Skip to main content
Latin Amerika hakkında rehber niteliği taşıyan bu derleme, yarı kıtanın “büyülü” ve gayet de “gerçek” halini birçok cephesiyle ele alıyor: Sömürgecilik mirasının ardından sürekli ABD “müdahalesi” altında verilen bağımsızlık ve kalkınma... more
Latin Amerika hakkında rehber niteliği taşıyan bu derleme, yarı kıtanın “büyülü” ve gayet de “gerçek” halini birçok cephesiyle ele alıyor: Sömürgecilik mirasının ardından sürekli ABD “müdahalesi” altında verilen bağımsızlık ve kalkınma uğraşı… Otoriter-askerî yönetim tecrübelerinden, uzun dönem bir “Latin Amerika olayı” gibi görülen popülizm ile anayasa ve rejim mücadeleleri… Sosyalizm deneyimleri… Yoksullar, kadınlar, toplumsal hareketler, dinsel akımlar… Ve bütün dünyayı etkileyen zenginliğiyle müzik, edebiyat, sinema, futbol… Kıtasal olguları incelerken, tek tek ülkelerin gerçeklikleri de ihmal edilmiyor kitapta. Birçok genel konu, ülke deneyimlerinin canlı hikâyeleriyle büyüteç altına alınıyor.

Esra Akgemci ve Kâzım Ateş’in hazırladığı derlemede, Karabekir Akkoyunlu, Kavel Alpaslan, Mert Arslanalp, Serdal Bahçe, Dilan Bozgan, Güneş Daşlı, Elif Tuğba Doğan, Fırat Duruşan, Ertan Erol, Esra Çeviker Gürakar, Tolga Gürakar, Özge Kemahlıoğlu, Celal Oral Özdemir, İlhan Özgen, Barış Özkul, Gözde Somel, Aylin Topal, Nejat Ulusay, Maria L. Urbina, Sibel Utar, Oya Yeğen ve Metin Yeğin’in katkıları yer alıyor.
This article presents a materialist ecofeminist critique of neoextractivism by highlighting its historical origins and elaborating its economic policy implications in Latin America. Three questions addressed are as follows: 1) How can... more
This article presents a materialist ecofeminist critique of neoextractivism by highlighting its historical origins and elaborating its economic policy implications in Latin America. Three questions addressed are as follows: 1) How can materialist ecofeminism contribute to understanding the current dynamics of capitalist development in the Global South, 2) why (neo)extractivism hits women hardest, and 3) to what extent and how ecofeminist movements can shape a post-extractivist transition to a just and sustainable future. The article's main argument is that exploitation and oppression in Latin America can be understood in terms of gender, race, and class and, therefore, require an intersectional analysis framework. Within this framework, post-extractivist alternatives in this region must incorporate an ecofeminist analysis to understand better how social expression systems (including sexism, white supremacy, and ecological crises) intersect and reinforce each other. In this framework, this study is intended to contribute to the growing literature and debate on the development and resistance dynamics of neoextractivism in Latin America, where long-standing racial and gender inequalities intersect with class inequalities.
Doğal kaynak sömürüsüne dayalı ekstraktivist birikim stratejisi, ormanları yerleşime, madenciliğe ve tarıma açma eğilimini güçlendirmektedir. Son yirmi yılda giderek daha çok sektörün ekstraktivist bir şekilde yeniden yapılanmaya... more
Doğal kaynak sömürüsüne dayalı ekstraktivist birikim stratejisi, ormanları yerleşime, madenciliğe ve tarıma açma eğilimini güçlendirmektedir. Son yirmi yılda giderek daha çok sektörün ekstraktivist bir şekilde yeniden yapılanmaya başlamasıyla biçimlenen bu küresel eğilim, ormansızlaştırmayı ve iklim krizini tetikleyen en temel unsurlardan biridir. Küresel üretim çağında doğal kaynakların yağmalanması, kâr marjını artırmanın araçlarından biri olarak görülmekte; ormandan kâr elde etme hırsı, orman ekosistemlerini tehlikeye atmakta ve gitgide büyüyen bir eko-sosyal krize yol açmaktadır. Bu makalenin amacı, Brezilya Amazonu’ndaki ormansızlaştırma sürecinin tarihsel gelişimini incelemek ve İşçi Partisi (PT) döneminde (2003-2016) benimsenen yeni-ekstraktivist modelin sömürgecilik döneminden bu yana farklı tarihsel evrelerde uygulanan ekstraktivist stratejilerle süreklilik unsurlarını ortaya koymaktır. Makalenin temel argümanı, yeni-ekstraktivizmin doğanın temellükü, emek sömürüsü ve asimetrik sosyoekonomik ve ekolojik ilişkiler aracılığıyla Amazon bölgesindeki neoliberal birikim sürecini -daha sınırlı bir çerçevede de olsa- devam ettirdiği yönündedir. Buna göre, Amazonların korunması, endüstriyel tarımın çıkarlarıyla ormanların korunması arasında denge kurmaya dayalı yeni-ekstraktivist stratejinin aşılmasına ve ekolojik adaleti sağlayacak post-ekstraktivist bir kalkınma anlayışının benimsenmesine bağlıdır. Bu yönde bir anlayışı, Latin Amerika’da yüzyıllardır doğa ile uyum içinde yaşayan yerli halkların “İyi yaşamak” (Buen Vivir) adını verdikleri felsefi anlayışta görmek mümkündür. Bu doğrultuda, makalede Amazonların geleceği, post-ekstraktivizme olanak sağlayan koşullar açısından tartışılacaktır.
