PLANLAMA
TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI YAYINI
Sayı
30 1
Cilt
Dört Ayda Bir Yayımlanır
ISSN 1300-7319
II
PLANLAMA
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü - Owner and Chief Editor
TMMOB Şehir Plancıları Odası adına Orhan SARIALTUN
Serbest Şehir Plancısı / TMMOB Şehir Plancıları Odası
Editörler - Executive Editors
Tayfun KAHRAMAN
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
Tuba İNAL ÇEKİÇ
Humboldt Üniversitesi- Berlin, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Süleyman BALYEMEZ
İstanbul Aydın Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Mimarlık Bölümü
Yayın Kurulu - Editorial Board
Kumru ÇILGIN
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü - İstanbul
Tolga ÇİLİNGİR
Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü - İzmir
Gökhan Hüseyin ERKAN
Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü - Trabzon
Savaş Zafer ŞAHİN
Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü - Ankara
Fikret ZORLU
Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü - Mersin
Yayın Sekretaryası - Editorial Secretariat
Oktay KARGÜL
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi
Bedel EMRE
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi
III
PLANLAMA
ISSN 1300-7319
TMMOB Şehir Plancıları Odası’nın Yayın Organıdır
Oda birimlerine ve üyelere ücretsiz gönderilir
Yılda Üç Defa Yayınlanır (Mart, Temmuz, Kasım)
PLANLAMA Ulrich’s, Avery Index, Web of Science Emerging Sources Citation Index (ESCI),
European Reference Index for the Humanities and Social Sciences (ERIHPLUS) ve TÜBİTAK
ULAKBİM TR Dizin veri tabanlarında dizinlenmektedir.
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: TMMOB Şehir Plancıları Odası adına Orhan SARIALTUN
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi
İletişim: planlama@planlamadergisi.org
Adres: Cihannüma Mah. Akdoğan Sok. Başar Apt. No:30 D:6-7 Beşiktaş/İSTANBUL
Tel:
0212 275 43 67
Faks:
0212 272 91 19
E-posta: planlama@planlamadergisi.org
İnternet adresi:
www.planlamadergisi.org
www.journalofplanning.org
www.jplanning.org
KARE
www.karepb.com
KARE YAYINCILIK tarafından tasarlanmıştır.
Basım tarihi: Mart, 2020
Yayın türü: Süreli yayın
Baskı adedi: 750
Matbaa: Aydan Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş
Alınteri Bulvarı, 3364 Sokak No: 4, Ostim, Ankara
IV
PLANLAMA
Yazarlara Bilgi
TMMOB Şehir Plancıları Odası’nın yayın organı olan Planlama
Dergisi, kentsel ve bölgesel çalışma alanlarından orijinal makaleleri, araştırma özetlerini, kitap incelemelerini ve meslek alanına
ilişkin güncel tartışma, görüş ve derlemeleri yayımlamaktadır.
Oda üyelerine ücretsiz dağıtılan dergi; şehir ve bölge planlama
alanındaki uygulama örneklerinin yanı sıra politika uygulamalarını, uygulama araçlarını ve sosyolojik çalışmaları meslektaşlarına ve okurlara ulaştırma çabasındadır. Yılda üç kez yayımlanan
dergide her bir araştırma makalesi, tarafsız bir değerlendirme
sürecine tabi tutulmakta olup, kendi alanlarında uzman hakemler
tarafından gözden geçirilmektedir. Baş Editör(ler), derginin yayın
kurulu üyelerinden gelen makalelerin değerlendirme süreçlerini yönetmek için harici ve bağımsız hakemleri davet etmektedir. Tüm yazılar için karar verme sürecindeki nihai otorite Baş
Editör(ler)dir.
Planlama Dergisi Yayın Kurulu ve Kare Yayıncılık, editöryal ve
yayın süreçlerini Bilim Editörleri Konseyi (Council of Science
Editors - CSE), Yayın Etiği Komitesi (Committee on Publication
Ethics - COPE), Avrupa Bilim Editörleri Birliği (European Association of Science Editors - EASE) kurallarına göre şekillendirmiştir. Yayın Kurulu Başkanı, Planlama Dergisinde tüm bilimsel içerik
ve yazıların yayımlanma sürecinde karar veren nihai otoritedir.
Sorumlu yazar makaleyi göndermeden önce tüm yazarlar ORCİD kimlik numarası edinmeli ve bu numarayı sorumlu yazara
iletmelidir. İlgili ORCID numarası edinmek için linki tıklayınız;
https://orcid.org/
Etik kurul kararı gerektiren sosyal çalışmalarda etik kurul onayı
alınmış olmalı, bu husus yazar(lar)ın kimlik ifşasına yol açmayacak
biçimde yöntemde belirtilmeli ve başvuru formu ile etik kurul
onay belgesi veya ilgili yasal dökümantasyon ayrı bir dosya olarak
sisteme yüklenmelidir.
Dergide Türkçe ve İngilizce dillerinde makalelere yer verilmektedir. Araştırma makaleleri için yazı uzunluğu (metin, tablo, şekil,
dipnot vd. dâhil; başlık, özet, anahtar kelimeler ve kaynakça hariç) 9000, derlemeler için 5000, görüş yazısı, kitap incelemesi ve
diğer yazılar için 2500 kelimedir. Tüm yazılar önce baş editör(ler),
bölüm editörleri ve editör yardımcılarından oluşan Yayın Kurulu
tarafından ön değerlendirmeye alınır, ardından incelenmeleri
için hakemlere gönderilir. Tüm yazılarda yazar adları gizlenerek
anonim değerlendirme ve düzeltmeye başvurulur, gereken koşullarda yazarlardan yazıları hakkındaki soruları yanıtlaması veya
eksikleri tamamlaması istenebilir. Dergide yayımlanmasına karar
verilen yazılar yayına hazırlık sürecine alınır, bu aşamada tüm bilgilerin doğruluğu için ayrıntılı kontrol ve denetimden geçirilerek;
yayın öncesi son şekline getirilen eser, yazarların kontrolüne ve
onayına sunulur.
Dergiye yazı teslimi çalışmanın daha önce yayımlanmadığı ve
Planlama Dergisi’nde yayımlanmasının yazar(lar) tarafından uygun bulunduğu anlamına gelmektedir. Yazar(lar); çalışmanın yayımlanmasını kabul ettiğinde yazıya ait her hakkı TMMOB Şehir
Plancıları Odası’na devretmekte; izin almaksızın çalışmayı başka
bir dilde ya da yerde yayımlamayacaklarını kabul etmektedir(ler)*.
Gönderilen yazı daha önce herhangi bir toplantıda sunulmuş ise
toplantı adı, tarihi ve düzenlendiği şehir, lisansüstü tez çalışmalarından üretilmiş yazılardaysa tezin ismi ve hazırlandığı kurum ilk
sayfada dipnot ile belirtilmek üzere çevrimiçi başvuru sırasında
editöre not olarak bildirilmeli, kimlik ifşasına yol açmamak adına
metin dosyasında yer verilmemelidir.
Yazarlar, telif hakkıyla korunan materyali başka kaynaklardan çoğaltmak için izin almakla yükümlüdür ve telif hakkının yayıncıya
devredilmesi için bir anlaşma imzalamaları gerekmektedir. Bir
yazar olarak, başka bir kaynaktan herhangi bir şekli, tabloyu veya
metni almak istiyorsanız izin almanız gerekmektedir. Bu doğrudan reprodüksiyonlarda olduğu gibi “türev reprodüksiyonlar”
için de geçerlidir. (örneğin, telif hakkıyla korunan bir kaynaktan
türetilen yeni bir şekil veya tablo oluşturmanız durumunda olduğu gibi).
*Telif hakkı devir işlemleri, makaleniz yayın kurulu ve hakemlerce
onaylandıktan sonra, makalenizin yayına hazırlanma aşamasında
yayıncı tarafından e-posta ile gerçekleştirilecektir.
Veri Tabanları
Planlama Dergisi, 2013 yılı itibariyle TÜBİTAK tarafından ULAKBİM Sosyal Bilimler Veri Tabanı listelerinde “Ulusal Hakemli Dergi” statüsüne alınmış olup, 2013 yılı sayılarından itibaren Ulrich’s
ve Avery (Index), 2015 yılı sayılarından itibaren Web of Science
Emerging Sources Citation Index (ESCI), 2017 yılı sayılarından
itibaren TÜBİTAK ULAKBİM TR Dizin Sosyal Bilimler Veri Tabanı ve 2019 itibarı ile European Reference Index For The Humanities And Social Sciences (ERIHPLUS)’ta dizinlenmektedir.
Telif Hakkı Bildirimi
Yayımlanan tüm materyallerin telif hakları dergi tarafından alınır.
Yayıncının önceden yazılı izni olmaksızın, yayının hiçbir kısmı kullanılamaz. Makalelerin tüm hakları yayımlandıktan sonra dergiye
ait olur.
AÇIK ERIŞIM VE ORTAK KULLANIM IZINLERI
Açık Erişim
Planlama Dergisi açık erişimli bir dergidir; bu, kullanıcıların tüm
içeriğe ücretsiz olarak ulaşabileceği anlamına gelir. Okuyucular,
yayıncı ya da yazarın izni olmaksızın, makalelerin tam metinlerini
okuyabilir, indirebilir, kaynak göstermek şartıyla kopyalayabilir,
dağıtabilir veya diğer yasal amaçlar için kullanabilir. Bu, BOAI açık
erişim tanımı ile uyumludur.
Ortak Kullanıcı Izinleri
Creative Commons Attribution-Non Commercial 4.0 (CC BYNC 4.0) ticari olmayan amaçlar için, makalelerin dağıtımlarına
veya kopyalanmalarına, ortak bir çalışma içinde kullanılmalarına,
makalenin değiştirilmemesi ve kaynak gösterilmesi koşuluyla izin
verir.
Intihal için tarama politikası
Makaleler, etik olmayan durumlar ve intihal tespiti amacıyla yayıncı tarafından iThenticate programı kullanılarak taranır.
Benzerlik oranının toplamda %20’yi geçtiği durumlarda makale
intihal olasılığı yönünden münhasıran incelemeye alınır. Bu inceleme aynı kaynağa dayalı alıntıların yoğun olması durumunda da
işletilir. Editörler intihal incelemesinde gerekli görülmesi halinde
hakem görüşüne de başvurabilir. Başvurunun intihal yönünden
reddi veya olağan hakem değerlendirme sürecine alınması kararı
editörlere aittir.
Yayın Kurulu, dergiye gönderilen çalışmalar hakkındaki intihal,
atıf yönlendirmesi ve veri sahteciliği iddiaları ve/veya şüpheleri karşısında COPE kılavuzunda belirtilen ilkelere göre hareket
edecektir. Yazar olarak listelenen herkesin ICMJE (www.icmje.
org) tarafından önerilen yazarlık ölçütlerini karşılaması gerekmektedir
KATEGORILER
Araştırma Makaleleri: Makale kategorileri kısmında belirtilen
alanlarda yeterli bilimsel inceleme, gözlem ve araştırmalara dayanarak bir sonuca ulaşan orijinal ve özgün çalışmalardır. Türkçe
yazılmış makaleler Türkçe başlık, Türkçe özet ve anahtar kelimeler, İngilizce başlık, İngilizce özet ve anahtar kelimeler ile giriş,
materyal, metot, bulgular, tartışma, sonuç ve kaynaklar bölümlerinden oluşmalı; metin, tablo, şekil, dipnot vd. dâhil; başlık, özet,
V
anahtar kelimeler ve kaynakça hariç 9000 kelimeyi aşmamalıdır.
İngilizce makaleler ise İngilizce başlık, İngilizce özet ve anahtar
kelimeler ile Türkçe başlık, Türkçe özet ve anahtar kelimelere
sahip olmalı; Türkçe makale yazım kurallarında belirtilen bölümlerden oluşmalıdır. Türkçe ve İngilizce özetlerin her biri 200-350
kelimeden oluşmalıdır.
Derleme Makale: Makale kategorileri kısmında belirtilen alanlarda, belirli bir konudaki bilimsel çalışmalar veya güncel gelişmelere
dair, o konuda yoğun çalışmaları bulunan deneyimli yazarlarca,
kapsamlı bir literatür taramasına dayanarak mevcut bilgi birikimi
ve düşünsel oluşumların sentezlendiği, eleştirel bir değerlendirmeyle kuvvetli ve zayıf yanlarının vurgulandığı, literatürdeki tartışmalı ya da eksik noktaların belirtildiği, ileriye yönelik araştırma
gereksinimi olan alanların ortaya çıkarıldığı özgün yazılardır. Bu
yazıların başlık ve özet bölümleri orijinal araştırma makalesi formatında yazılmalı, bundan sonraki bölümleri giriş, metin ve kaynaklardan oluşmalı ve 5000 kelimeyi geçmemelidir.
Görüş Yazısı: Makale kategorileri kısmında belirtilen alanlarda
güncel ve önemli bir konunun ve/veya yazarın kendi görüş ve
araştırmalarından elde ettiği sonuçların değerlendirildiği özgün
yazılardır. Bu yazıların başlık ve özet bölümleri orijinal araştırma
makalesi formatında yazılmalı, bundan sonraki bölümleri giriş,
metin ve kaynaklardan oluşmalı ve 2500 kelimeyi geçmemelidir.
Yukarıda belirtilenler ve kitap inceleme kategorisi dışındaki (çeviri, yarışma sunumları, araştırma özetleri, oda görüşü ve değerlendirme ve tartışma başlıklarında yer alan) yazılar, Yayın Kurulu
ve/veya Baş Editör(ler) süzgecinden geçtikten sonra yayımlanır.
ğin “Şekil 1 burada yer alacaktır” ifadesi kullanılarak) belirtilmelidir.
Teşekkür Sayfası: Teşekkür sayfasının ayrı bir doküman olarak
sisteme yüklenmesi gerekmektedir.
Kimlik Bilgileri Hakkında Uyarı: Makalenizin ana metin, kaynakça, tablo, şekil, grafik ya da fotoğraf dosyalarının içeriğinde ya da
dosya adında; yazar(lar)ın adı ve soyadı ya da adı ve soyadının
baş harfleri, yazar(lar)ın çalıştıkları kurumların adı ya da kısaltması bulunmamalıdır. Eğer makale bir tez çalışmasından üretildiyse
ilgili çalışmanın adı ya da kısaltması, eğer makale daha önce bilimsel bir etkinlikte sunulduysa o etkinliğin adı ya da kısaltması
bulunmamalıdır.
Ücretler
Makale gönderme, makale işlemleri ve yayın için herhangi bir ücret alınmamaktadır.
Bir makale hakemler tarafından değerlendirilip önerilen düzenlemeler yapılmak üzere yazara gönderildikten sonra 6 ay içerisinde
yazardan yanıt gelmemesi halinde, uyarıda bulunmaksızın yazı
iade edilir ve tekrar değerlendirmeye alınmaz.
Gönderilen yazılarda kaynakça gösteriminde uluslararası geçerliliği olan “APA 6.0 Yazım Kuralları ve Kaynak Gösterim Biçimi”
kullanılacaktır;
KITAP REFERANSLARI
Tek yazarlı kitap:
Makale Başvurusu
Abisel, N. (2006). Sessiz Sinema. Ankara: Deki.
Planlama Dergisi’ne makale başvuruları çevrimiçi olarak kabul
edilmektedir. Planlama Dergisi’nin web sayfasında ( www.planlamadergisi.org / www.journalofplanning.org / www.jplanning.
org ) “çevrimiçi makale gönder” ya da “journal agent” sekmesini
kullanarak makale başvurusu yapılır.
Zizek, S. (2009). Matrix: Ya da Sapkınlığın İki Yüzü. Bahadır Turan (Çev.).
Makale Hazırlama Detayları
Kabul edilen tüm makaleler, çizimler ve fotoğraflar yayıncının
bünyesindedir. Makalenin tüm bölümleri, 11 punto büyüklükte
“Arial” yazı karakterinde iki satır aralıklı olarak hazırlanmalı, sayfa
kenarlarında 2,5 cm (1 inç) kenar boşlukları bırakılmalıdır. Ana
metin ile tablo ve şekiller sisteme ayrı dosyalar olarak yüklenmeli, ana metin Word formatında olmalı, satır numaraları metnin
içine dahil edilmemelidir. Makale sayfaları makale boyunca ardışık
olarak numaralandırılmalıdır.
Ana Metin Dokümanı: Sayfalara göre sıralama, tam metin, kaynakça şeklinde yapılmalıdır. Makale başlığı, yazar adı, özet ve
anahtar kelimeler çevrimiçi makale gönderme sisteminde istenilecek olup ayrı bir doküman olarak sisteme yüklenmemelidir.
Başvuru Mektubu: Başvuru mektubunun ayrı bir doküman olarak
sisteme yüklenmesi gerekmekte olup; yazının tüm yazarlar tarafından okunup onaylandığı, orijinal bir çalışma ürünü olduğu ve
başka bir yerde yayımlanmadığı veya yayımlanmak üzere değerlendirme sürecinde bulunmadığı açıkça ifade edilmelidir. Bunlara
ek olarak; yazının başlığı, yazarların adı, soyadı ve unvanları, çalışmanın yapıldığı kurumun adı ve şehri, eğer varsa çalışmayı destekleyen fon ve kuruluşların açık adları, etik kurul izni gerektiren bir
çalışma yapılmış ise izinle ilgili bilgiler (kurul adı, tarih ve sayı no)
yer almalıdır. Bu sayfaya ayrıca “yazışmadan sorumlu” yazarın isim,
açık adres, telefon, mobil telefon ve e-posta bilgileri eklenmelidir.
Etik Kurul Onay Belgesi: Etik kurul kararı gerektiren sosyal çalışmalarda etik kurul onayı alınmış olmalı ve etik kurul onay belgesi
ayrı bir dosya olarak sisteme yüklenmelidir.
Tablo, şekil, grafik ve fotoğraflar: Tüm tablolar word dosyası olarak (.doc, .docx), şekil ve grafikler .jpg, .png formatlarında ayrı
birer doküman olarak ve her birinin altına numaraları ve açıklayıcı
bilgiler yazılmış olarak gönderilmelidir. Şekillerin ana metin içerisindeki yerleri metin içinde ayrı bir paragraf açılarak yazı ile (örne-
İstanbul: Encore.
Çok yazarlı kitap:
Abisel, N., Arslan, U.T., Behçetoğulları, P., Karadoğan, A., Öztürk,
S.R. & Ulusay, N. (2005). Çok Tuhaf Çok Tanıdık. İstanbul: Metis.
Editörlü kitap:
Özbek, M. (Ed.) (2005). Kamusal Alan. İstanbul: Hil.
Editörlü kitapta bölüm:
Kejanlıoğlu, B. (2005). Medya Çalışmalarında Kamusal Alan Kavramı. Meral Özbek (Ed.), Kamusal Alan içinde (s. 689-713). İstanbul: Hil.
Birden çok baskısı olan kitap:
Strunk, W. Jr. & White, E. B. (2000). The Elements of Style (4.
Baskı). New York: Longman.
Sadece elektronik basılı kitap:
O’Keefe, E. (n.d.). Egoism & the cnsts in Western values. erişim
http://www.onlineoriginals.com/showitem .asp litem I 135
Kitabın elektronik versiyonu:
Freud, S. (1953). The method of interpreting dreams: An analysis of a specimen dream.
J. Strachey (Ed. & Trans.), The standard edition of the complete psychological works of Sigmund Freud (Vol. 4, pp. 96-121).
http://books.google.com/books (Özgün eser 1900 tarihlidir)
Shotton, M. A (1989). Computer addiction? A study of computer dependency [DX Reader version]. Retrieved from http://
www.ebookstore.tandf.co.uk/html/index.asp
Schiraldi, G. R. (2001). The post-traumatic stress disorder sourcebook: A guide to healing, recovery, and growth [Adobe Digital Editions version]. doi: 10.1036/00713937
VI
Elektronik adresten yararlanılan kaynakta, kaynağın erişilebileceği URL verilir:
http://www.bianet.org/bianet/toplum/119375-avatar-insozde-solculugu-uzerine
Elektronik makaleler: varsa digital object identifier (DOI) numarası belirtilmelidir.
Von Ledebur, S. C. (2007). Optimizing knowledge transfer by
new employees in companies. Knowledge Management Research & Practice. Advance online publication. doi: 10.1057/palgrave.kmrp.8500141
Çok ciltli çalışmalar:
Pflanze, O. (1963-1990). Bismarc and the Development of Germany (Cilt 1-3). Princeton, NJ: Princeton University Press.
Metin İçinde: (Pflanze, 1963-1990)
Çok ciltli çalışmalarda tek cilt kullanımı:
Pflanze, O. (1990). The Period of Fortification, 1880-1898: Cilt
3. Bismarck and The Development of Germany. Princeton, NJ:
Princeton University Press.
Daha önceki bir baskının yeni basımı:
Smith, A. (1976). An inquiry into the nature and causes of the
wealth of nations. E. Cannan (Ed.). Chicago: University of Chicago Press. (İlk baskı 1776).
Metin İçindeyse: (Smith, 1776/1976)
Kitaptan çevrilmiş bölüm:
Weber, M. (1958). The Protestan Ethic and The Spirit of Capitalism. T. Parsons (Çev.). New York: Charles Scribner’s Son. (İlk
baskı. 1904-1905).
DIĞER REFERANSLAR
Yazarı belli olmayan gazete ve dergi yazıları için:
The United States and the Americas: One History in Two Halves. (2003, 13 Aralık). Economist, 36.
Strong afterchocks continue in California. (2003, 26 Aralık).
New York Times [Ulusal Baskı.]. s.23.
Metin İçinde: (United States and the Americas, 2003) (Strong
aftershock, 2003)
Yazarı belli olan gazete ve dergi yazıları için:
Bruni, F. (2003, 26 Aralık). Pope pleads for end to terrorism and
war. New York Times, s.21.
Tanıtım yazıları:
Orr, H. A. (2003, 14 Ağustos). What’s not in your genes. [Review of the book Nature via nurture: Genes, experience, and
what makes us human]. New York Review of Books, 50, 38-40.
Basılmamış tezler, posterler, bildiriler:
YÖK’ten indirilmiş ise URL adresi de künye bilgileri sonuna verilir.
Sarı, E. (2008). Kültür Kimlik ve Politika: Mardin’de Kültürlerarasılık. (Yayımlanmamış doktora tezi). Ankara Üniversitesi/Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Ansiklopediler:
Balkans: History. (1987). Encyclopaedia Britannica içinde (15.
Baskı. Cilt. 14, s. 570- 588). Chicago: Encyclopaedia Britannica.
Metin İçinde: (Balkans: History, 1987)
Sözlükler:
Metin İçinde: (Weber, 1904-1905/1958)
Gerrymander. (2003). Merriam-Webster’s collegiate dictionary
(11. Baskı). Springfield, MA: Merriam-Webster’s.
MAKALE REFERANSLARI
Metin İçinde: (Gerrymander, 2003)
Rapor ve teknik makaleler:
Görüşme:
Gencel Bek, M. (1998). Mediscape Turkey 2000 (Report No. 2).
Ankara: BAYAUM.
Arroyo, Gloria Macapagal. (2003). A time for Prayer. Michael
Schuman ile söyleşi. Time. 28 Temmuz 2003. Erişim Tarihi 13
Ocak 2004,
Dergiden tek yazarlı makale:
Aktay, Y. (1999). Aklın Sosyolojik Soykütüğü: Soy Akıldan Tarihsel ve Toplumsal Akla Doğru. Toplum ve Bilim, 82, 114-140.
DEĞERLENDIRME VE BASIM SÜRECI
Dergiden çok yazarlı makale:
Ön Değerlendirme: Dergi ön değerlendirmeyi tüm makale kategorileri için uygulamaktadır. Tüm makaleler dergi editör ekibi tarafından incelenir ve uygun bulunan makaleler ön değerlendirme
amacıyla yayın kuruluna iletilir. Tüm makaleler editörlerce dergi
yazım kuralları ve bilimsel içerik açısından değerlendirilir. Gerekli
görüldüğünde yazıda istenen değişiklikler yazara editörlerce yazılı olarak bildirilir.
Binark, F. M., Çelikcan, P. (1998). Mahremin Müzakereye Çağrılması ve Yıldo Örneği. Kültür ve İletişim, 1 (2), 197-214.
Elektronik dergiden makale:
Conway, P. (2003). Truth and reconciliation: The road not taken
in Nambia. Online Journal of Peace and Conflict Resolution, 5
(1) (varsa doi numarası, yoksa URL verilir. URL örneği:
http://www.trinstitute.org/ojpcr/5_1conway.htm
Kaynağa ait sayfanın adresi (URL) ya da varsa sadece doi numarası yeterlidir.
Yazarı belli olmayan editör yazısı:
Editorial: “What is a disaster” and why does this question matter? [Editorial•]. (2006). Journal of Contingencies and Crisis Management, 14, 1-2.
Elektronik gazete makaleleri:
Çetin, Ö. (2010, 21 Ocak). Televizyon alışkanlıklarımız IPTV ile
değişecek.
www.hurriyet.com.tr
“Araştırma Makaleleri”, ön değerlendirme sonucunda uygun
bulunursa, yayın kurulu tarafından ilgili hakemlere gönderilerek
“değerlendirme” süreci başlar.
Yazının Sorumluluğu: Yazarlar basılmış halde olan makalelerinde
bulunan bilgilerin tüm sorumluluğunu üstlenirler. Dergi bu makalelerin sorumluluğunu üstlenmez.
Basım Hakkı: Dergide Basılmış bir Makalenin tamamı veya bir
kısmı, makaleye ait resimler veya tablolar Planlama Dergisi editörü ve Planlama Dergisi Yayın Kurulu, bilgisi ve yazılı izni olmadan
başka bir dergide basılamaz.
Gerekli Bilgiler: Dergi editörü ya da yayın kurulu ön değerlendirme sürecinde gerek duyduklarında makalenin dayandırıldığı
verileri incelemek için yazardan isteyebilirler. Bu nedenle yazara
kolay ulaşımı sağlayacak adres ve diğer iletişim araçlarının başlık
sayfasında yer alması önemlidir.
VII
PLANLAMA
Information to Authors
Journal of Planning which is the publication of UCTEA Chamber of Urban Planners, publishes original articles, research
briefs, book reviews and current discussion, opinions and reviews on the field of urban and regional studies. The journal,
annually distributed free to the members of the Chamber, aims
to reach colleagues and readers with case studies and tools in
urban and regional planning fields as well as politics and sociology. Each submission in the journal published three times a
year are blind-reviewed by external, independent peer reviewers in order to ensure an unbiased evaluation process. Executive Editor(s) invite(s) an external and independent reviewer
to manage the evaluation processes of manuscripts submitted
by the editorial board members of the journal. Executive Editors are the final authority in the decision-making process for
all submissions.
The Editorial Board of the Planning Journal and the Publisher,
KARE Publishing adheres to the principles of the Council of
Science Editors (CSE), the Committee on Publication Ethics
(COPE), the European Association of Science Editors (EASE),
and The editor-in-chief has full authority over the editorial and
scientific content of the Planning Journal and the timing of publication of the content.
All authors’ ORCID numbers need to be submitted when creating an account for correspondence. To obtain an ORCID
number, please visit: https://orcid.org/
In social studies that required an ethics committee decision,
ethics committee approval should be obtained and stated in
a way that does not lead to the identity of the author (s), this
issue should be clearly stated in the application letter and the
ethics committee report or and equivalent official letter should
be uploaded in the system as a separate file.
Manuscripts could be submitted in both English and Turkish.
Preferred length for manuscripts (excluding title, abstract, keywords, references; including text, tables, figures, notes) is 9000
words for research articles, 5000 words for reviews, and 2500
words for book reviews and viewpoints. Each submission will
be reviewed by the editorial board (executive editor(s), section
editors, and associate editors) initially and then will be sent to
reviewers for evaluation. Evaluation and improvement process
is carried out anonymously. If necessary, further information
might be requested from the authors. The manuscripts that are
accepted, will be processed with detailed control for the accuracy and then will be asked again for an approval from the
author before publication.
Submission of a manuscript implies that the work has not been
published before and that its publication in Journal of Planning
is approved by the author(s). The author(s) transfer(s) the
copyright to UCTEA Chamber of Urban Planners after the approval, and the author(s) guarantee(s) that the manuscript will
not be published elsewhere in any other language without the
consent of the Chamber*. If the manuscript has been presented at a meeting, this should be stated together with the meeting
name, date and the place of the meeting. If the manuscript has
been generated as a part of a postgraduate thesis, this should
be stated together with the thesis name and institution. For
preventing identity disclosure, this statement should definitely
not be indicated in the main text, but should be noticed to the
editor in the related section of manuscript submission system
in order to be located as a footnote,
Authors are responsible for obtaining permission to reproduce
copyrighted material from other sources and are required to
sign an agreement for the transfer of copyright to the publisher.
As an author, you are required to secure permission if you want
to reproduce any figure, table, or extract text from any other
source. This applies to direct reproduction as well as “derivative
reproduction” (such as when you have created a new figure or
table which is derived substantially from a copyrighted source).
*Copyright transfer process will be fulfilled via e-mail -sent by
the publisher- during the publication preparations, after your
article is accepted.
Indexes
Journal of Planning is listed as “national peer-reviewed journal”
in ULAKBIM Social Science DataBase by TUBITAK since 2013.
The Journal is indexed in Ulrich’s and Avery (Index) since 2013,
Web of Science, Emerging Sources Citation Index (ESCI) Database since 2015, TUBITAK ULAKBIM TR Index Social Science
DataBase since 2017, and European Reference Index for the Humanities and Social Sciences (ERIHPLUS) Database since 2019.
Copyright Notice
All published material will become the sole property and will
be copyrighted by the Journal. No part of the publication may
be used without prior written permission of the publisher. Articles and illustrations become the property of the Journal after
publication.
Open Access and Commons User Licenses
Open Access
The Journal of Planning is an open access journal which means
that all content is freely available without charge to the user or
his/her institution. Users are allowed to read, download, copy,
distribute, print, search, or link to the full texts of the articles,
or use them for any other lawful purpose, without asking prior
permission from the publisher or the author. This is in accordance with the BOAI definition of open access.
Commons User Licenses
This work is licensed under a Creative Commons AttributionNonCommercial 4.0 International License (CC BY-NC 4.0).
Policy of screening for plagiarism:
Policy of screening for plagiarism: The manuscripts are scanned
by the Publisher’s Office using the iThenticate program for determination of plagiarism and non-ethical situations. In cases
where the similarity rate exceeds 20% in total, the article is
exclusively examined for the possibility of plagiarism. This review is also run if quotations based on the same resource are
intense. Editors may also refer to the opinion of the referee
if necessary in the plagiarism review. It is up to the editors to
reject the submission in terms of plagiarism or to take it to the
regular referee evaluation process.
In the event of alleged or suspected research misconduct, e.g.,
plagiarism, citation manipulation, and data falsification/fabrication, the Editorial Board will follow and act in accordance with
COPE guidelines. Each individual listed as an author should fulfill
the authorship criteria recommended by the European Association of Science Editors (https://ease.org.uk/)
CATEGORIES
Research Articles: These are the manuscripts that have an original and genuine conclusion based on a sufficient scientific study,
observation and research. Articles in Turkish must have title,
abstract and keywords in both Turkish and English in addition to
Turkish introduction, material and method, findings, disputes,
conclusion and references. There is a 9000 words limit for the
research articles excluding title, abstract, keywords, references;
including text, tables, figures, notes. Articles in English must
VIII
have title, abstract and keywords both in English and in Turkish,
and also have to be written according to the manuscript preparation guide for the Turkish articles. The limit for the abstracts
in all languages is between 200 to 350 words.
Review Articles: These are the manuscripts based on a comprehensive literature review or current developments drawn up
by experienced writers with extensive studies or scientific researches in a particular field specified in the article categories. It
is expected in these original articles that the existing knowledge
accumulation and intellectual formations are synthesized, with a
critical evaluation emphasizing their strengths and weaknesses,
and the controversial or incomplete points in the literature are
mentioned. The title and abstract section of these manuscripts
should be written in the original research article format, the following sections should be arranged as introduction, main text,
and references and should not exceed 5000 words.
Viewpoint Articles: These are the manuscripts written on the
fields specified in the article categories that also reflect and
evaluate the opinion and/or research results of the author over
an important contemporary issue. The manuscript’s title and
abstract sections should be in the same format as research articles and continue with introduction, main text and references,
and not exceed the limit of 2500 words.
The manuscripts apart from the above mentioned categories
and book reviews (translations, presentation of competitions,
research reviews, chamber viewpoints, and considerations and
discussions) are accepted and published in accordance with the
evaluation of Editorial Board and/or Executive Editors.
Article Submission
Submissions are only accepted online through “Online Manuscript Submission” or “Journal Agent” tab on the web site of
the Journal (www.planlamadergisi.org / www.journalofplanning.org / www.jplanning.org)
ARTICLE PREPARATION DETAILS
Articles should have double-line spacing, leaving margin 2,5 cm
(1 inch) on all sides. The font size is 11 points in Arial style.
The main text, figures and tables should be uploaded as separate files, main text should be in Word format without adding
line numbering. All pages of the main text should be numbered
consecutively.
Main Text: Main text should be arranged as full text and references. Title, abstract, keywords and author name(s) will be
requested in the online manuscript application system and shall
not be uploaded as separate documents.
Application Letter: Application letter should be uploaded as a
separate document. It must contain a brief statement that the
article has been read and approved by all authors, that it has not
been submitted to, or is not under consideration for publication
in another journal. In addition, article title, author’s name, surname and titles, institutions and places, research ethics committee approval including committee name, date and issue (if the
content of the research necessitates), if available supporting
institution and fund name should be stated. Besides, it should
be written that; name, full address, telephone number, mobile
phone number and e-mail address of the corresponding author.
Ethics Committee Approval Form: In social studies that required an ethics committee decision, ethics committee approval
should be obtained and uploaded in the system as a separate file.
Figures, illustrations, tables and photos: All tables should be
uploaded in a separate Word document (.doc, .docx) and figures should be uploaded as separate files in .jpg, .png format
and all figures and tables should be numbered in the relevant
order as in the main text. The desired position of figures and
tables should be indicated in the text.
Acknowledgement: Acknowledgement should be uploaded as
a separate document.
Notice about ID information: Name(s) and surname(s)
or initial of name(s) and surname(s) of author(s), name of
organization(s) of author(s) work(s) or the shortening of the
organization(s) should not be mentioned in main text, references, tables and figures or in the filenames of these documents. If
the manuscript is generated as a part of a postgraduate thesis,
full title or the shortening of the thesis should not be written
in main text and related documents or in the filenames. If the
manuscript has been presented at a meeting, the name or the
shortening of the meeting should not be mentioned in main
text and related documents or in the filenames.
Fees
Article submission, article processing or publication are free of
charge.
After a manuscript is evaluated by reviewer(s) and sent to
author(s) for revising, the revision period limit is 6 months. If
author(s) do(es)n’t resubmit within this period, the manuscript
will be returned to author(s) without notification and won’t be
included in evaluation process again.
The articles’ reference must be written according to the international APA 6.0 Formatting and Style Guide;
BOOK REFERENCES
Single Author Book:
Zizek, S. (2009). Matrix: Ya da Sapkınlığın İki Yüzü. Bahadır
Turan (Çev.). İstanbul: Encore.
Multi-Author Book:
Abisel, N., Arslan, U.T., Behçetoğulları, P., Karadoğan, A., Öztürk, S.R. & Ulusay, N. (2005). Çok Tuhaf Çok Tanıdık. İstanbul:
Metis.
Edited Book:
Özbek, M. (Ed.) (2005). Kamusal Alan. İstanbul: Hil.
Edited Book Chapter:
Kejanlıoğlu, B. (2005). Medya Çalışmalarında Kamusal Alan
Kavramı. Meral Özbek (Ed.), Kamusal Alan içinde (s. 689-713).
İstanbul: Hil.
Edition other than the First:
Strunk, W. Jr. & White, E. B. (2000). The Elements of Style (4.
Baskı). New York: Longman.
Only Electronically Printed Book / e-Book as Main Reference:
O’Keefe, E. (n.d.). Egoism & the cnsts in Western values. date
http://www.onlineoriginals.com/showitem .asp litem I 135
Electronic Version of the Book / e-Book Version of Main Reference:
Freud, S. (1953). The method of interpreting dreams: An analysis of a specimen dream.
J. Strachey (Ed. & Trans.), The standard edition of the complete
psychological works of Sigmund Freud (Vol. 4, pp. 96-121).
http://books.google.com/books (Original edition is dated
1900)
Shotton, M. A (1989). Computer addiction? A study of computer dependency [DX Reader version]. Retrieved from
http://www.ebookstore.tandf.co.uk/html/index.asp
IX
Schiraldi, G. R. (2001). The post-traumatic stress disorder
sourcebook: A guide to healing, recovery, and growth [Adobe
Digital Editions version]. doi: 10.1036/00713937
OTHER REFERENCES
Web Links as Online References:
The United States and the Americas: One History in Two
Halves. (2003, 13 Aralık). Economist, 36.
http://www.bianet.org/bianet/toplum/119375-avatar-insozde-solculugu-uzerine
Article From an Online Periodical with DOI Assigned
Von Ledebur, S. C. (2007). Optimizing knowledge transfer by
new employees in companies. Knowledge Management Research & Practice. Advance online publication. doi: 10.1057/
palgrave.kmrp.8500141
e-Newspaper Articles/Columns:
Çetin, Ö. (2010, 21 Ocak). Televizyon alışkanlıklarımız IPTV ile
değişecek.
www.hurriyet.com.tr
Multivolume Work:
Pflanze, O. (1963-1990). Bismarc and the Development of
Germany (Cilt 1-3). Princeton, NJ: Princeton University Press.
Single Volume in a Multivolume Work:
Pflanze, O. (1990). The Period of Fortification, 1880-1898: Cilt
3. Bismarck and The Development of Germany. Princeton, NJ:
Princeton University Press.
Earlier Version of Former Edition:
Smith, A. (1976). An inquiry into the nature and causes of the
wealth of nations. E. Cannan (Ed.). Chicago: University of Chicago Press. (İlk baskı 1776).
Unknown Editor Articles of Newspaper and/or Journal:
Strong afterchocks continue in California. (2003, 26 December). New York Times [National Edition.]. s.23.
If in text: (United States and the Americas, 2003) (Strong aftershock, 2003)
Newspaper and/or Journal Articles:
Bruni, F. (2003, 26 Aralık). Pope pleads for end to terrorism
and war. New York Times, s.21.
White Papers:
Orr, H. A. (2003, 14 Ağustos). What’s not in your genes. [Review of the book Nature via nurture: Genes, experience, and
what makes us human]. New York Review of Books, 50, 38-40.
Unpublished thesis, posters and articles:
If it’s downloaded from the YÖK page, URL address and information shall be given at the end.
Sarı, E. (2008). Kültür Kimlik ve Politika: Mardin’de
Kültürlerarasılık. (Yayımlanmamış doktora tezi). Ankara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
An Encyclopedia Entry:
Balkans: History. (1987). Encyclopaedia Britannica (15. Baskı.
Cilt. 14, s. 570- 588). Chicago: Encyclopaedia Britannica.
If in text: (Balkans: History, 1987)
If in text: (Smith, 1776/1976)
Dictionary:
Translation:
Gerrymander. (2003). Merriam-Webster’s collegiate dictionary
(11. Edition). Springfield, MA: Merriam-Webster’s.
Weber, M. (1958). The Protestan Ethic and The Spirit of Capitalism. T. Parsons (Çev.). New York: Charles Scribner’s Son. (İlk
baskı. 1904-1905).
If in text: (Weber, 1904-1905/1958)
ARTICLE REFERENCES
If in text: (Gerrymander, 2003)
Interviews:
Arroyo, Gloria Macapagal. (2003). A time for Prayer. Michael
Schuman ile söyleşi. Time. 28 Temmuz 2003. [Accessed:13
Ocak 2004]
Reports and Technical Articles:
Gencel Bek, M. (1998). Mediscape Turkey 2000 (Report No.
2). Ankara: BAYAUM.
Single Author Article from a Journal:
Aktay, Y. (1999). Aklın Sosyolojik Soykütüğü: Soy Akıldan Tarihsel ve Toplumsal Akla Doğru. Toplum ve Bilim, 82, 114-140.
Multi Author Article from a Journal:
Binark, F. M., Çelikcan, P. (1998). Mahremin Müzakereye
Çağrılması ve Yıldo Örneği. Kültür ve İletişim, 1 (2), 197-214.
e-Journal Articles:
Conway, P. (2003). Truth and reconciliation: The road not
taken in Nambia. Online Journal of Peace and Conflict Resolution, 5 (1) (If it has doi its number if it doesn’t have a doi then
URL shall be given. URL sample: http://www.trinstitute.org/
ojpcr/5_1conway.htm)
Article of an Unknown Editor:
Editorial: “What is a disaster” and why does this question matter? [Editorial•]. (2006). Journal of Contingencies and Crisis
Management, 14, 1-2.
EVALUATION AND PUBLISHING PROCESS
Pre-evaluation: Pre-evaluation is mandatory for all manuscripts.
All manuscripts are reviewed by the editor and appropriate
manuscripts are sent to the editorial board and reviewed in
terms of scientific concept. All manuscripts are subject to editing and, if necessary, authors are asked for responses to outstanding questions or for addition of any missing information.
“Research Articles” that are found appropriate are sent to the
referees for review by the editorial board.
Liability of the Article: The author has the complete liability of
the content of the printed manuscript. The Journal of Planning
has no responsibility over the information given within the text.
Right to Publish: Without the written permission of the editor
and the editorial board of The Journal of Planning, manuscripts
can not be fully or partly published in any other journal.
Further Information: The editors or the editorial board have
the right to ask to make further research on the fact that the
manuscript is based on. Therefore, communication information (address and other) of the author must be given in the
title page.
X
PLANLAMA
Içindekiler/Content
Editörden ...................................................................................................................................................................... xi
DERLEME / REVIEW
On Dokuzuncu Yüzyılda Doğu Akdeniz Liman Kentinin Yapısı
Urban Structure of the Eastern Mediterranean Port City in Nineteenth Century
Ünlü TS ..........................................................................................................................................................................1
ARAŞTIRMALAR / ARTICLES
Sürdürülebilir Mahalle Planlamasının Değişimi, Planlamada Yeni Eğilim “EkoYer” Yaklaşımı ve Türkiye’de
Uygulanabilirliği
The Variation of Sustainable Neighborhood Planning, Planning New Trends “Ecodistrict” Approaches and its
Application in Turkey
Ünal SG, Erol D ...........................................................................................................................................................15
Türkiye’deki Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi Süreçlerinin Stratejik Mekansal Planlama Süreçleri ile İlişkili
Olarak Değerlendirilmesi
An Evaluation of Integrated Coastal Zone Management Processes in Relation to Strategic Spatial Planning
Processes in Turkey
Gülbitti M, Özüduru BH..............................................................................................................................................36
Konya Ovası Bölgesi’nde Özel Ekonomi Bölgesi Oluşturulmasına Yönelik GZFT Analizi ve Uzman
Görüşlerinin Değerlendirilmesi
Evaluation of SWOT Analysis and Expert Opinions on the Establishment of a Special Economic Zone
in the Konya Plain Region
Çakmak E, Önden İ, Samastı M ..................................................................................................................................54
Sağlık Eşitsizlikleri, DSÖ Yaşam Kalitesi Ölçeği Üzerinden Bir Değerlendirme: Mersin İli Mezitli İlçesi Örneği
Health Inequalities, an Evaluation through WHO Quality of Life Scale: the case of Mersin Province Mezitli District
Yoloğlu AC, Kurt AÖ, Sarıkaya Levent Y, Levent T, Burat S, Karaca S, Gökalp S ....................................................66
Educational Socio-Spatial Segregation in Ankara
Ankara’da Eğitimsel Sosyo-Mekansal Ayrışma
Erdem U .......................................................................................................................................................................89
Perception of Safety within Intermediate Public Transportation Systems: The Case of Minibüs in İstanbul
Ara Toplu Taşıma Sistemlerinde Güvenlik Algısı: İstanbul’da Minibüs Örneği
Oğuz M ......................................................................................................................................................................104
Eğlence ve Yeme-İçme İşletmelerinin Turizm Faaliyetlerine Yönelik Görüş ve Algılamalarının Belirlenmesi
Üzerine Bir Araştırma: Boğaziçi Alanı Örneği
An Investigation to Determine Opinions and Perceptions of Entertainment and Food & Beverage Businesses
towards Tourism Activities: The Case of Bosphorus, İstanbul
Altanlar A, Enlil Z ......................................................................................................................................................118
Hücresel Özişlem Yöntemi ile İzmir Körfez Tüp Geçiş Projesinin Rant Artışına Etkisinin Tahminlemesi:
İnciraltı Örneği
Forecasting the Effects of İzmir Bay Tube-Tunnel Project on Rent Increase with Cellular Automata Method:
The Case of İnciraltı
Arslan HM, Duvarcı Y ...............................................................................................................................................136
XI
PLANLAMA
Editörden/Editorial
Yayın hayatına 1986 yılında başlayan PLANLAMA Dergisi’nin 2020 yılı itibariyle ulusal hakemli dergi statüsündeki 8. yılında, yılın ilk sayısıyla merhaba.
2013 yılında TÜBİTAK tarafından ULAKBİM Sosyal Bilimler Veri Tabanı listesinde “ulusal hakemli dergi” statüsüne alınan, 2013 yılı sayılarından itibaren Ulrich’s ve Avery (Index), 2015 yılı sayılarından itibaren Web of Science, Emerging Sources Citation Index (ESCI), 2017 sayılarından itibaren TÜBİTAK ULAKBİM TR Dizin Sosyal
Bilimler Veri Tabanı ve 2019 sayılarından itibaren European Reference Index For The Humanities And Social
Sciences (ERIHPLUS) veri tabanlarında dizinlenmekte olan PLANLAMA’nın SCOPUS veritabanında dizinlenmek üzere izleme sürecinin başladığını sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Yılda üç sayı periyoduyla
yayımlanan dergimiz, planlama, tasarım, kent sosyolojisi ve kentsel ve bölgesel çalışma alanlarında bilimsel ve
tarafsız bir yayın olma sorumluluğunu değerli hakemlerimizin katkıları, yazarlarımız ve okurlarımızın ilgisiyle
başarıyla sürdürmektedir. Bu sürece emekleriyle destek olan tüm PLANLAMA dostlarına sonsuz teşekkürler.
Derginin 2020 Mart sayısında bir derleme ve sekiz araştırma makalesini sizlerle paylaşıyoruz.
Doğu Akdeniz liman kentlerinin mekansal yapısının biçimlenişini ve bu yapıyı oluşturan mekansal bileşenleri
konu alan derlemede, ondokuzuncu yüzyılda yaşanan tarihi, sosyal ve ekonomik gelişmeler, örnek olarak incelenen kentlerdeki mekansal karşılıkları üzerinden tartışılmakta ve kentsel yapının nasıl şekillendiğine yönelik
bir değerlendirme yapılmaktadır.
Bu sayıda yer verilen ilk araştırma makalesi sürdürülebilir mahalle temelli komşuluk birimi planlama hareketlerini incelemekte ve mahalle planlaması ve tasarımı için uygulanabilir bir model olarak Türkiye’de yere özgü
sürdürülebilir mahalle EkoYer ajanda önerisi geliştirmektedir. Bir diğer araştırma makalesi esnek ve katılımcı
planlama yaklaşımı olarak mevzuatımıza girmiş olan mekansal stratejik planlama süreçlerinde yetki karmaşasından dolayı yaşanan zorlukları Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi üzerinden ele alırken; stratejik mekansal
planlamanın güçlü yönleri ile kıyı alanlarının sürdürülebilir şekilde yönetimi arasında ilişki kurmaktadır.
Ülkemizde Konya Ovası’nda özel ekonomi bölgesi oluşturulmasına yönelik taleplerin değerlendirilmesi sürecinin GZFT Analizi ile ele alındığı araştırma, Dünya’da orta ve ileri teknoloji ürünlerinin toplam ticarete oranının
hızla arttığı ve bu duruma uyum gösterebilme kabiliyetinin gelişen ülke ekonomilerinin başarısını etkileyen
önemli faktörlerden olduğu kabulü ile ele alınmıştır.
Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeğini kullanarak sağlık eşitsizliklerinin ortaya çıkmasında etkili olan
kırılma noktalarını bir saha çalışmasına dayanarak ortaya koyan araştırmayı, sosyo-mekansal ayrışmayı eğitim
mekanları ve bunların mekanın dönüşümü üzerindeki etkilerini Ankara örneği üzerinde irdeleyen bir çalışma
izlemektedir.
Dergimizin 2020 yılı ilk sayısında yer alan son üç makalesi merkezi ve yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarında olan planlama yaklaşım ve süreçlerinin tıkandığı üç önemli konuyu ele almaktadır: çözülemeyen ulaşım
sorununun minibüs kavramını doğurması, yerel işletmelerin turizme karşı davranış ve tutumlarını belirleyen
faktörler ve mega projelerin çevrelerinde yaratmış olduğu rantın simüle edilerek geleceğin kentlerini planlama
için yeni araçların oluşturulması.
İhtiyaçları karşılan(a)mayan ve hızla büyüyen kentsel nüfusun ihtiyaçlarına cevap olarak ortaya çıkan ve belirsizlik ve kuralsızlığın etkin olduğu minibüs taşımacılığının kişisel güvenlik ile ilgili kaygı ve korkuları arttırıcı etkiye
sahip olduğunu savunan çalışmada, güvenlik algısı ve güvenlik algısını etkileyen etmenleri ortaya çıkarmak hedeflenmektedir.
Takip eden çalışma, turizm odaklı bir gelişim senaryosunda turizmden herhangi bir fayda sağlayamayacak kadar
karar verme sürecinden soyutlanabilen yerel işletmelerin turizmin gelişmesine yönelik tavır ve tutumlarını kent
hakkı ve yerel kimlik ekseninde görünür kılmayı hedeflemektedir.
İzmir İnciraltı’ndan geçmesi planlanan İzmir Körfez Tüp Geçiş Projesinin Hücresel Özişlem metodu ile olası
senaryolar bazında rant etkilerininin simüle edildiği, projenin bölgenin hangi noktalarına güçlü etkide bulunabileceğinin, böylece olası rant etkisi ile ilgili planlamanın yararlanabileceği bir aracın geliştirildiği makale ile 2020
Mart sayımız son buluyor.
Kentsel ve bölgesel çalışma alanlarından orjinal makaleleri, araştırma özetlerini, kitap incelemeleri ile meslek
alanına ilişkin güncel tartışma ve görüşleri meslektaşlarımıza ve tüm okurlarımıza sunmak üzere katkılarınızı
bekliyoruz.
Yayın Kurulu
XII
1
Planlama 2020;30(1):1–14 | doi: 10.14744/planlama.2019.46704
DERLEME / REVIEW
On Dokuzuncu Yüzyılda Doğu Akdeniz Liman Kentinin Yapısı
Urban Structure of the Eastern Mediterranean Port City
in Nineteenth Century
Tülin Selvi Ünlü
Mersin Üniversitesi, Akdeniz Kent Araştırmaları Merkezi, Mersin
ÖZ
ABSTRACT
Doğu Akdeniz liman kentlerinin pek çoğunun gelişiminde ve bazılarının da bir iskeleden liman kentine evrilmesinde, on dokuzuncu yüzyılın özellikle Doğu Akdeniz’de yarattığı üretim biçim ve
ilişkilerindeki değişimin etkisini yadsımak olanaksızdır. Ancak öte
yandan, söz konusu kentlerin, ortak bazı yapısal özellikler taşıdıkları ve sahip oldukları liman olanakları ile deniz üzerinden kurulan
yeni bir ilişki ağı ve biçimini üreten birer aktör oldukları görülür.
Peki, özellikle on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren,
Doğu Akdeniz’de artan ticaret ve nüfus hareketlerinin birer odak
noktası olan bu kentlerin, sahip oldukları benzer yapısal özellikler,
yirminci yüzyıla kadarki süreçte nasıl bir gelişim ve değişim geçirmiştir? Bu soru çerçevesinde, söz konusu kentlere ilişkin çeşitli
çalışmalar incelenerek, Doğu Akdeniz liman kentlerinin ortak yapısal özellikleri ve on dokuzuncu yüzyılda geçirdikleri benzerlik
gösteren mekânsal değişim ele alınmıştır.
The Mediterranean attracted researchers as a field of study due
to its existence as the material space of reciprocal and regenerative relationships between human beings, their culture and
nature, land and sea. The port cities in the Eastern Mediterranean region had been mostly discussed in relation to their
economic relationships, owing to their geographic location, and
to globalization processes. In this study, the spatial structure of
the Eastern Mediterranean port cities in the nineteenth century is discussed. Accordingly hereby, the shaping of the urban
structure of the Eastern Mediterranean port cities is discussed
in the study with reference to the components of urban structure throughout different examples. Since most of the previous
studies on Mediterranean port cities focus on their economical
and social aspects, this study aims to contribute to these studies
with a spatial perspective.
Anahtar sözcükler: Doğu Akdeniz liman kenti; mekansal yapı ve gelişim;
on dokuzuncu yüzyıl.
Keywords: Eastern Mediterranean port cities; urban structure and development; nineteenth century.
Geliş tarihi: 16.09.2019 Kabul tarihi: 24.11.2019
Online yayımlanma tarihi: 14.02.2020
Iletişim: Tülin Selvi Ünlü.
e-posta: selvitulin@gmail.com
OPEN ACCESS This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.
2
Günümüzde “liman kenti” olarak adlandırılan, ancak birbirinden oldukça farklı özellikler gösteren kentler görmek
olanaklıdır. Örneğin Izmir’in kentsel dokusu, Londra’dan,
Manchester’dan ve hatta Istanbul’dan farklıyken, Beyrut’a,
Selanik’e ya da Iskenderiye’ye daha çok benzer (Kolluoğlu Kırlı
2007, 221). Doğu Akdeniz liman kentlerine ilişkin çalışmaların
bazıları, söz konusu benzerliklerin bu kentlere ilişkin ortak bir
yargıya varmaya olanak sağlayamayacağını öne sürerken bazıları ise söz konusu kentlerin pek çok açıdan ortaklıklarına vurgu
yapmıştır (Selvi Ünlü 2016). Ancak, iki farklı sonuca ulaşsa da
söz konusu çalışmalarda, Akdeniz’in doğusundaki liman kentlerinin gelişimlerinde benzer süreç ve aktörlerin etkili olduğu dikkat çeker. Bu koşulları üreten, on dokuzuncu yüzyılda
Akdeniz’in özellikle doğusunda yaşanan yapısal değişim ve
modernleşme süreçleridir. Bu süreçler, söz konusu kentlerin
kıyıdaki konumları ve art alanları ile ilişki içinde gelişen uluslararası ticari ilişkilerin karşılıklı olarak birbirini ürettiği, toplumsal yapı ve kentsel mekandaki değişimleri kapsar.
On dokuzuncu yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren sanayi alanındaki gelişmelerle birlikte Avrupa ülkeleri yeni üretim biçim
ve ilişkileri geliştirmeye başlamış özellikle Sanayi Devrimi’ni
gerçekleştiren başta Ingiltere olmak üzere Fransa ve Almanya
gibi ülkeler, nüfusu hızla artan kentin sorunlarıyla yüz yüze
kalmışlardır. Batıda sanayi kentinin sorunlarına çözüm arayışının sürdüğü bu dönem aynı zamanda, sanayileşmiş söz konusu
kapitalist ülkelerin Akdeniz’in doğusundaki coğrafyada sömürgeci bir yaklaşımla kıyasıya rekabet ettikleri bir dönemdir.
Batının makineleşen ve hızla ilerleyen sanayisi için gereksinim
duyduğu ucuz hammadde ve aynı zamanda yeni pazar arayışı,
kapitalist ülkelerin en kolay ve hızlı eriştikleri liman kentleri
için yeni bir dönemi beraberinde getirmiştir. Sanayi devriminin
sağladığı buhar teknolojisi ile denizyolu ulaşımında ve taşımacılığındaki yeni olanaklar, özellikle tarımsal üretimin egemen
olduğu Akdeniz’in doğusundaki coğrafyayı oldukça çekici kılmıştır. Böylece, Doğu Akdeniz kıyılarında, bazıları antik dönemden itibaren kesintisiz olarak birer liman olan ve bazıları
ise on dokuzuncu yüzyılın söz konusu gelişmeleri sonucu neredeyse yoktan var olan çok sayıda liman kenti önemli değişimler geçirmiştir.
Doğu Akdeniz liman kentinin gelişiminde, iktisadi ve toplumsal yapıda yaşanan değişim ve gelişmeler ile bu değişim ve gelişmelerle ilişki içindeki mekansal yapının belirleyici rolü dikkat
çeker. Iktisadi ve toplumsal yapıdaki gelişmeler ve modernleşme süreçleri, yere özgü farklılıklarına karşın bu kentlere,
“liman kenti” ortak kimliği kazandıran koşulları üretmiştir. Bu
benzer süreç ve koşulların izleri, çeşitlilik gösteren ve yerelin kendine özgü bağlamı içinde, her birine ayrı bir karakter
kazandıran, Doğu Akdeniz liman kentinin mekansal yapısında somut olarak görülebilir. En başta bu kentler, deniz kıyısında ve çoğunlukla doğal liman oluşturan bir körfeze sahip
PLANLAMA
konumları, art alanındaki verimli tarımsal üretim bölgeleri ve
genellikle antik dönemden itibaren var olan liman işlevi gibi
çeşitli yapısal özellikleri ile iç kesimlerdeki kentlerden farklılaştıkları gibi, içinde yer aldıkları coğrafi bağlam ve toplumsal
yapıyla birlikte birbirlerinden de farklılaşmışlardır. Ancak, denizle kurulan doğrudan ilişkiyle bu kentlerin hemen hepsinde,
mekansal yapı denizi referans alan bir kurguyla gelişmiştir. Söz
konusu ilişkinin somut fiziksel öğesi ise kıyıdaki iskeleler ya da
varsa limandır.
1. Liman Işlevi ve Kentsel Mekanın Gelişimi
Bu kentlerin benzer mekansal özelliklerinin başında, deniz
(liman) ile kent arasındaki ilişki ve bunun ürettiği mekansal
kurgu gelir (Soffer ve Stern 1986, 103). Özveren’e göre (1994,
77), Beyrut’u, Halep, Şam, Bağdad ve Kahire gibi kentlerden
farklılaştıran, kıyı şeridine uzanan ve deniz yöneliminin “panaromik manzarası”nı oluşturan mekansal yapısıdır. Öyle ki,
pek çok gezgin ya da araştırmacı, bu kentleri anlatmaya kentin
içinden değil, denizden görünümü ile başlamış, kenti denizle
ilişkisi üzerinden değerlendirmiştir. Örneğin Gounaris (1994,
103), kente gelen tüm yabancı gözlemcilerin, denizden bakarak, Bizans kiliseleri, minareleri, Roma anıtları, kent surları,
kuleleri ve kırmızı kiremitli çatılarıyla Selanik’i, hoş bir tablo
olarak gördüklerini dile getirmiştir.
Denizi esas alan mekansal gelişimde belirleyici işlev ve aynı
zamanda yapı, liman olmuştur. Söz konusu kentler genellikle,
coğrafyanın sunduğu olanaklarla, doğal bir körfezde, on dokuzuncu yüzyıldan çok daha erken dönemlerde gelişmeye başlamış kentlerdir. Örneğin Hayfa, Israil kıyısının en büyük körfezinde gelişirken, Yafa ise kıyıdaki küçük bir tepenin üzerinde,
oldukça korunaklı bir burunda yer almıştır (Amiran ve Shahar
1961, 355). Sahip oldukları bu coğrafi konum onlara doğal bir
liman işlevi kazandırmıştır.
Dolayısıyla liman, söz konusu kentlerin yapısal olarak sahip oldukları bir işlevken aynı zamanda, on dokuzuncu yüzyılda gelişen deniz ticaretinin bir sonucu olarak, artan ticari etkinlikle
birlikte bu kentlerin gelişmeleri için temel ivmeyi vermiştir ve
kentin mekansal gelişiminin başlangıç noktası da liman ve çevresindeki çekirdektir. Örneğin Beyrut, on dokuzuncu yüzyılda
bir liman olarak gelişen ticari etkinliğine paralel bir kentsel
gelişme göstermiştir. Özellikle ipek ticareti ağındaki önemli konumuyla kent, bu alanda 1850’li yıllardan sonra yapılan
yatırımlarla önemli bir sıçrama yaşamış ve limanı, demiryolu
bağlantıları, elektrikli tramvayı, okulları, hastaneleri ile fiziksel
olarak dikkat çekici bir değişim geçirmiştir (Özveren 1994,
84, 85). Benzer biçimde Izmir de bu dönemde, Anadolu’nun
batıya en yakın limanı olarak Osmanlı’nın Avrupa ülkelerine
açılan kapısı olmuştur. Kent, iç bölgelerdeki tarımsal ürünün
aktarılmasındaki işleviyle birlikte büyük bir değişim yaşamış,
bu değişim Izmir’i, yalnızca Doğu Akdeniz’de değil, tüm Akde-
Tülin Selvi Ünlü
niz içinde en önemli liman kentlerinden biri haline getirmiştir
(Frangakis-Syrett 2001, 23). Liman işlevi ile kentsel mekanın
gelişimi arasındaki ilişki Izmir örneğinde oldukça somut biçimde görülmektedir. Bilsel (2000, 36), on dokuzuncu yüzyılda
gerçekleştirilen projeler içinde, Izmir kentinin mekansal yapısı
üzerinde en büyük etkiyi, liman ve rıhtım projelerinin yarattığını, söz konusu projelerin kentin deniz cephesini tümüyle
değiştirdiğini ifade etmiştir.
Iskenderiye için de liman ve kentsel gelişim arasındaki ilişki
benzer biçimde ilerlemiştir. On dokuzuncu yüzyıl öncesinde
küçük bir köy olan yerleşim, özellikle 1850’li yıllardan itibaren
pamuk ticaretinde, iç bölgeleri dışa bağlayan önemli bir liman
haline gelmiştir (Ilbert vd. 2006a; Abdel-Salam 1995, 183; Barak 2009, 189). Limanda artan ticari etkinlik kentsel mekanın
gelişiminde de etkili olmuştur. Barak (2009, 189), on dokuzuncu yüzyılda, kentteki yolların yazın toz ve kışın da çamur
içinde olması ve sokaklarda sıklıkla çukurlar ve tümseklerle
karşılaşılmasının, yalnızca kentliler için değil, asfaltsız, inişli
çıkışlı sokaklardan limana pamuk ve diğer malları ulaştırmaya çalışan tüccarlar açısından da önemli bir sorun ve maliyet
oluşturduğunu belirtmiştir. Bu sorunun çözümü için kentte ihracatçılar tarafından kurulan bir komisyonla, limandan
kentin diğer bölgelerine ulaşan yol kaplamaları ve kaldırımlar
yapılmış, 1890 yılında Iskenderiye Belediyesi’ne dahil olan bu
komisyon, kentteki tüm sokakların planlanmasından sorumlu
olmuştur (Barak, 2009, 190). Ayrıca, ağırlıklı olarak kentteki yabancılar ve konsolosluk temsilcilerinden oluşan bir yapı
ve yol komisyonu kurulmuş ve mekansal gelişim için çeşitli
politikalar üretilmiştir (Abdel-Salam, 1995, 181). Abulafia’a
göre (2012, 651) Iskenderiye, yeni limanın inşası, sahil yolunun
(korniş) yapımı ve yeni konut ve iş yerlerinin inşa edildiği geniş
caddelerin açılmasıyla modern bir biçim almaya başlamıştır.
Selanik ise tıpkı Izmir ve Iskenderiye gibi 1900’lere doğru,
buharlı gemilerin yanaşabileceği bir limanı, bankaları, hastaneleri, fabrikaları ve yeni taş binaları ile Anastassiadou’ya göre
(2014, 85) “egzotizm heveslilerini hayal kırıklığına uğratacak
modern bir şehir” görünümüne kavuşmuştur. Doğu Akdeniz
liman kentleri ağındaki, Beyrut, Izmir, Iskenderiye, Selanik gibi
kapasite ve ölçek açısından ilk sırada yer alan kentlerin dışında,
Yafa, Mersin, Kavala (Arslan 2009), Volos ve Patras gibi daha
küçük ölçekli liman kentlerinde de, liman işlevine dayalı benzer kentsel gelişmeler yaşanmıştır. Örneğin Kudüs’ün denize
ana çıkış kapısı olan Yafa, yalnızca Akdeniz’den iç kesimlere
yönelik transit ticaretle değil, Osmanlı topraklarına ve Batı
Avrupa’ya kadar gönderilen ünlü portakalları sayesinde bölgede önemli bir merkez haline gelmiştir. Limandaki ticari etkinlikle birlikte bölge içinde bir çekim noktası haline gelmesi
1
3
Yafa’yı Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman nüfusun birlikte yaşadığı bir yerleşim haline getirmiş, artan nüfusla kentin çevresinde
banliyöler oluşmaya başlamıştır (Abulafia, 2012, 660, 661).1
On dokuzuncu yüzyılın öncesinde, alçak kalesi, limanının büyüklüğü, yapıları ve ekonomik önemi açısından çok dikkat çekmeyen bir yerleşim olan Volos ise on dokuzuncu yüzyıldan
itibaren, eteklerinde yer aldığı Pelion Dağı’ndan gelen tüccarların ilgisi ve sahip olduğu doğal limanı ile bölgede ticari bir
merkez olarak gelişmiştir (Dimoglou ve Mourtzoukos 2006,
11). Kale içindeki yerleşimde, deniz-dağ ilişkisini kuran ana eksen ve buna bağlanan sokakları ile Osmanlı kent dokusunu izlemek olanaklıdır (Dimoglou 2003, 61). Kale içindeki bu yerleşim, Teselya Ovası’ndaki tahıl üretimi nedeniyle giderek önem
kazanmış, on yedinci yüzyıldan itibaren, kalenin dışında deniz
kıyısında, tahıl ve diğer tarımsal ürünlerin ithalatı için yeni bir
bölge gelişmiştir. Burası, gümrük, dükkanlar, hanlar, atölyeler
ve depoları ile kentin en işlek bölgesidir (Paliouras 2004, 78).
Zamanla kale dışında gelişen yeni şehir, ızgara dokuyu esas
alan, tüccarların gereksinimlerini karşılamaya yönelik bir arazi
bölümlemesi ile şekillenmiştir (Hastaoglou-Martinidis 2004,
48). Dolayısıyla Volos’ta da, mekansal gelişim limanda artan
ticari etkinlikle birlikte ve limanla ilişki içinde ve yine ticari
etkinliğin gereksinimleri doğrultusunda şekillenmiştir.
Volos gibi Patras da, Osmanlı egemenliği döneminde, kale
ve çevresinde kendiliğinden gelişen, dar sokakları ve saçaklı
evleriyle küçük bir Osmanlı kentiyken, “siyah altın” denilen
kuş üzümüne dayalı ticaretin kıyıda yarattığı hareketlilikle bir
liman kentine doğru evrilmiştir. Kentte, tarımsal üretime dayalı ekonomiden deniz ticaretine dayalı ekonomiye geçildiği
bu süreçte, sosyo-ekonomik yapı değişmeye başlamış, eski
toprak sahibi, köylü ve çiftçilerin yerini, yavaş yavaş tüccar ve
girişimciler almıştır (Bakounakis 2005, 249). Yunanistan’dan ve
dışarıdan gelen Rum tüccar ve iş adamlarının yanı sıra, ticaretin inceliklerini bilen ve yeni pazar alanları arayan çok sayıda
yabancı girişimci kente yerleşmiştir. Patras’ın bu yeni sakinleri,
yerleşime yakın noktalarda üzüm bağları satın almış ve özellikle kıyı şeridinde yerleşmeye başlamışlardır (Chatziioannou
2015, 19, 20). Böylece geçmişten beri, kale ve çevresinde,
denizden kopuk olarak gelişen kent, limanda artan ticari etkinlikle birlikte deniz kıyısında eskisinden oldukça farklı bir
görünüm sergilemeye başlamıştır (Selvi Ünlü 2016, 182).
Patras ve Volos’a benzer biçimde, Kavala da başlangıçta bir
dağın üzerinde kurulmuş, Penaje Dağı’nın eteklerindeki limanıyla, çevresindeki ovalarda süren hayvancılık, tarım gibi faaliyetlerin yanı sıra balıkçılığın da olduğu bir yerleşimdir (Arslan,
2009, 43; Yıldız, 2018, 218). Doğu Makedonya’nın ana limanı
Liman işlevinin kent için önemi, kentin kuzeyinde inşa edilen yeni limanın Tel Aviv’e hizmet etmesi sonucu Yafa’nın bir anlamda sonu olmasından anlaşılmaktadır. Abulafia’ya
göre (2012, 661), söz konusu yeni limanın inşası Yafa açısından en önemli gelişmelerden biri olmuş, 1935 yılında Yafa Limanı’ndaki ticari faaliyet neredeyse yarı yarıya
azalmıştır. Öte yandan, yine kentsel gelişim ve liman ilişkisini ortaya koyması açısından Tel Aviv de bir başka örnek olarak belirmektedir. Söz konusu limanın inşasıyla Tel
Aviv, özellikle Iskoç mimar Patrick Geddes’in kent-deniz ilişkisini geliştirmeyi hedefleyen planının da katkısıyla, kent merkezindeki Bauhaus tarzı yapıları ve zengin kent
sakinlerinin modern Batılı kültürün taşıyıcıları olarak görülme isteklerini yansıtan yeni şehirle hızla gelişmiştir (Abulafia, 2012, 662).
PLANLAMA
4
olan Kavala, Egnatia Yolu’nun (Via Egnetia) önemli istasyonlarından biridir (Lalenis and Samourkasidou, 2013, 209). Kayalık
bir burundaki korunaklı konumuyla on yedinci yüzyıldan itibaren Osmanlı’nın dikkatini çeken Kavala, kalenin onarılması,
su kemerlerinin inşası gibi yatırımların yanı sıra, tıpkı Volos
ve Patras’ta olduğu gibi kale dışında, kıyıda ticari etkinliğin
başladığı bir yerleşim haline gelmiştir. On dokuzuncu yüzyılda,
kalenin eteklerinden başlayan ana cadde boyunca devam eden
evleri ve bakımlı sokaklarıyla Kavala, tıpkı Selanik’te olduğu
gibi kale dışındaki yapılaşma ile gelişmiş ve kalenin batı ve doğusunda yeni mahalleler oluşmuştur (Yıldız, 2018, 218–220;
Arslan, 2009, 49). Özellikle 1839–1913 yılları arasında, bölgesel bir ihraç limanı haline gelen Kavala, kentsel olarak da hızlı
bir gelişim göstermiştir (Stergiopoulos, 2016, 95). Limandaki
tütün ihracatına dayalı olarak, kentte çok sayıda tütün deposu
inşa edilmiştir ve söz konusu yapılardan bazıları günümüzde
de kentin önemli bir simgesi olarak varlığını sürdürmektedir
(Rentetzi, 2008, 64). Izmir’de olduğu gibi Kavala’da da kent,
denizle doğrudan ilişkili olarak, bir amfitiyatro gibi koyu çevrelemiş, yerleşim topoğrafyaya uyumlu olarak limana hakim ve
bütün koyu kucaklar biçimde şekillenmiştir.
mekansal organizasyonunda önemli rol oynamıştır2 (Zandi-Sayek 2012, 115–149).
Limandaki ticari etkinlikle birlikte, çeşitli benzer mekansal yapı
bileşenlerinin kendini gösterdiği bu kentlerde, deniz ticareti ile
bağlantılı olarak ticari etkinliğin gerçekleştiği yer, temel olarak
kıyı şeridi olmuştur. Kıyıdaki iskele ya da iskeleler, bu kentlerin
mekansal gelişiminde belirleyici ortak fiziksel öğeler olmuş,
örneğin Izmir’de, farklı firmaların iskeleleri kıyı boyunca sıralanmıştır (Bilsel 2009, 144). Benzer biçimde, Iskenderiye’de
de, ilk tren garının inşa edildiği, ihracat teknelerinin yanaştıkları Soğan Limanı, çok sayıda ihracat firmasının ambar binaları
ve depolarıyla dolmuştur (Ilbert 2006c, 21, 22). Söz konusu
gelişmeler ise bu kentlerin mekansal gelişiminde denizin belirleyici olduğu, liman ve denizle doğrudan ilişkiyi esas alan bir
mekansal kurguya işaret etmektedir.
Volos’ta ise Avrupa’nın artan tahıl talebi, limana gelen gemi
sayısını artırmış, başka yerleşimlerden gelen tüccarlar için de
çekici bir hal alan kentte, 1873 yılında limanın geliştirilmesine
yönelik olarak, kıyıyı gelgitlerden koruyacak bir set çekilmesi
ve mevcut ana iskelenin genişletilmesi gibi bazı düzenlemeler başlamıştır (Hastaoglou-Martinidis 2004, 53). Volos gibi
Patras’ta da, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren,
liman hizmetlerini iyileştiren yatırımlar yapılmaya başlanmış,
1820’li yıllardan 1870’li yıllara kadar olan dönemde kent, deniz kıyısında gelişen yeni (aşağı) şehir, yürüyüş yolları, düzgün
sokakları, neoklasik tarzda yapılmış yeni konut, dükkan, depo
ve kamusal yapıları, meydanları ile özellikle ticaret burjuvazisi
için oldukça çekici bir görünüm kazanmıştır (MP 2014, 144).
Bu kentlerdeki temel ortak mekansal bileşen olarak, kentin
denizle ilişkisini kuran iskelelerin yanı sıra, özellikle uluslararası ticaretin yoğun olarak kendini gösterdiği on dokuzuncu
yüzyılın ikinci yarısından itibaren, gümrük binası, deniz feneri,
mendirek, dalgakıran gibi liman işlevini güçlendirmeye dayalı
yapılar inşa edilmiştir. Örneğin Izmir’de, 1880 yılında yapılan
yeni liman ve limanı, dışarıdan gelecek olumsuz etkilere karşı
korumaya yönelik inşa edilen dalgakıranın yanı sıra yeni bir
gümrük binası yapılmıştır (Frangakis-Syrett 2001, 23–26). Bu
alanda, uluslararası ticaretin göstergesi olan denizcilik şirketleri, sigorta acenteleri, uluslararası şirketlerin temsilcilikleri
yer almaya başlarken, rıhtımda Punto Istasyonu (günümüzdeki
Alsancak Istasyonu) ile Konak arasında bir tramvay hattı işletmeye açılmıştır (Bilsel 2008, 154). Dolayısıyla günümüzde
Kordon olarak adlandırılan kıyı şeridinin şekillenmesi, kentin
Artan ticari etkinliğin talepleriyle birlikte, liman işlevinin güçlendirilmesine yönelik olarak söz konusu kentlerde yapılan
tüm bu fiziksel düzenlemelerin yanı sıra kentsel mekanda
değişim yaratan bir diğer gelişme ise kıyı dolguları olmuştur.
Söz konusu kentlerin pek çoğunda, ticari etkinliğin ana mekanı
olarak giderek yoğunlaşan ve değer kazanan kıyı kesimi, zaman
içinde yetersiz hale gelmiş ve gerekli yeni alanın kazanılması
için denize dolgu yapılmıştır.
2
Izmir limanı inşaatını üstlenen şirket, Selanik’te de benzer bir
projeyi gerçekleştirmiştir. 1880 yılında, kent surlarının yıkılarak ortaçağ kentinin denize açılması hedefi doğrultusunda inşa
edilen ve Izmir’de olduğu gibi kenti boydan boya kat eden ve
limanı, kent surlarının dışında, yeni kurulan konut bölgesine
bağlayan rıhtım tamamlanmıştır. Dolgu ile elde edilen alanda
gümrük binaları, çeşitli idari yapılar inşa edilirken, kordon niteliği gösteren alan, aynı zamanda kentliler için bir yürüyüş
yolu haline gelmiştir (Yeralympos 1996, 63).
Benzer biçimde Iskenderiye’de de, limandaki hareketliliğe bağlı
olarak, kentin denize dönük konumunu güçlendirmek ve modernizasyonu için 1810 yılı ile 1839 arasında pek çok yatırım
yapılmıştır (Ilbert 2006b, 11). 1828–1833 yılları arasında yeni
liman ve mühimmat deposu inşa edilmiş ve Batı limanında yeni
bir donanma kurulmuştur (Abdel-Salam 1995, 179). 1870 yılında liman tamamlanmış ve 1905 yılından itibaren Korniş’in
başlangıcını oluşturan rıhtım inşa edilmiştir (Ilbert 2006b, 14).
Örneğin Izmir’de, 1830’lu yıllarda, kıyı çizgisinden deniz yönüne doğru 15 metrelik bir şerit satışa çıkarılmış ve satılan
bu alanın doldurulması şart koşulmuştur. Ilk aşamada, gelir
etme amacı ve daha sonraki süreçte ise kentin kıyı kesiminin
düzenlenmesini amaçlayan uygulamalarla, kentin doğal kıyı çizgisi büyük ölçüde değişime uğramıştır (Beyru 2011, 349, 350).
Zandi-Sayek, kıyı şeridindeki gelişmelerin, kentin yalnızca mekansal gelişiminde değil, toplumsal yaşamın gelişiminde de etkili olduğunu, kentteki kamusal yaşamın (public
sphere), kentin modern altyapısının inşası ve fiziksel biçimlenişiyle birlikte geliştiğini vurgulamaktadır. Bknz. Zandi-Sayek, 2012, 148.
Tülin Selvi Ünlü
Izmir’de olduğu gibi, 1870–1871 yıllarında, yıkılan kale surlarının taşlarıyla Selanik’te ve 1842–1843 yıllarında da Volos’ta
yapılan deniz dolgusu, bu kentlerdeki kıyı çizgisini değiştirmiş
ve kıyıda yeni yapı adaları inşa edilmiştir (Hastaoglou-Martinidis 2007, 39).
Öte yandan, limanlar ve onunla birlikte inşa edilen ilişkili yapı
ve kullanımlar, Doğu Akdeniz liman kentinde benzer fiziksel
değişimlere yol açarken, limanın inşası da başlı başına söz konusu kentlerdeki ortak deneyimlerden biri olmuştur. Bu dönemde özellikle Fransız müteahhit şirketlerinin tekelinde olan
liman inşaatlarında, çoğu Süveyş Kanalı’nın yapımına katılmış
ve Akdeniz’i dolaşarak, sahip oldukları teknik bilgiyi farklı kentlere taşıyan liman mühendisleri, hükümetlere ya da şirketlere,
modern limanların planlanması ve inşaat işinin yönetiminde
hizmet sunmuşlardır. Örneğin, Aguste Stoeklin, Iskenderiye ve
Beyrtut’ta, Hilarion Pascal Istanbul, Selanik, Varna, Patras’ta,
Adolphe Guérard Selanik ve Istanbul limanlarında teknik danışmanlık yapmış ve Yafa planını hazırlamış, Eduard Quellenec
Iskenderiye, Pire ve birçok diğer Yunan kenti limanı için projeler çizmiş, Polikarp Vitalis Izmir ve Selanik rıhtım projelerini
hayata geçirmiştir (Hastaoglou-Martinidis 2010, 101–2).
2. Gelişen Ticaret ve Finans Sektörü ve Kentsel
Mekanın Gelişimi
Limandaki ticari etkinliğe dayalı gelişimleriyle bu kentlerde,
ticari faaliyetin gerektirdiği çeşitli yeni kullanımların da kentsel mekanda yer almaya başladığı görülür. Örneğin Izmir’de,
gelişen ticaretle birlikte, on dokuzuncu yüzyıl ortalarından
itibaren, başta o dönemde bölgede yayılan ve birçok liman
kentinde şube açan Osmanlı Bankası olmak üzere birçok yabancı banka şubesi hizmet vermeye başlamıştır. Öte yandan
ticaret hacmindeki genişleme ile birlikte iletişim gereksinimi
de artmış, kentte postaneler açılmıştır. Böylece, on dokuzuncu yüzyıl boyunca gelişen ticaret kentsel mekanda, postaneler,
banka şubeleri ve ticaret hanları gibi uzmanlaşmış alanları beraberinde getirmiştir (Beyru 2011, 153–156; Georgelin 2008,
55, 56). Savaşlar ve kitlesel göçler gibi tarihsel nedenlerin
yanı sıra ticaretteki söz konusu gelişmelerle birlikte Izmir’de
özellikle 1800’lü yılların sonundaki hızlı nüfus artışı, kentsel
yerleşik alanın da hızla genişlemesiyle sonuçlanmış, özellikle
limandan Punto’ya kadar uzanan sahil kesiminde hızlı bir nüfus
artışı yaşanmıştır (Serçe 2010, 27).
Izmir’de olduğu gibi Selanik’de de, artan ticaretle birlikte finans sektöründeki gelişim, 1864 yılında Osmanlı Bankası ve
1888 yılında Selanik Bankası’nın birer şube açmasıyla kendini
somut olarak göstermiştir. Kentte finans sektöründe gelişmenin mekana etkisi bununla da sınırlı kalmamış, açılan bankaların
ticari etkinlik ve sanayileşmenin gereksinim duyduğu finansmanı sunmasıyla, kentte pek çok yerel sanayi işletmesi kurulmuştur. Ticaret, finans ve sanayi alanındaki bu gelişmelerle birlik-
5
te kentte önemli bir işçi sınıfı oluşmuş, on dokuzuncu yüzyıl
sonunda Selanik, toplumsal sınıfların belirginleştiği bir kente
dönüşmüştür (Akkaya 1998, 28, 29, 34; Akyalçın 2015, 45). Bu
süreçte kentte, geleneksel dini ve etnik ayrışmadan farklı, toplumsal ve iktisadi temelli bir sınıfsal farklılaşma şekillenmiştir.
Din ve etnik kökenden bağımsız olan bu ayrışma, hem kentsel
mekanda hem de sosyal yaşamda belirgin hale gelmiştir (Akyalçın Kaya 2015, 45, 46). Kentteki sınıfsal farklılaşma, özellikle
1890’lı yıllardan itibaren, kentin geleneksel çekirdeği dışında,
gelişen yeni konut alanlarında kendini somut olarak göstermiş,
örneğin Rusya’dan kente göç eden düşük gelirli Yahudi nüfus
için yapılan evlerin yanı sıra, kentin güneydoğusundaki sahil
şeridi boyunca, varlıklı Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman nüfus
evleri inşa edilmiştir (Hastaoglou-Martinidis 1997, 494).
Ticari kapasitedeki gelişimin somut sonuçları, Izmir ve
Selanik’te olduğu gibi Volos’ta da kendini göstermiş, 1882 yılında kentte, Bank Epirothessaly, Bank of Athens ve National
Bank of Greece ve 1904 yılında, Londra, Iskenderiye, Pire ve
Patras gibi kentlerde şubesi olan Banque D’Athenes’in şubeleri açılmıştır. Finans sektöründeki gelişmeye paralel olarak,
diğer pek çok liman kentinde olduğu gibi Volos da, yalnızca
tarımsal ürünlerin ihracatının yapıldığı bir liman olmanın ötesine geçmiş ve kentte sanayi faaliyetleri başlamıştır. 1883’ten itibaren fabrika ve imalathanelerin açılmasıyla Volos, bir ticaret
kentinden sanayi kentine doğru evrilmeye başlamıştır. Öyle ki,
1910 sonunda, özellikle tütün ticaretindeki gelişmeyle birlikte
sayıları yirmiyi geçen fabrika ve imalathaneleriyle kent, imalat
sanayinde Larissa’yı geride bırakmıştır (Hastaoglou-Martinidis,
2007, 61). Benzer biçimde, Patras’ta da, kuş üzümü pazarında
belli bir istikrar sağlanması ve 1900’lü yıllardan itibaren, şarap
ve alkol imalathanelerinin kurulması, sülfür işleyen buharlı fabrikaların, zeytin ezimevi, sabun fabrikası, demir döküm atölyelerinin açılmasıyla, tarımsal üretim sanayileşmeye başlamıştır
(Selvi Ünlü 2016, 141).
Ticaretin gelişimi ve sanayi yatırımlarıyla birlikte bu kentlerdeki sermaye birikimi, yeni ve modern bir yaşam biçiminin
gelişiminde etkili olmuş, kamusal ve özel, çok sayıda yeni yapı
ve kurum kendini göstermeye başlamıştır. Örneğin Volos’ta,
yeni toplumsal ve sosyal yaşamın somut birer yansıması olarak, çok sayıda gazete yayımlanmaya başlamış, özel ve kamuya
ait eğitim kurumları açılmış ve her geçen gün kentin görünümü
değişmiştir. Kentte 1883 yılında açılan hastane, 1903 yılında
açılan yetimhane, 1909 yılında açılan konservatuar, 1907 yılında açılan kütüphane, 1908 yılında açılan Arkeoloji Müzesi ve
Kız Okulu, 1911 yılında açılan Ticaret Okulu gibi çok sayıda
eğitim ve kültür yapısı, kentteki yaşamın birer parçası haline
gelmiştir (Hastaoglou-Martinidis 2007, 61).
Ticari etkinliğin artması, sanayinin gelişimi ve sermaye birikimiyle, yaşam biçimi ve kentsel mekanda gerçekleşen değişim,
Volos’ta olduğu gibi Izmir’de de açık biçimde kendini göster-
6
miştir. Serçe’ye göre (2010, 27) Osmanlı Imparatorluğu’nun
diğer vilayetlerinden oldukça ileri durumda olan kentteki
kültürel yaşamın bir göstergesi olarak Fransızca, Ermenice,
Rumca, Türkçe yayımlanan gazeteler ve kentsel mekana eklenen basım atölyesi, matbaa gibi yeni yapılar bunun somut
işaretleridir.
Inanç ve milliyete dayalı mahallelerden oluşan kentsel yapının,
Doğu Akdeniz liman kentinde on dokuzuncu yüzyıl ortalarından itibaren sınıfsal farklılıklara göre biçimlenmeye başladığına ilişkin çarpıcı örneklerden bir diğeri ise Iskenderiye’dir.
Kentte, Yahudi cemaatine mensup hızla zenginleşen bir nüfus
olduğu gibi aynı zamanda bir Yahudi proleteryası da yaşamaktadır (Hassoun 2006, 53). Nüfusun en yoğun olduğu Ramleh
bölgesinde, yoksul Arap, Levanten, Italyan ve Mısırlılılar bir
aradadır (Trimi 2006, 81). Söz konusu sınıfsal farklılaşmanın
Iskenderiye’de kentsel mekana etkisi, kentin, limanla doğrudan
ilişki içinde olan ve ticari kullanımların yoğun olarak yer seçtiği
doğu bölgelerinin daha cazip kentsel alanlar olarak şekillenmesi, kuzey ve güney kesimlerin ise orta ve alt gelir gruplarının
yaşadığı alanlar olarak gelişmesinde açıkça görülmektedir (Abdel-Salam 1995, 186).
Iskenderiye ile karşılaştırılamayacak kadar küçük olsa da,
kentsel mekandaki sınıfsal farklılaşmayı Kavala’da da görmek
olanaklıdır. Selanik’teki kent surlarının yıkılmasıyla aynı tarihte, 1869’da Kavala’da, deniz kıyısındaki surlar yıkılmaya
başlamış, 1880’lerden sonra kent, yarımadanın doğusuna
doğru gelişmiştir. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında,
eski şehrin yerleşik bulunduğu yarımadanın dışında kıyı boyunca gelişen yeni yerleşim alanı, beyaz villaları, meydanları
ve tütün işlenen mağazalarıyla kentin en canlı bölgesi haline
gelmiştir (Arslan 2009, 161).
Beyrut’ta da, on dokuzuncu yüzyılla birlikte, Avrupa ile ticaret
yapan önemli bir grup oluşmuş ve bu grup kentteki burjuvazinin nüvesini oluşturmuştur. Söz konusu yerel burjuvazinin,
kentin dışında yeni yaşam alanları inşa etmeye başlamasıyla,
sınıfsal farklılaşma kentsel mekanda da belirginleştirmiştir (Barakat 2004, 486–487).
3. Demografik Yapı ve Kentsel Mekanın Gelişimi
On dokuzuncu yüzyılda Doğu Akdeniz liman kentleri, başta
Ingiltere ve Fransa olmak üzere Batı’nın sanayileşmiş ekonomilerinin, kapitalizmin temel mantığı çerçevesinde ve dönemin iktisadi koşulları içinde, en hızlı, kolay ve ekonomik
biçimde nüfuz ettikleri yerler olmuştur. Keyder ve diğerleri
(1994, 121) ticaretin, kapitalist döngülere dahil olmanın temel
mekanizması olduğunu ve ticari malların ancak liman kentleri
aracılığıyla siyasal sınırları aşabildiğini vurgulamıştır. Kapitalist
ekonomi ile bütünleşme, Batı’nın etkisine daha açık olan Balkanlar ve Batı Anadolu’da başlamış ve azınlık-komprador bur-
PLANLAMA
juvazinin etkisindeki liman kentleri, bu konjonktürde özel bir
rol oynamıştır (Reyhan 2008, 69).
Dolayısıyla, on dokuzuncu yüzyılda, kapitalist ilişkilere dahil
olma sürecinde önem kazanan liman kentleri, tepeden yönetilen imparatorluk ticaret merkezlerinden farklılaşmış ve kapitalist ekonomiyle doğrudan bağlantılı olan ayrıcalıklı yerler
olarak şekillenmiştir. Böylece bu kentler, dış ticaret ve yabancı/yerli yatırımlar ile birlikte, önemli nüfus hareketleriyle
kapitalist ekonomiyle bütünleşme sürecini somut biçimde yaşamıştır (Keyder ve diğer. 1994, 121). Bu gelişmeler, ticaretle
birlikte oluşan iş olanaklarına paralel olarak Doğu Akdeniz’deki pek çok liman kentinde nüfusun hızla artmasını beraberinde
getirmiştir. Sundukları ekonomik fırsatlarla Akdeniz’in doğusundaki liman kentleri, Avrupa’dan, Akdeniz Havzası’ndan ve
iç kesimlerinden göçmenleri kendilerine çekmiştir (Keyder ve
diğer. 1994, 138–144). Bu da, liman kentlerini farklılaştıran demografik çeşitliliği üretmiştir. Limandaki ticari etkinlik, finans
ve sanayideki gelişmelerle birlikte, artan nüfus ve demografik
yapıdaki çeşitlilik, Doğu Akdeniz liman kentleri için en karakteristik özelliklerden biri olmuştur (Hastaoglou-Martinidis
1997, 494). Söz konusu kentlerdeki demografik çeşitliliği, şark
ticaret yıllıklarından izlemek olanaklıdır (Şekil 1).
Izmir’de, kentin gelişen ekonomik yapısındaki dış ticaret ağırlığına paralel olarak, Rum ve Ermeni nüfus ile ticarete ve finans
dünyasına yakınlıklarıyla Yahudiler, kentin en önemli demografik bileşenleri olmuştur (Alpaslan 2012, 29) ve on dokuzuncu
yüzyılda, Müslüman, Yahudi, Katolik ve Ortodoks Hıristiyan
gibi farklı dini inançlara sahip bu nüfus, kendi yaşam ritüelleriyle yaşamaktadır (Zandi-Sayek 2012, 154). Birçok farklı
toplumsal grubun bir arada yaşamasıyla, söz konusu kentlerde
ortaklaşan kentsel kullanımlar olarak, kafe ve restoran gibi gelişen yeni yaşam kültürüne ait yapılar ve kamusal mekanlar da
açılmıştır (Driessen 2005, 133–134).
Benzer biçimde, Selanik de, 1800’lü yıllarda, nüfusunun neredeyse yarısı Yahudi olan, Müslüman Türkler, Ortodoks Rumlar, Dönmeler, Sırplar, Bulgarlar, Gregoryen Ermeniler gibi pek
çok farklı grubun yaşadığı bir kenttir (Anastassiadou 2014,
55). Tıpkı Selanik gibi, kurulduğu yıllardan itibaren önemli bir
Yahudi nüfusu barındıran Iskenderiye’de ise Fransızlar, Ingilizler gibi Avrupalı toplulukların yanı sıra, Yunan, Italyan, Ermeni
nüfus birlikte yaşamaktadır (Ilbert vd. 2006a).
Selanik, Iskenderiye, Izmir gibi Doğu Akdeniz’de birincil önem
ve büyüklükteki liman kentleri ölçeğinde olmasa da, bir Doğu
Akdeniz liman kenti olarak Yafa’da da, Müslüman nüfusun yanı
sıra Rum, Ermeni, Yahudi, Latin, Maruni ve Katolik olmak üzere altı ayrı cemaat bulunmaktadır (Avcı 2015, 401). Patras’ta
ağırlıklı olarak Ortodoks Rumlar olmak üzere, Müslüman
Türkler ve Yahudiler (Malcolm ve Frangakis-Syrett 1992, 85)
yaşarken, Volos’ta, Müslüman Türk nüfusun yanı sıra, Ortodoks Rumlar, Katolik Avrupalılar ve Yahudiler (Hastaoglou-
Tülin Selvi Ünlü
7
Şekil 1. Patras, Yafa ve Volos Şark Ticaret Yıllıkları (Annuaire Oriental, SALT).
Martinidis 2007, 72) yaşamaktadır. Bu dönemde Mersin’de ise
Avrupalı Katolikler (Levantenler), Ortodoks Araplar, Müslüman Türkler, Yahudiler, Ermeniler ile Maruni, Süryani, Keldani,
Nusayri gibi gruplar bulunmaktadır (Selvi Ünlü 2007, 85–92).
Yine, Selanik ve Iskenderiye gibi kuruluşundan itibaren Yahudi
nüfusun yaşadığı bir diğer liman kenti Kavala’da da, nüfusun
çeşitlilik gösteren yapısı dikkat çeker. Kentte Yahudi, Rum ve
Müslüman Türk nüfus birlikte yaşamaktadır. Oranları zaman
içinde değişiklik gösterse de, kentin on dokuzuncu yüzyıldaki hızlı gelişimiyle birlikte, Rum nüfus Müslüman Türk nüfusu
geçmiş, bunun yanı sıra kentte küçük de olsa Ermeni ve Avrupalı nüfus grupları yaşamaya başlamıştır (Karagiannakidou ve
Lykourinou 2005, 34, 35).
Çeşitlilik gösteren nüfusun kentsel mekandaki somut yansımalarından biri, farklı inançlara yönelik dini yapılar olarak belirmiştir.
Örneğin Selanik’te, kilise, cami, sinagog mahalle yaşamının merkezinde yer almış ve kentte nüfusun olduğu kadar kullanımın
da çeşitliliğini yansıtan bu yapılardan bazıları, ibadetin yanı sıra
okul ve hatta kimi zaman hastane olarak hizmet vermiştir. Üstelik, farklı dini inanca sahip kentliler bu hizmetten yararlanmıştır
(Anastassiadou 2014, 44–54). Anastassiadou (2014, 53), kentin her yerindeki varlıklarıyla, camiler, kiliseler ve sinagogların
Selanik’in, dinlerin ve etnik grupların birbirine karıştığı mekansal
yapısına işaret ettiğini, Müslüman ve Hıristiyan nüfusun aynı dini
mekanları kullanmasının kimseyi şaşırtmadığını belirtmiştir.
Farklı nüfus bileşenlerinin birlikte yaşamına bir başka örnek de
Iskenderiye’dir. Ilbert’e göre (2006b, 22), dar yolları ve çıkmaz
sokaklarıyla, camileri, cumbalı evleri, avlulu kervansarayları, gez-
gin tüccarlara yönelik hanlarıyla Iskenderiye’de, Yunan, Italyan,
Sakızlı Yahudi ve Yerli Müslüman ve eski Iskenderiyeli aileler bir
arada yaşamaktadır. 1900’lü yıllardan itibaren, kıyıda Korniş’in
gelişimi ile kıyı kesiminin cazibesi artmış ve bu alanda farklı nüfus gruplarının okulları açılmaya başlamıştır (Ilbert 2006b, 22).
Dolayısıyla, demografik yapıdaki çeşitlilik, kentsel mekanda
dini yapıların yanı sıra eğitim kurumları ile de kendini göstermiş, farklı nüfus gruplarının kendi eğitim sistemlerine yönelik
okullar hizmet vermeye başlamıştır. Örneğin Beyrut’ta, bir
arada yaşayan Müslümanlar ve Hıristiyan nüfusla birlikte kentte yeni okullar açılmış, kentin fiziksel görünümü değişmeye
başlamıştır (Barakat 2004, 486–487). Benzer biçimde Izmir’de
de, hızla artan nüfus ve bu nüfusun çeşitliliği, kentsel mekana
eklenen yeni eğitim kurumlarıyla somut olarak kendini göstermiştir. Öyle ki, eğitim kurumları açısından Imparatorluğun
en önemli merkezlerinden biri olan kent, farklı nüfus gruplarına yönelik okullarıyla, yalnızca Izmir’e değil, neredeyse bütün
Anadolu’ya hizmet etmiştir (Serçe 2010, 27, 28). Kavala’da da,
benzer gelişmeler yaşanmış, kent ve bölgesinde hastanelerin
ve okulların açılması, pek çok liman kentinde olduğu gibi, yeni
bir kentlilik biçimine işaret eden, eğitim ve sağlık hizmetlerinin
gelişimini ortaya koymuştur (Arslan 2009, 299, 300) (Şekil 2).
Öte yandan, söz konusu kentlerde demografik yapıdaki çeşitlilik, farklı coğrafyaların mimari biçim ve üsluplarını da beraberinde getirmiştir. Örneğin, Abulafia’ya göre (2012, 655)
kültürlerin karşılaşıp karıştığı bir kent olan Iskenderiye’deki
Mısır Merkez Bankası, Mısır’da doğmuş ve Italya’da eğitim görmüş mimar Alessandro Loria tarafından yapılmış, bir Venedik
Palazzo’suna benzemektedir. Ancak kentte, farklı üsluplarda
PLANLAMA
8
Şekil 2. Beyrut Amerikan Koleji, İzmir Amerikan Okulu, İskenderiye Greek College, İskenderiye Alman-Fransız Protestan Kilisesi (Kaynak: http://oldbeirut.com/post/155386553708/american-university-of-beirut-1910s, http://www.levantineheritage.com/college.htm, http://www.levantineheritage.
com/alexandria.htm, http://www.levantineheritage.com/alexandria.htm).
inşa edilmiş, Yahudi ve Italyan hastane yapılarının yer aldığı
tertemiz sokakların yanı sıra Rum, Italyan, Yahudi ve Kıpti nüfusun yaşadığı kentin kuzey kıyılarında farklı bir kentsel doku
ve yaşam söz konusudur (Abulafia, 2012, 655, 656).3
Selanik’te, Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman gruplar farklı mahallelerde ve Ortaçağ kentinin sınırları içinde kendi içine dönük
biçimde yaşarken, on dokuzuncu yüzyıldaki ticari gelişmeyle
birlikte, kentsel mekan değişmeye başlamış, surların dışına
doğru genişleyen kentte, ortaya çıkan burjuvazi kentin dışında
yeni banliyölerde yaşamaya başlamıştır (Hastaoglou-Martinidis
1997, 494). Dolayısıyla, demografik yapının bileşenlerinin kendi içlerindeki kapalı yaşamı yerini sınıfsal bir ayrışmaya bırakırken, söz konusu ayrışma kentsel mekanda da görünür hale
gelmiştir. Söz konusu değişim, yeni bir kentsel mekan organizasyonunu getirmiş, yaya ve hayvanlarla sağlanan ulaşıma, şehirlerarası ve hatta şehir içinde demiryolu ulaşımı eklenmiştir.
4. Ulaşım Altyapısına Yönelik Yatırımlar ve Kentsel
Mekanın Gelişimi
Kapitalizmin sınır ötesi mekansal örgütlenme gereksinimi ile
3
mal aktarımını hızlandırmak ve karlılığı artırmaya yönelik olarak bu kentlerde, özellikle 1850’li yıllardan itibaren başlayan
demiryolu, karayolu, iskele, rıhtım, liman gibi ulaşım altyapısına yönelik yatırımlar hız kazanmıştır. Bu doğrultuda liman
kentlerinde, özellikle yabancı girişimciler tarafından, bu kentleri art bölgesindeki verimli ovalara bağlayan, etkin ve ucuz bir
erişim aracı olarak demiryolları yapılmıştır (Şen 2001, 95, 96).
Söz konusu kentler, özellikle demiryolları ağı ile sanayileşmiş
merkez ülkelerle bağlandığı gibi aynı zamanda, art alanlarındaki
tarımsal üretim bölgeleriyle ve iç kesimlerle de bağlanmıştır
(Kurmuş 2012; Hastaoglou-Martinidis 2010).
Bu dönemde demiryollarının söz konusu yapım amaçlarına en
iyi ve somut örnek Izmir-Aydın demiryoludur (Aktüre 1978,
74). On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, büyük ölçekli projelerden biri olarak söz konusu demiryolunun inşası, demiryolu ağının kente girişi ve iki önemli gar yapısı ile Izmir’in mekansal kurgusunu büyük ölçüde değiştirmiştir. Yapıldığı dönemde
kentsel alanın dışında inşa edilen Aydın Garı, kentsel gelişmeyi
kuzeye doğru çekerek, merkez işlevinin bu yöne kaymasında
etkili olmuş, kent merkezinin doğusunda inşa edilen Kasaba
Garı ise liman ve Basmane arasında yük trafiği yaratmış ve bu
Abulafia (2012, 656), Iskenderiye’de yabancı toplulukların gündelik yaşamının ticari yaşamda ve kafelerde geçtiğini ifade etmektedir. Dolayısıyla, kentin demografik yapısındaki çeşitliliğin, liman kentlerinde, kentsel mekandaki bir diğer yansıması da kafe, lokanta, kulüp gibi çeşitli, sosyo-kültürel kullanımlardır. Bunun örneklerine, özellikle
sahilde yer alan otelleri, restoranları, kafe, sinema, tiyatro, kulüp gibi yapıları ile Beyrut, Izmir, Selanik gibi liman kentlerinde de sıklıkla rastlanmaktadır.
Tülin Selvi Ünlü
9
Şekil 3. İzmir Basmane Garı (Kolay, 2011).
Şekil 4. Yafa Tren İstasyonu (Kaynak: https://image.jimcdn.com/app/cms/image/transf/none/path/sf8031c25d20e8688/image/i9bf4d826bb8ed729/
version/1391486477/image.jpg, ve https://www.flickr.com/photos/124446949@N06/20638820272, Erişim tarihi: 13 Kasım 2018).
nedenle bu iki nokta arasında yeni bir cadde açılmıştır (Bilsel
2000, 35, 36) (Şekil 3).
önemli bir aktarım noktası haline gelmesini ve gelişmesini
sağlamıştır (Selvi Ünlü 2007, 107).
Ege Bölgesi’ni Izmir’e bağlayan Izmir-Aydın hattı gibi Mersin-Adana demiryolu da Çukurova Bölgesi’ni Mersin’e bağlamıştır. Çünkü tarımsal üretim açısından oldukça zengin bir
bölge olarak Çukurova, önemli bir hammadde ve pazar alanıdır. Malların aktarım noktası olarak Mersin’i Çukurova’ya
bağlayan demiryolu için 1860’lı yıllarda başlayan girişimler
sonuç vermiş ve Mersin-Adana demiryolu hattı 1886 yılında
hizmete girmiştir (Dingeç 1998, 19). Söz konusu demiryolu inşası, 1890’lı yıllara gelindiğinde Mersin’in, Anadolu’nun
Mersin-Adana ilişkisinde olduğu gibi, Yafa-Kudüs ilişkisi de
demiryolu bağlantısı ile güçlenmiştir. Avcı (2015 391, 392),
özellikle on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde, Beyrut ve Iskenderiye gibi Doğu Akdeniz’deki diğer liman kentleri kadar
Yafa için de büyük bir ticari hareketlenme dönemi olduğunu
belirterek, Yafa’nın Kudüs sancağının başlıca limanı olmasının
ticaretin gelişimini sağlayan asıl etken olduğunu ve 1892 yılında Kudüs-Yafa arasında inşa edilen demiryolu hattının kentin
bu işlevini daha da güçlendirdiğini dile getirmiştir (Şekil 4).
10
PLANLAMA
Şekil 5. http://cairobserver.com/post/30531431811/on-cairos-dying-trams#.XFGRKi2B27M, ve https://i.pinimg.com/originals/26/88/49/2688493
2247951bf447fe67f5503f0f2.jpg, Erişim Tarihi: 30 Ocak 2019).
