[go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu
Türkiye’nin Büyümeyen Çocuğu “KOSMOS”: Bir Peter Pan Masalı “Kosmos bir ideal, ama olmayacak bir şey. “Böyle olursam meczup olurum” anlamında değil. Hayatta bu kadar cesur ve bu kadar bağımsız olabilmek imkânsız bir şey. Bu kadar cesur ve bağımsız olabilmeyi insan ancak böyle bir figürle gerçekleştirebiliyor, benim öyle bir cesaretim yok; olmasını isterdim ama.” diyor Reha Erdem, Kosmos’u anlatırken. (Yücel, F., 2009) Bir ideal figür, hayali bir kahraman… Gerçeklikten uzak, olası değil. Sinema içinde yaratılıyor, ancak uzun yıllar öncesinden beri birçok kavim, kabile, ulus ve en küçük insan toplulukları içinde bile bu ideal figürleri bulmak mümkün. Bu çalışmada, türetilen ideallerin, kahramanların benzerlikleri “Kosmos” filmi ve “Peter Pan Masalı” üzerinden araştırılacak, alt metinlerindeki öz ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Bunun için öncelikle, insanlığın, tarih boyunca yarattığı bu figürlerin kaynağına bakmak yerinde olacaktır. “İdeal figür” (kahraman) nasıl oluştu? Bu soruya karşılık Campbell, her şeyin “mit ve düş”le başladığı cevabını veriyor. Öyleyse “Mit” nedir? Mit, geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren alegorik bir anlatımı olan halk hikâyesi, mitostur (Türk Dil Kurumu). Yeryüzünde ikamet edilmiş her yerde, bütün çağlarda ve her koşulda, insana ait mitler türemiştir ve bu mitler insanın vücudunun ve aklının eylemleriyle ortaya çıkan ne varsa hepsinin esin kaynağıdır. Mitin, kozmosun sonu gelmez enerjilerini insanın kültürel yaratımına akıtan gizli bir yarık olduğunu söylemek çok ileri gitmek olmayacaktır (Campbell, J., 2010, s.13). Campbell, miti Freud’un psikanalizi üzerinden okuyor ve insanlığın yaşamı boyunca karşılaştığı sorunların çocukluk dönemi ile ilgili olduğunu ve hayatta karşılaştıkları zorlukları aşmak için de, “düş”lerinden yarattıkları mitleri kullandıkları görüşünü savunuyor. (Ancak, “düş” kavramı bu çalışmanın dışında tutulacaktır.) Tam da bu noktada, peri masallarının yaradılış amacına dokunuyor: “Peri masalının, mitin ve ruhun ilahi komedyasının mutlu sonu, bir çelişki olarak değil, insanın evrensel trajedisinin aşılması olarak okunmalıdır. Nesnel dünya olduğu gibi kalır, fakat özne içindeki bir vurgu kayması yüzünden dönüşmüş gibi görünür. Daha önce yaşamın ve ölümün olduğu yerde, artık sabreden varlık görünür.” (Campbell, J., 2010, s.40). Mitler bize, yaşamda çözemediğimiz sorunları anlama, meseleleri yoluna koyma yanılsaması yaşatıyor. Claude Levi-Strauss’a göre: “Mit insana çevre üzerinde egemenlik kurması için daha azla maddi güç vermede başarısız kalmıştır. Ancak mit insana, çok önemli bir şeyi, evreni anlayabileceği ve evreni anladığı yanılsamasını vermiştir. Kuşkusuz bu yalnızca bir yanılsamadır (Levi-Strauss, C., 1986, s. 29). Uzun yıllar boyu peri masalları ile topluma aktarılan mitler, zamanla bu görevi edebiyata ve sinemaya bırakmıştır. Hatta sinemanın bunu aktarmada, ulaşılabilirliğinin ve tüketilmesinin daha az çaba gerektirmesiyle daha başarılı olduğunu söylemek mümkün. Peri masalları ile sinema arasındaki benzerlik yadsınamaz, ikisi de insan aklının ürünüdür, ikisi de toplum içindir. Sinema, peri masallarını sadece teknolojik üretim araçlarıyla sunar, tek farkı budur. Özünde, ikisi de bir hikâye anlatır. Bu hikâye gerçek de olsa, kurmaca da olsa, yaşama, insanlığa özgü anları, olayları aktarır. Mutlu sonla bitse de, bitmese de, dinleyicisine ya da izleyicisine umut vaat etse de, etmese de anlatımın özü hep tektir. Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu adlı kitabında mitlerin tek bir tip altında toplandığından ve buna monomit dendiğinden söz ediyor: “Kahramanın mitolojik macerasının standart yolu geçiş ayinlerinde sunulan formülün büyütülmüş halidir: ayrılma–erginleme–dönüş: buna monomitin çekirdek birimi denebilir (Campbell, J., 2010, s: 42). Masalların biçimsel yapısı üzerine araştırma yapan Vladimir Propp, kişilerin işlevlerinin, masalların temel bölümlerini gösterdiğini ve ayırt edilmesi gerekenin bu işlevler olduğunu söyler ve: “İşlev sözcüğünden, bir kişinin eylemini, olay örgüsünün akışı içinde taşıdığı anlam açısından tanımlanmış eylemini anlıyoruz. Kişiler kim olursa olsun ve işlevler nasıl gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, masalın değişmez, sürekli öğeleri, kişilerin işlevleridir. İşlevler masalın temel oluşturucu bölümleridir” diye ekler (Propp, V., 2011, s: 24). Tüm bu bilgiler ışığında, Peter Pan masalı ile Kosmos filmini karşılaştırabileceğimi, aradaki benzerliklerin altını çizebileceğimi ve nihayetinde iki eserin ortak noktada kesişen derdini açıklayabileceğimi düşünüyorum. Peter Pan kimdir? 1860 – 1937 yılları arasında yaşamış İskoç yazar James M. Barrie’nin, ilk haliyle 1902 yılında tiyatro oyunu olarak yazdığı, iki yıl sonrasında ise, “Peter Pan Kensington Bahçelerinde” adıyla kitaplaştırdığı hikâyenin başkahramanıdır. Peter Pan’in hikâyesi Perisi Tinkerbell ve Kayıp Çocuklar‘la birlikte zamanın akmadığı, kimsenin büyümediği Neverland‘te yaşayan Peter Pan’in çocuk hayatı, kimi zaman ezeli düşmanı, çocukları sevmeyen ve hayal gücünü reddeden, Kaptan Kanca‘yla (Captain Hook) kapışmakla, kimi zaman kahramanlık hikâyeleri anlatarak denizkızlarını kendisine hayran bırakmakla, bazen de Tinkerbell‘in serptiği peri tozuna bulanarak dünyayı seyahat etmekle geçer. Bu seyahatlerinde, onun varlığına inanan üç kardeşin Wendy, John ve Michael‘ın penceresinden girerek onlara Neverland‘de yaşadıklarını anlatır. Sorumlulukların olmadığı, hayatın sadece oyun olduğu bir ülke olan Neverland, gerçek dünya gibi vahşi değildir, her şey çocuklar içindir, kurallar vardır ancak var olan kurallar dünyadaki gibi katı ve kalıcı değildir. Neverland’in en önemli özelliği ise, orada hayal gücünün yaşamın kaynağı olması ve bir çocuğun mutluluğunun en önemli şey olmasıdır, gerçek dünyanın aksine. Bu kaçış ve terk etme planı Wendy’nin çok hoşuna gider. Çünkü Wendy Darling, artık genç bir kız olma yolundadır ve kardeşleri ile oyun oynamayı bırakıp bir hanımefendi gibi yaşamaya, ona uygun davranmaya başlamalıdır, zira muhtemel bir gelecekte bir soylu ile evlenmelidir. Farklı şikâyetleri olsa da, küçük erkek kardeşler de Peter ile kaçmak isterler çünkü Neverland’de istemezsen uyumak, banyo yapmak, yemek yemek, ilaç içmek zorunda değilsindir. Peter Pan, Wendy’yi ve kardeşlerini alıp Neverland’e götürür. Onları, dünyanın zorunluluk ve sorumluluklarından, yani gerçeklikten uzaklaştırır. Çocuklar Neverland’i çok severler, türlü maceralar yaşarlar ama bu rüyanın bitmesi gerektiğini