Skip to main content
One of the most important roles falls to the police in maintaining law and order in the face of the ever-changing forms of crime in the world. Methods and practices aimed at maintaining the relationship of trust between human rights and... more
One of the most important roles falls to the police in maintaining law and order in the face of the ever-changing forms of crime in the world. Methods and practices aimed at maintaining the relationship of trust between human rights and the state during the operation occupy a large space in the social science literature. In this context, it can be said that a transition from a reactive policing to a proactive policing model has taken place in Turkey. This transition also includes the evolution from force exercise to service delivery. Our study attempts to consider the policing experiences of convicts who define themselves as religious within the context of these discussions. All the participants identified themselves as religious, Muslim. Convicts' religiosity and feelings of guilt were examined from the perspective of social and cultural capital. From the viewpoint of this problematization, the convicts' police experiences were subjected to qualitative phenomenological analysis. As a result of the research, it was found that religious teachings, as an element of cultural capital, do not prevent the commission of crimes, but have a formative effect in the process of police intervention.
Dünya genelindeki şiddet düzeyi, kümülatif bir karaktere sahiptir. Şiddet, duygusal, ekonomik, fiziksel, cinsel ve siber güç kullanılarak bir insana veya topluluğa farklı boyutlarda zarar vermeyi kapsar. Dolayısıyla şiddet, sayısız... more
Dünya genelindeki şiddet düzeyi, kümülatif bir karaktere sahiptir. Şiddet, duygusal, ekonomik, fiziksel, cinsel ve siber güç kullanılarak bir insana veya topluluğa farklı boyutlarda zarar vermeyi kapsar. Dolayısıyla şiddet, sayısız faktörün ortaya çıkardığı ve kendi toplumsal bağlamından kodların taşıyıcılığını yapan karmaşık bir davranıştır. Şiddetin motifleri, ortaya çıkış yöntemleri ve büyüklüğü; kültürel ve sosyal bağlamdan beslenen şiddete yönelik tutumlarda ve meşruiyetine ilişkin bakış açılarından bağımsız değildir. Kadına yönelik şiddet, sadece mağdurlara değil ailelere ve sosyal çevrelerine de toplumsal bir yük getirmektedir. Bununla birlikte, kadına yönelik fiziksel, duygusal, ekonomik, cinsel veya siber şiddet gibi türlerin her birinin kendine özgü toplumsal bağlamı vardır. Çalışmamızın amacı, şiddet görme değişkenine göre kadınların ev içi iş bölümlerine yaklaşımlarında farklılaşma olup olmadığını belirlemektir. Çalışmamız, 2020 yılında Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) tarafından tamamlanan Türkiye Aile Araştırması kapsamındaki anket sorularından elde edilen birincil verilere dayanmaktadır. Bu araştırmaya katılan farklı bölgelerdeki 26 ilden 1512 kadın örneklem grubumuzu oluşturmaktadır. Elde edilen verilere frekans, yüzde ve t-testi analiz teknikleri uygulanmıştır. Çalışmanın bulgularına göre, hayatında en az bir defa dört şiddet türünden birine maruz kalan kişiler, kadınların çalışmasını, para kazanmasını ve erkeklerin ev temizliği ile ilgilenmesini diğer gruba göre daha uygun bulmaktadır. Hiçbir zaman şiddete maruz kalmadığını belirten kadınlar ise ev içi iş bölümünde daha geleneksel bir çerçevede değerlendirilebilir.
