Foucault’da Minör Hatlar
Sibel Yardımcı, Sanem Güvenç Salgırlı
Belki bildiğiniz, belki de Pierre... more Foucault’da Minör Hatlar Sibel Yardımcı, Sanem Güvenç Salgırlı
Belki bildiğiniz, belki de Pierre Zaoui’nin ilerleyen sayfalarda yer alan yazısında göreceğiniz gibi, Deleuze ve Guattari Bin Yayla’ya şöyle başlamıştı: Anti-Oedipus’u iki kişi yazdık. Her birimiz zaten birden çok olduğumuz için, daha baştan bu bir sürü insan yapıyordu. Biz de bu sayıyı iki kişi derledik ama daha baştan pek çok idik. Gerek kişisel ilgilerimiz uyarınca, gerekse üç yıldır Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde birlikte verdiğimiz derste Foucault tarafından ve/ya üzerine yazılmış pek çok metin okuduk, bunlar üzerine konuştuk. Elinizdeki derlemede, bütün bu yazarların sesleri kadar, onlar üzerine ve birlikte konuştuğumuz arkadaşlarımızın, öğrencilerimizin ve meslektaşlarımızın da sesleri vardır. Hepsine kocaman bir teşekkür borçluyuz. Teorik Bakış’ın daha derginin ilk sayısı çıkarken planlanmış bulunan Michel Foucault Özel Sayısı, araya “Yatay Direniş ve Gezi Deneyimi” başlıklı ikinci bir sayı girmesi nedeniyle bu döneme kaldı. İkinci sayıya da göz gezdirmiş bulunan okuyucu, iki sayı arasında özellikle yatay direniş hatlarına yönelik kavramsallaştırma üzerinden bir sürekliliği tespit edebilir. Bize öyle geliyor ki, siyaseti anlama ve düşünme biçimlerimize göz ardı edilmesi imkansız bir şekilde damga vuran Gezi deneyimi (ve tabii Arap Baharı ve Occupy gibi son dönemde gündem yaratan diğer olaylar) özellikle Foucault’nun ve Deleuze ve Guattari’nin (hem birlikte, hem de ayrı ayrı) yazdıkları metinlere yeni bir ilginin doğmasına neden oldu. Foucault’nun ana metinleri Türkçeye hızla kazandırıldığından, bu sayıda daha çok ikincil okumalara yer veriyoruz. Bu kapsamda, dergide, yazarın düşünce serüveninin önemli tanıklarından Daniel Defert ile yapılmış bir röportaj ile Michael Hardt, Paul Veyne, Félix Guattari ve Pierre Zaoui gibi tanınmış isimlerin Foucault düşüncesi üzerine metinleri bulunuyor. Bizzat Foucault’ya ait olansa bir yazı -daha doğrusu bir konferans kaydı- var. Son olarak, Ali Akay ve Engin Sustam’ın yazıları da bu çerçevede yer buluyor. Ali Akay’ın Daniel Defert ile gerçekleştirdiği ve bir hayli uzun olan söyleşi okuyucuyu, hem geniş bir coğrafyada ve Foucault’nun zaman boyunca çeşitlenen ilgi alanları ve kavramları arasında dolaştırıyor. Vincennes yıllarından Tunus’a, Uppsala’ya (İsveç), Amerika’ya, Türkiye ve İran gezilerine, hakikat-hukuk ilişkisinden tarih yazımına, öznenin kuruluşundan, fotoğrafın tarihine kadar geniş bir alana yayılan, gündelik ve kişisel hikayelerle renklenen bir konuşma bu. Hemen ardından Foucault’nun 1966 yılında gerçekleştirdiği bir konuşmanın kaydı yer alıyor: “Ütopik Beden”. Kitaplarından hatta ders kayıtlarından bildiğimiz Foucault’dan bir anlamda çok farklı, daha soyut, neredeyse mahrem bir konumdan konuştuğu bir metin. İlk defa 2009 yılında Daniel Defert’in tanıtım yazısıyla ve Türkçe’ye de “Başka Mekanlara Dair” adıyla kazandırılan, ve oranla daha çok bilinen heterotopyalar üzerine metniyle birlikte basılıyor (Le Corps Utopique - Les Hétérotopies, Éditions Lignes). Paul Veyne’in uzun makalesi, literatürde okumaya alıştığımız tarihçi Foucault portresine bir isyan olarak da okunabilir. Yazdıkları dönemselci, yapısalcı gibi kavramlarla kuşatılan Foucault’nun yerini her daim pratiğe öncelik veren, söylemin kendisini bile bir pratik olarak ele alan, eylemi önceleyen yapıları, kavramları, söylemleri varsaymayıp, bir çobanın, bir kralın, ya da bir gladyatörün ne yaptığını betimleyen; kısacası, insan davranışları arasında evrensel benzerlikler görmek yerine, onları kendi tekilliklerinde değerlendiren bir Foucault mevcut Veyne’in okumasında. Michael Hardt, “şimdi(de) teori” kavramının eşliğinde, eleştirelliğini kaybettiğini iddia ettiği sosyal-politik teoriyi Foucault’nun son dönem ders notlarıyla birlikte yeniden radikalleştirmeye, ya da kendisinin kullanmayı tercih ettiği biçimde, militanlaştırmaya çabalıyor. Aynen Veyne’in vurguladığı gibi, Kant’tan da dolansa, Sokrates’ten de, Kiniklerden de her zaman bugünde, şimdide olan bir Foucault’nun izleğinde yapıyor bunu. Félix Guattari Foucault’nun hem hermenötik