletin merkezi ve belirleyicisi olmadigi eylemler butunu olarak ortaya koyar. Badiou’nun dusuncesinde devlet ve siyaset iliskisini ortaya koymayi amaclayan bu calisma genel olarak iki bolume ayrilir. Ilk bolumde Badiou’nun devlet fikrini tartisir. Bu fikri durum, bosluk ve durumun durumu olarak Badiou tarafindan onerilen kavramlarla birlikte genisletir. Boylelikle Badiou’da devletin kapsamini belirler. Ikinci bolumde devletten farklilasan bir mesele olarak siyasete odaklanir. Siyasetin devletten nasil farkli...
Bu calismanin amaci, Teresa De Lauretis’in dusuncesinde queer teorinin kurulusu baglaminda deneyi... more Bu calismanin amaci, Teresa De Lauretis’in dusuncesinde queer teorinin kurulusu baglaminda deneyim ve oznellik meselesini aciga cikarmaktir. Lauretis’e gore, queer olmak, heteronormatif duzeni, ozdesligi ve kimligi bozmaktir. Var olan normun sinirlarinda, kurumlarin catlaklarinda insa edilen bir surectir. Lauretis’in nasil queer dusuncenin temellerini kurdugunu aciga cikarmayi deneyen bu calisma, oncelikle Lauretis’in cinsel fark dusuncesine yonelik elestirisine deginir. Lauretis’in dusuncesinin bu elestiri uzerinden kurulduguna dikkat ceker. Ardindan Lauretis’te queer teorinin temel iki unsuru olarak eksantrik ozne ve deneyim meselesine deginir. Kelime anlami acayip, tuhaf olan eksantrik kavrami dolayimiyla Lauretis bir yandan geleneksel ozne anlayisini alt ust eden yeni bir oznellik fikrini kurarken diger yandan cinsiyetin performatif niteligine dikkat ceker. Bu nedenle bu calisma, geleneksel ozne kavrayisini alt ust eden, yani queer hale gelen eksantrik ozneyi deneyim baglaminda ...
Ilk onemli filmini 1980’de ceken Amerikali yonetmen Jim Jarmusch, Hollywood’la ozdeslesen film ma... more Ilk onemli filmini 1980’de ceken Amerikali yonetmen Jim Jarmusch, Hollywood’la ozdeslesen film mantiginin yikilmasinda ve modern bagimsiz sinemanin olusmasinda one cikan bir isimdir. Jarmusch’un sinemada alisilagelen kavrayislari yerinden eden onemli filmlerinden biri olan Sadece Asiklar Hayatta Kalir’i ele alan bu calisma, “insan varligi” konusuna odaklanmaktadir. Koklerini Antikite’den alip Ronesans ve Aydinlanma ile deger kazanan insanin Bati’daki kavrayisina gore insan varligi aklini kullanan, kendi secimlerini yapan ozgur bir bireydir. Bu haliyle diger butun varliklardan kendini ayirmakta ve egemenligini ilan etmektedir. Onun yarattigi modern dunya tarih boyunca elde edilenler arasinda en gelismisi, uygar olanidir. Dusunsel alanda insan bu sekilde yuceltilirken, gercek yasama bakildiginda savaslarin, acligin ve gocebe yasamin yayginlastigi gorulmektedir. Bu durumda akla gelen soru sudur: insan varligi gercekten “egemen” bir varlik midir? Iste bu soruyu kalkis noktasi yapan bu c...
