Mustafa Kara
I completed my undergraduate studies in sociology. Work in the field of public administration. I am a full-time faculty member at Çanakkale Onsekiz Mart University.
Phone: +905326938896
Address: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Prof. Dr. Ramazan Aydın Yerleşkesi 17200 Ağaköy Biga/ÇANAKKALE
Phone: +905326938896
Address: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Prof. Dr. Ramazan Aydın Yerleşkesi 17200 Ağaköy Biga/ÇANAKKALE
less
Uploads
Papers
eğiliminin artmaya devam etmektedir. Yine dünya nüfusunun %15’ini engellilerin
oluşturması, her insanın aynı zamanda birer engelli adayı olması, yaşlılıkla
birlikte fiziksel ve zihinsel yetilerde azalmaya bağlı ortaya çıkan engeller
nedeniyle engelsiz kentlere yönelik çalışmaların önemini artırmaktadır. Bu
bölümde, Türkiye’deki engellilerin engelsiz kent hayallerinin “ne/nasıl” olduğunun
belirlenmesi, merkezî ve yerel düzeylerdeki karar vericilere yararlı
olabilecek veriler sunulması amaçlanmıştır. Fenomonolojik bir araştırma tasarlanarak
metafor/mecaz geliştirme yöntemiyle veriler elde edilmiştir.
Maxqda Programı kullanılarak veriler tema ve alt temalar şeklinde kategorize
edilmiş, görselleştirilerek analiz edilmiş ve değerlendirilmiştir. Sonuçta, katılımcıların
engel türlerine göre engelsiz kent tasavvurlarının önemli bir farklılık
göstermediği, yerel yönetimlerin engelsiz kent çalışmalarının mevzuat hükümlerini
göstermelik de olsa karşılama çabasının ötesine geçmediği tespit
edilmiştir.
da görevler düşmektedir. Yalnızca yasal ve kurumsal düzenlemelerle afet yönetimi ve güvenliğin sağlanması mümkün değildir. Afetler yaşanmadan bireysel ve toplumsal düzeyde yapılacak hazırlıklar ve alınacak önlemler afet güvenliğini sağlayarak, toplumların afetlere karşı direncini artırmaktadır. “En iyi kurtarıcılar hazırlıklı
komşulardır” ifadesi afet dirençliliğinde hazırlığın önemini vurgulamaktadır. Bu kapsamda araştırmanın amacı, Türkiye’de afet yönetimi ve güvenlik konularında Acil Yardım ve Afet Yönetimi ve Kamu Yönetimi bölümü öğrencilerinin bilgi düzeylerini belirlemektir. Türkiye’de Acil Yardım ve Afet Yönetimi ve Kamu Yönetimi bölümü öğrencilerinin afet yönetimi ve afet güvenliği konularında ne/neler bildikleri, görüşleri arasında önemli bir farklılık olup olmadığı araştırma soruları olarak belirlenmiştir. Araştırma, nitel araştırma desenlerinden çoklu örnek olay araştırması şeklinde tasarlanmıştır. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Acil
Yardım ve Afet Yönetimi Bölümü (AYAY) ile Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (ÇOMÜ BİİBF) Kamu Yönetimi Bölümü dördüncü sınıf öğrencileri örnek olarak belirlenmiştir. Araştırma verileri odak grup görüşmesi yöntemiyle toplanmış, veriler içerik analizine tabii tutularak çözümlenmiştir. Sonuçta, afet yönetimi ve güvenliği
konularında öğrencilerin bilinç düzeyinin düşük olduğu, incelenen her iki bölüm öğrencilerinin bilinç düzeyleri arasında kayda değer bir farklılık olmadığı anlaşılmıştır.
(BMÇP) uygulamaya konmuştur. Stockholm Konferansı’nın sonuç raporunda insan ve çevresi için bir eylem planı önerilmiş, çevresel değerlendirme kapsamında “eğitim, geliştirme ve kamuoyunu bilgilendirme nin” önemine dikkat çekilmiştir. Eğitim, geliştirme ve kamuoyunu bilgilendirmenin toplumlarda çevresel duyarlılığın oluşturulması ve geliştirilmesindeki önemi yadsınamaz bir gerçektir. Üniversiteler ise gerek okutulan dersler gerekse uygulamalar, deneyler ve bilimsel çalışmalar yoluyla toplumlarda çevre duyarlılığının oluşturulmasına ve geliştirilmesine katkıda
bulunmaktadırlar. Günümüzde, kamu kurumları, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları yakın ve uzak gelecekte yapmayı planladıkları faaliyetleri ve ulaşmayı düşündükleri hedefleri misyon ve vizyon ifadeleriyle ortaya koymaktadırlar. Vizyon ve misyon ifadelerine bakarak söz konusu kurum ve kuruluşların hangi konulara önem verdikleri anlaşılabilir. Çevre duyarlılığına ilişkin ifadelerin de, üniversitelerin vitrini konumundaki internet sitelerinin misyon ve vizyon ifadelerinde yer alması çevre duyarlılığı konusunda kamuoyu oluşturulmasına hizmet edecektir. Bu bağlamda Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversitelerinin misyon ve vizyon ifadeleriyle çevre duyarlılığının oluşturulmasına ne