bir okumanın hem de yapısalcı bir anlayışın çifte tuzağından nasıl kaçındığını gösterirken, anlamın derinliği pahasına bir yüzey düşüncesi geliştirdiğini ve bunun da Deleuze’le kendi çalışmalarında nasıl yankılandığını ortaya koyuyor. Yersiz-yurtsuzlaşma veya arzu gibi kendi terminolojilerinden ödünç aldığı kavramlarla Foucault’nun söylem, özne ve iktidar kavramsallaştırmalarını yeniden ele alırken, bu yüzey düşüncesine aynı zamanda yatay-geçişli bir mücadelenin eşlik ettiğine işaret ediyor (nitekim biri dildeki diğer grup veya topluluk içindeki dikey bir eksenin yerinden edilmesi demek). Pierre Zaoui’nin yazısı da Foucault ve Deleuze arasındaki ilişkiyi, yine de merkeze bambaşka bir kavramı alarak izlemeye devam ediyor: “mê phunaï” – yani “doğmamış olsaydım”. Eski Yunan tragedyalarından alınan bu kavramdan yola çıkarak, her bir yazarda kendini başka bir şekilde gösteren bir yokoluş eğiliminin izini sürüyor. Asla ölümle özdeşleştirilmemesi gereken bu yokoluş, tam aksine, yaşarken yok olmak, her türlü özne konumundan feragat etmek, silinmek anlamına geliyor. Ali Akay’ın yazısının merkezinde de bir Eski Yunanca’dan alınan bir kavram var: “stultitia”. Doğrudan anlamı delilik, budalalık olan bu kavram, Foucault’da karşımıza dış dünyaya mutlak bir açıklık olarak çıkıyor. Akay Foucault’nun kavramları arasında oranla az bilinen bu kavramdan yola çıkıyor ve Foucault’nun özellikle son dönem metinlerinde öne çıkan kendiliğe yönelik endişe temasının farklı bir perspektiften okumasını yapıyor. Stephen Collier, son beş yıllık döneminde, dönemsel, totalleştirici bir analizden topolojik analize kayan Foucault’nun bu geçişi üzerine metodolojik bir okuma yapıyor. İkincil literatürde biyopolitika ve yönetimsellik kavramlarının ortaya çıkışıyla tartışılan aynı döneme ait değişimin, yeni kavramların ortaya çıkmasıyla değil, analiz yönteminin farklılaşmasından kaynaklandığını iddia ediyor Collier. Son olarak, Engin Sustam’ın genel olarak biyopolitika kavramı etrafında gelişen yazısı ise kavramın tarihsel olarak edindiği anlamlar kadar, bugünün toplumları için ne anlama geldiğini, bu kavramdan hareketle bugünkü güzel ve sağlıklı yaşamak idealini nasıl değerlendirebileceğimizi de ortaya koyuyor. Aynı zamanda söz konusu kavramın devletin karşı kutbu olarak tahayyül edilen sivil toplumun başka bir perspektiften de ele alınabileceğini ortaya koyuyor. Bütün bu okumalarda, yazılarda minör bir Foucault bulduk ama birebir bunu bulmaya çabalayarak yola çıkmadık. Varolan politik, akademik pratiklerden, bilgilerden, söylemlerden hoşnutsuzluğumuz, bunların dışında mümkün olabilecek başka bir siyaset aramamız bizi bu minör hatlara kaydırdı. Büyük söylemlerin, dönemleri egemenliği altına alan iktidar yapılarının, değişmesi zor yapıları içselleştirmeye çalışan öznelerinin – ya da le grand Foucault diyebileceğimiz büyük harfle yazılan Foucault’nun – yerine Zaoui’nin anlattığı her türlü özne konumundan feragat etmeyi, Akay’ın izlediği endişe duymadan yaşayan yaşamı, Defert’in dramatiklikten, hezeyanlardan uzak birlikte paylaşılmış bir yaşamın anlatısını ve Foucault’nun aşkla burada-laşan ütopik bedenine uzanan bir minör hattı bulduk. Güzel okumalar...
Sinopale 5 kapsamında, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Yaratıcı Endüstriler Uygulama ve A... more Sinopale 5 kapsamında, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Yaratıcı Endüstriler Uygulama ve Araştırma Merkezi Yaz Atölyesi projesi olarak; Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Uygulama ve Araştırma Merkezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Avrupa Kültür Derneği, İnformal Görgün Network, Sinop Belediye Başkanlığı, Sokak Bizim Derneği işbirliğinde gerçekleştirilmiştir.
Derleyenler: Fatma Ünsal, Ebru Firidin Özgür, T. Melih Görgün
Yıl: 2017
Yayınevi: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları
ISBN: 978-975-518-399-2
Page 1. Sibel Yardimci Festivalising Difference: Privatisation of Culture and Symbolic Exclusion ... more Page 1. Sibel Yardimci Festivalising Difference: Privatisation of Culture and Symbolic Exclusion in Istanbul EUI Working Papers RSCAS 2007/35 MEDITERRANEAN PROGRAMME SERIES Page 2. EUROPEAN UNIVERSITY INSTITUTE, FLORENCE ...