Latin Amerika’da son dönemde hızla yükselen feminist mücadele, bölgedeki toplumsal dönüşüm süreçlerinde etkin rol oynamaktadır. Özellikle de son dönemde giderek artan kadın cinayetlerini protesto etme amacıyla ilk kez 3 Haziran 2015’te... more
Latin Amerika’da son dönemde hızla yükselen feminist mücadele, bölgedeki toplumsal
dönüşüm süreçlerinde etkin rol oynamaktadır. Özellikle de son dönemde giderek
artan kadın cinayetlerini protesto etme amacıyla ilk kez 3 Haziran 2015’te Arjantin’de
gerçekleşen Ni Una Menos (Bir Kadın Daha Eksilmeyeceğiz) eylemlerinin sağladığı
dinamizm, Latin Amerika’nın birçok ülkesinde kürtajın yasallaşmasını sağlayan Marea
Verde (Yeşil Dalga) hareketinin gelişimi için zemin hazırlamıştır. Feministlerin toplumsal
adalet talebi, bu süreçte kürtaja ilişkin kamusal tartışmalarda belirleyici rol oynamış,
Latin Amerika ülkelerinde geleneksel olarak tabu kabul edilen kürtaj meselesini siyasetin
merkezine taşımıştır. Latin Amerikalı feministler hem toplumsal cinsiyet temelinde
gündelik hayat ve kamusal mekânın anlamını sorgulamaya hem de devleti dönüştürmeye
yönelik bir mücadele yürütmektedir. Bu çok yönlü mücadele, feministlerin askerî
rejim döneminde militerleşmeye karşı direnişte ön saflarda yer almalarını sağladığı
gibi bugün de yükselen otoriter rejimlere karşı kapsamlı bir hareket inşa etmelerini
mümkün kılmaktadır. Makalenin temel argümanına göre, 2019 protestolarının ana
hattını oluşturan müesses nizam karşıtlığı ve yeni-muhafazakâr ideolojiye karşı direniş,
kadın hareketinin ortak bir mücadele ekseninde mobilize olmasını sağlamış, böylelikle
2015’ten bu yana Ni Una Menos ve Yeşil Dalga hareketleriyle kendini gösteren örgütlü
kadın gücü, Latin Amerika solunun yeniden yükselmesinde başat rol oynamıştır.
Bu doğrultuda makalede, kadın hareketinin 1980’lerden günümüze karşılaşmalar
(encuentros) adlı ulusaşırı forum geleneği temelinde inşa ettiği kolektif kimlik ve bu
kimlikle edindiği siyasal olanı belirleme gücü, bölgede solun yeniden yükselmesini
mümkün kılan toplumsal dönüşüm sürecinin temel dinamiklerinden biri olarak ele
alınacaktır.
Latin Amerika’da 1960’larda yoksulluk ve baskı koşullarında filizlenen Kurtuluş Teolojisi’nin mirası ve 1980’lerden itibaren hızla yükselen Pentekostalizm’in etkisi, kilisenin siyasetin önemli bir bileşeni olmaya devam ettiğini... more
Latin Amerika’da 1960’larda yoksulluk ve baskı koşullarında filizlenen Kurtuluş Teolojisi’nin mirası ve 1980’lerden itibaren hızla yükselen Pentekostalizm’in etkisi, kilisenin siyasetin önemli bir bileşeni olmaya devam ettiğini göstermektedir. Kurtuluş Teolojisi, yoksullara ve ezilenlere çözüm sunmak ve onlarla dayanışmak için Katolik öğreti içinde Kilise Taban Cemaatlerinde (CEB) kök salmış ve gecekondulardaki yerel örgütlenmelerden işçi partilerine ve kurtuluş cephelerine kadar kiliseden bağımsız, özerk birçok toplumsal hareketin yükselişine katkıda bulunmuştur. Protestanlığın Evanjelik kanadı içinde güçlü bir akım olarak ortaya çıkan Pentekostalizm ise tam tersine, Tanrının iman edenlere maddi nimetler bağışlayacağı inancına dayanan bir “refah teolojisi”ni temel almakta ve “geç kapitalizmin dini” olarak anılmaktadır. Bugün Pentekostal ve Neo-Pentekostal kiliseler, Latin Amerika’da Hıristiyanları birbirine bağlayan ulusaşırı bir kültür oluşturmakta ve hem toplumsal ilişkileri ve Latin Amerika Hristiyanlığını hem de din-siyaset ilişkisini yeniden şekillendirmektedir. Brezilya’da kilisenin içinde bulunduğu özgün koşullar önce Kurtuluş Teolojisi’nin ardından Neo-Pentekostalizm’in gelişmesi için özel bir imkân sağlamıştır. Makalede, öncelikle Brezilya’da Kurtuluş Teolojisi’nin gelişimi ve İşçi Partisi’nin (PT) kuruluş sürecindeki rolü, ardından Tanrının Krallığı Evrensel Kilisesi (IURD) başta olmak üzere Neo-Pentekostal kiliselerin Bolsonaro’nun iktidara gelişindeki rolü incelenecektir. Makalenin temel argümanına göre, “yoksulluğun teolojisinin” yerini alan “zenginliğin teolojisi”, on üç yıllık PT iktidarının ardından aşırı sağcı bir liderin iktidara gelmesini sağlayan en temel unsurlardan biridir.
This article demonstrates that the authoritarian populist strategy is most appealing when leaders create a sense of crisis and present themselves as having the only solution. The article underlines three performative methods of how Jair... more
This article demonstrates that the authoritarian populist strategy is most appealing when leaders create a sense of crisis and present themselves as having the only solution. The article underlines three performative methods of how Jair Bolsonaro in Brazil offered simple answers for a crisis and portrayed other political actors as the responsible ones to be removed. Firstly, nativism presents a conservative view on how politics should be structured by perceiving all "non-natives" as threatening. Secondly, messianism, the fetishism of Bolsonaro as a "messiah" who leads the way in the battle between "good" and "evil, " serves to reinforce the support of the Evangelist base against "PT members. " Finally, conspiracism provides an easy way to eradicate ambiguities and helps to fuel an antagonism against the "enemy.
