Prof.Dr.Utku Altunöz

Bu çalışma, Türkiye'de asgari ücretin belirlenmesinde rol oynayan makroekonomik faktörleri hem teorik hem de ampirik açıdan kapsamlı bir şekilde incelemeyi amaçlamaktadır. Analizlerde reel asgari ücret, sendikalaşma oranı, enflasyon seviyesi, işsizlik oranı, reel ekonomik büyüme (GSYH) ve emek verimliliği gibi değişkenler kullanılmıştır. Çalışmanın bulguları, sendikalaşma oranı ile asgari ücret arasında pozitif bir ilişki olduğunu, enflasyonun asgari ücreti artırdığını, işsizlik oranının asgari ücreti düşürdüğünü ve ekonomik büyümenin asgari ücreti olumlu etkilediğini göstermektedir. Emek verimliliği arttıkça asgari ücretin düştüğü tespit edilmiştir. Ayrıca, kriz dönemlerine ilişkin kukla değişkenler, istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar vermemiştir. Bu bulgular, asgari ücret politikalarının belirlenmesinde çeşitli makroekonomik faktörlerin dikkate alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Çalışmanın sonuçları, politika yapıcılar için önemli çıkarımlar sunmakta ve gelecekteki araştırmalara ışık tutmaktadır.

This study addresses the risk of the middle-income trap faced by developing and middle-income countries, with a specific focus on Turkey, which the World Bank classifies as an upper-middle-income country. Numerous studies highlight the need to identify structural problems and adopt a comprehensive approach to combat the middle-income trap. Despite significant economic growth over the past decades, Turkey has remained in the middle-income bracket for 59 years, unable to transition to high-income status. This research examines the theoretical framework of the middle-income trap and conducts a detailed analysis using the ARDL bounds testing approach for the period 1985-2017 to test for income convergence and the presence of the middleincome trap in the Turkish economy. The results indicate income convergence with high-income countries and emphasize the critical role of domestic savings rates and higher education enrollment in per capita income growth. Policy recommendations include prioritizing technology and human capital, increasing higher education enrollment, diversifying exports with technology-based products, and enhancing domestic savings to reduce economic vulnerabilities.

Bu çalışmanın amacı, Türkiye ekonomisi için Fisher etkisinin faiz ve enflasyon ilişkisi üzerindeki teorik ve ampirik
etkilerini incelemektir. Fisher etkisi, nominal faiz oranının reel faiz oranı ve beklenen enflasyon oranıyla ilişkisini ifade eder.
Bu çalışma, Fisher etkisinin Türkiye ekonomisindeki geçerliliğini anlamak için teorik bir çerçeve oluşturmayı ve bu çerçevenin
ampirik verilerle test edilmesini amaçlamaktadır. Çalışmanın sonuçları, Türkiye'nin faiz ve enflasyon ilişkisi üzerindeki teorik
ve ampirik bulguları derinlemesine analiz ederek, Fisher etkisinin Türkiye ekonomisi için önemini ve etkilerini ortaya
koyacaktır. Bu çalışma, ekonomi politikalarının belirlenmesinde ve enflasyonla mücadelede önemli bir rol oynayabilir ve
Türkiye'nin ekonomik istikrarını sağlamak için önemli bir katkı sunabilir.

According to the Feldstein-Horioka hypothesis, the relationship between investments and savings depends on the
degree of international capital mobility. While the relationship between investments and savings is strong in the case of full
capital mobility, this relationship loses its strength with the restriction of capital mobility. In the study, the validity of the
Feldstein-Horioka hypothesis for Turkey was investigated with the ARDL bounds test approach for the period 1990-2022.
The obtained results support the existence of the F-H hypothesis in Turke

The study aimed to measure the efficiency of energy companies traded on Borsa Istanbul (BIST). Since the data is not static and is open to instantaneous changes, it becomes impossible to make analysis with precise data. For this reason, blurring was thought to be the most appropriate method. In this context, Lertworasirikul (2002) and Lertworasirikul et al. The Lertworasirikul Model (optimistic-optimistic and optimistic-pessimistic) developed by (2003) and the Kao Liu Model developed by (2000) were preferred. In the analysis, it is observed that AK The remarkable point is that the consistency of effectiveness was maintained in each different analysis.

Açık iş oranı ile işsizlik arasındaki ters yönlü ilişkiyi gösteren Beveridge eğrisi emek piyasasında işsiz olup iş arayanlar ile işsizleri eşleştirme bakımından referans kabul edilmektedir. Bu çalışmada yatay eksende işsizliğin, dikey eksende ise açık iş pozisyonunun yer aldığı ve söz konusu değişkenler arasındaki değiş tokuşu ifade eden Beverdige eğrisi Türkiye ekonomisi için test edilmektedir. 2010: Q1-2022: Q2 yıllarını aksayan analizde hem Johansen- Juselius Eş Bütünleşme Testi hem de ARDL Sınır testi yaklaşımı tercih edilmiş olup değişkenler arasında açık işlerin işsizliği uzun dönemde negatif yönde etkilediğini ve kısa dönemde seriler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkinin olmadığını anlaşılmıştır.