1871 yılında inşa edilen ve Selanik’i Mitroviç’e bağlayan ilk demiryolu hattı da benzer biçimde, kentin Avrupa’yla doğrudan
bağlanmasını sağlayan önemli bir yatırım olarak kent için, yalnızca ekonomik değil, artan liman faaliyetiyle birlikte, limanın
genişletilmesi, gümrük binasının onarımı gibi çeşitli fiziksel
değişiklikleri beraberinde getirmiştir (Gounaris 1994). 1854
yılında inşa edilen demiryolu hattı ile Kahire’ye bağlanan Iskenderiye ise Mısır’da üretilen pamuğun diğer ülkelere aktarıldığı bir kapı niteliğini kazanmış, 1854–1890 yılları arasındaki
dönem, kentin gelişimindeki önemli aşamalardan biri olmuştur
(Abdel-Salam 1995, 183; Barak 2009, 189). Artan liman etkinliği ve ticaretle birlikte çevreden yönelen göçle, kentin çevresinde yeni yerleşimler gelişmiş ve bu yeni yerleşimler ile bağlantı sağlayan demiryolu hatları inşa edilmiştir. Örneğin 1860
yılında, doğudaki El-Ramleh banliyo yerleşimi ile kent arasında
inşa edilen demiryolu hattı, özellikle doğudaki yerleşimlerin
çekiciliğini artırmış ve bu hızlı yayılma sonunda söz konusu
hat 1904 yılında elektrikli tramvaya dönüştürülmüştür (AbdelSalam 1995, 183). Öte yandan, 1876 yılında, doğu limanının
güney tarafında, yolcular için yeni bir demiryolu istasyonu inşa
edilmiş, eskisi yalnızca nakliye istasyonu olarak kullanılmaya
başlanmış, antrepolar, fabrikalar ve kereste depoları bunun
çevresinde yer almıştır (Abdel-Salam 1995, 183) (Şekil 5).
Benzer biçimde, on yedinci yüzyıldan itibaren Filistin ve Avrupa ile gelişen ticari ilişkilerle ve artan üretim çeşitliliği ile
bir ticari merkez haline gelen Hayfa da, on dokuzuncu yüzyılda, Şam-Hayfa Demiryolu’nun yapımıyla, tarihi merkezin ve
surların dışında yeni konut alanlarının gelişimiyle büyümüştür
(Carmel 2011, 13, 41; Kolodney ve Kallus 2008, 328). Öyle ki,
Hicaz Demiryolu’nun yapımı sonrasında, Doğu Akdeniz’in en
büyük rafinerisi kentte yer almış, bataklık alanların kurutulması ile Hayfa, limanla bütünleşik bir sanayi kenti haline gelmiştir
(Amiran ve Shahar 1961, 363).
Demiryollarının yanı sıra yeni karayolu bağlantıları da söz konusu kentlerin mekansal gelişiminde etkili olmuştur. Örneğin
Şam yolunun yapımı, Beyrut’un özellikle tarihi kent merkezinin uç kesimlerinin gelişimini hızlandırmış ve bunu, limanı ticari merkeze ve kentin meydanını kentin giriş kapısına bağlayan
iki büyük arterin açılması izlemiştir (Çelik 2012, 125).
Dolayısıyla, ulaşım altyapısına yönelik yatırımlar ve özellikle
demiryollarının inşası, Doğu Akdeniz liman kentlerinin liman
işlevini güçlendirip ticari kapasitesini artırmakla kalmamış, aynı
zamanda kentsel mekanın biçimlenişinde de belirleyici rol oynamıştır. Liman ve istasyon arasındaki bağlantı, bu kentlerin
mekansal kurgusundaki ana ticari hattı oluştururken, kentsel
mekana eklenen istasyon binaları, depolama alanları, sanayi
işletmeleri gibi yeni yapı ve kullanımlar kendini göstermiştir.
Öte yandan, artan ulaşım olanağı, erişilebilirliği artırarak kent
çevresinde yeni konut alanları ve yerleşimlerin gelişmesinin
yolunu açmış, pek çok kentte, raylı sistemin kentiçi ulaşımda
da kullanılmasını beraberinde getirmiştir (Tekeli 1985, 882;
Yeralympos 1999, 49).
Böylece, demiryolu, karayolu gibi yeni ulaşım olanakları, kentsel yerleşik alanın genişleyip yayılmasında, kentlerin etrafında,
Selanik ve Hayfa’da olduğu gibi surların dışında yeni konut
alanları ve banliyölerin oluşmasında etkili olmuştur. Bu da
beraberinde, çeşitlenen kentsel hizmetlerle büyüyen kentsel
yerleşik alanla birlikte nüfus artışını getirmiş, farklı bölgelerden gelen nüfus ve ticari etkinliğin gerektirdiği iletişim ve
haberleşmeye yönelik yatırımlar da kendini göstermeye başlamıştır. Artan iletişim gereksinimi doğrultusunda, pek çok
liman kentinde telgraf hatları kurulmuş, telgraf ağının Imparatorluğun her köşesine ulaşması sağlanmıştır (Gül 2013, 77).
Örneğin Volos, 1863 yılında telgraf hattı ile Selanik’e bağlanmış ve kale ile yeni gelişen şehir arasındaki ticaret meydanında bir telgraf ofisi açılmıştır (Hastaoglou-Martinidis 2004,
52). 1868 yılında, Adana’dan Tarsus’a kadar döşenen telgraf
hattının Mersin iskelesine dek uzatılmasına karar verilmiş ve
1873 yılında kentte, bir telgraf ve posta idaresi kurulmuştur
(Selvi Ünlü 2007, 172–174) (Şekil 6).
Tülin Selvi Ünlü
11
olmuştur. 1860 yılında kurulan belediye, kentte kamusal mekanları düzenlemiştir (Nasr ve Verdeil 2008, 1119). 1860’larda Tanzimat reformlarının uygulandığı bir diğer liman kenti
Selanik’te de, 1869’da belediyenin kurulmasının ardından, yeni
bir liman projesi hazırlanmış, yıkılan kent surlarının bulunduğu bölgede yeni bir konut bölgesi oluşturulmaya çalışılmıştır
(Yerolympos 1996, 62). Aynı tarihte, Mersin’de de belediye
meclisi kurulmuştur (Selvi Ünlü 2007, 77).
Şekil 6. Beyrut Posta Ofisi (Kaynak: http://almashriq.hiof.no/lebanon/700/760/769/old_beirut/Ottoman_Post_Office.jpg, Erişim Tarihi:
30 Ocak 2019).
5. Kurumsal Yapının Değişimi ve Kentsel Mekanın
Gelişimi
Temelde deniz ticaretine dayalı bütün bu gelişmelerin yanı
sıra, Doğu Akdeniz liman kentlerinin pek çoğu, Osmanlı’nın
modernleşme çabalarının kurumsal yapıda yarattığı değişimlerin de öncelikli ve somut olarak görüldüğü yerler olmuştur. Çünkü bu kentlerde, özellikle tüccarlar tarafından, ticari
kazancı yükseltme, işgücünün verimliliğini artırma gibi hedefler doğrultusunda daha sağlıklı bir çevre ve kentsel altyapıya
yönelik talepler, yerel yönetim kurumlarının oluşturulmasında
etkili olmuştur. Bu da, yerel yönetim kurumlarının, liman kentlerinde diğer Anadolu kentlerine göre çok daha erken gelişmesini sağlamış, 1864 Vilayet Nizamnamesi’ndeki maddelere
dayanarak, özellikle dış ticaretin yoğun olduğu bu kentlerde,
hızla belediyeler kurulmuştur (Yenişehirlioğlu vd. 1995, 21).
1860’lı yıllardan itibaren, belediye meclisleri ve belediyelerin
kurulması, gerek söz konusu yapıların kentsel mekanda yerini
alması ve gerekse, artık kentin gelişiminde söz sahibi olacak
bir kurumsal yapının oluşturulması, bu kentlerde önemli değişimler yaratmıştır (Tekeli 1985, 882).
Örneğin 1868 yılında Izmir’de, kentin nüfus bileşenlerinin tümünün temsil edildiği bir belediye meclisi kurulurken (Bilsel
2008, 158), bir ticaret odağı haline gelen Iskenderiye’de, yaşayan Avrupalı tüccarlar, bakımsız ve altyapıdan yoksun yolları, masrafları kendileri karşılayarak yeniden düzenlemişler
ve Avrupalı tüccarlar tarafından başlatılan girişimler, Iskenderiye Belediyesi’nin kurulması yolunda atılan ilk adımlar olmuştur (Barak 2009, 190). Kentsel mekanın iyileştirilmesine
ilişkin yerel taleplerle birlikte 1885 yılında kurulan belediye,
Iskenderiye’de kornişin inşası, büyük park ve bahçelerin açılması, surların yıkılması, yoksul mahallelerin yeniden düzenlenmesi gibi pek çok uygulama ile kenti, Avrupa tarzı bir şehircilik
anlayışıyla yeniden şekillendirmiştir (Ilbert 2006b, 31).
Bu dönemde belediye kurulan bir başka liman kenti de Beyrut
Idari yapıda yaşanan değişimle birlikte, bir yandan kentsel mekana belediye meclisleri, yapı ve sokak komisyonları, belediye gibi
yeni yapı ve kullanımlar eklenmiş ve bir yandan da, kentte daha
önce olmayan bir idari merkez şekillenmiştir. Örneğin Yafa’da,
1897 yılında kent sakinlerinin ve eşrafın katkılarıyla inşa edilen
hükümet konağı, askeri kışla, belediye binası ve diğer yönetim yapıları kentin yeni idari merkezini oluşturmuştur (Avcı 2015, 389).
Benzer biçimde Mersin’de de, kıyıya paralel cadde, ticari etkinliğin merkezi olduğu gibi hükümet konağı, belediye gibi yapıların
yer aldığı idari merkez olarak gelişmiştir (Selvi Ünlü 2007, 163).
6. Sonuç
Bütün bu örnekler dikkate alındığında, on dokuzuncu yüzyılın
özellikle ikinci yarısından itibaren, Doğu Akdeniz’de değişen
üretim biçim ve ilişkileri ile çoğunlukla doğal liman işlevi ve art
alanlarındaki verimli topraklar ve tarımsal üretim olanaklarına
sahip avantajlı coğrafi konumlarıyla bu kentlerin kendine özgü
bir kentsel yapı ile şekillendiği görülür. Ilbert (2006b) bu kentlerin, toplumsal yapıları, farklı kültür, inanç ve dilleri buluşturan yaşam biçimleri ile Doğu’da “kendine özgü bir Batı” olarak
daima ilgi çektiğini, nüfus ve yerleşim alanı büyüklüğünden bağımsız olarak, sahip oldukları kentli yaşam biçimi, sınıfsal ayrışma ve eski-yeni karşıtlığı nedeniyle barındığı çelişkilerle zengin
bir araştırma alanı sunduğunu söylemiştir.
Örneklere bakıldığında Doğu Akdeniz liman kentlerinin mekansal gelişimindeki benzerliklerin, her bir kent için, kendi
ekonomik, toplumsal ve kültürel bağlamı içinde farklılıklar
taşıdığı görülmektedir. Ancak yine de, en azından burada
ele alınan örnekler dikkate alındığında, Doğu Akdeniz liman
kentlerinin, ticari ve idari açıdan görece özerk oldukları
(Keyder ve diğer. 1994) on dokuzuncu yüzyılın özellikle ikinci yarısından, yirminci yüzyılın başına kadarki süreçte, kentsel
mekandaki değişimlerin temel olarak deniz ticareti ve liman
işlevinden ivme aldığı görülmektedir. Öte yandan, demiryolu ve karayolu gibi büyük yatırımlar da bu aşamada, Doğu
Akdeniz liman kentlerindeki mekansal yapının şekillenmesinde etkili olmuştur. Söz konusu ulaşım yatırımları, bir yandan
ticari kapasiteyi artırırken öte yandan, kentsel mekana demiryolu istasyonu gibi yeni yapıları eklemiş, kentsel mekan
çoğunlukla liman-demiryolu istasyonu ilişkisi doğrultusunda
şekillenmiş, artan ulaşım olanakları, kentin çeperinde yeni
yerleşim alanlarının gelişimini hızlandırmıştır. Böylece ticari
PLANLAMA
12
Tablo 1. On dokuzuncu yüzyılda Doğu Akdeniz liman kenti ortak yapısal özellikleri ve mekansal karşılıkları
Ortak yapısal özellikler
Mekansal karşılıkları
Coğrafi konum (denizle ilişki)
Liman işlevinin gelişimi
Denizi referans alan mekansal kurgu
Iskele
Rıhtım
Mendirek
Dalgakıran
Deniz feneri
Depo
Antrepo vb. yapılar
Demiryolu (limana bağlanan)
Limana açılan ana cadde
Ana cadde ile ilişki içinde demiryolu istasyonu
Banka şubeleri
Sanayi işletmeleri
Konsolosluklar
Kentsel mekanda sınıfsal farklılaşma
Yeni konut alanları ve mimari biçimler
Sosyo-kültürel kullanımlar (sinema, park, bahçe, kulüp, müze, kütüphane vb. yapı ve kullanımlar)
Gazeteler (matbaalar)
Postaneler
Eğitim kurumları
Dini yapılar
Sağlık yapıları
Genişleyen kentsel yerleşik alan
Yeni ulaşım biçimleri (tramvay)
Demiryolu ve ilgili kullanımlar (istasyon binaları, ilgili atölyeler)
Artan erişilebilirlikle yayılan kentsel alan (banliyöler)
Tramvay
Yeni idari yapıların inşası (hükümet konağı, belediye)
Yönetim merkezinin gelişimi
Parklar, bahçeler, yollar vb. kentsel altyapı yatırımları ve kullanımları
Ticaret-finans sektöründe gelişme
Nüfus artışı ve demografik yapıda çeşitlilik
Ulaşım bağlantılarının güçlenmesi
Kurumsal yapının gelişimi
kapasitesi giderek artan söz konusu kentlerde, finans sektöründeki gelişmelere paralel olarak banka şubeleri açılmış,
çeşitlenen ticari faaliyetlerle birlikte kentsel mekanda, farklı
iş kollarında hizmet veren işletmeler, atölye, depo, antrepo
gibi kullanımlar kendini göstermiştir.
Bu aşamada, özellikle tarımın ticarileşmesi ve hatta zaman
içinde sanayileşmenin erken evrelerinin yaşanmasıyla gelişen
burjuvazi, yeni tüketim alışkanlıkları ve yaşam biçimini üretmiş, bu da kentsel mekanın biçimlenişinde etkili olmuştur. Bu
dönemde söz konusu kentlerde, farklı nüfus gruplarının birlikte ürettiği kentli yaşam biçimi ve sınıfsal farklılaşmaya dayalı
bir mekansal yapı gelişmiş, özellikle ticaret burjuvazisi ve yeni
yönetici sınıfa ait konut bölgeleri, mahalleler ve tarihi kentin
dışında yerleşim alanları gelişirken, işçi sınıfının yaşadığı alanlar
belirginleşmiştir.
On dokuzuncu yüzyılda, liman kentinin temel mekansal bileşenlerinden biri olan ve ticari etkinliğin sürdüğü kıyı şeridi
de, söz konusu yeni yaşam biçimi doğrultusunda şekillenmiş,
pek çok Doğu Akdeniz liman kentinde, özellikle üst gelir
gruplarına ait konut alanları, gezinti ve yürüyüş yolları ile kıyı
şeridi, liman kentinin en önemli kamusal mekanlarından biri
haline gelmiştir. Öte yandan, sosyal yapının niteliği kadar büyüklüğündeki değişim de kentsel mekanda değişim yaratmış,
kentsel yerleşik alan genişlemiş ve farklı nüfus gruplarının
varlığının bir yansıması olarak kentsel mekana, farklı inançlara ait dini yapılar, farklı nüfus gruplarının eğitim ve sağlık yapıları eklenmiştir. Yeni tüketim alışkanlıkları ve kentli yaşam
biçimin mekansal karşılıkları olarak, restoran, kafe, kulüp,
spor alanları, müze, kütüphane gibi sosyal ve kültürel yaşama yönelik yeni yapı ve kullanımlar da bu aşamada kentsel
mekandaki yerlerini almıştır (Tablo 1).
Dolayısıyla, on dokuzuncu yüzyılda Doğu Akdeniz liman kentinin, sosyal ve mekansal yapıda görülen çeşitlilikle, kapitalist
ekonomik ilişkiler ve yerelin gereksinimleri doğrultusunda,
temel olarak denizle ilişkiye dayalı bir kentsel yapı ile şekillendiği izlenmektedir. Bu da, söz konusu kentlerin, toplumsal
olarak üretildiği ve herhangi bir plana dayanmadan, kendiliğinden (spontaneous) gelişen bir doku ile farklı kullanımların
bir arada olduğu kendine özgü bir kentsel yapıyla geliştiğine
Tülin Selvi Ünlü
işaret etmektedir (Leontidou, 2006, 7–11). Söz konusu ortak
yapısal özellikler ve benzer süreçler bu kentlerin, yakın coğrafyalarında yer alan iç kesimlerdeki kentlerden çok, uzaktaki
bir başka liman kentiyle taşıdığı benzerliği de belli ölçüde açıklamaktadır. Elbette söz konusu süreçte yere özgü farklılıklar
kaçınılmazdır. Bu nedenle, bu çalışmanın sınırları içinde esas
alınan değerlendirme başlıkları doğrultusunda, gerek Doğu
Akdeniz liman kentleri arasındaki farklılıkların ve gerekse,
Doğu Akdeniz liman kentinin Akdeniz’in batısındaki diğer liman kentleri ile benzerlik ve farklılıklarının ortaya konularak
araştırılması ve sorgulanması, alana ilişkin çalışmalara önemli
katkı yapacaktır.
13
KAYNAKLAR
Abdel-Salam, H. (1995) “The historical evolution and present morphology of
Alexandria, Egypt”, Planning Perspectives,10 (1995), 173-198.
Abulafia, D. (2012) Büyük Deniz Akdeniz’de İnsanlık Tarihi, (çev.) Gül Çağalı
Güven, İstanbul: Alfa Tarih. (The Great Sea A Human History of the Mediterranean, 2011)
Akkaya, Y. (1998) “19. Yüzyılın Sonunda Selanik’te Sanayileşme ve Ücretli
Emek”, Ekonomik Yaklaşım, Cilt 9, Sayı 31, 25-35.
Aktüre, S. (1978) 19. yüzyıl sonunda Anadolu kenti mekansal yapı çözümlemesi. Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi Baskı Atölyesi.
Akyalçın Kaya, D. (2015) “Mustafa Arif Efendi’nin Selanik Yılları: XIX. Yüzyıl
Osmanlı Taşrasında Burjuvazinin Oluşumuna Bir Örnek”, Cihannüma Tarih ve Coğrafya Araştırmaları Dergisi, Sayı I/2, 39-59.
Alpaslan, İ. (2012) “Osmanlı Dönemi İzmir’inde Milletlerin Sosyo-Ekonomik
Konumlarındaki Değişimin Yerleşim Dokusuna Etkileri”, Aegean Geographical Journey, Vol. 21(2), 25-35.
Amiran, D., & Shahar, A. (1961) The Towns of Israel: The Principles of Their
Urban Geography. Geographical Review, 51(3), 348-369.
Anastassiadou, M. (2014) Tanzimat Çağında Bir Osmanlı Şehri Selanik
(1830-1912), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Arslan, İ. (2009) 19. Yüzyılda Balkanlarda Sosyo-Ekonomik İlişkiler: Drama
Sancağı Örneği (1864-1913), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı.
Avcı, Y. (2015) “19. Yüzyılın Son Çeyreğinde Filistin’in Limanı Yafa”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XXX / 2, 385-411.
Barak, O. (2009) “Scraping the surface: the techno-politics of modern streets in
turn-of-twentieth-century Alexandria”, Mediterranean Historical Review,
Vol. 24, No. 2, 187-205.
Barakat, L. B. (2004) “Beirut: A city with so many faces”. Dela, 21, 485-493.
Beyru, R. (2011) 19. yüzyılda İzmir kenti. İstanbul: Literatür.
Bilsel, C. (2000) “19. Yüzyılın İkinci Yarısında İzmir’de Büyük Ölçekli Kentsel
Projeler ve Kent Mekanının Başkalaşımı”, İzmir: Ege Mimarlık, 2000/4,
34-37.
Bilsel, C. (2008) Modern bir Akdeniz metropolüne doğru. M. C. Smyrnelis,
(Ed.), İzmir 1830-1930: Unutulmuş bir kent mi? Bir Osmanlı Limanından
Hatıralar içinde (143-160). İstanbul: İletişim.
Bilsel, C. (2009) “İzmir’de Cumhuriyet Dönemi Planlaması (1923-1965): 20.
Yüzyıl Kentsel Mirası”, İzmir: Ege Mimarlık, 2009/4, 12-17.
Carmel, A. (2011) Ottoman Haifa-A History of Four Centuries Under Turkish Rule, I. B. Tauris, London, New York.
Çelik, Z. (2012) İmparatorluk, Mimari ve Kent Osmanlı-Fransız Karşılaşmaları (1830-1914), İstanbul: SALT.
Dimoglou, A (2003) Kent ve Yerel Yönetim: Volos Belediyesi Örneği, 18811944, Volos: Yayımlanmamış doktora tezi (Yunanca). (Πολη Και Τοπικη
Αυτοδιοικηση: Η Περιπτωση Του Δημου Παγασων (Βολου), 18811944).
Dimoglou, A. ve Mourtzoukos, L. (2006) Volos then & now. Atina: Olkos.
Dingeç, E. (1998) 19. yüzyılın ikinci yarısında ve 20. yüzyılın başında Mersin’in
ekonomik yapısı. Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
Driessen, H. (2005) Mediterranean port cities: cosmopolitanism reconsidered.
History and Anthropology, 14 (1), 129-141.
Frangakis-Syrett, E. (2001) The making of an Ottoman port: The quay of Izmir in the nineteenth century. Journal of transport history 22, no. 1 içinde
(23-46).
Georgelin, H. (2008) Smyrna’nın Sonu İzmir’de Kozmopolitizmden Milliyetçiliğe, İstanbul: Bir Zamanlar Yayıncılık.
Gounaris, B. C. (1994) Selanik. Ç. Keyder, Y. E. Özveren, D. Ouatert, (Ed.),
Doğu Akdeniz liman kentleri (1800-1914) içinde (103-120). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Hassoun, J. (2006) “Yahudiler, Bir Karşıtlıklar Cemaati”, Geçici Bir Hoşgörü
14
Modeli Cemaatler ve Kozmopolit Kimlik İskenderiye 1860-1960, R. Ilbert, I. Yannakakis, J. Hassoun (eds.), İstanbul: İletişim Yayınları, 47-64.
Hastaoglou-Martinidis, V. (1997) “A Mediterranean city in transition: Thessaloniki between the two World Wars”. The Scientific Journal FACTA Universitatis Series: Architecture and Civil Engineering, 1 (4), 493-507.
Hastaoglou-Martinidis, V. (2004) “Foundation and Evolution of the New City
During the 19th Century”, Volos 1881-1955 The City and The People,
DIKI, Volos, 43-60.
Hastaoglou-Martinidis, V. (2007) Volos portrait of the city from the 19th to
today (Yunanca) (Βόλος, το πορτραίτο της πόλης, από τον 19ο αι. έως
σήμερα). Volos: DIKI (Volos Tarihi Araştırma ve Dokumantasyon Merkezi) (Δημοτικό Κέντρο Ιστορίας και Τεκμηρίωσης Βόλου)
Hastaoglou-Martinidis, V. (2010) “The cartography of harbor construction in
eastern Mediterranean cities: technical and urban modernization in the late
nineteenth century”. M. Toksöz ve B. Kolluoğlu, (Ed.), Mapping out the
Eastern Mediterranean: toward a cartography of cities of commerce, cities
of the Mediterranean from the Ottomans to the present day içinde (7899). London, New York: I.B. Taurus.
Gül, M. (2013) Modern İstanbul’un doğuşu bir kentin dönüşümü ve modernizasyonu. İstanbul: Sel.
Ilbert, R.; Yannakakis, I.; Hassoun, J. (2006a) Geçici Bir Hoşgörü Modeli Cemaatler ve Kozmopolit Kimlik İskenderiye 1860-1960, İstanbul: İletişim
Yayınları.
Ilbert, R. (2006b) “Dünyaya Açık Bir Akdeniz’in Simgesi”, Geçici Bir Hoşgörü
Modeli: Cemaatler ve Kozmopolit Kimlik İskenderiye 1860-1960, Ilbert,
R.; Yannakakis, I.; Hassoun, J. (yay. haz.), Dünya Şehirleri Dizisi 9, İstanbul: İletişim Yayınları, 9-15.
Ilbert, R. (2006c) “Bir Kentlilik Biçimi”, Geçici Bir Hoşgörü Modeli Cemaatler
ve Kozmopolit Kimlik İskenderiye 1860-1960, R. Ilbert, I. Yannakakis, J.
Hassoun (eds.), İstanbul: İletişim Yayınları, 19-44.
Karagiannakidou N. E.; Lykourinou K. (2005) Neapolis - Christoupolis Kavala, Municipality of Kavala. (Yunanca) Καραγιαννακίδης, Ν. Ε.;
Λυκουρίνος, K. (2005) Νεάπολις - Χριστούπολις - Καβάλα, Δήμος
Καβάλας.
Keyder, Ç., Özveren, Y. E., Quatert, D. (1994) Osmanlı İmparatorluğu’nda liman kentleri bazı kuramsal ve tarihsel perspektifler. Ç. Keyder, Y. E. Özveren, D. Ouatert, (ed.), Doğu Akdeniz liman kentleri (1800-1914) içinde
(121-155). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Kolay, A. (2011) İzmir-Kasaba ve Uzantısı Demiryolu Hatları (1863-1897),
Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi.
Kolluoğlu Kırlı, B. (2007) “Cityscapes and modernity: Smyrna morphing into
İzmir”. A. Frangoudaki ve Ç. Keyder, (ed.), Ways to modernity in Greece
and Turkey içinde (217-235). London: I.B.Tauris.
Kolodney, Z., Kallus, R. (2008) “From colonial to national landscape: Producing Haifa’s cityscape”. Planning Perspectives, 23, 323-348.
Kurmuş, O. (2012) Emperyalizmin Türkiye’ye girişi. (2. Baskı). İstanbul: Yordam.
Lalenis, K., Samourkasidou, E. (2013), “Wakfs In Kavala, Greece: A Legal, Political and Architectural Heritage Issue”, International Journal of Architectural Research (Archnet-IJAR), Volume 7(2), 206-220.
Leontidou, L. (2006) The Mediterranean city in transition: social change and
urban development. New York: Cambridge University Press.
Malcolm, W. ve Frangakis-Syrett, E. (1992) The port of Patras in the second
Ottoman Period. Economy, demography and settlements c.1700-1830.
Revue du monde musulman et de la Méditerranée Année, 66, 1, 79-94.
MP (2014) Haritalar ve hatıralar 1813-1943. Patras: Patras Belediyesi. (Yunanca). (Χαρτών Μνήμες, Πάτρα 1831-1943, Δήμος Πατρέων, 2014.)
Nasr, J. ve Verdeil, E. (2008) The reconstructions of Beirut. S. K. Jayyusi, R.
Holod, A. Petruccioli ve A. Raymond, (Ed.), The city in the Islamic world
içinde (1116-1141). Leiden: Brill.
Özveren, Y. E. (1994) Beyrut. Keyder, Ç., Özveren Y. E., Ouatert D. (Ed.).
Doğu Akdeniz liman kentleri (1800-1914) içinde (75-102), İstanbul: Ta-
PLANLAMA
rih Vakfı Yurt Yayınları.
Reyhan, C. (2008) Osmanlı’da kapitalizmin kökenleri. İstanbul: Tarih Vakfı
Yurt Yayınları.
Rentetzi, M. (2008) “Configuring Identities Through Industrial Architecture
and Urban Planning: Greek Tobacco Warehouses in Late Nineteenth and
Early Twentieth Century”, Science Studies, 21(1), 64-81.
Selvi Ünlü, T. (2007) 19. yüzyılda Mersin’in kentsel gelişimi. Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi: Mersin.
Selvi Ünlü, T. (2016) “On dokuzuncu yüzyıldan yirminci yüzyıla doğu Akdeniz
liman kentlerinde mekanın dönüşümü: Volos, Patras ve Mersin”. Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi.
Serçe, E. (2010) II. Meşrutiyet Döneminde İzmir, Değişen İzmir’i Anlamak,
(der.) Yıldırım, D., Haspolat E., Ankara: Phoenix, 23-41.
Soffer, A. ve Stern, S. (1986) The Port City: A Sub-Group of the Middle-Esatern City Model. Ekistics, 316, 102-106.
Stergiopoulos, D. (2016) “Tobacco Cultivation and Trade in Kavalla and the
Ottoman Financial Policy: A Case of Financial Growth in the Late Ottoman Empire”, Advances in Historical Studies, 5, 92-101.
Şen, L. (2001) “Merkez-Çevre İlişkilerinin Önemli Bir Dinamiği Olarak Osmanlı İmparatorluğu’nda Ulaştırma Sistemleri”, Kebikeç İnsan Bilimleri
İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi, Kebikeç Yayınları, sayı: 11, Ankara,
s.95, 96, s.s.124.
Tekeli, İ. (1985) “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kentsel Dönüşüm”, Tanzimat’tan
Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul: İletişim Yayınları, 1985, c.4,
878-890.
Trimi, K. (2006) “Yunanlılar: İskenderiye’nin ‘Parikia’sı”, Geçici Bir Hoşgörü
Modeli Cemaatler ve Kozmopolit Kimlik İskenderiye 1860-1960, R. Ilbert, I. Yannakakis, J. Hassoun (eds.), İstanbul: İletişim Yayınları, 77-87.
Yenişehirlioğlu, F. ve Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim
Üyeleri (1995) Mersin Evleri. Ankara: Kültür Bakanlığı.
Yerolympos, A. (1996) Urban transformations in the Balkans (1820 - 1920):
Aspects of Balkan town planning and the remaking of Thessaloniki. Thessaloniki: University Studio Press.
Yıldız, Ö.(2018) “Sea Trade in Kavala Harbour at the Beginning of 20th Century”, Tarih ve Günce, 1/3, 217-250.
Zandi-Sayek, S. (2012) Ottoman İzmir The Rise of a Port, 1840-1880, Minneapolis, London: University of Minnesota Press.
15
Planlama 2020;30(1):15–35 | doi: 10.14744/planlama.2019.27676
ARAŞTIRMA / ARTICLE
Sürdürülebilir Mahalle Planlamasının Değişimi, Planlamada Yeni
Eğilim “EkoYer” Yaklaşımı ve Türkiye’de Uygulanabilirliği
The Variation of Sustainable Neighborhood Planning, Planning New
Trends “Ecodistrict” Approaches and its Application in Turkey
Selda Gülcan Ünal,1
Demet Erol2
1
Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara
2
Gazi Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara
ÖZ
ABSTRACT
Farklı sosyolojik özellikleri ile mahalleler kent dokusunun en
özgün parçasıdır. Aynı zamanda temel bir planlama birimi olarak mahalle her zaman plancıların ve kent vizyonerlerinin özel
ilgi alanıdır. Literatürde mahallenin genel bir tanımı olmamakla
birlikte mahalle sınırları hem öznel hem de nesnel olarak tanımlanabilmektedir. 20. yüzyılın başlarından beri, daha iyi ve yaşanabilir mahalleler oluşturmak amacıyla çeşitli teoriler ve modeller
geliştirilmiştir. Sürdürülebilir kalkınma kavramının ortaya çıkması
ile birlikte yer ve yerele vurgu sağlayarak mahalle planlaması için
yeni girişimler yükselişe geçmiştir. Mahalle planlaması hareketleri
20. yüzyılın başından, günümüze kadar olan süreçte gelişirken, her
planlama hareketi bir önceki yaklaşımdan çıkan derslere göre geliştirilmiştir. Bu makalede de sürdürülebilir mahalle temelli komşuluk birimi planlama hareketleri (tarihsel süreçteki sırası; Bahçe
Şehir, Mahalle Birimi, Modernizm, Neo-gelenesel, Eko-kentleşme
ve EkoYer hareketleri) ilgili yazındaki eleştirileri ile karşılaştırılarak açıklanmıştır. Yakın zamana rastlayan yaklaşım Ecodistrict
olarak literatürde yer almaktadır. Ecodistict kavramının içeriğindeki yer ve yere vurgunun öncelikli olması nedeniyle makalede
kavram EkoYer olarak kullanılmıştır. EkoYer hareketinin diğer
yaklaşımların sürdürülebilirlik hedefli sentezi, birçok Amerikan
ve Avrupa kentinde de uygulama olanağı bulmuştur. Bu nedenle
makalenin hedefi Türkiye’deki mahalleleri daha sürdürülebilir ve
yaşanabilir kılmak için EkoYer yaklaşımı ile planlamanın mümkün
olabileceğidir. EkoYer yaklaşımında kullanılan sosyal, ekonomik,
fiziksel bileşenler ile kriterler tanımlanmış, daha sonra Analitik
Hiyerarşi Süreci (AHS) yöntemi kullanılarak Türkiye’de yere özgü
sürdürülebilir mahalle EkoYer ajanda önerisi geliştirilmiştir. Bu
amaçla, mahalle ölçeğinde sürdürebilir insan yerleşimleri tasarımını hedefleyen ve çerçeve niteliğinde içeriğe sahip olan EkoYer
hareketinin ülkemizde uygulanabilirliği sonucuna varılmıştır.
Neighborhoods with different sociological characteristics are the
most original part of the urban fabric. At the same time, as a basic
planning unit, the neighborhood is always of special interest to planners and city visionaries. Although there is no general definition of
neighborhood in the literature, neighborhood boundaries can be defined both subjectively and objectively. Since the beginning of the 20th
century, various theories and models have been developed to create
better and livable neighborhoods. With the emergence of the concept of sustainable development, new initiatives for neighborhood
planning have been on the rise with emphasis on place and locality.
While the neighborhood planning movements have developed from
the beginning of the 20th century to the present day, each process
has been selected according to the lessons learned from the previous
approach. In this article, sustainable neighborhood based neighborhood unit planning movements (historical order; Garden City, Neighborhood Unit, Modernism, Neo-traditional, Eco-urbanization and
Ecodistrict movements) are explained by comparing with their criticisms in the related literature. The most recent approach is the Ecodistrict in the literature. Since the emphasis on the place and place in
the content of the Ecodistict concept has priority, the concept has
been used as the EkoYer. The sustainability-targeted synthesis of the
other approaches of the Ecodistrict movement has also been implemented in many American and European cities. Therefore article’s
goal, more sustainable neighborhoods in Turkey and that there may
be possible with the planning ecodistrict approach to make livable.
Ecodistrict approach used in social, economic, physical components
defined criteria, then the Analytic Hierarchy Process (AHP) in Turkey, using the method of location-specific sustainable neighborhood
ecodistrict the organizer of proposals have been developed. For this
purpose, it is concluded that the ecodistrict movement, which aims
to design sustainable human settlements at the neighborhood scale
and which has a framework content, is applicable in our country.
Anahtar sözcükler: Analitik Hiyerarşi Süreci (AHS); EkoYer; mahalle ölçeği; sürdürülebilirlik.
Keywords: Analytic Hierarchy Process (AHP); ecodistrict; neighborhood
scale; sustainability.
Geliş tarihi: 01.08.2019 Kabul tarihi: 18.11.2019
Online yayımlanma tarihi: 17.02.2020
Iletişim: Selda Gülcan Ünal.
e-posta: seldagulcanunal@gmail.com
OPEN ACCESS This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.
PLANLAMA
16
Giriş
Sürdürülebilir ve yaşanabilir bir mahalle oluşturmak, yaşam
kalitesinin korunması açısından önemlidir. Iyi planlanmış bir
mahalle, yerel topluluklar arasında bir çeşit sosyal etkileşimi
başlatma veya etkileme potansiyeline sahiptir. Birçok planlama yaklaşımı, sosyal etkileşimi ve komşuluk ilişkini geliştiren
mahallerden oluşan, yaya dostu caddeleri ve karma kullanımlı
kompakt kentsel formu teşvik etmektedir.
Temel bir planlama birimi olan mahalle, plancılar ve kent karar
vericileri için her zaman ilgi odağı olmuştur (Rohe,2009). 20
yy. başlarından bu yana, çeşitli teoriler ve modeller daha iyi ve
daha yaşanabilir mahalleler yaratmak amacıyla geliştirilmiştir.
Yaşanabilir mahalleler sürdürebilirlik refreransına dayanmaktadır. Sürdürülmek istenen ile hem yaşam kültürü hem de
mimari biçim detaylandırılmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma
kavramının çıkışı ve yerel düzeye yaptığı vurgu, mahalle planlaması için yeni girişimler geliştirme yönünde yeni bir ilgi odağı
yaratmıştır.
Bu çalışmanın temeli EkoYer yaklaşımı yani Ekolojik Yerleşimlerin ilk hecelerinden oluşmaktadır. EkoYer; insanlar, yeşil
binalar ve akıllı altyapı ile sürdürülebilirlik için taahhüt edilen
bir mahalledir. EkoYerler, bina ve altyapı projelerini toplum
ve bireysel eylemlerle bütünleştirerek mahalle ölçeğinde sürdürülebilir kalkınmayı hızlandırmak için kapsamlı bir strateji
geliştirmiştir. Sürdürülebilirliği hızlandıracak önemli bir ölçektir. Hızlı yenilik yapabilecek kadar küçük ve anlamlı bir etkiye
sahip olacak kadar büyük bir ölçektir. Kentlerin acilen ihtiyaç
duyduğu mahalle tabanlı çözümleri test ve entegre etmek için
anlamlı bir yol sunmaktadırlar.
EkoYer; doğal verilerin kullanımına ve akıllı bir sosyal programın uygulanmasına ilişkin ilkeler ve tasarım hedefleri belirlenmesine yardımcı olmaktadır. Mekânları ve çevreyi insanlar
arasında ilişki kurmaya dönük olarak ve sürdürülebilir gelişme
içinde ele almaktadır. Ekonomik sosyal yaşamı zenginleştiren,
renklendiren mekân koşulları yaratılmasında anahtar rol oynamaktadır.
Aynı zamanda EkoYer’ler, kentte yaşayanlar için yaşama zevki
veren mekânlar yaratma sanatı olarak da bakılmaktadır. Kültürel sınırları aşan yerel kültür öğelerini tanıyarak, bu kültürü
korumak için halkı, katılımcı olarak devreye sokmaktadır.
EkoYer’in kazandırdığı içerik, sadece fiziksel düzenleme ile
ilgili değil, diğer alanlarda da görülmektedir. Böylece EkoYer;
kimliği güçlendirme, topluluk duygusunu oluşturma amacıyla, kamusal ve özel alanlarda tasarım öğeleri yaratılmasında ve denetlemede kullanılmaktadır. Ayrıca sosyal yararlılık
sağlayan ve insanların gereksinimlerini belirleyen çözümler
getirmektedir.
Ölçek olarak mahallenin seçilmesinin ana sebebi; sürdürülebilir önlemler en iyi küçük ölçeklerde başarılı olduğu içindir.
Komşuluk sadece yeşil altyapı ve sürdürülebilir aktiviteleri
içermez, aynı zamanda kültürel ve ekonomik olarak insan ilişkilerini gösterir. Bu yapıda başarı sağlamak için yerin, kültürünü kaybetmeden eski kültürel değerlerle inovatif ve teknolojiyi adapte ederek kentin merkezinde yapılı çevreye yeniden
müdahale edilerek karma kullanımlı, enerjisini üreten, suyun
dönüşümünü sağlayan, bir atık yönetim politikası olan doğa ve
insan dostu yaşam çevreleri tasarlamaktır.
Planlama yaklaşımının evrimine bakıldığında komşuluk ölçeğinde birçok teori ortaya atılmış ve uygulanmıştır (Garden city,
Neighborhood unit, Modernism, Eco-urbanism vb). Ancak bu
kavramlar üzerinde yeterince uzlaşma olmamış ve son 30 yıl
içinde ekoloji ile aynı kavramlara farklı alanlarda kullanımlar
geliştirilmiştir. Bu nedenle EkoYer kavramı ile bu anlam karışıklığına açıklık getirilmiştir
Çalışmanın amacı, sürdürülebilirlik ilkeleri çerçevesinde, yeni
vizyon EkoYer tasarımının hedeflerini saptamak ve bu hedeflere ulaşmak için uygulanabilir bir model/rehber/ajanda hazırlamaktır. Bu nedenle öncelikle mahalle kavramı tartışılmıştır.
Mahalle kavramına yüklenen anlamlar literatürde yer alış biçimlerine göre ele alınmış ve mahalle ve ilçe arasında yer alan
“district” kavramının içerdiği çok faktörlü içerik tartışılmıştır. District kavramı yerine “yer” kavramının ele alınmasının
gerekçeleri anlatılmıştır. Açıklanan sürecin sonunda EkoYer
Hareketi (Ecodistrict Movement) gündeme gelmiştir. Daha
sonra EkoYer yaklaşımında kullanılan kriterlere değinilmiş ve
açıklanan EkoYer kriterleri ile birlikte Analitik Hiyerarşi Süreci
(AHS) yöntemi ile Türkiye’de yere özgü sürdürülebilir mahalle EkoYer ajandası oluşturulmuştur. EkoYer ilkelerinin Türk
plan kademeleri içinde, karar aktarımı ile uygulanabilir olması
kentlerinin sürdürülebilirliği açısında da önemlidir. Bu nedenle EkoYer ajandası plan kademeleri bütününde uygulabilir bir
ajandadır.
1. Mahalle Planlamasının Yükseliş Süreci
20. yüzyılın başından günümüze kadar mahalle veya küçük
ölçekli yerleşimlerin planlaması hareketleri üzerine çok fazla
yazın bulunmaktadır. Bu konudaki tüm yazının temeli sürdürülebilir komşuluk gelişimi teorisi ve pratiği üzerinedir. Sürdürülebilir yerleşim planlaması akımlarını inceleyen Wheeler
(2004) ve Sharifi (2016) literatürün en önemli dayanağıdır.
•
•
•
•
•
•
Bahçe Kenti (Garden City),
Mahalle Birimi (Neighborhood Unit),
Modernizm (Modernism),
Neo geleneksel (Neo-Traditional)
Eko-kentleşme (Eco-Urbanism)
EkoYer (Ecodistrict) dir.
Selda Gülcan Ünal, Demet Erol
17
Şekil 1. Akımların değişen gündemi ve kilit figürleri (Sharifi, 2016’dan esinlenilmiştir).
Radyan Şehir, Broadacre Şehri, Geleneksel Mahalle Gelişimi,
Transit Yönelimli Gelişim, Yeni Kentleşme, Akıllı Büyüme gibi
diğer hareketler; kendi kökeni ve altta yatan ilkelere dayalı,
bu altı hareketin alt kümeleri olarak sınıflanmaktadır. Bu hareketler üzerine çok fazla araştırma yapılmasına rağmen, daha
önceki çalışmalar genellikle tek bir hareketi açıklamak üzere
odaklanmış ve farklı hareketleri araştıran ve karşılaştıran çok
az çalışma vardır. Bununla birlikte, çalışma Neo-geleneksel
hareketler üzerinde sınırlı bir odak noktasına sahiptir ve ekokentleşme hareketlerini içermemektedir (Şekil 1).
Bahçe şehir hareketinden Eko-kentleşme’ye kadar geçen 5 hareketin özelliği ve neden başarı sağlanmadığına yönelik yorum
ve eleştiriler bu bölümde açıklanmıştır. Ayrıca tüm bu özelliği
anlatılan hareketlerden yola çıkarak EkoYer Hareketi, detaylı
özelliklerine ve kriterlerine açıklık getirilmiştir.
1.1. Bahçe Şehir Hareketi (Garden City Movement)
20. yüzyılın ilk yarısında Ebenezer Howard Bahçe Şehir Hareketini, sosyal kent ilkeleri ile tanımlamaktadır. Kent ve kırın
en iyi özelliklerin birleşimi olarak kabul edilen bahçe kent,
yeşil bir kuşakla çevrili ve büyük bir ana kentin etrafına yerleştirilmiş birbiriyle ağ bağlantıları olan ve kendine yeten yeni
kentlerin bir takımyıldızı olarak tanımlamıştır (Vernet ve Coste 2017; Evalina ve Sawab 2011). Bu döngüsel yeni şehirlerin
her biri, orada çalışmakta olan 5000 kişiyi barındıracak şekilde tasarlanmış altı bölüme ayrılmıştır (Howard, 1985; Sharifi,
2016). Howard’un şemasında kasabalar birbirine ve eski şehre
demiryolu ile bağlanmış ve büyümeyi kısıtlamak ve tarım ve
rekreasyon alanlarını korumak için yeşil bantlarla ayrılmıştır
(Sharifi ve Murayama 2013 a, Purdom 1913).
Howard’ın Bahçe Kentini birkaç bölüme ayırma önerisi, mahalle fikrini planlama bağlamına getirmek için yapılan en erken
çabalardan biri olarak kabul edilebilir (Johnson, 2002; Minnery, Knight, Byrne ve Spencer, 2009). Her uydu şehri dairesel biçimde olacak ve yaklaşık 400 hektarlık bir alanı kapsayacaktır (Purdom, 1913, Duany, Roberts ve Talen, 2014). Şehir
merkezinde yaklaşık 2 hektarlık dairesel bir bahçe olacaktır.
“Belediye binası, konferans salonu, tiyatro, kütüphane, müze,
resim galerisi ve hastane” gibi diğer tesisler bu şehir merkezini
çevreleyecektir (Purdom, 1913 s.120; Basiago, 1996 s.137).
Howard’ın planlı topluluklar hakkındaki vizyonu yaygın bir
şekilde uygulanmıştır. Howard; Londra’nın banliyö bölgelerindeki Letchworth ve Welwyn adlı iki pilot bahçe ile kentinin geliştirilmesine katkıda bulunmuştur. Howard’ın Bahçe
Şehrinin temel özellikleri, geniş yeşil alan, tek ailelik yerleşim birimleri ve sokak desenleri ile savunucularının önerdiği
planlarda tekrarlanmıştır. Bu yönleri ile banliyö yayılımı, hızlı
kentsel büyüme, kaynakların fazla kullanımından sorumlu olan
banliyö geliştirme modeline (Purdom 1913) hakim olmuştur.
Bahçe şehirler banliyölerde spekülatif uygulamalarında önünü
açmıştır. Bahçe şehri hareketi, mahalle planlamasının bazı temel ilkelerini ortaya koymada etkili olmuştur. Bununla birlikte,
Grant’in (2006) belirttiği gibi, pratikte bu hareketin amaçlarına ulaşmak zor olmuştur ve gelişmeler genellikle pazarın cazibesinden kaynaklanmıştır.
1.2. Mahalle Birimi Hareketi (The Neighborhood
Unit Movement)
Howard’ın 20. yüzyıl başlarında önerdiği yeni yaşam alanları,
çeşitli disiplinlerden gelen öğrencileri için ilham kaynağı olmuştur. Yeni yaklaşımlar iki farklı tasarım akımı ile ifade edilmektedir. Ilki Clarence Stein ve Henry Wright’ın komşuluk ünitesi
yaklaşımları (Radburn ve Sunnyside Gardens planları), ikincisi,
Perry’nin mahalle birimi fikridir (Patricios, 2002). 1928 yılında
C. Stein tarafından Radburn ilkeleri adıyla geliştirilen komşuluk
18
unitesi yaklaşımı araç yollarından tamamen arındırılmış, yaya
erişebilir okul, ticari birimler ve eğlence tesislerinin oluşturulduğu merkez ile en uzak konuttan 10 dakika erişme mesafesi
ve 800 metre uzaklık esasına dayanmaktadır (Ersoy 2012).
En alt yerleşim ölçeği komşuluk birimi olan mahalle tasarımı,
ilk kez kuram olarak Perry tarafından 1916 yılında geliştirilmiştir. Perry’nin önerdiği komşuluk/mahalle birimi, bir ilkokulun gerektirdiği nüfus esasına dayanmaktadır (Ersoy 2012).
1923 yılında Clarence Perry, daha önce toplum temelli sosyal
aktivitelerden esinlenerek ve Bahçe Kent (Garden City) ve
Yerleşim Evi Hareketi (Settlement House Movement) gibi
konseptlerden etkilenmiş ve Mahalle Biriminde; yabancılaşma,
gençlerde suç oranın artışı gibi sosyal problemleri ele almaya yönelik çalışmıştır. Fiziksel tasarımı güçlendirerek vatandaş
katılımı eksikliğini (Brody, 2009; Lawhon, 2009; Rohe, 2009)
açıklamıştır. Kentsel planlama ve tasarım tarihinde etkili bir
konsept olarak Mahalle Birimi, mahalle planlama hareketlerinin evriminde önemli bir rol oynamıştır (Mehaffy, Porta ve
Romice, 2014).
Mahalle Birimi, toplumdaki bazı gruplara karşı ayrımcılığa uğratılabilecek sosyal homojenliği savunduğu için eleştirilmiştir
(Gillette, 2010; Lawhon, 2009; Rohe, 2009; Silver, 1985; Talen,
2005). Ayrıca mahalleyi tanımlamak için fiziksel önlemleri esas
alan (Mehaffy ve diğerleri, 2014) fiziki determinizm yaklaşımına sahip olmaktan ve fiziki tasarımı toplumsal reform getirmek için yeterli gören bir şey olduğu için eleştirilmiştir (Gillette, 2010; Silver, 1985). Eleştirmenler Mahalle Biriminin sosyal
hedeflerinin fiziksel olanlara dayandığını savunmuşlardır. Buna
ek olarak, Bahçe Şehir gibi, Mahalle Birimleri de kendi kendine
yetebilen hedeflerine ulaşamamışlardır (Gillette, 2010).
Bununla birlikte, Mahalle Birimi teorisi daha önceki çabalar
üzerine kurulmasında önemli bir rol oynamıştır. Dünyadaki
birçok plancı tarafından mahalle tasarımının iyi bir modeli olarak halen kullanılmaktadır (Lawhon, 2009; Mehaffy ve diğerleri, 2014).
1.3. Modernizm Hareketi (The Modernism Movement)
Inşaat ve ulaştırma endüstrisinde devrim yaratan teknolojik
gelişmelere dayanan rasyonel bir planlama paradigmasıdır.
Modernizm ve Bahçe Kent arasında ortaya çıktıkları koşullar
ve takip ettikleri hedefler bakımından belirgin bir benzerlik
vardır. Burada da, asıl amaç insanoğlu ile doğayı bir araya getirmek ve her ikisi arasındaki simbiyotik ilişkiyi eski haline
getirmek ve son derece kalabalık kentsel alanlardaki sosyal
adaletsizlik, karışık, sağlıksız ve estetik açıdan hoş olmayan
yaşam alanlarının olması gibi yaygın sorunlarla baş etmektir
(Basiago, 1996; Fishman, 1977). Bu nedenle, yaygın olan bu
sorunlarla baş etmesi açısından planlama ve toplumsal bir hareket olarak görülebilir.
PLANLAMA
Gerçekte Modernizm, Bahçe Kenti ve Mahalle Birimi hareketlerinde öngörülen kentsel formlardan belirgin olarak farklıdır.
Le Corbusier ve Frank Lloyd Wright gibi Modernizmin önemli
savunucuları, bu sorunların iyi tasarlanmış bir kent formu ile
ele alınabileceğini inanıyorlardı. Modernizm hareketi tarafından
teşvik edilen mahalle, yüksek katlı fonksiyonel binalar, büyük
açık alanlar, iç yaya yollarına sahip süper bloklar ve modern,
yüksek hızlı toplu taşıma biriminden oluşmaktadır (Wheeler,
2004). Bu durum, Bahçe Kenti ve Mahalle Birimi’nde önerilen,
insan ölçeğine daha fazla önem verilen mahallelerden, yüksek
katlı binalara vurgu yapılmıştır. Alan ve nüfus bakımından kent
boyutunda bir sınır mevcuttur.
Modernizm hareketi hem insanlar hem de çevre üzerindeki
olumsuz etkileri nedeniyle sürekli bilimsel eleştirilere maruz
kalmıştır. Talen (2005) gelişmiş kentçilik ilkelerinin olmadığını
ileri sürerek Modernizmi “anti-kentcilik” hareketi olarak sınıflandırmaktadır. Kent tarihçisi Lewis Mumford (Basiago, 1996,
s. 143’te belirtilmiştir), Modernizmi; “doğayı, makineyi ve insanın faaliyetlerini ve amaçlarını sentez” etmemesi nedeniyle
kınamıştır. Bu başarısızlık doğaya ciddi zararlar vermiştir (Basiago, 1996). Modernizm ayrıca, insan ölçeğini, sivil faaliyetleri
ve topluluk çekiciliğini ileri işlevsel ve teknik performansa dayanan uygulamalara tabi tutmak için Jane Jacobs ve Yeni Kentçiler (New Urbanists) gibi aktivistler tarafından eleştirilmiştir
(Gillette, 2010; Silver, 2006).
Özellikle mahalle sürdürülebilirliğine yönelik bir dezavantaj;
arazi kullanımlarını ayrıştırması, otomobil bağımlılığını önemli
ölçüde arttırması ve dolayısıyla çevre ve kent gelişmelerinin
yaşanabilirliği üzerinde olumsuz etkilere neden olmasıdır. Bu
eksikliklerin üstesinden gelmenin bir yolunu aramak, 1980’lerin başında “Neo-geleneksel Planlama” adı verilen yeni bir hareketi ortaya çıkarmıştır.
1.4. Neo-geleneksel Hareketler (Neo-tradional
Movement)
1980’lerin başında plancılar Neo-gelenekselciliği postmodern
kentçilik biçimi olarak geliştirmeye başlamışlardır (Sharifi ve
Murayama, 2013b). Neo-geleneksel planlamayı geliştirme
çabaları başta ABD olmak üzere birçok ülkede uygulanmaya
başlanmıştır. Duany ve Plater Zyberk ve Calthorpe gibi savunucular; otomobil üstünlüğü ve banliyöleşmenin egemenliğini
yok sayarak, geleneksel Amerikan mahallelerini taklit etmeye
çalıştıkları, yürünebilir, insan ölçeğinde, kompakt, aktif merkezler ve sınırlar olarak bu hareketi tanımlamışlardır (Basiago,
1996; Gillette, 2010; Nasar, 2003; Silver, 2006).
Son otuz yıl boyunca, Geleneksel Mahalle Geliştirme (GMG),
Transit Odaklı Kalkınma (TOK), Yeni Şehircilik ve Akıllı Büyüme gibi farklı isimler Neo-geleneksel ilkelere odaklanan programları tanımlamak için kullanılmıştır (Furuseth, 1997). Yeni
Şehircilik, planlama topluluğunda belki de en iyi bilinen isimdir.
Selda Gülcan Ünal, Demet Erol
Ortak bir strateji olarak, Neo-gelenekselci yaklaşımların
tümü, kentsel ve mahalle sorunlarını çözmeye ve fiziksel tasarım yoluyla toplumsal değişime çözüm aramışlardır. Karma
kullanım, farklı konut tipleri, konut- iş yakınlığı, toplu taşıma,
en aza indirgenmiş otomobil bağımlılığı, insan ölçekli ve cazip sokak manzaraları ve ağaçlarla kaplı sokaklar, yürünebilir
çevre, birbirine bağlı ve yaya odaklı sokaklar, açık kenarlar,
tanımlanabilir kamusal merkezler, yeterli açık alan, estetik ve
ayırtedici bir mimari nitelik, kompakt form ve orta yoğunluklu
yerleşimler tüm Neo-geleneksel yaklaşımların ortak tasarım
ilkeleridir (Beatley ve Brower, 1993; MacLeod, 2013; Nasar,
2003; Talen, 2005; Wheeler, 2004).
Tüm Neo-geleneksel hareketler, temel bir planlama birimi
olarak mahalleye yoğun bir şekilde odaklanmaktadır. Neo-geleneksel hareket ve emsalleri birbirini dışlamamaktadır. Modernizme karşı bir tepki olarak, Neo-gelenekselci mahalleye
yaklaşımı, yirminci yüzyılın başlarında ortaya çıkan planlama
hareketlerine önemli ölçüde benzerlik göstermektedir (Fainstein, 2000). Daha önceki hareketlerde olduğu gibi, Neogeleneksel mahalle, sınırlar ve iyi tanımlanmış bir merkez tarafından tanımlanmaktadır (Fainstein, 2000). Ancak, sabit bir
boyuta daha az vurgu yapılmaktadır. Neo-geleneksel komşuluk hareketi bu konuda daha esnektir ve günlük ihtiyaçların
karşılanma alanına ve tesislerin yürünebilir mesafelere yerleştirilmesine daha fazla odaklanmaktadır. Mahalleyi kentsel dokudan ayırmak yerine, çeşitli ölçeklerde kesintisiz bir planlama
çalışması yürütmektedir.
Sürdürülebilir mahalle gelişimi için uygun modeller olarak
övülsede literatürde neo-geleneksel planlama hareketleri çeşitli nedenlerle eleştirilmiştir. Silver (2006), Yeni Kentciliğin
önceki kentsel hareketlerin hatalarından bir şeyler öğrenemediğini savunmaktadır. Fainstein (2000) tarafından ortaya atılan
bir diğer olumsuz nokta, Yeni Şehircilik’in temel olarak yeşil
alanlara uygulandığı ve bu nedenle banliyö yayılımını tersine
çevirme ve ekolojik kaygıları ele alma konusunda başarılı olamadığıdır. Eleştirmenler, daha önceki hareketlerin plancıları
gibi, neo-gelenekselcilerin de fiziksel forma odaklandıklarını
ve kentsel tasarımın tek başına daha iyi topluluklar yaratabileceğine inandıklarını göstermektedir (Fainstein, 2000; Silver,
2006; Sohmer ve Lang, 2000).
1.5. Ekolojik Kentleşme Hareketi (Eco-urbanism
Movement)
Yüzyılın başından bu yana, sürdürülebilirlik ilkelerini mahalle
geliştirmeye entegre etmeye çalışan girişimler küresel olarak
yaygınlaşmıştır. Bu girişimlerin kaynağı, sürdürülebilirlik konseptinin ortaya çıktığı 1980’lerin başına kadar uzanmaktadır
ve Richard Register, kentin biyolojik bölgesinin ekolojik taşıma
kapasitesini de dikkate alan eko-şehirler önermiştir (Register,
19
2006; Tsolakis ve Anthopoulos, 2015; Yiğitcanlar ve Lee,
2013). Eko-kentsel girişimler kentsel metabolizma ve sürdürülebilirlik kavramlarına dayanır ve bu nedenle önceki hareketlere kıyasla daha geniş kapsamlıdır (Holden ve Li, 2014,
Tsolakis ve Anthopoulos, 2015). Eko-kentleşme, kapsamlı bir
terim olarak, önceki bölümlerde anlatılan geleneksel kentleşme meydan okumasının yanı sıra, iklim değişikliği ve kaynak
kısıtlamasının getirdiği zorlukları da ele alan çeşitli hareketleri
ifade eder (Joss, Cowley ve Tomozeiu, 2013).
Eko-şehirciliğin önemli bir ayırt edici özelliği, akıllı şebeke, su
arıtma sistemleri, katı atık yönetim sistemleri, güneş enerjisi teknolojisi, net-zero enerji binaları, gerçek zamanlı ulaşım
bilgileri, e-çalışma vb gibi yeşil ve/veya her yerde bulunan teknolojilerin birleşmesidir (Joss ve Molella, 2013; Yigitcanlar &
Lee, 2013). Eko-kent hareketlerinin hepsinde karbon söylemi
hakimdir. Bu söylem karbonun atmosfere salınması ve kentler
üzerindeki olumsuz etkisine karşılık gelmektedir. Düşük karbonlu şehirlere odaklanma 1997 yılında Kyoto Protokolü’nü
takiben, şehirlerin enerji tüketimini ve buna bağlı GHG emisyonlarını azaltmada hayati rol oynayacağını kabul ederek daha
iyi bir ivme kazanmıştır (Joss, Cowley, ve Tomozeiu, 2013).
Eko-kentsel hareketler, az miktarda ekolojik ayak izi ve doğayla uyumlu yaşama ilkelerini yinelemenin yanı sıra, ekonomik
sürdürülebilirlik için açık iş planları ve stratejileri olan kendine yeten topluluklar inşa etmeyi vurgulamaktadır. Bu hareket
mahalle biriminden çok kentlere hitap ettiği için, uygulama
kısmında ölçek konusunda çeşitli zorluklar çıkacağından ve
projelerde halk katılımının düşük olmasından dolayı eleştiriler almıştır. Bu eleştirilere cevap veren diğer dört hareketin
olumlu ve olumsuz yönlerini bir araya getirerek çözümler üreten EkoYer hareketi ortaya çıkmıştır.
1.6. EkoYer Hareketi (Ecodistrict Movement)
Kentler arası sürdürülebilirliğe yönelik itici güçlerde yerel,
mahalle temelli çabalar ile çapraz ölçekli ilişkilerde konumların daha iyi anlaşılabilmesi için EkoYerler var olmuş ve göze
çarpan, uyumlu süreçler ortaya çıkmıştır. EkoYerler, bugün
olduğu gibi, “farklı organizasyonlar, seviyeler ya da ölçekler
arasında aracı bir rol oynayan ve bilginin birlikte çalışmasını
kolaylaştıran” bir “köprü kurucu örgüt” olarak sınıflandırmaktadır (Cash ve ark., 2006). EkoYerler, şehircilik uzmanları, şehir yetkilileri, iktidardaki diğer insanlar ve toplum
liderleri, bölge sakinleri arasında köprü oluşturmaktadır.
Bilgi paylaşımı ve kaynaklarla bağlantı kurma merkezi olarak
EkoYerin, mahalleleri her yerde farklı şekilde anlaması zorunludur. Her mahalleye göre yazılabilecek kendine özgü bir
çerçeve bulunmaktadır. Bu çerçeveyi anlamak için, EkoYerlerin çapraz ölçekli ilişki içindeki konumu, mahalleleri kendi
mahalleleri için en uygun kaynaklara, bağlantılara ve çözümlere yönlendirmeye yardımcı olan bir tür eğitim merkezi için
en uygun kaynaktır.
20
EkoYer Hareketi; 1980’lerin ortalarında akademik dünyanın
ilgisini çekmiştir. Sürdürülebilir kalkınma savunucuları tarafından şehir vizyonuna modernist bir bakış açısı getirmiştir. Son
yıllarda (2008’den günümüze) Avrupa şehirlerinde EkoYer büyüme örneklerine tanıklık etmekteyiz.
Ekoyerler, kar amacı gütmeyen birer kuruluştur ve sürdürülebilirlik hedeflerini ilerletmek için topluluk ölçekli projeler
üretmenin bir yolu olarak Portland, Oregon’da 2009 yılında
kurulmuştur (The EcoDistricts Protocol, 2014). Toplumsal
sürdürülebilirlik, ekolojik farkındalık ve koruma gibi köklü geçmişe sahip ilerici bir şehir olan Portland, bu konsepti kolaylıkla
ele almış ve o zamandan beri beş EkoYer tasarlamıştır. Bunlar
Lents, Gateway, South Waterfront, Lloyd Bölgesi ve South of
Market’dir (Portland State University-POSI, 2015). Portland
Sürdürülebilirlik Enstitüsü (POSI), 2012 yılında EcoDistricts
olarak yenilenmiştir ve aynı yıl Amerika Birleşik Devletleri
ve Kanada’nın metropol şehrilerinde yüksek yoğunluklu, yeni
EkoYerler kurmayı amaçlayan Hedef Şehirler kalkınma programını oluşturmuştur (Ecodistricts, 2014).
EkoYerler genellikle blokların bir araya geldiği şehirlerin küçük
bölümleridir. Bu EkoYer parametreleri planlama, kamuya açık
oturumlar, tasarım ve uygulama sürecinden sonra yerel yönetişim tarafından belirlenir. Bir ekoyer mahallelerinin çerçevesi
veya tarifi, bina karakterini, uygulanabilir altyapıları ve bölgede
yaşayan insanları değerlendirerek karar verilir. Bu modelde,
finansmanın, risklerin ve çevresel etkilerin etkili bir şekilde
yönetilmesi için sürdürülebilirlik stratejileri bir mahalle ölçeğinde yerine getirilmektedir (POSI, 2011) (POSI, 2015).
EkoYer; kentsel alanda farklı teknik çözümler ve sürdürülebilir eylemlerin çevresel, sosyal, ekonomik etkilerini minimize
etmeye çalışmaktadır. EkoYer savunucularının temel amacı; şu
an modern şehirciliğin getirdiği sorunların üstesinden gelmektir. Bunu da kentsel sürdürülebilirliği teşvik etme yolunda bir
strateji belirleyerek gerçekleştirmektedirler. Literatürde EkoYer birçok farklı sektörün çalışma alanına girmektedir (Seltzer,
2010) (Smith, 2013) (Ecodistricts, 2014). Örneğin; şehir planlama, mimarlık, şehir yönetimi/yönetişim, kentsel politikalar,
sürdürülebilir kalkınma gibi.
EkoYer; kentsel dönüşüm için yeni bir model olarak tanımlanmaktadır. Şehrin ve onun mahallelerinin çevresel, ekonomik, sosyal refahını arttırıcı çözümler getirerek kök salmıştır.
Geleneksel planlamaya karşı yeni bir yaklaşım getirmektedir
(Ecodistricts, 2014). Böylece şehirleri sürdürülebilir mahalle
gelişimine teşvik etmektedir. Kentten izole edilmiş bir mahalleyi değil, kente entegre olan yaşayan, sürdürülebilirliği, dayanıklılığı arttıran, eşitlikçi bir yaşam alanı oluşturmaktadır.
EkoYer konsepti, sürdürülebilir topluluklarda bir model inşa
etmek için halk katılımının yazılımı ile (sosyal sermaye, kültü-
PLANLAMA
rel kaynaklar, katılımcı planlama, vb.) yeşil tasarımın donanımıyla (yeşil altyapı, kamusal alanlar, vb.) birleştirerek komşulukların inşa edilmesine yönelik bir çerçeve sunmaktadır. Bu
süreç ideal olarak kentler genelinde olay bazında ele alınabilir,
böylece kentlerin mahalle düzeyinde sürdürülebilir olmasını
(veya daha doğrusu sorumluluğu paylaşma) ve kentin karar
verme sürecine daha fazla vatandaş katılımını sağlama çabasını
üstlenir (Seltzer, 2010) (Smith, 2013).
Bir kişinin bir mahalleyi “sürdürülebilir” hale getiren şeyi yorumlaması, diğerlerinden farklı olabilir ve böylece toplulukların yaklaşımlarını kendi özel gereksinimlerine ve önceliklerine uyarlamaları teşvik edilir. Aynı şehirde bulunan çeşitli
EkoYerlerin, uygulamaları ve beklenen sonuçları birbirlerinden
çok farklı olabilir. Bununla birlikte, çoğunlukla, “yeşil”, “çevre
dostu” veya “sürdürülebilir” mahalle ve kent kavramı; bisiklet
yolları, üretici pazarları, rüzgar türbinleri ve güneş panelleri,
bol yeşil alanlar ve altyapı, “yaşayan” binalar gibi belirli görüntüler akla getirmektedir. “Sürdürülebilir” veya “yeşil” mahalleye ait bu karakteristik yönler, Portland, Oregon’daki Portland Sürdürülebilirlik Enstitüsü (PoSI) tarafından birincil odak
noktasına bakılmaksızın (yani kahverengi alan yenilenmesi,
sürdürülebilir ekonomik canlanma, vb.) EkoYer tarafından ele
alınması gereken sekiz “sürdürülebilirlik performansı hedefi”
içine toplanır (POSI, 2011). Bunlar:
1. Topluluk kimliği- Aktif ve farklı katılımlı sağlıklı, eşitlikçi ve
yaşamsal topluluklar.
2. Eşit Gelişme – Kalkınma
3. Sağlık+ Mutluluk
4. Enerji - Her yıl net sıfır enerji kullanımı.
5. Erişim ve Hareketlilik - Sağlıklı, temiz ve uygun fiyatlı ulaşım seçenekleri.
6. Su - Su, her biçimiyle doğal ve insanın ihtiyaçlarını karşılar.
7. Habitat ve Ekosistem Işlevi - Sağlıklı kentsel ekosistemler
için yerleşik ve doğal ortamları entegre eder.
8. Materyal Yönetimi - Sıfır atık ve optimize malzeme yönetimi. Bu performans hedeflerini takip ederek, bir mahalle
önemli bir hafifletici önlem almaktadır.
Bu performans hedeflerini takip ederek bir mahalle, topluluk kurumlarını güçlendirerek ve kentsel ekoloji ve doğal sistemlere olan vicdani yaklaşımında potansiyel olarak kentsel
bir dönüşüm başlatarak (karbon emisyonlarını akıllı geçiş ve
enerji kullanımı yoluyla azaltarak) önemli miktarda hafifletici
önlemler almaktadır. Bu hedeflerin herbirine ulaşmak için iki
yol vardır: PoSI tarafından EkoYer’in “donanım” ve “yazılım”
olarak tanımlanan yoludur (Selzter, 2010).
“Donanım”, sürdürülebilir şehirler ve mahalleler düşünüldüğünde çok hızlı bir şekilde akla gelen yağmursuyu yönetimi
altyapısı, çeşitli ulaşım seçenekleri, yenilenmiş binalar ve emisyon azaltma hedefleri, iklim olaylarından etkili şekilde korunan güç ve iletişim hatları gibi yapılı çevreyi kapsamaktadır.
Selda Gülcan Ünal, Demet Erol
21
Kısacası, sürdürülebilir mahallelerin en gözle görülür yönü ve
niceliksel olarak ölçülebilen politikalarıdır.
Bir EkoYer’in “yazılımı” bir topluluğun niteliksel ya da daha
az kolaylıkla tanımlanmış toplumsal güçlüğüdür. Bir mahallenin
sosyal esnekliği ve sürdürülebilirlik işaretleri, yerel demokratik süreçlere ve topluluk kaynaklarının yönetimine, birbirine
bağlı ve eşitlikçi yerel ekonomi, canlı kültür kurumları ya da
mahallenin geleceği ve doğal ve sosyal sistemlerinin sağlığı için
ortak bir sorumluluk duygusuna bağlıdır.
“Yazılım” üzerine yoğun önem veren bir bölge veya topluluğun, Tim Smith tarafından tanımlanan “Topluluk Ekolojisi”;
coğrafi olarak tanımlanmış bir topluluk ve şehir alanında ortak fayda sağlamak için hareket eden vatandaşlar tarafından
öngörülen, oluşturulan ve yönetilen entegre bir enerji, besin,
kaynak, finansal, bilgi ve kültürel akışlar ve etkileşimler ağıdır.
Insan ekolojisi, hem doğal hem de sosyal / kültürel sistemleri
tamamen birleştiren bir yerdir. Bu “topluluğun bir yazılımı”
dır. Topluluk Ekolojinin çerçevesi, yerleşimler için yeni bir
paradigmayı, daha verimli bir kentleşmenin ötesine geçen ve
derin sürdürülebilirliğe uzanan yumuşak bir kentsel tasarım
sistemidir (Smith, 2013).
Topluluk Ekolojisi, sürdürülebilir topluluklar oluşturmak için
demokrasiye dayalı, tüm sistemler içeren bir çerçevedir. Çerçeve, her yaştan, kültürden ve vatandaşlarının kendi topluluklarının benzersiz “yazılımlarını” (bütünleşik enerji, besin, su,
atık, malzeme ve gıda sistemlerinin yanı sıra ekonomik akışlar
ve kültürel etkileşimler) öngörmek, oluşturmak ve yönetmek
için yeteneklerini güçlendirmeye odaklanmaktadır. Bu akışları keşfetmek ve desteklemek, toplulukların yerel varlıklarını
(çevresel, ekonomik ve sosyal), esnekliklerini ve rekabet edebilirliklerini geliştirmelerini sağlamak ve işbirliği ve inovasyon
yoluyla geleceklerini tasarlama ve yönetme kontrollerini almalarına yardımcı olmaktadır. Topluluk Ekolojisi, esnek topluluklar ve yerler yaratmada temel ilk adımdır.
Şu ana kadar iklim değişikliğiyle mücadele için, azaltma ve
uyarlama olmak üzere iki strateji tartışılmıştır. Genellikle,
her ikisi de kentsel “donanım” ya da yapılı çevre açısından
tartışılır (elbette azaltma ve uyarlama için bir “yazılım” yaklaşımı da vardır). Üçüncüsü daha az tartışılan bir strateji,
dönüşümler veya kentlerimizin ve toplumlarımızın nasıl işlediğidir (değer sorgulama, varsayımlara meydan okuma ve
sabit inançları, kimlikleri ve kalıpları yakından inceleme kapasitesini içeren bir süreçtir). Zor olmasına rağmen dönüşüm hem azaltımı hem de uyarlamayı kapsar ve bizi zorunluluğa zorlamak yerine, almak istediğimiz dönüştürücü yolu
çizmemizi sağlar.
Ideal olan donanım ve yazılımın birleşimidir. Yeşil binalar ve yeni
nesil sürdürülebilir mahalle altyapısı için bağlam sağlamak üzere
Şekil 2. Basit bir denklem: Yazılım + donanım = sürdürülebilir topluluk=
topluluk ekolojisi (Kaynak: Smith, 2013).
tasarlanan yerel tabanlı kaynak akışlarının kapsamlı bir ağını ortaya çıkaran sağlam sivil katılım ile açık alanları, yeşil caddeleri
ve yeşil çatıları yiyecek üretimi, atık yönetimi, enerji üretimi ve
su sistemleriyle bütünleştiren “doğa işleri”dir (Şekil 2).
Topluluk Ekolojisi, topluluk yaşamını canlandıran akışların
ağıdır. Esnek topluluklar, yaşanabilirliği artıran rafine bir yerel tabanlı sistem dizisine sahip olmaktadır. Buradaki öncül, iyi
toplulukların iyi yazılımlara sahip olmasıdır. Dahası, sistemler
ve akışlar, sıfır toplamlı olmayan bir oyunda ekonomik, ekolojik ve sosyal ilişkileri birbirine karıştırarak sektörleri çaprazlamaktadır. Dirençli bir toplulukta, ekonomik ve temel sosyal ve
ekolojik bileşenlerini içermeyen bir sistem tanımlamak mümkün olmayacaktır.
Mahalle için Toplum Ekolojisi çerçevesi, kentsel dönüşüm
için bir mahallenin sürdürülebilirliğe geçiş yolunda vatandaşın daha fazla sahiplenilmesinin yanı sıra vatandaşların
mahalle ve şehirle olan ilişkilerini yeniden değerlendirmesini gerektirecek potansiyeli sunar. Sadece bir mahalleyi
“yeşilleştirmek” değil, aynı zamanda, gerçek sürdürülebilirlik ve esneklik için kararlı değerler ve demokratik katılım
temelinde yaşayan bir toplum yaratmak istenmektedir. Bu
çerçevede faaliyet gösteren çeşitli EkoYerlerden oluşan bir
şehir, kentleşmiş bir dünyada adil ve sürdürülebilir bir şekilde
yaşamak zorunda olduğumuz paradigma değişimini etkili bir
ölçekte başlatabilmektedir.
2. Sürdürebilir Kalkınma ve Ekolojik Yaklaşımlı
Mahalle Planlama Deneyimleri Açısından Bir
Karşılaştırma
20. yüzyılın başlarından itibaren mahalle, planlama hareketlerinin dönüşümünün odak noktası olmuştur. Yüz yıldan uzun bir
süredir, plancılar ve vizyonerler, düzenlenmemiş kentleşmenin
yol açtığı sorunların çözüm yolları olarak planlı mahalleleri geliştirmişlerdir. Bir önceki kısımda Bahçe Şehir, Mahalle Birimi,
Modenizm, Neo-geleneksel, Ekolojik Kentleşme, EkoYer olmak üzere altı büyük hareketin analizi yapılmıştır. Tablo 1 bu
farklı hareketlerin temel özelliklerini özetlemektedir. Tablo 2
ise sürdürülebilirlik ile ilgili çeşitli kriterleri içermekte ve seçilen hareketlerin temel prensiplerine entegrasyon derecelerini
göstermektedir.
PLANLAMA
22
Tablo 1. Altı çevreci/ekolojik duyarlı mahalle hareketinin özellikleri
Başlık
Coğrafi odak
Ana ilham veren durum
Önerilen yoğunluk
Sokak tipi
Sokak iletişimi
Ulaşım
Doğa ile bütünleşmeyi
teşvik etmek
Teknolojinin kullanılması
Karbon ayak izi ve
düşük karbonlu gelişim
Iklim dayanıklılığı
Uluslararası hükümet veya
yarı resmi organların katılımı
Performans doğrulama için
değerlendirme araçları
Proje uygulanabilirliliği
Paydaş ilişkisi
Bahçe şehir
Mahalle birimi
Modernizm
Avrupa ve ABD Avrupa ve ABD
Kalabalık şehir Kalabalık şehir
Neo-geleneksel Eko-kentleşme
planlama
Avrupa ve ABD
Kalabalık şehir
Avrupa ve ABD
Kentsel yayılma
EkoYer
Küresel
ABD ve Avrupa
Iklim değişikliği Kalabalık şehir ve
çevresel faktörler
Orta
Orta
Hibrid
Hibrid
Yüksek
Yüksek
Karma
Karma
Düşük
Eğrisel
Düşük
Özel
Düşük
Radyal/liner
Düşük
Özel
Çok yüksek/çok düşük
Katı ızgara
Düşük
Özel
Orta
Esnek ızgara
Yüksek
Karma
Evet
Hayır
Hayır
Hayır
Hayır
Hayır
Evet
Hayır
Evet
Evet
Evet
Evet
Hayır
Hayır
Hayır
Hayır
Hayır
Hayır
Hayır
Hayır
Evet
Evet
Evet
Evet
Hayır
Hayır
Hayır
Hayır
Evet
Evet
Hayır
Yüksek
Zayıf
Hayır
Yüksek
Zayıf
Hayır
Düşük
Zayıf
Hayır
Yüksek
Güçlü
Evet
Düşük
Zayıf
Evet
Yüksek
Güçlü
Sürdürülebilirliği değerlendirmek için çeşitli kriterler literatürde mevcuttur (Wheeler, 2004). Bu çalışma, sürdürülebilirlik
değerlendirmesi ile ilgili literatürü ayrıntılı bir şekilde gözden
geçirmeyi amaçlamadığından, farklı planlama hareketlerinde
sürdürülebilirlik kriterlerinin varlığını araştırmak, bu çalışmanın kapsamı dışındadır. Bunun yerine, sürdürülebilirlik kriterlerinin dahil edilmesi için planlama hareketlerinin evrimsel
ilerlemesini incelemek için literatürden (Tablo 2) bazı önemli
ölçütler çıkarılmıştır. Olası yanlış anlamaları önlemek için, ilk
üç hareket ortaya çıktığında sürdürülebilirlik kavramının henüz geliştirilmediğini belirtmek gerekir. Ancak, daha sonra
tartışılacağı gibi, bu hareketlerin gündeminde sürdürülebilirlikle ilgili bazı ölçütler mevcuttur. Tablo 2’de sunulan kriterler
beş gruba ayrılmıştır. Ilk dört kategori, yukarıda belirtilen dört
sürdürülebilirlik boyutuna karşılık gelmektedir.
Seçilen hareketleri karşılaştırmak için Tablo 1 ve 2 kullanılarak,
bu hareketlerin ortaya çıkmasına neden olan koşullar ve izledikleri hedefler açısından bazı ortak noktaları paylaştığı görülebilir.
Bölüm 1’te tartışıldığı gibi, Bahçe Kenti ve Mahalle Birimi daha
sonra ortaya çıkan hareketlerin gelişimi ve evriminde önemli
bir rol oynamıştır. Bununla birlikte, yeni hareketler (Yeni-gelenekselleşme ve Eko-kentleşme) geçmiş planlama kültürleri
arasındaki sinerjiden kazandırılabilecek potansiyel tamamlayıcı
menfaatlerden faydalanarak bu hatadan sakınmayı öğrenmiştir.
Seçilen hareketlerin hedeflere ulaşmada başarılı olup olmadığını görmek ve mahalle planlamasında yüzyılı aşkın süredir
yapılan araştırma ve uygulamalar sonucunda varılan nokta
sürdürülebilir mahallelerin oluşturulmasıdır. Bu oluşumu da
EkoYer hareketi ile sağlamak mümkündür. Çünkü EkoYer diğer 5 hareketin olumlu ve olumsuz yönlerini ele alarak daha
yaşanabilir bir yerleşim oluşumunun kriterlerini belirlemiştir.
3. Ekoyer Ajandası
Ekoyer ajandası 8 performans alanından oluşmaktadır. Bu performans alanları, bir Ekoyer için kritik performans konularıdır.
Bütün Ekoyerler tarafından ele alınması gereken ve sağlıklı, yaşanabilir mahalleleri temelde destekleyen birbiriyle bağlantılı
konular için bir çerçeve oluşturmaktadırlar. Kentsel alanların
karşılaştığı büyük zorlukları kapsamaktadır ve mahalle fırsatlarının bu zorlukları anlamlı bir şekilde çözmesi gerekmektedir.
Performans alanları, ekonomik sonuçların önceden kararlar
aldığını kabul ederek çevresel ve sosyal sonuçlara ağırlıklı olarak yoğunlaşmaktadır.
3.1. Eşitlikçi Kalkınma (Gelişim)
Bu performans alanı, EkoYer projelerini, geliştirmeleriyle
yaşam çevrelerine daha fazla eşitlik ve fırsat getirmek için
kullanmayı hedeflemektedir. Bir mahalle çevresel yatırımların ilgili sermaye fırsatları ve yararları ele alınmaktadır. Bu
projeler, iş yaratma ve eğitim, yerel yatırım, gelişmiş mahalle
canlılığı ve karar vermeye erişim için bir araçtır. EkoYer proje
geliştirme, şu anda bir mahallede yaşayan ve çalışan kişilere
doğrudan fayda sağlayan eşit ve adil bir şekilde yapılmalıdır.
Selda Gülcan Ünal, Demet Erol
23
Tablo 2. Çalışılan hareketlerde sürdürülebilirlikle ilgili kriterlere dahil olma derecesi
Bahçe şehir
Sosyal
Karma nüfus profili
Iletişim aktiviteleri, kentli mekânları
Eşitlik
Ekonomik
Ev ve işyerine yakınlık
Kendi kendi yeterlilik
Kent Merkezinde yer alma
Çevresel
Yer seçimi
Kaynakların yönetimi (temiz ve etkili enerji,
su, meteryal, atık)
Çevrenin korunması (Ekoloji, biyoçeşitlilik)
Yeşil Mekânlar
Mahalle içinde sürdürlebilir ulaşım
Sürdürülebilir bina ve topluluklar
Iklimsel dayanıklılık (düşük karbon salınımı)
Kurumsal
Kamu ve özel işbirliği
Sürdürülebilir eğitim (inovasyon,
araştırma, geliştirme)
Tasarım
Yürünebilirlik
Erişilebilirlik
Kompaklık
Karma Kullanım
Bina yerleşimi
Yeşil altyapı
Teknolojinin yaşam alanına entegresi
Geleneksel komşuluk yapısı
Yapı tasarımı
Mikro ölçekli yerleşim
Mahalle birimi Modernizm Neo-geleneksel
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
3.2. Sağlık + Mutluluk
Bu performans alanı, Ekoyerde tüm insanların sağlığını ve
refahını arttırmayı amaçlamaktadır. Her şeyden önce yaşanabilir yerlerin yaratılması insanlarla ilgilidir. Sağlıklı mahalleler sağlıklı, mutlu insanlara destek olur. Yürünebilen yaşam
alanları, kirlenmemiş doğal ortamlar ve temel hizmetlere ve
kolaylıklara erişim yoluyla daha sağlıklı toplumlar ve insan
refahı elde ederler. Modern toplumda, birçok sağlık eşitsizliği, temel hizmetlere ve toplum yararlarına eşit olmayan
erişimden kaynaklanmaktadır. Bu performans alanı, tüm
topluluk üyelerinin refahlarını artırmak ve potansiyellerini
X
X
X
X
X
Bu performans alanı, EkoYer projelerinin ve süreçlerinin doğasında olan eşitlik fırsatını tanır. Amacı; Eşitlik ve fırsatı teşvik etmek ve fayda ve yatırım ve geliştirme yüklerinin adil bir
şekilde dağıtılmasını sağlamaktır.
EkoYer
X
X
X
X
X
X
X
X
X
Eko-kentleşme
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
tam olarak gerçekleştirmek için fırsatlara erişebilmeleri gerektiğini kabul eder. Temel amaç; insan sağlığını ve toplumun
refahını teşvik etmektir.
3.3. Topluluk Kimliği
Bu performans alanı benzersiz mahalle kimliğiyle toplum ve
fiziksel yer yaratmayı amaçlamaktadır. EkoYer’i yaratma stratejileri yerin kalitesini ve bir mahallenin kimliğini doğal olarak
etkiler. Belirlenmiş topluluk değerleriyle projeleri eşitleme
fırsatı bulmaktadırlar. Topluluk Kimliği, sosyal bütünlüğü ve
yerleşimi harmanlamaktadır. Bir toplum kimliği oluşturmak
için insanlar arasındaki ilişkiler ve kentsel tasarım aynı derecede önemlidir. Bu performans alanı, bir EkoYerin bir mahalleye
önemli markalaşma ve poz verme (placemaking) değeri sunma
imkânını tanır. Temel amaç; yapılı çevre ve bir toplum kültürü
yoluyla kaynaşmış mahalle kimliğini yaratmaktır.
PLANLAMA
24
3.4. Erişim + Hareketlilik
Bu performans alanı hareketlilik ihtiyaçlarını çevreye duyarlı
bir şekilde karşılamaktadır. Ulaşım temel olarak iş, konut, eğitim, market ve topluluk olanaklarına erişim sağlamakla ilgilidir.
Erişim + Hareketlilik, ilgili etkileri (enerji kullanımı, emisyonlar
ve maliyet) ile transit geçiş şekillerini (yürüyüş, bisiklet, otobüs veya MAX kullanırken, bir araç havuzunda veya tek başına
sürüş) bağlar. Bu performans alanı, temel hizmetlere erişmek
için yürünebilirlik ve temiz ulaşımın şart olduğunu kabul etmektedir. Temel amacı; temiz ve uygun fiyatlı ulaşım seçeneklerine erişim sağlamaktır.
3.5. Enerji
Bu performans alanı, bir EkoYerdeki karbon emisyonlarını en
aza indirgemek için enerji kaynaklarının tüketimini ve üretimini değiştirmek istemektedir. Enerji tüketimiyle ilgili tüm olumsuz etkileri ortadan kaldırırken, tam işlevli bir mahalle için
gerekli olan enerji kaynaklarının sağlanabileceğini varsayıyor.
Entegre bir mahalle stratejisi aracılığıyla net sıfır enerji elde
etmek için koruma ve daha sonra alternatif üretimle başlayan birçok kanıtlanmış strateji bulunmaktadır. Bu performans
alanı, insanların enerji kaynaklarını algılama şeklimizi önemli
ölçüde değiştirmesi gerektiği anlamına geliyor. Temel amaç;
yıllık net sıfır enerji kullanımı elde etmektir.
3.6. Su
Bu performans alanı, suyun kentsel alanlarda yeniden tanımlanmasıyla suyu sınırlı bir doğal kaynak olarak değerlendirmeyi
amaçlamaktadır. Temel insan yaşamı için ve sağlıklı bir ekosistem için gereklidir. EkoYerde su, yerel havzanın ihtiyaçları
kadar temel insan ihtiyaçlarını da karşılamalıdır. Bu amaca ulaşmak, insanlar tarafından tüketilen suyun asgariye indirilmesini
ve onu arıtmadan ve çevreye geri bırakmadan önce birkaç kez
(yağmur suyu, gri su ve siyah su gibi) tekrar kullanılmasını gerektirir. Ancak bu yaklaşımla, doğal çevremizin sağlığının kritik
bir göstergesi olan havza sağlığını koruyacaktır. Bu performans
alanı, bir EkoYer’in içilebilir su talebini önemli ölçüde azaltabileceğini kabul eder. Temel amaç; hem insan hem de doğanın
ihtiyaçlarını güvenilir ve uygun fiyatlı su yönetimi ile karşılamaktır.
3.7. Habitat + Ekosistem Işlevi
Bu performans alanı, habitat ve ekosistem işlevini kentsel bir
ortamda optimum performansa döndürmeyi amaçlamaktadır.
Doğal ve insani ihtiyaçlar arasında, flora ve faunanın, ayrıca
toprağın, havanın veya havzanın sağlığını tehlikeye atmayan
uygun bir denge olduğunu varsaymaktadır. EkoYerler mevcut
mahallelere odaklandığından optimum performansı belirlemek için alanın ekolojisini ve yapılı çevrenin koşullarını anlaması gerekir. Bu performans alanı, işlevsel yaşam alanlarını ve
ekosistemleri kentsel alanlarda desteklemenin mümkün olduğunu kabul etmektedir. Temel amaç; Habitat ve ekosistem
işlevini koruyan ve yenilenen sağlıklı kentsel ekosistemlere
kavuşmaktır.
3.8. Malzeme Yönetimi
Bu performans alanı bir mahalledeki malzeme akışlarının
olumsuz etkilerini ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Çoğu
malzeme türünün ömrü boyunca insan ve çevre sağlığına zararı vardır. Hedef, her fırsatta malzeme tüketimini azaltmak
ve ürünlerin mahalle içine girip çıkma şeklini değiştirmek ve
mümkün olduğunca her malzemeden çok fazla değer yakalamaktır. Bu, EkoYer’e girecek ve bu bölgeden çıkacak geniş bir
ürün yelpazesine sahip çok sayıda kimyasaldan dolayı özellikle
zorlayıcı bir alandır. Bu performans alanı, “atık” tanımını yeniden düşünme ve daha kısıtlı malzeme akışları yaratma fırsatlarının bulunduğunu kabul eder. Temel amaç; sıfır atık ve
optimize malzeme yönetimidir.
4. AHS Yöntemi ile Mahalle Ölçeğinde
Türkiye’ye Özgü EkoYer Ajandasının
Oluşturulması
Analitik Hiyerarşi Süreci (AHS), sonlu sayıda seçeneğin ve
hem nitel hem de nicel ölçütlerin yer aldığı karar problemlerinde, seçeneklerin değerlendirilmesi için kullanılan çok ölçütlü bir karar verme tekniğidir. AHS, 1980 yılında Thomas Saaty
tarafından ilk olarak tanımlanmış, kriterlere ve alt kriterlere
dayanan karmaşık kararların alınmasında kullanılmak üzere
modellenmiştir. Yöntem, ayrıştırma, karşılaştırmalı değerlendirme ve önceliklerin sentezi dahil olmak üzere üç aşamadan
oluşur. Ayrıştırma aşaması; kararın, sorunun temel unsurlarını
yakalayan bir hiyerarşiye bölünmesini gerektirir. Karşılaştırmalı değerlendirme aşaması, belirli bir hiyerarşi seviyesindeki
öğelerin bir sonraki en yüksek seviyedeki üst düğümü bakımından ikili karşılaştırmaları yoluyla önem ağırlıklarının değerlendirilmesini gerektirir. Sentez aşaması, her karar alternatifi
için genel bir öncelik sıralaması yaratır. AHS yöntemini kullanmanın en büyük avantajı uzmanların verdiği sonuçlar arasında
tutarlılığı sağlamaktır (Saaty, 1980).
Son zamanlarda, sayısız yazar sürdürülebilirliğin AHP optimizasyon sürecine dahil edilmesi üzerine çalışmıştır (Lee ve
Chan, 2008; Bottero, 2015; Gutierrez, 2015; Girard, Cerreta
ve De Toro, 2012; Ligmann-Zielinska, Church & & Jankowski,
2008; Gonzalez ve diğerleri, 2013; Schadler ve diğerleri, 2013;
Kurka, 2013; Chen ve Lin, 2011; Lofti, Habibi ve Koohsari,
2009; Poveda ve Lipsett, 2013; Uribe ve diğerleri, 2014).
Çalışmanın bu kısmı AHS’yi sürdürülebilir mahalleler için
Türkiye’ye özgü EkoYer ajandasını oluşturmak üzere benimsemiştir. Veri toplamadan önce karar problemi için hiyerarşik bir
karar modeli geliştirmek gerekmektedir. Şekil 3’te gösterilen
Eşitlikçi Kalkınma
(gelişim)
Yaya tesisleri
Bisiklet tesisleri
Sağlık+Mutluluk
Mahalle parklarına ve
doğal alanlara erişimi olan
sakinlerin yüzdesi
Topluluk Kimliği
Erişim+Hareketlilik
Ağaç gölgesi/bitki
örtüsü geliştirme
Yenilenebilir enerji
Mahalle suyu
Akıllı şebeke
Kaliteli yapı stoğunun
görüntüsü
Yaya odaklı gelişim
ve yaya tesisleri
Enerji potansiyeli (güneş,
rüzgar vb.)
Su tasarrufu donatıları
(bina)
Yeşil sokak güçlendirme
Araba paylaşım olanakları
Yaya karşılaşma bölgesi
Enerji tasarrufu
donatıları (bina)
Kentsel tarım/bahçe
paylaşımı
Ağaç gölgesi/bitki örtüsü
geliştirme
Ağaç gölgesi/bitki
örtüsü geliştirme
Araba paylaşım olanakları
Bisiklet tesisleri ve
paylaşım olanakları
Park ve açık alanlara
erişim
Park ve açık alanların
varlığı
Bisiklet tesisleri/park
yerleri
Ulaşım talebi yönetimi
(fiyatlar)
Uygun fiyatlı konuta
erişim
Yaya karşılaşma bölgesi
Yaya ölçekli sokak
manzarasının kalitesi
Transit ulaşım
araçlarının sıklığı
Önemli landmark,
park, bina varlığı
Yürünebilirlik
Çok modlu transit
seçeneklerine erişim
Bilgi merkezlerine erişim
(okul, kütüphane)
20 dakikalık mahalleler
Halk eğitimi+katılım
Yeşil iş başlatma kredileri
Kendi kendine yeten
topluluk üyelerinin
yüzdesi
Yenilenebilir kaynakların
etkin kullanımı
Arzulanan arazi
kullanımı karışımı
Güvenli sokaklar ve
yaya bölgeleri
Kültürel aktivitelere
yürüme mesafesi
Kendi kendine yeten
topluluk üyelerinin
yüzdesi
Park ve açık alanların
varlığı
Paylaşım programları
(araba, bisiklet)
Mahalle memnuniyeti
yüzdesi
Bahçe paylaşımı
(ağaç dikimi, kentsel
tarım,meyve toplama)
Halk eğitimi+katılım
Üçüncü yerler yaratma
Su
Park ve kamusal
alanların kalitesi
Sağlıklı besin kaynaklarına
erişim (yaklaşık 400 m
içindeki nüfusun yüzdesi)
Tam hizmet veren
market, çiftçi pazarı,
toplum bahçelerine
erişimi olan sakinlerin
yüzdesi
Enerji
Yağmur suyu donatıları
(bina)
Habitat+Ekosistem
Fonksiyonu
Materyal Yönetimi
Mevcut doğal alanları
korumak ve restore
etmek
Yenilenebilir kaynakların
etkin kullanımı
Yağmur suyu toplama
Yeşil sokak güçlendirme
Enerji tasarrufu
donatıları (yol)
Yeşil sokak güçlendirme
Ağaç gölgesi/bitki
örtüsü geliştirme
Su kredileri
Yeşil altyapı
Ulaşım tesisleri (otobüs,
hafif raylı, tramvay)
Atıksuyunun yeniden
kullanımı
Karbon izolasyonu
Yağmur suyu yönetimi
Arazi örtüsü
Yeşil altyapı
Yeşil altyapı
Kuş sayar
Akıllı yerleşim
Yağmur suyu toplama
Bitki ve hayvan çeşitliliği
20 dk mahalleler
Karbon kredisi
Günlük araçla yolculuklar
Geçirgen alan
Yenilenebilir kaynakların
etkin kullanımı
Toprak kalitesi
Yıllık karbon emisyonları
Koruma mücadelesi
(enerji, aktif ulaşım,
su, karbon)
Kaynak paylaşımı
Mahalle geri dönüşümü
Kompostlama/organik
geri kazanım oranları
Selda Gülcan Ünal, Demet Erol
EkoYer ajandası oluşturmak
Malzeme iyileştirme
oranları
Park ve açık alanlar
Kentsel tarım
Güçlü mahalle ağları
Mahalle güvenlik
kampanyası
Yerleşim memnuniyeti
Yerel işletme ve ürünleri
teşvik etme
Topluluk olayları/
etkinlikler
Mahalle markası
kampanyası
Kişi başına düşen suçlar
(kişisel+konut)
Düzenli topluluk
bağlantıları
Proje anlaşmaları yoluyla
yerel iş talebini arttırmak
Halka açık olaylar/
etkinlikler
Hava kalitesi
geliştirme kararı
Kaynak paylaşımı
Çöp temizleme
Eğitim-öğrenim ve
iş fırsatları
25
Şekil 3. EkoYer ajandası üretmek için AHS karar modeli.
PLANLAMA
26
Tablo 3. AHS'deki ikili karşılaştırmalar için 9 puanlık ölçek
Önem derecesi
1
3
5
7
9
2, 4, 6, 8
Tanım
Açıklama
Eşit derecede önemli
Orta derecede önemli
Kuvvetli derecede önemli
Çok kuvvetli derecede önemli
Kesinlikle daha önemli
Ara değerler
Iki faktör aynı derecede önem taşımaktadır
Iki faktörden biri diğerine göre biraz daha fazla önem taşımaktadır
Iki faktörden biri diğerine göre oldukça önem taşımaktadır
Iki faktörden biri diğerine göre çok daha fazla önem taşımaktadır
Iki faktörden biri diğerine göre kesinlikle daha önemlidir
Tercih değeri birbirine çok yakın olduğunda kullanılır
Kaynak: Saaty, 1980.
bu çalışmanın karar modeli, amaç seviyesi, hedef seviyesi ve
tasarım kriterleri seviyesi olmak üzere üç ana seviyeye ayrılmıştır. Amaç seviyesi, karar problemini tanımlayan en üst seviyedir. Bu çalışma, sürdürülebilir bir mahallede EkoYer ajandası önerisini ortaya koymaya çalışmaktadır ve bu nedenle,
en üst seviye “en iyi teklifi” oluşturmaktır. Ikinci seviye, sekiz
boyuttan oluşan hedefler düzeyidir. Üçüncü seviye ise çeşitli
tasarım kriterlerinden oluşmaktadır. Ikinci aşamada sekiz EkoYer kriterinin önceliklerini ve üçüncü düzeydeki farklı tasarım
ölçütlerinin göreceli önemini belirlemek için uzmanlar tarafından bir dizi ikili karşılaştırma yapılması gerekmektedir. Her
iki seviyedeki unsurlar daha sonra ağırlıklandırılarak her bir
potansiyel yenileme teklifi için nihai puan, karar verme sürecine katılan bir grup uzmanın bileşik görüşüne dayanmaktadır.
Makale kapsamında ele alınan karar verme süreci, alternatif
kararların değerlendirilmesini içermemekte olup yaklaşım kategori ve kriterlerin birbirlerine göre göreceli önem derecelerinin belirlenmesi şeklindedir.
Örnek bir sonuç elde etmek için değerlendirme sürecine uzmanlığı sürdürülebilir yerleşimler olan 30 uzman 2019 yılının
ilk 3 ayında çalışmalar için davet edilmiştir. 10’ar kişilik 3 gruba
ayrılarak 1. grupta şehir plancıları; 2. grupta mimarlar; 3. grupta ise inşaat mühendisleri, peyzaj mimarları, harita mühendisleri vb. oluşmuştur. AHS yürütülürken, tüm uzmanların, Tablo
3’te gösterildiği gibi, 9 puanlık bir ölçeğe dayanarak matrislerdeki farklı kriterlerin göreceli puanları hakkında karar vermeleri istenmiştir.
Görüşme sırasında, her bir uzmandan, Export Choice adlı
bir bilgisayar yazılımı yardımıyla AHS değerlendirme sürecinde yer alması istenmektedir. Bu yazılımı kullanarak, hedeflerin ve karşılık gelen kriterlerin göreceli ağırlıkları ve
matrislerin tutarlılık oranları (C.R.) hesaplanabilmektedir.
Kabul edilemez bir C.R. değeri, yani (0.10) olan herhangi
bir matris varsa, o matris üzerinde tekrar karar vermek için
uzmana ihtiyaç vardır. Derecelendirme notundaki tutarlılığı
arttırmak için uzmanlara ikili karşılaştırma kavramı hakkında
bilgi verilmiştir. Örneğin; EkoYer ajandası oluşturmak için
uzmanlara Eşitlikçi Kalkınma mı yoksa Sağlık+Mutluluk kriteri mi daha önemli diye sorulduğunda Eşitlikçe Kalkınma 3
puan alıyorsa, diğer kritere göre 3 kat daha önemlidir. Yapılan çalışmada tüm matrislerin C.R. değerleri 0.10’dan düşüktür ve tutarsızlığa rastlanmadığı için tüm karşılaştırmalar
kabul edilmektedir.
Her üç gruptaki bireysel uzmanlardan alınan kararları ayrı
ayrı sentezledikten sonra, EkoYer kriterlerinin nihai ağırlıklarını ve değerlendirme modelinin geliştirilmesi için tasarım
kriterlerini sergilemek için bu sonuçları birleştirmenin uygun
olup olmadığına karar vermek gerekmektedir. Cevabı bulmak
için Kendall’ın W’nin üretilmesi önerilmiştir. Kendall’ın W’i,
sayıların/nesnelerin sayıları için üç veya daha fazla sıra grubu
arasındaki anlaşmanın derecesini değerlendirmek için faydalıdır (Sheskin 2003). W’nin olası değeri 0 ile +1 arasındadır. Bu
W’nin değeri sıfırdır, yani, bu sıra kümesi arasında bir anlaşma
kalıbı yoktur, bunun tersi de geçerlidir. 30 uzman kararından
her birinin ürettiği bireysel tasarım kriterlerinin öncelikli ağırlıklarını dönüştürmek, Kendall’ın W’ini hesaplamak için bir
önkoşuldur.
Normalize ölçümlerde en yüksek değeri 1 rakamı oluşturmaktadır. Anket sonuçları uzmanlıklara göre karşılaştırıldığında, üç
meslek grubunu için öncelikli en yüksek değere sahip kategoriler farklılaşmaktadır. Şehir Plancıları ve Mimarlara göre Eşitlikçi
Kalkınma iken Inşaat Mühendisleri, Peyzaj Mimarları ve Harita
Mühendislerine göre ise Topluluk Kimliğine en yüksek öncelik
verilmiştir. Yine ikincil ve üçüncül kategori olan Topluluk Kimliği ve Sağlık+Mutluluk Şehir Plancıları ve Mimarlarda aynıdır.
Bu durum diğer gruptaki uzmanlarda ise Erişim+Hareketlilik
ve Materyal Yönetimi şeklindedir (Tablo 4).
Kategori ağırlıkları karşılaştırmalı Şekil 4 incelendiğinde değerlerdeki farklılıklara rağmen, Şehir Plancıları ve Mimarların
görüşleri paralel yöndedir. Tüm meslek grupları için sekiz kategoriden beşi yaklaşık olarak eşit derecede öneme sahiptir.
Bunlar; Erişim+Hareketlilik, Enerji, Su, Habitat+Ekosistem,
Materyal Yönetimidir. Bu durum gösteriyor ki Türkiye’de
sürdürülebilir yerleşimler ve mahalleler için olmazsa olmaz
kriterleri oluşturmaktadır. Bu kriterler Türkiye’deki mesleki
yaklaşımların bütünleştirilmesi ölçüsünde önemli bir fırsat
sunmaktadır.
Selda Gülcan Ünal, Demet Erol
27
Tablo 4. Uzmanlıklara göre kategori ağırlık dağılımları
Kategori
Şehir plancıları
Eşitlikçi kalkınma (gelişim)
Mimarlar
İnşaat mühendisleri, peyzaj mimarları, harita mühendisleri
1
1
0,15
Sağlık+mutluluk
0,63
0,72
0,18
Topluluk kimliği
0,97
0,83
1
Erişim+hareketlilik
0,23
0,41
0,27
Enerji
0,29
0,28
0,16
Su
0,41
0,33
0,16
Habitat+ekosistem fonksiyonu
0,21
0,18
0,16
Materyal yönetimi
0,15
0,24
0,22
Kategori
1,2
1
0,8
0,6
0,4
0,2
0
Şehir plancıları
Eşitlikçi kalkınma
(gelişim)
Sağlık+mutluluk
Topluluk kimliği
Erişim+
hariketlilik
Mimarlar
Enerji
İnşaat mühendisleri, peyzaj mimarları, harita mühendisleri
Su
Habitat+
ekosistem
fonksiyonu
Materyal
yönetimi
Şekil 4. Uzmanlıklara göre kategori ağırlık dağılımlarının karşılaştırılması.
Eşitlikçi Kalkınma kategorisi Şehir Plancıları ve Mimarlar için
birinci derece önemliyken diğer uzmanlıklar için sonda yer almaktadır. Topluluk kimliği EkoYer’i yaratmada, yerin kalitesini
ve bir mahallenin kimliğini doğal olarak etkilediğinden tüm
uzmanlar için vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Bu nedenle 30
uzmanda en yüksek puanlamaları bu kategoriye vermiştir.