Criticizing modern citizenship’s emphasis on the ‘nation’ as a homogeneous body of citizens, rece... more Criticizing modern citizenship’s emphasis on the ‘nation’ as a homogeneous body of citizens, recent citizenship conceptions draw attention to diverse group identities and their differentiated rights‐claims. By way of scrutinizing different disability organizations, this paper analyzes the struggles by people with disabilities in Turkey and examines whether these could be perceived as claims to new forms of citizenship. It argues
Foucault’da Minör Hatlar
Sibel Yardımcı, Sanem Güvenç Salgırlı
Belki bildiğiniz, belki de Pierre... more Foucault’da Minör Hatlar Sibel Yardımcı, Sanem Güvenç Salgırlı
Belki bildiğiniz, belki de Pierre Zaoui’nin ilerleyen sayfalarda yer alan yazısında göreceğiniz gibi, Deleuze ve Guattari Bin Yayla’ya şöyle başlamıştı: Anti-Oedipus’u iki kişi yazdık. Her birimiz zaten birden çok olduğumuz için, daha baştan bu bir sürü insan yapıyordu. Biz de bu sayıyı iki kişi derledik ama daha baştan pek çok idik. Gerek kişisel ilgilerimiz uyarınca, gerekse üç yıldır Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde birlikte verdiğimiz derste Foucault tarafından ve/ya üzerine yazılmış pek çok metin okuduk, bunlar üzerine konuştuk. Elinizdeki derlemede, bütün bu yazarların sesleri kadar, onlar üzerine ve birlikte konuştuğumuz arkadaşlarımızın, öğrencilerimizin ve meslektaşlarımızın da sesleri vardır. Hepsine kocaman bir teşekkür borçluyuz. Teorik Bakış’ın daha derginin ilk sayısı çıkarken planlanmış bulunan Michel Foucault Özel Sayısı, araya “Yatay Direniş ve Gezi Deneyimi” başlıklı ikinci bir sayı girmesi nedeniyle bu döneme kaldı. İkinci sayıya da göz gezdirmiş bulunan okuyucu, iki sayı arasında özellikle yatay direniş hatlarına yönelik kavramsallaştırma üzerinden bir sürekliliği tespit edebilir. Bize öyle geliyor ki, siyaseti anlama ve düşünme biçimlerimize göz ardı edilmesi imkansız bir şekilde damga vuran Gezi deneyimi (ve tabii Arap Baharı ve Occupy gibi son dönemde gündem yaratan diğer olaylar) özellikle Foucault’nun ve Deleuze ve Guattari’nin (hem birlikte, hem de ayrı ayrı) yazdıkları metinlere yeni bir ilginin doğmasına neden oldu. Foucault’nun ana metinleri Türkçeye hızla kazandırıldığından, bu sayıda daha çok ikincil okumalara yer veriyoruz. Bu kapsamda, dergide, yazarın düşünce serüveninin önemli tanıklarından Daniel Defert ile yapılmış bir röportaj ile Michael Hardt, Paul Veyne, Félix Guattari ve Pierre Zaoui gibi tanınmış isimlerin Foucault düşüncesi üzerine metinleri bulunuyor. Bizzat Foucault’ya ait olansa bir yazı -daha doğrusu bir konferans kaydı- var. Son olarak, Ali Akay ve Engin Sustam’ın yazıları da bu çerçevede yer buluyor. Ali Akay’ın Daniel Defert ile gerçekleştirdiği ve bir hayli uzun olan söyleşi okuyucuyu, hem geniş bir coğrafyada ve Foucault’nun zaman boyunca çeşitlenen ilgi alanları ve kavramları arasında dolaştırıyor. Vincennes yıllarından Tunus’a, Uppsala’ya (İsveç), Amerika’ya, Türkiye ve İran gezilerine, hakikat-hukuk ilişkisinden tarih yazımına, öznenin kuruluşundan, fotoğrafın tarihine kadar geniş bir alana yayılan, gündelik ve kişisel hikayelerle renklenen bir konuşma bu. Hemen ardından Foucault’nun 1966 yılında gerçekleştirdiği bir konuşmanın kaydı yer alıyor: “Ütopik Beden”. Kitaplarından hatta ders kayıtlarından bildiğimiz Foucault’dan bir anlamda çok farklı, daha soyut, neredeyse mahrem bir konumdan konuştuğu bir metin. İlk defa 2009 yılında Daniel Defert’in tanıtım yazısıyla ve Türkçe’ye de “Başka Mekanlara Dair” adıyla kazandırılan, ve oranla daha çok bilinen heterotopyalar üzerine metniyle birlikte basılıyor (Le Corps Utopique - Les Hétérotopies, Éditions Lignes). Paul Veyne’in uzun makalesi, literatürde okumaya alıştığımız tarihçi Foucault portresine bir isyan olarak da okunabilir. Yazdıkları dönemselci, yapısalcı gibi kavramlarla kuşatılan Foucault’nun yerini her daim pratiğe öncelik veren, söylemin kendisini bile bir pratik