Türkiye ekonomisinde bilhassa 2001 krizi sonrasında çok ciddi büyüme rakamları gerçekleşmiş olmasında rağmen işsizlik sorununa çözüm bulunamamıştır. Özellikle de işsizler arasında genç işsizlerin çok büyük oranda olması bu durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir Bu durum Türkiye’de büyümenin istihdam yaratmadığı iddiasını güçlendirmektedir. Bu çalışmada bu duruma cevap aranmaktadır.

In the study, the relationship between national income and public expenditures in the period of 1990-2020 was analyzed. The effect of public expenditures on economic growth was tested based on the Wagner and Keynes hypotheses, within the framework of error correction and causality. According to the results, the validity of Wagner's law in Turkey has been reached. The causality test results also support Wagner's Law, contrary to the Keynesian thesis that "since public expenditures are one of the components of total demand, an increase in public expenditures will increase aggregate demand and increase employment and output thanks to the multiplier coefficient". When the results of the analysis are considered as a whole, it is understood that it may be a correct policy to be evaluated by considering the public's share in the economy.

In the study, it is aimed to analyze the diffusion and cointegration relationship between WTI and US Dollar in the period of 2016-2021. In the study, after a comprehensive literature review of the theoretical review, the econometric analysis section was started. In the first part of the analysis, the short and long-term relationships between the variables were examined with the autoregressive distributed lag methodology and the existence of a cointegration relationship was reached. According to the findings, the effect of WTI on foreign exchange volatility in the long run is statistically significant and negative. In the short-term evaluation, ECT is negative and significant within expectations. In this context, the changes between the variables approach the long-term equilibrium level. According to the results obtained in the causality and variance causality analyzes applied in the last part of the analysis, it is understood that there is a volatility spillover effect from WTI to foreign currency.

In the study, the stock price relations with the euro and the US dollar, which directly affect the macroeconomic  indicators, are analyzed with linear and non-linear cointegration tests. For this purpose, ARDL, NARDL and Breitung (2001)  tests were preferred. According to the results, there is a long and short term cointegration relationship between the two
variables in Turkey and the traditional approach is supported

The Olivera-Tanzi effect claims that inflation causes an increase in budget deficits, while the Patinkin effect, on the contrary, states that inflation reduces budget deficits. In this study, the existence of Olivera-Tanzi and patinkin effects in Turkey was analyzed to cover the 2005-2021 periods. According to the results of the analysis made with the ARDL Boundary test approach with two different models, it was concluded that inflation increased the budget deficits by decreasing the public revenues. According to this result, while the Olivera-Tanzi effect is valid in Turkey, the Patinkin effect is invalid. In addition, according to the results of the causality analysis, there is a unilateral causality relationship from inflation to public revenues.

Geleneksel makroekonomi teorisi Marshall-Lerner koşulunun gerçekleşmesi durumunda devalüas- yonun ticaret dengesini uzun dönemde olumlu yönde etkileyeceğini bununla birlikte J Eğrisi Hipotezi bağlamında kısa dönemde J eğrisi etkisinden dolayı etkinin negatif yönde olabileceğini iddia etmektedir. Bu çalışmanın amacı Türkiye’de 1993: Q4-2021: Q2 periyodunda Marshall-Lerner koşulunun sağlanıp sağlanmadığı ve kısa dönemde J eğrisi etkisinin geçerliliği birlikte incelenmiştir. Ulaşılan sonuçlara göre Marshall–Lerner koşulunun geçerli olduğu, ülkelerde döviz kuru politikalarının dış ticaret denge- sini iyileştirici bir politika aracı olarak kullanılabileceği tespit edilmiştir. Benzer şekilde J Eğrisi hipo- tezinin, güçlü biçimde geçerlidir.

According to the results of the causality analysis, there is a one-sided causality relationship between the other variables related to education and the economic growth, while only the Labor Force Participation Rate of High School or Faculty Graduates and the economic growth variable are related to mutual causality. According to this result, it is understood that the labor force participation of women with different education levels is the reason for economic growth.

This paper examines pass-through of crude oil prices on consumer prices index (CPI) and producer prices index (PPI) in Turkey in the augmented Phillips curve context by applying ARDL (autoregressive distributed lag) and NARDL (non-linear ARDL) models. The results show that the effects of volatility in crude oil prices to Turkey’s consumer price index and producer prices index are not symmetrical in the long run. The long-term effects of the increase in international oil prices consumer price index and producer prices index are higher than the case where international oil prices show reduction. When compared to ARDL model, NARDL model reveals more significant results that are required to consider the asymmetry effect of international oil prices to consumer price index. Moreover, if crude oil prices rise, both indices are affected differently. Therefore, economic authorities in Turkey should adopt different density monetary policy efforts to respond the rise and fall of global oil prices. Focusing on further loosening the control of oil prices and reducing the cartel valuing power of oil enterprises are among the options together with implementing long-term policies that encourage renewable energy sources.

This study analyzes whether the original and expanded Taylor rules are valid in determining policy interest rates, which are used as the main instrument of monetary policy by the Central Bank of the Republic of Turkey (CBRT), which has adopted the inflation targeting regime. In this context, the validity of the original and extended Taylor rules for
the 2000–2020 period is analyzed econometrically within the scope of linear and nonlinear time series analysis. According to the results obtained, the Taylor rule is valid in the analysis periods with respect to inflation, production, and foreign currency shortage. These
results show that monetary policy strategies are designed within the original and expanded Taylor rules and that money market policy interest rates are determined by considering the changes in inflation, production, and foreign currency shortage.

