Skip to main content
COVID-19 (Koronavirüs) pandemisi, 2019 yılı sonu itibariyle dünyada, Mart 2020’den itibaren de ülkemizde etkilerini göstermeye başladı. Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020 tarihinde pandeminin ilan edilmesinin ardından tüm dünyayı... more
COVID-19 (Koronavirüs) pandemisi, 2019 yılı sonu itibariyle dünyada, Mart 2020’den itibaren de ülkemizde
etkilerini göstermeye başladı. Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020 tarihinde pandeminin ilan edilmesinin
ardından tüm dünyayı halk sağlığı boyutuyla tehdit eden bir krize dönüşen küresel salgınla mücadele etmeye çalışan
tüm ülkeler, vatandaşlarını korumak, doğru bir şekilde bilgilendirmek ve bilinçlendirmek amacıyla çeşitli girişimlerde
bulundular. Bu bağlamda ülkemizde de Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından tavsiye edilen ve
ücretsiz yayınlanan kamu hizmeti duyuruları olan kamu spotları ile birlikte gündem oluşturmayı başaran COVID-
19 konulu “öncelikli yayınlar”, bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Daha önce medya hizmet sağlayıcılarda
“Zorunlu Yayın” şeklinde sunulan içerikler, “Yayın Hizmeti Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik”in 29/09/2020 tarihli ve 31259 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmesinin ardından “Öncelikli Yayın” olarak değiştirilmiştir. Öncelikli yayınları sistematik bir biçimde
sınıflandırarak, özelliklerini ortaya çıkarmayı amaçlayan çalışmada, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim
Başkanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Orman
Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından hazırlanan, pandemiyle bağlantılı öncelikli yayınlar
incelenmiştir. Çalışmada, 1 Ekim 2021 tarihi itibariyle RTÜK’ün web sayfasında, öncelikli yayınlar listesinde yer
alan toplam 14 video ve 1 ses kaydı, araştırma nesnesi olarak seçilmiştir. Çalışmada öncelikli yayınlarla verilmek
istenen mesajları belirlemek amacıyla niteliksel araştırma yöntemlerinden içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Söz
konusu yayınları izleyicilerin nasıl anlamlandırdığı ise çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır. Çalışmada
Türkiye’deki COVID-19 konulu öncelikli yayınların tek bir kurum tarafından değil, birden fazla kurum tarafından
ayrı ayrı hazırlandığı görülmüş; kamu kuruluşları haricinde herhangi bir Vakıf, Dernek, Federasyon, Birlik ve
Sendika tarafından hazırlanmış bir öncelikli yayına rastlanmamıştır. Süre bakımından en kısa öncelikli yayının 29
saniye, en uzun olanının 110 saniye, ortalama sürelerinin ise 49 saniye olduğu tespit edilmiştir. Öte yandan
incelenen kayıtların tamamında fon müziği kullanılmış; Sağlık Bakanlığı videoları haricinde dış ses olarak
çoğunlukla erkek sesi tercih edilmiştir.
Teknolojik bir iletişim aracı olan internetin, günümüzde sıklıkla tercih edilmesi ve popülerleşmesi ile birlikte isteğe bağlı yayın hizmeti sunan dijital medya platformlarının, geleneksel medya mecralarının yerini almaya başladığı... more
Teknolojik bir iletişim aracı olan internetin, günümüzde sıklıkla tercih edilmesi ve popülerleşmesi ile birlikte isteğe bağlı yayın hizmeti sunan dijital medya platformlarının, geleneksel medya mecralarının yerini almaya başladığı görülmektedir. Buna paralel olarak, Türkiye’de izleyici kitlesinin etkileşimde bulunduğu dizi ve filmlerin çeşitliliği de giderek artmaktadır. Çalışmada, Türkiye’de isteğe bağlı yayın hizmeti sunan dijital medya platformlarından biri olan Netflix platformunun ilk yerli fantastik dizisi “Hakan: Muhafız” dizisinde yer alan fantastik öğelerin anlatı yapısı açısından çözümlenmesi amaçlanmıştır. Türk dizi tarihinde en fazla fantastik öğe kullanılan yapımlardan biri olan dizinin anlatı yapısının Joseph Campbell’in “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” ve Christopher Vogler’in “Yazarın Yolculuğu” sistematiğine göre yazılmış olması, bu çalışmanın hipotezini oluşturmaktadır. Çalışmada dizideki fantastik öğelerin, anlatı yapısı açısından kapsamlı bir şekilde çözümlenebilmesi için Campbell ve Vogler’in oluşturdukları modellerin yanı sıra olağanüstü masalları modelleyen Vladimir Propp’un “Masalın Biçimbilimi” adlı eserinde değindiği ve masallar üzerinden sınayarak oluşturduğu sistem kullanılarak ikincil bir çözümleme daha yapılmıştır. Çalışmanın sonucunda hipotez doğrulanmakla birlikte dizinin içerdiği fantastik öğelerin de Türk kültürüne ve tarihine ait nesnelerle, kavramlarla ve mekânlarla bağlantılı olduğu sonucuna varılmıştır.
