Skip to main content
Popülizmin yükselişiyle birlikte keskin siyasi kutuplaşma yeniden gündeme geldi. Kutuplaşma her dönemde her toplumda karşımıza çıkan bir olgu gibi görünüyor. Ne var ki, kutuplaşma keskinleştiğinde, sosyal kesimler arasında siyasi-sosyal... more
Popülizmin yükselişiyle birlikte keskin siyasi kutuplaşma yeniden gündeme geldi. Kutuplaşma her dönemde her toplumda karşımıza çıkan bir olgu gibi görünüyor. Ne var ki, kutuplaşma keskinleştiğinde, sosyal kesimler arasında siyasi-sosyal mesafe iyice açıldığında ve birlikte yaşamak için gerekli işbirliği ve uzlaşmayı tahrip ettiğinde demokrasiler için ciddi bir risk ortaya çıkmaktadır. Demokratik siyaset toplumda var olan çatışmanın, açık ve iyi tanımlanmış kurallar üzerinde uzlaşılarak rekabete dönüştürüldüğü bir iklimde hayat bulabilir. Buna karşın siyasi kutuplaşma çatışmayı vahşileştirerek, dost-düşman kategorisinde işleyen "biz" ve "onlar" savaşına dönüştürür. "Biz" kimliği iyinin, doğrunun, haklılığın, ahlakiliğin, tehdit altında olmanın, mağduriyetin, üstün ve değerli olmanın taşıyıcı haline gelir. "Onlar" ise kötülüğün, ahlaksızlığın, niteliksizliğin, zalimliğin, adaletsizliğin, değersizliğin ve kötülüğün adresi haline getirilir. Keskin kutuplaşma siyaseti var-oluş ve yok-oluş savaşına çevirir. Böylece demokratik siyaset için alan gittikçe daralır, belki tümden ortadan kalkar ve demokratik siyasete dönüş gittikçe zor bir hale gelir. Bu nedenle kutuplaşmayı tanımak, nedenlerini ve semptomlarını anlamak ve en önemlisi demokratik siyaset ve sistem üzerindeki tahrip edici etkilerinin farkında olmak hayati bir hale gelmektedir.
Türkiye'de ne akademik ne de entelektüel camiada yakından tanınıyor. Oysa, oldukça sıradışı ve renkli fikirleriyle Shklar, hem siyaset teorisine hem de liberal literatüre önemli katkılar sağlayabilecek bir isimdir. Bu çalışma, Shklar'ın... more
Türkiye'de ne akademik ne de entelektüel camiada yakından tanınıyor. Oysa, oldukça sıradışı ve renkli fikirleriyle Shklar, hem siyaset teorisine hem de liberal literatüre önemli katkılar sağlayabilecek bir isimdir. Bu çalışma, Shklar'ın ve görüşlerinin kısaca anlatılmasını ve tanıtılmasını amaçlamaktadır. Makalede, korku liberalizmini odağa almak suretiyle Shklar'ın görüşleri ele alınmaya çalışılmıştır. Shklar, ütopyacı düşünce biçimlerinin yarattığı hayal kırıklığının ardından, gerçekçi ve mümkün bir özgür toplumun ilkelerinin arayışına girişmiştir. Ona göre, insan için bir summum bonum değil, bir summum malum arayışı doğru bir başlangıçtır. Shklar aradığı ilhamı, Montaigne'de bulmuş ve siyasetin merkezine en büyük kötülük olarak zulmü/korkuyu yerleştirmiştir. Zulüm ve korku, asimetrik güç ilişkisinin olduğu her durumda ortaya çıkabilir. Ancak, modern toplumlarda güç asimetrisi en fazla devlet-vatandaş arasındaki ilişkide kendini gösterir. Formel veya enformel olsun, devlet, sahip olduğu zor ve ikna aygıtlarıyla muazzam bir güce sahiptir. Diğer taraftan, devlet bu gücü sayesinde zulüm yapanları cezalandırma tehdidinde bulunarak, bireylerin zulme uğramasını engelleyebilecek bir yapıdır. Devletin meşru zor kullanma yetkisi; zulüm ve korkunun engellenmesi, zulüm ve korkunun yol açtığı adaletsizliklerin telafi edilmesi için kullanılabilir. Bu işlev için, devletin hukuk ile sınırlandırılması gerekir. Devletin bireylerin iyi hayat anlayışlarına müdahale etmek veya onlara kapsamlı bir ahlak anlayışı kazandırmak gibi bir yetkisi yoktur.
