Skip to main content
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Mitoloji, Batı toplumlarının aksine Osmanlı’ya geç bir vakitte girer. Âyet-i kerîmelerden hareketle “esâtîrü’l-evvelîn” (eskilerin anlatıları/masalları) şeklinde yorumlanan kavram, uzun bir süre gündelik hayatımızda ve edebiyatımızda göz... more
Mitoloji, Batı toplumlarının aksine Osmanlı’ya geç bir vakitte girer. Âyet-i kerîmelerden hareketle “esâtîrü’l-evvelîn” (eskilerin anlatıları/masalları) şeklinde yorumlanan kavram, uzun bir süre gündelik hayatımızda ve edebiyatımızda göz ardı edilir. Divan edebiyatında belirlenmiş bazı mitolojik kavramların (yüksek oranda İran mitolojisi) sıklıkla kullanıldığı görülse de bu kavramların içyüzünde birçok milletin (Hint, Çin, Yunan vd.) mitolojik izlerini barındırdığı anlaşılır. Ne var ki mitolojinin ciddî bir uğraş olarak ele alınmaması ve bilimsel açıdan değerlendirilmemesi, Osmanlı’nın Batı’ya olan kültürel
uzaklığını perçinler. Batılılaşmanın gündeme gelmesiyle yapılan askerî ve idarî atılımlar dışında yazın’ın da Batılılaştırılmak istenmesi, birçok yeni konu ve kavram aranmasıyla sonuçlanır. Felsefî ve didaktik mahiyetli çeviri eserlerle hayatımıza dâhil olan mitoloji, Münif Paşa’nın Muhâverât-ı Hikemiyye’si (1859) ve Yusuf Kâmil Paşa’nın Telemak’ı (1862), Şemseddin Sâmi ve Nâbizâde Nâzım gibi aydınların ilk telif eserleri vermeleri, Şinâsi, Nâmık Kemal ve Abdülhak Hâmid gibi şâirlerin şiirlerinde mitolojik kavramları kullanmalarıyla edebî bir hal alır. Eserlere dâhil olan kavramların iptidaî bir boyutta olduğu görülse de bu dönemde başlayan mitolojik yönelim, sonraki isimler üzerinde büyük tesirler yaparak edebiyatımızın Batı’ya açılan kollarından birini oluşturur
Peyami Safa’nın eserlerinde kötü karakterlere özel bir yer verilir. Kötülük, onun edebiyatında insan doğasının saf ve temiz yönlerinin ortaya çıkarılmasına bir araç olduğu kadar, varlığın kötülük olmadan yeterince gerçekçi bir anlatıma... more
Peyami Safa’nın eserlerinde kötü karakterlere özel bir yer verilir. Kötülük, onun edebiyatında insan doğasının saf ve temiz yönlerinin ortaya çıkarılmasına bir araç olduğu kadar, varlığın kötülük olmadan yeterince gerçekçi bir anlatıma kavuşmayacağını da gösterir. Özellikle Server Bedi takma adıyla yazdığı eserlerde yarattığı farklı türlerdeki kötü karakterlerle, varolan toplum düzenini sorgular, iyilik adı altındaki maskeleri çıkarmaya soyunur. Yazarın Server Bedi takma adıyla ilk defa 1927 yılında yayımladığı Hey Kahpe Dünya’da baba katlini haklı çıkaran, Abdülhamid paşası babanın servetine konan oğul, babanın tüm mirasına sırtını çevirerek bir “serseri” olur. Abdülhamid dönemi ve sonrasının sembolü olarak okunabilecek bu eserde baba istibdadı, oğul ise İttihat ve Terakki’yi temsil eder. Bu şekilde hem istibdat hem de sonrasına yönelik bir eleştiri yapılır. Peyami Safa’nın uzun yıllar bu eser üzerinde çalışmaya devam ettiği, romanın sonraki yıllardaki baskı farklılıklarından ve son dönemde yazarın evrakı metrukesi arasında bulunan aynı adlı bir senaryodan anlaşılmaktadır. Bu makalede, yazarın bu eserin her iki baskısı arasında yaptığı farklılıklar ile senaryosu karşılaştırılacaktır. Bu şekilde Peyami Safa edebiyatının kendi içinde bir eseri nasıl dönüştürdüğü gösterilecek, yeni ortaya çıkan senaryodan bahsedilecektir.
Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemi sanatçısı olan Tokadîzâde Şekib Bey (1871-1932) İzmir’de yaşamış olmasına rağmen bugüne kadar adından pek söz edilmemiş ve hemen hemen üzerinde hiç çalışılmamış bir isimdir. Ancak hakkında biraz bilgi... more
Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemi sanatçısı olan Tokadîzâde Şekib Bey (1871-1932) İzmir’de yaşamış olmasına rağmen bugüne kadar adından pek söz edilmemiş ve hemen hemen üzerinde hiç çalışılmamış bir isimdir. Ancak hakkında biraz bilgi sahibi olmak isteyenler Tokadizade Şekip Bey’in özellikle 1920’li yıllardan sonra edebiyat çevrelerince iyice benimsendiğini ve çeşitli dergilerde şiirler-makaleler yayımladığını görür. Yine kendisinin etkin olduğu yıllarda (1924) yayımlamış olduğu pek çok eser gibi tasavvufî içerikli olan Derviş Sözleri’nin de Latin harflerine aktarılmadığını ve üzerine yeterli araştırmanın yapılmadığını gördük. Bu sebeplerden ötürü yazımızda söz konusu eser hem Latin harflerine aktarılacak hem de Tokadîzâde Şekib Bey’in edebi kişiliği hakkında kısa bilgiler verilecektir.
Bilindiği gibi mitos ya da mit köken bilimi olmasının yanı sıra insanoğlunun inandığı ve geleceğini şekillendirdiği din olgusunun da oluşmasında önemli bir yere sahiptir. Belki de mit olarak gördüğümüz olaylar dizini zamanla kendisini... more
Bilindiği gibi mitos ya da mit köken bilimi olmasının yanı sıra insanoğlunun inandığı ve geleceğini şekillendirdiği din olgusunun da oluşmasında önemli bir yere sahiptir. Belki de mit olarak gördüğümüz olaylar dizini zamanla kendisini modern bir yapı altında bugünkü inançlar sistemine çevirmiş ve insanoğlunu büyük oranda etkilemiştir. Bu etkilenmeler hayatın her yönünde olduğu gibi edebi alanda da kendisini göstermiştir. Biz de Türk edebiyatının yaşayan en büyük şairlerinden gördüğümüz Hilmi Yavuz’un Behçet Necatigil’in vefatının 10. yılına istinaden yazdığı Söylen Şiirleri’ndeki mitolojik ögeleri sizlere göstereceğiz. Bunlara ek alarak şiir kitabındaki menkıbeleri de kendi anlayışımıza uygun bir biçimde mit olarak kabul ettiğimizi belirtmek isteriz. Bu kitap hem Batı’nın etkilendiği mitosları göz önüne sermesi, hem de kendi menkıbelerimize yönelmesi açısından mühim bir yerdedir.