olarak ele alan, eylemi önceleyen yapıları, kavramları, söylemleri varsaymayıp, bir çobanın, bir kralın, ya da bir gladyatörün ne yaptığını betimleyen; kısacası, insan davranışları arasında evrensel benzerlikler görmek yerine, onları kendi tekilliklerinde değerlendiren bir Foucault mevcut Veyne’in okumasında. Michael Hardt, “şimdi(de) teori” kavramının eşliğinde, eleştirelliğini kaybettiğini iddia ettiği sosyal-politik teoriyi Foucault’nun son dönem ders notlarıyla birlikte yeniden radikalleştirmeye, ya da kendisinin kullanmayı tercih ettiği biçimde, militanlaştırmaya çabalıyor. Aynen Veyne’in vurguladığı gibi, Kant’tan da dolansa, Sokrates’ten de, Kiniklerden de her zaman bugünde, şimdide olan bir Foucault’nun izleğinde yapıyor bunu. Félix Guattari Foucault’nun hem hermenötik bir okumanın hem de yapısalcı bir anlayışın çifte tuzağından nasıl kaçındığını gösterirken, anlamın derinliği pahasına bir yüzey düşüncesi geliştirdiğini ve bunun da Deleuze’le kendi çalışmalarında nasıl yankılandığını ortaya koyuyor. Yersiz-yurtsuzlaşma veya arzu gibi kendi terminolojilerinden ödünç aldığı kavramlarla Foucault’nun söylem, özne ve iktidar kavramsallaştırmalarını yeniden ele alırken, bu yüzey düşüncesine aynı zamanda yatay-geçişli bir mücadelenin eşlik ettiğine işaret ediyor (nitekim biri dildeki diğer grup veya topluluk içindeki dikey bir eksenin yerinden edilmesi demek). Pierre Zaoui’nin yazısı da Foucault ve Deleuze arasındaki ilişkiyi, yine de merkeze bambaşka bir kavramı alarak izlemeye devam ediyor: “mê phunaï” – yani “doğmamış olsaydım”. Eski Yunan tragedyalarından alınan bu kavramdan yola çıkarak, her bir yazarda kendini başka bir şekilde gösteren bir yokoluş eğiliminin izini sürüyor. Asla ölümle özdeşleştirilmemesi gereken bu yokoluş, tam aksine, yaşarken yok olmak, her türlü özne konumundan feragat etmek, silinmek anlamına geliyor. Ali Akay’ın yazısının merkezinde de bir Eski Yunanca’dan alınan bir kavram var: “stultitia”. Doğrudan anlamı delilik, budalalık olan bu kavram, Foucault’da karşımıza dış dünyaya mutlak bir açıklık olarak çıkıyor. Akay Foucault’nun kavramları arasında oranla az bilinen bu kavramdan yola çıkıyor ve Foucault’nun özellikle son dönem metinlerinde öne çıkan kendiliğe yönelik endişe temasının farklı bir perspektiften okumasını yapıyor. Stephen Collier, son beş yıllık döneminde, dönemsel, totalleştirici bir analizden topolojik analize kayan Foucault’nun bu geçişi üzerine metodolojik bir okuma yapıyor. İkincil literatürde biyopolitika ve yönetimsellik kavramlarının ortaya çıkışıyla tartışılan aynı döneme ait değişimin, yeni kavramların ortaya çıkmasıyla değil, analiz yönteminin farklılaşmasından kaynaklandığını iddia ediyor Collier. Son olarak, Engin Sustam’ın genel olarak biyopolitika kavramı etrafında gelişen yazısı ise kavramın tarihsel olarak edindiği anlamlar kadar, bugünün toplumları için ne anlama geldiğini, bu kavramdan hareketle bugünkü güzel ve sağlıklı yaşamak idealini nasıl değerlendirebileceğimizi de ortaya koyuyor. Aynı zamanda söz konusu kavramın devletin karşı kutbu olarak tahayyül edilen sivil toplumun başka bir perspektiften de ele alınabileceğini ortaya koyuyor. Bütün bu okumalarda, yazılarda minör bir Foucault bulduk ama birebir bunu bulmaya çabalayarak yola çıkmadık. Varolan politik, akademik pratiklerden, bilgilerden, söylemlerden hoşnutsuzluğumuz, bunların dışında mümkün olabilecek başka bir siyaset aramamız bizi bu minör hatlara kaydırdı. Büyük söylemlerin, dönemleri egemenliği altına alan iktidar yapılarının, değişmesi zor yapıları içselleştirmeye çalışan öznelerinin – ya da le grand Foucault diyebileceğimiz büyük harfle yazılan Foucault’nun – yerine Zaoui’nin anlattığı her türlü özne konumundan feragat etmeyi, Akay’ın izlediği endişe duymadan yaşayan yaşamı, Defert’in dramatiklikten, hezeyanlardan uzak birlikte paylaşılmış bir yaşamın anlatısını ve Foucault’nun aşkla burada-laşan ütopik bedenine uzanan bir minör hattı bulduk. Güzel okumalar...