Bu calisma, Louis Althusser’in toplumsal butunlugu altyapi ve ustyapi seklinde ayirarak tartismal... more Bu calisma, Louis Althusser’in toplumsal butunlugu altyapi ve ustyapi seklinde ayirarak tartismalarda odak noktasi olarak altyapiyi, yani ekonomik tabani alan Marksizm’in genel egilimi hakkindaki elestirilerinden yola cikar. Eserlerinde ustyapiyi ayrintili bir sekilde ele alan Althusser’in dusuncesinde devlet ve devlet aygitlarindan olusan ustyapinin kapsamini ortaya koymayi amaclar. Althusser’e gore, devlet, toplumsal butunluk icinde ve diger yapisal unsurlar karsisinda etkin bir pozisyondadir. Althusser’in dusuncesinde devletin altyapi karsisindaki etkin konumuna odaklanan bu calisma, soz konusu etkin konumlanisi aciklamak uzere oncelikle Althusser’in toplumsal butunluk kavrayisina deginir. Ardindan devlet mekanizmasini ortaya cikarmak icin makine ve aygit ayrimina odaklanir. Toplumsal butunlukte etkin konumdaki makine olarak devletin yeniden uretici rolune deginir. Kapitalist toplumun varligi acisindan yeniden uretim ile devlet arasinda dogrudan bir baglanti vardir. Bu baglanti c...
Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy
This study aims to reveal the meaning of sovereignty in the context of Georges Bataille’s critiqu... more This study aims to reveal the meaning of sovereignty in the context of Georges Bataille’s critique of capitalist society. In order to determine how Bataille thinks about sovereignty, it firstly touches upon the conception of the capitalist society of the thinker. It draws attention to the nature of the practices here limited to capitalist production and profit/usefulness. This limit causes people to be alienated and enslaved. Then, in the face of the limited, that is, homogeneous structure of capitalist society, this study deals with the heterogeneous structure of existence in Bataille’s view. It points out that the heterogeneous structure of existence is the primary condition of sovereignty and emancipation. It then clarifies the relationship of sovereignty with renunciation by determining the content of sovereignty. From the viewpoint of Bataille, sovereignty becomes visible through non-productive activities and therefore it is in contrast with the homogeneous society that exists ...
Bu çalışma Benedictus De Spinoza’nın düşüncesinde hayal gücü, toplumsal cinsiyet ve siyaset ilişk... more Bu çalışma Benedictus De Spinoza’nın düşüncesinde hayal gücü, toplumsal cinsiyet ve siyaset ilişkisi bağlamında kadının konumunu açığa çıkarmayı amaçlar. Spinoza’nın felsefesi ve toplumsal cinsiyet söylemi arasındaki bağlantının kadının siyasal birlikteki yerine etkisine odaklanır. Eserlerinde genel olarak kadınsı olanı tanımlarken okuyucunun dikkatini çeken Spinoza, Politik İnceleme’nin son kısmında, demokratik siyasal birliği ele alırken kadının doğal olarak erkeğin eşiti olmadığını söyler. Birlikte ve barış içinde yaşam olanağını bu sebeple erkeğin idaresine bağlar. Yani kadını siyasal alandan dışlar. Literatürde feminist tartışmalar dışında dikkate alınmayan bu konu ya Spinoza’nın genel düşüncesi içinde tartışılmadan bırakılır ya da Spinoza’nın dönemine bağlı olarakbu değerlendirmeyi yapmasında bir sorun olmadığı düşünülür.
Bu çalışma, Spinoza felsefesinde kadın ve siyaset arasında nasıl bir ilişki kurulduğunun açıklığa kavuşturulmasının, tutarlı bir feminist siyaset bakış açısını üretmek açısından anlamlı olduğunu düşünür. Bu nedenle, öncelikle, Spinoza’nın düşüncesinde beden ve zihin ilişkisinden hareketle akıl, hayal gücü ve bilgi meselelerini ele alır. Spinoza’nın bilgi kavrayışı ekseninde toplumsal cinsiyet söylemi ile hayal gücü arasındaki ilişkiye odaklanan bir sonraki kısım, toplumsal cinsiyeti hayal gücünün işlediği bir alan olarak düşünür. Toplumsal cinsiyetin, Spinoza’nın sonsuz olanaklar kümesi olarak etkinliklerle kurulduğuna işaret ettiği bedenin sınıflandırması ve sınırlandırılması olduğuna işaret eder. Hayal gücünün işlediği bir alan olarak toplumsal cinsiyetin beden tahayyülü ile Spinoza’nın beden kavrayışı arasındaki farkı gösterir. Fakat bu farklılığın Spinoza düşüncesinden toplumsal cinsiyet söyleminin tamamen dışlanması anlamına gelmediğini ileri sürer. Bu düşüncenin izinden giden üçüncü kısım, Spinoza tarafından mutlak belirlenimden yoksun, yani açık bir şekilde kavranan bedenin nasıl kapatıldığını gösterir. Spinoza’nın bilgiyi türlere ayırmasına bağlı olarak insanları da farklılaştırmasının bir sonucu olan bu kapanış, Spinoza’nın kadına ve siyasal birliğe ilişkin bakış açısında belirgin bir şekilde görünür. Bu kapanmadan hareket eden son kısım, düşünürün bedenleri sınıflandırarak kapatması ile kadının siyasal yaşamdan dışlanması arasındaki ilişkiye odaklanır. Sonuçta, Spinoza düşüncesinde, nasıl siyasal alanın toplumsal cinsiyet söyleminin gölgesinde kaldığını gösterir.
