Oytun Meçik
Ph.D., Professor, Associate Editor of Economics Literature, Editor of Eskisehir Osmangazi University Journal of Economics and Administrative Sciences University
Supervisors: Prof. Dr. Muharrem Afşar and Prof. Dr. Şadan Çalışkan
Address: Eskisehir Osmangazi University, FEAS, Department of Economics
Supervisors: Prof. Dr. Muharrem Afşar and Prof. Dr. Şadan Çalışkan
Address: Eskisehir Osmangazi University, FEAS, Department of Economics
less
InterestsView All (21)
Uploads
Books by Oytun Meçik
Macroeconomic Challenges to Structural Reform and Industrial Development brings together a diverse array of expert perspectives to explore the complex macroeconomic challenges facing structural reform and industrial development. By synthesizing the latest research findings, empirical evidence, and policy insights, the book offers a nuanced understanding of the key forces shaping these economic trajectories. Covering topics such as corrupt governments, post-growth economy, and sustainable growth, this book is an excellent resource for policymakers, economists, researchers, academics, and students.
Uluslararası Para Fonu, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemden başlayarak küreselleşme ile dünya ülkelerinin; ticaret, sermaye hareketliliği, işgücü hareketliliği ve bilgi-teknolojinin yayılımı açısından gösterdikleri gelişme ivmesine dikkat çeker. Bu gelişmenin, büyüme ve yoksulluk arasında öngörülen iyileşme yönündeki etkilerinden hareketle gelir eşitsizlikleri ve bilhassa küresel yoksulluk bakımından umut verici olduğu düşünülmektedir.
Bu bölümde öncelikle küresel yoksulluk kavramı açıklanarak, dünyada küresel yoksulluğun seyrine yönelik göstergeleri içeren bir betimsel bir analiz sunulmaktadır. İlerleyen başlıklarda ise günümüzde önemi giderek artan, küresel yoksulluğu hafifletmeye yönelik kalkınma temelli tartışmalar ve uluslararası entegrasyonlarla küresel yoksulluk ilişkisine dair teorik yapıya yer verilmektedir.
Kılıçaslan, Aytun ve Meçik bu sorunun çözümünü verimlilik artışında buluyor. Verimliliği arttırabilmek için ise gerekli etmenlerden biri olan rekabetçiliği ele alıyor. Türkiye gibi ödemeler bilançosunda mütemadiyen sorunlar yaşayan ekonomiler için rekabetin önemini vurguluyor.
Ülkemizde kırk yıldır dışa açık / ihracat-itişli ekonomik büyüme ve sanayileşme politikaları uygulanıyor. 1980’li ve 1990’lı yıllarda bu politikalar, ekonomik sorunlara serbest piyasa koşulları altında en iyi çözümler bulunabileceği inancının başatlığı altında yürütülmekteydi. 2000’li yıllar Türkiye’sinde büyüme ve gelişme politikalarını daha nesnel ve analitik bir çerçevede irdeleyen çalışmaların arttığı izleniyor. Spesifik olarak, politika önlemlerinin hangi koşullar altında ve hangi mekanizmalar aracılığı ile arzu edilen sonuçları sağlayacağı ve Türkiye’yi dünya işbölümü içinde daha avantajlı bir konuma getireceği sorgulanıyor. Kanımca Kılıçaslan, Aytun ve Meçik’in “Türkiye Ekonomisinin Rekabetçiliği” adlı eseri, bu tür çalışmaların dikkatle okunmaya değer örneklerinden biridir. Yazarlar, bu eserde Türkiye ekonomisi için kilit önem taşıyan rekabetçilik sorununu karşılaştırmalı / uluslararası bir perspektiften, özenle irdeliyorlar. Eser, Giriş’i saymazsak, altı ana bölümden oluşmakta, bu bölümlerde, sırasıyla, şu konular ele alınmaktadır: (1) Rekabetçiliğin nicel göstergeleri; (2) Türkiye dış ticaretinin sektörel yapısındaki uzun dönemli gelişmeler ve sektörel rekabet güçlerinin evrimi; (3) İmalat sanayii ve hizmet sektörleri ayrımında karşılaştırmalı üstünlüklerimiz; (4) Rekabet gücünün sektörel açıklayıcıları; (5) Türkiye’nin küresel değer zincirlerine eklemlenme biçimi; (6) Sonuç ve öneriler. Tüm bu bölümlerin Türkiye ekonomisinin bugünkü potansiyeli ve geleceği üzerinde düşünmek isteyenler için çok yararlı ve öğretici olduğunu tereddütsüz söyleyebilirim. Yazarlara emekleri için teşekkür borçluyuz.