2013-2014 yılları Türkiye için doğru ile yanlışın, haklı ile haksızın, demokratiklik ile otoriterliğin, hukuk devleti ile keyfiliğin, demokrasi ile vesayetin, darbecilik ile muhalifliğin, barışçıl protesto ile sokak şiddetinin, olan ile... more
2013-2014 yılları Türkiye için doğru ile yanlışın, haklı ile haksızın, demokratiklik ile otoriterliğin, hukuk devleti ile keyfiliğin, demokrasi ile vesayetin, darbecilik ile muhalifliğin, barışçıl protesto ile sokak şiddetinin, olan ile olmayanın ve başkaca pek çok şeyin bir yönüyle çok net ve aşikâr olduğu diğer yönüyle ise tamamen silikleştiği ve birbirine girdiği bir dönem oldu. Bir açıdan bakıldığında her şey çok netti ve kafa karıştıracak, üzerinde düşünüp taşınacak veya “acaba mı?” diye soracak herhangi bir durum söz ko- nusu değildi. Çünkü, taraflar keskin bir şekilde ikiye bölünmüştü ve her taraf meselenin ne olduğu konusunda çok emindi. O kadar ki, diğerlerinin (en azın- dan tanıyıp bildiklerinin) nasıl olup da karşıda yer aldığına, kendi apaçık gör- dükleri şeyi nasıl olup da bir türlü göremediklerine akıl sır erdiremiyorlardı. Dolayısıyla her bir safın yerleşimcileri için her şey çok açık seçik ortadaydı. Diğer açıdan bakıldığında ise netlik tamamen kaybolmuş durumdaydı, gerçe- ğin ve dolayısıyla doğru ve yanlışın ne olduğu tam bir bilinmezlik perdesi ile gizlenmiş gibiydi. Aynı konuda birbirinin tam zıddı iki ayrı gerçek, iki ayrı doğru ve iki ayrı haklı “olamayacağına göre” veya “olduğuna göre” mesele hiç de net değildi.
Her ikisi de özgür siyasi rejimler olma iddiasında olan liberal demokrasi ve cumhuriyetçi demokrasi, aynı zamanda birbirleriyle hep rekabet halindedirler. Tartışma konularının ba- şında ise ortak iyi gelmektedir. Bu çalışmada cumhuriyetçi... more
Her ikisi de özgür siyasi rejimler olma iddiasında olan liberal demokrasi ve cumhuriyetçi demokrasi, aynı zamanda birbirleriyle hep rekabet halindedirler. Tartışma konularının ba- şında ise ortak iyi gelmektedir. Bu çalışmada cumhuriyetçi geleneğin liberalizmin ortak iyi anlayışı eleştirisi ele alınmıştır. Bu eleştirinin öncelikli muhatabı post-modern skep- tizmden etkilenmiş olan siyasi liberalizm ekolü oldu. Cumhuriyetçiler liberallerin bireyci felsefi yaklaşımları sebebiyle hatalı bir ortak iyi kavrayışına sahip olduğunu ileri sürerler. Liberalizmin bir siyasi birimin üyeleri olarak bireylere ortak iyiye yönelik güçlü bir bağ- lılık sunma konusunda yetersiz kaldığı iddia edilmektedir. Cumhuriyetçiler, liberallerin bireyci çıkar/haklar temelli bir ortak iyi anlayışının yerine, kendi toplumcu ve sivil erdem temelli ortak iyi anlayışlarının konması gerektiğini ileri sürerler. Liberalizm ile cumhuri- yetçilik alternatif veya rakip siyasi toplum anlayışlarına sahiptir, haliyle siyasi toplumun temeli ve ortak iyi konusunda ayrışmaktadırlar. Ancak enstrümantal cumhuriyetçiler ile liberalizm arasında ilk başta göründüğünden çok daha güçlü bir yakınlık vardır. Siyasi ve kapsamlı liberalizm akımları, kendi içlerinde de ortak iyinin ne olduğu konusunda ayrılığa düşmektedirler. Ortak iyi tartışması, liberalizmin sadece siyasi bir çerçeve sunan formel bir ideoloji mi olduğu, yoksa liberal bir ahlak teorisine sahip kapsamlı bir ideoloji mi olduğu tartışmasıyla yakından ilişkilidir.