Sinopale 5 kapsamında, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Yaratıcı Endüstriler Uygulama ve A... more Sinopale 5 kapsamında, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Yaratıcı Endüstriler Uygulama ve Araştırma Merkezi Yaz Atölyesi projesi olarak; Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Uygulama ve Araştırma Merkezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Avrupa Kültür Derneği, İnformal Görgün Network, Sinop Belediye Başkanlığı, Sokak Bizim Derneği işbirliğinde gerçekleştirilmiştir.
Derleyenler: Fatma Ünsal, Ebru Firidin Özgür, T. Melih Görgün
Yıl: 2017
Yayınevi: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları
ISBN: 978-975-518-399-2
Page 1. Sibel Yardimci Festivalising Difference: Privatisation of Culture and Symbolic Exclusion ... more Page 1. Sibel Yardimci Festivalising Difference: Privatisation of Culture and Symbolic Exclusion in Istanbul EUI Working Papers RSCAS 2007/35 MEDITERRANEAN PROGRAMME SERIES Page 2. EUROPEAN UNIVERSITY INSTITUTE, FLORENCE ...
Criticizing modern citizenship’s emphasis on the ‘nation’ as a homogeneous body of citizens, rece... more Criticizing modern citizenship’s emphasis on the ‘nation’ as a homogeneous body of citizens, recent citizenship conceptions draw attention to diverse group identities and their differentiated rights‐claims. By way of scrutinizing different disability organizations, this paper analyzes the struggles by people with disabilities in Turkey and examines whether these could be perceived as claims to new forms of citizenship. It argues
Uploads
Edited work
Sibel Yardımcı, Sanem Güvenç Salgırlı
Belki bildiğiniz, belki de Pierre Zaoui’nin ilerleyen sayfalarda yer alan yazısında göreceğiniz gibi, Deleuze ve Guattari Bin Yayla’ya şöyle başlamıştı:
Anti-Oedipus’u iki kişi yazdık. Her birimiz zaten birden çok olduğumuz için, daha baştan bu bir sürü insan yapıyordu.
Biz de bu sayıyı iki kişi derledik ama daha baştan pek çok idik. Gerek kişisel ilgilerimiz uyarınca, gerekse üç yıldır Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde birlikte verdiğimiz derste Foucault tarafından ve/ya üzerine yazılmış pek çok metin okuduk, bunlar üzerine konuştuk. Elinizdeki derlemede, bütün bu yazarların sesleri kadar, onlar üzerine ve birlikte konuştuğumuz arkadaşlarımızın, öğrencilerimizin ve meslektaşlarımızın da sesleri vardır. Hepsine kocaman bir teşekkür borçluyuz.
Teorik Bakış’ın daha derginin ilk sayısı çıkarken planlanmış bulunan Michel Foucault Özel Sayısı, araya “Yatay Direniş ve Gezi Deneyimi” başlıklı ikinci bir sayı girmesi nedeniyle bu döneme kaldı. İkinci sayıya da göz gezdirmiş bulunan okuyucu, iki sayı arasında özellikle yatay direniş hatlarına yönelik kavramsallaştırma üzerinden bir sürekliliği tespit edebilir. Bize öyle geliyor ki, siyaseti anlama ve düşünme biçimlerimize göz ardı edilmesi imkansız bir şekilde damga vuran Gezi deneyimi (ve tabii Arap Baharı ve Occupy gibi son dönemde gündem yaratan diğer olaylar) özellikle Foucault’nun ve Deleuze ve Guattari’nin (hem birlikte, hem de ayrı ayrı) yazdıkları metinlere yeni bir ilginin doğmasına neden oldu.
Foucault’nun ana metinleri Türkçeye hızla kazandırıldığından, bu sayıda daha çok ikincil okumalara yer veriyoruz. Bu kapsamda, dergide, yazarın düşünce serüveninin önemli tanıklarından Daniel Defert ile yapılmış bir röportaj ile Michael Hardt, Paul Veyne, Félix Guattari ve Pierre Zaoui gibi tanınmış isimlerin Foucault düşüncesi üzerine metinleri bulunuyor. Bizzat Foucault’ya ait olansa bir yazı -daha doğrusu bir konferans kaydı- var. Son olarak, Ali Akay ve Engin Sustam’ın yazıları da bu çerçevede yer buluyor.
Ali Akay’ın Daniel Defert ile gerçekleştirdiği ve bir hayli uzun olan söyleşi okuyucuyu, hem geniş bir coğrafyada ve Foucault’nun zaman boyunca çeşitlenen ilgi alanları ve kavramları arasında dolaştırıyor. Vincennes yıllarından Tunus’a, Uppsala’ya (İsveç), Amerika’ya, Türkiye ve İran gezilerine, hakikat-hukuk ilişkisinden tarih yazımına, öznenin kuruluşundan, fotoğrafın tarihine kadar geniş bir alana yayılan, gündelik ve kişisel hikayelerle renklenen bir konuşma bu. Hemen ardından Foucault’nun 1966 yılında gerçekleştirdiği bir konuşmanın kaydı yer alıyor: “Ütopik Beden”. Kitaplarından hatta ders kayıtlarından bildiğimiz Foucault’dan bir anlamda çok farklı, daha soyut, neredeyse mahrem bir konumdan konuştuğu bir metin. İlk defa 2009 yılında Daniel Defert’in tanıtım yazısıyla ve Türkçe’ye de “Başka Mekanlara Dair” adıyla kazandırılan, ve oranla daha çok bilinen heterotopyalar üzerine metniyle birlikte basılıyor (Le Corps Utopique - Les Hétérotopies, Éditions Lignes).
