Halikarnas Balıkçısı
5 Followers
Recent papers in Halikarnas Balıkçısı
Halikarnas Balıkçısı, ya da gerçek adıyla Cevat Şakir Kabaağaçlı, kitapları ve Bodrum sevgisi ile tanınır. Oysa Balıkçı’nın yaşamında edebiyat kadar turist rehberliği, Anadolu kültürü araştırmacılığı, bitkibilimi, deniz sevgisi gibi,... more
Halikarnas Balıkçısı, ya da gerçek adıyla Cevat Şakir Kabaağaçlı, kitapları ve Bodrum sevgisi ile tanınır. Oysa Balıkçı’nın yaşamında edebiyat kadar turist rehberliği, Anadolu kültürü araştırmacılığı, bitkibilimi, deniz sevgisi gibi, resim ve resimleme de kimliğini oluşturan katmanlardandır. Avrupa’da Güzel Sanatlar eğitimi almış bir çizer olarak Türk grafik tasarım tarihinde önemli bir yeri olan resimlemeleri ise üzerine daha az konuşulmuş bir alandır. Yaşamını saran coşkusu, yazıları kadar çizimlerine de yansımış, duygusu yoğun eserlerin yaratımına olanak tanımıştır. Makalenin amacı Türk grafik ve illüstrasyon tarihinin önemli yapıtaşlarından biri olan Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın yazarlığına göre daha az irdelenen bir yönüne vurgu yapmaktır. Bu makalede, arşiv tarama çalışmasının yanısıra araştırma kapsamında ilk olarak 2000 yılında kızı İsmet Noonan, araştırmacı ve yazar Turgay Gönenç ve akademisyen Efdal Sevinçi gibi Kabaağaçlı’nın yaşamına dokunmuş önemli kişilerle söyleşiler yapılıp kimi eserleri orijinallerinden fotoğraflanarak kayıt altına alınmıştır. Araştırma tekrar elden geçirilip güncellenerek derlenmiş ve makaleye dönüştürülmüştür.
ABSTRACT
The Fisherman of Halicarnassus or Cevat Şakir Kabaağaçlı is well known as an author, who loves Bodrum. In fact, he has layers beneath his personality as a tour guide, researcher of Anatolian culture, botanist, sea lover, and painter as well as being a man of letters. As an illustrator and painter who got trained in Fine Arts in Europe, his artwork has a pivotal role in Turkish graphic design history. Although it is an important issue, is not discussed enough yet. The enthusiasm of his life has affected his illustrations and he was capable of creating emotionally intensive artwork. Kabaağaçlı is one of the most important milestones of Turkish graphic design history. The article states the importance of Cevat Şakir Kabaağaçlı’s illustrator identity which is rather an under-investigated aspect of his artist being. Besides the literary review, the interview is chosen as a research method for this article. First interviews are done by Kabaağaçlı’s daughter İsmet Noonan, Turgay Gönenç and Efdal Sevinçli. The photographs are taken from the original artwork by the researcher, from their archive by permission. The research has been enriched by updates and written as an article.
ABSTRACT
The Fisherman of Halicarnassus or Cevat Şakir Kabaağaçlı is well known as an author, who loves Bodrum. In fact, he has layers beneath his personality as a tour guide, researcher of Anatolian culture, botanist, sea lover, and painter as well as being a man of letters. As an illustrator and painter who got trained in Fine Arts in Europe, his artwork has a pivotal role in Turkish graphic design history. Although it is an important issue, is not discussed enough yet. The enthusiasm of his life has affected his illustrations and he was capable of creating emotionally intensive artwork. Kabaağaçlı is one of the most important milestones of Turkish graphic design history. The article states the importance of Cevat Şakir Kabaağaçlı’s illustrator identity which is rather an under-investigated aspect of his artist being. Besides the literary review, the interview is chosen as a research method for this article. First interviews are done by Kabaağaçlı’s daughter İsmet Noonan, Turgay Gönenç and Efdal Sevinçli. The photographs are taken from the original artwork by the researcher, from their archive by permission. The research has been enriched by updates and written as an article.