Suat Derviş’in ilk romanlarından Ne Bir Ses Ne Bir Nefes (1923), yazarın sonraki yıllarda yazdıklarında da görülecek korku ve gerilim unsurlarının yoğun olduğu bir eserdir. Roman, ikinci evliliğini kendisinden çok genç bir kadınla yapan... more
Suat Derviş’in ilk romanlarından Ne Bir Ses Ne Bir Nefes (1923), yazarın sonraki yıllarda yazdıklarında da görülecek korku ve gerilim unsurlarının yoğun olduğu bir eserdir. Roman, ikinci evliliğini kendisinden çok genç bir kadınla yapan Osman, oğlu Kemal ve Zeliha arasındaki gerilimli ilişkiyi anlatır. Eserde bir babanın, karısı ve oğlu arasında yasak bir ilişki olduğundan ve oğlunun kendisini öldüreceğinden şüphelenmesi yüzünden sık sık kabuslar görmesi ve sinir buhranları geçirmesi sebebiyle tekinsiz bir atmosfer vardır. Osman’ın düşünceleri, arkadaşı İrfan Behçet’le yazı odasında yaptığı sohbetlerde ve meşin kaplı defterde yazdıklarında gizlidir. Eserin sonunda cinnet geçiren kahramanın sebep olduğu cinayet de bu defterde yazılanlarla ilişkilidir. Romanla aynı adı taşıyan ancak ne zaman yazıldığı belli olmayan üç sahnelik kısa bir oyun Muhsin Ertuğrul Arşivinde yer almaktadır ve şimdiye kadar bu oyundan Suat Derviş ile ilgili kaynaklarda bahsedilmemiştir. Küçük bir deftere Arap harfleriyle ve el yazısıyla kaydedilmiş bu oyunun yazıldığı tarihe dair defterde herhangi bir bilgiye yer verilmemiştir. Bu makalede, Muhsin Ertuğrul Arşivinde bulunan söz konusu oyun, bir romanı oyunlaştırma tecrübesinde, yazarın pratiğini göstermek açısından ve yazarın külliyatına bir katkıda bulunmak amacıyla Arap harflerinden Latin harflerine aktarılmıştır.
Peyami Safa, Türk edebiyatının önde gelen, edebi kamuyu yönlendiren, çok farklı takma isimler farklı türlerde ürün veren bir yazarıdır. Onun edebiyatının karakteristiklerinden biri de kötülük temasının eserlerinde sıklıkla işlenmesidir.... more
Peyami Safa, Türk edebiyatının önde gelen, edebi kamuyu yönlendiren, çok farklı takma isimler farklı türlerde ürün veren bir yazarıdır. Onun edebiyatının karakteristiklerinden biri de kötülük temasının eserlerinde sıklıkla işlenmesidir. Onun eserlerinde kötü karakterlere özel bir yer verilir. Kötülük, onun edebiyatında insan doğasının saf ve temiz yönlerinin ortaya çıkarılmasına bir araç olduğu kadar, varlığın kötülük olmadan yeterince gerçekçi bir anlatıma kavuşmayacağını da gösterir. Özellikle Server Bedi takma adıyla yazdığı eserlerde yarattığı farklı türlerdeki kötü karakterlerle, varolan toplum düzenini sorgular, iyilik adı altındaki maskeleri çıkarmaya soyunur. Yazarın Server Bedi takma adıyla ilk defa 1927, ikinci defa (1944) yılında yayımladığı Hey Kahpe Dünya"da baba katlini haklı çıkaran, Abdülhamid paşası babanın servetine konan oğul, babanın tüm mirasına sırtını çevirerek bir "serseri" olur. Abdülhamid dönemi ve sonrasının sembolü olarak okunabilecek bu eserde baba istibdadı, oğul ise İttihat ve Terakki"yi temsil eder. Bu şekilde hem istibdat hem de sonrasına yönelik bir eleştiri yapılır. Peyami Safa"nın uzun yıllar bu eser üzerinde çalışmaya devam ettiği, romanın sonraki yıllardaki baskı farklılıklarından ve son dönemde yazarın evrakı metrukesi arasında bulunan aynı adlı bir senaryodan anlaşılmaktadır. Bu makalede, yazarın bu eserin her iki baskısı arasında yaptığı farklılıklar ile senaryosu karşılaştırılacaktır. Bu şekilde Peyami Safa edebiyatının kendi içinde bir eseri nasıl dönüştürdüğü gösterilecek, yeni ortaya çıkan senaryo tanıtılacaktır.