Dr. Oktar Türel - ODTÜ, İktisat Bölümü, Emekli Öğretim Üyesi
Elinizdeki kitap, üretimin artmasına ve verimliliğin yükselmesine yaptığı katkıyla büyümeyi etkilediği için analizlere mutlaka katılması gereken rekabetçilik faktörünü değerlendiriyor. Bu kadar önemli bir faktör olmasına karşılık rekabetçilik, iktisatçıların, çoğu kez “ceteris paribus” varsayımı altında kenarda tuttukları bir kavram. Oysa rekabetçiliği işin içine katmadan özellikle gelişme yolundaki ekonomilerde sürdürülebilir büyümeyi sağlamak pek mümkün değil. Örneğin Türkiye, rekabetçiliği uzun süredir döviz kuru düzenlemelerine indirgediği için sürdürülebilir büyümeyi bir türlü gerçekleştiremiyor. Bunu gerçekleştirebilmenin yolu rekabetçilik kavramını doğru çerçeveye oturtmak ve buna göre hedefleri yeniden belirlemekten geçiyor. Kitap, bu alanda ekonomi politikası önerileri ortaya koyarak bu hedeflerin belirlenmesine yol göstermeyi amaçlıyor. Ekonominin bu çok önemli ama ihmal edilmiş alanına yeni bir nefes getiren bu kitabı okumanızı öneriyorum.
Dr. Mahfi Eğilmez - İktisatçı
Bu kitap, iktisadi büyümenin en önemli kaynağı olan verimlilik üzerine. Yazarlar, verimlilik düzeyinin temel belirleyicilerinden biri olan rekabetçiliğe odaklanıyorlar. Bu çerçevede Türkiye ekonomisini inceliyorlar ve farklı sektörlerin rekabetçilik açısından durumunu sergiliyorlar. “Katma değeri” artıralım ya da “kuru rekabetçi” yapalım şeklindeki ezberlenmiş içi boş önerilerden zihinleri kurtarmaya ve sağlıklı ekonomi politikası tasarımı yapabilmeye yardımcı olacak bu çalışma için yazarları kutluyorum.
Prof. Dr. Fatih Özatay - TOBB-ETÜ, İktisat Bölümü
Çok kere, işçi ücretlerinin ve parasının değeri düşük olan ülkelerin rekabetçi oldukları sanılır. Hâlbuki ücretleri beş kat yüksek bir ülkede, üretkenlik on kat yüksekse, birim maliyeti yüzde elli daha azdır. Yani rekabetçilik ve refah, az paraya çok çalışmaktan değil, verimli çalışmaktan geçer. Bu kitap, gerçek rekabetçiliği birçok yönden ele alarak ve Türkiye için öneriler yaparak, önemli bir katkıda bulunmaktadır.