Yüzyıllar öncesinden bu yana çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış olan Anadolu toprakları, pek çok kültürel ve tarihi mirasa sahip olmasına rağmen bu mirasın değeri son yıllarda anlaşılmaya başlanır. Üç tarafı denizlerle çevrili olan... more
Yüzyıllar öncesinden bu yana çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış olan Anadolu toprakları, pek çok kültürel ve tarihi mirasa sahip olmasına rağmen bu mirasın değeri son yıllarda anlaşılmaya başlanır. Üç tarafı denizlerle çevrili olan bu topraklar, stratejik konumu bakımından her dönemin en fazla tercih edilen yerleşim merkezi olur. Anadolu’da medeniyetler kurulur, medeniyetler yıkılır. Verimli toprakları ve doğal güzellikleri, her zaman bu toprakları yaşanabilir kılar. Özellikle Ege ve Akdeniz kıyıları, doğal güzelliklerinin yanında tarihi mirası ile göz doldurur. Bugün ticari teknelerle yapılan mavi yolculuğun başlangıçtaki amacı, bu kıyılardaki güzellikleri, kültürel ve tarihi değerleri, antik kentleri dolaşarak gelecek nesillere sanat yoluyla aktarmaya çalışmaktı aslında. Bu anlamda Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı, 1944 yılında aldığı “Yatağan” adlı teknesiyle Bodrumlu ahtapot avcısı Paluko’yu da yanına alarak Bodrum ve Gökova kıyılarını dolaşır ve bu kıyıların güzelliğini keşfeder. Bu gezi, aslında bundan sonra yapılacak olan mavi yolculuğa bir zemin hazırlar ve 1946 yılında, yanına yedi aydın arkadaşını ve Paluko’yu da alarak ilk mavi yolculuğa çıkar. İkinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış ve gelişmeye çalışan ülkede koşullar zor olduğu için 1957’ye kadar tekrar mavi yolculuğa çıkılamaz, bir süre ara verilir. “Macera” adlı tekne ile çıkılan ilk yolculukta Halikarnas Balıkçısı, yanındakilere Kuşadası’ndan başlayarak Bodrum’a kadar olan kıyılarda yer alan antik kentleri, mitolojik hikâyeleri ile anlatır. Halikarnas Balıkçısı Türkiye’de rehberlerin öncüsü olarak bilinir ve bundan dolayı yanındaki kişilere oradaki tarihi öyle güzel anlatır ki bu yolculuklar devamlı hale gelir. İlk kez Sabahattin Eyüboğlu’nun kullandığı tabirle mavi yolculuk; şiir olur, resim olur, roman olur, yazı olur. Böylece oraları hiç görmeyen kişilere bile aktarılır.
Özet Türk Edebiyatı’nda geleneğini tam anlamıyla kuramamış bir tür olarak bilimkurgu, yeni anlatım ve biçim olanakları arayışı, tekno-kültürün yayılışı ve postmodernist açılımlar sayesinde 80’li yıllardan itibaren edebi/estetik seviyesi... more
Özet Türk Edebiyatı’nda geleneğini tam anlamıyla kuramamış bir tür olarak bilimkurgu, yeni anlatım ve biçim olanakları arayışı, tekno-kültürün yayılışı ve postmodernist açılımlar sayesinde 80’li yıllardan itibaren edebi/estetik seviyesi tatmin edici olmaktan uzak olsa da belli bir birikime ulaştı. Bilimkurgu gibi, ütopyalar ve distopyalar da edebiyatımızın gelişmemiş türleri arasında yer almakta ve kanon-dışı türler olarak ana akım edebiyat için birer biçim denemesi macerası olmaya ve merkezin periferisinde konumlanmaya devam etmektedir. Bu çalışmada ele alınan ile Refik Halid Karay’ın 1921 tarihli “Hülya Bu Ya…”sı ile Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın 1948’de gazete tefrikası şeklinde çıkan “Büyük Kukuriko" adlı öyküsü, Türk Edebiyatı’nda bilimkurgu türünü 1950’lere tarihleyen edebiyat araştırmalarındaki yaygın kanının aksine, edebiyatımızın en erken bilimkurgu örnekleri arasında yer almaktadır. Bu öykülerde bilimkurgu türü, modern öncesi birçok dünya edebiyatında olduğu gibi, mizah ve ironi yüklü bir eleştiri için araçsallaştırılmıştır. Erken Cumhuriyet Dönemi’nin ulus-devlet projesi kapsamında yürürlüğe konan idealist, terbiye edici ve kalkınmacı politikalar gerek uygulama sırasında gerek dönemin sonrasında yazarlarımızın tepki ve eleştirilerine uğramıştır. Resmi ideolojinin “ideal vatandaş” inşasını hayata geçirmek için öngördüğü devletçi, halkçı ve çoğu zaman tektipleştirici uygulamaları “Hülya Bu Ya...”da ütopik bir Ankara tasviriyle alaya alınırken “Büyük Kukuriko” büyük ideallerle yola çıkılan Cumhuriyet deneyiminin daha 1950’lere ulaşmadan her anlamda nasıl yozlaştığını distopik bir kurguda sergilemektedir. Son olarak, Cumhuriyet’e yönelttikleri bu bakışın iki edebiyatçımızın da “sürgün” olmasıyla ilişkilendirilebileceği tespit edilmiştir.
