Skip to main content
Journal of Diplomatic Research (JDR)
  • Karaman Mahallesi Tuna Caddesi Karaman Dernekler Yerleşkesi No: 59 Nilüfer – Bursa – Türkiye

    jdr_editor@diplomasiarastirmalari.org.tr
  • +90 (224) 294 11 65
Finansal ve ekonomik küreselleşmenin yoğun şekilde hissedildiği 2008 küresel finans krizi ile birlikte ekonomik güvenliğin, sadece ulus devletlerin değil her düzeyde uluslararası ilişkiler aktörün varlığı için kritik bir unsur haline... more
Finansal ve ekonomik küreselleşmenin yoğun şekilde hissedildiği 2008 küresel finans krizi ile birlikte ekonomik güvenliğin, sadece ulus devletlerin değil her düzeyde uluslararası ilişkiler aktörün varlığı için kritik bir unsur haline geldiği kanıtlanmıştır. Hayati bir önem taşıyan bu unsurun hangi araç, hangi kurumlar ve nasıl yürütüleceği ise ekonomik diplomasiyi ön plana çıkarmıştır. Özellikle unsurun ekonomik güvenlik ile ilişkisi ve dış politika stratejileri üzerindeki etkisinin daha iyi anlaşılmasına gün geçtikçe ihtiyaç artmaktadır. Bu bakımdan çalışmanın ilk kısmında ekonomik diplomasinin iç içe geçmiş yapısını ortaya çıkarmak amaçlanırken kavramsal ve analitik bir çerçeve çizilmeye çalışılacaktır. Ekonomik güvenliği sağlama sürecinde araçsallaştırılan ekonomik diplomasinin bu süreç ile birlikte analizinin her boyuttaki küresel projeksiyonları daha iyi anlamamıza yardımcı olacağı düşünülmektedir. Son kısımda ise Çin Halk Cumhuriyeti’nin ulusal ve küresel hâkimiyet hedeflerinde ekonomik güvenliğini sağlamak için attığı adımlarda proaktif bir şekilde ekonomik diplomasiyi nasıl kullandığı başta Afrika kıtası ile ilişkileri üzerinden analiz edilirken, bu iki unsurun etkileşiminin kıtaya dönük politikalarda açıkça izlendiği savunulmaya çalışılacaktır.
Following the logic of discovery, I conduct a comparative descriptive analysis of the decision makers who negotiated the Treaty of Utrecht of 1713 and the Final Act of the Congress of Vienna of 1815. The goal is to establish the facts of... more
Following the logic of discovery, I conduct a comparative descriptive analysis of the decision makers who negotiated the Treaty of Utrecht of 1713 and the Final Act of the Congress of Vienna of 1815. The goal is to establish the facts of the two cases concerning indicators of war-weariness and fear of the radical potential of war as motivations for engaging in the negotiations, and of innovative thinking about international relations as reaction to those motivations. These facts are associated with the presence of the practice of managerial coordination among the major powers after Vienna, and its absence after Utrecht. The comparative descriptive analysis leads to four theoretical propositions that can be used to build hypotheses, for future evaluation according to the logic of confirmation.
Güvenlik çalışmalarının bir alt unsuru olan terörizm alanında özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde 2001 yılında meydana gelen 11 Eylül saldırılarının ardından paradigmal bir değişim yaşanmıştır. Söz konusu değişim uluslararası... more
Güvenlik çalışmalarının bir alt unsuru olan terörizm alanında özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde 2001 yılında meydana gelen 11 Eylül saldırılarının ardından paradigmal bir değişim yaşanmıştır. Söz konusu değişim uluslararası güvenlik örgütü olarak anılan Kuzey Atlantik Antlaşma Örgütü (NATO)’nün beşinci maddesini tarihte ilk defa yürürlüğe sokmasına yol açmıştır. Soğuk Savaş sonrasında varlığı sorgulanan örgütün ajandasına dahil edilmiş olan belirsizlik, istikrarsızlık, çok yönlü tehdit ve risk tanımları terörizmle mücadelede ucu açık bir sürecin başlamasına neden olmuş; bununla birlikte farklı birçok alan ve disiplinin terörizm alanına ilgi duymasını sağlamıştır. Bu çalışmada Joseph S.Nye tarafından ortaya atılan ve neoliberal bakış açısına sahip bir kavram olan yumuşak güç ve yumuşak gücün bir tekniği olan, kamu diplomasisi kavramının güvenlik ve terörizm alanındaki uygulanabilirliği incelenmiştir. Bununla birlikte, kendi içerisinde başlı başına bir diyalektik bakış açısının yansıması olan yumuşak güç ve terörizm kavramlarının, terör örgütlerinin zayıflatılması ve mümkün olduğu taktirde ortadan kaldırılması amacıyla hangi enstrümanlar yoluyla kullanılabildiğini ortaya koymaya çalışmaktadır. Çalışmada tarihsel süreçte istimalet politikası biçiminde adlandırılan, ancak güvenlik ve terörizm alanında henüz yeni bir kavram olarak ortaya çıkan kamu diplomasisi tekniğinin, uygulama alanı olarak terör örgütlerine katılan insanların çeşitli metodolojiler kullanarak örgütten ayrılmasını amaçlayan ‘ikna süreçleri’ örneği ele alınmıştır. Ayrıca kamu diplomasisi uygulamalarının güvenlik ve terörizm çalışmalarında kullanılabilir olduğu genel önermesinin doğruluğunu test ederek mevcut terörizm literatürüne katkı sağlama düşüncesindedir