Sermaye birikimi, verimlilik ve istihdam artışı sağlayarak ülkenin refah artışı ve ekonomik büyümesinin gerçekleşmesinde etkili faktörlerden birisi olarak kabul edilmektedir. Sabit sermaye yatırımları mal ve hizmet üretme kapasitesinin esas göstergelerinden biridir. Bir ekonomide ekonomik büyüme açısından en önemli faktörlerinden biri olan sabit sermaye yatırımlarının kaynağı ekonomik istikrardır. Genellikle üretim sürecinde uzun süre kullanılabilen bina ve makine gibi dayanıklı malların üretilmesinde meydana gelen harcamalar olarak bilinen sabit sermaye yatırımları, ekonomilerde üretim faktörlerinin; bilhassa gelecek dönemlerde ihracat ve tüketim imkanlarını artırmak, mal ve hizmet üretimini çoğaltmak, maksadıyla belli bir dönem içinde reel sermayenin artırılması, korunması, düzenlenmesi ve kullanılmasıdır (Coşkun, 1989:14). Bu bilgiler doğrultusunda sermaye birikimi, bir ülkenin istihdam, etkinlik ve verimlilik artışı, refahın yükseltilmesi ve ekonomik büyümesinin gerçekleştirilmesinde en gerekli faktörler arasında yer almaktadır.  Sabit sermaye yatırımlarını inşaat ile üretim araç ve gereçleri olarak ifade etmek mümkündür (Yılmaz ve Tezcan,2007: 5).  Ekonomilerde toplam sermaye yatırımları özel ve kamu sektörleri toplamından oluşmakta olup sabit sermaye yatırımlarının gerçekleşmesiyle ekonomide mal ve hizmet üretiminin artacağı düşüncesinden  hareketle söz konusu yatırımların ülkenin kalkınmasına yol açacağı ve milli geliri artıracağı düşünülmektedir. GSYİH içerisinde yatırım oranının yüksek olduğu ülkeler, bu oranının düşük olduğu ülkelere göre daha yüksek bir büyüme oranı sergilemektedir. ABD, Güney Kore ve Japonya gibi birçok bu durumuna örnek gösterilebilir. Bundan dolayı, herhangi bir ekonomide üretim seviyesinin ve dolayısıyla ekonomik büyüme performansının değerlendirilebilmesi, ülkenin sermaye birikim seviyesinin hatta aralarındaki etkileşimin detaylı şekilde analiz edilmesini gerektirmektedir. Bu bağlamda çalışmada farklı iki hipotez olan kamu sermayesinin özel sektör çıktısına önemli bir katkısının olup olmadığı ve  kamu sermayesinin özel sermayeyi dışlayıcı veya tamamlayıcı bir etki meydana getirip getirmediği irdelenecektir. Diğer bir ifadeyle çalışma çıktı ile kamu ve özel sabit sermaye yatırımları arasındaki uzun dönemli ilişkiyi değerlendirmektir.

The relationship between health expenditures and economic growth, which is one of the important elements of human capital, is at the top of the issues that are important for policy makers. Many studies on economic growth have included education as an analysis of human capital. Studies in which human capital is not included as a human capital but based solely on education cannot provide healthy results. In order to overcome this deficiency, the effect of health expenditures on economic growth is tested by panel data method in the study. For this selected 15 OECD countries, data covering the years 2000-2016 have been included in the analysis. An additional five variables related to growth were also added to the study to give more reliable results. According to econometric results, a strong and statistically significant relationship was found between economic growth and health expenditures.

In spite of the existence of the studies supporting positive relationship between inflation and GDP Growth, the majority of economists support the negative relationship for those two variables. Similarly, positive relationship between GDP Growth and financial deepening was proven by scientific studies as well. The aim of this study is to determine the negative relation between inflation and GDP growth by ARDL co integration Approach( bounds test) after literature survey.

The presence of a relation between saving and investment is important for the determination of economic policies. According to Feldstein –Horioka hypothesis, presence of the relationship between savings and investments depend on the degree of the international capital mobility. In case of the high capital mobility, the relation between saving and investment is strong. However, in the form of restricted capital mobility, the relation falters occurs. In this paper, validity of Feldstein –Horioka hypothesis is examined for Turkey by using ARDL bound test covering the period between 1980 and 2013. According to empirical results, F-H Theory is supported for Turkey.

Iktisat biliminde popularitesi artan Balassa-Samuelson Etkisi, Bela Balassa (1964) ve Paul Samuelson (1964) tarafindan gelistirilmistir. Bu kavram, dis ticarete konu olan ve olmayan mallarin uretildigi sektorler arasindaki goreli verimlilik oranlarinin uluslararasi duzeyde farklilik gostermesinin satin alma gucu paritesinden yapisal ve kalici sapmalara neden olabilecegini ileri surmektedir. Bu calisma ile Turkiye- Avrupa Birligi ekonomisi acisindan soz konusu degiskenlerin birbirleriyle olan iliskilerinde Balassa-Samuelson Etkisi test edilmektedir. Modeldeki bagimsiz degiskenler I(0) ve I(1) surecinin bir karisimi oldugu icin, modelin tahmininde kullanilan ekonometri tekniginin secimi onemlidir. Bu nedenle reel doviz kurunun belirleyicilerinin tahmininde es butunlesme analizine ARDL sinir testi yaklasimi kullanilmistir. Analizde kullani¬lan veri seti ve ekonometrik yontemler B-S hipotezini dogrular sonuclar ortaya koymamaktadir.