Abstract Science-fiction is not a conventionally developed genre in Turkish Literature, but it has reached an acceptable level, though far from reaching an aesthetic level, thanks to quest for new narration and style forms, propagation of techno-culture and postmodern perspectives through the 80s. Like science fiction, utopia and dystopia are among the genres not fully developed in Turkish literature and being non-canonical genres, they continue to be extraordinary style trials in mainstream literature, and positioned on the periphery of the center. This study examines stories called “Büyük Kukuriko” (“The Big Ciciricu”), first published as a serial in 1948, by Cevat Şakir Kabaağaçlı and “Hülya Bu Ya...” (“Imagine This…”), 1921, by Refik Halid Karay , and shows, in contrary to common held in literature researches that dates science fiction genre in Turkish Literature only to 1950s, these two stories are among the earliest examples. In these stories science fiction is used to make an ironic and humorous critic as seen in pre-modern world literatures. Idealistic, disciplinary and developmentalist policies under the nation-state project promulgated in Early Republican Period were reacted against and harshly criticized by some Turkish authors both during the application period and afterwards. While statist, populist and often standardizing applications envisaged for the construction of “ideal citizen” by the official ideology are satirized with a utopian Ankara setting in “Hülya Bu Ya...” (“Imagine This…”), “Büyük Kukuriko” (“The Big Ciciricu”) exposes the corruption of idealistic values of the Republic that emerged in every sense even before 1950s in a dystopian fiction. Finally, these two authors’ approach to Republic is explained with the concept of being “exile.”
Abstract Science-fiction is not a conventionally developed genre in Turkish Literature, but it has reached an acceptable level, though far from reaching an aesthetic level, thanks to quest for new narration and style forms, propagation of techno-culture and postmodern perspectives through the 80s. Like science fiction, utopia and dystopia are among the genres not fully developed in Turkish literature and being non-canonical genres, they continue to be extraordinary style trials in mainstream literature, and positioned on the periphery of the center. This study examines stories called “Büyük Kukuriko” (“The Big Ciciricu”), first published as a serial in 1948, by Cevat Şakir Kabaağaçlı and “Hülya Bu Ya...” (“Imagine This…”), 1921, by Refik Halid Karay , and shows, in contrary to common held in literature researches that dates science fiction genre in Turkish Literature only to 1950s, these two stories are among the earliest examples. In these stories science fiction is used to make an ironic and humorous critic as seen in pre-modern world literatures. Idealistic, disciplinary and developmentalist policies under the nation-state project promulgated in Early Republican Period were reacted against and harshly criticized by some Turkish authors both during the application period and afterwards. While statist, populist and often standardizing applications envisaged for the construction of “ideal citizen” by the official ideology are satirized with a utopian Ankara setting in “Hülya Bu Ya...” (“Imagine This…”), “Büyük Kukuriko” (“The Big Ciciricu”) exposes the corruption of idealistic values of the Republic that emerged in every sense even before 1950s in a dystopian fiction. Finally, these two authors’ approach to Republic is explained with the concept of being “exile.”