oranda katkıda bulundukları araştırmanın problemini oluşturmaktadır. Araştırmanın amacı, misyon ve vizyon ifadeleri bağlamında Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversitelerinin çevre duyarlılıklarının ortaya konmasıdır. Araştırma Türkiye’deki tüm devlet ve vakıf üniversitelerini (206 üniversite) kapsamaktadır. Ancak, araştırmanın yapıldığı süreçte henüz yeni kurulduğu için internet sitesi bulunmayan ya da internet sitesinde misyon ve vizyon ifadeleri bulunmayan üniversiteler çıkarılarak araştırma 101’i devlet, 67’si de vakıf olmak üzere 168 üniversiteyle sınırlandırılmıştır. Araştırma, nitel araştırma desenlerinden çoklu örnek olay araştırması şeklinde tasarlanmıştır. Çoklu örnek olayda örnek sayısının beşi geçmemesi tavsiye edilmektedir. Bu çerçevede, devlet üniversiteleri grubu birinci, vakıf üniversiteleri grubu da ikinci örnek olarak ele alınmıştır. Araştırma verileri doküman incelemesi yöntemiyle toplanmıştır. Araştırmaya dahil edilen 168 üniversitenin internet sitelerindeki misyon ve vizyon ifadeleri araştırmacılar tarafından kopyalanıp, Microsoft Office Word programına aktarılarak dokümanlar oluşturulmuştur. Veriler MAXQDA Analytics Pro 18 (18.3.0 demo sürümü) programı kullanılarak içerik analizine tabii tutulmuş ve anlamlı bilgiler haline getirilmiştir. Türkiye’deki üniversitelerin misyon ve vizyon ifadelerinde sırasıyla “çevre yaklaşımları-%64,17”, “işbirliği-%16,02” “çevre sorunlarının sebepleri-%11,5” ve “çevre sorunları-%8,21” temalarına vurgu yapıldığı anlaşılmıştır. Sonuçta, misyon ve vizyon ifadeleri bağlamında Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversiteleri arasında, devlet üniversiteleri lehine %29,21’lik anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür.
büyük felaketlerin beklediği ifade edilmektedir. Çevre sorunları yerelde ortaya çıkıp, hava ve suyun küresel dolaşımıyla tüm dünyayı etkilediğinden, sorunun küresel boyutu da göz önünde bulundurularak “küresel düşün, yerel davran” anlayışıyla yerel yönetimlerce çözüm üretilmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle çözüm, ancak yerel yöneticilerin konuya ilişkin algılarına ve bilgilerine bağlı görülmektedir. Bu bağlamda araştırmanın problemi, Türkiye’de yerel yöneticilerin küresel ısınma konusundaki algıları/bilgileri ne/nelerdir? şeklinde ifade edilmiştir. Araştırmanın amacı, Türkiye’deki yerel yöneticilerin küresel ısınmaya ilişkin algılarının/bilgilerinin ne ya da neler olduğunun ortaya konmasıdır. Araştırmanın kapsamına Türkiye’deki il özel idareleri, belediyeler ve köyler girmekle birlikte, zaman ve maddi kısıtlar nedeniyle araştırma araştırmacıların yaşadığı kent olan Çanakkale ilindeki belediyelerle sınırlandırılmıştır. Araştırma için ayrılan süre içerisinde Çanakkale’deki 12 belediyenin hepsine ulaşılmak istenmiş, ancak üç belediye görüşme için zaman ayıramadığından, araştırma dokuz belediyeyle sınırlandırılmıştır. Yine, başkanlara ulaşılamaması durumunda konuyla ilgili başkan yardımcılarıyla görüşülmüştür. Araştırmada, Çanakkale’deki belediye başkanlarının küresel ısınma hakkındaki algıları/bilgileri nelerdir?, Çanakkale’deki farklı
siyasal söyleme sahip belediye başkanlarının küresel ısınma algıları/bilgileri arasında farklılık var mıdır? sorularına cevap aranmıştır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden fenomonoloji/olgubilim araştırması şeklinde tasarlanmıştır. Fenomonolojide, kişilerin belli bir kavram/olgu ile ilgili yaşanmış deneyimlerinin ne anlama geldiği tanımlanmaya çalışılmakta, katılımcıların ortak deneyimlerinin ne ifade ettiği üzerine odaklanılmaktadır. Araştırmada, Çanakkale ilinde belediye başkanlarının küresel
ısınma fenomenine ilişkin algılarının/bilgilerinin ne/neler olduğu belirlenmek istenmiştir. Araştırma verileri görüşme yöntemiyle toplanmıştır. Görüşmelerde beş sorudan oluşan yarı yapılandırılmış bir görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formundaki sorulardan ilki, katılımcıların küresel ısınma algılarını, diğer dört soru ise konuya ilişkin ne bildiklerini belirlemeye yöneliktir. Analiz öncesi görüşme formları cümle ve paragraf düzeyinde kodlanarak altı tema ve bunlara ilişkin beş alt kod
oluşturulmuştur. Sonra, veriler içerik analizine tabi tutularak anlamlı bilgiler haline getirilmiştir. Analizlerde, MAXQDA Analytics Pro 18.3.0 tanıtım sürümü kullanılmıştır. Sonuçta, belediye başkanlarının altı temaya ilişkin algı/bilgi düzeylerinin küresel ısınma nedenleri %24,75, küresel ısınma olgusu %23, alınabilecek önlemler %20, gelecek korkusu %15,25, küresel ısınmaya dair bilinen eksiklikler %9.50, küresel ısınmanın insan üzerindeki etkileri %7,75 şeklinde sıralandığı görülmüştür. Aynı zamanda, Çanakkale ilindeki farklı siyasal söylemlere sahip belediye başkanlarının küresel ısınma algıları/bilgileri arasında anlamlı bir farklılık olmadığı da anlaşılmıştır.