Sürekli gelişerek yaygınlaşan iletişim teknolojileri ile özellikle de internetle birlikte bilgi, her yerde ulaşılabilecek bir niteliğe bürünmüştür. Söz konusu değişim, kuruluşlar için hedef kitleleriyle interaktif bir iletişim kurma... more
Sürekli gelişerek yaygınlaşan iletişim teknolojileri ile özellikle de internetle birlikte bilgi, her yerde ulaşılabilecek bir niteliğe bürünmüştür. Söz konusu değişim, kuruluşlar için hedef kitleleriyle interaktif bir iletişim kurma gereksinimini doğurmuş; bu gereksinimi hızlı ve etkin bir biçimde karşılama ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Zira, birer eğitim kurumu olan üniversiteler de bu değişimden etkilenmiştir. Üniversiteler, web sayfaları üzerinden birçok veriyi, gerçek ve potansiyel kitlelerine ulaştırırken; birçok kullanıcı da bu sayfalar aracılığıyla, üniversitelerle ilgili ihtiyaç duyduğu bilgilere doğru ve hızlı bir biçimde ulaşabilmektedir. Üniversitelerin akademik birimleri için de kurumsal web siteleri, rekabetin her geçen gün arttığı, teknolojik ilerlemenin hızla geliştiği günümüzde büyük önem taşımaktadır. Nitekim, tasarım ilke ve kurallarına önem verilerek oluşturulan web siteleri, üniversitelerin ve akademik birimlerinin tanıtımında da etkin rol oynamaktadır.
Çalışmanın kapsamı, “sanat, tasarım ve estetik” alanında eğitim veren güzel sanatlar fakültelerinden oluşmaktadır. Çalışmanın örneklemi ise üçü devlet, üçü de vakıf üniversitesi olmak üzere, Ankara’daki üniversitelerin güzel sanatlar ve tasarım fakülteleri olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda Ankara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF), Hacettepe Üniversitesi GSF, Hacı Bayram Veli Üniversitesi GSF, Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi (GSTMF), Başkent Üniversitesi GSTMF, İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi GSTMF, web tasarım ilkeleri (yalınlık, tutarlılık, açıklık, denge, görsel hiyerarşi, vurgu, oran-orantı, uyum ve ritim) açısından ayrı ayrı incelenmiştir. Ankara’da bulunan güzel sanatlar fakültelerinin web sitelerinin tasarım ilkeleri bakımından incelenerek eksikliklerinin tespit edilip, çözüm önerileri sunulmasının amaçlandığı çalışmada, sonuç olarak vakıf üniversitelerine nispeten devlet üniversitelerinin web sitelerini tasarım ilkeleri bağlamında daha etkin kullandıkları tespit edilmiştir.
Günümüzde insanlar, gündelik yaşamları içerisinde evlerinde bulunan görsel-işitsel yayın hizmetlerini (radyo ve televizyonları) yeni medya mecralarıyla birlikte herhangi bir ücret ya da emek harcamadan, daha kolay takip edebilmektedirler.... more
Günümüzde insanlar, gündelik yaşamları içerisinde evlerinde bulunan görsel-işitsel yayın hizmetlerini (radyo ve televizyonları) yeni medya mecralarıyla birlikte herhangi bir ücret ya da emek harcamadan, daha kolay takip edebilmektedirler. Bu da, radyo ve televizyonların yazılı basına nazaran daha fazla izlenmesinin önemli nedenlerinden biridir. Kuşkusuz bu durum, radyo ve televizyonların topluma karşı daha fazla sorumlu olmalarını gerektirmektedir. Devletler de bilhassa korunmaya muhtaç durumdaki çocuk ve gençleri dikkate alarak, bu alanı kamu yararına uygun biçimde düzenlemelidirler. Her ülkenin görsel-işitsel medya hizmetleriyle alâkalı dar veya geniş kapsamlı hukukî düzenlemeleri bulunmaktadır. Yayın hizmetleri ile ilgili pek çok husus, bu kanunî düzenlemelere bağlı olarak yürütülmektedir. Söz konusu düzenleme ve denetim, sadece teknik konular ve mülkiyet sınırlamalarıyla ilgili değil aynı zamanda yayın içeriğine yöneliktir. Görsel-işitsel medya alanında müzik ve ses kullanımına ilişkili olan hükümlere; Türkiye’de yayın hizmetlerini düzenleyen ve 3 Mart 2011 tarihinde yürürlüğe giren “6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun”, “Radyo ve Televizyon Yayınlarının Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik” ve “Radyo ve Televizyon Yayınlarında Uygulanacak Ses Seviyesine İlişkin Yönerge”de değinilmektedir. Betimsel nitelikteki bu çalışma, radyo ve televizyon yayıncılığı kapsamında yapılan son hukukî düzenlemeleri, programlardaki ses ve müzik kullanımı özelinde irdelemeyi amaçlamaktadır. Çalışma kapsamında reklam yayınlarındaki ses seviyesi, bilhassa haberlerin verilişindeki abartılı ses kullanımı, Türk kültürünün önemli birer parçası olan Türk halk müziği ve Türk sanat müziği programlarının gerekliliği gibi konular etraflıca ele alınacaktır.