Su, yıllardan beri şairlerin ve yazarların eserlerinde yerini almış, su ile ilgili çağrışımlar bazen alttan alta sezdirilerek bazen de apaçık bir şekilde okuyucuya verilmiştir. Suyun hissettirdiği özlemler, sevinçler ve kurdurduğu... more
Su, yıllardan beri şairlerin ve yazarların eserlerinde yerini almış, su ile ilgili çağrışımlar bazen alttan alta sezdirilerek bazen de apaçık bir şekilde okuyucuya verilmiştir. Suyun hissettirdiği özlemler, sevinçler ve kurdurduğu hayaller yazarların ve şairlerin eserlerinde kimi zaman bilerek kimi zaman ise farkında olmadan kullanılmış, yıllardan beri verilen bu eserler sayesinde su imajlarının kişisel ve kolektif bilinçaltındaki yeri ve anlamı incelenebilir olmuştur. Buna dayanarak her yazarın ve şairin suya bakışında benzer ve farklı özellikler bulmak mümkündür. İşte suyu eserlerine alıp kullanan bu yazarlardan Bodrum'a ve denize olan tutkunluğu ile bilinen ve Halikarnas Balıkçısı olarak tanınan Cevat Şakir Kabaağaçlı, öykü ve romanlarında sık sık deniz tutkusunu işlemiş, karakterlerini de bu tutkuya bağlı olarak oluşturmuştur. Onun ilk romanı olan ve ismini bir denizcilik teriminden alan Aganta Burina Burinata'da yazar adeta denizin dilini konuşmuş, onu canlı bir varlıkmış gibi ele alarak romanın ana unsuru, bir roman karakteri haline getirmiştir. Deniz ve insanı bir ele alarak " deniz insanı " tabirini ortaya atmış ve denizin karakteristik özelliklerini, denizci Bodrum insanının özelliklerine katarak onunla beraber vermiştir. Bu makalede denizin, dolayısıyla suyun kitaptaki karakterler için ne ifade ettiği, insanda uyandırdığı duygular ve tüm bunların yazar tarafından nasıl ele alındığı incelenmiştir. Kendisi de bir Bodrum sevdalısı olan Halikarnas Balıkçısı'nın Bodrum'a ve denize olan gönülden bağının, kitaptaki ana karakter olan deniz sevdalısı Mahmut'a nasıl yansıdığı, deniz insanı ve toprak insanı ayrımı, suyun insan içinde uyandırdığı özlemler, öfkeler, insana yaşattığı gelgitler, toprak ile çatışması ve ilişkisi ele alınarak, denizin kişinin yaş almasıyla değiştirdiği çehre ve roman karakterlerinin gözünden denize bakış incelenmiştir.
Edebiyat kendisine merkez olarak insanı seçer. İnsanın davranışları, mizacı ve psikolojisi edebiyatın başlıca konusudur. İnsanoğlunun psikolojisinin etkilendiği ilk alan kendisini saran evren, yani yaşadığı coğrafyadır. Deniz,... more
Edebiyat kendisine merkez olarak insanı seçer. İnsanın davranışları, mizacı ve psikolojisi edebiyatın başlıca
konusudur. İnsanoğlunun psikolojisinin etkilendiği ilk alan kendisini saran evren, yani yaşadığı coğrafyadır. Deniz,
insanoğlunun dünya üzerinde var olma macerasında en başından beri çok önemli rol oynar. Suyun hayat verici
özelliğinin yanı sıra, dünya üzerinde denizler birçok medeniyetin oluşmasında Akdeniz örneğinde olduğu gibi çok
önemli bir etkendir. İnsanoğlunun yaşamını şekillendirmesinde bu derece etkili olan deniz kaçınılmaz olarak edebiyata
da yansımıştır. Deniz, tarih boyunca mitlerin oluşma döneminden günümüze kadar birçok edebiyat eserinde
doğrudan ya da dolaylı olarak kendisini gösterir. Ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olduğu göz önünde
bulundurulursa Türk edebiyatında da deniz, önemli bir yere sahiptir denilebilir. Türk edebiyatında deniz denilince
akla gelen ilk isimlerden birisi Halikarnas Balıkçısı’dır. Eserlerinde denizi ve geçimini denizden sağlayan insanları
canlı ve ayrıntılı bir biçimde yansıtır. Aganta Burina Burinata romanı da Halikarnas Balıkçısı’nın deniz tutkusunu
ve denizin insan hayatında oynadığı rolü anlattığı önemli bir eserdir. Aynı şekilde Tarık Dursun K.’nın Denizin Kanı
romanı da denizi ve deniz işçilerinin hayatlarını konu alır. Bu iki eserde de denizin, roman kahramanları üzerindeki
etkisi bazı paralellikler gösterir. İki eserde de deniz merkezli olarak geçim kaygısı, aşk ve denize olan sevgi benzerlikler
gösterir. Bu çalışmada Aganta Burina Burinata ve Denizin Kanı romanları, eserlerde vurgulanan deniz- kara
karşıtlığı ve mitolojik göndermeler göz önünde bulundurularak coğrafya-insan ilişkisi bağlamında incelenecektir.
