İnsan, iyilik ile kötülük arasında salınan bir varlık şeklinde de tanımlanır. Nitekim farklı düşünürler gibi, Monteigne’in de “Her insanda insanlığın tüm halleri vardır.” tespiti yapısal bu esnekliğin altını çizer. Muhtemelen insanın bu...
moreİnsan, iyilik ile kötülük arasında salınan bir varlık şeklinde de tanımlanır. Nitekim farklı düşünürler gibi, Monteigne’in de “Her insanda insanlığın tüm halleri vardır.” tespiti yapısal bu esnekliğin altını çizer. Muhtemelen insanın bu özdeki ikilemidir ki devlet örgütlenmesini tarihin ağırlıklı bir döneminde insanın gelişen yazgısının temel etkeni kılmıştır. Özellikle devletin, meşru güç kullanma yetkisiyle insanı, yine insanın aşkın hırsının ürünü tehditlere karşı korumanın en etkili araç görülüşü, onun bu konumunu daha da tahkim ederek günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Bu güzergâhta post-modern dinamizmin çeşitli liberal çıkışlarına rağmen devlet realitesi, yaşamın sürekli yenilenen “kargaşa ve suç patlamasıyla” (Seneca, 2019: 32) ulusal ve uluslararası sahadaki belirleyiciliğini korumuştur. Hatta 21’inci yüzyılın tecrübe edilmekte olunan ilk yirmi yılında da, genel geçer bir güvenlik ortamından ziyade; devlet, grup ve kişilerin beklentileriyle yön bulan ilişkiler ağı da bunu yansıtmaktadır. Anlaşılan o ki, geleneksel ortak moral değerlerinin gittikçe daha fazla gölgelendiği bu aktüel tablo, yakın gelecekte de yeni güvenlik konularıyla güncellenişini sürdürecektir (Alpkutlu, 2017). Ne var ki temelinde eksik veya yanlış eğitim-öğretim olduğu varsayılan bu özdeki kronik gelişmelerin çözümü ise çoğunlukla, eğitimden ziyade, sert güvenlik tedbirleri üzerinden tanılanarak geliştirilen palyatif çözümlerle giderilmeye çalışılmış ve çalışılmaktadır. Görünen o ki gün be gün yeni suç çeşitleri lehine sonuçlar doğuran bu çıkmaz, adaletli bir dünya tasavvurunu hedefleyen esaslı bir eğitim-öğretim felsefesi ve pratiği ortaya çıkana dek, ulusal ve uluslararası sosyolojiyi ve kriminolojiyi de belirlemeye devam edecektir. Bu perspektifle Türk tarihine bir göz atıldığında, zamanın ruhuna uygun eğitim sistemleriyle liyakat özlü yönetimler oluşturmuş beylikler, devletler ve imparatorluklar dikkat çekmektedir...
...Bu giriş etrafında çalışma bütününde; “Anlayan, anlaşılan, anlatabilen ve ortak değerlerde uzlaşabilen bir vatandaş; anlaya ve anlaşılabilirliği bulanık, birkaç diploma ve sertifika sahibi kalabalıktan daha pozitif düzeyde devlet güvenliğine yansıyabilir” varsayımı tartışılmıştır. Bu özde cevabı aranan sorular da olmuştur ki bunlar: a. 21’inci yüzyıla pozitifi yansıyacak bir kuşağın kalitesi, yalnız bitirilen okul ismi veya alınan diploma sayısıyla ölçülebilir mi? b. Miladi üçüncü bin yılda, 20’nci yüzyılın eğitim-öğretim perspektifiyle, genç nesli olgunlaştırarak hayata hazırlamak mümkün müdür? c. Mevcut eğitim yaklaşımıyla hayat çarkının dışına itilen riskli insan kümesi genişlemeye devam edecek midir? d. Küreselleşme ve yerelleşme, kadın-erkek, yaşlı-genç ve varsılyoksul ayrımlarıyla iyice bozulan yaşam ritminde yerel ve küresel toplumu gelecek kaygısından uzaklaştırabilecek bir eğitim-öğretim sistemi mümkün müdür? Mümkünse bunun belirgin bir modeli geliştirilerek nasıl pratiğe dökülebilir? Sonuç olarak, çalışmanın genelinde cevapları verilen nitel özlü bu çalışma, bir hipotez, birkaç kritik soru ve bazı ilişkili önermeler eşliğinde dört ana ve çeşitli tali başlık etrafında şekillenmiştir. Bu çizgide bir tema ve ana fikir etrafında yön bulan metnin yönteminde ise analitik ve tanılayıcı bir yaklaşım tercih edilmiştir. Diğer yandan, yazın alanı üzerinden yapılan okumalar ile ampirik birikim ve gözlem içeren çeşitli tekniklerle de yöntem yer yer genişletilmiştir. Konu boyutuyla ise tarihi akış içinde ve Anadolu fotoğrafı üzerinden eğitim-öğretim sorunsalına değinilmiş ve güncel gelişmeler üzerinden devlet güvenliğine ilişkin çıkarımlarda bulunulmuştur. Bu çerçevede, “Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreğinde de Türkiye’nin de kalıcı güvenliği, savunma direnci ve mevcut yüzyıla yön verebilirliği, birinci derecede, eğitim sistemiyle ilişkilidir.” sayıltısıyla desteklenmiştir. Bu yönde bir sinerji yakalamanın en sade yolu ise, olgunun bir etkileneninin ifadesiyle “Bir çocuk, bir öğretmen, bir kalem ve bir kitap dünyayı değiştirebilir. Tek çözüm eğitimdir. Eğitim her şeyden önce gelir” (Yusufzay, 2019: 351) felsefesinde belirmiştir.