Eşitlikçi Kalkınma, Sağlık+Mutluluk, Toplum Kimliği yerleşimlerdeki insan faktörünü birincil sıraya koyduğundan birbirleriyle ile yüksek girdi içindedir. Şehir plancıları ve Mimarlar benzer
düşünce içinde olduğundan bu üç kategoriyi birbirine yakın
değerler vererek ilk üçe yerleştirmişlerdir. Inşaat Müh., Peyzaj Mimarları, Harita Mühendisleri Topluluk Kimliği dışındaki
tüm kategorileri birbirine yakın değerler vermişlerdir. Böylece
kategorilerin tüm meslek grupları içinde yakın değerler alması
tutarlılığın bir göstergesidir. Ayrıca Türkiye’de EkoYer politikalarına duyulan acil ihtiyacı yansıtmaktadır.
Tüm meslek gruplarının bir arada değerlendirilmesi ile ulaşılan
sonuçlar her bir kategori ve kriter için son ağırlıkları vermektedir. Anketin uygulanmasında uzmanlardan öncelikle kategorileri başlıklarının daha sonra ise bu başlıklar altında yer alan
kriterlerin göreceli önemlerini değerlendirmeleri istenmiştir.
Meslek gruplarına göre tüm uzmanlar “topluluk kimliğine”
yüksek öncelikle değerlendirildiğinden birinci sırada yer almaktadır. “Eşitlikçi kalkınma” kategorisi 2 uzmanlıktan en yüksek bir uzmanlıktan en düşük değer almasına rağmen grafikte
ikinci sırada yer bulmuştur. Diğer sıralamalar ise şu şekildedir:
%5
Habitat+
ekosistem
fonksiyonu
%6
Materyal
yönetimi
%7
Enerji
%28
Topluluk
kimliği
%9
Su
%9
Erişim
hariketlilik
%15
Sağlık+
mutluluk
%21
Eşitlikçi
kalkınma
(gelişim)
Şekil 5. Tüm uzmanlıklara göre ağırlık dağılımı (%).
sağlık+ mutluluk, erişim+hareketlilik, su, enerji, materyal yönetimi, habitat+ekositem fonksiyonudur (Şekil 5).
Kriterler ilgili göstergeler değerlendirmeyi olanaklı kılan kategorilerdeki en önemli birleşenleri oluşturmaktadır. Bu sebeple
ikili karşılaştırmadaki ağırlıkların yerele özgü olması mevcut
sistemlerin adaptasyonunda vazgeçilmez bir unsurdur. Ikinci
aşamada katılımcılardan her bir kriteri kendi kategorisi içinde
göreceli önemlerine göre puanlamaları istenmiştir. Aynı kategori başlıkları altındaki kriterlerin birbirine göre önemlerinin
belirlenmesi, yaygın bir yaklaşım olmasından dolayı anlaşılabilirlik ve tutarlılık sağlaması açısından tercih edilmiştir (Tablo 5).
PLANLAMA
28
Tablo 5. Kategori ve kriter ağırlıkları
Kategori
Topluluk kimliği
Ağırlık
Kriter
Ağırlık
1
Arzulanan arazi kullanımı karışımı
Önemli landmark, park, bina varlığı
Kültürel aktivitelere yürüme mesafesi
Park ve açık alanların varlığı
Kaliteli yapı stoğunun görüntüsü
Yaya karşılaşma bölgesi
Güçlü mahalle ağları
Yaya ölçekli sokak manzarasının kalitesi
Park ve kamusal alanların kalitesi
Yeşil sokak güçlendirme
Mahalle memnuniyeti yüzdesi
Mahalle markası kampanyası
Düzenli topluluk bağlantıları
Halka açık olaylar/etkinlikler
Bisiklet tesisleri/park yerleri
Mahalle güvenlik kampanyası
Yerel işletme ve ürünleri teşvik etme
Halk eğitimi+ katılım
Araba paylaşım olanakları
20 dakikalık mahalleler
Kendi kendine yeten topluluk üyelerinin yüzdesi
Yenilenebilir kaynakların etkin kullanımı
Bilgi merkezlerine erişim (okul, kütüphane)
Uygun fiyatlı konuta erişim
Çok modlu transit seçeneklerine erişim
Park ve açık alanlara erişim
Halk eğitimi+ katılım
Yaya tesisleri
Yeşil iş başlatma kredileri
Ağaç gölgesi/bitki örtüsü geliştirme
Kentsel tarım/bahçe paylaşımı
Bisiklet tesisleri
Kendi kendine yeten topluluk üyelerinin yüzdesi
Yerleşim memnuniyeti
Üçüncü yerler yaratma
Topluluk olayları/etkinlikler
Kaynak paylaşımı
Sağlıklı besin kaynaklarına erişim (yaklaşık 400 m içindeki nüfusun yüzdesi)
Tam hizmet veren market, çiftçi pazarı, toplum bahçelerine erişimi olan sakinlerin yüzdesi
Hava kalitesi geliştirme kararı
Güvenli sokaklar ve yaya bölgeleri
Kişi başına düşen suçlar (kişisel+konut)
Mahalle parklarına ve doğal alanlara erişimi olan sakinlerin yüzdesi
Bahçe paylaşımı (ağaç dikimi, kentsel tarım, meyve toplama)
Park ve açık alanların varlığı
Paylaşım programları (araba, bisiklet)
Yaya karşılaşma bölgesi
Ağaç gölgesi/bitki örtüsü geliştirme
Çöp temizleme
Eğitim-öğrenim ve iş fırsatları
Proje anlaşmaları yoluyla yerel iş talebini arttırmak
1
0,95
0,89
0,84
0,75
0,72
0,71
0,69
0,69
0,66
0,54
0,48
0,46
0,46
0,42
0,41
0,41
0,41
0,39
1
0,96
0,75
0,44
0,42
0,38
0,31
0,29
0,24
0,19
0,18
0,17
0,1
1
0,88
0,61
0,58
0,56
0,55
0,48
0,47
0,4
0,39
0,36
0,35
0,33
0,3
0,28
0,26
0,24
0,22
0,19
Eşitlikçi kalkınma (gelişim)
0,78
Sağlık+mutluluk
0,57
Selda Gülcan Ünal, Demet Erol
29
Tablo 5 (devamı). Kategori ve kriter ağırlıkları
Kategori
Ağırlık
Kriter
Ağırlık
Erişim+hareketlilik
0,37
Su
0,36
Enerji
0,31
Materyal yönetimi
0,27
Habitat+ekosistem
fonksiyonu
0,25
20 dk mahalleler
Yürünebilirlik
Yaya odaklı gelişim ve yaya tesisleri
Transit ulaşım araçlarının sıklığı
Ulaşım talebi yönetimi (fiyatlar)
Yıllık karbon emisyonları
Bisiklet tesisleri ve paylaşım olanakları
Ağaç gölgesi/bitki örtüsü geliştirme
Günlük araçla yolculuklar
Araba paylaşım olanakları
Yeşil altyapı
Atıksuyunun yeniden kullanımı
Yeşil sokak güçlendirme
Yağmur suyu toplama
Yağmur suyu yönetimi
Su tasarrufu donatıları (bina)
Yağmur suyu donatıları (bina)
Mahalle suyu
Su kredileri
Akıllı yerleşim
Yenilenebilir kaynakların etkin kullanımı
Yeşil altyapı
Enerji potansiyeli (güneş, rüzgar vb.)
Ulaşım tesisleri (otobüs, hafif raylı, tramvay)
Akıllı şebeke
Yenilenebilir enerji
Enerji tasarrufu donatıları (bina)
Enerji tasarrufu donatıları (yol)
Karbon kredisi
Kaynak paylaşımı
Yenilenebilir kaynakların etkin kullanımı
Mahalle geri dönüşümü
Kompostlama/organik geri kazanım oranları
Koruma mücadelesi (enerji, aktif ulaşım, su, karbon)
Malzeme iyileştirme oranları
Mevcut doğal alanları korumak ve restore etmek
Yeşil altyapı
Geçirgen alan
Toprak kalitesi
Arazi örtüsü
Bitki ve hayvan çeşitliliği
Park ve açık alanlar
Yeşil sokak güçlendirme
Ağaç gölgesi/bitki örtüsü geliştirme
Kentsel tarım
Kuş sayar
Yağmur suyu toplama
Karbon izolasyonu
1
0,64
0,54
0,42
0,4
0,39
0,32
0,31
0,27
0,26
1
0,85
0,85
0,84
0,58
0,53
0,53
0,43
0,34
1
0,85
0,52
0,43
0,32
0,31
0,3
0,27
0,25
0,16
1
0,82
0,69
0,69
0,44
0,32
1
0,96
0,9
0,9
0,86
0,84
0,81
0,76
0,75
0,74
0,56
0,43
0,43
Kriterlerin değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkan toplam
ağırlıklara göre Eşitlikçi Kalkınma kategorisi altında 13 kriter
değerlendirilmeye alınmıştır. Buna göre en yüksek önceliği
“20 dakikalık mahalleler” ve “kendi kendine yeten topluluk
üyelerinin yüzdesi” kriterleri %18 ile birinci sırayı paylaşmışlardır. Bunları %14 ile “yenilenebilir kaynakların etkin kullanı-
PLANLAMA
30
%3
%3 %2
%3
%4
%3 %2
%12
%3
%18
%4
%3
%4
%5
%10
%4
%4
%6
%7
%18
%4
%7
%7
%5
%5
%8
%8
20 dakikalık mahalleler
Kendi kendine yeten topluluk
üyelerinin yüzdesi
Yenilenebilir kaynakların etkin
kullanımı
Bilgi merkezlerine erişim
(okul, kütüphane)
Uygun fiyatlı konuta erişim
Çok modlu transit seçeneklerine
erişim
%14
%7
%6
%6
Park ve açık alanlara erişim
Halk eğitimi+katılım
Yaya tesisleri
Yeşil iş başlatma kredileri
Ağaç gölgesi/bitki örtüsü
yetiştirme
Kentsel tarım/bahçe paylaşımı
Bisiklet tesisleri
Şekil 6. Eşitlikçi kalkınma kriter ağırlıkları (%).
mı” ikincil sırada; “bilgi merkezlerine erişim” ve “uygun fiyatlı
konuta erişim” ise %8 ile üçüncül sırada eşit öneme sahiptir.
Sıralamaya devam ettiğimizde %7 ile “çok modlu transit seçeneklerine erişim”; “park ve açık alanlara erişim” %6; “halk
eğitimi+katılım” %5; “yaya tesisleri” ve “yeşil iş başlatma kredileri” %4; “ağaç gölgesi/bitki örtüsü geliştirme” ve “kentsel
tarım/bahçe paylaşımı” %3; “bisiklet tesisleri” %2 değere sahiptir (Şekil 6).
Sağlık ve mutluluk kategorisinin 19 kriteri bulunmaktadır. Önceliklere göre “kendi kendine yeten topluluk üyelerinin yüzdesi” ve “yerleşim memnuniyeti” en öncelikli iki kriter olarak
değerlendirilmiştir. Ilk iki kriterden sonraki tüm kriterler birbirine yakın ağırlıklar alarak eş ağırlıklara sahip olmuşlardır. Sıralamaya devam ettiğimizde; “üçüncü yerler yaratma”, “topluluk
olayları”, “kaynak paylaşımı” ve “sağlıklı besin kaynaklarına erişim” eşit ağırlıkları paylaşmaktadır. Bunları “tam hizmet veren
market, çiftçi pazarı, toplum bahçelerine erişimi olan sakinlerin
yüzdesi”, “hava kalitesi geliştirme kararı”, “güvenli sokaklar ve
yaya bölgeleri”, “kişi başına düşen suçlar”, “mahalle parklarına
ve doğal alanlara erişimi olan sakinlerin yüzdesi”, “bahçe paylaşımı”, “park ve açık alanların varlığı”, “paylaşım programları”,
“yaya karşılaşma bölgesi”, “ağaç gölgesi/bitki örtüsü geliştirme”,
“çöp temizleme”, “eğitim -öğrenim ve iş fırsatları”, “proje anlaşmaları yoluyla yerel iş talebini arttırmak” izlemektedir (Şekil 7).
Topluluk Kimliği EkoYer ajandasının 8 kategorisinden birisini
oluşturmaktadır. Bu kategoride belirlenen öncelikler Türkiye
Kendi kendine yeten topluluk
üyelerinin yüzdesi
Yerleşim memnuniyeti
Üçüncü yerler yaratma
Topluluk olayları/etkinlikler
Kaynak paylaşımı
Sağlıklı besin kaynaklarına erişim
(yaklaşık 400 m içindeki nüfusun
yüzdesi)
Tam hizmet veren market, çiftçi
pazarı toplum bahçelerine erişimi
olan sakinlerin yüzdesi
Hava kalitesi geliştirme kararı
Güvenli sokaklar ve yaya bölgeleri
%7
Kişi başına düşen suçlar
(kişisel+konut)
Mahalle parklarına ve doğal alanlara
erişimi olan sakinlerin yüzdesi
Bahçe paylaşımı (ağaç dikimi,
kentsel tarım, meyve toplama)
Park ve açık alanların varlığı
Paylaşım programları (araba, bisiklet)
Yaya karşılaşma bölgesi
Ağaç gölgesi/bitki örtüsü geliştirme
Çöp temizleme
Eğitim-öğrenim ve iş fırsatları
Proje anlaşmaları yoluyla yerel iş
talebini artırmak
Şekil 7. Sağlık+mutluluk kriter ağırlıkları (%).
özgü bir ajanda oluşturması sürecinde en önemli katagoridir.
Bu kategori altında yer alan 19 kriter ile Sağlık+Mutluluk kategorisi ile birlikte en çok kriter içeren kategoridir. Bu kriterlerin göreceli önemine göre sıralanmasında en yüksek (%8) öncelik “arzulanan arazi kullanımı karışımı” ve “önemli landmark,
park, bina varlığı” kriterlerine verilmiştir. Bu sırayı %7 ağırlık
oranı ile “kültürel aktivitelere yürüme mesafesi” ve “park ve
açık alanların varlığı” izlemiştir. %6 ağırlık oranı ile 6 kriter
üçüncü derece önem sırasındadır. Bu kriterler; “kaliteli yapı
stoğunun görüntüsü”, “yaya karşılaşma bölgesi”, “güçlü mahalle ağları”, “yaya ölçekli sokak manzarasının kalitesi”, “park
ve kamusal alanların kalitesi”, “yeşil sokak güçlendirme”dir.
“Mahalle memnuniyeti yüzdesi” %5 ağırlığa sahiptir. %4 ile
“mahalle markası kampanyası”, “düzenli topluluk bağlantıları”,
“halka açık olaylar/etkinlikler”, “bisiklet tesisleri/park yerleri”
kriterleri eşit orana sahiptir. Son sırada ise %3 ile “mahalle
güvenlik kampanyası”, “yerel işletme ve ürünleri teşvik etme”,
“halk eğitimi+ katılım” ve “ araba paylaşım olanakları” gelmektedir (Şekil 8).
Erişim+Hareketlilik kategorisi 10 kriter içermektedir. “20 dakikalık mahalleler” %22 oranı ile en yüksek ağırlığa sahip kriter
olmuştur. Bunu %14 ile “yürünebilirlik” ve %12 ile “yaya odakli
gelişim ve yaya tesisleri” izlemektedir. Diğer kriterlerin ağırlık
dağılımları incelendiğinde %9 ile “transit ulaşım araçlarının sık-
Selda Gülcan Ünal, Demet Erol
%3
%3
%3 %3
31
%8
%6
%6
%8
%4
%22
%7
%4
%7
%4
%7
%4
%7
%14
%8
%5
%6
%6
%9
%12
%6
%6
%6
Arzulanan arazi kullanımı karışımı
Önemli landmark, park, bina varlığı
Kültürel aktivitelere yürüme
mesafesi
Park ve açık alanların varlığı
Kaliteli yapı stoğunun görüntüsü
Yaya karşılaşma bölgesi
Güçlü mahalle ağları
Yaya ölçekli sokak manzarasının
kalitesi
Park ve kamusal alanların kalitesi
%9
%6
Yeşil sokak güçlendirme
Mahalle memnuniyeti yüzdesi
Mahalle markası kampanyası
Düzenli topluluk bağlantıları
Halka açık olaylar/etkinlikler
Bisiklet tesisleri/park yerleri
Mahalle güvenlik kampanyası
Yerel işletme ve ürünleri teşvik etme
Halk eğitimi+katılımı
Araba paylaşım olanakları
20 dk mahalleler
Yürünebilirlik
Yaya odaklı gelişim ve yaya tesisleri
Transit ulaşım araçlarının sıklığı
Ulaşım talebi yönetimi (fiyatlar)
Şekil 9. Erişim+hareketlilik kriter ağırlıkları (%).
%6
Şekil 8. Topluluk kimliği kriter ağırlıkları (%).
lığı” ve “ulaşım talebi yönetimi (fiyatlar)”; %8 ile “yıllık karbon
emisyonları”; %7 ile “bisiklet tesisleri ve paylaşım olanakları”
ve “ağaç gölgesi/bitki örtüsü geliştirme”; %6 ile “günlük araçla
yolculuklar” ve “araba paylaşım olanakları”dır (Şekil 9).
Enerji kategorisi 10 kriter içermektedir. Bu kategori ile
Erişim+Hraketlilik kategorisi benzer ağırlıkları içermektedir. %23 ağırlık oranı ile “akıllı yerleşimler” birinci sırada yer
almaktadır. Bu sıralamayı ikinci sırada %19 ile “yenilenebilir
kaynakların etkin kullanımı” izlemektedir. Diğer kriter ağırlıkları ise şöyledir: %12 “yeşil altyapı”; %10 “enerji potansiyeli
(güneş, rüzgar vb.)”; %7 ile “ulaşım tesisleri(otobüs, hafif raylı,
tramvay)”, “akıllı şebeke”, “yenilenebilir enerji”; %6 “enerji tasarrufu donatıları (bina)” ve “enerji tasarrufu donatıları (yol)”;
%3 “karbon kredisi”dir (Şekil 10).
Su kategorisinde 9 kriter yer almaktadır. %14 oranı ile “yeşil
altyapı” en öncelikli kriter olarak değerlendirilmiştir. Bunu çok
yakın bir değer olan %14 ile “atık suyunun yeniden kullanımı”,
yeşil sokak güçlendirme” ve “yağmur suyu toplama” kriterleri
izlenmiştir. %10 ile “yağmur suyu yönetimi” 3. derece önem
sıralamasında yer almıştır. “Su tasarrufu donatıları (bina)” ve
“yağmur suyu donatıları (bina)” %9 ağırlığa sahiptir. diğer kriterler %7 ile “mahalle suyu” ve %6 ile “su kredileri”dir (Şekil 11).
Habitat+Ekosistem Fonksiyonu 13 kriterden oluşan bir başka
kategoridir. Şekil 12 incelendiğinde bu kategorideki tüm kri-
Yıllık karbon emisyonları
Bisiklet tesisleri ve paylaşım olanakları
Ağaç gölsesi/bitki örtüsü geliştirme
Günlük araçla yolculuklar
Araba paylaşım olanakları
%3
%6
%23
%7
%7
%19
%7
%10
%12
Akıllı yerleşim
Yenilenebilir kaynakların etkin
kullanımı
Yeşil altyapı
Enerji potansıyeli (güneş, rüzgar vb.)
Ulaşım tesisleri (otobüs, hafif raylı,
tramvay)
Akıllı şebeke
Yenilenebilir enerji
Enerji tasarrufu donatıları (bina)
Enerji tasarrufu donatıları (yol)
Karbon kredisi
Şekil 10. Enerji kriter ağırlıkları (%).
terlerin pasta dilimleri bir birine çok yakın ağırlıklar almıştır.
Bu durum önem derecelerini birbirine yakın göstermektedir.
“Mevcut doğal alanları korumak ve restore etmek” ve “yeşil
altyapı” %10 ile ilk sırayı eşit olarak paylaşmışlardır. Ikinci sırayı eşit olarak %9 oranı ile “geçirgen alan”, “toprak kalitesi” ve
“arazi örtüsü” almıştır. Üçüncü sırayı %8 ile “bitki ve hayvan
çeşitliliği”, “park ve açık alanlar”, “yeşil sokak güçlendirme” ve
“ağaç gölgesi/bitki örtüsü geliştirme” paylaşmıştır. Diğer kri-
PLANLAMA
32
%6
%4
%17
%7
%4
%10
%6
%10
%9
%7
%14
%9
%9
%8
%8
%10
%9
%14
%8
%14
Yeşil altyapı
Atık suyunun yeniden kullanımı
Yeşil sokak güçlendirme
Yağmur suyu toplama
Yağmur suyu yönetimi
%9
%8
Su tasarrufu donatıları (bina)
Yağmur suyu donatıları (bina)
Mahalle suyu
Su kredileri
Şekil 11. Su kriter ağırlıkları (%).
terler ise şöyledir: %7 ile “kentsel tarım”; %6 ile “kuş sayar”,
%4 ile “yağmur suyu toplama” ve “karbon izolasyonu”dur.
Son kategori olan Materyal Yönetimi en az kritere sahip tek
kategoridir. 6 kriterin ilkini %25 ağrılığa sahip “kaynak paylaşımıdır” oluşturmaktadır. %21 ve %18 ile ikinci ve üçüncü
sırayı “yenilenebilir kaynakların etkin kullanımı” ve “mahalle
geri dönüşümü” oluşturmaktadır. Bu sırayı %17 ile “kompostlama/organik geri kazanım oranları”, %11 ile “koruma
mücadelesi” ve %8 ile “malzeme iyileştirme oranları” takip
etmektedir (Şekil 13).
Kategori ve kriter ağırlıkları üç farklı uzmanlıkdaki karar vericilerin bütünleşik kararlarını özetlemektedir (Tablo 5). Tablo
ağırlıklara göre sıralanmıştır. Buna göre listenin ilk başını Topluluk Kimliği kategorisi almıştır. Bu sıralamayı Eşitlikçi Kalkınma ve Sağlık+Mutluluk izlemektedir. Diğer kategorilerin ise
birbirine çok yakın değerler aldığı görülmektedir.
Değerlendirme sonucunda belirlenen ağırlıklar Türkiye’de
oluşturulacak özgün bir ajandanın ilk ve en önemli aşamasını
oluşturmaktadır. Ancak, kapsamlı bir ajandanın geliştirilmesi
için sonuç değerleri ülkenin öncelikleri ve mevcut koşulları ile
uyumluluğunun analiz edilmesini gerektirmektedir.
5. Sonuç
Bu çalışmanın temel amacı, ortak kalkınma ve özel değerlere dayalı sürdürülebilir kalkınma projelerinin yerine komşuluk ölçeğinde sürdürülebilir planlamayı optimize etmek
için GIS-AHS yönteminin potansiyelini ve EkoYer ihtiyacını
araştırmaktır. Ikincil amaç, hangi EkoYer ölçütlerinin mahal-
Mevcut doğal alanları korumak ve
restore etmek
Yeşil altyapı
Geçirgen alan
Toprak kalitesi
Arazi örtüsü
Bitki ve hayvan çeşitliliği
Park ve açık alanlar
Yeşil sokak güçlendirme
Ağaç gölgesi/bitki örtüsü geliştirme
Kentsel tarım
Kuş sayar
Yağmur suyu toplama
Karbon izolasyonu
Şekil 12. Habitat+ekosistem kriter ağırlıkları (%).
%8
%11
%25
%17
%21
%18
Kaynak paylaşımı
Yenilenebilir kaynakların etkin
kullanımı
Mahalle geri dönüşümü
Kompostlama/organik geri
kazanım oranları
Koruma mücadelesi (enerji,
aktif ulaşım, su, karbon)
Şekil 13. Materyal yönetimi kriter ağırlıkları (%).
le ölçeğinde performansı tanımlayabildiğini belirlemek ve bu
ölçütler doğrultusunda uygulanabilir bir model/rehber/ajanda hazırlamaktır.
Türkiye’de yerele özgü mahalle ölçeğinde bir EkoYer ajandasının geliştirilmesinde AHS yöntemi kullanılarak ölçütler belirlenmiştir. Bu doğrultuda mevcut yöntemlerin analizi ile elde
edilen 8 kategori ve 99 kriter Analitik Hiyerarşi Sürecine göre
uzmanlar tarafından önceliklere göre değerlendirilmiştir.
Selda Gülcan Ünal, Demet Erol
33
Tablo 6. Önkoşul tablosu
Kategori
Topluluk kimliği
Eşitlikçi kalkınma (gelişim)
Sağlık+mutluluk
Erişim+hareketlilik
Su
Enerji
Materyal yönetimi
Habitat+ekosistem fonksiyonu
Tablo 5 ile ortaya çıkan öncelikler mevcut yaklaşımların ötesinde Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve çevresel öncelikleri ile uyumluluk göstermektedir. Öte yandan, Türkiye’de her
platformda tartışılmasına karşın planlamada henüz yer almayan Toplumsal Kimlik ve Eşitlikçe Kalkınma uzman değerlendirmelerinde en üst sırada yer almaktadır. Bu çerçevede, farklı
ölçeklerdeki yapılacak çalışmalarda ve bütüncül politikaların
geliştirilmesinde farklı uzmanlıkların birbiri ile entegrasyonu
önemli rol oynayacaktır. Değerlendirme aşamasında tanımlanacak önkoşullar, gelecekteki proje aktörlerinin bu çerçevede
farkındalığını arttıran bir girdi olacaktır. AHS yöntemi ile belirlenen kategori öncelikleri, Türkiye’nin planlamadaki ulusal
öncelikleri ile uyum göstermektedir.
Değerlendirilen kategori ve kriterler, uzmanların göreceli önem verdikleri önceliklere göre sıralanmıştır. Sıralamada
ağırlık değerleri, yüzde dağılımlarına göre yeniden düzenlenerek tablolaştırılmıştır (Tablo 5). Bu değerlendirme sonuçları
çerçevesinde, makale kapsamında önerilen yöntem, “topluluk
kimliği, eşitlikçi kalkınma, sağlık+ mutluluk” başta olmak üzere 8 kategoride toplam 13 önkoşul içermektedir (Tablo 6).
Türkiye’nin planlama alanındaki ulusal hedefleri düşünülerek
oluşturulan bu önkoşullar yerel ölçekte yapılacak çalışmaların
başlangıcını oluşturmayı amaçlamaktadır.
AHS, bir mahallenin sürdürülebilir olarak planlamasına rehberlik etmek için alternatif projelerin tanımlanması ve önceliklendirilmesi gerektiğinde kullanılacak kriterlerin seçiminde
kullanışlı bir yöntem olduğunu kanıtlamıştır.
Kriter
Arzulanan arazi kullanımı karışımı
Önemli landmark, park, bina varlığı
20 dakikalık mahalleler
Kendi kendine yeten topluluk üyelerinin yüzdesi
Yerleşim memnuniyeti
20 dk mahalleler (yürünebilirlik)
Yeşil altyapı
Akıllı yerleşim
Yenilenebilir kaynakların etkin kullanımı
Kaynak paylaşımı
Yenilenebilir kaynakların etkin kullanımı
Mevcut doğal alanları korumak ve restore etmek
Geçirgen alan
34
KAYNAKLAR
Basiago, A. D. (1996). The Search For The Sustainable City In 20th Century
Urban Planning. The Environmentalist, 16, 135–155.
Beatley, T., Brower, D. J. (1993). Sustaniability Comes To Main Street. Planning. American Planning Association. 59(5):16–19
Bottero, M. (2015). A Multi-Methodological Approach For Assessing Sustainability Of Urban Projects. Management Of Environmental Quality. An
International Journal, 26 I (1), 138–154.
Brody, J.S. (2009). Constructing Professional Knowledge: The Neighborhood
Unit Concept In The Community Builders Handbook. (Doctor Of Philosophy), University Of Illinois At Urbana- Champaign, Urbana, Illinois.
Cash, D. W., Adger, W., Berkes, F., Garden, P., Lebel, L., Olsson, P., Pritchard,
L., Young, O. (2006). Scale And Cross-Scale Dynamics: Governance And
Information In A Multilevel World. Ecology And Society 11(2): 8.
Chen, H., Lin, C. (2011). Regeneration Model Of Taiwan Old Urban Centers- A Research Framework Of A Performance Evaluation System For
A Livable Urban District. Journal Of Asian Architecture And Building
Engineering, 163–170.
Duany, A., Roberts, P., Talen, E. (2014). A General Theory Of Urbanism
Towards A System Of Assessment Based Upon Garden City Principles.
Centre For Policy Studies.
Ecodistricts. (2014). The Ecodistricts Protocol: Executive Summary. Ecodistricts.
Ersoy, M. (2012). Kentsel Planlama Ansiklopetik Sözlük. Ninova Yayıncılık
Evalina, E., Sawab, H. (2011). Garden City: The Suitability Of Its Principles As
A Model To The Contemporary Planning. Nalars 10(1)1: 17–28
Fainstein, S. S. (2000). New Directions In Planning Theory. Urban Affairs Review, 35(4), 451–478.
Fishman, Robert. (1977). Urban Utopias In The Twentieth Century: Ebenezer
Howard, Frank Lloyd Wright, and Le Corbusier. New York: Basic Books.
Furuseth, Owen. (1997). Neotraditional Planning: A New Strategy For Building Neighborhoods?. Elsevier. Land Use Policy. 14(3):201–213
Girard, L. F., Cerreta, M., De Toro, P. (2012). Analytic Hierarchy Process
(AHP) And Geographical Information Systems (GIS): An İntegrated
Spatial Assessment For Splanning Strategic Choices. International Journal
Of The Analytic Hierarchy Process, 4(1).
Gonzalez, A., Donnelly, A., Jones, M., Chrysoulakis, N., Lopes, M. (2013). A
Decision-Support System For The Sustainable Urban Metabolism In Europe. Environmental Impact Assessment Review, 38. 109–119.
Grant, Jill. (2006). Planning The Good Community: New Urbanism In Theory
And Practice. London: Routledge.
Gutierrez, E.E. (2015). Collaborative Neighborhood-Scale Sustainability Assessment And Planning Using The Spatial Optimization For Urban Resource Conservation And Engagement (SOURCE) Tool: Applying The
Analytic Hierarchy Process For Spatial Decision Support. Doctor Of Philosophy In Environmental Sciences, Oregon University, 39–47
Howard, Ebenezer. (1985). Garden Cities Of Tomorrow. Eastbourne: Attic
Books.
Johnson, D. L. (2002). The Origin Of The Neighbourhood Unit. Planning
Perspectives. 17(3): 227–245.
Joss, S., Cowley, R., Tomozeiu, D. (2013). Towards The ‘Ubiquitous Eco-City’:
An Analysis Of The İnternationalisation Of Eco-City Policy And Practice.
Urban Resarch & Practice. 6(1):54–74.
Joss, S., Molella, A.P. (2013). The Eco-City As Urban Technology: Perspectives
On Caofeidian International Eco-City (China). Journal Of Urban Technology. 20(1): 115–137.
Kurka, Thomas (2013). Application Of The Analytic Hierarchy Process To
Evaluate The Regional Sustainability Of Bioenergy Developments. Energy.
62, 393–402.
Lavhon, Larry Lloyd. (2009). The Neighborhood Unit: Physical Design Or
Physical Determinism?. Journal of Planning History. 8 (2):111–132
PLANLAMA
Lee & Chan (2008). The Analytic Hierarchy Process (AHP) Approach For
Assessment Of Urban Renewal Proposals. Social Indicators Research, 89:
155–168
Ligmann-Zielinska, A., Church, R. L., Jankowski, P. (2008). Spatial Optimization As A Generative Technique For Sustainable Multiobjective Land-Use
Allocation. International Journal Of Geographical Information Science,
22(6).
Lofti, S., Habibi, K., Koohsari, M. (2009). An Analysis Of Urban Land Development Using Multi-Criteria Decision Model And Geographical İnformation System (A Case Study Of Babosar City). American Journal Of
Environmental Sciences, 5(1), 87–93.
Macleod, Gordon. (2013). New Urbanism/ Smart Growth in the Scottish
Highlands: Mobile Policies and Post- politics in Local Development Planning.
Urban Studies. 50(11): 2196–2221.
Mehaffy, M. W., Porta, S., Romice, O. (2014). The “Neighborhood Unit” On
Trial: A Case Study In The Impacts Of Urban Morphology. Journal Of
Urbanism: International Research On Placemaking And Urban Sustainability. 8 (2):199–217
Minnery, J., Knight, J., Byrne, J., Spencer, J. (2009). Bounding Neighbourhoods:
How Do Residents Do It? Planning, Practice & Research, 24(4), 471–493.
Nasar, Jack. (2003). Does Neotraditional Development Build Community?. Journal of Planning Education and Research. 23(1):58–68
Patricios, Nicholas. (2002). The Neighborhood Concept: A Retrospective Of
Physical Design And Social Interaction. The Journal Of Architectural And
Planning Research, 19(1): 70–90.
Perry, C.A. (1929). The Neighborhood Unit: A Scheme Of Arrangement For
The Family-Life Community Regional Plan Of New York And Its Environs New York: Arno Press.
POSI. (2011). The Ecodistrict Toolkit: Assesments. Ecodistricts Portland,
Oregon, USA
POSI. (2015). Portland Ecodistrict Pilot Program Evaluation Report of Findings. Ecodistricts Portland, Oregon, USA
Poveda, C., Lipsett, M. (2013). Weighting Sustainable Development Indicators
For Surface Mining Operations Using The Analytical Hierarchy Process.
International Journal Of The Analytic Hierarchy Process, 5 (2).
Purdom, Charles, Benjamin. (1913). The Garden City; A Study In The Development Of The Modern Town. Printed In The Garden City At The
Temple Press. London.
Register, Richard. (2006). EcoCities: Rebuilding Cities in Balance with Nature.
New Society Publishers. Canada
Rohe, W. (2009). From Local To Global: One Hundred Years Of Neighborhood Planning. Journal Of The American Planning Association, 75(2),
209–230.
Saaty, T. L. (1980). The Analytic Hierarchy Process: Planning, Priority Setting,
Resources Allocation. New York: Mcgraw
Schneider, F., Bonriposi, M., Graefe, O., Herweg, K., Homewood, C., Huss, M.,
Kauzlaric, M., Liniger, H., Rey, E., Reynard, E., Rist, S., Schädler, B., Weingartner, R. (2014). Assessing The Sustainability Of Water Governance
Systems: The Sustainability Wheel. Journal of Environmental Planning
and Management. 58(9): 1577–1600.
Seltzer, E. (2010). Introduction: Making EcoDistricts. Making EcoDistricts
Concepts & Methods for Advancing Sustainability in Neighborhoods.
Portland, Oregon.
Sharifi, A., Murayama, A. (2013a). Changes In The Traditional Urban Form
And The Social Sustainability Of Contemporary Cities: A Case Study Of
Iranian Cities. Habitat International, 38, 126–134.
Sharifi, A., Murayama, A. (2013b). A Critical Review Of Seven Selected Neighborhood Sustainability Assessment Tools. Environmental Impact Assessment Review, 38:73–87.
Sharifi, Ayyoob. (2016). From Garden City To Eco-Urbanism: The Quest For
Sustainable Neighborhood Development. Sustainable Cities and Society.
Selda Gülcan Ünal, Demet Erol
20: 1–16.
Silver, C. (1985). Neighborhood Planning In Historical-Perspective. Journal Of
The American Planning Association, 51(2), 161–174.
Silver, C. (2006). New Urbanism and Planning History: Back to the Future.
Culture, Urbanism and Planning, 179–193.
Smith, Tim. (2013). Civic Ecology: A Citizen-Driven Framework for Transforming Suburban Communities At The 50th International Making Cities
Livable Conference. Portland, Oregon.
Sohmer, R. R., Lang, R. E. (2000). Editors' Introduction - From Seaside To Southside: New Urbanism's Quest To Save The İnner City. Housing Policy
Debate, 11(4), 751–760.
Talen, Emiliy. (2005). New Urbanism and American Planning- The Conflict of
Cultures. Routledge. London.
Tsolakis, N., Anthopoulos, L. (2015). Eco-Cities: An Integrated System Dynamics Framework And A Concise Research Taxonomy. Elsevier. Sustainable
Cities and Society. 17:1–14
Uribe, D., Geneletti, D., Del Castillo, R. F., Orsi, F. (2014). Integrating Stakeholder Preferences And GIS-Based Multicriteria Analysis To İdentify
Forest Landscape Restoration Priorities. Sustainability, 6(2), 935–951.
Vernet, N., Coste, A. (2017). Garden Cities Of The 21st Century: A Sustainable
Path To Suburban Reform. Urban Planning. 2 (4): 45–60
Yiğitcanlar, T. & Ho Lee, D. (2013). Korean Ubiquitous-Eco-City: A SmartSustainable Urban Form Or A Branding Hoax? Quinsland University Of
Technology. Technological Forecasting And Social Change. 89: 100–114.
Wheeler, Stephen. (2004). Planning For Sustainability: Creating Livable, Equitable, And Ecological Communities. Routledge. London.
35
36
Planlama 2020;30(1):36–53 | doi: 10.14744/planlama.2019.09815
ARAŞTIRMA / ARTICLE
Türkiye’deki Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi Süreçlerinin Stratejik
Mekansal Planlama Süreçleri ile Ilişkili Olarak Değerlendirilmesi
An Evaluation of Integrated Coastal Zone Management Processes
in Relation to Strategic Spatial Planning Processes in Turkey
Murat Gülbitti,1
Burcu Halide Özüduru2
1
Yüksek Şehir Plancısı, Ankara
2
Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara
ÖZ
ABSTRACT
Bu makale stratejik mekansal planlama sürecleri ile ilişkili olarak
Türkiye’deki Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi (BKAY) süreçlerini incelemekte ve bu süreçlerin özelliklerini stratejik planlama
pratikleri ile birlikte açıklamayı hedeflemektedir. Dünyada ve
Türkiye’de özellikle 1990’lardan sonra stratejik mekansal planlamanın kapsamlı planlamaya alternatif olarak kentsel ve bölgesel
planlama uygulamalarında etkili olmasıyla ortaya çıkmıştır. Bu
planlama yaklaşımı kapsamlı planlama ile karşılaştırıldığında daha
esnek, eylem odaklı, katılımı destekleyerek ve karar alma süreçlerinde müzakereci olma özellikleriyle farklı seviyelerdeki devlet
kurumlarının farklı ölçeklerde birlikte çalışmasını (çok düzeyli
yönetişim) ve farklı sektörlerin işbirliğini ön plana çıkarmaktadır. Ancak, 2000’li yıllarda stratejik planların uygulama süreçlerine
entegre edilememesi, yetki karmaşasından doğan sorunlar, plan
süreçlerini destekleyen eylem plan ve programlarının eksikliği ile
izleme ve değerlendirme aşamalarındaki yetersizlikler, bu planların öneminin azalmasına neden olmuştur. Son yıllarda, stratejik
mekansal planlama yaklaşımının kentsel ve bölgesel planlama süreçleri ile ilişkilendirilmeye çalışıldığı görülse de bu konuda yapılan çalışmaların yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu makalede,
bir stratejik mekansal planlama süreci olarak BKAY ve Planlama
sürecinin mevcut yasal, kurumsal yapı ve planlama süreçleri ile
ilişkisi incelenecektir. BKAY süreçlerinde yer almış uzmanlarla
yapılan derinlemesine görüşmeler ışığında bu süreçlerin olumlu
ve olumsuz yönleri belirlenerek, BKAY sürecinin yeniden etkinleştirilmesi için yapılması gereken düzenlemeler tartışılacaktır. Bu
görüşmelerden elde edilen çıkarımlar ile kıyı alanları ve planlaması ile mevcut düzenlemelerin iyileştirilmesi için öneri planlama
politikaları ve programları geliştirilebilecek; stratejik mekansal
planlamanın güçlü yönleri ile kıyı alanlarının sürdürülebilir şekilde
yönetimi arasında ilişki kurulabilecektir.
The purpose of this article is to evaluate Integrated Coastal
Zone Management (ICZM) features and processes in relation
to strategic spatial planning processes and practices in Turkey.
Strategic planning processes have become effective in urban and
regional planning and evolved as an alternative to comprehensive
planning processes, in particular, in the 1990s. These processes
are more flexible, action-oriented, participatory and deliberative,
and they support planning activities that focus on collaboration
of different levels of state institutions on various scales (multi-level governance) and sectors compared to comprehensive
planning. In the 2000s, however, failure to integrate strategic
plans into implementation processes, problems arising from the
authority incompatibility, lack of action plans and programs that
support planning processes and the inaptitude in monitoring and
evaluation stages have reduced the significance of these plans.
In recent years, while strategic spatial planning approaches are
still associated with urban and regional planning processes, it
is observed that the studies on this subject are insufficient. In
this article, existing legal, institutional and planning structure of
ICZM and Planning processes as significant strategic spatial planning processes will be analysed. The positive and negative aspects
of ICZM processes and the possible re-enabling of ICZM processes will be discussed under the light of in-depth interviews with
experts that are involved in ICZM processes in various cities in
Turkey. The findings of the content analysis with these experts
will offer an opportunity to develop new planning policies and
programs for the improvement of current regulations regarding
coastal area and planning, and to establish a relationship between
the strengths of strategic spatial planning and sustainable management of coastal areas along with planning practices.
Anahtar sözcükler: Bütünleşik kıyı alanları yönetimi ve planlaması; kıyı; kıyı
alanları; stratejik mekansal planlama.
Keywords: Integrated coastal zone management and planning; coast;
coastal zones; strategic spatial planning.
Geliş tarihi: 15.03.2019 Kabul tarihi: 24.09.2019
Online yayımlanma tarihi: 12.02.2020
Iletişim: Burcu Halide Özüduru.
e-posta: bozuduru@gmail.com
OPEN ACCESS This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.
Murat Gülbitti, Burcu Halide Özüduru
1. Giriş
1970’lerde diğer disiplinlerde önem kazanmış stratejik planlama, Dünyada 1990’larda mekansal karşılığını bularak şehir planlama süreçlerinde etkili olmaya başlamıştır. Stratejik
mekansal planlamaya duyulan ihtiyacın temelinde geleneksel
planlamanın çok sektörlü ve çok aktörlü olması nedeniyle
farklı ölçeklerdeki güncel problemlere çözüm getirememesi
yatmaktadır (Albrechts, 2001; Healey, 1999). Kentlerde endüstrileşme sonrasındaki yeniden yapılanma, uydukentleşme,
kırsal alanlarda yaşanan ekonomik problemler, araba kullanımının yaygınlaşması ile ortaya çıkan kentsel sorunlar yaşam
alanlarının etkili şekilde planlanmasını gerektirmiştir. Çözüm
olarak, alansal sorunlara alansal öneriler getirilmesi, ilgili
alanlardaki işlevlerin analiz edilmesi önerilmiş; daha sonra bu
durum da parçalı mekanlar oluşmasına ve yeni sosyo-mekansal gerçekliklerin keşfedilmesine neden olmuştur (Albrechts,
2001). Doğanın ve doğal kaynakların, örneğin dere yatakları ve
vadiler ile ilişkili tüm açık alanların, sadece ekolojik kapsamda
değil de kurallı bir mekansal sistem olarak ele alınması da bu
keşfin bir sonucudur. Diğer doğal alanlar gibi kıyı alanları da
parçalı mekansal sistemin önemli bir ögesi olarak planlama süreçlerinde yer almaya başlamıştır.
1996 yılında gerçekleşen Habitat II ile birlikte Türkiye’de yönetişim kavramının gündeme geldiği görülmektedir. Bu kavramın
etkisi ile stratejik mekansal planlama kapsamında yapılan vurgu yetkilerin dağılımı, planlama uygulamaları ve yasal
düzenlemeler arasındaki ilişkinin daha etkili bir şekilde sonuç vermesi için bir vizyon çerçevesinde planlama yapılması gerekliliği olmuştur ve bu yıllarda yapılan
planların stratejik olarak uygulamayı yönlendirici olması ideal
şartlarda olmasa da sağlanmıştır (Gedikli, 2004). Türkiye’de
stratejik mekansal planlama prensipleri ilk kez 1996-2000
yıllarını kapsayan 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda yer almış,
sonraki Kalkınma Planları’nda da kapsamı genişletilerek vurgulanmıştır. Bu planlarla birlikte bölge ölçeğinde kurumsal kapasitenin de geliştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmış ve Bölgesel
Kalkınma Ajansları kurulmuştur (Şimşek Deniz, 2014). Kalkınma planlarının stratejik mekansal planlar ile birlikte ele alınmaya başlaması bölge planlama disiplininde de stratejik mekansal
planlara ayrı bir önem kazandırmıştır.
Kıyı alanları ticari, turistik, endüstriyel, ulaşım ve iletişim kanalları gibi çok sayıda faaliyet ve kullanımların yer seçtiği belirgin
bölge parçaları olarak hem doğal kaynakların, hem de insan etkinliklerinin yoğunlaştığı alanlardır. Bu nedenle de bu alanlarda
yüksek nüfus, yoğun kentleşme ve yapılaşmanın olduğu görülmektedir. Ayrıca, kıyılarda kontrolsüz ve arıtılmadan salıverilen
gaz ve katı atıklar, doğal alanların yapılaşmaya açılması, kıyıların
doldurulması yoluyla arazi kazanımı, aşırı avlanma gibi nedenlere bağlı olarak ekolojik dengelerin bozulması gibi çevre sorunlarının da en çok yaşandığı görülmektedir (Özelçi Eceral ve
37
Özdemir Sönmez, 2011). Bu nedenlerle, kıyı alanlarının
planlanmasında stratejik mekansal planların öngördüğü gibi bir vizyon çerçevesinde çok düzeyli ve çok sektörlü planlama esasları geliştirilmesi gerekmektedir.
Bugüne kadar, doğal çevrenin önemli bir parçası olan kıyı
alanlarının korunması ve aynı zamanda bu alanlardan ekonomik olarak yararlanılabilmesi sağlanılmaya çalışılmış; zamanla
sürdürülebilir bir biçimde yönetilmesi ve planlanması için kıyı
alanlarını bir bütün olarak ele alabilecek yeni yaklaşımlara gereksinim duyulmuştur. 1970’li yıllarla beraber kıyı alanları dünyada ayrı bir bölge olarak değer kazanmaya başlamıştır. 1992
yılında Rio kentinde gerçekleştirilen Çevre ve Kalkınma Konferansı sonucunda ise bütünleşik kıyı alanları yönetim (BKAY)
süreci öne çıkarak önem kazanmıştır. Bu tarihten sonra dünyanın farklı bölgelerinde BKAY ile ilgili kuramsal ve uygulamaya yönelik girişimlerin sayısı artmış, bu konuda önemli seviyede bir deneyim ve bilgi birikimi oluşmuştur.
Avrupa Komisyonu BKAY’ı genel amacı sürdürülebilir kalkınma,
kıyı alanlarının korunması ve biyolojik çeşitliliğin yaşatılması
olan pratik uygulamayı sağlayabilecek sürekli bir idare işlemi
olarak tanımlamaktadır (Bahar, 2007). Dünya Bankası tanımlamalarına göre ise BKAY, kıyı alanlarından sağlanan faydayı
en yükseğe çıkarmayı ve bunu yaparken kıyıda konumlanan
faaliyetlerin birbirleri, doğal kaynaklar ve çevre üzerindeki
olumsuz etkilerini en aza indirmeyi hedefleyen bir planlama
ve yönetim yaklaşımıdır (Sönmez ve Balaban, 2009). BKAY
ile ilgili tanımlamalar incelendiğinde; kıyının yalnızca ekolojik
özelliklerinin değil, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarının
da göz önünde bulundurulduğu görülmektedir. Bu tanımlamalarda, siyasal, yasal ve kurumsal gereksinimlere vurgu yapılarak
doğal kaynakların korunması, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması, yönetsel yapının güçlendirilmesi, planlamanın gerçekleştirilmesi, denetim sistemlerinin kurgulanması ve halk katılımının sağlanması gibi konular üzerinde yoğunlaşan bir kaynak
yönetim süreci üzerinde durulmaktadır.
Akdeniz Havzası ülkeleri başta olmak üzere uluslararası ölçekte BKAY konusu zamanla daha öncelikli olarak ele alınmaya
başlanmıştır. Bu gelişmenin Türkiye’de de yansımaları görülmüş, kıyı alanlarında artan kentleşme ve turizm etkinlikleri ile
birlikte özellikle 1980’li yıllardan sonra; kıyı alanları yönetimi
ve planlamasını doğrudan etkileyen imar, kıyı ve turizm ile ilgili
yasal düzenlemelerin yürürlüğe konulması ile mekansal planlamada yerel yönetimler yetkilendirilmiştir. 1990’lı yılların sonuna
kadar farklı kıyı bölgelerinde yerel yönetimler ile gerçekleştirilen plan, proje ve programlar Türkiye’nin ilk BKAY girişimleri
olmuştur. Bu dönemde merkezi yönetim düzenleyici ve denetleyici tek yetkili kurum olmuştur. 2000’li yıllardan sonra ise
BKAY ve planlaması, ulusal ölçekte ele alınan bir konu durumuna gelmiş ve 2007 yılından itibaren de doğrudan merkezi
yönetim tarafından yürütülmeye başlanmıştır.
PLANLAMA
38
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB)’nın 2014 yılında yayımlanan ‘Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’ne göre ‘Bütünleşik
Kıyı Alanları Planları (BKAP) mekansal planlama kademelenmesinde yer almayan kıyı ve etkileşim alanına özgü stratejik
yaklaşımla hazırlanan ve imar planlarını yönlendiren plan olarak’1 tanımlanmaktadır. Bu tanım BKAY ve planlamasının bir
stratejik mekansal planlama yaklaşımı olarak görüldüğünü göstermektedir. Bu kapsamda, bu makalenin amacı Türkiye’nin
BKAY ve planlaması konusunda mevcut durumunun özelliklerinin incelenmesi, BKAY ve planlaması çalışmalarının daha
etkin ve uygulanabilir olması için yönetsel, siyasal, kurumsal,
yasal konularda yönlendirici plan, politika, program ve strateji önerilerinin geliştirilmesi ve Türkiye’ye özgü yaşanan problemlere yönelik çözümlerin üretildiği bir kentsel politika
ve strateji paketinin hazırlanması yönünde olması
gereken temel ilkelerin stratejik mekansal planlama süreçlerinin özellikleriyle ilişki kurularak ortaya
konulmasıdır.
Ilk olarak kapsamlı bir literatür taraması ile mevcut BKAY ve
planlama süreci incelenmiş, ilgili yasal, kurumsal düzenlemeler
ile planlama süreci üzerinden bir değerlendirme yapılmış ve
Türkiye’ye özgü özellikler belirlenmiştir. Daha sonra, sürecin
çeşitli aşamalarını daha iyi değerlendirip, önerilerde bulunmak
amacıyla BKAY ile ilişkili süreçlerin farklı aşamalarında yer
almış 24 uzmanla derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Görüşme konuları stratejik planlama süreçleri ile de ilgili olarak
siyasal, kurumsal, yasal, planlama, izleme değerlendirme, bilgi
farkındalık eğitim ve araştırma ve katılım boyutları olarak 7
başlıkta gruplandırılmıştır. Her başlık mevcut durum değerlendirmesi ve öneriler olarak iki ayrı grupta incelenmiştir.
Bu çalışma, Türkiye’deki kıyı politikaları, kıyı alanları yönetimi
ile BKAY ve planlamasını geçmişten günümüze kapsamlı bir biçimde ele alan ve bu konudaki farklı uzmanları bir araya getirerek ileriye dönük çözüm önerilerini toplayan güncel ve özgün
bir araştırma olması açısından önem taşımaktadır. Bu konuda
yapılan araştırmalar genellikle, BKAY’ın bir boyutu ile ilgili olarak ya da belirli bir coğrafi alandaki çalışmaları kapsamaktadır.
Bu araştırmada ise, BKAY Türkiye’de ortaya çıkan kuramsal ve
uygulamaya yönelik yapısı ile ele alınmaktadır.
Bu makalede, giriş bölümünü takip eden, 2. bölümde Dünyada
ve Türkiye’deki stratejik mekansal planlama çalışmalarının genel özelliklerinin BKAY ve planlama süreçleri ile ilişkisi kurulmaktadır. Daha sonra, 3. bölümde Türkiye’deki kıyı alanlarının
durumu ve başlıca sorunları üzerinde durulmakta; 4. bölümde
kıyı politikaları ve kıyı alanları yönetimi özellikleri açıklanmaktadır. 5. bölümde bu çalışma kapsamında yapılan derinlemesine görüşmelerden elde edilen bulgular sunulmaktadır. Değerlendirme ve sonuç bölümü olan 6. bölümde ise stratejik
mekansal planlama çerçevesinde BKAY sürecinin değerlendir1
mesi yapılarak, öneri düzenlemelerin ortak özellikleri ortaya
konulmaktadır.
2. Stratejik Mekansal Planlama Çalışmaları ve
BKAY
Dünyada kentlerin küresel çapta ön plana çıkma çabası, planlama sorunlarının boyutlarının sınırları aşması ve çeşitlenmesi
ile ekonomik, politik, ideolojik, sosyal ilişkilerin yeniden yapılanması, farklı devlet kurumları arasında iletişim kanallarının
açılması, özel sektör ile kamu sektörünün mekansal planlama
sorunlarını kolektif şekilde çözümlemeye çalışarak mekansal
gelişimi desteklemesi, karar verme süreçlerinin çok boyutlu
ve çok aktörlü hale gelmesiyle karmaşıklaşması ve bu nedenle
çok düzeyli yönetişimin önem kazanması, geleneksel planlama
yaklaşımlarının politik ve bürokratik sebepler yüzünden bölgesel ve kentsel problemlere çözüm üretmekte yetersiz kalması
ile mekansal planlamanın rolünün yeniden tanımlanması ihtiyacı ortaya çıkmıştır (Albrechts ve Balducci, 2013; Albrechts,
2001). Işte bu noktada, daha esnek, çok sektörlü ve çok aktörlü katılıma imkan veren, uygulama ve sonuç odaklı, kolektif
çalışma ve eylem planları ile insanları harekete geçiren yeni
yönetişim şekli sunan stratejik mekansal planlama yaklaşımı ile
farklı bir planlama kültürü oluşturulma yönünde çalışılmıştır.
Stratejik planlama, daha çok işletme ve yönetim yaklaşımlarının bir olgusuyken, bu yaklaşım mekansal bir nitelik kazanarak,
bölgesel ve kentsel problemlerin mekansal değişimi sağlayacak süreçlerini de etkilemek üzere adapte edilmiştir. Healey
(2013) aslında planlamanın doğası gereği stratejik olduğundan
bahsetmekte; strateji belirlemenin geleneksel planlamada da
her zaman yeni kapasiteler yaratma ve olanaklar sağlama açısından yol gösterici olduğunu vurgulamaktadır.
Stratejik mekansal planlama bölgesel gelişme için uzun vadeli
planlama ile eşleşmektedir ve yönetişim için farklı ölçeklerde
yeni kurumsal örgütlenme biçimleri gerektirmektedir (Friedmann vd., 2004). Bu yeniden yapılanma, farklı seviyelerdeki
devlet kurumlarının birlikte çalışmasını, çok düzeyli yönetişimi
desteklemektedir. Birçok ülkede devlet kurumlarının stratejik
mekansal planlama yaklaşımını benimsediği, kentsel ve bölgesel gelişimi bu yaklaşım ile desteklediği görülmektedir. Bu
planların uygulamadaki başarısının ise kurumsallaşmanın ve
kurumlar arası işbirlikleri ile güvenin sağlandığı ülkelerde daha
yüksek olduğu söylenebilir (Percoco, 2016; Albrechts, 2001).
Türkiye’de stratejik mekansal planlamanın ilk kez 7. Beş Yıllık
Kalkınma Planı’nda ele alındığı, daha sonra 2000 yılında Uzun
Vadeli Strateji Belgesi ve 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda gündeme geldiği görülmektedir. Bu belge ve planların ardından
stratejik planlama konusuna 2004 yılında 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda yer verilmiş; daha sonra 2005
yılında kabul edilen 5302 sayılı Il Özel Idaresi Kanunu’nda ku-
https://csb.gov.tr/sss/butunles-ik-kiyi-alanlari-yonetimi-ve-planlamasi (erişim tarihi: 15/01/2019).
Murat Gülbitti, Burcu Halide Özüduru
rumsal strateji oluşturmak valinin görevleri arasında sayılmış,
Içişleri Bakanlığı’nın 5272 sayılı ve 5216 sayılı kanunlarında da
DPT stratejik planları hazırlamak ile yükümlü kılınmıştır (Sınacı ve Büyükgöçmen Sat, 2016). 2006 yılında yürürlüğe giren
9. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2007-2013)’nda ise temel beklentiler eylem programlarının etkin olarak kullanılması, izleme
mekanizmasının kurulması ve yasalar ile kurumsal düzenlemelerin yapılması olarak belirlenmiş; daha sonra ilgili mevzuatın
ve yetki dağılımının yapılmasında 2011 yılında kurulan ÇŞB
görevlendirilmiştir.
Bugün Türkiye’de Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin2 6.
maddesi 6. ve 7. bendlerinde BKAY’ın, uzun devreli gelişme
planı, ulaşım ana planı ve diğer özel amaçlı plan ve projeler gibi
‘mekansal planlama kademelenmesinde yer almayan, planlara
girdi sağlayan ve imar planı kararlarına veri oluşturan veya gerektiğinde mekansal planların uygulanmasına yönelik araç ve
ayrıntıları da içerebilen, stratejik plan yaklaşımı ile gerektiğinde
şematik ve grafik planlama dili kullanılarak yapılan, plan paftası,
eylem planı ve planlama raporu ile bütün olan çalışmalardır’
ifadesiyle bir stratejik mekansal plan olarak görüldüğünü söylemek mümkündür. Bu yönüyle bu planlar, stratejik mekansal
planlama yaklaşımına da paralel olarak yukarıdan aşağıya hiyerarşik planlama sisteminin ve sektör bazlı planlama şeklinin
örnekleridir; bu nedenle entegrasyon, sektörler arası koordinasyon, yönetim konuları ön plana çıkmaktadır (Özügül vd.,
2017). Olumlu yanları, kurumları planlı hareket etmeye sevk
etmesi, sistematik bir hedef, zaman ve maliyet ilişkisinin kurulması, faaliyetlerin belli bir zaman aralığında gerçekleştirilmesini
desteklemesi olarak da belirlenmiştir (Sınacı ve Büyükgöçmen
Sat, 2016). Ancak, genel olarak değerlendirildiğinde, Türkiye’de
stratejik mekansal planların süreçlerinin belirsizliği ve yetki
karmaşası nedeniyle etkin şekilde kullanılamadığı görülmektedir (Eraydın, 2008). Ayrıca, planlama çalışmalarının merkezileşmesi, merkezi ve yerel yönetimler tarafından katılımcı
yaklaşımın benimsenememesi, kurumların özerkliklerini yitirmesi, çevresel etki değerlendirme süreçlerinin yok sayılması
ve planların uygulanamaması gibi olumsuz faktörler de stratejik mekansal planların etkisiz kalmasına neden olmaktadır. Bu
kapsamda, BKAY ve planlarının da stratejik mekansal planlar
olarak Türkiye’ye özgü bu özellikleri gösterdiği söylenebilir.
1960’lı yıllarda sektörel planlamanın ön plana çıkması ile birlikte planlama kurum ve kuruluşlarının sayısının ve yetki alanlarının fazlasıyla arttığı görülmektedir. Kıyı alanlarının ve kaynaklarının da bu yıllarda üretim ve fayda sağlamanın odağında kaldığı
söylenebilir (Carter vd., 2015). 1970’li yıllar dünyada çevre
bilincinin oluşmaya başladığı ve kıyı alanlarının artık korunması gerekliliğinin gündeme getirildiği, 1980’li yıllar ise dünyada
ve Türkiye’de artık sektörel planlamanın hedeflenen başarıyı
getirmediğinin tartışıldığı, daha bütüncül yönetim şeklinin ge2
3
39
lişmesinin istenildiği, bu nedenlerle de kıyı alanları açısından
önemli gelişmelerin olduğu yıllar olmuştur. 1990’lı yıllardaki
en önemli gelişme, dünyada stratejik mekansal planlama yaklaşımının önem kazanmasının da etkisiyle uygulamaya yönelik
olarak hazırlanan pilot çalışma niteliğindeki kıyı alanları yönetimi projeleridir. Bu projeleri, özellikle 1992 yılında gerçekleştirilen Rio Konferansı sonucunda ortaya çıkan
Gündem 21 Belgesi’nin kıyı alanları yönetimine getirdiği yeni ve kapsayıcı yaklaşımların yansımaları olarak
değerlendirmek olanaklıdır.3 Bu yaklaşım yerel düzeyde,
farklı amaç, yöntem ve ölçeklerde birbirinden bağımsız olarak
farklı kurum ve kuruluşların eşgüdümünde yürütülmüş olan
projelerin kıyı alanlarında birbirleriyle daha ilişkili bir yönetim
planı hazırlanarak uygulanması önerisini getirmiştir. Böylece,
kurumsal ve stratejik bir yapılanma modeli ile kıyı alanlarında
uygulamalar yapılmaya başlanmıştır. Bu modelde sürdürülebilir gelişme stratejik bir yaklaşım ile anahtar kavram olarak
ön plana çıkmaktadır (Enemark, 2005). 1994 yılında Avrupa
Birliği’nin kurulması ile birlikte Avrupa’daki kıyı kentleri nüfus
artışı ve kıyı alanlarındaki altyapının gelişimi ile kıyı alanlarında sosyal ve çevresel sorunlar ile karşı karşıya kalınmıştır; bu
nedenle, Avrupa Birliği BKAY için yeni bir yönetim şekli önermiştir (CEC, 2002). Bu belge incelendiğinde göze çarpan en
önemli konular kıyı alanlarının bağımlılıklarının, farklılıklarının,
yerellik ve çeşitliliklerinin, eko-sistem ile ilişkilerinin adaptif
bir yönetim şekli ve tüm idari birimlerin katılımı ile koordine
edilmesi gerekliliğidir. Ulusal stratejiler belirlenirken de idari birimlerin yönetimdeki rolünün belirlenmesi, uygulamada
farklı plan araçlarının kullanılması, sürece dahil olan kurumsal
ve kurumsal olmayan tüm kullanıcılar ile ilişki kurulması ve
bölgesel gelişim mekanizmaları ile ekonomik planlar yapılması
gerekliliği vurgulanmıştır (CEC, 2002; Post ve Lundin,1996).
BKAY sektörel planların ya da yönetim sistemlerinin yerini
alacak bir yönetim planı değildir. BKAY, kıyıların diğer arazi
kullanım ve etkinliklerle entegre, adaptif ve ekosistem temelli
bir şekilde yönetilebilmesi için gerekli bir araç olarak sadece doğal kaynakların değil, kıyıda yaşayan toplulukların, çeşitli
işletmelerin ve endüstriyel faaliyetlerin tarafların koordineli
ve uzlaşmacı yaklaşımlarıyla yönetilmesini hedeflemektedir
(Carter vd., 2015; Christie, 2005). Hem aşağıdan yukarıya
planlama hem de yukarıdan aşağıya planlama yaklaşımları tasarlanarak çok sektörlü, katılımcı ve çatışmaları yöneten bir
şekilde yerel ve merkezi yönetimler arasında denge kurulması
özellikle önemlidir. BKAY ile ilişkili olarak incelenen doğal kaynakların yönetimi konusunda vurgulanan en temel olgu doğal
kaynak alanlarının birbirleriyle ilişkili olarak yönetilmesi, tüm
seviyelerdeki kamu kurum ve kuruluşlarının koordineli olarak
sürece dahil edilmesi ve hem gelişmiş hem de gelişmekte olan
ülkelerin kıyı alanlarını kapsayan uluslararası ölçekte de kıyı
alanlarının bütüncüllüğünü koruyacak adaptif (koruma, ye-
https://webdosya.csb.gov.tr/db/e-plan/webmenu/webmenu13088.pdf (erişim tarihi: 14/02/2019).
https://eur-lex.europa.eu/eli/reco/2002/413/oj (erişim tarihi: 15/04/2019).
40
nileme, sakınım, telafi planları gibi planlarla), uzun vadeli bir
yönetim anlayışının geliştirilmesidir (Mojica Velez vd., 2018).
Zonlama, kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi, havza yönetimi,
özel alan planlaması, gelişimin kontrolü ve kıyı alanlarındaki
izinler BKAY kapsamında tüm kıyı alanlarında, gerektiğinde
uluslararası işbirlikleriyle de dengeli bir biçimde planlanmalıdır.
Carter vd. (2015)’nin beş ülkeyi inceleyerek yaptığı analize
göre, BKAY özellikle dışsal finansal olanaklarının fazla olduğu
ve tüm ilgili kurum ve kuruluşların uzun vadeli taahhütü ile
esnek bir planlama anlayışı ile ele alındığında başarılı olmakta;
gelişmiş ülkelerde BKAY ile ilişkili sektörel plan ve programların olması ve kuralların kıyı alanlarının dengeli gelişimine odaklanmış olması bu ülkelerde başarılı BKAY ve planlarının gerçekleşmesine neden olmaktadır. Öte yandan, gelişmekte olan
ülkelerde ise üretim ihtiyacı kaynakların tüketilmesi odaklı
bir yaklaşım ile karşılaşılmasına neden olmaktadır (Christie,
2005). Bu açılardan bakıldığında BKAY’ın Türkiye’de de üretim
odaklı ve kamunun değil, tüm ilgili kurum ve kuruluşların çıkarları kapsamında geliştiğini söylemek mümkündür.
3. Türkiye’de Kıyı Alanlarının Durumu ve Başlıca
Sorunları
Türkiye, sahip olduğu kıyı alanları açısından, kıtalararası ulaşım
bağlantılarını sağlayan deniz yollarının geçiş noktaları, enerji
iletim hatları, ihracat limanları, turistik tesisler gibi kullanımların yanı sıra Istanbul ve Çanakkale boğazlarının konumu ile
jeopolitik olarak stratejik bir konumdadır. Ayrıca, kıyı alanları
iklim özellikleri, ekosistem ve biyolojik çeşitlilik ile de tarımsal
etkinlikler ve doğal değerler açısından zengin alanlar olmuştur.
Uluslararası ölçekte özel çevre koruma bölgeleri, sit alanları,
milli parklar, tabiat koruma alanları, sulak alanlar gibi çok sayıda doğa koruma alanına ev sahipliği yapmaktadır.
Türkiye’deki kıyı alanlarını, taşıdığı bölgesel farklılıklar nedeniyle ekolojik, ekonomik, morfolojik, meteorolojik, sosyoekonomik, kültürel açılardan ya da arazi kullanım biçimleri,
nüfus yoğunluğu ve sektörel yoğunlaşma gibi açılardan da
incelemek olanaklıdır. Türkiye, Akdeniz Havzası ülkeleri arasında Yunanistan ve Italya’nın ardından en uzun kıyı çizgisine
sahiptir.4 Kıyı kentlerinde nüfus yoğunluğunun fazla olması sebebiyle de Türkiye nüfusunun yaklaşık %54,5’i kıyılarda yaşamaktadır (Kurt, 2015). 81 ilden 28(%35)’inin denize kıyısı bulunmakla birlikte, bölgesel özellikler ve etkileşimlere göre kıyı
alanlarındaki mevcut faaliyetlerin etkilerinin iç bölgelerde de
izlendiği görülmektedir. Kıyı alanlarında yer seçen kullanımlar
genelde kentsel ve kırsal yerleşim alanları, turizm alanları, endüstri ve depolama alanları ile balıkçılık ve su ürünleri üretimi,
deniz ulaştırması ve enerji gibi sektörlerdir. Kıyı alanları tanımı
4
5
PLANLAMA
deniz dışında, göl ve nehirleri de kapsamaktadır; ancak bu su
kaynakları ile ilişkili kıyı alanları politikaları ve yönetimi kapsamında kapsamlı bir yaklaşım geliştirilmemiştir. Bu nedenle, bu
alanlar denizlerden de daha korunmasız durumdadır ve çok
çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu sorunların başında son yıllarda sayı olarak artmış olan,5 su kaynaklarının su
rejimini azaltan, akarsu çevresindeki fauna ve floraya olumsuz
etkileri bulunan hidro elektrik santralleri (HES’ler) gelmektedir. Son yıllarda artan enerji ihtiyacını karşılamak sebebiyle
kurulan bu HES’ler deniz dışındaki su kaynakları ve çevrelerine
büyük zarar vermektedir.
Türkiye’deki kıyı alanları sorunlar açısından da farklı olumsuzluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Kıyı alanlarında yaşanan
sorunların en önemli üç kaynağını kentleşme, turizm etkinlikleri ve endüstriyel kullanımlar olarak saymak olanaklıdır. 1960’lı
yıllarda kırdan kente olan göç hareketleri sonucunda görülen
hızlı ve plansız kentleşme ile kaçak yapılaşma nedeniyle çevre
sorunlarından en çok etkilenen alanlar kıyı alanları olmuştur.
Ayrıca enerji, ulaştırma ve konut sektörlerinde gerçekleşen
son dönemdeki değişiklikler ile kıyı alanları büyük baskı altında kalmıştır. Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında konumlanan
nükleer santraller, kıyı alanlarının doldurulması, Istanbul gibi
şehirlerdeki büyük gayrimenkul ve ulaştırma projeleri, kıyılardaki alanları da içeren kentsel dönüşüm projeleri kıyı alanlarında geri dönüşü olmayan tahribata ve çevre kirliliğine sebep
olmaktadır.
1980’li yıllarla beraber artan turizm faaliyetleri ile kıyılarda
kitle turizmi teşvik edilmiş ve daha fazla kıyı alanı yapılaşmaya
açılmıştır. Turizm etkinlikleri için imara açılan kıyı alanlarında,
çok sayıda turistik tesis yapılmış, ikinci konutların da artış
göstermesi ile bu alanlar kentsel gelişim baskısı altında kalmıştır. Öte yandan, ulaşım kolaylığı konumun avantajlarından
yararlanma nedeniyle kıyı alanlarında yer seçen ağır endüstri
tesisleri ile bu tesislere hizmet veren yapı ve tesisler (liman ve
boru hatları gibi), su kirliliğine ve kıyı kaynaklarının zarar görmesine yol açmıştır. Insan etkisi ile ortaya çıkan bu sorunların
yanı sıra doğal koşullarla gerçekleşen erozyon, sel ve deprem
gibi doğal yıkım olayları ile son yıllarda küresel gündemi oluşturan iklim değişikliği de önemli sorunlar arasındadır.
Türkiye’de kıyı alanlarında yaşanan tüm bu sorunların temelinde, ekonomik getiri için yapılan faaliyetlerin çevresel değerler
üzerinde yarattığı olumsuz etkiler de görülmektedir. Kıyı alanlarının ekosistem temelli bir yaklaşım ile, katılımcı bir yönetişim sistemi, farklı ölçek ve sektörlerdeki kurumlar arasında
eşgüdüm sağlanarak, yerel özellikler ön plana çıkarılarak sürdürülebilir yönetim anlayışı (UNEP/MAP, 2012) ile planlanması
gerekmektedir. Bu anlayışın temel özellikleri stratejik mekan-
http://www.webcitation.org/query?url=https%3A%2F%2Fwww.tr.wikipedia.org%2Fwiki%2FK%25C4%25 B1y%25C4%25B1_uzunluklar%25C4%25B1na_g%25C3%25B6
re_%25C3%25BClkelerin_listesi&date=2017-04-11(erişim tarihi: 11/04/2017).
2017 yılı sonu itibari ile 620 adet Hidro Elektrik Santrali işletilmektedir (dsi.gov.tr (erişim tarihi: 15/05/2019).
Murat Gülbitti, Burcu Halide Özüduru
sal planlama ile örtüşmektedir. Böylece, çeşitli arazi kullanım
stratejileri, eylem planları ve programları da üretilerek mekansal parçalanma yerine bütünleşme sağlanabilmelidir.
Türkiye’de kıyı alanlarının yönetimi ve planlanmasında yaşanan
sorunların başında stratejik mekansal planlama ile de ilişkili
olarak kıyı alanları yönetimine ilişkin ulusal bir vizyonun ve
kıyı politikasının olmayışı gelmektedir. Bunun yanı sıra; çevre duyarlı bir yaklaşımın olmaması, çok sayıda ve farklı yasal
düzenlemelerin karmaşıklığa yol açması, kurum ve kuruluşlar
arasında yetki karmaşasının yaşanması, farklı sektörler arasında yaşanan yer seçimi çatışması, parçacı ve talebe yönelik imar
planlama çalışmaları, etkin bir izleme ve değerlendirme sisteminin olmaması, uygulamada denetim ve yaptırım mekanizmasının etkin işletilememesi, yönetim süreçlerine halkın ve sivil
toplum kuruluşlarının katılımını sağlayacak mekanizmaların yetersiz olması, kamu ve toplum düzeyinde farkındalığın yetersiz
olması gibi etkenleri çoğaltmak olanaklıdır. Bu nedenle, kıyı
alanlarının yönetimi ve planlanmasında stratejik mekansal planlamanın gerekleri de yerine getirilerek,
ortak bir vizyon çerçevesinde bütünleşik bir biçimde,
hem farklı düzeydeki kurum ve kuruluşları kapsayan
hem de uygun siyasal ve yasal düzenlemelerle, katılımcılığı destekleyen çözüm önerileri getirilmesi gerekmektedir.
4. Türkiye’de Kıyı Politikaları ve Kıyı Alanları
Yönetimi
Türkiye’de özellikle son 40 yılda kıyı politikaları ve kıyı alanları yönetiminde gelişmelerin yaşandığı görülmektedir. 1950’li
yıllara kadar kıyı alanları, gelişmelerden fazla etkilenmemiş,
1950’li yıllardan sonra ise kırdan kente göç ile çarpık kentleşme ortaya çıkmış, ancak kıyı alanlarında turizme yönelik
etkinliklerin daha başlamamış olması nedeniyle kıyı alanlarına
yönelik baskı bugüne göre daha az düzeyde olmuştur (Köroğlu, 2013). Ancak, 1960’lı yıllar iç turizm hareketleri ile birlikte Marmara, Ege ve Akdeniz kıyı alanlarının özel ve kamu
kuruluşları tarafından kullanıldığı bu dönem kamuoyunda kıyı
yağması olarak anılmaktadır (Keleş, 2008).
Stratejik mekansal plan olarak görülen BKAY ve planlaması
ile ilgili girişimlerin, çok sektörlü ve çok aktörlü olarak farklı
düzeylerde tasarlandığını söylemek mümkündür. Bu girişimlerin, uluslararası kuruluşların mali desteği ile sivil toplum kuruluşlarının sorumluluğunda, uluslararası sözleşmelerin gereği
olarak ilgili bakanlıklar tarafından başlatıldığı görülmektedir.
Türkiye’de uygulamaya yönelik ilk örnekler olması nedeniyle
pilot çalışma niteliğindeki bu projelerin sonuçları incelendiğinde; bazılarının bir araştırma raporu ve veri toplama aşamasında kaldığı, bazıları için ise yönetim planı hazırlanarak
uygulamaya yönelik politika ve stratejiler geliştirildiği görülmektedir (Gülbitti, 2017).
41
Tüm bu girişimler kurumsal yapılanmayı ve ilgili program, plan
ve strateji paketlerinin de geliştirilmesini desteklemiştir. Diğer bir deyişle, kıyı kurulu, vakıf, şirket, yönetim birliği gibi
yönetsel yapıya ilişkin yeni ve somut önerilerde bulunan ya
da mevcut yönetim yapısı için öneriler getiren bu girişimler
ile stratejik mekansal planlamanın da öngördüğü gibi
kurumlar arası eşgüdüm ve kurumsallaşmaya önem verildiği
ve bu bağlamda hazırlanan eylem planları ve raporlarla desteklendiği sonucuna ulaşmak olanaklıdır. Bu dönemde, kıyı alanları yönetimi konusunda önemli bir belge niteliğinde olan ve
Türkiye’de sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması için çevre ile
ilgili stratejilerin ortaya konulması, önceliklerin belirlenmesi
ve yatırım kararlarının alınmasına yönelik çevre politikalarının
oluşturulması amacıyla Ulusal Çevre Eylem Planı (UÇEP) ve
bu kapsamda 1997 yılında Arazi Kullanımı ve Kıyı Alanlarının
Yönetimi Raporu hazırlanmış (Duru, 2003; DPT, 1997); Kıyı
Alanları Yönetiminin Geliştirilmesi konulu bir proje hazırlanarak
kıyı alanlarındaki çevresel sorunların belirlenmesi, kıyılardan
yararlanan kesimlerin karar alma süreçlerine katılması için
yönetim modellerinin geliştirilmesi; bu yönetim modellerinin gerçekleştirilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin ve kıyı
alanları yönetimi eylem planlarının hazırlanması ve uygulanması gibi önemli noktalara değinilmiştir (Görer ve Duru, 2001).
Projenin uygulayıcısı Bayındırlık Iskan Bakanlığı, ilgili taraflar ise
Turizm Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, yerel yönetimler ve il özel
idareleri olarak belirlenmiştir. UÇEP ile kıyı alanları yönetimi
konusunda bütünleşik yaklaşımların benimsendiği görülmekle
birlikte kıyı alanları daha çok çevrenin korunması bağlamında
ele alınmıştır. Planda yer verilen ilke ve eylemler incelendiğinde, dönem itibari ile kıyı alanları yönetimi konusunda önemli
bir belge olduğu görülmektedir. Yine de genel olarak bu girişimlerin, yasal altyapı olmaması nedeniyle, uygulama
olanağı ve yaptırımı olmayan çalışmalar olarak kaldığı; ancak, yol gösterici niteliği olduğu görülmektedir.
1990’lı yıllar, aynı zamanda kıyı alanları yönetiminin ele alındığı
sivil kurumsal yapılanmaların da ortaya çıktığı yıllar olmuştur.
Türkiye’de kıyı alanları yönetimi ve planlamasına yönelik kurumsal anlamda atılan ilk ve en önemli adım, 1993 yılında Kıyı
Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi (KAY-TMK)’nin kurulmasıdır. Komitenin kıyı alanlarından çeşitli kullanımlar arasında denge sağlanarak yararlanılması ve korunması çalışmalarını
desteklemek; kıyı ile ilgili kamu kuruluşları, üniversiteler, belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör arasında bilgi
alışverişi ve işbirliği yapılmasını sağlamak; bilimsel araştırma
projelerinin oluşturulmasına katkıda bulunmak, katılmak, desteklemek, toplantılar düzenlemek ve yayın yapmak; kıyı alanları yönetimine katkıda bulunacak bilgi ve verilerin toplandığı
bir merkez oluşturmak; kıyı kullanım sorunlarını tanımlamak,
incelemek, izlemek, çalışmalar yürütmek ve bu çalışmaları desteklemek; kıyı alanları ile ilgili diğer ülkelerdeki gelişmeleri izlemek, Türkiye’de kıyı alanları yönetimi için ilke ve kurallar önermek, yasaların ve yönetim biçimlerinin oluşmasına, planlama
PLANLAMA
42
kararlarının uluslararası standartlara uyumlu kılınmasına katkıda bulunmak; uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapmak, üye
olmak, yürütülen program ve projelere katılmak; kıyı alanları
yönetimi ile ilgili eğitim programlarının geliştirilmesine katkıda
bulunmak gibi amaçları bulunmaktadır (Eke, 1995).
Bir diğer önemli girişim ise, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarında,
deniz ve kıyı alanlarının korunması ve kıyı yönetimi uygulamalarının geliştirilmesi amacıyla 1993 yılında kurulan Akdeniz
Kıyı Vakfı’dır. Kurumlar ve kişiler arasındaki bilimsel ve mesleki
işbirliğinin geliştirilmesini sağlamayı hedefleyen uluslararası bir
araştırma kurumu niteliğinde olan Vakfın amacı, Akdeniz ve
Karadeniz’in kıyı ve deniz ortamında yer alan fiziksel, biyokimyasal ve ekolojik süreçler ile bunların etkileşimlerini anlamak,
bütünleşik kıyı ve deniz alanları yönetiminin gerçekleştirilmesi
doğrultusunda bilimsel bilgilerin, verilerin ve çağdaş yönetim
araçlarının kullanılmasına katkıda bulunmak (konferanslar, eğitim programları, yayınlar, bültenler) ve Akdeniz Eylem Planı
ve Karadeniz Stratejik Eylem Planı gibi mevcut uluslararası
çabalara katkıda bulunmaktır.6 Akdeniz Kıyı Vakfı, BKAY konusunda hem uluslararası ölçekte hem de Türkiye’de BKAY
konusunda doğrudan çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşu
niteliğinde olması açısından önemli bir girişimdir.
2000’li yıllar, küreselleşme ile birlikte yabancı sermayenin
önem kazanması ve kentsel mekanda etkili olması ile deniz
trafiğinin artması ve rant odaklı gelişimin egemen olması nedeniyle, başta Istanbul olmak üzere kıyı alanlarında çok sayıda
projenin ortaya çıktığı bir dönem olmuştur (Köroğlu, 2013).
Kıyı alanlarında daha da artan turizm yapıları ve ikinci konutların yanı sıra liman, iskele, rıhtım, karayolu, köprü gibi denizcilik ve ulaştırmaya yönelik kıyı yapıları ve enerji santralleri
de artış göstermiş, özellikle son yıllarda yoğun bir biçimde
görülen konut arzı ve altyapı projeleri ile de kıyı alanları üzerindeki baskı artmıştır. 2007 yılından bu yana, doğrudan devlet eliyle başlatılan BKAY ve planlama çalışmaları günümüzde
halen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülmektedir.
Ancak sektörel olarak da BKAY Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Orman ve Su
Işleri Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Maliye
Bakanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı, Il Özel
Idareleri, Büyükşehir ve Ilçe Belediyeleri gibi birçok kurum ve
kuruluşla ilişkilidir. Hiyerarşik olarak BKAP sektörel planlar ile
mekansal planlar arasında bir plan olmak ile beraber Mekansal
Planlar Yapım Yönetmeliği’nde tüm sektörel faaliyet ve planları
içerecek şekilde olduğu belirtilmiştir. BKAP tanımı yapılmış ve
bu planın stratejik planlama yaklaşımı çerçevesinde, şematik,
mekansal planlama kademelenmesinde yer almayan ve diğer
planlama çalışmalarını yönlendirici nitelikte olduğu belirtilmiştir. Türkiye’de BKAY ve BKAP mekansal bir plan dilinde ve
6
7
hükmünde olmayan, yasal olarak güçlenmekle birlikte yaptırım açısından eksik bir plan türü olarak yürürlük kazanmıştır. Ayrıca, Türkiye’de kıyı alanları ile ilgili denizcilik, balıkçılık,
turizm vb. sektörlere yön vermek amacıyla oluşturulan çok
sayıda rapor ve master planlar da bulunmaktadır (Ulaştırma
Kıyı Yapıları Master Planı, Turizm Kıyı Yapıları Master Planı,
Balıkçılık Master Planı ve Tersaneler Master Planı gibi). Bu belgeler doğrudan ilgili sektör yatırımlarına yönelik hazırlansa da,
bazılarında BKAY ve planlaması yaklaşımının önemine vurgu
yapıldığı görülmektedir.
Türkiye’de BKAY, uluslararası gelişmelerin etkisiyle hedefleri ve
kapsamı sürekli gelişen ve değişen bir konu durumundadır. Bu
nedenle, kıyı alanlarında yaşanan sorunların yanı sıra gelişmeye
yön vermesi beklenen yönetsel gereksinimlerin ortaya konulması gerekmektedir. Türkiye’de henüz BKAY konusunda yatay
ve dikey kurumsal bütünleşmeyi sağlayan bir organizasyona
sahip olmadığı görülmektedir. Bunun için kurumlar arası eşgüdümü sağlayacak öncü bir yapılanmaya gereksinim vardır. Bu
bölümde, bu konuyla ilişkili olarak yasal, kurumsal düzenlemeler ile planlama yönünden yapılan değişiklikler açıklanmaktadır.
4.1. Yasal Düzenlemeler
Türkiye’de kıyı alanları ile ilişkili olarak 1972 yılında gerçekleştirilen Stockholm Insan ve Çevre Konferansı’nın etkisiyle yasal
düzenlemeler yapılmıştır. Aynı yıl çıkarılan 1605 sayılı (6785
sayılı) Imar Kanunu’nda Bazı Değişiklikler Yapılması Hakkında
Kanun’un ek maddeleri ile deniz, göl ve nehir kenarlarındaki
alanlarda yapılaşma koşulları ile ilgili hükümlere yer verildiği,
ancak bu maddelerde kıyı ya da kıyı alanı gibi kavramlara yer
verilmediği görülmektedir. Ilk kez 1982 Anayasası’nda doğrudan kıyı alanları ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. Anayasa’nın
43. maddesinde “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını
çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu
yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına
göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve
şartları kanunla düzenlenir” hükmü ile kıyı alanları anayasal güvence altına alınmıştır.7 Kıyı alanlarının hukuki statüsünün bir
çerçeveye oturtulması, bu alanların yasal dayanağının güçlendirilmesini sağlamış ve bu alanların kullanımında kamu yararının
gözetilmesini ön plana çıkarmıştır.
Anayasa’nın bu maddesine dayanılarak 1984 yılında çıkarılan
3086 sayılı Kıyı Kanunu, yalnızca kıyı alanlarına özgü ilk yasal
düzenlemedir. Bu Kanun ile ilk kez kıyı alanları ile ilgili kapsamlı düzenlemeler yapılmış, 1986 yılında kamu yararına aykırı
biçimde düzenlenmiş olması gerekçesiyle dava açılmış, bunun
üzerine Anayasa Mahkemesi önce Kanunun bazı maddelerinin
Components of MEDCOAST. Mediterranean Coastal Foundation.URL: http://www.webcitation.org/query?url=https%3A%2F%2Fwww.medcoast.net%2Fmodul%2Finde
x%2Fmenu%2FAims%2F12&date=2017-04-11(erişim tarihi: 11/04/2017).
T.C. Resmi Gazete. (02/04/2013). Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik. 28606.
Murat Gülbitti, Burcu Halide Özüduru
iptal edilmesine karar vermiş, sonrasında bu maddelerin iptali
ile Kanunun diğer hükümlerinin de uygulanamayacağı gerekçesiyle Kanunun tümünün iptaline karar vermiştir. 1990 yılına
kadar kıyı alanlarına ilişkin herhangi bir yasa olmadan uygulamalar yapılmaya devam edilmiştir.
Aynı dönemde, 1982 yılında çıkarılan 2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunu ile Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen kültür ve
turizm koruma ve gelişim bölgeleri ile turizm merkezlerinde,
her ölçekte plan yapmaya, yaptırmaya ve onaylamaya Kültür
ve Turizm Bakanlığı yetkili kılınmıştır.8 Bu Kanun ile kıyı alanlarında turizme yönelik kullanımlar, günübirlik turizm alanları ve
sahil şeridi dışındaki konaklama tesislerinin devamı niteliğinde
olan yapı ve tesisler için hazırlanan imar planları onaylanarak
yürürlüğe girmiş ve devletin hüküm ve tasarrufunda olan kıyı
alanları, kıyı turizmine turistik tesis kazandırılması amacıyla
uzun süreli olarak yatırımcılara tahsis edilmiş, kıyı alanlarındaki yapılaşmanın önü açılmıştır.
Dönemin önemli diğer bir gelişmesi olarak 1985 yılında çıkarılan 3194 sayılı Imar Kanunu ile yerel yönetimlere imar
planlama yetkisi verilmesi ile kıyı alanlarında yapılaşma hızlı
bir şekilde artmıştır. Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek
resmi ve özel bütün yapılar bu Kanun hükümlerine bağlı olarak düzenlenmektedir.9 3621 sayılı Kıyı Kanunu kapsamındaki
sahil şeridinin bitişiği durumundaki arka alanlarda yapılacak
imar planı ve yapıların Imar Kanunu’na göre düzenlendiği göz
önünde bulundurulduğunda, kıyı alanlarını etkileyen en önemli
yasal düzenlemelerden biri olduğu görülmektedir. Örneğin,
bir yerleşim alanı için hazırlanacak bir imar planının
kıyıya kadar olan bölümü İmar Kanunu, kıyı alanındaki bölümü ise Kıyı Kanunu hükümleri doğrultusunda
biçimlenmektedir. Bu nedenle, kıyı alanı ile devamı
niteliğinde kara yönündeki arka alanının, alansal olarak bütünleşmesinin ne ölçüde sağlanabildiği tartışma konusu olmaktadır.
Kıyı alanları yönetimini ilgilendiren bu kadar çok ve
farklı yasal düzenlemenin yürürlükte olması ile de
birtakım sorunlar yaşanmaktadır. Bunun en önemli nedeni ise, kıyı alanlarını ilgilendiren herhangi bir alanda bir yasal
düzenleme hazırlanırken başka bir alanın konusu olabilecek
hususların göz ardı edilmesidir. 1980 sonrası dönemdeki yasal
düzenlemelerin çıkarılması, iptal edilmesi ve değiştirilmesine
ilişkin süreçler incelendiğinde, kıyı alanlarındaki karmaşık yapının ve sorunların başlangıç nedenleri görülmektedir. Örneğin,
1984 yılında çıkarılan 3086 sayılı Kıyı Kanunu’nun iptali sonrası
8
9
10
11
12
13
43
dönemde yeni kanun yapılana kadar geçen uzun sürede, Turizmi Teşvik Kanunu’nun etkileri daha da çok görülmüş ve kıyı
alanları zarar görmüştür.
1990’lı yıllarla beraber kıyı alanları yönetimi ve planlaması çalışmalarına verilen önem daha da artmıştır. 1990’da yürürlüğe
giren ve aynı yıl Uygulama Yönetmeliği de çıkarılan 3621 sayılı
Kıyı Kanunu, kıyı alanlarının planlanması konusunda temel yasal düzenleme olarak halen yürürlüktedir. 3621 sayılı Kanunun
3086 sayılı Kanuna göre daha kapsamlı olduğu görülmektedir.
Iki kanun arasındaki en önemli farklılık, kıyı kuşağı derinliğinin
belirlenmesi konusudur. Kıyı kuşağı, 3086 sayılı Kanunda kıyı
kenar çizgisinden itibaren kara yönünde, imar planlı yerlerde
yatay olarak en az 10 m, diğer yerlerde en az 30 m genişliğinde
bir alan olarak belirlenmiştir.10 3621 sayılı Kanunda ise, 1992
yılında yürürlüğe konulan 3830 sayılı Kıyı Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile sahil şeridi, tüm kıyılar için
farklılık gözetmeksizin yatay olarak en az 100 m alan olarak
tanımlanmıştır.11 3621 sayılı Kıyı Kanunu ve Uygulama Yönetmeliği yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çok sayıda değişikliğe
uğramıştır. Kıyı gibi geniş bir alan içeren bir tanımın
adıyla çıkarılan yasal düzenlemelerin temelini, ağırlıkla mekansal planlama yoluyla yapılabilecek yapı ve
tesislere ilişkin hükümler oluşturmaktadır. Bu yasal
düzenlemelerde zaman içinde yapılan değişikliklere
bakıldığında, kıyı alanlarının yapılaşmasına olanak tanıdığı görülmektedir. 1980’ler ve 1990’lardaki bu yasal düzenlemelerde BKAY ve planlaması ile ilgili herhangi
bir kavramın, ilke ya da esasın yer almadığı, güncel kıyı alanları
yönetimi konularından uzak, korumadan çok kullanmaya yönelik ve yalnızca kıyı alanlarındaki yapılaşma koşullarının ve süreçlerinin belirlendiği sektörel bir yaklaşımın egemen olduğu
hükümlerden oluştuğu görülmektedir.
2011 yılında yürürlüğe giren 644 sayılı12 ÇŞB’nin Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile
kıyı alanlarında planlama ve uygulama ile ilgili görev ve yetkiler
yeniden düzenlenmiştir. Bu KHK ile, “bütünleşik kıyı alanları
yönetimi ve planlaması çalışmaları, kıyı alanlarının düzenlenmesine dair iş ve işlemler ile bu alanlara ilişkin jeolojik ve jeoteknik etütleri yapmak, yaptırmak ve onaylamak, kıyı kenar
çizgisini tespit etmek, onaylamak ve tescilini sağlamak” ve “kıyı
ve dolgu alanları ile bu alanların fonksiyonel ve fiziksel olarak
devamı niteliğindeki geri sahalarına ilişkin her tür ve ölçekteki
etüt, harita ve planları yapmak, yaptırmak ve resen onaylamak
ve bunların uygulanmasını sağlamak” ÇŞB’nin görevleri arasında yer almıştır.13 Böylece, Türkiye’de BKAY kavramı ilk kez bir
yasal düzenleme içinde yer bulmuştur.
T.C. Resmi Gazete. (1982). Turizmi Teşvik Kanunu. Kanun no: 2634, Kabul Tarih: 12/03/1982, Sayı: 17635 Tertip: 5 Cilt:21 Sayfa 262. Ankara, Madde 3,7.
T.C. Resmi Gazete. (1985). Imar Kanunu. Kanun no: 3194, Kabul Tarih: 09/05/1985, Sayı: 18749 Tertip: 5 Cilt:24 Sayfa 378. Ankara, Madde 2.
T.C. Resmi Gazete. (02/04/2013). Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik. 28606.
T.C. Resmi Gazete. (17/04/1990). 3621 Sayılı Kıyı Kanunu, 20495, 1-4.
644 sayılı KHK yürürlükten kaldırılmış ve Bakanlığın kuruluşu Cumhurbaşkanlığı 1 nolu Kararnamesi ile gerçekleşmiştir.
T.C. Resmi Gazete. (mükerrer) (04/06/2011). 644 Sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 27984.
PLANLAMA
44
2014 yılında yürürlüğe giren ve 3194 sayılı Imar Kanunu ile
644 sayılı KHK’nin ilgili maddelerine dayanılarak hazırlanan
Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği ise, kıyı alanlarında bütünleşik planlama ve uygulama açısından önemli hükümler içermektedir. Yönetmelikte, BKAY değil, bütünleşik kıyı alanları
planı (BKAP) olarak tanımlama yapılmış ve planların hazırlanması sürecindeki esaslara yer verilmiştir. “BKAP, kıyıları, etkileşim alanı ile birlikte tüm sektörel faaliyet ve planlar ile sosyal ve ekonomik konuları da içerecek şekilde bütünleşik bir
yaklaşımla ele alan; kıyı alanlarındaki fonksiyon ve faaliyetler
ile kıyı alanlarına yönelik hedefler arasındaki uyumu sağlayan;
sürdürülebilir gelişme ilkesi doğrultusunda kıyı ekosisteminin
korunmasını ve doğal kaynakların kullanımını gözeten; ulaşım
türleri ile ilgili kıyıda yapılması gerekli altyapı tesislerini içeren;
koruma ve kullanma dengesini sağlayacak biçimde mekânsal
hedef, strateji ve eylem önerilerini ve yönetim planını kapsayan, 1:25 000 veya 1:50 000 ölçekte şematik ve grafik planlama diline uygun, plan paftası ve planlama raporu ile bütün
olarak stratejik planlama yaklaşımı çerçevesinde ilgili kurum
ve kuruluşlar ile işbirliği içinde hazırlanan plan” olarak tanımlanmıştır.14 Yönetmeliğin Mekansal Planlama kademeleri ve
ilişkileri başlıklı 6. maddesinde ise; “BKAP mekansal planlama
kademelenmesinde yer almayan, kıyı ve etkileşim alanına özgü
stratejik yaklaşımla hazırlanan ve imar planlarını yönlendiren
plan” olarak tanımlanmaktadır.15 Söz konusu Yönetmelik, bu
zamana kadar bütünleşik kıyı alanları konusuna yer verilen en
kapsamlı yasal düzenlemedir. Ancak, kavramın BKAY olarak
değil de, BKAP olarak tanımlanması, konunun bir yönetim süreci değil, bir plan türü olarak değerlendirildiği sonucunu doğurmaktadır. BKAP’ın Stratejik planlama yaklaşımı çerçevesinde hazırlanması öngörülmekle birlikte, ölçeği
ve planlama dili gibi özelliklerin tariflenmesi ile daha
çok mekansal planlama ağırlıklı bir yaklaşım olarak
değerlendirildiği söylenebilir.
BKAP’ın Türkiye’deki mekansal planlama hiyerarşisi
ve düzeni içinde bir yerde konumlandırılmayan ve kıyı
alanlarındaki planlama ve uygulamaları yönlendirici
nitelikte bir plan olması nedeniyle hukuki yaptırımı
ve bağlayıcılığı açısından bir eksikliğin de beraberinde geldiğini belirtmek olanaklıdır. Öte yandan, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde geçen kavram, tanım, ilke
ve esaslar incelendiğinde; doğal kaynakların korunması, sürdürülebilir gelişme, sektörler ve faaliyetler arası uyumun ve
eşgüdümün sağlanması, kamu yararı, katılımcı bir yönetim
modelinin oluşturulması gibi BKAY’ın evrensel özellikleri ile
örtüşen ilkelerin ilk kez dile getirildiği görülmektedir. Bu ilkelerin yasal düzenlemelerde yer bulması olumlu bir gelişmedir.
Ancak bu ilkelerin gerçekleştirilebilmesi için yapılması gerekenler hakkında somut bir yaklaşıma yer verilmediği ve planların hazırlanması sürecinde ağırlıklı olarak kıyı yapıları üzerin14
15
T.C. Resmi Gazete. (14/06/2014). Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği, 29030.
T.C. Resmi Gazete. (14/06/2014). Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği, 29030.
de durulduğu görülmektedir. Türkiye’de BKAY ve planlaması
konusunda önemli bir yasal düzenleme konumunda olan bu
Yönetmelik, bu alanda yaratılacak farkındalığa katkı sağlamakla
birlikte, yalnızca planlama odaklı bir yaklaşım sunması açısından sakıncalar barındırmaktadır. Zaten karmaşık yapıda olan
mevcut düzendeki planlama ve uygulamaya ilişkin işlemlerde
belirsizliklere yol açması söz konusudur.
Türkiye’de, kıyı alanlarının yönetimi ve planlamasını doğrudan
olduğu gibi, dolaylı olarak da ilgilendiren yasa, KHK, yönetmelik gibi çok sayıda yasal düzenleme bulunmaktadır. Bu yasal
düzenlemelerin kıyı alanlarında etkinlik içinde bulunan sektörlerin kendi kurallarını belirleme gereksinimi sonucunda kıyı
alanlarının korunması, planlanması, işletilmesi ya da kullanılması amacıyla ortaya çıktığı görülmektedir.
4.2. Kurumsal Düzenlemeler
Türkiye’de kıyı alanları yönetimi ve planlaması ile ilgili kurumsal düzenlemeler yasal düzenlemelerde de olduğu gibi
çok parçalı bir yapıdadır. Denizcilik, ulaşım, endüstri, enerji,
güvenlik, turizm, doğa koruma, sit alanları, su ürünleri gibi
alanlarda yer seçimi, planlama, uygulama, denetleme, yönetim
planı, özelleştirme, arazi tahsisi, kiralama, inşaat izni, kullanma
izni, irtifak hakkı, işletme gibi kıyı ile de ilgili olabilecek çeşitli konularda yasalar ile yetkilendirilmiş çok sayıda kurum ve
kuruluş bulunmaktadır. 2011 yılında yeniden yapılandırılarak
görev, yetki ve sorumlulukları belirlenen bu kurumlar arasında, birincil derecede yetkili ve sorumlu kurum ÇŞB’dir. Kıyı
alanlarının planlanması ile ilgili görev, yetki ve sorumluluklar
Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Genel Müdürlük, 3621 sayılı Kıyı Kanunu ile Uygulama
Yönetmeliği kapsamında kıyı kenar çizgisinin deniz ve kara tarafındaki imar planlarına ilişkin iş ve işlemleri yürütmek ile bu
planları onaylamak, kıyı alanlarının kara yönündeki arka alanı
niteliğinde kalan alanlarda yürütülen imar planlama çalışmalar ile BKAP yapılması ve onaylanmasına ilişkin iş ve işlemleri
yürütmekle görevlendirilmiştir. Ayrıca, Akdeniz’de BKAY Protokolü Ulusal Odak Noktası olma görevini de yürüten Genel
Müdürlük tarafından Türkiye’nin Akdeniz’de BKAY Protokolüne taraf olmasının sağlanması, buna ilişkin orta ve uzun erimli
eylem planının hazırlanması ve BKAY kapsamında yasal, idari
ve hukuki kurumsallaşma ile kıyı alanları planlaması pratiğinin
uygulamaya ivedilikle geçirilmesi amacıyla hazırlanan BKAY
Strateji ve Eylem Planı Projesi 2013 yılında tamamlanmıştır.
Milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma
alanları, doğal sit alanları, sulak alanlar, özel çevre koruma
bölgeleri gibi alanların tespit, tescil, onay, değişiklik, ilan gibi
iş ve işlemleri ise, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Öte yandan, Çevre Yönetimi
Murat Gülbitti, Burcu Halide Özüduru
Genel Müdürlüğü ve Çevresel Etki Değerlendirmesi, Izin ve
Denetim Genel Müdürlüğü tarafından deniz koruma ve kirliliğinin izlenmesi faaliyetleri ile kıyı alanlarında yapılacak yapı
ve tesislere ilişkin çevre etki değerlendirmesi işlemleri yürütülmektedir. ÇŞB bünyesinde kurulan birimler incelendiğinde,
mekansal planlama ve çevre faaliyetleri olarak ikiye ayrılmış
sektörel nitelikli bir kurumsal yapılanma görülmektedir.
Türkiye’de henüz BKAY konusunda yatay ve dikey kurumsal
bütünleşmeyi sağlayan bir organizasyona sahip olunmadığı
görülmektedir. Bunun için kurumlar arası eşgüdümü sağlayacak öncü bir yapılanmaya gereksinim vardır. Her ne kadar
verilen görevler itibariyle bu görevi ÇŞB üstlenmiş olsa da;
uzmanlaşma, insan kaynağı, teknik donanım gibi eksikleri bulunmaktadır. Bu nedenle, konu özelinde doğrudan çalışmalar
yapabilecek ya da bu çalışmaları yönlendirecek, bakanlık ya
da bakanlıklar üstü düzeyde, tüm sektörler, üniversiteler, sivil
toplum kuruluşları ve kurumlar arasında eşgüdümü sağlayabilecek, güçlü ve etkili bir merkezi kurum, kurul ya da kuruluşun
yaşama geçirilmesi gerekmektedir. Öte yandan, yerel düzeyde
de özellikle uygulama ile izleme ve denetleme faaliyetlerini yürütecek birimlere gereksinim duyulmaktadır.
Türkiye’de, ÇŞB’nin yanı sıra kıyı alanları yönetimi ve planlaması ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili görev, yetki ve
sorumlulukları olan diğer kurum ve kuruluşlar olarak Kültür
ve Turizm Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Tarım ve
Orman Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Genelkurmay
Başkanlığı, belediyeler ve il özel idareleri sıralanabilmektedir.
Bu kurum ve kuruluşlar arasında ÇŞB, BKAY ve planlaması
açısından büyük önem taşımaktadır. Türkiye’nin henüz BKAY
konusunda tüm bu kurum ve kuruluşlar ile ilişki kurabilen bir
organizasyona sahip olmadığı görülmektedir.
4.3. Planlama
Türkiye’de kıyı alanlarında çok sayıda, farklı özellik ve ölçeklerde
planlama çalışmaları yapılmaktadır. Bu çalışmaları, arazi kullanım
ve yapılaşmaya yön veren mekânsal ve stratejik planlama çalışmaları olarak iki grupta ele almak olanaklıdır. Kıyı alanları ile ilgili
olarak imar planları ve çevre düzeni planları mekansal planlama
çalışmalarını, BKAY ve planlaması ise stratejik planlama çalışmalarını oluşturmaktadır. Bu çalışmaların yanı sıra, kıyı alanlarında çeşitli sektörlerin çalışmalarına yön veren tematik sektörel
planlar ve strateji planları da bulunmaktadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarında planlama, uygulama ve denetim sürecine ilişkin
planlama çalışmaları 3621 sayılı Kıyı Kanunu ve Uygulamasına
Dair Yönetmelik çerçevesinde yürütülmektedir. Bu kapsamda,
kıyı alanları, doldurma yolu ile elde edilen dolgu alanları ve sahil
şeritlerinde yapılması istenilen uygulamalar için imar planı yapılması zorunlu tutulmuştur. Ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından
hazırlanan imar planı teklifleri, ÇŞB tarafından incelenmekte ve
16
45
sonuçlandırılmaktadır. Kıyı Kanunu kapsamı dışında olan sahil
şeridi gerisinde kalan alanlara ilişkin planlama süreci, 3194 sayılı
Imar Kanunu çerçevesinde ilgili kurumlar tarafından yürütülmektedir. Bu nedenle, Kıyı Kanunu kapsamındaki alanlar ile kara
tarafındaki devamı niteliğindeki alanlar birbirinden bağımsız ve
kopuk bir biçimde planlanmaktadır. Çevre düzeni planlarında
ise, kıyı alanlarına yönelik olarak yalnızca yasal düzenlemelere
uyulması hususuna vurgu yapılmakta ve kıyı alanlarına ilişkin
mevcut imar planları çevre düzeni planlarına işlenmektedir.