Prof. Dr. Ali Akarca - Chicago Illinois Üniversitesi, İktisat Bölümü, Emekli Öğretim Üyesi
Eğitim, bireyin yaşadığı toplumda pratik değeri olan, yetenek, yöneliş, tutum ve diğer davranış formlarını edindiği, bireyin bilgi dağarcığında, düşünce ve davranış yapısında istendik yönde değişimler sağlama sürecidir. Eğitimin bu süreçteki etkinliği arttıkça, toplumsal sorunlar azalacak, marjinal akımlar ve radikal hareketler zayıflayacaktır. Eğitim, radikal hareketler üzerinde etkili olan sosyal sermayenin oluşumunda da önemli rol üstlenmektedir. Eğitim seviyesi dolayısıyla sosyal sermaye yükseldikçe, bireylerin topluma, toplumun değerlerine ve hukuk sistemine uyumlarının artması, suç oranlarının azalması ve radikal hareketlerin güç kaybetmesi beklenir. Eğitimin bir amacı da bireylere iş yaşamında kullanabilecekleri bilgi ve beceriler kazandırarak işsiz kalma risklerini düşürmektir. Bu anlamda, Türkiye’de eğitim sisteminin yeterince etkin olmaması, özellikle gençlerin eğitimlerine uygun iş bulamamaları ve işsizlik oranlarının yüksek olmasıyla sonuçlanmaktadır. Genç işsizliğinin yüksek olması ise, gençlerin toplumdan uzaklaşarak, radikal hareketlere yönelmelerine neden olabilmektedir.
Bu çalışmada, eğitimin sosyal sermaye ve işsizlik üzerindeki etkilerinden hareketle radikalizmin önlenmesindeki fonksiyonu tartışılmış ve bu bakış açısından Türk eğitim sisteminin etkinliği değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Eğitim, sosyal sermaye, radikalizm, işsizlik.
Education is the process of ensuring desired changes in the knowledge repertory, thought and behaviour structure of the individual during which he/she obtains skills, direction, attitude and behavioral makeup; it has practical value in the society in which individual lives. As the effectiveness of education improves, societal problems shall diminish; marginal trends and radical movements shall lose their power. Education also plays an important role on the formation of social capital which has an impact on radical movements. As the level of education rises, therefore, social capital improves, it is expected that individuals will become more conformant to the society, social values and legal system, crime figures will decrease, and radical movements will lose power. One objective of education is to earn individuals knowledge and skills that they can use during their working life, so that the risk of unemployment can be reduced. In this regard, the fact that Turkish education system is not sufficiently effective results in inability for the youth to find jobs which suit their education and higher unemployment rates, which, in turn, detaches the youth from society and direct them towards radical movements.
In this paper, departing from the impact of education on social capital and unemployment, its function in preventing radicalism will be discussed and the effectiveness of Turkish education system will be evaluated from this point of view.
Keywords: Education, social capital, radicalism, unemployment.
Papers by Oytun Meçik
Macroeconomic Challenges to Structural Reform and Industrial Development brings together a diverse array of expert perspectives to explore the complex macroeconomic challenges facing structural reform and industrial development. By synthesizing the latest research findings, empirical evidence, and policy insights, the book offers a nuanced understanding of the key forces shaping these economic trajectories. Covering topics such as corrupt governments, post-growth economy, and sustainable growth, this book is an excellent resource for policymakers, economists, researchers, academics, and students.
Uluslararası Para Fonu, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemden başlayarak küreselleşme ile dünya ülkelerinin; ticaret, sermaye hareketliliği, işgücü hareketliliği ve bilgi-teknolojinin yayılımı açısından gösterdikleri gelişme ivmesine dikkat çeker. Bu gelişmenin, büyüme ve yoksulluk arasında öngörülen iyileşme yönündeki etkilerinden hareketle gelir eşitsizlikleri ve bilhassa küresel yoksulluk bakımından umut verici olduğu düşünülmektedir.
Bu bölümde öncelikle küresel yoksulluk kavramı açıklanarak, dünyada küresel yoksulluğun seyrine yönelik göstergeleri içeren bir betimsel bir analiz sunulmaktadır. İlerleyen başlıklarda ise günümüzde önemi giderek artan, küresel yoksulluğu hafifletmeye yönelik kalkınma temelli tartışmalar ve uluslararası entegrasyonlarla küresel yoksulluk ilişkisine dair teorik yapıya yer verilmektedir.
Kılıçaslan, Aytun ve Meçik bu sorunun çözümünü verimlilik artışında buluyor. Verimliliği arttırabilmek için ise gerekli etmenlerden biri olan rekabetçiliği ele alıyor. Türkiye gibi ödemeler bilançosunda mütemadiyen sorunlar yaşayan ekonomiler için rekabetin önemini vurguluyor.
Ülkemizde kırk yıldır dışa açık / ihracat-itişli ekonomik büyüme ve sanayileşme politikaları uygulanıyor. 1980’li ve 1990’lı yıllarda bu politikalar, ekonomik sorunlara serbest piyasa koşulları altında en iyi çözümler bulunabileceği inancının başatlığı altında yürütülmekteydi. 2000’li yıllar Türkiye’sinde büyüme ve gelişme politikalarını daha nesnel ve analitik bir çerçevede irdeleyen çalışmaların arttığı izleniyor. Spesifik olarak, politika önlemlerinin hangi koşullar altında ve hangi mekanizmalar aracılığı ile arzu edilen sonuçları sağlayacağı ve Türkiye’yi dünya işbölümü içinde daha avantajlı bir konuma getireceği sorgulanıyor. Kanımca Kılıçaslan, Aytun ve Meçik’in “Türkiye Ekonomisinin Rekabetçiliği” adlı eseri, bu tür çalışmaların dikkatle okunmaya değer örneklerinden biridir. Yazarlar, bu eserde Türkiye ekonomisi için kilit önem taşıyan rekabetçilik sorununu karşılaştırmalı / uluslararası bir perspektiften, özenle irdeliyorlar. Eser, Giriş’i saymazsak, altı ana bölümden oluşmakta, bu bölümlerde, sırasıyla, şu konular ele alınmaktadır: (1) Rekabetçiliğin nicel göstergeleri; (2) Türkiye dış ticaretinin sektörel yapısındaki uzun dönemli gelişmeler ve sektörel rekabet güçlerinin evrimi; (3) İmalat sanayii ve hizmet sektörleri ayrımında karşılaştırmalı üstünlüklerimiz; (4) Rekabet gücünün sektörel açıklayıcıları; (5) Türkiye’nin küresel değer zincirlerine eklemlenme biçimi; (6) Sonuç ve öneriler. Tüm bu bölümlerin Türkiye ekonomisinin bugünkü potansiyeli ve geleceği üzerinde düşünmek isteyenler için çok yararlı ve öğretici olduğunu tereddütsüz söyleyebilirim. Yazarlara emekleri için teşekkür borçluyuz.
Dr. Oktar Türel - ODTÜ, İktisat Bölümü, Emekli Öğretim Üyesi
Elinizdeki kitap, üretimin artmasına ve verimliliğin yükselmesine yaptığı katkıyla büyümeyi etkilediği için analizlere mutlaka katılması gereken rekabetçilik faktörünü değerlendiriyor. Bu kadar önemli bir faktör olmasına karşılık rekabetçilik, iktisatçıların, çoğu kez “ceteris paribus” varsayımı altında kenarda tuttukları bir kavram. Oysa rekabetçiliği işin içine katmadan özellikle gelişme yolundaki ekonomilerde sürdürülebilir büyümeyi sağlamak pek mümkün değil. Örneğin Türkiye, rekabetçiliği uzun süredir döviz kuru düzenlemelerine indirgediği için sürdürülebilir büyümeyi bir türlü gerçekleştiremiyor. Bunu gerçekleştirebilmenin yolu rekabetçilik kavramını doğru çerçeveye oturtmak ve buna göre hedefleri yeniden belirlemekten geçiyor. Kitap, bu alanda ekonomi politikası önerileri ortaya koyarak bu hedeflerin belirlenmesine yol göstermeyi amaçlıyor. Ekonominin bu çok önemli ama ihmal edilmiş alanına yeni bir nefes getiren bu kitabı okumanızı öneriyorum.