Paul Veyne’in uzun makalesi, literatürde okumaya alıştığımız tarihçi Foucault portresine bir isyan olarak da okunabilir. Yazdıkları dönemselci, yapısalcı gibi kavramlarla kuşatılan Foucault’nun yerini her daim pratiğe öncelik veren, söylemin kendisini bile bir pratik olarak ele alan, eylemi önceleyen yapıları, kavramları, söylemleri varsaymayıp, bir çobanın, bir kralın, ya da bir gladyatörün ne yaptığını betimleyen; kısacası, insan davranışları arasında evrensel benzerlikler görmek yerine, onları kendi tekilliklerinde değerlendiren bir Foucault mevcut Veyne’in okumasında.
Michael Hardt, “şimdi(de) teori” kavramının eşliğinde, eleştirelliğini kaybettiğini iddia ettiği sosyal-politik teoriyi Foucault’nun son dönem ders notlarıyla birlikte yeniden radikalleştirmeye, ya da kendisinin kullanmayı tercih ettiği biçimde, militanlaştırmaya çabalıyor. Aynen Veyne’in vurguladığı gibi, Kant’tan da dolansa, Sokrates’ten de, Kiniklerden de her zaman bugünde, şimdide olan bir Foucault’nun izleğinde yapıyor bunu.
Félix Guattari Foucault’nun hem hermenötik bir okumanın hem de yapısalcı bir anlayışın çifte tuzağından nasıl kaçındığını gösterirken, anlamın derinliği pahasına bir yüzey düşüncesi geliştirdiğini ve bunun da Deleuze’le kendi çalışmalarında nasıl yankılandığını ortaya koyuyor. Yersiz-yurtsuzlaşma veya arzu gibi kendi terminolojilerinden ödünç aldığı kavramlarla Foucault’nun söylem, özne ve iktidar kavramsallaştırmalarını yeniden ele alırken, bu yüzey düşüncesine aynı zamanda yatay-geçişli bir mücadelenin eşlik ettiğine işaret ediyor (nitekim biri dildeki diğer grup veya topluluk içindeki dikey bir eksenin yerinden edilmesi demek).
Pierre Zaoui’nin yazısı da Foucault ve Deleuze arasındaki ilişkiyi, yine de merkeze bambaşka bir kavramı alarak izlemeye devam ediyor: “mê phunaï” – yani “doğmamış olsaydım”. Eski Yunan tragedyalarından alınan bu kavramdan yola çıkarak, her bir yazarda kendini başka bir şekilde gösteren bir yokoluş eğiliminin izini sürüyor. Asla ölümle özdeşleştirilmemesi gereken bu yokoluş, tam aksine, yaşarken yok olmak, her türlü özne konumundan feragat etmek, silinmek anlamına geliyor.
Ali Akay’ın yazısının merkezinde de bir Eski Yunanca’dan alınan bir kavram var: “stultitia”. Doğrudan anlamı delilik, budalalık olan bu kavram, Foucault’da karşımıza dış dünyaya mutlak bir açıklık olarak çıkıyor. Akay Foucault’nun kavramları arasında oranla az bilinen bu kavramdan yola çıkıyor ve Foucault’nun özellikle son dönem metinlerinde öne çıkan kendiliğe yönelik endişe temasının farklı bir perspektiften okumasını yapıyor.
Stephen Collier, son beş yıllık döneminde, dönemsel, totalleştirici bir analizden topolojik analize kayan Foucault’nun bu geçişi üzerine metodolojik bir okuma yapıyor. İkincil literatürde biyopolitika ve yönetimsellik kavramlarının ortaya çıkışıyla tartışılan aynı döneme ait değişimin, yeni kavramların ortaya çıkmasıyla değil, analiz yönteminin farklılaşmasından kaynaklandığını iddia ediyor Collier.
Son olarak, Engin Sustam’ın genel olarak biyopolitika kavramı etrafında gelişen yazısı ise kavramın tarihsel olarak edindiği anlamlar kadar, bugünün toplumları için ne anlama geldiğini, bu kavramdan hareketle bugünkü güzel ve sağlıklı yaşamak idealini nasıl değerlendirebileceğimizi de ortaya koyuyor. Aynı zamanda söz konusu kavramın devletin karşı kutbu olarak tahayyül edilen sivil toplumun başka bir perspektiften de ele alınabileceğini ortaya koyuyor.
Bütün bu okumalarda, yazılarda minör bir Foucault bulduk ama birebir bunu bulmaya çabalayarak yola çıkmadık. Varolan politik, akademik pratiklerden, bilgilerden, söylemlerden hoşnutsuzluğumuz, bunların dışında mümkün olabilecek başka bir siyaset aramamız bizi bu minör hatlara kaydırdı. Büyük söylemlerin, dönemleri egemenliği altına alan iktidar yapılarının, değişmesi zor yapıları içselleştirmeye çalışan öznelerinin – ya da le grand Foucault diyebileceğimiz büyük harfle yazılan Foucault’nun – yerine Zaoui’nin anlattığı her türlü özne konumundan feragat etmeyi, Akay’ın izlediği endişe duymadan yaşayan yaşamı, Defert’in dramatiklikten, hezeyanlardan uzak birlikte paylaşılmış bir yaşamın anlatısını ve Foucault’nun aşkla burada-laşan ütopik bedenine uzanan bir minör hattı bulduk.