konusudur. İnsanoğlunun psikolojisinin etkilendiği ilk alan kendisini saran evren, yani yaşadığı coğrafyadır. Deniz,
insanoğlunun dünya üzerinde var olma macerasında en başından beri çok önemli rol oynar. Suyun hayat verici
özelliğinin yanı sıra, dünya üzerinde denizler birçok medeniyetin oluşmasında Akdeniz örneğinde olduğu gibi çok
önemli bir etkendir. İnsanoğlunun yaşamını şekillendirmesinde bu derece etkili olan deniz kaçınılmaz olarak edebiyata
da yansımıştır. Deniz, tarih boyunca mitlerin oluşma döneminden günümüze kadar birçok edebiyat eserinde
doğrudan ya da dolaylı olarak kendisini gösterir. Ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olduğu göz önünde
bulundurulursa Türk edebiyatında da deniz, önemli bir yere sahiptir denilebilir. Türk edebiyatında deniz denilince
akla gelen ilk isimlerden birisi Halikarnas Balıkçısı’dır. Eserlerinde denizi ve geçimini denizden sağlayan insanları
canlı ve ayrıntılı bir biçimde yansıtır. Aganta Burina Burinata romanı da Halikarnas Balıkçısı’nın deniz tutkusunu
ve denizin insan hayatında oynadığı rolü anlattığı önemli bir eserdir. Aynı şekilde Tarık Dursun K.’nın Denizin Kanı
romanı da denizi ve deniz işçilerinin hayatlarını konu alır. Bu iki eserde de denizin, roman kahramanları üzerindeki
etkisi bazı paralellikler gösterir. İki eserde de deniz merkezli olarak geçim kaygısı, aşk ve denize olan sevgi benzerlikler
gösterir. Bu çalışmada Aganta Burina Burinata ve Denizin Kanı romanları, eserlerde vurgulanan deniz- kara
karşıtlığı ve mitolojik göndermeler göz önünde bulundurularak coğrafya-insan ilişkisi bağlamında incelenecektir.
Anadolu topraklarının geçmişi tarih öncesi çağlara kadar dayanır. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Anadolu’nun üzerinde görülmeye değer birçok antik kent yer alır. Efes, Bergama, Milet, Priene, Sard ve Halikarnas antik kentleri... more
Anadolu topraklarının geçmişi tarih öncesi çağlara kadar dayanır. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Anadolu’nun üzerinde görülmeye değer birçok antik kent yer alır. Efes, Bergama, Milet, Priene, Sard ve Halikarnas antik kentleri bunlardan sadece bazılarıdır. Böyle zengin kültür varlıklarına sahip olmasına karşın 20. yüzyılın başlarına kadar Türkiye’de turizm olgusu olduğu söylenemez. Osmanlı Devleti döneminde çeşitli amaçlarla Anadolu’ya gelen seyyahlar, seyahatnamelerinde
kültür varlıklarından bahsetmiş olsa da bunlar gerçek bir turizm hareketi olarak kabul
edilmez.
kültür varlıklarından bahsetmiş olsa da bunlar gerçek bir turizm hareketi olarak kabul
edilmez.
- by Duygu Yetgin and +1
- •
- TURİZM, Bodrum, Tour guide, Turist Rehberliği
İlk kez 1946 yılında Halikarnas Balıkçısı’nın birkaç aydın arkadaşını da yanına alarak yaptığı kültür gezisi amaçlı mavi yolculuk, yıllar içinde değişime uğrar, yat turizminin önemli bir parçası haline gelir. İlk yapılan mavi yolculukta... more
İlk kez 1946 yılında Halikarnas Balıkçısı’nın birkaç aydın arkadaşını da yanına alarak yaptığı kültür gezisi amaçlı mavi yolculuk, yıllar içinde değişime uğrar, yat turizminin önemli bir parçası haline gelir. İlk yapılan mavi yolculukta kıyıların, koyların ve oradaki antik kentlerin turizme kazandırılmasından önce, oraların keşfedilmesi ve tanıtılması amaçlanmıştı. Ancak zaman içerisinde görülüyor ki bugün gelinen noktada yolculuk, başlangıçtaki amacından uzaklaşmış ve ticari boyuta dönüşmüştür. Oldukça uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye’de yat turizmi, Bodrum’daki denizcilerin 1965 yılında süngerci ve balıkçı teknelerini bu amaçla kullanmaları ve 1980’li yıllarda mavi yolculuğa uygun yeni teknelerin yapılması ve bu teknelerin mavi yolculuğa çıkmaları ile gelişmeye başlar. Mavi yolculuk, yabancı turistler için olduğu kadar yerli turistler için de popüler olur. Bodrum’da turizmin planlı dönemi, İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972) ile gündeme gelir. Bu planda öngörülen iki yat limanından biri Bodrum’da, biri de Kuşadası’nda inşa edilir. 1960’lar Bodrum’da ilk turizm hareketlerinin başladığı tarihler olarak kabul edilir (Zencir ve Çiçek 2014). Bodrum, turizmi iyileştirme çalışmaları amacıyla gelen teşviklerle ev pansiyonculuğundan otelciliğe, sünger tekneciliğinden yat turizmine doğru bir değişim yaşar. Turizm öncesinde taş ustalığı, rençberlik, balıkçılık, devecilik, tütüncülük, mandalinacılık ve süngercilik gibi birkaç sınırlı mesleği icra eden Bodrum halkı (Çoban 2012), yaşanan gelişmelerden etkilenir ve Bodrum’un iş hayatı da büyük bir değişim yaşar. Zorlu ve riskli bir meslek olan süngercilik gibi az gelir getiren meslekler yavaş yavaş terkedilir ve dönemin koşullarına uygun olarak yeni meslekler doğar. Süngerci tekneleri de bu değişim sürecini yaşayarak mavi yolculuk teknelerine dönüştürülmeye başlar. Eski süngerciler artık yeni mavi yolculuk kaptanlarıdır. Önceleri süngerci ve balıkçı teknelerinde yapılan birtakım değişimlerle mavi yolculuklar gerçekleştirilirken 1980’lerden sonra devlet desteği ile bizzat mavi yolculuk için tekneler yapılır.