Neoliberal ekonomi politikalarının ilk kez denendiği Şili’de 2006 ve 2011’de gelişen öğrenci hareketi, Latin Amerika’daki direniş deneyimleri arasında ayrı bir öneme sahiptir. Önce Pinochet diktatörlüğünün baskı ortamında dayatılan,... more
Neoliberal ekonomi politikalarının ilk kez denendiği Şili’de 2006 ve 2011’de gelişen öğrenci hareketi, Latin Amerika’daki direniş deneyimleri arasında ayrı bir öneme sahiptir. Önce Pinochet diktatörlüğünün baskı ortamında dayatılan, ardından demokrasiye geçiş sürecinde merkez-sol koalisyon (Concertación) hükümetlerinin “uzlaşı siyasetiyle” yeniden düzenlenen neoliberal reformlar, derin ve sancılı bir toplumsal dönüşüm sürecini beraberinde getirmiştir. Latin Amerika ülkeleri 1982 borç krizinin ardından IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla uygulanan neoliberal reçetelere uyum sağlamaya çalışırken, Şili’de çoktan derinleşme aşamasına giren neoliberal yeniden yapılanma süreci, bölgenin geri kalanına örnek bir model olarak sunulmuştur. 1990’lar boyunca Latin Amerika’yı dünyanın en eşitsiz bölgesi haline getiren neoliberal politikalar 2000’li yıllarla birlikte iflas ederken, Şili’nin erken deneyimi ve sonrasındaki süreç, Küresel Güney’de neoliberal modelin bir “başarı hikâyesi”ne dönüştüğü tek istisna olarak gösterilmiştir. Güney Amerika’nın en istikrarlı ve müreffeh ülkelerinden biri olan Şili, bölgenin diğer ülkelerine kıyasla daha yüksek rekabet gücüne, daha yüksek kişi başı gelir ve daha düşük yolsuzluk ve suç oranlarına sahiptir. Ne var ki 2006’da “Penguen Devrimi” ve 2011’de “Şili Kışı”na yol açan öğrenci hareketi, istikrarlı ve yüksek büyüme oranlarının ardındaki toplumsal eşitsizliği ve adaletsizliği gözler önüne sermiştir. Bu makalenin amacı, neoliberalizmin Şili deneyinin sonuçlarını öğrenci hareketi açısından tartışmak ve Şili öğrenci hareketini Latin Amerika’nın post-neoliberal dönüşüm süreci bağlamında incelemektir. Koyu renk pantolonları ve beyaz gömleklerinden dolayı “penguenler” olarak anılan lise öğrencilerinin, Pinochet döneminin miraslarından birine, neoliberal eğitim sistemine karşı mücadeleleri, 2011’de farklı toplumsal kesimlerin desteğiyle, neoliberal gündeme karşı büyük bir muhalefet hareketi olarak süreklilik kazanmıştır. Makale, öğrenci hareketinin gelişim sürecini inceleyerek, Şili Kışı’na yol açan nedenleri “neoliberalizmin baharında” arayacaktır.
Zapatistaların “Öteki Kampanya”sı, Latin Amerika’da son dönemde toplumsal hareketlerle sol partiler arasındaki ilişkinin önemini gösteren en önemli örneklerden biridir. Zapatistalar “Lacandon Ormanlarından Altıncı Deklarasyon”un ardından,... more
Zapatistaların “Öteki Kampanya”sı, Latin Amerika’da son dönemde toplumsal hareketlerle sol partiler arasındaki ilişkinin önemini gösteren en önemli örneklerden biridir. Zapatistalar “Lacandon Ormanlarından Altıncı Deklarasyon”un ardından, Meksika’nın 2006 seçimlerini protesto ederek, seçim siyasetinin ötesinde “başka bir siyaset yapma biçimi” geliştirmek için “Öteki Kampanya”yı başlattılar. Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN/EjércitoZapatista de Liberación NacionalJ’nun bu girişimi aşağıdan yukarı örgütlenme biçimiyle alternatif bir sol program belirlemek ve yeni bir anayasa üzerine formül üretmek üzere geliştirilmiş yeni bir siyasi birlik arayışıydı. Ancak “Delege Sıfır” adıyla Meksika’yı baştan sona dolaşan Subcomandante Marcos, PRD (Demokratik Devrim Partisi) ve onun sosyalist adayı López Obrador’u o kadar sert bir retorikle eleştirdi ki, sonunda “Öteki Kampanya” PRD’nin seçim yenilgisinin esas sorumlusu haline geldi. Bu makale öncelikle EZLN’nin söz konusu seçim sürecinde oynadığı rolü incelemeyi, ardından EZLN-PRD ayrılığına yol açan temel nedenleri belirlemeyi amaçlamaktadır. Makalede öne sürülen düşünceye göre, Zapatistaların konumu solu iktidara taşıyıp taşımaması açısından değil, Meksika soluna ve daha genel olarak post-neoliberal dönemde Latin Amerika soluna içkin olan çelişkileri ortaya çıkarmış olması açısından önemlidir. Toplumsal hareketlerin bu süreçte oynadığı rol, seçim politikalarının ötesinde değerlendirilmeli ve Latin Amerika solunun çelişkileri bu süreçte toplumsal harekelerle sol partilerin kurduğu ilişkide aranmalıdır. Makale, “Öteki Kampanya”yla birlikte Zapatista hareketinde başlayan yeni dönemi bu açıdan incelemeyi ve EZLN’nin ortaya koyduğu direniş pratiğinin Meksika solunun geleceği açısından önemini göstermeyi amaçlamaktadır. - See more at: http://www.praksis.org/tr/sayilar/34-sayi-21-yuzyilda-direnisler/#sthash.QqJwZDCq.dpuf
Bugün Venezuela’daki şiddet olaylarını tetikleyen esas faktör, Chávez’in ölümünün ardından Bolivarcı Devrim sürecine yönelik iç ve dış baskıların artması, özellikle de Maduro’nun son yerel seçimlerdeki başarısı üzerine muhalefetin... more
Bugün Venezuela’daki şiddet olaylarını tetikleyen esas faktör, Chávez’in ölümünün ardından Bolivarcı Devrim sürecine yönelik iç ve dış baskıların artması, özellikle de Maduro’nun son yerel seçimlerdeki başarısı üzerine muhalefetin izlediği riskli stratejidir. Buna yol açan nedenleri anlamak için öncelikle Chavista ve anti-Chavista hareketi arasındaki, ya da daha görünür haliyle Batı ve Doğu Caracas arasındaki çatışmanın sınıf karakterine odaklanan ekonomi politik bir bakış açısına ihtiyaç var.