1960’lı yılların ortalarında Amerika’da yaygınlaşan ve ilk yansımaları, resim ve heykel sanatında görülen Minimal sanat, “içeriği en aza indirgenmiş sanat” anlamında tanımlanmıştır. Aynı dönemde sinemada da ifade edilen minimalizm;... more
1960’lı yılların ortalarında Amerika’da yaygınlaşan ve ilk yansımaları, resim ve heykel sanatında görülen Minimal sanat, “içeriği en aza indirgenmiş sanat” anlamında tanımlanmıştır. Aynı dönemde sinemada da ifade edilen minimalizm; “kurgu, kamera hareketleri” gibi sinemasal araçların en aza indirgendiği filmler için kullanılmıştır. Her ne kadar 1960’ların ortasında tanımlanmış olsa da sinema tarihindeki örnekleri daha önceki dönemlere gitmektedir. Özellikle Yasijiru Ozu, Robert Bresson, Satyajit Ray… gibi sinemacılar minimalizmin sinemadaki en önemli temsilcileri olarak adlandırılmışlardır Türk Sineması’nda ise 1970’lerde Lütfi Ömer Akad ve Yılmaz Güney gibi yönetmenler; filmlerindeki gerçekçi öyküler, kameralarını sokağa taşımaları, doğal olanı, sade bir şekilde, kısıtlı imkânlarla anlatma yoluna gitmeleriyle, minimalist sinema kavramına öncülük etmişlerdir. Seyfi Teoman’ın 2008 yapımı “Tatil Kitabı” adlı filmi de kendine özgü bir minimalist stile sahiptir. Bu çalışmanın amacı, filmden örnek sahnelerin tartışılması suretiyle “Tatil Kitabı” filminin sosyolojik film eleştirisi yöntemi ile analiz edilmesi ve yönetmenin minimal sanat öğelerine dayandırdığı anlatım şeklinin değerlendirilmesidir.
Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde 2011 yılında yürürlüğe giren 6112 sayılı “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun”a, Türkiye’de görsel-işitsel medya hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesinde görevli idarî... more
Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde 2011 yılında yürürlüğe giren 6112 sayılı “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun”a, Türkiye’de görsel-işitsel medya hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesinde görevli idarî otorite olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) tavsiyesi üzerine kamu hizmeti duyurularının ücretsiz yayınlanması hükmü getirilmiştir (m.10). Yayın Hizmeti Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinde de zorunlu yayın, Kanunlar çerçevesinde yayınlanması mecburi olan ve kamu kurumlarınca hazırlanıp Üst Kurulca uygun görüşle yayın kuruluşlarına gönderilen yayınlar şeklinde tanımlanmıştır. Söz konusu kamu hizmeti duyurularının tamamı kamu spotu olup, bunların bir kısmının yayınlanması ihtiyarî, bir kısmının yayınlanması ise zorunludur. Kamu kurum ve kuruluşları ile dernek ve vakıf gibi sivil toplum kuruluşlarınca hazırlanan veya hazırlatılan kamu spotlarında uyulması gereken ölçütler ise “Kamu Spotları Yönergesi”nde yer almaktadır. Çalışmada, RTÜK tarafından incelenen ve yayınlanmalarında kamu yararı bulunduğuna dair karar ihdas edilen “kamu spotları”na ve “zorunlu yayınlar”ın son Kanun değişikliğiyle birlikte Türk görsel-işitsel yayıncılık mevzuatına girmesiyle oluşan yenilikler ve ortaya çıkan sorunlara değinilecektir. Ayrıca kamu spotlarında bulunması gereken nitelikler üzerinde de durulacaktır.
Televizyon (TV) günümüz toplumlarında haber alma, eğitim, eğlence, kültür ve kamuoyu oluşturma gibi çok farklı ihtiyaçların sağlanmasında yoğun olarak kullanılan en etkili kitle iletişim araçlarından biridir. Televizyonun bireyler... more
Televizyon (TV) günümüz toplumlarında haber alma, eğitim, eğlence, kültür ve kamuoyu oluşturma gibi çok farklı ihtiyaçların sağlanmasında yoğun olarak kullanılan en etkili kitle iletişim araçlarından biridir. Televizyonun bireyler üzerindeki etkisi, değişkenlikler gösterebilmektedir. Zira televizyon, yapısı gereği hem göze hem kulağa hitap etmekte, zihni fazla yormadan dünyayı takip edebilmeyi ve haber almayı sağlamaktadır. Televizyondan etkilenmenin izler kitlenin bilişsel ve eğitsel düzeyiyle ilintili olduğu düşünülebilir. Bu nedenle de kadın akademisyenlerin bilinçli bir televizyon izleme eğilimine sahip oldukları söylenebilir. Kadın akademisyenlerin televizyon izlemeyle ilgili tutum ve davranışları ile birlikte Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) hakkındaki kanaatleri, çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı, söz konusu kadınların televizyon izlemeyle ilgili tutum ve davranışlarının, Türkiye’de görsel-işitsel medya alanını düzenlemek ve denetlemekle görevli üst kurul olan RTÜK ile ilgili kanaatlerine etkisini ortaya koymaktır. Çalışmanın literatür tarama sürecinde, bireylerin TV izleme eğilimlerini ölçmek amacıyla son dönemde yapılmış özgün bilimsel çalışmalar incelenmiştir. Çalışmanın uygulama kısmında, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde görev yapan kadın akademisyenlerin
televizyon izleme eğilimleri ve RTÜK’e yönelik kanaatlerini belirlemek amacıyla hazırlanmış anket aracılığı ile veriler toplanacaktır. Sistematik rastlantısal örnekleme yöntemine göre seçilen öğretim elemanlarına uygulanacak alan araştırması, yüz yüze görüşme tekniği ile uygulanacaktır. Toplanan verilerin analizi sonucunda elde edilen bulgular ise ilgili tablo ve şekillerle verilecektir.