Diplomasi, uluslararası sistemdeki aktörlerin kullandığı temel dış politika araçları arasındadır. TransKafkasya’daki hegemonik geçmişi düşünüldüğünde diplomasi, Rusların sık kullandığı dış politika araçları arasında yer almamaktadır. Zira... more
Diplomasi, uluslararası sistemdeki aktörlerin kullandığı temel dış politika araçları arasındadır. TransKafkasya’daki hegemonik geçmişi düşünüldüğünde diplomasi, Rusların sık kullandığı dış politika araçları arasında yer almamaktadır. Zira 19. yy’da Kaçar İranı ve Osmanlı İmparatorluğu’na üstünlük sağladıktan sonra Bölge’deki tek hegemon güç Rus Çarlığı olmuştur. Bolşevik Devrimi’nden sonraki beş yıl hariç, 150 yıldan fazla Bölge’deki tek hegemon güç olan Ruslar bu hakimiyetlerini Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin dağılmasından sonra kaybetmişlerdir. 1991 yılında hukuken bağımsız olan Trans-Kafkas cumhuriyetleri Türkiye ve İran gibi bölgesel güçlerin yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa Birliği (AB) ve Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) gibi küresel aktörlerle ilişkilerini geliştirmişlerdir. Yakın Çevresi’nde herhangi bir devletin güç kazanmasını istemeyen Rusya Federasyonu (RF) için “Yeni Büyük Oyun”un kaçınılmaz dinamiklerini tamamen engellemek mümkün olmasa da RF Bölge devletleri içindeki dondurulmuş sorunlar vasıtasıyla kontrolünü sürdürmeyi amaçlamış, sorunların çözümüne yönelik diplomatik süreçlerde yer almıştır. RF hem bölgesel ve bölge dışı güçlerle hem de Trans-Kafkas devletleriyle ilişkilerinde diplomasiyi realist çerçevede çıkarlarına yönelik olarak kullanmıştır. Çalışmamızda RF’nin Soğuk Savaş Sonrası Dönem’de Trans-Kafkasya’daki diplomatik manevraları ve dış politikasında diplomasiyi nasıl kullandığı özellikle RF’nin Trans-Kafkasya devletleriyle ilişkileri bağlamında analiz edilecektir.
Bir kıyı devletin deniz kuşağı üzerindeki egemenliği, yukarıdaki hava sahasına ve deniz tabanına ve onun alt toprağına kadar uzanır ve bu nedenle çok kapsamlıdır.1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) deniz alanlarının... more
Bir kıyı devletin deniz kuşağı üzerindeki egemenliği, yukarıdaki hava sahasına ve deniz tabanına ve onun alt toprağına kadar uzanır ve bu nedenle çok kapsamlıdır.1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) deniz alanlarının sınırlarının çizilmesinin kurallarını ve tabi olacakları hukuki rejimi belirlenmesiyle birlikte Libya Akdeniz’deki en büyük Münhasır Ekonomik Bölgelerden birine sahip bir devlet olarak jeopolitik dengeleri değiştirme gücüyle büyük bir önem kazanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında 27 Kasım 2019’da imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırmasına dair mutabakat, Doğu Akdeniz’deki diğer devletlerin tepkisini çeken ve enerji jeopolitiğini değiştiren önemli bir adım atmıştır. Ancak Libya’da silahlı çatışmaların devamı ile Libya Ulusal Ordusu (LNA-Libya National Army)’nun kontrol bölgelerinin de sürekli olarak değişmesiyle meşru hükümetin ülke üzerinde hâlihazırda zayıf olan kontrolü kaybetmesi veya değişmesi riskiyle karşı karşıyadır. Berlin Konferansı’nda alınan kararlar Libya Siyasi Anlaşması’na atıf yapmakta bu durum Türkiye ile Libya arasındaki antlaşma ile ilgili soruları da beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda çalışmada deniz yetki alanlarının sınırlandırılması mutabakatı uluslararası antlaşmalarda yetki konusu, antlaşmaların geçersizliği ve sona erdirilmesinin olası sonuçları, hükümetlerin tanınması başlıklarıyla uluslararası hukuk kuralları ve güncel gelişmeler ışığında değerlendirilecek mutabakatın kısaca hukuki statüsünün analizi yapılacaktır.