Giriş 2019'un son çeyreğinde Çin Halk Cumhuriyeti'nde baş gösteren yeni Koronavirüs hastalığı (COVID-19), tüm dünyayı hızla etkisi altına aldı. Pandemi niteliğini kazanan salgınla birlikte tüm dünyada alınan tedbirlerle gündelik yaşamın... more
Giriş 2019'un son çeyreğinde Çin Halk Cumhuriyeti'nde baş gösteren yeni Koronavirüs hastalığı (COVID-19), tüm dünyayı hızla etkisi altına aldı. Pandemi niteliğini kazanan salgınla birlikte tüm dünyada alınan tedbirlerle gündelik yaşamın işleyişi birçok alanda değişikliğe maruz kaldı. Virüsün yayılmasını durdurmak için alınan önlemler sosyal mesafe, uzaktan iletişim ve karantina gibi yeni pratikler, seri bir şekilde hayatlarımıza dâhil oldu. Ülkemizde virüsün ilk kez tespit edildiği 11 Mart 2020 tarihinden itibaren tedbir uygulamaları somut bir boyut kazandı. Okullar uzaktan eğitim sistemine geçti. İnsanların yakın temas içinde bulunabileceği mekânlar geçici olarak kapatıldı. Seyahat ve ulaşım kısıtlamaları getirildi. Çeşitli sek
Bu çalışma, okuyucusunu, sivil toplum kuruluşlarının (STK) temsil sorununu genelde Müslüman dünyası özelde de Türkiye üzerinden düşünmeye davet etmektedir. Bu amaçla, STK’ların hizmet ettiği ve temsil ettiği kitlelerin örtüştüğü veya... more
Bu çalışma, okuyucusunu, sivil toplum kuruluşlarının (STK) temsil sorununu genelde Müslüman dünyası özelde de Türkiye üzerinden düşünmeye davet etmektedir. Bu amaçla, STK’ların hizmet ettiği ve temsil ettiği kitlelerin örtüştüğü veya ayrıştığı noktaları, şeffaflık prensibini, ideolojik misyonu, niceliksel durum ile niteliksel geri dönütlerinin incelenmesi hedeflenmek edir. Bu hedef doğrultusunda, çalışmada toplumsal bir gerçeklik olarak STK’lar üzerine yapılan tartışmalara ışık tutacak teorik bir arka planla birlikte, daha geniş anlamda sivil toplumdaki yer, durum ve fonksiyonları ele alınarak akut ve kronikleşen belli başlı hususlara değinilecektir.
Sivil toplum ve sivil toplum kuruluşları alanında araştırma yürüten sosyal bilimciler kavramın ilk formunu Aristo’da arama eğilimindedir. Tarihsel süreçler, sosyal bilim literatür birikimi, araştırmacıların ait olduğu lokasyonun ve her dönemde etkili olan siyasal, kültürel ve ekonomik ruhun etkisiyle sivil topluma yüklenen anlam Aristo’dan günümüze ciddi bir dönüşüm geçirmiştir. Bununla birlikte, genel çerçevede temsil problemi düşünüldüğünde, Hegel, Marx, Gramsci ve Keane gibi düşünürlerin görüşlerinin etkili olduğu söylenebilir. Bu teorik çerçeve günümüz sivil toplum kuruluşlarının temsil gücü üzerine düşünme imkânı
sunacaktır.
Bu analiz bir sosyal hizmet olarak manevi danışmanlığın Müslüman toplumlarındaki formlarını, Batı dünyasındaki sürecini, Türkiye’deki güncel durumunu, uygulamanın kurumsal, içeriksel, teknik problemlerini ele almakta ve bu problemler... more
Bu analiz bir sosyal hizmet olarak manevi danışmanlığın Müslüman toplumlarındaki formlarını, Batı dünyasındaki sürecini, Türkiye’deki güncel durumunu, uygulamanın kurumsal, içeriksel, teknik problemlerini ele almakta ve bu problemler ışığında bazı öneriler içermektedir.
Din ve toplum antik dönemden bu yana sosyal bilimlerde tartışılan konular arasında gün-demdeki yerini korumuştur. Bu yüzden bu iki kavram da zengin bir muhtevaya sahiptir. Din ve toplum farklı zaman ve coğrafyalarda farklı anlamlar... more
Din ve toplum antik dönemden bu yana sosyal bilimlerde tartışılan konular arasında gün-demdeki yerini korumuştur. Bu yüzden bu iki kavram da zengin bir muhtevaya sahiptir. Din ve toplum farklı zaman ve coğrafyalarda farklı anlamlar yüklenmiştir. Özellikle XIX. yüzyılda bu anlamların zıtlıklarının yükseldiği hususlar ön plandadır. Perspektifler arasında antago-nistik ilişkinin hakim olduğu bu dönem ve sonrasında pozitivizm ve anlamacı yaklaşımın dikkat çektiğini söyleyebiliriz. Ampirik olan ve olmayan arasında hiyerarşik ilişki kuran pozi-tivizm, doğa bilim metodolojisine yakın bir yol izlemekte bir beis görmez. Bu zemin çerçe-vesi ekolün toplum anlayışı, din olgusuna dair