Dominant neo classical system is criticized for not solving the problems of current economics. In other words, it is seen the reason of current economic issues. And also it is believed that unsolved problems come with global crisis were developed by dominant classical thought. In 2000?s Post Autistic economic movement came to the scene with published declaration by pupils of Ecole Normale Superieure in France. According to declaration dominant economic thought turn into the autistic characteristic. Due to this fact, economic science is vanished by intense mathematical formulas. So that had broken of connection with real life. In this paper first, basic hypothesis of neo classical thought will be examined. Following that, solving suggestion for problematic area in the light of autistic movement will be explained. In the other words, especially in the course of time, the current economic system remains incapable to meet society?s expectations, demands, and requirements, the system and...

Bu calismada banka basarisizliklarinin onceden tespitinde kullanilan dikriminant analizi ve yapay sinir aglari modeli, literatur calismalarina paralel olarak test edilmistir. Modellerimizin her ikisi de gerek basarisizliktan bir yil oncesi icin, gerekse basarisizliktan iki yil oncesi icin yuksek ongorulu sonuclar vermistir

In this article financial failure prediction models based on artificial neural network model, which is among the multivariable statistical techniques has been tested in a parallel with literature surveys. As a result of the study, it has been observed that the power of artificial neural network model in terms of predicting financial failure give a high probability for both 1 and 2 years before the financial failure.

In this article financial failure prediction models based on artificial neural network model, which is among the multivariable statistical techniques has been tested in a parallel with literature surveys. As a result of the study, it has been observed that the power of artificial neural network model in terms of predicting financial failure give a high probability for both 1 and 2 years before the financial failure.

In this study, the effect on inflation will occur volatility in the exchange rate in Turkey is examined. ARDL Boundary Test is preferred for the 2010-2018 period. Domestic producer price index (PPI) were used as a independent variable and weighted nominal exchange rate (EXC), world crude oil prices (OIL), domestic money supply (M3) and the capacity utilization rate (CUR) were used as dependent variables. According to the results, 1% increase in nominal exchange rate, 0.11% increase in domestic producer price index and 1% increase in world oil prices increase the producer price index by 0.07%. Similarly, a 1% increase in M3 money supply, a 0.28% increase in the producer price index and a 1% increase in the capacity utilization rate lead to a 0.31% increase in the producer price index. It is also understood that all variables in the model increase inflation. However, according to the findings, the long-term effects of the exchange rate effect on domestic prices remain low. In addition...

In this study, youth unemployment is a major problem in relations between Turkey and the educational level is examined.  It is understood from the ever-increasing levels of youth unemployment that Turkey's young population cannot create a business opportunity. The reasons of this situation are firstly examined in the study, After the literature review, relationships among the variables are tested by Johansen-Juselius cointegration method. According to the results of the analysis, it is understood that the increase in high school and higher education has a decreasing effect on the youth unemployment in the related period.

This article reviews current economic policy discussions about the relationship between growth, inequality, and poverty. These discussions tend to focus on whether market-driven growth is enough to eradicate poverty and reduce inequality, or whether specific policies are necessary, that is, unforeseen growth may be inadequate or even perverse. The study also presents the latest global sign on the change of economic growth into poverty decrease in developing and transition countries, with an emphasis on the role of income inequality. For this purpose, following the literature review, emerging and transition economies analyze in term of reduction of poverty together with the process of growth acceleration, an improvement of the human development variables and an increase of political democracy. In the second step, it is focused on the income distribution which means it is explores if mentioned countries practiced just economic growth or development. Obtained results claim that the economic growth taking place in the meanwhile the last 10 years contributed neither to a reduction in poverty between 2000 and 2016, calculated through to a rise in variable of human development, principally in life expectancy. The opposite way, variables worsened, as did the proxy and accountability for political pluralism and democracy. Also, it said that the economic growth realized in transition economies and emerging economies. However, the U-shaped Kuznets curve cannot be observed because following reduction in inequality realized after an extended period of growth. Results support the idea that countries with lower levels of adult literacy and public spending attract higher income inequality.

Çalışmada gelir dağılımı ile finansal gelişme ilişkisinden yola çıkarak Finansal Kuznets Eğrisi  hipotezinin ve klasik kuznets eğrisinin Türkiye ekonomisi için geçerliliğini sınamaktır. Bu  amaçla ARDL sınır testi yaklaşımı tercih edilmektedir. Analizden elde edilen bulgulara göre
Türkiye’de finansal Kuznets eğrisinin var olduğu ve gelir dağılımı ile finansal gelişmişlik  seviyesi arasındaki ilişkinin ters U şeklinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yine elde edilen  sonuçlara göre gelir dağılımı ile GSYİH değişkeni arasındaki ilişki ters U şeklinde olmayıp  klasik kuznets eğrisi Türkiye’de geçersizdir. Özellikle Finansal Kuznets Eğrisi hipotezinin
geçerli olduğu Türkiye ekonomisinde gelir dağılımında var olan adaletsizliğin ve eşitsizliğinin  azaltılması amacına yönelik politikalar benimsenecekse ekonomik büyümeden ziyade  önceliğin finansal gelişmenin arttırılmasının verilmesinin daha akılcı bir ekonomi politikası
olacağı anlaşılmaktadır.