Bu makale, Brezilya’nın son dönemde Afrika’yla geliştirdiği yakın ilişkinin doğasını anlamaya yöneliktir. Brezilya, Afrika’yla en az 200 yıldır etkileşim içinde olmasına rağmen, ancak son on yılda kıtayla sağlam bağlar ve güçlü... more
Bu makale, Brezilya’nın son dönemde Afrika’yla geliştirdiği yakın ilişkinin doğasını anlamaya yöneliktir. Brezilya, Afrika’yla en az 200 yıldır etkileşim içinde olmasına rağmen, ancak son on yılda kıtayla sağlam bağlar ve güçlü ortaklıklar kurabilmiştir. Söz konusu dönemde özellikle Sahra-altı Afrika, sadece Brezilya’nın değil, Çin ve Hindistan gibi diğer yükselen güçlerin de, küresel ekonomi ve siyasetteki konumlarını güçlendirmeleri açısından önemli bir güç mücadelesi alanı haline gelmiştir. Ancak Brezilya’nın Afrika’da artan rolünün ardında yatan dinamikler, sadece bu temelde anlaşılamaz. Afrika dışında en çok siyahî nüfusa sahip ülke olan Brezilya, kıtayla arasındaki tarihsel ve kültürel bağları “Güney-Güney” ilişkileri kapsamında güçlendirmeyi hedeflemektedir. Makalede ileri sürülen düşünce, Lula döneminde Brezilya’nın Afrika’ya yönelik politikalarının temelini oluşturan “Güney-Güney” kalkınma işbirliği sürecinin, kıtaya yönelik geleneksel Kuzey-Güney ilişkilerinin mantığından çok fazla ayrılmadığı hatta yeni bir bağımlılık ve emperyalizm biçimi olduğu yönündedir.
Latin Amerika’da “sola dönüş” ya da “pembe dalga” gibi kavramlarla anılan inişli çıkılı süreç, genellikle iktidara gelen solcu liderlerin başarı ve başarısızlıkları ile ele alınıyor. Oysa bu liderleri sınırlayan oligarşik yapıları... more
Latin Amerika’da “sola dönüş” ya da “pembe dalga” gibi kavramlarla anılan inişli çıkılı süreç, genellikle iktidara gelen solcu liderlerin başarı ve başarısızlıkları ile ele alınıyor. Oysa bu liderleri sınırlayan oligarşik yapıları incelemek, solun sınırlılıklarını tespit etmek ve bu sınırlılıklar içinde sol siyaset için alan açabilecek imkânlara işaret etmek, sürecin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Sömürgecilik döneminden bu yana sınıfsal, etnik, ırksal, cinsiyetçi pek çok farklı zeminde kendini gösteren eşitsizlik ve adaletsizliklerle mücadele etmek için iktidar değişikliğinin yeterli olmadığı, daha radikal toplumsal dönüşüm süreçlerinin inşa edilmesi gerektiği ortada. Bunun için de esas olarak solcuları iktidara getiren toplumsal hareketlerin nasıl geliştiğine bakmak gerek.
Bugün Latin Amerika’da bir kez daha solun yükselişi konuşuluyor. 2019’daki kitlesel protestolar, sağa doğru yönelişin kalıcılaşmayacağının ilk önemli işaretiydi. Şili’den Kolombiya’ya, Porto Riko’dan Haiti’ye, Ekvador’dan Honduras’a... more
Bugün Latin Amerika’da bir kez daha solun yükselişi konuşuluyor. 2019’daki kitlesel protestolar, sağa doğru yönelişin kalıcılaşmayacağının ilk önemli işaretiydi. Şili’den Kolombiya’ya, Porto Riko’dan Haiti’ye, Ekvador’dan Honduras’a uzanan protesto dalgası, solcuları iktidara getiren toplumsal hareketlerin hiçbir yere gitmediğini gözler önüne sermişti. Bu süreç, seçim siyasetinde de karşılığını bulmakta gecikmedi. 2018’de López Obrador’un zaferiyle, nihayet Meksika’da da solun iktidara gelmesinin ardından yeni bir ilerici dalga yükseldi: 2019’da Arjantin’de Alberto Fernández, 2020’de Bolivya’da Luis Arca, 2021’de ise Peru’da Pedro Castillo, Honduras’ta Xiomara Castro ve Şili’de Gabriel Boric, seçim zaferleriyle hem geleneksel sağcılara hem de “yeni muhafazakârlara” meydan okudular. Özellikle Boric’in zaferi, son yıllarda hem “yeni sağın” yükseldiği hem de geleneksel sağın yeni bir kurumsallaşma sürecine girdiği Şili açısından ayrı bir anlam ve önem taşıyor.
Adına ister otoriter popülizm ister neo-faşizm diyelim, dünya genelinde aşırı sağ dalganın giderek güçlendiği tespitiyle analize başlamak bir alışkanlık oldu. Bu tespitin hakkını verebilmek için hem içinde yaşadığımız çağın geneline dair... more
Adına ister otoriter popülizm ister neo-faşizm diyelim, dünya genelinde aşırı sağ dalganın giderek güçlendiği tespitiyle analize başlamak bir alışkanlık oldu. Bu tespitin hakkını verebilmek için hem içinde yaşadığımız çağın geneline dair bir çıkarımda bulunmamızı sağlayan siyasal, toplumsal ve ekonomik koşulları hem de bu koşulları farklı siyasi coğrafyalarda değişik biçimlerde karşımıza çıkartan özgün dinamikleri ortaya koymamız gerekiyor. Küresel ekonomik krizin tetiklemesiyle eşitsizliklerin artması, işsizlik ve yolsuzluk gibi çözülemeyen yapısal sorunların siyasetçilere ve demokrasiye olan inancı zayıflatarak temsil krizine yol açması ve kendisini sistem karşıtı olarak tanımlayan popülist bir liderin toplumda giderek yayılan endişe ve ümitsizlikten beslenerek yükselmesi, dünyada olduğu gibi Brezilya’da da aşırı sağın güçlenmesine yol açan temel faktörler arasında. Bununla birlikte Brezilya’da diğer ülkelerdeki benzerlerinden çok daha açık bir biçimde kendini gösteren faşizm tehdidine dikkat çekmek gerekiyor.