Ortadoğu’daki baskıcı rejimlere karşı isyana dönüşen olaylar, bölge ülkelerinin, yanı sıra Batı ülkelerinin de müdahaleleriyle bölgede siyasal ve toplumsal karmaşaya yol açmıştır. İç karışıklıklar nedeniyle yüz binlerce insan ölmüş, milyonlarcası ise göçmen haline gelmiştir. Göçmenler öncelikle kendileri gibi Müslüman olan, görece daha iyi ekonomik ve sosyal imkânlara sahip ülkelere yönelmişlerdir. Türkiye’de, Suriyeli göçmenlerin ilk tercihleri arasında yer almıştır. Suriye’den Türkiye’ye yaşanan göç hareketliliği ülkenin ekonomik ve sosyal yapısını da etkilemiştir. Konu siyasal ortamlarda, yazılı ve görsel basında, sosyal medyada çeşitli tartışmalara neden olmuştur. Bu kapsamda, Türkiye’de yazılı basın aracılığıyla, Suriyeli göçmenler vakasının toplumun siyasal kutuplaşmasında bir araç haline getirilip getirilmediğinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Geri Kabul Anlaşması kapsamında Suriyeli göçmenler vakası a) Yazılı basın haberlerinde ve köşe yazılarında hangi boyutlarda ele alınmıştır? b) Yazılı basındaki haberler ve köşe yazıları toplumu siyasal bakımdan kutuplaştırmakta mıdır? sorularına cevap aranmıştır. Araştırma kapsamına Türkiye’deki ulusal yazılı basın kuruluşları girmekle birlikte, araştırma Yeni Şafak ve Milliyet gazeteleri karşısında Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleriyle sınırlandırılmıştır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden çoklu örnek olay araştırması şeklinde tasarlanmıştır. Veriler doküman incelemesi yöntemiyle toplanmış ve içerik analizine tabi tutularak çözümlenmiştir. Sonuçta, Türkiye’de yazılı basın aracılığıyla Suriyeli göçmenler vakasının toplumun kutuplaştırılmasında siyasi bir araca dönüştürüldüğü anlaşılmıştır.
rejimlerde sınırlayıcı güce direnmenin ve tersine çevirmenin çok önemli yolları olduğunu göstermektedir. Ayrıca totaliter rejimlerde iktidar, bedenlerin yanı sıra zihinleri de ele geçirmeyi amaçlar, ancak oluşturulan ceza ekonomisi istenilen düzeyde müreffeh değildir. Son olarak, bu rejimlerin aydınlarının geliştirdiği hakikat sistemleri öznelere yeni görevler yüklese de iktidar ilişkilerinin yönünü belirleyen asıl unsur gerçekliğin kapsayıcılığıdır.
AID INSTRUMENT FUNDS IN RURAL DEVELOPMENT IN TURKEY:
THE CASE OF ÇANAKKALE4
Abstract
The phenomenon of development has become one of the most important agenda items
globally, especially in European countries, after the Second World War. The European
countries, whose development stopped due to the war, entered a rapid development process
with the support of the United States of America, which became a superpower. European
countries, which have experience and knowledge from the past in the fields of science,
industry, technology, and capital, have completed their industry and technology-based
development moves in a short time. Rural development models have been proposed for
developing countries, which lack the development infrastructure of European countries
and whose agricultural characteristics predominate. Accordingly, developed countries
will invest in science, industry, technology, capital, and finance, while developing
countries will contribute to the development with their investments in food, agriculture,
and livestock. In this context, since the 1950s, organizations such as the United Nations,
the World Bank, and the European Union have been supporting the rural development
activities of developing countries with their initiatives in the fields of development-rural
development and the funds they allocate. In this context, the research aims to reveal
whether the IPARD-Pre-Accession Financial Assistance Instrument funds, one of the
rural development supports of the European Union, have a role in the development of
Turkey’s rural areas. Although all provinces and sectors in Turkey receiving support from
IPARD funds are included in the scope of the research, the study was limited to the seven
sectors that received the most support in Çanakkale due to the planning of the study as
a qualitative research and time and cost constraints. Research data were obtained by
interview method and analyzed by subjecting content analysis. MAXQDA-The Art of Data
Analysis Program was used in data analysis. As a result, it has been seen that the most
important contribution of IPARD Funds in Çanakkale province is economical. It has been
understood that problems arise from excessive bureaucratic procedures, the inadequacy
of project consultancy activities, and unclear project schedules in the distribution of funds.
It has been determined that the problems experienced during the project process have a
negative impact on the project owners benefiting from IPARD funds.
Keywords: Development, Rural Development, IPARD, European Union, Turkey.