Türkiye’de kıyı alanlarında mekansal planlama çalışmaları, kurumsal ve yasal düzenlemelerdeki karmaşık ve parçalı yapının
bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Kıyı Kanunu’na göre
tanımlanan alanlarda planlama; belirli dar bir alanda ve yalnızca arazi kullanım kararları içeren, talebe yönelik bir biçimde,
imar planları yolu ile alt ölçekli ve parçacı bir yaklaşım çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle, iki önemli sorun
ortaya çıkmaktadır. Birincisi, Kıyı Kanunu kapsamındaki
alanlar ile devamı niteliğindeki kara tarafına ilişkin
alanlar, farklı yasalarla, farklı kurumlar tarafından,
farklı planlar elde edilerek yapılmaktadır. İkincisi, çok
uzun ve farklı özelliklerde kıyı yapılarına sahip olmasına karşın, üst ölçekli bölgesel stratejiler içeren bir
yaklaşımın mekansal planlama sistemi içinde olmayışıdır. Tüm bu nedenlerden dolayı, birbiri ile işlevsel olarak
ilişkili olmayan, çevreye uyumsuz kıyı yapı ve tesislerinin bir
arada olduğu alanlar ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’de kıyı alanlarının yeni bir yaklaşım ve model çerçevesinde planlanması ve bu alanların yalnızca kıyı ve sahil şeridinden oluşan bir alan değil, bir bölge olarak ele alınması ve bölge
planlama anlayışı ile planlanması gerekliliğinden yola çıkılarak
BKAY çalışmaları başlatılmıştır. Bu amaçla, kıyı alanlarının bütünleşik olarak üst ölçekten planlanmasına ilişkin projelerin
hayata geçirilmesi için, 2007 yılında Bayındırlık ve Iskan Bakanlığı tarafından Izmit Körfezi (Kocaeli-Yalova) ve Iskenderun
Körfezi (Adana-Mersin-Hatay) kıyı alanları pilot projeler olarak belirlenmiştir. Pilot çalışma olarak başlatılan bu projeler,
Türkiye’de bir BKAY girişiminin ilk kez bir bakanlık tarafından
yürütülmesi açısından oldukça önemli bir gelişme olmuştur.
2011 yılı, BKAY ve planlama çalışmalarının gelişimi açısından
önemli bir yıl olmuştur. 2008 yılında onaylanan 1: 50 000 ölçekli Izmit Körfezi Bütünleşik Kıyı Alanları Planlama Projesi
için şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına
uyarlık bulunmadığı sonucuna varıldığı öne sürülerek iptal kararı verilmesi istenilmiş ve 2011 yılında Danıştay kararı ile iptal
edilmiştir.16 Bilirkişi raporunda Planın genel yaklaşımı ve kapsamına ilişkin olarak; alt ölçekli planların bu plana uygun olarak ele alınması gerektiği ifadesinin belirsizlik yarattığı, kıyı ve
kıyının geri kalan alanındaki kullanımlar ve farklı düzeylerdeki
planlama çalışmaları arasında eşgüdümü sağlamaktan uzak ol-
Danıştay 6. Dairesi’nin 29.06.2011 tarihli ve E. 2009/886 ve K. 2011-2556 Sayılı Kararı.
PLANLAMA
46
duğu ve bu nedenle bütünselliği sağlayamadığı, diğer planlama
kararları ile çeliştiği gibi nedenler ortaya konulmuştur.17 Planın
iptal olmasına neden olan gerekçeler incelendiğinde, Türkiye
mekansal planlama hiyerarşisi içinde bir plan olarak değerlendirilmeye çalışıldığında diğer ölçeklerdeki planlar ile ilişkisinin
ve planlama dilinin yeterince anlaşılamadığı görülmektedir.
Aynı zamanda, iptal kararı ile birlikte bu planlama çalışmalarının güçlü bir yasal dayanağının ve yaptırım gücünün bulunmadığı da ortaya çıkmıştır. Dönem itibari ile BKAY ve planlaması
ile ilgili herhangi bir yasal düzenlemenin bulunmaması, bunun
en önemli nedeni olarak gösterilebilir.
Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde belirtilen BKAP tanımı ile Türkiye’deki BKAY ve planlaması çalışmalarının bir planlama aracı olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. Ancak mekansal
plan dilinde ve hükmünde olmayan, yasal olarak güçlenmekle
birlikte yaptırım açısından eksik bir plan türü olarak yürürlük
kazanmıştır. Ayrıca, bundan sonra revize edilen önceki çalışmalar ve hazırlanan yeni çalışmalar bu tanım ile onaylanmaya
başlanmıştır. Bu çalışmalar ile kıyı alanlarına ilişkin tüm planlama ve uygulamalara girdi sağlanması, kıyı kenar çizgisinin kıyı
ve deniz tarafına ilişkin karar ve stratejiler üretilerek ilgili idareleri bağlayıcı, sahil şeridi ve kara tarafına ilişkin getirdiği stratejilerle de ilgili idarelerin uygulamalarına yol gösterici planlar
elde edilmesi beklenmektedir.18 Bu planlama çalışmaları sonucunda, halihazırda 1:25 000–1:50 000 arası ölçeklerde grafik
gösterime sahip şemalar ve paftalar, açıklama raporları ve plan
hükümleri ile bir yönetim modeli de ortaya konulmaktadır.
Bakanlık düzeyinde yaklaşık 10 yıldır yürütülen BKAY ve planlaması çalışmalarının tüm Türkiye kıyı alanları için tamamlanması
hedeflenmektedir. Geçen bu süreçte, hem plan yapım aşamasında, hem de davaya konu olan planlardan edinilen deneyimlere ve dünyadaki gelişmelere bağlı olarak yasal ve kurumsal
birtakım gelişmelerin olduğu ve çalışmaların da bu doğrultuda
gelişerek güncellendiği görülmektedir. Türkiye için yeni bir konu
olan BKAY ve planlamasının zaman içinde başka değişiklikler de
geçirmesi beklenmektedir. Bu nedenle, bu çalışmalardan etkili
sonuçlar elde edilebilmesi için geleceğe ilişkin iyi kurgulanmış
yol gösterici nitelikte bir belgeye gereksinim bulunmaktadır.
Türkiye’de kıyı alanlarının yönetimi ve planlanması ile ilgili yönetsel konulara çok sayıda belgede rastlamak olanaklıdır. Kalkınma planlarında, kıyı alanları yönetimi ve planlaması konusu
çok ayrıntılı olarak yer almasa da, çevre, yerleşme ve kentleşme gibi başlıklar altında ele alındığı görülmektedir. Örneğin, VI.
(1990-1994) Beş Yıllık Kalkınma Planı, kıyı alanlarına yönelik
doğrudan düzenlemeler getiren ilk kalkınma planı olarak göze
çarpmaktadır. Çevre sorunları başlığı altında, kıyı şeridinin ya17
18
rarlı ve ekonomik fayda elde edilmesinde kullanılması amacıyla
öncelikli kamu yararını gözeten bir master plan hazırlanacağı
belirtilmiştir (Uçlar, 2012). Bu süreçte, 1992 yılında gerçekleştirilen Rio Konferansı’nın etkili olduğu görülmektedir.
IX. (2007-2013) Kalkınma Planı’nda, stratejik mekansal planlama yaklaşımının da etkisiyle, kıyı alanları için ayrıca Bütünleşik
Kıyı Alanları Yönetimi ve Deniz Kirliliğinin Önlenmesi başlıklı
bir bölüme yer verilerek bütün kıyı alanları için uluslararası
yükümlülükler dikkate alınarak bütünleşik yönetim planlarının
hazırlanması ve uygulamaya geçirilmesi gerekliliği vurgulanmıştır (DPT, 2006). X. (2014-2018) Kalkınma Planı’nda ise, kıyı
mevzuatının kıyı alanlarına yönelik konularda temel düzenleyici rolü olmakla birlikte kıyı alanlarının bütünleşik yönetimi
ve planlanması açısından yeterli olmadığı ve kıyı alanları ile
ilgili karar mekanizmalarının çok sayıda kurum ve kuruluşun
yetkileri içinde sektörlere ve alanlara göre ayrışmış olmasının
bütünleşik bir yönetim ve planlama yaklaşımını engellediği belirtilmiştir (Kalkınma Bakanlığı, 2013). X. Kalkınma Planı ile diğer planlardan farklı olarak BKAY ve planlamasının, mekânsal
planlama başlığı altında ele alındığı ve özellikle yönetsel konulara önem verildiği görülmektedir.
Uluslararası gelişmelerin yansımaları sonucunda özellikle 1990
sonrasında Türkiye’de de önemli yasal, kurumsal ve planlama ile
ilişkili gelişmelerin yaşandığı görülmektedir. Ancak Türkiye’nin
uluslararası gelişmelere uzak kalmamakla birlikte yeteri kadar
da dahil olamadığı sonucuna varmak da olanaklıdır. Akdeniz
ve Karadeniz Havzası’nın önemli bir ülkesi olarak Türkiye’nin,
Akdeniz Eylem Planı, Karadeniz Çevre Programı ve Barselona
Sözleşmesi gibi girişimlere dahil olduğu ve bu doğrultuda kurumsal ve yasal birtakım iç düzenlemelere gidildiği görülmektedir. Öte yandan, Akdeniz ülkeleri genelinde BKAY Protokolü
gibi önemli belgelerin henüz benimsenmediği görülmektedir.
Uygulamaya yönelik ise özellikle Akdeniz Havzası’nda yürütülen pilot çalışmalar arasında Türkiye’den de alanlar seçildiği
görülmektedir. Özgün yapılarından dolayı ülkeler arasında karşılaştırma yapmak güç olmaktadır. Ancak Avrupa Birliği üyesi
ülkelerin, üye olmanın getirdiği birtakım yükümlülüklerin yerine getirilmesi ve sahip oldukları katılım kültürü gibi nedenlerden Türkiye’den daha gelişkin BKAY ve planlaması çalışmaları
olduğunu söylemek olanaklıdır. BKAY ve planlamasının evrensel normları çerçevesinde Türkiye’nin sorunlarının ve eksikliklerinin tespit edilmesi ve bu doğrultuda gerekli somut adımların atılması bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır.
5. Yöntem
Ekolojik değerlerin korunması ile ekonomik çıkarların yarattığı baskının oluşturduğu çatışmayı, sürdürülebilirlik ilkesi
Danıştay 6. Dairesi’nin 29.06.2011 tarihli ve E. 2009/886 ve K. 2011-2556 Sayılı Kararı.
Bütünleşik Kıyı Alanları Planlaması Çalışmaları. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü. URL: http://www.webcitation.org/
query?url=https%3A%2F%2Fwww.csb.gov.tr%2Fgm%2F mpgm%2Findex.php%3FSayfa%3Dsayfa%26Tur%3Dwebmenu%26Id%3D11625&date=2017-04-11 (erişim tarihi:
11/04/2017).
Murat Gülbitti, Burcu Halide Özüduru
47
doğrultusunda dengeleyebilecek ve akılcı bir yöntem ile ele
alabilecek yönetsel ölçütlerin geliştirilerek gelecekte daha etkin ve başarılı bir BKAY’ın ortaya konulması, sürecin ilk ve
en önemli adımı olarak değerlendirilmelidir. Bu çalışmada
bu ölçütlere temel oluşturacak ulaşılması beklenen amaç ve
hedefler belirlenip, bu amaç ve hedefler üzerinden mevcut
durumun değerlendirilmesi ve önerilerin geliştirilmesi yoluna gidilmiştir. Türkiye’de ulaşılması beklenen bu amaç ve hedefler, bu hedeflerin varlığı, etkinliği, yeterliliği ve işlevselliği
gibi açılardan değerlendirilebilecek nitelikler taşımaktadır. Bu
nedenle, BKAY sürecinin yönetsel boyutu, yapısı gereği nitel
araştırmaya daha uygun bir alan olarak değerlendirilmiş ve
“olgu ve olaylar ile aralarındaki karmaşık ilişkinin kendi bağlamı içinde yorumlanmasına” olanak veren nitel araştırma tekniklerine başvurulmuştur (Özkalp, 2016). Bu doğrultuda ilk
olarak nitel veriler çerçevesinde amaç ve hedefler belirlenmiş;
bu amaç ve hedefler referans alınarak mevcut duruma ilişkin
bir değerlendirme yapılması ve bu değerlendirmenin de göz
önünde bulundurularak Türkiye’ye özgü öneriler geliştirilmesi
yöntemi tanımlanmıştır. Bu yöntemin gerçekleşebilmesi için
ise, yorum ve görüşlere gereksinim duyulmuş ve bu nedenle derinlemesine görüşme yöntemi seçilmiştir. Bu doğrultuda
uzmanları yönlendirecek bilgilerin ve uzmanlara yöneltilecek
belirli başlıklar altında soruların yer aldığı bir görüşme föyü
hazırlanmış ve BKAY konusunda çalışmalarda bulunmuş ya da
bulunan uzman niteliğinde olabilecek kişilerle görüşmeler yapılmıştır. BKAY ile ilişkili önemli başlıklar siyasal, yasal, kurumsal düzenlemeler ile birlikte BKAY planları ve uygulamaları,
katılım, bilgi/farkındalık/eğitim ve araştırma ile izleme/değerlendirme olarak belirlenmiştir.
bilimleri, kıyı mühendisliği, çevre bilimleri, su ürünleri, ziraat,
kamu yönetimi ve şehir ve bölge planlama bölümlerinden; bakanlıklar ve yerel yönetimlerden; kıyı ve deniz ile ilgili koruma
ve araştırma etkinlikleri yürüten dernek ve vakıflardan; Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Doğal Hayatı
Koruma Vakfı (WWF) gibi uluslararası kuruluşlardan uzmanlar
ile iletişime geçilmiştir. Bunun yanı sıra Deniz Ticaret Odası ve
kalkınma ajansı gibi kuruluşlarla da bağlantı kurulmuştur. Görüşme için seçilen bu kişiler, akademik çevre, kamu kuruluşları, planlama büroları, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası
kuruluşlar olmak üzere beş grupta sınıflandırılmıştır. Meslek
odaları sivil toplum kuruluşları grubunda, kalkınma ajansı ise
kamu kuruluşları grubunda değerlendirilmiştir.
Bu başlıklar altında görüşme yapılan uzmanlara, Türkiye için
belirlenen amaç ve hedefler sunulmuş, mevcut durum hakkında bilgilendirme yapılmış, mevcut durumun sorun ve eksiklikleri ile bu sorun ve eksikliklerin giderilmesine yönelik
yapılması gerekenler ile ilgili olarak önerilerin geliştirilmesine
yönelik sorular yöneltilmiştir. Bu başlıklar, çalışmada BKAY ile
ilgili olarak dünya üzerinde bugüne kadar yapılan kuramsal ve
uygulamaya yönelik çalışmalardan elde edilen sonuçların ortak
özelliklerinden yararlanılarak ortaya konulmuştur.
6. Araştırma Bulguları
Çalışmanın hedefi ile paralel olarak BKAY ile ilişkili yasal,
kurumsal ve planlama ile ilgili olduğu konuların yeterli olup
olmadıklarını belirlemek üzere 24 uzman ile derinlemesine
görüşme yapılmıştır. Görüşme yapılan uzmanların seçiminde
ise, BKAY konusunda kuramsal ya da uygulamaya yönelik çalışmalar yürütmüş ya da bu çalışmaların içinde yer almış kişilerden iletişim kurulabilecek kişiler tespit edilmiştir. BKAY’ın
yönetim boyutunu inceleyen çalışma konusu çok sayıda çalışma alanını ve disiplinini ilgilendirdiği için tespit edilen kişilerin
olabildiğince farklı sektör ve dallardan, farklı kuruluşlardan ve
farklı uzmanlık alanlarından dengeli bir biçimde seçilmesine
özen gösterilmiştir. Bu amaçla, üniversite ve enstitülerin deniz
Uzmanlardan öncelikle genel başlıklar altında mevcut durumu değerlendirmeleri istenmiş ve likert ölçeği kullanılarak bir
yeterlilik sıralaması elde edilmiştir. Mevcut durum değerlendirmesinde yanıtlar, yanıt yok, yeterli değil, kısmen yeterli ve
yeterli olarak sınıflanmış ve likert ölçeği indeksi ile ağırlıklarına
göre sıralanmıştır. Likert ölçeği indeksi, yanıtlar için oluşturulan
seçeneklerdeki kişi sayılarının cevaplara göre sırasıyla 0, 1, 2,
3 değerleri ile çarpılarak toplanan sonucun toplam görüşülen
kişi sayısına bölünmesi ile hesaplanan bir sıralama indeksidir.
Daha sonra da Tablo 1’de de sıralanan 24 adet açık uçlu soru
yardımıyla yanıtların ortak baskın özellikleri ile özgün yönlerinin öne çıkarılması sağlanmıştır. Bu değerlendirme sonuçları
göz önünde bulundurularak geleceğe yönelik önerilerin belirlenmesi amacıyla oydaşma sağlanan konular ile farklı bakış açılarının bulunduğu konuların neler olduğu saptanmaya çalışılmıştır.
Likert ölçeği ile yapılan sıralamaya göre yasal düzenlemelerin
göreli olarak diğer başlıklardakilerden daha yeterli olduğu sonucuna varılmıştır (Tablo 2). Bu başlığı BKAY Planları ile siyasal
düzenlemelerin yeterlilikleri izlemektedir. Kurumsal düzenlemeler, bilgi/farkındalık/eğitim ve araştırma ile izleme/değerlendirme ile katılım başlıkları için hiçbir uzmanın yeterli olduğu
yönünde yanıt vermediği ve likert ölçeği indeksinin de diğer üç
boyuttan daha düşük olduğu belirlenmiştir. Türkiye’de BKAY ve
planlamasının yönetsel açıdan yeterliliğinin genel anlamda çok
düşük düzeyde olduğunun düşünüldüğü gözlemlenmektedir.
Sonraki bölümlerde görüşmelerde açık uçlu sonuçlara verilen
yanıtlar kapsamında mevcut durum değerlendirmesinin detayları verilmektedir.
6.1. Siyasal Düzenlemeler
BKAY ve planlaması ile ilgili siyasal düzenlemeler başlığı altındaki en önemli eksikliğin belirli bir kıyı politikası ve vizyonunun
olmayışı olarak görülmektedir. Hangi politik çerçeve içinde,
hangi aktörlerin söz sahibi olacağı belirsiz durumdadır. Diğer
PLANLAMA
48
Tablo 1. Belirlenen başlıklar kapsamındaki sorular
Başlıklar
Sorular
Siyasal düzenlemeler
1. BKAY ve Planlamasında ne tür bir yaklaşım ve vizyon benimsenmeli?
2. Hangi ilke ve stratejiler ele alınmalı?
3. BKAY hangi yönetsel düzeyde (ulusal, bölgesel, yerel) ele alınmalı?
4. BKAY hangi düzeydeki aktörler tarafından düzenlenmeli?
5. BKAY ile ilgili hangi düzenlemeler kısa, hangi düzenlemeler uzun erimde ele alınmalı?
Yasal düzenlemeler
6. Nasıl bir yasal düzenlemeye gidilmeli?
(Mevcut yasaların revize edilmesi veya BKAY özelinde yasal düzenleme oluşturulması gibi)
7. Eğer BKAY için bir yasal düzenleme yapılması gerekiyorsa içeriği nasıl olmalı?
8. Izinli ve yasaklı faaliyetler ile aktörlerin yetki alanları nasıl ve neye göre tanımlanmalı?
9. Hangi amaç, kapsam, içerik ile sınırlar çerçevesinde hazırlanmalı?
10. Uluslararası boyuttaki belgeler ile yasal düzenlemelere bir katkı sağlanabilir mi?
Kurumsal düzenlemeler
11. Ne tür yöntem ve mekanizmalar izlenmeli?
12. Hangi yönetsel düzeyde (ulusal, bölgesel, yerel) bir koordinasyon organı/organizasyon kurgulanmalı?
13. Hangi aktörlere, (merkezi, yerel, sivil toplum kuruluşları vb.) ne tür yetkiler verilmeli?
BKAY planları ve uygulamaları
14. Alana özgü yaklaşım, eylem ve stratejiler nasıl belirlenmeli?
15. Statüsü, yaptırım gücü, özellikleri ve içeriği nasıl olmalı?
16. Coğrafi sınırları, planlama dili (mekansal, stratejik vb.) ve ölçeği ne olmalı?
17. Planlama çalışmaları, hangi aktörler tarafından, (merkezi, yerel vb.) hangi yönetsel düzeyde (ulusal,
bölgesel, yerel) ve hangi erimde (kısa, orta, uzun) yürütülmeli?
Katılım
18. Katılımın en yüksek düzeyde, en etkili bir biçimde sağlanabilmesi ve sivil toplum kuruluşlarının daha
aktif olabilmesi için ne tür yöntemler izlenmeli?
19. Hangi düzeyde, (ulusal, bölgesel, yerel) hangi aktörler (merkezi, yerel, sivil toplum kuruluşlarının,
üniversiteler vb.) tarafından nasıl bir organizasyon/mekanizma tariflenmeli?
Bilgi, farkındalık,
20. Bilgi ve farkındalığın arttırılması için hangi düzeyde (ulusal, bölgesel, yerel) hangi aktörler (merkezi,
eğitim ve araştırma
yerel, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler vb.) tarafından ne tür etkinlikler yapılmalı? (yayınlar, medya,
eğitim programları vb.)
21. BKAY ile ilgili bilimsel araştırmaların arttırılması ve bu alanda uzmanlaşmanın sağlanması için nasıl bir
yol izlenmeli ve ne tür düzenlemelere (yasal, kurumsal, akademik vb.) gidilmeli?
Izleme ve değerlendirme
22. Etkin bir izleme ve değerlendirme sistemi kurulabilmesi için hangi uygulama araçları kullanılmalı ve nasıl
bir yöntem ya da yönetim modeli benimsenmeli?
23. Hangi yönetsel düzeyde (ulusal, bölgesel, yerel) nasıl bir organizasyon kurgulanmalı? (danışma birimleri,
izleme birimleri vb.)
24. Hangi aktörler (merkezi, yerel vb.) hangi erimde (kısa, orta, uzun) ne tür görevler üstlenmeli?
Tablo 2. Mevcut durumun yeterliliğinin likert ölçeği ile karşılaştırılması
Başlıklar
Yasal düzenlemeler
BKAY planları
Siyasal düzenlemeler
Kurumsal düzenlemeler
Katılım
Bilgi, farkındalık, eğitim ve araştırma
Izleme ve değerlendirme
Yanıt yok (%)
Yeterli değil (%)
Kısmen yeterli (%)
Yeterli (%)
Likert indeksi
45,8
50,0
41,6
33,3
41,6
45,8
58,3
29,2
29,2
50,0
62,5
50,0
45,8
37,5
16,7
16,7
4,2
4,2
8,3
8,3
4,2
8,3
4,2
4,2
0,0
0,0
0,0
0,0
0,88
0,75
0,71
0,71
0,67
0,63
0,45
Murat Gülbitti, Burcu Halide Özüduru
önemli eksiklik ve sorunların başında ise; belirli bir eşgüdüm
mekanizmasının olmaması, uygulama aşamalarının hayata geçirilememesi, ilgili aktörler arasında yetki karmaşası olması,
bilgi ve uzmanlaşma eksikliği olması ile yeterli düzeyde katılım
olmaması gibi hususlar gelmektedir. Bu nedenle öncelikle izlenecek yolun kapsamlı ve açık bir biçimde ortaya konulması
gerekmektedir. Bu kapsamda görüşmelerden elde edilen bilgilere göre yapılması gerekenler şu şekildedir:
• Ilgili kesimlerden uzman kişiler ve tüzel kişiler bir araya
getirilerek kıyı politikası için uzun erimli ülke vizyonu belirlenmelidir. Bu vizyon çerçevesinde ulaşılması gereken
hedefler ile bu hedeflerin değerlendirilmesini sağlayacak
ölçütler belirlenmelidir.
• Çevre duyarlı ve sürdürülebilir bir yaklaşım ile birlikte katılımcı bir kıyı yönetim modelinin hayata geçirilmesi benimsenmelidir.
• Ulusal düzeyde yürütülecek çalışmalara ilişkin aşamalar ve
bu aşamalardan sorumlu aktörlerin işlevleri açıkça tanımlanmalıdır.
• Akdeniz’de BKAY Protokolü gibi uluslararası belgeler doğrultusunda ulusal ilke ve stratejiler belirlenmeli ve bu stratejilerin kalkınma planları, master planlar, strateji belgeleri,
eylem planları gibi sektörlere yön veren belgelere yansıtılması sağlanmalıdır.
• Oluşturulacak strateji belgesinin yanı sıra tüm kıyı alanlarının profilleri çıkarılmalı ve alt bölgeler oluşturularak teknik
analizleri içeren bir envanter çalışması yapılmalıdır. Bu envanter çalışmasında, kıyı alt bölgelerinin ekolojik, çevresel,
fiziksel, oşinografik vb. açıdan özellikleri belirlenmelidir.
6.2. Yasal Düzenlemeler
BKAY ve planlamasının etkinliğinin sağlanabilmesinin ön koşutu olan yasal düzenlemeler konusunda Türkiye’de bir birikime
sahip olunulduğu görülmekle birlikte, bu yasal düzenlemelerin
nitelik açısından eksikliklerinin olduğu söylenebilir. Kıyı alanları ile ilgili çok sayıda yasal düzenlemenin olması, bu düzenlemelerin çelişkiler barındırması; BKAY, kıyı ve ilgili tanımların
belirsizliği; kıyıların korunması ile ilişkili düzenlemelerin olmaması mevcut düzenlemelerin eksiklikleri olarak saptanmıştır.
Yapılan derinlemesine görüşmelerden elde edilen bilgiler ışığında yapılması gerekenler aşağıda sıralanmaktadır:
• Akdeniz’de BKAY Protokolü başta olmak üzere uluslararası belgeler ve ilkeler doğrultusunda, BKAY ve planlamasında izlenecek stratejilerin, amaç ve hedeflerin, kurumsal
düzenlemelerin, sınırlılıkların, izinli ve yasaklı faaliyetlerin,
izleme ve değerlendirme faaliyetleri ile katılım sürecinin
genel hatlarıyla belirlendiği bir yasa hazırlanmalıdır.
• Bu yasa, kıyı alanlarını kara ve su tarafı ile birlikte ele alan
ve çevresel değerleri göz önünde bulunduran bir yaklaşım
ile hazırlanmalıdır.
• Kıyı bölgeleri ve koruma statüleri açıkça tanımlanmalıdır.
49
•
•
Bu doğrultuda ikincil yasal düzenlemeler yapılabilir ve ilgili
diğer yasalarda değişiklikler yapılarak bu çerçeve yasanın
işlerliğinin artması sağlanabilir.
Kıyı alanlarını ilgilendiren plan, proje, strateji belgesi, master plan, eylem planı gibi tüm çalışmaların ilgili kurumların
kuruluş kanunları ile değil, bu çerçeve yasa ile hazırlanması
sağlanmalıdır.
6.3. Kurumsal Düzenlemeler
Bu başlık altında yerine getirilmesi gereken önemli husus kurumlar arasında eşgüdüm sağlanmasıdır. Bunun sağlanması için
de yeni kurumsal düzenlemelere gereksinim olduğu açıktır.
Türkiye’deki, kıyı alanları yönetimi ve planlaması ile ilgili kurumsal düzenlemeler çok parçalı bir yapıya sahiptir. Bu konudaki en belirgin sorunların başında da, kurumlar arası yatay
ve dikey eşgüdümü sağlayacak somut bir yapının olmaması ile
kurum ve kuruluşlar arasında yetki karmaşasının yaşanması
gelmektedir. Özel sektör temsilcileri, sivil toplum kuruluşları
ve diğer paydaşlar arasında da eşgüdümü sağlayacak organizasyonlara gereksinim vardır. Bu kapsamda görüşmelerden elde
edilen öneriler aşağıdaki gibidir:
• Öncelikle dikey ve yatayda eşgüdümü sağlayacak merkezi bir kuruluş belirlenmelidir. Bu kuruluş ulusal ve yerel
düzeydeki tüm aktörleri bir araya getirebilecek nitelikte
olmalıdır.
• Bu kuruluş, ÇŞB gibi bakanlık düzeyinde mevcut yapı içinde bir kuruluş olabileceği gibi bakanlıklar üstü ya da bakanlıklar arası bir kurul, konsey, ajans gibi bir yapı da olabilir. Ancak mevcut düzende bu durum oldukça güçtür. Bu
nedenle en etkili yapının kurumlar arası bir kurul olacağı
öngörülebilir.
• Bu kurulun kamu kurum ve kuruluşları tarafından belirlenecek temsilcilerin yanı sıra sivil toplum ve meslek kuruluşları ile üniversitelerden de temsilcilere sahip olması
sağlanmalıdır. Bu yapının, daha çok karar alma konusunda
danışma görevi yapması, sekretaryasının ise ÇŞB tarafından yapılması uygun gözükmektedir.
• Aynı şekilde merkez ile doğrudan temas halinde olabilecek
yerel birimler de tanımlanmalıdır. Bu birimler valilikler ve
belediyeler içinde kurulabilir. Bu birimlerin daha çok proje
bazında işlemleri yürütecek, izleme ve değerlendirme çalışmalarını yerinde yapabilecek eylem odaklı bir nitelikte
olması sağlanmalıdır.
6.4. BKAY Planları ve Uygulamaları
Türkiye’de BKAY süreci ile ilgili üzerinde en çok durulan ve birikim oluşmuş olan konunun planlama olduğu görülmektedir.
Özellikle son on yılda planların hazırlanması aşamasında yoğun çaba gösterilse de, bu planların uygulanmasında sorunlar
yaşanmaktadır. Bunun en önemli nedeni de, planların rehber
niteliğinde ve yaptırım gücüne sahip olmayan nitelikte olmasıdır. Ayrıca, planların alt ölçeklerde belirsizlikler yaratması, uy-
PLANLAMA
50
gulamanın yeteri düzeyde gerçekleştirilememesi, çok merkezi,
üst ölçekli ve büyük alanları kapsayacak biçimde hazırlanması
ve çevresel değerleri koruma açısından yeterli olmaması gibi
nedenler de planların uygulanmasında sorunlara sebep olmaktadır. Bu kapsamda görüşmeler ışığında aşağıdakiler önerilmektedir:
• Öncelikle BKAP yaptırımına ilişkin yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılmalıdır.
• Kıyı alanlarında uyulması gereken stratejileri belirleyen bu
planlara aykırı işlemlerin yapılmasının önüne geçilmesi için
sorumlu tüm yetkili kurum ve kuruluşlar için bilgilendirme
ve bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.
• Planlar hazırlanırken yalnızca kıyı yapılarının yapılmasını
düzenleyen mekansal planlamaya değil, biyolojik çeşitlilik
ve ekosistem açısından da kararlar getiren strateji ve eylemlere de öncelik veren yönetim planlamasına da önem
verilmelidir.
• Çok genel strateji ve eylemlerin yer aldığı ve plan sınırlarının çok büyük alanları kapsadığı görülen bu çalışmaların
alt bölge bazında daha ayrıntılı plan ve projeleri de ortaya
konulmalıdır. Böylece genel kararlar üst ölçekte, yere özgü
kararlar alt bölge ölçeğinde belirlenmelidir. Bu kapsamda yerel yönetimler ya da ilgili idareler tarafından
bulunduğu bölge için bütünleşik imar planı çalışmaları yürütülebilir.
• Ölçek konusu planlama sınırına ve yere özgü koşullara
göre esnek tutulmalıdır.
• Planlama çalışmaları merkezi düzeyde yürütülmeli, ancak uygulama konusunda yerelde yetkili
kılınacak birimler sorumlu tutulmalıdır.
• Plan kapsamında öneri niteliğinde kararlar değil, uyulması
zorunlu kurallar belirlenmelidir.
• Planlama dili şematik olmalı, ancak simgesel gösterimlerin yanı sıra koruma bölgeleri, hassas alanlar, özel bölgeler
daha açık gösterilmelidir.
6.5. Katılım
BKAY sürecinin etkin olabilmesi için farklı aktörlerin katılımının sağlanması çok önemlidir. Görüşmelere göre, Türkiye’de
katılımın yeterli düzeyde olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bunun nedenleri olarak ise; genel olarak yönetim süreçlerine
katılım düzeyinin düşük olması, ilgili aktörlerin yeteri kadar
bilgilendirilmemesi, katılımı sağlayacak organizasyonların eksikliği ve katılımın yalnızca bilgilendirme ve görüş alma düzeyinde kalması görülmektedir. Bu kapsamda görüşmelerden
elde edilenler aşağıdaki gibidir:
• Karar alma süreçlerinde saydamlık sağlanmalı, bu süreçlerin yalnızca bilgilendirme ve görüş alma düzeyinde değil
aktif katılıma olanak verecek düzeyde olması sağlanmalıdır.
• Katılım süreçleri yasal düzenlemeler ile de desteklenerek
tanımlanmalı ve bu süreçte paydaşlara ne tür görev ve yetkilerin dağıtılması gerektiği belirlenmelidir.
•
•
•
Katılımın genel olarak yerelde çözülmesi gereken bir konu
olduğu ve bu konuda öncü organizasyonların sivil toplum
kuruluşları olmasından yola çıkılarak bu kuruluşlar ile
kamu kuruluşları ve üniversitelerin işbirliği içinde yerel
düzeyde örgütlenmelerin oluşturulmasına olanak verilmelidir. Kent Konseyi ve Yerel Gündem 21 gibi oluşumlar ile
sürekli ve etkin bir kurumsal yapı elde edilebilir.
Sivil toplum kuruluşlarının izleme ve denetim konularında
sınırlı da olsa yetkileri olmalıdır ve planlama süreçlerine
katılımı sağlanmalıdır.
Doğrudan katılımın yanı sıra bilgi teknolojileri, dijital ortam, sosyal medya ve anketler yoluyla da özellikle toplumun katılımının sağlanabileceği uygulamalar yaşama geçirilmelidir.
6.6. Bilgi, Farkındalık, Eğitim ve Araştırma
Görüşmeler ışığında BKAY ve planlaması ile ilgili tüm konuların Türkiye’de yeteri kadar gündeme getirilmediği ve önemsenmediği sonucuna ulaşmak mümkündür. En önemli sorun
ise, uzmanlar da dahil olmak üzere farkındalık düzeyinin yeterli olmamasıdır. Diğer önemli sorunları ise; ilgili kesimler ile
toplumda yeterli bilgi/bilinç/farkındalık düzeyinin olmaması,
bilimsel araştırmaların ve araştırma olanaklarının kısıtlı olması, konuya yeterli önemin ve ilgilinin verilmemesi, sivil toplum
kuruluşlarının yeteri kadar aktif olamaması olarak sıralamak
olanaklıdır. Bu nedenle atılacak ilk adımın bilgilendirme ve bilinçlendirmeye yönelik çalışmalar olması gerekmektedir. Bu
kapsamda görüşmelerden elde edilen bulgular aşağıdadır:
• Öncelikle kamu kurumları, üniversiteler ve sivil toplum
kuruluşları arasındaki iletişim eksikliği giderilmeli ve konunun önemine vurgu yapılmalıdır.
• Planlama çalışmaları sırasında yerel düzeyde yapılacak toplantıların ve bilgilendirme etkinliklerinin kapsamı genişletilmeli ve toplumun farkındalığının arttırılması sağlanmalıdır.
• ÇŞB ve sivil toplum kuruluşları arasında işbirliği yapılarak
düzenli aralıklarla eğitimler ve etkinlikler düzenlenmelidir.
Örneğin bu konuda Akdeniz Kıyı Vakfı gibi sivil kuruluşlara destek verilerek konferans ve çalıştay gibi etkinliklerin
düzenlenmesi vb. uygulamaların yaşama geçirilmesi sağlanabilir.
• Kıyı alanlarında yürütülen çalışmalar ile ilgili düzenli yayınlar, raporlar ve programlar sunulmalıdır.
• Kıyı günü gibi etkinlikler yeniden canlandırılmalı ve farkındalık oluşturmaya yönelik belirli bölgelerin özelliklerinin
dikkatinin çekileceği kampanyalar yürütülmelidir.
• TÜBITAK gibi bilimsel kuruluşlar ile ÇŞB başta olmak üzere konuyla ilgili kurumlar tarafından bilimsel araştırmalara
destek verilmelidir.
• Özellikle kıyı alanlarında yaşayan gençler başta olmak üzere eğitici tanıtım program ve projeleri yürütülmelidir.
• Bilimsel kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları ve basın kuruluşları arasında işbirliği kurularak ortak projeler yürütül-
Murat Gülbitti, Burcu Halide Özüduru
•
•
•
melidir.
Yerelde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları yetkilendirilerek bilinçlendirme çalışmalarının yapılması sağlanmalıdır.
Akademik çevrenin konuya ilgisini arttıracak teşvikler
verilmeli, lisansüstü düzeyde BKAY programları başlatılmalıdır.
Kamu spotları, sosyal medya ve özel internet sayfaları aracılığı ile daha çok kişiye daha etkin bir biçimde ulaşılması
sağlanmalıdır.
6.7. Izleme ve Değerlendirme
Izleme ve değerlendirme, araştırma sonuçlarında da belirtildiği üzere BKAY ve planlaması konusundaki en yetersiz düzeyde
olan konudur. Başka bir anlatımla, izleme ve değerlendirmeye ilişkin yöntem ve mekanizmaların bulunmadığını söylemek
olanaklıdır. Izleme ve değerlendirme çalışmalarını yürütecek
merkezi ve yerel birimlerin, yeterli verilerin ve belirlenmiş
hedef/gösterge/referansların olmaması gibi hususlar bu alandaki önemli eksikliklerdir. Bu eksikliklerin giderilmesi için ise,
izleme ve değerlendirme çalışmalarının yasal düzenlemelerle
belirlenmesi ve yönetsel birimlerin kurulması gerekliliğidir. Bu
kapsamda görüşmelerden elde edilenler aşağıdaki gibidir:
• Gerekli tüm verilerin elde edilmesi için girişimler başlatılmalı ve bu verilerin toplanacağı ve değerlendirileceği merkezi bir veri bankası oluşturulmalıdır. Bu konuda ÇŞB öncü
kuruluş olabilir.
• Ulusal düzeyde ortak izleme sistemleri kurulmalı ve sürekli bilgi akışı sağlanmalıdır.
• Konusuna göre bölgesel ve yerel düzeyde saydam ve işlevsel izleme birimleri, ofisler ve yerel istasyonlar kurulmalıdır.
• Izleme ve değerlendirme yapılabilmesi için belirli aralıklarla
veriler toplanarak kıyı alanlarındaki faaliyetler izlenmelidir.
• Izleme ve değerlendirmenin ölçülmesini sağlayacak plan
özelinde hedef, gösterge ve referanslar belirlenerek çalışmaların etkinliği ve başarı düzeyi takip edilmeli, geri besleme yapılmalıdır.
• Takibin yapılabilmesine olanak veren coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama gibi teknolojiler kullanılmalıdır.
• Ortaya çıkan sonuçların raporlanarak belirli aralıklarla kamuoyu ile paylaşılması sağlanmalıdır.
Mevcut duruma ilişkin olarak aktarılan temel eksiklikler ve
sorunlar incelendiğinde, BKAY ve planlaması sürecinin stratejik mekansal planlamanın da karşı karşıya kaldığı yetersizlikler
ve kısıtlılıklarla karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Görüşme
sonuçlarına göre Türkiye’de BKAY ve planlaması ile ilgili olarak ortak vizyon oluşturamama, kurumlar arası eşgüdümün
yetersiz olması ve yetki karmaşası, yasal altyapı yetersizlikleri,
hukuki yaptırım eksikliği ile alansal olarak parçalı kıyı yapısı
bu alanların korunmasında ve etkin bir şekilde planlanmasında
sorun yaratmaktadır.
51
7. Sonuç
Stratejik mekansal planlama 1990’lı yıllarda önem kazanarak
yeni bir kurumsal ve siyasal düzen önerebiliyor olması, esnek
yapısı, eylem odaklı, katılımcı ve müzakereci çözümlemeler
sunması nedeniyle birçok ülkede farklı ölçeklerde mekansal
planlamayı yönlendirmiştir. Ancak, son yıllarda, stratejik mekansal planlama yapısal olarak sahip olduğu kısıtlılıklar nedeniyle, diğer bir deyişle plan hiyerarşisinde yer almaması, hukuki
yaptırımı ve bağlayıcılığının kalmaması, uygulama ile ilişkisinin
kaybolması, çok aktörlü ve çok ölçekli özelliği nedeniyle planlama süreçlerine dahil olan aktörler arasında yetki karmaşasına neden olması sebebiyle zamanla önemini yitirmiştir. Ayrıca,
son yıllarda planlamanın merkezileşmesi, katılımcı bir yaklaşım
benimsenmemesi gibi faktörler de bu durumu olumsuz şekilde etkilemiştir.
Bir stratejik mekansal planlama ve yönetim şekli olarak BKAY
ve planlanmasının da Türkiye’deki kıyı alanları için etkili olabilecek bir yönetim ve planlama şekli için potansiyel bir kapasite
sunduğu söylenebilir. Ancak, uygulamada genel olarak BKAY
ve planlaması sürecinin kıyı alanlarının sürdürülebilir şekilde
yönetimi ve planlanması konusunda etkili bir sonuç sunmadığı
görülmektedir. Kıyı alanlarında özellikle son yıllardaki hızlı ve
plansız yapılaşma, doğal kaynakların zarar görmesi ve bütüncül
bir yaklaşım ile bu alanlar için uzun vadeli vizyon ve stratejiler
üretilememesi BKAY ve planlaması süreçlerinin yeniden ele
alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Bu makalede, kapsamlı literatür taraması ve uzman görüşmeleri çerçevesinde BKAY ve planlaması süreçlerinin yetersizlikleri ve sınırlılıkları açısından stratejik mekansal planlama
süreçleri ile benzerlikler gösterdiği saptanmıştır. Ayrıca, yapılan görüşmeler sonucunda BKAY süreci ile ilgili olarak da
izlenmesi gereken yöntemler ve yapılması gereken eylemlere
yönelik oydaşma sağlanan evrensel nitelikte ilke, esas, hedef,
strateji oluşturulması yönünde de öneriler geliştirilmiştir.
BKAY ve planlaması süreçlerinin başarıyla gerçekleştirilebilmesi için stratejik mekansal planlama süreçlerinin olumlu
yönleri ile entegrasyon sağlanabilmeli ve bu süreçler eylem
planları ile desteklenerek hedeflerin gerçekleşmesi yönünde
adımlar atılabilmelidir.
Türkiye sahip olduğu kıyı alanlarının varlığı ve özellikleri bakımından önemli ülkeler arasında yer alması nedeniyle, BKAY
ve planlanmasının etkin ve yeterli bir biçimde uygulanması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Öncelikle yatay ve dikey kurumsal
ve yasal düzenlemeler ile stratejik mekansal planlarda olduğu
gibi çok sektörlü ve çok ölçekli ilişkilerin eşgüdümünün sağlanması gerekmektedir. Merkezi ve yerel yönetimlerin farklı
görevler üstlenmesi, aralarındaki iletişimin çeşitli komisyon ve
organizasyonlar ile sağlanması, kurumlar ve aktörler arasında
yaşanan yetki karmaşasının giderilmesi gerekmektedir. 1990’lı
PLANLAMA
52
yıllarda bu yönde çalışmalar gerçekleşmiş iken son yıllarda bu
çalışmaların azaldığı görülmektedir.
Ayrıca, planlama sürecine yönelik de değişiklikler gerekmektedir. BKAY ve planlama süreçleri sadece mekansal olarak değil,
stratejik olarak da farklı ölçeklerde ve çeşitli tematik sektörel
planlar ile birlikte tasarlanmalı, üst ölçekli bölgesel stratejiler
içeren bir yaklaşımın mekansal planlama sistemine de entegre olması sağlanmalıdır. Böylece, alansal olarak ortaya çıkan
parçalı yapı bütünleştirilebilecek, farklı alanlarda alınan farklı
planlama kararlarının birbirleriyle uyumu da sağlanabilecektir.
Dışsal finans kaynaklarının fazla olması, uzun vadeli planların
yapılabilmesi ve esnek planlama süreçlerinin tanımlanabilmesi,
sektörel planların da BKAY’ı desteklemesi ile kıyı alanlarında koruma dengesi sağlanabilmesi ve üretim odaklı süreçlerin daha geri planda tutulabilmesi ile gelişmekte olan bir ülke
olarak Türkiye’de BKAY’ın başarı seviyesi de arttırılabilecektir.
Bu kurumsal düzenlemeler ve planlama süreçlerine dair problemler uygun yasal altyapı ile desteklenebilmelidir. Üst ölçekli
planların alt ölçekli uygulama planlarıyla da desteklenmesi sağlanmalıdır. Yasaların yol gösterici özelliklerinin yanısıra hukuki
yaptırımının ve bağlayıcılığının olması, ayrıca diğer mekansal
ve sektörel planlar arasındaki hiyerarşide de yerinin olması
sağlanmalıdır. Çalışma kapsamında belirlenen konu başlıkları
arasında görece farklılıklar bulunsa da çıkan bu sonuçlar doğrultusunda, önemli eksikliklerin olduğu saptanmıştır. Özellikle
kurumsal, yasal ve planlamaya yönelik birtakım gelişmeler olsa
da, izleme ve değerlendirme ile katılım gibi konularda daha
somut adımların atılması gerekmektedir. Ancak, Türkiye’de
BKAY ve planlaması ile ilgili bu düzenlemelerin gelişim aşamasında olduğu göz önünde bulundurulduğunda, atılacak
adımların önemi daha da artmaktadır. Öte yandan, araştırma
sonuçları, BKAY ve planlaması konusunda yeterli düzeyde uzmanlaşma, bilgi ve farkındalık olmadığını da göstermiştir. Bu
nedenle, Türkiye’de BKAY ve planlaması ile ilgili tüm konu başlıkları için yerine getirilmesi ve geliştirilmesi gereken önemli
noktalar bulunmaktadır.
Bu çalışma ile kıyı alanlarının yönetimi ve planlanması konusunda, tüm ölçeklerde yaşanan kentsel politikaların eksiklerinin ortaya çıktığı görülmektedir. Yönetsel düzeyler arasında
eşgüdümün sağlanamaması, planlar arasında uyumsuzlukların
olması, planlama süreçlerinde etkin katılımın sağlanamaması,
yasal düzenlemelerde eksikliklerin olması gibi sorunlar, aynı
zamanda Türkiye’de stratejik planlama sürecinin uygulama
aşamalarının da temel eksiklikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yürütülen çalışmaların yalnızca mekansal planlama olarak
değil, bir stratejik plan yönetim süreci olarak ele alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Böylece, farklı boyutların bir araya
gelmesi ile yeterli ve uygulanabilir çalışmaların üretilmesi olanaklı görülmektedir.
KAYNAKLAR
Albrechts, L. (2001). From Traditional Land Use Planning to Strategic Spatial Planning: The Case of Flanders. Albrechts, L., Alden, J., DaRosa Pires,
A. (Editörler). The Changing Institutional Landscape of Planning. Londra: Routledge, 83-108.
Albrechts, L., Balducci, A. (2013). “Practicing Strategic Planning: In Search
of Critical Features to Explain the Strategic Character of Plans”. disP-The
Planning Review, 49(3), 16-27.
Bahar, Ö. (2007). Türkiye İçin Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi ve Denizel Konumsal Veri Altyapısının Önemi, Karadeniz Teknik Üniversitesi,
Trabzon, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Carter, H.N., Schmidt, S.W., Hirons, A.C.(2015). “An International Assessment of Mangrove Management: Incorporation in Integrated Coastal
Zone Management”. Diversity, 7(2), 74–104.
Christie, P. (2005). “Is Integrated Coastal Management Sustainable?”. Ocean
and Coastal Management, 48(3-6 SPEC. ISS.), 208–232.
Commission of the European Communities (CEC). (2002). Recommendation of the European Parliament and of the Council of 30 May 2002 concerning the implementation of Integrated Coastal Zone Management in
Europe. 2002/413/EC. Official Journal L.148:24.
Devlet Planlama Teşkilatı (1997). Ulusal Çevre Eylem Planı: Arazi Kullanımı
ve Kıyı Alanlarının Yönetimi, Ankara, 3-65.
Devlet Planlama Teşkilatı (2006). IX. Kalkınma Planı Çevre Özel İhtisas
Komisyonu Raporu (2007-2013), Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı,
15-90.
Duru, B. (2003). Kıyı Politikası (Birinci baskı). Ankara: Mülkiyeliler Birliği
Vakfı Tezler Dizisi:13, 13-326.
Eke, F. (1995). Kıyı Mevzuatının Gelişimi ve Planlanma (Dördüncü baskı).
Ankara: Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Teknik Araştırma ve Uygulama
Genel Müdürlüğü, 5-50.
Enemark, J. (2005). “The Wadden Sea protection and management scheme
- Towards an integrated coastal management approach?”. Ocean and Coastal Management, 48(11–12), 996–1015.
Eraydın, A. (2008). Planlamadan Uygulamaya, 3. Bölgesel Kalkınma ve Yönetişim Sempozyumu Bildiri Kitabı, 27-28 Kasım, Mersin.
Friedmann, J. (2004). “Strategic Spatial Planning and The Longer Range”.
Planning Theory & Practice, 5(1), 49-67.
Gedikli, B. (2004).Strategic Spatial Planning and Its Implementation in Turkey: Şanlıurfa Provincial Development Planning Case, ODTÜ, Ankara,
Yayınlanmamış Doktora Tezi.
Görer, N., Duru, B. (2001). Türkiye’de Kıyı Yönetimi Uygulamaları. Türkiye
Kıyı Alanları Yönetimi Milli Komitesi III. Ulusal Konferansı, Ankara.
Gülbitti, M. (2017). Türkiye’deki Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi ve Planlamasının İncelenmesi, Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Healey, P. (1999). “European Developments in Strategic Spatial Planning”. European Planning Studies, 7(3), 14-27.
Healey, P. (2013). “Comment on Albrechts and Balducci: Practicing Strategic
Planning”. disP-The Planning Review, 49(3), 48-50.
Kalkınma Bakanlığı (2013). X. Kalkınma Planı Mekansal Planlama Özel
İhtisas Komisyonu Raporu (2014-2018). Ankara: Kalkınma Bakanlığı,
39-110.
Keleş, R. (2008). Kentleşme Politikası (Onuncu Baskı). İstanbul: İmge Kitabevi, 726-731.
Köroğlu, A. (2013). Turizm Merkezlerinde Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi
Antalya-Kaş Örneği, Uzmanlık Tezi, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 19-56.
Kurt, S. (2015). “Türkiye’de Kıyı Kullanımına Yönelik Yasa ve Düzenlemelerin Tarihi Seyri”. Eastern Geographical Review, 20(33), 91-110.
Murat Gülbitti, Burcu Halide Özüduru
Mojica Vélez, J., Barrasa, S., Espinoza Tenorio, A. (2018). “Policies in Coastal
Wetlands: Key Challenges”. Environmental Science and Policy. 88.
Özelçi Eceral, T., Özdemir Sönmez, N. (2011). “Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi ve Türkiye’de Kıyı-Planlama Mevzuatı ile Kurumsal Yapı”, Yasal
ve Yönetsel Boyutlarıyla Planlama, Prof. Dr. Feral Eke’ye Armağan, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, TAU Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara,
118-135,ISBN:978-975-490-010-1
Özkalp, E. (2016). Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi, Kırel, A.Ç., Sungur, Z. (Editörler). Davranış Bilimleri-1. Yedinci Baskı. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi, 13-23.
Özügül, M.D., Yerliyurt, B., Seçilmişler, T. (2017). “Evaluation of Integrated Coastal Zone Management Plan Practices in the Turkish Case”,
IOP Conf. Series: Materials Science and Engineering 245 062032
doi:10.1088/1757-899X/245/6/062032
Percoco, M. (2016). “Strategic Planning and Institutional Collective Action in
Italian Cities”. Public Management Review, 18(1), 139-158.
Post, J. C., Lundin, C.G. (1996). Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, Environmentally Sustainable Development Studies and Monographs Series No.9, The WorldBank, Washington D.C.
Sınacı, F., Büyükgöçmen Sat, N.A. (2009). Stratejik Mekansal Planlamanın
Yasal Boyut Açısından Değerlendirilmesi: Türkiye-AB Karşılaştırması,
Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Sönmez, R., Balaban, O.(2009).”İskenderun Körfezi Kıyı Alanları Bütünsel
Planlama ve Yönetim Projesi”. Planlama Dergisi, 1(29), 25-51.
Şimşek Deniz, S. (2014). Stratejik Mekansal Planlama ve Düzenleyici Geleneksel Planlamanın Katılım, Eylem Projeleri ve Esneklik Boyutlarinda
İncelenmesi - Bursa İli Örneği, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Uçlar, S. (2012). Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi ve İstanbul Örneği, İTÜ,
Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
UNEP/MAP (2012). Akdeniz Deniz ve Kıyı Çevresinin Durumu, Karar Vericiler İçin Özet. UNEP/MAP Raporu, 3.
53
54
Planlama 2020;30(1):54–65 | doi: 10.14744/planlama.2019.54771
ARAŞTIRMA / ARTICLE
Konya Ovası Bölgesi’nde Özel Ekonomi Bölgesi Oluşturulmasına
Yönelik GZFT Analizi ve Uzman Görüşlerinin Değerlendirilmesi
Evaluation of SWOT Analysis and Expert Opinions on the Establishment
of a Special Economic Zone in the Konya Plain Region
Emre Çakmak,1
İsmail Önden,2
1
Piri Reis Üniversitesi, İstanbul
2
Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü, Kocaeli
Mesut Samastı2
ÖZ
ABSTRACT
Dünya ticaretinde orta ve ileri teknoloji ürünlerinin toplam ticarete oranı hızla artmaktadır. Bu duruma uyum gösterebilme
kabiliyeti, gelişen ülke ekonomilerinin başarısını etkileyen önemli faktörlerdendir. Bundan dolayı her ülke dünya ekonomisindeki
yerlerini güçlendirebilmek veya koruyabilmek için çeşitli politikalar geliştirmektedirler. Özel ekonomi bölgeleri, ileri teknoloji
üretimine yönelimi sağlamaları, etkin yönetim yapıları, lojistik
kabiliyetleri ve ARGE altyapıları nedeniyle bu kapsamda önemli
bir araç olarak ortaya çıkmaktadır. Konya Ovası bölgesinde de
özel ekonomi bölgelerinin kurulmasına yönelik bir istek ve bu
konuda çeşitli araştırmalar mevcuttur. Özel ekonomi bölgelerinin (ÖEB) nitelikleri ve kurguları ülkeden ülkeye değiştiğinden,
bölgenin güçlü ve zayıf yönlerinin ortaya konulması ilk aşama
olarak görülebilir. Bu noktada bölge uzmanlarının görüşlerinin
yansıtılması, bölgenin beklentilerinin anlaşılmasında ve bölgeye
özel ÖEB kurgusunun yapılabilmesinde önemlidir. Bu gerekçelerden dolayı 129 davetli uzman ile bir çalıştay gerçekleştirilmiş
ve Ortak Akıl Platformu adımları ile sistematik şekilde uzmanlarla GZFT analizi gerçekleştirilmiştir. Uzmanlar ile yapılan çalışmanın ilk aşamasında GZFT çalışması gerçekleştirilmiş, ikinci
aşamasında ise belirlenen sıkıntılara yönelik öneri geliştirme çalışması gerçekleştirilmiştir. GZFT çalışmasının sonucunda bölgenin konum avantajı, üretim kapasiteleri, maliyet avantajları gibi
güçlü ve fırsatlar ortaya çıkmış. Bürokrasi, kurumsallaşma, nitelikli istihdam, limana mesafe gibi başlıkların ise tehdit veya zayıf
yön olarak gösterilmiştir. Bu çalışma kapsamında elde edilmiş
olan bulgular bölgede kurulması muhtemel olan ÖEB’e yönelik
beklentiyi ortaya koymuştur. Bu nedenle, makale çalışması ÖEB
ile ilgili bir ön çalışma olarak kurgulanmıştır.
The share of medium and high technology products in world trade is increasing rapidly. The ability to adapt to this situation is
an important factor affecting the success of developing country
economies. Therefore, each country develops various policies to
protect its place in the world economy. Special economic zones
(SEZ) are important tools in this context due to their orientation
towards advanced technology production, effective management
qualifications, logistics capabilities and R&D capabilities. There is
also a discussion for the establishment of Special Economic Zones
in Konya Region and there are various researches on this subject.
Since the characteristics and the structure of special economic
zones have changed from country to country, understanding of
the strengths and weaknesses of the region can be regarded as
the first stage. At this point it is important to reflect the views of
the region experts, to understand the expectations of the region,
and to make the special SEZ concept for the region. Due to these reasons, a workshop was held with 129 invited experts and a
SWOT analysis was conducted with these experts in a systematic
manner with the common knowledge platform steps. In the first
phase of the workshop, the SWOT study was carried out. In the
second phase, solution discussions for the determined problems
in the first phase were carried out. As a result of the SWOT study,
strong and opportunities such as location advantage, production
capacities and cost advantages of the region emerged. Headings
such as bureaucracy, institutionalization, lack of qualified employment and distance to the port are shown as threats or weaknesses. The findings obtained in this study revealed the expectation
for the SEZ which is likely to be established in the region. For this
reason, the article was designed as a preliminary study on SEZ.
Anahtar sözcükler: Bölgesel kalkınma; GZFT analizi; Konya Ovası bölgesi;
özel ekonomi bölgeleri; saha analizi.
Keywords: Regional development; SWOT analysis; Konya Plain region;
special economic zones; case analysis.
Geliş tarihi: 03.04.2019 Kabul tarihi: 30.10.2019
Online yayımlanma tarihi: 19.02.2020
Iletişim: Emre Çakmak.
e-posta: ecakmak@pirireis.edu.tr
OPEN ACCESS This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.
Emre Çakmak, İsmail Önden, Mesut Samastı
1. Giriş
Özel Ekonomi Bölgeleri (ÖEB), ülkeler dahilinde coğrafi bölgeleri kapsamaktadır-endüstriyi, üretimi ve ihracata yönelik
hizmetleri teşvik etmek için kullanılan arsa alanıdır ve tipik
olarak bir ülkenin genel ekonomik kanunlarından daha liberal yasalar ve ekonomi politikaları ile karakterize edilir (Wang
2013). Bu bölgelerde, bölgelere has kanun ve yönetmeliklere
sahip olması, devletin dış ticaret üzerindeki denetim ve vergi
uygulamalarının bir kısmından vazgeçmesi ve devletin bu bölgelere daha az müdahale etmesi sayesinde daha serbest ticari
faaliyet yapılabilmektedir.
Bu bölgeler literatürde çeşitli özellikleri ile tartışılan, bölgesel
kalkınma için kullanılabilecek bir araç olarak tanımlamaktadır.
Dünyanın farklı bölgelerinde farklı niteliklerle yer alan özel
üretim alanları, özellikle sektörel odaklanma ve ileri teknoloji üretiminin sağlanmasında fayda sağlamaktadırlar. Ancak
ÖEB’nin başarılı çalışabilmesi için önemli bazı hususların gözden kaçırılmaması gereklidir. Bölgelerdeki başarının önündeki
en yaygın engeller şunlardır: (FIAS 2008)
• Uygun olmayan saha lokasyonu ve yüksek sermaye harcamalarına ihtiyaç duyması
• Rekabetçi olmayan politikalar-geçici vergi indirimlerine
güvenme, katı performans gereksinimlerine ve yetersiz iş
gücü politikaları ve uygulamaları
• Zayıf bölge geliştirme uygulamaları-uygun olmayan şekilde
tasarlanmış veya aşırı tasarlanmış tesisler, yetersiz bakım
ve tanıtım uygulamaları
• Sübvanse edilmiş kira ve diğer hizmetler
• Kullanışsız ve hantal prosedürler ve kontroller
• Yetersiz idari yapılanma veya bölge idaresinde çok fazla
yapılanmanın olması
• Altyapı geliştirmede özel geliştiriciler ve hükümetler arasında zayıf bir koordinasyon.
Dünya ihracat verileri dikkate alındığında en fazla ihraç edilen
ilk ve ikinci yüz ürün dikkate alındığında bu ürünlerin dünya
toplam ihracatının %85’i gibi bir rakamı oluşturduğu görülebilmektedir (Ricardo ve diğ. 2011; TÜSSIDE 2017b). Bir diğer
husus ise teknoloji dönüşümünün sağlanmasıdır. Bu noktada
ifade edilmiş olan dünyada en fazla ihracatı gerçekleştirilen ilk
200 ürünün çoğunluğunun ileri ve orta düzey teknoloji ürünleri
olduğu ihracat kalemlerinin analizi sonucunda görülmektedir
(TÜSSIDE 2017a, 2017b). Hem teknoloji hem de ölçeğin belirli
ürünlerin üretimi sonucunda gerçekleşeceği tespiti, sanayinin
tüm ürünleri üretmesi yerine belirli ihracat kalemlerine odaklanmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. ÖEB’n başarılı olabilmesi için bölgedeki kısıtlı kaynakları verimli kullanarak tüm
ürünleri üretmeye çalışmak yerine bölgede üretim kabiliyetinin olduğu ve dünyada pazarı olan ürünlere odaklanmalı ve bu
ürünler üretilmeye çalışılmalıdır. Dolayısı ile odaklanma ile hem
ölçek ile ilgili durumun, hem de teknoloji dönüşümü ile ilgili du-
55
rumların çözülebileceği görülebilmektedir. Bu noktada ilk önce
ürünlerin, Türkiye pazarına üretilmesi, ardından da dünya pazarlarına satışın hedeflenmesi, gerekli tecrübenin edinilmesiyle
rekabetçiliğin daha rahat sağlanmasını beraberinde getirecektir.
Türkiye’de sanayi altyapısı göz önüne alındığında üretimin
ve sanayi altyapısının belirli bölgelerde kümelendiği görülebilmektedir. Bu kümelenmenin en başında Marmara Bölgesi
gelmektedir. Marmara bölgesi Istanbul’u merkezine alacak
şekilde doğu ve batı aksında yer alan gelişmiş bir sanayi bölgesidir. Bu bölgeden hem ülkenin ihtiyacı karşılanmakta hem
de ülkenin ihracatının büyük bölümü gerçekleştirilmektedir.
Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın 2017 verilerine göre Marmara
bölgesi Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’ya %47,1 katkı sağlamaktadır.
Ekonomiye en büyük katkıyı Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın %31,2
oluşturarak Istanbul yapmaktadır. Istanbul’u sırasıyla %8,2 ile
Ankara ve %7 ile Izmir takip etmektedir (TUIK 2017). Bu verilere bakıldığında ülkenin ekonomisine en katkıyı Marmara
bölgesi yapmaktadır. Bu durum ülkenin ekonomisinin bir bölgeye sıkıştığını göstermektedir. Bu bölgeye alternatif bölgeler
gerek herhangi bir afet gibi olağanüstü bir durum noktasında
ortaya çıkabilecek olan riskin havuzlanması, gerekse alternatif
bölgelerde de bölgesel kalkınmanın sağlanması açısından gereklidir. Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın 2017 verilerine göre KOP
bölgesi illeri ekonomiye %3,8 ve bu bölge içinde en büyük katkıyı %2,1 ile Konya yapmaktadır. Konya Ovası Bölgesi (KOP),
cari fazla veren ekonomik altyapısı (TÜIK 2013), sanayi üretim
kapasitesi ile bir alternatif bölge olarak ortaya çıkmaktadır.
KOP bölgesinde ÖEB’in oluşturulması ve nitelikli üretimin
gerçekleştirilmesine yönelik tartışmalar mevcuttur. Dolayısıyla ÖEB konseptine yönelik bölgeye dönük daha derin araştırmaların yapılması; bu bölgede ÖEB kurgusunun oluşturulması
durumunda gerçekleştirilecek olan yatırımın idari/mali, teknik
ve teknolojik açılardan gereksinimlerinin ortaya konulması başarılı bir sistemin kurgulanması açısından gereklidir. Bu noktadaki ilk aşama ise bölgenin beklentisinin ortaya konulması,
fırsat ve tehditlerinin, güçlü ve zayıf yönlerinin ortaya konulmasıdır. Bölgede yeni bir ÖEB konseptinin kurgulanabilmesi
için geçmiş tecrübelerin bulunmaması nedeni ile kalitatif yöntemler izlenerek konu ile ilgili tecrübesi bulunan uzmanların
görüşlerinin alınması gereklidir. Bu alanda en sık kullanılan tekniklerin başında ise GZFT analizi gelmektedir. GZFT analizi,
problemi değerlendirme konusunda bir çerçeve sunmaktadır.
Bu yapı altında da yeni tasarımın olası etkilerinin dört ana başlık altında değerlendirilebilmesi mümkün olabilmektedir.
Çalışma kapsamında bölgede bir ÖEB kurgusu oluşturulmasına yönelik bölge uzmanlarının görüşlerinin tespit edilmesi hedeflenmiştir. Bu nedenle de bölgedeki uzmanların tartışılmakta olan ÖEB konseptine yönelik bölge özelinde değerlendirme
yapmaları istenmiştir. GZFT çalışmasının gerçekleştirilmesi
için bölgeden özel sektör, kamu, sivil toplum ve akademiden
temsilcilerin davet edildiği bir çalıştay düzenlenmiştir. Çalış-
56
PLANLAMA
tay kapsamında ortak akıl platformu adı verilen veri toplama
yönteminin adımları izlenmiştir. Ortak akıl platformu uzman
katılımcıların fikirlerini belirtmeleri noktasında bir çerçeve
önermektedir ve bu sayede uzman görüşleri bir sistem sayesinde toplanarak, tüm katılımcıların net olarak katkıda bulunması sağlanmıştır. Bölgenin ÖEB’e ev sahipliği yapması durumu ile ilgili güçlü ve zayıf yönler ortaya konulmuş, fırsat ve
tehditler belirlenmiştir. GZFT çalışmasından sonra ise ortaya
çıkması muhtemel olan, tespit edilmiş tehditlere ve fırsatlara
yönelik öneri geliştirme çalışması gerçekleştirilmiştir. Bu analizlerin maksadı yüksek beklentileri bulunan bölgenin bir ÖEB
kurgusu gerçekleştirilmesine yönelik bölgeyi nasıl gördüğünün
tespitinin gerçekleştirilmesi ve bir öngörünün sağlanmasıdır.
Bu bulgular için ise metin madenciliği yöntemleri kullanılmış
ve bulgular bu yöntem kabiliyetleri ile sınıflanmıştır.
Makalenin kurgusu ise şu şekilde yapılmıştır. Öncelikle çalışma alanı ve özel ekonomik bölgeleri konsepti tanıtılmaktadır.
Ardından bölgede faaliyete alınması planlanan özel ekonomi
bölgesi ile ilgili saha analizi bölümü yer almaktadır. Bu bölümde Konya Ovası Bölgesi ile ilgili genel tanımlamalar ve ÖEB’nin
faydaları ve beklenen faydalar ile ilgili bulgular verilmektedir.
Bu bölümü uygulama bölümü izlemektedir. Bu bölümde öncelikle gerçekleşen saha analizinde kullanılan yöntemlerin neler
olduğu ve nasıl kullanıldıkları ifade edilmiş, ardından gerçekleştirilmiş olan veri toplama ve analiz kısımlarına yer verilerek
elde edilen bulgular özetlenmiştir. Sonuç ve değerlendirme
bölgesi nihai tartışmanın ve sonuçları vermiştir.
Şekil 1. Konya Karaman Mersin ticaret koridoru üretim alanları ve ulaşım
özellikleri.
2. Çalışma Alanı ve Özel Ekonomi Bölgesi
(ÖEB) Konsepti
Çalışma kapsamında Türkiye’nin merkezinde bulunan Konya
Ovası Bölgesi odak olarak alınmıştır. Bölgede ÖEB’ne yönelik süre gelen çalışmalar ve otomobil gibi odaklanılan üretime
yönelik araştırmalar mevcuttur (KOP Bölge Kalkınma Idaresi
Başkanlığı 2012; Protema 2016). Bölge sanayicilerinin ve siyasetçilerinin desteği, bölgenin sanayi altyapısı ve cari fazla
veren ekonomisi (TÜBITAK TÜSSIDE 2018) bölgeyi bu yeni
konseptin uygulanabilirliği noktasında ön plana çıkartmaktadır.
Bölüm kapsamında da bölge ile ilgili genel tanımlama yapılmakta ve çalışma kapsamında dikkate alınmakta olan ÖEB konsepti tanıtılmaktadır.
2.1. Bölge Özellikleri
Konya Ovası Projesi (KOP) bölgesi, Konya, Karaman, Aksaray,
Niğde, Nevşehir, Kırşehir, Kırıkkale ve Yozgat illerinden oluşan
bir bölgedir. Bölge 4 milyonu aşan nüfusu (TÜIK 2016), cari
fazlası veren ekonomik yapısı ve Türkiye ortalamasının altındaki
işsizlik rakamları ile Türkiye’nin önemli sanayi bölgelerinden tanesidir (TÜSSIDE 2017a). Bölge uluslararası ticaretin en önemli çıkış kapısı olan limanlara Mersin Limanları ile ulaşmaktadır.
Çıkış kapısının Mersin olmasının nedeni en yakın limanların
Şekil 2. KOP illeri ve Mersin OSB’lerindeki istihdam sayıları.
Mersin’de bulunması ve lojistik maliyet avantajının sağlanması
amacı ile en yakın limanların tercih edilmesinin bir gereklilik olmasıdır. Bölge karayolu ile Mersin International Port ve Taşucu
Limanı’na ulaşmaktadır. Demiryolu ile ise Mersin International Port’a erişim mevcuttur. Şekil 1, Konya-Karaman-Mersin
(KKM) ticaret koridorunun ulaşım yapısını ve limanlar ile üretim merkezleri arasındaki mesafeleri ifade etmektedir.
Bölgedeki üretim merkezleri olan OSB’lerin mekânsal dağılımı
ve OSB’lerdeki istihdam oranları Şekil 2’de görsel olarak ifade edilmiştir. Türkiye genelinde ise illerin GSYIH dağılımlarına
göre sınıflanması ve bu değerlerin sektörel dağılımları ise Şekil
3’te verilmiştir.
Emre Çakmak, İsmail Önden, Mesut Samastı
57
Şekil 3. Türkiye GSYİH sınıfları ve sektörel dağılımları.
KOP Bölgesinin bölgenin sanayisi dikkate alındığında makine
sektörü, tarım ve gıda sektörü ön plana çıkmaktadır. Bölgenin
dış ticaret verileri incelendiğinde cari fazla verildiği görülmekle
birlikte bu verinin teknoloji sınıfları incelendiğinde bölgenin
geliştirmesi gerekli olan alanlar ortaya çıkmaktadır. Bölge orta
ileri teknoloji üretiminde iyi performans göstermekle birlikte
ileri teknoloji üretiminde sınırlı performans göstermekte ve
bu alanda cari açık vermektedir. Bölgenin ihracat yaptığı ülkeler listelendiğinde ilk beş sırayı Irak, Almanya, Rusya, Suriye
ve Iran almaktadır. Ithalat yaptığı ülkeler listelendiğinde ise
Çin, Rusya, Almanya, Italya ve Kanada ilk beş sırayı almaktadır
(TÜBITAK TÜSSIDE 2018). Ülkelerin gelişmişlik seviyelerine
bakıldığında ileri teknoloji alanındaki cari açık görülebilmektedir. Teknoloji seviyelerine göre ihracat verilerine bakıldığında
Şekil 4’te verilmektedir. Şekilde 1: ileri teknoloji üretimini, 2
orta seviye teknoloji üretimini, 3 düşük seviye teknoloji üretimini, 4 kaynak tabanlı tarımsal üretimi, 5 birincil ürünleri, 6
sınıflanamayan ürünleri ifade etmektedir.
Bölgenin ticaret verileri incelendiğin en fazla ihracat ver ithalat
yapılan ürün kalemleri sıra ile Tablo 1 ve Tablo 2’de verilmiştir.
Bölgenin taşımacılık modlarını tek tek incelediğimizde; bölge,
karayolu altyapısı bakımından Türkiye’nin diğer bölgelerinde
olduğu gibi geniş bir karayolu ağına sahiptir. Bölgedeki mevcut
yolların toplam uzunluğu yaklaşık olarak 85 bin kilometredir
(KGM 2016). Diğer bir taşımacılık modu olan demiryolu taşımacılığı da KOP bölgesinde mevcut durumdadır. Yeni tren
900000000
800000000
700000000
600000000
500000000
400000000
300000000
200000000
100000000
0
1
2
Dünya ihracat
3
Dünya ithalat
4
5
AB ihracat
6
AB ithalat
Şekil 4. KOP bölgesi ihracat teknoloji seviyeleri (TÜBİTAK TÜSSİDE 2018).
yolu altyapılarının tamamlanması ile Konya’dan Mersin’e kadar
rahatlıkla hızlı trenle yük ve yolcu taşımacılığı yapılabilecektir.
Bölge ulaşım taşıma altyapılarına ek olarak TCDD tarafından
yatırımı gerçekleştirilen lojistik merkezlerden üç tanesi bölgede yer almaktadır (TCDD 2017). Konya (Kayacık), Karaman ve
Mersin (Yenice) lojistik merkezlerinin inşası devam etmektedir.
Lojistik merkez yatırımları Türkiye’de yer alan lojistik hareketliliğin merkezleri olacağından dolayı bu tesisler Konya-KaramanMersin ticaret koridorunun yük konsolidasyonu ve dağıtımında
da merkezleri oluşturacaklardır. Bölge denizyolu bağlantısına
bakıldığında, karayolu ile Taşucu Limanı’na, karayolu ve demiryolu ile Mersin Uluslararası Limanı’na erişim sağlamaktadır.
Mersin Taşucu’nda yer alan Taşucu Limanı’nın özelleştirme ihalesi gerçekleştirilmiş ve limanın rehabilitasyonu sayesinde bölgede dünya deniz taşımacılık ağına entegre ikinci bir liman oluşacaktır. Liman mevcut durumda da RORO hatları ile ve dökme
PLANLAMA
58
Tablo 1. KOP bölgesi illeri ve Mersin’in en fazla ihraç
ettiği ürün sınıflarının parasal miktarı
Tablo 3. KOP bölgesi illerindeki ekonomi bölgelerinin
sayıları
Ürün açıklaması
KOP bölgesi
illeri
Zencefilli ekmek, tatlı bisküviler, waffle ve gofretler
Kara taşıtlarının diğer aksam-parçaları
Mercimekler; kabuksuz (kuru)
Hububat-baklagilin öğütülmesi, işlenmesi
için makina-cihazlar
Limon ve tatlı limon (taze/kurutulmuş)
Buğday ve mahlut unu
Diğer ekmekçi mamulleri
Mandarin, klemantin, vilking vb. (taze/kurutulmuş)
Diğer taşıtlar için, zikzag vb özel taban desenli dış lastik
Diğer çikolata, kakao ihtiva eden gıda müstahzarları
Portakal (taze/kurutulmuş)
Makarna
Ayçiçeği tohumu yağları (diğer)
Kuş/kümes hayvanlarının yumurtaları-kabuklu
/taze/pişirilmiş
Milyon $
167
139
133
126
121
119
104
96
87
77
71
71
61
56
Tablo 2. KOP illeri ve Mersin ilinde 2015 yılında 50
milyon $'dan fazla ithalatı gerçekleştirilen ürünler
Ürün açıklaması
Mercimekler; kabuksuz (kuru)
Ayçiçeği tohumu yağları; ham
Diğer buğday ve mahlut
Hafif yağ-motor ve uçak benzini
Susam tohumu
Polietilen; özgül kütlesi 0, 94 veya daha fazla olan
Soya fasulyesi
Işığa duyarlı yarı iletken devre elemanları, (led)
Milyon $
160
155
133
75
72
63
58
50
yük gemileri ile ticaret koridorunu dünyaya taşımaktadır, ancak
limanda konteyner yük taşımacılığı mevcut değildir. Bu bağlantı
rotaları yurtdışına yük gönderilmesi ve yurtdışından yük gelmesi esnasında kullanılacak olan rotalardır. Gelen yükler direk
olarak KOP bölgesi ile ilgili olabileceği gibi bu ticari koridor Akdeniz-Marmara; Akdeniz-Karadeniz ve Akdeniz-Orta Anadolu
arasında bulunan tüm ticaret koridorlarına temas etmektedir.
Bölgede hizmet vermekte olan Konya ve Nevşehir-Kapadokya
Havalimanı olmak üzere iki havalimanı da mevcuttur. Bu havaalanlarından yük ve yolcu taşımacılığı yapılabilmektedir.
Şekil 2’de mekânsal dağılımları görülebilen KOP bölgesi ve
Mersin ilinin sanayi altyapısına bakacak olursak; bölgede 25
adet OSB (22 karma, 3 ihtisas ve özel OSB), 1 adet serbest
bölge ve 6 adet teknoloji geliştirme bölgesi bu bölgenin sınırları içerisindedir. KOP bölgesindeki tüm ekonomi bölgeleri
iller bazında Tablo 3’te gösterilmiştir.
Konya
Karaman
Aksaray
Niğde
Nevşehir
Kırşehir
Kırıkkale
Yozgat
Mersin
Serbest Karma
bölge
(OSB)
0
0
0
0
0
0
0
0
1
9
1
1
1
2
3
2
1
2
İhtisas
(OSB)
Teknoloji geliştirme
bölgesi
0
0
0
1 (Deri)
0
0
1 (Silah)
1 (Özel)
0
2
0
0
1
0
0
1
1
1
2.2. Özel Ekonomi Bölgeleri Konsepti
Ülkenin geri kalanından farklı idari, düzenleyici ve mali rejimlerle çalışan ve bir ülkedeki coğrafi olarak sınırlandırılmış
bir alan içindeki her tür bölgeye "Özel Ekonomi Bölgesi"
denmektedir (Dobronogov ve Farole 2012). Bu bölgelerde
yurtiçi ekonominin geri kalanına göre farklı yatırım koşulları,
vergilendirme ve uluslararası ticaret düzenlemeleri uygulanmaktadır (Dobronogov ve Farole 2012). Günümüz koşullarında yatırım için ayrılan alanların sınırlandırılması ve bu bölge
dışında kalan alanların bu bölgelerden sağladığı avantajlardan
yararlanılamaması nedeniyle bu tanımlama ÖEB beklentilerin
biraz gerisinde kalmaktadır. Daha geniş tanımlama ile özel
ekonomi bölgesi, birden fazla il ve ilçeyi kapsayan, belirli bir
amaca uygun inşa edilmiş alt bölgelerden oluşan, sanayi altyapısı, teknolojik altyapısı, limanı, havaalanı, meslek okulları
ve üniversiteleri, yerleşim ve konut alanları, ticaret yapıları,
kültür/sanat ve turistik yapıları gibi tesislerden oluşan ve hep
birlikte yönetilen, ülkenin geri kalanından farklı idari, düzenleyici ve mali rejimlerle çalışan sınırlandırılmamış bölgelerdir
(Çakmak, Önden, ve Samastı 2017).
Özel ekonomi bölgeleri dünyada hem gelişmekte olan ülkeler hem de gelişmiş ülkeler tarafından uygulanan sanayi politikalarından birisidir. Bu bölgeler, ekonomik büyümeyi teşvik
eder ve yatırımın gerçekleştirdiği bölgenin rekabet gücünü
artırmaya yardımcı olur (Çağlar ve Kurtsal 2011). FIAS (2008)
(The Multı-donor Investment Climate Advisory Service of
The World Bank Group) tarafından hazırlanan rapora göre,
dünyada tahmini olarak 135 ülkede yaklaşık 3.000 özel bölge
bulunmakta, bu bölgelerde 68 milyon üstünde iş imkanı sağlanmakta ve 500 milyar dolarlık ticaret yapılmaktadır. Özel
ekonomi bölgelerinden hükümetler/yerel yönetimler, yerli ve
yabancı yatırımcılar/girişimciler fayda sağlamaktadır.
Özel ekonomi bölgelerinin ülke ekonomisi, yerel yönetimler
ve hükümetler için faydaları şu şekilde sıralanabilir (Ge 1999,
Dobronogov ve Farole 2012);
Emre Çakmak, İsmail Önden, Mesut Samastı
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Istihdam yaratılması
Doğrudan yabancı yatırımların artması
Ihracat büyümesi ve ekonomik çeşitliliğinin sağlanması
Sektör çeşitliliğinin yükselmesi
Döviz kazancının artması
Bölgesel gelişme sağlaması
Altyapı Tesislerinin gelişmesi
Devlet gelirlerinin artması
Doğal kaynakların kullanımının azaltılması (Geri dönüşüm,
tekrar kullanma ve etkili imha yöntemleri gibi)
Ekonomik kalkınma sağlaması
Siyasi hedefler olarak kullanılması
Bilginin transfer edilmesi
Teknolojik yeniliklerin kullanılması ve yayılması
Uzmanlaşmanın artması
Maddi olmayan faydalar
Özel ekonomi bölgelerinin yabancı yatırımcılar için faydaları;
(UNIDO 2015, FIAS 2008)
• Düşük maliyetli işgücüne erişim imkanı
• Gümrüksüz ithalat rejimi sağlanması
• Piyasalara kolay erişim imkanı
• Yatırım yapılan ülke pazarındaki rekabet gücünün düşüklüğünden sağlanan avantajlar
• Dikey entegrasyonun artması
• Ürün yaşam döngüsünün uzatması
Özel ekonomi bölgelerinin yerel yatırımcılar ve girişimciler
için faydaları; (UNIDO 2015)
• Gümrüksüz ürün ve hizmet satışı imkanı
• Özel teşviklerden yararlanma
• Uluslararası rekabet gücünün artması
• Hem yatırım yapılan ülkedeki hem de diğer ülkelerdeki pazarlara aynı anda ticaretin olması
Özel ekonomi bölgelerinin ülke ekonomisi, yerel yönetimler
ve hükümetler için faydaları yukarı sıralanmıştır. Ancak, bu
bölgelerin bölge halkına, çevreye ve ekonomiye zararları da
bulunmaktadır. Bu potansiyel zararlar (Kumar 2008);
• Büyük ölçekli ve haksız arazi temin edilmesi
• Yerleşim ve rehabilitasyon politikaları ve planlarının yetersiz kalması
• Yerel halk için ÖEB nedeniyle ortaya çıkan geçim kaybını
önlemede yeni istihdam alanlarının sağlanmaması
• Doğal kaynaklar ve çevre üzerindeki yükün arttırılması ve
yerel toplulukların bu kaynaklar fayda sağlayamamaları
• Emlak patlamasına katkıda bulunması ve emlak bölgeleri
oluşturması
• Ağır sübvansiyondan kaynaklanan ekonomide potansiyel
gelir kaybı
• Onaylama ve uygulama süreciyle ilgili endişeler (yerel yönetim danışma ve yaptırım sınırlarının belirsizliği)
• Yerel halk ile çoğunlukla istişare edilmemesi
• Su güvenliğinin tehdit edilmesi
59
•
•
Yerel yönetimleri atlanması ve yerel toplulukları görmezden gelinmesi
Bölgesel eşitsizliklerinin arttırılması
3. Uygulama ve Bulgular
Bu bölümde araştırma adımlarının nasıl tasarlandığını, nasıl
uygulandığını ve uygulama sonucunda elde edilmiş bulguları
verilmiştir. Bölüm kapsamında öncelikle kullanılmış olan araştırma yöntemleri ile ilgili bilgiler ve analiz adımları verilmektedir. Ardından saha araştırmasında görüşü alınan uzmanların
kimler olduğu ve katılımcı profili verilmektedir. Uzmanların
tanıtılmasından sonra GZFT analizi, öneri geliştirme ve önceliklendirme çalışmasının sonuçları verilmektedir.
3.1. Çalışmada Kullanılan Yöntem ve GZFT Analizi
Veri analizi kalitatif veya kantitatif araçlarla yapılabilmektedir. Analiz edilecek problem ile ilgili veri setlerinin bulunması
durumunda çeşitli istatistiki veya optimizasyon yöntemlerini
kullanılarak gelecek ile ilgili projeksiyon yapma şansı doğmaktadır. Ancak geçmiş verilerin bulunmadığı ve ÖEB gibi yeni bir
konsept tartışmasında konu ile ilgili çeşitli tecrübeleri olan uzmanlara başvurmak gereklidir. Bu durumda da kalitatif çeşitli
araçlar gündeme gelmektedir.
Uzmanların yeni alanlar ile ilgili tecrübelerini ve görüşlerini
yansıtabilmek için ihtiyaca yönelik çeşitli yaklaşımlar üretilmiştir. Bunlardan ilki Delphi yöntemidir. Delphi yöntemi bir
konu ile ilgili tartışmada insanların ünvanları ve baskınlıklarının
ortadan kalkması için değerlendirmeye katılanların isimleri ve
ünvanlarını dikkate almadan yapılan değerlendirme yöntemidir. Yöntem sıra ile insan görüşlerini posta, e-mail gibi araçlarla toplayarak bir moderatör yönetiminde görüşleri tartıştırır.
Insanların ünvanları ve kimlikleri gizli tutulabildiğinden insanlar
görüşlerini kolaylıkla ortaya koyabilmekte ve iyileştirme önerileri geliştirilebilmektedir (Önden 2011).
Stratejik planlama ile ilgili bir diğer yöntem ise PESTLE
(P-Politik, E-Ekonomik, S-Sosyal, T-Teknolojik, L-Legal,
E-Çevre) yöntemidir. PESTLE yöntemi değerlendirilen konuyu altı başlık altında toparlayarak bir değerlendirme sistemi
önerir. Bu sayede yeni durum veya strateji ile ilgili bir çerçeve altında genel durum konunun özünden kopmadan belirlenebilmektedir. Literatürde ve uygulamada çok popüler olan
bir diğer değerlendirme yöntemi GZFT ‘GZFT’ analizidir.
GZFT analizi, işletmenin sektördeki rakiplerine oranla üstünlük (S) ve zayıflıkları (W) ile işletmenin içinde bulunduğu
çevredeki fırsatlar (O) ve tehditleri (T) belirleyen bir analiz
sürecidir (Kamilçelebi 2012). GZFT analizi değerlendirilen
bir problem ile ilgili mevcut durum ile gelecek durum arasındaki ilişkinin kurgulanması ve stratejilerin oluşturulabilmesi
konusunda işlevsel bir araç olarak ortaya çıkmaktadır. Güçlü
ve zayıf yönlerin ortaya konulması mevcut durumu, fırsat ve
PLANLAMA
60
3.2. Araştırma Katılımcı Profili ve Tanımlayıcı
Istatistikler
Çalıştay ile Konya-Karaman-Mersin koridoru için güçlü/gelişmeye açık yönler ile bu koridoru etkileyen çevresel fırsat/
tehditlere ilişkin düşüncelerinin öğrenilmesi, bunun yanı sıra
bu koridorun sanayi ve ticaret anlamında daha etkin hale getirilmesi için yapılması gerekenlerle ilgili alanında önde gelen
paydaşların görüşlerinin alınması amaçlanmıştır. Düzenlenen
çalıştay, “kürsüden anlatma ve toplu dinleme konferansı”
şeklinde olmayıp, yaratıcı fikir oluşturma yöntemi olan Ortak
Akıl Platformu tekniği kullanılarak, tüm katılımcıların çalışmaların başından sonuna kadar aktif katılımı ile yazılı bilgi ve belge
üretmeye yönelik olarak gerçekleştirilmiştir.
Bu amaçla 28.02.2017 tarihinde Konya’da düzenlenen çalıştaya, toplam 164 katılımcı davet edilmiş olup etkinlik 129 katılımcı ile gerçekleştirilmiştir. Etkinliğe davet edilen uzmanların
belirlenmesinde konu ile ilgili tecrübelerinin varlığı dikkate
alınmıştır. Bu kapsamda uzmanın belirlenmesinde akademik literatürü takip etmesi ve dünya örneklerini bilmesi, bölgedeki
üretim yapısı ve yönetim alanındaki tecrübelere sahip olması,
bölgedeki kamu yönetimi ile ilgili alanda bilgi ve tecrübe sahipliği yetkinliklerinden bir tanesine sahip olması aranmıştır.
Bu yetkinliklere uyan bölgedeki üretim tesislerinin sahipleri
Oluşturulan gruplar kağıt tepsi
ve post-it olan
8 kişilik yuvarlak masalara
yerleştirilir
Moderatörün yönlendirmesi ile her
katılımcı post-it'e bir fikir yazar
2 dk. zil uyarısı ile her katılımcı
post-it üzerine yazdığı fikri bir
sonraki katılımcıya iletir
8. fikir üretme
turutamamlandı
mı?
Hayır
Katılımcı kendisine gelen post-it
üzerindeki fikri okur, mükerrer
olmayacak başka bir fikir yazar
Seçilen fikir konsodilasyon ve
puanlama için panoya asılır
Hayır
Sistematik yaklaşım ile ilgili TÜBITAK TÜSSIDE’nin marka
tescilli ürünü olan Ortak Akıl Platformu (OAP) kullanılmıştır (TUSSIDE 2016). Şekil 1 üzerinde, Ortak Akıl Platformu
(OAP)’nun adımları ve akışı gösterilmiştir. OAP, GZFT analizinin gerçekleştirilmesi için bir sistem oluşturmaktadır ve kişisel tartışmaların veya sadece belirli konuların tartışılmasının
önüne geçilmektedir.
OAP katılımcıları farklı
uzmanlıklar ve taraflar bir araya
gelecek şekilde gruplandırılır
Gruptaki 1. katılımcı son fikir
üretme turunda kendi önüne
gelen fikirlerden ilkini seslice grup
üyelerine okur
Diğer katılımcılardaki
fikirlerde, okunan bu fikir
ile mükerrer olan var mı?
Evet
Tespit edilen
mükerrer fikir
okunandan
iyi mi?
Panodaki fikirlerin puanlanması için
gruptaki katalımcılara mavi ve yeşil
olmak üzere iki farklı renkte, sınırlı
sayılarda nokta etiketler verilir
Katılımcılar önce kendi
panolarındaki fikirleri yeşil
etiketlerle puanlarlar. Bir kişi
bir fikre maksimum iki etiket
yapıştırabilir
Kendi panolarındaki fikirlerin
puanlaması bittikten sonra komşu
grupların panolarındaki fikirler mavi
etiketlerle benzer şekilde puanlanır
Evet
tehditler ise gelecekteki durumları ortaya koyabilmektedir.
Bu sayede ortaya çıkan boşluk ile ilgili stratejilerin geliştirilebilmesi söz konusu olabilmektedir. Ifade edilen yöntemler
değerlendirilen problemler ile ilgili bir değerlendirme çerçevesi oluşturmaktadır. GZFT analizi ÖEB konsepti ile ilgili henüz Türkiye’de bir uygulamanın bulunmaması nedeni ile hem
mevcut durumun ortaya konulması, hem de gelecekle ilgili
değerlendirmelere ihtiyaç duymaktadır. Bu sebepten dolayı
GZFT analizinin kullanılması çalışma kapsamında uygun görülmüş ve analizler bu yöntem ile gerçekleştirilmiştir.
Herhangi bir kalitatif yöntem ile uzmanların tecrübelerinden
faydalanılması gerektiğinde insanların yaklaşımlarındaki farklılıklar değerlendirmeleri etkileyebilecek düzeyde olabilir. Bu
problemin ortadan kaldırılabilmesi için yüksek katılımın sağlanması ve insan görüşlerinin geneli yansıtabileceği hale getirilmesi gereklidir. Bölgedeki genel algının yansıtılabilmesi için yüksek
katılımlı bir toplantının gerçekleştirilmesi ve sistematik olarak
bilgi alışverişinin sağlanması hedeflenmiştir. Bilgi alışverişinin
sağlanması için çalıştaylar düzenlemiş ve konunun uzmanlarının bir araya getirildiği çalışma toplantıları yapılmıştır (Şekil 5).
Puanlamaların sonunda her grubun
sözcüsü sırayla en yüksek puan alan
tespitleri diğer katılımcılar ile sesli
olarak paylaşır
Panolardaki tüm fikir ve tespitler
toplanarak rapor haline getirilir
Hayır
İlgili fikir kenara ayrılır
ve kullanılmaz
Şekil 5. Ortak Akıl Platformu’nun kullanım yöntemi (Çal ve diğ., 2017).
veya uzman yöneticileri, lojistik alanında faaliyet gösteren şirketlerin sahipleri veya yöneticileri, sivil toplum kuruluşlarının
uzmanları ve yöneticileri, üniversite öğretim elemanları, Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, KOP
BKI, MEVKA Kalkınma Ajansı, Karayolları, DHMI gibi merkezi
ve yerel kamu kurumlarının uzmanları davet edilmiş ve bu kurumların uzmanları çalıştaya katılım göstermiştir.
Katılımcıları ifade etmek amaçlı temsil ettikleri sektörlere
göre dört farklı sınıfa ayrılmış ve bu sınıflara düşen katılımcı
Emre Çakmak, İsmail Önden, Mesut Samastı
61
Çalıştay yöntemi ile katılımcılardan
tespitler alınır
İlk tespit, metin analiz uzmanı
tarafından olunur, ilgili ifadenin
ne ile ilgili olduğu belirlenir
Metin analiz uzmanları tarafından
tespitler incelmeye alınır
Yeni tespit mevcut ana
grup başlığı ile ilgili mi?
Tespite yönelik ana grup
başlığı belirlenir
Gerçekleştirilen tespitler bölgesel
ya da sektörel bazlı olmak üzere
ayrı dosyalara ayrılır
Hayır
Tespite yönelik alt grup
başlığı belirlenir
İlk dosyadan metin analiz
işlemine başlanır
Yeni tespit mevcut alt
grup başlığı ile ilgili mi?
Hayır
İlgili tespit bu alt grup başlık
altına eklenir
Evet
İlgili alt grup ve ana grup başlığına
+1 eklenir
İncelenecek
başka tespit
var mı?
Evet
Metin analiz uzmanı tarafından bir sonraki
tespitin ne ile ilgili olduğu belirlenir
Evet
İlgili dosyanın metin analiz işlemine
başlanır
Hayır
İlgili tespitler, gruplardaki görülme
sıklıklarına göre istatistiki
analizleri yapar
Hayır
İncelenecek
başka dosya
var mı?
Şekil 6. MAXQDA ile metin analiz yaklaşımı.
sayıları Tablo 4’te verilmiştir. Bu gruplar, kamu kurum/kuruluş temsilcileri, akademisyenler, sivil toplum yetkilileri ve özel
sektör temsilcileri olarak belirlenmiştir. Katılımcıların sektörel
dağılımı Tablo 4’te gösterilmiştir. Tablo 4’e göre, katılımcıların
büyük çoğunluğu kamu kurum/kuruluş temsilcileri olup oranı
%54,3’tür. Diğer gruplar ise %11,6’sı sivil toplum yetkilileri,
%16,3’ü akademisyenler ve %17,8’i de özel sektör temsilcilerinden oluşmaktadır.
Katılımcı sayısının yüksek olması ve sağlıklı verilerin katılımcı
uzmanlardan edinilebilmesi için katılımcılar 16 çalışma grubuna ayrılmışlardır. 16 grubun 4 tanesi bölgenin zayıf yönleri, 4
tanesi güçlü yanları, 4 tanesi fırsatlarını ve 4 tanesi de tehditlerini çalışmıştır. Oturum planı yukarıda verilen sınıflama
mantığında olduğu gibi her masaya farklı uzmanlıkların yansıtılabilmesini sağlamak maksatlı çalışma ekibi tarafından belirlenmiştir.
3.3. Saha Analizi
GZFT analizinde, güçlü yönler; Konya-Karaman-Mersin bölgesinin başarılı performans sağlamasını gösteren yetkinlikleri
göstermektedir. Zayıf yönler; bu bölgenin başarısını olumsuz
etkileyen yetkinlikleri göstermektedir. Fırsatlar; bu bölgenin
içinde bulunduğu çevredeki fırsatları göstermektedir. Tehditlerse; fırsatların tam tersi olarak bulunduğu çevredeki bölgeyi
etkileyen tehditleri göstermektedir. Çalıştayda uygulanan Or-
Tablo 4. Katılımcı profili
Katılımcılar
Sayı
Yüzde
Kamu kurum/kuruluş temsilcileri
Sivil toplum yetkilileri
Akademisyenler
Özel sektör temsilcileri
Toplam
70
15
21
23
129
54,3
11,6
16,3
17,8
100,0
tak Akıl Platformu süreci ile Konya-Karaman-Mersin koridorunun mevcut durum analizi için güçlü/gelişmeye açık yönler
ile bu koridoru etkileyen fırsat/tehditler ortaya konulmuştur.
Ilk olarak, Konya-Karaman-Mersin illerinin güçlü yönlerine
yönelik çalıştay katılımcılarının belirtmiş oldukları 125 farklı
tespitin MaxQDA12 nitel analiz programı analiz edilmiştir. Bu
programa ait analiz yaklaşımı Şekil 6’da gösterilmektedir.
Çalıştay çıktıları ile gerçekleştirilen metin analizleri sonucu
tespitler tekrar sıklıklarına göre 3 ana grup altında gruplandırılmıştır. Bu gruplardan bölgenin en güçlü olduğu alanın 66
tekrar sıklığı ile “Sanayi ve Ticari Faaliyetler” olduğu görülmektedir. Bölgede Konya gibi sanayisi gelişmiş illerin olması bu
durumu açıklamaktadır. “Sanayi ve ticari Faaliyetler” ana grubunun alt grupları incelendiğinde, “Teşviklere bağlı yatırımın
PLANLAMA
62
cazip olması” 8 tekrar sıklığı, “Güçlü sanayi yapısı”, “Enerjiye
ulaşım kolaylığı” ve “Üniversite-sanayi-kurum işbirlikleri” 7’şer
tekrar sıklığı, “Rekabet geliştirici yapının olması” ise 6 tekrar
sıklığına sahip olduğu analiz sonuçlarından elde edilmiştir. Bu
tespitler “Sanayi ve Ticari Faaliyetler” için gerekli ekosistemi
destekleyen parametrelerdir.
“Sanayi ve Ticari Faaliyetler” ana grubunu 48 tekrar sıklığı
ile “Coğrafi Konumu Avantajı” ana grubu takip etmektedir.
Bölgenin sınıra yakın olması, küresel pazara açılması konusunda ciddi avantaj sağladığından bu ana grubunun ikinci en sık
tekrar eden grup olarak çıkmasının anlamlı olduğu düşünülmektedir. Bu ana grubun alt grupları incelendiğinde, “Ulaşım
olanaklarının olması” 11 tekrar sıklığı, “Tedarikçilere ve hammaddeye ulaşım kolaylığı” 7 tekrar sıklığı ve “Yatırım için geniş
ve düz arazilerin mevcudiyeti” 6 tekrar sıklığına sahip olduğu
analiz sonuçlarından elde edilmiştir.
Bölgesel Güçlü Yanlar kapsamında yapılan analizlerde son ana
grubu olarak 11 tekrar sıklığı ile “Istihdam Olanakları” takip
etmektedir. Bu ana grubun alt grupları incelendiğinde ise “istihdam kolaylığı” ve “Nitelikli personel bulma kolaylığı” 3’er
tekrar sıklığı, “Eğitimli ve Nitelikli Yönetici varlığı” ve “Ucuz
işgücü” ise 2’şer tekrar sıklığına sahip olduğu analiz sonuçlarından elde edilmiştir.
Bölgenin geliştirilmeye açık olduğu zayıf alanları incelendiğinde
ise 127 tespit ortaya konulmuştur. Bu tespitlerin ana gruplandırmaları yapıldığında 30 tekrar sayısı ile “Kurumlar arası
Etkin iletişim ve Işbirliği” öncelikli olarak çıkmaktadır. Bu ana
grubun altında ise “Akademik işbirliğinin yeterli olmaması” ve
“Işbirliğinin yeterli olmaması” 6’şar tekrar sıklığına sahipken,
“Etkin iletişim eksikliği” ‘nin 5 tekrar sıklığına sahip olduğu
analiz sonuçlarından elde edilmiştir. Bu tespitlerin kök nedeninde işletmeler ve kurumlar arasında etkin iletişim eksiliğinden kaynaklandığı düşünülmektedir.
Bölgenin geliştirilmeye açık olduğu zayıf alanları kapsamında
bir sonraki en sık tekrar oranına sahip tespit 22 tekrar ile
“Üretim Potansiyelindeki Engeller” tespitidir. Bu ana grubun
altındaki tespitler incelendiğinde “Katma değerli üretimin
yeterli olmaması” 4 tekrar sıklığı, “ürün çeşitliliğinin yeterli
olmaması”, “Kaynakların verimsiz kullanılması”, “Ar-Ge faaliyetlerinin yeterli olmaması”, “Tarım faaliyetlerinin bilinçsiz
yapılması” ve “Küresel pazarlara entegre olamama” tespitlerinin 3’er tekrar sıklığına sahip olduğu görülmektedir. KOP
Bölgesi’nde 2016 yılında gerçekleştirilen ithalat ve ihracat verilerine bakıldığında, ihracatın %37’ü birincil ürün, %40’unun
ise orta teknoloji ürünler olması yapılan tespitlerin doğru olduğunu göstermektedir.
Bölgenin geliştirilmeye açık olduğu zayıf alanları kapsamında
bir sonraki en sık tekrar oranına sahip tespit ise 21 tekrar
KOP bölgesi 2016 dış ticaret teknoloji sınıflandırması (%)
İthalat
28
İhracat
4
37
0
20
16
9
31
13
40
Birincil ürünler
Düşük teknoloji
Orta teknoloji
İleri teknoloji
20
40
60
80
1
100
Kaynak tabanlı üretim
Şekil 7. KOP bölgesi 2016 dış ticaret teknoloji sınıflandırması (KOPBKİ, 2016).
ile “Ulaştırma ve Lojistik” tespiti takip etmektedir. Bu tespite
yönelik alt gruplarda ise “Ulaşım entegrasyon ve altyapı olanaklarının geliştirilmesi” 17 tekrar sıklığına sahip olduğu görülmektedir. Dünyada üretilen her 1 doların 25 cent’i lojistik
faaliyetlere harcandığı bilinmektedir (Tokay, Deran, & Arslan,
2016). Bundan dolayı bölgedeki firmalar, lojistik altyapı olanaklarının geliştirilmesi ile birlikte küresel rekabet ortamında
ciddi avantajlar elde edeceklerdir. Bölge’de yapılacak olan Lojistik Köy ile bu entegrasyonların daha etkin yapılması planlanmaktadır (Şekil 7).
Bölgenin sahip olduğu fırsatlar incelendiğinde uzmanlar tarafından 140 farklı tespit ortaya konulmuştur. Benzer şekilde
gruplandırılan bu tespitlerden “Üretim Fırsatları” 50 tekrar
sayısı ile öncelikli fırsat ana grubu olarak öne çıkmaktadır. “Lojistik Olanaklar” ve “Bölgesel Fırsatlar” ise sırasıyla 27 ve 20
tekrar sıklıklarına sahiptirler. Alt gruplardaki tekrar sıklıklarına
bakıldığında “Üretim Fırsatları” ana grubunun alt gruplarında
“Ihtisas OSB yaklaşımının yaygınlaşması” ve “Bölgedeki tarım
ürünleri işlenerek katma değer oluşturulması” ifadelerinin 9
tekrar sıklığı, “Bölgedeki tarımsal hammadde bolluğu” ise 8
tekrar sıklığına sahip olduğu görülmüştür. “Lojistik Olanaklar”
ana grubun alt grubunda ise “Ulaşım altyapı olanakları” 10
tekrar sıklığı ve “Diğer lojistik modların etkin olması” ifadeler
8 tekrar sıklığına sahip olduğu analiz sonuçlarından elde edilmiştir. “Bölgesel Fırsatlar” ana grubunun alt grup başlıklarında
ise “Bölgenin Üretim için Uygun Alana Sahip Olması” ifadesinin 12 tekrar sıklığına sahip olduğu görülmektedir.
Bölgenin sahip olduğu tehdit olguları incelendiğinde ise uzmanlar tarafından 95 farklı tespit ortaya konulmuştur. Bu
tespitlerden “Üretim Faaliyetleri” 23 tekrar ile öncelikli ifade
olarak çıkmaktadır. “Üretim Faaliyetleri” ana grubunun altındaki alt gruplar incelendiğinde “Bilinçsiz tarımdan kaynaklı
oluşan çevresel tehditler” 7 tekrar sıklığı “Teknolojik üretim
altyapısının yetersiz oluşu” ise 5 tekrar sıklığına sahip olduğu
görülmektedir. Kontrol sulamadan kaynaklı olarak Bölge’de
ciddi su ve yapısal problemler olduğu bilinmektedir. Sulama faaliyetlerinin teknolojik altyapı olanaklarıyla yapılması çevresel
tehditlerin oluşmasını engelleyecektir.
“Finansal Problemler” ana grubunun alt gruplarında ise “Yanlış
ve yetersiz teşvik uygulamaları” 7 tekrar sıklığına, “Ekonomi-
Emre Çakmak, İsmail Önden, Mesut Samastı
63
14 tekrar sıklığı, “Kurumlar Arası Iletişim ve Işbirliği” grubunda yer alan “Kurumlar Arası Etkin Iletişim ve işbirliği Olmalı”
önerisinin ise 11 tekrar sıklığına sahip olduğu görülmektedir.
