Skip to main content
Onur Oguz
  • Manassas, Virginia, United States

Onur Oguz

Batman University, Economics, Faculty Member
The Coronavirus is one of the most influential infectious diseases of the 21st century. This study investigates the Hatemi-J asymmetric causality relationship between stock market returns and gold market returns for five of the most... more
The Coronavirus is one of the most influential infectious diseases of the 21st century. This study investigates the Hatemi-J asymmetric causality relationship between stock market returns and gold market returns for five of the most affected countries between January 02, 2020 and December 31, 2020. The results show that because of the demand for liquidity, the atmosphere of panic, and the perception of gold as a safe haven, the causal relationship is not strong for each country.
Enflasyon, Türkiye ekonomisinde uzun yıllardır önemli bir sorun olarak güncelliğini korumuştur. Enflasyon oranlarının yüksek seyrettiği dönemlerde büyüme hızında da yavaşlamalar gözlenmiştir. Bu nedenle çalışmanın temel amacını enflasyon... more
Enflasyon, Türkiye ekonomisinde uzun yıllardır önemli bir sorun olarak güncelliğini korumuştur. Enflasyon oranlarının yüksek
seyrettiği dönemlerde büyüme hızında da yavaşlamalar gözlenmiştir. Bu nedenle çalışmanın temel amacını enflasyon ve
büyüme üzerindeki ilişkinin incelenmesi oluşturmaktadır. Akademik çalışmaların ağırlıklı olarak Türkiye genelini dikkate
alması, bölgesel bazda yapılan çalışmaların çok az sayıda ve güncellikten uzak olması nedeniyle İBBS Düzey 2 seviyesinde
enflasyon ve büyüme verileri detaylı olarak incelenmiştir. Ayrıca sonuçların daha iyi yorumlanabilmesi amacıyla nüfus, işsizlik
ve eğitim düzeyi gibi açıklayıcı değişkenler de dikkate alınmıştır. Bu amaçla 2005-2018 yıllarını kapsayacak şekilde ve döneme
ait ortalamalara dayanan veriler kullanılmıştır. İBBS Düzey 2 bölgeleri genel ortalamadaki konumlarına göre dört gruba
ayrılarak incelenmiştir. Elde edilen bulgular iki değişken arasında güçlü olmayan; ancak negatif bir korelasyonun varlığına
işaret etmektedir. Yapılan dörtlü sınıflandırmanın bulgularının kıyaslanması ile makro bazdaki para ve maliye politikalarının
yanı sıra bölgesel özelliklere dayalı daha yerel politikalar geliştirilmesinin de önemli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
ÖZET Piyasa etkinliği, haber akışlarının pay senedi fiyatlarına ne ölçüde yansıdığını ifade etmektedir. Bu bağlamda zayıf, yarı güçlü ve güçlü formda piyasa etkinliğinden söz edilebilmektedir. Literatürde zayıf formda etkinlik genellikle... more
ÖZET Piyasa etkinliği, haber akışlarının pay senedi fiyatlarına ne ölçüde yansıdığını ifade etmektedir. Bu bağlamda zayıf, yarı güçlü ve güçlü formda piyasa etkinliğinden söz edilebilmektedir. Literatürde zayıf formda etkinlik genellikle birim kök testleriyle incelenmektedir. Bu çalışmada 2000-2020 döneminde Borsa İstanbul BİST-100 endeksinin yükseliş ve düşüş dönemlerinde zayıf formda etkin olup olmadığı test edilmek istenmiştir. Bu amaçla önce doğrusallık testi yapılmış; ardından doğrusal olmayan Kapetanios, Shin Snell ve doğrusal nitelikte olup yapısal kırılmayı dikkate alan Zivot Andrews birim kök testi uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlar BİST-100 endeksinin zayıf formda etkin olduğunu göstermektedir.
Bir ülke ekonomisinde belli bir dönemde üretilen mal ve hizmet miktarındaki artış büyüme olarak ifade edilmektedir. Ancak özellikle gelişmekte olan ülkelerin büyümede istikrarı sağlamaları, büyük ölçüde teknoloji ve yatırım malı ithaline... more
Bir ülke ekonomisinde belli bir dönemde üretilen mal ve hizmet miktarındaki artış büyüme olarak ifade edilmektedir. Ancak özellikle gelişmekte olan ülkelerin büyümede istikrarı sağlamaları, büyük ölçüde teknoloji ve yatırım malı ithaline bağlıyken, ihraç malları genellikle daha düşük katma değerli ürünlerden oluşmaktadır. Bu ise söz konusu ülkelerin cari açık verme pahasına bir büyüme modeli izlemeleri anlamına gelmektedir. Bu çalışmada, ilk kez 2001 yılında tanımlanan BRIC(S) ülkelerinde Cari İşlemler Dengesi/GSYH oranı ile büyüme verisi arasındaki ilişki incelenmiştir. BRIC(S) ülkeleri gerek büyüme hızları ile gerekse dünya ekonomisinden aldıkları pay ile hızlı bir yükseliş göstermişlerdir. Çalışma 1994-2017 dönemini kapsamakta ve ikinci nesil eşbütünleşme testi ile değişkenler arasındaki ilişkinin varlığını test etmeyi amaçlamaktadır. Ekonometrik bulgular, BRICS ülkelerinde analiz dönemi için Cari İşlemler Dengesi/GSYH ile büyüme verisi arasında eşbütünleşme ilişkisini tespit edememiştir. Bu sonucun hem analiz döneminde görülen ekonomik/finansal krizlerin hem de gruptaki ülkelerin farklı dış ticaret ve gelir koşullarına sahip olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir.