ABSTRACT
In this research, it is aimed to determine how the two female politicians, who were elected for the first time in national assemblies with headscarves, were seen in the national print media of these countries in two different countries that adhere to the principle of secularism. The research was designed as a case study. Following the election of Merve Kavakçı from Turkey to the Turkish Grand National Assembly in 1999 and the election of Ilhan Omar from the United States as a Senator in 2018, the reflections of these events on the national written media of both countries are handled as case study items. Therefore, the events of Merve Kavakcı and Ilhan Omar constitute the limits of the research. Within the scope of the research, the news in the national written media of both countries was examined by document analysis method. At the same time, some of the prominent members of the political parties that have a group in today’s Turkish Grand National Assembly were interviewed and their views on politics with the headscarf and Merve Kavakçı were sought. The data obtained by document analysis and interview methods were organized according to the determined themes and codes and analyzed by content analysis technique. The Maxqda Program, which was developed for qualitative analysis, was used in coding and visualization of the findings. As a result, the Merve Kavakçı incident was seen in the Turkish national print media as a violation of the principle of secularism, counter-revolution, provocation, and American spying. The Ilhan Omar incident was seen in the American national print media mainly through the concepts of race, Muslim women, and refugees. Again, it was determined that the leading members of the political parties in the Turkish Grand National Assembly were more approachable to women’s ability to engage in politics with their headscarves compared to the 1999 Merve Kavakçı incident.
Keywords: Headscarf, woman, secularism, media, political participation, Turkey.
eğiliminin artmaya devam etmektedir. Yine dünya nüfusunun %15’ini engellilerin
oluşturması, her insanın aynı zamanda birer engelli adayı olması, yaşlılıkla
birlikte fiziksel ve zihinsel yetilerde azalmaya bağlı ortaya çıkan engeller
nedeniyle engelsiz kentlere yönelik çalışmaların önemini artırmaktadır. Bu
bölümde, Türkiye’deki engellilerin engelsiz kent hayallerinin “ne/nasıl” olduğunun
belirlenmesi, merkezî ve yerel düzeylerdeki karar vericilere yararlı
olabilecek veriler sunulması amaçlanmıştır. Fenomonolojik bir araştırma tasarlanarak
metafor/mecaz geliştirme yöntemiyle veriler elde edilmiştir.
Maxqda Programı kullanılarak veriler tema ve alt temalar şeklinde kategorize
edilmiş, görselleştirilerek analiz edilmiş ve değerlendirilmiştir. Sonuçta, katılımcıların
engel türlerine göre engelsiz kent tasavvurlarının önemli bir farklılık
göstermediği, yerel yönetimlerin engelsiz kent çalışmalarının mevzuat hükümlerini
göstermelik de olsa karşılama çabasının ötesine geçmediği tespit
edilmiştir.
da görevler düşmektedir. Yalnızca yasal ve kurumsal düzenlemelerle afet yönetimi ve güvenliğin sağlanması mümkün değildir. Afetler yaşanmadan bireysel ve toplumsal düzeyde yapılacak hazırlıklar ve alınacak önlemler afet güvenliğini sağlayarak, toplumların afetlere karşı direncini artırmaktadır. “En iyi kurtarıcılar hazırlıklı
komşulardır” ifadesi afet dirençliliğinde hazırlığın önemini vurgulamaktadır. Bu kapsamda araştırmanın amacı, Türkiye’de afet yönetimi ve güvenlik konularında Acil Yardım ve Afet Yönetimi ve Kamu Yönetimi bölümü öğrencilerinin bilgi düzeylerini belirlemektir. Türkiye’de Acil Yardım ve Afet Yönetimi ve Kamu Yönetimi bölümü öğrencilerinin afet yönetimi ve afet güvenliği konularında ne/neler bildikleri, görüşleri arasında önemli bir farklılık olup olmadığı araştırma soruları olarak belirlenmiştir. Araştırma, nitel araştırma desenlerinden çoklu örnek olay araştırması şeklinde tasarlanmıştır. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Acil
Yardım ve Afet Yönetimi Bölümü (AYAY) ile Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (ÇOMÜ BİİBF) Kamu Yönetimi Bölümü dördüncü sınıf öğrencileri örnek olarak belirlenmiştir. Araştırma verileri odak grup görüşmesi yöntemiyle toplanmış, veriler içerik analizine tabii tutularak çözümlenmiştir. Sonuçta, afet yönetimi ve güvenliği
konularında öğrencilerin bilinç düzeyinin düşük olduğu, incelenen her iki bölüm öğrencilerinin bilinç düzeyleri arasında kayda değer bir farklılık olmadığı anlaşılmıştır.