Dr. Mahfi Eğilmez - İktisatçı
Bu kitap, iktisadi büyümenin en önemli kaynağı olan verimlilik üzerine. Yazarlar, verimlilik düzeyinin temel belirleyicilerinden biri olan rekabetçiliğe odaklanıyorlar. Bu çerçevede Türkiye ekonomisini inceliyorlar ve farklı sektörlerin rekabetçilik açısından durumunu sergiliyorlar. “Katma değeri” artıralım ya da “kuru rekabetçi” yapalım şeklindeki ezberlenmiş içi boş önerilerden zihinleri kurtarmaya ve sağlıklı ekonomi politikası tasarımı yapabilmeye yardımcı olacak bu çalışma için yazarları kutluyorum.
Prof. Dr. Fatih Özatay - TOBB-ETÜ, İktisat Bölümü
Çok kere, işçi ücretlerinin ve parasının değeri düşük olan ülkelerin rekabetçi oldukları sanılır. Hâlbuki ücretleri beş kat yüksek bir ülkede, üretkenlik on kat yüksekse, birim maliyeti yüzde elli daha azdır. Yani rekabetçilik ve refah, az paraya çok çalışmaktan değil, verimli çalışmaktan geçer. Bu kitap, gerçek rekabetçiliği birçok yönden ele alarak ve Türkiye için öneriler yaparak, önemli bir katkıda bulunmaktadır.
Prof. Dr. Ali Akarca - Chicago Illinois Üniversitesi, İktisat Bölümü, Emekli Öğretim Üyesi
Eğitim, bireyin yaşadığı toplumda pratik değeri olan, yetenek, yöneliş, tutum ve diğer davranış formlarını edindiği, bireyin bilgi dağarcığında, düşünce ve davranış yapısında istendik yönde değişimler sağlama sürecidir. Eğitimin bu süreçteki etkinliği arttıkça, toplumsal sorunlar azalacak, marjinal akımlar ve radikal hareketler zayıflayacaktır. Eğitim, radikal hareketler üzerinde etkili olan sosyal sermayenin oluşumunda da önemli rol üstlenmektedir. Eğitim seviyesi dolayısıyla sosyal sermaye yükseldikçe, bireylerin topluma, toplumun değerlerine ve hukuk sistemine uyumlarının artması, suç oranlarının azalması ve radikal hareketlerin güç kaybetmesi beklenir. Eğitimin bir amacı da bireylere iş yaşamında kullanabilecekleri bilgi ve beceriler kazandırarak işsiz kalma risklerini düşürmektir. Bu anlamda, Türkiye’de eğitim sisteminin yeterince etkin olmaması, özellikle gençlerin eğitimlerine uygun iş bulamamaları ve işsizlik oranlarının yüksek olmasıyla sonuçlanmaktadır. Genç işsizliğinin yüksek olması ise, gençlerin toplumdan uzaklaşarak, radikal hareketlere yönelmelerine neden olabilmektedir.
Bu çalışmada, eğitimin sosyal sermaye ve işsizlik üzerindeki etkilerinden hareketle radikalizmin önlenmesindeki fonksiyonu tartışılmış ve bu bakış açısından Türk eğitim sisteminin etkinliği değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Eğitim, sosyal sermaye, radikalizm, işsizlik.
Education is the process of ensuring desired changes in the knowledge repertory, thought and behaviour structure of the individual during which he/she obtains skills, direction, attitude and behavioral makeup; it has practical value in the society in which individual lives. As the effectiveness of education improves, societal problems shall diminish; marginal trends and radical movements shall lose their power. Education also plays an important role on the formation of social capital which has an impact on radical movements. As the level of education rises, therefore, social capital improves, it is expected that individuals will become more conformant to the society, social values and legal system, crime figures will decrease, and radical movements will lose power. One objective of education is to earn individuals knowledge and skills that they can use during their working life, so that the risk of unemployment can be reduced. In this regard, the fact that Turkish education system is not sufficiently effective results in inability for the youth to find jobs which suit their education and higher unemployment rates, which, in turn, detaches the youth from society and direct them towards radical movements.