Tasarruf sahiplerinin birikimlerini daha profesyonel şekilde sermaye piyasalarında değerlendirmelerini sağlayan yatırım fonları, inançlı mülkiyet esasına göre ve tüzüğünde belirtilen varlıklardan oluşan portföylerin işletilmesi için... more
Tasarruf sahiplerinin birikimlerini daha profesyonel şekilde sermaye piyasalarında değerlendirmelerini sağlayan yatırım fonları, inançlı mülkiyet esasına göre ve tüzüğünde belirtilen varlıklardan oluşan portföylerin işletilmesi için kurulan, tüzel kişiliği olmayan mal varlıklarıdır. Daha önceden portföylerindeki hisse senedi ağırlığına bağlı olarak A ve B tipi şeklinde sınıflandırılan fonlar, 2013 yılında yayımlanan yeni tebliğle birlikte Şemsiye Fon adı altında altsınıflara ayrılmıştır. Bu çalışmada, yatırım fonlarının türüne bakılmaksızın, toplam portföylerindeki hisse senedi ağırlığı ile borsa endeksi arasındaki nedensellik ilişkisi incelenmektedir. Burada temel amaç, borsa endeksindeki hareketlerin, yatırım fonlarının portföy dağılımında etkisinin olup olmadığını, aralarındaki simetrik ve asimetrik nedensellik ilişkisi çerçevesinde incelemektir. Çalışma, Ocak 2005-Haziran 2019 dönemine ait 174 aylık veriyi kapsamaktadır. Veri setini yatırım fonlarının portföylerindeki hisse senedi oranı ile BİST-100 endeksi aylık ortalama değerinden oluşan zaman serileri oluşturmaktadır. Analiz yöntemi olarak simetrik ve asimetrik nedensellik testleri uygulanmıştır. Elde edilen bulgular portföy dağılımındaki pay senedi oranında borsa endeksindeki hareketlerle nedensellik ilişkisi olmadığını ortaya koymaktadır. Abstract Mutual funds which enable savers to evaluate their savings in the capital markets in a more professional way, are established on the basis of fiduciary property and for the operation of portfolios consisting of the assets specified in the regulation. In Turkey, funds used to be classified as type A and B based on the stock weight in their portfolios. But they have been subdivided under the name of Umbrella Fund with the new communiqué published in 2013. This study analyzes the causality relationship between the stock weight in the total portfolios of funds and the stock market index returns. The main objective is to examine whether the movements in the index have an effect on the portfolio allocation of funds within the symmetric and asymmetric causalities. The study includes 174 monthly data for the period of January 2005-June 2019. The data set consists of the stock ratio of mutual funds portfolios and the logharitm of monthly average value of BIST-100 index. Symmetric and asymmetric causality tests were used as the analysis method. The findings indicate that there is no causal relationship between the movements in the stock market index and the share ratio in the portfolio distribution.
Parasal büyüklükler ile reel ekonomik değişkenler arasındaki etkileşim, iktisat okullarınca farklı yorumlanmaktadır. Klasik ve Neoklasik okullar paranın yansızlığını savunurken, Keynesyen, Monetarist, Yeni Klasik ve Yeni Keynesyen okullar... more
Parasal büyüklükler ile reel ekonomik değişkenler arasındaki etkileşim, iktisat okullarınca farklı yorumlanmaktadır. Klasik ve Neoklasik okullar paranın yansızlığını savunurken, Keynesyen, Monetarist, Yeni Klasik ve Yeni Keynesyen okullar ise görüş farklılıklarıyla birlikte değişkenler arasında ilişki olduğunu savunmaktadırlar. Bu çalışma Türkiye için 2006:1Ç-2016:2Ç döneminde yabancı para mevduatlardan arındırılmış M2 parasal büyüklüğü ile Reel GSYH arasındaki ilişkiyi test etmektedir. Bu amaçla yapısal kırılmaları dikkate alan ve almayan birim kök testleri ile eşbütünleşme analizleri yapılmıştır. Yapısal kırılmaları dikkate almayan test sonuçları M2 ve Reel GSYH arasında eşbütünleşme ilişkisi
tespit edememiştir. Yapısal kırılmalara izin veren test sonuçlarına göre eşbütünleşme ilişkisi tespit edilmiştir. Bu durum analiz dönemi içerisinde yaşanan finansal kriz dikkate alındığında;
ülkemiz şartlarında paranın yansızlığı hipotezinin M2 para arzı açısından reddedildiğini; para
arzındaki değişimlerin, ekonomik büyüme üzerinde etkisinin olduğu şeklinde yorumlanabilir. Elde edilen sonuçlar, para politikası yöneticilerinin aktif bir para politikası sayesinde TCMB’nin ikincil hedeflerinden biri olan istikrarlı büyümeye de katkı sağlayabilecekleri
şeklinde yorumlanabilmektedir.