- by Aysel KAYA and +1
- •
- TURİZM, Kuşadası, Bodrum, Mavi Yolculuk
Yüzyıllar öncesinden bu yana çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış olan Anadolu toprakları, pek çok kültürel ve tarihi mirasa sahip olmasına rağmen bu mirasın değeri son yıllarda anlaşılmaya başlanır. Üç tarafı denizlerle çevrili olan... more
Yüzyıllar öncesinden bu yana çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış olan Anadolu toprakları, pek çok kültürel ve tarihi mirasa sahip olmasına rağmen bu mirasın değeri son yıllarda anlaşılmaya başlanır. Üç tarafı denizlerle çevrili olan bu topraklar, stratejik konumu bakımından her dönemin en fazla tercih edilen yerleşim merkezi olur. Anadolu'da medeniyetler kurulur, medeniyetler yıkılır. Verimli toprakları ve doğal güzellikleri, her zaman bu toprakları yaşanabilir kılar. Özellikle Ege ve Akdeniz kıyıları, doğal güzelliklerinin yanında tarihi mirası ile göz doldurur. Bugün ticari teknelerle yapılan mavi yolculuğun başlangıçtaki amacı, bu kıyılardaki güzellikleri, kültürel ve tarihi değerleri, antik kentleri dolaşarak gelecek nesillere sanat yoluyla aktarmaya çalışmaktı aslında. Bu anlamda Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı, 1944 yılında aldığı "Yatağan" adlı teknesiyle Bodrumlu ahtapot avcısı Paluko'yu da yanına alarak Bodrum ve Gökova kıyılarını dolaşır ve bu kıyıların güzelliğini keşfeder. Bu gezi, aslında bundan sonra yapılacak olan mavi yolculuğa bir zemin hazırlar ve 1946 yılında, yanına yedi aydın arkadaşını ve Paluko'yu da alarak ilk mavi yolculuğa çıkar. İkinci Dünya Savaşı'ndan yeni çıkmış ve gelişmeye çalışan ülkede koşullar zor olduğu için 1957'ye kadar tekrar mavi yolculuğa çıkılamaz, bir süre ara verilir. "Macera" adlı tekne ile çıkılan ilk yolculukta Halikarnas Balıkçısı, yanındakilere Kuşadası'ndan başlayarak Bodrum'a kadar olan kıyılarda yer alan antik kentleri, mitolojik hikayeleri ile anlatır. Halikarnas Balıkçısı Türkiye'de rehberlerin öncüsü olarak bilinir ve bundan dolayı yanındaki kişilere oradaki tarihi öyle güzel anlatır ki bu yolculuklar devamlı hale gelir. İlk kez Sabahattin Eyüboğlu'nun kullandığı tabirle mavi yolculuk; şiir olur, resim olur, roman olur, yazı olur. Böylece oraları hiç görmeyen kişilere bile aktarılır. Bu çalışma; mavi yolculuk hakkında bugüne kadar yazılmış olan ve mavi yolculuğu çeşitli biçimlerde ele alan diğer eserlerden farklıdır. Bu yazıda, Mavi Anadoluculuk (Mavi Hümanizma şeklinde de kullanılır) düşünce akımından yola çıkarak başlayan ilk mavi
yolculuk ele alınmış, bu konuda yazılmış çeşitli kaynaklara ulaşılmış, ayrıca sözlü tarih görüşme yöntemi kullanılmıştır. Bu kapsamda Şadan Gökovalı, Mehmet Yaldız, Fatma Çimen ve Tuncer Ergünsü ile 2012-2014 yılları arasında görüşme yapılmıştır. Ali Şengün ise Bodrum'daki eski fotoğraf arşivlerine ulaşmada ve izin almada yardımcı olmuştur. Bu yazının yazılmasındaki amaç; kültürel değerlerin tanıtılması, bunun diğer kuşaklara aktarılması amacıyla Halikarnas Balıkçısı'nın birkaç aydınla düzenlediği mavi yolculuğun başlangıcından, ticarileşmeye başladığı 1980'lere kadar olan dönem arasındaki durumun ortaya konulması, bu anlamda Türkiye turizm tarihine katkı sağlanmasıdır. Elde edilen bulgular mavi yolculuğun aslında bir bilgi ve kültür birikimi
gerektirdiğini ve kültür turizmi bağlamında değerlendirilebileceğini gösterir. Bu çalışma, Anadolu Üniversitesi tarafından yürütülen Türkiye Turizmi Sözlü Tarihi Projesi kapsamında hazırlanmıştır.