(BMÇP) uygulamaya konmuştur. Stockholm Konferansı’nın sonuç raporunda insan ve çevresi için bir eylem planı önerilmiş, çevresel değerlendirme kapsamında “eğitim, geliştirme ve kamuoyunu bilgilendirme nin” önemine dikkat çekilmiştir. Eğitim, geliştirme ve kamuoyunu bilgilendirmenin toplumlarda çevresel duyarlılığın oluşturulması ve geliştirilmesindeki önemi yadsınamaz bir gerçektir. Üniversiteler ise gerek okutulan dersler gerekse uygulamalar, deneyler ve bilimsel çalışmalar yoluyla toplumlarda çevre duyarlılığının oluşturulmasına ve geliştirilmesine katkıda
bulunmaktadırlar. Günümüzde, kamu kurumları, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları yakın ve uzak gelecekte yapmayı planladıkları faaliyetleri ve ulaşmayı düşündükleri hedefleri misyon ve vizyon ifadeleriyle ortaya koymaktadırlar. Vizyon ve misyon ifadelerine bakarak söz konusu kurum ve kuruluşların hangi konulara önem verdikleri anlaşılabilir. Çevre duyarlılığına ilişkin ifadelerin de, üniversitelerin vitrini konumundaki internet sitelerinin misyon ve vizyon ifadelerinde yer alması çevre duyarlılığı konusunda kamuoyu oluşturulmasına hizmet edecektir. Bu bağlamda Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversitelerinin misyon ve vizyon ifadeleriyle çevre duyarlılığının oluşturulmasına ne
oranda katkıda bulundukları araştırmanın problemini oluşturmaktadır. Araştırmanın amacı, misyon ve vizyon ifadeleri bağlamında Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversitelerinin çevre duyarlılıklarının ortaya konmasıdır. Araştırma Türkiye’deki tüm devlet ve vakıf üniversitelerini (206 üniversite) kapsamaktadır. Ancak, araştırmanın yapıldığı süreçte henüz yeni kurulduğu için internet sitesi bulunmayan ya da internet sitesinde misyon ve vizyon ifadeleri bulunmayan üniversiteler çıkarılarak araştırma 101’i devlet, 67’si de vakıf olmak üzere 168 üniversiteyle sınırlandırılmıştır. Araştırma, nitel araştırma desenlerinden çoklu örnek olay araştırması şeklinde tasarlanmıştır. Çoklu örnek olayda örnek sayısının beşi geçmemesi tavsiye edilmektedir. Bu çerçevede, devlet üniversiteleri grubu birinci, vakıf üniversiteleri grubu da ikinci örnek olarak ele alınmıştır. Araştırma verileri doküman incelemesi yöntemiyle toplanmıştır. Araştırmaya dahil edilen 168 üniversitenin internet sitelerindeki misyon ve vizyon ifadeleri araştırmacılar tarafından kopyalanıp, Microsoft Office Word programına aktarılarak dokümanlar oluşturulmuştur. Veriler MAXQDA Analytics Pro 18 (18.3.0 demo sürümü) programı kullanılarak içerik analizine tabii tutulmuş ve anlamlı bilgiler haline getirilmiştir. Türkiye’deki üniversitelerin misyon ve vizyon ifadelerinde sırasıyla “çevre yaklaşımları-%64,17”, “işbirliği-%16,02” “çevre sorunlarının sebepleri-%11,5” ve “çevre sorunları-%8,21” temalarına vurgu yapıldığı anlaşılmıştır. Sonuçta, misyon ve vizyon ifadeleri bağlamında Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversiteleri arasında, devlet üniversiteleri lehine %29,21’lik anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür.
büyük felaketlerin beklediği ifade edilmektedir. Çevre sorunları yerelde ortaya çıkıp, hava ve suyun küresel dolaşımıyla tüm dünyayı etkilediğinden, sorunun küresel boyutu da göz önünde bulundurularak “küresel düşün, yerel davran” anlayışıyla yerel yönetimlerce çözüm üretilmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle çözüm, ancak yerel yöneticilerin konuya ilişkin algılarına ve bilgilerine bağlı görülmektedir. Bu bağlamda araştırmanın problemi, Türkiye’de yerel yöneticilerin küresel ısınma konusundaki algıları/bilgileri ne/nelerdir? şeklinde ifade edilmiştir. Araştırmanın amacı, Türkiye’deki yerel yöneticilerin küresel ısınmaya ilişkin algılarının/bilgilerinin ne ya da neler olduğunun ortaya konmasıdır. Araştırmanın kapsamına Türkiye’deki il özel idareleri, belediyeler ve köyler girmekle birlikte, zaman ve maddi kısıtlar nedeniyle araştırma araştırmacıların yaşadığı kent olan Çanakkale ilindeki belediyelerle sınırlandırılmıştır. Araştırma için ayrılan süre içerisinde Çanakkale’deki 12 belediyenin hepsine ulaşılmak istenmiş, ancak üç belediye görüşme için zaman ayıramadığından, araştırma dokuz belediyeyle sınırlandırılmıştır. Yine, başkanlara ulaşılamaması durumunda konuyla ilgili başkan yardımcılarıyla görüşülmüştür. Araştırmada, Çanakkale’deki belediye başkanlarının küresel ısınma hakkındaki algıları/bilgileri nelerdir?, Çanakkale’deki farklı
siyasal söyleme sahip belediye başkanlarının küresel ısınma algıları/bilgileri arasında farklılık var mıdır? sorularına cevap aranmıştır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden fenomonoloji/olgubilim araştırması şeklinde tasarlanmıştır. Fenomonolojide, kişilerin belli bir kavram/olgu ile ilgili yaşanmış deneyimlerinin ne anlama geldiği tanımlanmaya çalışılmakta, katılımcıların ortak deneyimlerinin ne ifade ettiği üzerine odaklanılmaktadır. Araştırmada, Çanakkale ilinde belediye başkanlarının küresel
ısınma fenomenine ilişkin algılarının/bilgilerinin ne/neler olduğu belirlenmek istenmiştir. Araştırma verileri görüşme yöntemiyle toplanmıştır. Görüşmelerde beş sorudan oluşan yarı yapılandırılmış bir görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formundaki sorulardan ilki, katılımcıların küresel ısınma algılarını, diğer dört soru ise konuya ilişkin ne bildiklerini belirlemeye yöneliktir. Analiz öncesi görüşme formları cümle ve paragraf düzeyinde kodlanarak altı tema ve bunlara ilişkin beş alt kod
oluşturulmuştur. Sonra, veriler içerik analizine tabi tutularak anlamlı bilgiler haline getirilmiştir. Analizlerde, MAXQDA Analytics Pro 18.3.0 tanıtım sürümü kullanılmıştır. Sonuçta, belediye başkanlarının altı temaya ilişkin algı/bilgi düzeylerinin küresel ısınma nedenleri %24,75, küresel ısınma olgusu %23, alınabilecek önlemler %20, gelecek korkusu %15,25, küresel ısınmaya dair bilinen eksiklikler %9.50, küresel ısınmanın insan üzerindeki etkileri %7,75 şeklinde sıralandığı görülmüştür. Aynı zamanda, Çanakkale ilindeki farklı siyasal söylemlere sahip belediye başkanlarının küresel ısınma algıları/bilgileri arasında anlamlı bir farklılık olmadığı da anlaşılmıştır.
Ortadoğu’daki baskıcı rejimlere karşı isyana dönüşen olaylar, bölge ülkelerinin, yanı sıra Batı ülkelerinin de müdahaleleriyle bölgede siyasal ve toplumsal karmaşaya yol açmıştır. İç karışıklıklar nedeniyle yüz binlerce insan ölmüş, milyonlarcası ise göçmen haline gelmiştir. Göçmenler öncelikle kendileri gibi Müslüman olan, görece daha iyi ekonomik ve sosyal imkânlara sahip ülkelere yönelmişlerdir. Türkiye’de, Suriyeli göçmenlerin ilk tercihleri arasında yer almıştır. Suriye’den Türkiye’ye yaşanan göç hareketliliği ülkenin ekonomik ve sosyal yapısını da etkilemiştir. Konu siyasal ortamlarda, yazılı ve görsel basında, sosyal medyada çeşitli tartışmalara neden olmuştur. Bu kapsamda, Türkiye’de yazılı basın aracılığıyla, Suriyeli göçmenler vakasının toplumun siyasal kutuplaşmasında bir araç haline getirilip getirilmediğinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Geri Kabul Anlaşması kapsamında Suriyeli göçmenler vakası a) Yazılı basın haberlerinde ve köşe yazılarında hangi boyutlarda ele alınmıştır? b) Yazılı basındaki haberler ve köşe yazıları toplumu siyasal bakımdan kutuplaştırmakta mıdır? sorularına cevap aranmıştır. Araştırma kapsamına Türkiye’deki ulusal yazılı basın kuruluşları girmekle birlikte, araştırma Yeni Şafak ve Milliyet gazeteleri karşısında Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleriyle sınırlandırılmıştır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden çoklu örnek olay araştırması şeklinde tasarlanmıştır. Veriler doküman incelemesi yöntemiyle toplanmış ve içerik analizine tabi tutularak çözümlenmiştir. Sonuçta, Türkiye’de yazılı basın aracılığıyla Suriyeli göçmenler vakasının toplumun kutuplaştırılmasında siyasi bir araca dönüştürüldüğü anlaşılmıştır.
rejimlerde sınırlayıcı güce direnmenin ve tersine çevirmenin çok önemli yolları olduğunu göstermektedir. Ayrıca totaliter rejimlerde iktidar, bedenlerin yanı sıra zihinleri de ele geçirmeyi amaçlar, ancak oluşturulan ceza ekonomisi istenilen düzeyde müreffeh değildir. Son olarak, bu rejimlerin aydınlarının geliştirdiği hakikat sistemleri öznelere yeni görevler yüklese de iktidar ilişkilerinin yönünü belirleyen asıl unsur gerçekliğin kapsayıcılığıdır.
AID INSTRUMENT FUNDS IN RURAL DEVELOPMENT IN TURKEY:
THE CASE OF ÇANAKKALE4
Abstract
The phenomenon of development has become one of the most important agenda items
globally, especially in European countries, after the Second World War. The European
countries, whose development stopped due to the war, entered a rapid development process
with the support of the United States of America, which became a superpower. European
countries, which have experience and knowledge from the past in the fields of science,
industry, technology, and capital, have completed their industry and technology-based
development moves in a short time. Rural development models have been proposed for
developing countries, which lack the development infrastructure of European countries
and whose agricultural characteristics predominate. Accordingly, developed countries
will invest in science, industry, technology, capital, and finance, while developing
countries will contribute to the development with their investments in food, agriculture,
and livestock. In this context, since the 1950s, organizations such as the United Nations,
the World Bank, and the European Union have been supporting the rural development
activities of developing countries with their initiatives in the fields of development-rural
development and the funds they allocate. In this context, the research aims to reveal
whether the IPARD-Pre-Accession Financial Assistance Instrument funds, one of the
rural development supports of the European Union, have a role in the development of
Turkey’s rural areas. Although all provinces and sectors in Turkey receiving support from
IPARD funds are included in the scope of the research, the study was limited to the seven
sectors that received the most support in Çanakkale due to the planning of the study as
a qualitative research and time and cost constraints. Research data were obtained by
interview method and analyzed by subjecting content analysis. MAXQDA-The Art of Data
Analysis Program was used in data analysis. As a result, it has been seen that the most
important contribution of IPARD Funds in Çanakkale province is economical. It has been
understood that problems arise from excessive bureaucratic procedures, the inadequacy
of project consultancy activities, and unclear project schedules in the distribution of funds.
It has been determined that the problems experienced during the project process have a
negative impact on the project owners benefiting from IPARD funds.
Keywords: Development, Rural Development, IPARD, European Union, Turkey.
ABSTRACT
In this research, it is aimed to determine how the two female politicians, who were elected for the first time in national assemblies with headscarves, were seen in the national print media of these countries in two different countries that adhere to the principle of secularism. The research was designed as a case study. Following the election of Merve Kavakçı from Turkey to the Turkish Grand National Assembly in 1999 and the election of Ilhan Omar from the United States as a Senator in 2018, the reflections of these events on the national written media of both countries are handled as case study items. Therefore, the events of Merve Kavakcı and Ilhan Omar constitute the limits of the research. Within the scope of the research, the news in the national written media of both countries was examined by document analysis method. At the same time, some of the prominent members of the political parties that have a group in today’s Turkish Grand National Assembly were interviewed and their views on politics with the headscarf and Merve Kavakçı were sought. The data obtained by document analysis and interview methods were organized according to the determined themes and codes and analyzed by content analysis technique. The Maxqda Program, which was developed for qualitative analysis, was used in coding and visualization of the findings. As a result, the Merve Kavakçı incident was seen in the Turkish national print media as a violation of the principle of secularism, counter-revolution, provocation, and American spying. The Ilhan Omar incident was seen in the American national print media mainly through the concepts of race, Muslim women, and refugees. Again, it was determined that the leading members of the political parties in the Turkish Grand National Assembly were more approachable to women’s ability to engage in politics with their headscarves compared to the 1999 Merve Kavakçı incident.
Keywords: Headscarf, woman, secularism, media, political participation, Turkey.
Resource Management in the Central Government of Turkey and the Code of Civil Servants
Abstract
Employees are an essential factor for organizations to achieve their goals and objectives. The transition from personnel management to human resources management first took place in the private sector.
Since Neo-liberal policies have dominated both economically and politically in the world, public institutions gradually gave up the personnel management approach and begin to establish human resource management in their organization. In Turkey, the transition of personnel management to human resource management became an important subject in the 1980s. But, until 2000, because of resistance from public bureaucracy, and the fact that guardianship agencies have not been favorable to this political environment, human resource management could not be implemented successfully. In 2018, Turkey decided to alter their political system parliamentary to the presidential system.
As a result of that, new public institutions like the Human Resource Office was established as a sign of transition of personnel management to human resource management. In this chapter, two main questions will be considered: a) Is the transition from personnel management to human resources management a real transformation or is it just a cosmetic change? b) What are the main potential problems that can be faced during the transition? These two questions need to be answered. In conclusion, this new political system is a major milestone for Turkish public administration, especially for human resources, performance management and appointment of high-level managers in public sector.
Keywords: Human resource, bureaucracy, tutelage, official, Turkish public administration
1. INTRODUCTION
In Western countries, it is known that some of the duties and services provided by central governments in the past were transferred to local governments in the neo-liberal era. Local governments, which are the closest governing units to the public, have developed policies to ensure the participation of all segments in decision-making and implementation processes within the framework of the governance approach. It is possible for women, who make up half of the societies, to be involved in decision-making and implementation processes by actively participating in business and social life. However, due to historical and social reasons, women were excluded from business and social life for a long time and continued their existence in the household. With the developments in human and women's rights, the role of women in business and social life is tried to be increased with the implemented social policies. In the context of the social municipality, municipalities are also expected to develop some policies in this direction. The research is aimed to reveal whether vocational courses opened by municipalities in the example of Ankara province have a role in women's participation in business and social life.
2. METHODS
The research was designed as a single-item case study, which is one of the qualitative research designs. In this design, while studying a single element, its sub-elements are also considered in the study. The province of Ankara was determined as a case study, and BELMEK10, KEÇMEK11, YENİMEK12 and ETİSEM13 courses were evaluated as sub-items. The data were collected by faceto-
face interview method, with semi-structured interview forms consisting of eight questions. The interview form consists of two parts. In the first part, there are demographic questions such as age, gender, occupation, and it is aimed to determine the economic and social characteristics of the participants who attend the municipal vocational courses and agree to participate in the research. In the second part, women were asked about the purpose of participating in municipal vocational courses, their expectations from the courses, how their participation in the course made them feel, their demands from their municipalities at the point of continuing the courses and their expectations from the business life after the course. A total of 80 female trainees have been interviewed, who continue with the vocational courses set as examples. The technique of content analysis has been utilized in data analysis. The data were categorized into eight themes and their subcodes. Every question on the interview form is coded as a theme. Accordingly, "the reason for coming to the course is the level of benefit from the course, considerations about whether the course will have an economic return on them, the attitude of the family, expectations/deficiencies from the municipality for continuing the course, situations of emotion, whether the course operates in line with its purpose, expectations from the municipality in the post-course business building phase" are the themes of the research. Maxqda Analytics Pro 20 Program was used to visualize the relationships of the themes with each other and with the subcodes. Credibility, transferability and verifiability have been acted upon to ensure the validity and reliability of the investigation. Evidence can be shown for the credibility and confirmability of research findings, including the acquisition of research data from interviews with women attending municipal vocational training courses, the identification and contact information of each individual interviewed in the researcher, the ability for anyone doing similar research to access it. The fact that the findings overlap with the results of similar research in the literature also suggests that results are valid and transferable in similar settings. A path has been followed as consistently as possible in the data collection and analysis processes. The data was collected objectively and impartially and attempted to be presented. The path, method, and analysis technique followed in the research were detailed. Standardized open-ended interview forms were harnessed in the collection of data, describing how the analyses were performed with the Maxqda Program, ensuring the reproducibility of the research by others.
3. RESULTS
The research first questioned whether "municipal vocation courses have any role in women's participation in economic and social life." As a result of the analysis, in the case of Ankara province, municipal vocation courses had a limited role in women's participation in social life but did not play an effective role in their participation in economic life. Secondly, although no such question was asked in the interview form, it was questioned whether "municipal vocational training courses are election materials for political parties". As a result of the assessments, even though the female trainees refrained from expressing, observations and noninterview conversations in the field led to the opinion that the municipal vocational training courses studied in the case of Ankara province also act as election materials of these municipalities. Thirdly, it was questioned whether the municipal vocational training courses for women were only for hobby purposes or whether they contributed to learning a profession and starting a business. The average age of the 80 female trainees interviewed is 42.62, with them declaring that they feel happier, social and free, revealing that they prefer courses for reasons such as socializing, acquiring hobbies, assessing their leisure time, perhaps removing their allowance. Since post-course municipalities or other institutions do not have support, it is not easy for women to start businesses and keep them going. All these findings lead to courses staying at the level of hobby courses.
4. DISCUSSION AND CONCLUSION
In Turkey, municipalities' attempts to make a profession are evaluated within the framework of social municipalism in the literature. Activities carried out by metropolitan municipalities, in particular, are prominent in this regard. The courses opened are often where housewives can assess their leisure time, socialize, acquire hobbies and, in a small way, assess their manual labor, extract their allowance by selling their production where municipalities demonstrate. Izmir Metropolitan Municipality was declared a "woman-friendly city" by the UN in 2011 for its activities in preparing women for social life, both through the conveniences, it provides to women working within the municipality and through the training provided by the İzmir City Council Women Council. Limiting the research to BELMEK, KECMEK, YENIMEK and ETISEM municipal vocational training courses in Ankara province to gather in-depth information, identifying a working group formed from a small number of individuals prevents the generalization of research findings. In this context, there is the potential to test the validity of their findings by repeating them in more provinces, major cities, or across Turkey if the research is sufficient resources and time. Again, we can say that there is the potential to test the findings with a larger sample with a scale to be developed using themes and codes within the scope of the research. As a result, it can be argued that the vocational courses studied play a role in women's participation in social life, but they do not have an effective role in the point of participating in business life. In the examined examples, from a sexist perspective, it was understood that the opening course branches are often intended to socialize and hobby women in their homes, qualified to meet the specific needs of themselves and their relatives. At the end of the courses, there is no potential for female trainees to start and continue businesses unless they are provided with financial support, booths where they can sell their products, opening businesses and buying supplies, rent, etc.
2
tamamlanmasından sonra KÖYDES Projesi’nin devam ettirilip ettirilmeyeceği bilinmemektedir. Çünkü KÖYDES Projesi gibi 2007 yılında uygulamaya konulan BELDES (Belediyelerin Altyapısını Destekleme) Projesi 2008 yılında gerekli altyapı çalışmalarının tamamlanmasının ardından sonlandırılmıştır. Benzer şekilde köy altyapısının tamamlanmasıyla KÖYDES Projesi’nin sonlandırılması KHGB’lerin iş ve hizmet üretme kapasitelerinin yanı sıra, ilçe yönetimlerinin son yıllarda vatandaş nezdinde kazandıkları itibarı da olumsuz yönde etkileyebilecektir. Bu çalışmada, KÖYDES Projesi’nin kırsal kalkınmaya olumlu katkı sağladığı varsayımından hareketle KÖYDES Projesi’nin kırsal kalkınma, KHGB’lerin iş ve hizmet üretme kapasiteleri ile ilçe özel yönetimleri ve mülki idare amirleri üzerindeki etkileri Çanakkale ili kapsamında gerçekleştirilen anket çalışmasıyla ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda ilk olarak ülkemizde kırsal kalkınmanın sağlanmasına yönelik olarak geliştirilen başlıca politikalar özetlenmiş ve kırsal kalkınmanın sağlanmasındaki etkinlikleri açısından değerlendirilmiştir. İkinci olarak, KÖYDES Projesi’nin tanımı, amacı, uygulanması ve uygulamadan sorumlu kurumlar ile Proje kapsamında Türkiye genelinde yapılan çalışmalar anlatılmıştır. Üçüncü olarak, araştırma alanı olarak seçilen Çanakkale ilinin sosyal ve ekonomik yapısına ilişkin bilgiler verilmiş; KÖYDES Projesi kapsamında Çanakkale ili ve ilçelerinde yapılan çalışmalar anlatılmıştır. Dördüncü olarak, araştırmanın yöntemi ve teknikleri hakkında bilgi verilmiştir. Beşinci olarak, anket çalışmasının bulguları ortaya konulmuş ve değerlendirilmiştir. Son olarak, araştırma bulgularından hareketle KÖYDES Projesi’nin kırsal kalkınmadaki etkinliğinin artırılmasına yönelik bazı önerilerde bulunulmuştur.