Bu çalışmada, ülkelerin finansal gelişmişlik düzeyi ile ekonomik büyüme oranları arasındaki ilişki incelenecektir. Bu amaçla ilk olarak konuya ilişkin bir yazın taraması yapılmış; sonrasında da seçilmiş ülkeler üzerinden panel regresyon... more
Bu çalışmada, ülkelerin finansal gelişmişlik düzeyi ile ekonomik büyüme
oranları arasındaki ilişki incelenecektir. Bu amaçla ilk olarak konuya ilişkin bir yazın taraması yapılmış; sonrasında da seçilmiş ülkeler üzerinden panel regresyon analizi ile güncel duruma yönelik analiz gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın sonuç bölümü genel bir değerlendirmenin yanı sıra, konu hakkında politika önerilerini de içermektedir.
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arzulanan ekonomik büyümedeki artış hızına ulaşmak için dış kaynaklara yönelme eğilimindedirler. Ancak borçlanma her zaman ekonomik büyümeyi sağlayacak sonuçlar doğurmayabilmektedir. Literatürde iki... more
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arzulanan ekonomik büyümedeki artış hızına ulaşmak için dış kaynaklara yönelme eğilimindedirler. Ancak borçlanma her zaman ekonomik büyümeyi sağlayacak sonuçlar doğurmayabilmektedir. Literatürde iki değişken arasındaki ilişkiye yönelik çeşitli teoriler geliştirilmiştir. Zamanlararası büyüme modeli yaklaşımı optimizasyon teorisinin bir uzantısıyken, borçla büyüme modeli yurtiçindeki tasarruf eksikliğinden kaynaklı yatırım eksikliğinin fayda-maliyet analizi esas alınarak dış borçlanmayla sağlanması üzerinedir. Borç fazlası modelde ise ülkeler şirket gibi düşünülmekte, borçların süreğenliği uzun vadede önlenmesi gereken olumsuz bir durum olarak görülmektedir. Son olarak sürdürülebilirlik yaklaşımda ise cari dönemde ve gelecek dönemlerdeki borçların ödenebilirliğinin devam ettirilmesine yönelik analiz esas alınmaktadır.
Bu çalışmada da sürdürülebilirlik yaklaşımı esas alınmıştır. Dış Borçların büyüme üzerindeki
etkisine yönelik literatür incelendiğinde, Türkiye özelinde dış borç ve büyüme arasında genellikle anlamlı bir ilişki tespit edilmektedir. Dış borcun sürdürülebilirliğine yönelik analizlerde ise sürdürülebilirlik durumunun olmadığına yönelik bulguların ağırlık kazandığı görülmektedir. Dünya genelindeki örneklerde de analize tabi ülkelere ve ele alınan dönemlere göre farklı sonuçlar olduğu görülmüştür. Ancak genel olarak regresyon analizlerinde, gelişmekte olan ülkeler için dış borç ve büyüme arasında negatif ilişki olduğu ön plana çıkmıştır. Bu çalışma dış borçların sürdürülebilirliğini Türkiye ekonomisi üzerinden incelemektedir. Çalışmada Türkiye için 1970-2018 dönemine ait yıllık Dış Borç Stoku/GSMH verileri esas alınmıştır. Yapısal Kırılmaları dikkate alan ve almayan birim kök testleriyle yapılan analiz sonucunda, Türkiye ekonomisi için borcun sürdürülebilir bir nitelikte olmadığı
sonucuna ulaşılmıştır. Yapısal kırılmalı testlerden yalnızca ikisi %5 anlamlılık düzeyinde borcun sürdürülebilir olduğunu göstermektedir. Yapısal kırılma tarihleri incelendiğinde, reel ekonominin ve finansal piyasaların serbestleştirildiği, sermaye piyasalarına yönelik önemli
düzenlemelerin yapıldığı yılların ve içsel ya da dışsal kaynaklı kriz yıllarının belirli bir yoğunlukla öne çıktığı görülmektedir. Zaten grafiksel yapılan incelemelerde de kriz dönemlerinde Dış Borç/GSMH oranının zirve yaptığı, krizleri takiben göreceli düşüşler yaşandığı gözlenebilmektedir. Bu durum krizlerin ardından GSMH’da nominal olarak yıllık bazda yükselişlerin yaşanmasıyla açıklanabileceği gibi, borçlanma vadesindeki değişim, faiz yükündeki değişim gibi oranın pay kısmındaki azalmalarla da açıklanabilmektedir. Özellikle uluslararası piyasalardan kaynaklı sorunların ülkemiz ekonomisinde tahribat yaratmasının önlenmesi için, yurt içi tasarrufların artırılması, ödemeler bilançosundaki açığın azaltılması, dış borca olan bağımlılığımızın azaltılabilmesi için başlıca öneriler olarak sıralanabilmektedir.