4. Sonuç ve Değerlendirme
Şekil 8. Geliştirilen önerilerin üst gruplandırmaları.
deki dalgalanmalar” ise 6 tekrar sıklığına sahip olduğu analiz
sonucunda elde edilmiştir. Sürdürülebilir rekabet olanakları
için ekonomideki dalgalanmaların daha stabil hale getirilerek,
gerek teknolojik altyapı gereksinimleri, gerekse finansal daralmalara yönelik teşviklerin yeterli ve doğru seviyelerde kullanılmasına olanak sağlanmalıdır.
Konya-Karaman-Mersin bölgesinin içsel yeteneklerin (güçlü
yönler ve zayıf yönleri) ve bölgeyi etkileyen dış etkilerin (fırsatlar ve tehditler) neler olduğu katılımcılar tarafından belirlendikten sonra, katılımcılara bölgenin sanayi ve ticaret kapasitesini artırmak için öneri fikirler üretmeleri istenmiştir. Öneri
fikir üretmeleri sonucunda oluşan 208 tespit MaxQDA nitel
analiz programı ile analiz edilerek tespitlerin tekrar sıklıkları
hesaplanarak bu tespitlerin gruplandırmaları Şekil 8’deki gibi
yapılmıştır.
“Üretim Faaliyetleri” kapsamında gruplandırılan 52 ifadenin alt
gruplamalarına bakıldığında “Bölgesel Değer Zincirleri Oluşturulmalı” ifadesi 12 tekrar sıklığı ile öncelikli ifadeler arasında
yer almaktadır. “Kaynakların Verimli Kullanılarak Maliyetlerin
Düşürülmesi” 9 tekrar sıklığına sahipken, “Teknolojik altyapı
ile üretim faaliyetlerinin modernleştirilmesi” ve “Katma Değerli ürün üretimi” önerileri ise 7 tekrar sıklığına sahiptir.
“Üretim Faaliyetleri” öneri grubunun tekrar sıklığı ile hemen
hemen eşit değere sahip “Teşviklerin Geliştirilmesi ve Bürokrasinin Yalınlaştırılması” öneri grubundaki önerilerden olan
“Ihtisas OSB ve Kümelenmeler Desteklenmeli ve Yaygınlaştırılmalı” önerisi 18 tekrar sayısı ile bu gruptaki en önemli öneri
olduğu görülmektedir. Bu öneriyi 11 tekrar ile “Ar-Ge ve ÜrGe Faaliyetleri Teşvik Edilmeli” ve 8 tekrar sayısı ile “Teşvik
Politikaları Yeniden Düzenlenmeli” önerileri takip etmektedir.
Öneri gruplarında 34 öneri ifadesi ile 3. sırasında yer alan
“Lojistik Altyapı” grubunun alt öneri ifadeleri incelendiğinde
“Entegre Lojistik Hizmeti Sağlayacak Altyapı Olanakları” önerisinin 15 tekrar ile en önemli öneri ifadesi olduğu görülmektedir. Bu öneri ifadesini 6 tekrar sayısı ile “Demiryolu Altyapı
Olanakları Geliştirilmeli” önerisi takip etmektedir.
Benzer şekilde diğer öneri grupları da analiz edildiğinde “Hedef Pazar ve Rekabet” grubundaki “Tanıtım Faaliyetleri ve Bölgesel Markalar Çalışmaları” önerisi tekrar sıklığı, “Istihdam”
grubundaki “Yetenek ve Yetkinliğin Geliştirilmesi” önerisinin
Çalışma kapsamında KOP bölgesi için ÖEB kurguları ve beklentileri araştırılmıştır. Değerlendirmenin sistematik olarak
gerçekleştirilebilmesi için OAP yaklaşımı kullanılmış ve bu
yaklaşımla düzenlenen çalıştayda davetli katılımcılarla GZFT
analizi gerçekleştirilmiştir. Çalıştaya kamu, sivil toplum, akademi ve özel sektör temsilcileri katılım göstermiş ve çalıştayda
farklı uzmanlıklar ve farklı çalışma kültürlerinin bilgi ve birikiminin yansıtılması sağlanmıştır. Dolayısı ile bu saha araştırmasının sonucunun verildiği özet tabloların çeşitli uzmanlıkların
ve önemli tecrübelerin özeti olduğu kolaylıkla ifade edilebilecektir. Özellikle ÖEB kurgusunun yapılması esnasında, mevcut
durum analizinde ve tehdit algısında bu değerlendirmelerin
önemi olacaktır. Çalıştayın çıktılarına bakıldığında bölgenin
konum avantajı, üretim kapasiteleri, maliyet avantajları gibi
başlıklar öne çıkmaktadır. Bürokrasi, kurumsallaşma, nitelikli
istihdam, limana mesafe gibi başlıkların ise tehdit veya zayıf
yön olarak öne çıktığı görülmektedir.
Çalıştayda sadece GZFT aşamaları tamamlanmamıştır, KOP
bölgesi için öneriler de geliştirilmiştir. Bu öneriler sektörel
odaklanma, teşvik ve destek, teknoloji dönüşümü, istihdamın
artırılması, lojistik ve taşımacılık kapasitelerinin geliştirilmesi
başlıkları altında kümelenmiştir.
ÖEB’nin sunduğu önemli başlıkların bu iyileştirme önerileri
ile ilgili olduğu ifade edilebilir. ÖEB üretim alanları olduğu gibi
belirli endüstrilerin üzerine kurgulanmaktadırlar. Dolayısı ile
üretimin sağlanabilmesi için istihdam olanaklarının ve gerekli
üretimin sağlanabilmesi için de eğitim olanaklarının artırılması gerekmektedir. Bu başlıklar da gerek bölgesel kalkınmanın
sağlanması, gerekse ülke ekonomisinin canlanmasını sağlayacak niteliktedir.
Gerçekleşen çalışma kapsamında bölgenin güçlü yönleri açısından konum avantajı ve sanayi ve ticari faaliyetleri ortaya
çıkmıştır. Gerçekten de bölgenin ticari faaliyetleri göz önüne
alındığında bölgenin orta ileri teknoloji ürünlerinin üretimi ve
uluslararası ticareti noktasında bölgesel bir oyuncu olduğu
görülebilmektedir. Bunda bölgedeki makine sanayiinin varlığı
önemlidir. Konya Ovası bölgesinin tarihi geçmişinde de önemli
olarak görünen gıda ve tarım ürünlerinin üretimi ise bölgenin günümüzde de üretim kabiliyetinin en önemli olduğu alanı göstermektedir. Dolayısı ile yeni bir üretim konsepti olan
ÖEB'lerin tasarımında da katma değerli gıda sanayiinin kurgulanması da bölgenin mevcutta yapmakta olduğuna ek bir katma değerin üretilmesinde önemli olacaktır. Bu noktada ifade
edilen duruma detay bir örnek olarak, Karaman'ın Türkiye'de
PLANLAMA
64
en fazla sayıda elma ağacına sahip olması ve bu üretimin gıda
sanayiinde değerlendirilmesi örneği verilebilir. Diğer güçlü
yönlere bakıldığında bölgede yer alan ulaşım seçeneklerinin
varlığı, yatırımda teşvik olanaklarının bulunması, sanayi altyapısının güçlü olması, enerjiye ulaşımın kolaylığı, tedarikçiye ve
hammaddeye yakınlık ve ulaşım kolaylığı olarak belirlenmiştir.
Bu güçlü yönlerin yanında bir bütünün parçalarını oluşturan
güvenlik, turizm faaliyetleri, istihdam kolaylığı, üretim çeşitliliği
vb. başlıklar da uzmanlar tarafından ifade edilmiştir.
Bölgedeki tehditlere bakıldığında finansal problemler, ulaşım
altyapı eksikliği, bilinçsiz tarım üretimi, yanlış ve yetersiz teşvikler en önde gelen tespitler olarak ortaya çıkmaktadır. Bu
tespitler ise bölgede daha iyi çalışacak bir uluslararası ticaret
sisteminin nasıl kurgulanması gerektiğine yönelik ipuçlarını
vermektedir.
Bölgenin üretim için uygun alana sahip olması, ulaşım altyapısı
ve çeşitliliği ve bölgenin yakın olduğu Mersin Limanı'nın uluslararası ticaret için önemli bir liman olması, teşvik olanakları,
kurumlar arasında etkin iletişimin ve işbirliğinin olması şeklinde bölgenin fırsatları tespit edilmiştir.
Gelişmeye açık başlıklar olarak ulaşım ve entegrasyonun geliştirilmesi, kalifiye eleman mevcudiyeti ile ilgili iki başlık en
önemli tespitler olarak diğer tespitler arasından sıyrılmıştır.
Işbirliği eksikliği, akademi ile iletişim eksikliği, teşvik olanakların geliştirilmesi, sosyal olanakların yetersiz olması, marka
çalışmaları ve pazarlama eksikliği, yönetim danışmanlığı eksikliği, katma değerli üretimin yeterli olmaması gibi önemli diğer
tespitler de yer almaktadır.
Yapılan tespitlere bakıldığında bölgedeki ihracatın geliştirilebilmesi için bölgedeki mevcut durumu anlama noktasında
önemli bilgiler yer almaktadır. Bölgenin rekabet gücünün artırılabilmesi için ortaya çıkan nitelikli iş gücü temini, ulaşım
altyapısının güçlendirilmesi, markalaşma gereği, yönetişim sisteminin ve teknoloji üretimini sağlayabilecek üniversite-sektör
iletişimlerinin sağlanması tespitleri çalışma kapsamında uzman
görüşmelerinde tespit edilmiştir.
Bu kapsamda bir ÖEB kurgusunda bir genel bir kurgunun yapılması gerekmektedir. Sadece bir üretim alanı olarak ÖEB
kurgusunun yapılması bölgede kurulmak istenen sistemi sağlayamayacaktır. Zira, ÖEB’ler üretime ve sanayiye sistematik bir
yaklaşım getirmektedir. Bu yeni yaklaşım ÖEB’in sadece bir
üretim alanı olarak değil, teknoloji geliştirme, lojistik ile birlikte üretim ve hizmet alanının oluşturulmasından gelmektedir.
Ek olarak ÖEB’ler 7/24 yaşayan alanlar olacak şekilde sosyal
donatı alanlarına da sahip olacaklardır. Bu sayede bu alanlar
sadece mesai saatlerinde çalışan alanlar değil, yaşamın yer aldığı bölgeler olarak oluşturulmaktadır. Sosyal etkinlikle fuarlar,
sektörel toplantılar gibi iş hayatı ile ilgili olabileceği gibi şehir
Teknoloji
geliştirme
alanı
Lojistik
alanı
Üretim ve hizmet alanı
Sosyal donatı alanları
Şekil 9. ÖEB konsepti bileşenleri (TÜBİTAK TÜSSİDE 2018).
yaşamı ile ilgili de olabilecektir. Kore’de kurgulanan Incheon
ÖEB’i teknoloji üretimini merkezine alan bir şehir olarak
kurgulanmıştır. Önerilmekte olan ÖEB konsepti de üretim,
ulaşım ile teknoloji üretimini birleştirmekte, aynı zamanda da
sosyal hayatı da içerisinde barındırmaktadır. Şekil 9 ise ÖEB
konseptinin bileşenlerini ifade etmektedir.
Bunun sonucunda da beklenti anketlerinde tespit edilmiş
olan altyapı, teşvik ve hız beklentilerine karşılık verme şansı
doğmaktadır. Ek olarak bu bölgelerin aktifleştirilebilmesine
yönelik arazi, ekipman & makine, inşa teşvikleri olduğundan
bu alanda da beklentiler karşılanabilecektir. Sonuç olarak
bölgesel olarak çekim merkezi olan ve Avrupa Birliği ortak
pazarında olan bu bölgeye doğrudan yabancı yatırımı gelmesi
de beklenecektir. Bu durum bölgeyi hem Çin’e alternatif bir
üretim merkezi haline getirecek hem de bölgeyi beklediği ileri
üretim teknolojilerine kavuşturacak bir argüman olarak kullanılabilecektir.
Sanayideki dönüşümlerin gerçekleştirilmesinde bir diğer özellik odaklanmadır. Belirli üretim çıktısı hedefleri ile aynı üretim
alanları belirli bölgelerde toplanılarak bir ekosistem oluşturma
şansı mevcuttur. Bu noktada ilgili özel ekonomi bölgelerinin
şansı Türkiye’nin nüfusu ve alım gücü nedeni ile önemli bir
pazar olmasıdır. Belirli sektörlerdeki alım garantisinin verilmesi sonucunda özel ekonomi bölgeleri kurulum aşamasında yüksek rekabet ile boğuşmak zorunda kalmayacaklardır.
Ardından belirli tecrübe elde edildikten sonra ise bu ÖEB,
KOP bölgesinin etki alanında bulunan pazarlarda da söz sahibi olabileceklerdir. Odaklanma sonucunda elde edilecek en
önemli avantaj ölçek avantajıdır. Toplu satın alma, pazarlama,
R&D, servis hizmetlerinin sunulması sonucunda da maliyetler
önemli seviyede düşebilecektir. Bu durumda bölgede yer alan
şirketler için yüksek rekabetçilik avantajını ifade edecektir.
Emre Çakmak, İsmail Önden, Mesut Samastı
KAYNAKLAR
Çağlar, Esen, ve Yaprak Kurtsal. 2011. “Bölgesel Sanayi Politikası Aracı Olarak
Özel Ekonomik Bölgeler: Türkiye'de Organize Sanayi Bölgelerinin Etkileri ve Yetkiler.” In 5. Bölgesel Kalkınma ve Yönetişim Sempozyumu Sanayi
Politikasının Yönetişimi, Ankara: tepav, 187–201.
Çakmak, Emre, İsmail Önden, ve Mesut Samastı. 2017. “Türkiye’deki Ve Dünyadaki Özel Bölgeler Ve Özel Ekonomi Bölgesi Oluşturulması İçin Dönüşüm Önerileri.” In 6. Ulusal Lojistik ve Tedarik Zinciri Kongresi, Antalya,
599–617.
Çal, Murat, İsmail Önden, Mesut Samastı, ve Fahrettin Eldemir. 2017. “Istanbul Traffic Problem: Expert Opinions.” In 13th International Strategic Management Conference, Podgorica, Montenegro.
Dobronogov, Anton, ve Thomas Farole. 2012. “An Economic Integration Zone
for the East African Community: Exploiting Regional Potential and Addressing Commitment Challenges.” Policy Research Working Paper WPS
5967 (February).
FIAS. 2008. “Special Economic Zones.” Special Economic Zones Performance,
Lessons Learned, and Implications for Zone Development.
Ge, W. 1999. Special Economic Zones and the Economic Transition in China.
5th ed. World scientific.
Hausmann, R., Hidalgo, C. A., Bustos, S., Coscia, M., Simoes, A., & Yildirim,
M. A. 2011. Mapping Paths to Prosperity The Atlas of Economic Complexity.
Kamilçelebi, Hatime. 2012. “Türkiye’de Sigorta Sektörünün GZFT Analizi ve
Bir Araştırma.” Ekonomi Bilimleri Dergisi 4(1): 45–54.
KGM. 2016. “Karayolları Genel Müdürlüğü.” www.kgm.gov.tr ( June 20, 2012).
KOP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı. 2012. Özel Ekonomi Bölgesi Ön Çalışma Raporu İç Anadolu-Akdeniz Özel Ekonomi Koridoru.
Kumar, Shashi. 2008. “SEZs in India: Concept, Objectives and Strategies.”:
1–19.
Önden, İsmail. 2011. “Mağaza Yeri Seçimi Problemine Coğrafi Bilgi Sistemleri
Tabanlı Bir Çözüm Yaklaşımı ve Uygulaması.” Yıldız Teknik Üniversitesi.
Protema. 2016. Konya’da Otomobil Üretilebilirliği Fizibilite Raporu. Konya.
TCDD. 2017. “TCDD Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları.” http://
www.tcdd.gov.tr/content/100 (March 20, 2018).
TÜBİTAK TÜSSİDE. 2018. Konya-Karaman-Mersin Sanayi ve Ticaret Koridoru Oluşturulmasına Yönelik Etüd ve Fizibilite Projesi Final Raporu.
Gebze-Kocaeli.
TUİK. 2017. “İktisadi Faaliyet Kollarına Göre Cari Fiyatlarla Gayrisafi Yurtiçi
Hasıla.”
TÜIK. 2016. “Adrese Dayalı Nüfus Sisteminden Elde Edilen Il Bazlı Nüfus
Bilgileri.”
TÜİK. 2013. “İl Bazlı Toplam İthalat Miktarları.”
TUSSIDE. 2016. “Common Intellectual Platform (OAP) Workshop Approach.” http://tusside.tubitak.gov.tr/tr/yontemlerimiz/Calistay-YonetimiOAP.
TÜSSİDE. 2017a. Konya Karaman Mersin Ticaret ve Sanayi Koridoru Oluşturulmasına Yönelik Etüd ve Fizibilite Projesi - Özel Ekonomi Bölgeleri ve
Konum Analizleri. Gebze-Kocaeli.
UNIDO. 2015. Economic Zones in the Asean: Industrial Parks, Special Economic Zones, Eco Industrial Parks, Innovation Districts as Strategies for
Industrial Competitiveness.
Wang, Jin. 2013. “The Economic Impact of Special Economic Zones: Evidence from Chinese Municipalities.” Journal of Development Economics
101(March 2013): 133–47.
65
66
Planlama 2020;30(1):66–88 | doi: 10.14744/planlama.2019.29484
ARAŞTIRMA / ARTICLE
Sağlık Eşitsizlikleri, DSÖ Yaşam Kalitesi Ölçeği Üzerinden
Bir Değerlendirme: Mersin Ili Mezitli Ilçesi Örneği
Health Inequalities, an Evaluation through WHO Quality of
Life Scale: the case of Mersin Province Mezitli District
Ali Cenap Yoloğlu,1 Ahmet Öner Kurt,2 Yasemin Sarıkaya Levent,1
Sinan Burat,1 Servet Karaca,3 Serkan Gökalp1
1
Mersin Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Mersin
2
Mersin Üniversitesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Mersin
3
Mersin Üniversitesi, Bölgesel İzleme Araştırma Uygulama Merkezi, Mersin
Tolga Levent,1
ÖZ
ABSTRACT
Bu çalışmanın amacı Mersin ili Mezitli Ilçesi genelinde Dünya
Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeğini kullanarak sağlık eşitsizliklerinin ortaya çıkmasında etkili olan kırılma noktalarını ortaya
koymaktır. 18 yaş ve üstündeki nüfusa mahalle bazında mahalle
nüfusu, yaş grubu ve cinsiyet gözetilerek uygulan toplam 1083
anket sonucunda bedensel, psikolojik, sosyal ve çevresel alan
puanları açısından bireyin mensup olduğu sosyal sınıfı belirleyen tüm değişkenlerin yaşam kalitesi ölçeği üzerinde tanımlayıcı
etkisi olduğu gözlenmiştir. Buna karşın yaşanılan mahallenin yaşam kalitesi ölçeği üzerinde doğrudan bir etkisi yoktur. Ancak
mahallelerin homojen alanlar olmadığı düşünüldüğünde, aynı
mahalle içindeki mekânsal nitelik farklılaşmaları (sağlık hizmetlerine kolay erişim, yeterli yeşil alan varlığı, yeterli gölgelik alan
varlığı) yaşam kalitesi alan puanlarını etkilemektedir. Buna ek
olarak bazı konut kullanım kolaylıkları da (konutun mülkiyeti,
konutta kullanılan ısınma biçimi, evdeki oda sayısı, evde kullanılan içme suyu kaynağı, konutu kullanma süresi) yaşam kalitesi
alan puanları üzerinde fark yaratan bir etkiye sahiptir. Dolaysıyla
bireyin sınıfsal konumu hem doğrudan hem de konutun kullanım
kolaylıkları ve çevresel olanaklar gibi dolaylı yollardan yaşam kalitesi ölçeğini etkilemektedir.
The purpose of this study is to reveal the breaking points which
are effective in the emergence of health inequalities by using the
World Health Organization Quality of Life Scale in Mersin province, Mezitli District. As the result of 1083 questionnaires in total
applied to the population aged 18 years and over by considering
neighborhood population, age group and gender it was observed
that all the variables determining the social class status of the
individuals have a determinative effect on the quality of life scale
in terms of physical, psychological, social and environmental field
scores. On the other hand, there is no direct effect of neighborhoods on quality of life scales. However, when neighborhoods are
not considered to be homogeneous areas, spatial quality differences within the same neighborhood (easy access to health care
services, adequate green space availability, adequate sheltering assets) affect quality of life scores. In addition, some housing conveniences (ownership of the house, the type of heating used in the
house, the number of rooms in the house, the source of drinking
water at home, the duration of use of the house) have an influence on the quality of life scores. Thus, the individual’s class position
influences the quality of life scores both directly and indirectly
such as convenience of the home and environmental facilities.
Anahtar sözcükler: DSÖ Yaşam Kalitesi Ölçeği; kentsel planlama; Mezitli;
sağlık eşitsizlikleri.
Keywords: WHO Quality of Life Scale; urban planning; Mezitli; health inequalities.
Geliş tarihi: 30.01.2018 Kabul tarihi: 15.10.2019
Online yayımlanma tarihi: 13.02.2020
Iletişim: Ali Cenap Yoloğlu.
e-posta: acyologlu@mersin.edu.tr
OPEN ACCESS This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.
Ali Cenap Yoloğlu, Ahmet Öner Kurt, Yasemin Sarıkaya Levent, Tolga Levent, Sinan Burat, Servet Karaca, Serkan Gökalp
1. Giriş
Sağlık, günümüzde artık sadece bedensel bir iyi olma durumu olarak tanımlanmanın ötesinde; kişinin bedensel, ruhsal
ve çevresel anlamda bir bütün olarak iyi olma halidir. Bu yeni
ele alışta sağlığın tedavi edici hizmetlerden çok önleyici hizmetlere yoğunlaştığı; sağlık-yaşam çevresi ilişkisinin daha sık
irdelendiği; yaşam kalitesi kavramının vurgulandığı; bireyin
sağlığının, içinde bulunduğu toplumun sağlığından ve yaşadığı
çevrenin koşullarından bağımsız düşünülemeyeceği gerçeğinin
kabul edildiği görülmektedir.
Insanlar büyük oranda kentlerde yaşamaktadır. Sözgelimi Avrupa’da nüfusun %69’u kentsel alanda yaşamaktadır.
Avrupa’da ve dünyanın farklı bölgelerinde, kentsel alanlarda
yaşayanların sayısı gün geçtikçe artmakta ve bu artış kentleri
farklı yaş, sosyo-ekonomik, etnik ve kültürel grupların/insanların yoğunlaştığı ve bir arada yaşadığı karmaşık sosyo-mekânsal
yapılara dönüştürmektedir.
Kentler, gerek fiziksel, gerek sosyal çevre olarak düşünüldüğünde ve hizmetlere erişim konusu gözetildiğinde sağlık ile
doğrudan ilişkilidir. Yaşam çevresinin nitelikleri, mahalle tasarımı, yerleşmenin yoğunluğu, açık ve yeşil alan miktarı ve erişilebilirliği, bisiklet ve yaya yollarının varlığı, hava kalitesi gibi kent
ile ilişkili değişkenlerin kentlerde yaşayanların ve çalışanların
sağlığı üzerinde doğrudan ve dolaylı etkileri vardır (WHO,
2013; Marmot ve Wilkinson, 2009). Kentler, bir yandan sağlık
hizmetlerindeki çeşitlilik ve yaygınlık nedeniyle sağlık hizmetlerine erişim konusunda büyük bir olanak sağlarken, diğer yandan yüksek yapılaşma yoğunlukları, çevresel kirlilik, ekonomik
yetersizlikler veya yoksulluk/yoksunluk gibi nedenlerle sağlık
konusunda olumsuz bir ortam da oluşturabilmektedir (WHO,
2013). Bu durum kentlerde sağlık olgusunun ele alınmasında
özel politikalar ve müdahaleler gerektirmektedir.
Sağlıklı Kent kavramı, bu politikaları oluşturmada ve müdahaleleri tanımlamada tutarlı bir çerçeve sağlamaktadır. Başta
sağlık bilimleri olmak üzere kent planlaması, sosyoloji, coğrafya, çevrebilim, ekonomi, politika gibi farklı disiplinlerinin kesişiminde yer alan bir kavram olarak farklı biçimlerde ele alınan
bir kavramdır. Kent plancılarına göre sağlıklı kenti oluşturmak
“kentin ulaşımında, konut alanlarında, yeşil alanlarında yeni
ve iyi fiziksel karakterler yaratmak”; sosyologlara göre “sosyal bütünleşmeyi oluşturmak ve geliştirmek”; ekonomistlere
göre “kentteki önemli değerleri yenilemek ve yeni mekânlar
yaratmak”; eğitimcilere göre “toplumun gelişmesine olanak
sağlamak”tır. Kentte yaşayan kişilere göre ise sağlıklı kent,
“güvenli ve özgür bir biçimde yaşama eylemlerini gerçekleştirebildiği, beslenme ve korunma ihtiyacının karşılandığı, sosyal
etkileşim olanakları yüksek” bir kenttir (Başaran, 2008).
Kent ve sağlık ilişkisi gözetildiğinde, kentte yaşayan bireylerin daha sağlıklı bir çevrede yaşaması adına yerel yönetimlere
67
önemli görevler düşmektedir. Dünya Sağlık Örgütü Avrupa
Bölge Ofisi tarafından 1986 yılında başlatılan “Sağlıklı Kentler Projesi” yerel yönetimlerin sağlık konusunda daha bilinçli
politikalar ve projeler geliştirmesi açısından önemli bir fırsat
sunmaktadır (WHO, 2013).
Sağlıklı Kentler Projesi, Dünya Sağlık Örgütü Avrupa
Bölge Ofisinin, yerel düzeyde “Herkes Için Sağlık” amacıyla
başlattığı bir gelişme projesidir. Bu proje, herkes için sağlık
stratejisinin ilke ve hedefleri doğrultusunda, Avrupa ölçeğinde
sağlığı, karar vericilerin gündeminde ön sıralara yerleştirmeyi
ve sağlıklı ve sürdürülebilir bir kalkınma için kapsamlı yerel
stratejiler geliştirmeyi amaçlayan uzun erimli uluslararası bir
girişimdir. Sağlıklı Kentler Projesinin ana hedefi, kentte yaşayan ve çalışan insanların bedensel, ruhsal, sosyal ve çevresel iyi
olma hallerini arttırmaktır. Sağlıklı Kentler Projesi, sağlıklı bir
şehrin ne olması gerektiğinden yola çıkmakta, bu kapsamında
sağlıklı şehri, çevresini geliştirebilen ve kaynaklarını genişleten,
vatandaşlara sağlıklı yaşam ortamları sunabilen bir şehir olarak tanımlamaktadır. Bu yaklaşımda sağlıklı şehir kavramı bir
sonuç değil, daha çok bir yöntem olarak ele alınmaktadır. Herhangi bir şehir var olan sağlık durumuna bakılmaksızın sağlıklı
kentler ağına dâhil olabilmektedir. Bu noktada önemli olan,
sağlıklı kent olma niyetine sahip olmak, başarmak için bir yapı
ve işleyişi başlatmak ve bu konuda kararlı olmaktır.
Sağlıklı Kentler Projesi’ne dâhil olmak isteyen kentler, mevcut
sağlık profillerini, yani Kent Sağlık Profilini çıkarıp, ardından
Kent Sağlık Gelişim Planını hazırlayıp Dünya Sağlık Örgütü’ne
adaylık başvurusu yapmakta; Örgüt de hazırlanan planı inceleyerek üyelik konusunda karar vermektedir. Üye olan şehir,
“Sağlıklı Kent” kabul edilmekte ve DSÖ ile birlikte projeyi uygulamakta ve geliştirmektedir.
Sağlıklı Kentler Projesi beşer yıllık dönemler halinde uygulanmaktadır. Her dönemde sağlıklı şehir olmayı hedefleyen yerleşmeler uluslararası bu ağa üye olarak, belirlenen ana temalar
çerçevesinde sonuç odaklı çalışmalar gerçekleştirmektedir.
Beş yıllık dilimlere bölünmüş her aşamanın sonunda eski ağ
dağıtılmakta ve bir sonraki aşama, oluşturulan yeni bir ağ ile
devam etmektedir. Sağlıklı Kentler Projesi, 1986 yılında başladığından bu yana 5 dönem geçirmiş olup, şu anda 2014–2018
tarihleri arasındaki VI. Faz aktiftir. VI. Fazın (2014–2018) genel
konusu “Herkes için Sağlık Iyileştirilmesi ve Sağlık Eşitsizliklerini Azaltmak ve Sağlık için Liderlik ve Katılımcı Yönetişimi Geliştirmek”tir.
Dünya Sağlıklı Kentler Ağına dâhil olmak için temel bazı koşulların yerine getirilmesi gerekmektedir:
• Politik Taahhüt
• Sağlıklı Kent Proje Ofisi’nin kurulması
• Kent Sağlık Profili’nin çıkarılması
• Sağlıklı Kent Göstergeleri’nin belirlenmesi
• Kent Sağlık Gelişim Planı’nın hazırlanması
PLANLAMA
68
Nüfus
200.000
150.000
100.000
50.000
0
1960
1970
1980
1990
2000
2010
2020
Şekil 2. Mezitli ilçesinin nüfus artışı (Kaynak: TUİK).
Şekil 1. Mezitli ilçesinin konumu (Kaynak: www.cografyaharita.com).
Mezitli Belediyesi, 2012 yılında Türkiye Sağlıklı Kentler Birliğine
üye olmuş; 2016 yılı içerisinde Dünya Sağlık Örgütüne Dünya
Sağlıklı Kentler Ağına üyelik için politik taahhütte bulunmuş ve
Sağlıklı Kent Proje Ofisini kurmuştur. Haziran 2017’de Mezitli
Belediyesi ve Mersin Üniversitesi arasında yapılan sözleşme
doğrultusunda Kent Sağlık Profili ve Kent Sağlık Gelişim Planı
hazırlanmasına yönelik çalışmalar başlatılmıştır.
Kent Sağlık Profili, kentin mevcut sağlık durumunu tespit etmeye yönelik bir belge niteliğinde olup geleceğe ilişkin planlar
ve politikalar üretmede önemli bir araçtır. Kent Sağlık Profili,
Kent Sağlık Gelişim Planının tespit, analiz, sentez ve problem
tanımı aşaması olarak kabul edilebilir. Profil çalışması sonucu
elde edilen bulgular ışığında Gelişim Planının ana başlıkları ve
detayları belirlenir.
Mezitli İlçesi
Mezitli ilçesi, Akdeniz, Toroslar ve Yenişehir ilçelerinden oluşan Mersin şehir merkezinin hemen batısında yer alan ilk gelişim aşamalarında Mersin ve çevre illerde yaşayanların ikinci
konut alanı iken kentin büyümesi ile sonradan birinci konut
kullanımına dönüşen bir alanda yer almaktadır (Şekil 1).
1968 yılına kadar köy statüsünde bulunan yerleşim o yıldan
sonra belediye olmuştur. 2008 yılında ilçe olan belediyenin
sınırları 12.11.2012 tarihinde çıkarılan 6360 sayılı “On Dört
Ilde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi Ilçe Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile ilçe sınırlarına kadar genişlemiştir.
1965 yılında nüfusu 2252 olan yerleşim 2016 yılında 181.167
nüfusa sahip olmuştur (Şekil 2).
Mezitli ilçesini genel olarak üç temel alana ayırmak mümkündür. Bunlardan birincisi Şekil 3’te de gösterildiği üzere, sahil
şeridinde yer alan ve nüfus yoğunluğu 100 kişi/ha ve daha yüksek olan yerleri kapsayan kentsel yerleşik alanlardır. Diğer bir
bölge ise Mersin-Adana otoyolunun kuzeyinde yer alan, tarımsal ve ormanlık araziye sahip, nüfus yoğunluğu 0 ile 49 kişi/ha
arasında değişen kırsal yerleşim alanlarıdır. Sonuncu bölge ise
bu iki kullanım arasında kalan ve kentsel yapılaşmanın sıçradığı,
hem kırsal hem de kentsel özellikler gösteren, nüfus yoğunluğu 50–99 kişi/ha olan geçiş bölgesi alanlarıdır. Söz konusu
alanlara ilişkin kullanım türleri ise Şekil 4’te detaylı olarak verilmiştir. Diğer bir deyişle söz konusu üç temel alan (kentsel,
geçiş bölgesi ve kırsal) nüfus yoğunluğu ve arazi kullanım türlerinin bir bileşkesi olarak tanımlanmıştır.
Çalışma Yöntemi
Bu çalışma Mezitli Ilçe Belediyesi’nin Dünya Sağlıklı Kentler
Birliği’ne üyeliği ile ilgili olarak yürütülen “Sağlıklı Kent Mezitli”
projesi sırasında üretilen verilerden yararlanılarak yazılmıştır.
Proje sırasında sağlık profilini çıkarmaya yönelik olarak genişletilmiş Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği-Kısa Form
uygulanmıştır. Standart anket, katılımcının konut durumunu,
gelir ve geçim durumunu, hobi alışkanlıklarını, aktif yaşam alışkanlıklarını, boş zaman alışkanlıklarını, kaza geçirme durumunu,
sağlık altyapısını kullanma durumunu ölçen sorular eklenerek
zenginleştirilmiştir. Geliştirilen anket Mezitli Ilçesinin tamamında mahalle bazında mahalle nüfusu, yaş grupları ve cinsiyet
gözetilerek uygulanmış ve toplam 1083 anket yapılmıştır. Ancak bu çalışmada sağlığın sosyal belirleyicileri; yaşanılan mahalle ve konutun bazı niteliklerine ilişkin bağımsız değişkenler ile
Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği kısa formunda yer
alan yaşam kalitesinin bedensel, psikolojik, sosyal ve çevresel
değerlerine ilişkin bağımlı değişkenler değerlendirilmiştir.
Bununla birlikte uygulamaya yönelik bazı kısıtların varlığından
bahsetmek bir zorunluluktur. Mezitli ilçesi sınırları içinde iki
tür ikinci konut varlığından söz edilebilir. Bunlardan birincisi
deniz kenarında yer alan ve yüksek katlı apartmanlar şeklinde
geliştirilmiş kapalı site şeklindeki ikinci konutlardır ki bunların bir kısmı zaman içinde birinci konut özelliği kazanmış ve
daimi oturanları olan yaşama birimlerine dönüşmüştür. Ikinci
tür ise daha çok Mersin’de yaşayanlar tarafında tercih edilen
ve genellikle yazın kullanılan yayla evleridir. Bununla birlikte
zamanında kentin çeperinde bir-iki katlı villa şeklinde üretilmiş
ve kapalı site şeklinde örgütlenmiş ancak şimdi kentsel alan
sınırına daha da yaklaşmış ve yine kapalı site şeklinde varlığını
devam ettiren konutlar bulunmaktadır.
Ali Cenap Yoloğlu, Ahmet Öner Kurt, Yasemin Sarıkaya Levent, Tolga Levent, Sinan Burat, Servet Karaca, Serkan Gökalp
69
Şekil 3. Mezitli ilçesinde mahallelere göre nüfus yoğunluğu.
Bu tür gelişmelerin çalışma açısından yarattığı başlıca sorunlar şöyle sıralanabilir: Birincisi kapalı site şeklinde kurgulanmış yaşama birimleri her tür alan çalışması açısından
başlı başına bir zorluk oluşturmaktadır. Çünkü bu tür sitelere girmek, girilse bile alan çalışması yürütmek oldukça
zor ve zaman alıcıdır. Bu yüzden anket çalışmasını yapan
öğrenciler zaman kısıtı da gözetilerek mümkün olduğunca
sokak çalışmalarına yönlendirilmiştir. Bu ister istemez temsil açısından bazı sorunlar çıkarmaktadır: mekânsal ve nüfus
açısından yüksek derece temsil edilebilen bu yaşama birimleri sosyal olarak (gelir, sağlık, aktif yaşam, hastalık, konutun
kullanım kolaylıkları vb) yeterince temsil edilememiştir. Ikinci olarak özellikle birinci konuta dönüşmemiş ve hala ikinci
konut özelliği gösteren birimlerin varlığı mekânsal ölçüm-
lerde (bina sayımı, makroform alanı, planlı alan büyüklüğü
vb) temsil edilirken bu durum nüfus büyüklüklerine yansımamaktadır çünkü nüfus sayımlarında bu alanlar boş olarak
algılanmaktadır.
Çalışmanın bundan sonraki bölümü dört alt başlıktan oluşacaktır. Ilk olarak sağlık eşitsizliklerine yönelik yazın değerlendirmesi yapılacak ve devamındaki bölümde ise sağlık
eşitsizliklerini açıklamada kullanılan bağımsız değişkenler
değerlendirilecektir. Dördüncü bölümde kentsel planlama
kararları ile üretilen yapılı çevrenin sağlık üzerindeki etkisi
değerlendirildikten sonra; beşinci bölümde çalışmanın bulguları paylaşılacak ve son kısımda ise genel bir değerlendirme yapılacaktır.
PLANLAMA
70
Şekil 4. Mezitli ilçesi alan kullanım türleri.
2. Sağlık Eşitsizlikleri
Sağlıkta Eşitsizliğin Tanımı
Sağlıkta eşitsizliğin nasıl tanımlandığı bu eşitsizliklere ilişkin çözüm yolu aranırken kritik önemdedir. Diğer bir deyişle sorun tanımı kendi içinde çözüm yollarını da barındırmaktadır. Şimsek ve
Kılıç (2012) sağlıkta eşitsizliği; sağlığı etkileyen sosyal etmenlerin ve/ya sağlık sistemindeki giderilebilir yetersizliklerin etkisiyle
bireylerin ve/ya toplumun sağlığında meydana gelen önlenebilir
bozulmalar olarak tanımlamıştır. Hamzaoğlu’na (2007) göre sağlıkta eşitsizlik; insanlar arasında hiçbir bio-medikal ve davranışsal
risk faktörüyle kesin olarak açıklanamayan sağlık durumu ve yaşam süreçlerindeki farklılıklardır. Ancak sağlıkta eşitsizliğe ilişkin
en kapsamlı tanımlamayı Belek (1998b) yapmıştır: “Doğal değil,
toplumsal nedenlerden kaynaklanan; doğal nedenlerin ise ancak toplumsal nedenler yoluyla etki gösterdikleri; önlenebilir, önlenebilir olduğu için de kabul edilemez nitelikte olan eşitsizliklerdir. Ayrıca sağlıkta
eşitsizlikler bireysel değil toplumsal bir bağlam içinde saptanması,
ele alınması, incelenmesi, mücadele edilmesi gereken; bu nedenle de
tüm bu süreçte ekonomi, sosyoloji, politika gibi sağlık dışı disiplinlerin
de etkinliğinin gerektiği, toplumsal gruplar arasındaki sağlıkla ilgili
farklılıklardır.” Diğer bir deyişle sağlıkta eşitsizlik sosyoekonomik
farklılıklara göre ortaya çıkan bir ayrışmadır (Belek, 2000).
Sağlığın Belirleyicileri
Polat ve Içağasıoğlu Çoban’a (2015) göre sağlığın sosyal belir-
Ali Cenap Yoloğlu, Ahmet Öner Kurt, Yasemin Sarıkaya Levent, Tolga Levent, Sinan Burat, Servet Karaca, Serkan Gökalp
leyicileri teriminden temel olarak birey ya da toplumların sağlığını geliştiren ya da kötüleştiren sosyal faktörler anlaşılmalıdır; ancak bu faktörler aynı zamanda sağlıktaki eşitsizlikleri de
yaratan etmenlerdir. Tüzün vd. (2014) sağlığın belirleyicilerini
bireysel özellikler ve davranışlardan daha çok sosyal, ekonomik, kültürel ve fiziksel/çevresel koşullar şeklinde tanımlamaktadır. Benzer şekilde Inandı da (1999) bireyin içinde bulunduğu
sosyoekonomik durumu sağlığın en önemli belirleyicilerinden
biri olarak ifade etmektedir.
Sağlıkta Eşitsizliklerin Nedeni
Yardım ve Özcebe’ye (2010) göre sigara ve/ya alkol kullanımı, düzensiz fiziksel aktivite veya fiziksel aktivite yokluğu gibi
sağlık yönünden olumsuz sonuçlar doğuran davranışların belli
sosyoekonomik gruplarda daha sık gözlenmesi sosyoekonomik düzeyin sağlık üzerindeki etkisinin en somut kanıtıdır.
Benzer şekilde Tüzün vd. (2014) sağlıktaki eşitsizliklerin gelir
düzeyi, eğitim düzeyi, meslek, sosyal sınıf, toplumsal cinsiyet,
engellilik ve etnik köken gibi etkenlere bağlı olarak oluştuğunu vurgulamaktadır. Diğer bir ifade ile sağlıkta eşitsizlikler bireysel değil toplumsal koşullardan kaynaklanmaktadır (Şimsek
ve Kılıç, 2012). Sosyoekonomik durum içinde ise ekonomik
durum sağlıklı yaşam biçimini etkileyen en önemli faktördür
(Zaybak ve Fadıllıoğlu, 2004). Belek (1998a) bir adım daha ileri
giderek sosyoekonomik koşullar ile algılanan sağlık arasındaki
ilişkinin esas belirleyicisinin sınıfsal konum olduğunu ifade etmiştir. Dolaysıyla aslında sağlıktaki eşitsizlikler sınıflı toplumsal
yaşamın başlamasıyla ortaya çıkmıştır (Belek vd., 1998; aktaran Koçoğlu ve Akın, 2009). Akalın (2013) ise toplumsal sınıf
olgusunun önemini bir örnekle somutlamaktadır: toplumların
zenginlik düzeyleri ile sağlık düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki
yok iken, toplumsal eşitlik düzeyleri ile sağlık düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki vardır.
Sağlık Eşitsizlikleri Nasıl Üretiliyor
Eğitim düzeyinin, gelir düzeyinin, mesleğin ve cinsiyetin sağlık
durumu üzerinde belirleyici etkileri olduğu daha önce vurgulanmıştı. Ancak bu değişkenlerin hangi mekanizmalar aracılığı
ile sağlık eşitsizliklerini ürettiği üzerinde durulması gereken bir
noktadır. Eğitim, sağlık eşitsizlikleri ile anlamalı ilişkisi olan
en önemli faktördür. Solar ve Irwin’a (2010) göre eğitim yapılan işi ve gelir düzeyini etkileyerek; kişinin bilgi ve beceri
düzeyini etkileyerek; sağlıklı yaşam mesajlarını daha kolay alınmasını sağlayarak ve uygun sağlık hizmetini almayı sağlayarak
sağlığı etkilemektedir (aktaran Polat ve Içağasıoğlu Çoban,
2015). Şimşek ve Kılıç’a (2012) göre eğitim gelecekteki iş ve
dolaysıyla gelir olanakları için belirleyici olması, kişinin bilgiye
erişme olanağını genişletmesi, kişinin diğer koşullarından etkilenmemesi nedeniyle sağlık çalışmalarında kullanılan önemli
1
71
bir değişkendir. Eğitimden sonra sağlık eşitsizliklerini ortaya
koymada kullanılan diğer bir önemli değişken ise gelirdir. Gelir hem nitelikli mallara hem de nitelikli hizmete erişimi etkileyerek sağlığı etkilemektedir (Solar ve Irwin, 2010, aktaran
Polat ve Içağasıoğlu Çoban, 2015). Aynı içerikte bir değerlendirme Şimşek ve Kılıç (2012) tarafında da yapılmaktadır:
Sağlıklı ve güvenli konut ve gıda ile nitelikli sağlık hizmetlerine
erişim maddi olanakları geniş olan bireyler için daha kolaydır.
Bu durumun da sağlık durumunu ve ölüm oranını (mortality)
etkilediği bilinmektedir. Meslek, kişinin toplum içindeki konumunu, teknik becerisini, gelir düzeyini, çalışma yaşamında karşılaşacağı riskleri tayin eden faktör olarak önemli bir eşitisizlik
kaynağıdır (Solar ve Irwin, 2010, aktaran Polat ve Içağasıoğlu
Çoban, 2015; Şimsek ve Kılıç, 2012). Eğitim, gelir ve meslekten farklı olarak diğer bir eşitsizlik kaynağı ise cinsiyet ilişkileridir. Solar ve Irwin’a (2010) göre toplumsal cinsiyet ilişkileri
kadın ve erkeğin maruz kaldığı sağlık risklerinin farklılaşmasına
neden olmaktadır (aktaran Polat ve Içağasıoğlu Çoban, 2015).
Sağlıkta Dezavantajlı ve Riskli Gruplar
Sağlıkta eşitsizlikleri en çok deneyimleyen dezavantajlı ve riskli
grupların durumlarına ilişkin ilgili yazında birçok tespite rastlanmaktadır.
Koçoğlu ve Akın (2009) tarafından yapılan tespitlerden bazıları
şunlardır:
• Sosyoekonomik eşitsizliklerin sağlık üzerindeki etkileri kadın, çocuk, yaşlı gibi risk gruplarında daha belirgindir.
• 18–29 yaş aralığında olanların, kadınların, ilköğretim mezunu olanların, dulların, köyde doğanların, köyde yaşayanların, kiracı olanların, 5–7 kişilik ailelerde yaşayanların, 2–3
odalı evde yaşayanların, 0–4501 TL aylık geliri olanların,
sağlık güvencesi olmayanların sağlıklı yaşam biçimi puanı
en düşüktür.
• 54–65 yaş aralığında olanların, kadınların, ilköğretim mezunu olanların, dulların, köyde doğanların, köyde yaşayanların, 5–7 kişilik ailelerde yaşayanların, 2–3 odalı evde
yaşayanların, 0–450 TL aylık geliri olanların, sağlık güvencesi olmayanların yaşam kalitesi ölçeğinin bedensel sağlık
bileşenleri ve ruhsal (mental) sağlık bileşenleri puanı en
düşüktür.
• Sosyoekonomik durumu tanımlayan her değişken için
olumsuz özellikte olanlar sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını gösterme açısından da olumsuz özelliğe sahiptirler.
Tüzün vd. (2014) tarafından yapılan tespitlerden bazıları şunlardır:
• Dezavantajlı gruplar hem hastalıklarını daha ağır geçirmekte hem de kronik hastalık ve sakatlıklara daha erken yaşta
yakalanmaktadırlar. Aynı zamanda dezavantajlı grupların
ortalama yaşam süresi daha kısadır.
TUIK verilerine göre 2003 yılında TÜFE endeksi 100 kabul edildiğinde bu endeks 2009 yılında 164,32’ye, 2018 yılında ise 363,18’e yükselmiştir. Buna göre 2009 yılında
450 TL olan bir değerin 2018 yıldaki karşılığı yaklaşık 1.000 TL’dir. Benzer bir biçimde TCMB verilerine göre 2009 yılında 1$’ın ortalama değeri 1,55 TL iken bu değer
2018 yılında 4,81’e yükselmiştir. 450 TL 2009 yılında yaklaşık 290$ değerindedir. Buna göre 290 doların 2018 yılındaki değeri yaklaşık 1.400 TL’dir.
PLANLAMA
72
Ergin ve Hassoy (2011) tarafından yapılan tespitlerden bazıları
şunlardır:
• Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (2008) verilerine göre
doğum öncesi bakım hizmeti almamış kadınlar; kırsal alanda yaşayan, Doğu ve Güneydoğu illerinde ikamet eden,
eğitim ve gelir düzeyi düşük gruplarda yoğunlaşmaktadır.
Doğum öncesi bakım hizmeti alan anneler arasında da
benzer bir fark izlem sayısı ve izlem niteliği açısından da
mevcuttur.
• Evde doğum yapan kadınlar ise; kırsal alanda yaşayan, yüksek doğurganlık oranına sahip, hiç doğum öncesi bakım
hizmeti almamış, Doğu ve Güneydoğu illerinde ikamet
eden, eğitim ve gelir düzeyi düşük olan ailelerde daha sık
görülmektedir.
Belek ve Hamzaoğlu (2000) tarafından yapılan tespitlerden
bazıları şunlardır:
• Tüm göstergeler için Doğu ve Güneydoğu illerinde ikamet
edenlerin durumu diğer bölgelerde yaşayanlara göre; kırsal alanda yaşayanların durumu kentsel alanda yaşayanlara
göre; düşük eğitimlilerin durumu yüksek eğitimliler göre
daha kötüdür.
Demiral vd. (2007) tarafından yapılan tespitlerden bazıları
şunlardır:
• Kadınlar arasında ekonomik durumlarında kötüleşme olduğunu düşünenlerde sigara kullanım sıklığı daha yüksektir.
• Erkekler arasında çocukluk dönemine göre ekonomik durumlarında kötüleşme olduğunu düşünenlerde bozulmuş
glikoz toleransı (BGT) anlamlı düzeyde yüksektir.
Algılanan Sağlık
Belek (1998a) tarafından yapılan tespitlerden bazıları şunlardır:
• Erkeklerin, 15–24 yaş aralığındakilerin, hiç evlenmemiş
olanların, mavi yakalı ve niteliksiz emekçiler dışındakilerin,
aylık geliri 200$ ve daha fazla olanların, birikim yapabilenlerin, algılanan sağlık durumları diğer gruplara göre daha
iyidir.
• Sosyoekonomik değişkenler ile algılanan sağlık arasındaki
ilişki, sosyoekonomik açıdan düşük statülü grupların sağlığı
doğrudan etkileyen koşullar açısından dezavantajlı olmaları
nedeni ile güçlüdür.
• Eğitim, gelir düzeyi ve sınıfsal açıdan kötü durumda olmak
hem sağlığı iyileştirebilecek olanaklardan yararlanmayı
hem de kötü sağlığın kendisini yeniden üretmesini sağlayan
koşulların devamı açısından etkilidir.
Türkkan (2009) tarafından yapılan tespitlerden bazıları şunlardır:
• Dezavantajlı koşullarda bulunanlar normal insanlara göre
daha düşük yaşam şansına sahiplerdir, hastalıkları daha ağır
geçirirler, kronik hastalıklara daha küçük yaşlarda sahip
olurlar, daha küçük yaşta sakatlanırlar, daha hızlı yaşlanırlar, daha fazla acı çekerler, daha düşük yaşam kalitesine
sahipledir, kaynakların dağılımından daha yetersiz yararlanırlar, iyi olarak algıladıkları yaşam dilimi daha kısadır ve
yüksek nitelikli sağlık hizmetlerinden daha az yararlanırlar.
• Daha az eğitimli, kol gücü ile olumsuz çalışma koşullarında çalışan ve sosyal sınıflamanın alt gruplarında yer alanlar
arasında işe bağlı kas ve iskelet sistemi hastalıkları (IKIH)
daha sık görülmektedir.
Erengin ve Dedeoğlu (1998b) tarafından yapılan tespitlerden
bazıları şunlardır:
• Kadınlarda, düşük eğitimli gruplarda, sosyal güvencesi olmayanlarda, gecekonduda oturanlarda, sosyal destekten
yoksun olanlarda sağlık algısının daha kötü olduğu görülmektedir.
“Algılanan sağlık” kişilerin genel olarak kendi sağlık durumlarını bedensel, ruhsal, çevresel ve toplumsal boyutlarıyla değerlendirdikleri bir ölçmedir. Erengin ve Dedeoğlu’na (1997) göre
“algılanan sağlık” durumu toplumun genel sağlık durumunu
ölçmek için kullanılabilecek basit ancak güvenilebilir bir değerdir çünkü “algılanan sağlık” durumu ile kişinin nesnel sağlık
durumu arasında orta derecede ancak anlamlı bir ilişki vardır.
Algılanan sağlık ile nesnel sağlık koşulları arasında anlamlı bir
ilişkinin olması sosyoekonomik koşullar ile algılanan sağlık arasındaki ilişkinin incelenmesine hem olanak sağlamış hem de bu
ilişkiyi bir araştırma konusu haline getirmiştir.
Sağlık Eşitsizliklerinde Kullanılan Bağımsız Değişkenler
Hamzaoğlu (2007) sağlık eşitsizliklerini ölçmek için kullanılabilecek bağımsız değişkenler için bir önceliklendirme yapmıştır. Ona göre sağlık sonuçlarını belirleyen açıklayıcı faktör
sınıf olmalıdır. Sınıfa ilişkin değerlendirme yapılamadığı koşulda
sosyoekonomik statü kullanılabilir. Sosyoekonomik statünün
kullanılacağı koşullarda öncelikli değişken gelir düzeyi olmalıdır. Gelir düzeyini tespit etmek olanaklı değilse eğitim düzeyi
dikkate alınmalıdır. Eğitim düzeyinin de kullanılamayacağı durumda meslekler üzerinden değerlendirme yapılabilir. Bunun
dışında aynı amaca yönelik olarak tanımlanan diğer bağımsız
değişkenler ise şöyledir: konut özellikleri, sosyal güvenlik durumu, etnik yapı, dayanıklı tüketim mallarına sahip olma ve
sosyal sınıftır (Şimsek ve Kılıç, 2012; Erengin ve Dedeoğlu,
1998a; Yardım ve Özcebe, 2010). Selçuk Tosun ve Akça’ya
(2014) göre yaş, cinsiyet, eğitim durumu, evdeki oda sayısı,
aylık gelir miktarı, algılanan ekonomik durum, sınıfsal konum
ve yaşanılan bölge genel sağlık puanı üzerinde belirleyicidir.
Aynı zamanda eğitim durumunun, yaşamın çoğunluğunun geçirildiği yerin, evdeki birey sayısının, evdeki oda sayısının, aylık
gelir miktarının, algılanan ekonomik durumun, sosyal güvence
durumunun ve sınıfsal konumun ise çok boyutlu algılan sosyal
destek puanı üzerinde belirleyici olduğunu ifade etmişlerdir.
Ergin ve Hassoy (2011) ise bebek ölüm hızı ile ilgili olarak sos-
Ali Cenap Yoloğlu, Ahmet Öner Kurt, Yasemin Sarıkaya Levent, Tolga Levent, Sinan Burat, Servet Karaca, Serkan Gökalp
yoekonomik koşulların, kültürel alışkanlıkların, kamusal hizmet olanaklarındaki yetersizlikler ve eşitsizliklerin bebek ölüm
hızını arttıran en önemli unsurlar olduğunu kaydetmişlerdir.
73
davranışlarını gösterme olasılığı daha düşüktür (Deborah vd.,
1998, aktaran Koçoğlu ve Akın, 2009).
Sağlıkta Eşitsizlikleri Ortadan Kaldırmak
Sağlık Eşitsizliklerinde Kullanılan Bağımlı Değişkenler
Sağlık eşitsizliklerini ölçmek için en çok kullanılan bağımlı değişkenler: hastalık/engellilik ile ilgili değişkenler, ölümle ilgili
değişkenler, sağlık durumu ile ilgili değişkenler, risk faktörleri ve sağlık hizmetleri kullanım düzeyidir (Şimsek ve Kılıç,
2012). Bununla birlikte daha basit olarak bebek ölümleri;
anne, hane, toplum ve çevreye ait koşulların bileşkesinin bir
sonucu ve toplum sağlığı ile toplumsal refahın önemli bir göstergesi olduğu için sağlık eşitsizlikleri ölçmede kullanılan bir
değişkendir (Ergin ve Hassoy, 2011).
Sağlıkta Eşitsizliklerin Artması
Dahlgren ve Whitehead’e (1992) göre ülkeler, sınıflar, gelir
grupları ve eğitim grupları arasındaki sağlık eşitsizliklerinin arttığı görülmektedir (aktaran Belek, 1998a). Benzer bir değerlendirmeyi Power da (1994) yapmaktadır: Çeşitli toplumsal
gruplar ve ülkeler arasındaki sağlık eşitsizlikleri yıllar içinde
artma eğilimindedir (aktaran Koçoğlu ve Akın, 2009). Ergin
ve Hassoy (2011) çocuk ölümleri örneğinde aynı durumu sayılarla ifade etmektedir: Yıllar içerisinde tüm dünyada çocuk
ölüm hızı azalmıştır. Ancak söz konusu azalma tüm dünyada
eşit şekilde gelişmemiştir. 1970’lerde tüm dünyada ölen çocukların %55’i Güney Asya ve Sahra Altı Afrika’da görülürken
bu oran 2010’da %82’ye çıkmıştır. Benzer bir değerlendirme
Türkiye için de yapılmaktadır: Türkiye’de bebek ölüm hızı açısından eğitim grupları ve coğrafi bölgeler arasındaki fark giderek açılmaktadır (Ergin ve Hassoy, 2011). Belek ve Hamzaoğlu
(2000) ulusal sınırlar içinde artan bu eşitsizlikleri 12 Eylül askeri darbesi ve sonrasında yaratılan ekonomik ve sosyal durumla ilişkilendirmektedir. Onlara göre 12 Eylül askeri darbesi
sonrasında genel sağlık durumunda bir düzelme görülse de
sağlıktaki eşitsizlikler artmıştır. 12 Eylül rejiminin halk sağlığında yarattığı olumsuzluklar hem genel (neoliberal) ekonomik
tercihlerin hem de sağlıktaki özelleştirmenin bir sonucudur.
Sağlığı Geliştirme
Sağlığı geliştirme insanların kendi sağlıkları üzerindeki kontrollerini arttırabilme ve sağlık düzeylerini yükseltebilme sürecidir
(WHO, 1986). Konuya bireysel açıdan bakıldığında sağlığı geliştirme ancak bireylerin farkındalıklarının arttırılması ve sağlık
davranışlarının geliştirilerek riskli davranışlardan uzak durması
ile mümkün olacağı düşünülmektedir. Konuya sağlıktaki eşitsizlikler bağlamında bakıldığında birçok sağlık davranışının sosyoekonomik etkenlere bağlı olduğu belirtilmektedir (Polat ve
Içağasıoğlu Çoban, 2015). Sağlığı geliştirmede sadece bireye
sorumluluk yüklemek yetersizdir. Çünkü sosyoekonomik eşitsizliklerin olduğu toplumlarda bireylerin sağlıklı yaşam biçimi
Kocabaş’a (2014) göre sağlıkta eşitsizlikleri ortadan kaldırmak
etik bir zorunluluktur çünkü toplum sağlığının %15’i biyolojik ve genetik faktörlere, %10’u fiziksel çevreye, %25’i sağlık hizmetlerinin sunum biçimine, %50’si ekonomik ve sosyal
koşullara bağlıdır. Günümüzde yaygın olarak kabul gören biomedikal tıp anlayışı; hastalıkları bireysel yaşam faktörlerinin
sonucu olarak görmekte ve sağlık hizmeti vermeyi hastane
bakımı ve ilaç tedavisi olarak görmektedir. Ancak toplumcu tıp
anlayışı hastalığın bireysel değil toplumsal bir sorun olduğunu
ve hastalıklarla mücadelenin de bireysel değil toplumsal olarak
gerçekleştirilmesi gerektiğini öngörmektedir. Her iki yaklaşımın da toplum sağlığını iyileştirme yöntemleri farklıdır. Bunlar
kabaca bireysel düzeyde davranış değişikliği yaratmak, sağlık
hizmeti kullanımını arttırmak veya refah sistemi yaratmaktır.
Bu yöntemler arasında en etkili olan yöntem ise refah sistemi yaratmaktır. Benzer bir değerlendirme Polat ve Içağasıoğlu
Çoban (2015) tarafından da yapılmaktadır. Onalar göre sağlıkta eşitsizliklerin aşılması yalnızca sağlık hizmetlerine yapılan
yatırım ve hizmetleri geliştirme çalışmaları ile gerçekleştirilemez; bunun için eşitsizliğe yol açan, sağlığı ya da sağlık hizmetlerinden yararlanmayı olumsuz etkileyen koşulların ortadan kaldırılması gerekir. Dolaysıyla sağlıkta eşitsizliklerle ilgili
müdahale alanları a) yoksulluk ile ilgili önlemler, b) yaşam ve
çalışma koşullarının iyileştirilmesi ile ilgili önlemler, c) bireysel
yaşam tarzının sağlıklaştırılması ile ilgili önlemler, d) sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması ile ilgili önlemdir.
Genel olarak sağlıkta eşitsizlik ile mücadele etme iki türlü yapılabilir. Birincisi ve mevcut olan yaklaşım sonuca odaklanıp,
eşitsizliğin birey üzerinde yarattığı etkileri gidermeyi hedeflerken; ikincisi ve olması gereken yöntem nedene odaklanıp,
eşitsizliğin kaynağını yok etmeyi amaçlar (Polat ve Içağasıoğlu
Çoban (2015). Şimsek ve Kılıç (2012) da aynı içerikte bir değerlendirme yapmaktadır: sağlıkta eşitsizlikleri kaldırmak için
hem sınıfsal farklılıkları azaltmak ve hem de sağlık hizmetlerini
daha erişilebilir ve kapsayıcı hale getirmek gerekmektedir.
3. Sağlık Eşitsizliklerini Açıklamada Kullanılan
Bağımsız Değişkenler
Sağlık eşitsizlikleri çalışmalarında bağımsız (açıklayıcı) değişken olarak çok sayıda faktör kullanılmaktadır. Bunlar bireysel özellikler olduğu kadar toplum yapısına ait sosyal olgular
veya koşullar da olabilmektedir. Bundan sonraki bölümde bu
değişkenler başlıklar halinde incelenecektir. Ancak yaş, cinsiyet veya medeni durum gibi bireysel özellikler dışındaki sosyal
olgu ve koşullar birbirinden bağımsız değil tam tersine ilişki
içindeki olgulardır. Diğer bir deyişle birindeki değişme diğerlerindeki değişmeyi de tetiklemektedir.
PLANLAMA
74
Sosyal Sınıflar ve Çalışma Durumu
Sağlık eşitsizliklerini açıklamada sıklıkla başvurulan bağımsız
değişkenlerden birisi de sosyal sınıftır. Sosyal sınıflar arasında algılanan sağlık düzeyi açısından anlamlı istatistiksel farklar
vardır ve algılanan sağlık düzeyi açısından sosyal sınıfın etkisi
gelirden daha yüksektir (Tüzün vd., 2014; Nesanır ve Eser,
2010). Belek’e (2000) göre çocukluktaki sınıfsal konum yetişkinlikteki sağlık durumunu yakından etkilemektedir; düşük
sosyal sınıflarda doğanlar sosyoekonomik, fiziksel ve psikolojik risk faktörlerini daha fazla oranda yaşamakta ve başa
çıkma mekanizmalarını kullanmada yetersiz kalmaktadırlar.
Bu tür genel değerlendirmeler yanında sosyal sınıf ile sağlık
arasındaki ilişkiye ait daha özel bağlantılar da vurgulanmaktadır. Şimşek vd.’ne (2010) göre Türkiye’de çalışma alanındaki
hiyerarşik konumda aşağılara doğru gittikçe sigara kullanma
sıklığı artmaktadır. Bebeğin bağışıklık sisteminin güçlenmesini
engelleyen sosyal ve ekonomik koşullar bebeklerde büyüyen
bir sağlıksızlık riskini de beraberinde getirmektedir (Ergin ve
Hassoy, 2011). Ingiltere’de beyaz yakalı ailelerin çocukları mavi
yakalı ailelerin çocuklarına göre ortalama 5 yıl daha uzun yaşamaktadırlar (Whitehead, 2001). Koçoğlu ve Akın’ın (2009)
tespitlerine göre sağlıklı yaşam biçimi davranışları puanı, yaşam kalitesi ölçeğinin bedensel sağlık bileşenleri ve mental
sağlık bileşenleri puanı tüm sosyal sınıflar arasında farklıdır; en
düşükten yükseğe doğru sıralama şöyledir; mavi yakalılar, kendi hesabına çalışanlar, beyaz yakalılar ve burjuvalar. Hacıalioğlu
vd. (1999) en yüksek hipertansiyon görülme sıklığının (prevalence) işçi sınıfında görüldüğünü tespit etmişlerdir. Kadınlar
arasında babasının sosyal sınıfı çiftçi olanlarda hipertansiyon,
santral obezite ve yüksek kollestrol anlamlı düzeyde yüksektir (Demiral vd., 2007). Çan vd.’ne (2007) göre hem kadınlarda hem erkeklerde ücretli/maaşlı çalışanlar en çok sigara
kullananlardır, ikinci sırada öğrenciler, üçüncü sırada ise kendi
işinde çalışanlar gelmektedir; en az sigara içme sıklığına sahip
grup ise ev kadınlarıdır. Selçuk Tosun ve Akça’ya (2014) göre
hem aile desteği hem de arkadaş desteği bakımından beyaz
yakalılar en yüksek değere sahipken, mavi yakalılar en düşük
değere sahiptir. Tam tersi şekilde olumsuz nitelikteki Genel
Sağlık Anketi (GSA) puanı açısından mavi yakalılar en yüksek
puana sahipken beyaz yakalılar en düşük puana sahiptir. Yakınma, yeti yitimi ve Genel Sağlık Anketi (GSA) skorları için en
kötü durumdaki sınıflar niteliksiz emekçiler ile mavi yakalılar
iken en iyi durumdakiler yüksek nitelikliler ile burjuvalardır.
Çalışma yerindeki pozisyona göre bireyler arasında sağlık farklılaşmasının olduğu bir gerçektir. Tüzün vd.’ne (2014) göre çalışma durumu işsizler, mavi yakalılar, kendi hesabına çalışanlar,
beyaz yakalılar, işverenler şeklinde değiştikçe algılanan sağlık
düzeyinin iyileştiği görülmektedir.
Sosyoekonomik Düzey
Sosyoekonomik düzeyin sağlık üzerindeki etkisi birçok çalışmaya konu olmuştur. Marmot vd.’ne (1991) göre sadece mut-
lak yoksulluk düzeyinde değil aynı zamanda sosyoekonomik hiyerarşinin her basamağında sağlık eşitsizlikleri vardır (aktaran
Yardım ve Özcebe, 2010). DSÖ tarafından yürütülen “küresel
hastalık yükü” çalışması; aşırı zayıflık, şişmanlık, sigara, alkol,
hipertansiyon ve riskli cinsel davranışların hastalık ve ölümlerin başlıca nedeni olduğunu ve bu nedenlerin sosyoekonomik
gruplar arasında eşitsiz varlık gösterdiğini ortaya koymuştur
(Yardım ve Özcebe, 2010). Tüzün vd.’ne (2014) göre bireyler
sosyo-ekonomik grup hiyerarşisinde yükseldikçe kötü algılanan sağlık düzeyi azalmaktadır. Benzer şekilde Kocabaş (2014)
daha düşük sosyoekonomik düzeye sahip bireylerin daha
kötü sağlık koşullarına sahip olduğunu vurgulamaktadır. Ergül
(2005) ise sosyoekonomik koşullar ve bu koşullar arsındaki
karşılıklı etkileşimin sağlık düzeyi üzerinde doğrudan etkili olduğunu vurgulamaktadır. Yukarıdaki genel değerlendirmeler
yanında daha özel değerlendirmeler yapan çalışmalar da vardır. Sosyoekonomik durumu kötü olan bireylerin ruhsal sağlık
bakımından da dezavantajlı oldukları tespit edilmiştir (Belek,
1999b; Buzlu vd., 2006). Zaybak ve Fadıllıoğlu’na (2004) göre
aylık gelir düzeyi yüksek ve mesleki statüsü daha iyi olanlar
sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını daha fazla benimsemektedirler. Hacıalioğlu vd.’ne (1999) göre sosyoekonomik durumu
düşük olanlarda hipertansiyon sıklığı yüksektir. Koroner kalp
hastalığının (KKH) başlıca davranışsal nedenleri sigara kullanımı, fiziksel aktivite azlığı ve sağlıksız beslenme iken ara nedenler ise artmış kan basıncı, glikozu ve lipitleri ile şişmanlıktır. Bu
risk etmenlerinin koroner alp hastalığının %75–80’ini açıkladığı belirtilmektedir. Dolaysıyla koroner kap hastalığının (KKH)
ortaya çıkışında sosyoekonomik etkenlerin önemi büyüktür
(Ünal ve Demirel, 2004). Şimşek vd. (2010) iki noktaya vurgu
yapmaktadır: Birincisi sosyoekonomik durum hem hastalığa
neden olan risk etmenlerinin ve hastalığın ortaya çıkmasında,
hem de hastalığın seyrinde (prognosis) önemli bir belirleyicidir; ikincisi çalışma durumu, eğitim düzeyi ve gelir etkenlerine
göre sosyoekonomik durum kötüleştikçe sağlıksız beslenme
yaygınlaşmaktadır. Taşkın ve Atak (2004) ise daha kritik bir
noktaya vurgu yapmaktadırlar: Annenin gebelik yaşı, doğurganlık durumu, akraba evliliğinin olup olması gibi sosyoekonomik ve kültürel koşullar bebek ölüm hızını arttıran unsurlardır.
Eğitim Düzeyi
Eğitim düzeyi sağlık eşitsizlikleri konusunda en belirgin etkiye
sahip olgudur. Belek de (2004) eğitim düzeyi ile sağlık durumu arasında güçlü bir ilişki olduğunu vurgulamaktadır. Nesanır
vd.’ne (2005) göre annenin eğitim düzeyi ile çocuğun yaşadığı
sağlık sorunları arasında güçlü bir ilişki vardır. Belek (1998a)
yaptığı çalışmada; algılanan sağlığın iyiden kötüye doğru evrilmesinde eğitim düzeyi düşük olanların, eğitim düzeyi yüksek
olanlara göre 2 kat risk taşıdığını tespit etmiştir. Hacıalioğlu vd.
(1999) öğrenim düzeyi düştükçe hipertansiyon görülme sıklığının (prevalence) anlamlı ölçüde arttığını bulmuşlardır. Bilir vd.
(2005) yaptıkları çalışmada; erkekler arasında eğitim düzeyinin
artmasıyla fiziksel fonksiyonellik, fiziksel rol, bedensel ağrı, ge-
Ali Cenap Yoloğlu, Ahmet Öner Kurt, Yasemin Sarıkaya Levent, Tolga Levent, Sinan Burat, Servet Karaca, Serkan Gökalp
nel sağlık, canlılık, sosyal fonksiyonellik, duygusal rol ve genel
ruh sağlığı puanlarının arttığını bulmuşlardır. Demiral vd. (2007)
ise yaptıkları çalışmada hipertansiyon, santral obezite ve bozulmuş glikoz toleransının (BGT) okuryazar olmayan kadınlarda,
koroner kalp hastalıklarının ise hiç okula gitmemiş kadınlarda
anlamlı düzeyde yüksek olduğunu gözlemlemişlerdir. Ayrıca
erkekler arasında ise öğrenim düzeyi hipertansiyonu anlamlı
düzeyde etkilemektedir; hiç okula gitmeyen erkeklerde anlamlı
düzeyde daha fazla hipertansiyon görülmektedir. Tuchsen ve
Endahl’a (1999) göre fiziksel aktivite, sigara bırakma, düşük
kalorili beslenme gibi koroner kalp hastalıklarından koruyan
yaşam tarzı ilk olarak eğitimli gruplar tarafından kabul görmekte ve benimsenmektedir (aktaran Demiral vd., 2007). Şimşek
vd.’ne (2010) göre gelişmiş ülkelerde gözlemlenenin tam tersine Türkiye’de erkekler için yüksek eğitimli kesim düşük eğitimli kesime göre şişmanlık konusunda daha risklidir. Türkkan’a
(2009) göre işe bağlı kas ve iskelet sistemi hastalıklarında
(IKIH) da eğitime bağlı eşitsizlikler mevcuttur. Düşük eğitim
seviyesinde işe bağlı kas ve iskelet sistemi hastalıklarına bağlı
kronik ağrı görülme sıklığı (prevalence) daha yüksektir. Ergin
ve Hassoy (2011) ise gebelik sürecinde ve çocukların gerekli
aşıları yaptırmasında annenin eğitim düzeyinin anlamlı bir fark
yarattığını vurgulamaktadırlar. Ayaz vd.’ne (2008) göre eğitim
sosyal desteğin belirleyicisidir: çünkü eğitim, kişilerin sosyal
ilişki kurmasında ve o ilişkiyi geliştirme becerisi kazanmasında;
dolaysıyla sosyal destek kaynaklarını daha fazla kullanabilmesinde etkin bir faktördür. Benzer içerikte Selçuk Tosun ve Akça
(2014) ise eğitim düzeyi arttıkça aile desteği puanının, arkadaş
desteği puanının ve sosyal destek puanının arttığını; buna karşın
eğitim düzeyi azaldıkça olumsuz nitelikteki genel sağlık anketi
(GSA) puanı ile özel kişi desteği puanının arttığını bulmuşlardır.
Eğitim düzeyi düştükçe ruhsal sağlık düzeyi de düşmektedir.
Çünkü eğitimin temel amacı toplumsal yaşamı mümkün kılan
bilgi ve becerilerin insanlar tarafından edinilmesini sağlamaktır.
Dolaysıyla insanların eğitim seviyesi arttıkça güncel toplumsal
koşullara uyum sağlama kapasiteleri de artmaktadır. Bu da insanların karşılaştıkları gündelik sorunlar ile daha kolay baş etmelerini olanaklı kılmaktadır (Belek, 1999b; Buzlu vd., 2006).
Özpınar (2016) ise bebek ölüm hızının eğitim seviyesinin daha
düşük olduğu yerlerde daha yüksek olduğunu gözlemlemiştir.
Gelir Düzeyi
Gelir düzeyi sağlık eşitsizliklerini hem göstermede hem de
açıklamada kullanılan başlıca bağımsız değişkenlerden biridir.
Bu konuda yazında farklı bağımlı değişkenlerle ilişki kurmuş
birçok inceleme mevcuttur. Hatun vd.’ne (2003) göre gelir
düzeyi sağlık durumunun en önemli belirleyicisidir. Tüzün vd.
(2014) gelir düzeyi arttıkça kötü algılanan sağlık düzeyinin azaldığını ifade etmektedirler. Wilkinson (1992) gelir dağılımındaki
eşitsizliklerin gelir grupları arasındaki ortalama yaşam süresi
farkının artmasına neden olduğunu vurgulamıştır (aktaran Yardım ve Özcebe, 2010). Aldinç vd. (2004) gelir düzeyi arttıkça
75
ve hane reisinin sınıfsal konumu yükseldikçe hanenin yaşam
kalitesinin arttığını not düşmektedirler (aktaran Koçoğlu ve
Akın, 2009). Hacıalioğlu vd.’ne (1999) göre ortalama aylık geliri düşük olanlarda hipertansiyon görülme sıklığı (prevalence)
anlamlı düzeyde yüksek görülmektedir. Demiral vd. (2007) kadınlarda hanehalkı geliri düştükçe koroner kalp hastalığı (KKH)
görülme sıklığının (prevalence) arttığını vurgulamaktadırlar.
Şimşek vd.’ne (2010) göre aylık kişibaşı geliri 0–499 TL olanlarda HDL (iyi kolestrol) düşüklüğü aylık kişibaşı geliri 1000 TL
ve üstü olanlara göre 2,21 kat daha yüksektir. Türkkan (2009)
gelir düzeyi düşük olanlarda bel ve sırt ağrılarının daha fazla
olduğunu ifade etmiştir. Bu durum düşük ücretle geçici veya
serbest çalışanların istenmeyen ergonomik risk faktörlerine
daha fazla maruz kalmaları ile açıklanmıştır. Belek (1998a) ise
algılanan sağlık düzeyi üzerinde gelirden daha çok gelirin gideri
karşılama düzeyinin etkili olduğunu vurgulamaktadır.
Yoksulluk
Yoksulluk insan sağlığını etkileyen en önemli olgulardan biridir
ve uluslararası örgütler de bunu bu şekilde kabul etmektedirler (Hamzaoğlu, 2004). Belek’e (1999a) ve Inandı’ya (1999)
göre kötü yaşam koşulları ve maddi yetersizlikler, kısaca yoksulluk; ruh sağlığı, algılanan sağlık durumu ve sağlık hizmetlerinden yararlanma konularında doğrudan etkilidir. Hatun
vd. (2003) ise yoksulluğun çocuk sağlığı üzerindeki etkilerine
odaklanmışlardır. Yoksulluk ve çocuk sağlığı arasındaki ilişkiye
ilişkin şunlar aktarılmıştır:
• Yoksulluk, çocuklarda ölüm oranı (mortality) ve hastalık
oranı (morbidity) oranının artmasının başlıca sebebidir.
• Yoksul ailelerin çocuklarında ekonomik yetersizliğe bağlı
olarak beslenme yetersizliği görülmektedir.
• DSÖ’nün (2002) hastalıkların ortaya çıkmasına neden olan
risk faktörlerini inceleyen araştırmasına göre en önemli
hastalık riski yoksulluğa bağlı olarak gelişen, çocukların ve
annelerin düşük ağırlıkta olmasıdır.
• Yoksulluk arttıkça evde aile fertleri tarafından paylaşılacak
olan toplam besin miktarı azalmakta ve bu durum ise en
çok küçük bebekler ile anneleri olumsuz etkilemektedir.
• Yoksulluk çocukların hem bedensel hem de zihinsel kapasitelerini tam olarak kullanmasını engellemektedir.
• Uzun süre az yiyecek ile beslenen bedenlerin yüksek kalorili (ve ucuz) besinler ile beslenmeye başladığında tip-2
diyabete yakalandığı gözlenmiştir (Zimmet, 2000; Samaras
ve Campell, 2000). Bu nedenle dünyanın yoksul bölgelerinde bulaşıcı hastalıklardan sonra en yaygın rahatsızlık şişmanlık ve tip-2 diyabettir.
• Çocuklar için hem büyüme (vücut) hem de gelişme (yetenek) açısından en önemli bileşen beslenme ve sağlıklı annedir.
• DSÖ’nün (2002) raporuna göre yoksulluk arttıkça düşük
ağırlıklı (yetersiz beşlenmiş) çocuk oranı artmaktadır. Yetersiz beslenmenin sonuçları ise şöyle sıralanabilir: boy kısalığı (bodurluk), zayıf bağışıklık sistemi, uzun atak (episo-
PLANLAMA
76
•
•
•
•
•
•
•
•
de) dönemi, kolay enfeksiyona yakalanma ve enfeksiyonun
şiddetli seyretmesidir.
Yoksulluk, kadınların beslenmesini olumsuz etkileyerek
bebeklerin dezavantajlı başlamasına neden olmaktadır.
Dolaysıyla eşitsizlik anne karnında başlamaktadır.
Stoll ve Measham’a (2001) göre gelişmekte olan ülkelerde yenidoğan dönemindeki ölümlerin en önemli nedenleri arasında enfeksiyonlar (%42), doğum sırasında oksijen
yetersizliğinden boğulma (asphyxia) ve travma (%32), doğumsal (congenital) anomaliler ve zamanından önce doğumlar (premature) sayılmakta ve bütün bu nedenlerin ise
yoksulluk ile doğrudan ilişkisi bulunmaktadır.
Yoksulluk,
Yenidoğan döneminde neden olduğu nörolojik kusurlar
nedeni ile yoksulluğun kronik bir yapıya kavuşmasına neden olmaktadır.
Yoksul çocukların merkezi sinir sistemine zarar veren toksik maddelerle karşılaşma olasılığı daha yüksektir.
Demir eksikliği yoksul ailelerin çocuklarında daha sık görülmektedir. Uzun süre deneyimlenen demir eksikliği çocukların entelektüel gelişimini sınırlandırmaktadır.
Yoksulluğun doğrudan etkileri yanında dolaylı etkileri de
sağlık açısından belirleyicidir. Hastalıkların teşhis edilse
bile maddi yetersizlik nedeni ile tedavi ettirilememesi buna
bir örnektir.
Yoksulluk en önemli etkilerini çocuklarda göstermektedir. Bu
ise ilerleyen yaşlardaki eşitsizliklerin altyapısını hazırlayarak
kendi kendini yeniden üreten bir mekanizmaya dönmektedir.
Yaş
Yaş kişinin sağlık durumunu etkileyen en doğal etkenlerden
biridir. Erengin ve Dedeoğlu’na (1997) göre kişinin yaşı arttıkça algılanan sağlık durumu kötüleşmektedir. Bilir vd. (2005)
yaş ilerledikçe yaşam kalitesinin düştüğünü; artan yaşla birlikte
fiziksel fonksiyonellik, fiziksel rol, bedensel ağrı, genel sağlık,
canlılık, sosyal fonksiyonellik ve duygusal rol puanlarının anlamlı düzeyde azaldığını gözlemlemişlerdir.
Toplumsal Cinsiyet
Sağlık eşitsizlikleri özellikle kadınlar aleyhine bir durum sergilemektedir. Diğer bir deyişle benzer şartlar altında kadınlar erkeklere göre daha kötü sağlık koşullarına sahiplerdir. Bu
durum çeşitli şekillerde tespit edilmiştir. Kadınların olumsuz
nitelikteki Genel Sağlık Anketi (GSA) puanı ortalamasının erkelerden daha yüksek olduğu görülmektedir; diğer bir deyişle
kadınların ruh sağlıkları erkeklere göre daha kötü durumdadır
(Belek, 1999b; Kelleci vd., 2003; Özdemir ve Rezzaki, 2007).
Erengin ve Dedeoğlu (1997) ise kadınlar arasında algılanan
sağlık durumunun erkeklere göre daha kötü olduğunu vurgulamışlardır. Koçoğlu ve Akın’a (2009) göre yaşam kalitesinin
mental sağlık bileşenleri açısından cinsiyet belirleyicidir. Kadınlar sosyoekonomik durumun olumsuz etkilerini daha çok ya-
şamakta, toplumsal olanaklardan daha az faydalanmakta ve yaşam kalitesini düşüren sağlık sorunlarını daha sık yaşamaktadır.
Bunlara ek olarak toplumun kadınlara yüklediği sorumluklar
ve beklentiler cinsiyetin mental sağlık üzerinde belirleyici olmasında etkilidir. Çan vd. (2007) kadınların sağlık sorunlarına
yol açan Türkiye’deki özgün durumunu söyle aktarmaktadır:
Türkiye’de kadınlar arasında eğitim düzeyi arttıkça ve çalışma
durumu iyileştikçe sigara içme sıklığı anlamlı olarak artış göstermektedir. Bu ise genel beklentinin tam tersi bir durumdur.
Medeni Durum
Kişinin medeni hali de sağlık durumu üzerinde etkiye sahip bir
olgudur. Erengin ve Dedeoğlu’na (1997) göre medeni duruma
göre algılanan sağlık değerlendirmesinde en düşükten en yükseğe doğru sıralama şöyledir: eşi ölmüş/ayrılmışlar, evliler, hiç
evlenmemişler. Benzer şekilde bekâr olma durumu genel ruh
sağlığı dışındaki SF-36 bileşenlerinin tümünde istatiksel olarak
anlamlı iyileşmeye neden olmuştur (Bilir vd., 2005). Hacıalioğlu vd. (1999) ise hipertansiyon görülme sıklığının (prevalence)
dullarda yüksek olduğunu, bunun en büyük nedeninin ise stres
olduğunu belirtmişlerdir.
Konut ve Yaşam Koşulları
Konut ve yaşama koşullarının sağlık üzerinde doğrudan etkisinin
olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Whitehead (2001) Ingiltere’de
yoksul mahallelerde yaşayan kişilerin daha uzun süre kronik hastalığa ve sakatlığa maruz kaldıklarını; daha fazla sağlık sorunu
yaşadıklarını gözlemiştir. Benzer şekilde Belek’e (1998b) göre
yaşanılan yer sosyoekonomik eşitsizliklerin sağlık üzerindeki etkilerini ölçmek açısından anlamlı bir değişkendir. Selçuk Tosun
ve Akça (2014) ise evdeki oda sayısı arttıkça ya da evdeki yaşam
koşulları iyileştikçe olumlu nitelikteki aile desteği puanının, arkadaş desteği puanının ve sosyal destek puanının artarken, olumsuz nitelikte olan Genel Sağlık Anketi (GSA) puanının ise azaldığını gözlemlemişlerdir. Hanede yaşayan birey sayısı arttıkça hem
sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını uygulama olasılığı azalmakta
hem de yaşam kalitesi azalmaktadır (Koçoğlu ve Akın, 2009).
Çalışma Koşulları
Türkkan’a (2009) göre çalışanlar arasındaki sağlık eşitsizliklerinin başıca nedeni çalışma koşullarındaki farklılıklardır. Çalışma
koşullarındaki eşitsizlikler hastalıkların gerçekleşme sıklığını
etkilemektedir. Benzer şekilde Belek (2000) kişilerin iş koşulları üzerindeki kontrol olanaklarının sağlık üzerinde olumlu
etkide bulunduğunu ifade etmiştir.
Sağlık Güvencesi
Sağlık güvencesine sahip olma sağlık hizmetlerinden faydalanmayı ve gerekirse tedavi yöntemlerinin uygulanmasını doğrudan
etkileyerek kişinin sağlık durumunu etkilemektedir. Erengin ve
Ali Cenap Yoloğlu, Ahmet Öner Kurt, Yasemin Sarıkaya Levent, Tolga Levent, Sinan Burat, Servet Karaca, Serkan Gökalp
Dedeoğlu’na (1997) göre sosyal güvencesi olmayanların algılanan sağlık düzeyi sosyal güvencesi olanlara göre daha kötüdür.
Bilir vd. (2005) erkeklerin herhangi bir sosyal güvenceye sahip
olması ile fiziksel fonksiyonellik, canlılık, genel ruh sağlığı, duygusal rol puanları arasında anlamlı bir ilişki olduğunu saptamışlardır.
Koçoğlu ve Akın (2009) ise sağlık güvencesi durumu kötüleştikçe yaşam kalitesi puanının da kötüleştiğini tespit etmişlerdir.
Göç
Topçu ve Beşer’e (2006) göre kişileri sosyal, kültürel, ekonomik ve çevresel olarak etkileyen göç sağlık üzerinde doğrudan etkiye sahiptir. Göç edilen (gidilen) yerdeki sağlık altyapısının yetersiz olması, göç edenlerin ekonomik durumunun
kötü olması, dil sorunları, sosyal güvenlik yokluğu, sosyal ve
psikolojik stres göçmenlerin sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Göç eden bireylerde bedensel rahatsızlıklar yanında
psikolojik rahatsızlıklar da görülmektedir. Psikolojik sorunlar
en çok kadınlar ve çocukları rahatsız etmektedir. Kadınlarda
post-travmatik stres bozukluğu, çocuklarda ise korku ve içe
kapanıklık görülmektedir (Ertem, 1999; Ipekyüz, 1996). Ipekyüz (1996) ise göç ve cinsiyet arasındaki ilişkiye dair şunları
söylemektedir: Göç eden kadınların yeterince doğum öncesi
bakım hizmeti almadıkları, hastanede yapılan doğum oranının
düşük olduğu, evde ve sağlık personeli olmadan yapılan doğum
oranının yüksek olduğu görülmektedir. Sağlıksız koşullarda ve
teknik destek olmadan yapılan doğumlar ana-çocuk sağlığını
olumsuz etkilemekte ve doğum sırasında ölümlere neden olmaktadır. Maddi olanaksızlık nedeni ile tam olarak tedavi olamayan göçmenler aynı zamanda hastalıkların taşıyıcısı konumuna da geçmektedirler. Bu da salgın/kronik hastalık riskinin
devam etmesine neden olmaktadır (Ipekyüz, 1996).
Ülkelerin Gelişmişlik Düzeyi
Ülkeler gelişmişlik düzeyindeki farklılaşmaya göre sağlık eşitsizlikleri açısından birbirine ters eğilimler gösterebilmektedirler. Koroner kalp hastalıkları (KKH) gelişmiş ülkelerde gittikçe
azalan ve daha çok alt sosyal sınıflarda görülen bir hastalık
iken; gelişmekte olan ülkelerde daha sık görülen ve üst sosyal sınıflarda görülen bir hastalıktır (Şimşek vd., 2010). Gelişmekte olan ülkelerde kardiovasküler hastalıklara bağlı ölümlerin yarısı 70 yaş altında olurken bu oran gelişmiş ülkelerde
%25’tir. Dünya Sağlık Örgütü tahminlerine göre 2020 yılında
küresel hastalık yükünün %78’i gelişmekte olan ülkelerdeki
kardiovasküler hastalıklara bağlı olarak gelişecektir (Reddy,
2005; aktaran Demiral vd., 2007). Sigara kullanımı, obezite ve
hareketsiz (sedentary) yaşam tarzı gelişmekte olan ülkelerde
daha çok yüksek sosyal sınıflarda gözlenirken, gelişmiş ülkelerde düşük sosyal sınıflara gözlenmektedir (Demiral vd., 2007).
4. Sağlık ve Kentsel Planlama
Duhl vd.’ne (1999) göre medikal sağlık modeli bireylere ve
77
tedavi edecek müdahalelere odaklanır. Ancak sosyal sağlık
modeli sağlığı sosyo-ekonomik statü, kültür, çevresel koşullar,
konut, çalışma ve topluluk etkilerinin bir sonucu olarak görür. Kamu sağlığındaki sosyal model üç konu etrafında kentsel
planlama ile kamu sağlığı arasındaki ilişkiyi göstermektedir. Bu
konular; sosyal adalet, siyasal ekonomi ve çevredir. Sosyal
adalet, kamu sağlığı ile ilişkili olarak örgütlü kolektif eylemler aracılığı ile toplum sağlığını tehdit eden tehlikeleri kontrol etmeyi ve çevre koşullarını değiştirmeyi hedefler. Siyasal
ekonomi, toplumsal ve ekonomik yapının birey yaşamını nasıl
etkilediği üzerinde durur. Kaynaklar toplumda eşit olarak değil daha çok sahip olunan iktidara/güce göre dağıtılmıştır. Bu
da yaş, ırk, sınıf, cinsiyet gibi faktörlerin etkisini açıklamada
bütüncül bir perspektif sağlamaktadır. Çevre ise toplulukların sosyal ve fiziksel sınırlılıklarına odaklanmaktadır. Oldukça
büyük miktardaki hastalığın çevreden kaynaklandığı, buna bağlı
olarak da hastalık önlemenin ilaç tedavisi veya bireysel değişimlerden çok bizi çevreleyen koşulların değişimine bağlı olduğu vurgulanmaktadır. Çünkü çevre kalıtsal özellikler, yaşam
biçimi, sosyal ve ekonomik değişkenler kadar sağlığı etkileyen
temel değişkenlerden biri olarak kabul edilmektedir (Whitehead ve Dahlgren, 1991).
WHO’ya (2002) göre hızlı, plansız ve sürdürülebilir olmayan kentsel gelişme ve nüfusun sürekli olarak kentleşmesi
özellikle gelişmekte olan ülkelerde kentleri, çevre ve sağlık
riskleri açısından odak noktası haline getirmektedir. Ancak
bulaşıcı olmayan ve zor tedavi edilen hastalıklar (obezite, astım, sağlık eşitsizlikleri, akıl hastalıkları, sosyal uyum ve destek ağlarının kaybedilmesi) ise gelişmiş ülkelerdeki kentsel
yerleşimlerde gündeme gelmeye ve kamu sağlığı açısından ilgi
odağı olmaya başlamıştır.
RCEP’e (2007) göre kentsel çevrenin planlanma, tasarlanma
ve yönetim biçimi sağlığımızı hem olumlu hem de olumsuz şekilde etkileyebilmektedir. WHO (2010) sağlığın 5 belirleyicisini ve bu belirleyicileri etkileyen yapılı çevrenin dört unsurunu
aşağıdaki gibi tanımlamıştır (Tablo 1).
• Yapılı çevre ile ilgili sağlığın 5 belirleyicisi:
• Fiziksel aktivite düzeyi
• Sosyal ve psikolojik etkiler
• Hava kirliliği
• Gürültü kirliliği
• Beklenmedik yaralanmalar
• Yapılı çevrenin sağlığın 5 belirleyicisini etkileyen 4 unsuru
• Alan kullanımı örüntüsü
• Ulaşım sistemi
• Yeşil alanlar
• Kentsel tasarım
Fiziksel Aktivite Düzeyi: Kentsel çevreler aktif seyahat
miktarını ve ona bağlı olarak fiziksel aktivite düzeyini etkilemektedir (Lee ve Moudon, 2008; Brown vd., 2008).
PLANLAMA
78
Tablo 1. Sağlık riskleri ile kentsel çevre unsurları arasındaki etkileşim
Yapılı çevrenin sağlığın 5 belirleyicisini etkileyen 4 unsuru
Sağlığın belirleyicileri
Alan kullanımı örüntüsü
Ulaşım
Yeşil alanlar
Kentsel tasarım
X
X
X
X
O
X
X
X
X
X
X
X
X
O
O
X
X
X
O
O
Fiziksel aktivite düzeyi
Sosyal ve psikolojik etkiler
Hava kirliliği
Gürültü kirliliği
Beklenmedik yaralanmalar
X: Birincil etkileşim; O: Ikinci etkileşim [Kaynak: WHO (2010: 30)].
Tablo 2. Kentsel ölçek ve kentsel çevre unsurları arasındaki ilişki
Bölge
Kent
Kasaba
Mahalle
Komşuluk birimi
Cadde
Ada
Alan kullanımı örüntüsü
Ulaşım
Yeşil alanlar
Kentsel tasarım
Kaynak: WHO (2010: 39).
Sosyal ve Psikolojik Etkiler: Topluluk düzeyinde sosyal ve
psikolojik etkiler destekleyici sosyal ağlar ile ilişkilendirilmiştir.
Halpern (1995) akıl hastalıkları ile destekleyici sosyal ağların
yokluğu arasında güçlü bir ilişki olduğunu belirtmektedir. Örneğin bazı kentsel yapılı çevre formlarının desteklediği suça
maruz kalma korkusu akıl sağlığı ve esenliği üzerinde derin
etkilerde bulunmaktadır.
Hava Kirliliği: Krzyzanowski vd. (2005) temiz havanın sağlık
ve esenlik için temel gereklilik olduğunu bildirmişlerdir.
Gürültü Kirliliği: Gürültü, kentsel çevre içinde temel yaşam
kalitesi bileşenlerinden biri olmuştur. Ulaşım, sanayi ile birlikte en büyük gürültü kaynağı olarak görülmektedir. WHO’ya
(2007) göre kentsel gürültü bir esenlik konusu olmaktan bir
sağlık konusu olmaya evrilmiştir.
Beklenmedik Yaralanmalar: Beklenmedik yaralanmalar
kavramı DSÖ tarafından genellikle kaza olarak değerlendirilen
vakalar için kullanılmaktadır (WHO, 2010). Planlama ve tasarımdaki birçok unsur beklenmedik yaralanmaların olasılığını ve
şiddetini etkilemektedir.
Sağlıksız çevreler yaratma eğiliminden uzakta kalmayı başaran ülkeler mekânsal planlamanın 4 unsurunu (alan kullanımı
örüntüsü, ulaşım, yeşil alanlar ve kentsel tasarım) entegre bir
biçimde kullanan ülkelerdir (Tablo 2).
Kamu sağlığı açısından mekânsal formun önemi değerlendirilirken fiziksel determinizmden uzak durmak önemlidir. Burada
asıl olan fiziksel çevre, kültürel gelenekler ve topluluk bağları,
ekonomik aktivite ve yaşam tarzı arasındaki ilişkiyi anlamanın
sağlığı destekleyen müdahaleler, mekânsal politikalar ve planlar üretmek açısından önemini kavramaktır (WHO, 2010).
4.1. Alan Kullanımı Örüntüsünün Sağlık Üzerindeki
Etkileri
Fiziksel Aktivite Düzeyi Üzerindeki Etkisi
Mesafe, aktif yolculuk düzeyi için temel belirleyicidir. Birçok
çalışma zaman ve mesafe açısından yerel hizmetlerin erişilebilirliği ile yürümeye yatkınlık arasındaki ilişkiyi ortaya koymuştur (Lee ve Moudon, 2008). Sosyal donatıların, iş yerlerinin ve
arkadaşların belli bir mesafe içinde ve güvenli bir yoldan erişiliyor olması yürümeyi veya bisiklete binmeyi teşvik etmektedir.
Burada alan kullanım örüntüsü açısından mesafeyi belirleyen
karma kullanım ve kullanım yoğunluğudur. Karma kullanım ve
kullanım yoğunluğu ile beraber caddeler arasındaki bağ da fiziksel aktivite için en önemli etkendir (Şekil 5).
Karma kullanım alanları belli bir mesafe içinde çoklu varış noktası meydana gelmesini sağlamaktadır. Bu ise fiziksel aktiviteyi
teşvik etmektedir. Tam tersi şekilde tekil kullanım bölgeleri
tanımlandığında bu otomobil kullanımını teşvik etmekte ve
fiziksel etkinliği azaltmaktadır.
Kullanım yoğunluğu mesafeyi tanımlayan ikinci kritik parametredir. Mesafe açısından yüksek yoğunluklu konut alanları diğer kullanımlara olan mesafeyi kısaltacağı için fiziksel aktivite
düzeyini arttıracaktır. Yüksek konut yoğunluğu çeşitli kamusal
Ali Cenap Yoloğlu, Ahmet Öner Kurt, Yasemin Sarıkaya Levent, Tolga Levent, Sinan Burat, Servet Karaca, Serkan Gökalp
Karma
alan
kullanımı
Kullanım
yoğunluğu
Mesafe
Cadde ağı
Şekil 5. Mesafeyi etkileyen faktörler [WHO (2010:41)].
hizmetler için etki alanındaki nüfusu arttırdığı için söz konusu kamusal hizmetlerin görünürlüğünü ve kullanılabilirliğini de
arttıracaktır.
Caddeler arasındaki ilişkinin niteliği mesafeyi etkileyen diğer
bir faktördür. Caddeler arasındaki ağın tasarımı en yakın mesafenin oluşması veya en yakın rotadan uzaklaşılmasına neden
olabilir. Bu nedenle en yakın rotaların oluşmasına olanak sağlayan cadde ağı tasarımı fiziksel aktiviteyi teşvik etmek açısından
önemlidir.
Sosyal ve Psikolojik Etkiler
Alan kullanımı örüntüsü otomobil yada toplu taşım ile kolay
erişilebilir ancak birbirine uzak mesafede çalışma ve yaşama
mekânları üretirse; uzun ulaşım süresi birey ve topluluk üzerinde olumsuz etkiler doğurabilir. Uzun yolculuk süreleri insanların sosyal aktiviteler için daha az zaman ayırmasına ve
bu sayede destekleyici sosyal ağların dışında kalmasına neden
olabilir. Bunun sonunda oluşacak yalnızlık duygusu ise bireyde
akıl ve ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir.
Zaman-mekân eşitsizliği farklı zamanlarda farklı mekânlara erişim ve kullanım açısından topluluk üyeleri arasındaki farktır.
Zaman-mekân eşitsizlikleri zamansal ve mekânsal hareketleri
kolaylaştıran ve örneğin kapsamlı bir toplu taşım ağı gibi daha
büyük coğrafyalara açılımı kolaylaştıran müdahaleler ile giderilebilir.
Hava Kirliliği
Alan kullanımı örüntüsü insanların günlük aktivitelerini ve
hava kirliliği kaynakları ile ilişkilerini tanımlayacak şekilde nerede yaşayacaklarını belirlediği için insanların maruz kalacakları hava kirliliği miktarını da belirlemektedir. Alan kullanımı
örüntüsü açısından hava kirliliği, yüksek yoğunluklu ve uzun
binaların bulunduğu bölgelerde daha çoktur. Çünkü bu bölgeler daha çok insanın yaşadığı, daha yoğun trafiğin olduğu
ve daha az hava akımının olduğu yerlerdir. Bu nedenle yüksek
79
yoğunluklu bölgeler açısından şöyle bir çıkmaz söz konusudur:
kompakt yerleşmeler kişi başına düşen arabalı yolculuk sayısını düşürürken toplam arabalı yolculuk sayısını arttırmaktadır
(Frank vd., 2006). Toplam yolculuk sayısındaki artış ise daha
yüksek düzeydeki hava kirliliğine neden olmaktadır.
Gürültü Kirliliği
Endüstri bölgeleri dışında yüksek yoğunluklu konut alanlarında
ve çöküntü bölgelerinde gürültü kirliliğinin daha ciddi düzeylerde algılandığı tespit edilmiştir (RCEP, 2007). Bunun dışında
gece hayatının canlı olduğu bölgeler uyku düzenini bozduğu
için sağlık açısından daha tehlikeli kabul edilmektedir.
Beklenmedik Yaralanmalar
Alan kullanımı örüntüsü iki yoldan beklenmedik yaralanmalara
neden olmaktadır. Bunlar sel ve ısı adası etkileridir. Bu iki olay
da iklim değişikliği ile yakından ilişkilidir. Iklim değişikliği bu iki
olayın hem olma sıklığını hem de şiddetini arttırmıştır. Taşkın yataklarındaki alan kullanımı kararları stratejik bir kentsel
planlama konusudur. Çünkü mekânsal planlama taşkın yataklarındaki gelişmeyi kontrol edip, taşkın riskini düşürecek farklı
kullanımlar getirebilir. Su taşkınlarının doğrudan etkileri kadar
yan etkileri de sağlık açısından önemlidir. Su taşkını yüzünden
kullanılamaz hale gelen kentsel hizmetler sağlık açısından birer
risk faktörüdür.
Isı adaları, ısı tutulduğu için ortamdaki hava sıcaklığının çevreye oranla daha yüksek olduğu alanlardır. Aşırı sıcaklığa maruz
kalmak kentsel alanlarda hastalık ve ölüm riskini arttırmaktadır. Düşük sosyo-ekonomik düzeye sahip kişiler ve etnik
azınlıklar yüksek sıcaklığın etkisindeki bölgelerde (kent merkezleri) daha çok yaşamaktadırlar. Yüksek yoğunluk, seyrek
bitki örtüsü, açık alan yetersizliği bölgedeki sıcaklığı arttıran
faktörlerdir. Bundan bağımsız olarak aynı zamanda düşük sosyo-ekonomik düzeye sahip kişiler yüksek sıcaklık ile baş edecek maddi olanaklardan da (klima vb.) yoksunlardır.
4.2. Ulaşım Sisteminin Sağlık Üzerindeki Etkileri
Fiziksel Aktivite Düzeyi Üzerindeki Etkisi
Ulaşım türü seçimi, ulaşımın fiziksel aktivite üzerindeki etkisini belirleyen en önemli unsurdur. Pasif ulaşım yerine aktif
ulaşım tercihini etkileyen unsurlar mesafe ve izlenecek rotanın
kalitesidir. Yaya ulaşım sağlandığı için, ve dolaysıyla fiziksel aktiviteye katkı sağlayan, toplu taşım kullanımı bile hizmet maliyeti
ve kalitesi kadar durakların mesafesinden etkilenmektedir.
Gündelik kullanımlara (dinlenme, alışveriş yemek vb) erişim
mesafesi kişilerin yürüme, bisiklet gibi aktif ulaşımı mı yoksa
otomobil gibi pasif ulaşımı mı tercih edeceklerini etkilemektedir. Gündelik kullanımların birbirinden uzak olması motorlu
PLANLAMA
80
taşıt kullanımını teşvik etmektedir. Buna ek olarak aktif ulaşım
güzergâhları tam olarak anlaşılamaz, erişimi zor, bakım-onarımı yapılmayan ve güvenli değil diye algılanırsa; bu olumsuzluklar aktif ulaşımın kullanımını azaltmaktadır. Buna ek olarak
motorlu taşıtlar tarafından yaratılan tehlikeler de aktif ulaşımın tercih edilmemesinde ifade edilen nedenlerden biridir.
Toplu taşım altyapısının kalitesi güvenilirlik, hizmet sıklığı ve
temizlik gibi faktörlere bağlı olarak değerlendirilmektedir.
Buna ek olarak toplu taşım duraklarının yakınlığı, varış noktalarının çekiciliği, güvenlik, diğer ulaşım türleriyle karşılaştırıldığında toplu taşım süresi gibi yapılı çevreden kaynaklanan
etkenler de önemlidir (Balcombe vd., 2004). Kaliteli toplu taşım yürümeyi teşvik etmektedir. Buna ek olarak yayalaştırılmış
rotalar da yürüme isteği uyandıran etkenlerdir.
Davis (2002) yürümeyi incelediği çalışmasında iyi bakılmamış
yürüyüş yollarında en riskli grubun yaşlı insanlar, hareketlerini
engelleyen kronik hastalık sahipleri, bebek arabasında çocuklarını taşımak zorunda olan anne-babalar olduğunu belirtmiştir. Düzensiz yüzeylerin azaltılması, yürüyüş yollarının engelsiz
hale getirilmesi, yürüyüş rotası üzerinde tuvalet ve oturacak/
dinlenecek mekânların olması yürüyüşü teşvik etmektedir.
Sosyal ve Psikolojik Etkiler
Whitley ve Prince (2005) kişilerin içinde bulundukları toplulukların dışına çıkaracak bir ulaşım olanağına erişimi ile dışlanma korkusundaki azalma ve pozitif/olumlu akıl sağlığına sahip
olma arasında pozitif bir korelasyon olduğunu tespit etmiştir.
Düşük gelirli kişiler için toplu taşıma erişim bu nedenle de
önemlidir. Buna ek olarak bir topluluktaki yüksek düzeyde
özel motorlu taşıt kullanım yoğunluğu sosyal kaynaşmayı/uyumu olumsuz etkilemektedir (WHO, 2010). Racioppi vd.’ne
(2004) göre yüksek trafik yoğunluğu nedeniyle artan trafik
kazası riski sürücülerde ve yayalarda uzun süreli akıl sağlığı
problemlerinin gelişmesine neden olmaktadır.