Güzel okumalar...
Books
Derleyenler: Fatma Ünsal, Ebru Firidin Özgür, T. Melih Görgün
Yıl: 2017
Yayınevi: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları
ISBN: 978-975-518-399-2
Elektronik Kopya: https://goo.gl/W49BB2
Papers
Sibel Yardımcı, Sanem Güvenç Salgırlı
Belki bildiğiniz, belki de Pierre Zaoui’nin ilerleyen sayfalarda yer alan yazısında göreceğiniz gibi, Deleuze ve Guattari Bin Yayla’ya şöyle başlamıştı:
Anti-Oedipus’u iki kişi yazdık. Her birimiz zaten birden çok olduğumuz için, daha baştan bu bir sürü insan yapıyordu.
Biz de bu sayıyı iki kişi derledik ama daha baştan pek çok idik. Gerek kişisel ilgilerimiz uyarınca, gerekse üç yıldır Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde birlikte verdiğimiz derste Foucault tarafından ve/ya üzerine yazılmış pek çok metin okuduk, bunlar üzerine konuştuk. Elinizdeki derlemede, bütün bu yazarların sesleri kadar, onlar üzerine ve birlikte konuştuğumuz arkadaşlarımızın, öğrencilerimizin ve meslektaşlarımızın da sesleri vardır. Hepsine kocaman bir teşekkür borçluyuz.
Teorik Bakış’ın daha derginin ilk sayısı çıkarken planlanmış bulunan Michel Foucault Özel Sayısı, araya “Yatay Direniş ve Gezi Deneyimi” başlıklı ikinci bir sayı girmesi nedeniyle bu döneme kaldı. İkinci sayıya da göz gezdirmiş bulunan okuyucu, iki sayı arasında özellikle yatay direniş hatlarına yönelik kavramsallaştırma üzerinden bir sürekliliği tespit edebilir. Bize öyle geliyor ki, siyaseti anlama ve düşünme biçimlerimize göz ardı edilmesi imkansız bir şekilde damga vuran Gezi deneyimi (ve tabii Arap Baharı ve Occupy gibi son dönemde gündem yaratan diğer olaylar) özellikle Foucault’nun ve Deleuze ve Guattari’nin (hem birlikte, hem de ayrı ayrı) yazdıkları metinlere yeni bir ilginin doğmasına neden oldu.
Foucault’nun ana metinleri Türkçeye hızla kazandırıldığından, bu sayıda daha çok ikincil okumalara yer veriyoruz. Bu kapsamda, dergide, yazarın düşünce serüveninin önemli tanıklarından Daniel Defert ile yapılmış bir röportaj ile Michael Hardt, Paul Veyne, Félix Guattari ve Pierre Zaoui gibi tanınmış isimlerin Foucault düşüncesi üzerine metinleri bulunuyor. Bizzat Foucault’ya ait olansa bir yazı -daha doğrusu bir konferans kaydı- var. Son olarak, Ali Akay ve Engin Sustam’ın yazıları da bu çerçevede yer buluyor.
Ali Akay’ın Daniel Defert ile gerçekleştirdiği ve bir hayli uzun olan söyleşi okuyucuyu, hem geniş bir coğrafyada ve Foucault’nun zaman boyunca çeşitlenen ilgi alanları ve kavramları arasında dolaştırıyor. Vincennes yıllarından Tunus’a, Uppsala’ya (İsveç), Amerika’ya, Türkiye ve İran gezilerine, hakikat-hukuk ilişkisinden tarih yazımına, öznenin kuruluşundan, fotoğrafın tarihine kadar geniş bir alana yayılan, gündelik ve kişisel hikayelerle renklenen bir konuşma bu. Hemen ardından Foucault’nun 1966 yılında gerçekleştirdiği bir konuşmanın kaydı yer alıyor: “Ütopik Beden”. Kitaplarından hatta ders kayıtlarından bildiğimiz Foucault’dan bir anlamda çok farklı, daha soyut, neredeyse mahrem bir konumdan konuştuğu bir metin. İlk defa 2009 yılında Daniel Defert’in tanıtım yazısıyla ve Türkçe’ye de “Başka Mekanlara Dair” adıyla kazandırılan, ve oranla daha çok bilinen heterotopyalar üzerine metniyle birlikte basılıyor (Le Corps Utopique - Les Hétérotopies, Éditions Lignes).
Paul Veyne’in uzun makalesi, literatürde okumaya alıştığımız tarihçi Foucault portresine bir isyan olarak da okunabilir. Yazdıkları dönemselci, yapısalcı gibi kavramlarla kuşatılan Foucault’nun yerini her daim pratiğe öncelik veren, söylemin kendisini bile bir pratik olarak ele alan, eylemi önceleyen yapıları, kavramları, söylemleri varsaymayıp, bir çobanın, bir kralın, ya da bir gladyatörün ne yaptığını betimleyen; kısacası, insan davranışları arasında evrensel benzerlikler görmek yerine, onları kendi tekilliklerinde değerlendiren bir Foucault mevcut Veyne’in okumasında.