Günümüzde popülizmi fikrî yaklaşım içinde değerlendirmek yaygınlık kazanmıştır. İdeolojileri kavram temelli bir morfoloji üzerinden değerlendiren Michael Freeden’in teorik çerçevesi popülizmi açıklama konusunda yardımcı olmaktadır. Buna... more
Günümüzde popülizmi fikrî yaklaşım içinde değerlendirmek yaygınlık kazanmıştır. İdeolojileri kavram temelli bir morfoloji üzerinden değerlendiren Michael Freeden’in teorik çerçevesi popülizmi açıklama konusunda yardımcı olmaktadır. Buna göre ideolojiler yoğun-merkezli ve seyrek-merkezli ideolojiler olmak üzere iki ana kategoriye ayrılmaktadırlar. Popülizm sınırlı sayıda konuya ve kavrama odaklanan ve dar bir alanı kuşatan yapısıyla seyrek-merkezli bir ideoloji olarak tanımlanmaya uygundur. Bu çalışmada popülizmi, bir ideoloji olarak ele aldığımız taktirde, çekirdek ve bitişik kavramlarının neler olabileceğine dair bir öneri sunulmuştur. Popülizmin çekirdeği, halk ve etrafını kuşatan seçkinler, birlik ve egemenlik olmak üzere dört kavramdan oluşmaktadır. Bu çekirdeğe bitişik olan kavramlar temsiliyet, anti-çoğulculuk ve demokrasi olarak kendini göstermektedir.
Resistance of the people on streets in the night of July 15, against the coup staged by the officer members of FETÖ in Turkish army, was the primary factor that failed the attempt. The society in Turkey have seen many coups but it was the... more
Resistance of the people on streets in the night of July 15, against the coup staged by the officer members of FETÖ in Turkish army, was the primary factor that failed the attempt. The society in Turkey have seen many coups but it was the first time in the history that they stood against. There are several reasons why social segments distant to activism have acted different than before, who have taken the streets and turned their bodies to shields against tanks, guns and fighter jets. According to my analysis, these reasons may be summed up under five sections. Although I make this analysis shortly after the coup attempt and it needs to be supported by field studies, I think it frames a real-like picture regarding the question.