In the study, the relationship between credit volume and current account deficit was tested with the ARDL bounds test method after the unit root with Lee-Strazich break for the 1998:1Q-2020:4Q period. According to the results, there is a cointegration and causality relationship between the increase in credit volume and the current account deficit, and the increase in the credit volume plays a role in increasing the current account deficit. Based on the long-term estimates of the empirical analysis, a 1% unit increase in the loan volume increases the current account deficit by 0.061%. Under the assumptions that many macroeconomic indicators affecting the current account deficit are stable (ceteris paribus), econometric analysis results are in line with theoretical expectations and support the thesis that the increase in credit volume increases the current account deficit. According to the results obtained, the 1% unit increase in the loans extended has a lower impact on the current account deficit (0.061). According to the error correction results obtained, short-term deviations in the series that move together in the long-term reach equilibrium in 3 periods.

This article reviews current economic policy discussions about the relationship between growth, inequality, and poverty. These discussions tend to focus on whether market-driven growth is enough to eradicate poverty and reduce inequality, or whether specific policies are necessary, that is, unforeseen growth may be inadequate or even perverse. The study also presents the latest global sign on the change of economic growth into poverty decrease in developing and transition countries, with an emphasis on the role of income inequality. For this purpose, following the literature review, emerging and transition economies analyze in term of reduction of poverty together with the process of growth acceleration, an improvement of the human development variables and an increase of political democracy. In the second step, it is focused on the income distribution which means it is explores if mentioned countries practiced just economic growth or development. Obtained results claim that the economic growth taking place in the meanwhile the last 10 years contributed neither to a reduction in poverty between 2000 and 2016, calculated through to a rise in variable of human development, principally in life expectancy. The opposite way, variables worsened, as did the proxy and accountability for political pluralism and democracy. Also, it said that the economic growth realized in transition economies and emerging economies. However, the U-shaped Kuznets curve cannot be observed because following reduction in inequality realized after an extended period of growth. Results support the idea that countries with lower levels of adult literacy and public spending attract higher income inequality.

In the study, the public income-public expenditure relationship for the Turkish economy is investigated by including the related GDP and Interest variables in the analysis. For this purpose, the period of 1980-2020 has been taken into consideration. The results are that there is both cointegration and mutual causality between the variables.

Küreselleşmeye bağlı olarak artan kırılganlıklar ve bu durumun kaçınılmaz sonucu meydana gelen finansal krizler işletmeler için risk yönetimini oldukça önemli bir noktaya taşımıştır.1990'lı yıllarla birlikte finans piyasalarında artan kredi riskini bölüp dağıtma amacına yönelik olarak tasarlanan Kredi Temerrüt Takası (CDS, Credit Default Swap) ile makroekonomik göstergelerin yakından ilişkili olduğu görülmüştür. Çalışmada söz konusu ilişkiler gelişmekte olan ülkeler için 2010-2019 yılları için temel makroekonomik göstergelerle incelenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre ülke risk primi EXC, GDP ve EMBU+ değişkenlerine en büyük tepkiyi vermektedir. Bu bağlamda kurda 1 birim artış risk primini %9 oranında arttırırken büyüme oranında %1 artış olması durumunda ülkenin risk primi % 4 oranında düşmekte ve cari işlemler dengesindeki %1'lik olumlu artış ülke risk primini %1,7 oranında düşürmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin yabancı para cinsi bono ve tahvillerinin getirilerinin ABD hazine tahvili getirisinde meydana gelecek farkta meydana gelecek %1 artış ülke risk primini %3,7 oranında arttırmaktadır. Kısa dönemli sonuçlar uzun dönemi desteklemektedir.

Parasal büyüme, bütçe açıkları, kamu borçları ve enflasyon arasındaki ilişkileri inceleyen ekonometrik çalışmalarda ilişkinin varlığı ile ilgili bir fikir birliğine ulaşılamamıştır. Bu çalışmada enflasyonla mücadelede Türkiye’de bütçe açığı, kamu borç stoku, parasal büyüme değişkenlerinin
etkisi analiz edilmektedir. Bu doğrultuda ortaya atılan hipotezlerin alternatif yöntemlere göre çok daha iyi sınayabileceği düşüncesinden, yöntemin ulusal ve uluslararası çalışmalarda tercih edilmesinden ve
değişkenlerin durağanlık seviyelerinden hareketle dinamik modelleme yaklaşımı olan ARDL (Autoregressive Distributed Lag) yöntemi tercih edilmiştir. Ayrıca değişkenler arasındaki nedensellik
ilişkisinin varlığı Toda-Yamamoto nedensellik yöntemi ile analiz edilmiştir. Özellikle 2018 yılında ABD ile yaşanan siyasi sorunlar ve sonucunda meydana gelen kur şokunun da etkisinin görülmesinin
amaçlandığı çalışmada 2005:1-2020:8 dönemini kapsayan aylık veriler kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre para arzında %1’lik artış enflasyonu %0,19 oranında arttırırken bütçe açığında meydana gelen %1’lik artış enflasyonu %0,40 oranında arttırmaktadır. Ayrıca kamu borçlarında meydana gelen %1’lik artış enflasyonu 0.33 birim arttırmaktadır. Bu sonuçlar arzına göre bütçe açıklarının ve bütçe açıklarının finansmanı için kullanılan borçlanmanın enflasyon üzerinde para arzının arttırılmasından daha güçlü bir etkisi olduğunu göstermektedir. Nedensellik analizi sonuçlarına göre bütçe açığı ve iç borç stoku enflasyonun nedeniyken enflasyon bütçe açığının nedeni fakat iç borç stokunun nedeni değildir.