Michael Hardt, “şimdi(de) teori” kavramının eşliğinde, eleştirelliğini kaybettiğini iddia ettiği sosyal-politik teoriyi Foucault’nun son dönem ders notlarıyla birlikte yeniden radikalleştirmeye, ya da kendisinin kullanmayı tercih ettiği biçimde, militanlaştırmaya çabalıyor. Aynen Veyne’in vurguladığı gibi, Kant’tan da dolansa, Sokrates’ten de, Kiniklerden de her zaman bugünde, şimdide olan bir Foucault’nun izleğinde yapıyor bunu.
Félix Guattari Foucault’nun hem hermenötik bir okumanın hem de yapısalcı bir anlayışın çifte tuzağından nasıl kaçındığını gösterirken, anlamın derinliği pahasına bir yüzey düşüncesi geliştirdiğini ve bunun da Deleuze’le kendi çalışmalarında nasıl yankılandığını ortaya koyuyor. Yersiz-yurtsuzlaşma veya arzu gibi kendi terminolojilerinden ödünç aldığı kavramlarla Foucault’nun söylem, özne ve iktidar kavramsallaştırmalarını yeniden ele alırken, bu yüzey düşüncesine aynı zamanda yatay-geçişli bir mücadelenin eşlik ettiğine işaret ediyor (nitekim biri dildeki diğer grup veya topluluk içindeki dikey bir eksenin yerinden edilmesi demek).
Pierre Zaoui’nin yazısı da Foucault ve Deleuze arasındaki ilişkiyi, yine de merkeze bambaşka bir kavramı alarak izlemeye devam ediyor: “mê phunaï” – yani “doğmamış olsaydım”. Eski Yunan tragedyalarından alınan bu kavramdan yola çıkarak, her bir yazarda kendini başka bir şekilde gösteren bir yokoluş eğiliminin izini sürüyor. Asla ölümle özdeşleştirilmemesi gereken bu yokoluş, tam aksine, yaşarken yok olmak, her türlü özne konumundan feragat etmek, silinmek anlamına geliyor.
Ali Akay’ın yazısının merkezinde de bir Eski Yunanca’dan alınan bir kavram var: “stultitia”. Doğrudan anlamı delilik, budalalık olan bu kavram, Foucault’da karşımıza dış dünyaya mutlak bir açıklık olarak çıkıyor. Akay Foucault’nun kavramları arasında oranla az bilinen bu kavramdan yola çıkıyor ve Foucault’nun özellikle son dönem metinlerinde öne çıkan kendiliğe yönelik endişe temasının farklı bir perspektiften okumasını yapıyor.
Stephen Collier, son beş yıllık döneminde, dönemsel, totalleştirici bir analizden topolojik analize kayan Foucault’nun bu geçişi üzerine metodolojik bir okuma yapıyor. İkincil literatürde biyopolitika ve yönetimsellik kavramlarının ortaya çıkışıyla tartışılan aynı döneme ait değişimin, yeni kavramların ortaya çıkmasıyla değil, analiz yönteminin farklılaşmasından kaynaklandığını iddia ediyor Collier.
Son olarak, Engin Sustam’ın genel olarak biyopolitika kavramı etrafında gelişen yazısı ise kavramın tarihsel olarak edindiği anlamlar kadar, bugünün toplumları için ne anlama geldiğini, bu kavramdan hareketle bugünkü güzel ve sağlıklı yaşamak idealini nasıl değerlendirebileceğimizi de ortaya koyuyor. Aynı zamanda söz konusu kavramın devletin karşı kutbu olarak tahayyül edilen sivil toplumun başka bir perspektiften de ele alınabileceğini ortaya koyuyor.
Bütün bu okumalarda, yazılarda minör bir Foucault bulduk ama birebir bunu bulmaya çabalayarak yola çıkmadık. Varolan politik, akademik pratiklerden, bilgilerden, söylemlerden hoşnutsuzluğumuz, bunların dışında mümkün olabilecek başka bir siyaset aramamız bizi bu minör hatlara kaydırdı. Büyük söylemlerin, dönemleri egemenliği altına alan iktidar yapılarının, değişmesi zor yapıları içselleştirmeye çalışan öznelerinin – ya da le grand Foucault diyebileceğimiz büyük harfle yazılan Foucault’nun – yerine Zaoui’nin anlattığı her türlü özne konumundan feragat etmeyi, Akay’ın izlediği endişe duymadan yaşayan yaşamı, Defert’in dramatiklikten, hezeyanlardan uzak birlikte paylaşılmış bir yaşamın anlatısını ve Foucault’nun aşkla burada-laşan ütopik bedenine uzanan bir minör hattı bulduk.
Güzel okumalar...
Derleyenler: Fatma Ünsal, Ebru Firidin Özgür, T. Melih Görgün
Yıl: 2017
Yayınevi: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları
ISBN: 978-975-518-399-2
Elektronik Kopya: https://goo.gl/W49BB2