bilirler ve onları özleyen annelerine geri dönüp, Peter’ı terk ederler. Peter, Wendy ve kardeşlerini evlerine bırakır. Sonunda, Peter ilk görüşte âşık olduğu Wendy’yi, büyümek istemediği ve dünyada kalmayı kabul etmediği için, sonsuza dek kaybeder, bir başka Wendy bulana kadar. Yalnız bir şekilde geldiği dünyadan kalbi kırık olarak kendi dünyasına geri döner. Kosmos kimdir? Reha Erdem’in 2009 yapımı filmi Kosmos’un, saf aşkı arayan, doğaüstü güçleri olduğuna inanılan, az konuşan, az yiyen, içgüdüleriyle yaşayan, çalışmayı sevmeyen, gerçek adı Battal olup kendine “Kosmos” diyen ve yönetmenin “Mucizeler yaratan bir hırsız” olarak tanımladığı başkahramanıdır. Kosmos’un Hikâyesi Kosmos, dağlardan taşlardan, ağlayarak ve sanki birilerinden kaçar gibi gelir zaman dışı sınır şehrine. Şehre girer girmez nehirde boğulan bir küçük çocuğu kurtarır ve mucize yaratan insan olarak hemen kabul görür şehirde. Kosmos sıradan birisi değildir. Onu hiç yemek yerken ya da uyurken görmeyiz. En büyük ihtiyacı çay, tek besini ise avuç avuç yediği kesme ya da toz şekerdir. Şaşırtıcı maharetlerinden birisi de yüksek yüksek ağaçlara büyük bir kolaylıkla tırmanıp, incecik dallarında bir kuş gibi oturabilmesidir. Kosmos herkesi irkilten bir istediğini açık sözlülükle belirtir: Aşk peşindedir. Kosmos’la dereden kurtardığı küçük çocuğun ablası Neptün arasında tuhaf bir yakınlaşma olur, ağaçlarda damlarda çığlık çığlığa kuş bağırışlarını taklit ederek sanki gölgeleriyle buluşur, oynaşırlar. Kosmos’un gelmesiyle şehirde o zamana kadar pek de görülmeyen küçük dükkân soygunları baş gösterir. Soygunlar ve mucizeler birbirini kovalarken, şehirliler Kosmos’un insanları iyileştirme gücünü keşfederler. Bütün dertliler, hastalar, şifa arayan çaresizler Kosmos’un peşine düşer. Zamanla talihsiz olaylar serisi herkesin ondan uzaklaşmasına sebep olur ve en sonunda başka çaresi kalmayan Kosmos bu zaman dışı sınır şehrinden, geldiği gibi ağlaya ağlaya, kaçarak gider (http://www.kosmos.com.tr). Seçilmiş Bazı Sahnelerde “Peter Pan ve Kosmos” karakterlerinin işlevsellik bakımından karşılaştırılması: -Peter Pan, kendi dünyası Neverland’ten gerçek dünyaya gelir. Gördüğü ilk şey Wendy’dir. --Kosmos, koşarak geldiği kasabada, ilk olarak Neptün’ün suretiyle karşılaşır. -Pan, uçma özelliği ve Neverland’le Wendy’yi büyüler. --Kosmos, kuş sesine benzer çıkardığı sesler ve ağaçlara tırmanışı ile Neptün’ü etkiler. -Pan, Wendy’ye âşık olur ama perisi Tinkerbell’e ve denizkızlarına kur yapmayı ihmal etmez. --Kosmos, Neptün’e âşık olur ancak, içgüdülerinin izinde başka bir kadınla birlikte olur. -Pan, büyümeyen, büyümek istemeyen bir çocuktur. Gerçek dünyanın katı kuralları ve acımasızlığına karşı isyankâr bir tutumu vardır. Ayrıca, yemek yemek, uyumak, banyo yapmak gibi kişinin kendi iradesinde olması gerektiğini savunduğu ihtiyaçların yanı sıra, okula gitmek, ilaç içmek gibi zorunlu ihtiyaçlara da karşıdır). --Kosmos, yetişkin görünümünde bir çocuktur (Bu durumu; ses tonu, çalışmaya karşı oluşu, asgari düzeyde yiyip içmesi, uyumaması destekler niteliktedir). Kosmos, çalışmaz ancak hırsızlık yapar, amacı sadece ihtiyacı olanı karşılamaktır, oldukça safça, çocuksu bir tutumdur bu. -Pan, peri tozu ve hayal gücüyle de olsa uçabilir (Mucizevîdir). --Kosmos’un iyileştirici bir gücü vardır (Doğaüstüdür). -Pan’in, hikâyedeki tek ve en büyük düşmanı Kaptan Kanca’dır (Captain Hook). Kanca, sert, kaba bir yetişkindir, Neverland’teki tek yetişkin; gerçek dünyayı temsil ettiği söylenebilir. --Kosmos’un düşmanı denilemese de, kaçtığı, korktuğu düşmanı askerdir (Filmin son sahnesinde tabii ki yaşanan kaos haliyle birlikte olsa da askerin onu kovalamasından kaçar). -Peter Pan’in ülkesi Neverland’te zaman durmuştur, bu yüzden kimse büyümez. --Kosmos’ta da zamanın olduğundan bahsetmek olanaklı değildir (Zaten yönetmen, mekanı zaman dışı sınır kasabası olarak tarif eder). -Peter Pan’in macerası, Wendy’den ayrılması ve yalnız, kalbi kırık bir şekilde Neverland’e (geldiği yere) geri dönmesiyle biter. --Kosmos’un macerası da, Neptün’den ve kasabadan ağlaya ağlaya kaçmasıyla biter. -Peter Pan Masalı, son sahnesi bağlamında dinleyicisine veya izleyicisine umut vaat etmez. --Kosmos da, umut vaat etmez. -Peter Pan, gerçeklik adına onu terk eden Wendy ve diğer Kayıp Çocuklarla birlikte, sisteme yenik düşer. --Kosmos, aşkını yaşayamadığı Neptün’den, saf haliyle kendini kabul ettiremediği, genel düzenini ve yaşayışını bozduğu kasabadan ayrılmak zorunda kalışıyla sisteme yenik düşer. Yukarıda bahsettiğim bütün benzerlikler bir yana, Peter Pan’in ve Kosmos’un en büyük benzerliği ikisinin de “yabancı” oluşudur. Her iki karakter de, toplumsal düzeni tehdit edici, yıkıcı veya sarsıcı niteliktedir. İkisi de, kalıcı bir hasar, değişiklik yap(a)masa da, yine de düzen bozumu yaratmışlardır. Var olan, süregelen sistemde hafif etkili bir darbe etkisi yapmışlardır. Hem Pan, hem Kosmos kendi başlarınca birer sistem eleştirisidir. Bu “yabancı” oluşun, “çocuk” oluşun altında başka şeyler aramak gerekmektedir. Peter Pan’in yazarı J. M. Barrie’nin yazdığı kitap “Peter Pan ile Wendy”nin, 1900’lerin İngiltere’sinde çocuk olmak, çocuk kalamamak ve çocuk kalmayı istemek üzerine olduğu düşünülebilir. Peki, neden 1900’lerin İngiltere’sinde çocuk kalmak ister bir insan? Bu sorunun cevabını şu şekilde verebiliriz: İngiltere, meşruti demokrasiye dayalı bir rejimle yönetilen bir ülkedir. 1215 yılında Kral Yurtsuz John ile lordlar arasında yapılan karşılıklı egemenliğe dayalı olarak şekillenen ve günümüze kadar karşılıklı güçler dengesi içinde bir yönetim geleneği yaratmayı başaran, dünyanın ender ülkelerinden biridir. Başta demokratik değer ve kurumlar olmak üzere çok sayıda kurum ve geleneğin doğduğu ve geliştiği bir yer olan İngiltere, bu özelliği nedeniyle birçok konuda model ülke olarak kabul edilmektedir. Diğer iki demokratik ülke örneği olan Amerika ve Fransa’ya örneklik etmiş olması nedeniyle, İngiltere, örneklerin örneğidir. Orta çağın sonu ve yeniçağın başındaki dünyanın süper gücü Osmanlı İmparatorluğu’nun akabinde, 19. yüzyılın başından, 1930’lu yıllara kadar uluslararası ekonomik sistemin merkezi, dünyanın “atölyesi”, tek alıcı-satıcısı, tek uluslararası yatırımcısı İngiltere olmuştur. Dünya ekonomisinin yaklaşık yüz elli yıl boyunca İngiltere çevresinde biçimlenmesi, insanlığın yaşadığı en köklü dönüşüm olan Sanayi Devrimi’nin ilk kez bu ülkede yaşanmasından kaynaklanır. Sanayi devriminin beraberinde getirdiği ‘fabrika ile üretim’, talep artışı doğrultusunda bir gereksinme olarak ortaya çıktı. Büyük makineler ev üretimi için elverişsizdi. Bu nedenle evler yerine işçilerin, makinelerin bulunduğu büyük binalara giderek çalışma sistemi, başka deyişle fabrika sistemi, süreç içinde meydana geldi. Fabrika sistemi hızlı üretim gibi olumlu sonuç yanında, sosyal açıdan olumsuz birtakım sonuçlar da doğurdu. Erkek işçiler yanında, hatta onların yerine (daha ucuza çalıştıkları için) çocuk ve kadınlar çalıştırılmaya başlandı. 