Ferhat SARIKAYA

The project addresses the issue of predictive maintenance by proposing a new method that crosses the boundaries of both genetic programming (GP) and fuzzy logic to evolve interpretable fuzzy rule-based systems. The targeted method attempts to achieve a highly accurate predictability of the remaining useful life (RUL) of industrial equipment with the interpretable evolved rules at the same time. The NASA turbofan engine degradation dataset [1] is used in the assessment of the validity of the method. The main goals of research are to achieve high accuracy of predictions and to generate easily decipherable linguistic rules that may give an overall look on the degradation process. This is the first study found in the literature that combines genetic programming and fuzzy logic in predictive maintenance tasks. This research's importance lies in the possibility of plugging the gap between the accuracy of datadriven techniques and the interpretability of rule-based systems. Hence, it results in better predictive maintenance systems.

Data Science modeli geliştirilirken öncelikle kayıp verilerin tahmin edilmesi ve hatta bu tahmin sonucunda üretilen değer tahminin de başarısını etkileyeceği için çok önemlidir. Maximum Beklenti bu konuda kullanılan metotların başında geliyor.

Özellikle geniş işletmelerde SQL Server sayısı 400 - 500 civarlarını rahatlıkla bulmaktadır. Her bir sunucuda Agent aracılığı ile job çalıştırmak söz konusudur. Bunun yönetimi, bakımı oldukça sıkıntı yaratmaktadır. Bu sebeple bir tane merkezi job sunucu kullanarak diğer sunucular üzerinde bu jobları çalıştırmak hem kolay hem de proaktif bir yaklaşımdır. Bu tür işlemler yapan yazılımların oldukça maliyetli olduğunu düşündüğümüzde bu yapıyı kendi sistemizde mevcut SQL Server ile yürütmek daha ekonomik bir çözüm de olacaktır.

İdeal sistemin ne olduğu sanayi devriminden bugüne cevabı aranan temel bir sorudur. Dünün doğru sistem, yöntem, metot ve araçları bugünün şartlarında hâlâ geçerliliğini koruyor mu acaba? Farklı sektörlerde yer alan birçok şirket ve kurum günümüz şartlarına ve ihtiyaçlarına cevap veren doğru sistemi artık Yalın Düşünce’de buluyor ve kurtuluşu Yalın Dönüşüm’de görüyor.

Yalın üretimin ilk ve en iyi uygulayıcısı TOYOTA’dır. Bu yaklaşımın temeli Toyota üretim sistemine temel oluşturan Taiichi Ohno’nun Toyota yöneticileriyle birlikte yaptığı Amerika gezisinde ortaya çıkmıştır. Amaçları Amerikalı firmalarla rekabet edebilecek üretim sistemleri geliştirmekti. O zamanlar Amerikada Henry Ford tarafından geliştirilen ve günümüzde hala kullanılan kitle üretim sistemleri vardı. Bu sistem yığınlar halinde tahmine göre üretim yapıp, üretimden sonra kalite kontrolü yapılması esasına dayanmaktaydı.

Bu sistem Taiichi Ohno tarafından benimsenmemiştir. Bunun yerine Toyota Üretim Sistemi denilen çalışmalara başlamışlardır. Toyota bu sistemle büyük bir başarı yakalamıştır. Şöyle ki 1950 yıllarında dünyanın en büyük şirketleri arasında TOYOTA’nın ismi listelerde yer almazken, 1970 yılında 6. sırada, 1990 yılında 3. sırada 2003 yılında General Motors’un ardından 2. sırada gelmiştir. Bu yükselmeyi rakiplerine göre 10 kat daha az işgücü, daha az işçilik saati (31 saate karşılık 16 saat), daha az hata (yüz otomobilde 145 hataya karşılık 45 hata) ve büyük preslerde kalıp değiştirme süresini 8 saatten 3 dakikaya indirerek sağlamıştır.

Sistemin temelinde işlerin basitleştirilmesi, hataların önlenmesi ve maliyetlerin azaltılması adına sorgulama esastır. Kendi kendimizi sorgularken en az 5 kez neden sorusunu sormamızı ve bu sorulara cevap vermemizi istemektedir. Böylece sorunun temeline inilerek kesin çözümler sağlanır. 1940’larda Toyota Amerikan otomobil firmalarıyla rekabet etmeyi düşünürken 1980’lerden sonra Amerika Japonlarla rekabet etmeye başlamıştır. Yapılan çalışmaların sonucunda “Dünyayı Değiştiren Makine” isimli kitap yayımlandı. Bu da Amerika’daki yalın üretim çalışmalarının temeli oldu (Çakır, 2013).

Günümüz dünyasının en önemli kavramı bilgidir. Bilgi, sahip olduğu kişi, kurum veya ülkeye güç sağlar, önündeki karmaşık süreci anlamasını, analiz edebilmesini, güçlü ve zayıf yönlerini ortaya koyabilmesini ve rakiplerinin durumlarını bilmesi ile mücadeleyi kazanmak için avantaj sağlar.