Türkiye’nin önemli ekonomik sorunlarından biri olan işsizlik, yapılan tüm plan ve programlara rağmen gündemde olmaya devam etmektedir. Dünya bankası verilerine göre 2017 yılı itibariyle Türkiye’de işgücüne katılım oranları %52,7 dir. Bu oran OECD ülkelerinde %70,4 seviyelerindedir. Bununla beraber Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı %30,2 ve erkeklerin iş gücüne katılım oranı %75,4dir. Bu oran OECD kadınlar için %61,5 ve erkekler için %79,2’dir. Çalışmada Türkiye için emek piyasasının etkinliği ve verimliliğinin seçilmiş makro ekonomik göstergelerle analiz edilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaçla çalışmada 1985-2019 yılları için asgari ücret, enflasyon, GSYİH ve işsizlik değişkenleri ile emek piyasası ekonometrik olarak analiz edilmiştir. Durağanlıklar sağlandıktan sonra yapılan eş bütünleşme testine göre tüm değişkenlerin eş bütünleşik olduğu görülmüştür. Nedensellik sonuçlarına göre asgari ücret ile işsizlik arasında çift taraflı nedensellik ilişkisi olduğu izlenmektedir. Bu sonuç çalışmamızdaki bulgularla paralellik göstermektedir. ÜFE değişkeni ile GSYİH değişkeni arasında hiçbir nedensellik ilişkisi izlenememektedir. Bununla birlikte GSYİH dan asgari ücrete nedensellik ilişkisi varken tersi durumda nedensellik ilişkisi yoktur. Bu durum GSYİH’deki artış ya da azalışların asgari ücret politikasını etkilemektedir şeklinde yorumlanabilir. GYİH ile işsizlik değişkenleri arasında karşılıklı nedensellik ilişkisine ulaşılmış olup bu durum Okun yasasının iddiaları ile örtüşmekte olup ekonomideki büyüme artışları yeni iş ortamlarını da beraberinde getirirken ekonomik küçülmeler işsizlik sorununu arttırmaktadır. ÜFE değişkeni ile asgari ücret değişkeni arasında hiçbir Granger nedensellik ilişkisine ulaşılamamıştır. İşsizlik değişkeni ile ÜFE değişkenin için ulaşılan çift taraflı nedensellik ilişkisi klasik Philips eğrisini destekler niteliktedir.

The aim of this study is to examine the factors that determine health spending and why health spending differs between countries in OECD countries. The analysis used covers the period 1993-2019. In the study, in which three different models are used, the analysis that public expenditures are dependent variable shows that the public has a high share in health expenditures. This suggests the crowding out known as the exclusion of public sector expenditures from private sector expenditures. When the three models are evaluated collectively, the increase in the number of doctors reduces health expenditures, while drug expenditure per capita, fertility rate, urbanization rate increase the population share of 65 and over age population and GDP per capita increase health expenditures.

Öz: Kayıt dışılık, işletmelerin vergi ve sosyal güvenlik prim ödemelerini yerine getirmemeleri gibi nedenlerle işletmelere maliyet avantajı sağlarken karlılıklarını arttırmakta fakat piya-sada haksız rekabet yaratmaktadır. Bu durum aynı zamanda yasal yükümlüklerini yerine getiren kayıtlı kesimin faaliyet alanını da daraltmaktadır. Vergi kayıp kaçaklarının oluşumun-da en önemli etken ticari faaliyetlerin belgelendirilmeyişidir. Muhasebe bilgi sisteminin güvenirliliği ve muhasebe meslek mensuplarının nitelikleri işletmelerin faaliyetlerinin belgelendi-rilmesinde önemli rol oynamaktadır. Bu çalışmada muhasebe biliminin toplumsal gelişime ve ekonomik büyümeye olan kat-kısı muhasebe bilgi sistemine olan ihtiyaç kapsamında ele alınmıştır. Geniş bir literatür taramasının ardından Türkiye'nin kayıt dışılık sorunu, muhasebe bilimi açısından irdelenmiş ve Türkiye ekonomisinin büyümesine olan etkileri ekonometrik analiz ile test edilmiştir. 1998-2018 yılları arasında yapılan eko-nometrik analizde regresyon ve Granger nedensellik yöntemleri kullanılmıştır. Anahtar Kelimeler: Muhasebe bilimi, kayıt dışılık, vergi kayıp-ları, Granger.