Today, along with the developing new media environments has been transforming all areas of life with the personal and social communication processes. Interactivity feature, which differentiating new media from traditional media as... more
Today, along with the developing new media environments has been transforming all areas of life with the personal and social communication processes. Interactivity feature, which differentiating new media from traditional media as providing reciprocity to the communication process on communication space or multi-layered communication opportunity, gives opportunity to the user to create content, to make comments on the content created by others and the formation of a chat between contacts both synchronous and non-synchronous. Together with new media's this interactivity feature in cinema art, it is seen that the viewer is in a more  active position and therefore an  individualized practice using is striking. Also when we focus on the demonstration stage of the cinema in the new media age, it is seen that new generation prefer watching the cinema in mobile whether by their smart phones or tablet computers, which means either in a bus or in a gym or etc. instead of  watching in a cinema hall. In this study, it will be discussed critically that how the interactivity feature of the new media is reflected in the  cinema art.
Education, which is the process of making intentional chances of behavior in a person’s life, has become an important area of activity in the era of information we are living in. Education is either supported with various mass... more
Education, which is the process of making intentional chances of behavior in a person’s life, has become an important area of activity in the era of information we are living in. Education is either supported with various mass communication tools other than classical methods (classrooms, courses and etc.) or achieved completely through these tools. Especially such obstacles in front of education as gender, regional differences, city-urban, equipment, and transportation which may affect education in a negative way can be eliminated via mass communication tools which make learning possible for lots of people, ignoring distances and differences between places and which provides media with the quality of being “the school of grown-ups” . Being one of these tools; movies –so as the radio and television services- are important as they make it possible to share information between wider audiences and provide equality of opportunities in education. The fact that people can adopt and internalize what they see easier than what they read or hear increases the effect of the message passed through movies on the society. Considering the fact that movies; which has the opportunity to reach broad audiences in a short time, are shown on televisions again and again after their display times at the cinemas are over, they have a great role in the education of the society.

Again, within the concept of religious education, educational movies that can get the attention of students are prepared parallel to the content of Religious Culture and Ethics courses provided in the formal education program either by Ministry of Education or by private organizations. These movies can be displayed repeatedly via visual-auditory media services for the purpose of informal education. If governments consider and make legal arrangements to promote the educational use of movies while forming their educational curriculum and media regulations, this will be beneficial for all people living in those countries. The most notable claim of the report; which will focus on the effect of movies and educational movies on religious education, is the fact that “movies and educational movies are the most important tools of informal religious education and a complementary element of formal religious education”. In the practice part of the study, data is collected in order to define the attitudes and behaviors of the students of Afyon Kocatepe University Faculty of Islamic Sciences towards religious movies and their attitude towards the effect of these movies on religious education with the help of a survey that is prepared inspired by former studies related to general religious attitudes. The findings obtained through the analysis of the data gathered are displayed with the related tables and figures.
The concept of sportsmanship, frequently mentioned from the ancient Olympics to today's modern Olympics, is increasing its popularity day by day. This study aims to examine the sportsmanship behavior of undergraduate university students... more
The concept of sportsmanship, frequently mentioned from the ancient Olympics to today's modern Olympics, is increasing its popularity day by day. This study aims to examine the sportsmanship behavior of undergraduate university students and determine its relationship with communication skills. Accordingly, 415 university students reached online with convenience sampling, one of the non-random sampling methods, constituted the study sample. As data collection tools, the "Sportsmanship Scale" developed by Gümüş et al. (2020), and the "Communication Skills Scale" developed by Korkut-Owen and Bugay (2014), were used. Kurtosis and skewness values were examined to assess the conformity of the obtained data to normal distribution. Data analysis included descriptive statistics determining students' demographic characteristics, ttest, and ANOVA. Correlation Analysis tests were applied to reveal the relationship between the two scales, and a p-value of 0.05 was considered the significance level for all analyzes. The analyzes showed that the total communication skills scores and the scores from the sub-dimensions of active listening, non-verbal communication, and willingness to communicate of women were statistically significantly higher than the scores of men. While the sportsmanship behaviors of the students did not differ based on gender, there was a moderate positive relationship between the communication skills scale and all sub-dimensions of the sportsmanship scale.