Hava Kirliliği
Kara ulaşımı insan sağlığını olumsuz etkileyen ve yaşam beklentisini azaltan kirleticilerin havaya karışmasına neden olan
en önemli etkendir (RCEP, 2007). Ulaşımın sağlık üzerindeki
etkisini incelemek için başlıca iki konu emisyon ve hava kirliliğine maruz kalmadır. Emisyon açısından kentsel çevredeki
ulaşım kaynaklı temel kirletici fosil yakıtların yanması sonucu
oluşan ozon, karbon monoksit, nitrojen oksitler ve sülfür
dioksittir (RCEP, 2007). Kentsel alanların büyümesi ve daha
uzun yolculuklar ile artan otomobil sayısı giderek büyüyen
miktardaki nüfusun ulaşım kaynaklı hava kirleticiler yüzünden sağlık riski ile karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır.
Hava kirliliğine maruz kalma açısından günlük aktivite örüntüsü ve kirli çevrelerde geçirilmek zorunda olunan zaman iki
temel değişkendir.
Gürültü Kirliliği
Ulaşım kentsel alanlardaki en önemli gürültü kaynağıdır. Yolardan kaynaklanan gürültünün 3 temel nedeni vardır: araç
motorları, lastik/yol etkileşimi (sürtünme) ve hava türbülansı.
Bu faktörler ise araç hızından, trafik akışından, araç tipinden,
lastik taban genişliğinden, sürüş tarzından, yolun yüzeyinden
ve hava koşullarından etkilenmektedir (Frank vd., 2006).
Beklenmedik Yaralanmalar
WHO’ya (2008b) göre küresel ölçekte karayollarında gerçekleşen trafik kazaları onca önleyici tedbire rağmen en büyük
beklenmedik yaralanma sebebidir. Karayollarındaki trafik kazalarının başlıca sebebi ise hızdır. Racioppi vd.’ne (2004) göre
daha düşük hızlar hem daha az kazaya hem de kazalarda daha
az ölüme neden olmaktadır.
4.3. Yeşil Alanların Sağlık Üzerindeki Etkisi
Çeşitli çalışmalar kentsel yeşil alanlar ile sağlık arasındaki ilişkiyi göstermiştir (Brown ve Grant, 2005; Bird, 2004; 2007).
Newton’a (2007) göre doğal çevre; sinerjik, fiziksel, mental ve
sosyal esenlik faydaları sağlamaktadır.
Fiziksel Aktivite Düzeyi Üzerindeki Etkisi
Doğal çevre fiziksel aktiviteyi teşvik eden bir özelliğe sahiptir. Erişilebilir ve güvenli yeşil alanlar fiziksel aktiviteyi arttırmaktadır (Croucher vd., 2007). Yeşil alan ile fiziksel aktivite
arasındaki ilişki iki alana ayrılabilir. Birincisi, arka plan/manzara etkisi; ikincisi ise aktif ve pasif dinlenme etkisidir. Lavin
vd.’ne (2006) göre çekici yeşil alanların bulunması insanları
fiziksel egzersiz yapma konusunda motive etmektedir. Benzer şekilde Bird’e (2004) göre doğal çevreler insanlarda daha
uzun süre egzersiz yapma eğilimi yaratmaktadır. Yeşil alanlar
sadece yetişkinlerin değil çocukların aktif bir yaşam sürmesine de neden olmaktadır. Güvenli yeşil alanlara daha iyi erişimi olan çocukların diğer çocuklara oranla fiziksel olarak
daha aktif olduğu gözlenmiştir (Croucher vd., 2007). Ellaway vd.’ne (2005) göre yeşil alanlara sahip konut alanlarında
yaşayan insanların diğer konut alanlarında yaşayan insanlara
göre fiziksel olarak 3 kat daha aktif olduğu ve obezite görülme sıklığının ise %40 daha az olduğu görülmüştür. Diğer
bir açıdan yeterli yeşil alana erişme olanağı olan insanların
yaşadıkları mahalleye daha pozitif baktıkları tespit edilmiştir
(Bjork vd., 2008). Fiziksel aktivite, yeşil alanların şu özelliklerinden etkilenmektedir: yeşil alana mesafe, yeşil alana erişim
kolaylığı, yeşil alanın büyüklüğü, yeşil alanın konut ve ticaret
kullanımlarıyla ilişkisi, yeşil alanın nitelikleri (bitkisel çeşitlilik vb.), yeşil alandaki diğer olanaklar/etkinlikler. Croucher
vd.’ne (2008) göre yeşil alanlar sportif aktivitelere olanak
sağlamasından daha çok stresten kaçmaya olanak sağladığı
için önemsenmektedir.
Ali Cenap Yoloğlu, Ahmet Öner Kurt, Yasemin Sarıkaya Levent, Tolga Levent, Sinan Burat, Servet Karaca, Serkan Gökalp
Sosyal ve Psikolojik Etkiler
Yeşil alanlara ve doğaya erişim stresi azaltarak ve günlük koşuşturmacadan kendimizi uzaklaştırmamızı sağlayarak akıl
sağlığını olumlu yönde etkilemektedir (Pretty vd., 2005; Lavin
vd., 2006). Yeşil alanlar aynı zamanda sosyal etkileşim ve uyum
konusunda da olumlu etkilere sahiptir (Green Space Scotland,
2008). Tam tersine yeşil alanlara sınırlı erişim kötü akıl sağlığına neden olmaktadır (Guite vd., 2006; Kuo, 2001). Yeşil
alanların olumsuz sosyal etkileri ise bu tür alanlarda suça ya da
şiddete maruz kalma algısıyla ilişkilidir (Croucher vd., 2007).
Mitchell ve Popham’a (2008) göre nitelikli yeşil alanlar sağlık
eşitsizliklerini de azaltmaktadır.
Hava Kirliliği
Yeşil alanlar hava kalitesini iyileştirici ve havadaki kirleticileri
temizlemesi bağlamında sağlık üzerinde olumlu etkiye sahiptir.
Havadaki gazlar ve katı parçacıklar bitkiler tarafından filtrelenmektedir.
Gürültü Kirliliği
Yeşil alanlar, özellikle ağaçların ve büyük çalıların gürültüyü
perdelemesi nedeniyle sağlık üzerinde olumlu etkiye sahiptir
(Green Space Scotland, 2008; RCEP, 2007).
Beklenmedik Yaralanmalar
Yeşil alanlardaki tehlikeli oyun alanları çocuk yaralanmalarının
başlıca nedenidir. Yetersiz donanım tasarımı, oyun alanlarının
kötü tasarımı, uygun olmayan malzeme ve donanım seçimi,
yanlış yerleştirme veya kurma, düzenli denetleme eksikliği ve
yetersiz tamir-bakım gibi faktörlerin hepsi beklenmedik yaralanmalara neden olmaktadır. Buna ek olarak çocuk oyun alanlarındaki yetersiz/yanlış yüzey kaplama yüksekten düşmelerde
başlıca yaralanma nedenidir (WHO, 2010).
4.4. Kentsel Tasarım
Rao vd.’ne (2007) göre kentlerde ve şehirlerde yakın çevremizi deneyimleme biçimimiz bina, sokak, ada gibi küçük ölçeklerde gerçekleşmektedir.
Fiziksel Aktivite Düzeyi Üzerindeki Etkisi
Geleneksel ızgara sistemde düzenlenmiş bir yerde yaşayanların
arabalar için tasarlanmış yerlerde yaşayanlara göre %25 daha fazla yürüme eğiliminde olduğu görülmüştür (Lavin vd., 2006). Benzer şekilde kamusal toplanma mekânlarının yetersiz olduğu çevreler hareketsiz bir yaşam tarzını desteklerken; canlı mekânların
fiziksel aktiviteyi motive etiği görülmüştür (Lavin vd., 2006).
Dolaysıyla belli biçimdeki komşuluk birimi yerel hizmetlerin kullanılmasını ve bisiklete binme ile yürüyüşü teşvik ettikleri için
sağlık açısından ön plana çıkartılmaktadırlar (Barton vd., 2003).
81
Iki çevre algılama biçimi ile fiziksel aktivite arasında sıkı bir
ilişki bulunmuştur. Bunlardan birincisi fiziksel aktivite ile algılanan boş zaman ve çevre güvenliği arasında; diğeri ise algılanan uygunluk ile yürüyüş arasındadır. Örneğin Croucher
vd.’ne (2007) göre anne ve babaların mahallenin güvenliğine
ilişkin algıları çocukların açık alandaki aktivite düzeyleri üzerinde etkilidir.
Sosyal ve Psikolojik Etkiler
Hem yeni konutların yapımında hem de kentsel dönüşüm uygulamalarında konut alanlarının konumu ve sosyal gruplara göre
dağılımı kentsel tasarım tarafından belirlenmektedir. Burada
özellikle aynı büyüklükteki konutların dağılımı önemlidir. Aileler özellikle sosyal ve kültürel açıdan kendileri gibi olan ailelerin
içinde yaşarken kendilerini daha güvende hissetmektedirler.
Komşuluk bağlarını güçlendiren ve destekleyici sosyal ağları teşvik eden kentsel tasarımlar suça maruz kalma korkusunun azalmasında etkilidir (Lavin vd., 2006). Marmot’a (2004) göre de toplumdaki sosyal uyum sağlık açısından en az gelir kadar önemlidir.
Wilcox vd.’ne (2003) göre kentsel çevrenin tasarımı toplumun güvenlik algısını etkilemektedir. Suç algısı kişinin sosyal
ve sağlık iyileştirici etkinliklere katılması önünde bariyer oluşturmakta ve sosyal yalıtılmışlık hissinin güçlenmesine neden
olmaktadır. Bu durum da insanların zihinsel, fiziksel ve sosyal
sağlıkları üzerinde doğrudan etkide bulunmaktadır (Foster ve
Giles-Corti, 2008; Stafford vd., 2007).
Horowitz ve McKay (2005) ile Whitley ve Prince’e (2005)
göre kentsel formun temel sosyal etkilerinden biri kişilerin şiddet ve suç algılarıdır. Örneğin küçük girintileri ve kör
noktaları olan, yeterince aydınlatılmamış ve aşırı peyzaj öğesi
bulunduran konut tasarımları suç korkusunun artmasına ve
zihin sağlığının bozulmasına neden olmaktadır. Benzer şekilde
çocukların güvenli bulmadıkları mekânlarda yaşamaları onlarda
hiperaktivite, agresiflik, içe kapanıklık gibi davranışsal sorunların gelişmesine neden olmaktadır.
Hava Kirliliği
Cadde tasarımı yerel düzeyde hava kirliliği üzerinde önemli bir
etkiye sahiptir. Yüksek düzeyli hava kirliliği cadde coğrafyasına
ve taşıt trafiğinin niteliklerine bağlıdır. Özellikle dar ve trafik
sıkışıklığının olduğu caddeler hava kirliliğine en çok katkı yapan caddelerdir. Dışarıdaki kirli havanın bina içlerine de girdiği
düşünülürse kapalı mekânlardaki hava kirliliği problemi hava
kalitesinin düşük olduğu yerlerde ayrı bir inceleme konusudur.
Gürültü Kirliliği
Kentsel çevre açısından noktasal gürültü kaynakları da (gece
kulüpleri, birahaneler vb) önemlidir. Planlama bazı bölgeleme
82
kuralları getirerek gürültü açısından uygun olmayan kullanımların yer seçimine sınırlama getirebilir.
PLANLAMA
mel mesele iyi teknik çözümler üretmekten ziyade kamu algısı/idraki yaratmada, siyasi bir istenç oluşturmada ve ekonomik
bir dinamik yaratmaktadır.
Beklenmedik Yaralanmalar
Kentsel tasarımdan kaynaklanan beklenmedik yaralanmalar
birçok nedenle olabilmektedir. Bu faktörler yetersiz sokak
aydınlatması, yürüyüş yolları için seçilen malzeme, yapılı çevrenin yetersiz bakımı ve kötü çevresel tasarım gibi unsurları
içermektedir. Harlan vd.’ne (2006) göre açık mekân eksikliği
ve yetersiz bitki örtüsü kentsel mekânlarda yüksek hava sıcaklığına neden olmaktadır. Bu nedenle yerel tasarım ölçütleri
yerel sıcaklıklar üzerinde etki edebilmektedir.
4.5. Sağlıklı Kent Planlamasının Zorlukları
Sağlık açısından kentsel çevredeki riskler değerlendirildiğinde
şu noktalar ön plana çıkmaktadır:
• Bütüncül yaklaşımların geçerliliği,
• Odağın hastalıktan, sağlığı etkileyen unsurlara kayması
(Antonovsky, 1996),
• Birey temelli yaklaşımlardan toplum temelli yaklaşımlara
kayış,
• Tekil sağlık problemine, riskine ve doğrusal nedenselliğe
odaklanan indirgemeci ve mekânik düşünceden, insanların
yaşadığı çevrede sağlığı destekleyici bir bağlam yaratmaya
odaklanan bütüncül yaklaşımlara kayış (Kickbusch, 2003).
WHO’ya (2008a) göre şehir planları, insan yerleşmelerinin biçimini, orada yaşayanların sağlık ve esenliğini ve genel olarak
kentsel sosyo-ekonomik durumu tanımlayan anahtar belirleyicilerdir. Bu nedenle planlama kararları kentsel çevrenin insan sağlığı
üzerindeki etkilerini dikkate almalıdır. Buna bağlı olarak kentsel
planlama otoriteleri yaptıkları çalışmalarda hem kentsel kalitenin
iyileştirilmesini hem de insan sağlığını koruyan ve geliştiren hizmetlerin sunumuna odaklanmalıdırlar. Çünkü insan hareketlerinin mekânsal olarak planlanması onların yaşam kalitelerini, sağlıklarını ve esenliklerini etkilemektedir (NICE, 2008; WHO, 2009).
Kamu sağlığı açısından etkin kentsel planlama tekil bir sağlık
sorununa çözüm getiren bir yaklaşımdan daha fazlasıdır. Bu
daha çok sağlıklı yaşam çevreleri ve destekleyici sosyal yapılar
geliştirmek ile ilgilidir (Barton vd., 2003). Mekânsal planlama
sadece fiziksel sağlık değil aynı zamanda akıl sağlığı açısından
da önemlidir (Barton, 2009).
Yapılı çevre ile ilişkili kötü sağlık yükü nüfus içindeki bazı
gruplar için orantısız şekilde dağıtılmıştır. Toplumda ekonomik olarak en kötü grup, kötü sağlıktan en çok muzdarip olan
gruptur. Yoksul insanlar çevre kalitesi kötü olan yerlerde yaşamakta ve bu da kötü sağlığı pekiştirmektedir.
Planlama zaman içinde sağlık risklerinde önemli değişimlere
yol açacak yapılı çevre müdahalelerini içermelidir. Burada te-
Sağlıklı kentler yaratmak planlamaya yeni bir yaklaşımı gerekli
kılmaktadır. Bu yaklaşım sağlığa daha büyük bir ağırlık vermeyi
ve sağlık temelli bazı amaçların tanınmasını içermektedir. Bu
amaçlar şunları içermektedir (WHO, 2010):
• Sağlıklı yaşam tarzı için olanaklar yaratma,
• Sosyal uyum ve destekleyici sosyal ağlar oluşturma,
• Iş olanaklarına, kaliteli hizmete ve açık kamusal alanlara
erişim sağlama,
• Yol güvenliğini ve kişisel güvenliği iyileştirme,
• Kabul edilebilir gürültü düzeyine ve iyi hava kalitesine sahip, ilgi çekici mekânlar yaratma,
• Iyi su kalitesini ve besin güvenliğini sağlama,
• Iklim koşullarını tehdit eden salınımları azaltma.
Fiziksel, zihinsel ve sosyal esenliğe ulaşma alan kullanımı, ulaşım, açık kamusal mekânlar, konut ve ekonomik kalkınma konularında söz sahibi olan planlamanın temel odağı olmalıdır.
Bu nedenle planlamanın temel felsefesini oluşturan kabullerde
bir değişime gerek duyulmaktadır. Bu değişim problemlere
yönelik ortak algı ve çözüme yönelik ortak istençle birlikte
disiplinler arası, aktörler arası ve sektörler arası işbirliği ile
gerçekleştirilebilir.
Duhl vd.’ne (1999) göre kamu sağlığı profesyonelleri yıllar sonra
şunu anladılar ki etkin bir sağlık siyasası geniş ve toplumun tümünü dikkate alan, tedaviden çok önlemeye odaklı ve mağduru
suçlamaktan çok çevrenin insan davranışı üzerindeki etkisini
kavrayan bir anlayışta olmalıdır. Kentsel planlama sağlık durumunu olumlu yönde etkileyecek (hem önleyici hem de geliştirici)
katkılar sağlayabilir. Bu anlamda kentlerin bütüncül planlanması,
insanlar için nitelikli mekânların tasarlanması ve gerçekleştirilmesi açısından önemlidir. Eğer bir kent tüm sektörleri kapsayacak bir (master) plana sahip ise bu plan içindeki siyasalarda
sağlığa gözle görülür bir önem verilmesi kentin sağlık açısından
aşama kaydetmesinde çok önemlidir (WHO, 1997).
Bu noktada kent plancılarına önemli roller düşmektedir. Kent
planlaması ile sağlık arasındaki ilişki çok ve çeşitlidir. Kentlerdeki çevresel, sosyal ve ekonomik koşullar insan sağlığı ve
esenliği üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkilerde bulunabilir. Kent planlama bu koşulların şekillenmesinde önemli bir
role sahiptir. Kentsel siyasa oluşturma ve uygulama alanında
sağlığı, esenliği ve yaşam kalitesini iyileştirmek için sağlıkla ilgili
kıstasların kentteki tüm sektörlere entegre edilmesinde kent
plancılarına olan ihtiyaç çok nettir (Duhl vd.,1999). Planlama
alanındaki iyi sağlık uygulamaları sadece planlama sitemine
bağlı değildir, en az onun kadar liderlik, adanmışlık ve siyasetçiler ile diğer katılımcıların bilgi düzeyine bağlıdır. Bu nedenle
planlama aktörleri kamu sağlığı, ulaşım, konut, ekonomik kal-
Ali Cenap Yoloğlu, Ahmet Öner Kurt, Yasemin Sarıkaya Levent, Tolga Levent, Sinan Burat, Servet Karaca, Serkan Gökalp
kınma alanındaki diğer karar vericiler ile aralarındaki işbirliğini
güçlendirmelidirler (Carmichael vd., 2013).
5. Alan Çalışması
Halk sağlığı alanındaki son gelişmelerden biri bireylerin sağlığının kavramsal olarak yorumlanması ve değerlendirilmesindeki
değişimdir. Sağlık durum değerlendirilmesinde yaşam kalitesi
ölçekleri giderek daha çok kullanılmaya başlanmıştır. Klasik
sağlık çıktıları olan ölüm oranı (mortality) ve hastalık oranı
(morbidity) artık bu ölçeklerle desteklenmekte; sağlığın anlaşılması ve sağlık durumunu en iyiye getirme amaçlanmaktadır. Sağlıklı toplum tanımı ve çerçevesi değişmiş olup hastalık
sıklıkları ya da aşılama yüzdeleri gibi ölçütlerin yanında halk
sağlığı ve koruyucu hizmetlerinden yararlanan bireylerin ya da
grupların sağlık durumlarının ölçeklerle değerlendirilmesi yaygınlaşmaktadır. Günümüzde sağlıkla ilgili yaşam kalitesi araştırmalarında sadece sosyo-demografik özellikler ve sağlığın diğer
belirleyicileri ile olan ilişkisinin değerlendirilmesi değil, aynı
zamanda sağlık politikası ile ilişkili olarak bir ülkede sağlık hizmetlerinde önceliklerin belirlenmesi, uygulanan ya da uygulanması olası programların maliyet etkinliğinin değerlendirilmesi
de hedeflenmektedir. Halk sağlığı hizmetlerinin temel hedeflerinden biri toplumun sağlığını en üst düzeye çıkarmak ve
sağlığın eşit olarak dağılımını sağlamaktır. Kaynakların sınırlı olduğu bir ortamda sağlık hizmetlerinde öncelikleri belirlemek
için kullanılacak yaklaşım bütüncül olmalı; farklı sağlık çalışanları tarafından sosyo-demografik özellikleri, hastalıkların tipi
ve ağırlık düzeyleri farklı olan hastalara verilen hizmetlerden
elde edilen yararların karşılaştırılabilmesine olanak sağlamalıdır. Yaşam kalitesi ölçütleri bu anlamda yardımcı olmaktadır
(Sözmen, 2010).
Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) sağlık tanımlamasını, yani
bedensel, ruhsal, sosyal iyilik durumunu ölçebilecek uygun
yöntemler henüz yaygın bir şekilde kullanılmamaktadır. Bu
nedenle uluslararası karşılaştırmalarda halen sıklıkla geleneksel göstergeler (beklenen yaşam umudu, ölüm ve hastalık
hızları vb.) kullanılmaktadır. Fakat bu göstergelerin sağlığı tanımlamadaki yetersizliği, bütünsel olarak sağlığın her yönünü
ele alamayışı, yapılan girişimlerin sonuçlarının değerlendirilmesinde kullanılacak olan farklı göstergelere olan gereksinim,
hasta merkezli değerlendirmelerin öneminin giderek artışı,
algılanan sağlık ve yaşam kalitesi gibi kavramların alternatif
değerlendirme yöntemleri arasında öne çıkmasını sağlamıştır.
Genel olarak “kalite”, iyiliğin bir derecesidir. Yaşam kalitesi, kişisel sağlık durumundan öte, kişisel iyilik halini de içine
alan daha geniş bir kavramdır. Yaşam kalitesi; bireyin algıladığı
bedensel kapasite sınırları içinde başardığı tatmin edici sosyal durum olarak tanımlanır. DSÖ yaşam kalitesini; bireylerin
içinde yaşadıkları kültür ve değerler sistemindeki kendi yaşam
algıları şeklinde tanımlamıştır. Basitçe yaşam kalitesi, belirli
yaşam koşullarında bireysel tatmini etkileyen rahatsızlıkların
83
bedensel, ruhsal ve sosyal etkilerine günlük yaşamda verilen
bireysel yanıt olarak ifade edilebilir. Bu nedenle yaşam kalitesi
ölçümü sağlık düzeyi ile ilgili ölçütlerden daha geniş bir kapsam ve kavrayışa sahiptir (Baydur, 2010).
Dünya Sağlık Örgütü tarafından geliştirilen ve Mezitli Kent
Sağlığı Araştırması kapsamında 1083 katılımcıya uygulanan Yaşam Kalitesi Ölçeği (WHOQOL-BREF) aracılığıyla Mezitli’de
yaşayan bireylerin “Yaşam Kalitesi Puanları” elde edilmiştir.
Yaşam kalitesi ölçeği ile bireylerin bedensel, psikolojik, sosyal
ve çevresel alana ilişkin yaşam kalite düzeyleri belirlenmiştir.
Mezitli Ilçesinin tamamında mahalle bazında, mahalle nüfusu,
yaş grupları ve cinsiyet gözetilerek uygulanmış anket sonucunda katılımcıların bedensel, psikolojik, sosyal ve çevresel yaşam
kalitesi bileşenlerine ilişkin skorları hesaplanmıştır. Verilerin
parametrik dağılmasına bağlı olarak iki gruplu değişkenler için
“independent sample T test”, ikiden fazla gruplu değişkenler
için “one-way ANOVA” testi uygulanarak gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılıkların olup olmadığı değerlendirilmiştir. Yaşam kalitesinin dört bileşenine ilişkin yaş, cinsiyet, eğitim durumu, çalışma durumu, çalışıyor ise konumu,
çalışmıyor ise durumu, sosyal güvenlik durumu, gelir miktarı
ve geçim düzeyi değişkenlerine ilişkin grup ortalamaları ve
grupların standart sapmaları aşağıdaki Tablo 3’te özetlenmiştir.
Tabloda yer alan verilere göre aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır:
• Yaş ilerledikçe katılımcıların bedensel ve sosyal skorlarının
gerilediği görülmektedir. Ancak psikolojik skor açısından
sadece 65 yaşından büyükler ile diğer gruplar arasında anlamlı bir fark varken; 18–39 yaş grubu ile 40–64 yaş grubu
arasında anlamlı bir fark yoktur.
• Bedensel, psikolojik, sosyal ve çevresel skorlar açısından
erkekler kadınlara göre daha yüksek değerlere sahiptir.
Diğer bir deyişler kadınlar erkeklere göre daha dezavantajlı konumdadır.
• Eğitim düzeyi açısından okuryazar ve daha düşük seviyede eğitime sahip olanlar ile ilkokul ve üzeri eğitime sahip
olanlar arasında keskin bir ayrım vardır. Okuryazar olanlar
ve daha düşük seviyede eğitime sahip olanlar bedensel,
psikolojik, sosyal ve çevresel skorlar açısından daha düşük
değerlere sahiptirler.
• Çalışma durumu açısından gelir getirici bir işte çalıştığını
söyleyenlerin bedensel, psikolojik, sosyal ve skorlar açısından çalışmayanlara göre daha iyi değerlere sahip olduğu
tespit edilmiştir. Çalışanlar arasında ise ücretsiz aile işçilerinin bedensel, psikolojik, sosyal ve çevresel skorlarının diğer çalışanlara göre daha iyi olduğu görülmüştür. Ücretsiz
aile işçisi olarak çalışanların genelde genç yaşlarında olan
bireylerden oluşmasından dolayı bu durum gözlenmiştir.
Çalışmayanlar arasında ise özürlü, engelli ve hasta durumda olanların bedensel, psikolojik ve sosyal skorlarının diğer
çalışmayanlara göre daha kötü olduğu görülmüştür.
PLANLAMA
84
Tablo 3. Bireysel özelliklere göre DSÖ Yaşam Kalitesi Ölçeği skorları
n
Bedensel±SS
Psikolojik±SS
Sosyal±SS
Çevresel±SS
471
527
85
1083
15.712±2.5022
14.686±2.8428
12.491±3.3946
0.000
14.943±2.4674
14.792±2.6825
14.024±2.8011
0.011
14.641±3.1485
14.183±3.0274
13.318±3.1639
0.001
13.833±2.3124
13.774±2.3466
13.809±2.6399
0.925
531
552
1083
14.479±2.9214
15.422±2.7681
0.000
14.501±2.6352
15.082±2.5541
0.000
13.961±3.0931
14.655±3.0909
0.000
13.639±2.3583
13.959±2.3413
0.025
46
1037
1083
11.901±3.8967
15.096±2.7532
0.000
12.841±3.4324
14.884±2.5340
0.000
11.884±3.4976
14.422±3.0489
0.000
12.106±2.7940
13.887±2.3054
0.000
595
488
1083
15.370±2.4995
14.460±3.2212
0.000
15.010±2.5326
14.538±2.6796
0.003
14.521±3.0153
14.063±3.2067
0.016
13.732±2.3035
13.887±2.4138
0.282
563
26
589
15.325±2.4505
16.725±3.1112
0.005
14.940±2.4995
16.590±2.6353
0.001
14.477±3.0008
15.897±2.9915
0.019
13.658±2.2616
15.556±2.6158
0.000
466
13
479
14.574±3.1511
10.418±3.1225
0.000
14.589±2.6353
12.256±3.2150
0.002
14.129±3.1444
11.385±4.7019
0.002
13.902±2.3844
12.718±3.2988
0.082
975
108
1083
15.039±2.7768
14.243±3.6357
0.006
14.883±2.5476
14.025±3.0160
0.001
14.425±2.9682
13.321±4.0618
0.000
13.926±2.2685
12.679±2.7888
0.000
124
959
1083
13.461±3.5818
15.154±2.7211
0.000
13.651±3.2141
14.945±2.4841
0.000
12.903±3.8492
14.497±2.9547
0.000
12.588±2.8158
13.959±2.2417
0.000
504
569
1073
14.375±3.0274
15.502±2.6500
0.000
14.353±2.7830
15.220±2.3654
0.000
13.881±3.3641
14.749±2.7843
0.000
13.113±2.4427
14.424±2.1036
0.000
Yaş
18–39
40–64
65+
p
Cinsiyet
Kadın
Erkek
p
Eğitim durumu
Okuryazar ve daha düşük
Ilkokul ve üzeri
p
Çalışma durumu
Evet
Hayır
p
Çalışıyorsa
Diğer çalışan
Ücretsiz aile işçisi
p
Çalışmıyorsa
Diğer çalışmayan
Özürlü-engelli-hasta
p
Sosyal güvence
Var
Yok
p
Gelir miktarı
Asgari ücretin altında
Asgari ücretin üstünde
p
Geçim güzeyi
Gelirimiz geçimimize yetmiyor
Gelirimiz geçimimize yetiyor
p
SS: Standart sapma.
•
•
Herhangi bir sosyal güvencesi olanların tüm skorları sosyal
güvencesi olmayanlardan daha yüksektir.
Geliri asgari ücretin altında olanların hem bedensel, hem
psikolojik, hem sosyal hem de çevresel skorları geliri asgari
ücretten fazla olanlara göre daha düşüktür. Benzer şekilde
gelirinin geçimine yetmediğini söyleyenlerin de tüm skorları gelirinin geçimlerine yettiğini ifade edenlerden düşüktür.
Yukarıda bireysel özellikler için kullanılan yöntemin aynısı mahallelere de uygulanmıştır. Söz konusu yöntem yapılan toplam
anketlerin %81,8’ini oluşturan ve Mezitli ilçesinin kentsel dokusunu oluşturan 11 mahalle için uygulandığında mahallelerin
yaşam kalitesi ölçeğinin dört unsuruna ait ortalama değerler
ve standart sapmalar Tablo 4’te özetlenmiştir.
Yapılan değerlendirmede bedensel ve çevresel bileşenler açısından mahalleler arasında fark olmadığı sadece psikolojik ve
sosyal ölçekler açısından mahalleler arasında fark olduğu görülmüştür. Psikolojik ölçek açısından sadece Istiklal Mahallesi
diğer mahallelerden farklılaşırken; sosyal ölçek açısından sa-
Ali Cenap Yoloğlu, Ahmet Öner Kurt, Yasemin Sarıkaya Levent, Tolga Levent, Sinan Burat, Servet Karaca, Serkan Gökalp
85
Tablo 4. Mahallelere göre DSÖ Yaşam Kalitesi Ölçeği skorları
75. Yıl
Akdeniz
Atatürk
Deniz
Fatih
Istiklal
Menderes
Merkez
Seymenli
Viranşehir
Yeni
p
n
Bedensel±SS
Psikolojik±SS
Sosyal±SS
Çevresel±SS
37
112
81
35
53
20
145
130
24
109
140
886
15.243±2.8605
14.281±2.9243
14.610±2.9746
15.216±2.6226
15.116±2.3708
14.767±2.2478
15.208±2.8525
14.892±2.7073
16.048±2.7633
14.805±2.8524
14.971±2.4611
0.164
14.937±3.0890
14.464±2.5560
14.008±2.5331
14.990±2.8163
13.912±2.9236
16.632±2.1137
14.929±2.7106
14.713±2.3452
15.833±2.7116
14.905±2.1170
14.871±2.4109
0.001
13.802±3.8001
13.786±3.4313
13.630±2.8441
13.829±2.2656
13.635±3.3245
15.158±3.0859
15.099±2.6938
14.667±2.7431
15.111±3.5964
14.287±2.8866
13.771±3.0866
0.001
13.586±2.3992
13.484±2.4688
13.306±1.9262
13.816±2.3128
13.551±1.9168
14.316±2.6024
14.167±2.2704
13.901±2.0810
13.796±2.5898
13.578±1.9761
13.832±2.4076
0.217
SS: Standart sapma.
Tablo 5. Mahallelerin bazı niteliklerine göre DSÖ Yaşam Kalitesi Ölçeği skorları
Sağlık hizmetlerine kolay ulaşma durumu
Evet
Hayır
p
Mahalledeki yeşil alan miktarını yeterli bulma durumu
Evet
Hayır
p
Mahalledeki gölgelik alan miktarını yeterli bulma durumu
Evet
Hayır
p
n
Bedensel±SS
Psikolojik±SS
Sosyal±SS
Çevresel±SS
859
214
1073
15.238±2.6631
13.864±3.4418
0.000
14.983±2.5217
14.028±2.8441
0.000
14.490±3.0266
13.639±3.3265
0.000
14.250±2.1874
12.017±2.1811
0.000
401
668
1069
15.128±2.9146
14.866±2.8670
0.098
14.888±2.5009
14.736±2.6851
0.483
14.584±2.9706
14.156±3.1891
0.055
14.155±2.2980
13.594±2.3742
0.000
401
668
1069
15.128±2.9146
14.866±2.8670
0.489
14.888±2.5009
14.736±2.6851
0.319
14.584±2.9706
14.156±3.1891
0.000
14.155±2.2980
13.594±2.3742
0.000
SS: Standart sapma.
dece Menderes Mahallesi diğer mahallelerden ayrışmaktadır.
Buna göre mahalleler arasında yaşam kalitesi ölçeğinin dört
unsuru açısından ciddi bir farklılaşma olduğu söylenemez.
Buradan iki sonuç çıkartılabilir: birincisi mahalle ölçeği sağlık
eşitsizliklerini çalışmak için büyük bir ölçektir. Her mahallenin
kendi içinde farklılaşma olmasına rağmen inceleme mahalle ölçeğine taşındığında farklılıklar ortadan kalkmaktadır. Bir diğer
sonuç ise aralarında görece olarak farklar olsa da Mezitli ilçesi
kentsel bölgesi sosyo-ekonomik açıdan homojen grupların yaşadığı mahallelerden oluşan bir alan olarak değerlendirilebilir.
daha yüksektir. Bunun yanında mahallesindeki yeşil alanları yeterli bulanların sosyal ve çevresel yaşam kalitesi skorları daha
yüksektir. Yine mahallesindeki, özellikle yaz aylarında kamusal
alanları kullanımı kolaylaştıran, gölgelik alanları yeterli bulanların sosyal ve çevresel yaşam kalitesi değerleri daha yüksektir.
Mahallelerdeki sağlığı doğrudan ve dolaylı olarak olumlu yönde etkileyen unsurların varlığı etkisini açıkça göstermektedir.
Bu nedenle kent planlaması çalışmalarında bu unsurların göz
önüne alınması kesinlikle bireylerin sağlığını iyileştirici etkide
bulunacaktır (Tablo 5).
Mahalle ölçeğinde yapılabilecek bir diğer analiz ise mahalleleri
birbirleriyle karşılaştırmaktan çok mahallerinde bazı kamusal
kullanım özelliklerinin bulunduğunu ve bulunmadığını düşünen
vatandaşlar arasında fark olup olmadığını tespit etmektir. Mahallesinde sağlık hizmetlerine kolay eriştiğini düşünenlerin bedensel, psikolojik, sosyal ve çevresel yaşam kalitesi değerleri
Aynı çalışmadan yararlanılarak Kurt vd. (2017) yaptığı değerlendirmeye göre mahalleye göre mekânsal olarak daha küçük
ölçekli olan konutun özellikleri değerlendirildiğinde: konutun
mülkiyeti evde yaşayanlardan birine ait olduğunda, kiracılara
göre bireylerin çevresel yaşam kalitesi değeri daha yüksek çıkmaktadır. Evinde ısınma amaçlı olarak doğal gaz kullananların
86
sosyal yaşam kalitesi skoru ısınma amaçlı olarak odun-kömürfuel oil veya elektrik kullananlara göre daha yüksektir. Evdeki
oda sayısı arttıkça kişilerin bedensel, psikolojik, sosyal ve çevresel yaşam kalitesi değerleri yükselmektedir. Yine bireylerin
bedensel, psikolojik, sosyal ve çevresel yaşam kalitesi değerleri
içme suyu kaynağı olarak sırasıyla kuyu-tanker-yüzey suyundan,
şebeke suyuna ve damacana-şişe suyuna geçtikçe artmaktadır.
Hanede yaşayan kişi sayısı azaldıkça bireyin yaşam kalitesinin
bedensel alan puanı azalmaktadır. Bu sonuçta özellikle evde
tek başına yaşayan ve yoğun sağlık sorunları yaşayan yaşlı
bireyler etkilidir. Evlerde odabaşına düşen kişi sayısı arttıkça bireylerin çevresel yaşam kalitesi skorları azalmaktadır.
Apartmanlarda oturulan kat düzeyi azaldıkça yaşam kalitesinin
bedensel alan değerleri de azalmaktadır. Benzer şekilde halihazırda kullanılan konutu kullanma süresi uzadıkça bedensel
yaşam kalitesi endeksi azalmaktadır.
Yapının kullanım kolaylıklarına ilişkin kalitesinin artması bireylerin sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını göstermesini olumlu
yönde etkilemektedir. Bu durum ise hijyen, kaliteli ısınma vb.
koşullar nedeni ile bireyin bedensel sağlığını doğrudan; psikolojik durumunu ise dolaylı yollardan olumlu şekilde etkilemektedir. Benzer şekilde yapının kullanım kolaylıklarına ilişkin kalitesinin artmasının yanı sıra evde kişi başına düşen mekânsal
büyüklüğün artması yine bireyin sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını gösterebilmesi açısından olanak sağlarken aynı zamanda,
özellikle bireyin mahremiyet ihtiyacının karşılanması anlamında da bireyin psikolojik sağlığının bozulmamasını sağlayacaktır.
Mahalle ölçeğinden bağımsız olarak konut ölçeğinde ekonomik dezavantajlar konutun özelliklerinde de dezavantaja neden olduğu için, sınıfsal konumun bir devamı olarak yaşam kalitesinin bedensel, psikolojik, sosyal ve çevresel bileşenlerinde
de olumsuz etkilere neden olmaktadır.
6. Sonuç
Sağlık eşitsizlikleri günümüz toplumunda kaçınılmaz olarak
gözlemlenen olgulardan biridir. Bu olgunun başlıca nedenleri
olarak yapısal ve konjonktürel etkenler sayılabilir. Konjonktürel
nedenleri kendi içinde arz yönlü ve talep yönlü faktörler diye
ikiye ayırmak mümkündür. Arz yönlü faktörler sağlık hizmetlerinin sunulmasında yaşanan aksaklıkları tarif etmektedir. Vatandaşlar için sağlık hizmetleri sunumunun erişilebilir bir şekilde
ve verilen hizmetin niceliksel ve niteliksel olarak hiyerarşik olarak örgütlendiği bir model en ideal olandır. Sağlık hizmetlerine
erişimde karşılaşılan olumsuzluklar daha önce de vurgulandığı
üzere sağlık eşitsizliklerinin başlıca kaynaklarından biridir. Talep
yönlü faktörler ise bireylerin çeşitli nedenler ile sağlık problemlerini önemsememesi veya önemsese bile bunu bir sağlık sorunu olarak dışa yansıt(a)mamasından kaynaklanmaktadır. Bunu
sonucu olarak yaşan sağlık sorunları tedavi edilmeden kalmak-
PLANLAMA
tadır. Ancak arz yönlü ve talep yönlü konjonktürel sebeplerden
daha çok yapısal nedenler sağlık eşitsizliklerinin ortaya çıkmasında başat bir rol oynamaktadır. Yapısal nedenler kendini
tekrar eden özelliği nedeniyle belli bir an hastalık tedavi edilse
bile aynı hastalığın tekrar oluşmasını sağlayabilmektedir. Benzer
şekilde yapısal nedenler toplumun bazı sosyoekonomik gruplarının (özellikle toplumsal hiyerarşide altta yer alan grupların)
daha çok miktarda ve daha sık sağlık riskine maruz kalmasına
neden olmakta ve buna bağlı olarak sağlık eşitsizliklerinin ortaya çıkmasında temel bileşen olarak görev yapmaktadır.
Daha önce yapılan çalışmalar ağırlıklı olarak sağlık eşitsizlikleri
açısından bağımlı değişkenler ile bağımsız değişkenler arasında,
kişinin eğitim seviyesi arttıkça belli bir sağlık riski faktörünün
azalması ya da gelir seviyesi azaldıkça belli bir sağlık riski faktörünün artması gibi, lineer ilişkiler kararken bu çalışmanın özgün
yanı sağlık eşitsizlikleri açısından kırılma noktalarını tespit etmeye çalışmasıdır. Genç olmak, bir eğitim diploması sahibi olmak, herhangi bir işte çalışıyor olmak, çalışıyor ise genç olmak,
çalışmıyor ise özürlü-engelli-hasta olmamak, sosyal güvence sahibi olmak, asgari ücretin üzerinde gelir sahibi olmak, harcamalarından fazla gelir miktarına sahip olmak; bedensel, psikolojik,
sosyal ve çevresel yaşam kalitesi bileşenleri açısından daha iyi
bir değer sahibi olma için kırılma noktalarını oluşturmaktadır.
Diğer bir deyişle daha önce yapılan çalışmalarda da gösterildiği
üzere kişinin sosyoekonomik pozisyonunu etkileyen unsurlar
onun yaşam kalitesini de belirleyen en önemli etkendir.
Bununla birlikte aynı farklılaşmayı mahalle bazında tespit etmek mümkün değildir. Mezitli ilçesi kentsel bölgesinde yer alan
mahalleler değerlendirildiğinde yaşam kalitesi ölçeğinin dört
bileşeni açısından mahalleler arasında ciddi bir farklılaşmanın
olmadığı görülmüştür. Bu noktada mahalle ölçeğinin bu tür bir
değerlendirme yapmak için fazla büyük olduğu ve Mezitli ilçesi kentsel bölgesinin sosyo-ekonomik açıdan görece benzer
grupların yer seçtiği mahallelerden oluşan bir alan olduğu ifade
edilebilir. Ancak oturulan mahalle içindeki niteliksel farklar ve
konutun özellikleri yaşam kalitesinin bedensel, psikolojik, sosyal ve çevresel bileşenleri üzerinde etkili olabilmektedir.
Dördüncü bölümde vurgulandığı üzere yapılı çevrenin niceliksel
ve niteliksel özellikleri sağlık üzerinde doğrudan etkiye sahiptir.
Bu noktada yapılı çevrenin üretilmesinde kurallar koyan, düzenlemeler getiren kentsel planlama ise başat bir role sahiptir.
Diğer bir deyişle kentsel planlama yapılı çevre üretimi aracılığı
ile sağlık üzerinde doğrudan etkilidir. Aynı noktadan hareketle
kentsel planlamanın temel işlevinin kamusal fayda üretmek olduğu göz önüne alındığında; planlama başta alan kullanımı, ulaşım, yeşil alanlar ve kentsel tasarım ölçütlerine ilişkin kararları
ile yapısal faktörler nedeni ile bireyler arasında gözlemlenen
sağlık eşitsizliklerini azaltıcı etkiler yaratabilir. Bu nedenle planlama eylemi en az diğer alanlar kadar sağlık alanında yaratacağı
etkileri de göz önünde bulundurarak gerçekleştirilmelidir.
Ali Cenap Yoloğlu, Ahmet Öner Kurt, Yasemin Sarıkaya Levent, Tolga Levent, Sinan Burat, Servet Karaca, Serkan Gökalp
KAYNAKLAR
Akalın. M.A. (2013) Yoksulluk değil eşitsizlik hasta ediyor. http://satobel.blogspot.com.tr/2013/12/yoksulluk-degil-esitsizlik-hasta-ediyor.
html?spref=fb. erişim tarihi: 08.12.2017.
Antonovsky, A. (1996). The salutogenic model as a theory to guide health promotion. Health Promotion International, 11:11–18.
Ayaz. S.. Yaman Efe. Ş. ve Korukluoğlu. S. (2008) Jinekolojik kanserli hastaların
algıladıkları sosyal destek düzeyleri ve etkileyen faktörler. Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi. 28 (6). s:880-885.
Balcombe, R., Mackett, R., Paulley, N., Preston, J., Shires, J., Titheridge, H., ...
and White, P. (2004). The demand for public transport: a practical guide.
Barton, H. (2009). Land use planning and health and well-being. Land Use Policy, 26, S115-S123.
Barton, H., Grant, M. and Guise, R. (2003) Shaping Neighbourhoods, A guide
for health, sustainability and vitality, London: Spon Press.
Başaran. İ. (2008) Sağlıklı Kent Planlaması Açısından Isparta. Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi.
Baydur. H. (2010) İş Sağlığı ve Yaşam Kalitesi. 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi
Kongre Bildiri ve Sunum Kitabı. s: 82-4.
Belek. İ. (1998a) Algılanan sağlıkta sınıfsal ve sosyoekonomik eşitsizlikler:
Antalya’da bir alan çalışması. Toplum ve Hekim. 13 (4). s:292-299.
Belek. İ. (1998b) Sınıf sağlık eşitsizlik. İstanbul: Sorun Yayınları.
Belek. İ. (1999a) Sınıflar; sağlık düzeyleri. sağlık hizmeti kullanımları ve yararlandıkları sağlık kurumları: Antalya’da iki bölge. yedi sınıf. Toplum ve
Hekim. 14 (1). s:55-67.
Belek. İ. (1999b) Genel sağlık anketi ile ölçülen ruhsal sorunlar ve sosyo-demografik eşitsizlikler: Antalya’da bir alan araştırması. Türk Psikiyatri Dergisi. 10 (3). s:163-172.
Belek. İ. (2000) Antalya’nın iki mahallesinde sınıfsal sağlık eşitsizliklerinin değişimi: Bir izlem araştırması. Toplum ve Hekim. 15 (3). s:214-222.
Belek. İ. (2004) Sosyoekonomik Konumda ve Sağlıkta Sınıfsal Eşitsizlikler:
Antalya’da Beş Yıllık Bir Araştırma. TTB: Ankara.
Belek. İ. ve Hamzaoğlu. O. (2000) Son yirmi yılda sağlıktaki değişim: 12 Eylül
Rejiminin yarattığı olumsuzluklar. Toplum ve Hekim. 15 (4). s:265-277.
Bilir. N.. Özcebe. H.. Vaizoğlu. S.A.. Aslan. D.. Subaşı. N. ve Telatar. T.G.
(2005) Van ilinde 15 yaş ve üzeri erkeklerde SF-36 ile yaşam kalitesinin
değerlendirilmesi. Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi. 25. s:663-668.
Bird, W. (2004). Natural Fit: Can Green Space and Biodiversity Increase Levels
of Physical Activity? Sandy, Royal Society for the Protection of Birds.
Bird, W. (2007) Natural Thinking: Investigating the Links Between the Natural
Environment, Biodiversity and Mental Health. Sandy, Royal Society for
the Protection of Birds.
Bjork, J., Albin, M., Jacobsson, H., Ardo, J., Wadro, J., Ostergrren, P.O., Skarback, E. (2008) Recreational values of the natural environment in relation
to neighbourhood satisfaction, physical activity and well-being. Journal of
Epidemiology and Community Health, 62(4):e2.
Brown, A.L., Khattak, A.J., and Rodriguez, D.A. (2008) Neighbourhood types,
travel and body mass: a study of new urbanist and suburban neighbourhoods in the US. Urban Studies, 45(4), 963-988.
Brown, C. and Grant, M. (2005). Biodiversity and human health: what role for
nature in healthy urban planning. Built Environment, 31(4):326-38.
Buzlu. S.. Bostancı. N.. Özbaş. D. ve Yılmaz. S. (2006) İstanbul’da bir sağlık
ocağına başvuran kadınların genel sağlık anketine göre ruhsal durumlarının değerlendirilmesi. Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi.15 (9). s:134-138.
Carmichael, L., Barton, H., Gray, S., and Lease, H. (2013). Health-integrated
planning at the local level in England: Impediments and opportunities.
Land Use Policy, 31, 259-266.
Croucher, K., Myers, L., Bretherton, J. (2008). Green space Scotland Research
Report: The Links Between Green space and Health: A Critical Literature
Review. Stirling, Green space.
Croucher, K., Myers, L., Jones, R., Ellaway, A. and Beck, S. (2007). Health and
87
the Physical Characteristics of Urban Neighbourhoods: A Critical Literature Review, Final Report. Glasgow, Glasgow Centre for Population
Health.
Çan. G.. Çakırbay. H.. Topbaş. M.. Karkucak. M. ve Çapkın. E. (2007) Doğu
Karadeniz Bölgesi’nde sigara içme prevalansı. Tüberküloz ve Toraks Dergisi. 55 (2). s:141-147.
Davis, A. (Ed.) (2002). A Physically Active Life Through Everyday Transport.
Copenhagen, WHO Regional Office for Europe.
Demiral. Y.. Soysal. A.. Kılıç. B.. Uçku. R.. Bilgin. A.C.. Karakuş. N. ve Ünal. B.
(2007) İzmir Konak ilçesinde 20 yaş ve üzeri nüfusta sosyoekonomik göstergeler ve koroner kalp hastalığı etkisi. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni.
6 (1). s:27-40.
Duhl, L.J., Sanchez, A.K., and WHO (1999) Healthy cities and the city planning process: a background document on links between health and urban
planning (No. EUR/ICP/CHDV 03 04 03). Copenhagen: WHO Regional Office for Europe.
Ellaway, A., Macintyre, S. and Bonnefoy, X. (2005). Graffiti, greenery, and obesity in adults: secondary analysis of European cross-sectional survey. British Medical Journal, 331:611-2.
Erengin. K.H. ve Dedeoğlu. N. (1997) Sağlığı ölçmenin kolay bir yolu: Algılanan sağlık. Toplum ve Hekim. 12 (77). s:11-16.
Erengin. K.H. ve Dedeoğlu. N. (1998a) Sağlıkta eşitsizliğin gösterilmesi. Toplum ve Hekim. 13 (2). s:105-109.
Erengin. K.H. ve Dedeoğlu. N. (1998b) Sağlıkta eşitsizlik: Antalya kent merkezinde 15 yaş ve üzeri kişilerde morbiditede farklılıklar. Toplum ve Hekim.
13 (2). s:140-143.
Ergin. I. ve Hassoy. H. (2011) Bebek ölümlülüğünde eşitsizlikler: Dünya ve
Türkiye’deki duruma dair bir değerlendirme. İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk
Hastalıkları Dergisi. 1 (3). s:98-104.
Ergül. Ş. (2005) Yoksulluk sağlık ilişkisi ve hemşirelik yaklaşımı. Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi. 8 (2). s:95-104.
Ertem. M. (1999) Göç ve bulaşıcı hastalıklar. Toplum ve Hekim. 14 (3). s:224228.
Foster, S. and Giles-Corti, B. (2008). The built environment, neighbourhood,
crime and constrained physical activity: An exploration of inconsistent findings. Preventative Medicine, 47:241-51.
Frank, L., Kavage, S., and Litman, T. (2006) Promoting Public Health through
Smart Growth – Building Healthier Communities Through Transportation and Land Use Policies and Practices. Vancouver, Smart Growth BC.
Green Space Scotland (2008). Health Impact Assessment of Green space: A
guide. Health Scotland, Green space Scotland, Scottish Natural Heritage
and Institute of Occupational Medicine.
Guite, H.F., Clark, C. and Ackrill, G. (2006). The impact of the physical and
urban environment on mental well-being. Public Health, 120:1117-26.
Hacıalioğlu. N.. Güraksın. A. ve İnandı. T. (1999) Gümüşhane ili Torul merkez
sağlık ocağı bölgesi 30 yaş ve üzeri nüfusta hipertansiyon prevalansı ve ilgili
etmenler. Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi. 19 (4). s:200-208.
Halpern, D. (1995) Mental health and the built environment, London; Taylor
and Francis
Hamzaoğlu. O. (2004) Yoksulların sağlığı ne durumda. etken ne, sorun nasıl
çözülür? Toplum ve Hekim. 19 (1). s:54-57.
Hamzaoğlu. O. (2007) Sağlıkta eşitsizlikler ve kullanılan ölçütler. Toplum ve
Hekim. 21 (1). s:73-78.
Harlan, S.L., Brazela, A.J., Prashada, L., Stefanov, W. and Larsenc, L. (2006).
Neighborhood microclimates and vulnerability to heat stress. Social Science and Medicine, 63(11):2847-63.
Hatun. Ş.. Etiler. N. ve Gönüllü E. (2003) Yoksulluk ve çocuklar üzerine etkileri. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi. 46. s:251-260.
Horowitz, K. and McKay, M. (2005) Community violence and urban families:
Experienced, effect and directions for intervention. American Journal of
Orthopsychiatry, 75:356-68.
İnandı. T. (1999) Sağlık hakkı ve eşitsizlikler. Toplum ve Hekim. 14 (5). s:357361.
88
İpekyüz. N. (1996) Güneydoğuda iç göç tartışmaları ve sağlık boyutu. Toplum
ve Hekim. 11 (74). s:56-60.
Kelleci. M.. Aştı. N. ve Küçük. L. (2003) Bir sağlık ocağına başvuran kadınların genel sağlık anketine göre ruhsal durumları. Cumhuriyet Üniversitesi
Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi. 7 (2). s:11-14.
Kickbusch, I. (2003) The contribution of the World Health Organization to a
new public health and health promotion. American Journal of Public Health, 93:383-8.
Kocabaş. A. (2014) Küresel ve ulusal akciğer sağlığına en büyük tehdit sağlıkta
eşitsizlik. Toraks Bülteni. Haziran. s:9-14.
Koçoğlu. D. ve Akın. B. (2009) Sosyoekonomik eşitsizliklerin sağlıklı yaşam
biçimi davranışları ve yaşam kalitesi ile ilişkisi. DEÜ Hemşirelik Yüksekokulu Elektronik Dergisi. 2 (4). s:145-154.
Krzyzanowski, M., Kuna-Dibbert, B. and Schneider, J. (eds) (2005) Health Effects of Transport-Related Air Pollution. Copenhagen, WHO European
Office.
Kuo, F.E. (2001) Coping with poverty: Impacts of environment and attention in
the inner city. Environment and Behaviour, 33:5-34.
Kurt, A.Ö. vd. (2017) Evaluation of Relations between Housing Conditions
and Health: The Case of Mezitli District, International Congress of Health and Environment Abstract Book, p: 252.
Lavin, T., Higgins, C., Metcalfe, O. and Jordan, A. (2006). Health Effects of
the Built Environment: A Review. Dublin, Belfast, The Institute of Public
Health in Ireland.
Lee, C. and Moudon, A. (2008) Neighbourhood design and physical activity
Building Research and Information 36 (5), pp395-411.
Marmot M. ve Wilkinson R.G. (2009) Sağlığın Sosyal Belirleyicileri (Çeviri
editörleri: İlker Kayı ve Yeşim Yasin), İstanbul: İnsev Yayınları (1. Basım).
Marmot, M. (2004). The Status Syndrome: How Social Standing Affects Our
Health and Longevity. London, Bloomsbury Publishing.
Mitchell, R. and Popham, F. (2008) Effect of exposure to natural environment
on health inequalities and observational population study. Lancet 372,
1655–1660.
Nesanır. N. ve Eser. E. (2010) Türkiye’de sağlık alanında kullanılmak üzere bir
sosyoekonomik indeks denemesi. TAF Preventive Medicine Bulletin. 9 (4).
s:277-288.
Nesanır. N.. Düzkalır. H.. Göktolga. G.. Ekin. F.. Ersin. C. ve Eser. E. (2005)
Manisa ilinde bir sağlık ocağı bölgesinde sağlıkta eşitsizlikler. Sürekli Tıp
Eğitimi Dergisi.14 (10). s:221-228.
Newton, J. (2007). Well-being and the natural environment: A brief overview of
the evidence. Online: Sustainable Development Commission.
NICE (2008) Promoting and Creating Built or Natural Environments that Encourage and Support Physical Activity. NICE Public Health Guidance 8.
London, National Institute of Clinical Excellence
Özdemir. H. ve Rezaki. M. (2007) Depresyon saptanmasında genel sağlık anketi. Türk Psikiyatri Dergisi. 18 (1). s:13-21.
Özpınar. E. (2016) Bebek ölüm hızı Türkiye genelinde azalıyorken neden Suriyeli nüfusun fazla olduğu yerlerde artıyor?. TEPAV Mayıs-2016 N201616
Değerlendirme Notu. s:1-7.
Polat. G. ve İçağasıoğlu Çoban. A. (2015) 21. YY’da sağlıkta eşitsizlikler ve eşitsizliğin aşılmasında sosyal hizmetlerin rolü. Toplum ve Sosyal Hizmet. 26
(1). s:177-189.
Pretty, J., Griffin, M., Peacock, J., Hine, R., Sellens, M. and South, N. (2005).
Countryside for Health and Well-being: The Physical and Mental Health
Benefits of Green Exercise. England, Countryside Recreation Network.
Racioppi, F., Eriksson, L., Tingvall, C., Villaveces, A. (2004). Preventing Road
Traffic Injury. A Public Health Perspective for Europe. World Health Organization Regional Office for Europe.
Rao, M., Prasad, S., Adshead, F. and Tissera, H. (2007). The Built Environment
and Health. The Lancet, 13.09.
RCEP (2007). The Urban Environment, Royal Commission on Environmental
Pollution. London, The Stationery Office.
PLANLAMA
Selçuk Tosun. A. ve Akça. G. (2014) Konya kent merkezinde sosyoekonomik
özellikleri farklı olan bölgelerde yaşayan bireylerin sosyal destek ve ruhsal
sağlık durumlarını etkileye faktörler. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi. 17 (4). s:207-215.
Sözmen. M.K. (2010) Halk Sağlığı’nda Yaşam Kalitesi; Etkinlik-Eşitlik Ödünleşim Problemi. 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongre Bildiri ve Sunum
Kitabı. s: 81.
Stafford, M., Chandola, T. and Marmot, M. (2007). Association between fear
of crime and mental health and physical functioning. American Journal of
Public Health, 97:2076-81.
Şimşek. H. ve Kılıç B. (2012) Sağlıkta eşitsizliklerle ilgili temel kavramlar. Türkiye Halk Sağlığı Dergisi. 10 (2). s:116-127.
Şimşek. H.G.. Günay. T. ve Uçku. R. (2010) Sosyal eşitsizliklerin koroner kalp
hastalığı risk etmenlerine etkisi: İzmir’de topluma dayalı kesitsel bir çalışma. Anadolu Kardiyoloji Dergisi. 10. s:193-201.
Taşkın. Ş. ve Atak. N. (2004) Bebek ve çocuk ölümlerinin değerlendirilmesi:
Türkiye nüfus ve sağlık araştırması 1993-1998. Ankara Üniversitesi Tıp
Fakültesi Mecmuası. 57 (1). s:1-12.
Topçu. S. ve Beşer. A. (2006) Göç ve sağlık. C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi. 10 (3). s:37-42.
Türkkan. A. (2009) İşe bağlı kas-iskelet sistemi hastalıkları ve sosyoekonomik
eşitsizlikler. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi. 35 (2). s:101-106.
Tüzün. H.. Aycan. S. ve İlhan. M.N. (2014) Birinci basamak sağlık kuruluşlarına başvuranlarda algılanan sağlık ve sosyal belirleyicileri. Toplum ve
Hekim. 29 (2). s:91-104.
Ünal. B. ve Demiral Y. (2004) Sosyoekonomik durum ve koroner kalp hastalığı
ilişkisi. Anadolu Kardiyoloji Dergisi. 4 (4). s:306-308.
Whitehead, M. and Dahlgren, G. (1991) What can be done about inequalities
in health? The Lancet, 338:1059-63.
Whitehead. M. (2001) Eşitlik ve Sağlık: Kavram ve İlkeler. TTB: Ankara.
Whitley, R. and Prince, M. (2005) Fear of crime and mental health in inner-city
London, United Kingdom. Social Science Med, 61:1678-88.
WHO (1986) Ottawa Charter for Health Promotion. http://www.euro.who.
int/__data/assets/pdf_file/0004/129532/Ottawa_Charter.pdf. erişim
tarihi 13.12.2017.
WHO (1997) City planning for health and sustainable development.
WHO (2002). The World Health Report 2002 – Reducing Risks, Promoting
Healthy Life. Geneva, World Health Organization.
WHO (2007). Quantifying Burden of Disease from Environmental Noise: Second Technical Meeting Report. Bern, Switzerland.
WHO (2008a). International Public Health Symposium on Environment and
Health Research, Science for Policy, Policy for Science: Bridging the Gap,
Madrid, Spain, 20-22 October 2008. WHO Regional Office for Europe.
WHO (2008b). Our Cities, Our Health, Our Future. Acting on Social Determinants for Health Equity in Urban Areas.
WHO (2009). Zagreb Declaration for Healthy Cities: Health and Health Equity in All Local Policies. Copenhagen, WHO Regional Office for Europe.
WHO (2010) Urban planning, environment and health: from evidence to policy action.
WHO (2013) Phase VI (2014–2018) of the WHO European Healthy Cities Network: goals and requirements. http://www.euro.who.int/__data/
assets/pdf_file/0017/244403/Phase-VI-20142018-of-the-WHOEuropean-Healthy-Cities-Network-goals-and-requirements-Eng.pdf,.
Wilcox, P., Quisberry, N. ve Jones, S. (2003) The built environment and community crime risk interpretation. Journal of Research in Crime and Delinquency, 40:322-45.
Yardım. M.S. ve Özcebe. H. (2010) Ankara ili Çankaya ilçesinde 25 yaş ve üzeri
nüfusun sağlık düzeyinde sosyoekonomik farklılıklar. Ege Tıp Dergisi. 49
(1). s:19-30.
Zaybak. A. ve Fadıloğlu. Ç. (2004) Üniversite öğrencilerinin sağlığı geliştirme
davranışı ve bu davranışı etkileyen etmenlerin belirlenmesi. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi. 20 (1). s:77-95.
89
Planlama 2020;30(1):89–103 | doi: 10.14744/planlama.2019.52244
ARTICLE / ARAŞTIRMA
Educational Socio-Spatial Segregation in Ankara
Ankara’da Eğitimsel Sosyo-Mekansal Ayrışma
Umut Erdem
Department of City and Regional Planning, Dokuz Eylül University Faculty of Architecture, İzmir, Turkey
ABSTRACT
ÖZ
Socio-spatial segregation has always been a big phenomenon for
cities and it is getting more crucial while the social and spatial
environment of cities transforming and restructuring in line with
the hegemony of globalization. This study aims at discussing the
socio-spatial segregation of education in Ankara city for 478
Ankara neighborhoods from 2008 to 2014 regarding the three
education levels, primary, secondary and tertiary, respectively.
To do so, we analyzed the spatial distribution and spatial dependency of the socio-spatial segregation of all education levels.
Then, we estimated how the spatial distribution and spatial dependency of the socio-spatial segregation of all education levels
are evolved, spatially. Advanced spatial analyses methodologies
like the exploratory spatial data analyses, segregation measures,
and spatial statistics methods are used for uncovering the spatial dynamics of educational segregation in Ankara. This study
reports significant results (i) each educational level have different trends and spatial dependency patterns are apparent in the
socio-spatial segregation, (ii) tertiary education level has a fast
decreasing trend, (iii) the south-north dualism restructured.
Sosyo-mekansal ayrışma, kentler için her zaman büyük bir olgu
olmuştur ve kentlerin sosyal ve mekansal çevresi küreselleşme
temelli hegemonyaya paralel olarak dönüşürken ve yeniden yapılanırken daha da önem kazanmaktadır. Bu çalışma, Ankara ilinde
eğitimin sosyo-mekansal ayrımının 2008’den 2014’e kadar 478
Ankara mahallesi için ve sırasıyla birincil, ikincil ve üçüncül olmak
üzere üç eğitim seviyesi için tartışılmasını maçlamaktadır. Bu kapsamda, tüm eğitim düzeylerinin mekansal dağılımı ve mekansal
bağımlılığı analiz edilmiştir. Sonrasında, tüm eğitim seviyelerinin
mekansal dağılımı ve mekansal bağımlılığın mekansal olarak nasıl değiştiği tahmin edilmiştir. Mekansal veri analizleri, mekansal
ayrışma yöntemleri ve mekansal istatistik yöntemleri gibi ileri
mekansal analizler, Ankara’da eğitimsel ayrımcılığın mekansal dinamiklerini ortaya çıkarmak için kullanılmıştır. Bu çalışma, önemli
sonuçları ortaya koymaktadır (i) her eğitim seviyesinin farklı eğilimlere sahiptir ve sosyo-mekansal ayrışmada mekansal bağımlılık
paternleri belirgindir, (ii) yüksek öğretim eğitim seviyesinin hızlı
bir düşüş eğilimine sahiptir, (iii) güney-kuzey düalizminin yeniden
yapılanmıştır.
Keywords: Ankara; education; segregation; spatial segregation.
Anahtar sözcükler: Ankara; eğitim; ayrışma; mekansal ayrışma.
Received: 30.04.2018 Accepted: 12.09.2019
Available Online Date: 12.02.2020
Correspondence: Umut Erdem.
e-mail: umtherdem@gmail.com, umut.erdem@deu.edu.tr
OPEN ACCESS This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.
PLANLAMA
90
Introduction
The historicity of socio-spatial segregation dates back to the
beginnings of cities themselves. Socio-spatial segregation maintains itself in a multi-layered way in social and spatial environments by reproducing and repositioning itself by conjectural
norms and patterns (Schelling, 1971; Clark, 1999; Fossett, 2006;
Andersen, 2011; Bailey et al., 2013, 2016). Various theoretical
analyses have examined socio-spatial segregation, and have incorporated contexts that include income, consumption, individual behaviour, educational level, and cultural associations and
oppositions (Wong, 1999; Newbold & Foulkes, 2004; Johnston
et al., 2006, 2013; Brama, 2008; Holdsworth, 2008; Sage et al.,
2011; Branden, 2012; Hochstenbach, 2014; Catney, 2015; Aradhya et al., 2016; Gustafsson; 2016). Importantly, some studies
report that socio-spatial segregation is deeper for educational
level than for income, ethnicity and other socio-demographic
factors (Domina, 2006; Persson, 2008). Analyzing socio-spatial
segregation of educational level is crucial because socio-spatial
segregation and social stratification decrease the tendency towards coexistence and the heterogeneity of urban spaces, and
these lead to conflicts and unstable urban living environments.
Socio-spatial segregation approaches vary because cities are
subject to dynamic restructuring processes triggered by flow
of capital, migration (the millions and include both domestic and international migrants) and the speed of the capitalist production. Thus, cities incorporate different individuals,
forms of social life, social capital, income differences, preferences, attitudes and heterogeneous communities, and these
are the main drivers of the simultaneously reproduction and
transformation of urban spaces (Harvey, 1989).
When considering socio-spatial segregation in the processes
that affect urban spaces, it is important not to overlook the
unequal spatial distribution of educational level. According to
Bourdieu (2006), an educational level is a tool for legitimizing
and perpetuating class conflicts. Thus, higher educational level
is associated with higher class privilege, superior reputation,
and participation in a club comprising the more highly educated, all of which can serve as tools to reproduce the existing hegemony (Sullivan, 2002; Bourdieu, 2006). The unequal
spatial distribution of educational level or the concentration
of educational level in specific spaces reflects the reproduction and repositioning of hegemony derived from the sociospatial segregation of educational segregation in urban spaces.
Socio-spatial segregation of educational level maintains itself
in urban spaces as the tension between city areas. On the one
hand, gentrified, gated and isolated city areas are inhabited by
groups with higher levels of income and education, while satellite cities are inhabited by the new middle classes. On the other
hand, city areas with poorer spatial quality and living environ-
ment are inhabited by groups with lower levels of income and
education (Logan et al., 2004; Yüceşahin and Tüysüz, 2011).
The permeability between these differing and segregated city
areas reflects individual participation in a more desired class.
Restated, leaving a city area with the lower spatial quality, living environment for one with a distinguished and elite population and living environment is associated with Bourdieu’s
(2006) argument that positive externalities derived from the
accumulation of educational level in a specific place strongly
affect the socio-spatial segregation.
By focusing on the socio-spatial segregation and measuring
it using educational level, this study aims to investigate the
uneven geography of educational segregation: i.e., its spatiality and geography. Concerning the socio-spatial distribution
of educational segregation, this study answers the following
questions: What are the spatial distributions of educational
segregation categories such as primary, secondary and tertiary educational levels? How do the spatial distributions of
these categories exhibit spatial dependency patterns? And
how have the spatial distribution and dependency of sociospatial segregation evolved across the 478 Ankara city neighborhoods studied here from 2008 to 2014?
The next section outlines the socio-spatial segregation literature and discusses educational socio-spatial segregation. The
third section shows the data and methodology used in this
study. The fourth section reveals the spatial distribution patterns of socio-spatial segregation, its spatial dependence and
the evolution of such spatial distribution and dependency patterns during the study period. The fifth section presents the
results and discussion of socio-spatial segregation analyses.
The final section gives conclusions.
Literature Review
Socio-spatial segregation approaches include design-based approaches, economic analyses (which identify city areas based
on differences in economic activity), economic reductionist
approaches (focused on social classes) and different fields of
cultural deterministic approaches. Socio-spatial segregation
has been reduced to a design problem by the design-based approach provided the instrumentalization of the design could
solve socio-spatial segregation problems and provide a more
stable and high-quality urban living environment. In the neoclassical approach, socio-spatial segregation is determined by
economic indicators. Focused solely on economic dynamics,
the neoclassical approach ignores indicators such as social class,
racial mix, and educational level. The Chicago School stresses
the need for more complex and relational analyses of sociospatial segregation. The behavioral approach sees socio-spatial
segregation as derived from individual preferences, percep-
Umut Erdem
91
Figure 1. Study area Ankara city.
tions, and decisions. The cultural and environmental determinist approach claims that socio-spatial segregation results from
cultural and environmental degradation. The Marxist approach
stresses the class aspect of socio-spatial segregation in cities
and emphasizes that segregation analyses based on culture and
ethnicity (among other factors) manipulate inter-class conflicts
derived from socio-spatial segregation (Caner & Fulin, 2013).
The hegemon creates an object of desire and develops various strategies to manipulate this object (Bourdieu, 2006).
Thus, increased competition due to inequality in urban and
social spaces encourages individuals to pursue capital and status symbols to increase their prestige and position in society.
This is the main reason behind the spatial concentration of
educational segregation in specific city areas reflects the contradictions and conflicts between classes in terms of their
desire to attain higher class privileges (living or being closer
to the educated population accumulated part of the city) and
constructs the fundamental forms of social stratification and
socio-spatial segregation (Bolt et al., 1998; Naidoo, 2004).
The segregation literature mostly comprises studies exploring cultural and economic segregation. Massey and Denton
(1987, 1993), Logan et al. (1996) and Harris (1999) focused
on racial segregation, while Castells (1977), Harvey (1989)
and Massey (1996) focused on economic segregation. Sociospatial segregation analyses based on educational segregation
are limited in the literature to date, although several studies have reported that segregation at the educational level
is deeper than that at the income, social, racial, and other
levels (Naidoo, 2004; Domina, 2006; Persson, 2008). Turkish
segregation studies include various socio-spatial segregation
studies: Güvenç (2001), Güvenç and Işık (2002) and Işık and
Pınarcıoğlu (2001, 2009) explored income; Akpınar (2009,
2010) explored consumption; Türel (1981) examined house
prices; Ataç (2016) and Yüceşahin and Tüysüz (2011) studied
indexes of segregation, which consist of various indicators;
and Bektaş and Yücel (2013) focused on slums while Şanlı and
Sönmez (2016) focused on upper-class neighborhoods. This
study contributes to the literature by analyzing the socio-spatial segregation of educational level with exploratory spatial
data analysis (ESDA) methodology. Educational level was categorized into three intervals: i.e., the primary, secondary and
tertiary levels. The spatiality of these educational categories
was to measure the concentration tendencies of educational
segregation in specific Ankara city neighborhoods. The data,
methods, and categorization used in this study are discussed
in the following section.
PLANLAMA
92
Data and Methods
Annual population census data were used to analyze the
social-spatial segregation of educational segregation across
478 Ankara city neighborhoods (Fig. 1) from 2008 to 2014 (7
years). Thus, the dataset comprises 3346 (7×478) observations. The lack of neighborhood-level data for the older dates
limited the analysis to the period 2008–2014. This study covers all the of the Sincan, Etimesgut, Yenimahalle, Keçiören,
Pursaklar, Çankaya, Altındağ and Mamak districts because
they are located within the Ankara metropolitan area. However, neighborhoods with less than 500 residents in the
southern rural areas of Elmadağ and Gölbaşı were neglected
because of a lack of proper data. Table 1 shows the number of
neighborhoods for each district analyzed in this study.
Segregation in educational level across Ankara city neighborhoods was measured for different educational levels: i.e., primary, secondary and tertiary. Analyzing the uneven geography
of educational socio-spatial segregation is quite important
since the educational level or education is an economic issue
which requires allocation of capital to achieve better statue,
prestigious jobs or living conditions, etc. which refers to the
investment of the part of the income of individuals or families
to increase their position in the society. Second, socio-spatial
segregation is a dynamic process changing over time and this
makes education data valuable since measuring segregation
through the educational level gives the possibility to display
and evaluate the evolution of socio-spatial segregation in time
interval rather than in one-year observation. With this regard, the absence of the proper data for neighborhood-level
such as income, gender, and consumption, etc. necessitates
the data of educational level for measuring the socio-spatial
segregation across the neighborhoods.
Educational levels were measured using the ratio of associated educational segregation relative to the total population
for each neighborhood. Turkish educational data assign individuals to one of eight educational levels: illiterate, literate but not graduated from school, primary school graduate,
junior high school graduate, high school or vocational school
graduate, higher education graduate, masters graduate, and
doctoral graduate. These data are published by Turkstat annually, cover individuals older than 6 years old, and have been
available at the neighborhood level since 2008. The Turkstat
educational data were regrouped to yield a simple scheme
that classified individual educational levels into primary, secondary and tertiary level categories (Rodríguez-Pose & Tselios, 2009). Specifically, the illiterate population was omitted
and excluded from the analysis, with the result that the sum
of the primary, secondary and tertiary level categories were
less than that for neighborhood educational segregation.
All educational segregation associated with primary school
Table 1. Number of neighbourhoods for each district
Districts
Number of neighbourhoods
Altındağ
Çankaya
Elmadağ
Etimesgut
Gölbaşı
Keçiören
Mamak
Pursaklar
Sincan
Yenimahalle
37
123
21 (29)
32
27 (43)
50
65
17
54
52
Value within the brackets indicates the total number of neighbourhoods in the
district.
graduates was assigned to the primary level, educational segregation associated with graduates of junior high school, high
school or vocational school was assigned to the secondary
level, and all educational segregation associated with those
who had undertaken higher education, including masters and
doctoral graduates, was assigned to the tertiary level.
The ESDA methodology was used to detect the spatial relations of the distribution of educational segregation across
Ankara city neighborhoods. Global Moran I analysis was applied to all educational levels to test whether educational
segregation is randomly distributed across different neighborhoods or exhibits spatial correlations in specific hubs.
The global Moran I statistic is expressed as (Rey & Montouri,
1999):
(1)
where i and j are neighbors, W is a raw standardized spatial
takes the value 1 if i and j are neighweights matrix, and
is the log of educational
bors and 0 otherwise. Moreover,
segregation in year t, n is the number of neighbors, and s_o is
(Rey & Montouri, 1999).
the sum of all
Local Moran I tests were also applied to all educational levels
to better understand the spatial correlation characteristics of
educational segregation, including whether hubs differ from
their surrounding neighborhoods. The local Moran I statistics
are expressed as:
,
(2)
with
.
equals the sum of
Besides the global Moran I expression,
, (Rey & Montouri, 1999). In this study,
the elements of
Umut Erdem
93
the HH cluster denotes high educational segregation neighborhoods that are themselves surrounded by other high social neighborhoods, the HL cluster refers to high educational
segregation neighborhoods surrounded by low educational
segregation neighborhoods, the LH cluster indicates low
educational segregation neighborhoods surrounded by high
educational segregation neighborhoods, and the LL cluster
comprises low educational segregation neighborhoods surrounded by other low educational segregation neighborhoods.
Segregation according to educational level is measured by
several indices: e.g., Gini, Atkinson, Theil, and coefficient of
variation (CV) (Brown & Chung, 2006).
Additionally, convergence trends in educational levels were
estimated and captured by the two forms of the spatial model: i.e., the spatial lag and error models. The spatial model
was applied to estimate convergence trends in educational
levels. The two forms were used as in equation 3, with spatial dependence as the dependent variable and in the error
terms. The model comprises 2868 observations (6 years ×
478 neighborhoods):
(3)
=1,...,478 t=2008,...,2014
where the dependent variable is the annual growth rate of
educational segregation in the i at year t. The independent
capvariable is the initial educational segregation,
tures the increase/decrease trend so that a negative and sigmay indicate evidence of a convergence pattern,
nificant
which means the level of educational segregation increased
faster in low educational segregation neighborhoods than in
high educational segregation neighborhoods (Barro & Sala-i
Martin, 1992).
Explanatory Spatial Data Analyses
Background
After 1970, urban socio-spatial segregation became obvious as cities restructured and repositioned in the capitalist
economy. After the 1970s, the market reproduced the spaces
and spatiality needed to increase educational segregation accumulation and social mobility, and postpone financial crises
(Lefebvre, 1991). Parallel to the accumulation of capital and
the restructuring of cities and their neighborhood areas, the
reproduction of social relations is converted into the hegemonic dynamic of socio-spatial segregation by commoditizing
the desire to be ‘outstanding’ and ‘exceptional’.
Ankara city was built in the context of political and ideological unity around the idea of a modern capital city. As a radical
project city, the desire was that Ankara city should reflect the
success of the new and modern Turkish republic. Thus, fast
urbanization and migration rapidly saw Ankara city become
the third biggest city in Turkey (Tekeli, 2006). Another of
Ankara city’s radical modern projects relates to its claim to
be a ground for the formation of a newly ‘distinguished’ and
‘indigenous bourgeoisie’. The newly generated classes in this
modern capital city produced and reproduced their desired
urban spaces, which formed socio-spatial segregation patterns through the power deriving from the project of creating
a new modern republic. After becoming a capital city, Ankara
city rapidly urbanized, with its population increasing by a factor of ten, from around 405,000 in 1927 to around 4 million
in 2016. Of course, the city made changes, extensions, and
shrinkages in a multi-layered way and these changes inevitably
transformed socio-spatial segregation patterns. In the literature, this urbanization is frequently divided into four periods
(Şenyapılı, 2004; Günay, 2006; Tekeli, 2006).
The first period of urbanization covers 1923 to 1950; during this time, the shares of the agricultural and service sectors increased significantly relative to the city’s economic
structure, and simultaneously the migrant population also
increased. The second period runs from 1950 to 1980 and
was characterized by industrial capital development driven
by import substitution industrialization policies. During this
period, the creation of the socio-spatial patterns of the city
was heterogeneous. The third period, from 1980 to 2000, as
defined by liberalization policies focused on the liberalization
of trade and the privatization of state-owned enterprises, and
consequently saw the emergence of low-quality urban sprawl
around central Ankara city. Mirroring global trends, in the
fourth period, beginning in 2000, gated living zones, gated
trade and entertainment zones, gated and distinguished education centres, and transportation alternatives became more
visible, reflecting social stratification and differing class demands in these areas, driven especially by the desire of members of the higher social strata to live near similar others.
Plans by Lörcher (1924) and Jansen (1928) transformed Ankara city into a relatively planned macro form and so planted
the roots of the city’s north-south dualism. That is, prestigious neighborhoods like Devlet and Bahçelievler were established for higher-income groups in southern Ankara city
and neighborhoods for low-income groups were formed in
northern Ankara city (Yüceşahin & Tüysüz, 2011; Görmez,
2004; Şenyapılı, 2004; Ataç, 2016). This north-south pattern
later became entrenched further, leading to the emergence of
to higher-income groups in southern Ankara city and neighborhoods appealing to lower-income groups in northern Ankara city (Güvenç, 2001; Şenyapılı, 2004). Thus, Ankara city
developed a heterogeneous spatial pattern consisting of the
socio-spatial dualities derived from the unity of homogenous
94
city areas. Ankara city became the third biggest city in Turkey
after it transformed into a hub that received migration from
every part of the country. In accordance with this migratory
pattern, the residential patterns of skilled labor in service sectors and low-skilled labor in marginal sectors reinforced the
north-south dualism of Ankara city as both groups segregated
in their residential neighborhood selections (Şenyapılı, 2004;
Yüceşahin ve Tüysüz, 2011; Ataç, 2016). After the 1980s,
neighborhoods like Batıkent, Eryaman, Ümitköy, Konutkent,
and Koru emerged and the recent urbanization trends of Ankara city reflect the demands of the upper and middle classes
(Şenyapılı, 2006; Ataç, 2016).
The Level of Socio-Spatial Segregation
Historically, Ankara city has seen a pattern of socio-spatial
segregation by which poor neighborhoods are concentrated
in the north of the city, while the ‘elite’ upper and middle
classes are concentrated in the south. The socio-spatial segregation of Ankara city is discussed in this subsection considering the unequal or equal distribution of educational segregation across Ankara city neighborhoods using an empirical
ESDA methodology.
Quartile maps were generated and used to show the spatial
distribution patterns of primary, secondary and tertiary level
educational segregation across Ankara city neighborhoods
and to detect differences in their spatial distribution. In 2008,
the lowest and highest neighborhood rates of primary school
graduates (corresponding to primary level educational segregation in the neighborhood/neighborhood population) were
0.103 and 0.781, respectively. This compared with figures of
0.059 and 0.844, respectively, for 2014. Thus, in 2008 the
highest and lowest primary level educational segregation
neighborhoods differed by a factor of 7.58. In other words,
the neighborhood with the highest primary level educational
segregation had over 7.5 times more of this educational segregation than that with the lowest level in 2008, and this gap
increased to 14.3 times in 2014. Thus, the gap between the
with the lowest and highest educational segregation almost
doubled from 2008 to 2014.
Several rural Ankara city neighborhoods lack any secondary
or tertiary level educational segregation, preventing comparison between the lowest and highest neighborhoods. To
overcome this problem, a comparison was instead made using those neighborhoods with the lowest levels of secondary
and tertiary level educational segregation that nevertheless
exceeded 0.
Regarding the distribution of secondary level educational
segregation across Ankara city neighborhoods in 2008, the
lowest and highest ratios for secondary level educational
PLANLAMA
segregation were 0.038 and 0.540, respectively. In 2014, the
ratios were 0.042 and 0.551, respectively. The comparison
of the neighborhoods with the highest and lowest scores for
secondary level educational segregation found gaps of 14.21
times in 2008 and 13.1 times in 2014. The distribution gap between the lowest and highest neighborhoods in terms of secondary level educational segregation thus decreased slightly
from 2008 to 2014.
When similar comparisons were made for tertiary level human capital, the gap between the neighborhoods with the
lowest and highest tertiary-level educational segregation
decreased significantly from 2008 to 2014. Considering the
spatial distribution of tertiary-level educational segregation,
the lowest and highest neighborhood ratios in 2008 were
0.005 and 0.441, respectively. In 2014, these ratios were
0.018 and 0.527, respectively. The gap between the highest
and lowest tertiary level educational segregation, therefore,
was 88.2 times in 2008 and 24.5 times in 2014. The gap
thus shrank by nearly three quarters from 2008 to 2014,
but the distribution of tertiary-level educational segregation
across Ankara city neighborhoods remains very unequal
despite significant equalization having occurred during the
study period.
Regarding the spatial distribution of educational segregation
across Ankara city neighborhoods, specifically the comparisons of neighborhoods with the highest and lowest ratios of
primary, secondary and tertiary level educational segregation,
at first glance, the inequality in the distribution of primary
level educational segregation gap is increasing, that for secondary educational level is slightly decreasing, and that for
tertiary educational level is significantly decreasing.
Comparisons of Ankara city neighborhoods with the highest and lowest ratios of primary, secondary and tertiary level
educational segregation reveal their spatial distribution patterns, changes, and evolution; however, such comparisons
do not consider the changes and evolution deriving from all
neighborhoods. Thus, the comparisons have only a limited
ability to reflect the entire neighborhoods. To overcome
the limitations of such comparisons, segregation indices and
spatial panel estimation methodologies covering all neighborhoods were also applied.
Spatial Patterns of the Socio-Spatial Segregation
The differentiation in the distribution of educational segregation across Ankara city neighborhoods varies for each educational level. Nevertheless, revealing the spatial distributions
and detecting whether that for each educational level was
random or concentrated in specific hubs is important for analyzing the spatial distribution of educational segregation.
Umut Erdem
95
Figure 2. Spatial distribution of social capital.
To analyze the spatial content of the socio-spatial segregation
of educational segregation, quartile maps were generated
(Fig. 2), and global and local Moran I tests were applied using
different spatial weight matrices for each educational level.
The quartile maps show the spatial distribution of primary,
secondary and tertiary level educational segregation across
Ankara city neighborhoods for 2008 and 2014. The darker
colors represent higher educational segregation for each educational level.
Concerning the spatial distribution of primary level educational segregation in 2008, the darker shading shows that it
is concentrated in peripheral neighborhoods. The shading becomes lighter with distance from these peripheral neighbor-
PLANLAMA
96
Table 2. Global Moran I results for the socio-spatial
segregation
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Primary
Secondary
Tertiary
0.523324***
0.406987***
0.418004***
0.452590***
0.473957***
0.473366***
0.549802***
0.399651***
0.299150***
0.283661***
0.278020***
0.280708***
0.221176***
0.306684***
0.508466***
0.415976***
0.407896***
0.424871***
0.434967***
0.404635***
0.447484***
*** Denotes significance at 1 %; ** at 5%, * at 10%.
hoods towards central Ankara city, and the shading is lightest
in the city center, indicating that the with higher primary level
educational segregation are concentrated at the periphery.
This spatial distribution pattern persists in 2014.
The maps of the spatial distribution of secondary educational
level educational segregation exhibit a more homogenous
distribution pattern than those for primary level educational
segregation in 2008. Unlike the spatial distribution patterns of
primary level educational segregation, the pattern of secondary educational level sees darker shading near the center and
lighter shading near the peripheries. However, the dark shading is consistent throughout central Ankara city neighborhoods and this spatial distribution pattern persists in 2014.
Regarding the spatial distribution patterns of tertiary-level
educational segregation, as expected the darker shading was
clearly concentrated in the most central areas of Ankara
city. Tertiary level educational segregation was concentrated
within a circle with a diameter of approximately 20 km. The
spatial distribution pattern of tertiary-level educational segregation remained almost identical in 2008 and 2014, but the
shading of several neighborhoods near the circle darkened
from 2008 to 2014.
The spatial dependence of the spatial distribution of educational segregation for each educational level was tested using
global Moran I tests with different spatial weighting methodologies to reveal whether primary, secondary and tertiary level educational segregation distributed across neighborhoods
randomly or exhibited spatial concentrations. Table 2 reports
the global Moran I scores. The tests for each educational level
reported higher Moran I scores, which are significant at the
1%. The global Moran I tests were consistent with the results derived from the quartile maps. From Table 2, spatial
distributions of primary and tertiary level educational segregation have higher global Moran I scores, which refer to their
tendency toward higher concentration. The global Moran I
scores were lower for the spatial distribution of secondary
level educational segregation, which is also consistent with
the quartile map results. Restated, secondary level educational segregation was more randomly distributed across the
neighborhoods that were primary and tertiary educational
level educational segregation.
The global Moran I scores for each year from 2008 to 2014
show that closeness and spatial proximity increased for primary level educational segregation, but decreased for secondary level educational segregation. The spatial proximity
of tertiary-level educational segregation also decreased,
but higher scores indicate that its spatial proximity is extending (Table 2).
Global Moran I tests with differing spatial weight matrices
was applied to analyze the spatial dependency of the spatial distribution of educational segregation across Ankara city
neighborhoods. To go one step further and check the results
of the quartile maps and global Moran I tests, local Moran I
tests was applied to uncover the spatial proximity characteristics of educational segregation clustered and not clustered
in hubs. Figure 3 indicates the results of the local Moran I
tests for each educational level for the years 2008 and 2014.
Considering the primary educational level of 2008, concerning the local Moran I test results, the HH cluster comprises
the neighborhoods of Sincan, Pursaklar, Alltındağ, and Mamak
districts and the southern neighborhoods of Gölbaşı district,
while the LL cluster comprises the of Çankaya district. At a
glance, the spatial proximity pattern of the primary educational level is persistent in 2014. Nevertheless, the neighborhoods of Sincan district, located in the western urban sprawl
area, transformed from HH to LL; thus, the blue cluster concentrated on central Ankara city diffused westward.
Considering the spatial distribution of secondary educational level educational segregation in 2008, the HH cluster
clearly includes the neighborhoods of Çankaya, Etimesgut
and Yenimahalle districts, all near central Ankara city, and
the LL cluster comprises the peripheral neighborhoods. Local Moran I tests revealed insignificant results in 2014 for
some neighborhoods located in the HH cluster in 2008,
which shows that the HH cluster shrank from 2008 to 2014.
The spatial dependency pattern for the LL cluster was unchanged in 2014.
The spatial concentration pattern for the spatial distribution
of the tertiary educational level was the opposite of the spatial accumulation pattern for the spatial distribution of the
primary educational level. That is, the HH clusters were located in central Ankara city and the LL clusters were located
in peripheral areas. In 2008, several neighborhoods of Çankaya district and neighborhoods of Etimesgut and Yenimahalle
Umut Erdem
97
Figure 3. Local Moran I maps of the distribution of the social capital.
districts located near Çankaya comprise the HH (red) cluster.
In 2014, the HH cluster diffused westward because the number of HH neighborhoods in the Etimesgut and Yenimahalle
districts increased.
The global and local Moran I tests show the dichotomy between the spatial concentration of primary and tertiary
educational level educational segregation. The HH neighborhoods of tertiary educational level educational segregation
are concentrated in central Ankara city and the LL neighborhoods are concentrated on the periphery. In contrast, for primary educational level educational segregation, the LL cluster
is in central Ankara city and the HH cluster is in peripheral
neighborhoods.
PLANLAMA
98
At first glance, this dichotomy looks consistent with the differentiation of the educational profile of urbanized central
Ankara, which has a population of mostly working in nonagricultural sectors, such as industry and the provision of
services to the rural periphery, which has a population of
mostly working in the agricultural sector. However, concerning the spatial distribution of tertiary-level educational segregation, the local Moran I tests show that some HH neighborhoods located in the western sprawl zone (northeast of the
red cluster) are distant from the LL neighborhoods located
nearer central Ankara city (Fig. 3).
Figure 3 clearly shows that although the neighborhoods belonging to Mamak, Altındağ and Keçiören districts are very centrally
located, they are not included in the HH cluster for either 2008
or 2014. The boundary of the HH cluster in 2014 continues to
reflect the historical segregation of the city, and the HH cluster
does not diffuse to the neighborhoods of Mamak, Altındağ and
Keçiören districts despite their close proximity.
Evolution of Socio-Spatial Segregation
This subsection combines and checks the results of the
socio-spatial segregation indices with the two spatial models, i.e., the spatial error and spatial lag models, respectively.
Quartile maps were used to uncover the spatial distribution
patterns of educational segregation across neighborhoods for
2008 and 2014. The global and local Moran I tests were applied for 2008 and 2014 to investigate the spatial distribution
and socio-spatial segregation of educational segregation described in the previous sections.
Accordingly, this section aims to reveal the level and evolution of educational segregation during 2008–2014 using the
Gini, Atkinson, Theil and CV indices. Table 3 shows the sociospatial segregation scores and Figure 4 shows the evolution
of socio-spatial segregation across the 478 Ankara city neighborhoods for 2008–2014. Table 3 and Figure 4 (Atkinson index) obviously indicate that the level and evolution patterns
of socio-spatial segregation differ according to educational
level. The socio-spatial segregation of education is highest at the tertiary educational level, while at the secondary
and primary educational levels the socio-spatial segregation
scores are much lower and also closer together. The results
obtained from the socio-spatial segregation indices are clearly
consistent with those obtained from the quartile maps.
Despite the indices reporting different values for the sociospatial segregation of educational segregation, they reveal
similar evolutionary trends, and so their results are consistent. The socio-spatial segregation indices show a slight
increasing trend in socio-spatial segregation at the primary
educational level. At the secondary educational level, socio-
Table 3. Geo-segregation indices results for sociospatial segregation
Primary
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Secondary
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Tertiary
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Gini
Atkinson
Theil
CV
0.1629
0.168395
0.228291
0.186259
0.187031
0.20241
0.202805
0.023102
0.025065
0.011054
0.032356
0.032095
0.038243
0.035699
0.044154
0.047662
0.089466
0.065748
0.065706
0.077117
0.067813
0.046474
0.050449
0.068643
0.065243
0.064714
0.077231
0.072046
0.240105
0.221291
0.254265
0.199012
0.208638
0.20202
0.188702
0.066242
0.066449
0.054235
0.058639
0.063975
0.050974
0.048525
0.07826
0.062347
0.07019
0.057404
0.060209
0.068572
0.052281
0.134755
0.135183
0.121381
0.119051
0.130065
0.103282
0.098257
0.570085
0.551012
0.548661
0.519121
0.500016
0.464389
0.446207
0.325196
0.29965
0.273058
0.266678
0.249893
0.209467
0.198448
0.400136
0.38026
0.345788
0.337008
0.307442
0.279659
0.249963
0.714143
0.652522
0.63334
0.574631
0.535651
0.443522
0.418822
Gini is the Gini coefficient, Atkinson gives Atkinson’s measure and CV computes
Coefficient of Variation.
0.35
Primary
Secondary
Tertiary
0.30
0.25
0.20
0.15
0.10
0.05
0.00
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Figure 4. The evolution of the socio-spatial segregation (Atkinson İndex).
spatial segregation is decreasing, while at the tertiary educational level it is decreasing significantly.
Spatial panel estimation is another methodology frequently
used in the segregation literature to detect the evolution of
socio-spatial segregation (Anselin, 2005; Erdem, 2016). Two
spatial models, namely the spatial lag and spatial error models
Umut Erdem
99
Table 4. Spatial panel estimations for the socio-spatial
segregation
α
ln education
rho
lamda
N
Primary
Secondary
Tertiary
0.196 ***
0.469 ***
0.954 ***
0.926 ***
2868
0.058 ***
-0.291 ***
0.814 ***
0.614 ***
2868
0.024 ***
-0.106 ***
0.889 ***
0.774 ***
2868
*** Denotes significance at 1%; ** at 5%; * at 10.
were used to capture trends in the evolution of the sociospatial segregation of educational segregation and its spatial
proximity, and to check previous results obtained from quartile maps and socio-spatial segregation indices.
Table 4 presents the results of the estimation using the spatial model. The data used in spatial panel estimations consists of 2868 observations (6 years × 478 neighborhoods).
The dependent variable is the logarithm of the rate of annual
change of educational level, and the explanatory variable is
the logarithm of the educational level for the initial year. For
spatiality, an inverse distance spatial weight matrix was used
as a weighting methodology.
Concerning the spatial panel estimation results, the coefficient of primary level educational segregation is positive and
significant at the 1%, which indicates increasing socio-spatial
segregation of primary level educational segregation across
neighborhoods. The estimation results were negative and significant at the 1% for the socio-spatial segregation of secondary and tertiary level educational segregation. These results
indicate that the socio-spatial segregation of secondary and
tertiary level educational segregation is decreasing. The results reported by the spatial model are consistent with those
of the quartile maps and socio-spatial segregation indices.
The spatial panel estimations also show that the spatial lag
and spatial error models report positive and significant results at 1% (Table 4), which indicates that educational segregation for each level diffuses from each neighborhood to
those surrounding it (positive spillover). That is, changes in
the spatial distribution of educational segregation have spatial
proximity based on diffusion between neighborhoods. These
results are consistent with those of the local Moran I tests
indicating that the HH (red) and the LL (blue) clusters are
diffusing in an integrated way.
Results And Discussion
As Bourdieu claimed, educational segregation reproduces its
socio-spatial segregation patterns in accordance with factors
such as the desire for membership or closeness to higher status prestigious groups. With this regard, although the sociospatial segregation of educational segregation in Ankara city
dates to the beginning of the new modern republic of Turkey,
its recent form can be tracked from the uneven spatial distribution of educational segregation. In line with the fundamental paradigm of the establishment of the new republic,
the capital city Ankara had to be successful regarding every
aspect of its environment since it reflected the success of
the new state (Tekeli, 2006). Ankara city was developed and
grew with this motivation by policymakers as the southern
part belongs to the higher income levels and northern part
belongs to the working class and low-income groups. Today,
such south-north duality still persists but the geography of
segregation has changed in particular spatial patterns in accordance with the development of the city (Akpınar, 2009,
Ataç, 2016; Uzun, 2006).
Bourdieu claims that educational segregation is the main
contributor and regulator of social conflicts and relations in
urban spaces, with this effect mainly determined by spatiality in socio-spatial segregation. With this regard, analyses of
the socio-spatial segregation of Ankara city in the literature
show that the urban development process does not exhibit
random socio-spatial segregation patterns, but rather specific geographic patterns consistent with the results of Uzun
(2006) and Ataç (2016).
As expected, in line with the discussion so far, the sociospatial segregation tendencies and their spatial distributions
for different levels of educational segregation show different trends and spatial distribution relationships. Concerning
the evolution of the segregation of educational segregation
across the neighbors of Ankara city, at a glance, the tertiary
educational level educational segregation demonstrates the
highest socio-spatial segregation across the neighborhood of
Ankara city (Fig. 2, Table 2) and its decreasing tendency is
very rapidly (Fig. 4). The socio-spatial segregation for primary
level educational segregation increased during 2008–2014
and the socio-spatial segregation for secondary level educational segregation slightly decreased during the same period.
These results are consistent across the different methodologies (quartile maps, inequality indices, and spatial models).
The spatiality of socio-spatial segregation clearly does not
exhibit random spatial transformation and diffusion patterns
because it is closely related to the social conflicts and relationships constructed by educational segregation (Fig. 3).
This non-randomness in the spatial diffusion patterns of educational segregation is remarkable since it shows the novelty
of this study. Figure 5 shows the sprawling boundaries of the
planned development of Ankara city which means Ankara city
growing from core to its periphery in every direction. In the
100
PLANLAMA
Figure 5. The sprawl of plan borders of Ankara city (ABB-İŞDB, 2007).
1990 city plan, new urban development areas were allocated
in both the northern and southern parts of the city. However,
this allocation for new urban development areas unchanged
the spatial distribution of educational segregation which is
specified in the tendency to cluster in the southern neighborhoods of Ankara city.
Analyses show that the transformation and evolution of the
spatiality of socio-spatial segregation in Ankara city containing particular geographical references. This is observable in
the diffusion patterns of tertiary educational level educational
segregation, namely diffusion from the HH cluster to adjacent
western neighborhoods. The concentration of tertiary-level
educational segregation in central (Çankaya District) neighborhoods does not diffuse to adjacent eastern and northern neighborhoods (Keçiören, Altındağ and Mamak districts)
despite their relative proximity to the city center. The spatial concentrations of primary and tertiary educational level
educational segregation and their diffusion among neighborhoods show a complementary pattern, with one being highly
concentrated where the other is less concentrated (Fig. 3).
The HH cluster does not diffuse to nearby neighborhoods
located beyond the district borders (Keçiören, Altındağ and
Mamak districts), but rather to western urban fringe neighborhoods of Yenimahalle and Etimesgut districts where the
new large scale urban redevelopment projects are mainly
concentrated (Ataç, 2016). The question of why tertiary
level education diffusing to the distant western neighborhoods rather than the closer adjacent eastern and northern
neighborhoods? is come to the fore. Local Moran I analyses
showed that most of the HH cluster boundaries for the tertiary level overlap with the district borders; a situation that
persisted during 2008–2014 and the borders that separate
districts exert a strong geographical effect on the diffusion
patterns of the HH cluster of Çankaya district. The HH clus-
Umut Erdem
ter at the tertiary educational level is diffusing, possibly because of migration motivated with the desire of residents to
locate themselves close or into the where the educational
segregation clustered, and population increase (Fig. 3). However, careful monitoring of the spatial diffusion of the HH
cluster of tertiary-level educational segregation reveals that
this diffusion is not occurring randomly but rather it is diffusing to the neighborhoods closer or at the edge of the
HH cluster and have big scale housing development projects
(Ataç, 2016).
This trend is consistent with Bourdieu’s educational segregation pattern, where the possibilities, instruments, and attractiveness of educational segregation determine the patterns
of its socio-spatial segregation in cities. The desire to live in
or near neighborhoods in the educational segregation clusters reflects the spatial equivalent of educational segregation
that arises from the value attributed to material and symbolic
goods. Tertiary level educational segregation uses symbolic
goods as an input to establish power in the community and
society to reinforce its power, attract more attention, prestige, recognition, and self-improvement. Besides the historical
roots of socio-spatial segregation of Ankara city, this study
claims that other remarkable reason transformed recent geographical concentration and diffusion patterns are rooted in
the hegemony, instruments, and attractiveness of the educational segregation.
Conclusion
Discussion of segregation dates to the very beginning of
civilization. Segregation currently maintains itself in new and
sensitive ways by current transitions in cities and society.
Many scholars approach socio-spatial segregation from the
perspectives of income, consumption, education, culture,
religion, ethnicity and social status in cities. This study approaches socio-spatial segregation using Bourdieu’s concept
of ‘educational segregation’. By focusing on differences in
educational level across, this paper (i) measured the degree
of socio-spatial segregation of educational segregation at the
neighborhood level in Ankara city, the capital of Turkey, during 2008–2014; (ii) showed the spatial patterns of segregation
across neighborhoods; and finally (iii) explained how segregation across evolved during the study period. Significant results
were reported. First, socio-spatial segregation across neighborhoods differs with level of educational segregation, being
high for the tertiary educational level, but relatively low for the
primary and secondary educational levels. Second, the trend
of socio-spatial segregation also differs according to educational segregation level. Specifically, socio-spatial segregation
is decreasing rapidly for educational segregation at the tertiary educational level, and differences across neighborhoods
are also rapidly decreasing. Meanwhile, social-spatial segrega-
101
tion at the secondary education level is also decreasing, but
progress is much slower than for the tertiary educational level. However, socio-spatial segregation across neighborhoods
is increasing for the primary educational level. The spatial
dependence of the socio-spatial segregation of educational
segregation is obvious. The north-south dualism is still clear,
and remarkably, it is changing in a particular spatial pattern.
The HH neighborhoods for the tertiary level are agglomerated at the very center of Ankara city, mostly in the Çankaya
district. During 2008–2014 this agglomeration sprawled into
the western neighborhoods located some distance from the
city center. However, the agglomeration did not sprawl into
the closer northern or eastern neighborhoods. The changes
in the geographic concentration and diffusion of educational
level across the Ankara city are consistent and confirm there
positioning of the spatiality of educational segregation.
Acknowledgements
I would like to thank to the two anonymous referees and to Assist Prof. Dr. Figen Akpınar and Prof. Dr. K. Mert Çubukçu for
the comments on the manuscript. However, all errors are mine.
102
REFERENCES
Akpinar, F. (2008). Class Dimension Of Housing Inequalities In The New
Era Of Liberalization: A Case Study In Ankara. METU Journal of the
Faculty of Architecture, 25, 39–69.
Akpinar, F. (2009). Sociospatial segregation and consumption profile of Ankara in the context of globalization. METU Journal of the Faculty of Architecture, 25, 1–47.
Andersen, HS. (2011). Motives for tenure choice during the life cycle: The importance of non-economic factors and other housing preferences. Housing, Theory and Society, 28, 183–207.
Ankara Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanlığı (ABBİŞDB). (2007). 2023 Başkent Ankara Nazım İmar Planı Açıklama Raporu Etüdler ve Müdahale Biçimleri. Fersa Matbaacılık, Ankara.
Aradhya, S., Hedefalk, F., Helgertz, J., Scott, K. (2016). Region of Origin:
Settlement Decisions of Turkish and Iranian Immigrants in Sweden,
1968–2001. Population, Space, and Place, 23(1), 12–28.
Ataç, E., (2016). A Divided Capital: Residential Segregation In Ankara.
METU Journal of the Faculty of Architecture, 33, 187–205.
Bailey, N., Gannon, M., Kearns, A., Livingston, M., Leyland, AH., (2013).
Living apart, losing sympathy? How neighborhood context affects attitudes to redistribution and to welfare recipients. Environment and Planning A, 45(9), 2154–2175.
Bailey, N., Gent, W.P., Musterd, S. (2016). Remaking Urban Segregation:
Processes of Income Sorting and Neighbourhood Change. Population,
Space, and Place. 23(3), 1–16.
Barro, R. J., & Sala-i-Martin, X. (1992). Convergence. Journal of political
Economy, 100(2), 223–251.
Bektaş, Y., Yücel, C. (2013). Ankara-Altındağ Tepesi Gecekondu Bölgesi’nde
Mekansal Ayrışmanın Gözlenmesine Yönelik Bir Araştırma.Megaron,
8(2), 115–129.
Bolt, G., Burgers, J., Van Kempen, R. (1998). On the social significance of spatial location; spatial segregation and social inclusion. Netherlands Journal
of Housing and the Built Environment, 13(1), 83–95.
Bourdieu, P. (2006). Le capital social. Notes provisoires. In Le capital social
(pp. 29–34). La Découverte.