değerlendirmelerini ve felsefi argümanlarını doğrudan etkilemiştir. Anlamacı yaklaşım ise doğa bilim yöntemi tarih-toplum bilim nes-nesine uyarlanamaz olduğuna dikkat çeker. Zira insan ve toplum durağan ve tamamlanmış oluşumlar değildir. Bu çalışmada mezkur tartışmalar bünyesinde barındıran düşünür Ernst Wilhelm Peter Troeltsch perspektifinde incelenecektir. Öz: Bu çalışmanın amacı Ernst Troeltsch'un düşünsel birikiminde din ve toplum hakkındaki görüşlerini ortaya koymaktır. Bu konuyu derinlemesine ele alan düşünürün çizdiği metodolojik ve epistemolojik çerçeve resmedilmeye çalışılacaktır. İlk bölümde, Ernst Troeltsch'un din ve toplum değerlendirmelerine yön veren metodolojik duruşu ve düşünsel arka planı incelenecektir. Düşünürün sosyal teori ve metodoloji tartışmalarındaki yeri resmedilecektir. Bağlamda Troeltsch'un tarihselciliği bir metodoloji olarak ele alma biçimi ön plandadır. İkinci bölümde, tarihselcilik metodolojisinin belirleyici olduğu din ve toplum kavramlarına bakışı ve bunları değerlendirme biçimi irdelenecektir. Belirtilen iki kavram çerçevesinde özellikle Avrupa toplumu merkezinde incelemeleri de önemlidir. Din ve toplumun karşılıklı etkileşimi düşünürün perspektifinde değerlendirilmeye çalışırken kavramsal ve tarihsel oluşumların uyumuna dikkat çekilmiş olacaktır. Buna bağlı olarak din ve toplum çerçevesinde XIX. ve erken XX. yüzyıl teorik birikimi ve sosyolojik durumu Troeltsch düşüncesinde ele alınacaktır. Böylece din ve toplum konusunda karşılıklı ilişkisellik içinde teorik ve pratik çerçevede bir değerlendirme sunulacaktır.
Modernleşme, iş gücüne katılım ve göç ile birlikte bireylerin maneviyata ve dinî gelişime ayırdıkları zaman aralıkları da değişmiştir. İş gücü alanı, özel alan, kamusal alan gibi birçok mekânsal bölünmenin deneyimlenmesi, gündelik yaşam... more
Modernleşme, iş gücüne katılım ve göç ile birlikte bireylerin maneviyata ve dinî gelişime ayırdıkları zaman aralıkları da değişmiştir. İş gücü alanı, özel alan, kamusal alan gibi birçok mekânsal bölünmenin deneyimlenmesi, gündelik yaşam pratiklerinin dönüşmesi ve zaman planlamasının büyük çoğunluğunu örgün eğitim ya da iş gücünün oluşturması, bireylerin manevi ve dinî olarak destek almasını bir ihtiyaç haline getirmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından sunulan manevi danışmanlık uygulaması, Türkiye'deki bireylerin bu ihtiyaçlarını farklı alanlarda ve mekânlarda karşılamaktadır. Bu uygulama, hükümlülerin ve manevi danışmanların taşıyıcılığını yaptığı sosyal sermayelerinin ilgili mekândaki karşılaşmasını kapsamaktadır. Çalışmamızda, hükümlülerin manevi danışmanlık deneyimlerini kültürel ve sosyal sermayeleri bağlamında incelemekteyiz. Bu incelemeyi gerçekleştirebilmek için uygun analitik kurgu fenomenolojik desene göre inşa edilmiştir. Elde edilen veriler, MAXQDA programında kategorik içerik analizine tabi tutulmuştur. Bahsi geçen veriler, Bursa H ve E Tipi Ceza İnfaz Kurumları'nda bulunan hükümlülerle bire bir görüşmelerden oluşmaktadır. Çalışmamızın birinci bölümü olan giriş bölümü, araştırmanın soruları, deseni ve analizi kapsayan yöntemden oluşmaktadır. İkinci bölümünde suçun toplumsal bağlamını irdeleyen teorileri, sosyal ve kültürel sermaye açısından değerlendirdik. Gerilim, sosyal bağ, etiketleme ve Şikago okullarının sorunsallarında yatan sosyal sermaye ile kültürel sermaye arasındaki çatışmaya dikkat çektik. Üçüncü bölümde, hükümlülerin cezaevi öncesi sosyal ve kültürel sermaye deneyimlerini ele aldık. Dördüncü bölümde, bu sermayelerin cezaevine taşınması ve sürdürülmesini inceledik. Beşinci bölümde, manevi danışmanlık deneyimlerinin bu bağlamda nasıl deneyimlendiğini ortaya koyduk. Çalışmamız neticesinde hükümlülerin manevi danışmanlığı; kültürel ve sosyal sermayenin çatışması, köprü ve bağ kuran sosyal sermayenin eksikliği, sosyal sermayenin kültürel sermayeyi ötekileştirmesi ve hayatlarının her alanında taşıyıcılığını yaptıkları habitus bağlamında deneyimlediklerini tespit ettik.