Ticarî iletişim (reklam, sponsorluk, ürün yerleştirme, tele-alışveriş), yayıncı kuruluşların ekonomik bağımsızlığının sağlanması bakımından oldukça önemlidir ve gereklidir. Ayrıca, mal ve hizmetlerin sağlıklı bir biçimde tanıtılması... more
Ticarî iletişim (reklam, sponsorluk, ürün yerleştirme, tele-alışveriş),
yayıncı kuruluşların ekonomik bağımsızlığının sağlanması bakımından
oldukça önemlidir ve gereklidir. Ayrıca, mal ve hizmetlerin sağlıklı bir
biçimde tanıtılması hususu da kamu yararı bakımından önem arz
etmektedir. Bu çalışmanın amacı, radyo ve televizyon yayınlarını
düzenleyen 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın
Hizmetleri Hakkında Kanun bakımından radyo ve televizyon
yayıncılığında reklamlar özelinde yaşanan hukukî sorunları tespit etmek
ve bu sorunların nereden kaynaklandığını ortaya koymaktır. Çalışma,
ticarî iletişim türlerinden biri olan reklam yayıncılığının problemli bir
alan olduğu varsayımına dayanmaktadır. Çalışmanın bakış açısını ise
Toplumsal Sorumluluk Teorisinin öngördüğü “özgür fakat sorumlu basın-yayın” anlayışı oluşturmaktadır. Yapılan veri analizi sonucunda
RTÜK’ün 01.12.2017 – 28.02.2018 tarihleri içerisinde almış olduğu
kararlar incelenmiş ve Türkiye’de yayın yapan tüm radyo ve televizyon
kuruluşlarının reklam yayın ilkelerini hangi sıklıkla ihlâl ettiği tespit
edilmiştir. Ulaşılan sonuçlara göre, “yanıltıcı reklamlar” % 43 oranla en
fazla ihlâl edilen reklam ilkesi olmuştur. Sırasıyla “reklam sürelerinin
aşılması” ile “gizli reklam”, en fazla ihlâl edilen ikinci ve üçüncü reklam
düzenlemeleridir. Söz konusu üç reklam ilkesinin ihlâl oranı da, reklam
yayınlarını düzenleyen 14 ilke içerisinde % 82 paya sahiptir. Ayrıca,
Türkiye’de en fazla ihlâl edilen reklam ilkelerine “doğrudan satış
programları”nın yol açtığı ve RTÜK yaptırımlarının yetersiz kaldığı
hususu da ortaya konulmuştur.
Cinema and television play an important role in mass media. In the cinematic context, the field of cultural studies, which explores what the audience watches, tries to shed light on the psychosocial needs of the target audience and the... more
Cinema and television play an important role in mass media. In the cinematic context, the field of cultural studies, which explores what the audience watches, tries to shed light on the psychosocial needs of the target audience and the cultural structure of society. With the use of digital technology in information production, transmission, and storage, as well as the rapid progress, integration, and convergence of information technologies, television is no longer limited to a place, and widespread access to mobile devices is possible. Consequently, both cinema and television have allowed masses of people to become increasingly aware of what is happening in the world.However, the tendency to go to the cinema and watch television emphasizes the psychosocial and sociocultural dimensions of the relationship between audiovisual media and its audience. Going to the cinema and watching television is an experience that young people engage in for various reasons such as escapism, relaxation, education, entertainment, and socialization. Furthermore, viewers employ different tools including television, mobile phones, tablets, the internet, and new media.This descriptive study aims to evaluate the tendencies of the students of the Cinema and Television (CTV) Department of the Fine Arts Faculty of AfyonKocatepe University (AKU GSF) to visit the cinema and watch television. Questionnaires were used as a data collection tool. The survey, Motivation to go to the Cinema, that was developed by Yousry (2009) and Hassan (2015) was consulted to prepare the research questions. The questionnaire was translated into Turkish by Yoğurtçu and Yoğurtçu (2017). Furthermore, the Television Monitoring Motivation Scale, developed by Özarslan and Nisan (2011), was used in this survey. Face-to-face interviews were conducted with students from the AKU GSF Department of CTV. The data were analyzed using descriptive and multivariate statistical techniques (Correspondence Analysis). The results obtained from the analysis of the collected data are presented in related tables and figures.
Günümüzde “Yöndeşme” kavramıyla birlikte geleneksel televizyon hizmetlerine ek olarak internet ile mobil telefonlar veya tablet bilgisayarlar aracılığıyla dahi görsel-işitsel medya hizmetlerine ulaşmak mümkündür Erkeklere nazaran... more
Günümüzde “Yöndeşme” kavramıyla birlikte geleneksel televizyon hizmetlerine ek olarak internet ile mobil telefonlar veya tablet bilgisayarlar aracılığıyla dahi görsel-işitsel medya hizmetlerine ulaşmak mümkündür Erkeklere nazaran televizyon karşında daha fazla vakit geçirdiği söylenebilecek kadınların söz konusu hizmetlerden yararlanma eğilimleri, çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı, akademik hayatlarına aktif bir şekilde devam eden, belirli bir eğitim düzeyine sahip kadınların, görsel-işitsel medya hizmet sağlayıcılara yönelik izleme eğilimlerini ortaya koymak ve söz konusu eğilimlerinin oluşmasında etkili faktörleri analiz etmektir. Çalışmanın varsayımı ise, eğitim düzeyi yüksek kadınların TV izleme eylemlerinin daha bilinçli ve seçici gerçekleştiğidir. Çalışmanın literatür tarama sürecinde, bireylerin TV izleme eğilimlerini ölçmek amacıyla son dönemde yapılmış özgün bilimsel çalışmalar incelenmiştir. Çalışmanın uygulama kısmında, 2015- 2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Afyon Kocatepe Üniversitesinde görev yapan kadın akademik personelin televizyon izleme eğilimleri ile buna yönelik tutum ve davranışlarını belirlemek amacıyla hazırlanmış anket aracılığı ile veriler toplanacaktır. Sistematik rastlantısal örnekleme yöntemine göre seçilen öğretim elemanlarına uygulanacak alan araştırması, yüz yüze görüşme tekniği ile uygulanacaktır. Toplanan verilerin analizi sonucunda elde edilen bulgular ise ilgili tablo ve şekillerle verilecektir.