İktisat biliminin önemli tartışma konularından biri enflasyon ile faiz oranları arasındaki ilişkinin varlığı ve yönü üzerinedir. Bazı çalışmalar enflasyonun faiz artışına neden olduğunu, bazıları da maliyet kaynağı olarak düşündükleri mal ve hizmetler üzerinde fiyat baskısına neden olup enflasyon sorununu ortaya çıkardığını öne sürmektedirler. Bu
çalışmada enflasyon ile faiz oranları arasında pozitif ilişkinin varlığını iddia eden Gibson çelişkisinin Türkiye ekonomisi için analizi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda çalışmada
1995-2019 dönemine ait veriler ARDL sınır testi yaklaşımı ile analiz edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre Türkiye ekonomisinde Gibson çelişkisi varlığının hem Wicksell-Keynes modeli bakımından hem de Fisher modeli bakımından geçerli olduğu anlaşılmıştır. Yapılan nedensellik analizi sonucunda her iki değişkenin birbirinin karşılıklı nedeni olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Central banks, whose main objective is to ensure price stability, has various policies for this purpose. Since the second half of the 90s, central banks have moved away from direct intervention behavior in developed countries and have started to adopt an oral intervention-based policy tool. This policy has become a means of communication for the central banks, which conditionally implies the future direction of monetary policy for their economic appraisal. The purpose of this study is to analyze whether the oral interventions in the exchange rate in the period of 2.3.2015-20.04.2019 include new information that will affect the conditional average and conditional variance of the USD / TL exchange rate. For this purpose, EGARCH has been preferred as the most reliable method in domestic and foreign literature. According to the results, it was found that oral interventions had a statistically significant effect on the level of exchange rate and also increased exchange rate volatility. Moreover, in the verbal interventions, the explanations related to the excessive value of the Turkish lira were affected by the exchange rate in the expected direction, while the explanations related to the excessive depreciation of the Turkish lira did not have a significant effect on the exchange rate.

Bu çalışmada Borsa İstanbul’da işlem gören hisse senetlerinde kesitsel anomalilerden piyasa değeri / defter değeri anomalisinin varlığı Biriken Anormal getiri ve Ortalama Biriken Getiri yöntemleriyle Ocak 2010 – Aralık 2018 dönemleri için analiz edilmektedir. Analiz bulguları BİST’de hisse senedini tercih eden tasarruf sahipleri sene sonlarında firma büyüklüğü en düşük hisse senetlerini alıp, bir önceki dönem aldığı hisse senetlerini satarak uyguladıkları strateji ile %9,4 birikimli normal üstü getiri sağlayabileceklerdir. Aynı yöntemle sene sonlarında en düşük P/D oranlı hisse senedini satın alıp bir önceki dönem aldıklarını satarak %14 ortalama birikimli normal üstü getiri elde edebileceklerdir.

The aim of this study is to examine the effect of the bond portfolio and equity inflows on the exchange rate dynamics for a set of developing countries, including Turkey, Hungary, New Zealand, India, Russia, Poland, Brazil and Argentina over the period 1997:01-2017:12 by using a Markov-switching model. According to the analysis results, the net bond inflows lead to an increase in the likelihood of a high volatility
regime in Turkey and Russia and increases the probability of transition from the high volatility regime to the low volatility regime in Hungary. Additionally, the net bond inflows from New Zealand and Poland to the United States (US) rise the possibility of remaining in the low volatility regime. The net equity inflows from Turkey and Poland
to the US lead to a rise in the possibility of remaining in the high volatility regime. Besides, the net equity inflows from Brazil and Argentina to the US lead to a decline in the possibility of remaining in the low volatility state. In the light of the empirical results supporting the \return chasing" hypothesis, this paper argues that credit controls on short-term financial inflows could be an effective means in stabilizing the foreign exchange market.

In this study, the effect of the exchange rate on inflation in Turkey is examined. ARDL Boundary Test is preferred for the 2010-2018 period. Domestic producer price index (PPI) were used as the dependent variable and weighted nominal exchange rate (EXC), world crude oil prices (OIL), domestic money supply (M3) and the capacity utilization rate (CUR) was used as the independent variables. According to the results, a 1% increase in the nominal exchange rate, a 0.11% increase in the domestic producer price index and 1% increase in world oil prices increase the producer price index by 0.07%. Similarly, a 1% increase in M3 money supply, a 0.28% increase in the producer price index and a 1% increase in the capacity utilization rate lead to a 0.31% increase in the producer price index. It is also understood that all variables in the model increase inflation. However, according to the findings, the long-term effects of the exchange rate effect on domestic prices remain low. In addition, the lowest transition effect on producer prices is attributable to crude oil prices. The other two variables, M3 and the capacity utilization rate, have a stronger effect on domestic prices than the exchange rate effect. The other two variables, M3 and the capacity utilization rate, have a stronger effect on domestic prices than the exchange rate effect.