Research Interests:
gazete yazıları - Yeni Söz Gazetesi, 15.04.2015
Research Interests:
Doğal hakların temellendirilmesi siyaset teorisinde hâlâ önemli bir meseledir. Doğal hakların doğal hukuk ile temellendirildiği söylenebilecek olsa da, bu temellendirmeye ilişkin olarak gelenek içinde iki farklı yaklaşımı ifade etmek... more
Doğal hakların temellendirilmesi siyaset teorisinde hâlâ önemli bir meseledir. Doğal hakların
doğal hukuk ile temellendirildiği söylenebilecek olsa da, bu temellendirmeye ilişkin olarak gelenek
içinde iki farklı yaklaşımı ifade etmek üzere klasik doğal hukuka atfen objektif doğal hak ve modern
doğal hukuka atfen subjektif doğal hak ayrımı yapılmaktadır. Bugünkü doğal haklar kavramına ilişkin
anlayışımızı esas olarak subjektif doğal hak yaklaşımı belirlemiş olmakla birlikte, felsefî
temellendirme konusunda ciddi sıkıntıların mevcut olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Belki de bu
sıkıntılar sebebiyle, Yirminci Yüzyılın ikinci yarısında doğal hak teorileri gittikçe daha fazla objektif
doğal hak veya klasik doğal hukuk zemine yöneldi. Objektif ve subjektif hak yaklaşımları arasında
bazı bakımlardan tarihî ve felsefî bir gerilim var olmakla birlikte, doğal haklar için olası en uygun
felsefî zemin olarak klasik doğal hukuk yaklaşımı görünmektedir. Son dönemde dikkati çeken doğal
hak teorilerinden biri olan Rasmussen ve Den Uyl’ın teorisi Lockeçu doğal haklar ile Aristotelesçi
etiği yeni bir formülasyon ile biraraya getirmeyi denemektedir.
Research Interests:
Günümüzde ifade hürriyetine yönelik en ciddi tehdit nefret söylemini kriminalize etmeye yönelik girişimlerden gelmektedir. Tehdidin bir boyutu ifade hürriyetine müdahalenin geleneksel yasakçı yöntem yerine, “insancıl” gerekçeler ve haklar... more
Günümüzde ifade hürriyetine yönelik en ciddi tehdit nefret söylemini kriminalize etmeye yönelik
girişimlerden gelmektedir. Tehdidin bir boyutu ifade hürriyetine müdahalenin geleneksel yasakçı yöntem yerine,
“insancıl” gerekçeler ve haklar dilinden oluşan yeni bir yöntem ile savunulmasından kaynaklanıyor. Niyet iyi ve dil
uygun görününce, sonucun aslında yanlış ve zararlı bulunan belli fikir ve görüşlerin yasaklanması anlamına geldiği
kolayca teşhis ve deşifre edilemiyor. Nefret söyleminin kriminalize edilmesinde hem yapısal hem de argümantatif
bazı kusurlar mevcut. Yapısal kusurlar nefret söylemi suçunun ancak muğlak ve belirsiz bir tanımının
yapılabilmesine izin veriyor. Argümantatif kusurlar ise nefret söylemini yasaklamanın aslında insanların farklılıkları
olgusunu reddetmek ve bazı fikirleri gayrî meşru kabul etmek anlamına geleceğini sergiliyor. Açık ve özgür bir
sistemin değeri birilerini huzursuz ve rahatsız edecek fikir ve görüşlerin ifadesine “de” yer olmasından kaynaklanır.
Buna karşın, nefret söylemini kriminalize etme girişimi ile ifade hürriyetinin sınırları keyfilik ve tarafgirliğe
alabildiğine açık hale gelmektedir.