Bu çalışmada, birçok alanda diğer Avrupa Birliği (AB) ülkelerine öncülük eden Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya gibi AB ülkelerinde radyo ve televizyon yayın hizmetlerinin denetiminde görev yapan düzenleyici, izin verici ve denetleyici... more
Bu çalışmada, birçok alanda diğer Avrupa Birliği (AB) ülkelerine öncülük eden Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya gibi AB ülkelerinde radyo ve televizyon yayın hizmetlerinin denetiminde görev yapan düzenleyici, izin verici ve denetleyici kuruluşlar üzerinde durulmaktadır. Çalışma, bunu, ülkelerdeki mevcut denetim sistemi ile denetleyici otoritenin görev ve yetkilerine değinmeyi ihmal etmeden ve onlar üzerine literatürdeki bilgi birikimini ortaya koyarak incelemektedir. Görsel-işitsel medya hizmetlerinin denetimine yoğunlaşan çalışmanın amacı, yapılan son yasal düzenlemeler çerçevesinde, radyo ve televizyon yayın hizmetlerinin Avrupa kıtasının dört önemli ülkesinde ne şekilde denetlendiğini ortaya koymaktır. Bu kapsamda çalışma, hem ülkemizde ilgili konudaki literatürün güncellenmesine hem de konuyla ilgili ileride yapılacak araştırmalara katkı sağlayacaktır. Çalışmanın AB’nin görsel-işitsel politikası ile birlikte ele alınmasının da gerekli olduğu düşünülmektedir. Zira, AB politikaları ile görsel-işitsel yayıncılık alanı arasında birbirlerini etkileyen, doğrusal bir ilişki bulunmaktadır.
Radyo ve televizyon yayıncılığının sınırları aşan bir nitelik kazanması, bu alanda bazı hukukî düzenlemelerin yapılması gereğini ortaya çıkarmıştır. Nitekim, kamu hizmeti niteliği taşıyan radyo ve televizyon yayınlarında “kamu yararı”nın... more
Radyo ve televizyon yayıncılığının sınırları aşan bir nitelik kazanması, bu alanda bazı hukukî düzenlemelerin yapılması gereğini ortaya çıkarmıştır. Nitekim, kamu hizmeti niteliği taşıyan radyo ve televizyon yayınlarında “kamu yararı”nın gözetilmesi gerekmektedir. Bu gereklilik, günümüzde görsel ve işitsel yayın hizmetlerinin yayın sonrası olmak kaydı ile denetimini zorunlu hâle getirmektedir. Öte yandan, günümüzde özellikle radyo ve televizyon yayın hizmetlerine uygulanan sıkı denetimin, düşüncelerin serbestçe iletilebilmesi bakımından düşünce ve ifade hürriyeti ile çeliştiği de görülmektedir. Ancak, bir taraftan da bu hürriyetin sorumsuzca kullanılması hâlinde, kamu düzeni ve genel ahlâkın bozulacağı, özellikle de ayırt etme yeteneği henüz gelişmemiş çocukların ve/veya gençlerin gelişimine zarar verileceği ihtimali, bu hürriyete de bir sınır getirilmesi gerekliliğini gündeme getirmektedir. Zira, yayıncının yalnızca izlenme oranı kaygısıyla yaptığı şiddet ve müstehcen içerikli yayınlardan görece savunmasız izleyicilerin nasıl etkileneceği önemli bir soru işaretidir. Görsel -işitsel yayın hizmetlerinin denetlenmesi hususunda ABD, Japonya ve Rusya’daki hukuki mevzuatı ve mevcut durumu irdelemeyi amaçlayan bu çalışmada, öncelikle denetim kavramı tanımlanmakta, görsel-işitsel yayın hizmetlerinde denetim olgusunun gerekliliği ortaya konmaktadır. Çalışma kapsamında Avrupa kıtası dışında yer alan görece üç büyük ülke (ABD, Japonya ve Rusya) üzerinde ayrı ayrı durulmaktadır. Söz konusu ülkeler, AB ülkelerine nazaran görsel-işitsel yayın politikalarını inceleyen araştırmalara daha az konu olmaları nedeniyle tercih edilmişlerdir. Betimsel nitelikteki bu çalışma, konu ile ilgili yapılacak araştırmalar için bir temel oluşturma niteliği taşımaktadır.
“Yayın yasağı” gibi güncel bir konunun farklı boyutlarıyla ele alındığı çalışmada, milli güvenlik, kamu düzeni, vb. gerekçelerle görsel-işitsel medya hizmetlerine uygulanan yayın yasağı tedbirinin ifade hürriyeti bağlamında irdelenmesi... more
“Yayın yasağı” gibi güncel bir konunun farklı boyutlarıyla ele alındığı çalışmada, milli güvenlik, kamu düzeni, vb. gerekçelerle görsel-işitsel medya hizmetlerine uygulanan yayın yasağı tedbirinin ifade hürriyeti bağlamında irdelenmesi suretiyle, sakıncalarını ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu çerçevede temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında dikkat edilmesi gereken noktalar ile birlikte bilhassa sınırlamanın “kanun” tarafından öngörülmüş olması gerektiği üzerinde durulmuştur. Son dönemde Ülkemizde sayıları artan terör saldırılarının gerçekleştiği dönemlerde uygulanan yayın yasaklarının görsel-işitsel medya hizmet sağlayıcılar açısından bir nevi “sansür” niteliği taşıması, kitle iletişim hürriyetinin özüne müdahale edilmesi, toplumun bilgi edinme ve haber alma hakkına aykırı olduğu gibi hususlar, çalışmanın sonuçlarını oluşturmaktadır.