Latin Amerika’da 21. yüzyılın ilk yıllarından itibaren art arda iktidara gelen sol popülist partiler bugün zor zamanlardan geçiyor. Bir yanda Arjantin ve Venezuela seçimlerinde solun yenilgisi, diğer yanda Brezilya’da İşçi Partisi lideri... more
Latin Amerika’da 21. yüzyılın ilk yıllarından itibaren art arda iktidara gelen sol popülist partiler bugün zor zamanlardan geçiyor. Bir yanda Arjantin ve Venezuela seçimlerinde solun yenilgisi, diğer yanda Brezilya’da İşçi Partisi lideri Dilma Rousseff’in içinde bulunduğu siyasi kriz, Latin Amerika’ya hâkim olan “sol rüzgârın” yönünü değiştirmiş gibi görünüyor. Değişmeyen bir şey varsa o da şu ki, Latin Amerika’da sol tartışmaları yine seçim odaklı. Venezuela’da Chávez’i 1999’da iktidara taşıyan sürecin ardından “yükselen sol” üzerine kısa sürede geniş bir literatür oluştuğu gibi, şimdi de çokça “solun yenilgisi” analiz ediliyor. Hemen belirtmek gerekirse, Latin Amerika gibi hayatın her alanında farklı biçimlerde gelişen direniş pratiklerine ev sahipliği yapan ve toplumsal mücadelenin kazanımlarının siyasi alanla sınırlı olmadığı bir coğrafyada, sadece seçim sonuçlarına bakarak solun başarısı üzerine değerlendirme yapmak yüzeysel bir bakış açısının ürünü. İktidara gelmek/iktidarda kalmak sol mücadele açısından en önemli mesele olabilir. Ancak seçim başarısının sol tahayyüllerin öngördüğü toplumsal dönüşüm için yeterli olmadığını bugüne kadarki Latin Amerika deneyimlerinde gözlemlemek mümkün. Benzer şekilde ortada seçim başarısızlığından daha temel sorunların olduğunu da görmek gerekiyor. Bu doğrultuda Arjantin, Venezuela ve Brezilya’daki güncel gelişmelere odaklanarak solun yükselişini ve düşüşünü gündeme getiren temel meselelerin altını çizdikten sonra, seçim siyasetinin ötesinde Latin Amerika’da solun esas yenilgi ve kazanımlarını tartışmaya çalışacağım.
Brezilya’da Jair Bolsonaro’nun kazandığı seçim zaferinin yankıları sürüyor. Irkçı, diktatörlük yanlısı, homofobik ve kadın düşmanı söylemleriyle gündeme gelen ve bugüne kadar ciddiye bile alınmayan bir siyasetçinin Latin Amerika’nın en... more
Brezilya’da Jair Bolsonaro’nun kazandığı seçim zaferinin yankıları sürüyor. Irkçı, diktatörlük yanlısı, homofobik ve kadın düşmanı söylemleriyle gündeme gelen ve bugüne kadar ciddiye bile alınmayan bir siyasetçinin Latin Amerika’nın en büyük ülkesinde seçim kazanması, üzerine çokça düşünülmesi gereken bir mesele. Diğer yandan meselenin en çok ilgi çeken yanlarından biri de, Bolsonaro’nun destekçileri arasında Ronaldinho, Neymar ve Káka gibi futbol yıldızlarının yer alması.
Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde 5-21 Ağustos tarihlerinde gerçekleşecek 31. Yaz Olimpiyat Oyunları, birçok sorun ve tartışmayı beraberinde getirdi. Ülkedeki siyasi ve ekonomik kriz bir yana, Rio de Janeiro eyaleti ciddi mali... more
Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde 5-21 Ağustos tarihlerinde gerçekleşecek 31. Yaz Olimpiyat Oyunları, birçok sorun ve tartışmayı beraberinde getirdi. Ülkedeki siyasi ve ekonomik kriz bir yana, Rio de Janeiro eyaleti ciddi mali sorunlarla boğuşuyor. Öyle ki eyalet yönetimi olimpiyatların başlamasına 50 günden az zaman kala, finansal acil durum deklarasyonu yayınlayarak mali OHAL ilan etti ve kamu hizmetlerinin güvence altına alınması için ek finans imkânı istedi. Eyalet genelinde maaşları altı aydır ödenmeyen lise öğretmenleri grevdeyken 70'den fazla lise işgal altında. Eyalete bağlı olan Rio de Janeiro Devlet Üniversitesi (UERJ) dört aydır kapalı ve üniversite hastanesi HUPE yüzde 60 kapasiteyle çalışıyor. Dolayısıyla çalışanlarının maaşlarını bile ödeyemeyen bir yönetimin, dünyanın en büyük organizasyonlarından birine nasıl ev sahipliği yapacağı konusunda ciddi endişeler var.
Arjantin'de Javier Milei’nin kadın ve LGBTQİ+ haklarına karşı oluşturduğu tehdit, otoriter popülist söylemlerle yerleştirdiği maçist kültür ve ülkenin feminist mücadele tarihinde açılan yeni sayfa üzerine...... more
Arjantin'de Javier Milei’nin kadın ve LGBTQİ+ haklarına karşı oluşturduğu tehdit, otoriter popülist söylemlerle yerleştirdiği maçist kültür ve ülkenin feminist mücadele tarihinde açılan yeni sayfa üzerine...
https://birikimdergisi.com/guncel/11578/arjantinde-mileinin-macist-zaferi-ve-feminist-mucadele
Deprem, enkazın altında bıraktıkları kadar gün ışığına çıkardıklarıyla da karşımızda duruyor. Bir deprem ülkesinde, bina yapılırken ve kentsel politikalar oluşturulurken deprem olgusundan bu kadar uzak bir şekilde hareket edilmiş olması,... more
Deprem, enkazın altında bıraktıkları kadar gün ışığına çıkardıklarıyla da karşımızda duruyor. Bir deprem ülkesinde, bina yapılırken ve kentsel politikalar oluşturulurken deprem olgusundan bu kadar uzak bir şekilde hareket edilmiş olması, acilen masaya yatırılması gereken yapısal sorunlara işaret ediyor. Dahası, rant temelli kentsel büyüme modeli, denetimsiz yapılaşma, imar aflarıyla yasallaşan çürük binalar, imara açılan sismik riski yüksek bölgeler, alınmayan önlemler ve ihmaller, afet risklerini azaltacak ve yapı güvenliğini sağlayacak politikaların hayata geçebilmesi için baştan sona bütün sistemin değişmesi gerektiğini gösteriyor.
secimlerine-post-uribismo Kolombiya'da solun tarihî zaferi, 2000'lerin başlarından itibaren iniş çıkışlarıyla Latin Amerika siyasetine yön veren sol dalgaya yeni bir ivme kazandırdı. 19 Haziran'daki başkanlık seçimlerinin ikinci turunda,... more
secimlerine-post-uribismo Kolombiya'da solun tarihî zaferi, 2000'lerin başlarından itibaren iniş çıkışlarıyla Latin Amerika siyasetine yön veren sol dalgaya yeni bir ivme kazandırdı. 19 Haziran'daki başkanlık seçimlerinin ikinci turunda, eski bir gerilla olan Gustavo Petro'nun devlet başkanı, eski bir ev hizmetlisi ve aktivist olan Francia Márquez'in de başkan yardımcısı seçilmesi, Kolombiya tarihinde yepyeni bir sayfa açtığı gibi, "pembe dalganın" bölgenin en muhafazakâr, ABD hegemonyasının en güçlü olduğu ülkelerine kadar uzanabileceğini gösterdi.