In 1991, the United Nations Security Council set up a weapons inspection and disarmament regime of Iraq that remained intact for several years before withering under bureaucracy. After the terrorist attacks of September 11, 2001, the... more
In 1991, the United Nations Security Council set up a weapons inspection and disarmament regime of Iraq that remained intact for several years before withering under bureaucracy. After the terrorist attacks of September 11, 2001, the success and failures of this regime were brought into focus as President George W. Bush established leadership at the United Nations and announced an international war on terror. The U. S. deemed these inspections, together with their contemporary incarnation, as less than satisfactory. The result was an obstinate administration, unrestrained by the end of the Cold War, in pursuit of what they deemed an unacceptable threat. The decision to go to War with Iraq ultimately was driven by Bush's belief that Saddam's intentions as Iraqi leader were far more important than his actual capabilities.
Balkans has a strategic importance for Bulgaria. Bulgaria, which has historical and demographic ties with the region have tried to expand its influence area in the Balkans during the GERB governments. For this reason, Bulgaria has... more
Balkans has a strategic importance for Bulgaria. Bulgaria, which has historical and demographic ties with the region have tried to expand its influence area in the Balkans during the GERB governments. For this reason, Bulgaria has benefitted from the Public Diplomacy in the scopes of education and culture. Besides, the passport of Bulgaria, that gained power and prestige after the EU membership of the country has become the most important cultural instrument towards the region. In this study, the place of Public Diplomacy in the Bulgaria’s Balkans Policy during the GERB governments was analyzed.
Recent years have witnessed revolutionary changes in Turkey's domestic and international policies as the dynamics of the international order have been changing in a post-western fashion. Turkey, a NATO member since 1952 and an EU... more
Recent years have witnessed revolutionary changes in Turkey's domestic and international policies as the dynamics of the international order have been changing in a post-western fashion. Turkey, a NATO member since 1952 and an EU membership candidate since July 2005, has been experiencing a difficult relationship with its traditional allies and partners within the western international community over the last decade. This article seeks to analyze the dynamics of Turkey's response to the emerging post-western international order within the framework of Turkey’s domestic environment and foreign policy. Of special importance in this regard is the impact that the so-called Russian revisionism/resurgence has had on Turkey's choices. To what extent and in which ways have the dynamics of Russia's challenge to western primacy in global politics constituted a role model for Turkey? What are the similarities and differences between Russian and Turkish efforts to adapt to the emerging post-western international order?
For many years, the argument persists that we have entered a leader’s era. Political leadership has taken pole position in political and social life when compared with political parties or their ideologies. Whether Presidentialization or... more
For many years, the argument persists that we have entered a leader’s era. Political leadership has taken pole position in political and social life when compared with political parties or their ideologies. Whether Presidentialization or Prime Ministerial Predominance, the personification rests on a single individual, portrait, or dominant figure solemnly embraced by the masses. Such a political emergence has been witnessed in numerous countries and has recently gained the attention of political science researchers. At this point, the aim of this study is to understand how personification has come to be so prevalent in political and social life and how political leaders both motivate and inspire their people to represent their beloved countries. To answer this question, the transformational leadership theory is scrutinized within the case of Vladimir Putin. The evaluation of this theory rests on its main assumption, which is posed as a leadership model shaped around a personalized charismatic leader. This is tested via a discourse analysis of Vladimir Putin.
Birleşmiş Milletler (BM) 2. Dünya Savaşı’nın ardından ortaya çıkan küresel boyuttaki yıkım sonrası öncelikli olarak çatışmaların önlenmesi, sürdürülebilir barışın sağlanması ve korunması çabalarına hız vermiştir. Uluslararası barış ve... more
Birleşmiş Milletler (BM) 2. Dünya Savaşı’nın ardından ortaya çıkan küresel boyuttaki yıkım sonrası öncelikli olarak çatışmaların önlenmesi, sürdürülebilir barışın sağlanması ve korunması çabalarına hız vermiştir. Uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasında temel sorumluluk sahibi olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), son dönemde barış ve güvenliğin bozulduğu veya tehdit edildiği hallerde ağırlıklı olarak barışı koruma kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermiştir. Bu kapsamda BM, Haiti’de yıllar boyunca devam eden siyasal belirsizlik ve sınıf çatışmasına son vererek bozulan istikrarı yeniden sağlamak amacıyla ilk olarak 1993’de müdahalede bulunmuş, birbirinin devamı ve tamamlayıcısı niteliğinde bir dizi Barışı Koruma Operasyonları (BKO) ile nihai barışı tesis etmeye çalışmıştır. Haiti’de görevlendirilen en uzun süreli operasyon olan BM Haiti İstikrar Misyonu (United Nations Stabilization Mission in Haiti/MINUSTAH) ise 2004’de kurulmuştur. Bu yeni Misyon, sadece ateşkes anlaşmalarının uygulanmasının denetimini üstlenen geleneksel BKO’ndan farklı olarak, Haiti Ulusal Polisi’nin (Haitian National Police/HNP) yeniden yapılandırılması ve kapasitesinin artırılması görevini de üstlenmiştir. Bu çalışmada, Haiti’de işlenen suç oranlarının ve polis sayısının yıllar içindeki gelişimi karşılaştırılmalı olarak ele alınarak MINUSTAH’ın, Haiti Ulusal Polisi’nin kapasitesinin geliştirilmesindeki rolü ve etkisi analiz edilmiştir