ÖZ Bu çalışma, Louis Althusser'in toplumsal bütünlüğü altyapı ve üstyapı şeklinde ayırarak tartış... more ÖZ Bu çalışma, Louis Althusser'in toplumsal bütünlüğü altyapı ve üstyapı şeklinde ayırarak tartışmalarda odak noktası olarak altyapıyı, yani ekonomik tabanı alan Marksizm'in genel eğilimi hakkındaki eleştirilerinden yola çıkar. Eserlerinde üstyapıyı ayrıntılı bir şekilde ele alan Althusser'in düşüncesinde devlet ve devlet aygıtlarından oluşan üstyapının kapsamını ortaya koymayı amaçlar. Althusser'e göre, devlet, toplumsal bütünlük içinde ve diğer yapısal unsurlar karşısında etkin bir pozisyondadır. Althusser'in düşüncesinde devletin altyapı karşısındaki etkin konumuna odaklanan bu çalışma, söz konusu etkin konumlanışı açıklamak üzere öncelikle Althusser'in toplumsal bütünlük kavrayışına değinir. Ardından devlet mekanizmasını ortaya çıkarmak için makine ve aygıt ayrımına odaklanır. Toplumsal bütünlükte etkin konumdaki makine olarak devletin yeniden üretici rolüne değinir. Kapitalist toplumun varlığı açısından yeniden üretim ile devlet arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Bu bağlantı çerçevesinde bu çalışma devlet aygıtlarını ele alır. Devletin baskı aygıtı ve devletin ideolojik aygıtları biçiminde ikiye ayrılan aygıtların makine olarak devlet açısından işlevini belirler. Sonuçta devletin işlevselliğinin onun araçsallığına ve sınıfsal niteliğine etkisini ortaya koyarak sınıf mücadelesi açısından devletin ve aygıtların önemine dikkat çeker. ABSTRACT This study sets out from Louis Althusser's criticism of general tendency of Marxism which takes the infrastructure, namely economic base, as the focal point in the discussions by separating the social totality into infrastructure and superstructure. It aims to reveal the scope of superstructure in the context of reproduction. According to Althusser, the state located in the superstructure has an active position in social totality and across other structural elements. This study, which focuses on the active position of the state across the infrastructure in Althusser's thought, firstly touches upon Althusser's understanding of social totality in order to explain the active position of the state. It then focuses on the separation between machine and apparatus so as to reveal the state mechanism. It refers to the reproductive role of the state as an effective machine in social totality. There is a direct relation between reproduction and the state in terms of the existence of capitalist society. This study deals with the state apparatuses under this relation. It determines the function of the apparatuses which are divided into two as the repressive state apparatus and ideological state apparatuses across the state as machine. As a result, it highlights the importance of the state and the apparatuses in terms of class struggle by revealing the effect of the functionality of the state on its instrumentation and class quality.