Yeryüzünün neresinde olursa olsun, sömürgecilik hikâyelerinin evveli de, ahiri de hep aynıdır. Bir gün "Beyaz Adam" gelir, bakir ormanlara demirden dişlerini geçirir, altın bulmak için nehir yataklarını değiştirir, dağları haritadan... more
Yeryüzünün neresinde olursa olsun, sömürgecilik hikâyelerinin evveli de, ahiri de hep aynıdır. Bir gün "Beyaz Adam" gelir, bakir ormanlara demirden dişlerini geçirir, altın bulmak için nehir yataklarını değiştirir, dağları haritadan siler, sonra rüzgârlar farklı esmeye, güneş kasıp kavurmaya başlar, mevsimlerin döngüsü bozulur, büyük seller toprağı alıp götürür, toprak artık insanların dualarına yanıt vermez olur. Doğayla insan arasındaki ilişki bir tahakküm ilişkisine dönüştükçe, insanın "uygarlık" dediği yaşama biçimiyle birlikte geri dönülmez bir yıkım süreci başlar. Sömürgecilik tarihi en temelinde ekolojik sömürünün tarihidir.
Yüksek Mahkeme Yargıcı Celso de Mello’nun, Moro’nun iddialarının ardından Bolsonaro hakkında soruşturma başlatılmasını onaylamasıyla, halihazırda toplumsal ve siyasal koşulları hazır olan Bolsonaro’nun azli için gerekli hukuki altyapı da... more
Yüksek Mahkeme Yargıcı Celso de Mello’nun, Moro’nun iddialarının ardından Bolsonaro hakkında soruşturma başlatılmasını onaylamasıyla, halihazırda toplumsal ve siyasal koşulları hazır olan Bolsonaro’nun azli için gerekli hukuki altyapı da sağlanmış oldu. Ancak, uzun ve sancılı bir azil süreci, Bolsonaro’nun elini güçlendirebilir veya ordunun müdahalesini gündeme getirebilir. Belli ki Bovid-17’den kurtulmak, Brezilyalılar açısından salgınla mücadele etmekten çok daha zor olacak.
Bugün, George Floyd’un öldürülmesinin ardından dünya genelinde yankı uyandıran protestolar, geç kalmış bir hesaplaşma sürecini tetiklemiş görünüyor. Bu süreçten Las Casas heykellerinin de nasibini alabilmesi için daha katedilmesi gereken... more
Bugün, George Floyd’un öldürülmesinin ardından dünya genelinde yankı uyandıran protestolar, geç kalmış bir hesaplaşma sürecini tetiklemiş görünüyor. Bu süreçten Las Casas heykellerinin de nasibini alabilmesi için daha katedilmesi gereken çok yol var. Sömürgecilere ve ırkçılara göstermiş olduğumuz müsamahanın yerini utanç ve öfke almadıkça geçmişle yüzleşmek ve başka bir gelecek kurmak mümkün olmayacaktır.
Seçim başarısının sol tahayyüllerin öngördüğü toplumsal dönüşüm için yeterli olmadığı ortada. Ancak bu yönde bir dönüşüm için bastıracak temel aktörler, hiçbir yere gitmiş değiller. Bugün, Ekvador’dan Haiti’ye, Porto Riko’dan... more
Seçim başarısının sol tahayyüllerin öngördüğü toplumsal dönüşüm için yeterli olmadığı ortada. Ancak bu yönde bir dönüşüm için bastıracak temel aktörler, hiçbir yere gitmiş değiller. Bugün, Ekvador’dan Haiti’ye, Porto Riko’dan Kolombiya’ya, Honduras’tan Şili’ye uzanan kitlesel protesto dalgası, tam da bunun göstergesi. “Pembe dalga” dönemi sona ermiş olabilir, ancak neoliberalizme karşı sol mücadele ivme kazanarak büyümeye devam ediyor. İşte bu yüzden Latin Amerika’da son dönemde yükselen toplumsal mücadeleleri “post-neoliberalizm” kavramı temelinde tartışmak daha anlamlı.
2019 yılının son aylarına damgasını vuran protestolara baktığımızda, farklı coğrafyalardaki genç nüfusun yukarıda değinilen ekonomik, siyasal ve duygusal yıkımdan en çok etkilenen kesim olduğunu görüyoruz. Bu yazıda, iki farklı coğrafyada... more
2019 yılının son aylarına damgasını vuran protestolara baktığımızda, farklı coğrafyalardaki genç nüfusun yukarıda değinilen ekonomik, siyasal ve duygusal yıkımdan en çok etkilenen kesim olduğunu görüyoruz. Bu yazıda, iki farklı coğrafyada süregiden protestolardaki gelecek kaygısı duyan gençleri ve onların geleceklerine yön verme konusunda nasıl benzer bir dil kullandıklarını göstermeye çalışacağız. Zira Şili ve Lübnan isyanları, içinde bulunduğumuz ekonomik, toplumsal ve duygusal krizin ancak kolektif bir eylemlilikle aşılabileceğine ilişkin inancı tazeleyen örnekler oldular. İki ülkenin de kendi tarihindeki en kitlesel ve kapsayıcı protestolar neredeyse eş zamanlı olarak ortaya çıktı. Bu ülkelerdeki protestocular, önlerinde duran sorunların mevcut sistemi onarmakla değil, değiştirmekle çözüleceğine inandıkları için sokağa çıktılar. Hayatlarını olması gerektiği gibi, “haysiyetle” yaşayabilmek için, kendilerinden çalınan geleceği ancak ülkelerinin kanlı tarihleriyle hesaplaşarak geri alabileceklerine inandıkları için sokaktaydılar. Bu yüzden iki ülkedeki istifa ve kabine değişiklikleri sokakları boşaltmaya yetmedi.