Bu çalışma, Türkiye’de hisse senedi getirileriyle Dolar/TL kuru arasındaki ilişkiyi 2008-2018 periyodunda ARDL eş bütünleşme ve Granger nedensellik yaklaşımlarıyla analiz etmeyi amaçlamaktadır. Elde edilen sonuçlar hisse senedi fiyatı ile döviz kuru arasında döviz kurundan hissesenedine doğru ve ters yönlü uzun dönem eş bütünleşme ilişkisine işaret etmektedir.M3 para arzı (M3) değişkeni dışındaki değişkenler Borsa İstanbul 100 endeksi değişkenine negatif etki yapmaktadır.Sanayi Üretim Endeksi (SÜE) değişkeni istatistiksel olarak anlamsızdır. Diğer bir husus ise kukla 1 değişkenin ifade ettiği finansal krizler ve kukla 2 değişkeninin ifade ettiği kur şoku, Borsa İstanbul 100 endeksi’ni (BIST) negatif olarak etkilemektedir. Sonuçlara göre M3 para arzı (M3) değişkeninde 1 birimlik artış Borsa İstanbul 100 endeksi (BİST) değişkenini arttırırken reel döviz kuru (REER) değişkenindeki artış BIST değişkenini azaltmaktadır. Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) değişkenindeki artış Borsa İstanbul 100 endeksi (BİST) değişkenini azaltmaktadır. Bu yüzden Türkiye Ekonomisi için döviz kuru ve hisse senedi arasındaki ilişkiyi açıklayan “geleneksel yaklaşım” teorisi geçerlidir.

Beşerî sermayenin önemli unsurlarından biri olan sağlık harcamaları ile
ekonomik büyüme arasındaki ilişki, politika yapıcılar için önem arz eden
konuların başında gelmektedir. Birçok ekonomik büyüme ile ilgili çalışma, beşerî
sermaye olarak eğitimi analizlerine dahil etmektedir. Beşerî sermaye olarak
sağlık harcamalarının dahil edilmeyip sadece eğitimin baz alındığı çalışmalar
sağlıklı sonuçlar verememektedir. Bu eksikliğin giderilmesi amacıyla çalışmada
panel veri yöntemi ile sağlık harcamalarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi
test edilmektedir. Bu doğrultuda Türkiye dahil seçilmiş 15 OECD ülkesi için
2000-2016 yıllarını kapsayan veriler analize dahil edilmiştir. Çalışmanın daha
güvenilir sonuçlar vermesi amacıyla büyümeyle ilişkili ilave beş farklı değişken de
analize eklenmiştir. Ekonometrik sonuçlara göre ekonomik büyüme ile sağlık
harcamaları arasında güçlü ve istatiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir.

Bankacılık sektörü Türk finans piyasaları ve Türkiye ekonomisi için önem arz
etmektedir. Bu duruma paralel olarak Borsa İstanbul yatırımcıları için bankacılık
hisseleri olmazsa olmaz hisseler olarak dikkat çekmektedirler. . Borsa İstanbul
istatistiklerine göre yerli ve yabancı yatırımcıların büyük kısmı ellerinde bankacılık
hisseleri tutmaktadırlar. Bu nedenle banka hisselerinin fiyat performanslarının tahmini
önemini arttırmaktadır. Bu çalışmada Borsa İstanbul’da işlem gören 14 banka
hissesiyle 15 gün, 1 ay, 1.5 ay ve 2 aylık periyodda hisse senedi fiuatları tahmin edilmiş
olup başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Sonuç olarak 15 gün ve 1 aylık fiyat tahminlerdeki
başarı oranının daha yüksek olduğu izlenmiştir.

The presence of a relation between saving and investment is important for the determination of economic policies. According to Feldstein –Horioka hypothesis, presence of the relationship between savings and investments depend on the degree of the international capital mobility. In case of the high capital mobility, the relation between saving and investment is strong. However, in the form of restricted capital mobility, the relation falters occurs. In this paper, validity of Feldstein –Horioka hypothesis is examined for Turkey by using ARDL bound test covering the period between 1980 and 2013. According to empirical results, F-H Theory is supported for Turkey.

No: 7121 Sinop University Monetary Transmission Mechanism process through which monetary policy decisions affect the economy in general and the price level in particular. In other words, mechanism is described a process that linking financial sector to the real sector. In this study, efficiency of the credit and interest channel is examined over the period 1998-2015 for Turkish Economy. Therefore, Money supply, the real exchange rate, the interbank overnight interest rate, producer price index, used by Total Loans in Banking, Private and Public Sector Amount of Investment and the National 100 Index variables were included to empirical test. According to result of Vector Auto regression model, it was revealed that both channel work efficiency in Turkey. Abstract No: 7123 Unstable lives. Regulatory changes of the labour market and social mechanisms

In economic science, Fisher effect has known as the long run relationship between interest rates and inflation rates. According to Fisher, Gross national product will be at the full employment level in the long-term. Because of this fact, increase in inflation is reflected fully in, while real rates remain same. Fisher equation is used to formulate the relationship between inflation and interest rates. Equation stands out the evidence about money growing, inflation and rates. In this study, the validity of fisher effect for China was tested over the period 1996:01-2015:03, the long-term relationship between nominal interest rate and inflation rate was examined by using ARDL Bounds Testing Approach, which was developed by Peseran et al. Before ARDL, theoretical background of Fisher Effect was explained. Following the literature survey, stationary situations were tested by Augmented Dickey Fuller unit root test. After that, Autoregressive-Distributed Lag Bounds Test was applied on variables. According to result of study, the presence of fisher effect in China was supported.