In this paper, departing from the impact of education on social capital and unemployment, its function in preventing radicalism will be discussed and the effectiveness of Turkish education system will be evaluated from this point of view.
Keywords: Education, social capital, radicalism, unemployment.
Bu araştırmanın temel amacı, Türkiye’de afet dönemlerinde gençlerin eğitime erişimi ve fırsat eşitliğinin sağlanmasına yönelik stratejilerin belirlenmesidir. Türkiye'de afetlerin yarattığı zorlukların üstesinden gelmek, gençlerin eğitim haklarını korumaya yönelik çok yönlü bir yaklaşımı gerektirmektedir. İlk olarak, okullar için afetlere dayanıklı altyapıya yapılacak yatırım, eğitim tesisleri üzerindeki öncül etkiyi hafifletebilecektir. Ek olarak hem kentsel hem de kırsal ortamlara göre uyarlanmış e-öğrenme platformlarının entegrasyonu, fiziksel katılımdan ödün verildiğinde bile eğitimin sürekliliğini sağlayacaktır. STK'lar ve uluslararası kuruluşlarla yapılan işbirlikçi çabalar, hızlı eğitim müdahalelerini kolaylaştırmak için gerekli kaynakları ve uzmanlığı sağlayabilecektir. Son olarak, afet dönemlerinde ve sonrasında öğrencilerin psikolojik refahını ele almak için travma bilgili pedagoji alanında eğitimcilerin yetiştirilmesine odaklanmak esastır. Afetler Türkiye'de eğitimin devamlılığı açısından önemli zorluklar teşkil ederken, aynı zamanda yeniden düşünme, yenilik yapma ve güçlendirme fırsatı da sunmaktadır. Bu kriz dönemlerinden öğrenilen dersler, toplumun yalnızca felaketlerden kurtulmakla kalmayıp felaket sonrasında da gelişen bir eğitim çerçevesine yönelmesine dair rehberlik sağlayabilecektir.
Popülizmin ne olduğu üstüne farklı sonuçlara ulaşmış birçok tartışma içinde Isaiah Berlin'in popülizm açıklaması kapsayıcı tek bir formül arayışının dışlayıcı yönüne dikkat çekmesi açısından değerlidir. Berlin'e göre popülizmi ne kadar tek bir formül altında anlamaya çalışırsak, dışladıklarımız da bir o kadar artacaktır. Popülizm açıklamaya çalıştıkça hesaba katamadıkları da aynı ölçüde genişleyen ve kayganlaşan bir yapıdadır. Sosyal bilimciler için tam “anladım ve açıklayacağım” derken elinden uçup giden ama peşinden koşmaktan da asla vazgeçilmemesi gereken bir inşa sürecidir bahsi geçen. Bu noktadan hareketle, bu çalışma popülist söylemlerin kayganlığı arasında sıkışmış demokratik siyasetin dışladığı sıradan insanların gündelik hayatını tartışmaya açacaktır.