Zé Cláudio, kendi deyimiyle “ormanın çocuğu”ydu. Ormanda yaşıyor, ormandan geçiniyor ve kendisini ormanın parçası olarak görüyordu. Bu sürece sessiz kalamazdı. Bölgede yasadışı ağaç kesenleri, izinsiz çiftçilik ve madencilik yapanları... more
Zé Cláudio, kendi deyimiyle “ormanın çocuğu”ydu. Ormanda yaşıyor, ormandan geçiniyor ve kendisini ormanın parçası olarak görüyordu. Bu sürece sessiz kalamazdı. Bölgede yasadışı ağaç kesenleri, izinsiz çiftçilik ve madencilik yapanları ihbar etti, protesto eylemlerine katıldı, basına verdiği demeçlerle soruna dikkat çekmeye ve herkesi uyarmaya çalıştı. Onun mücadelesi, birilerini rahatsız etmişti. Ölüm tehditleri alıyordu.
Politik bir güdüsü olmaksızın sınıfsal farklılıklara dikkat çeken bu yönetmenler aslında bir nevi günah çıkarmış oluyor ve tüm çıplaklığıyla ortaya koydukları sınıflı toplum düzeninin ayrıcalıklarından vicdanları rahat bir şekilde... more
Politik bir güdüsü olmaksızın sınıfsal farklılıklara dikkat çeken bu yönetmenler aslında bir nevi günah çıkarmış oluyor ve tüm çıplaklığıyla ortaya koydukları sınıflı toplum düzeninin ayrıcalıklarından vicdanları rahat bir şekilde yararlanmayı sürdürüyor. Hizmetçiler de hayatları filme çekilmiş olduğu için keyifle görevlerine devam ediyor. Peki, bu filmleri izledikten sonra biz ne hissetmeliyiz? Yönetmenin “sorumluluğunu yerine getirerek” paylaştığı utanç ve suçluluk duygusu bizim için ne ifade etmeli?
Devrimi radikalleştirmektense iktidarını sağlamlaştırmaya çalışan ve sınıf çelişkilerinin daha da keskinleşmesine yol açan Maduro bu yolu sonuna kadar açmış oldu. Bugün Maduro’yu eleştirmek, ABD müdahalesini meşru göstermenin değil,... more
Devrimi radikalleştirmektense iktidarını sağlamlaştırmaya çalışan ve sınıf çelişkilerinin daha da keskinleşmesine yol açan Maduro bu yolu sonuna kadar açmış oldu. Bugün Maduro’yu eleştirmek, ABD müdahalesini meşru göstermenin değil, Venezuela deneyiminden ders alınarak karşı-hegemonya potansiyeli taşıyan devrim olanakları üzerine düşünmenin bir yolu olarak gündeme gelmeli.
Son beş yıldır tarihinin en büyük kriziyle boğuşan Venezuela, Trump’ın yeni muhalefet lideri Juan Guaidó’yu “geçici başkan” olarak tanımasının ardından yeni bir krizle karşı karşıya geldi. Bu noktaya nasıl gelindiğini anlayabilmek için,... more
Son beş yıldır tarihinin en büyük kriziyle boğuşan Venezuela, Trump’ın yeni muhalefet lideri Juan Guaidó’yu “geçici başkan” olarak tanımasının ardından yeni bir krizle karşı karşıya geldi. Bu noktaya nasıl gelindiğini anlayabilmek için, Chávez’in bıraktığı mirasın adım adım nasıl aşındığını görmek gerekiyor.
Brezilya'da Bolsonaro'nun zaferiyle birlikte dünyadaki hâkim siyasal momenti belirleyen, Trump, Erdoğan, Putin, Modi ve Orban gibi liderlerle bir nevi " altın çağını " yaşayan otoriter sağ popülizm yeni bir ivme kazandı. Ancak en baştan... more
Brezilya'da Bolsonaro'nun zaferiyle birlikte dünyadaki hâkim siyasal momenti belirleyen, Trump, Erdoğan, Putin, Modi ve Orban gibi liderlerle bir nevi " altın çağını " yaşayan otoriter sağ popülizm yeni bir ivme kazandı. Ancak en baştan belirtmek gerekir ki eski bir asker olan Bolsonaro, Kongre'de çoğunluğu kazanamamış olsa da, arkasındaki güçlü ordu desteğiyle iktidarını daha önce Brezilya'da hiçbir sivil devlet başkanının sahip olmadığı yetkilerle donatabilecek güçte bir lider. Dolayısıyla bugün Brezilya sağ popülizmden çok daha büyük bir tehditle karşı karşıya.
Brezilyalılar, 2 Ekim’de yapılacak yerel seçimlere hazırlanırken, ülke genelinde sosyalist adayların Haziran Günleri’nden miras kalan forum geleneğini sürdürdüğünü ve meydanları dolduran geniş forumlarda katılımcı siyaset anlayışının... more
Brezilyalılar, 2 Ekim’de yapılacak yerel seçimlere hazırlanırken, ülke genelinde sosyalist adayların Haziran Günleri’nden miras kalan forum geleneğini sürdürdüğünü ve meydanları dolduran geniş forumlarda katılımcı siyaset anlayışının yerleşmeye başladığını gözlemlemek mümkün. Ağustos boyunca süren olimpiyat oyunlarında sıklıkla duyulan “Fora, Temer” (Temer, defol) sloganını halihazırda süren paralimpik oyunlarında da aynı sıklıkla duyabilirsiniz.
“İşgal et ve diren” (Ocupa e resiste), işgal edilen alanların mücadele alanları olarak örgütlendiğini gösteren önemli bir slogan. İşgal eylemleri, “işgal” kelimesine “bir yeri ele geçirmenin” ötesinde yeni bir anlam kazandırıyor. Bir... more
“İşgal et ve diren” (Ocupa e resiste), işgal edilen alanların mücadele alanları olarak örgütlendiğini gösteren önemli bir slogan. İşgal eylemleri, “işgal” kelimesine “bir yeri ele geçirmenin” ötesinde yeni bir anlam kazandırıyor. Bir direniş pratiği olarak işgalin anlamı, ele geçirilen alanı dönüştürmek ve bir “direniş mekânı” olarak yeniden düzenlemek. Öyle ki bakanlık binalarının bizzat kendisi, hükümetin meşruiyetine yönelik bir dev bir soru işaretine dönüşüyor. Okullar sadece “eğitimin yapıldığı yerler” değil, aynı zamanda eğitimin kimin için ve ne için yapıldığının sorgulandığı yerler haline geliyor. İşgal okulları aynı zamanda “başka bir eğitimin” mümkün olduğunu da gösteriyor.