Brama, A. (2008). Dynamics of ethnic residential segregation in Göteborg,
Sweden, 1995–2000. Population Space and Place, 14, 101–117.
Brandén, M. (2013). Couples’ Education and Regional Mobility – the Importance of Occupation, Income, and Gender. Population Space and Place,
19, 522–536.
Brown, L.A., Chung, SY. (2006). Spatial segregation, segregation indices, and
geographical perspective. Popul. Space Place, 12, 125–143.
Caner, G., Bölen, F. (2013). Implications for socio-spatial segregation in urban
theories. Planning, 23(3), 153–161.
Castells, M. (1977). The urban question: A Marxist approach (No. 1). Hodder Education.
Catney, G. (2015), The Changing Geographies of Ethnic Diversity in England
and Wales, 1991–2011. Population Space and Place, 22(8), 750–765.
Clark, W. (1991). Residential preferences and neighborhood racial segregation: A test of the Schelling segregation model. Demography, 28(1),
1–19.
Domina, T. (2006). Brain drain and brain gain: Rising educational segregation
in the United States, 1940–2000. City & Community, 5(4), 387–407.
Fossett, M. (2006). Ethnic preferences, social distance dynamics, and residential segregation: Theoretical explorations using simulation analysis. Journal of Mathematical Sociology 30(4), 185–274.
Günay, B. (2006). Ankara çekirdek alanının oluşumu ve 1990 nazım planı
hakkında bir değerlendirme, Tansı Şenyapılı (Ed.), Cumhuriyet’in
Ankara’sı içinde, (s. 60–118). ODTÜ Yayıncılık, Ankara.
PLANLAMA
Gustafsson, B., Katz, K., Österberg, T. (2016) Residential Segregation from
Generation to Generation: Intergenerational Association in Socio-Spatial Context Among Visible Minorities and the Majority Population in
Metropolitan Sweden. Population, Space and Place, 23(4), 1–25.
Güvenç, M. (2001). Ankara’da Statü/Köken Farklılaşması; 1990 Sayım
Örneklemleri Üzerinde “Blokmodel” Çözümlemeleri, Yıldırım Yavuz
(Ed.), Tarih İçinde Ankara II içinde (s. 17–34), ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara.
Güvenç, M., IŞIK, O. (2002) A Metropolis at The Crossroads: The Changing Social Geography of Istanbul Under the Impact of Globalization, Of
States and Cities. Peter. Marcuse, R. Van Kempen (Eds.) The Partitioning of Urban Space içinde (s. 203–220), Oxford University Press, Oxford.
Harris, D. R. (1999). “ Property values drop when blacks move in, because...”:
racial and socioeconomic determinants of neighborhood desirability.
American sociological review, 461–479.
Harvey, D. (1989). The urban experience (p. 173). Baltimore: Johns Hopkins
University Press.
Hochstenbach, C., Musterd, S., Teernstra, A. (2015) Gentrification in Amsterdam: Assessing the Importance of Context. Population Space and
Place, 21, 754–770.
Holdsworth, C. (2009), Between two worlds: local students in higher education and ‘scouse’/student identities.Population Space and Place, 15,
225–237.
Işik, O., Pinarcioğlu, M. (2001) Nöbetleşe Yoksulluk, İletişim Yayınları,
İstanbul.
Işik, O., Pinarcioğlu, M.M. (2009) Segregation in Istanbul: Patterns and
Processes. Tijdschriftvoor Economischeen Sociale Geografie, 100(4),
469–84.
Johnston R., Poulsen M., Forrest J. (2015), Increasing Diversity Within
Increasing Diversity: the Changing Ethnic Composition of London’s
Neighbourhoods, 2001–2011, Population Space and Place, 21, 38–53.
Johnston, R., Poulsen, M., Forrest, J. (2006), Blacks and Hispanics in urban
America: similar patterns of residential segregation? Population Space
and Place, 12, 389–406.
Lefebvre, H. (1991). The production of space (Vol. 142). Blackwell: Oxford.
Logan, J. R., Stults, B. J., & Farley, R. (2004). Segregation of minorities in the
metropolis: Two decades of change. Demography, 41(1), 1–22.
Massey, D. S. (1996). The age of extremes: Concentrated affluence and poverty in the twenty-first century. Demography, 33(4), 395–412.
Massey, D. S., & Denton, N. A. (1993). American apartheid: Segregation and
the making of the underclass. Harvard University Press.
Massey, D. S., & Denton, N. A. (1987). Trends in the residential segregation
of Blacks, Hispanics, and Asians: 1970-1980. American sociological review, 802–825.
Naidoo, R. (2004). Fields and institutional strategy: Bourdieu on the relationship between higher education, inequality, and society. British Journal of
Sociology of Education, 25(4), 457–471.
Newbold, K.B., Foulkes, M. (2004). Geography and segmented assimilation:
examples from the New York Chinese. Popul. Space Place, 10, 3–18.
Persson, R. (2008). Segregation, Education and Space-a Case Study of
Malmö. Lund University.
Rey, S. J., & Montouri, B. D. (1999). US regional income convergence: a spatial
econometric perspective. Regional studies, 33(2), 143–156.
Rodríguez-Pose, A., & Tselios, V. (2009). Education and income inequality in
the regions of the European Union. Journal of Regional Science, 49(3),
411–437.
Sage, J., Smith, D., Hubbard, P. (2012). The Rapidity of Studentification and
Population Change: There Goes the (Student)hood. Population Space
and Place, 18, 597–613.
Umut Erdem
Şanli, T., Sönmez, N. (2016). Üst Gelir Grubunun Sosyo-Mekansal Ayrişimi,”
Ankara Bilkent Angora Evleri Örneği”. Journal of International Social
Research, 9(42), 1140–1154.
Schelling, TC. (1971). Dynamic models of segregation.Journal of Mathematical Sociology, 1, 143–186.
Şenyapılı, T. (2004) Barakadan Gecekonduya Ankara’da Kentsel Mekânın
Dönüşümü, Tansı Şenyapılı (Ed.) Cumhuriyet’in Ankara’sı içinde
(s.216–245), ODTÜ Yayıncılık, Ankara.
Sullivan, A. (2002). Bourdieu and education: How useful is Bourdieu’s theory
for researchers?. Netherlands Journal of Social Sciences, 38(2), 144–166.
Tekeli, İ. (2006). Kent tarihi yazım konusunda yeni bir paradigma önerisi.
Tansı Şenyapılı (Ed.) Cumhuriyet’in Ankara’sı içinde (s. 2–22), ODTÜ
Yayıncılık, Ankara.
Türel, A. (1981). Ankara’da Konut Fiyatlarının Mekansal Farklılaşması.
ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, 7(1), 97–109.
Wong, S. (1999). A geographical analysis of multiethnic households in the
United States.International Journal of Population Geography, 5, 31–48.
Yüceşahin, M., Tuysuz, S. (2011). Ankara kentinde sosyo-mekânsal
farklılaşmanın örüntüleri: Ampirik bir analiz. Coğrafi Bilimler Dergisi,
9(2), 159–188.
103
104
Planlama 2020;30(1):104–117 | doi: 10.14744/planlama.2019.29981
ARTICLE / ARAŞTIRMA
Perception of Safety within Intermediate Public Transportation
Systems: The Case of Minibüs1 in Istanbul
Ara Toplu Taşıma Sistemlerinde Güvenlik Algısı: İstanbul’da Minibüs Örneği
Melis Oğuz
Department of Industrial Design, Beykent University Faculty of Engineering and Architecture, İstanbul, Turkey
ABSTRACT
ÖZ
Minibüs, as well as other intermediate public transportation systems,
continue to be a much-neglected field of study in Turkey despite its
significance in urban transportation. Having evolved in response to
unmet needs of a growing urban population, minibüs provides a remarkable insight about an adventitious and informal urban culture.
The uncertain and irregular nature of minibüs, as an intermediate public transportation system, generates fears and concerns about personal safety. Moving from a series of focus group studies conducted in
January and February 2018, this paper claims that the examination of
perception of safety of passengers is key to understanding the operation and the distinctive features of this specific intermediate public
transportation system. Research findings indicate that the appearance of minibüs and the comfort of passengers are critical in people’s
perception of safety. As visual, audio and olfactive stimuli represent
minibüs as a private enterprise, the passengers are torn between the
conception of using a public transportation and being exposed a setting that intimidates them for the sake of a shorter or a cheaper ride.
One crucial finding derived from the focus group study is that participants describe minibüs as a compulsion rather than a preference. It
also became clear that they have adopted various tactics to facilitate
their state of discomfort and fear such as getting off at far-out places
or choosing a different time of the day for travel. However, these tactics pave the way for new vulnerabilities. It appears to be obvious that
the flexibility, the size and the range of service provided by the minibüs
have its own potentials and weaknesses. In a metropolitan city of a
daily commuting volume of 32 million, it is important to learn from
this informally developed system relying on a basic supply-demand
chain. As it is, minibüs is an important research field to understand
the needs of the passengers, limits of city’s land use and transportation planning mechanisms. Arguably – as long as minibüs remains to a
private establishment, efforts to overcome its weaknesses will remain
frantic. However, its careful analysis can be an effective tool to improve the existing formal public transportation.
Kentsel taşımacılıkta önemli bir yeri olmasına rağmen minibüs ve ara
toplu taşıma sistemleri Türk yazınında yeterince yer bulamamıştır. Ihtiyaçları karşılan(a)mayan ve hızla büyüyen kentsel nüfusun ihtiyaçlarına cevap olarak ortaya çıkan minibüs taşımacılığı, kendiliğinden ve
enformel gelişen bir kent kültürüne de ışık tutması açısından önemlidir.
Doğası gereği belirsizlik ve kuralsızlığın etkin olduğu minibüs taşımacılığı kişisel güvenlik ile ilgili kaygı ve korkuları arttırıcı etkiye sahiptir. Bu
makale, Ocak ve Şubat 2018’de gerçekleştirilen odak grup çalışmalarında elde edilen veriler ışığında güvenlik algısı ve güvenlik algısını etkileyen etmenleri ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Bu çalışma güvenlik
algısının; bir sistemin nasıl çalıştığının ve özgün niteliklerinin anlaşılması
için anahtar nitelikte olduğunu savunmaktadır. Çalışma bulguları, görüntü ve konforun güvenlik algısını etkileyen önemli faktörler olduğunu
ortaya koymuştur. Görsel, işitsel ve kokusal uyaranlar minibüsün özel
bir işletme olduğunu vurgular nitelikte olduğundan yolcular minibüste, bir toplu taşıma sisteminde özel mekan kurgusuna maruz kalmakta, bu da güvenlik algılarını olumsuz etkilemektedir. Çalışmadan elde
edilen bir önemli bulgu da katılımcıların minibüs taşımacılığını tercih
değil mecburiyet olarak tarif etmeleri ile ilgilidir. Odak grup tartışmalarının açık bir şekilde ortaya koyduğu üzere katılımcılar kendi korku
ve rahatsızlıklarını hafifletebilmek için stratejik taktikler geliştirmekte,
yolculukları ile ilgili hal ve tavırlarını; inmesi gereken durakta inmemek,
seyahat zamanlamasını değiştirmek gibi güvenlikle ilgili yeni kırılganlıklar
geliştirmelerine sebep olan belirli değişiklikler yaparak modifiye etmektedirler. Esneklik, büyüklük ve sunduğu hizmet açısından değerlendirildiğinde minibüs taşımacılığının potansiyelleri olduğu kadar zayıf yönleri
de bulunmaktadır. 32 milyon günlük yolculuk hacmi olan metropoliten
bir şehirde, basit bir arz-talep dengesine dayalı olarak gelişmiş enformel
bir sistemin dinamiklerini anlamak önemlidir. Minibüs taşımacılığı, yolcu
taleplerini, kentin mekânsal sınırlılıklarını ve ulaşım planlaması mekanizmalarını anlamak için önemli bir araştırma sahasıdır. Minibüs taşımacılığının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar verimli olmayacaktır; ancak
bu sistemin derinlemesine bir analizinin yapılması, mevcut toplu taşıma
sistemlerinin geliştirilmesi için bir araç olma potansiyeli taşımaktadır.
Keywords: Intermediate public transportation; perception of safety; minibüs; İstanbul; public transportation.
Anahtar sözcükler: Ara toplu taşıma; güvenlik algısı; minibüs; İstanbul; toplu taşıma.
1
For the sake of avoiding the loss of meaning, throughout the text the transportation means, the system and the vehicle has been referred as minibüs, as this word in
Turkish carries stronger connotations than a bare translated word minibus.
Received: 20.08.2018 Accepted: 23.10.2019
Available Online Date: 19.02.2020
Correspondence: Melis Oğuz.
e-mail: meloguz@gmail.com
OPEN ACCESS This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.
Melis Oğuz
1. Introduction
Participant 3–03: “...[in]my late-night travels…
the discomfort I experience not as a passenger
but as a female passenger… Although it is not
an open harassment, when I hand on my fare,
it bothers and tenses me that they call out2
“The fare of the lady! The fare of the sister!3”.
Harassment does not have to be physical. This
is also harassment. Getting in as a female passenger, I attract everyone’s attention, and this
is not something to be experienced in a bus.
… I can see why such a kahvehane4 atmosphere
emerges in the minibüs.”
Fear and concerns about personal safety determines travel
preferences of passengers (Loukaitou-Sideris and Fink, 2009).
Preferences of travel routes and stops for certain time intervals are critical for transportation planning for passengers as
well as decision makers. Taking measures to eliminate or reduce concerns on passenger safety is expected to improve
the daily temporal distribution of the demand for public transport. On that regard, reducing the number of passengers using
private cars on certain routes and during specific time intervals due to security concerns, increasing the freedom of travel
preference for non-car owners as well as for non-car-preferring passengers should be among the policy goals of every city.
Recent evidence from studies on safety and security suggest
that design and perceptual characteristics of the public space
play an important role in setting a sense of safety for people.
My experience of working with migrant women has driven
this research on public transportation, an important anchor
to get connected to urban life. Why and how people feel safe
in these systems display how the systems operate. Due to its
irregular nature, intermediate public transportation -the unconventional, informally developed public transportation- in
Turkey raises fears and concerns about personal safety.
On a general level, informal systems complement existing
formal systems, especially when emerging demands due to
changes in the social and urban structures cannot be met
by formal ways. The officials often temporarily tolerate the
informal solutions, if not completely overlooked. This study
focuses on the features of minibüs in Istanbul as a form of intermediate public transportation that gets a substantial share
2
3
4
5
105
from public transportation; with a purpose to grasp insight
on urban informal cultures complementary to formal urban
mechanisms. It is crucial how such an intermediate public
transportation element integrates with the formal transportation network and why it receives such demand despite all its
un-reliabilities and weaknesses in terms of safety and security.
With such point of view, this research claims that perception
of safety and security plays a key role in finding solutions to
existing problems of the interwoven urban mechanisms of
formality and informality.
This study is built on a series of focus group studies conducted in January and February 2018. This article discusses the
findings of these studies. The work presented here provides
one of the first investigations on the issue with an intention
to pave way for further scientific research on intermediate
public transportation systems, which reveal insights of urban
culture as well as urban development mechanisms. A wide
range of fields from urban planning to public administration
has been interested in informal urban settlements and the
informal development of urban economy. I regard the way informal systems interweave with the formal system in Turkey
to have similar underlying factors, be it gecekondu5 or informal
businesses. That is to say, scrutinizing one particular form of
informality may reveal a lot about others.
The article first reviews literature on safety, security, urban
crime and perception and later examines minibüs as an intermediate public transportation system. The research method
includes the design of the focus group study and an analysis of
participants’ profile. After the interpretation of the findings,
the study aims to drive conclusions that may provide means
to comprehend informal urban cultures.
2. Safety, Security, Crime, and Perception
Fear of crime is considered as one of the most important
criteria in terms of urban living quality. It relies on how safe
people feel, how satisfied they are with the services provided
by the security units, and whether security measures are adequate. Ferraro (1995) describes fear of crime as “an emotional reaction characterized by a sense of danger and anxiety
generated by the symbols that one associates with crime”.
Personal experiences are a mutual product of memories in
relation to a specific place or of personal perception about
vulnerability to victimization (Koskela, 1997: 304).
It is important to note the pick-up system of the fare in a minibüs. The passenger directly reaches out the fare as cash to the driver and gets the change back. If the driver
is not within accessible reach, the passenger may ask other passengers to pass on the fare for him/her. As the fare is not constant for the whole ride, passengers need
to pay the fare by calling out their destination stop. While doing this, there might be more than one passenger handing on the fare, so spontaneously and instantly the
cash which is being handed on gets labelled by (1) the amount of the banknote (such as “Change of 100 TL”, “Change of 50 TL”, etc.), (2) the name of the destination
(such as “Change of Kadıköy”, “Change of Bostancı” etc.), (3) a characteristic feature of the passenger, as in the case of the participant’s narrative.
Here, in the Turkish narrative the participant was referring to callings of co-passengers as “Bayanın ücreti! Ablanın ücreti!” Paratransit systems are so culturally indigenous
that bare translations lose a lot of sub textual meaning, as shown by focus group study narratives. Therefore, some wordings such as minibüs have not been translated.
A neighborhood scale coffee shop, which only appeals to men of the neighborhood and is a very dominant patriarchal character.
Shanty houses in Turkey.
PLANLAMA
106
Table 1. Public road transportation statistics
Transportation type
Bus
Private public bus
Minibüs
Metrobüs
Dolmuş
Service shuttles
Total
Average capacity
Registered routes
Registered vehicles
Passengers (*1.000/day)
Share in road trans.
107
99
20
193
9
14–20
436
274
121
3
26
N.A.
860
2.781
2.075
6.360
334
590
43.000
55.140
1.431
1.475
1.850
715
70
1.950
7.491
19%
20%
24%
10%
1%
26%
100%
IETT, Directorate of Public Transportation Services, 2010.
The important feature of fear of crime is the lack of a mathematical formula based on an actual risk. Fear of crime and
actual crime cases are quantitatively and qualitatively different from each other. While fear of crime increases with the
crime rates, it is proved that the opposite is not correct; a
decrease in crime rates may not necessarily eliminate the fear
of crime (Dolu et al., 2010). Studies show that people’s travel
preferences and their everyday life mobility are dominantly
influenced by fear of crime, but not by actual crime rates
(Bannister & Fyfe, 2001; Hale 1996). Fear of crime is a serious
issue that causes negative effects on individuals such as withdrawal from society, introversion, and alienation (Blöbaum &
Hunecke, 2005). Fear and anxiety in public space reduce the
level of satisfaction that urban residents will experience in
restricting the freedom of mobility, eliminating the possibility
of enjoyment of the city’s offerings. The factor influencing the
length of routes and frequency of travel are directly related
to security concerns and perception of safety (Oğuz, 2015).
3. Minibüs as an Intermediate Public Transportation
System/Is there Place for Safety?
After 1960s, as an outcome of the rapid and mal-, un-planned
industrialization prospects of Turkey, a massive migration
from rural to urban areas caused the emergence of gecekondu
areas. Local authorities could not meet newly emerging demands of the urban population, failing to deliver necessary
infrastructure. Commuting to and from workplaces was one
of the major obstacles that the gecekondu residents were facing. The lack of means gave rise to a brand-new way(s) of
ridesharing. Just as dolmuş, minibüs started as an answer to
the need for minimizing transportation costs (Tekeli & Okyay,
1980; Dolmuş Nasıl Doğdu, 1974). It was a two-way gain on
people’s side: (1) gecekondu residents have found a way to
commute within the city and (2) a new urban (informal) economic activity was established.
As the city continued spreading and sprawling, local governments were even less capable of creating solutions for the
6
In Turkish dolmuş means “full” or “filled”.
service needs of the informal settlers. Thus, minibüs got integrated into the formal public transportation as a support
mechanism. Today as Istanbul’s population reaches over 15
million, minibüs as an informal ride continues leading to disorder and irregularity with its unpredictable and malfunctioning
structure.
According to data of IETT (2017) the daily travel capacity
of Istanbul is about 32 million. BELBIM data reveals excluding weekends and holidays, the modal distribution of public
transportation trips in Istanbul is sea transportation 3%, railway transportation 25%, and road transportation 72% (IETT,
2017). Among all the other road transportation means such
as bus, metrobüs, private ‘public buses’ [Özel Halk Otobüsleri],
taxis, and service shuttles; minibüs constitutes an integral part
of the road public transportation, which takes 24% of all road
travels in the city (Table 1).
The map below (Figure 1) shows the extension and sprawl
of the minibüs routes throughout the city. According to 2010
figures of IETT, there are 6.360 minibüs operating and 124
registered minibüs routes in Istanbul. Minibüs can be categorized as a dominant public transportation phenomenon and
therefore requires specific attention for research and study.
In their research on dolmuş, which resembles to and even
paves the way for the evolution of minibüs, Tekeli and Okyay
(1980) are pointing out to some features distinguishing intermediate public transportation from formal public transportation systems (pp. 8–9):
1. It is a vehicle, where passengers get on one by one, and
which takes off when it is full.6
2. Departure of this public transportation system is not prearranged and is not bound to a schedule.
3. Transportation service supplied can be adapted to immediate travel demands.
4. It is a form of transportation management allowing people
to purchase the provided transportation service collec-
Melis Oğuz
107
Figure 1. Minibüs routes in İstanbul.7
tively without any prior organization among themselves.
5. It is a micro-entrepreneurship. It originates employment
opportunity having the characteristics of marginal economy.
6. Mostly it is designed to perform another form of logistics
yet being adapted for minibüs type of service conditions
sui generis.
7. It is an extremely crowded transportation vehicle, which
carries passengers over its loading capacity.
8. It is a transportation system operated by small vehicles.
9. It operates in parallel with public transportation systems
and provides an alternative to it.
10. It is an operating system, which is not peculiar to a specific transportation form (automobile, boat, etc.).
When public transportation systems are evaluated in respect
to criteria on safety perception, it is observed that the daily
public space interaction and cases in which people experience
feeling “trapped” are higher in intermediate public transportation vehicles, as the distinction between private and public spaces in the in minibüs become ambiguous (Çelikoğlu &
Çelikoğlu, 2012). The “security deficit” perception based on
the feelings of vulnerability triggers fear of crime in public
transportation ( Jonston, 2001). That is to say, semi-enclosed
public transportation, which are in the controlling hands of a
“stranger” such as a minibüs driver, constitute a serious problem in terms of security perception. Compared to publicly
7
operated and controlled public transportation, the fact that
the control is in the hands of a “public” authority ensures
that the sense of vulnerability to this semi-closed situation
remains at a more acceptable level.
By its very nature, minibüs stops are flexible and based on
demand. Furthermore, in times of heavy traffic, even the
routes can be altered slightly because of inter-vehicle rivalry.
The minibüs passengers are subject to a deliberate transfer
of rights via vehicle’s interior design, music, interior lightning,
the driver’s route and the frequency of vehicles etc. In addition to the changes that can be made about the stops and the
route, the familiarity level about this public transportation is
lower compared to other public transportation systems such
as a public bus or metro, where passengers feel more familiar
because of a standardized interior design of such vehicles.
Likewise, different model vehicles are modified and used by
different drivers in different ways. Each ride is an adventure
for minibüs passengers, as they cannot get a clue on what to
do in an emergency; how will they exit, enter, take a seat, or
even open a window on a hot summer’s day.
4. Method
Academic literature on safety perception in intermediate public transportation systems in Turkey is inadequate. Besides
This map was provided by Superpool.org. Research assistants has amended the route map according to the needs of this study.
PLANLAMA
108
Dolmuşun Öyküsü published in 1980’s by Tekeli and Okyay,
there is another study by Sanlı investigating dolmuş and minibüs as low-cost transportation systems. There is no recent
thorough investigation on the issue conducted in the field of
urban planning or sociology but the two; on objects within
minibüs using semantics as methodology by Cengiz (2013) and
Çelikoğlu and Çelikoğlu (2012). There is a graduate thesis on
evolution of intermediate public transportation systems and
its implementation in Turkey by Özkurt (2012), which deserves a compliment as an attempt for an in-depth scrutinization, however it fails to coin new questions for further study.
On the other hand, literature on safety and transportation appears to be vast. However, their focus is either on crime problems on public transportation in general or on ways to reduce
crime via specific planning and design interventions (see e.g.
Kruger & Landman, 2007; Benjamin et al., 1994). There are studies focusing on vulnerability towards crime and/or perception
of safety in public transportation taking gender or different age
groups as the center of attraction (see e.g. Curie et al., 2013;
Loukaitou-Sideris, 2009, 2014; Bhatt et al., 2015; Yavuz & Welch,
2010; Church et al., 2000). Another sub-cluster among transportation and crime studies concentrate on one transportation
means such as the railway or bus (see e.g. Ingalls et al., 1994).
There is also a wide range of international research on paratransit, informal, and intermediate public transportation (see
e.g. Cervero & Golub, 2007); however the level of informality and illegality changes in each context depending on parameters such as legalization processes, integration with the
formal public transportation, ownership and licensing, regulations, etc. With such concern, this study aims to develop a
parameter structure based on a qualitative analysis moving
from a series of focus group studies focus group studies. The
desire of this research is to explore the perception of safety
and security problems on the part of those parties involved
in the operation of minibüs (even as a non-user) from the
perspective of civil participants.
The studies providing the basis of this paper have been designed to contribute beneficial information as an early stage
of a research expedition. The author of this paper is developing a proposal for a continued research through employing
additional methods and covering a more extended research
field. Focus group studies, as the adopted method for this
preliminary stage of research, have been employed to be explanatory to identify key areas for further studies, which will
be complemented by in-depth interviews, surveys, observations, mappings as well as simulations based on the initial findings of focus group discussions. This paper will first discuss
8
9
Figure 2. Focus group studies.
the formation of the groups and the initial findings in order to
present an infrastructure for a scientific research project on
intermediate public transportation systems of Istanbul.
Careful selection of group participants is crucial for the efficiency of focus group studies (Krueger, 1998). For this reason,
the focus group study has been conducted in cooperation with
Tasarım Atölyesi Kadıköy (TAK)8 to ensure the diversity of
participants in a neutral environment. The announcement of
the focus group study series and calls for participants has been
broadcasted via TAK’s social media accounts and an interview
given to the local newspaper Gazete Kadıköy.9
Krueger (1998) describes the ideal group size for a focus
group study as six to eight people. Based on this assertion,
each focus group study was designed as a workshop conducted on three consecutive weekends (20 January 2018,
27 January 2018, 4 February 2018) (Figure 2). Designing the
focus group study in conjoint with a seminar intended to
control the sizes of the groups, as the pre-registration was
not mandatory. First, the participants attended an hour-long
seminar on intermediate public transportation and security
perception. Then those who wanted to participate in the focus group joined a round table discussion. Each focus group
study lasted around 1,5 hours.
Utmost care has been taken to ensure that meetings were
held in a comfortable environment. Participants were served
tea, coffee, water and some snacks during the break. Snacks
were left on the table, so participants could help themselves
during discussions. Participants were encouraged to express
themselves anyway they feel convenient, and they were ensured that their anonymity will be respected. Video and audio
recordings were taken later to be transcribed for an analysis
TAK, an independent organization, is an innovation space welcoming citizens, designers, volunteers, and students to establish national and international collaborations
to create ideas, products, programs and projects, which are based on volunteering and collaboration of a variety of designers from different disciplines.
Oğuz, M. (2018, January 4). Istanbullu Ulaşmak Istiyor. (E. Demirtaş, Interviewer.
Melis Oğuz
109
tive change in transportation systems than man do, since they
would feel more secure and comfortable as passengers.
Figure 3. Participants’ distribution by age, education and income levels.
of the findings. Memos taken during focus group studies by
the group moderator and study assistants were also evaluated
complementing the transcriptions of the recorded material.
Each participant was given a number to protect the anonymity of the participants during the focus group work. As an
introduction to the focus group study, the participants filled
in a basic form indicating their age, sex, income and education level as well as their weekly travel routines.10 The age,
gender, and education level distribution of participants can
be seen on Figure 3.
The total number of participants of three focus groups is 29,
75% of which are female. Examining the profile of the focus
group study participants, this paper should be read as an attempt to understand major concerns and key points about
perception of safety about minibüs, bearing in mind that the
profile of the group does not allow any generalizations or
theorization of the findings.
First, research on transportation indicate that women tend to
use public transportation more than men do (Rosenbloom,
2006). This information accords with the motives behind people’s motives to take part in the focus group study as the majority of the participants were female. However, it should be
noted that this may also be a result of the title, as it includes
“perception of safety”. Yavuz and Welch (2010) show that experiencing safety-related problems affects women significantly more than it does men. Women’s experiences of various
forms of assault and harassment makes them perceive risk
more often than men, causing them to be more sensitive and
feel more vulnerable (Pain, 1995; Painter, 1992; Warr, 1984;
Loewen et al., 1993). Thus, it is not surprising for women to
show more interest in participating such a study, to keep up
with prospective results more and to hope more for a posi10
11
Second, the majority of participants were between the ages of
18–34. In parallel to this age distribution, 55% of the participants declared themselves as university students, which is also
another limitation for the interpretation of the focus group
study outcomes. Beyazıt (2017) states that the age group between 19–45 travel more compared to other age groups. The
author is fully aware of the fact that the results of the focus
group discussions are not descriptive but explanatory, and
they do not have a representative character. Although there is
no solid data about the age distribution of public transportation users, careful observation exposes that younger people
are more dominant within public transportation vehicles, especially during rush hours within crowded lines. In Istanbul,
where daily commuting statistics are about 32 million (as of
2016), getting on a vehicle requires physical and mental performance. As the results of the study show, the purpose of the
participants’ daily commuting is work or education related,
and their travel experience is “compulsory rather than optional”. Their higher level of exposure to the problems of public transportation for longer hours explains why they express
deeper interest in participating the focus group study sessions.
Third, most of the participants identified themselves as a
member of middle-income class.11 This may indicate that
middle-income groups have more hope for changing current
problematic situations and thereby participate to make their
voices heard. The fact that the study took place in Kadıköy,
where 69% of the population belong to A+B socio-economic
group (https://www.endeksa.com) may also be an important
criterion in the income level distribution of focus group study
participants. In parallel to that, it is important to note that
69% of focus group study participants are either pursuing an
undergraduate level study or have graduated from university.
Beyazıt’s study (2017) on randomly selected travel journals
reveals that students spend longer travel times. It is also important to note that minibüs and dolmuş as forms of intermediate public transportation has been part of and accepted by
middle-income groups from the day it has entered Istanbul’s
urban agenda (Tekeli & Okyay, 1980).
Owing to the limitations mentioned above, generalizations
are avoided in the comments, and all assessments made in
this paper should be read within the scope and constraints of
the research. Not being able to compare the target population of public transportation passengers in Istanbul with the
profile of this study is a shortcoming, but not as much as for
the official planning of public transportation programs of the
city. This is both the cause and effect of the state of Turkish
Any information is being kept confidential by the researchers and is only used for fully evaluation of qualitative data.
The research did not involve any crosscheck of the economic status of the participants and relied solely on their indications.
PLANLAMA
110
public transportation mechanisms, where formal public transportation is integrated with the informal public transportation. It is almost impossible to collect data about the profile
of transport means such as minibüs, as the fares are paid in
cash and directly to the driver with no return of a receipt nor
a ticket. On the other hand, the formal public system, where
the passengers travel with a top-up card, İstanbulkart, does
not fully allow to distinguish the profile of the passengers, as
the possession of the card does not require personal information, unless for reduced fares for students, teachers, seniors
or the retired as well as monthly passes to which one has to
register with identification. Even then, the card system does
not allow an origin-destination analysis, as the validation of
the card is only required on the origin card reading machine.
Having noticed and being aware of all the above-mentioned issues, the analysis of the focus group study discussion shed light
to multiple aspects of perception of safety within intermediate
public transportation systems. Just a brief exploration for a
data set to make an analysis of the public transportation passengers’ profile, it is clear that further datamining is necessary,
for instance using methods such as image recognition. The
focus group discussions were built on six sub-headings, Table
2 shows the sub-headings and the detailed discussion topics.
5. Findings
5.1 About Appearance and Comfort
According to the findings of the focus group studies, appearance and comfort of the minibüs stand out as relative parameters that directly influence the perception of safety both
among riders and non-riders. Most of the transit systems
have established standards for transit facility appearance and
cleanliness sustained by inspection programs. Appearance of
formal public transportation vehicles and stations are usually
defined -sometimes even voted and selected by the local citizens- by local legislations and directives, thereby making the
vehicles be known to the local users and citizens. Even after
a foreigner noticed and distinguished the localized specific
signs and labels of the public transportation and vehicles, the
signs and labels can be acknowledged easily by foreigners. Yet,
intermediate public transportation vehicles have a certain
amount of customized design both on the inside and out,
despite all efforts of local authorities to unify and moderate
the appearance of the vehicles as well as defining the stops.
The Minibüs Transportation Directive (Istanbul Büyükşehir
Belediyesi, 2018) effective from 2008 defines the colors of
12
13
Table 2. Focus group study topics
Sub-heading
Discussion topics
Waiting for the minibüs
• Conditions of stops
• Behavior of other passengers/people
• Existence of alike passengers/people
• Design of the minibüs
• Driver’s appearance
• Behavior of other passengers
• Perception about self-protection
• Perception about driver
• Perception about other passengers
• Possibility of escaping/exiting
• Reliability
• Measures of safety
• Engagement with smart devices
• Isolation/protection
• Following the route/GPS – enablers
• Perception of security
• Perception/Actualization
Within the minibüs
During travel
Malfunctions of minibüs
Smart technology
Source of information
minibüs in Istanbul clearly as follows based on the operational regions:
• Region A (European side): Cream
• Region B (Beyoğlu): Light green
• Region C (Asian side): Light blue
The shades of colors are to be determined with the Chamber of Minibüs Drivers and minibüs are to be painted exactly
to the determined color tone according to the directive.
They are also recognizable by their license plates which
contain (M) or (TM) initials12 and these license plates have
to be obtained from the Directorate of Public Transportation Services13 of the Great Municipality of Istanbul. Within
the scope of the same directive, the standards of the informative labels about the route of the minibüs are indicated.
It is precisely specified that “No air horn, television, radiotape, airplay devices, etc. are allowed within the minibüs
except accessories mentioned in the directive and those
as factory defaults” (Article 12/f ). Nevertheless, it is common for the minibüs drivers and owners to decorate the
vehicles according to their taste, using various ornaments
and accessories such as toys, pictures, lighting, etc. As the
vehicle is owned privately, the drivers and owners see nothing wrong in reflecting their own tastes in the interior and
in the outer look of the vehicles. The decoration of minibüs
does not only include visual ornaments, but also audio and
olfactive elements.
Turkish license plates start with a 2-digit number, each number referring to the city, where the vehicle is registered. “34” is the registration number for Istanbul. This
number is followed by 1–3 initials. Certain vehicles such as taxis, public transportation vehicles, or military vehicles use pre-determined initials, which also makes them
recognizable within the traffic. For minibuses in Istanbul these are determined as M and TM. Then these initials are followed by 1–4-digit numbers, which are given by
the registration authorities.
Toplu Taşıma Hizmetleri Müdürlüğü.
Melis Oğuz
111
Figure 4. Interior decoration of a minibüs.
Figure 5. Interior ornaments of a minibüs.
Figure 6. Varying shades of colors of minibüs.
The minibüs is not simply a vehicle for drivers through which
they carry passengers on a specified route to earn a living. As
drivers spend most of their days in their minibüs, the vehicle
gains a home-like characteristic, just as a local shop would for
a local shopkeeper. It is easy to notice that most of the drivers try to customize their minibüs using various objects – including prayer beads, CDs, aphorisms written on signboards,
tulle curtains, colored lightings, etc. (Çelikoğlu & Çelikoğlu,
2012). These ornaments may hang on gear levers, rear view
mirrors, windshields or rear windows of minibüs (Figure 4, 5).
The customization of the vehicle can also be seen in the colors of the minibüs. To the contrary of the Minibüs Transportation Directive’s liabilities, the shades of the minibüs markedly
vary from each other (Figure 6). This way vehicles become a
medium of self-expression for drivers.
heavy truck able to run over who- and/or what-ever comes
its way. In-vehicle televisions, which actually are not built in
for drivers’ enjoyment, music systems and loudspeakers seem
to enhance the quality of minibüs and suggest that the vehicle
is technologically sophisticated.” While the customization of
minibüs reflects the drivers’ identities, it may weaken safety
perceptions. Over-customization and “making-home” is not
welcomed by public passengers. For the perception of safety,
familiarity provided by the standardization of interior design
and outer look of public transportation vehicles is an essential parameter. Stepping into a world of a stranger, the driver
or the owner of the minibüs in this circumstance, constitutes
a barrier between the passenger and the feeling of comfort.
Some of the emphasis made by the focus group study participants on the appearance and comfort within the minibüs
confirms the significance of standardization.
In his article, where he evaluates the objects, accessories, and
writings inside and outside the minibüs as parts of material
culture, Cengiz (2013) argues “accessories and modified objects target to demonstrate minibüs to be stronger, harder, and
more different; minibüs give the impression sometimes of being a fast and furious sports car and sometimes a strong and
Participant 1–10: “… In terms of appearance,
some of them are vividly illuminated; they
resemble nightclubs. It really feels weird. Besides, sometimes, especially during later hours
there is too much music and I really feel like I
am in a club… If I am traveling alone, I do not
PLANLAMA
112
Figure 7. Different organization of seats.
feel secure regardless of the nightclub appearance. To make matters worse, if I enter such
an environment, then my subconscious says
that it is not safe here.”
Participant 1–08: “… Who are we afraid of,
against whom do we feel insecure? Against
strangers. We do not have a trust issue against
those we are acquainted. At least, I do not, I
overcome this trust problem. Thus, I feel that
this feeling of insecurity is related with physical
appearance.”
The appearance and the physical environments of transit
vehicles are usually related with the broken windows theory, according to which people feel unsafe when the physical
environment reflects non-attendance or non-maintenance
(Nasar & Fisher, 1993; Coens, Saville, & Hillier, 2005). Yet,
in the case of minibüs, the feeling of insecurity is not related to the physical and social incivilities that the vehicles
exhibit, but to their over-personalization. The discomfort
mentioned by the participants is pertained to the low level
of publicness of the environment, although the environment
carries all the usual parameters of publicness such as being
surrounded by strangers, non-ownership of the vehicle and
having no control of the ride, etc.
Apart from the idea of familiarity, passengers also prefer to
ride in comfort, which directly includes the seats; yet the will
to have a different design also determines the form of the
seats (Figure 7). The arrangement of the seats is subject to
customization besides the differences of the vehicles due to
their brand and model. Passengers do not know and cannot
foresee what to expect from the interior space, e.g. a passenger with a luggage or pushchair cannot emancipate where
to find an appropriate place for their belongings. Stopping a
minibüs and then not deciding to step into it because of not
being able to find an appropriate place can easily be a reason
for a battle of words with the driver and/or other passengers.
It is understandable that people try to avoid such situations
by choosing not to take the minibüs either for that ride or not
at all (Oğuz, 2015).
Apart from the interior design and outer look of the vehicles, the appearance of the driver also determines the
perception of safety. In public transportation vehicles, passengers are not engaged with the driver at all, and therefore
usually do not even notice the drivers’ appearances. The
Melis Oğuz
public transportation drivers’ appearance and uniforms reflect a certain level of reliability and institutionalization. Passengers getting into visual contact with the driver feel that
there is an authority or someone in charge who represents
a higher institution. A UK study shows that the existence of
the driver within eye level and the thought that the driver
can intervene any time in case of need (as an opposition to
e.g. train wagons where the conductor cannot be seen and
be accessed) is a positive stimulator for the perception of
safety (Carter, 2005).
Unlike formal transportation, the focus group study participants were hesitant whether or not they would feel safer
with the driver in an emergency situation in a minibüs. Some
of the participants clearly mentioned that they would not
trust the driver at all and rather try to escape the vehicle.
As minibüs is smaller compared to other land route transportation means, establishing contact with the driver is essential to the ride. The contact starts by waving a hand to
the driver to stop the minibüs since they stop by demand
rather than in pre-destined stations. The driver only takes
cash money, unlike in other means of transportation. That
is to say, minibüs is not integrated with the public transportation card system that allows passengers to get discounts
by every additional transfer. Contact with minibüs drivers
is somehow encouraged through cultural and social codes,
which gradually emerged along with the development of the
minibüs as a public transportation means. Kalpakçı (2013)
mentions in her study, where she investigates the integration of intermediate public transportation systems with
public bus system in Izmir, that minibüs has to be designed
in a facilitating way for the driver to collect fares. Because
contact with the driver is inescapable, passengers are more
likely to notice personal features of the driver, which may
endanger the perception of safety.
Participant 1–07: “When minibüs are mentioned, I am reminded of an unpleasant and
rude outlook; and also, the look of the minibüs driver -which is obvious. Most of them are
rude, bearded, fat, and macho. I visualize directly such an appearance; one cannot feel safe.”
The driver’s and the vehicle’s appearance contains a two-way
self-expression; the driver identifies himself14 with his minibüs
and tries to reflect if not re-define his the vehicle itself. The
minibüs with all these aforementioned features is more like a
mobile domestic space in which passengers subconsciously
have to accept the driver’s authority. Thus, the vehicle loses
its neutrality as a public transportation means, which in return becomes an important obstacle for the perception of
safety of the passengers.
14
113
5.2. State of Fear: Modifications in Attitudes and
Behaviors
Fear of crime is extensively recognized as a barrier in public transport use (Crime Concern, 2002). There are various
definitions of fear of crime. This study takes fear as a combination of conditions within the public space that passengers
have no ability to control; in other words, where and when
they feel vulnerable (Farrall et al., 1997; Killias & Clerici, 2000;
Johnston, 2001; Crime Concern, 2002). Studies on gender
and public transportation have shown that women’s fear of
public space limits their freedom and enjoyment of public
life and restricts their ability to benefit from opportunities
more than men’s (Deegan, 1987; Day et al., 2003; LoukaitouSideris, 2005). There is little understanding on the fear men
experience, in terms of its cause as well as ways to improve
their perception of safety (Yavuz & Welch, 2010). However, in
this study, primer findings of the focus group discussions have
shown that this assertion is not valid in the case of minibüs;
meaning fear of crime restricts many aspects of public life
indifferent from gender. Men are as vulnerable as women, and
because of the drivers’ “subjected authority” men also feel
threatened, alert and less in control riding the minibüs.
Within the scope of the focus group studies the center of
attraction was not on distinguishing various levels of fear by
Likert-scaling the questions and possible answers. Instead, the
target was to comprehend the reflections of various levels of
fear in behaviors as riders and non-riders. The indications of
the discussions suggest that taking the minibüs predominantly
is a requirement and not a preference. Therefore, minibüs
riders develop their own strategies to reduce their level of
vulnerability and try to turn their commuting-experience into
something more controllable.
Participant 1–10: “I continuously take the minibüs while commuting from school to home.
My home is actually really close to the last
stop, yet I usually get off on the previous station, as I do not want to be alone in the minibüs. I am quite scared. Actually, I have been
using the minibüs for a few months; however,
no trust relationship has developed between
the drivers and me yet. I do not trust an inch.”
As previous research on perception of safety shows, fear in
public transportation as a sub-category of public spaces can
be linked to concerns about confrontation with crime, unfamiliar environments, places with unfamiliar people, fears of
getting lost or lack of knowledge about surroundings (Bixler
& Floyd, 1995; Kaplan, 1987; Day et al., 2003). The strategy
to overcome or mitigate the fear experienced in the minibüs
The minibus is a masculine space, which is driven by a man, who stresses and underlines his masculinity through objects, ornaments, decoration and his behavior and
outlook.
PLANLAMA
114
is to restrict the times and routes of travel - times to more
crowded hours and “similar allies” are co-commuting and
routes to familiar tracks.
Participant 1–06: “I usually feel vulnerable
when I am alone. Familiarity is important and
about the question why we are scared… For
instance, when I travel somewhere else than
where I live. I live in 4. Levent, let’s say I travel
to somewhere like Beykoz, I get anxious. When
I am approaching my neighborhood, I relax.”
Participant 1–08: “The triggering factor for my
perception of safety is time. What time I took
the minibüs. Once I had to be at Okmeydanı at
7, I had to leave home at 5 and I took the minibüs, it was horrible. When we are scared, our
body reacts. My hands were sweating, my heart
beats rose. Regarding time, when it is dark
in the evening, and if I am alone during later
hours, if there is no one I know surrounding,
then this affects me too. Also, I guess knowing the track is also effective. For instance, I
am going home to Pendik, I know the route,
I know there is no deserted areas, and there
are people around me. I feel I can make myself
heard somehow even if something happens. I
feel like I can manage to escape. I hope I do
not experience this in my life. Once we went
to Ankara with a friend, there was a disco ball.
We were three people and we were all dead
scared. A city, I do not have a clue of, it is totally different, disco ball was really scary. But if
the route is well-known to me, such as while
commuting from Kadıköy to Kartal, it does not
happen. I know the environment. I think people
would not let happen anything to me in public.”
5.3. Maverick Routes, Self-ordained Frequency,
Vagaries: Irregularity and Disorder
Participant 1–10: “As far as I am concerned,
biggest problems are that the routes are altered frequently, and that they [minibüs] move
really slowly while waiting for customers.”
The flexible and irregular nature of minibüs is on the one hand
providing alternative to the non-flexible formal land transportation, the operation hours of which are usually restricted.
IETT buses operating on the same route with minibüs usually
start later during the day and finish earlier in the evening,
leaving space for less demanded time slots to minibüs. The
minibüs not tied to specific schedules aim for profitability and
they have the option of non-departing the first stop/station
until the minibüs is full. Non-flexibility also means to get stuck
within the traffic during rush hours, whereas the amendable
nature of minibüs allows to change the route and take bypasses to get ahead of the jam. In a city where the average
commuting time takes 91 minutes and 92% of passengers
spend more than 2 hours within public transportation (Moovit Toplu Taşıma Indeksi, 2018), benefiting from this flexibility
becomes “a compulsion rather than a preference”.
While the flexibility shortens the average commuting time, it
brings about safety concerns. As mentioned in previous sections the minibüs driver is in charge of controlling, amending,
and setting the course of the journey as well as all the perceptive and sensual aspects of the vehicle. As such, the driver
is also in charge of the speed of the travel depending on the
number of “customers”. Undefined stops, vagaries about arrival/departure times, inconsistent speed limits of the drivers incur disorder and irregularity. While buses only stop at
designated stations, minibuses do so anywhere randomly and
frequently. Even though this makes passengers choose minibüs
over buses, this irregularity has negative effects on passengers’ perception of safety, as well as on the overall traffic of
the city. Each stop/station affects passengers’ boarding and
alighting. In their study on “Determination Minibuses Stop
Delay In Istanbul”, Sarısoy et.al. (2016) states, the number
of these stoppings is directly correlated with travel time, and
the stop delay is affected by multiple factors such as vehicle
features, crowdedness, location, stopping point, weather
conditions, passenger and driver features.
In a city of 15 million, where the commuting times are long and
citizens usually feel an urge to hurry, minibüs drivers take advantage of the vehicles’ features and make as many maneuvers as
possible to recuperate the time lost due to random stoppings.
Each passenger is an additional profit for the same one-way
journey, and the optimum number of passengers to ride within
a specific vehicle at a specific time on a specific route is to be
decided by the driver. Any outside intervention in the nature of
warnings or requests such as not to take any more passengers,
to speed up or to slow down are not welcomed by the driver.
It is also quite uncertain whether the co-riders would take
a stand by the driver’s decision or the objecting passenger.
Therefore, any regular minibüs passenger, who is encoded
with these unwritten rules of minibüs culture, develops his/
her own coping strategies.
Participant 1–04: “For instance when I am
about to get off the minibüs… Another passenger is going to get off at point A and I am
supposed to get off at point B. If the other
passengers request the driver to stop before
Melis Oğuz
me, I usually tend to get off at his/her destination. Otherwise, I know I am going to catch
hell for it, for not having told earlier. I happen
to get off by the forest, but not where I feel
safe and secure.”
Participant 1–10: “I definitely cannot tell
[when the minibüs is going to come]15. Therefore, sometimes I arrive at the university 1–1,5
hours earlier, sometimes I just arrive on time.”
Participant 1–04: “I would like to add something about the time minibüs drivers set aside
for themselves. For instance, he drives slowly
first and then very fast to catch up with the
time. When I was younger, I was on the minibüs
with my cousin. The driver does not have much
time; he has to drive fast. The minibüs was very
crowded as well. The driver did not wait long
enough for us to get off, and my cousin fell off
the vehicle. They want to gain time, but they
are not trustworthy. People in the minibüs reacted, yet the driver did not care a bit.”
In his graduate study on minibüs focusing to the case of
Istanbul, Kahraman (2010) found out that 69,6% of his research participants do not desire minibüs to have defined
stops and stations as IETT buses. The focus group study participants of this research stated that they choose minibüs over
other land based public transportation as they can get in and
get off at locations on demand. On the other hand, drivers
taking initiatives about where and for how long to stop can be
annoying from passengers’ point of view, as well as threatening under certain circumstances as can be seen on the statements of focus group participants below.
Participant 1–08: “Speed is the monopoly of
the driver. We, as passengers, have no say
about it; and it is a constraint on our rights.
Minibüs drivers decide how fast to drive,
where to stop, where to take a passenger. This
is a stronger statement of a private space. This
affects us more than sensual features such as
light, sound, and decor.”
… In Maltepe, when it is school break, the
drivers do not take students in, for example.
This means, he decides who to pick as a passenger.”
15
16
115
Its irregular nature providing advantages in terms of commuting time and flexibility of stops, the same features stand out as
problematic in terms of safety perceptions. Still, even such an
irregular system requires some adjusting which is provided by
kahya16s. Kahya is the chef or master of operation, waiting on
crowded stations or intermediate stops. Their main duty is to
organize a schedule and timing via collecting and distributing
information from various minibüs drivers. For this line of work,
they get paid by the minibüs drivers. Kahya gets paid for advertising the minibüs (shouting for the destination to summon
customers), for informing drivers where traffic is heavy, how
much time the driver should spend until destination, and telling when to take off, etc. They work as checkpoint watchers.
If a minibüs driver violates and trespasses the time of another
driver, kahya takes a fine from one to pass it on to the other.
Dealing with minibüs drivers and trying to set a fine tune, kahyas are usually vulgar with a threathening appearence. Kahraman (2010) investigated whether the research participants
were aware of kahya’s tasks and responsibilities. A significant
number of participants did not have a clue and did believe that
these men actually have no mission. The same study revealed
that 66% of participants were not happy with the existence
of kahyas; and 84% of the participants agreed to the idea that
kahya should work as a legal entity. These findings prove that
an irregularity being tried to be adjusted by another is not
welcomed by the passengers.
6. Primer Discussions in Lieu of Conclusion
The aim of this study is to examine the reasons behind the
preference of intermediate public transportation despite the
negative security perception of minibüs in Istanbul. One of
the main arguments of focus group study participants was
that the formal public transportation capacity of meeting the
demands of everyday workplace-housing commuting is not
sufficient and the vehicle-passenger relationship during peak
hours reflects negatively on the quality of urban life in terms
of safety and reliability. Yet, minibüs in this regard “stands not
as a preference” but as a “compulsion”, since the formal alternatives are slower, inflexible, and do not cover the whole city
so that the stops are accessible in walking distances.
Analyzing the minibüs as a critical road transportation means
in Istanbul’s everyday urban life allows the researchers to
understand the strengths of this structure – which are at
the same time the weaknesses of the existing formal public
transportation organization. That way it will be possible to
make suggestions for both the intermediate and formal public
transportation in Istanbul.
Researcher’s additional note for clearance of participant’s statement.
Referred also as “çığırtkan” or “değnekçi”. Kahya could be translated to Turkish as butler; and çığırtkan as tout. Değnekçi is apparently a very specific word for this occupation, and there is no real translation of this word. All these different labels refer to the features of the occupation and the characteristics of the men fit for this
occupation.
PLANLAMA
116
Focus group study discussants indicate that the formal bus
system falls behind in the competition with other types of
public transportation means in terms of performance, reliability and efficiency. When looking at the IETT statistics
about the share of transportation means these statements
become obvious. Average operating speed is very low compared to minibüs, because buses do not have any priorities in
traffic and larger, so the maneuver capability is lower. For this
reason, faster systems such as private cars and minibüs are
preferred during daily commuting trips.
This study has shown that an important problem in terms of
security perception of minibüs passengers is this blurred notion of public transportation within a private establishment. A
“stranger” -the minibüs driver- controls the decisions regarding the route and frequency and the physical conditions of the
interior sphere. The focus group study documented that the
internal environment of this intermediate public transportation system, which has both public and private qualities is
negatively evaluated in terms of security perception, whereas
the spatial organization of the minibüs operating system constitutes a serious problem in terms of safety. This study hopes
to be a benchmark for future studies on intermediate public
transportation systems and urban informal cultures.
Acknowledgements
I am grateful for the assistance and support of Yağmur
Çakıroğlu, Berk Akçaoğlu and Gözde Bekmezci, who helped
with the design and conduction of the focus group study, and
the revision of this paper. The maps and figures in this article have been prepared by Berk Akçaoğlu. I also have to
thank Tasarım Atölyesi Kadıköy for opening their doors to
this study and making it possible. I appreciate the participants
of the focus group study to spend time and their valuable
comments for this work, which made this work efficient and
meaningful. Finally, I like to thank Dr. Berna Göl, who offered
to proof-read the text and enriched it with her valuable comments and excitement.
REFERENCES
Akyüz, E. (2015). The Solutions to Traffic Congestion in Istanbul, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 16, pp.442–449.
Bakker, P. (1999). Large Scale Demand Responsive Transit Systems: A Local Suburban Transport Solution for the Next Millennium?, Association for European Transport. http://abstracts.aetransport.org/paper/
index/id/889/confid/5, Accessed: 14 April 2017.
Bannister, J., & Fyfe, N. (2001). Introduction: Fear and the City. Urban
Studies, 38, pp.807–813.
Barrett, J. (2003). Organizing in the Informal Economy: A Case Study of
Minibüs Taxi Industry in South Africa, SEED Working Paper, 39, Geneva: International Labor Office.
Benjamin, J.M., Hartgen, D.T., Owens, T.W. and Hardiman, M.L. (1994).
Perception and Incidence of Crime on Public Transit in Small Systems
in the Southeast, Transportation Research Record, 1433, 195–200.
Beyazıt, E. (2017). İstanbul’da Ulaşım ve Sosyal Eşitsizlikler, TMMOB
İstanbul Kent Sempozyumu III, 22–23 November 2013. ÖLÇÜ Journal Supplement, 56–66.
Bhatt, A., Menon, R. and Khan, A. (2015). Women’s Safety in Public
Transport: A Pilot Initiative in Bhopal. http://wrirosscities.org/research/publication/womens-safety- public-transport-pilot-initiativebhopal, Accessed: 12.02.2019.
Bixler, R. D. and Floyd, M. (1995). Feared Stimuli are Expected in Specific Situations: the Use of Situationalism and Fear Expectancy in a
Self-report Measurement of Fears. Journal of Clinical Psychology, 51,
pp.544–547.
Blöbaum, A., & Hunecke, M. (2005). Perceived Danger in Urban Public
Space: The Impacts of Physical Features and Personal Factors. Environment and Behavior, 37, pp.465–486.
Carter, M. (2005). Gender Differences in Experience with Fear of Crime in
Relation to Public Transport, Research on Women’s Issues in Transportation, Vol. 2, Conference Proceedings 35, p. 100. Transportation
Research Board, Washington, DC.
Cengiz, A. K. (2013). Dolmuş İçi ve Dışı Nesneler ve Yazılar Aracılığıyla
Kimliğin İfşası, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
Antropoloji Dergisi, 25, pp.89–116.
Cervero, R. and Golub, A. (2007). Informal Transport: A Global Perspective, Transport Policy, 14, pp.445–457.
Cervero, R. (2000). Informal Transport in the Developing World. Nairobi:
United Nations Commission on Human Settlements (HABITAT),
Nairobi, Kenya.
Chujoh, U. (1989). Learning from Medium- and Small-sized Bus Services
in Developing Countries: Is Regulation Necessary?, Transportation
Research Part A: General, 23 (1), pp.19–28.
Church, A., Frost, M., and Sullivan K. (2000). Transport and Social Exclusion in London, Transport Policy, 7, 3 195–205.
Cozens, P.; Saville, G. and Hillier, D. (2005). Crime Prevention through
Environmental Design: A Review and Modern Bibliography, Journal
of Property Management, 23, pp.328–356.
Crime Concern. (2002). People Perceptions of Personal Security and Their
Concerns about Crime on Public Transport: The Literature Review,
Department for Transport, London.
Currie, G., Delbosc, A. and Mahmoud, S. (2013). Factors Influencing
Young People’s Perceptions of Personal Safety on Public Transport,
Journal of Public Transportation, 16, 1, 1–19.
Çelikoğlu, Ö. and Çelikoğlu, H. (2012). Local Approaches to Global Systems: The Material Culture of Dolmuş in Istanbul. Network Industries Quarterly, pp.16–18.
Melis Oğuz
Enoch, M.P. (2005). Demand Responsive Transport: Lessons to be Learnt
from Less developed Countries, Traffic Engineering and Control, 46
(2), pp.68–71.
Day, K., Stump, K., & Carreon, D. (2003). Confrontation and Loss of Control: Masculinity and Men’s Fear in Public Space. Journal of Environmental Psychology, pp.311–322.
Deegan, M.J. (1987). The Female Pedestrian: the Dramaturgy of Structural
and Experiential Barriers in the Street, Man-Environment systems, 17,
pp.79–86.
Dolmuş Nasıl Doğdu (1974, 9 February) Hürriyet.
Dolu, O., Uludağ, Ş., & Doğutaş, C. (2010). Suç Korkusu: Nedenleri,
Sonuçları ve Güvenlik Politikaları İlişkisi. Ankara Üniversitesi SBF
Dergisi, 65, pp.57–81.
Farrall, S., Bannister, J., Ditton, J., and Gilchrist, E. (1997). Questioning the
Measurement of the “Fear of Crime”: Findings from a Major Methodological Study, The British Journal of Criminology, 37, 658–675.
Ferraro, K. F. (1995). Fear of Crime: Interpreting Victimization Risk. New
York: State University of New York Press.
Hale, C. (1996). Fear of Crime: A Review of the Literature. International
Review of Victimology, 4, 79–150.
Ingalls, G.L., Hartgen, D.T. and Owens, T.W. (1994). Public Fear of Crime
and Its Role in Bus Transit Use, Transportation Research Record,
1433, 201–211.
İETT (2017) İstanbul’da Toplu Ulaşım, http://www.iett.istanbul/tr/
main/pages/ istanbulda-toplu-ulasim/95 Accessed: 30 April 2018.
Johnston, L. (2001). Crime, Fear, and Civil Policing. Urban Studies, 956–
976.
Kahraman, R. (2010) Kent İçi Trafiğinde Minibüs ve İstanbul Örneği.
Bahçeşehir University, Institute of Technology and Science, Graduate
Thesis, Istanbul.
Kalaycıoğlu, S., Türkyılmaz, S., Çelen, Ü, & Çelik. K. (2010) Temsili Bir Örneklemde Sosyo-Ekonomik Statü (SES) Ölçüm Aracı
Geliştirilmesi: Ankara Kent Merkezi Örneği, Sosyoloji Araştırmaları
Dergisi 13:1, 183–220.
Kalpakçı, A. (2013). Ara Toplu Taşım Sistemlerinin Şehiriçi Sistemleri İle
Entegrasyonu, İzmir Örneği, Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Izmir.
Kaplan, S. (1987). Aesthetics, Affect, and Cognition: Environmental Preference from an Evolutionary Perspective, Environment and Behavior,
19, 3–32.
Killias, M. and Clerici, C. (2000). Different Measures of Vulnerability in
Their Relation to Different Dimensions of Fear of Crime, The British
Journal of Criminology, 40, 437–450.
Koskela, H. (1997). “Bold Walk and Breakings”: Women’s Spatial Confidence versus Fear of Violence. Gender, Place, and Culture, 4, 301–319.
Kruger, T. and Landman, K. (2007). Crime and Public Transport: Designing a Safer Journey. Proceedings of the 26th Southern African Transport Conference (SATC 2007). Pretoria, South Africa, 112–126.
Lomme, R. (2009). Should South African Minibus Taxis be Scrapped?
Formalizing Informal Urban Transport in a Developing Country”,
CODATU XIII. http://www.codatu.org/wp-content/uploads/
Should-south-african-minibüs-taxis-be-scrapped-Formalizing-informal-urban-transport-in-a-developing-country-Roland-LOMME.pdf.
Accessed: 18 April 2017.
Loukaitou-Sideris, A. and Fink, C. (2009). Addressing Women’s Fear of
Victimization in Transportation Settings: A Survey of U.S. Transit
Agencies. Urban Affairs Review, 44, 554–587.
Loukaitou-Sideris, A. (2014). Fear and Safety in Transit Environments
from the Women’s Perspective, Security Journal, 27, 2, 242–256.
117
Loukaitou-Sideris, A. (2005). “Is It Safe to Walk Here? Design and Policy
Responses to Women’s Fear of Victimization in Public Places”, Research on Women’s Issues in Transportation. Vol. 2, Conference Proceedings 35, pp. 102–112. Transportation Research Board, Washington, DC.
Loewen, L.J., Steel, G.D. and Suedfeld, P. (1993). Perceived Safety from
Crime in the Urban Environment, Journal of Environmental Psychology, 13, pp. 323–331.
Moovit Toplu Taşıma İndeksi (2018, 3 August). Retrieved from https://moovitapp.com/insights/tr/Moovit_Toplu_Ta%C5%9F%C4%B1ma_Kul
lan%C4%B1m_%C4%B0statistikleri_T%C3%BCrkiye_Istanbul-1563
Nasar, J.L. & Fisher, B. (1993). “’Hot Spots’ of Fear and Crime: a Multimethod Investigation, Journal of Environmental Psychology, 13,
187–206.
Oğuz, M. (2015). Increasing Urban Mobility of Migrant Women: Transferring Experience from Berlin to Istanbul, a Pilot Study in Kurfalı.
PhD Thesis, Technische Universität Berlin-Istanbul Technical University.
Pain, R. H. (1995). Elderly Women and Violent Crime: the Least Likely
Victims?, British Journal of Criminology, 35, 584–598.
Painter, K. (1992). Different Worlds: The Spatial, Temporal and Social
Dimensions of Female Victimization, in D. J. Evans, N. R. Fyfe &
D.T. Herbert (eds.) Crime, Policing and Place, 164–195. London:
Routledge.
Rimmer, P.J. (1980). Paratransit: A Commentary, Environment and Planning A, 12, 937–944.
Rosenbloom, S. (2006). Understanding Women’s and Men’s Travel Patterns: The Research Challenge, Research on Women’s Issues in Transportation, 1, Conference Overview and Plenary Papers, TRB Conference Proceedings, 35, 7–28.
Sanli, H. (1981).Dolmuş-minibüs System in Istanbul: A Case Study in
Low-cost Public Transport. Istanbul: ITÜ Mimarlik Fakültesi.
Sarısoy, G., Polat, A., Çağlar, Z.Ç., & Öğüt, K.S. (2016). Determination
Minibüs Stop Delay in Istanbul, Sigma Journal of Engineering and
Natural Sciences, 7, 1, 97–105.
Smith, W. R., & Torstensson, M. (1997). Gender Differences in Risk Perception and Neutralizing Fear of Crime: Toward Resolving the Paradoxes. British Journal of Criminology, 607–633.
Sutton, R. M., & Farrall, S. (2005). Gender, Socially Desirable Responding
and the Fear of Crime. The British Journal of Criminology, 212–224.
Tandoğan, O., & İlhan, B. Ş. (2016). Fear of Crime in Public Spaces: From
the View of Women Living in Cities. Procedia Engineering, 2011–
2018.
Tekeli, İ. & Okyay, T. (1980). Dolmuşun Öyküsü. Çevre ve Mimarlık Bilimleri Derneği: Ankara.
Toker Özkurt, A. H. (2012). Evolution of Paratransit System and Its Implementation in Turkey: Potential Design and Technology Impact on
Ameliorating the Dolmuş-Minibüs. İstanbul Teknik Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi.
Tulloch, M. (2000). The Meaning of Age Differences in the Fear of Crime:
Combining Quantitative and Qualitative Approaches. The British
Journal of Criminology, 451–467.
Türkiye Sosyo-Ekonomik Statü Endeksi Projesi (2018, August 18) Retrieved from: http://turkeyses.net/
Warr, M. (1984). Fear of Victimization: Why are Women and the Elderly
More Afraid?, Social Science Quarterly, 65, pp. 681–702.
Yavuz, N., & Welch, E. W. (2010). Addressing Fear of Crime in Public
Space: Gender Differences in Reaction to Safety Measures in Train
Transit. Urban Studies, 249–2515.
118
Planlama 2020;30(1):118–135 | doi: 10.14744/planlama.2019.50479
ARAŞTIRMA / ARTICLE
Eğlence ve Yeme-Içme Işletmelerinin Turizm Faaliyetlerine Yönelik
Görüş ve Algılamalarının Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma:
Boğaziçi Alanı Örneği
An Investigation to Determine Opinions and Perceptions of
Entertainment and Food & Beverage Businesses towards
Tourism Activities: The Case of Bosphorus, İstanbul
Aslı Altanlar,1
Zeynep Enlil2
1
Amasya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Amasya
2
Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İstanbul
ÖZ
ABSTRACT
Bu çalışma, turizm odaklı bir gelişim senaryosunda turizmden herhangi
bir fayda sağlayamayacak kadar karar verme sürecinden soyutlanabilen
yerel işletmelerin turizm gelişmesine yönelik tavır ve tutumlarını görünür
kılmayı hedeflemektedir. Bu amaçla Istanbul’un önemli doğal ve kültürel
kaynaklarından biri olan Boğaziçi Bölgesi’ndeki eğlence, yiyecek ve içecek
hizmeti veren yerel işletmelere anket uygulanmıştır. Araştırmanın evrenini Boğaziçi Bölgesi’nde soyut ve somut kültürel mirası ve doğal mirası
ile ön plana çıkan 26 mahalledeki işletmeler oluşturmuştur. Işletmelerin
turizm müdahalelerine karşı davranış ve tutumlarını ölçebilmek için elde
edilen veriler Temel Bileşenler Analizini (TBA), “Ağırlıklandırılmış Doğrusal Kombinasyon Yöntemi (WCL)” kullanılarak analiz edilmiştir. Bu
analizler sonucu, yerel işletmelerin turizm odaklı davranış ve tutumlarını
belirleyen yedi adet faktör belirlenmiştir. Bu faktörler “turizm odaklı stratejiler”, “turizmin algılanan olumlu etkileri”, “rekabetçi çevre koşulları”,
“sosyo- ekonomik çevre koşulları”, “yere bağlılık”, “sosyo kültürel çevre
koşulları“, turizmin algılanan olumsuz etkileri” olarak adlandırılmıştır. Yerel işletmelerin turizme karşı davranış ve tutumlarını belirleyen en önemli
faktörün “turizm odaklı stratejiler” olduğu görülmüştür. Sonuç olarak
yerli ve yabancı girişimcileri kente çekmek üzere yapılan müdahalelerin
mahalledeki sosyo-ekonomik ve fiziki dokusunda bir değişim meydana
getireceği ve bu değişimin mahallenin özgün kimliğinin de değişmesine ve
hatta hem mahalle sakinlerinin hem de yerel işletmelerin giderek yerlerinden edilmelerine neden olan bir soylulaşma sürecini tetikleyeceği unutulmamalıdır. Bu ise kent hakkı ve yerel kimlikle ilgili pek çok problemi de
beraberinde getirecektir. Bu çalışma, sürdürülebilir ve adaletli bir kentsel
gelişme için yerel halkı ve yere özgü değerleri gözeten kamu politikalarına
ihtiyaç olduğunu ortaya koymaktadır.
This study, therefore, aims at revealing reactions and attitudes towards tourism, of local enterprises, which are excluded from the decision-making
process to the extent that they can get no benefits in a tourism-oriented
development scenario. To that end, a questionnaire conducted on local food-beverage and accommodation enterprises at Bosporus Site, which is a
significant natural and cultural asset of Istanbul. Population of the research
consist enterprises at 26 neighborhoods, which stand out with their cultural and natural heritage. In order to measure reactions and attitudes of
enterprises to tourism interventions, obtained data was analyzed through
“Principal Components Analysis (PCA)”, “The Weighted Linear Combination Method (WCL)”. Seven factors as determinants of local enterprises’
reactions and attitudes towards tourism were concluded from the analysis.
Those factors were respectively named “tourism- oriented interventions,”
“positive influences of tourism”, “competitive environmental conditions”,
“socio -economic environment perception”, place attachment”, “socio-cultural environment perception,” and “negative influences of tourism.” It was
found that “tourism- oriented interventions” is the factor most determining
local enterprises’ reactions and attitudes towards tourism. To conclude, it
should be remembered that interventions made in order to attract local
and foreign entrepreneurs to the city will change the socio-economic and
physical texture of the neighborhood, and such a change, in turn will trigger
a gentrification process which will also change authenticity of the neighborhood and will even pave the way for the gradual displacement of both inhabitants and local enterprises. That will bring along many problems regarding
the right to the city and local identity. This study shows that public policies
safeguarding local people and indigenous values are required for a sustainable
and fair city development.
Anahtar sözcükler: Boğaziçi bölgesi; turizmin etkileri; turizm odaklı müdahaleler; yerel işletmeler.
Keywords: Bosporus bite; influences of tourism; tourism oriented interventions; local enterprises.
Geliş tarihi: 17.09.2018 Kabul tarihi: 20.10.2019
Online yayımlanma tarihi: 14.02.2020
Iletişim: Aslı Altanlar.
e-posta: asli.altanlar@gmail.com
OPEN ACCESS This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.
Aslı Altanlar, Zeynep Enlil
1. Giriş
Kentsel endüstrinin zayıflamasıyla birlikte, sanayinin kent
merkezinden desantralizasyonun bir sonucu olarak, kentlerde
gelir dağılımlarına, fırsatlara ve yaşam biçimlerine göre kutuplaşmalar ortaya çıkmıştır. Kentte meydana gelen bu değişim,
hizmetler sektörüne dayalı ekonomik büyümeyi de teşvik etmiştir. Ancak 1990’lı yıllara kadar hizmetler sektöründe bir
büyüme söz konusu olmasına rağmen, hizmet sektöründeki
istihdam olanakları, üretim sektöründeki kaybı karşılayamamıştır (Hall, 1998). Bu süreçte yerel yönetimler şehir merkezlerinin üretimde bir daha asla egemen olamayacağını düşünmeye başlamış ve 1980’li yıllardan itibaren içinde bulundukları
bu durumdan çıkabilmek için yapabilecekleri en iyi şeyin, keskinleşen rekabet ortamında serbest hale gelen yatırım ve
sermaye akışını kendilerine çekebilmek olduğunu düşünmeye
başlamışlardır. Yerel idarelerin bu yaklaşımı aslında neoliberal
bir ideolojinin ve rekabetçi ve girişimci bir kent modelinin
onaylanması ile paraleldir (Bolzoni, 2014, s. 13). Bu amaçla
yerel yönetimler, turistlere alıştığı yaşam biçimi ve konfordan
uzaklaşmadan, yeni mekanlar ve insanlar görüp ‘seyretme’ fırsatı sağlamak amacıyla şehirlerin tarihsel geçmişini pazarlamaya yönelik yaklaşımları benimsemişlerdir (Öncü, 2005, s. 86;
Huning & Novy, 2006, s. 10). Mommaas (2004), bu durumu
“şehirlerin, tarihi yapıların simgesel ve ekonomik potansiyellerinin kullanılması yönünde bir politikaya yönlendiğini” ifade
ederek açıklamaktadır.
Bir bölge yada semtte turizmi geliştirmek için ilk akla gelen
stratejilerden biri, canlı bir gece ekonomisinin varlığını sağlamaya çalışmaktır (Bolzoni, 2013; Grodach & LoukaitouSideris, 2007; Hall, 1998). Bu nedenle, dinlence ve eğlence
işletmelerinin açılması yerel makamlar tarafından teşvik edilmese de memnuniyetle karşılanabilmekte, ya da yan etkileri
göz önünde bulundurulmamaktadır. Hatta zaman zaman yerel
yönetimler kentin gece hayatını canlandıran eğlence mekanlarının artması için çeşitli müdahalelerde bulunabilmektedir
(Bolzoni, 2014; Bolzoni, 2013; Grodach & Loukaitou-Sideris,
2007; Hall, 1998). Ancak, gece ekonomisinin geliştirilmesi ile
birlikte, mahallede iki tür girişimci söz konusu olmaktadır.
Bunlardan ilki mahallenin sosyal ve kültürel gelişiminin bir parçası haline gelmiş ve bulundukları bölgeye karşı aidiyet hisseden küçük ve orta ölçekli işletmeler, ikincisi de ağırlıklı olarak
değişen bir mahallede iyi bir yatırım yapmak için fırsat kollayan
ve eğlence ekonomisinin uzmanları haline gelmiş olan ulusal
ve uluslararası girişimcilerdir (Bolzoni, 2013, s. 19). Ikinci tür
girişimcilerin kentsel alana müdahaleleri ile kafe, restoran ve
kulüpler gibi mekanlar gelir seviyesi yüksek olan kent sakinleri
ile ziyaretçilerin tüketim alışkanlıklarının kurumsallaşması için
bir araç haline gelebilmektedir (Bolzoni, 2013, s. 4). Bu durum çok uluslu şirketlerin, turizm hizmetleri sunan küçük ve
orta ölçekli işletmeleri sömürmesine de yol açabilmektedir.
Bu şekilde küçük ölçekli girişimciler zamanla piyasadan uzak-
119
laştırılmakta ya da çekilmek zorunda bırakılmaktadır (Doğan,
2004, s. 146). Değişimin bu yöndeki olumsuz etkileri ile birlikte yere(le) özgü değerler ve alışkanlıkların yerini bu yeni uygulamalar ve kullanımlar almaya başlamaktadır. Bunun bir sonucu olarak meydana gelen kentsel değişimde bazı taraflar fayda
sağlarken diğerlerinin dışlanması söz konusu olabilmektedir
(Bolzoni, 2013, s. 4; Huning & Novy, 2006, s. 15). Çünkü bu
tür yaklaşımlarda politikalar ve müdahaleler, kent kullanıcıları,
turistler ve geçici sakinlere odaklanma eğilimindedir; bu arada
diğer nüfus segmentleri göz ardı edebilmektedir (Bolzoni M.,
2014, s. 11). Bunun sonucu olarak dışlanan taraf ise genellikle
mahalle sakinleri ve yere(le) özgü küçük ve orta ölçekli işletmeler olmaktadır (Wilson & Keil, 2008; Peck, 2005). Aslında,
mahallelerin ve kentsel alanların dinlence ve tüketim yerleri
olarak ortaya çıkması, genellikle ticari ve konutsal soylulaştırma, yer değiştirme sürecini ve kamusal kaynakların meşru
tahsisi ve kamusal alan kullanımı ilgili pek çok problemi de
beraberinde getirebilmekte ve paydaşlar arasında gerginlik ve
çatışmalara neden olabilmektedir (Bolzoni, 2014, s. 11). Bu
tür olumsuzlukların önüne geçilmesi ve turizmden sağlanan
faydanın tüm paydaşlar açısından hissedilebilir hale getirilmesi için turizm odaklı stratejiler belirlenmeden önce bölgede
yaşayan halkın ve faaliyet gösteren küçük ve orta ölçekli işletmecilerin turizm ile ilgili bilgi, beceri ve temaslarının tespit edilmesi ve eğer var ise turizm gelişmesine karşı olumsuz
algı ve tutumlarının nedenlerinin araştırılması ve fikirlerinin
mutlaka alınması gerekmektedir. Ancak bu şekilde turizmin
geliştirilmesi adına yapılan müdahalelerin sürdürülebilir olmasından bahsedilebilir. Başka bir ifadeyle turistlerin olduğu kadar ağırlayan bölgenin güncel ihtiyaçlarını yerine getiren, temel
ekolojik süreçleri ve kültürel bütünlüğü dikkate alan, ekonomik sürekliliği, toplumsal ve yerel refahı iyileştirmeyi ve sosyal
eşitliği sağlamayı hedefleyen, çevresel ihtiyaçlar ile birlikte tüm
kaynakların korunması ve yönetimini bütünleştiren bir turizm
anlayışı benimsenmelidir. Bu hedefler doğrultusunda turizm
türü, büyüklüğü ve gelişimi ile ilgili politikalar belirlemeden
önce bölge için önerilen turizm stratejisinin ne kadar doğru
olduğu, hedeflere ne kadar yaklaştığı, hedeflere ulaşmadaki
engellerin tanımlanması ve gidirilmesi için ne gibi çalışmalar
yapılması gerektiği, turistik gelişmenin etkilerinin neler olacağı
konusunda ayrıntılı bilgi edinilmesi gerekmektedir. Bu bilginin
edinilebilmesi için öncelikle turizm planlamasında turistik tüketime ayrılan alanların belirlenmesinde aktif olarak rol alan
tarafların incelenmesi gerekmektedir. Bu taraflar yerin sakinleri, girişimciler ve merkezi ve yerel yönetimlerdir. Bir yerde
gerçekleşen turizm faaliyetleri sadece o yerin sakinlerini etkilememekte aynı zamanda bu özel alanı kullananları, turistleri
ve çalışanları da etkilemektedir. Ancak turistler ve o bölgede
çalışanlar problemin tanımlanmasında ya da fikir birliğinin sağlanmasında aktif olarak rol almamaktadırlar (Bolzoni, 2013,
s. 17). Bu nedenle turizm planlamasında öncelikle yerin sakinleri, girişimciler ve merkezi ve yerel yönetimlerin eğilim
ve beklentilerine odaklanılmalıdır. Bu bakış açısıyla, bir alanın
PLANLAMA
120
Şekil 1. Sürdürülebilir turizm planlaması için kavramsal bir model.
turizm amaçlı planlanmasında beş temel aşamadan söz etmek
mümkündür. Birinci aşamada turizmde aktif olarak yer alması
gereken tüm kişi ve kurum ve kuruluşların analizinin yapılması
gerekmektedir. Ikinci aşamada planlama alanının turizm gelişmesi açısından temel sorun ve olanakları tespit edilmelidir.
Üçüncü aşamada planlamaya geçmeden önce tespit edilen sorunlar önem sırasına göre sıralanmalıdır. Dördüncü aşamada
ise seçenekler tartışılmalı ve çözümler tanımlanmalıdır. Son
aşamada ise planlama stratejisi ortaya konulmalıdır (Kuntay,
2004, s. 48–49). Anlaşıldığı üzere sürdürülebilir turizm planlamasını planın yapılacağı yer ve o yerin dinamiklerini oluşturan karar vericiler, girişimciler ve yerin sakinlerinden bağımsız
düşünmek mümkün değildir. Çünkü turizmle etkileşim içinde
olan paydaşların yer ve birbirleri ile olan ilişkilerinin ve zamana
bağlı olarak çıkması olası değişmelerin çözümlenmesi planlamanın en öncelikli amaçları arasında yer almaktadır (Şekil 1).
Bu nedenle turizm planlamasında turizmin; yer, yerin sakinleri,
yerel idareciler ve girişimcilerin hangi özelliklerinden etkilendiğini ve bu özellikleri arasındaki ilişkileri tanımlayan çok boyutlu bir araştırma yöntemine ihtiyaç duyulmaktadır.
Buraya kadar aktarılan meselelerden anlaşıldığı üzere bu çalışma, turizm planlamasında turistik tüketime ayrılan alanların belirlenmesinde aktif olarak rol alması gereken eğlence
ve yeme-içme işletmelerinin turizm gelişmesine dair algı ve
tutumlarına odaklanmaktadır. Bu nedenle, öncelikle Boğaziçi
öngörünüm alanındaki mahallelerde yer alan eğlence, yeme
içme ve dinlence işletmelerinin turizmin gelişmesinden nasıl
etkilendiklerini ve turizm gelişmesine karşı davranış ve tutumlarını belirleyen faktörlerin neler olduğu ve bu faktörlerin
turizm gelişmesine karşı bakış açılarını ne düzeyde etkilediği
sorularına yanıt aranmaktadır. Ikinci olarak söz konusu etkiler
konusunda eğlence ve yeme içme işletmelerinin ikilemleri ve
endişelerinin neler olduğu keşfedilmeye çalışılmaktadır.
2. Materyal ve Yöntem
2.1. Araştırmanın Kapsamı ve Sınırlılıkları
Ritchie ve Crouch (2000, s. 2)’a göre bir destinasyonun seçimini ve turist ziyaretini etkileyen en önemli etmenler o yerin
fiziksel, beşeri, tarihi, kültürel, bilgi ve sermaye kaynakları ile
turizm alt ve üst yapısını oluşturan kaynaklardır. Bu kaynakların uzun dönemde etkili ve verimli kullanımı da turizmin
sürdürülebilirliğini sağlamaktadır. Turizm kaynaklarını, bir şehri ziyaret etmeye karar verme aşamasındaki önem derecelerine göre temel kaynaklar, ikincil kaynaklar ve ek kaynaklar
olmak üzere üç sınıfa ayırmak mümkündür (Tablo 1). Ikincil
kaynakların birincil kaynaklara oranla turistleri turistik bir bölgeye doğru harekete geçirme etkileri daha azdır. Ancak bu
kaynaklar kentin kullanıcıları ve bölge sakinlerinin gündelik
yaşamlarını devam ettirmesi ve yaşayanların fiziksel, sosyal ve
Aslı Altanlar, Zeynep Enlil
121
Tablo 1. Turizmin kaynakları
Temel kaynaklar
Doğal kaynaklar
Bozulmamış doğal alanlar
Milli parklar (milli parklar, tabiat anıtları -tabiat parkları gibi)
Doğal sit alanları (II-III derecede doğal sit alanları)
Fiziksel karakteristikler
Arkeolojik ve kentsel sit alanları
Geleneksel mimari
Tarihi sokak düzeni
Eski uygarlık abideleri ve heykeller
Dini yapılar
Su yapıları
Ilginç yapılar
Parklar ve yeşil alanlar
Sosyo-kültürel değerler
Mekanların canlılığı
Dil (tercümansız konuşabilme olanakları ve arkadaşlık)
Yerel gelenek ve kostümler
Kültürel miras
Hoşgörü ve misafirperverlik
Güvenlik
Kültürel tesisler
Müzeler ve Sanat Galerileri
Tiyatrolar ve Sinemalar
Konser Salonları
Kongre Merkezleri
Diğer ziyaretçi çekicilikleri
Spor tesisleri
Kapalı ve açık
Rekreasyon (eğlence–dinlence) işletmeleri
Gece kulüpleri
Gazinolar ve bingo kulüpleri
Disko ve dans barlar
Özel etkinlikler
Festivaller
İkincil kaynaklar
Ek kaynaklar
Konaklama çeşitleri
Mutfak kültürü
Yiyecek-içecek tesisleri
Ticaret, alış-veriş olanakları
Geleneksel pazarlar (kapalı çarşı gibi)
Müzayede salonları
Erişilebilirlik
Ulaşım ve teknik altyapı
Kentsel peyzaj, rekreasyon ve yeşil açık alanlar
Turist danışma (haritalar, işaretler, rehberler)
Christoppher, 2002; Kuntay O., 2004, s. 86; Özer, 2010, s. 17; Dwyer & Kim, 2003, s. 400–405 uyarlanarak.
kültürel çevreleri ile kurdukları bağı güçlendirmesi nedeniyle
turizm planlaması açısından önemlidir. Ikincil kaynaklar ve ek
kaynakların kalitesi aynı zamanda yaşayanların ve kentin kullanıcılarının yaşam kalitesini de belirlemektedir (Bahar, 2004,
s. 45–49; Dwyer & Kim, 2003, s. 400–405). Bu nedenle bu
çalışmada aynı zamanda yaşayanların ve kentin kullanıcılarının
boş zaman aktivitelerini gerçekleştirmelerine olanak tanıyan
eğlence-dinlence işletmeleri ile yeme-içme işletmeleri üzerine odaklanılmaktadır. Bu odak çerçevesinde öncelikle turizm
sektöründe hizmet veren eğlence ve yiyecek içecek işletmelerinin Boğaziçi Bölgesi’ndeki sosyal, kültürel, fiziksel, ekonomik çevre faktörleri ve yasal ve hukuki düzenlemeler ile ilgili
koşulları nasıl değerlendirdiklerini anlayabilmek amaçlanmaktadır. Ikinci olarak işletmelerin turizm gelişmesine karşı algı ve
tutumlarını belirleyen faktörler ortaya konulmaktadır. Üçüncü
olarak işletmelerin turizm gelişmesine karşı algı ve tutumlarının mekansal olarak nasıl farklılaştığı ortaya konulmaktadır.
Son olarak elde edilen veriler çerçevesinde sorunlar ve çözüm
önerileri ortaya konulmaktadır.
2.2. Materyal ve Yöntem
Çalışma alanı olarak Istanbul Boğaziçi Bölgesi seçilmiştir. Boğaziçi Bölgesi, kentin tarihi kültürel kimliğini yansıtan ve tarihsel geçmişten gelerek günümüze ulaşan kentsel mekanlar,
yapılar ve tarihi kent imajını yansıtan peyzaj değerleri ve tabiat varlıkları ile Istanbul’a sahip olduğu kimliğini kazandıran
en önemli bileşenlerden biridir (ÇDP, 2009, s. 603). Bu özellikleri ile Boğaziçi Bölgesi’nin 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni
Planı’nda kültür, turizm ve rekreasyon kullanımları açısından
potansiyel arz ettiği vurgulandığı görülmektedir (ÇDP, 2009,
s. 576). Ancak bilindiği üzere bir bölgede turizm faaliyetlerinin
geliştirilmesi ve turizm gelişiminin devam edebilmesi birçok
faktöre bağlıdır. Turizm sektöründe yaşanan tüm gelişmeler
turizmin söz konusu olduğu çevrede olumlu yada olumsuz
yönde doğrudan karşılığını bulmaktadır. Bu nedenle sürdürülebilir turizm gelişmesini, sosyo-kültürel ve siyasi çevrenin
fiziki mekana yansımasını da ifade eden yer ve o yerle sürekli
etkileşim halinde olan yerin sakinleri ve girişimcilerden bağım-
122
PLANLAMA
Şekil 2. Çalışma alanının konumu.
sız düşünmek mümkün değildir. Turizm gelişmesinin bu çok
boyutlu yapısı gereği, turizm gelişmesinden doğrudan ve dolaylı olarak etkilenecek ve bu süreci etkileyebilecek olan paydaşların turizme karşı bakış açısı, turizm gelişmesini nasıl algıladığı, turizm gelişmesinden beklentisinin neler olduğu ve bu
bağlamda turizm gelişmesinin yer(el) açısından ne tür fırsatlar
ve tehditler içerdiğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Bu şekilde farklı temsil ve uzmanlık alanlarındaki kentlilerin ihtiyaç
ve önerilerini keşfederek kentin turizm gelişmesi açısından dimamiklerinin olumlu ve olumsuz yönlerini objektif bir şekilde
ortaya koymak mümkün olabilir. Bu nedenle bu çalışma Boğaziçi Bölgesi’ndeki turizm gelişmesinden doğrudan ve dolaylı
olarak etkilenecek ve bu süreci etkileyebilecek olan eğlencedinlence, yeme içme işletmelerinin bu tür bir gelişmeyi nasıl
değerlendirdiklerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Ancak,
çalışmanın zaman ve maliyet açısından kısıtlılıkları nedeniyle
anket çalışması Boğaziçi Bölgesi’nin tamamında gerçekleştirilememiştir. Anketler sivil mimari örnekleri, arkeolojik buluntuları ve kıyı yerleşmeleri gibi özellikleri ile turizm odaklı
gelişme açısından Boğaziçi Bölgesi’nde ön plana çıkan 26 adet
mahalledeki eğlence-dinlence ve yiyecek ve içecek işletmelerine “sistematik örnekleme tekniği” ile uygulanmıştır (Şekil 2).
Çalışma alanında faaliyet gösteren işletmelerin sayısı Üsküdar, Beykoz, Sarıyer ve Beşiktaş ilçe belediyelerinin ‘Ruhsat
ve Denetim Müdürlükleri’nden alınan 2014 yılı verilerine göre
belirlenmiştir (Üsküdar Belediyesi, 2014; Beşiktaş Belediyesi,
2014; Sarıyer Belediyesi, 2014; Beykoz Belediyesi, 2014). 2014
yılı verilerine göre belirlenen eğlence, yeme içme işletmeleri
604 adet olup, %95 güven aralığı ve 0,05 anlamlılık düzeyinde
örneklem hacmi 236 olarak tespit edilmiştir (Tablo 2).
2.2.1. Niceliksel ve Niteliksel Faktörlerin Ölçülmesi
Literatürde turizm gelişmesini belirleyen niceliksel faktörler; insan sermayesi ve eğitim (yerel halk, turizm çalışanları
ve turistler), bilişim teknolojileri ve teknolojik gelişme, turizmin arz koşulları (doğal, sosyal ve kültürel varlıklar, altyapı
ve ulaşım gibi faktörler), maliyet, yatırım, teşvik ve mali düzenlemeler (Bahar, 2004, s. 67–72; Dwyer & Kim, 2003, s.
5; Yoon Y., 2002, s. 31–35), niteliksel faktörler ise; turizmin
talep koşulları (politik-yasal, psikolojik gibi faktörler), hizmet
kalitesi ve müşteri memnuniyeti, verimlilik ve kaynakların etkin kullanımı, turistik ürün çeşitlendirmesi, imaj ve yenilik ve
devlet ve bürokrasi olarak özetlenmektedir (Yoon Y., 2002, s.
Aslı Altanlar, Zeynep Enlil
123
Tablo 2. Boğaziçi bölgesindeki eğlence, yiyecek içecek işletmelerinin örneklem büyüklüğünün mahallelere göre dağılımı
Mahalle adı
Arnavutköy
Kuruçeşme
Ortaköy
Bebek
Tarabya
Baltalimanı
Emirgan
Rumeli Hisarı
Rumeli Kavağı
Yeniköy
Büyükdere
Merkez
Istinye
Avrupa yakası toplam
Yerel işletmeler
Mahalle adı
Yiyecek içecek
işletmeleri
Örnek dağılımı
27
22
25
21
28
3
20
64
17
42
22
41
44
376
11
9
10
8
11
1
8
25
7
16
9
16
17
148
31–35; Andereck & Nyaupane, 2011, s. 253). Bu nedenle bu
çalışmanın niceliksel boyutu iki temel başlıkta ele alınmıştır.
Turizmin arz koşulları (türü, faaliyet süresi, hukuki bakımdan
belge türü, müşteri kapasitesi, mülkiyet durumu vb.) ve insan
sermayesi (istihdam edilen personelin sayısı, eğitim durumu ve
yabancı dil bilen personel sayısı).
Çalışmanın niteliksel boyutu ise turizm gelişiminin işletmeler
tarafından nasıl algılandığı, işletmelerin çevresel koşulları nasıl
değerlendirdiklerini ve bu koşullara dair memnuniyetlerini ortaya koymaktadır.
Turizm işletmelerinin turizm gelişmesi açısından yere özgü
özellikleri nasıl değerlendirdiğini ortaya koymak amacıyla sorulan sorulara verilen cevapları skor cinsinden ifade
edebilmek için Raphael ve diğerlerinin (1998, s. 5) ortaya
koydukları “Yaşam kalitesi skoru = [(Önem düzeyi /3) x
(Memnuniyet düzeyi – 3)]” formülünden yararlanılmıştır. Bu
amaçla işletmelerin yere dair çevresel faktörleri nasıl algıladığını belirleyen sübjektif verileri skor cinsinden ifade edebilmek için; “Yerin algılanan kalitesi (YK)=[(Önem düzeyi /3)
x (Yeterlilik düzeyi–3)]” formülü kullanılmıştır. Hazırlanan
anket formunda öncelikle turizm destinasyonunun gelişimini
etkileyen ekonomik, fiziksel, tarihi ve kültürel çevre özelliklerine dair verilen her bir ifadelerin işletmeler için ne kadar
önemli olduğu sorgulanmış, ikinci olarak işletmelerin söz konusu ifadeleri bulunduğu mahalle açısından değerlendirdiklerindeki memnuniyet düzeyleri sorgulanmıştır. Bu şekilde turizm işletmeleri açısından yerin algılanan kalitesi için -3.33 ve
+3.33 arasında değişen skor değerleri elde edilmiştir (Tablo
3) (Raphael, ve diğerleri, 1998, s. 5; Andereck & Nyaupane,
2011, s. 252).
Göksu
Anadolu Hisarı
Anadolu Kavağı
Yalıköy
Paşabahçe
Çubuklu
Beykoz Merkez
Kanlıca
Beylerbeyi
Sultantepe
Kuzguncuk
Çengelköy
Kandilli
Anadolu yakası toplam
Yerel işletmeler
Yiyecek içecek
işletmeleri
Örnek dağılımı
5
13
20
6
19
20
7
12
28
22
27
37
12
228
2
5
8
2
7
10
3
5
10
9
10
13
4
88
Devlet ve bürokratik işlemler, turizm gelişmesini olumlu ya da
olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu nedenle anketin ikinci
bölümünde işletmelerin, merkezi ve yerel yönetimlerin turizm
gelişmesini etkileyecek hukuki yaptırım ve yasal düzenlemeler
ile teşvikler, destekler ve pazarlama stratejileri konusunda ortaya koyduğu stratejileri nasıl değerlendirdiklerini ortaya koymak amacıyla verilen 18 ifadeyi önem ve memnuniyetleri açısından değerlendirmeleri istenmiştir. Işletmelerin turizm odaklı
stratejiler (TS) ile ilgili yargılara verdikleri cevapları skor cinsinden ifade edebilmek için kullanılan “TS=[(Önem düzeyi /3)
x (Yeterlilik düzeyi–3)]” formülü ile her bir ifade için -3.33 ve
+3.33 arasında değişen skor değerleri elde edilmiştir (Tablo 3).
Çalışmada bireylerin bir yere verdiği değerin ölçüsünü, bireyler ve yaşadıkları çevreler arasındaki güçlü çağrışımı, bireyin
bir yere ilişkin fonksiyonel hisleri ile duygusal ya da sembolik
çağrışımlarını ifade etmesi nedeniyle yere bağlılık boyutuna
da yer verilmiştir. Çünkü bir yere kişinin kendi özlemleri ve
deneyimleri ile bağlanması da o yerden alınacak memnuniyet
seviyesini belirlemektedir (Yılmaz Çakmak, 2013, s. 55). Bu
nedenle anketin üçüncü bölümünde işletmelerin yere dair
sembolik çağrışımlarını ve yere dair genel memnuniyetlerini
belirleyebilmek amacıyla 5 adet ifade verilmiş ve bu ifadeleri
5’li likert ölçeğine (1=kesinlikle katılmıyorum’dan 5= kesinlikle
katılıyorum’a doğru) göre cevaplamaları istenmiştir.
Anketin dördüncü bölümünde ise işletmelerin turizm gelişmesi ile ilgili genel yargılarını ortaya koyabilmek için 18 adet
ifade verilmiş ve verilen ifadeleri 5’li likert ölçeğine göre yanıtlamaları istenmiştir. Her iki boyutu oluşturan yargılara
verilen cevapları skor cinsinden ifade edebilmek için ise; ilk
olarak, olumlu yargı içeren her bir değişkene verilen cevaplar
PLANLAMA
-0,33 -0,67
0
0,33
Tüm yargılara verilen cevaplar skor cinsinden ifade edildikten
sonra örneklem büyüklüğünün faktörleşmeye uygunluğunu
test etmek amacıyla Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) testi uygulanmıştır (Çokluk, Şekercioğlu, & Büyüköztürk, 2010, s. 207).
Örneklem sayısının sağlıklı bir değerlendirme yapmak için
yeterli olduğu sonucuna varılmasından sonra ölçeğin boyutlarının belirlenmesi amacıyla temel bileşenler analizi (PCA)
yapılmıştır. PCA işleminde varimax dönüştürme yöntemi
kullanılmıştır. PCA işlemi değişkenler faktör yük değerleri
faktör yükü ≥0,400 ve F2-F1=0,100 olarak kabul edilmiştir.
Son olarak işletmelerin turizm gelişmesine verdikleri desteğin
mekansal dağılımını ortaya koyabilmek için "Çok Ölçütlü Değerlendirme Yöntemi (WCL)” uygulanmıştır (Şekil 3).
-0,67
0
0,67
algılama
kalitesi
skoruc
stratejileri
odaklı
a: 1=Hiç önemli değil, 5=Çok önemli; b: 1=Hiç memnun değil, 5=Çok memnun; c: Raphael ve ark. (1998). Raphael, ve diğerleri, 2010, s. 5.
1,33
-2
-1
0
1
2
-2,67
-1,33
0
1,33
2,67
-3,33
-1,67
0
3,33 1,67
Yerin
Turizm
5
Yerin turizm
açısından
algılanan
kalitesi
(5’li likert ölçeği; 1=kesinlikle katılmıyorum’dan 5= kesinlikle
katılıyorum’a doğru) için 1’in -3’e, 2’nin -2’ye, 3’ün 1’e, 4’ün
2’ye ve 5’in 3’e eşit olacağı şekilde yeniden kodlandırılmıştır.
Olumsuz ifadelere verilen cevaplar ise 1’in +3, 2’nin +2’ye
3’ün 1’e 4’ün -2’ye, 5’in -3’e eşit olacağı şekilde yeniden kodlanarak skor cinsinden ifade edilmiştir (Tablo 4) (Andereck &
Nyaupane, 2011, s. 252).
-1,33
0,67
3
4
5
1
2
3
1
3
5
3
3
Memnuniyet
düzeyib
4
5
Önem düzeyia
2
1
5
4
4
2
1
4
2
5
4
2
3
5’li Likert Ölçeği
Boyut
Tablo 3. Yerin turizm açısından algılanan kalitesi ve turizm odakli kararlari algılama boyutlarının yaşam kalitesi skorundan faydalanarak ölçülmesi
1
2
1
124
3. Bulgular
3.1. Boğaziçi Alanı’ndaki Eğlence, Yiyecek Içecek
Işletmelerinin Betimlemesi
Turizm altyapısını oluşturan eğlence, yeme-içme işletmelerinin turizm açısından önemli olan niceliksel özelliklerini ortaya
koyabilmek için anket formunda işletme türü, hukuki yapısı,
müşteri kapasitesi, bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanımı,
personel sayısı ve personelin eğitim düzeyi gibi özellikleri sorgulanmıştır. Elde edilen bulgulara göre eğlence yeme ve içme
işletmeleri ile yapılan görüşmelerin %23,7’si firma sahipleri,
%3’ü firma ortağı, %45,3’ü üst düzey yönetici ve %28’i ise
işletmede çalışan şefler ile gerçekleştirilmiştir. Işletmelerin
%16,1’i 1933 ve 1992 yılları arasında, %55,1’i 2003–2012 yılları arasında, %9,3’ünün ise 2013 yılından itibaren hizmet verdiği tespit edilmektedir. Elde edilen bulgular işletmelerin uzun
yıllardır bölgede faaliyetlerine devam etiklerini göstermektedir. Boğaziçi Bölgesi’ndeki eğlence, yeme içme işletmelerinin
%78,9’unun mikro işletmeler (10 kişiden az çalışanlı) olduğu,
%21,1’inin küçük ölçekli işletmeler (10 ve/veya 50 kişiden az
çalışanlı) olduğu tespit edilmektedir. Boğaziçi Bölgesi’ndeki
eğlence, yeme içme işletmelerinde çalışan işçilerin %42,5’in
eğitimsiz, niteliksiz personelden oluştuğu ve işletmelerin
%36,9’unda yabancı dil bilen personelin bulunmadığı tespit
edilmiştir (Tablo 5, 6).
3.2. Turizm Işletmelerinin Böğaziçi Bölgesi’ndeki
Turizm Gelişmesine dair Algıları
Yapılan değerlendirme ile turizm gelişmesmesinin söz konusu
olduğu bölgede yer alan işletmelerin yere ait özellikleri nasıl
Aslı Altanlar, Zeynep Enlil
125
Tablo 4. Olumlu ve olumsuz yargılara verilen cevapların skor cinsinden ifade edilmesi
Boyut
Boyuta ait ifadeler
Yere bağlılık turizmin
algılanan etkileri
Olumlu ifade/ler
Olumsuz ifade/ler
5’li Likert Ölçeği
1
2
3
4
5
Kesinlikle
katılmıyorum
Katılmıyorum
Ne katılıyorum
ne de katılmıyorum
Katılıyorum
Kesinlikle
katılıyorum
-3
3
-2
2
1
1
2
-2
3
-3
Andereck & Nyaupane, 2011, s. 252.
Şekil 3. Eğlence, yiyecek içecek işletmelerinin turizmin gelişmesi ile ilgili tavır ve tutumlarını ölçmek için geliştirilen yöntem.
algıladığını belirleyen skor değerleri elde edilmiştir. Negatif
değerli skorlar işletmelerin yere dair hoşnutsuzluk düzeylerini, pozitif değerli skorlar işletmelerin yere dair hoşnutluk
düzeylerini göstermektedir. Elde edilen verilere göre;
• Işletmelerin sosyal ve kültürel çevre özellikleri ile ilgili
ifadelere verdikleri cevapların skorlarının ortalamasının
0,9830 ile 2,0482 arasında değişen skorlar aldığı görülmektedir. Elde edilen pozitif değerler işletmelerin Boğaziçi
alanının sosyo kültürel çevresinden genel olarak hoşnut
olduklarını ortaya koymaktadır.
• Işletmelerin ekonomik çevre özellikleri ile ilgili ifadelere
verdikleri cevapların ortalamasının ise 0,6908 ile 1,1759
arasında değişen skorlar aldığı görülmektedir. Elde edilen
veriler işletmelerinin Boğaziçi alanının ekonomik çevre
özelliklerinden de genel olarak hoşnut olduklarını göstermektedir.
•
Işletmelerin Boğaziçi alanının fiziksel çevre özellikleri ile
ilgili verilen ifadelere dair yaptığı değerlendirmenin ortalamalarının ise 3,1418 ile -0,5801 arasında değişen skorlar
aldığı tespit edilmektedir.
Işletmelerin Boğaziçi alanının fiziksel çevresine dair hoşnutluklarını olumsuz yönde etkileyen başlıca etmenler:
• Otellerin varlığı (Χ:-1,4511; Std. sapma: 1,49955); Beykoz
ilçesindeki işletmelerin konaklama tesislerinin yetersizliğini (Χ:-2,0238) diğer ilçelere göre görece daha fazla hissedildiği görülmektedir. Benzer bir şekilde Sarıyer ilçesindeki
işletmelerinde (Χ:-1,6300) konaklama tesislerinin varlığını
yeterli bulmadıklarını ifade ettikleri tespit edilmektedir.