Uploads
Papers by Zeliha Dişci
Bu çalışma, Spinoza felsefesinde kadın ve siyaset arasında nasıl bir ilişki kurulduğunun açıklığa kavuşturulmasının, tutarlı bir feminist siyaset bakış açısını üretmek açısından anlamlı olduğunu düşünür. Bu nedenle, öncelikle, Spinoza’nın düşüncesinde beden ve zihin ilişkisinden hareketle akıl, hayal gücü ve bilgi meselelerini ele alır. Spinoza’nın bilgi kavrayışı ekseninde toplumsal cinsiyet söylemi ile hayal gücü arasındaki ilişkiye
odaklanan bir sonraki kısım, toplumsal cinsiyeti hayal gücünün işlediği bir alan olarak düşünür. Toplumsal cinsiyetin, Spinoza’nın sonsuz olanaklar kümesi olarak etkinliklerle kurulduğuna işaret ettiği bedenin sınıflandırması ve sınırlandırılması olduğuna işaret eder. Hayal gücünün işlediği bir alan olarak toplumsal cinsiyetin beden tahayyülü ile Spinoza’nın beden kavrayışı arasındaki farkı gösterir. Fakat bu farklılığın
Spinoza düşüncesinden toplumsal cinsiyet söyleminin tamamen dışlanması anlamına gelmediğini ileri sürer. Bu düşüncenin izinden giden üçüncü kısım, Spinoza tarafından mutlak belirlenimden yoksun, yani açık bir şekilde kavranan bedenin nasıl kapatıldığını gösterir. Spinoza’nın bilgiyi türlere ayırmasına bağlı olarak insanları da farklılaştırmasının
bir sonucu olan bu kapanış, Spinoza’nın kadına ve siyasal birliğe ilişkin bakış açısında belirgin bir şekilde görünür. Bu kapanmadan hareket eden son kısım, düşünürün bedenleri sınıflandırarak kapatması ile kadının siyasal yaşamdan dışlanması arasındaki ilişkiye odaklanır. Sonuçta, Spinoza düşüncesinde, nasıl siyasal alanın toplumsal cinsiyet
söyleminin gölgesinde kaldığını gösterir.
Bu çalışma, Spinoza felsefesinde kadın ve siyaset arasında nasıl bir ilişki kurulduğunun açıklığa kavuşturulmasının, tutarlı bir feminist siyaset bakış açısını üretmek açısından anlamlı olduğunu düşünür. Bu nedenle, öncelikle, Spinoza’nın düşüncesinde beden ve zihin ilişkisinden hareketle akıl, hayal gücü ve bilgi meselelerini ele alır. Spinoza’nın bilgi kavrayışı ekseninde toplumsal cinsiyet söylemi ile hayal gücü arasındaki ilişkiye
odaklanan bir sonraki kısım, toplumsal cinsiyeti hayal gücünün işlediği bir alan olarak düşünür. Toplumsal cinsiyetin, Spinoza’nın sonsuz olanaklar kümesi olarak etkinliklerle kurulduğuna işaret ettiği bedenin sınıflandırması ve sınırlandırılması olduğuna işaret eder. Hayal gücünün işlediği bir alan olarak toplumsal cinsiyetin beden tahayyülü ile Spinoza’nın beden kavrayışı arasındaki farkı gösterir. Fakat bu farklılığın
Spinoza düşüncesinden toplumsal cinsiyet söyleminin tamamen dışlanması anlamına gelmediğini ileri sürer. Bu düşüncenin izinden giden üçüncü kısım, Spinoza tarafından mutlak belirlenimden yoksun, yani açık bir şekilde kavranan bedenin nasıl kapatıldığını gösterir. Spinoza’nın bilgiyi türlere ayırmasına bağlı olarak insanları da farklılaştırmasının
bir sonucu olan bu kapanış, Spinoza’nın kadına ve siyasal birliğe ilişkin bakış açısında belirgin bir şekilde görünür. Bu kapanmadan hareket eden son kısım, düşünürün bedenleri sınıflandırarak kapatması ile kadının siyasal yaşamdan dışlanması arasındaki ilişkiye odaklanır. Sonuçta, Spinoza düşüncesinde, nasıl siyasal alanın toplumsal cinsiyet
söyleminin gölgesinde kaldığını gösterir.