20 saate kadar varan iş saatleri küçük çocuk ve kadınları eziyordu. Bu ve bunun gibi, özetle kapitalizmin gelişmesiyle üretim, tüketim ve yaşam döngüsü içinde yalnızlaşan insanlar, bunalımlı bir süreç içine sürüklendiler ve tüm bu hızlı değişim, dönüşüm içinde çocuk kalamadılar ama çocuk kalmak istediler J. M. Barrie’nin Peter Pan’i, Wendy’si ve diğer Neverland’teki çocuklar gibi. Peter Pan‘i masal dünyasından alıp gerçek dünyaya oturtan psikolog Dan Kiley, 1983 yılında yayımladığı “The Peter Pan Syndrome: Men Who Have Never Grown Up” (Peter Pan Sendromu: Hiç Büyümeyen Erkekler) isimli kitabında ilk kez Peter Pan Sendromu‘ndan söz eder. “Peter Pan, masal boyunca büyümeyen “çocuk” olarak anlatılsa da, çoğu zaman büyümeyen bir erkeği, henüz yetişkinliğe geçmemiş ve ergen kalmış bir adamı andırır” der Kiley. Sonuç olarak, Sanayi Devrimi’nin ilk olarak İngiltere’de boy göstermiş olması, kapitalizmin erken ve ani gelişme göstermesi ve yaşanan tüm bu hızlı değişimlerden etkilenen halkla birlikte, bunun bir sonucu olarak, İngiltere’de Peter Pan ve bunun gibi edebi ürünlerin fazlalığı ve popülerliği yadsınamayacak bir gerçektir. Aynı şekilde olmasa da, Türkiye’de de Sanayi Devrimi’ne bağlı gelişen kapitalizm insanları etkilemiştir. Hatta bu değişim süreci Türkiye’de daha ağır olmuştur. Çünkü Türkiye, İngiltere gibi ülkelerin 100 yıldan fazla sürede yaşadıkları değişimi 20 – 30 yıl gibi kısa bir zamanda yaşamıştır, buna bağlı yalnızlaşma, yabancılaşma daha sarsıcı olmuştur. İnsanlık, adaptasyon sürecinden geçmeye çalışmakta, yorulmakta ve isyan etmektedir: Peter Pan ve Kosmos’un temsilinde. Hikâye insanı, var olan ve var olmayan iki dünya, bu iki uç arasında götürüp getirir. Ne var ki Barrie’nin de, (onunla beraber İngiltere’ye göre geç de olsa Türkiye’de de sanayi devrimine bağlı kapitalizmin gelişmesiyle süreçten etkilenen) Erdem’in de nihai tavrı ve son kararı büyümekten, olgunluktan ve gerçeklikten yanadır. Hepimiz sonunda büyümek zorunda kalırız. Büyümeyen tek çocuk daima Peter Pan’dir, Kosmos’tur ve her zaman da öyle kalacaktır bir ideal kaçış planı, kurtuluş, bir umut gibi… Tıpkı Reha Erdem’in yazının en başında söylediği gibi: “…Bu kadar cesur ve bağımsız olabilmeyi insan ancak böyle bir figürle gerçekleştirebiliyor, benim öyle bir cesaretim yok; olmasını isterdim ama.” KAYNAKÇA Aytaç, Senem., Yücel, Fırat (2009). Reha Erdem ile Söyleşi. Altyazı, 82, (22 – 27). Campbell, Joseph (2010). Kahramanın Sonsuz Yolculuğu. İstanbul: Kabalcı Yayınevi http://www.kosmos.com.tr http://tr.wikipedia.org/wiki/Peter_Pan_(kitap) Kiley, Dan (1997). Peter Pan Sendromu: Hiç Büyümeyen Erkekler. Ankara: Hyb Yayıncılık. Levi-Strauss, Claude, 1986 Mit ve Anlam. İstanbul: Alan Yayıncılık Propp, Vladimir (2011). Masalın Biçimbilimi. İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları Yücel, Fırat (2009). Reha Erdem Sineması: Aşk ve İsyan. İstanbul: Çitlembik Yayınevi 9