Bu makale, Latin Amerika’daki ilk cumhuriyetlerin kuruluş sürecinde Simón Bolívar’ın rolünü incelemeyi ve onun politik mirasını cumhuriyetçilik temelinde tartışmayı hedefliyor. Bu doğrultuda öncelikle Bolivarcı cumhuri- yetçiliğin... more
Bu makale, Latin Amerika’daki ilk cumhuriyetlerin kuruluş sürecinde
Simón Bolívar’ın rolünü incelemeyi ve onun politik mirasını cumhuriyetçilik
temelinde tartışmayı hedefliyor. Bu doğrultuda öncelikle Bolivarcı cumhuri-
yetçiliğin şekillendiği bağımsızlık sürecinin dinamikleri, ardından Bolívar’ın
yazdığı Bogota ve Angostura anayasalarında öne çıkan cumhuriyet düşüncesi ele alınacak. Cumhuriyetçiliğin Bolívar için anlamını hem teorik hem de pratik açıdan tartışmak, 21. yüzyılda sosyalist lider Hugo Chávez’in geliştirdiği Bolivarcı ideolojinin anlaşılması için de rehber niteliğinde olacaktır.
Bu bölümün amacı, alt-emperyalist gelişme stratejisinin Brezilya’nın küresel kapitalizme eklemlenme sürecinde kalıcı bir eğilim haline geldiğini göstermektir. Buna göre, Brezilya’da alt-emperyalizm, 1960’larda ithal ikameci stratejinin... more
Bu bölümün amacı, alt-emperyalist gelişme stratejisinin Brezilya’nın küresel kapitalizme eklemlenme sürecinde kalıcı bir eğilim haline geldiğini göstermektir. Buna göre, Brezilya’da alt-emperyalizm, 1960’larda ithal ikameci stratejinin tıkanmasına yol açan iç pazar sorununu çözmeye yönelik bir kapitalist sınıf stratejisi olarak ortaya çıkmış, 2000’lerde İşçi Partisi (PT) iktidarında ise Lula da Silva’nın yeni-kalkınmacı politikalarıyla hızla uluslararasılaşan ihracatçı sektörlerin Afrika’ya yönelmesiyle, Güney-Güney işbirliği sürecinde yeniden şekillenmiştir. Bu argüman, ister askerî dikta rejiminin ister sol bir iktidarın altında olsun, alt-emperyalizm konumunun kendini nasıl yeniden üretebileceğini görebilmek açısından dikkat çekicidir. Makalede alt-emperyalizm, ulusaşırı birikim sürecinde tarihsel bir aşama olarak ele alınacaktır.
Latin Amerika hakkında rehber niteliği taşıyan bu derleme, yarı kıtanın “büyülü” ve gayet de “gerçek” halini birçok cephesiyle ele alıyor: Sömürgecilik mirasının ardından sürekli ABD “müdahalesi” altında verilen bağımsızlık ve kalkınma... more
Latin Amerika hakkında rehber niteliği taşıyan bu derleme, yarı kıtanın “büyülü” ve gayet de “gerçek” halini birçok cephesiyle ele alıyor: Sömürgecilik mirasının ardından sürekli ABD “müdahalesi” altında verilen bağımsızlık ve kalkınma uğraşı… Otoriter-askerî yönetim tecrübelerinden, uzun dönem bir “Latin Amerika olayı” gibi görülen popülizm ile anayasa ve rejim mücadeleleri… Sosyalizm deneyimleri… Yoksullar, kadınlar, toplumsal hareketler, dinsel akımlar… Ve bütün dünyayı etkileyen zenginliğiyle müzik, edebiyat, sinema, futbol… Kıtasal olguları incelerken, tek tek ülkelerin gerçeklikleri de ihmal edilmiyor kitapta. Birçok genel konu, ülke deneyimlerinin canlı hikâyeleriyle büyüteç altına alınıyor.

Esra Akgemci ve Kâzım Ateş’in hazırladığı derlemede, Karabekir Akkoyunlu, Kavel Alpaslan, Mert Arslanalp, Serdal Bahçe, Dilan Bozgan, Güneş Daşlı, Elif Tuğba Doğan, Fırat Duruşen, Ertan Erol, Esra Çeviker Gürakar, Tolga Gürakar, Özge Kemahlıoğlu, Celal Oral Özdemir, İlhan Özgen, Barış Özkul, Gözde Somel, Aylin Topal, Nejat Ulusay, Maria L. Urbina, Sibel Utar, Oya Yeğen ve Metin Yeğin’in katkıları yer alıyor.
This article demonstrates that the authoritarian populist strategy is most appealing when leaders create a sense of crisis and present themselves as having the only solution. The article underlines three performative methods of how Jair... more
This article demonstrates that the authoritarian populist strategy is most appealing when leaders create a sense of crisis and present themselves as having the only solution. The article underlines three performative methods of how Jair Bolsonaro in Brazil offered simple answers for a crisis and portrayed other political actors as the responsible ones to be removed. Firstly, nativism presents a conservative view on how politics should be structured by perceiving all "non-natives" as threatening. Secondly, messianism, the fetishism of Bolsonaro as a "messiah" who leads the way in the battle between "good" and "evil, " serves to reinforce the support of the Evangelist base against "PT members. " Finally, conspiracism provides an easy way to eradicate ambiguities and helps to fuel an antagonism against the "enemy.
This article presents a materialist ecofeminist critique of neoextractivism by highlighting its historical origins and elaborating its economic policy implications in Latin America. Three questions addressed are as follows: 1) How can... more
This article presents a materialist ecofeminist critique of neoextractivism by highlighting its historical origins and elaborating its economic policy implications in Latin America. Three questions addressed are as follows: 1) How can materialist ecofeminism contribute to understanding the current dynamics of capitalist development in the Global South, 2) why (neo)extractivism hits women hardest, and 3) to what extent and how ecofeminist movements can shape a post-extractivist transition to a just and sustainable future. The article's main argument is that exploitation and oppression in Latin America can be understood in terms of gender, race, and class and, therefore, require an intersectional analysis framework. Within this framework, post-extractivist alternatives in this region must incorporate an ecofeminist analysis to understand better how social expression systems (including sexism, white supremacy, and ecological crises) intersect and reinforce each other. In this framework, this study is intended to contribute to the growing literature and debate on the development and resistance dynamics of neoextractivism in Latin America, where long-standing racial and gender inequalities intersect with class inequalities.