yolculuk ele alınmış, bu konuda yazılmış çeşitli kaynaklara ulaşılmış, ayrıca sözlü tarih görüşme yöntemi kullanılmıştır. Bu kapsamda Şadan Gökovalı, Mehmet Yaldız, Fatma Çimen ve Tuncer Ergünsü ile 2012-2014 yılları arasında görüşme yapılmıştır. Ali Şengün ise Bodrum'daki eski fotoğraf arşivlerine ulaşmada ve izin almada yardımcı olmuştur. Bu yazının yazılmasındaki amaç; kültürel değerlerin tanıtılması, bunun diğer kuşaklara aktarılması amacıyla Halikarnas Balıkçısı'nın birkaç aydınla düzenlediği mavi yolculuğun başlangıcından, ticarileşmeye başladığı 1980'lere kadar olan dönem arasındaki durumun ortaya konulması, bu anlamda Türkiye turizm tarihine katkı sağlanmasıdır. Elde edilen bulgular mavi yolculuğun aslında bir bilgi ve kültür birikimi
gerektirdiğini ve kültür turizmi bağlamında değerlendirilebileceğini gösterir. Bu çalışma, Anadolu Üniversitesi tarafından yürütülen Türkiye Turizmi Sözlü Tarihi Projesi kapsamında hazırlanmıştır.
Science-fiction is not a conventionally developed genre in Turkish Literature, but it has reached an acceptable level, though far from reaching an aesthetic level, thanks to quest for new narration and style forms, propagation of... more
Science-fiction is not a conventionally developed genre in Turkish
Literature, but it has reached an acceptable level, though far from reaching an
aesthetic level, thanks to quest for new narration and style forms, propagation
of techno-culture and postmodern perspectives through the 80s. Like science
fiction, utopia and dystopia are among the genres not fully developed in
Turkish literature and being non-canonical genres, they continue to be
extraordinary style trials in mainstream literature, and positioned on the
periphery of the center. This study examines stories called “Büyük Kukuriko”
(“The Big Ciciricu”), first published as a serial in 1948, by Cevat Şakir
Kabaağaçlı and “Hülya Bu Ya...” (“Imagine This…”), 1921, by Refik Halid
Karay , and shows, in contrary to common held in literature researches that
dates science fiction genre in Turkish Literature only to 1950s, these two stories
are among the earliest examples. In these stories science fiction is used to make
an ironic and humorous critic as seen in pre-modern world literatures.
Idealistic, disciplinary and developmentalist policies under the nation-state
project promulgated in Early Republican Period were reacted against and
harshly criticized by some Turkish authors both during the application period
and afterwards. While statist, populist and often standardizing applications envisaged for the construction of “ideal citizen” by the official ideology are
satirized with a utopian Ankara setting in “Hülya Bu Ya...” (“Imagine This…”),
“Büyük Kukuriko” (“The Big Ciciricu”) exposes the corruption of idealistic
values of the Republic that emerged in every sense even before 1950s in a
dystopian fiction. Finally, these two authors’ approach to Republic is explained
with the concept of being “exile.”
Literature, but it has reached an acceptable level, though far from reaching an
aesthetic level, thanks to quest for new narration and style forms, propagation
of techno-culture and postmodern perspectives through the 80s. Like science
fiction, utopia and dystopia are among the genres not fully developed in
Turkish literature and being non-canonical genres, they continue to be
extraordinary style trials in mainstream literature, and positioned on the
periphery of the center. This study examines stories called “Büyük Kukuriko”
(“The Big Ciciricu”), first published as a serial in 1948, by Cevat Şakir
Kabaağaçlı and “Hülya Bu Ya...” (“Imagine This…”), 1921, by Refik Halid
Karay , and shows, in contrary to common held in literature researches that
dates science fiction genre in Turkish Literature only to 1950s, these two stories
are among the earliest examples. In these stories science fiction is used to make
an ironic and humorous critic as seen in pre-modern world literatures.