• Otel işletmelerinin çeşitliliği (Χ:-1,4298; Std. sapma:
1,52384); Beykoz ilçesindeki işletmelerin farklı faaliyet
alanlarda faaliyet gösteren konaklama tesislerinin varlığını
126
Tablo 5. Boğaziçi bölgesindeki eğlence, yiyecek içecek işletmelerinin niceliksel durumu
Objektif göstergeler (eğlence yeme içme işletmelerinin özellikleri)
Alt göstergeler
Faaliyet alanı
Hukuki açıdan
sınıflandırma
Mülkiyet
durumu
Müşteri
kapasitesi
Bilgi ve iletişim
teknolojilerini
kullanma durumu
Beşiktaş
Üsküdar
Beykoz
Anadolu yakası
Avrupa yakası
Boğaziçi bölgesi
Sıklık
%
Sıklık
%
Sıklık
%
Sıklık
%
Sıklık
%
Sıklık
%
Sıklık
%
4
–
–
82
24
110
3,6
–
–
74,5
21,8
100
1
2
1
28
6
38
2,6
5,3
2,6
73,7
15,8
100
–
–
–
35
11
46
–
–
–
76,1
23,9
100
–
–
–
34
8
42
–
–
–
81
19
100
–
–
–
69
19
88
–
–
–
78,4
21,6
100
5
2
1
110
30
148
3,4
1,4
0,7
74,3
20,3
100
5
2
1
179
49
236
2,1
0,8
0,4
75,8
20,8
100
3
2,7
2
5,3
3
6,5
–
–
3
3,4
5
3,4
8
3,4
107
110
18
97,3
100
16,4
36
38
9
94,7
100
23,7
43
46
8
93,5
100
17,4
42
42
16
100
100
38,1
85
88
24
96,6
100
27,3
143
148
27
96,6
100
18,2
228
236
51
96,6
100
21,6
92
83,6
28
73,7
37
80,4
26
61,9
63
71,6
120
81,1
183
77,5
–
110
20
27
24
18
6
–
100
18,2
24,5
21,8
16,4
5,5
1
38
4
6
5
7
5
2,6
100
10,5
15,8
13,2
18,4
13,2
1
46
12
14
5
5
2
2,2
100
26,1
30,4
10,9
10,9
4,3
–
42
12
9
6
9
5
–
100
28,6
21,4
14,3
21,4
11,9
1
88
24
23
11
14
7
1,1
100
27,3
26,1
12,5
15,9
8,0
1
148
24
33
29
25
11
0,7
100
16,2
22,3
19,6
16,9
7,4
2
236
48
56
40
39
18
0,8
100
20,3
23,7
16,9
16,5
7,6
12
110
10,9
100
7
38
18,4
100
6
46
13
100
1
42
2,4
100
7
88
8
100
19
148
12,9
100
26
236
11
100
102
78,9
30
78,9
43
93,5
42
100
85
96,6
136
91,9
221
93,6
8
110
21,1
100
8
38
21,1
100
3
46
6,5
100
0
42
0
100
3
88
3,4
100
12
148
8,1
100
15
236
6,4
100
81
73,6
9
23,7
24
52,2
29
69
53
60,2
48
32,4
101
42,8
29
110
26,4
100
29
38
76,3
100
22
46
47,8
100
13
42
31,0
100
35
88
39,8
100
100
148
67,6
100
135
236
57,2
100
PLANLAMA
Müşterilerine
WIFI bağlantısı
sunma durumu
Kafe–Bar
Bar
Meyhane
Restoran/Lokanta
Kafeterya
Toplam
Bakanlık işletme
belgeli
Belediye işletme
belgeli
Toplam
Mülkün sahibi
Mülkün sahibi değiliz
kiralık kullanıyoruz
Mülkün sahibi değil
ama kira ödemiyoruz
Toplam
1–25 kişi
26–50 kişi
51–75 kişi
76–100 kişi
101–125 kişi
126 ve daha
fazla kişi
Toplam
Online
rezervasyon yok
Online
rezervasyon
imkânı var
Toplam
Müşteriler için
kablosuz internet
bağlantısı yok
Müşteriler için
kablosuz internet
bağlantısı var
Toplam
Sarıyer
Objektif göstergeler (eğlence, yeme-içme işletmerinde çalışanların özellikleri)
Alt göstergeler
Sarıyer
Beşiktaş
Üsküdar
Beykoz
Anadolu yakası
Avrupa yakası
Boğaziçi bölgesi
Sıklık
%
Sıklık
%
Sıklık
%
Sıklık
%
Sıklık
%
Sıklık
%
Sıklık
%
Çalışan
1–5 çalışan
49
44,5
11
28,9
26
56,5
26
61,9
52
59,1
60
40,5
112
47,5
sayısı
6–10 çalışan
43
39,1
10
26,3
11
23,9
10
23,8
21
23,9
53
35,8
74
31,4
11–15 çalışan
11
10,0
9
23,7
5
10,9
6
14,3
11
12,5
20
13,5
31
13,1
16–20 çalışan
3
2,7
3
7,9
3
6,5
–
–
3
3,4
6
4,1
9
3,8
21 ve daha fazla çalışan
4
3,5
5
13,2
1
2,2
–
–
1
1,1
9
6,1
10
4,2
Çalışanların
eğitim
durumu
Toplam
110
100
38
100
46
100
42
100
88
100
148
100
236
100
Lise
108
98,2
38
100
41
89,1
39
92,9
80
90,9
146
98,6
226
95
Ortaokul
83
75,5
30
78,9
36
78,3
36
85,7
72
81,8
113
76,4
185
78,4
Ilkokul
59
53,6
28
73,7
21
45,7
26
61,9
47
53,4
79
53,4
126
53,4
Lisans
50
45,5
27
71,1
21
45,7
12
28,6
32
36,4
78
52,7
110
46,6
Yüksekokul
46
41,8
20
52,6
18
39,1
11
26,2
30
34,1
73
49,3
103
43,6
Eğitim almamış
6
5,5
2
5,3
0
0,0
5
11,9
5
5,7
8
5,4
13
5,5
Toplam
110
320
38
381,6
46
297,8
42
307,1
88
302,3
148
335,8
236
323,3
Yabancı
Bilmiyor
40
36,4
5
13,2
17
37
25
59,5
42
47,7
45
30,4
87
36,9
dil bilen
1 kişi
34
30,9
8
21,1
14
30,4
8
19
22
25
42
28,4
64
27,1
çalışan
2 kişi
18
16,4
10
26,3
7
15,2
8
19
15
17
28
18,9
43
18,2
sayısı
3 kişi
8
7,3
6
15,8
2
4,3
1
2,4
3
3,4
14
9,5
17
7,2
4 kişi
7
6,4
3
7,9
4
8,7
–
–
4
4,5
10
6,8
14
5,9
5 kişi
1
0,9
1
2,6
2
4,3
–
–
2
2,3
2
1,4
4
1,7
6 ve daha fazla kişi
1
0,9
5
13,1
0
0
0
0
0
0
7
4,8
7
2,9
Toplam
110
100
38
100
46
100
42
100
88
100
148
100
236
100
Çalışanların
Ingilizce
69
98,6
33
100
29
100
17
100
46
100
102
99
148
99,3
bildiği
Almanca
27
38,6
22
66,7
12
41,4
5
29,4
17
37
49
47,6
66
44,3
yabancı
Arapça
21
30
13
39,4
10
34,5
6
35,3
16
34,8
34
33
50
33,6
dil/diller
Fransızca
9
12,9
9
27,3
4
13,8
0
0,0
4
8,7
18
17,5
22
14,8
Italyanca
4
5,7
4
12,1
3
10,3
0
0,0
3
6,5
8
7,8
11
7,4
3
4,3
4
12,1
0
0,0
0
0,0
0
0
7
6,8
7
4,7
70
290
33
357,6
29
200
17
264,7
46
287
103
311,7
149
304
127
Rusça
Toplam
Aslı Altanlar, Zeynep Enlil
Tablo 6. Boğaziçi bölgesindeki eğlence, yiyecek içecek işletmelerinin çalışanlarının özellikleri
PLANLAMA
128
•
•
•
(Χ:-2,0238) yeterli bulmadığını ortaya koymaktadır. Aryıca elde edilen bulgular Sarıyer (Χ:-1,5841), Üsküdar (Χ:1,5145) ve Beşiktaş (Χ:-0,2281) ilçelerinde işletmelerinde
farklı faaliyet alanlarında hizmet veren konaklama tesislerinin varlığına ihtiyaç olduğu görüşünde oldukları anlaşılmaktadır.
Otopark alanlarının varlığı (Χ:-0,7631; Std. sapma:
1,27997); otopark alanlarının yetersizliğinin en fazla sırasıyla Beşiktaş (Χ:-0,9123), Sarıyer (Χ:-0,8073) ve Üsküdar
(Χ:-0,7246) ilçelerinde hissedildiği anlaşılmaktadır.
Deniz yolu ile ulaşım olanakları (Χ:-0,7319; Std. sapma:
1,79836); deniz yolu ile ulaşım olananlarını yetersiz bulan işletmelerin sırasıyla Beykoz (Χ:-1,8095), Sarıyer (Χ:0,6881) ve Beşiktaş (Χ:-0,5088) ilçelerinde kümelendiği
tespit edilmektedir.
Kültürel mekanların varlığı (Χ:-0,5801; Std. sapma:
1,32712); kültürel mekanların yetersiz olduğunu ileri süren işletmelerin sırasıyla Beykoz (Χ:-1,3889), Sarıyer (Χ:0,6972) ve Beşiktaş (Χ:-0,0526) ilçelerinde kümelendiği
belirlenmektedir.
Çalışma, merkezi ve yerel yönetimler tarafından geliştirilen
turizm stratejilerine karşı hoşnutluğunu belirleyebilmek için
verilen ifadelerin işletmelerin, sadece %10’una olumlu yönde
cevap verdiklerini ortaya koymaktadır. Işletmelerin olumlu
yönde görüş bildirdiği ifadelerin; merkezi ve yerel yönetimlerin kentsel kaliteyi arttırmak için yaptığı faaliyetler (Χ:1,1050;
Std. sapma: 1,37103) ile mevcut ve gelecekteki ihtiyaca cevap
verebilmek için altyapıyı iyileştirmesi (Χ:1,1801; Std. sapma:
1,24271) konusunda yaptıkları program ve faaliyetler olduğu
görülmektedir. Ancak Boğaziçi alanındaki işletmelerin turizm
stratejileri ile ilgili algılarını belirleyen diğer ifadelere verdiği
cevapların ortalamasının -0,3305 ile -1,3461 arasında değiştiği tespit edilmektedir. Boğaziçi alanındaki işletmelerin turizm
stratejileri ile ilgili olumsuz yönde değerlendirdiği ilk beş ifadenin sırasıyla;
• Nitelikli personel yetiştirilmesi için eğitim programlarının
düzenlenmesi (Χ:-1,6950; Std. sapma: 1,34826); elde edilen verilerden en fazla Beykoz ve Üsküdar ilçelerinde nitelikli personel ihtiyacı olduğu anlaşılmaktadır.
• Yabancı dil eğitimini teşvik etmek için ücretsiz yada düşük ücretli eğitim programlarının geliştirilmesi (Χ:-1,3461;
Std. sapma: 1,44357); sırasıyla Beykoz (Χ:-1,8571), Üsküdar (Χ:-1,5507) ve Sarıyer (Χ:-1,3333) ilçelerinde bulunan
işletmelerin yabancı dil bilen nitelikli personel ihtiyacı olduğu belirlenmektedir.
• Turizm yatırımlarını teşvik etmek için vergi indirimleri (Χ:0,9617; Std. sapma: 1,05407); Beykoz (Χ:-1,2222) ve Üsküdar (Χ:-1,0507) ilçelerinde bulunan işletmelerin, Sarıyer
(Χ:-0,8716) ve Beşiktaş (Χ:-0,4737) ilçelerinde bulunan işletmelere göre turizm yatırımlarını teşvik etmek için vergi
indirimlerine daha fazla ihtiyaç duydukları tespit edilmiştir.
• Yerel yönetimlerin karar ve uygulamalardan ilgilileri haber-
•
dar etmesi (Χ:-0,8624; Std. sapma: 1,00070); yerel yönetimlerin karar ve uygulamalardan haberdar olma konusunda Beykoz (Χ:-1,2222) ve Üsküdar (Χ:-1,0507) ilçelerinde
bulunan işletmelerin, Sarıyer (Χ:-0,8502) ve Beşiktaş (Χ:0,5614) ilçelerinde bulunan işletmelere göre daha fazla
hoşnutsuz oldukları belirlenmiştir.
Uluslararası turizm acentaları ile güçlü bağlantıların geliştirilmesini desteklemesi (Χ:0,8170; Std. sapma: 1,02258);
Beykoz ilçesinde bulunan işletmelerin diğer ilçelerde bulunan işletmelere göre uluslararası turizm acentaları ile
güçlü bağlar geliştirmekte karşılaştıkları kısıtlılıkların daha
fazla olduğu tespit edilmiştir.
Elde edilen tüm bu veriler turizm işletmelerinin destek ve danışmanlık hizmetlerini yetersiz buldunlarını ve turizm yatırımları teşvik mevzuatı ile birlikte mesleki eğitim destek ve danışmanlık hizmetlerine ihtiyaç duyduklarını ortaya koymaktadır.
3.3 Eğlence, yeme-içme işletmelerinin turizm
gelişmesine karşı davranış ve tutumlarını belirleyen
faktörler ve önem düzeyi
Boğaziçi Bölgesi’ndeki yerel işletmelerin turizm gelişmesine
karşı davranış ve tutumlarını belirleyen faktörleri tespit etmek
için yapılan PCA işleminde KMO değeri 0,855 ve Barlett’s testi sonucu ise 19279,783 olarak bulunmuştur. 65 adet değişkenden oluşan yapının yedi faktörle açıklandığı görülmüştür.
Yedi faktör için elde edilen toplam %69,539’luk varyans oranı
oldukça tatminkardır (Tablo 7) (Çokluk, Şekercioğlu, & Büyüköztürk, 2010, s. 233).
Ilk faktör; hükümet politikaları, hukuki yaptırım ve yasal düzenlemeler ve yerel yönetimlerin teşvikleri gibi unsurları içerdiği için “turizm odaklı stratejiler”;
Ikinci faktör, turizmin gelişmesi farklı kültürleri tanıma fırsatı
sağlaması, turizmin gelişmesiyle kültürel ve sanatsal üretimin
artması, turizmin gelişmesiyle yerel işletmelerin gelişmesi, turizmin gelişmesinin bölgeye daha fazla yatırım çekmesi gibi ifadeleri içerdiği için “turizmin algılanan olumlu etkileri”; Üçüncü
faktör; satın alma fiyatlarının düşük olması, tedarikçilerin sayısı, tedarikçilerin çeşitliliği, iş gücünün kolay ve sürekli temini
gibi ifadeleri içerdiği için “tamamlayıcı ve destekleyici çevresel
koşullar” olarak kavramsallaştırılmıştır.
Dördüncü faktör; yiyecek içeçecek işletmelerinin çeşitliliği, sosyal tesislerinin çeşitliliği, diğer turistik tesislere ve tedarikçilere
yakınlık, tarihi ve kültürel çevre varlığı, eğlence mekanlarının varlığı gibi ifadeleri içerdiği için “sosyo ekonomik çevre koşulları”;
Beşinci faktör; bu semti/bölgeyi benim bir parçam gibi hissediyorum; Bu mahallede çalışmaktan zevk alıyorum; semt ve insanlarına manevi bir bağımlılığımız var; alıştığımız yer, uzun süredir
işletmemiz burada gibi değişkenlerini içerdiği için “yere bağlılık”;
Aslı Altanlar, Zeynep Enlil
129
Tablo 7. Eğlence, yiyecek içecek işletmelerinin turizm gelişmesine karşı tavır ve tutumunu belirleyen faktörler ve
varyans oranları
Turizm ile ilgili ifadeler
F1: Turizm odaklı stratejiler
Ulusal turizm acentaları ile güçlü bağlantıların geliştirmesini desteklemesi
Tarihî, kültürel, sanatsal ve turistik değerlerini yurt içinde ve yurt dışında tanıtmak,
Tarihi çevre ve eski dokuya zarar vermeyecek ulaşım politikalarının geliştirmesi
Uluslararası turizm acentaları ile güçlü bağlantıların geliştirilmesini desteklemesi
Kültürel mirasın korunması için geliştirdiği politikalar
Tarihi yapıların restorasyonu için verdiği krediler
Tarihi çevrede yapılacak yeni yapıların çevreye aykırı olmalarını
önleyici karar ve yönetmelikler
Karar ve uygulamalarından ilgilileri haberdar etmesi
Turizm yatırımlarına yönelik diğer teşvik ve destekler
Turizm yatırımlarını teşvik etmek için vergi indirimleri
Turizmi geliştirmek için bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımını desteklemesi
Geleneksel halk kültürlerini korumak ve yaşatmak için yaptığı araştırmalar
Yerel yönetimlerin karar ve uygulamalarından ilgilileri haberdar etmesi
Kültürel mirası koruma bilincini artırmak için düzenlediği eğitim programları
Tarihi ve kültürel alanlara yapılan yatırımlar
Açık alanlara ve parklara yapılan yatırımlar
Nitelikli personel yetiştirilmesi için eğitim programları düzenlemesi
Yabancı dil eğitimini teşvik etmek için ücretsiz/ düşük ücretli
eğitim programların geliştirilmesi
F2: Turizmin algılanan olumlu etkileri
Turizmin gelişmesi farklı kültürleri tanıma fırsatı sağlar.
Turizmin gelişmesi yerel kültürün önem kazanmasını sağlar.
Turizmin gelişmesiyle düzenlenen kültürel etkinliklerin sayısı artar.
Turizmin gelişmesiyle farklı kültürlere karşı övgü, takdir,
anlayış, saygı ve hoşgörü ortamı gelişir.
Turizmin gelişmesiyle kültürel ve sanatsal üretim artar.
Turizm gelişmesi tarihi yapıların özgünlüğünün korunarak kullanılmasını sağlar.
Turizmin gelişmesiyle yerel işletmeler gelişir.
Turizmin gelişmesiyle rekreasyonel olanaklar artar.
Turizmin gelişmesi bölgeye daha fazla yatırım çeker.
Turizmin gelişmesiyle yerel toplumun gelir düzeyi artar.
Turizmin gelişmesiyle iş olanakları artar.
Turizmin gelişmesiyle emlak değerleri artar.
F3: Tamamlayıcı ve destekleyici çevresel koşullar
Kültürel mekânların (sanat galerileri, müze, tiyatro vb.) varlığı
Tedarikçilere yakınlık
Tesisin ihtiyacı olan malzemeler için satın alma fiyatlarının düşük olması
Tedarikçilerin sayısı
Tedarikçilerin çeşitliliği
Tesisin ihtiyacı olan muhasebe ve mali müşavirlik gibi hizmetleri
satın alma fiyatlarının düşük olması
Bölgenin turistik değerinden dolayı kolay pazar bulma olanağı
Turistlerin yoğun olduğu merkezlere yakınlık
Bölgede nitelikli iş gücünün kolay ve sürekli temini
Kira değerleri
Faktör
yükleri
Cronbach’s
Alpha (α)
Faktör
özdeğeri
oranı
Açıklanan
varyans
0,969
12,471
%19,186
0,948
8,243
%12,681
0,937
6,895
%10,608
0,898
0,898
0,895
0,895
0,874
0,869
0,866
0,865
0,854
0,848
0,847
0,822
0,812
0,799
0,748
0,731
0,619
0,578
0,898
0,886
0,883
0,873
0,871
0,837
0,806
0,796
0,770
0,681
0,579
0,502
0,922
0,926
0,923
0,919
0,911
0898
0,721
0,667
0,613
0,577
PLANLAMA
130
Tablo 7 (devamı). Eğlence, yiyecek içecek işletmelerinin turizm gelişmesine karşı tavır ve tutumunu belirleyen
faktörler ve varyans oranları
Turizm ile ilgili ifadeler
Faktör
yükleri
F4: Sosyo ekonomik çevre koşulları
Yeme-içme tesislerinin çeşitliliği
Sosyal tesislerin çeşitliliği
Sosyal tesislerin varlığı
Yeme-içme tesislerinin varlığı
Yeme-Içme ve eğlence mekanları gibi diğer turistik tesislere yakınlık
Park ve rekreasyon alanlarının varlığı
Tarihi ve kültürel çevre varlığı
Gece kulüpleri, bar meyhane ve taverna gibi eğlence mekanlarının varlığı
F5: Yere bağlılık
Bu semti/bölgeyi benim bir parçam gibi hissediyorum.
Semt ve insanlarına manevi bir bağımlılığımız var.
Bu mahallede çalışmaktan zevk alıyorum.
Alıştığımız yer, uzun süredir buradayız.
Bu semt/bölge ile karşılaştırılabilecek başka bir yer
daha olduğunu düşünmüyorum.
F6: Sosyo kültürel çevre koşulları
Halkın yabancılara karşı davranış ve tutumları
Halkın birbirlerine karşı davranış ve tutumları
Insanların bilgisi ve görgüsü
Geleneksel yaşam tarzı
Insanların tarihi ve doğal çevreyi koruma bilinci
Sosyal ve kültürel hayatın canlılığı
F7: Turizmin olumsuz etkileri
Turizmin gelişmesiyle mahallenin huzuru azalır.
Turizmin gelişmesiyle doğal ve kültürel çevre tahrip olur.
Turizmin gelişmesiyle suç işleme oranları artar.
Turizmin gelişmesi insanların yaşadıkları yerleri terk etmesine neden olur.
Turizm gelişmesi geleneksel kültürün yozlaşmasına neden olur.
Turizmin gelişmesiyle yerel halkın ahlaki değer
ve davranışları olumsuz yönde etkilenir.
0,783
0,783
0,782
0,777
0,682
0,636
0,620
0,595
0,945
0,923
0,905
0,893
Cronbach’s
Alpha (α)
Faktör
özdeğeri
oranı
Açıklanan
varyans
0,943
5,041
%7,755
0,913
4,555
%7,008
0,943
4,260
%6,554
0,849
3,735
%5,746
0,762
0,782
0,768
0,757
0,736
0,722
0,679
0,854
0,804
0,774
0,700
0,675
0,658
0,60≤ α <0,80 ise ölçek oldukça güvenilirdir; O,80≤ α <l,00 ise ölçek yüksek derecede güvenilirdir.
Altıncı faktör, halkın yabancılara karşı davranış ve tutumu, geleneksel yaşam tarzı, insanların tarihi ve doğal çevreyi koruma bilinci, insanların bilgisi ve görgüsü, sosyal ve kültürel hayatın canlılığı güvenlik ve huzurun sağlanması gibi değişkenlerini içerdiği için
“sosyo-kültürel çevre algısı”; Yedinci faktör, turizmin gelişmesiyle
mahallenin huzuru azalır, turizmin gelişmesiyle doğal ve kültürel
çevre tahrip olur, suç işleme oranları artar, geleneksel kültürün
yozlaşmasına neden olur, soylulaştırma tehditi ve karşı karşıya
kalınır gibi değişkenleri içerdiği için “turizmin algılanan olumsuz
etkileri” olarak kavramsallaştırılmıştır. Yerel işletmelerin turizm
gelişmesine karşı davranış ve tutumlarını belirlemede en çok etkiye sahip olan faktörlerin sırasıyla “turizm odaklı stratejiler”,
“turizmin algılanan olumlu etkileri”, “tamamlayıcı ve destekleyici
çevresel” koşullar olduğu ortaya konulmuştur (Tablo 7).
Işletmelerin turizm gelişmesine karşı davranış ve tutumlarını
belirleyen faktörlerin bütünleşik skorlarını ortaya koymak için
yapılan WCL analizi sonuçları Tablo 8’de verilmiştir.
Elde edilen bulgular yerel işletmelerin %53,84’ünün turizm
gelişmesine karşı negatif yönde bir tutum sergiledikleri belirlenirken, %46,16’sının ise böyle bir gelişmeye karşı pozitif
yönde bir tutum sergilediklerini ortaya koymaktadır (Tablo 8;
Şekil 4). Turizm gelişmesine karşı pozitif yönde davranış ve
tutum ortaya koyan turizm işletmelerinin Beşiktaş (Χ:2,2262)
ve Üsküdar (Χ:0,0821) ilçelerinde kümelendiği, ancak Beykoz
(Χ:-0,5199) ve Sarıyer (Χ:-0,5199) ilçelerinde bulunan işletmelerin çoğunluğunun ise turizm odaklı program ve faaliyetleri olumsuz yönde değerlendirdikleri anlaşılmaktadır. Başka bir
Aslı Altanlar, Zeynep Enlil
131
Tablo 8. Eğlence, yiyecek içecek işletmelerinin turizm gelişmesine verdiği desteğin skor cinsinden ifadesi
İlçe
Mahalle
Sarıyer
Tarabya
Balta Limanı
Emirgan
Rumeli Hisarı
Rumeli Kavağı
Yeniköy
Büyükdere
Sarıyer merkez
Istinye
Toplam
Arnavutköy
Kuruçeşme
Ortaköy
Bebek
Toplam
Beylerbeyi
Sultantepe
Kuzguncuk
Çengelköy
Kandilli
Toplam
Göksu
Anadolu Hisarı
Anadolu Kavağı
Yalıköy
Paşabahçe
Çubuklu
Beykoz merkez
Kanlıca
Toplam
Beşiktaş
Üsküdar
Beykoz
N
Minimum
Maksimum
Ortalama
SS
11
1
8
26
7
15
9
16
16
109
11
8
10
9
38
10
9
11
12
4
46
2
6
7
2
7
10
3
6
42
-5,02
-1,02
-2,44
-6,10
-0,79
-3,42
-9,11
-4,22
-5,15
-9,11
-4,41
-2,54
-2,09
-1,26
-4341
-2,29
-1,38
-2,33
-4,13
-1,24
-4,13
1,83
-3,67
-3,90
-6,68
-0,95
-5,46
-1,60
0,46
-6,68
1,37
-1,02
4,42
3,41
2
6,57
0,78
3,12
1,80
6,57
5,63
5,24
4,67
6,90
6,90
4,68
2,42
3,79
6,41
0,02
6,91
2,73
-0,24
2,31
-3,91
2,41
0,59
0,90
4,40
4,40
-1,5934
-1,0187
1,1882
-0,8457
0,7391
2,3974
-3,3984
-1,0733
-1,0733
-0,5199
1,7377
2,5019
1,7750
3,0796
2,2262
0,9899
0,2828
0,4897
-0,9716
-0,5983
0,0821
2,2832
-1,6993
-0,9022
-5,2963
-0,3467
-2,0359
-0,3456
1,48698
-0,7550
2,11361
–
2,16652
2,34275
0,95756
2,90403
3,43823
2,54682
1,88530
2,80194
3,38203
2,49779
2,31935
2,80486
2,75696
2,02282
1,35222
1,93344
3,09612
0,58304
2,21564
0,63783
1,61172
2,45593
1,96386
1,74434
1,71101
1,25255
1,48698
2,80194
SS: Standart sapma.
ifadeyle Sarıyer ilçesindeki eğlence yeme içme işletmelerinin
%67,67’sinin, Beykoz ilçesindeki eğlence yeme içme işletmelerinin %75’inin ve Üsküdar ilçesindeki eğlence yeme içme işletmelerin %40’ının turizm gelişmesini negatif yönde değerlendirdikleri, bunun tam aksine Beşiktaş ilçesindeki eğlence yeme
içme işletmelerinin ise, tamamının turizm gelişmesini pozitif
yönde değerlendirdikleri anlaşılmaktadır (Tablo 8; Şekil 4).
Turizm gelişmesini olumlu yönde değerlendiren eğlence yeme
içme tesislerinin Bebek (3,08), Kuruçeşme (2,50), Yeniköy
(2,39), Göksu (2,28), Ortaköy (1,77), Arnavutköy (1,74),
Kanlıca (1,48) ve Emirgan (1,1882), mahalleleri olduğu belirlenmiştir. Bu mahalleler üst gelir gruplarının konut alanlarının
ve yeme-içme, eğlenceye yönelik aktivitelerin daha yaygın olduğu, öteden beri kentin tarihi merkezi ile 19. yüzyılda konan
tramvay hatları ve vapur seferleri nedeniyle ilişkilerinin daha
güçlü olduğu yabancı misyonların ikamet ettiği alanlardır.
Turizm gelişmesine karşı en fazla negatif tutum sergileyen ilk
beş işletmenin sırasıyla Yalıköy (-5,296), Büyükdere (-3,3984),
Çubuklu (-2,0359), Anadolu Hisarı (-1,6993) ve Tarabya
(-1,5934) mahallelerinde bulunduğu görülmüştür. Bu gruptaki
mahallelerden Yalıköy, Anadolu Kavağı, Çubuklu ve Anadolu
Hisarı Istanbul’da ilk sanayi hareketlerinin başladığı Beykoz
(kağıt fabrikası, şişe cam fabrikası)’da konumlanmaktadır. Bu
mahalleler genellikle düşük gelir gruplarının yer seçtiği, modern mülkiyet sisteminin dışında gelişen gecekondu ve ruhsatsız yapılaşma şeklinde oluşan kaçak kent parçalarından
oluşmaktadır. Dolayısıyla bu bölgelerdeki eğlence, yeme içme
işletmeleri rekabet gücü zayıf küçük ölçekli işletmelerden
oluşmaktadır (Beykoz’daki işletmelerin %61’i 1–5 çalışanlıdır).
Ayrıca bu mahallelerde yaşayanlar yoksulluk sınırında ya da
altında yaşayan işgücünden oluşmaktadır. Bu noktada bu mahallelerdeki yerel işletmelerin asıl endişesi, turizmin gelişmesi
için ulusal ve uluslararası turisti hedef alan girişimcilerin daha
PLANLAMA
132
2.28
3.08
1.49
0.49
1.00
0.28
0.99
1.78
0.74
1.19
2.00
2.50
3.00
1.74
2.40
4.00
Sarıyer
Beşiktaş
Üsküdar
-2.04
Kanlıca
Beykoz merkez
Çubuklu
Paşabahçe
Anadolu Kavağı
Anadolu Hisarı
Göksu
Kandilli
Çengelköy
Kuzguncuk
Sultantepe
Beylerbeyi
Bebek
Ortaköy
Kuruçeşme
Arnavutköy
Büyükdere
Yeniköy
Rumeli Kavağı
Rumeli Hisarı
Emirgan
Balta Limanı
-6.00
Tarabya
-5.00
Yalıköy
-5.30
-3.40
-3.00
-4.00
-0.35
-0.35
-0.90
-1.70
-0.60
-1.07
İstinye
-0.97
-1.07
Sarıyer merkez
-1.02
-2.00
-1.59
-1.00
-0.85
0.00
Beykoz
Şekil 4. Eğlence, yiyecek ıçecek işletmelerinin turizm gelişmesine verdiği desteğin mekansal olarak dağılımı.
varlıklı kesimler ve turistler için mekanlar üretmesiyle birlikte,
mahallenin kendi sakinlerinin artan yaşam maliyetlerini karşılayamayarak yerinden edilmesidir. Çünkü bu süreç sonunda
yerel işletmeler asıl müşterilerini kaybedecektir. Soylulaştırma
süreci diyebileceğimiz bu süreçler Anadolu Yakası’ndaki Kuzguncuk, Avrupa Yakası’ndaki Ortaköy ve Arnavutköy mahallelerinde daha çok bireysel girişimlerle şekillenerek yaşanmıştır.
Günümüzde Ortaköy kahveler, gece kulüpleri, barlar, lokantalar, sanat atölyeleri, antika ve hediyelik eşya dükkanları ve elişi
ve sanat pazarıyla, yerli ve yabancı turistlerin buluşma merkezi
haline gelmiş ve bu şekilde mahalle giderek varlıklı kesimlerin
yaşayabileceği bir kent mekanı haline gelmiştir (Uğur, 1993).
Bu nedenle küçük ölçekli eğlence yeme içme işletmeleri organize şekilde yapılacak olan turizm ve ticari odaklı projeler ile
birlikte asıl müşterileri olan dar gelirli gruplar ile orta gelirli
grupların yerinden edileceğini ve bu durumun mahallenin sosyal karakteri tamamen değişene kadar devam edeceğini düşünerek endişelenmektedir.
4. Tartışma ve Sonuç
Son yıllarda şehir yönetimleri işletmecilikten girişimciliğe zorlanan bir kayma yaşamaya başlamışlardır. Daha önceki yıllarda
kentsel yönetişim, öncelikli olarak yerel hizmet ve tesislerin
sağlanmasına odaklanmış olsa da, günümüzde yerel kalkınmayı
desteklemek, teşvik etmek ve bunun yanı sıra ulusal ve uluslararası düzeydeki kaynakları çekmek için yeni yollar bulabilme
konusuyla giderek daha fazla ilgilenmeye başlamıştır. Başka bir
ifadeyle, doksanlı yıllardan itibaren devlet ve hükümetin kentsel politikalardaki rolü sağlayıcıdan çok uyarıcılığa evrilmiştir.
Bu bağlamda, merkezi ve yerel yönetimler küresel turizm akışını ve yerel kalkınmayı teşvik eden yatırımları çekmek için,
kentsel imajlarının pazarlanması ve/veya yeniden inşaasını bir
araç olarak görmeye başlamıştır. Turizmde rekabetçiliği arttırmaya yönelik olan bu argümanlar kollektif tüketim, sosyal
hizmetler ve gelirlerin yeniden dağıtılmasından ziyade ekonomik büyüme ve kalkınmaya odaklanan bir söylem ve yaklaşımı
desteklemektedir. Turizmin bölgesel istihdam ve gelir dağılımı
üzerinde etkisi tabi ki yadsınamaz. Ancak turizmin negatif ve
kaçınılmaz etkilerini gözardı etmek doğru bir tutum değildir.
Turizmle ilgili birçok çalışmada turizmin gelişim süreci analiz
edilirken, genellikle ekonomik sermaye göz önünde bulundurulmuştur. Araştırma sorusuna bağlı olarak, turizmin arsa değeri üzerine etkisinin değerlendirilmesi, turizm sayesinde elde
edilen gelirler ve iş olanakları, ticari binalara (commercial building), evlere ya da iş için yapılan yatırımlar, kira bedellerinin
incelenmesi, gibi turizmin ekonomik etkileri üzerinde durulmuştur. Bu etkilerin analizlerinin yapılması da gereklidir. Ancak turizm gelişmesinin sosyal, kültürel ve çevresel unsurlara
olan etkilerinin belirlenmesine yönelik daha kapsamlı bir analiz
sürecine ihtiyaç duyulmaktadır. Böyle bir değerlendirmeyi yapabilmek için öncelikle farklı temsil ve uzmanlık alanlarından
kentlilerin katılımıyla, bir kentin dinamiklerinden kaynaklanan
temel meseleler tespit edilmelidir. Başka bir ifadeyle, kentteki turizm altyapısının mevcut durumundan, kent içi hedefleri
belirleyebilme aşamasına geçebilmek için, sorun ve çözüm
önerilerini ortaya koymak gereklidir. Çünkü paydaşlar ile kentin turizm açısından dinamiklerinin tartışılması ve sonuçların
birarada değerlendirilmesi sonrasında saptanan sorunlar, kent
ölçeğinde yönelimin arka planını görmek ve gerekçelerimizi
belirlemek açısından da oldukça önemlidir. Bu nedenle bu
çalışmada, turizm gelişmesini etkileyen ve turizm gelişmesinden etkilenen paydaşların turizm gelişmesine dair davranış ve
tutumlarını belirleyen çevresel koşullara dair unsurları nasıl
Aslı Altanlar, Zeynep Enlil
değerlendirdiklerini ortaya koyabilmek için bir araştırma yöntemi önerilmiştir. Önerilen yöntem, bölgede gerçekleştirilen
turizm faaliyetlerinin ne kadar doğru olduğu, hedeflere ne kadar yaklaştığı, hedeflere ulaşmadaki engellerin tanımlanması
ve giderilmesi için ne tür çalışmalar yapılması gerektiği konusunda araştırmacılara önemli ipuçları sağlamaktadır.
Araştırmaya göre bölgede hizmet veren eğlence ve yeme içme
işletmelerinin turizm gelişmesine karşı davranış ve tutumlarını
belirleyen faktörler sırasıyla; turizm odaklı stratejiler, turizmin
algılanan olumlu etkileri, tamamlayıcı ve destekleyici çevresel
koşullar, ekonomik çevre koşulları, yere bağlılık, sosyo-kültürel çevre koşulları ve turizmin algılanan olumsuz etkileri olarak belirlenmiştir. Yapılan analizlere göre işletmeler açısından
turizm gelişmesine karşı davranış ve tutumu belirleyen en
önemli faktörün turizm odaklı stratejiler olduğu tespit edilmiştir. Bu durum sürdürülebilir bir kentsel gelişme için kentlileri ve yere özgü değerleri gözeten kamu politikalarına ihtiyaç
olduğunu ortaya koymaktadır. Ek olarak elde edilen veriler,
işletmelerin Boğaziçi Bölgesi’nin sosyal, kültürel ve ekonomik
çevre ile ilgili özelliklerinden genel olarak hoşnut olduklarını
ortaya koymaktadır. Ancak işletmeler kültürel mekanların yetersizliği, deniz yolu ile ulaşım olanaklarının kısıtlılığı, otopark
alanlarının yetersizliği gibi konulardan duydukları rahatsızlığı da
belirtmiştir. Yine elde edilen bulgular, turizm odaklı gelişmeye
dair davranış ve tutumların pozitif yönde olduğu tespit edilen
işletmelerin çoğunluğunun merkezi konumdaki Beşiktaş ilçesinde bulunduğu göstermektedir. Beykoz, Sarıyer ve Üsküdar
ilçelerinde bulunan işletmelerin ise böyle bir gelişmenin olumsuz etkilerini daha fazla hissettiklerini ortaya koymaktadır. Yapılan incelemede turizm gelişmesinin olumsuz etkilerini diğerlerine göre görece daha fazla hisseden eğlence ve yeme içme
işletmelerinin kümelendiği mahallelerin, genellikle düşük gelir
gruplarının yaşadığı gecekondu alanları olduğu anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla bu mahallelerdeki yerel işletmeler de rekabet gücü
zayıf küçük ölçekli işletmelerden oluşmaktadır. Bu noktada bu
mahallelerdeki yerel işletmelerin iki temel endişesinden bahsetmek mümkündür: Birincisi turizmin gelişmesi için ulusal ve
uluslararası turisti hedef alan girişimcilerin daha varlıklı kesimler ve turistler için mekanlar üretmesiyle birlikte, mahallenin
kendi sakinlerinin artan yaşam maliyetlerini karşılayamayarak
yerinden edilmesidir. Bunun bir sonucu olarak yerel işletmeler de asıl müşterilerini kaybedeceklerdir. Ikincisi yeni müşteri
potansiyelinin tüketim alışkanlıklarına yanıt verebilecek bir atmosfere de finansal nedenlerle uyum sağlayamayacak olmaları
ve meydana gelen keskin rekabet ortamında artan maliyetleri
karşılayamayacak duruma gelerek yerinden edilebileceklerini
düşünmeleridir. Bu nedenle, Boğaziçi alanında, kitlesel turizmi
alevlendirmeyen, bölgenin sosyal ve ekonomik eşitsizliklerini
giderecek, yerel düzeyde turizm gelişmesinde rol alan aktörler ile yerin sakinleri ve küçük ölçekli işletmelerin çıkarlarını
çabalarının merkezine yerleştirecek ve turizm faaliyetlerinin
kurumsal ve düzenleyici bir bağlam içerisinde ele alınmasını
133
sağlayacak bir turizm anlayışının benimsemesi gerekmektedir.
Başka bir ifadeyle, turizmin Boğaziçi alanında emlak ve kira
fiyatlarını arttırıcı ve bu bölgelere kimliğini veren asli unsurları
yerinden edici etkilerini önleyecek tedbirler alınmalıdır.
Araştırma da Boğaziçi alanındaki eğlence ve yeme içme işletmelerini kısıtlayan etmenler; yeterli ve nitelikli personel eksikliği, teknolojik olanaklardan yeterince faydalanamamak, tüketici tercihlerindeki değişimi yakalayamamak, tedarikçilerden
mal ve hizmet alımının fiyatlarının yüksek olması, otellerin,
eğlence, yiyecek ve içecek işletmelerinin hizmet çeşitliliğinin
kısıtlı olması, işletmeler ile ilgili satış gücünü artırmak için satış
ve pazarlama yöntemi belirlenmemesi, interneti aktif kullanmamak, teşvik ve desteklerden haberdar olmamak ve kurumsallaşamamak olarak tespit edilmiştir. Planlama aşamasında bu
kısıtlar göz önüne alınarak işletme performanslarını arttıracak
stratejiler geliştirilmelidir. Aryıca Boğaziçi bölgesinde yapılacak
turizm yatırımlarının tarihi doku ile kolaylıkla bütünleşebilen
ve hatta bu yapı stoğunun değerlendirmesi açısından önemli
fırsatlar sunan küçük ölçekli, nitelikli işletmelerin kapasitesini arttıracak biçimde yönlendirilmesine ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. Bu amaçla küçük ve orta ölçekli sermayedarları
desteklemek ve yerin sakinlerine meslek edindirme eğitimleri
vermek gibi faaliyet ve programların ticari ve konutsal soylulaştırmanın önüne geçebilecek daha dengeli koşulların temini
içinde yararlı olabilir. Ek olarak turizmin olumsuz etkilerini
azaltmak için yerin sakinleri, turizm girişimcileri ve çalışanların
koruma kültürünü oluşturacak eğitimlere de yer verilmelidir.
Yapılan saha çalışması eğlence, yeme içme sektörlerinin temsilcilerinin turizm altyapısını oluşturan müzeler, galeriler, tiyatrolar gibi kültürel işlevleri yeterli bulmadıklarını ortaya
koymaktadır. Bu sonuç bizlere çağdaş kültür ve sanat üretiminin desteklenmesi gerektiğini göstermektedir. Unutmamak
gerekir ki bir yandan kültür mirasının tüm katmanlarıyla ve
titizlikle korunmuş, öte yandan çağdaş kültür ve sanat ile bütünleştirilmiş bir kent, nitelikli kültür turistlerini çekmesinin
yanı sıra kentliler içinde kentsel yaşam ve çevre kalitesi yüksek
yerler olacaklardır.
Sonuç olarak Boğaziçi alanında dinlence ve eğlenceye odaklanan bir yaklaşımın ekonomik büyümeyi desteklemeye katkıda
bulunabileceği söylevleri yerel yönetimler tarafından kabul
görebilir ancak bu tür politika ve müdahalelerin, kent kullanıcıları, turistler ve kentin geçici sakinlerine odaklanma eğiliminde olduğu unutulmamalıdır. Bu tür stratejiler ile eğlence
ve yeme içme işletmeleri belirli alanlarda yoğunlaşmakta ve
bu dönüşümlerin maliyet ve faydaları hem mekânsal hemde
sosyal açıdan eşit olarak dağıtılmamaktadır. Aslında mahallelerin ve kentsel alanların dinlence ve tüketim yerleri olarak
ortaya çıkmasının, genellikle ticari ve konutsal bir soylulaştırma ve yer değiştirme sürecini de tetiklediği de bilinmektedir. Ancak turizm planlaması konusunda çalışanlar yalnızca
PLANLAMA
134
kentsel alanların maddi ve ekonomik olarak geliştirilmesine
özen gösterdiği sürece, bu süreçlerin sosyal sonuçları gözardı
edilmeye devam edilecektir. Bu durumu iyileştirmek için sosyal doku ve maddi arazi kullanımı arasındaki bağlantı gözönünde bulundurularak, turizm gelişme süreçlerinin orada yaşayan ve çalışanları olumsuz yönde etkileyebileceği gerçeğinin
kabul edilmesi gerektiğidir. Yerel idarelerin mevcut yaklaşımı
aslında neoliberal bir ideolojinin ve rekabetçi ve girişimci bir
kent modelinin onaylanmasına paralellik göstermektedir. Bu
tür bir yaklaşımda kentsel mekanda ekonomik gelişme odaklı
belirli kullanımlar ile birlikte belirli faaliyetler memnuniyetle
karşılanırken, sosyal doku ile ilgili boyutların ciddiye alınmadığı
görülmektedir. Başka bir ifadeyle, dinlence ve eğlence işletmelerinin açılması yerel makamlar tarafından teşvik edilmese de
memnuniyetle karşılanabilmekte, yan etkileri ise göz önünde
bulundurulmamaktadır. Dolayısıyla kentsel metalaşma ve iyileştirme süreçleri ile ilgili eşitlik ve sosyal adalet meseleleri
merkezi ve yerel yönetim çalışanları ve girişimciler tarafından
da büyük ölçüde gözardı edilmektedir. Oysaki turizm gelişmesi için iç içe geçmiş sosyal, ekonomik ve yapısal unsurların
birlikte çözülmesi gerektiği düşünüldüğünde turizmin turistik
bölge üzerindeki çok boyutlu etkilerinin mutlaka ele alınması
gerektiği açıkça görülmektedir. Sonuç olarak yerli ve yabancı
girişimcileri Boğaziçi Bölgesine çekmek üzere yapılan müdahalelerin mahallelerin sosyal, kültürel ve fiziki dokusunda bir
değişim meydana getireceği ve bu değişimin mahallenin özgün
kimliğinin de değişmesine neden olan bir soylulaşma sürecini
tetikleyebileceği unutulmamalıdır.
5. Teşekkür
Bu çalışma, Yıldız Teknik Üniversitesi Bilimsel Araştırma
Projeleri Koordinatörlüğü’ nün 20130302DOP01 numaralı projesi ile desteklenmiştir. Bilimsel Araştırma Projeleri
Koordinatörlüğü’ne çalışmanın seyri boyunca sunmuş olduğu
maddi katkılar için teşekkür ederiz.
KAYNAKLAR
Andereck, K. L., & Nyaupane, G. P. (2011). Exploring the Nature of Tourism
and Quality of Life Perceptions among Residents. Journal of Travel Research, 50: 248–260.
Aydıner Boylu, A., & Terzioğlu, G. (2007). Ailelerin Yaşam Kalitelerini Etkileyen Bazı Objektif ve Subjektif Göstergelerin İncelenmesi. BAP, Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Birimi, Ankara. 02 11, 2018
tarihinde https://ailetoplum.aile.gov.tr/uploads/pages/bilim-serisi/46ailelerin-yasam-kalitelerini-etkileyen-bazi-objektif-ve-subjektifgostergelerinin-incelenmesi.pdf adresinden alındı
Bahar, O. (2004). Türkiye’de Turizm Sektörünün Rekabet Gücü Analizi Üzerine Bir Alan Araştırması: Muğla Örneği. Muğla: Yayınlanmamış Doktora Tezi, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Beşiktaş Belediyesi. (2014). Beşiktaş’ta yaşam rehberi. www.besiktas.bel.tr.
Beykoz Belediyesi. (2014). Beykoz’daki Yeme-İçme Yerleri, Beykoz Belediyesi
Ruhsat ve Denetim Müdürlüğü Verisi.
BİM. (2008). Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesi Uygulama İmar
Plan Raporu. İstanbul.
Bolzoni, M. (2013). What tourists ignore Ambivalences, conflicts and compromises in a changing neighbourhood. RC21 Conference 2013, Session
17: Resistance and Protest in the Tourist City. http://www.rc21.org/conferences/berlin2013/prog-17.php. adresinden alındı
Bolzoni, M. (2014, 24 June). Turning tp Leisure and entertainment in times of
crisis. Atlantıs Magazıne, s. 24(4): 10–13.
ÇDP. (2009). 1/100000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı Şehir Planlama
Müdürlüğü. İstanbul: İstanbul Büyük Şehir Belediyesi İmar ve Şehircilik
Daire Başkanlığı.
Çokluk, Ö., Şekercioğlu, G., & Büyüköztürk, Ş. (2010). Sosyal Bilimler için
Çok Değişkenli İstatistik SPSS ve LISTER Uygulamaları. Ankara: Pegem.
Doğan, H. Z. (2004). Turizmin Sosyo-Kültürel Temelleri. Ankara: Detay
Yayıncılık.
Dwyer, L., & Kim, C. (2003). DestinationCompetitiveness: Determinants
and Indicators. Current Issues in Tourism 6(5):, 369–414.
Grodach, C., & Loukaitou-Sideris, A. (2007). Cultural Development Strategıes and Urban Revıtalızatıon., (s. 13(4): 349–370).
Hall, T. (1998). Urban Geography. London: Routledge. doi:ISBN 0-41514084-6,
Huning, S., & Novy, J. (2006). Tourism as an Engine of Neighborhood Regeneration? Some Remarks Towards a Better Understanding of Urban
tourism beyond the 'Beaten Path. CMS Working Paper Series| No. 0062006. 09 18, 2014 tarihinde http://www.geschundkunstgesch.tu-berlin.
de/uploads/media/006-2006_03.pdf, adresinden alındı
Kuntay, O. (2004). Sürdürülebilir Turizm Planlaması. Ankara: Alp Yayınevi.
Mommaas, H. (2004). Cultural Clusters and the Post-industrial City: Towards The Remapping of Urban Cultural Policy. Urban Studies, 41 (3):
507–532.
Öncü, A. (2005). İdealinizdeki Ev Mitolojisi Küresel Sınırları Asarak
İstanbul’a Ulaştı”, Mekan, Kültür, İktidar: Küreselleşen Kentlerde Yeni
Kimlikler. A. Öncü, & P. Weyland. içinde İstanbul: İletişim Yayınları.
Özer, S. U. (2010). Şehir Turizmi ve Kültür: Yabancı Turistlerin Kültürel Bir
Destinasyon Olarak İstanbul’u Değerlendirmeleri Üzerine Bir Araştırma. Eskişehir, Türkiye: Anadolu Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği
Anabilim Dalı.
Peck, J. (2005). Struggling With The Creative Class. International Journal of
Urban and Regional Research, Blackwell, 29(4): 740–770.
Raphael, D., Brown, I. D., Renwick, R., Cava, M., Weir, N., & Heatcote, K.
(1998). How to Carry Out a Community Quality of Life Project. A Manual. Department of Public Health Sciences, Toronto. Journal of Envi-
Aslı Altanlar, Zeynep Enlil
ronmental Psychology, 30:422–434.
Ritchie, J., & Crouch, G. (2000). The Competitive Destination: a Sustainability Perspective. Tourism Management 21(1): 1–7.
Sarıyer Belediyesi. (2014, 10 24). Sarıyer İlçesindeki Yeme İçme Yerleri, Sarıyer Belediyesi Ruhsat ve Denetim Müdürlüğü Verisi.
Uğur, S. (1993, 08 01). Bir Zamanlar Ortaköy. https://core.ac.uk/download/
pdf/38303127.pdf adresinden alındı
Üsküdar Belediyesi. (2014, 24 10). Üsküdar İlçesindeki Yeme İçme Yerleri, Üsküdar Belediyesi Ruhsat ve Denetim Müdürlüğü Verisi, Sarıyer
24.10.2013. 2013.
Wilson, D., & Keil, R. (2008). The real creative class. Social & Cultural Geography,, 9: 8, 841–847.
Yılmaz Çakmak, B. (2013). Kültürel mirasın korunması bağlamında bir yeniden kullanım örneği, Hamdi Gültepe Evi. Artium Dergisi,, 1(1): 54–64.
Yoon, Y. (2002, September 19). Development of Structural Model for Tourism Destination Competitiveness from Stakejolders' Perspective. Blacksburg, Virginia, USA: Doctor of Phılosophy in Hospitality and Tourism
Management, Virginia Polytechnic Institute and State University.
135
136
Planlama 2020;30(1):136–146 | doi: 10.14744/planlama.2019.02414
ARAŞTIRMA / ARTICLE
Hücresel Özişlem Yöntemi ile Izmir Körfez Tüp Geçiş Projesinin
Rant Artışına Etkisinin Tahminlemesi: Inciraltı Örneği
Forecasting the Effects of İzmir Bay Tube-Tunnel Project on Rent
Increase with Cellular Automata Method: The Case of İnciraltı
Hüseyin Mert Arslan,1
Yavuz Duvarcı2
1
İzmir Bakırçay Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, İzmir
2
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İzmir
ÖZ
ABSTRACT
Bir kentin zaman içerisinde uğradığı değişimin, gelişme yönünün
ve arazi kullanımlarındaki değişim eğilimlerinin simülasyonlarla
belirlenmesi ile geleceğe yönelik tahminler yapmak etkili bir planlama çalışmasında oldukça önemlidir. Mevcut literatürde, kentlerin çevreye yayılımı; Hücresel Özişlem, Çok Ajanlı Sistemler,
Yapay Sinir Ağları gibi karmaşık sistem modelleme teknikleri ile
modellenmektedir. Hücresel Özişlem bu yöntemlerin en çok uygulananlarından biridir. Kentsel mekanın zamanda uğradığı değişim ve CBS’de Hücresel Özişlem (HÖ) yöntemiyle tahminlenmesi önemi artan bir konu olmuştur. Ülkemiz gündeminde yer alan
köprü, tüp geçit, vb. projelerin kendileri kadar önemli ekonomik,
sosyal ve çevresel etkileri vardır. Özellikle bu tür mega-projelerin
kentsel rantlara olduğu kadar, planlama süreçlerine de olumlu/
olumsuz ikincil ve sinerjik etkileri bulunmaktadır. Bu tür etkilerin
gelecekte ne olacağı da planlama açısından aynı derecede önemlidir. Ancak, mega-projelerin kentsel ranta söz konusu yöntemle
etkisinin ele alınması oldukça yenidir. Rayiç bedel ve rantı belirleyen parametreler hakkında emlakçı görüşleri veri alınarak Izmir
Inciraltı’ndan geçmesi planlanan Izmir Körfez Tüp Geçiş Projesinin (IKTG) HÖ ile üç olası senaryo bazında ve 2016’dan sonra
beşer yıllık dönemlerde rant etkileri simüle edilmiştir. Yöntemin
işleyiş sınaması yapılmış, Inciraltı bölgesindeki rantların geleceğe
ilişkin verisi üretilmiştir. IKTG’nin, bölgenin hangi noktalarına güçlü etkide bulunabileceği gözlemlenmiştir. Böylece, büyük projelerin olası rant etkisi ile ilgili planlamanın yararlanabileceği ve ileride
yazılıma dönüştürülebilecek elverişli bir araç geliştirilmiştir.
Using simulations and perform predictions with results of the
simulation to discover the changes in cities over time, the direction of growth and tendency of change patterns is pretty vital for
an effective planning study. In the current literature, the sprawl
of cities to their closer environs have in general been modeled by complex methods such as Cellular Automata, Multi-agent
Systems and Artificial Neural Networks. Cellular Automata is
one of the most common of these methods. Urban spatial change and its simulation by GIS-based Cellular Automata (GCA) is a
trending issue. Such mega-projects as the bridge and tube-tunnel
projects, etc., which are at the agenda of our country, are supposed to have quite important socio-economic and environmental
impacts as well as the importance given to the traffic relief and
transportation. These big project are known to have the secondary and synergetic impacts on urban rental values, too, and also
positive and negative effects on the planning process.However,
estimation of urban rent impacts of mega-projects through the
method is quite new. Using data of current land values and realtor opinions on determining rent parameters, rent impacts were
estimated for Izmir Bay Tube-Tunnel Project (IBTT) for three
scenarios and 5-year periods after 2016. The method utility was
tested for Inciraltı region, and which locations would be significantly affected by the IBTT were detected. A useful instrument
that the planning can use to know rent impacts of big projects,
which can be a software application in the future, was developed.
Anahtar sözcükler: Hücresel özişlem; İzmir Körfez Tüp Geçiş Projesi;
kentsel rant.
Keywords: Cellular automata; İzmir Bay Tube-Tunnel Project, urban
rent.
Geliş tarihi: 03.03.2019 Kabul tarihi: 17.12.2019
Online yayımlanma tarihi: 20.02.2020
Iletişim: Hüseyin Mert Arslan.
e-posta: h.mertarslan@gmail.com
OPEN ACCESS This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.
Hüseyin Mert Arslan, Yavuz Duvarcı
Giriş
Zaman-mekan kavramları ile ilgili çalışmalarda Coğrafi Bilgi
Sistemleri (CBS) tabanlı simülasyon modelleri ve son yıllarda
Hücresel Özişlem – HÖ (Cellular Automata – CA) ile entegrasyonu kentsel büyüme (mekansal yayılma) simülasyonu
çalışmalarında dikkat çekmektedir (Liu vd., 2005). Kentsel
alanlarda arazi kullanım tahmini çalışmalarında amaç, kentsel
gelişimin doğrudan saptanması yerine, kent planlama sürecinin sentez aşamasında alan kullanımı ve gelişme meyillerinin
saptanmasına fayda sağlayacak veriler elde etmektir (Yüzer ve
Yüzer, 2006). Türkiye ve dünyada ilgili literatür incelendiğinde,
kentsel büyüme ve arazi kullanımının değişimi ile ilgili çalışmalarda Hücresel Özişlem (HÖ), Markov Zinciri, Yapay Sinir Ağları, SLEUTH Modeli vb. birçok simülasyon modeli geliştirilmiş
ve uygulanmıştır (Turner, 1987; Meaille ve Wald, 1990; Landis, 1995; Clark vd., 1997; Clark ve Gaydos, 1998; Li ve Yeh,
1998; Sui ve Zeng, 2001; Torrens ve O’Sullivan, 2001). Ileride
belirlenen bir yıl için arazi kullanım senaryolarının üretilmesi;
gerçekleşebilecek değişim miktarı ve yerlerinin tespitine, bu
nedenle olası değişimlerin araştırılması ve planlama çalışmalarında gerekli önlemlerin alınmasına yarar sağlamaktadır. Bu
anlamda, modellemenin doğruluğu kullanılacak verinin çözünürlüğü ve yöntemi ile önemli derecede ilişkilidir.
Simülasyon modelleri, çalışmaların doğruluk derecelerini artırması bakımından CBS ile birlikte gerçeğe yakın analizler
yaparak, arazi kullanımı ile ilgili tahminler yapmaktadır. Başta kıyı bölgeleri olmak üzere, benzer gelişme baskısı altında
kalan alanlarda, kentsel kullanımların değişim eğilimlerini belirleyerek tahminlerin yapılması ve planlamayı yönlendirmesi
bakımından önemlidir. Ne var ki, literatürde HÖ yöntemi ile
büyük ulaşım projelerinin etkileri konusunda, özellikle kentsel rant bazındaki etkilerin ölçülebileceği bir modelleme çalışmasına rastlanmamıştır. Önemli ulaşım projelerinin hayata
geçirildiği yakın dönemde söz konusu nitelikteki projeler ile
kentsel rant arasındaki ilişkilerin, özellikle emlak değeri ve
kentsel arazi yapısı arasındaki yakın etkileşim nedeniyle ortaya
konulması önem arz etmektedir. Çünkü bu ilişkilerin doğru
ve güvenilir olarak tespiti hem kentin gelişimini yönlendirmesi
açısından hem de projelerin finansmanında alternatif modellerin uygulanması açısından önemlidir.
Bu çalışma temelde büyük ulaşım proje ve yatırımlarının kentsel rantlara olan etkileri ve bu etkilerden kaynaklı dolaylı çevresel etki, kır-kent dengesi ve arazi kullanımı farklılaşmalarına
olan etkileri ile ilgilidir. Etkiler, mekansal bazda bir CBS tabanlı
HÖ modeli çerçevesinde incelenmiştir. Araştırma, halihazırda
Izmir kenti için önerilen önemli bir ulaşım projesi (tüp geçiş
projesi ve çevre yolları bağlantıları) bağlamında konuyu ele almış ve projenin yakın çevresine etkileri ile sınırlı kalınmıştır.
Belirlenen parametreler bazında değerlendirmeler yapılmıştır. Mekansal kapsam olarak çalışma alanımız Izmir-Inciraltı
137
bölgesinden geçirilmesi planlanan Izmir Körfez Tüp Geçiş
Köprüsü’nün, bölgede gerçekleşecek bağlantı yolları çevresinde oluşabilecek rant artışlarına yol açıp açmayacağı ve bu tür
büyük yatırım kararlarının gayrimenkul değerlerini ne oranda
etkileyeceği ilgili bölge ile sınırlı olacaktır. Ayrıca, bu tür ulaşım projelerinin rantsal etkilerinin belirlenen yöntem ve parametreler üzerinden nasıl gerçekleşebileceği konusunda bir
yöntem denemesi amaçlanmıştır.
Çalışmanın temel hedefi, CBS tabanlı HÖ yöntemi kullanarak
önemli ulaşım proje ve yatırımlarının etki alanına giren arazi
kullanımlarındaki değişiklikleri inceleyerek farklı planlama yaklaşımlarıyla buradaki kentsel rantların değişimini tespit etmek
ve bunlara uygun geleceğe yönelik bir simülasyon sistemi (veya
şeması) geliştirmektir. Bu çalışma sonucunda, CBS tabanlı HÖ
yöntemi gelecekteki değişimin tahminlenmesinde ve alan kullanım değişiminin yönü, miktarı ve mekansal dağılımının kent
analizlerinde faydalı bir biçimde uygulanabileceği düşünülmektedir. Bunların yanında kullanılacak verilerin toplanması, düzenlenmesi, işlenmesi ve sonuçların çıktısı için bilgisayar ve
yazılım destekli bir aşamanın gerçekleşmesi gerekir. Bu da
çalışmamızın ikinci ayağını oluşturacak CBS tabanlı HÖ yönteminin işletilmesiyle mümkün olacaktır. Bu yüzden bu model ve
yöntem hakkında ilgili literatür incelenmiştir.
Ilgili Literatüre Genel Bir Bakış
Kent planlaması, rantın oluşmasında etkili olan bir girdidir ve
rantın kentsel alanlarda uygulandığı biçimiyle genel olarak iki
düzeydedir; Birincisi, kentsel kullanımların yerleşme ilkelerini
ve gelişmelerin niteliğini kesin olarak belirtmeksizin, toprağın
kullanım biçimini, başlıca kullanım bölgeleri ve ulaşım sistemi
temelinde belirleyen ve gelişmenin ana çizgilerini gösteren
nazım imar planıdır. Ikincisi, belirli bir gelişim için, süreç başlamadan önce geliştiricinin yerel planlama otoritesinden almak
zorunda olduğu planlama iznidir. Gelişmenin ana çizgilerini
belirleyen nazım planın aksine, gelişim sürecine ilişkin planlama izni durum temelinde değerlendirilir. Bununla birlikte
verilecek kararın nazım plana uygun olması gerekir (Keleş,
2004; Harvey, 1996).
Zaman içinde kent nüfusunun artması, artan nüfusun ihtiyaçlarının farklılaşması ve üretim ve bölüşüm ilişkilerinin değişmesi de kentin büyümesine ve dolayısıyla toprak kullanımında ve değerlerinde değişime yol açar. Bu da kent alanlarında
gelecekteki büyüme ve gelişme yönüne göre belli miktarlarda
yeni alan ihtiyacı yaratır. Koşulların değişmesi sonucu başlayan
gelişim süreci ya da imar faaliyetleri farklı biçimlerde kendini
gösterebilir. Bu süreçte, planlama sistemi büyük ölçüde emlak
piyasasının baskıları ve talepleri doğrultusunda örgütlenir ve
yapılanır. Yerel planlar oluşturularak ve imar denetim gücünü kullanarak toprak arzını sınırlayan yerel yönetimlerin bu
uygulamaları sonucunda toprak değerleri yükselebilir. Toprak
138
PLANLAMA
değerleri üzerindeki bu etkisinden dolayı planlamanın, bir bütün olarak toplumdan çok, emlak geliştiricilere ve yatırımcılara fayda sağladığı ileri sürülmektedir (Balchin ve Bull, 1987).
Bu durum planlama sisteminin toprak spekülasyonuyla çok
yakın ilişki içinde olduğunun kanıtı olarak değerlendirilmekte
ve planlama sisteminin gelir ve refah bölüşümündeki eşitsizlik ile kaynak kullanımındaki etkinsizliği artırdığı ileri sürülmektedir. Bu tespit, toprak sahiplerinin, geliştiricilerin ya da
spekülatörlerin planlamaya ilişkin gerekli izinleri alabilmek ve
süreci kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirebilmek için
merkezi ya da yerel yönetim düzeyindeki girişimlerine açıklık
getirmektedir (Evans, 1991).
maşıklık ve Coğrafya Bilgi Sistemleri teorisi üzerine; Batty ve
Xie (1994), Couclelis, (1997), Itami, (1994); Wolfram, (1984),
Benenson ve Torrens (2004), Torrens ve O’Sullivan (2001),
harita dinamikleri; Takeyama ve Couelelis, (1997), gelişen
kentsel formu; Xie ve Batty, (1997), kentsel arazi kullanım
dinamikleri; White ve Engelen, (1993, 1997), kentleşme biçiminin tahmini; Clarke ve Gaydos, (1998), bölgesel ölçekte
kentleşme; Li ve Yeh, (2002), Hutchinson, ve Batty (1986).
HÖ model yapısı özgün (heuristik) şekilde de modelleyenin
kurgusuna göre değişebilir. Ancak, ne tür bir model kurgusu
olursa olsun gerçekliği temsiliyet gücü test edilmelidir, ki bu
modelin temsil gücü ile ilgili ayrı bir konudur.
Kentte bulunan ticaret ve yoğun konut alanları rantın yoğunlaştığı alanlardır. Iş alanları, alışveriş merkezleri, manzarası,
havası, mimarisi daha kaliteli olan üst gelir gruplarının tercih
ettiği konut alanları tartışmasız kentsel rantın en yüksek olduğu alanlardır. Kent merkezine doğru yaklaştıkça kentsel
toprakların da değeri artmaktadır (Keleş, 2004). Ancak ulaşım
maaliyetlerine yönelik yatırım ve gelişmeler beraberinde kentin çevresinde arsa spekülasyonuna neden olmaktadır. Yatırım
ve gelişmelerin fazla olduğu sınırlı alanda, alan büyüyemediği
için yüksek rant değerlerinin görülmesi kaçınılmazdır. Büyümenin hızlı görüldüğü yerlerde sürdürülebilir planlamanın sağlanması için kentsel büyümenin kontrol altına alınması gerekir
(Kalabalık, 2011). Dahası, mevcut büyümenin izlenmesi ve ne
yönde gelişeceğinin ön görülmesinde simülasyon modellerinin
kullanılması önemlidir. Simülasyon modellerinin sonuçları ile
kentsel rantın kent bütününe olan gelecekteki etkilerinin ne
olacağını daha önceden farkına varmamızı sağlayarak gerekli
politikaların üretimine olanak sağlamaktadır.
Görüldüğü üzere, hemen tüm HÖ tabanlı modeller kent gelişiminin ve/ya arazi kullanış yer seçim ve dağılımlarının simülasyonları üzerine olmuştur. Halbuki, kentsel rant değerlemesi,
tahminlenmesi ve dağılım örüntüleri üzerine ve ayrıca önemli
mega projelerin sosyo-ekonomik, çevresel etkileri üzerine ve
rant etkileşimin kentin yerleşim yapısına, arazi kullanım örüntülerine etkileşimi üzerine yeterli çalışma olmadığı görülmektedir. Diğer yandan, rant dağılımlarının farklı etkenler bazında
(örn; mega ulaşım projeleri gibi sıçrama etki yaratabilecek), ve
hücrelerin zaman etkileşimli ve etkilerinin çok katmanlı parametrelere bağlı değişimi fazlaca incelenmemiştir. Orta ve uzun
vadede geleceğin değerlerinin tahminlenmesinde, sıçrama etkisi yaratabilecek önemli proje ve yatırımlar, kestirimi (önceden araya böylesi bir projenin girebileceğinin öngörülmemesi
nedeniyle) güçleştirmektedir. Artık, günümüz dünyasında
sadece mevcut eğilimelere göre tahminleme yapılamayacağı,
araya pek çok olay, teknolojik yenilik girebileceği ve dengeleri
altüst edebileceği bilinmektedir. Öyleyse, yeni tahminleme simülasyon modelleri, araya ne tür proje ve yatırımların girebileceği ve olası etkilerinin neler olabileceği biçiminde senaryobazlı yaklaşım yapısıyla mutlaka değerlendirilmelidir.
Günümüzde kent ile ilgili modellemeler genellikle mekansal simülasyon yöntemleri kullanılarak yapılmaktadır ve bu yöntem
özişlem düşüncesi üzerine kuruludur. HÖ, arazi kullanımındaki değişimlerin etkisiyle mekansal simülasyon modellerinde
yaygın olarak uygulanmaktadır (Ayazlı, 2011). HÖ, sistemlerin
kaotik hareket kalıplarını meydana getirmek için bileşenlerin
beraber hareket ettiği modellerdir (Packard, 1985). Mekansal
yayılma ve kentsel kullanımındaki değişimlerin modellenmesinde en çok kullanılan yapı, iki boyutlu hücrelerden oluşmuştur.
Sonrasında üç boyutlu HÖ yöntemleri de çıkmıştır Liu, 2009).
HÖ, 1970’li yıllarda modelleme yöntemi olarak kullanılmaya
başlarken, şehircilik alanında özişlem kullanımı on yıl gecikmeli olarak 1980’li yıllarda başlar. Modellemenin önemli bir
aracı olarak CBS uygulamalarındaki raster analiz teknikleri ile
birlikte sayısal arazi kullanım haritaları, uydu fotoğrafları HÖ
için altyapı oluşturur. Hatta bazı CBS yazılımları içerisinde yer
alan hazır hücresel işlem modülleri sayesinde, kentsel arazi
kullanım değişimi veya ileriye yönelik kestirimlerin ve kentsel
simülasyonların yapılması daha kolay hale gelmiştir. Bu alanda
öne çıkan araştırmalar konularına göre şöyle sıralanabilir; kar-
Izmir Körfez Tüp Geçiş Projesi ve Inciraltı Çalışma
Alanı
Izmir Körfez Tüp Geçiş Projesi, Izmir’de planlanan en önemli
fakat en tartışmalı ulaşım yatırımlarından biridir. Trafik süresinin kuzey-güney bağlantısı açısından en aza indirilmesi, özellikle kent merkezinde yoğunlaşan trafik sıkışıklığının önlenmesi, yakıt maliyetinin ve hava kirliliğinin azaltılması, vapur ve
feribot gibi alternatif ulaşımın sağlanması, arazi kullanımının
çeşitlendirilmesi ve bütünleştirilmesi açışından önem arzetmektedir. Önerilen proje, kuzeyde Çiğli/Sasalı kavşağından
başlayarak köprü ile körfez ortasına kadar devam eden ve bir
ada ile birleşerek sonrasını bir tünel ile devam eden ve Inciraltı Bölgesi’nden Izmir Çeşme Otoyolu’na bağlanacak olan bir
tür köprü projesidir. Proje kapsamında 12 km otoyol, 16 km
raylı sistem öngörülmekte, bunlarla birlikte kuzeyde 4.2 km
uzunluğunda köprü, 800 m. bir yapay ada ve 1.8 km tüp tünel
olarak öngörülmektedir (Şekil 1). Tünel kesitleri; karayolu 2x3
Hüseyin Mert Arslan, Yavuz Duvarcı
139
Şekil 1. İzmir Körfez Tüp Geçiş Projesi - genel vaziyet planı (TMMMB, 2015).
izli olup, raylı sistem 2x1 izli olarak yaklaşık 43.40 m. genişlikte
ve 32 m. derinlikte 9.90 m. yüksekliğindedir (TMMMB, 2015).
koruma amaçlı “EXPO planı” (yapılaşmaya ve ranta açan) ve
(c) nazım imar planını baz alan durumlardır.
Seçilen çalışma alanı Inciraltı Bölgesi; Balçova ve Narlıdere
Ilçelerinde yer almakta olup; Izmir-Çeşme otoyolonun kuzeyinde, Izmir Körfezi’nin güneyinde yer almaktadır. Yönetim
açısından Balçova Belediyesi’ne bağlı, Inciraltı ve Bahçelerarası
Mahalleleri olmak üzere iki mahalleden oluşmaktadır. Yaklaşık 700 hektar bir ovalık alan içeren alanın toplam büyüklüğü
1200 hektar civarındadır (Izmir Büyükşehir Belediyesi, 2014).
Inciraltı Bölgesi, 1., 2. ve 3. derece sit alanlarının içinde bulunduğu ve kent ormanına sahip olduğu bir alandır (Şekil 2).
Bu alan sera ve dikili tarım üretiminin yapıldığı kentin önemli
rekreasyonel mekanlarındandır. Şehir merkezinin körfez kıyı
kesiminde yapılaşmanın en az olduğu Inciraltı bölgesi planlama
açışından uzun yıllar Izmir’in en tartışma alanıdır. Önemli planlama kararlarından biri de Inciraltı Bölgesi Nazım Imar Planıdır. Alan turizm ve kentsel kalkınma projeleri açısından önemli
bir planlama konusu olmuştur. Bölgede önemli etkilere yol
açabilecek bir proje olan Izmir Körfez Tüp Geçiş Projesi de
bu karar içinde yer almaktadır. Yapılan araştırmalar projenin
hem Inciraltı Bölgesi’nde kentsel rant artışlarına hem de ekolojik yapının bozulmasına yol açacağı düşünülmektedir (Egercioğlu, 2015). Bu çalışmada, şimdiye kadar düşünülen üç ayrı
planlama çalışmasına göre farklı yaklaşımların izdüşümünün
etkilerinin ele alınabileceği üç ayrı senaryo üzerinden, kentsel
rant (gayrimenkul değer) artış (veya azalış) tahminlemesi her
senaryo özelinde farklı HÖ hesaplama rutinleri üzerinden ele
alınmıştır. Senaryolar, (a) mevcut yürürlükteki plan (trend), (b)
Materyal ve Yöntem
Çalışma, temelde kentsel rant kavramının incelenmesi, emlak
değerlerine etki eden faktörlerin belirlenmesi, CBS tabanlı
HÖ yönteminin kullanımına dair genel ilkelerin tespiti ve Izmir Körfez Tüp Geçiş Projesi’nin bilgisi ile başlamıştır. Veri
olarak, Balçova ve Narlıdere Belediyeleri’nden 2006, 2011 ve
2016 yılı vergiye esas rayiç bedel değerleri elde edilmiştir. Veriler toplandıktan sonra, ArcGIS 10.3’te HÖ hücreleri bazında
sayısallaştırılmıştır. Bundan sonra, arazi kullanımı kararları da
Inciraltı Bölgesi’nin mevcut arazi kullanımı, Nazım Imar Planı
arazi kullanım kararları ve EXPO Planı arazi kullanım kararları
temelinde sayısallaştırılarak kodlanmıştır.
Diğer yandan, Inciraltı Bölgesi’nin emlak değerlerine etkide bulunan temel faktörlere odaklanılmıştır. Bunlar mevcut
eğilim, Izmir Körfez Tüp Geçiş Projesi etkisi, ulaşım ve arazi
kullanım faktörleri, komşu hücre etkisi (ve bununla ilgili geçiş kuralları), koruma kararı ve açıklık faktörleri olarak belirtilmiştir. Ortaya konulan formül, aralarındaki gravimetrik
analizi belirlemek için faktörler için katsayılar gerektirir. Anketle elde edilen bilgiler doğrultusunda Balçova ve Narlıdere
Ilçeleri’nde yer alan emlak danışmanları tercih edilmek üzere
1 ile 7 arasında değişen Likert ölçeğine göre ağırlık katsayısı
ve olası etki değerleri oluşmuştur. Sonuçlar histogramlarda
incelenmekte ve faktörlerin katsayıları Likert Ölçeği diyag-
PLANLAMA
140
Şekil 2. İnciraltı bölgesi koruma alanları ve grid sistemine göre çalışma alanı.
ramının yüzde seviyesine çevrilmesi ile hesaplanmaktadır.
Ancak, çalışmanın dar kapsamında modelleme çabasına gidilmemiş ve parametrik kalibrasyon değerlerinin eldesine
girişilmemiştir.
Temelde çalışma rantsal değer artışlarının hem mevcut durum için hem de bilhassa gelecekteki t+1, t+2, t+3, ..., t+n
zamanları için olabilecek değerlenmelerin belirlenen parametrelere (faktörlere) ve katsayılara bağlı olarak en makul biçimde tahmin edilebilmesine hizmet etmek üzere kurgulanmıştır.
Bu anlamda, tahminlemede en uygun zaman-mekansal değişim (simülasyon) yönteminin özellikle kentin (veya kentin bir
bölgesinin) zaman ve mekan boyutlarına hitap edecek şekilde
tespiti, ki bunun için en gelişmiş HÖ yaklaşımının literatürde
kullanılan tekniklerin değerlendirilmesi sonucunda yeniden
kurgulanarak, özgün bir tahmin yönteminin ortaya çıkarılması
gereklidir ve en iyi temsil gücü olabilecek parametrelerin tespit edilmesi önemlidir.
Emlak değerleme tekniklerinden de faydalanarak, mevcutta
bir mülk değerinin tespitinde kullanan yöntem ve teknikleri
de kullanmayı amaçlayan proje yöntem önerisi ile gerçekte sadece mevcut durum (emlak) değerlemenin ötesinde gelecek
zaman dilimlerinde de (ve senaryo-bazlı parametreler bazında) bu değerlerin ne olacağının tespiti en önemli getirilerdendir. Ancak rant olgusunun en önemli boyutu olan spekülatif
değerlenme, komplike bir psikolojik süreç içermesi nedeniyle
kapsam dışı bırakılmıştır (Duvarcı, 2018).
Çalışmanın, rantın modellenmesi dışında diğer temel işlevi ise,
yüksek rantların bir anda beklenti ötesinde “sıçrama etkisi” biçiminde oluşmasına neden olabilecek önemli ulaşım projeleri gibi
mega projelerin etkilerinin de model kapsamında içselleştirilmesidir. Zira, mega proje ve yatırımlarla gelen “sıçrama” etkiler,
bir anda ortaya çıkmaları ve genelde plan dışı (özellikle devlet
projeleri veya başka nedenlerden “araya girerek”) sürpriz gelişmeler olmaları nedeniyle, değerlerin normal seyrinin dışında
dışsal bir etki olarak bilinen (normal trende göre tahminlenen)
ortama müdahil olmaktadırlar. Bu nedenle normalde, orta ve
uzun vadeli tahminlerde, araya girmeleri, tahminlerin zorlaşmasına ve rant değerlenmelerinde dengesizliklere, tahminde de belirsizliğe yol açarlar ve bu kaotik etkiler tüm kent çapında dahi
hissedilebilir. Bu anlamda daha mekanik ve sabit yer bazlı emlak
değerleme sürecine kıyasla daha karmaşık ve spekülatif rant
değerleme arasında kıyaslanabilir bir fark oluşur. Çalışmamızın
model kurgusu içerisinde, yine, Izmir Körfez Tüp Geçiş Projesi
gibi henüz uygulanmamış ama uygulanması yakın zamanda düşünülen önemli bir projenin özellikle bu tür araya giren mega
proje etkisine örnek olarak, düşünülmesi ve kentsel rantlara ne
tür bir sıçrama etkisi yapabileceğini yine CBS tabanlı HÖ düzeneğinde irdelemek yeni ve önemli yaklaşımlardan biri olacaktır.
Hücresel Özişlem Yöntemi
HÖ’de her hücre belli bir “durum”a (state) sahiptir ve bu
durum çevresindeki hücrelerden etkilenmektedir. Kentsel tabanlı HÖ modellerinde, hücrenin durumu arazi kullanım türü
veya kentsel arazi olarak vasıflandırılabilir.
Hüseyin Mert Arslan, Yavuz Duvarcı
141
Şekil 3. Anket uygulanan emlak danışmanlarının lokasyonları.
Komşuluk, hücrenin etkileşimde bulunduğu diğer hücrelerden oluşan kümeyi ifade eder. Von Neumann’ın çalışmasında
(1966), kuzey, güney, doğu ve batı yönlü komşuluklar kullanılırken; Moore’un çalışmasında ise, kuzeydoğu, kuzeybatı,
güneydoğu ve güneybatı yönlerindeki komşuluklar da kullanılmıştır (Moore, 1964).
Geçiş kuralları, hücrenin mevcut durumuna ve komşularının
durumlarına nasıl yanıt vereceğini gösterir. Bu kurallar, sistem
modelleme sürecini temsil ettikleri HÖ’in anahtar bileşenidir
(White vd., 1997). HÖ geçiş kuralları benzer olup, tüm hücrelere eş zamanlı uygulanmaktadır. Bu nedenle zaman faktörü
en önemli parametrelerden biridir. Yalnız bu esnek bir kuraldır
ve kullanıcı tarafından diğer hücreler için başka zamanlar da sınırlandırılabilmektedir. Kurallar özişlemin zamanı ile uygun bir
şekilde çalışır, gelen bilgi neticesinde durumunu doğrulayacak
olan özişlemin belirli bir zaman aralığına bağlıdır (Hutchinson
ve Batty, 1986). Kendi çalışmamızda, parametre ağırlıklarını
belirlemek amaçlı, çeşitli katmanlara göre yapılan anketler emlak danışmanlarının verdiği cevaplar sonucu likert değer olarak toplanan veriler, yüzde katsayı değerlerine dönüştürülerek
değişkenlerin ağırlıkları faktör çarpanları olarak kullanılmıştır.
Kullanılan temel parametreler; arazi kullanımı ve yoğunluğu,
arazi kullanımlarının kentsel ranta getirisinin önemi, çevresinin açık ve ferah olmasının etkisi, sit alanlarının emlak değer
artışlarına etkisi, kentin alt merkezlerine uzaklıklığın (Konak,
Karşıyaka, Bornova vb.), erişebilirliğin (toplu taşıma durakları vb.), bağlantı yollarının, anayola yakınlığın ne derece etkili
olduğu, yapımı planlanan köprü projesinin genel olarak emlak değerlerine olası etkisi, belirli bir mesafedeki (400 m.)
yerlerin birbirlerine etki oranı, donatı ve kentsel kullanımların (AVM, otopark, hastane, park vb.) yakın mesafedeki (400
m.) yerlerin emlak değerine etkisi olmak üzere, sekiz sorudan oluşan 7’li likert tekniğinin kullanıldığı bir anket çalışması
ile belirlenmiştir.
Bölgedeki emlak danışmanlarıyla (Şekil 3) yapılan anketler
sonucunda hücresel etkilerin hesaplamaları yapıldığında, formüllerdeki kategorik faktörlerin ortalama (tüm emlakçıların
cevap değerleri ortalaması) değer yüzdeleri faktör değeri
olarak kullanılmıştır.
Arazi kullanımı ve yoğunluğu toplamı; ticari faaliyet, yerleşim
alanı, kamu ve çalışma alanı ve kırsal alan toplamı; kentsel alanlara uzaklık, bağlantısallık (connectivity) kentlere olan uzaklık
ve toplu taşımaya olan uzaklık gibi kendi içindeki kategorilerle
toplamda %100 olarak tamamlanmıştır (Şekil 4). Anketlerden
elde edilen veriler kullanılmadan önce, istatistiki tutarlıklıkları
açısından histogram dağılımlarına bakılmış ve ayrıca varyans,
standart sapma değerlerine de bakılarak verilerin normal dağılım sergileyip sergilemedikleri incelenmiştir. Anketlerden elde
edilmiş olan söz konusu katsayı çarpanları her faktörün ne
derece etkili olduğu hususunda bilgi sağlanmıştır.
Literatürde, erişilebilirlik, arazi kullanım yoğunluğu vb. emlak değerlerini etkileyen rant parametreleri incelenmiş olup,
bunlar baz alınarak yeni bir yorumla hesaplamaya gidilmiştir.
Yoğunluk ve büyük ölçekli kentsel kalkınma projeleri ile olan
etkiyi incelemek için komşuluk etkisini de eklemek gerekir
(Gonzále, 2015). Bunun yanında kentsel merkezlere uzaklık,
kentsel olanaklara olan uzaklık ve arazi kullanımı da önemlidir
(Blecic vd., 2012). Bunların yanı sıra, komşuluk etkisi çoğunlukla HÖ yöntemi ile ilişkili olan hücre etkisine dayanmaktadır
(White ve Engelen, 1993; White vd., 1997).
Belirlenen çalışma alanlarında CBS tabanlı HÖ ızgara (258
hücre) düzeneği kurularak, farklı senaryolar bazında (bir senaryo Izmir Körfez Tüp Geçiş Projesi’nin uygulanacağı kabulüne göre, bölgeye rant etkilerinin olacağı, bir senaryo projenin
uygulanmayacağı ve mevcut eğilimlerin devam edeceği kabulü,
ve diğer senaryoda da farklı bir nazım imar uygulamasının olacağı kabül ve daha fazla senaryo gerektiğinde eklenebilecektir), her bir “senaryoya özgü” farklı parametre ve katsayıların
belirleneceği bir yöntem yaklaşımı çalışılmıştır (örneğin, bir
senaryoda körfez tüp geçişi var diğerinde ise yok).
Geçmişteki eğilim bilgisinin de değerlendirileceği biçimde t0
mevcut zamanın (2016) gerisinden de t-1 (2011), t-2 (2006),
... t-n “koşullandırma” eğilim belirleme parametresi elde edilir.
PLANLAMA
142
Donatı alanları ve kentsel kullanımların etkisi
%86
Yakın mesafe (400 m) etkisi
%86
Köprü prejesinin etkisi
%93
Anayola yakınlık
%24
Bağlantı yolları
%23
Erişebilirlik
%100
%27
Kentin alt merkezlerine uzaklık
%26
Sit alanı etkisi
%54
Açıklık/Ferahlık
Kırsal nitelikteki kullanımlar
Kamusal alan/Çalışma alanı
Konut alanları
%92
%15
%20
%100
%30
Ticari aktivite
%35
Arazi yoğunluğu
%50
Arazi kullanımı
%50
%100
Şekil 4. Anket sonuçları ve simülasyonlarda kullanılacak katsayı değerleri.
t0 zamanın değerleri mevcudun değeri olup halihazırda bilinen
rant değerleridir (mevcut emlak değerleri, rayiç bedel, vergiye
esas kamulaştırma bedelleri vb.) sonrasında da t+1 (2021),
t+2 (2026), t+3 (2031), ... t+n zamanlarında rant değerlerinin tahminlenmesi için söz konusu eğilim parametresiyle birlikte ek olarak geleceğin tahminlemesine etki edecek diğer
faktörler birer girdi olarak formüle eklenir. Tüm hesaplamalar
temelde hücre-bazlı devam eder, ancak gerektiğinde bölgecik
bazında (zonal) diyebileceğimiz daha toplu (benzer karakteristikleri haiz hücre grupları bazında, örn; ticaret, kamu, donatı
alanları vb.) hesaplama da söz konusudur (Şekil 5).
Buna göre temelde lineer yapıdaki gelecek rantı:
Rt+n=R0. f (Fx)+Tx
Rt+n: tahminlenmesi istenen gelecekteki n sonrası dönemin
rant değeri (hücre bazında m2 başına)
R0: mevcuttaki rant değeri (emlak rayiç değeri)
f (Fx): belli bir x sayıda faktörün (parametre) içerildiği faktörlerin fonksiyonu (F, 0’dan ve 1’den büyük olabilir)
Tx: belli bir x sayıda değere doğrudan eklenen diğer etmenler
ek değerleri
Ele Alınacak Temel Parametreler
F(Fx) parametreleri (fonksiyona her parametre için 0<F>1
arasında faktör çarpanı olarak tespit edilip girilen değerdir,
sonuçta 1’den az olursa rant değerini azaltan, 1’den çok olduğunda rant değerini artıran bir çarpan) her biri ayrı ayrı
hesaplanır (Şekil 6) ve hesaplamada alt-parametreler vardır:
a) Ulaşım faktörü:
f(tr)=kf(c)+l(dmc)+m(da)
tr: ulaşım faktörü
c: bağlantı (connectivity index) faktörü
dmc: ana merkezlere olan uzaklık (dk)
da: kentsel olanaklara olan uzaklık
b) Bağlantısallık (connectivity) alt faktörü:
x: yolların toplam uzunluğu
n: bölgedeki hücre sayısı
t: zaman
t+1: 1/1000 ölçekli Inciraltı Bölgesi Koruma Amaçlı Imar Planı
(EXPO)
c) Şehrin ana merkezlerine olan uzaklık alt faktörü:
(zaman cinsinden)
dmc: ana merkezlere olan uzaklık (dk)
t: zaman
t+1: 1/1000 ölçekli Inciraltı Bölgesi Koruma Amaçlı Imar Planı
(EXPO)
d) Diğer kentsel kullanımlara olan uzaklık alt faktörü:
(m2 cinsinden)
da: kentsel kullanımlara olan uzaklık
t: zaman
t+1: 1/1000 ölçekli Inciraltı Bölgesi Koruma Amaçlı Imar Planı
(EXPO Plan)
e) Arazi Kullanım Faktörü:
f(lu)=1+(1.lj)
lj=f(t+1)–f(t)
f(lu): arazi kullanım faktörü değeri
lj: arazi kullanım katsayılarının t+1 zamanındaki değişimi
f(t): t zamandaki arazi kullanım tiplerinin katsayısı (ticaret, konut alanı, kamusal, vb.)
Hüseyin Mert Arslan, Yavuz Duvarcı
143
Şekil 5. Örnek HÖ planı ve zonal hücrelerin gösterimi.
f) Koruma alanı etkisi:
•
x: sit alanının belirlenen katsayısı
n: bölgedeki hücre sayısı
s: sit alanı hücre sayısı
g) Izmir köprü tünel geçiş projesinin etkisi:
KTG: köprü tünel geçişi etkisi
g: tüp geçiş projesinin genel etkisi (% olarak)
Ri: sit koruma alanı ve/veya kamu kullanımının olduğu etkilenmemiş hücreler
h) Komşu hücre etkisi:
nhi(nskk): sitleri çevreleyen ve/veya kamu alanı olmayan hücrelerin sayısı
Rh(i): ele aldığımız komşu hücrelerinin emlak rayiç değeri
TKHi: komşu hücrelerin etkilerinin toplamı
Eit+1 KH: komşu hücrelerin etkisinden aldığı değerler toplamı
Tx Eklenti değer parametreleri:
• Hücresel etkileşim, HÖ’nin kendi doğal “işlem” parametresidir. Burada özgün kabullere göre hesaplanan değerler
hücrede f(Fx) olarak bulunan değerlere doğrudan ekleme
yapılan “ekleme” değeridir.
• Kamusal alan, veya sit koruma alanı kararlarının olup olmaması,
• Baz eğilim (trend) etkisi de eğim değeri oranında (örn; her
yıl ortalama min. %10 mutlak artış varsa) genelde doğru-
dan eşit oranlarda her hücreye eklenir (tüm bölgeye eşit
düzeyde yansıması gereken parametre olarak)
Sıçrama etkisi yaratabilecek mega proje etkisi de görüldüğü dönem, bu etkinin kabul edildiği senaryolarda f (Fx)
değerine eklenir.
Sonuçta tüm bu faktörler ve bahsi geçen etkiler temelde aynı
anda birbirinden bağımsızmışçasına hücrede t (x) zamanı için
işleme alınırken, diğer yandan, aynı anda ve sonraki anları etkileyecek biçimde komşuluk kuralları işleme alınacaktır.
Coğrafi temsil, küme hücreleriyle yapılmıştır. Arazi kullanımları ve korunan alanlar, kümelenmiş-hücreler olarak
temsil edilmiştir (örn; K1: konut alanı bölgesi zonu, D1:
donatı bölgesi zonu) Daha sonra, imar sistemine aktarılırlar
(Şekil 7). Düzenli ızgara sistemi; standart ızgara yapısını,
hücresel alanı homojenleştiren, süreci analiz eden verileri
basitleştiren, arazi kullanımı ve haritalama için kümelenmiş
(zonlu) bir yapıya sahip olup, sokaklardaki değer değişikliklerini kiralamak için 200 m mesafeye (4 ha) koordine edilmektedir.
Yöntemin basit ve temel kuralı, her bir parametre etken değerinin ayrı ayrı hesaplanması ve her hücre için toplam değerin bulunmasıdır. Rant ile ilgili tespitler yapabilmek, bölgedeki
emlak değerlerindeki değişimi görebilmek ve geleceğe dair yorumlar yapabilmek, olguyu ve ilgili sistemleri açıklayıcı model
geliştirmek, parametreleri belirlemek ve bu parametrelerin
her senaryo bazında değiştirerek rant tahmin sonuçlarını belirleyebilmek burada temel hedeftir.
HÖ Simülasyon Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Çalışmada faktörlerin etkilerini ölçmek için hazırlık sürecinin tamamlanmasından sonra, t+1, t+2 ve t+3 dönemlerini
PLANLAMA
144
Şekil 6. Örnek HÖ planı üzerinde hesaplanan emlak rayiç değerleri (TL cinsinden).
323.62 TL) yılından 2011 (emlak değeri ortalaması 767.81
TL) yılına kadar %250’dir; 2011 yılından 2016 (emlak değeri
ortalaması 1119.61 TL) yılına kadar %120’dir. Bu nedenle,
bu araştırma için genel trend eğilimi beş yılda ortalama %60
olarak varsayılmıştır. Bu trende göre t+1 (2021) zamanında tahmini ortalama emlak değeri 1791.37 TL olurken, t+2
(2026) için zaman içinde 2328,78 TL, t+3 (2031) için 2678,1
TL olacaktır.
Şekil 7. Arazi kullanımının kümelenmiş hücreler ile gösterimi.
ölçmede mevcut plan, Nazım plan ve EXPO Planı için ayrı
hesap şemaları uygulanmıştır. Daha sonra, tahminlenen değerler sınıflandırılır ve her bir sonuç, tanımlayıcı istatistiklere göre değerlendirilmiştir. Bütün ölçüm ve karşılaştırmalar
tamamlandıktan sonra, kentsel rantın göz ardı edilmesi,
rantta direnme ve ranttan yararlanma gibi farklı açılardan
üç çeşit planlama yaklaşımı senaryoları üretilmiştir (Şekil
8). Faktörlerin, etkilerini belirleyebilmek için formülasyonda farklı zamanlarda eklemeler yapılmıştır. Bu kapsamda,
trend faktörü, körfez geçiş projesi, ulaşım ve arazi kullanım
faktörleri t+1 tarihinde eklenmiştir. Ayrıca, trend faktörü,
koruma alanı faktörü ve komşu hücre etkileri t+2’ye dahil
edilirken; eğilim ve komşu hücre etkisi t+3 zamanında dahil
edilmiştir.
Eğilim artışı, mevcut planlama durumunda (1. senaryo),
çalışmada doğrusal olarak kabul edilirken, belediye vergi
değerindeki ortalama artış 2006 (emlak değeri ortalaması
Nazım Imar Planı’nı (2. senaryo) ele aldığımızda, projenin olmadığı varsayımına göre belirli faktörleri hesaba katarak yaptığımız simülasyon senaryosunda, proje gerçekleşmese bile CBS
tabanlı HÖ ile yapılan simülasyonlarda, yıllara göre arazi değeri, konum, eğilim, komşu hücre etkisi baz alındığında emlak
rayiç değerlerinin arttığı gözlemlenmiştir. Bu artış, K. Marx’ın
da değindiği emek dışındaki artı değerden gelmektedir (Marx,
1998). Nazım Imar Planı simülasyon senaryosunda, diğer iki
plana göre kentsel rantta büyük farklılıkların olmadığı gözlemlenmiştir. Yani neredeyse eşit dağılımın yapıldığını ve eşitsizliğe
neden olmayacağı söylenebilir.
Son olarak EXPO Planı ile (3. senaryo), diğer iki simülasyondan farklı olarak daha fazla konut ve ticaret alanına sahip
bir arazi kullanım düzeniyle birlikte t+1 zamanda ortalama
emlak değeri 8.159 TL, t+2 zamanda ortalama emlak değeri
18.659 TL ve t+3 zamanda ise ortalama emlak değeri 33.912
TL gibi ciddi bir emlak artış değeri olup, mevcut plana kıyasla bu oran yaklaşık 20 kat fazladır. Bu oran her yerde eşit
bir dağılım göstermemektedir. Örneğin t+3 zamanı olarak
nitelendirdiğimiz 2031 yılı simülasyonunda minimum emlak
rayiç değeri 5.518 TL iken maksimum emlak rayiç değeri
192.168 TL olarak hesaplanmıştır. Bu da Inciraltı Bölgesi’ni
ciddi rant sorunlarıyla karşı karşıya bırakmaktadır. Rant sorununa yol açan faktörlerin hangilerinin öne çıktığı konusu
ayrı bir çalışmada ele alınarak değerlendirilecektir.
Hüseyin Mert Arslan, Yavuz Duvarcı
145
Şekil 8. Üç farklı planlama senaryonun karşılaştırılması.
Sonuç
Bu çalışma kapsamında henüz gerçekleşmemiş fakat gerçekleşme ihtimali yüksek olan büyük ulaşım projelerinin (burada
Izmir Tüp Geçiş Projesi) kentsel rantlara ne derece etkide
bulunup bulunamayacağı irdelenmiş, dolayısıyla kent yapısına
olabilecek değişikliklerin, değişen rantlar üzerinden okunabilirliği sağlanmıştır. Söz konusu olası değişim, tüm çalışma alanı
küçük hücrelere bölünmek suretiyle ayrıca bu hücrelerin kendi aralarındaki etkileşiminin de zaman içinde ele alındığı biçimde özgün HÖ şeması bazında CBS kullanılarak gözlenmiştir.
Bu şekilde, aynı zamanda, HÖ tahminleme süreci hem kesikli
zaman boyutunda gözlenebilmiş hem de CBS uygulamasına
entegre edilebilmiş (ki, plancıların kolayca ele alabileceği şekilde) ve senaryo bazında değerlendirmeler elde edilebilmiştir.
Bugüne değin gerek rant baskılarını önleyici gerekse rant-bazlı
planlama yaklaşımlarıyla Inciraltı Bölgesi gibi hassas alanlar
ilgi odağı konumuna gelmiştir. Izmir’in batı aksında yer alan
Inciraltı-Sahilevleri bölgesi artık mevcut haliyle ve bunun yanında rant baskılarından uzak tutacak şekilde korumak pek
mümkün görünmemektedir. Tartışmalı bölgenin örnek çalışma
alanı olarak ele alındığı çalışmamızda, çeşitli faktörlere dayalı
olarak rant tahminlemesi CBS tabanlı HÖ yöntemi kullanılarak denenmiş ve üç farklı plan bazında üç senaryo üzerinden
çıkan değerler karşılaştırılmıştır. Geleceğe ilişkin tahminleme
ise bugünden başlayarak (2016) beşer yıllık üç ardışık dönem
için yapılmıştır. Özellikle turizm gelişimi eksenli “EXPO Planı”
senaryosunda Izmir Tüp Geçiş Projesi’nin emlak değerlerine
olabilecek sıçrama etkisi de ele alınmış ve özellikle projede
belirtilen tüp geçişe bağlantı yolları üzerinde rant artışları
tespit edilmiştir. Her üç senaryoda da rantlar artış göstermiş
ancak kimisinde aşırı düzeyde artışlar, üstlendikleri paramet-
relere göre de makul düzeyde artışlar kaydedilmiştir. Burada
elde edilen bulgular, temelde belirlenen yöntemin ne derece
işlevsel ve planlamada ne derece kullanışlı olabileceği üzerinedir. Özellikle, yöntemin, arazi kullanım-ulaşım (EXPO, nazım
imar, vb.) plan kararlarına göre rantların ileride nasıl değer
alabileceğine olan yol göstericiliği, gelecekteki kentsel oluşumlara olası etkileri ve bu anlamda, planlamada bir karar-destek
aracı olarak kullanılabilirliğinin olabileceği vurgulanmıştır. Yöntemin işe yararlılığı üzerinde durularak, spesifik bulguların ne
olduğu şimdilik bu çalışmada ele alınmamıştır. Çıkan sonuçların gerçekliği test edilmemiştir, yani önerilen modelin sınaması
henüz yoktur. Böylece, söz konusu tahminlenen öneri plan ve
özellikle büyük projelerin (şimdilik kesinliği söz konusu olmasa da) gelecekteki rantsal etkilerinin çevresel/sosyal etkileri
irdelenebilir, ki ileride yöntem bir CBS-tabanlı bir (eklenti)
yazılım uygulamasına dönüştürülebilir.
Teşekkür
Bu çalışmanın veri toplama ve işleme aşaması, Izmir Yüksek
Teknoloji Enstitüsü Şehir Planlama Anabilim Dalı Yüksek Lisans Programı CP 502 – Planlama Stüdyosu öğrencileri Hilal
Alıpatar, Kardelen Ekin Şahin, Gökçe Demircan, Ezgi Gül Erdem tarafından gerçekleştirilmiştir.
146
KAYNAKLAR
Ayazlı, İ. (2011). Ulaşım Ağlarının Etkisiyle Kentsel Yayılmanın Simülasyon
Modeli: 3. Boğaz Köprüsü Örneği. (Yayımlanmamış doktora tezi). Yıldız
Teknik Üniversitesi, İstanbul.
Balchin, P., Bull, G. (1987). Regional and Urban Economics. London, UK,
Harper & Row Ltd.
Batty, M., Xie, Y. C. (1994). From Cells to Cities. Environment and Planning
B, 21, 31–48.
Benenson, I., Torrens, P. M. (2004). Geosimulation: Object-based Modeling
of Urban Phenomena. Computers, Environment and Urban Systems, 28,
1–8.
Blecic, I., Cecchini, A., Trunfio, G. A. (2012). Parallel Simulation of Urban
Dynamics on the GPU. International Conference on Computational Science and its Applications (ICCSA), Omaha, USA, 4–6 June.
Clark, K., Hoppen, S., Gaydos, L. (1997). A Self-Modifying Cellular Automaton Model of Historical Urbanization in the San Francisco Bay Area,
Environment and Planning B, Vol. 24, 247–261.
Clarke, K., Gaydos, L. J. (1998). Loose Coupling a Cellular Automaton Model
and GIS: Long-term Urban Growth Prediction for San Francisco and
Washington/Baltimore. International Journal Geographical Information
Science, 12, 699–714.
Couclelis, H. (1997). From Cellular Automata to Urban Models: New Principles for Model Development and Implementation. Environment and
Planning B, 24, 165–174.
Duvarcı, Y. (2018). Rantın Elli Tonu. Ankara: Gece Kitaplığı Yayınevi.
Egercioğlu, Y., Ercoşkun, Ö. (2015). İzmir’de Sürdürülebilir Kentsel Planlama
İçin Expo Alanının Sunduğu Riskler ve Fırsatlar. Planlama Dergisi, 15,
8–20.
Evans A. W. (1991). On Monopoly Rent. Land Economics, 67, 1–14.
Gonzále, P. B., Gómez-Delgado, M., Benavente, F. (2015). Vector-based Cellular Automata: Exploring New Methods of Urban Growth Simulation
with Cadastral Parcels and Graph Theory. CUPUM 2015, International
Conference on Computer in Urban Planning and Urban Management,
Cambridge, USA, 7–10 July.
Harvey, J. (1996). Urban Land Economics. London, UK, Macmillan.
Hutchinson, B., Batty, M. (1986). Advances in Urban Systems Modelling, Urban Transport Planning: A Development Approach. Dimitriou H. (Ed.).
United Kingdom: Routledge.
Itami, R. (1994). Simulating Spatial Dynamics: Cellular Automata Theory.
Landscape and Urban Planning, 30, 24–47.
İzmir Büyükşehir Belediyesi (2014). Balçova Turizm Merkezi İnciraltı Kesimi
Raporu. İzmir.
Kalabalık, H. (2011). İmar Hukuk Dersleri (3. Baskı). Ankara: Seçkin Yayıncılık.
Keleş, R. (2004). Kentleşme Politikası. Ankara: İmge Kitabevi.
Landis, J. (1995). Imaging Land Use Features: Applying the California Urban
Futures Model. Journal of American Planning Association, 61, 438–457.
Li, X., Yeh, A. (1998). Modeling Sustainable Urban Development by the Integration of Constrained Cellular Automata and GIS. International Journal of Geographical Information Science, 2000, 14, 2, 131–152.
Li, X., Yeh, A. (2002). Neural-Network-based Cellular Automata for Simulating Multiple Land Use Changes Using GIS. International Journal of
Geographical Information Science, 164, 323–343.
Liu, L., Wang, X., Eck, J., Liang, J. (2005). Simulating Crime Events and Crime Patterns. Editor: Wang F. Geographic Information Systems and Crime Analysis, 198–213, USA: Northern Illinois University.
Liu, Y. (2009). Modelling Urban Development with Geographical Information Systems and Cellular Automata. London, UK: CRC Press, Taylor
& Francis Group.
Marx, K. (1998). Artı Değer Teorileri. Çeviri: Yurdakul Fidancı, Sol Yayınları,
Ankara.
PLANLAMA
Meaille, R., Wald, L. (1990). Using Geographical Information Systems and
Satellite Imagery within a Numerical Simulation of Regional Urban
Growth. International Journal of Geographical Information Systems, 4,
445–456.
Moore, E. (1964). The Firing Squad Synchronization Problem, Sequential
Machines. Editor: Moore E. (Ed.), Addison-Wesley, Reading, 213–213,
MA.
Packard, N., Wolfram, S. (1985). “Two-Dimensional Cellular Automata. Journal of Statistical Physics, 38, 901–946.
Sui, D., Zeng, H. (2001). Modeling the Dynamics of Landscape Structure in
Asia’s Emerging Desakota Regions: A Case Study in Shenzhen. Landscape and Urban Planning, 53, 37–52.
Takeyama, M., Couclelis, H. (1997). Map Dynamics: Integrating Cellular
Automata and GIS through Geo-Algebra. International Journal of Geographical Information Science, 11, 73–91.
Torrens, P, O’Sullivan, D. (2001). Cellular Automata and Urban Simulation:
Where Do We Go from Here? Environment and Planning B: Planning
and Design, 28, 163–168.
Turner, B., Moss, R., Skole, D. (1993). Relating Land use and Global Land
Cover Change: A proposal for an IGBP-HDP Core Project. International-Geosphere-Biosphere Program, IGBP Report No. 24, HDP Report
No: 5, Stockholm: Royal Swedish Academy of Sciences.
Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği (2015). İzmir Körfez Geçişi Sunumu, Yüksel Proje Uluslararası A.Ş. http://www.tmmmb.org.
tr/images/Etkinlikler/9_TMK/ozgur_ugurlu.pdf (Erişim Tarihi:
23.08.2018).
White, R., Engelen, G (1993). Cellular Automata and Fractal Urban Form:
A Cellular Modelling Aproach to the Evolution of Urban Land Use Patterns. Environment and Planning A, 25, 1175–1199.
White, R., Engelen, G., Uljee, I. (1997). The Use of Constrained Cellular
Automata for High-resolution Modelling of Urban Land-use Dynamics.
Environment and Planning B, 3, 323–343.
Von Neumann, J. (1966). Theory of Self-Reproducing Automata. UMl Reprint University Illinois.
Wolfram, S. (1984). Universality and Complexity in Cellular Automata.
Physica D, 10, 1–35.
Xie, Y., Batty, M. (1997). Automata-based Exploration of Emergent Urban
Form. Geographical Systems, 4, 83–102.
Yüzer, M., Yüzer, Ş. (2006). Cellular Automata Tabanlı LUCAM Modeli ile
İstanbul’un Gelişim ve Dönüşümüne İlişkin Makro Form Simülasyonları. Journal of İstanbul Kültür University, 4, 231–244.