Çalışmanın ana argümanı otoriter popülist rejimlerin görmezden geldiği sıradan insanların kamucu politikalarla güçlendirildiği ölçüde demokrasinin köklü bir hal alacağıdır. Çünkü bu şekilde popülizmin meşrulaştırdığı, dikey ve yatay eşitsizlikler eritilerek toplumsal bütünleşme düşüncesine ulaşılabilir. Söz konusu olan eşitsizlikler çerçevesinde adaletsizliğin ortaya çıkardığı sosyal gerginlik, düşük ekonomik büyümenin ve gelir dağılımı bozukluğunun yarattığı yoksulluk, hukukun üstünlüğünün zayıflaması ve insan hakları ihlallerinin toplumsal yaşam üzerindeki toksik etkilerinin arındırılması adına kamu yönetimi politikalarının ekonomik, sosyal ve kültürel eşitsizlikleri ortadan kaldıracak sistemler oluşturması gerekmektedir. Dolayısıyla bu kapsamda tasarlanan politikaların sistemlerin sürdürülebilirliğini esas alarak eşitsizliklerin her türünü ortadan kaldırmanın yanında eşitsizlik oluşumuna imkân vermeyen bir yapı ortaya çıkarması mümkün olabilecektir. Beklenin aksine kesişimsel eşitsizliklerin yarattığı güvencesizlik ve toplumsal hoşnutsuzluk toplumsal hayatı dönüştürücü bir potansiyel oluşturmak yerine bölünmüş, ayrışmış bir yapı ortaya çıkarmıştır. Kamu kavramını insana ait olan her şeyi kapsayan bir içerik olarak ele almak toplumun sağaltılması adına önemlidir. Bu noktada, Hobsbawn'ın ulusların yukarıdan inşa edilmiş olsa da “aşağıdan bakılmadıkça anlaşılmayacağı” saptaması kamu yönetimi alanında gözden kaçan bireysel olanın kolektif olanla ilişkiselliğini kurmak için uygun bir zemin sunar. Bu bağlamda, bireysel olanla kolektif olanın temas ettiği kamusal alanda sıradan insanların gündelik hayatlarına bakarak makro-politikaların, kamu yönetimi sisteminin, popülist söylemlerin, kimlik siyasetinin kesişimsel eşitsizlikleri nasıl ürettiği bireysel deneyimlerden hareketle tartışmaya açılacaktır.
Mesleki eğitim, iş gücü piyasasında genç işsizliğin artması, okulu bırakan birçok genç için okuldan işe sorunlu geçiş hakkında tartışmalara yol açmakta ve bu bağlamda politika yapıcılar tarafından genellikle bir çözüm olarak görülmektedir. Mesleki eğitim ile istihdam arasındaki ilişkinin araştırılmasında araştırmacılar ikiye ayrılmaktadır. İlk görüş, mesleki eğitimin işgücü piyasasına geçişte avantaj sağlaması, diğer görüş ise mesleki eğitim almış kişilerin dezavantaja sahip olmasıdır. Dünyada hemen her ülkenin kendine özel mesleki eğitim uygulamaları bulunmaktadır. Dolayısıyla farklı şekillerde benimsenen mesleki eğitim uygulamaları, farklı sonuçlara neden olabilmektedir. Bununla birlikte, mesleki eğitim uygulamalarının her ülkenin kendi toplumsal, ekonomik, istihdam vb. koşullarına uygun şekilde tasarlanması mesleki eğitimin etkinliğini artırmaktadır.
uzaktan çalışma modeli, dünya çapında birçok çalışan ve işyeri için tercih edilen bir düzenleme olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak uzaktan çalışmaya geçişin, nihai olarak çalışanlara yönelik etkileri ve getirdiği yenilikler incelemeye değer bir konudur. Bu çalışmada pandeminin iş ve
çalışma yaşamına yönelik etkileri incelenecektir. Çalışma bu kapsamda yeni koşullarda istihdamın belirleyicilerinin ortaya koymaya, yeni iş modellerini değerlendirmeye, geleceğin mesleklerine ışık tutmaya ve bunlara yönelik gerekli eğitim düzenlemelerinin tartışılmasına
odaklanmaktadır.
yetersizliği incelenecektir. Böylece Suriyeli mülteci krizine ilişkin beklentileri politik çıkarımlardan elde etmek mümkündür. Temel olarak, bu tür bir kriz yönetimi ile doğrudan ilgili olan politika alanlarında daha fazla işbirliği gereksinimi söz konusu olduğu belirtilebilir. Çünkü Suriyeli göçü konusunda göz önüne alınması gereken asıl mesele mülteciliğin bir seçim değil, bir zorunluluk olduğudur.