Idealistic, disciplinary and developmentalist policies under the nation-state
project promulgated in Early Republican Period were reacted against and
harshly criticized by some Turkish authors both during the application period
and afterwards. While statist, populist and often standardizing applications envisaged for the construction of “ideal citizen” by the official ideology are
satirized with a utopian Ankara setting in “Hülya Bu Ya...” (“Imagine This…”),
“Büyük Kukuriko” (“The Big Ciciricu”) exposes the corruption of idealistic
values of the Republic that emerged in every sense even before 1950s in a
dystopian fiction. Finally, these two authors’ approach to Republic is explained
with the concept of being “exile.”
Anadolu topraklarının geçmişi tarih öncesi çağlara kadar dayanır. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Anadolu’nun üzerinde görülmeye değer birçok antik kent yer alır. Efes, Bergama, Milet, Priene, Sard ve Halikarnas antik kentleri... more
Anadolu topraklarının geçmişi tarih öncesi çağlara kadar dayanır. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Anadolu’nun üzerinde görülmeye değer birçok antik kent yer alır. Efes, Bergama, Milet, Priene, Sard ve Halikarnas antik kentleri bunlardan sadece bazılarıdır. Böyle zengin kültür varlıklarına sahip olmasına karşın 20. yüzyılın başlarına kadar Türkiye’de turizm olgusu olduğu söylenemez. Osmanlı Devleti döneminde çeşitli amaçlarla Anadolu’ya gelen seyyahlar, seyahatnamelerinde kültür varlıklarından bahsetmiş olsa da bunlar gerçek bir turizm hareketi olarak kabul edilmez.
Bu çalışmada, turizmin başlangıcına denk gelen tarihlerde ülkeye gelen siyasetçiler, yazarlar, sanatçılar, gazeteciler ve bilim adamlarına bizzat turist rehberliği hizmeti veren ve onları bilgilendiren Cevat Şakir Kabaağaçlı’yı (Halikarnas Balıkçısı) turist rehberliği yönüyle ele almaya çalıştık. Bu çalışmada edebiyatçı, yazar ve gezgin yönleriyle de bilinen Halikarnas Balıkçısı’nın Anadolu’nun tanıtılmasına ve bu bağlamda turist rehberliği mesleğine olan katkılarını ortaya koymayı amaçladık. Yazıyı hazırlarken, onun hakkında bizi heyecanlandıran, çok değerli bilgiler edindik. Manevi oğlu Prof. Dr. Şadan Gökovalı’nın anlatımları ile daha da heyecanlandık ve ona bir kez daha hayran olduk. Onunla ilgili sayfalarca yazı kaleme alınabilirdi. Bu nedenle çalışmayı, Halikarnas Balıkçısı’nın yaşam öyküsü, savunduğu Mavi Anadoluculuk felsefesi, turist rehberliği mesleğindeki öncü rolü, anlatım tarzındaki farklılıklar ve özgün yönleri ile sınırlandırdık.
Bu çalışmada, turizmin başlangıcına denk gelen tarihlerde ülkeye gelen siyasetçiler, yazarlar, sanatçılar, gazeteciler ve bilim adamlarına bizzat turist rehberliği hizmeti veren ve onları bilgilendiren Cevat Şakir Kabaağaçlı’yı (Halikarnas Balıkçısı) turist rehberliği yönüyle ele almaya çalıştık. Bu çalışmada edebiyatçı, yazar ve gezgin yönleriyle de bilinen Halikarnas Balıkçısı’nın Anadolu’nun tanıtılmasına ve bu bağlamda turist rehberliği mesleğine olan katkılarını ortaya koymayı amaçladık. Yazıyı hazırlarken, onun hakkında bizi heyecanlandıran, çok değerli bilgiler edindik. Manevi oğlu Prof. Dr. Şadan Gökovalı’nın anlatımları ile daha da heyecanlandık ve ona bir kez daha hayran olduk. Onunla ilgili sayfalarca yazı kaleme alınabilirdi. Bu nedenle çalışmayı, Halikarnas Balıkçısı’nın yaşam öyküsü, savunduğu Mavi Anadoluculuk felsefesi, turist rehberliği mesleğindeki öncü rolü, anlatım tarzındaki farklılıklar ve özgün yönleri ile sınırlandırdık.
Andante Turkey’s Classical Music Magazine, Sep 2015