Dünya genelinde son otuz yılda, Türkiye'de ise 2000‟li yıllardan itibaren İngilizce'de “yayıncılık” anlamında kullanılan "broadcasting” (geniş bir alana yaymak) terimi, uygulamada yerini “narrowcasting”e (dar bir alana/gruba yayın yapmak)... more
Dünya genelinde son otuz yılda, Türkiye'de ise 2000‟li yıllardan itibaren İngilizce'de “yayıncılık” anlamında kullanılan "broadcasting” (geniş bir alana yaymak) terimi, uygulamada yerini “narrowcasting”e (dar bir alana/gruba yayın yapmak) bırakmıştır. Son 10 yılda teknolojik gelişmelerden dolayı yapım maliyetlerinin düşmesi sonucu “kültür, çocuk, müzik, alışveriş, sinema, dizi, belgesel” gibi farklı temalarda yayın hizmeti sunan tematik medya hizmet sağlayıcıların sayısında ciddi bir artışın olduğu görülmektedir. Bu alanın önemli bir bölümünü de “spor kanalları ve spor programları” oluşturmaktadır. Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde 2011yılında yürürlüğe giren 6112 sayılı Kanun kapsamında Türkiye'de  görsel-işitsel medya hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesinde görevli idari otorite olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'na (RTÜK) spor programlarına ilişkin izleyicilerden gelen şikâyetlerin son yıllarda arttığı ve spor programlarıyla spor müsabakalarında meydana gelen şiddet olaylarının birbirini tetiklediği görülmektedir. Bu doğrultuda 2013yılında RTÜK bünyesinde yapılan çalışma sonucu spor programlarında yaşanan sorunların giderilmesi amacıyla uyulması gereken “Spor Programları Rehber İlkeleri” belirlenmiştir. Betimsel nitelikteki bu çalışma, spor programlarında var olan sorunların etik bilinç ve öz denetim ile ortadan kalkmasını sağlayan, tüm taraflarca da uygun bulunan söz konusu “Spor Programları Rehber İlkeleri” üzerinde odaklanacaktır. Çalışmanın dikkate değer en önemli iddiası ise, “düzenleyici otorite ile sektör arasında gerçekleştirilen ortak denetim çalışmaları neticesinde herhangi bir müeyyideye gerek kalmadan yayın hizmetlerindeki sorunların büyük ölçüde giderilebildiği” olgusudur. Çalışma, konu ile ilgili yapılacak araştırmalar için bir temel oluşturma niteliği taşımaktadır.
Kitle iletişim araçları zaman zaman kişilerin şeref ve haysiyetlerine dokunmakta, kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapmaktadır. Bu tür yayınlara karşı hem basın-yayın özgürlüğünü, hem de kişilik haklarını koruyacak mekanizmalardan... more
Kitle iletişim araçları zaman zaman kişilerin şeref ve haysiyetlerine dokunmakta, kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapmaktadır. Bu tür yayınlara karşı hem basın-yayın özgürlüğünü, hem de kişilik haklarını koruyacak mekanizmalardan biri, denge sağlayıcı özelliği ile cevap ve düzeltme hakkıdır. Cevap ve düzeltme hakkı, basın özgürlüğünün kötüye kullanılmasına engel olarak, aynı standartlarda sürdürülmesine katkıda bulunmakta; aynı zamanda zarar gören kişiye aynı araç ve imkânlardan yararlanarak cevap verebilme olanağı tanımaktadır. Bu çalışmada cevap ve düzeltme kavramı üzerinde durularak, Avrupa Birliğine uyum sürecinde yapılan düzenlemeler incelenmiştir. Çalışmada cevap ve düzeltme hakkının kullanım sürecinde yaşanan sorunları değerlendirmek ve söz konusu hakkın kullanımında alternatif yollar geliştirmek suretiyle, çözüm önerileri sunabilmek hedeflenmektedir.
Geniş kitlelere ulaşmada en etkili görsel-işitsel anlatım araçlarından biri olan ve “yedinci sanat” olarak adlandırılan sinema, 125 yılı aşkın bir geçmişe sahiptir. Geçmişten bu yana rekabet halinde olduğu internet ve televizyon gibi... more
Geniş kitlelere ulaşmada en etkili görsel-işitsel anlatım araçlarından biri olan ve “yedinci sanat” olarak adlandırılan sinema, 125 yılı aşkın bir geçmişe sahiptir. Geçmişten bu yana rekabet halinde olduğu internet ve televizyon gibi kitle iletişim araçlarının sunduğu imkânlar sayesinde özgün formunu koruyabilmiş ve bugün sinema salonlarının dışında da, dijital televizyon platformlarından, bilgisayarlardan, tabletler ve cep telefonları gibi mobil cihazlardan izlenebilir hâle gelmiştir. Kitlelere ulaşılabilirliği, potansiyel izleyiciler üzerindeki yaygın etkileri nedeniyle de kitle iletişim hukukunun düzenleme alanına dâhil edilmiştir. Yazılı basına kıyasla, görsel ve işitsel yayıncılık (radyo, televizyon ve sinema), diğer kitle iletişim araçlarından farklı olarak çok yoğun bir düzenleme ve denetime tâbi tutulmuştur. Söz konusu düzenleme ve denetim, sadece teknik konulara değil aynı zamanda yayın hizmetlerinin (programların ve filmlerin) içeriğine de yöneliktir. (…) Sinema filmlerinde denetim konusunun etraflıca ele alınacağı bu çalışmada, sinemanın tanımına ve tarihçesine değinildikten sonra sinema filmlerinin nitelik ve özellikleri ile toplum üzerindeki etkileri üzerinde de durulmuştur. Çalışmanın son kısmında ise 5224 sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanun kapsamında sinema filmlerinin hangi süreçlerden geçerek denetlendiği ortaya konmuştur. Betimleyici araştırma yönteminden yararlanılan çalışmanın sınırlılıkları kapsamında, 5224 sayılı Kanun’un sinema filmlerinin desteklenmesine ilişkin öngördüğü hükümlere ve telif hukuku alanının konusunu oluşturan, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (R.G. Tarih: 13.12.1951 / Sayı: 7981) yer alan sinema eserleriyle ilgili hususlara yer verilmemiştir. Bununla birlikte, film senaryolarındaki ve sinema filmlerindeki telif hakları ihlâlleri kapsamında Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemelerinde ve Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemelerinde açılacak davaların yargı denetimine ilişkin olduğunu da belirtmek gerekir.