Research Interests:
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından neşredilen, editörlüğünü Seval Şahin ve Didem Ardalı Büyükarman'ın yaptığı çok yazarlı bu kitaba, "Yakup Kadri Mektupları Arşivi" başlıklı yazıyla katkıda bulundum.
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Mitoloji, köken bilgisi olmasının yanı sıra insanoğlunun geleceğini şekillerden en önemli olgulardan biridir. İnsanlar yüzyıllardır çeşitli soruların cevabını mitler yoluyla aramış, mit karakterleri ile sanat ve edebiyatta kendilerine... more
Mitoloji, köken bilgisi olmasının yanı sıra insanoğlunun geleceğini şekillerden en önemli olgulardan biridir. İnsanlar yüzyıllardır çeşitli soruların cevabını mitler yoluyla aramış, mit karakterleri ile sanat ve edebiyatta kendilerine sembolik bir anlatı atlası yaratmışlardır. Mitoloji denilince ilk akla gelenin Yunan ve Latin mitolojisi olduğu bilinir. Yine Yunan mitolojisinin önemli figürlerinden biri olan Prometheus da Hesiodos'tan bu yana en çok kullanılan sembollerin başında gelir. Antik Çağ'dan itibaren Batılı kaynaklarda kendine yer bulan bu mit ve ait olduğu mitoloji, edebiyatımızda pek fazla ilgi görmeyip "esâtîr" şeklinde ifade edilmiştir. Bu anlayışta din olgusunun önemli bir yeri olduğunu belirtmek gerek. Tanzimat'ın ilanından itibaren kimliğimizi Batılılaştırma çabalarımız genel anlamda bize birçok şey kaybettirse de kültürel anlamda pek çok şey kazandırmıştır. Bunların en önemlilerinden biri olan mitoloji; Tanzimat edebiyatı aydınlarından bazılarının yapmış oldukları çeviriler ve telif eserlerle hayat bulmuş, tartışılmaya başlanmıştır. Cumhuriyet'in ilanından sonra kuvvetli bir şekilde yükselişini sürdüren mitoloji, bu yükselişte mitolojinin metafor/imge olarak kullanımının etkisi büyüktür, genel manada bir kabul görmese bile insanları klasik eserlere yönlendirmiş ve ufuk açıcı bir işlev görmüştür. Bizim de çalışmada modern şiirimizin imkânları dahilinde inceleyecek olduğumuz mit, Prometheus'tur. Prometheus'un modern Türk şiirinde ne gibi sembollerle/mecazlarla ifade edildiği ve adı geçen mitin ne gibi farklılıklarla karşımıza çıktığı çalışmanın esas amacıdır. Genel hatlarıyla dört kısma ayrılan çalışmanın ilk bölümünü "Mitolojinin Mahiyeti ve Anlamlandırılması" oluşturmuştur. Mitolojinin edebi anlatı, sembol, ayin, tören, ritüel, soyut/doğal olgu vb. kavramlarla ilişkisini göstererek temel bir mitoloji bilgisi verdik. İkinci kısımsa Prometheus'un Antik Yunan, Rönesans ve Aydınlanma Dönemi'nde nasıl değerlendirildiğiyle ilgilidir. Dönemsel değerlendirmelerin dışında Marksist ideolojinin Prometheus'a yüklediği anlam üzerinde de durduk. Bu, Prometheus'un yapmış olduğu kültür ve sanat yolculuğunu görmemiz açısından mühimdir. Üçüncü kısımda ise Tanzîmat, Servet-i Fünûn, Fecr-i Âti, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet Devri gibi modern Türk edebiyatının dönemleri içerisinde mitolojiye bakışı ele aldık. Şiir ağırlıklı yapılan incelemelerde dönem değişimlerini görebilmek için yer yer sosyal ve kültürel hayatı da gözler önüne serdik. Böylece her edebî dönemin içinde Osmanlı-Türkiye panoraması vermiş olduk. Çalışmanın son kısmında ise tespit ettiğimiz Prometheus şiirlerini -kronolojik sırayı esas alarak- yorumladık.