Savaş Sanatları konusunda uzman olan ve Savaş Sanatı adında çok değerli bir eser yazan Sun Tzu’da bilginin önemine vurgu yapar. Sun Tzu der ki: “Kendini ve düşmanını tanıyan her zaman kazanır. Kendini bilip düşmanını bilmeyen, bir kazanır, bir kaybeder. Kendini bilmeyen ise tehlikededir.”

Bilgiye verilen önem başka birçok şey gibi savaşlara dayanır. Günümüzde kullandığımız internet gibi bilgiye erişebildiğimiz veya başka maksatlarla kullanılan birçok teknoloji de yine Askeri ihtiyaçlar doğrultusunda geliştirilmiştir. İstihbarat kurumları bu sebeple tüm sistem içerisinde en ayrıcalıklı konum olmuş ve bilgiyi elde etmenin yollarının geliştirilmesi ile birlikte bilgiyi korumanın da önemi üzerinde dikkatle durulmuştur.

Günümüz dijital dünyasında ise iletişim protokollerinin açık olması, TCP katmanı gibi aşılması kolay katmanlardan bilgilerimizin kaçırılması ile birlikte bilgi güvenliğinin sağlanabilmesi önemli bir konu haline gelmiştir. Bunun için de ISO 27001 standardı geliştirilmiştir.

ISO 27001, kurumlara genel anlamda bilgi güvenliğinin nasıl sağlanacağı konusunda yardımcı olmaktadır. Kurumların, bilgi sistemleri süreçlerini inceleyerek tehditleri ve riskleri belirlemesi ve bu riskleri kabul edilebilir bir seviyeye indirebilmesi için alınacak önlemleri tespit etmesi gerekmektedir. Bu bildiride, bu önlemlerin ISO/IEC 27001 Kurumsal Bilgi Güvenliği Standardı çerçevesinde bir kuruma uygulanabilmesi için yapılması gereken aşamalar verilmeye çalışılmıştır (Şen ve Yerlikaya, 2013).

İşletmelerde istenilen verimliliğin sağlanabilmesi ve aynı zamanda işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlıklı olması için çalışma ortamının koşulları büyük önem arz etmektedir. Bu açıdan çalışma ortamının fiziksel ve psikolojik açıdan çalışanları yaşam koşullarını tehdit etmeyen, yaralanmalara ve hastalıklara yol açmayan, ısı, nem, havalandırma, aydınlatma, gürültü vb. sorunlardan arındırılmış bir çalışma ortamı sağlanması gereklidir.

Bu çalışmamızda işyerinin fiziksel, ergonomik ve psikolojik şartlarının iş güvenliği ve işçi sağlığı üzerindeki etkileri incelenmiş ve önemli faktörler ele alınmıştır.

Örgütler, amaçlarına ulaşmak için, amaca uygun hizmette bulunacak insanları bir araya getirmek zorundadırlar. İnsanların bir araya geldiği yapılarda ise çatışma kaçınılmazdır. Özellikle yüz yüze iletişimin baskın olduğu ve farklı düzeylerden insanların bir arada çalıştığı örgütlerde kişilerarası çatışma yönetimi kritik öneme sahiptir. Bu önemi çerçevesinde yaklaşık 30 yıldan daha uzun bir geçmişe sahip kişilerarası çatışma yazını çatışma çözüm biçimlerini belirleyen pek çok değişkenin etkisini irdelemiştir. Bu değişkenler içinde doğrudan birey ile ilgili olan pek çok farklı değişken bulunmaktadır. Wall ve Callister (1995) çatışmanın nedenleri altında bireysel karakteristikler ile ilgili olarak kişilik, değerler, amaçlar, pozisyona olan bağlılık, stres, kızgınlık ve özerklik beklentisi gibi başlıklara yer vermiştir.

Çatışma sırasında ve neticesinde ortaya yıkıcı sonuçlar çıkabilmektedir. Bu nedenle, çatışma genel anlamda olumsuzluklara ve olumsuz sonuçlara sebep olan bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan çatışmaların etkin bir şekilde yönetildikleri takdirde yıkıcı ve olumsuz sonuçlara neden olmaktan çok, örgütlerin etkinliği ve verimliliği üzerinde olumlu etkileri olacaktır.

Modern yönetim yaklaşımı, örgütsel çatışmaların tamamen ortadan kaldırılması ya da engellenmesine karşıdır. Söz konusu yaklaşım, çatışmayı teşvik ederek, çatışma yönetiminin önemine değinmektedir. Etkin bir çatışma yönetimi sadece yöneticiler açısından değil, örgütün tümü açısından büyük önem taşımaktadır. İstekler ile gerçeklerin birbirinden farklı olması nedeniyle personel geliştirme ve yönetici eğitiminin gerekliliği büyük ölçüde artmıştır.