Bilgisayar teknolojileri ve beraberinde internette yaşanan gelişmelere bağlı olarak değişen ve dönüşen televizyon mecrasında, 2000’li yıllarla birlikte isteğe bağlı yayın hizmeti sunmaya başlayan dijital platformlar; çeşitliliğe ve... more
Bilgisayar teknolojileri ve beraberinde internette yaşanan gelişmelere bağlı olarak değişen ve dönüşen televizyon mecrasında, 2000’li yıllarla birlikte isteğe bağlı yayın hizmeti sunmaya başlayan dijital platformlar; çeşitliliğe ve estetiğe, bireysel kullanıma ve kişisel beğenilere uygun olan, ancak tektipleşme ve denetim açısından olumsuz birtakım özellikler de içeren çevrim içi içerikler oluşturmuşlardır. Geçmişte televizyon programları olarak adlandırılan yayınlar, artık çeşitli platformlarda dağıtılması ve erişilmesi mümkün olan birer “içerik” haline dönüşmüştür. Geleneksel televizyon izleme alışkanlıklarına ve tür beklentilerine meydan okuyan dijital platformların ortaya çıkışı, televizyonun dönüşümünü derinden etkilemiş, aracın da yeniden tanımlanması ihtiyacını doğurmuştur. Dijital platformların kendilerine has görsel tarzı, görüntüleme uygulamaları, bir pogramın/dramanın bölümlerinin üst üste izlenenebilmesi, abonelere sunulmuş olan etkileşimsellik imkanları, “yenilikçi ve nitelikli televizyon” kavramının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Türkiye’de de yaygınlaşarak, geniş kitlelere ulaşmaya başlayan ve isteğe bağlı yayın hizmeti sunan dijital platformların program kataloglarında eğlendirme amacı güden yapımlara ve eğlence türünde programlara yer verilmeye başlanmıştır. Amazon Prime, Disney+, Netflix gibi uluslararası platformların yanı sıra büyük oranda Türkiye menşeili yayın yapan ve yerli içerikler üreten Exxen ve GAİN gibi platformlarda da azımsanmayacak sayıda eğlence programları bulunmaktadır. Söz konusu programlarla birlikte yerli içeriklerle internet üzerinden yayınlarını sürdüren platformlara ilişkin bilimsel çalışmalara yeni yeni başlanmış olmasının, GAİN platformu üzerine yapılacak bu ilk çalışmayı önemli kılacağı düşünülmektedir. Çalışmada GAİN’in tercih edilmesinin nedeni ise diğer dijital platformların aksine dizi ve film ağırlıklı bir içerik sunmaktan ziyade farklı tür ve içerikte çok sayıda programa skalasında yer vermiş olmasıdır. Geleneksel medyada rastlanılmayacak biçimde, televizyonda yayınlanan eğlence programlarından farklı olarak 10-15 dakikalık bölümler halinde yayınlanan ve sosyal medyanın tüm olanaklarından yararlanılarak özellikle gençlerin televizyonu nerede, ne zaman ve nasıl izleyeceklerini kontrol etmelerini sağlayan söz konusu isteğe bağlı yayın hizmetleri hakkında tespitlere yer verilecek olan çalışma kapsamında, GAİN’de yayınlanan eğlence türündeki programların toplumun değişen izleme alışkanlıkları bağlamında değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
In this research, the commercial communication concept and the types of commercial communication were discussed with descriptive and explanation methods and then “product placement” concept, which gained a legal ground in Turkey with Law... more
In this research, the commercial communication concept and the types of commercial communication were discussed with descriptive and explanation methods and then “product placement” concept, which gained a legal ground in Turkey with Law No 6112, was defined and the legislative arrangements were studied. Areas where product placement has been used were restricted to radio and television; product placement on the Internet, in video games, social networks and films were not addressed. Types of product placement such as “active product placement” based on the use by the film characters of the products that are intended to be promoted, and “passive product placement” based on the principle that the product appears on the screen throughout the process without having any connection with the story line of the program or film, as well as product placement in the scenario, digital product placement, product placement through gift, were excluded from the research.