Research Interests:
ÖZET Liberal tarafsızlık meselesi son dönem çağdaş siyaset teorisi literatürünü belirleyici bir tartışma haline gelmiştir. Bu tartışmaların bir kısmında, devletin meşru olabilmesi tarafsız olmasına, tarafsız olabilmesi ise devletin... more
ÖZET Liberal tarafsızlık meselesi son dönem çağdaş siyaset teorisi literatürünü belirleyici bir tartışma haline gelmiştir. Bu tartışmaların bir kısmında, devletin meşru olabilmesi tarafsız olmasına, tarafsız olabilmesi ise devletin tarafsız bir zemin üzerine temellendirilmesine bağlanmıştır. Kapsamlı bir liberal teoriye dayanan bir liberal devletin tarafsızlığından söz edilemeyeceği eleştirileri karşısında siyasî liberalizm perspektifinden çeşitli teoriler geliştirilmiştir. Bu teorilerden bir kısmı modus vivendi adı verilen bir liberalizm etiketi altında ele alınabilir. Bu makalede tarafsızlık meselesi üzerinden modus vivendi yaklaşımının tasvir edilmesi ve analiz edilmesi hedeflenmiştir. Bu yaklaşım devletin temel normlarının belli bir iyi hayat anlayışı veya belli bir ahlâk anlayışına başvurmaksızın yapılacak bir modus vivendi sözleşmesi ile inşa edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Modus vivendi liberalizmine göre insanlar arasındaki farklılıklar ve bu farklılıkların yarattığı anlaşmazlıklar nihaî olarak çözüme kavuşturulamaz. Bu yüzden siyaset felsefesinin evrensel bir adalet veya ahlâk aramak yerine, farklılıklara sahip bireylerin bir arada barış içinde yaşayabileceği siyasî koşulları oluşturan bir sözleşme ahlâkına odaklanması gerektiği iddia edilir. Tarihsel kökleri Hobbes ve Hume'a uzanmakta olan modus vivendi liberalizminin çağdaş temsilcileri olarak Gauthier, Kukathas ve Gray gibi filozoflar sayılabilir. Modus vivendi yaklaşımını tanımak için anti-ütopyacılık ve kabuledilebilirlik kavramlarına başvurulabilir. Modus vivendi liberalizmi beşerî farklılık ve tarafsız devlet meselesinin çözümü bakımından dikkate değer bir alternatif sunmasına rağmen hâlâ heterodoksi bir yaklaşım olarak görülmektedir. ABSTRACT Liberal neutrality has become a determinant matter of discussion for the recent contemporary literature of political theory. Partly in these discussions, the legitimacy of state is connected to the neutrality of itself and the neutrality of state is connected to the justification of state on a neutral ground as well. From a perspective of political liberalism, * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
Research Interests:
Hume yönelttiği eleştiriler ile rasyonalizme ciddi bir darbe vurmuştur. Hume’un eleştirilerinin sonuçlarından biri ahlakın beşerî yapılara öncel, in‐san doğasına içsel, akıl ile keşfedilebilen, evrensel, objektif ve mutlak ilke‐lerden... more
Hume yönelttiği eleştiriler ile rasyonalizme ciddi bir darbe vurmuştur. Hume’un eleştirilerinin sonuçlarından biri ahlakın beşerî yapılara öncel, in‐san doğasına içsel, akıl ile keşfedilebilen, evrensel, objektif ve mutlak ilke‐lerden oluşmadığı fikridir. Bununla birlikte, varolan hatalı imajın aksine Hume’un ahlak ve bilhassa adalet anlayışı sübjektivist veya rölativist değil‐dir. Bu hatalı imajın nedenlerinden biri Hume’un adalet teorisinin yeterince bilinmemesidir. Bu sebeple bu makalede Hume’un adalet teorisi ele alına‐rak, Hume’un adalet anlayışı sergilenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla iki temel soru üzerinden hareket edilmiştir. İlki, adaletin insan toplumlarında ilk ola‐rak nasıl ortaya çıktığı sorusudur. İkincisi ise, adaletin ahlak alanına nasıl girdiği yani niye adil davranışları ahlaken tasvip ederken gayri adil davra‐nışları ahlaken kınadığımız sorusudur.

Adalet insan için gerekli olan toplumun ayakta kalabilmesi için insanlar ta‐rafından bir konvansiyon olarak icat edilmiştir. Adaletin ahlakın konusu ha‐line gelmesi ise adalet için doğal motivasyonu sağlayan kişisel çıkar ile ka‐mu çıkarına yönelik sempati vasıtasıyla olmaktadır. Adalet insan doğasının özellikleri ile insanın yeryüzünde içinde bulunduğu durumun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu yüzden adalet yer ve zaman fark etmeksizin tüm insan toplumlarında aynı ilkelerin bulunması anlamında “evrensel” ve keyfi ve rast gele olmaması bakımından “objektiftir.
Research Interests: