SERMAYE PİYASASI VE BORSA
Ekonomik Analiz, Kurumsal ve Yasal Yapı, Tarihçe ve Tanıklıklar
Dr. Selim Soydemir
Abdullah Akyüz
SERMAYE PİYASASI VE BORSA
Ekonomik Analiz, Kurumsal ve Yasal Yapı, Tarihçe ve Tanıklıklar
Dr. Selim Soydemir
Abdullah Akyüz
Scala Yayıncılık
Sertifika No: 11478
Birinci Baskı: Haziran 2015
İkinci Baskı: Kasım 2016
SERMAYE PİYASASI VE BORSA
Ekonomik Analiz, Kurumsal ve Yasal Yapı, Tarihçe ve Tanıklıklar
ISBN: 978-605-4650-55-2
Dizi Editörü: Hakan Feyyat
Kapak ve Sayfa Düzenleme: Himmet Doğan
Baskı: Pasifik Ofset
Cihangir Mah. Güvercin Cad. No: 3/1 A Blok
Haramidere - Avcılar / İstanbul
Tel: (0212) 412 17 77
Sertifika No: 12027
Scala Yayıncılık
İstiklal Cad. Han Geçidi Sok. 116 - 3 B
Galatasaray Beyoğlu - 80050 İstanbul
Tel: (0212) 251 51 26
Faks: (0212) 245 28 43
e-mail: scala@scala.com.tr
www.scala.com.tr
Dr. Selim Soydemir
Abdullah Akyüz
Dr. Selim Soydemir
1983 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat-Maliye Bölümünü bitirdikten sonra
aynı yıl Sermaye Piyasası Kurulu’nda araştırmacı yardımcısı olarak göreve başladı. Sermaye Piyasası
Kurulu’nda 32 yıldır çalışan ve pek çok düzenleme ve eğitim çalışmasını üstlenen Selim Soydemir;
araştırmacı, uzman, Araştırma Dairesi Başkan Yardımcısı, Araştırma Dairesi Daire Başkanı ve Dış
İlişkiler ve Eğitim’den sorumlu Daire Başkanı görevlerinde bulundu. Daha sonra Kurul Başkanlık
Danışmanlığına atandı, halen bu görevi ifa etmektedir.
1985 yılında Wharton School’da özel öğrenci olan Selim Soydemir, 1990 yılında İngiltere Reading
Üniversitesi’nde Uluslararası Ticaret ve Finans alanında yüksek lisans derecesi aldı. 1997 yılında Gazi
Üniversitesi’nden Türkiye’de Finansal Fon Akımları (1982-1993) adlı tezi ile iktisat Doktoru unvanını
kazandı. Aynı yıl, Carnegie Melon University’de executive education programını tamamladı.
2006 yılından bu yana da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümünde Finansal
Kuruluşlar ve Uluslararası Finans dersleri vermektedir.
Kurumsal yatırımcılar, sermaye piyasaları ve sermaye piyasası tarihi konularında yayınlanmış çok
sayıda makalesi bulunan Selim Soydemir’in Türkiye’de Finansal Fon Akımları (1982-1993) başlıklı bir
kitabı ile editörlerinden birisi olduğu İsmail Türk’e Armağan kitapları yayınlanmıştır.
Ayşe Pervin Soydemir ile evli olan Selim Soydemir Cem ve Ege isminde iki çocuk babasıdır.
Abdullah Akyüz
Abdullah Akyüz, 1983 yılında Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Araştırma ve Geliştirme Dairesi’nde
çalışma yaşamına başlamış, 1990 yılında İMKB’ye geçerek önce Tahvil ve Bono Piyasası Müdürü,
daha sonra ise Başkan Yardımcısı olarak 1998 yılı sonuna kadar çalışmıştır. Bu görevleri nedeniyle,
Türkiye’de sermaye piyasalarının kurulmaya çalışıldığı dönemin ilk 15 yılının hem SPK hem de İMKB
cephesinde en yakın tanık ve uygulayıcılarından birisi olmuştur. Abdullah Akyüz, 1999-2011 yılları
arasında TÜSİAD’ın ilk ABD Temsilcisi olarak Washington, DC’de görev yapmıştır. 2012 başından beri
Momentum Danışmanlık şirketinin yönetici ortağı olarak ağırlıklı olarak finansal konularda danışmanlık
hizmeti vermekte, aynı zamanda halka açık üç şirkette bağımsız Yönetim Kurulu üyesi olarak görev
yapmaktadır. Bunlara ilaveten, 2011 yılından beri ABD’de George Washington Üniversitesi MBA
programında yarı-zamanlı dersler vermektedir. Daha önceki yıllarda Yeni Binyıl Gazetesi’nde köşe
yazarlığı yanısıra başta İktisat, İşletme ve Finans Dergisi (IIF) olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde
ekonomi, finansal piyasalar, sermaye piyasaları, dış politika, Türk-Amerikan ilişkileri, Amerikan
ekonomisi ve küresel konularda yazıları yayımlanmış, bu konularda birçok toplantı, eğitim programı
ve TV programlarına katılmıştır. Galatasaray Lisesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni
takiben University of California’dan Ekonomi dalında Yüksek Lisans derecesi almış ve Wharton
School’da yöneticilik eğitimine katılmıştır.
Sevgili eşim Pervin ve oğullarım Cem ve Ege’ye
S. Soydemir
Canım oğlum Yiğit’e
A. Akyüz
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ ............................................................................................................................................................................................................................................................21
1. FİNANSAL PİYASALAR ..........................................................................................................................................................................................29
1.1. Piyasa .............................................................................................................................................................................................................................................. 29
1.2. Finansal Piyasalar............................................................................................................................................................................................................. 30
1.2.1. Fon Arz ve Talebinin Gerekçeleri ......................................................................................................................................................... 31
1.2.1.1. Fon Talep Edenlerin Gerekçeleri ..................................................................................................................................................... 31
1.2.1.2. Fon Arz Edenlerin Gerekçeleri .......................................................................................................................................................... 32
1.2.2. Finansal Piyasa Türleri................................................................................................................................................................................... 32
1.2.2.1. Doğrudan Finansman ................................................................................................................................................................................. 33
1.2.2.2. Dolaylı Finansman ......................................................................................................................................................................................... 33
1.2.2.3. Dolaylı ve Doğrudan Finansman Yöntemlerinin Diğer Özellikleri ................................................................. 34
1.2.2.4. Birincil ve İkincil Piyasalar .................................................................................................................................................................... 36
1.3. Finansal Piyasalarda Bilgi ....................................................................................................................................................................................... 37
1.3.1. Güven ve Şirketleşme ..................................................................................................................................................................................... 38
1.3.1.1. Güven .......................................................................................................................................................................................................................... 38
1.3.1.2. Şirketleşme .......................................................................................................................................................................................................... 39
1.3.2. Temsilcilik (Agency) İlişkisi ....................................................................................................................................................................... 41
1.3.3. Çarpık (Asimetrik) Bilgi ................................................................................................................................................................................. 42
1.3.3.1. Tersi Seçim .......................................................................................................................................................................................................... 44
1.3.3.2. İstismar Riski .................................................................................................................................................................................................... 45
1.3.4. Çarpık Bilgi Sorununun Çözüm Yolları ........................................................................................................................................... 46
1.3.4.1. Tersi Seçim Durumunda .......................................................................................................................................................................... 47
1.3.4.1.1. Bilginin Üretimi ve Satılması ........................................................................................................................................................ 47
1.3.4.1.2. Kamu Düzenlemesi ................................................................................................................................................................................. 49
1.3.4.1.3. Finansal Aracılık ......................................................................................................................................................................................... 50
1.3.4.1.4. Teminat (Garanti) ve Öz Sermaye .............................................................................................................................................. 50
1.3.4.2. İstismar Riskinin Çözümü ...................................................................................................................................................................... 51
1.3.4.2.1. Hisse Senetleri ile Finansman Durumunda .................................................................................................................... 51
1.3.4.2.2. Borçlanma ile Finansmanda Durumunda ......................................................................................................................... 53
1.4. Finansal Piyasaların Ekonomik Fonksiyonları ve Büyüme................................................................................................ 54
1.4.1. Finansal Piyasalar ve Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişki...................................................................................... 55
1.4.2 Banka Bazlı ve Piyasa Bazlı Finansal Sistemlerin
Büyümeye Etkileri Açısından Karşılaştırılması ...................................................................................................................................... 65
8 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
1.5. Finansal Piyasalarda Risk ....................................................................................................................................................................................... 70
1.5.1. Belirsizlik ve Risk ................................................................................................................................................................................................ 70
1.5.2. Risk .................................................................................................................................................................................................................................... 71
1.5.3. Belirsizlik ..................................................................................................................................................................................................................... 71
1.5.4. Bazı Risk Kavramları........................................................................................................................................................................................ 72
1.5.5. Sistemik Risk ........................................................................................................................................................................................................... 74
1.5.6. Risk Kontrolü ........................................................................................................................................................................................................... 76
1.6 . Düzenleme .............................................................................................................................................................................................................................. 78
1.7. Finansal Piyasaların Yapısını Belirleyen Gelişmeler ............................................................................................................... 81
2. BATI’DA VE TÜRKİYE’DE SERMAYE PİYASASI VE BORSANIN TARİHİ ..........................................87
2.1. Batı’da Sermaye Piyasası ve İlk Borsa ..................................................................................................................................................... 88
2.1.1. Şirketleşme ve İlk Borsa.............................................................................................................................................................................. 88
2.1.2. Hollanda Mucizesi ve Lale Çılgınlığı ................................................................................................................................................. 90
2.1.3. Modern Şirketlerin Doğuşu ....................................................................................................................................................................... 94
2.1.4. Anonim Şirketlerin Getirdikleri .............................................................................................................................................................. 96
2.2. Osmanlı’da Durum............................................................................................................................................................................................................. 98
2.2.1. Osmanlı’da İktisat Zihniyeti ........................................................................................................................................................................ 98
2.2.2. Osmanlı’da Devlet Borçlanması......................................................................................................................................................... 101
2.2.2.1. İltizam Sistemi................................................................................................................................................................................................ 102
2.2.2.2. Malikâne Sistemi ......................................................................................................................................................................................... 102
2.2.2.3. Esham ..................................................................................................................................................................................................................... 103
2.2.2.4. Kaime....................................................................................................................................................................................................................... 103
2.2.2.5. Galata Bankerleri......................................................................................................................................................................................... 104
2.2.3. 19’uncu Yüzyılda Osmanlı Dış Borçlanması .......................................................................................................................... 105
2.2.4. Osmanlı İmparatorluğu’nda Şirketleşme ................................................................................................................................. 107
2.2.5. Dersaadet Tahvilat Borsası..................................................................................................................................................................... 108
2.3. Cumhuriyet Dönemi ..................................................................................................................................................................................................... 110
2.3.1. 1923-1960 Dönemi ......................................................................................................................................................................................... 110
2.3.2. 1960-1980 Dönemi ......................................................................................................................................................................................... 111
2.3.2.1. Piyasanın Yeniden Doğuşu ................................................................................................................................................................. 111
2.3.2.2. Kanun Taslakları........................................................................................................................................................................................... 116
2.3.2.2.1. 1964 Taslağı ................................................................................................................................................................................................. 117
2.3.2.2.2. 1970 Taslağı ................................................................................................................................................................................................. 118
2.3.3. Banker Krizi ............................................................................................................................................................................................................ 120
3. TÜRKİYE’DE MODERN SERMAYE PİYASASININ GELİŞİMİ ...........................................................................125
3.1. 1981-1992 Dönemi ...................................................................................................................................................................................................... 125
3.1.1. İlk Yasanın Çıkarılması ................................................................................................................................................................................ 125
3.1.2. 2499 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (SPKn) ................................................................................................................... 127
3.1.2.1. Halka Arz ve Halka Arz İzni ............................................................................................................................................................... 128
3.1.2.2. Kayıtlı Sermaye Sistemi (KSS) ..................................................................................................................................................... 130
3.1.2.3. İzahname ve Sirküler............................................................................................................................................................................... 130
3.1.2.4 Menkul Kıymetlerini Halka Arz Etmiş Şirketlerin Yükümlülükleri.............................................................. 130
3.1.2.5. Diğer Hususlar ve Cezai Hükümler ........................................................................................................................................... 131
3.1.3. Sermaye Piyasası Kurulu (SPKr) ...................................................................................................................................................... 133
3.1.3.1. Kurulun Oluşumu......................................................................................................................................................................................... 133
3.1.3.2. Kurulun Görevleri ........................................................................................................................................................................................ 135
3.1.3.3. Kurulun Organizasyonu ......................................................................................................................................................................... 135
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 9
3.1.4. Piyasalar .................................................................................................................................................................................................................... 137
3.1.4.1. Birinci El Piyasalar ..................................................................................................................................................................................... 137
3.1.4.1.1. Hisse Senedi İhraçları ........................................................................................................................................................................ 138
3.1.4.1.2. Borçlanma Araçları İhraçları ....................................................................................................................................................... 139
3.1.4.1.3. Yatırım Fonları ve Katılma Belgeleri ................................................................................................................................... 140
3.1.4.2. İkinci El Piyasalar ........................................................................................................................................................................................ 143
3.1.5. Mali Tablo ve Raporlar ................................................................................................................................................................................. 144
3.1.5.1. Standart Mali Tablo ve Raporlar .................................................................................................................................................. 144
3.1.5.2 Bağımsız Denetim......................................................................................................................................................................................... 149
3.1.6. Sermaye Piyasaları Modernizasyon Projesi ........................................................................................................................ 150
3.2. 1992 – 1999 Dönemi.................................................................................................................................................................................................. 151
3.2.1. Kanun Değişikliği .............................................................................................................................................................................................. 153
3.2.2. Kurulun Bağımsızlığı ..................................................................................................................................................................................... 155
3.2.3. Kamunun Aydınlatılması ve Kayda Alma ................................................................................................................................ 155
3.2.4. Özel Durumların Halka Duyurulması .......................................................................................................................................... 156
3.2.5. Bağımsız Dış Denetim.................................................................................................................................................................................. 158
3.2.6. Mali Tabloların Kamuya Duyurulması ......................................................................................................................................... 158
3.2.7. Kâr Dağıtımı ........................................................................................................................................................................................................... 159
3.2.8. Piyasalar .................................................................................................................................................................................................................... 160
3.2.8.1. Birinci El Piyasalar ..................................................................................................................................................................................... 160
3.2.8.1.1. Hisse Senedi İhraçları ........................................................................................................................................................................ 160
3.2.8.1.2. Borçlanma Araçları İhraçları ....................................................................................................................................................... 161
3.2.8.2. İkinci El Piyasalar ........................................................................................................................................................................................ 163
3.2.8.2.1. Hisse Senedi ve Borçlanma Araçları................................................................................................................................... 163
3.2.8.2.2. Repo ve Ters Repo ................................................................................................................................................................................. 163
3.2.8.2.3. Altın ..................................................................................................................................................................................................................... 164
3.2.9. Kurumsal Yatırımcılar .................................................................................................................................................................................. 166
3.2.10. Kamunun Yaptırımları ve Cezai Sorumluluklar............................................................................................................... 168
3.2.10.1. Cezai Sorumluluk ..................................................................................................................................................................................... 168
3.2.10.1.1. Tedbirler........................................................................................................................................................................................................ 168
3.2.10.1.2. Cezalar ........................................................................................................................................................................................................... 169
3.2.11. KHK 558 .................................................................................................................................................................................................................. 171
3.3. 1999 ve Sonrası ............................................................................................................................................................................................................... 173
3.3.1. İkinci Yasal Değişiklik ................................................................................................................................................................................. 175
3.3.1.1. Şirketlere ve Ortaklara Yönelik Olarak .................................................................................................................................. 176
3.3.1.2. Yatırımcılara Yönelik Olarak .............................................................................................................................................................. 177
3.3.1.3. Sermaye Piyasası Kurumlarına Yönelik Olarak ............................................................................................................ 178
3.3.1.4. Kurulun Oluşumu ve Görevlerine Yönelik Olarak........................................................................................................ 178
3.3.1.5. Yaptırımlara Yönelik Olarak ............................................................................................................................................................... 180
3.3.2. Bireysel Emeklilik Sistemi ...................................................................................................................................................................... 181
3.3.3. Konut Finansmanı ve Menkul Kıymetleştirme.................................................................................................................... 182
3.3.4. Diğer Gelişmeler................................................................................................................................................................................................ 183
3.3.5. Piyasalar .................................................................................................................................................................................................................... 184
3.3.5.1. Birinci El Piyasalar ..................................................................................................................................................................................... 184
3.3.5.2. İzinsiz Halka Arzlar .................................................................................................................................................................................... 187
3.3.5.3. İkinci El Piyasalar ........................................................................................................................................................................................ 189
3.3.5.3.1. İMKB Piyasaları ........................................................................................................................................................................................ 189
3.3.5.3.2. İstanbul Altın Borsası (İAB) .......................................................................................................................................................... 191
3.3.5.3.3. Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası (VOB)............................................................................................................................. 191
3.3.5.3.4. Kaldıraçlı İşlemler (Forex)............................................................................................................................................................. 193
3.3.6. Kamuyu Aydınlatma Platformu (KAP) ......................................................................................................................................... 195
3.3.7. Kurumsal Yönetim (KY) .............................................................................................................................................................................. 195
3.3.8. Kurumsal Yatırımcılar .................................................................................................................................................................................. 198
3.3.9. Muhasebe Standartları ve Bağımsız Denetim ................................................................................................................... 198
10 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
3.3.9.1. Muhasebe Standartları........................................................................................................................................................................... 199
3.3.9.2. Bağımsız Denetim ....................................................................................................................................................................................... 201
3.3.9.3. Enflasyon Muhasebesi ........................................................................................................................................................................... 202
3.3.9.4. Konsolide Mali Tablolar......................................................................................................................................................................... 203
3.4. Yeni Türk Ticaret Kanunu ...................................................................................................................................................................................... 204
3.4.1. Yeni TTK’ya Giden Yol.................................................................................................................................................................................... 205
3.4.2. Yeni TTK’da Anonim Şirketler ............................................................................................................................................................. 206
3.5 Yeni Sermaye Piyasası Kanunu ..................................................................................................................................................................... 209
3.5.1. İhraççılara ve Sermaye Piyasası Araçlarına Yönelik ..................................................................................................... 210
3.5.1.1. İzahname ve Kurul Onayı ..................................................................................................................................................................... 210
3.5.1.2. Halka Açık Anonim Ortaklık.............................................................................................................................................................. 211
3.5.1.3. Nominal Değerden Düşük veya Primli Fiyatla Halka Arz ................................................................................... 212
3.5.1.4. Kaydileştirme................................................................................................................................................................................................... 212
3.5.1.5. Kamunun Aydınlatılması ve Özel Durumlar...................................................................................................................... 213
3.5.1.6. Kamuyu Aydınlatma Belgeleri ........................................................................................................................................................ 213
3.5.1.7. Kurumsal Yönetim İlkeleri.................................................................................................................................................................. 213
3.5.1.8. Önemli İşler ....................................................................................................................................................................................................... 216
3.5.1.9. Kâr Dağıtımı ...................................................................................................................................................................................................... 216
3.5.1.10. Ayrılma ve Çıkarma Hakları .......................................................................................................................................................... 217
3.5.1.11. Pay Alım Teklifi ........................................................................................................................................................................................... 218
3.5.1.12. İmtiyazlar.......................................................................................................................................................................................................... 218
3.5.1.13. Genel Kurula Katılım ve Oy Kullanılması ....................................................................................................................... 221
3.5.1.14. Muafiyet ve Kanun Kapsamından Çıkış.............................................................................................................................. 222
3.5.1.15. Yönetim Kurulunun Sorumluluğu ............................................................................................................................................ 222
3.5.1.16. Borçlanma Araçları İhracı ................................................................................................................................................................ 223
3.5.1.17. Konut Finansmanı ve Menkul Kıymetleştirme .......................................................................................................... 223
3.5.2. Finansal Raporlama, Bağımsız Denetim, Derecelendirme ve Değerlemeye Yönelik Olarak224
3.5.3. Sermaye Piyasası Faaliyetleri, Aracılar, Özdüzenleyici Kuruluşlara Yönelik Olarak .................... 225
3.5.3.1. Sermaye Piyasası Kurumları ........................................................................................................................................................... 225
3.5.3.2. Sermaye Piyasası Faaliyetleri......................................................................................................................................................... 225
3.5.3.3. Yatırım Kuruluşları ..................................................................................................................................................................................... 226
3.5.3.4. Kolektif Yatırım Kuruluşları............................................................................................................................................................... 227
3.5.3.4.1. Yatırım Ortaklıkları ................................................................................................................................................................................ 227
3.5.3.4.2. Yatırım Fonları............................................................................................................................................................................................ 228
3.5.3.4.3. Portföy Saklama Kuruluşları ...................................................................................................................................................... 229
3.5.3.5. Finansal Altyapı Kuruluşları ............................................................................................................................................................. 230
3.5.3.5.1. Takas Kuruluşları ................................................................................................................................................................................... 230
3.5.3.5.2. Merkezi Saklama Kuruluşları .................................................................................................................................................... 231
3.5.3.5.3. Veri Depolama Kuruluşları............................................................................................................................................................ 231
3.5.3.5.4. Yatırımcıları Tazmin Merkezi (YTM) ...................................................................................................................................... 231
3.5.3.5.5. Tedricî Tasfiye ............................................................................................................................................................................................ 232
3.5.4. Borsalar...................................................................................................................................................................................................................... 234
3.5.4.1. Ürün İhtisas Borsaları ............................................................................................................................................................................. 236
3.5.4.2. Borsa İstanbul................................................................................................................................................................................................. 236
3.5.5. Öz Düzenleyici Kurumlar........................................................................................................................................................................... 237
3.5.5.1. Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği ............................................................................................................................................. 237
3.5.5.2. Türkiye Değerleme Uzmanları Birliği ...................................................................................................................................... 238
3.5.6. Yaptırımlar................................................................................................................................................................................................................ 238
3.5.6.1. Denetim ................................................................................................................................................................................................................ 238
3.5.6.2. Tedbirler ................................................................................................................................................................................................................ 239
3.5.6.3. Sermaye Piyasası Suçları.................................................................................................................................................................... 244
3.5.7.Sermaye Piyasası Kurulu ........................................................................................................................................................................... 248
3.5.7.1. Sermaye Piyasası Kurulunun Oluşumu ................................................................................................................................ 248
3.5.7.2. Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik ........................................................................................................................................................ 249
3.5.7.3. Kurulun Bütçesi, Harcama ve Işlemlerinin Denetimi.............................................................................................. 250
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 11
4. İHRAÇÇI KURULUŞLAR VE ARAÇLARI..........................................................................................................................................251
4.1 Anonim Şirketler .............................................................................................................................................................................................................. 254
4.1.1. Anonim Şirketlerin Kullanabilecekleri Sermaye Piyasası Araçları................................................................ 254
4.1.2. İzahname ve İhraç Belgesi ...................................................................................................................................................................... 255
4.1.3. Sermaye Piyasası Araçlarının Satışı ve Dağıtımı .............................................................................................................. 258
4.1.3.1. Satışı ......................................................................................................................................................................................................................... 258
4.1.3.2. Dağıtım ................................................................................................................................................................................................................... 260
4.1.4. Pay (Hisse) Senetleri ..................................................................................................................................................................................... 261
4.1.4.1. Pay Senedi Sahiplerinin Hakları ................................................................................................................................................... 261
4.1.4.2. Pay Senetlerinin Türleri ......................................................................................................................................................................... 262
4.1.4.3. Şirketlerin Pay Senedi İhraç Nedenleri.................................................................................................................................. 262
4.1.4.4. Halka Açık Şirketlerin Yükümlülükleri................................................................................................................................... 265
4.1.4.5. Halka Arz Maliyeti ....................................................................................................................................................................................... 267
4.1.4.6. Payların Halka Arzı..................................................................................................................................................................................... 268
4.1.5. Borçlanma Araçları ......................................................................................................................................................................................... 269
4.1.5.1. Tahviller ................................................................................................................................................................................................................. 269
4.1.5.1.1. Tahvilin Özellikleri.................................................................................................................................................................................. 269
4.1.5.1.2. Tahvilin Getirisi, Riski, Fiyatı ve Vadesi ............................................................................................................................ 270
4.1.5.1.3. Tahvil Türleri ................................................................................................................................................................................................ 271
4.1.5.2. Bonolar................................................................................................................................................................................................................... 272
4.1.5.3. Borçlanma Araçlarının İhracı ........................................................................................................................................................... 272
4.1.6. Menkul Kıymetleştirme Araçları ve Konut Finansmanı ............................................................................................. 276
4.1.6.1. Menkul Kıymetleştirme ......................................................................................................................................................................... 276
4.1.6.2. Konut Finansmanı ....................................................................................................................................................................................... 278
4.1.6.3. Menkul Kıymetleştirmede Yeni Araçlar ................................................................................................................................ 282
4.1.6.3.1 İpotek/Varlık Teminatlı Menkul Kıymetler (İTMK/VTMK) ................................................................................. 282
4.1.6.3.2 İpoteğe Dayalı Menkul Kıymet (İDMK) ve Varlığa Dayalı Menkul Kıymet (VDMK) ................. 283
4.1.6.3.3 Kira Sertifikaları (Sukuk).................................................................................................................................................................. 284
4.1.7. Kurumsal Yönetim ........................................................................................................................................................................................... 286
4.1.7.1. Pay Sahipleri..................................................................................................................................................................................................... 287
4.1.7.2. Kamuyu Aydınlatma ve Şeffaflık.................................................................................................................................................. 288
4.1.7.3. Yönetim Kurulları ......................................................................................................................................................................................... 290
4.1.7.4. Menfaat Sahipleri (Stakeholders) ............................................................................................................................................... 293
4.1.7.5. İlişkili Taraf ve İşlemleri........................................................................................................................................................................ 293
4.1.7.6. Yatırımcı İlişkileri Bölümü................................................................................................................................................................... 295
4.1.7.7. Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Zorunluluğuna Aykırılık Hâlinde
Uygulanacak Tedbirler.................................................................................................................................................................................................. 296
4.1.7.8. Önemli Nitelikteki İşlemler................................................................................................................................................................ 296
4.2. Kamu Kuruluşları........................................................................................................................................................................................................... 298
4.2.1. Kamu Kesimi Borçlanma İhtiyacı ..................................................................................................................................................... 299
4.2.2. Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) .......................................................................................................................................... 300
4.2.3. DİBS Birincil Piyasası ................................................................................................................................................................................... 301
4.2.4. DİBS İkincil Piyasası ...................................................................................................................................................................................... 304
5. YATIRIMCILAR....................................................................................................................................................................................................................307
5.1. Bireysel Yatırımcılar ................................................................................................................................................................................................. 308
5.2. Yabancı Yatırımcılar..................................................................................................................................................................................................... 311
5.3. Kurumsal Yatırımcılar............................................................................................................................................................................................... 313
5.3.1. Kurumsal Yatırımcıların Ortak Özellikleri ................................................................................................................................ 314
5.3.1.1. Ölçek Ekonomileri....................................................................................................................................................................................... 314
12 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
5.3.1.2. Portföy Yönetimi............................................................................................................................................................................................ 314
5.3.1.3. Piyasa Düzenleyiciliği/Yapıcılığı .................................................................................................................................................... 315
5.3.1.4. Likidite Yaratımı ............................................................................................................................................................................................. 315
5.3.2. Yatırım Fonu ve Ortaklıklarına Yönelik Düzenlemelerin Ana Noktaları..................................................... 316
5.3.3. Yatırım Fonları...................................................................................................................................................................................................... 317
5.3.3.1. Türkiye’de Yatırım Fonları .................................................................................................................................................................... 320
5.3.3.1.1. Gelişimi ............................................................................................................................................................................................................. 320
5.3.3.1.2 Türkiye’deki Yatırım Fonu Türleri............................................................................................................................................... 323
5.3.3.1.3 Yatırım Fonlarının Kuruluşu........................................................................................................................................................... 323
5.3.3.1.4. Yatırımcı Bilgi Formu........................................................................................................................................................................... 325
5.3.3.1.5. Yatırım Fonlarının Portföy Kısıtlamaları .......................................................................................................................... 326
5.3.3.1.6. Katılma Paylarının Değerlerinin Belirlenmesi ve Alım Satımı .................................................................. 331
5.3.3.1.7. Fon Yönetim Ücretleri ........................................................................................................................................................................ 332
5.3.3.1.8. Kamunun Aydınlatılması ................................................................................................................................................................. 334
5.3.4. Yatırım Ortaklıkları ......................................................................................................................................................................................... 334
5.3.4.1. Menkul Kıymet Yatırım Ortaklıkları (MKYO) ..................................................................................................................... 335
5.3.4.2. Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları (GYO)................................................................................................................................. 337
5.3.4.2.1. Gayrimenkul Yatırımlarının Türleri ........................................................................................................................................ 338
5.3.4.2.2. Gayrimenkul Yatırımlarının Özellikleri .............................................................................................................................. 338
5.3.4.2.3. GYO’ların Amacı ve Faaliyet Konusu ................................................................................................................................... 339
5.3.4.2.4. GYO’nun Yatırım Faaliyetleri......................................................................................................................................................... 342
5.3.4.2.5. Portföy Sınırlamaları ve Yönetimi .......................................................................................................................................... 343
5.3.4.2.6. Bilgi Verme ve Kamuyu Aydınlatma .................................................................................................................................... 344
5.3.4.2.7. GYO’ların Gelişimi................................................................................................................................................................................... 345
5.3.4.3. Girişim (Risk) Sermayesi Yatırım Ortaklıkları (GSYO) ............................................................................................. 346
5.3.4.3.1. Türkiye’de GSYO ........................................................................................................................................................................................ 347
5.3.4.3.1.1. Kuruluşları................................................................................................................................................................................................ 347
5.3.4.3.1.2. Faaliyetlerinin Kapsamı ............................................................................................................................................................. 349
5.3.4.3.1.3. Portföy Sınırlamaları ...................................................................................................................................................................... 350
5.3.5. Bireysel Emeklilik Sistemi ...................................................................................................................................................................... 352
5.3.5.1. Türkiye’de BES................................................................................................................................................................................................. 353
5.3.5.1.1. BES’in Özellikleri ................................................................................................................................................................................... 354
5.3.5.1.2. Yönetim İlkeleri ....................................................................................................................................................................................... 354
5.3.5.1.3. Vergilendirilmeleri ................................................................................................................................................................................. 356
5.3.5.1.4. Bireysel Emeklilik Fonlarının Gelişimi.............................................................................................................................. 358
6. YATIRIM KURULUŞLARI (Aracı Kuruluşlar) ....................................................................................................................359
6.1. Merkez Bankası ............................................................................................................................................................................................................... 364
6.2. Sermaye Piyasalarında Aracılık .................................................................................................................................................................... 365
6.2.1. Alım Satıma Aracılık (ASA) ..................................................................................................................................................................... 367
6.2.1.1. Emir İletimine Aracılık ............................................................................................................................................................................ 367
6.2.1.2. İşlem Aracılığı ................................................................................................................................................................................................ 368
6.2.1.3. Portföy Aracılığı ............................................................................................................................................................................................ 369
6.2.2. Bireysel Portföy Yöneticiliği Faaliyeti ........................................................................................................................................... 370
6.2.3. Yatırım Danışmanlığı Faaliyeti ............................................................................................................................................................. 371
6.2.4. Halka Arza Aracılık Faaliyeti (HAA)................................................................................................................................................. 372
6.2.5. Saklama Hizmeti ............................................................................................................................................................................................... 374
6.2.6 Yan Hizmetler ......................................................................................................................................................................................................... 375
6.3. Sermaye Piyasalarında Bankaların Aracılık Faaliyetleri.................................................................................................. 377
6.4. Sermaye Piyasalarında Aracı Kurumlar .............................................................................................................................................. 380
6.4.1. 1982-1991 Döneminde Aracı Kurumlar .................................................................................................................................... 380
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 13
6.4.2. 1992-1999 Döneminde Aracı Kurumlar .................................................................................................................................... 383
6.4.3. 1999 ve Sonrası Dönemde Aracı Kurumlar............................................................................................................................ 384
6.4.3.1. Aracı Kurum Sayıları ................................................................................................................................................................................ 385
6.4.3.2. Yatırım Bankası Olma Durumu....................................................................................................................................................... 385
6.4.3.3. Piyasaya Giriş ve Komisyon Oranları ....................................................................................................................................... 386
6.4.3.4. Aracılığın Geleceği ...................................................................................................................................................................................... 387
6.4.3.5. Menkul Kıymetler Tanzim Fonu .................................................................................................................................................... 387
6.4.4. Tedrici Tasfiye Fonu, Yatırımcıları Koruma Fonu ve Yatırımcı Tazmin Merkezi.................................. 388
6.4.5. Aracı Kurumların Karşılaştıkları Riskler ve Sermaye Yeterliği ........................................................................ 390
6.4.5.1. Piyasa Riski ....................................................................................................................................................................................................... 391
6.4.5.1.1. Faiz Oranı Riski.......................................................................................................................................................................................... 391
6.4.5.1.2. Döviz Kuru Riski....................................................................................................................................................................................... 391
6.4.5.1.3. Likidite Riski ............................................................................................................................................................................................... 392
6.4.5.2. Operasyonel Risk ......................................................................................................................................................................................... 392
6.4.5.3. Kredi Riski........................................................................................................................................................................................................... 392
6.4.5.4. Sistemik Risk ................................................................................................................................................................................................... 393
6.4.5.5. Sermaye Yeterliği ........................................................................................................................................................................................ 394
6.4.5.6. Aracı Kurumların Sermaye Yeterliği ......................................................................................................................................... 395
6.4.6. Sermaye Piyasası Araçlarının Açığa Satışı, Kredili Alımı ve Ödünç Verilmesi ................................... 398
6.4.6.1. Yetkili Kuruluşlar ......................................................................................................................................................................................... 399
6.4.6.2. İşleme Konu Olabilecek Araçlar ................................................................................................................................................... 400
6.4.6.3. İşlem Sınırları .................................................................................................................................................................................................. 400
6.4.6.4. Çerçeve Sözleşmeler ............................................................................................................................................................................... 400
6.4.6.5. Öz Kaynak Olarak Kabul Edilebilecek Kıymetler ......................................................................................................... 400
6.4.6.6. Öz Kaynak ve Öz Kaynak Tamamlama................................................................................................................................... 401
6.4.6.7.Aracı Kurumların Müşterilerine Kullandırmak Amacı İle Kredi Alması................................................. 402
6.4.6.8. Açığa Satış İşlemleri ................................................................................................................................................................................ 402
6.4.6.9. Sermaye Piyasası Aracı Ödünç Alma ve Verme İşlemleri .................................................................................. 403
6.5. Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşlar Birliği ve Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği ...... 403
6.6. Lisanslama ve Sicil Tutmaya İlişkin Esaslar.................................................................................................................................. 405
7. DİĞER SERMAYE PİYASASI KURUMLARI ..............................................................................................................................407
7.1. Derecelendirme (Rating) Faaliyeti ve Şirketleri......................................................................................................................... 407
7.1.1. Ekonomik Rolleri .............................................................................................................................................................................................. 409
7.1.2. Yarı Düzenleyici Rolleri ............................................................................................................................................................................... 410
7.1.3. Tarihsel Gelişimleri ......................................................................................................................................................................................... 412
7.1.4. Tahvil Notları ......................................................................................................................................................................................................... 413
7.1.5. Türkiye’de Derecelendirme ..................................................................................................................................................................... 413
7.1.5.1. Derecelendirme Türleri.......................................................................................................................................................................... 414
7.1.5.2. Kuruluşları .......................................................................................................................................................................................................... 414
7.1.5.3. Derecelendirme Sözleşmeleri........................................................................................................................................................ 416
7.1.5.4. Derecelendirme İlkeleri ........................................................................................................................................................................ 416
7.1.5.5. Objektiflik ve Çıkar Çatışmaları..................................................................................................................................................... 418
7.1.5.6. Bağımsızlığı Ortadan Kaldıran Durumlar............................................................................................................................. 418
7.1.5.7. Sır Saklama Yükümlülüğü .................................................................................................................................................................. 419
7.2. Gayrimenkul Değerleme Faaliyetleri ve Gayrimenkul Değerleme Şirketleri........................................... 419
7.2.1. Gayrimenkul Değerlemesi ve Ekonomik Önemi ............................................................................................................... 420
7.2.2. Gayrimenkul Değerleme Şirketleri ve Değerleme Uzmanlığı ............................................................................. 421
7.2.3. Değerleme Yapılması Gerekli Durumlar ................................................................................................................................... 422
7.2.4. Bağımsızlık İlkesi ............................................................................................................................................................................................. 423
14 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
7.3. Portföy Yöneticiliği........................................................................................................................................................................................................ 424
7.3.1. Portföy Yöneticiliği Faaliyetleri............................................................................................................................................................ 424
7.3.2. Portföy Yönetim Sözleşmesi ................................................................................................................................................................. 425
7.3.3. Portföy İşletmeciliği ve Yatırım Danışmanlığı ...................................................................................................................... 426
7.3.4. Portföy Yönetim Şirketlerinin Kuruluşu ..................................................................................................................................... 426
7.3.5. Portföy Saklama Kuruluşları ................................................................................................................................................................ 426
7.3.6. Portföy Yönetim Şirketinin Yapamayacağı İş ve İşlemler ........................................................................................ 427
7.3.7. Portföy Değerlemesi ve Performansı........................................................................................................................................... 427
8. BORSA İSTANBUL (İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASI) .........................................................429
8.1. Menkul Kıymet Borsaları ve Fonksiyonları...................................................................................................................................... 429
8.2. Borsa İstanbul (BİST) ................................................................................................................................................................................................ 438
8.2.1. Hukuki Çerçevenin Gelişimi ................................................................................................................................................................... 438
8.2.2. Borsanın Kuruluşu ve Yönetimi .......................................................................................................................................................... 440
8.2.2.1. Borsanın Kuruluşu...................................................................................................................................................................................... 440
8.2.2.2. Borsanın Organları ..................................................................................................................................................................................... 443
8.2.2.2.1. Genel Kurul ................................................................................................................................................................................................... 443
8.2.2.2.2. Yönetim Kurulu ......................................................................................................................................................................................... 443
8.2.2.2.3. Borsanın Denetimi ................................................................................................................................................................................. 445
8.2.2.2.4. Komiteler ........................................................................................................................................................................................................ 445
8.2.2.2.5. Borsa Yönetimi .......................................................................................................................................................................................... 446
8.2.3. Kotasyon ve Borsada İşlem Görme................................................................................................................................................ 447
8.3. Kotasyon Koşulları ....................................................................................................................................................................................................... 448
8.4. BİST Piyasaları ................................................................................................................. 450
8.4.1. Pay (Hisse) Senetleri Piyasası ............................................................................................................................................................. 450
8.4.1.1.1. İşlem Yöntemleri ................................................................................................................................................................................... 451
8.4.1.1.2. Emir Çeşitleri .............................................................................................................................................................................................. 453
8.4.1.1.3. Pay Senedi Endeksleri ....................................................................................................................................................................... 455
8.4.2 Borçlanma Araçları (Tahvil ve Bono) Piyasası ...................................................................................................................... 458
8.4.2 .1. Pazarlar ................................................................................................................................................................................................................ 459
8.4.2.1.1. Kesin Alım Satım Pazarı .................................................................................................................................................................. 460
8.4.2.1.2. Repo-Ters RepoPazarı....................................................................................................................................................................... 460
8.4.2.1.3. Menkul Kıymet Tercihli Repo Pazarı ................................................................................................................................... 461
8.4.2.1.4. Bankalararası Repo Ters Repo Pazarı ............................................................................................................................... 462
8.4.2.1.5. Pay Senedi Repo Pazarı.................................................................................................................................................................... 462
8.4.2.1.6. Nitelikli Yatırımcıya İhraç Pazarı.............................................................................................................................................. 463
8.4.2.1.7. Uluslararası Tahvil Pazarı............................................................................................................................................................... 463
8.4.2.2. BİST Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) Endeksleri......................................................................................... 464
8.4.3. Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası...................................................................................................................................................... 464
8.4.3.1. Vadeli İşlemler................................................................................................................................................................................................ 465
8.4.3.1.1. Finansal Vadeli İşlem Sözleşmeleri .................................................................................................................................... 466
8.4.3.1.2. Vadeli İşlem Sözleşmelerinin Tarafları ve Kullanım Alanları..................................................................... 467
8.4.3.2. Opsiyon İşlemleri ......................................................................................................................................................................................... 468
8.4.3.3. Türkiye’de Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasaları................................................................................................................ 470
8.4.3.4. Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası (VİOP) .............................................................................................................................. 471
8.4.3.4.1. İşlem Gören Sözleşmeler............................................................................................................................................................... 471
8.4.3.4.2. Takas Esasları............................................................................................................................................................................................ 474
8.4.3.4.3. Günlük Hesaplaşma............................................................................................................................................................................. 475
8.4.3.4.4. Uzlaşma Fiyatı ........................................................................................................................................................................................... 476
8.4.3.4.5. VİOP Hacim ve Miktar Gelişmeleri ........................................................................................................................................ 477
8.4.4. Gelişen İşletmeler Piyasası.................................................................................................................................................................... 478
8.4.5. Kıymetli Madenler ve Kıymetli Taşlar Piyasası .................................................................................................................. 478
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 15
8.5. Borsa Üyeleri ................................................................................................................... 479
8.6. BİST’in İlk 29 Yılının Önemli Dönüm Noktaları................................................................... 480
9. TAKASBANK VE MERKEZİ KAYIT KURULUŞU....................................................................................................................483
9.1. Takasbank............................................................................................................................................................................................................................... 485
9.1. 1. Takas İşlemleri .................................................................................................................................................................................................. 486
9.1. 2. Saklama Hizmetleri ...................................................................................................................................................................................... 489
9.1.3. Uluslararası Numaralandırma ............................................................................................................................................................. 490
9.1.4. Kurumsal Yatırımcılara Sunulan Hizmetler ............................................................................................................................ 491
9.1.5. Takasbank Bünyesindeki Piyasalar ................................................................................................................................................ 491
9.1.5.1. Takasbank Para Piyasası (TPP) ..................................................................................................................................................... 491
9.1.5.2. Ödünç Pay Piyasası (ÖPP) ................................................................................................................................................................... 492
9.1.5.3. Nakit Kredi İşlemleri ................................................................................................................................................................................ 493
9.2. Merkezi Kayıt Kuruluşu ........................................................................................................................................................................................... 493
9.2.1. Kaydileştirme ....................................................................................................................................................................................................... 495
9.2.2. Yatırımcı İşlemleri............................................................................................................................................................................................. 496
10. DÜNYA FİNANSAL KRİZİ ...............................................................................................................................................................................499
10.1. Krizin Hikâyesi ............................................................................................................................................................................................................... 501
10.1.1. Dünya Konjonktürü...................................................................................................................................................................................... 501
10.1.2. Konut Balonu ..................................................................................................................................................................................................... 501
10.1.3. Yeni Kredi Verme Süreçleri: Menkul Kıymetleştirme ve CDO’lar ................................................................. 502
10.1.4. Fonlama Vadelerinin Kısalması ...................................................................................................................................................... 504
10.1.5. Yapılandırılmış Araçların Yükselişi .............................................................................................................................................. 504
10.1.6. Balonun Patlaması ve Kriz ................................................................................................................................................................... 506
10.1.7. Oyuncuların Rolleri ...................................................................................................................................................................................... 508
10.1.7.1. Derecelendirme Kurumları ........................................................................................................................................................... 508
10.1.7.2. İpotek Aracıları ve Kreditörleri ................................................................................................................................................... 509
10.1.7.3. Özel Yatırım Araçları (Special Investment Vehicles-SIV) ................................................................................. 509
10.1.7.4. Hedge Fonlar ................................................................................................................................................................................................ 510
10.1.7.5. Monolines......................................................................................................................................................................................................... 510
10.1.7.6. Kamu Politikaları ...................................................................................................................................................................................... 510
10.2. Ekonomik Kriz ve Dünyaya Yayılma ...................................................................................................................................................... 511
10.3. Bazı Dersler ...................................................................................................................................................................................................................... 511
10.4. Kriz Sonrası Finansal Piyasaların Yeniden Düzenlenmesi ......................................................................................... 512
10.4.1. Amerika Birleşik Devletleri................................................................................................................................................................. 513
10.4.2. Avrupa Birliği ..................................................................................................................................................................................................... 514
10.4.3. Uluslararası Ödemeler Bankası (Bank of International Settlements-BIS) ......................................... 515
11. 1981-2013: 33 YILIN BİLANÇOSU ........................................................... 519
11.1. Mali Sektörün Görünümü ............................................................................................... 519
11.2. Küresel Mali Tasarruflar ve Türkiye’nin Payı .................................................................... 522
11.2.1. Küresel Mali Tasarruflar İçinde Türkiye’nin Yeri............................................................................................................. 522
11.2.2. Türkiye’de Tasarruf Oranı ve Sermaye Piyasası .............................................................................................................. 523
11.3. Kurumsal Çerçeve, Araç Çeşitliliği ve İnsan Gücü Gelişimi .............................................. 525
11.3.1. Kurumsal Çerçeve ........................................................................................................................................................................................ 525
11.3.2. Mali Araçlar ......................................................................................................................................................................................................... 526
11.3.2.3. Yetişmiş İnsan Gücü .............................................................................................................................................................................. 526
16 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
11.4. İhraççı Kuruluşlar ve Sermaye Piyasası ......................................................................... 527
11.4.1. Hazine ve “Crowding Out” Etkisi..................................................................................................................................................... 528
11.4.2. Şirketlerin Finansman Tercihleri .................................................................................................................................................. 528
11.4.3. KOBİ’lerin Halka Açılması .................................................................................................................................................................... 530
11.5. Sermaye Piyasasında Yatırımcılar .......................................................................................................................................................... 531
11.5.1. Bireysel Yatırımcılar ................................................................................................................................................................................... 531
11.5.2. Kurumsal Yatırımcılar ............................................................................................................................................................................... 532
11.5.3. Yabancı Yatırımcılar ............................................................................................................533
11.6. Aracı Kuruluşlar ........................................................................................................................................................................................................... 534
11.7. Uluslararası Karşılaştırmalar ...................................................................................................................................................................... 535
11.7.1. Hisse Senedi Yoluyla Sağlanan Finansman ....................................................................................................................... 535
11.7.2. Toplam Hisse Senedi Piyasa Değeri ve İşlem Gören Şirket Sayısı ............................................................. 537
11.7.3. Hisse Senedi İkincil Piyasaları ve Likidite ............................................................................................................................ 538
11.8. Sermaye Piyasasının Şeffaflaşma, Mali Standartların Gelişmesi, Şirketlerin
Kurumsallaşması ve Kurumsal Yönetim İlkelerinin Gelişmesine Katkısı .............................................................. 539
11.8.1. Şeffaflaşma ve Muhasebe ve Mali Standartların Gelişimine Katkı ............................................................ 540
11.8.2. Şirketlerin Kurumsallaşmasına Katkı...................................................................................................................................... 540
11.8.3. Kurumsal Yönetim İlkelerinin Gelişmesine Katkı ........................................................................................................ 540
11.9. Bilanço .................................................................................................................................................................................................................................... 541
11.10. Türk Sermaye Piyasasında Önümüzdeki Döneme İlişkin Beklentiler ....................................................... 542
11.10.1. Yeni Sermaye Piyasası Kanunu ................................................................................................................................................... 544
11.10.2. Bireysel Emeklilik Sisteminde Değişiklik ......................................................................................................................... 545
11.10.3. Borsa İstanbul ............................................................................................................................................................................................... 546
11.10.4. İstanbul Uluslararası Finans Merkezi (İFM) .................................................................................................................... 547
11.11. Son Söz ............................................................................................................................................................................................................................... 549
12. TANIKLIKLAR: Türkiye’de sermaye piyasasının kuruluşuna
tanıklık etmiş olan kişilerle yapılan söyleşiler ............................................................................................................551
12.1. İSMAİL TÜRK .................................................................................................................................................................................................................... 551
12.2. VAHDETTİN ERTAŞ..................................................................................................................................................................................................... 559
12.3. MUHARREM KARSLI ................................................................................................................................................................................................ 569
12.4.YAMAN TÖRÜNER ......................................................................................................................................................................................................... 577
12.5. RECEP ÖNAL ..................................................................................................................................................................................................................... 587
12.6. ENVER ÇAPÇI ................................................................................................................................................................................................................... 603
12.7. HASAN ERSEL ................................................................................................................................................................................................................ 611
12.8. EMİN ÇATANA.................................................................................................................................................................................................................. 631
12.9. YUSUF ZİYA TOPRAK ............................................................................................................................................................................................... 675
12.10. EROL GÖKER ................................................................................................................................................................................................................. 683
12.11. NASRULLAH AYAN ................................................................................................................................................................................................. 709
KAYNAKÇA............................................................................................................................................................................................................................. 733
ÖNSÖZ
T
ürkiye’de sermaye piyasası ve borsanın kökleri 19’uncu yüzyılın
ikinci yarısına uzanmaktadır. Dersaadet Tahvilat Borsası, Osmanlı
İmparatorluğu’nun gittikçe artan borçlanma senetlerinin işlem gördüğü, zamanının dünya ölçeğinde hatırı sayılır bir borsası haline gelmiştir. Hisse
senetleri bu borsada fazla işlem görmese de o dönemde birçok şirket hisse senedi ihraç etmiş ve bunlar borsada işlem görmüştür. Söz konusu borçlanma
araçlarının ve hisse senetlerinin bazılarını antikacı ve sahaflarda hâlâ bulmak
mümkündür, bir kısım senetler ise koleksiyoncuları tarafından saklanmaktadır.
Cumhuriyet Döneminin ilk yılları, sermaye piyasası açısından çok parlak
bir dönem olmamıştır. Genç Cumhuriyet, sermaye ve girişimci kıtlığı yanı sıra
yaşanan büyük depresyon nedeniyle devletin öncülüğünde bir sanayileşme ve
ekonomik gelişme politikası benimsemek durumunda kalmış, ardından gelen
İkinci Dünya Savaşı da bu sürece önemli bir darbe vurmuştur. 1950 ve 1960’lı
yıllarda özel sektör şirketlerinin yavaş yavaş gelişmesiyle hisse senedi piyasası
kıpırdanmaya başlamıştır. 1960 ve 1970’li yıllar ise çoğu başarısızlıkla sonuçlanan halka açık şirket deneyiminin de yaşandığı yıllar olmuştur.
Bu dönemde tasarruf bonoları ve tahviller kanalıyla borçlanma araçları
piyasası da filizlenmeye başlamış ancak 1982 yılında yaşanan banker krizi,
her şeye rağmen emeklemeye başlayan piyasaya yıkıcı bir darbe vurmuştur.
Başlangıç çalışmaları önceki yıllara uzanan ama 24 Ocak Kararları’nın getirdiği “bankacılığın yanına yeni bir finansman mekanizması oluşturulması” yaklaşımı sonucunda 1981’de yasalaşan Sermaye Piyasası Kanunu ve Kanun uyarınca 1982’de faaliyete geçen Sermaye Piyasası Kurulu’nun kurulması ardından
1985’de yeni yapısıyla faaliyete geçirilen İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ile
Türkiye’de modern anlamda sermaye piyasası ve borsa dönemi başlamıştır.
Bu çalışma, her ne kadar teorik ve tarihsel gelişmelere değinse de Sermaye Piyasası Kanunu’nun çıkarılmasından sonraki dönemi daha kapsamlı ele
almakta ve Türk sermaye piyasasının 1981 sonrasında modern anlamdaki
gelişiminin bir bilançosunu çıkarmakta ve analizini yapmaktadır.
18 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Sermaye piyasasının bilançosu aslında her ikimizin mesleki yaşamının da
bir anlamda bilançosudur, biraz da kişisel tarihimizin çok önemli bir kısmıdır. 1983 yazında her ikimiz de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
(SBF nam-ı diğer Mekteb-i Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümünden mezun
olurken nerede çalışacağımıza dair kafamız çok karışıktı ve ne iş tutacağımızı da doğrusu pek bilmiyorduk. İlk sınav açan kurumlardan birisi SPK oldu.
Sermaye piyasası ve borsanın ne olduğunu pek bilmiyorduk ama SPK’nın
ilk Başkanı Profesör İsmail Türk, Mülkiye’de hocamız olmuş ve Diyojen gibi
“Fener yakıp adam arıyoruz.” demişti. Çok değerli hocamız Dr. Hasan Ersel
ise herkesin “Aman ha!” dediği, “yarını yok” dediği SPK’ya, yeni bir kurumun
oluşturulmasında ilk taşları koymanın keyfine ortak olmamız için katılmak
amacıyla cesaretlendirmişti. Üstelik ikimiz de araştırma odaklı bir iş istiyorduk ve SPK araştırma birimi olan bir kamu kurumuydu. Bu durum, SPK’yı
da sınav listemize almamıza yol açtı. İkimiz de sınava girdik ve iyi derecelerle kazandık. İşin hoş yanı, ikimiz de 1983 yılının Ekim ayında Araştırma
ve Geliştirme Dairesinde ikinci promosyon meslek personeli (araştırmacı
yardımcısı) olarak işe başladık. O tarihten beri doğrudan veya dolaylı olarak
bu piyasanın içerisindeyiz.
Sermaye piyasası ve borsa, tıpkı kişisel yaşamlarımızdaki doğal inişler ve
çıkışlar gibi birçok farklı dönemden geçti. Bazen piyasanın kendi içerisinden
kaynaklanan sorunlar oldu bazen de 1994 ve 2001 krizleri gibi bütün ekonomiyi etkileyen krizlerden kendine düşen payı aldı. Kimi zaman da 2007-2013
döneminde görüldüğü üzere küresel gelişmelerden etkilenmek durumunda
kaldı. Bu 30 yılı aşan dönem, birçok olumlu gelişmeye de sahne oldu. Kimsenin bilmediği sermaye piyasası kurumları ve araçları artık medya üzerinden
herkesin yaşamının bir parçası hâline geldi. Yaşanan deneyimler; yeni düzenleme, kurum ve araçları gündeme getirdi. Tıpkı insanların sadece kendi
deneyimlerinden öğrenip ders çıkarması gibi kurumlar ve ülkeler de sadece
kendi deneyimlerinden öğrenebiliyorlar. Sermaye piyasasının çeşitli kurumları da bu deneyimlerden dersler çıkardılar; yeni düzenlemeler, yeni kurumlar oluşturdular ve daha da önemlisi öğrendiler. Ancak yola geç çıkmanın
avantajını kullanıp diğerlerinin çarptığı duvarların üzerinden aşmak çok da
mümkün olmadı. Ama Türk sermaye piyasaları çok hızlı olmasa da istikrarlı
bir şekilde büyümeye ve çeşitlenmeye devam etti. Fakat daha alınacak çok
mesafe olduğunun da altını kalın kalemlerle çizmekte yarar gördüğümüzü
vurgulamalıyız.
Sermaye piyasası ve özellikle borsa ile ilgili birbirinden değerli birçok kitap yayımlandı. Bunların çoğu, borsada alım satım teknikleriyle, teknik analizle ilgili iken bir kısmı da insanları para kazandırmaya yönelik olarak çıkarıldı. Sermaye piyasası hukuku üzerine de bir dizi kitap basıldı. Anı-tarihçe
olarak yayımlanmış kitaplar yanı sıra piyasanın yapısını anlatan değerli kitaplar da yayımlandı. Ancak bizim bu kitapla kapsamayı amaçladığımız ko-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 19
nuları içeren ve ekonomik bir açıdan piyasaya ve kurumlarına yaklaşan çok
fazla güncel yayın göremedik. Elinizdeki kitap, bir yandan bu boşluğu doldurmayı diğer yandan SPK’nın 30, İMKB’nin 25 yılı geride bıraktığı uzunca
bir dönemin ardından bir muhasebe yapmayı, kat edilen yolu göstermeyi ve
geleceğe yönelik ipuçlarını sergilemeyi amaçlıyor.
Bu amaç çerçevesinde hedeflerimizden birincisi, sermaye piyasası ve
borsaya ilgi duyan herkese, işin teorik ve akademik yanını da ihmal etmeden, piyasanın tarihi, kurumları, araçları ve işleyişi konusunda bilgi vermek
olmuştur. İkinci hedefimiz ise piyasanın ve kurumlarının zaman içerisindeki evrimi üzerinde durarak bugünün temellerini ortaya koymaya çalışmaktır. Üçüncü hedefimiz ise bu piyasalarla ilgili bilgi sahibi olmak isteyenlere
ve özellikle menkul kıymetlere yatırım yapanlara, bu sektörde çalışanlara,
sektöre yönelik eğitim yapanlara ve sermaye piyasası dersi alan öğrencilere
uzun süre kullanabilecekleri bir referans kitabı sunmaktır. Dördüncü hedefimiz de sermaye piyasasına “indi-çıktı” perspektifinden değil de ekonomik
bir pencereden bakmak isteyenlere de gerekli temel bilgileri ve analizleri
sağlamaktır. Son hedefimiz ise 30 yılı geride bıraktığımız bu dönemde tarihe bir iz bırakmaktır. Bu amaçla, Türk sermaye piyasasının son 33 yıllık
dönemine damgasını vuran önemli kişilerle yapılmış söyleşilerle, süreci bir
de içinde yaşayan, kararlar alan, büyük servetler edinen veya iflas edenlerin
değerlendirmeleri alınmıştır. Bu nedenle bazı eski SPKr ve İMKB başkanları
ve üst düzey yöneticileri ile önemli bazı piyasa kurumlarının yöneticileri ile
samimi söyleşiler yaptık. Kitapta yapılan analizler ve verilen bilgiler yanı sıra
bu söyleşilerin içerdiği çok değerli ve ilk defa yayımlanan bilgiler ve anılar,
bu piyasanın nereden nereye geldiği konusunda bu süreci birinci elden yürütmüş veya şahitlik yapmış kişilerin ağzından siz okurlara büyük bir tecrübe aktaracaktır.
Elinizdeki kitabın yazılması üç yıldan fazla sürdü. Gecikmenin bir kısmı,
bizim yeterince ve aynı anda kitaba odaklanma imkânımızın olmamasından
kaynaklandı. Diğer kısmı ise 2012 yılı başından itibaren sermaye piyasası ve
borsa ile ilgili olarak hem yasal hem de kurumsal anlamda yoğun bir değişimin yaşanmasından kaynaklandı. Yapılan değişiklikleri bekleyerek, kitabı
daha güncel bir halde yayımlama isteği, maalesef düşündüğümüzden çok
daha fazla bir gecikmeye neden oldu. Üstelik piyasanın canlı bir varlık gibi
sürekli yenilenmesi ve yeni düzenlemeler getirilmesi, bizi bir yerde “tamam
demeye” zorladı. Her ne kadar hukuki ayrıntılara girilmese de yeni mevzuat
ve yapılanmanın ana hatları kitabın ilgili kısımlarına işlendi. Bu anlamda,
elinizdeki kitap belki de kendi alanında yeni yapılanmadan sonra piyasaya
çıkan ilk kitap niteliğini taşıyor.
Bu kitabın yazılması ve yayımlanması aşamasında bize verdikleri destek için birçok insana teşekkür borçluyuz. Kitabın ilk taslaklarının yazıldığı aşamalarda verdikleri bilgiler, yaptıkları yorumlar ve sağladıkları destek
20 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
nedeniyle arkadaş ve meslektaşlarımız Aydın Seyman, Sezai Bekgöz, Attila
Köksal, Abdurrahman Yıldırım, İbrahim Haselçin, Nalan Erkarakaş, Halil
Doğru, İlknur Seferoğlu, İlkay Arıkan, Mehmet Erdem, Erda Gerçek, Ercan
Kıran, Ahmet Cedimağar ve Necla Küçükçolak’a içten teşekkürlerimizi iletmek istiyoruz.
Ayrıca bizlere her biri uzunca bir zaman ayırarak söyleşi yapmayı kabul
eden Sn. İsmail Türk, Vahdettin Ertaş, Muharrem Karslı, Yaman Törüner,
Recep Önal, Enver Çapcı, Hasan Ersel, Emin Çatana, Yusuf Ziya Toprak,
Erol Göker ve Nasrullah Ayan’a şükranlarımızı sunarız.
Sevgili dostumuz Ali Bilge, bize sadece ofisinin kapılarını açmakla kalmadı; hem dostluğu ve yorumlarıyla hem de bitmeyen çay ve kahve servisleriyle içimizi ısıttı.
Nihayet, çok uzun süren yazım aşamasında gösterdikleri sabır ve verdikleri destek için aile fertlerimize ve yakınlarımıza da çok şey borçluyuz. Bu
çerçevede özellikle Pervin Soydemir ve Meral Güzel’e sonsuz teşekkürlerimizi iletmek istiyoruz.
Kitabın bütün okurlara yararlı olmasını dilerken, sermaye piyasası ve
borsanın Türk ekonomisine katkısının çok daha artarak süreceğine dair
inancımızı ve beklentimizi de sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Saygılarımızla.
GİRİŞ
F
inansal piyasalar, fon fazlası veren ekonomik birimler ile fon açığı veren birimlerin fon alış verişinde bulundukları piyasalar olarak tanımlanmaktadır. Çok genel anlamıyla da finansal piyasaların fon fazlası
veren birimlerin, fazlaları açık verenlere vererek, fazlaların verimli alanlarda
kullanılmasını sağlıyor olması nedeniyle de ekonomik büyümeye ve kalkınmaya önemli katkılarda bulunduğu açıktır. Hatta bu süreç, başka bir açıdan
da tarafların bir birlerinden fon alıp verirken gündeme gelen “çarpık bilgi”
sorunlarını çözmek için geliştirdikleri “kamunun aydınlatılması” ilkeleri, bir
başka açıdan da ekonomilerin açık ve önceden belirlenmiş kurallar içinde
çalışmasını zorladığı için de bir yandan şeffaflığı artırmakta bir yandan da
kayıt dışılığı ortadan kaldırmakta veya kaldırılmasına katkı yapmaktadır.
Finansal piyasaların ve özellikle de sermaye piyasalarının gelişmesi süreci,
bireylerin birbirleriyle iş birliği yapma ve şirket kurma yeteneklerini artırmaktadır. Doğal olarak alınan yol; tarafların haklarının korunmasını, kaynakları
kullananların kaynaklarını kullandıranlara hesap vermesini ve nihayetinde de
bu işlemleri belirli kurallar ve standartlar içinde yapmaları yüzünden de toplum içinde “güven” olgusunun gelişmesine önemli katkılar yapmaktadır.
Türk sermaye piyasası, Osmanlı’nın son dönemlerinde gelişmeye başlamış ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında kopukluğa uğramışsa da 1960’lardan
itibaren de bir ivme kazanmıştır. Bir zamanlar Müslüman ahaliye örnek olarak kurulan Şirket-i Hayriye ile başlanan yolda, neredeyse bir milyon şirkete ulaşılmıştır. Sermaye piyasaları kanalıyla da milyarlarca liralık kaynaklar
yaratılıp şirketlerin ve dolayısıyla da ekonominin kullanımına sunulmuştur.
Bu yapı, nihayetinde bir yandan ekonomik gelişmelerden bir yandan da
hukuki yapılardan etkilenmiştir. Tabii ki bu etkilenmelere, toplumun kültürü (şirketleşme ve iş birliği yapabilme) ve psikolojisi (başkalarına güvenerek
kaynaklarını onların kullanımına vermek gibi) de önemli katkılar yapmıştır.
Bir zamanlar fakültelerde sermaye piyasası konulu derslere rastlanmazken şimdilerde kapsamlı dersler getirilmiş hatta özel lisansüstü programlar
22 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
bile düzenlenmeye başlamıştır. Ancak sermaye piyasalarının geçirdiği süreçte, iktisadi ve finansal gelişmelerin hukuki yapıları, hukuki yapılardaki
değişiklikler de iktisadi ve finansal gelişmeleri etkilemektedir. Fakat gelişim,
farklı disiplinlerin kavşak noktası olan sermaye piyasası, gerek üniversitelerdeki eğitimlerde gerekse uygulamada birbirinden bağımsız ele alınmıştır.
Hukuk fakültelerinde konu, hukuki perspektiften ele alınırken iktisat veya
finansman bölümlerinde sadece ekonomik veya finansal perspektiften ele
alınmıştır. Bir başka açıdan da sadece muhasebe olarak programlara dâhil
edilmiştir. Konunun pek çok disiplini içinde barındırıyor olması, en azından
tarih, hukuk ve ekonomik perspektiften ele alınmasını getirmiştir. Ekonomik
gelişmeler, bir zaman sonra düzenlemeleri etkilerken yapılan düzenlemeler
de bir zaman sonra ekonomik yapıları etkilemiştir. O nedenle, çalışmanın
ana yaklaşımı bu perspektiften hareket etmek olmuştur.
Kitap on iki bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölüm, beklendiği gibi finansal piyasa ve sermaye piyasa kavramını etraflı olarak tartışmaktadır. Ekonomik gerekleri ve sonuçları, çarpık bilgi
sorununun yarattığı güven problemi ve onun aşılması yolları, bölümün ana
çatısını oluşturuyor. Finansal piyasaların yapısı ise sürekli olarak değiştiğinden hareketle bugünkü aşamada piyasaların yapısını belirleyen gelişmeler de
bu bölümde ele alınan konular arasındadır.
İkinci bölüm ise tarihsel süreci mümkün olduğunca kısa bir şekilde vermeyi amaçlamıştır. İlk olarak “Batı”daki süreç ele alınmıştır. Konu, pek çok
alanda olduğu gibi Roma’ya kadar gitmektedir. Şirketler oluşmaya başladıkça, başkalarının kaynaklarının kullanımı söz konusu oldukça, düzenleme,
hesap verme devreye girmiş ve hatta ikinci el piyasalar gündeme gelmiştir.
Daha sonra ise dünya finansal merkezinin Kuzey Avrupa’ya kaymasıyla da
Hollanda ve çevresindeki şirketleşme ve şirketleşmeyi etkileyen bazı gelişmeler ve insanların sahip oldukları hisseleri alıp satmak için oluşturulan
borsalar gündeme gelmiştir. Tabii bu dönemin olmazsa olmazı olan ve dünya finansal krizleri arasında en önemli krizlerden sayılan “lale krizi” de bu
bölümde ele alınmıştır.
Modern şirketler ise sermaye piyasalarının temelini oluşturmaktadır. Bu
bölüm, şirketlerin doğuşunu özetleyerek, gerekçelendirerek ve kültürler arasındaki farklılıkları işaret ederek bir farklılığı ortaya koymaya çalışmaktadır.
Niçin şirketlerin oluşturulamadığı konusu da tartışılmaktadır.
Bu bölümün ikinci alt konusu ise Osmanlı’daki süreci ele almaktadır.
Osmanlı hazinesinin yetersizlikleri ve ardından borçlanmaya başlamasının
mali organizasyonu nasıl değiştirdiği ve Dersaadet Tahvilat Borsası’na nasıl
gidildiği özetlenmektedir.
Nihayet bölümün üçüncü alt bölümünde, Cumhuriyet Dönemi tartışılmıştır. Genç Cumhuriyet’in konuya yaklaşımı ve ardından 1950’lerin ardından gelen şirketleşme ve halka açılma süreçleri ile piyasaların yeniden doğu-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 23
şu, ele alınan konulardandır. Tabii ki yatırımcıların piyasaya olan güvenlerini
belirleyen önemli gelişmelerden sayılan “tasarruf bonosu” olayları da burada
kapsanmıştır. Tasarruf bonosu olayı ile çok uzun yıllar Türk sermaye piyasasını meşgul edecek “Banker Kastelli”nin de doğuşuna yer verilmiştir.
Bu gelişmelere rağmen hukuki yapının oluşturulması çok daha sonra gelmiştir. Üstelik birkaç defa yasal mevzuatın oluşturulması çalışmaları yapılmışsa da 1981’e kadar herhangi bir yasal düzenleme getirilememiştir. Yatırımcıların piyasaya olan güvenini etkileyen diğer gelişme olan “banker krizi”
de burada ele alınmıştır.
Kitabın üçüncü bölümü ise Türkiye’de modern sermaye piyasasının gelişimini göz önüne getirmeye çalışmaktadır. Genellikle insanlar son kurallarla
ilgilenmekte, o kurallara kadar geçirilen evreler, kat edilen yollar pek dikkate
alınmamaktadır. Tabii ki bugünün kuralları içinde çalışanlar açısından böyle olmak durumundadır. Ancak bugünkü yapının da geçmişten gelen süreç
içinde adım adım oluşturulduğunun, bugünkü kuralların dünkü kurallar ve
gelişmeler üzerine bina edildiğinin ortaya konmasının bugünün algılanmasına büyük katkı yapacağı açıktır. O nedenle üçüncü bölüm; 1981’de çıkarılan Sermaye Piyasası Kanunu, 1992 değişikliklerini, 1995 yılında çıkarılan
KHK’yı ve 1999 Kanun değişikliklerini ve değişikliklere giden süreçleri ve
değişikliklerin ana noktalarını ve nihayet bu sıradaki ekonomik ortamı, ortamın getirdikleri ile onlara karşı geliştirilen düzenlemeleri içermektedir.
Örneğin Repo ve VDMK uygulamaları ve onların ekonomik yansımaları bu
bölümde ele alınmaktadır.
Tabii ki 1994, 1999 ve 2001 krizleri ve krizlerin düzenlemelere yansıyan
sonuçları da yapılan değerlendirmeler arasındadır.
Ancak bölüm son kısmında ise iki büyük yasal değişiklik özetlenmektedir. Bunlardan birincisi, Yeni Türk Ticaret Kanunu, diğeri de yeni Sermaye
Piyasası Kanunu’dur. İki kanunun hareket noktasını ise Enron krizinin ardından Batı’da yapılan düzenlemeler ile AB’ye aday ülke olmanın getirdiği
mevzuatın uyumlulaştırılması süreçleridir.
Vurgulanması gereken bir konu da, Türkiye’de ilk bağımsız idari otorite
olarak adlandırılan Sermaye Piyasası Kurulunun “görev ve yetkileri”, “bağımsızlığı” ve “organizasyonu” bağlamında geçirdiği evrelerin de bu bölümde
yeri geldikçe etraflı olarak tartışılmasıdır.
Kitabın dördüncü bölümü ise ihraççılar ve kullandıkları araçları ve bunların geçirdikleri süreçleri kapsamaktadır. İhraççı kuruluşlar, sermaye piyasalarında menkul kıymet ihraç ederek fon toplayan, fon açığı veren kamu
olarak Hazine ve şirketler gibi kuruluşlardır. Fon talep edenler, fon verecek
olanlara bu işlem karşılığında işlemin göstergesi olarak sermaye piyasası
aracı (daha dar tanımlamayla da menkul kıymet) vermektedirler. Ortaya
çıkan bu ilişki neticesinde menkul kıymetin türüne göre menkul kıymetlerin sahiplerinin hakları vardır. Dördüncü bölümde, bu haklara değinilmekte
24 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
aynı zamanda ihraççı şirketlerin yükümlülükleri hem ekonomik açıdan hem
de hukuki açıdan ortaya konmaktadır.
Araçlar arasında yer alan pay senetleri ve tahvil gibi borçlanma senetlerine yer verilirken, dünya çapında çok önem kazanan menkul kıymetleştirme
olayına da bu bölümde değinilmiştir.
Dünyada 1990’ların ikinci yarısında küreselleşmenin ulaştığı boyutlar
nedeniyle önem kazanmaya başlayan kurumsal yönetim olayı ve ilkeleri de
bu bölümde etraflı olarak tartışılmıştır. Kurumsal yönetimin yarattığı ekonomik faydalar ile bireyler ve şirketler arasındaki ilişkilerin düzenlenmesine
yaptığı katkılar tartışılmıştır.
Devlet, sermaye piyasalarının en büyük fon talep eden kurumudur. Ancak
borçlanma araçlarının birinci el piyasalarda satılması yanında bu kıymetleri
alanların likidite edebilecekleri ikinci el piyasaları da burada ele alınmıştır.
Beşinci bölümde ise sermaye piyasalarına fon sağlayan, fon arz eden, gerek
bireysel gerekse kurumsal yatırımcılara yer verilmiştir. Piyasaların gelişiminde
ve derinliğinde yatırımcı bazı ve yatırımcı çeşitliliği oldukça önem taşımaktadır. Piyasada fon arz edenlerin, aynı beklentilerle hareket edenlerden oluşmasının yaratacağı sorunlardan kaçınmanın yolu da bu bazın çeşitlenmesidir.
Ancak bizim piyasalarda bireysel yatırımcı sayısı maalesef çok artırılamamakta, neredeyse uzun yıllardır değişmemektedir. Bölümde, özellikle bu husus
tartışılan konuların başında gelmektedir. İkinci tartışma konusu ise yabancı
yatırımcılardır. Yabancıların varlığı, ihraç edilen kıymetlere önemli bir talep
yarattığı için oldukça önemlidir. Talebin varlığı ise ihraççıları halka açılmaya
teşvik etmektedir.
Bölümün diğer önemli başlığı ise kurumsal yatırımcılardır. Kurumsal yatırımcılar, sundukları profesyonel portföy yöneticiliği ve yarattıkları ölçek
ekonomileri ile bireylerin tek başlarına ulaşamayacakları imkânlar sunmaktadırlar. Bu yetenekleri sayesinde de piyasalarda derinlik yaratmakta ve bir
anlamda da regülatörlük yapmaktadırlar. Bu kapsamda, bir zamanlar pek çok
insanın anlamakta güçlük çektiği yatırım fonları artık piyasanın önemli kurumlarından olmuştur. Diğer kurumlardan, özellikle gayrimenkul piyasasının
gelişmesinde önemli rol oynaması beklenen gayrimenkul yatırım ortaklıklarının gelişim süreci ve ulaştıkları boyutlar da bu bölümde ele alınmıştır.
Sermaye Piyasası Kanunu’nun ilk çıkarıldığı dönemlerden beri tartışma
konusu olan ve hakkında çok sayıda rapor ve makale yayımlanan bireysel
emeklilik sistemleri ve sistemin işleyişini sağlayan bireysel emeklilik fonlarının oluşumları ve gelişimleri de bu bölümde tartışılmıştır.
Tabii ki kurumsal yatırımcıların faaliyetleri ve bu faaliyetleri sırasında uymak zorunda kaldıkları kısıtlar da bölümün ana noktalarındandır.
Kitabın altıncı bölümü ise aracı kuruluşları, yeni tanımlamayla yatırım
kuruluşlarını kapsamaktadır. Fon arz edenlerle fon talep edenleri bir araya
getiren kurumlar ise aracı kurumlardır. Bunların varlıkları, diğer kurumla-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 25
rın varlık nedenleri gibi yarattıkları ekonomi tarafından belirlenmektedir.
Aracıların sundukları hizmetlerin çerçevesi ve içeriği 1981 tarihli Kanun’dan
beri sürekli değişmekte ve geliştirilmektedir. Öte yandan bu kurumların sorumlulukları da bu çerçevede bu bölümde değerlendirilmekte, bugüne kadar geçirdikleri aşamalar etraflı bir şekilde tartışılmaktadır. Aracı kurumların güvenilirliklerini artırmak amacıyla geliştirilen sermaye yeterliği mekanizmalarına da bölüm kapsamında değinilmiştir.
Yedinci bölüm, diğer sermaye piyasası kurumlarını içermektedir. Bunlardan derecelendirme kurumları, ilk ele alınanlardır. Bunların ekonomik
rolleri ve tarihsel gelişimleri, bu bölümde özetlenmiştir. Değerlendirmelerin
içerikleri ve ilkeleri, bu kurumların uymakla yükümlü oldukları ilkeler de
bölümün ele alınan konuları arasındadır.
Bilginin çok önem taşıdığı sermaye piyasalarında derecelendirme kurumları, fon talep edenlerin fon arz edenler açısından yükümlülüklerini yerine getirip getiremeyeceklerini değerlendirmektedir. Bu nedenle de piyasaların çok önemli kurumlarındandır.
Gayrimenkul, Türk ekonomisinde oldukça büyük yer tutmakta, hem bireylerin hem de şirketlerin varlıkları arasında büyük önem taşımaktadır. O
nedenle gayrimenkullerin değerinin belirlenmesi, ekonomik birimler açısından vazgeçilemez bilgidir. Bu bilgiyi üretecek gayrimenkul değerleme şirketleri ile gayrimenkul değerleme uzmanlığı ve bunların uymakla yükümlü
oldukları ilkeler, bu bölümün tartıştığı konulardandır.
Bu bölümde son olarak, portföy yöneticiliği ve portföy yönetim şirketleri
değerlendirilmektedir.
Diğer kurumlar gibi bu kurumların faaliyetleri esnasında ortaya çıkabilecek olan çıkar çatışmalarının engellenmesi ve bu nedenle geliştirilen bağımsızlık kavramı bölümde tartışılan konulardandır.
Kitabın sekizinci bölümü, sermaye piyasalarının en önemli kurumlarından veya piyasalarından olan borsaları içermektedir. Borsalar, birinci el
piyasalarda ihraç edilen kıymetlerin, bunları satın alan kişi ve kurumların
arasında alınıp satıldığı ikinci el piyasalardandır. Dolayısıyla piyasaların likiditesi buralarda yaratılmaktadır. Borsaların işlemesi, o nedenle sermaye
piyasaları açısından en olmazsa olmazlardandır. Dolayısıyla bu bölümde,
öncelikle borsaların ekonomik rolleri tartışılmakta ardından da borsaların teknolojinin gelişimiyle beraber gidebileceği noktalar tartışılmaktadır.
Örneğin elektronik işlem networkleri bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Üstelik tarihsel gelişlerine bakıldığında borsaların mekâna bağımlılıklarının çok ötesine geçtikleri vurgulanmaktadır. Bu genel değerlendirmelerden sonra 2012’de yeni Sermaye Piyasası Kanunu ile düzenlenen ve “Borsa
İstanbul” başlığı altında birleştirilen İstanbul Menkul Kıymetler Borsası,
İstanbul Altın Borsası ve İzmir Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsasının kuruluşları, kat ettikleri yollar ve ekonomik rolleri özetlenmiştir. Doğal ola-
26 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rak bu gelişim ele alınırken, ulaştıkları büyüklükler de ele alınan konulardan olmuştur.
Nihayetinde, Borsa İstanbul’un piyasaları ve pazarları, bunların işleyişleri
ve borsanın organizasyonu bu bölümde değerlendirilmiştir.
Tabii ki borsa ele alınırken, altın borsası ile vadeli işlemler ve opsiyon
borsaları, işleme konu ettikleri araçlar ve sözleşmeler açısından da tartışılmışlardır. Özellikle vadeli işlem sözleşmelerinin üstlendiği roller ve bu rollerden beklenenler, bölümün hareket noktalarından bazılarını oluşturmuştur. Örneğin tarımsal destekleme ile vadeli işlemler arasındaki ilişkiler de bu
kapsamda tartılmıştır.
Dokuzuncu bölüm, takas ve merkezi kayıt konusuna ayrılmıştır. Sermaye
piyasaları, bütün taraflarıyla bir makine gibi işleyen bir organizmadır. Bu
oluşum, en çok da önde görülmeyen takas ve kayıt tarafında gözlemlenebilir.
Her gün milyonlarca işlem yapıldığı yerde, bu işlemlerin yol açtığı mülkiyet değişimlerinin karmaşaya yol açmayacak şekilde yapılması, Takasbank
tarafından sağlanmaktadır. 1980’lerde, Takasbank’a giden yol henüz oluşturulmadığında alım satıma konu olan senetler fiziki olarak el değiştiriyordu.
Doğal olarak bu yöntemin taşıyabileceği bir fiziksel kapasite vardı. Dokuzuncu bölüm, bir yandan takasın yapılması sürecini bir yandan da bu aşamaya varıncaya kadarki süreci sergilemeye çalışmaktadır. Tabii ki işlemlerin
güvenilir ve sağlıklı bir ortamda yapılabiliyor olması, önemli işlem maliyetlerini ortadan kaldırmakta, en azından azaltmaktadır.
Bölümde ele alınan ikinci kurum ise Merkezi Kayıt Kuruluşudur. Menkul kıymetlerde kaydi sisteme geçilmesiyle beraber kıymetlerin fiziki saklanmasından vazgeçilmiştir ve kayıtların isim bazında tutulmasına geçilmiştir.
Böylece yatırımcıların güvenlerinin kötüye kullanımı, mülkiyet tartışmaları
gibi konuların önüne geçilmiştir. Merkezi kayıt sistemine giden yol da yine
bu bölümde ele alınan konulardan olmuştur.
Çalışmamızın onuncu bölümü ise 2007 yılında ABD, düşük dereceli konut kredilerinden başlayarak tüm dünyayı etkileyen finansal kriz ele alınmıştır. Krizin hikâyesi, düzenlemelerle olan ilişkisi, menkul kıymetleştirmenin
oynadığı rol ve derecelendirmelerin yapılış sürecinin krize nasıl yol açabildiği gibi konulara değinilmiştir. Üstelik piyasaların, uygulamaların ve hırsların
yol açtığı krizlere karşı alınan tedbirlere de bu bölümde değinilmiştir.
Her şeyin iyi gittiği dönemlerde kimse piyasaların güvenilirliği artırıcı
tedbirlere yönelmiyor ama bir kere kriz patladığında da hemen güvenlik artırıcı tedbirlere yöneliniyor. ABD, AB ve Bank of International Settlements’ın
aldıkları tedbirlere yer verilmiştir.
Bu bölümde, “kriz- düzenleme” döngüsü bir şekilde ortaya konmaya çalışılmıştır.
On birinci bölüm ise otuz üç yılın genel bir değerlendirmesidir. Değerlendirmede, hem mali derinliğe hem de tasarruf sorunlarına dikkat çekil-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 27
mektedir. Sürekli büyüme için yurt dışı kaynaklara ihtiyaç duyan ekonomide, tasarrufların artırılmasının önemi vurgulanmaktadır.
On birinci bölümde yapılan değerlendirmelerin bir kısmı, mali araç çeşitliliğine ve yetişkin insan gücüne dikkat çekmektedir. Öte yandan uzun bir
dönem kamunun iç borçlanmasının belirlediği sermaye piyasalarından özel
sektörün dışlanması konusu tartışılmıştır.
Karşılaştırmalarda yapılan hatalardan birisi, bir değişkenin sadece o ülke
açısından gidişatının karşılaştırılmasıdır. Hâlbuki karşılaştırmanın bir de
uluslararası düzeyde de yapılması gerekmektedir. Bu tür karşılaştırma, bizim diğerlerine göre nerede olduğumuzu gösterecektir. İşte bu nedenle, on
birinci bölümde bazı karşılaştırmalar yer verilmiştir. Özellikle hisse senedi
piyasaları ve hisse senediyle sağlanan kaynaklar açısından kat etmemiz gereken önemli mesafelerin olduğu vurgulanmaktadır.
Bu bölümde vurgulanan bir nokta da sermaye piyasalarının ana ilkesi
olan kamunun aydınlatılmasının ve standartlara uyulmasının ve daha sonraki yıllarda gündeme gelen kurumsal yönetim ilkeleri uygulamalarının; piyasaları, kurumları ve şirketleri kurumsallaştıracağı ve dolayısıyla da geleceği
çok olumlu etkileyeceğidir.
Bölümün son kısmında ise geleceğe yönelik beklentiler tartışılmaya çalışılmaktadır. Örneğin çıkarılan yeni Kanun dâhil düzenlemelerin sihirli bir
sopaya sahip olmadığı, konunun bir yandan piyasa katılımcılarının uygulamalarına diğer yandan da düzenleyicilerin yaklaşımına bağlı olduğu vurgulanmaktadır.
Kitabın son bölümünde ise ilk on bir bölümde etraflı olarak ele alınan
yapıların, ekonomik gelişmelerin, düzenlemelerin ve nihayetinde otuz üç yılın içinde hem düzenleyiciler cephesinin karar noktalarında yer alanlar ile
uygulama cephesinde yer alan girişimciler ile yapılan söyleşilere yer verilmiştir. Bu anlamıyla zaman zaman metin içinde göndermeler yapılmış olsa
da okuyucu önceki on bir bölümde özetlenen süreci bir de bu söyleşilerle
yaşayacaktır.
1. FİNANSAL PİYASALAR
1.1. Piyasa
P
iyasa, en geniş anlamıyla çeşitli mal, kıymet ve hizmetlerin alınıp
satıldığı ve bu amaçla alıcı ve satıcıların bir araya geldiği mekânlar,
kurumlar ve pazar yerleri olarak tanımlanabilir (Ekinci 2001: 97). Pazar yeri, bir mekân olabileceği gibi elektronik bir ortam da olabilmektedir.
Piyasa, esas olarak belirli bir malın alım satım işleminin yapıldığı ve bu
kapsamda fiyatların belirlendiği ortamdır. Öte yandan piyasaların kişiler
ve yerler arasındaki bilgi dağınıklığına çare bulma, sağlıklı sinyal vererek
yönlendirici olma, belirsizliği azaltacak yönde yol gösterme, işlem masraflarını azaltma işlevleri de çok önemlidir (Bulutay 2004). Piyasaların olumlu ve olumsuz pek çok işlevinden bahsedilebilir (Bulutay 2005). Olumlu
işlevler arasında;
1. Her bireyin farklı beklentiler ve eğilimler içinde olması nedeniyle
bütün bu çeşitliliklerin karşılanabilmesine yönelik mal ve hizmetlerin üretilmesi,
2. Oluşan fiyatların katılımcılara sinyal (uygun girdi bileşimi, çeşitli
mal bileşimlerinden bazılarının seçimi gibi) vermesi ve yeni projelerin seçimine yardımcı olması,
3. Piyasalarda girişimcilerin kendi kâr ve zararlarını kendilerinin taşıması [Girişimciler kâr elde edebildikleri gibi zarar da edebilirler
ve bu da kâr etmek kadar doğaldır. Bu sorumluluğun tanınmaması
veya karar verenler tarafından taşınmamasının (bedavacılık-free rider) piyasanın tökezlemesinde etkisi olduğundan bahsedilebilir] ve
4. Demokrasinin piyasa ekonomilerinde yerleşebildiği sayılmaktadır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 31
30 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Piyasaların olumsuzlukları arasında da;
1. Katılımcılar arasında eşitsizlikler yaratması ve/veya var olan eşitsizlikleri güçlendirmesi,
2. Reklamlar ve yaratılan markalar yoluyla tüketicinin istemlerinin
etkilenmesi (bilgi manipülasyonu),
3. Kısa vadeli kazanç peşinde koşulması yüzünden kısa vadeciliğin
öne çıkması,
4. Bilgi iletimindeki yetersizlikler (opaklık-şeffaf olmama) veya aksaklıkların piyasaların oluşmasını engellemesi belirtilmektedir.
1.2. Finansal Piyasalar
Genel anlamda piyasalardan bir tanesi de finansal piyasalardır ancak onu
mal piyasalarından ayıran en önemli özellik, esas olarak geleceğe yönelik
hakların (claims) işlem gördüğü piyasalar olmasıdır.
Finansal piyasalara yönelik makale ve tartışmalarda birbirine benzer
tanımlardan hareket edilmektedir. Yatırım ve tasarruf kararlarının farklı
iktisadi birimler tarafından verildiği iktisadi sistemlerde, fon fazlası veren (geliri harcamalarını aşan) ekonomik birimlerin (kişi ve şirketlerin)
tasarruflarının, fon açığı veren (gelir ve likidite olanakları üzerinde harcama yapmak isteyen) ekonomik birimler arasındaki akış, finansal sistemi oluşturmaktadır (Stiglitz and Driffill 2000:527, Akyüz 1984, Mishkin
2006:205, Gertler 1988, Ghandhi 1988, Jansen 1989, Soydemir 1998). Kısaca finansal sistem, fon fazlası verenlerle fon açığı veren birimleri bir
araya getiren piyasalardır.
Aktarım neticesinde finansal sistem bir yandan tasarruf imkânlarını kolaylaştırırken bir yandan da büyüme ve gelişme için gerekli olan sermaye
birikiminin oluşmasına yardımcı olmaktadır. Bu süreçte sistemin temel katkısı, gerekli bilginin oluşturulup aktarılması (bilgi iletimi) ve işlem maliyetlerinin azaltılması olarak özetlenebilmektedir (Levine 1997).
“Finansal sistem niçin vardır?” sorusunun cevabı, finansal sistemin
olmaması hâlinde neler olabileceği ile verilebilir. Böyle bir durumda
fon fazlası olan ekonomik birimler, fazlalarını sadece ve sadece yakın
çevrelerine kaynak olarak aktarabileceklerdir. Bu durumda ise aktarılan
kaynakların geri dönüşü, borç alanın borcunu ödemesini zorlayan mekanizma, karşı tarafın yükümlülüklerini yerine getirip getiremeyeceği,
kaynakların kullanıldığı projenin ekonomik olup olmadığı gibi sorular
ortaya çıkacaktır.
Ekonomik birimler, gelirlerini ve birikimlerini anında harcamadıkları
veya yastık altında saklamadıkları sürece finansal sisteme katılacaklardır.
Öğrencinin ailesinin gönderdiği para, girişimcinin çalışanlarına ödediği
ücret veya herhangi bir makine alımı için satıcıya ödenen bedel, mutlaka
finansal sistem içinden geçmek durumundadır.
Bütün ödemelerin finansal sistem içinden geçirilmesi, birikimlerin finansal sistem içinde korunması, ekonomilerin parasallaşması olarak da adlandırılabilmektedir. Parasallaşma ile işlemler para karşılığı yapılacak ve finansal
sistem içinde aktarılacaktır. Bunun sonucunda ekonomide kayıt dışılık da
azalabilecektir.
Öte yandan merkez bankalarının tedbirleri ise doğrudan veya dolaylı
olarak faizleri ve kredi miktarlarını etkilemektedir. Bu ise evine buzdolabı
almak amacıyla tüketici kredisi kullanan herhangi bir vatandaştan, elindeki
üç-beş gün sonra harcayacağı nakit parayı değerlendirmek için repo yapmak
veya yatırım fonu katılma belgesi almak isteyen herhangi bir öğretmene kadar hepimizi ilgilendirmektedir. İşte bu nedenle de finansal piyasalar ve kurumları, üzerinde çalışılması gereken önemli bir konu olmaktadır.
1.2.1. Fon Arz ve Talebinin Gerekçeleri
Finansal piyasalarda fon talep edenler ile fon arz edenler bir araya geldiğine göre bu tarafların fon arz ve taleplerinin çeşitli gerekçeleri bulunması
gerekmektedir.
Fon arz ve talep eden ekonomik birimler arasında;
• Hane halkı,
• Kurumsal yatırımcılar1,
• Şirketler,
• Devlet ve
• Yabancılar2 sayılabilir.
1.2.1.1. Fon Talep Edenlerin Gerekçeleri
Firmaların veya devletin finansal piyasalardan, daha özelde de sermaye piyasalarından fon talep etmelerinin temelinde yatan yatırım veya işletme sermayesi ihtiyaçlarının, kendileri tarafından karşılanamıyor olmasıdır.
Daha da ötesi gelirleri ile giderleri arasında zaman uyumsuzluğu olması durumunda, bu uyumsuzluğu gidermeye çalışıyor olmalarıdır. Örneğin devletin gelirlerinin belli aylara yoğunlaşması ve buna karşılık giderlerinin ise
sürekli olması, bu nedenin ana hareket noktasını oluşturmaktadır. Böyle bir
durumda baktığınızda devletin gelirleri ile giderleri arasında zaman uyumsuzluğu vardır. Bu uyumsuzluğun giderilmesinin yollarından birisi de menkul kıymet ihracı, sermaye piyasalarında borçlanmaktır.
1
Aslında kurumsal yatırımcıların ana fon kaynakları hane halkı olarak da ele alınabilir.
2
Yabancılar genel başlığı detaylandırıldığında yurt içi fon arz edenler veya talep edenlerle aynı
gruplaşmanın gündeme geleceği açıktır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 33
32 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bir diğer ihtiyaç nedeni de yatırımlardır. Uzun vadeli bir yatırım söz konusu ise en uygun yollardan birisi sermaye ihtiyacının başkalarının kaynaklarıyla finanse edilmesidir. Bu durumda başkalarının kullanmadığı kaynaklar
ekonomik bir anlam kazanmaktadır. Bu amaçla da sermaye piyasalarından
uzun vadeli borçlanılabilinmektedir.
Keza aynı örnekler şirketler için de geliştirilebilir. Şirketlerin gelirleri ile
giderleri belli tarihlere yoğunlaşabilmektedir. Dolayısıyla gelirleri ile giderleri arasında bahsettiğimiz gibi zaman uyumsuzluğu olabileceği gibi yatırım
ihtiyacı da söz konusu olabilir.
e. Aktarımdaki sorumluluk anlamında doğrudan ve dolaylı finansal
piyasalar ayrımı,
f. İşlem gören fonların niteliğine ve tutarına göre perakende ve toptancı piyasalar ayrımı ve
g. İhraççının kamu-özel olması ayrımı olarak özetlenebilmektedir.
Çalışmamızın amacı doğrultusunda aşağıda ilk olarak doğrudan ve dolaylı finansal piyasalar ayrımı üzerinde durulacak daha sonra da yeri geldikçe
diğer ayrımlara değinilecektir.
1.2.1.2. Fon Arz Edenlerin Gerekçeleri
1.2.2.1. Doğrudan Finansman
Finansal piyasalarda fon arz edenler olarak en başta hane halkları, ikinci
olarak da şirketler sayılabilir. Hane halkının gelirleri ile giderleri arasında, giderleri veya gelirleri lehine zaman uyumsuzluğu olabilir. Gelirleri lehine zaman
uyumsuzluğu olması hâlinde hane halkının bir süreliğine harcamadığı (tasarruf ettiği) geliri, finansal piyasalarda ve daha dar olarak da sermaye piyasalarında değerlendirilebilecektir. Bu çerçevede aylık gelirini bankaya yatırarak veya
yatırım fonunda değerlendiren ve birkaç günde bir para çekerek harcamalarını
karşılayan öğrenci bile finansal piyasalara fon aktarmaktadır.
Tasarruf sahibinin bu anlamda fon fazlalarını arz etmesinin gerekçeleri
arasında;
• Gelir elde etmek (faiz veya temettü),
• Gelecek/emeklilik için bir birikimde bulunmak,
• Büyük bir harcaması için birikimde bulunmak ve
• Gelirleri ile giderleri arasındaki vade uyumunu sağlamak sayılabilir.
Doğrudan finansman sisteminde, fon talep edenlerle (menkul kıymet
arz edenler) fon arz edenler (menkul kıymet talep edenler), finansal aracılar
kanalıyla karşı karşıya gelmektedirler. Fon arz edenler, ihraççının çıkardığı
menkul kıymet (hisse senedi, tahvil, finansman bonosu, varlığa dayalı menkul kıymet vb.) karşılığında fonlarını ihraççıya aktarmaktadır (Kaynaklarının kullanımını en azından bir süreliğine devretmektedirler.). İlişki, ihraççı
ile o menkul kıymeti alan arasında ortaya çıkmaktadır. Çok genel anlamıyla
ilişki, hisse senedinde olduğu gibi ya ortaklık olarak ya da tahvilde olduğu
gibi borçluluk-alacaklılık şeklinde ortaya çıkmaktadır. Taraflar, aracı kurumlar tarafından karşılaştırılmış olsalar da örneğin tahvilde olduğu gibi borçlu
firmadır, alacaklı olan da tahvil sahibidir. Menkul kıymet sahibiyle, o kıymeti
ihraç eden şirket arasındaki ilişki doğrudandır ve taraflar birbirlerine karşı
sorumludurlar. Bu nedenle de bu tür piyasalara doğrudan finansman piyasaları denmektedir.
1.2.2. Finansal Piyasa Türleri
1.2.2.2. Dolaylı Finansman
Finansal piyasalar ele alınırken farklı ayrımlar öne çıkmaktadır. Bunlar;
a. Aktarılan fonların vadesinin kısa veya uzun olmasına göre para piyasaları sermaye piyasaları ayrımı3,
b. Örgütlenme düzeylerine göre organize piyasalar ile organize olmamış piyasalar ayrımı,
c. Alım satım işlemlerinin spot olup olmamasına göre yapılan ayrım
ise spot piyasa ile vadeli işlem piyasaları ayrımı,
d. İşlemlerine göre yapılan ayrım ise birincil piyasalar ile ikincil piyasalar ayrımı,
3
Bir yıl ve üstü vadeli piyasalara sermaye piyasası denmektedir. Ancak bu yaklaşıma göre bankacılığın
vermiş olduğu uzun vadeli kredilerin sermaye piyasası faaliyeti ve sermaye piyasalarında işlem
gören (ihraç edilen) bir yıldan kısa vadeli araçların para piyasaları faaliyeti olarak değerlendirilmesini
getirmektedir. Konunun sadece vade açısından ele alınması kavram karmaşasına yol açmaktadır.
Dolaylı finansmanda ise fon arz edenlerle talep edenlerin arasına aracı
olarak bankacılık sistemi girmektedir. Bankacılık sisteminde, banka, fonları
tasarruf sahibinden toplar ve fon talep edenlere kredi veya iştirak ederek
aktarır. Banka ile tasarruf sahibi arasında alacaklılık-borçluluk ilişkisi vardır.
Banka, mevduat sahibine karşı mevduatı zamanında geri ödeme taahhüdü
altına girmektedir.
Bankanın kendisinden topladığı parayı hangi alanlara yatırım yaptığı,
tasarruf/mevduat sahibinin ana sorunu değildir. Tabii ki bankanın kredi portföyünün yapısının, tasarruf sahibinin talep edeceği faizi etkilemesi
beklenebilir. Ama tasarruf sahibi mevduatının, zaman içerisinde herhangi
bir anda (vadesiz mevduat ise) veya vadesi geldiğinde (Vadesi gelmeden de
talep edebilir ama bu durumda faiz kaybına uğrayacaktır.) geri ödenmesi ile
ilgilenmektedir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 35
34 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Toplanan fonların işletilmesi, yatırımlara yönlendirilmesi, kredi verilmesi
ve benzeri gibi kararlar ile bu fonların bankaya geri dönüşünün sağlanması,
bankanın mevzuat ve kendi portföy yönetimi ilkeleri içerisinde uygulayacağı
bir süreçtir. Bu nedenle de nihai fon arz eden tasarruf sahibi ile nihai fon
talep eden şirket veya iktisadi birim arasında doğrudan bir ilişki bulunmamakta, tarafların arasında bankacılık yer almaktadır. 4
TABLO:1.1- FİNANSAL PİYASALAR, ARACILAR VE AKTÖRLERİ5
Fon
Talebi
Kredi
Mevduat Bankaları
(Dolaylı Finansman)
Kredi Sözleşmesi
●
Şirketler
●
Devlet
●
●
Hane
Halkı
B/O
Mevduat Cüzdanı
Yatırım Bankaları ve
Aracı Kurumlar
(Doğrudan Finansman)
SPA
Yabancılar
FA
Fon
SP
B/O
Fon
Arzı
Mevduat
Kurumsal Yatırımcılar
(Doğrudan / Dolaylı
Finansman)
●
Şirketler
●
Devlet
●
Fon
●
Hane
Halkı
Yabancılar
DFA
1.2.2.3. Dolaylı ve Doğrudan Finansman Yöntemlerinin Diğer Özellikleri
Doğrudan ve dolaylı finansmanda, tasarruf sahipleri ile fonları kullanan iktisadi birimlerin karşılıklı ilişkilerinde, araya finansal kurumların (banka) sorumlu olarak girip girmemesi dışında ayırt edici diğer iki özellikten bahsedilebilir.
4
Söz konusu finansman sistemi, bu iki sistemin düzenlenmesi ve denetlenmesi konusunda farklılıklar
yaratmaktadır. Örneğin dolaylı finansmanda tasarruf sahibinin korunması fikri, hisse senedi ve/
veya tahvil sahiplerinin korunması şeklinde gündeme gelirken dolaylı finansmanda konu, mevduat
sahiplerinin korunması olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum ise ilerleyen bölümlerde ele alınacağı
üzere iki farklı düzenleyici ve denetleyici kurumun ortaya çıkmasının esas nedenini oluşturmaktadır.
Yine aynı konudan olmak üzere bazı ülkelerde benzeri sorunu aşabilmek amacıyla finansal hizmet
tüketicisi (financial services consumer) tanımlaması geliştirilerek tek bir düzenleyici ve denetleyici
otorite (örneğin Britanya’da Financial Services Authority-FSA) uygulamasına geçilmiştir. Geçiş süreci
hem uzun hem de etraflı tartışmaları içermiştir.
5
Şekilde kullanılan kısaltmalar: B/O Borç ve Ortaklık amacıyla aktarımlar, SPA Sermaye Piyasası Araçları
(menkul kıymetler), DFA Diğer Finansal Araçlar (katılma belgesi ve sigorta poliçesi gibi), FA tüm
Finansal Araçları içermektedir. Kalın oklar fon akımını, ince oklar ise fon akımına karşılık belge yönünü
göstermektedir.
1. Doğrudan finansman, “piyasaya dayalı” veya piyasayı temel alan bir
yöntemdir. Piyasaya dayalı olmasının temel nedeni de fon talep eden ekonomik birimlerin, aracı kurumları kullanarak kamuoyuna (piyasaya) fon talebiyle çıkması, dağınık bir vaziyette bulunan tasarruf sahiplerinden ihraç
ettiği hisse senedi, tahvil, varlığa dayalı menkul kıymet gibi çeşitli menkul
kıymetleri (sermaye piyasası aracı) kullanarak fon toplamasıdır. Böylece
hem şirketler arasında fonlara ulaşmak, hem de yatırımcılar arasında şirketlerin halka arz edilen menkul kıymetlerini satın alabilmek amacıyla bir
rekabet söz konusudur.
Dolaylı finansmanda ise banka, çok sayıdaki tasarruf sahibinden topladığı fonları fon talep edenlere (şirketlere) kredi veya başka mekanizmalarla
pazarlamaya çalışmaktadır. Dolaylı finansmanda tasarruf sahibinin fonlarını
hangi bankanın toplayacağı ve bunu da şirketlere kimin pazarlayacağı şeklinde bir rekabetten bahsedilebilir. Ama tasarruf sahibinden fon toplamaya
ve bunları pazarlamaya çalışan banka sayısı, fon talep eden ekonomik birim
sayısından çok azdır. Dolayısıyla rekabet farklılaşmaktadır. İki sistemden
hangisinin ağırlıkta olduğu konusunda ise genellikle Amerika Birleşik Devletleri -Anglosakson- ve Kıta Avrupası finansman sistemleri örnek olarak
verilmektedir. Kıta Avrupası sisteminde, sermaye piyasalarının çok gelişmemiş olmasının gerekçesi de bu yapılanmaya atfedilmektedir.
Sermaye piyasalarında fonlar çok sayıda kişiden toplanıldığı için tasarruf
sahipleri veya mülkiyet sahipliği çok dağınık bir yapılanma göstermektedir.
Bu dağınıklık da şirketlerdeki hâkimiyetin çok düşük oranlarla sağlanabilmesi imkânını yaratmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzde 3,5,10 veya
20’lik pay sahipliği ile bir şirketin kontrol edilebiliyor olmasının temel nedeni
de bu noktadır. Bu nedenle de düzenlemelerde şirketlerde pay sahipliği hakları
ve yatırımcıların korunması oldukça önemli bir yer işgal etmektedir.
Avrupa’da ise şirketlerin kontrolünü esas olarak bankalar sağlamaktadır.
Şirketler üzerindeki gözetim de bankaların kontrolü altında gerçekleşmektedir. Ancak son zamanlarda Avrupa’da hisse senedi kültürünün giderek yaygınlaştığı dolayısıyla doğrudan piyasanın da geliştiği vurgulanmalıdır.
2. Doğrudan ve dolaylı finansman sistemlerini birbirinden ayıran ikinci
nokta ise yatırımcı/tasarruf sahibinin yatırımlarının (hisse senedi, tahvil veya
mevduat), nakde dönüştürülmesi yani likidite edilmesi meselesidir. Dolaylı
finansmanda, mevduat sahipleri mevduatlarını istedikleri an geri talep edebilmektedirler. Bu talepleri de bankaların yasalar veya portföy yönetim ilkeleri gereği hazır tuttuğu nakitlerden (zorunlu karşılıklar)/likit değerlerden
veya sisteme sürekli bir şekilde giren yeni mevduatlardan karşılanmaktadır6.
6
Ancak unutulmaması gereken nokta, hızlı mevduat çekişleri sırasında bankaların elinde tuttukları
zorunlu karşılıklar, nakit varlıklar ve yeni mevduat girişleri, bankaların nakit çıkışlarını karşılamaya
yetmeyebilmektedir. Bu durumda bankalar ellerindeki varlıkları (menkul kıymetleri veya diğer
varlıkları) satışa sunabilmektedirler. Söz konusu durumun bütün bankaları ilgilendirmesi hâlinde ise
2007 krizinde olduğu gibi satışlar “fire sale” şeklini alabilmektedir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 37
36 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Doğrudan finansmanda ise likidite ikincil piyasalar kanalıyla sağlanmaktadır. Doğrudan finansman yönteminde ihraç edilen kıymetler ya ortaklık
hakkını temsil etmekte ya da belirli bir vadeyi içeren borçlanma senedi şeklinde olabilmektedir. Ortaklık senetlerinin Türk hukuk sisteminde belli koşullar haricinde geri alınmaması7 likidite konusunu öne çıkarmaktadır. Yeni
TTK’nın getirdiği gibi geri satın alma söz konusu olsa bile fiyat belirlenmesi
meselesi sorunu piyasalar tarafından çözümlenecektir. Tabii ki şirketlerin
kendi senetlerini geri satın almaları şartının bulunmadığı da vurgulanmalıdır. Aynı şekilde tahvil gibi borçlanma araçlarının belirli bir vade ile çıkarılmaları ve ihraççının da finansal planlamasını bu vadeye göre yapıyor
olması nedeniyle vadesinden önce itfa edilememektedirler8. Tasarruf sahibini vadesine kadar veya şirketin tasfiyesine kadar bir kıymeti elinde tutma
zorunluluğundan kurtarmanın yolu, onun bu kıymetleri ikincil piyasalarda
likidite edebilmesine imkân tanımaktadır. İkincil piyasalar ise borsalar ve/
veya teşkilatlanmış diğer piyasalardan oluşmaktadır.
1.2.2.4. Birincil ve İkincil Piyasalar
Sermaye piyasaları kendi içinde alt piyasalara ayrılmaktadır. Bu ayrımın
esasını ise birincil piyasalar ile ikincil piyasalar oluşturmaktadır. Birinci el
piyasalar, kıymetlerin fon talep edenler tarafından çıkarılıp tasarruf sahibine (veya yatırımcıya) satıldığı ilk el piyasalardır ve sıfır kilometre otomobil
piyasasına benzemektedir. İkinci el piyasalar ise ihraççı tarafından çıkarılan
kıymetler, ilk elde satın alındıktan sonra gerçekleşen her alım satım işlemidir. Birinci el piyasalarda fon talep edenler, ihraç ettikleri kıymetler kanalıyla
sermaye ihtiyaçlarını karşılarlarken ikincil piyasalar bu kıymetlere likidite
imkânı sağlamaktadırlar. Bu nedenle de birincil piyasalar ile ikincil piyasalar arasında iki yönlü bir ilişki mevcuttur. İlişkinin ilk yönünde iyi işleyen
ve likit ikinci el piyasalar, birinci el piyasalarda menkul kıymet ihraçlarını
kolaylaştırmakta ve tasarruf sahibinin bu kıymetleri kolaylıkla almasını veya
7
Eski Türk Ticaret Kanunu’nun 329’uncu maddesinde, şirketin kendi hisse senetlerini satın alabilmesi
için gerekli bazı istisnai koşullar sayılmıştır:
1. Sermayesinin azaltılmasına dair bir karara dayanılarak devralınmışsa,
2. Şirket alacaklarının ödenmesi amacıyla devralınmışsa,
3. Bir mamelekin veya işletmenin borç ve alacaklarıyla beraber devralınmasıyla gündeme gelmişse,
4. Esas mukaveleye göre şirket konusuna giren muamelelerden ise,
5. İdare Meclisi azaları, müdürler ve memurlar tarafından rehin olarak yatırılmışsa,
6. Temellük ivazsız ise
ABD’deki gibi geri alınma söz konusu olacak bile olsa geri alım fiyatının piyasa koşullarında
belirlenmesi gerekecektir.
Ağustos 2012 başından itibaren yürürlüğe giren yeni TTK kapsamında ise A.Ş.’lerin sermayelerinin
% 10’una payların iktisabı ve rehin olarak kabul edilmesine imkân tanındı. Ancak bu durumda bile
fiyat oluşumu açısından ikinci el piyasalara mutlak ihtiyaç bulunmaktadır. Aksi halde fiyat gerçekçi
olmayacaktır.
8
Bazı tahviller erken itfa edilebilme imkânıyla ihraç edilmektedirler. Bu durumda ise erken itfanın
koşulları açık bir şekilde belirtilmektedir.
almaktan imtina etmemesini getirmektedir. Aldığı kıymetleri ikincil piyasalarda kolaylıkla satabileceğini düşünen yatırımcı/tasarruf sahibi, birincil
piyasalardan söz konusu kıymetleri satın almakta çekinmeyecektir. Bu nedenle ikincil piyasaların derinliği, birincil piyasaların işlemesi için büyük
önem taşımaktadır.
Benzeri şekilde birinci el piyasası olmayan veya birinci el piyasada az
miktarda satışa sunulmuş kıymetlerin ikinci el piyasaları ise yeterince likit
olmamakta, fiyat oluşturmak zorlaştırmakta, manipülasyona daha kolaylıkla
muhatap olabilmekte ve bu nedenle de piyasası gelişememektedir.
Bu şekilde sermaye piyasası araçlarının alınıp satıldığı organize yerler
(ikinci el piyasalar) olarak akla ilk olarak borsalar gelmektedir. Borsalar, özellikle hisse senedi piyasaları, bu nitelikleri nedeniyle finansal pazarların en
basit türünü oluşturmaktadır. Bankalar, fon fazlalarını tasarruf sahiplerinden fon açığı olanlara kredi gibi mekanizmalarla fon aktarırken borsaların
bu kapsamdaki fonksiyonları ise işleme konu olan kıymetin mülkiyetinin el
değiştirmesine olanak tanımak olmaktadır (Stoll 2006, Anderson and Dyl
2007). Nitekim tarihsel olarak da bakıldığında borsalar (New York ve Osmanlı İmparatorluğu’nda9), halka satılmış olan tahvillerin tasarruf sahipleri
arasında alınıp satılması (el değiştirme) sürecinde, birilerinin bu işlemlere
aracılık etmeleriyle para kazanmaya başlaması ve ardından da bu işlemlerin
belli bir düzene kavuşturulmasıyla gündeme gelmiştir10. Son yıllarda yaşanan teknolojik gelişmelerin yarattığı yeni alım satım mekanizmalarının da
bu kapsama girip girmeyeceği tartışmalara konu olmaktadır (Güngör 2004).
1.3. Finansal Piyasalarda Bilgi
Finansal piyasalarda fon fazlası verenlerin fazlaları, ortaklık veya borçluluğu temsil eden haklar karşılığında, geleceğe yönelik olarak fon talep edenlere aktarılmaktadır. Kaynakları kullananlar, kaynaklarını kullandıranlara
geleceğe yönelik bir söz vermektedirler. Kaynaklarını bir başkasının kullanımına sunacak olan veya sunan tasarruf sahibi açısından fonları talep eden/
kullanan şirketin (ekonomik birimin) mali durumu, piyasalardaki payı, geleceği, geri ödeme veya kâr yaratma kapasitesi, taahhütlerini yerine getirip getiremeyeceği hakkındaki bilgi önem taşımaktadır. Dolayısıyla da bu sorunlar
finansal piyasaların işleyişi açısından hayatidir. Öte yandan şirketleşme olgusu bilgi sorunsalını daha da öne çıkarmaktadır.
Finansal piyasalarda, mal piyasalarından farklı olarak geleceğe yönelik
taahhütlerin işlem görüyor olması, bilgi sorununu öne çıkarmakta, fon aktaranların kararlarını belirlediği için daha da önemli kılmaktadır.
9
Kitabın 2. bölümüne bakılabilir.
10
Hollanda’da ise gemiciliğe yönelik olarak başlamış olan şirketleşmenin sonucunda oluşmuştur.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 39
38 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
1.3.1. Güven ve Şirketleşme
1.3.1.1. Güven
Ülkelerin gelişmişlik düzeylerini ve daha özelde de kurumlarının başarı düzeylerini “güven” olgusu belirlemektedir (La Porta ve diğerleri 1998).
“Güven11” olgusu, sosyal kapital olarak değerlendirilmekte ve bu olgunun
gelişmesi, toplumlarda belirsizlikleri azaltmakta ve geleceğe yönelik olarak
karar alma sürecinde daha etkin davranabilmelerine yardımcı olmaktadır
(Çelik 2004). Güven katsayısı arttıkça toplumun kurumları ve bireyleri birbiriyle daha derin ilişkilere girerek nihayetinde sosyal faydası oldukça yüksek iş birlikleri üretebilmektedirler. Aksi halde “Mahkûmların Çıkmazı”nda
olduğu gibi işbirliğinden uzaklaşan taraflar gerek ekonomide gerekse sosyal
faaliyetlerde maliyetlerin hayal edilemeyecek boyutlara ulaşmasına yol açmaktadır. Güven, iş birliğini geliştirmekte ve sermaye dâhil imkânların bir
araya getirilmesi ile de ölçek ekonomisi yaratılmasına yardımcı olmaktadır.
Güven ise “güvenelim, güvenilmeli veya güven kuruluşu” demekten
öte tarihsel, kültürel, davranışsal ve hukuki süreçler içinde oluşmaktadır.
Önemli ölçüde insanların (güvenecek olanların güvenilecek olanlara karşı)
geçmişten edindikleri fikri birikimlerden ve tecrübelerden etkilenmektedir.
Böylece “o güvenilir, bu güvenilmez” yargısı oluşturulmaktadır. Tarafların
güvenilirliği arttıkça da kendilerini karşısındakine karşı koruyacak tedbirleri almaktan vazgeçmekte veya “güvenlik kalkanlarını” indirmektedirler. Bir
tarafın diğerine olan “güven”i yüksek düzeylerde olduğunda, güvenen taraf diğeri hakkında bütün verileri toplayıp incelemeden doğrudan hislerine
göre karar verebilmektedir. Dolayısıyla “güven çarpanı” arttıkça bahsedilen
işlem maliyetleri giderek önemini kaybedeceğinden ve insanlar kaynaklarını bir başkasının kullanımına kolaylıkla sunacağından “güven” gelecekteki
GSYH’yi artırıcı rol oynamaktadır (Akerlof and Shiller 2010:33-36).
Güvenilirlik arttıkça fon aktarım maliyetlerinin düşeceği açıktır. Güvenilirliği artıran üç unsur ise şeffaflık (karşı taraf hakkındaki bilginin tam
ve doğru olması), yükümlülük altına girenin geçmişte verdiği taahhütleri
(sözleri) ile daha sonraki davranışlarının uyumluluğu ve yaptırımları sağlayacak (kuralları uygulatacak olan ve örneğin borçlunun borcunu yerine
getirmesini temin edecek ve/veya istismar edilmeyi en aza indirecek) olan
düzenleyici ve hukuki mekanizmaların varlığıdır (Çelik 2004). Oyunun kurallarının önceden belirlenip herkes için eşit olarak uygulanması da bu kapsamda sayılabilir.
11
Örneğin elektrik enerjisi üretim süreçlerinde çok önemli rol oynamaktadır, dolayısıyla elektriğin
dalgalanması veya kesilmesi üretimi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle dalgalanmalardan
kaçınmaya çalışanlar, kendi elektriğini üretmeye yönelmektedirler veya UPS (kesintisiz güç kaynağı)
kullanmaya yönelmektedirler. Üreticilerin elektrik arzına olan güvensizlikleri, üreticilerin maliyetlerini
yükseltici rol oynamaktadır.
Güven unsurunun gelişmesi, toplum üyelerinin sermaye, organizasyon
yetenekleri, teknik beceri ve birikimleri gibi kapasitelerini bir araya getirerek
(girişimci) şirketleşmelerini ve böylece bir üst düzeye çıkmalarını sağlayıcı
bir işlev görmektedir.
1.3.1.2. Şirketleşme
Yüzyılların etkisiyle oluşan “güven” kapasitesi, o toplumların yasaları,
hukuk düzenleri ve menfaatlerin korunabilmesiyle birleşince de şirketleşme
yani birbirlerini tanımayan kişilerin güçlerini bir araya getirmeleri olgusu
ortaya çıkmaktadır. “Piyasaya olan güvenin sarsıldığı ve azaldığı” dönemlerde, yatırımcılar portföylerine menkul kıymet almaktan vazgeçmekte,
portföylerinde menkul kıymetler yerine nakit, altın ve benzeri araçlara daha
çok yer vermektedirler. Nitekim ABD’de yapılan yatırımcı güven araştırmalarında bu durum açıkça ortaya çıkmıştır. Yatırımcılar güvenleri azaldıkça
menkul kıymetlere yatırım yapmak yerine nakit ve benzeri araçlarda kalmayı yeğlemektedirler (Pirgaip 2004).
Güven sorunu arttıkça yapılan işlemler veya iş birlikleri ya küçük kalmakta ya da aile dışı kişiler ile iş yapılması azalmaktadır. Yasalar ve yasaların
bütün vatandaşlar için eşit uygulamasının gelişmesiyle beraber insanların
birbirlerine olan güveni artmakta, başkalarıyla daha rahat bir şekilde iş birliği içine girmekte, daha rahat bir şekilde birikim yapmakta ve bunu da miras
olarak çocuklarına aktarmaktadır.
İş birliğinin gelişmesi ise şirketleşmeyi bir başka deyişle sermayesi olanlarla, teknolojik yeteneği olanların ve işi yapacak olanların, bir veya birkaç
girişimcinin önderliğinde bir araya gelerek mal veya hizmet üretebilme
imkânlarını getirmektedir. Şirketleşme ile girişimciler tek başlarına gerçekleştiremeyecekleri hacimlere ulaşabilmekte ve böylece ölçek ekonomilerinden yararlanma imkânlarına kavuşmaktadırlar (Braudel 2004:385). Şirketleşme ile risklerin dağıtılması gündeme gelmekte ve sermaye sahipleri
kaynaklarını bir girişim yerine birden çok girişime yönlendirerek risklerini
dağıtabilmektedirler. Bir başka açıdan da sermayeye likidite ve bağımsızlık
kazandırarak mal varlığının (sermayenin) miras nedeniyle parçalanmadan
devamlılığının sağlanması gündeme gelmektedir (Kuran T.2004).
Firma teorisi olarak da bilinen yaklaşıma göre ekonomideki en önemli
işlem maliyeti, her seferinde uygun fiyatların bulunması, görüşmeler ve
sözleşme yapılması ve bu sözleşmelerin uygulattırılmasıdır (Coase 1937).
İşte bu nedenle girişimciler de sözleşmelerin beklendiği gibi uygulattırılmasını12 kolaylaştırmak amacıyla işlemlerin firmanın kurumsal yapısı için12
Yasaların uygulattırılması konusunda La Porta ve diğerlerine (1998) göre uygulatmanın kalitesi
zengin ülkelerde diğerlerine göre oldukça yüksektir. Öte yandan İskandinav ve Alman sistemleri en
iyi sonuçları verirken Fransız sistemi en kötü sonuçları üretmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 41
40 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
de yapılmasına yönelmektedirler; böylece bir yandan işlem maliyetlerini
azaltmakta öte yandan da ortaya çıkabilecek olan güven sorunlarını çözümlemektedirler.
Şirketleşme ile “bir elin nesi var iki elin sesi var” atasözündeki gibi toplum ve
ekonomi tek başına ulaşamayacağı düzeylere ulaşabilmektedir. Öncelikle yatırımcılar (tasarruf sahipleri), kaynaklarını şirketin kullanımına sunarak şirketin
gelecekte yaratacağı nakit akımları üzerinde hak elde etmektedirler (La Porta R.
ve diğerleri 2000). Ancak bu yapılanma, kendi içinde bazı çelişki veya sorunları da beraberinde getirmektedir. Ortaya çıkan sorunun temelinde ise sermaye
koyanlar ile yöneticiler arasında sahip olunan bilginin eşit olmamasından kaynaklanan ve temsilcilik teorisi olarak da adlandırılan durum yatmaktadır. Bahsi
geçen sorunların arasına dışarıdan sermaye getirenlerin (ortaklık veya kredi yoluyla) haklarının, içeride yer alan büyük (kontrol gücüne sahip) ortaklar tarafından kendi çıkarları doğrultusunda kullanılması da konulabilir13.
Şirketleşme sürecinin önemli bir köşe taşı anonim şirket (daha geniş anlamda sermaye şirketi) türü yapılanmadır. Sermaye şirketi yapılanmasının önünü
açan ise şirket sahipleri ile şirketin tüzel kişiliklerinin birbirinden ayrılmasıdır.
Buna göre şirket ortakları şirkete karşı taahhüt ettikleri sermayeyi ödedikleri
takdirde şirketin risklerinden kendilerini ayırabilmekte böylece şirketin iflası hâlinde bu ortaklara herhangi bir yükümlülük gelmemektedir. Bu durum
bir yandan şirketlerin daha riskli faaliyetlere girişebilmelerini getirirken diğer
yandan da yönetime katılmadan sadece sermaye koyarak şirkete ortak olmayı
isteyen sermaye sahiplerinin kendi mal varlıklarına bir tehdit gelmeyeceğinden emin olarak ortak olabilmelerinin yolunu açmıştır. Bu yapılanma, onların
zarar riskini koydukları sermaye ile sınırlarken kazanç ihtimallerini de sonsuz
(satın alma opsiyonuna benzeyen bir şekilde) yapabilmektedir.
Ortaklardan bağımsız tüzel kişilik olgusu, tasarruf sahiplerinin bu şirketlere kaynak aktarmasının önündeki engelleri kaldırmıştır. Bu noktadaki
temel gerekçe, kaynaklarınızı başka birisinin (şirketin) kullanımına sunduktan sonra şirket kararlarını doğrudan kendiniz vermediğinizden bunların
sonuçlarına katlanmak durumunda olmamanızdır. Bir başka deyişle kaynağı
aktardıktan sonra yatırımcının sorumluluğu bitmektedir. Şirketin yükümlülükleri şirketin yükümlülüğüdür. Yatırımcıya herhangi bir yükümlülük
gelmemesi, şirketlerin çok fazla kişiden kaynak bulabilmesini ve dolayısıyla
sermaye birikimine imkân tanımaktadır. Türkiye’de bu çerçevede şirket kuruluşları esas olarak 1950’ler sonrasında artmaya başlamış ve 1980’lerden
sonra giderek hızlanmıştır. 2013 yılı itibariyle sermaye şirketi (anonim ve
limited) sayısı 706,1 bine ulaşmıştır14.
13
Sınırlı sorumluluk ve yatırımcıların korunması konusu kurumsal yönetişim başlığı altında ileride
tekrar ele alınacaktır.
14
1964 ve sonrasında kurulanlar. Ancak öncekilerin sayısı bir hayli az olduğundan oransal olarak
giderek önemini kaybetmiştir. Sayı TUİK verileri ve www.kalkinma.gov.tr’den derlenmiştir.
1.3.2. Temsilcilik (Agency) İlişkisi
Şirketleşme ile oluşturulan kurumsal çerçevede;
• Ortaklar/Sermayedarlar,
º Büyük Ortaklar (yönetim hakkına veya müdahale imkânına ve
mali gücüne sahipler)
° Küçük Ortaklar (genellikle yönetime müdahalede yetersiz kalan veya isteği olmayan ortaklar veya bunun için mali imkânları
da yeterli olmayanlar)
• Borç verenler (bankalar, tahvil sahipleri, bono sahipleri ve ticari
alacaklılar),
• Yöneticiler (genellikle büyük ortaklar tarafından seçilmişler),
• Çalışanlar,
• Müşteri ve tedarikçiler ve
• Devlet (alacağı vergi, vereceği teşvikler anlamında ve getirdiği düzenlemeler) olmak üzer altı taraf ortaya çıkmaktadır.
Şirketleşme ile birlikte şirketin çeşitli taraflarında yer alanların sahip oldukları bilginin farklılaşması (bir tür çarpık bilgi) temsilcilik sorununu yaratmaktadır. Örneğin sermaye sahipleri ile yöneticiler arasında, şirketi yönetenler ile
çalışanlar arasında veya şirketi yöneten büyük ortaklarla şirkete sermaye aktarmış olan ama yönetime katılmayan küçük ortaklar arasında söz konusu bilgi
farklılığı oluşabilmektedir. Hâlbuki iktisat literatüründe modeller esas olarak
tüm tarafların tam bilgiye sahip oldukları varsayımına dayanmaktadır (Stiglitz
2002). Ancak küçük bilgi farklılıklarının bile tarafların kararlarını etkilemesi
nedeniyle de bilgi sorunları etkinliği bozucu sonuçlar yaratabilmektedir.
Aynı şekilde işçi işveren ilişkilerinde de bir işi, iş sahibi adına ücreti karşılığı bir başkası (işçi-çalışan) yapmaktadır. Bahsedilen durumlarda iş sahibi-vekil ilişkisi ortaya çıkmaktadır. Tam bilginin varlığı hâlinde, çalışanlara
yaptıkları iş karşılığında, sözleşmelerinde yer alan miktarda ödeme yapılır,
eğer iş yapılmamışsa ödeme de yapılmaz.
Öte yandan iş sahibi tam ve eş anlı olarak sahip olamadığı bilgi yüzünden
vekilin faaliyetlerini doğrudan ve tam olarak kontrol edememektedir. Bu
nedenle de yanıltılması sorunu ortaya çıkmakta bu da taraflar arasında çıkar çatışmasını getirmektedir. İş sahibinin, vekili kontrol altında tutabilmesi
için gözetim (monitor) ve cezalandırma harcamaları yapması gerekmektedir
(Stiglitz 2002, Bulutay 2005).
Temsilcilik sorununun getirdiği maliyetlerden (agency costs) birincisi
doğrudan maliyetlerdir. Bu tür maliyetler vekalet verene (temsil edilene) çıkar (yüksek ücret ve benzeri ödemeler, özel uçakla yolculuk ve kral dairesinde konaklama gibi) sağlarken pay sahiplerine (veya iş sahibine) maliyet ola-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 43
42 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rak yansıyabilmektedir. İkinci tür maliyetler dolaylı olarak yansıyan maliyetlerdir. Bunlara örnek olarak da vekilleri gözetmek, kontrol etmek amacıyla
dışarıdan tutulan denetçilere ödenen ücretler (monitoring cost) sayılabilir15
(Ross, Westerfield and Jordan 1983:15).
Halka açık olarak adlandırılan şirketlerde pay sahipleri ile yöneticiler arasında yaşanan çıkar çatışmaları başka açılardan da tartışmaya konu olmuştur.
Bunlardan birisi ise halka açık şirketlerde yaşanan “pay sahipleri ile yöneticiler
çatışması” yüzünden ABD’de uzun yıllar ekonomide önemli roller üstlenen
halka açık firmaların giderek yıldızının söndüğünü ileri süren yaklaşımdır. Bu
yaklaşıma göre bu çatışmanın yarattığı maliyet ve etkinsizlikler, şirketlerin
halka açılmasını değil halka kapanmasını getirmektedir. Vekilleri gözetmenin
maliyetleri halka açılmanın yararlarından fazla ise şirketler halka açılmayı değil kapanmayı tercih edebilmektedirler (Jensen 1989).
1.3.3. Çarpık (Asimetrik) Bilgi
İktisat literatüründe çok uzun zamandan beri tartışılan çarpık bilgi kavramı,
Adam Smith’e kadar uzanmaktadır. Zaman içinde bazen örtük bazen de açıkça tartışmaların içinde yer almıştır. Adam Smith’in, Ulusların Zenginliği (1776)
kitabında bahsettiği “faiz oranları arttıkça en iyi borçlanıcıların piyasadan çekileceği” hususundaki tespiti, bu yaklaşımı (tersine seçimi) desteklemektedir
(Rosser 2003). Marshall (1890)’ın belirtmiş olduğu “işçilere yaptıkları iş başına ödeme yapılmasının zorluğunu, onların ne iş yaptığının kesin olarak tespit
edilmesinin imkânsızlığına” bağlaması ve “bilgi eksikliklerinin ekonomik analizi
çok karmaşık hale getiriyor olmasını” tespit etmesi de aynı kapsamda değerlendirilmektedir (Rosser 2003). Bazı değerlendirmelerde de fiyatların gerekli tüm
bilgiyi etkin olarak yansıtmadıkları dolayısıyla değerlendirmelerin bunu dikkate
alarak yapılması gerektiği vurgulanmaktadır (Bulutay 2003). Tam rekabet piyasalarında yapılan tanımlamalarda piyasaların bütün katılımcılarının tüm mallara dair bütün bilgilere sahip oldukları varsayılmaktadır. Bu durumun olmaması
hâlinde ise sistemin işlemesi ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır.
Piyasaların etkinleşmesinde önemli bir nokta olan çarpık bilgi, satıcının,
potansiyel alıcıya göre satılan şey konusunda (Lafgren, Persson and Weibull
2002) veya borçlanıcının kendi kredibilitesi hakkında borç verene göre daha
kapsamlı bilgiye sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
Tarafların farklı bilgiye sahip olması konusundaki en temel ve kapsamlı çalışma, Akerlof ’un 1970 tarihli meşhur makalesi “The Market for
Lemons”dur. Makalede, ikinci el araçların fiyatlandırılması süreci incelenmektedir. İkinci el otomobiller durumları tam olarak bilinemediği için “limon” olarak adlandırılmaktadır. İkinci el otomobil piyasasında, satıcının
15
Benzeri maliyetler ve sorunlar sadece şirketler için değil temsil ve vekil ilişkisinin olduğu her ortamda
söz konusu olabilmektedir.
otomobil hakkında potansiyel alıcıya göre her zaman daha çok bilgiye sahip
olması yüzünden kullanılmış otomobil piyasasında kaçınılmaz olarak çarpık
bilgi söz konusudur. Kullanılmış otomobilin düşük kalitede olması yüksek
ihtimal olduğu için de piyasalarda kullanılmış otomobillere düşük fiyat teklif
edilmekte bu da kaliteli araçların bu fiyatlarla piyasaya gelmesini engellemektedir. Dolayısıyla piyasada sadece “limonlar” kalmaktadır.
Akerlof ’un ileri sürdüğü “iyi otomobillerin piyasa dışına atılması sürecine” tersine seçim adı verilmektedir. Böylece alıcı, “iyi araç” almak isterken “limonlarla” yüz yüze kalmaktadır. Otomobil alıcısı limonlarda ortaya
çıkabilecek sorunlar nedeniyle bunu iskonto edecek şekilde fiyat teklif ettiğinde “güven eksikliğini” iskonto etmektedir. Grasham Kanunu olarak bilinen “kötü para iyi parayı kovar” kavramına çok benzeyen bu durum, kaliteli
araçların piyasadan çekilmesini getirmektedir. Söz konusu limon sendromundan kurtulmanın en önemli yolu, iyi bir repütasyon yaratmaktır. İşte bu
nedenle bazı firmalar garantili ikinci el otomobil sunmaktadırlar.
Çarpık bilginin varlığı, piyasaların işleyişini (Örneğin bankalar böyle
durumların üstesinden gelebilmek amacıyla kredi tayınlamasına başvurmaktadırlar.) bozmaktadır (Stiglitz ve Weiss 1981 ve Stiglitz 1993). Hatta
konu özellikle sermaye piyasalarında temsilcilik maliyetleri, manipülasyon
ve içeriden öğrenenlerin ticareti gibi sorunları doğurmaktadır. Eğer piyasaların katılımcılarının bilgi düzeyleri farklı ise ve/veya sözleşmelerin uygulatılmasının maliyeti yüksek ise çarpık bilgi sorunu daha da derinleşmektedir.
Çarpık bilginin doğurduğu bazı sorunlar şu şekilde sıralanabilir (Aras 2004):
• Beklenenden farklı risk durumundaki firmalara kredi verilmesi,
• Yatırımcının bilgiye sahip olması durumunda yatırım yapmayacağı şirkete yatırım yapması,
• İstenenden farklı risk grubundaki kişilerin sigortalanması (sigortalının kendisi hakkında sigortacıya göre daha fazla bilgiye sahip
olması, görece hasta olmaya eğimli kişilerin hastalık sigortası yaptırmak istemeleri),
• İşverenin beklediğinden farklı yetenekteki kişilerin istihdam
edilmesi,16
• Bilgisiz yatırımcının bilgiye sahip yatırımcıların bulunduğu piyasalarda hisse senedi yatırımı yapması şeklinde özetlenebilir.
Çarpık bilginin sonuçları iki şekilde ortaya çıkabilmektedir. Sözleşmenin/
işlemin yapılmasından önce ortaya çıkması hâlinde tersi seçim (adverse selection) olarak gündeme gelirken sözleşmenin/işlemin gerçekleşmesinden sonra
istismar riski (moral hazard) şeklinde gündeme gelmektedir (Aras 2004).
16
Bu durumun özellikle futbolcu transferlerinde sıkça yaşandığı ileri sürülebilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 45
44 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
1.3.3.1. Tersi Seçim
Sözleşmeye konu olacak olan işlemlerde, bir tarafın bilmediği ve/veya
saklanan (gizli) bir bilgi olması (hidden information) durumunda ortaya
çıkmaktadır. Gizli bilginin olmaması hâlinde yapılacak olanın tersine bir
seçim söz konusu olmaktadır. Özellikle finansal piyasalarda geleceğe yönelik işlemler nedeniyle gizli bilginin olmaması veya bütün bilginin tamamıyla bilinebiliyor olması gerekmektedir. Aksi takdirde hisse senedi yatırımcısı veya kredi (borç) veren, aksi durumda almayacağı kararı alabilmektedir.
Kredibilitesi olmayan (borçlarını ödeme kapasitesini yitirmiş) birisinin,
durumunu gizleyerek bir başkasından borç alması durumu, bu konuda
verilebilecek en iyi örneklerden birisidir. Tersi seçim (adverse selection)
yüzünden kredi verilmemesi gereken firmalara kredi verilebilecektir.
Finansal piyasalarda tıpkı diğer piyasalarda olduğu gibi iyi/kötü ayrımı
yapıldığı durumlarda iyinin iyi olmasının maliyetini ödemesi gerekmektedir. Bu ayrımın yapılamadığı durumlarda ise aynı “limon”larda olduğu gibi
firmaların ortalama kalitesini yansıtacak şekilde bir fiyat belirlenecektir.
Tüm firmalara ortalama bir fiyat sunulacağı için başarılı firmalar, olması gerekenin altında bir değerle yüz yüze kalacaklardır. Doğal olarak da
örneğin hisse senetlerine beklenenden düşük fiyat verilen firmalar piyasalara gelmeyecektir17. Ortalama kalitenin altındakiler ise gerçek değerlerinin üstünde bir fiyatlandırma ile fiyatlandırılacaklardır. Bu mekanizma
da sonunda kaynakların fon talep edenlere aktarılması sürecinin daha da
maliyetli (İyiyi aramak için işlem maliyetlerine katlanılacaktır.)18 olmasına
neden olacak ve piyasaların etkinliğini bozacaktır.
Sözleşme sonrasında bilgiye sahip olmayan taraf, gizli bilginin etkisinin ortaya çıkmasıyla zarar edecektir. Bu nedenle tarafların iyiyi/kötüyü
birbirinden ayırmaya yardımcı olacak ipuçlarına, sinyallere ihtiyaçları vardır. Bu sürecin mal piyasalarındaki tezahürü; garantiler, zincir işletmeler,
markalar, lisanslar, kalite standartları ve şeffaflıktır. Böylece üretici müşterilere, “ben bu kalitemle hep buradayım ve sattığım malın kalitesini ve
gerektiğinde de geri almayı garanti ederim” diyerek söz konusu sorunları
aşabilmektedirler.
Finansal piyasalarda ise çözümün ilk adımı, “bilginin tam ve zamanında
doğru olarak” aktarılmasının sağlanmasıdır.19 Bu durumun gerçekleşmesi ise
bahsedilen iskontonun düşük olmasını getireceğinden piyasaların etkin kaynak dağılımı yapması ve istikrar içinde çalışması mümkün olabilecektir. Dü17
Bazı zamanlarda iyi ve sağlıklı firmaların tam da bu nedenle halka açılmadıkları tespiti dikkate
alınmalıdır.
18
İyiyi tespit edebilmek için kaynak ayıranlar ise bedavacılık sorunu ile karşı karşıya kalacaklardır.
19
Tabii ki böyle bir durumda zımni olarak bilgiyi alan tarafın bu bilgiyi kullanabildiği varsayılmaktadır.
Kullanamayacak durumda olması hâlinde ise danışmanlık rolü üstlenen organizasyonlar bu bilgileri
değerlendirebilmektedirler.
zenleyici otoritelerin temel işlevlerinden birisi de budur. Fon talep edenlerin
kendileri hakkındaki tüm bilginin tam ve zamanında fon arz edecek olanlara
sunulmasının temin edilmesi bu kapsamda ele alınmalıdır.
1.3.3.2. İstismar Riski
Taraflardan birisinin sözleşme gereğince karşı tarafa verdiği sözün dışında
davranması durumunda ortaya çıkan bilgi çarpıklığı durumudur. Ahlaki risk
(moral hazard) olarak da adlandırılan bu risk işlemden sonra ortaya çıkmaktadır. Fon talep edenin, kendisine verilen fonları kredi/borç sözleşmesindeki
durumdan farklı bir şekilde kullanmasıdır. Ev almak üzere verilen kredinin at
yarışlarında kullanılması gibi bir durum söz konusu olguyu açıklayabilecektir.
İstismar riskinin ortaya çıkması, taraflar arasında “güven” sorunu yaratmakta, daha doğrusu var olan “güven”i yıkmaktadır. Güven sorununun yarattığı ilk problem işlem maliyetlerinin yükselmesidir. İstismara
bağlı güven sorununun yarattığı ikinci problem ise kredi tayınlamasıdır20.
Üçüncü problem ise kredi verenin kredi alanı sürekli olarak denetlemesidir. Son iki durumda da kaynakların etkin dağılımından uzaklaşılmaktadır.
Üstelik işlem maliyetlerinin artması da A.Smith’in belirttiği gibi faizlerin
yükselmesi sonucunu doğurmakta, bu da iyi firmaların piyasadan çekilmesini getirmektedir.21
İstismar riskinin en çok gündeme geldiği olgulardan birisi olarak, banka
mevduatlarına verilen devlet garantisi sayılabilir. Bahsedilen garantiler (bankaların yükümlülükleriyle devralınmasında ortaya çıktığı gibi), bankaların
kredi verirken projenin sadece olumlu yanlarına odaklanmasını, zararlı veya
olumsuz yanlarıyla ilgilenmemesini getirmektedir. Aynı şekilde söz konusu
garantiler, mudilerin de bankaları değerlendirmeden mevduatlarını en yüksek faizi veren bankaya yatırmalarıdır. Söz konusu garanti yüzünden iyi-kötü banka ayrımı ortadan kalkabilmektedir. Böylece risk gündeme geldiğinde
nihai yük toplum tarafından üstlenilmektedir. İstismar riskinin yukarıdaki
20
Kredi tayınlaması (credit crunch) kavramı, finansal piyasalarda borçlanmak isteyenlerin, cari faiz
oranından borç almaya hazır olmaları hâlinde borç vermek isteyenlerin (finansal kuruluşlar), borç
talep edenlerin borçlanabilecekleri miktarı kısıtlamaları durumu için kullanılmaktadır (Stiglitz ve
Weiss 1981). Bu durumda kredi tayınlamasından bahsedilmektedir. Ödünç verilebilir fon havuzu,
tayınlama ile daha çok sayıda fon talep eden birime kredi olarak verileceğinden dolayı birim başına
daha az kredi verilmektedir. Böylece banka, kredi alanların sayısını artırarak geri dönmeme ihtimalini
azaltmaktadır. Bir anlamda miktar kısıtlaması ile portföy çeşitlemesi yapmaktadır. Ancak bu kısıtlama
yüzünden kaynak talep eden ekonomik birimlerin istediğinden daha düşük hacim-lerde kaynak
bulabileceklerdir. Bankalar Kanunu’nun 11’inci maddesinde (genel kredi sınırlamaları) belirtilen
herhangi bir ekonomik birime verilebilecek olan kredilerin (ve kredi benzerlerinin), o bankanın öz
kaynaklarının %25 ile sınırlandırılmış olması, bu kapsamda değerlendirilmelidir. Özellikle uluslararası
bankaların tek başlarına düşen riskleri azaltmak amacıyla kullandıkları sendikasyon süreci ise bu
mekanizmanın kullanımında bir tür risk dağıtımıdır.
21
Tarafların birbirine olan güvenin zedelenmesi hali için iyi bir örnek, doktor ile hastası arasındaki
ilişkidir. Hastanın doktoruna olan güveninin zedelenmesi hâlinde hasta yeni bir doktor ve yeni tahliller
peşinde koşmakta, bu ise tedavi maliyetlerini katlamaktadır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 47
46 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
şekilde, kârın başkasına, maliyetlerin bir başkasına (genellikle kamuya) yüklenmesi, kapitalizmin temel mantığı sayılabilecek olan “kârın ve zararın girişimcinin olması” hususunun ortadan kaldırılmasını getirmektedir. Doğal
olarak bu durum, bedavacılık olarak adlandırılabilecek bir ortamın gelişmesine katkıda bulunmaktadır.
Finansal sistem, gerek düzenleyici otoritelerin uygulamaları, denetimleri
ve düzenlemeleriyle gerekse finansal aracıların fon aktarım sürecinde bilgi
üretmeleri (istihbarat ve araştırma bölümleri) ile bu tökezlemeleri ortadan
kaldıracak, en azından azaltacak mekanizmalara sahiptir. İstismar riski tartışılırken dikkat edilmesi veya tartışılması gereken kapsamlı bir nokta da istismar
riskinin gündeme gelmesi hâlinde üstlenilecek olan maliyetlerdir. Söz konusu riski doğuran ve sözleşmenin gereğini yerine getirmemekten dolayı ortaya bir maliyet çıkmaktadır. Ceza veya tazminat vb. gibi de olabilecek olan bu
maliyete karşılık kazanılabilecek olan meblağ arasındaki ilişki, istismar riskini
olumsuz yönde etkileyebilecektir. Finansal sistemler, bu nedenle söz konusu
istismarları cezalandırmak ve/veya bu kapsamdakileri kara listeye alarak dışlamak yoluna da gitmektedir. Bankalar tarafından hazırlanan kara listelerin en
azından bir kısmı, bu kapsamda değerlendirilebilir.
1.3.4. Çarpık Bilgi Sorununun Çözüm Yolları
Finansal aracın (sözleşmenin) taraflarının aynı düzeyde bilgiye sahip
olmamaları, bir yandan tersi seçim ve istismar riskine yol açarken (Mishkin 2006:260-261) bir yandan da piyasaların vazgeçilmezi olması gereken
“güven” unsurunu da ortadan kaldırmaktadır. Eksik bilgiye sahip olan veya
olduğunu sanan taraf (genellikle finansal sözleşmeyi satın alan), bu eksikliğinin yarattığı sorunlardan (risklerden) kurtulabilmek veya yaratacağı sorunları en aza indirebilmek amacıyla beklentilerini yükseltmekte veya ilave
güvenlik tedbirleri istemekte ve fiyatların indirilmesini talep etmektedir.
Daha da ötesi piyasalara gelmeyebilmektedir. Bu da doğal olarak fon aktarım maliyetlerine yansımakta, piyasaların etkinliğini azaltmakta ve sermaye
birikimini engellemektedir.
Çarpık bilginin yarattığı sorunlar, finansal piyasalarda kamu düzenlemelerinin temel hareket noktalarındandır. Bu kapsamda konuya yönelik olarak altı
temel düzenlemeden bahsedilebilir (Mishkin2006:260-285). Söz konusu düzenlemelerin hareket noktaları, nihayetinde devletin finansal piyasalara müdahalesinin gerekçelerini oluşturmaktadır. Söz konusu düzenlemeler arasında;
1. Tasarruf sahibinin (tüketici, yatırımcı ve müşteri) korunmasına yönelik tedbirler (sigorta mekanizmaları, yatırımcıyı koruma fonları),
2. Bankaların (aracı kurumların/yatırım bankalarının) sahip olabilecekleri varlıklar konusunda (kredi) kısıtlamalar,
3.
4.
5.
6.
Sermaye düzenlemeleri (sermaye yeterlikleri),
Yetkilendirme (lisanslama) ve verilen lisansların gereği denetim yapma,
Kamunun aydınlatılması,
Piyasa kurumları arasında yıkıcı rekabetten korunmak amacıyla
çeşitli kısıtlamalar sayılabilir.
1.3.4.1. Tersi Seçim Durumunda
Tersi seçime yol açan çarpık bilginin bozucu etkilerini en aza indirmek
üzere geliştirilebilecek olan mekanizmalar, düzenlemeler ve tedbirlerin esasını tam ve doğru bilginin artırılması ve tasarruf sahibinin kolaylıkla ulaşımına sunulması oluşturmaktadır.
1.3.4.1.1. Bilginin Üretimi ve Satılması
Bir sonraki alt bölümde tartışılacağı gibi finansal aracıların varlığı, finansal piyasalarda çarpık bilgi sorununun yarattığı problemleri çözümlemekte veya en azından azaltmaktadır. Finansal aracıların fon arz eden tasarruf
sahiplerini, fonlarını kullanan yatırımcılar hakkındaki bilgilerle donatmaları veya bu bilgileri onlara sunmaları, bahsedilen açıdan değerlendirilebilir.
Karara mesnet oluşturacak bilginin tam ve zamanında karar verecek olana
sunulması, onun kararlarının sağlıklı olmasını ve tersi seçimi doğurmadan
verilmesini getirmektedir.
Gerekli bilgiyi fon talep eden şirkete; aracı kurumlar, danışmanlık şirketleri,
bağımsız denetim ve derecelendirme kuruluşları ve basın sağlayabilmektedir.
TABLO:1.2- ÇARPIK BİLGİ SORUNLARI VE ÇÖZÜM ARAÇLARI
Çarpık Bilgi Sorunu
Çözüm Araçları
Tersi Seçim
Bilginin özel üretimi ve satışı
Bilgiyi artırmak üzere düzenleme
Finansal aracılık
Teminat ve öz sermaye
İstismar Riski
Hisse Senetlerinde
(Temsilci/ Ortak Sorunu)
Bilgi üretimi ve gözetim
Bilgiyi artırmak üzere düzenleme
Finansal aracılık
Borç sözleşmeleri
Borç Sözleşmelerinde
Öz sermaye ve teminat
Sözleşmelerin yaptırımının sağlanması ve
gözetimi
Mali aracılık
Kaynak: Mishkin 2006:187
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 49
48 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kredi verirken, kredi talep (cari ve potansiyel) eden kişiler ve firmalar
hakkında gerekli bilgiyi toplamalarına yönelik (istihbarat) çalışmaları, elde
edilen bilgilerin depolanması, işlenmesi, bilgi üretiminin sağlanması, bankaların ve diğer finansal aracı kurumların temel fonksiyonlarındandır. Bankalar, bu edindikleri bilgilere dayanarak oluşturdukları raporlar yoluyla kredi
taleplerini değerlendirirken aracı kurumlar da bu bilgilere dayanarak aracılık yüklenimi, müşterilerine yatırım danışmanlığı, onların sermaye piyasası
aracı alım satım kararlarına danışmanlık yapmaktadırlar.
Finansal piyasalarda bilgi üretilmesine yardımcı olan bir başka kurum da
derecelendirme kurumlarıdır. Kaynak talep eden firmaların borçlanmalarına karşı doğacak yükümlülüklerini karşılama düzeylerini tespit etmeye yönelik olarak faaliyet gösteren derecelendirme kuruluşları, firmalar hakkında
topladıkları bilgileri satmaktadırlar. Müşterileri de bu bilgilere dayanarak
kredi verecekleri veya hisse senetlerine yatırım yapacakları şirketler hakkında kararlarına dayanak oluşturacakları bilgilere ulaşmış olurlar.22
Derecelendirme (rating) firmaları, borçlanmak (veya menkul kıymet ihracı yoluyla kaynak bulmak) isteyen firmaların borçlarının anapara ve faizlerini zamanında ödeyip ödeyemeyeceklerini değerlendirerek onlara bir
not vermekte ve böylece derecelendirmektedirler. Bir zamanlar derecelendirmeyi fon talep eden firmaya kaynak aktaracak olan kurum ve kuruluşlar
yaptırırken zaman içinde derecelendirmenin fon talep eden firmalarca yaptırılması uygulaması yaygınlık kazanmıştır.
Ancak bilgi bir kez üretilip piyasaya verildikten sonra ve özellikle de bilginin bir başkasına verildikten sonra elinizdeki bilginin azalmaması özelliği
yüzünden o bilgiyi para vererek alanlar bunu arkadaş, eş dost çevreleriyle
paylaşma yoluna gitmektedirler. Bu da doğal olarak, bilgi üreten firmaların
yeterince kazanç elde edememelerine ve zaman içinde de bu “bedavacılar”23
yüzünden bilgi üretimi ve satışı teşvik edilememekte aksine cezalandırılmaktadır.
Bilgiyi satın alarak kullanan yatırımcının davranışları, başkaları tarafından takip edildiğinde de bilgiye ücret ödeyerek sahip olan kişinin bu avantajı
kullanmasına imkân kalmamakta, daha sonra bu bilgiye olan talebini ortadan kaldırmaktadır. Çünkü yatırımcı, bilgiye yaptığı ödemenin getirisinden bedavacılar yüzünden yararlanamamaktadır24. Bu da kendi içinde bilgi
üretimi sürecinin zayıflamasına yol açmaktadır. Çünkü böyle bir ortamda,
ücretli bilgiye olan talep azalacaktır. Nihayetinde ele alınan bu süreç, bil22
Derecelendirme kurumları için bu çalışmanın 7. bölümüne bakılabilir.
23
Bedavacılar olarak adlandırılan bu kesimler “başkalarının belli bir ücret ödeyerek edindikleri bilgileri
herhangi bir ücret ödemeden kullanarak avantajlarından yararlananlardır.”
24
Bilgiye sahip olduğu bilinen bir yatırımcı, davranışlarının takip edildiğini bilmesi durumunda konuyu
manipülasyon amacıyla da kullanabilecektir. Her ne kadar manipülasyon yasalar gereği suç olsa da
bedavacıların manipüle edilmesi de ihtimal dâhilindedir.
gi üreten firmaların piyasadan çekilmelerine yol açacaktır. Dolayısıyla bilgi
üretimi ve satışı imkânı, çarpık bilgi sorununun çözümüne katkısı beklendiğinden düşük olmaktadır.
1.3.4.1.2. Kamu Düzenlemesi
Bedavacılığın bilgi üretimi sürecine vuracağı (vurduğu) darbe yüzünden
piyasanın çarpık bilgi sorununu kendisinin çözmesi beklenmemektedir. Bilginin piyasalar açısından öneminden hareketle de kamu (düzenleyici otoriteler) iki tedbir alabilmektedir.
Birinci tedbir; kamunun firmaları iyi/kötü, başarılı/başarısız olarak ayrıştırarak fon talep eden firmaları listelemesidir, derecelendirmesidir. Ancak
bu durum, çeşitli düzeylerde tartışmaya açıktır. Çünkü kamunun böyle bir
derecelendirmeyi yapabiliyor olması, yapabilmesi hem kendi içinde oldukça
problemli bir duruma yol açmakta hem de kamunun da yanlış yapabileceği
ihtimalini ortadan kaldırmamaktadır. Tabii ki bu noktada ortaya çıkabilecek
olan politik baskı veya yönlendirmeler de dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.
Türk sermaye piyasasını düzenleyen Sermaye Piyasası Kanunu, 1981 yılında çıkarıldığında halka arzlar “izin” sistemi üzerine inşa edilmişti. Yasaya
göre menkul kıymet ihracı yoluyla halktan para toplayacak olan ortaklıkların SPK’dan izin almaları gerekiyordu. Her ne kadar halka arz için çıkarılan
izahname ve sirkülerlerin üzerinde “Bu izin kamunun bu ihraca tekeffülü
(garantisi) anlamına gelmez” ibaresi bulunuyorsa da bu yaklaşımın özünde yukarıda ele aldığımız sakıncaları da içinde barındırdığı ileri sürülebilir.
Çünkü kamu halka arzlara izin verdiği için yatırımcıya açıkça olmasa bile
“ben bunlara izin verdim, sen istediğini alabilirsin” yönlendirmesi gündeme
gelmektedir. Daha da ötesi “izin sistemi” halka arzlarda kamunun sorumluluğunu getirebilirdi.
İkinci tedbir ise devletin sermaye piyasası araçlarının ihracında firmaları
“yeterli, doğru ve zamanında” bilgi açıklamaya zorlamak olarak gündeme
gelmektedir. Böylece yatırımcılara kendilerinin iyi/kötü, başarılı/başarısız
firma ayrımı yapabilecekleri bilginin sunulmasının temin edilmesi amaçlanmaktadır. Sermaye Piyasası Kanunu’nda 1992 yılında yapılan değişiklerle gündeme getirilen “kamunun aydınlatılması ilkesi” işte bu kapsamda ele
alınabilir. 2012 yılındaki değişiklikte de benzeri yaklaşıma devam edilmiştir.
Çarpık bilgi sorunu kamu düzenlemeleri ile azaltılabilmektedir. Ancak
tümüyle ortadan kaldırılması mümkün olamamaktadır. Çünkü örneğin halka arz standartlarını karşılamayan firmalar veya kredi koşullarını sağlamayan firmalar kendilerini bu standartları veya koşulları sağlıyormuş gibi göstermek isteyecekler ve buna yönelik olarak tedbirler alabilecekler, yanıltıcı
bilgi vermek isteyebileceklerdir. Böylece ihraç edilen menkul kıymetin fiyatı
yükselecek, firmaya daha çok sermaye daha düşük maliyetle girebilecektir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 51
50 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bu nedenle 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 6’ncı maddesi, kıymetlerini halka arz edecek olan ortaklığın izahnamesinin incelemesi sonucunda “izahnamede yer alan bilgilerin tutarlı, anlaşılabilir ve Kurulca belirlenen izahname standartlarına göre eksiksiz olduğunun tespiti hâlinde” Kurulun izahnameyi onaylamasını tanımlamıştır. Ancak izahnamedeki “yanlış
yanıltıcı ve eksik bilgilerden kaynaklanan zararlardan ihraççılar” sorumlu
tutularak bilgilerin doğruluğu teminat altına alınmaya çalışılmıştır.
Basel II’de, bankaların kredi verdikleri firmalara ilişkin derecelendirme,
bağımsız denetim raporu gibi bilgileri isteyecek olmaları da bu kapsamda
sayılabilir.
1.3.4.1.3. Finansal Aracılık
Bankaların ve diğer finansal kuruluşların fon talep eden firmalar konusunda (tabii ki fon arz edenler konusunda da) özellikle kredi riskleri konusunda bilgi üretebilecek uzmanlığa sahip olmaları, onların iyi-kötü firma
ayrımı yapabilmelerini getirmektedir. Finansal aracılıkların gelişmesiyle birlikte fon aktarımında iyi-kötü ayrımı daha sağlıklı yapılabileceğinden ekonomiye yapılacak katkının boyutu artacaktır.25
Kaynak talep edenler hakkındaki bilgi miktarı arttıkça doğal olarak kaynakların aktarım maliyetleri düşecek ve dağıtımı da etkinleşecektir. Finansal
aracı kurumlar bilgi hacmini artırarak fon aktarımının etkinliğini artırmaktadırlar.
Finansal aracılık sisteminin tersi seçim sonucunda bir kurumun altından
kalkamayacağı yükleri üstlenerek, tüm sistemi sistemik bir riskle yüz yüze
bırakmasının önüne geçilmesi açısından geliştirdiği bir korunma mekanizması da sendikasyon kredileridir. Söz konusu kredilerde birden fazla finansal kurum, bir kredi işlemine taraf olarak, bir kurum başına düşen riskleri
azaltmaya çalışmaktadırlar.
1.3.4.1.4. Teminat (Garanti) ve Öz Sermaye
Finansal aracılar, borç verirken çarpık bilgi sorunları nedeniyle çıkabilecek olan “geri ödeyememe” riskini ortadan kaldırabilmek amacıyla
“teminat” uygulamasına yönelmektedirler. Borç alanların, aldıkları borç
25
Bu noktada sorulabilecek olan bir soru, bankaların veya aracı kurumların kendi grup şirketleri
konusunda daha az incelemeci olmalarının nedenidir. Finansal kurumların kendi grup şirketleri
konusunda “az incelemecilik”ten doğabilecek sorunları azaltmak amacıyla ve/veya gruba dâhil
olmayan firmaların kaynaklara ulaşımının engellenmemesi anlamında yasalarda ve düzenlemelerde
çeşitli tedbirler alınmıştır. Örneğin Bankalar Kanunu’nda, grup şirketlerine verilebilecek krediler
hakkındaki kısıtlamalar ile aracı kurumların kendi grup şirketleriyle olan ilişkileri nedeniyle
oluşan alacaklarının sermaye yeterliği tabanında negatif olarak ele alınmış olması bu çerçevede
düşünülmelidir. 1999-2001 Krizi’nde bankalar ile grup şirketleri arasındaki kredi ilişkisi önemli bir
sorun olarak gündeme gelmiştir.
karşılığında gösterebildikleri teminatların artmasına paralel olarak, borç
verenlerin verdiklerini geri alamama riskleri azalacağından, kredi vermek
isteyenler ya büyük firmalara ya da öz sermayesi veya gayrimenkulü çok
olan firmalara yönelmektedirler (Cho 1986 ve Soydemir 1994). Bu eğilim,
kredi mekanizmalarından daha çok büyük firmalar ile ipotek verme kapasiteleri yüksek olan firmaların yararlanmalarını ve dolayısıyla da küçük
firmaların bir şekilde piyasalardan yeterince yararlanamamaları sonucunu
doğurmaktadır.
Kredi verilecek firmaların öz sermayesinin yüksek olmasının istenmesinin altında yatan bir çarpık bilgi sorunu da firmaların sahip oldukları sınırlı sorumluluk ilkesidir. Söz konusu ilkeye göre sermayedarlar şirketin
kârlılığından (Borçlanarak bu kârlılığı artırabilirler.) yararlanacaklar ama
iflası hâlinde ise sadece taahhüt ettikleri sermayeyi kaybedeceklerdir. Bu
nedenle de kâr sonsuza giderken zararın maksimum boyutu koydukları sermaye kadar olacaktır. Bu durum doğal olarak riskli kararları artırabilecektir.
Finansal aracılar işte bu nedenle kredi verecekleri şirketlerin öz sermayelerinin yüksek olması şartını gündeme getirerek kredi alan şirketin ortaklarının
da şirketin iflası hâlinde kayıplarının yüksek olmasını, bir anlamda da “canlarının acımasını” ve bu nedenle de seçimlerini (risk tercihlerini) yaparken
gerekli özeni göstermelerini istemektedirler. Bu nokta, düzenleyici otoriteler
ve yasalar tarafından da istenmektedir. Öz sermaye ile kaynak temin edilmesi (yani firmaya yeni ortak alınması) yoluna başvurulması hâlinde bu sorunlarla karşılaşılmamaktadır.
1.3.4.2. İstismar Riskinin Çözümü
İşlemin yapılmasından sonra ortaya çıkan istismar riski, çeşitli nedenlerle işleme neden olan sözleşme ve/veya bilgilerin dışında davranış olarak
tanımlanmıştı. Oluşan risk, finansal piyasaların doğrudan veya dolaylı piyasalarında farklı şekillerde ortaya çıkabilmekte, hatta doğrudan piyasaların borç ve hisse senedi alt piyasalarında farklılaşabilmektedir (Mishkin
2006:172-189).
1.3.4.2.1. Hisse Senetleri ile Finansman Durumunda
Sorunun temel kaynağı, hisse senedi ihraç eden firmanın sahipleri ile yöneticileri arasındaki bilgi farklılığından doğan temsilcilik sorunlarıdır.
Yöneticilerin kendi çıkarlarını ençoklamak yerine ortakların çıkarlarını
ençoklamaları arasında farklılık vardır ve yöneticiler kendi çıkarlarını tercih
edebilmektedirler. Ortakların sermayelerini farklı şirketlere yatırıp portföy
dağılımı yaparak kârlarını ençoklayabilme imkânlarının yöneticilerde olmaması (insan sermayelerini genellikle tek bir şirkete yatırmaları) bu tür çeliş-
52 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
kinin de temelini oluşturmaktadır (Jensen 1989). Söz konusu durumun ortaya çıkma olasılığı, yöneticilerin (içeriden olmaları) ortaklardan daha fazla
bilgiye sahip oldukları durumlarda ortaya çıkmaktadır.
Sorunun çözüm yollarının başında “bilgi üretimi ve paylaşılması”, “firma
faaliyetlerinin gözetilmesi”, “firmanın denetlenmesi” gibi tedbirler gelmektedir. Bilgi olmadan gözetimin de olamayacağı noktasından bakıldığında,
gözetim için düzenli ve belirli standartlarda bilgi üretimi öne çıkmaktadır.
Ancak gözetim ve denetim kendi başına ciddi maliyet unsurudur.
Firmanın denetlenmesi konusunda dört tür denetimden bahsedilebilir.
Bunlardan birincisi, firmanın kendi elemanları aracılığıyla gerçekleştireceği iç
denetimdir. İkinci tür denetim, denetim kurulu üyelerinin ortaklar adına yaptığı denetim iken üçüncü tür denetim de bağımsız dış denetim firmalarının
yapacağı denetimlerdir. Dördüncü tür denetim ise kamunun denetimidir.
İç denetimlerde, iç denetimi yapan uzman ile yöneticiler arasındaki ilişki
denetimin sonuçlarını etkileyebilecektir. Dış denetimde ise denetim firması ile firma yönetimi arasında benzeri bir ilişki söz konusu olabilir. Örneğin Enron örneğinde buna benzer bir sorun yaşanmıştır (Healy and Palepu
2003, Akyüz A 2002a).
Her ne kadar temsilcilik problemi içinde tam olarak yer almamış olsa da
tartışılması gereken bir başka husus da büyük ortak - küçük ortak ilişkisidir.
Çünkü büyük ortakların şirket üzerindeki etkisinin daha fazla olduğu düşünülürse bu çatışmanın çıkma ihtimali yok varsayılamaz. Yine çıkış yolu “bilgi üretimi” ve tüm ortaklara eşit davranılması konusundaki yapılanmasıyla
“kurumsal yönetişim”dir.
İstismar riskinin ortadan kaldırılmasında ikinci olarak, tersi seçime benzer şekilde kamunun düzenlemeleri gelmektedir. Kamunun düzenlemeleri
kapsamında ele alınan noktalar ise hisse senedi ihraç eden firmaları mümkün olduğunca çok bilgiyi, belli standartlar çerçevesinde ve belli süreçler
içinde kamuya duyurma zorunda bırakmaktır.
Özel hallerin kamuya duyurulması ile ortakların veya tahvil vb. menkul
kıymet sahiplerinin, yatırım yaptıkları şirketin durumunda kendi kararlarını etkileyebilecek konularda cari bilgiye ulaşmalarının sağlanması amaçlanmaktadır. Bu düzenlemeye göre şirketin menkul kıymetlerinin fiyatlarını
etkileyen gelişmelerin ortaya çıkması durumunda en kısa yoldan yatırımcıların bilgilendirilmeleri gerekmektedir.
Kamunun aydınlatılması ilkesinin bir unsuru olarak geliştirilen muhasebe standartları, periyodik raporlama ve bağımsız dış denetim uygulamalarının temel ekonomik mantığı bu noktada yatmaktadır. Amaç yatırımcıya aktarılan bilginin hacmini artırmak, doğruluğunu geliştirmek, aynı zamanda
sürekliliğini ve standardını sağlamak olmuştur.
Üçüncü mekanizma ise daha çok girişimciliğin desteklenmesi süreçlerinin bir parçası olan risk sermayesi yapılanmalarıdır. Risk sermayesinde
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 53
sermaye tedarik edenler, yönetim kurullarına kendilerinin temsilcisini dâhil
ederek bu problemi kontrol etmeye çalışırlar (Soydemir 1994).
Dördüncü çözüm mekanizması ise kurumsal yönetişim süreçlerinin ön
plana çıkarılmasıdır. Böylece yöneticiler ve büyük ortakların; küçük ortaklar,
borç verenler ve diğer menfaat sahipleri aleyhine davranmamaları desteklenmiş olmaktadır.
1.3.4.2.2. Borçlanma ile Finansmanda Durumunda
Borçlanma araçlarına yatırım yaparak fon ihtiyacı içindeki firmaya
kaynak aktarmış olan yatırımcılar, bu borç verme işleminden dolayı vadesinde faiz ve anaparalarını geri alacaklardır. Ancak bu kaynakları kullanan
firma, büyük ihtimalle faizin üzerinde kazanç elde edecektir (kaldıraçtan
yararlanma). Zaten bu nedenle borç almıştır. Firmanın borçlanma dolayısıyla kaybedeceği (maliyeti) alt sınır, anapara ve faiz oranıyla belirlenmektedir. Ama kazanabileceği konusunda ise limit bulunmamaktadır. İşte
bu sorun, borçlanma araçlarıyla finansmanda doğabilecek olan istismar
riskinin temelini oluşturmaktadır. Firma, bir kez borçlandıktan sonra kaynaklarını son derece riskli projelere yönlendirerek kazanç imkânlarını artırmaya çalışabilir.
Soruna üretilen çözümler üç yoldan ele alınmaktadır. Birinci olarak
ele alınan yönteme göre borç alanların belli boyutlarda öz sermayeye ve
yeterli boyutlarda teminata sahip olmaya zorlanmalarıdır. Öz sermaye
arttıkça, riskli yatırımlar sebebiyle herhangi bir sorun ortaya çıktığında,
firma sahiplerinin de elinin taşın altında olması amaçlanmaktadır. Bu
nokta, bankacılık sektöründe kredi verirken çeşitli boyutlarda öz sermaye aranmasının gerekçesini oluşturmaktadır. Tahvil ihraçlarında da geçmiş yıllarda kâr yapmış olunması durumunda limitlerin artırılmasındaki
amaç da budur.
Bu başlık altında teminat alınmasından da bahsedilebilir. Teminatlar, borçlunun borcunu yerine getirmemesi hâlinde alacaklının başvuracağı bir kaynaktır. Teminatların yüksekliği, borçlunun riskli projelere
yönelmesini caydırıcı bir etki yapacak, aynı zamanda borç verenlerin
alacaklarını zamanında tahsil etmelerini kolaylaştıracaktır. Ele alınan bu
nokta, bazı yazarlar tarafından bankacılığın niçin oturmuş ve görece
büyük firmalara kaynak aktardığının bir açıklaması olarak kullanılmaktadır (Cho 1986).
Borçlanma hâlinde ortaya çıkabilecek istismar risklerinin üstesinden gelmek amacıyla alınabilecek üçüncü tedbiri ise finansal aracılık mekanizmaları oluşturmaktadır. Çünkü sözleşmeler, borç alanı her zaman bahsi geçen
riskli tavırları almaktan alıkoyamayacak ve bir yerlerde bazı açıklar kalabilecektir. Bu nedenle sözleşmelerin gözetilmesi gerekmektedir. Ancak her
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 55
54 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
gözetim süreci kendi içinde hem maliyet hem de bedavacılık problemlerini
gündeme getirmektedir. Örneğin bir bankanın A’ya kredi vermesi onun mali
durumu hakkında başkalarına belli bir fikir verebilir. Bu da konu hakkında
hiç harcama yapmadan başkalarını takip ederek yatırım yapmak isteyenlerin (bedavacıların) yolunu açabilir. Finansal sistemler, bu tür bedavacılığın
çözümünü de özel borçlar vererek çözmektedir.
Tabii ki bu noktada vurgulanması gereken bir nokta da büyük boyutlu
kredilerin tek kalemde verilmemesi ve işin gidişatına göre parça parça verilmesinin, bir anlamda istismar riskine karşı alınmış bir tutum olduğudur.
Benzeri şekilde uluslararası finansal kuruluşlardan IMF’in kaynak aktarırken
“birinci dilim”, “ikinci dilim” aktarım için gelip o ülkelerin verdikleri sözleri
izlemesi de bu kapsamda değerlendirilebilir.
Borçlanma durumunda da ortaya çıkan sorunların çözümlenebilmesi
için borç verenlerin yeterli bilgiye zamanında ulaşmalarının sağlanması ve
kimi zaman da firma yönetimlerine müdahil olabilmeleri konularında kurumsal yönetişim ön plana çıkmaktadır.
1.4. Finansal Piyasaların Ekonomik
Fonksiyonları ve Büyüme
Araştırmacılar, finansal sektörün ekonomik büyümeye katkısı hakkında fikir birliğine sahip değildirler. Bazı yazarlar, konuyu dikkate almazken
J.Robinson gibi iktisatçılar, finansmanın reel sektördeki gelişmeleri takip
ettiğini vurgulamaktadırlar (Levine 2004). Finansal sistemin gelişmesinin
ekonomik büyümeye yol açacağı görüşüne karşı olan bu yaklaşım taraftarlarına göre ekonomi büyüdükçe finansal gelişme/derinleşme için talep
yaratacak ve dolayısıyla finansal sistem de bu talebi takip edecektir (Demetriades and Khaled 1996). Finansal sistem bir şekilde reel üretimin artışına veya kısıtlanmasına neden olur. Dolayısıyla bu yaklaşımda girişimcilik
önden giderken finans onu takip eder (Patrick 1966). Gelişmekte olan ülkelerde finansal kurumların olmamasının temel nedeni onların hizmetlerine ihtiyaç duyulmamasıdır. Öte yandan finansal kuruluşların ve finansal
araçların yaratılması, girişimcilerin bunları kullanarak (kaynakları geleneksel sektörlerden modern sektörlere kaydırması ve modern sektörlerdeki
girişimciliği teşvik etmesi) adım atmasına yardımcı olabilecektir (Patrick
1966). Akyüz (1980:232–233), kaynak aktarım sürecinde sektörel dengelerin bozulmamasına dikkat edilmesi gündeme getirilmiştir. M.Miller gibi
yazarlar ise finansal piyasaların ekonomik büyümeye oldukça önemli katkı
yaptığını vurgulamışlardır (Levine 2004). Derinleşen finansal piyasalar ise
hem kurumsal ve piyasa çeşitliliği anlamında hem de araçlar anlamında
sayı ve hacim olarak artışı göstermektedir. Bunların varlığı ise yukarıda ele
aldığımız şekilde likiditenin artışını ardından da tasarrufların hareketlenmesini ve nihayetinde ise kaynakların etkin dağılımını getirmektedir (Gurley and Shaw 1967, McKinnon 1989, Goldsmith 1969). Levine, Loayza ve
Beck (1999)’de de benzeri çalışmalar yapılmış ve Goldsmith’e paralel ilişkiler kurulmuştur. Levine, Loayza ve Beck (1999), 74 ülkenin verilerinden
hareketle yaptıkları çalışmalarda, finansal aracılığın ekonomik büyüme üstündeki etkisinin varlığını göstermişlerdir.26
Öte yandan finansal aracılığın gelişmesini, hukuk sistemleri ile muhasebe standartlarının önemli ölçüde etkilediği de ortaya konulmuştur (La Porta
ve diğerleri. 1998).
Finansal sistemin istikrarlı bir şekilde işlemesi, fonların alternatif kullanım alanları arasında daha etkin dağılmasını sağlamakta, artan güven nedeniyle de giderek azalan risk primi eklenmesi sebebiyle ekonomik kalkınmaya
ve büyümeye oldukça önemli katkılarda bulunmaktadır.27
Finansal piyasaların ekonomik büyümeye katkısı veya etkileşimi konusunu ele almadan önce fon talep ve arz edenlerin gerekçeleri tartışılacak, daha
sonra da finansal sistemin tasarrufları ve yatırımları ve dolayısıyla ekonomik
büyümeyi etkilemesi çeşitli alt başlıklar altında ele alınacaktır.
1.4.1. Finansal Piyasalar ve Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişki
Çalışmamızın bu bölümünde finansal sistemin ekonomik büyümeyi etkileyen unsurları özetlenecektir. Bu çerçevede finansal piyasaların ekonomiye katkılarına göz atılmasında yarar vardır.
1) Ödemelerin Yapılmasının Sağlanması ve Değişimin Kolaylaştırılması: Finansal sistem, ekonomi içindeki parasal işlemleri ve ödemelerin
yapılmasını kolaylaştırmaktadır. Ülkenin veya dünyanın başka coğrafya26
Ekonomik kalkınma sürecinde kültürün rolü, çeşitli tartışmalara ve araştırmalara konu olmuştur.
Tabellini (2005)’e göre informal bir kurum olan kültür, en az resmi kurumlar kadar tarihi sürecin
bugünkü ekonomik performansa katkısını açıklamaya çalışmaktadır (Gülcan 2008). Şirketleşme de
işbirliği yapılması yaklaşımıyla bir şekilde kültür başlığı altında ele alınabilmektedir.
27
Finansal istikrar için üç koşulun bir arada varlığından bahsedilmektedir. Bunlardan birincisi, firma
düzeyinde sağlam bir liderlik (iyi kurumsal yönetişim, yönetici ve idarecilerin yetenekli ve tecrübeli
olması, uyumlu strateji ve iş planı, sorumluluk ve hesap verebilirlik arasında net çizgiler) olarak
tanımlanmaktadır. İkincisi ise güçlü sağduyulu düzenleme ve denetim şeklinde vurgulanırken üçüncü
koşul da etkin piyasa disiplininin (piyasa katılımcıları firma hakkında tam zamanlı, anlamlı ve doğru
bilgi ile donatıldıkları takdirde yatırım yapmaya, kredi verip vermemeye karar verebilirler; böylece
şirket yönetim kurullarının şirketlerini sağlam bir şeklide yönetmelerini sağlarlar. Piyasa disiplininin
etkin olması için kamunun aydınlatılması, muhasebe standartları ve sağlıklı hukuk sistemi ile
desteklenmesi şarttır) hâkimiyeti olarak vurgulanmaktadır. Öte yandan finansal istikrarın temini
için firmanın amaçlarının yerine getirilebilmesine yönelik olarak sıkı bir şekilde yerine getirilen iç
kontrol ve etkin risk yönetim sistemine ihtiyaç bulunmaktadır. McDonough (2002); finansal istikrarın
en büyük düşmanının güven kaybı olduğu söylenebilir. Güvenin oluşmasında temel noktayı güvenilir
bilgi meydana getirmektedir. Bu durumda güven unsurunun gelişmesi “şeffaflığa” bağlıdır. Şeffaflık
düzeyi arttıkça ekonomide iş yapmak, tarafların birbirine olan güvenin artması yüzünden daha kolay,
daha az maliyetli dolayısıyla daha etkin olacaktır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 57
56 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
larında yer alan ekonomik birimlerin, birbirlerini tanımadan ticari ilişkiye
girmeleri, bu sistem sayesinde olabilmektedir. Banka kabulleri, çekler, akreditifler, ödemeler ve elektronik işlemlerle ticaret hızlı bir şekilde yapılabilmektedir. Finansal sistemin olmaması hâlinde günümüzde ulaşılan ticaret
hacminin getireceği parasal akımlar fiziksel olarak yerine getirileceğinden
ortaya çıkacak olan işlem maliyetleri ve riskler dikkate alınmalıdır. Finansal
sistem bu süreci hem hızlandırmakta hem de güvenli bir şekilde yapılmasını
temin etmektedir.
İşlem maliyetlerinin azaltılması ise iktisadi birimlerin giderek daha çok
uzmanlaşmasını, teknolojik olarak yenilikler üretmelerini ve büyümelerini
getirebilmektedir. Gerçekten de A.Smith’ten beri uzmanlaşmanın etkinlik
kazançları sağladığının bilindiği dikkate alınırsa, finansal sistemlerin yarattığı bu uzmanlaşmanın ve uzmanlaşmanın finanse edilebilir olmasının ekonomik büyümeye katkı sağlayacağı ileri sürülebilir (Levine 2004).
Finansal sistemin ticaret hacmini artırması ve mal ve hizmet değişimini geliştirmesi, onun ekonomik katkıları arasında sayılmaktadır. Bu sürece
etki eden mekanizma ise finansal aracıların çıkardıkları finansal araçlarla
değişimi kolaylaştırmaları ve hatta garanti altına almalarıdır. Tabii ki sürece
teknolojik gelişmelerin sağladığı hız da eklenmelidir. Bu hız ve kapasite sayesindedir ki uluslararası ticaret hızlı bir şekilde artmaktadır. Türkiye’nin dış
ticaret hacmi 2013 itibariyle 403.5 milyar dolara ulaşmıştır. Bu boyuttaki bir
ticaretin nakit paranın el değiştirmesiyle yapılması ise imkânsızdır.
2) Kaynakların Hareketliliğinin Sağlanması: Tasarrufların ekonomi
içinde hareketliliğini (mobilization) sağlayarak aksi halde kullanılmayacak
veya dar çerçevelerde etkin olmaktan uzak bir şekilde kullanılacak olan kaynakları ekonominin kullanımına sunabilmektedir. Hareketlilik hem tasarruf
sahipleriyle fon talep edenler arasında hem de sektör ve coğrafi mekânlar
arasında gerçekleştirilmektedir.
Sermayenin, tasarruf sahiplerinden nihai kullanıcılara aktarılması, sermayenin etkinliğini artırabilmektedir. Bahsedilen tarafların piyasalar kanalıyla birbirini bulması sağlanmaktadır. Böylece çok farklı saiklerle fon arz
eden ve talep edenlerin isteklerinin karşılanması mümkün hale gelmektedir.
Küçük tasarrufların biriktirilerek daha büyük hacimlerde kaynak talebinde
bulunan iktisadi birimlere aktarılmasıyla, küçük tasarruf sahiplerinin tek
başlarına oluşturamayacakları hacimlere ulaşmaları ve bu süreç içinde de
ölçek ekonomisinden yararlanmaları söz konusudur.
Finansal sistem sayesinde fonlar, üretildikleri coğrafyalarda değil, gerekli
olan tüm coğrafyalarda kullanılabilmektedir. Örneğin Adana’da oluşturulan
fonlar İstanbul’da, İstanbul’da toplanan fonlar ise Van’da kullanılabilmektedir. Bu dağılım ve hareketlilik, uluslararası kısıtlamaların ortadan kalkmasıyla beraber dünya çapında da söz konusu olmaktadır.
3) Bilgi Üretimi ve Sermayenin Alternatif Kullanım Alanları
Arasında Dağılımı: Yatırımcılar, yatırım yapmayı planladığı firma ile o
firmanın yönetimi ve o firmanın faaliyet gösterdiği piyasa koşulları hakkında karar verirken bilgiye dayanmak durumundadır. Ama söz konusu
bilgilerin toplanması, başlı başına hem maliyetli hem de meşakkatli bir
süreci gerektirmektedir. Özellikle bireylerin (küçük yatırımcıların) bu bilgileri toplaması ve değerlendirmesi hem maliyetli hem de imkânsızlıklar
içermektedir. Doğal olarak da yeterli ve doğru bilgiye sahip olmayan yatırımcılar, yatırım yapmakta isteksiz davranacaklardır. Yatırımcıların isteksizliği ise projelerin finanse edilmesini ve dolayısıyla sermaye birikimini
engelleyecektir.
Finansal aracıların olmaması hâlinde yatırımcılar bilgi edinebilmek (aramak, toplamak, sınıflandırmak ve değerlendirmek) amacıyla görece yüksek
maliyetlere katlanmak durumundadırlar. Finansal aracı kurumlar bu işlemi
daha büyük ölçeklerde iş olarak yapacakları için ölçek ekonomileri yaratabilmektedirler. Finansal aracıların hizmetlerinden yararlanabilmek için yatırımcıların da ücret veya komisyon gibi bazı maliyetlere katlanmaları gerekmektedir. Aksi halde bilgi üretimi giderek yapılamaz olacaktır.
Bilginin geliştirilmesi, bir başka açıdan girişimciliğin finansmanı yoluyla
teknolojinin gelişmesine katkı yapabilir. Schumpeter’e göre “banker” sadece
aracı değil toplum adına kaynakları kullanacak olan girişimciyi veya firmayı
seçen kişidir. Kredi alacak firmanın yatırım yapacağı alandaki durumu, getiri
imkânları ve tabii ki teminatları açısından değerlendirerek toplumsal seçimin aracısı olmaktadır28 (Levine 2004).
Bankacılığa benzer şekilde sermaye piyasalarının (ve borsaların) gelişmesi ise şirketler hakkında bilgi üretilen ortamlarda olgunlaşmaktadır. Borsalar gelişip derinleştikçe29 ve likitleştikçe bilgi toplayıp, topladığı
bilgileri işleyerek ticaretini yapmaktan kazançlı çıkan aracıların varlığı
hâlinde bilgi üretimi ve sermayenin dağılımı etkilenecektir. Yatırımcılar
üretilen bu bilgilere dayanarak yatırım kararları verecek, yatırımları diğerlerine göre daha çok çeken sektörler ve/veya firmaların senetleri değer
kazanacak ve dolayısıyla daha çok sermaye toplayabileceklerdir. Yatırımcıların tercih etmediği sektörlerdeki şirketlerin senetleri ise değer kaybedecek ve bunlar kendilerini finanse etmekte güçlüklerle karşılaşmaya
başlayacaklardır.
28
Ancak bazı hallerde girişimci ve yenilikçi ve gelecek vadeden firmaların teminat verebilmeleri veya
yeterli öz sermayeyi gösterebilmeleri mümkün olamadığı durumlarda bankalar, bu tür girişimleri
finanse etmek istediklerinde yöntemler (sendikasyon veya risk sermayesi gibi) geliştirebilmektedirler.
29
Borsalarda derinlik, herhangi bir menkul kıymetten alıcı ve satıcıların sayısı ve alım satım hacmi
olarak tanımlanabilir. Derinlik ile birlikte aracıların işlem hacimleri artacak, artan işlem hacminden
de komisyon vs. gibi kazançlar elde edeceklerdir. Kazanç miktarının artışıyla birlikte aracı kurum
araştırma ve istihbarat çalışmalarına daha çok kaynak ayırabilecektir. Bu da nihayetinde bilgi üretim
fonksiyonunun gelişmesini getirecektir.
58 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Finansal kuruluşlar, doğal olarak bilgi üretimi ve bunun kullanılması sonucunda sermayenin çeşitli kullanım alanları arasındaki dağılımına katkı
yaparak kazanç elde edeceklerdir. Aracı kuruluşlar bu fonksiyonlarından
kazanç sağlayamadıkları zaman ya piyasadan çekilecekler ya da giderek
bilgiye dayanmadan sadece al sat ile bir başka deyişle sadece komisyonculukla uğraşmaya başlayacaklardır.30 Bu durumda piyasaya pozitif katkı
yerine zarar verebileceklerdir.
4) İşlem Maliyetlerinin Azaltılması: Her piyasada olduğu gibi finansal
piyasalarda da taraflar arasındaki işlemlerin belli maliyetlerle gerçekleşmesi, işlem maliyetlerini oluşturmaktadır. Bilgi toplanması, fon talep edenlerin
veya arz edenlerin bulunması, toplanan bilgilerin değerlendirilmesi, sözleşme hazırlanması ve sözleşmelerin uygulatılması gibi işlem maliyetleri, finansal piyasaların ve finansal kuruluşların ürettiği ölçek ekonomileri sayesinde
azaltılabilmektedir.
İşlem maliyetlerinin yüksekliği, kaynakların bir taraftan bir diğerine
aktarılmasının önünde engel olabilmekte veya aktarımın görece yüksek
bedelle yapılabilmesini getirmektedir. Aktarıma engel olunması bir yana
yüksek bedelle aktarılması ise bu bedelleri ödeyemeyecek olan projelerin
seçilememesini getirmektedir. Aktarılacak olan fonların küçük olması ise
fon talep edenlerin aranıp bulunmasını, yasal belgelerin oluşturulması ve
diğer maliyetleri göreli olarak yükseltmektedir. Hâlbuki işlem hacminin
artmasına bağlı olarak, bu maliyet kalemlerinin birim işlem başına düşen
kısmı azalmaktadır. Finansal piyasalar ve kurumlar, yarattıkları ölçek ekonomileri ve uzmanlıkları sayesinde bu sorunları aşabilmekte veya azaltabilmektedirler.
5) Sermaye Birikiminin Sağlanması: Küçük, kısa süre sonra kullanılacak veya şu an için kullanılmayan kaynakların kullanımını imkân dâhiline
getirmektedir. Sermaye birikimi süreci aşağıdaki fonksiyonlar ile işlerlik kazanmaktadır;
Fon talep edenlerle arz edenler arasındaki büyüklük uyumu çeşitli mekanizmalar ile sağlanmaktadır. Küçük tasarruflar, bankalarda mevduat olarak
ve/veya sermaye piyasalarının çeşitli kurumlarında toplanarak büyük boyutlar haline getirilmekte ve fon kullanıcılarının ihtiyaçlarını karşılamaya yönlendirilmektedir. Finansal sistemin olmaması hâlinde ise sadece fon talep
edenin kendisi ve kendi yakın çevresinin bir araya getirebileceği sermaye
birikimi sağlanabilmektedir.
Böylece yatırımcıların tek başlarına üstlenemeyecekleri riskli projeler yapılabilir hale gelirken, ölçek olarak da tek tek tasarruf sahiplerinin üstesin30
Bu konuda vurgulanması gereken bir başka nokta da bilgi üretim faaliyetlerinden giderek uzaklaşan
firmaların sayısındaki artışın ardından aracı kurumlar arasında el değiştirmelerin, birleşmelerin hatta
ele geçirmelerin artmasıdır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 59
den gelemeyeceği projeler finanse edilebilmektedir. Dolayısıyla söz konusu
durum, ekonomik büyüme üzerinde olumlu etkide bulunmaktadır (Acemoğlu ve Zilibotti 1997).
Fon talep edenlerle arz edenler arasındaki vade farklılıklarını, sermayenin zaman içindeki dağılımını (maturity transformation) sağlayarak ortadan kaldırabilmektedir. Finansal kuruluşlar yükümlülüklerinden
daha uzun vadeli varlıkları aktiflerinde taşıyarak finansal olmayan firmaların yükümlülüklerinden daha kısa vadeli varlıkları taşımalarına imkân
tanırlar (Turner 2009). Fon arz edenlerin uzun vadeli olarak fonlarının kontrolünden uzak kalmamalarının ve her an nakite dönebilmeleri
imkânı ile fon talep edenlerin uzun vadeli ihtiyaçlarının karşılaşması, bu
kapsamda söz konusu olabilmektedir.
Sermaye piyasalarında da bu uyum, satın alınan kıymetlerin vadesi gelmeden ikincil piyasalarda yeni alıcılara satılarak kısa vadeli fon arzları ile
uzun vadeli fon taleplerinin karşılaştırılması imkân dâhiline girmektedir.
Taraflar arasında fonların el değiştirebilmesi için gerekli olan fiyat uyumunun sağlanması da bu başlık altında ele alınabilir. Fiyat uyumunun sağlanamaması hâlinde ise arz ve talep karşılaşmayacağı için mekanizma çalışmayacak ve fon aktarımı sağlanamayacaktır.
Gerek fon talep eden gerekse fon arz eden kişi ve kuruluşların farklı beklentilerine göre çeşitli araçlar üretebilmesi, bu araçlar olmadan piyasalara
gelmeyen kaynakların finansal piyasalar kanalıyla değerlendirilebilmesine
imkân tanımaktadır. Araç çeşitliliğinin artması, bir yandan da risk dağılımı
mekanizmalarının ve portföy yönetiminin yapılabilmesinin zeminini oluşturmaktadır.
6) Yatırımların ve Firmaların Gözetilmesi ve Kurumsal Yönetişim (Corporate Governance): Yatırımların gözetilmesi konusu, bilgi
sorunu dolayısıyla doğan istismar riskinin bir unsurudur. Kurumsal yönetişim sorunu, pek çok taraf tarafından sadece hukuki bir sorun olarak
değerlendirilmiştir. Bu nedenle de konu sadece hukukçuların veya hukuki metinlerin bir parçası olarak ele alınmıştır. Hâlbuki iyi işleyen bir
hukuk sistemi (hakların korunduğu, yükümlülüklerin yerine getirilmesinin sağlandığı, taraflar arasında adil olunmasının sağlandığı ortamlar) ile
ekonomik kalkınma arasında ciddi bağlantı vardır (La Porta ve diğerleri
1998 ve Levine 2004).
Kurumsal yönetişim, dar anlamda firmaya kaynak/sermaye sağlayanların, firmanın sağlanan kaynakları nasıl kullandığını izlemeleri ve etkilemelerini sağlamak olarak ele alınabilir. Dolayısıyla kurumsal yönetişim, finansal
piyasalardaki istismar riskini azaltıcı bir rol oynamaktadır. Sermaye ve kredi
sağlayanların firmanın değerinin ençoklanmasıyla ilgilenmeleri, doğal olarak ekonomik büyümeyi pozitif yönde etkileyecektir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 61
60 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kurumsal yönetişimin ekonomik büyümeye katkısı iki açıdan değerlendirilebilir:
a. Kaynakların etkin dağılımına katkı yapmaktadır. Böylece sermaye
sağlayanlar, kaynakların kendi arzuladıkları yönde kullanıldığından emin olabileceklerdir.
b. Ekonomik birimler, üretimin ve icatlarının (inovasyonun) finansmanı için ellerindeki tasarrufları başkalarının kullanımına açabileceklerdir.
Ortak sayısının çok olduğu firmalarda, hele ortakların pay sahipliğinin
düşük miktarlarda olduğu durumlarda, bilgi edinmenin maliyetleri ortakların firmanın kararlarına katılma ve kendi iradeleri doğrultusunda karar
oluşturulmasına iştirak etme veya firmanın gözetimini yapma gibi işlemlere
kalkışmalarını engelleyebilmektedir. Ortakların katılımı azaldıkça da istismar riskinin boyutlarının artma ihtimali belirecektir.
Günlük hayatta bazı firmaların ortaklarının sayısı büyük rakamlara, küçük ortakların şirketlerdeki payları da önemli meblağlara varmıştır. Küçük
pay sahiplerinin çokluğu, bilgi problemleriyle de birleşince ciddi sorunlar
yaratabilmektedir. Bunlardan en önemlisi ise küçük pay sahiplerinin sermayesine katıldıkların şirketin faaliyetlerine yönelik olarak gözetim ve denetim
faaliyetleri için bir ödemede bulunmak istememeleridir. Çünkü katıldıkları
sermayeden bekledikleri getiri ile gözetim için harcayacakları tutar arasında farklılık olması muhtemeldir. Bu nedenle küçük pay sahipleri gözetimin
başkalarınca yapılmasını beklemektedir. Bahsi geçen noktada akla gelebilecek bir çözüm ise bu firmaların büyük yatırımcılar tarafından gözetilmesidir.
Büyük pay sahibi yatırımcılar; yöneticileri denetleyebilir, gözetebilir ve kendilerine sunulan raporlar hakkında yorumlarda bulunabilirler ve nihayetinde de küçük pay sahipleri bunlardan yararlanabilir.
Ama büyük pay sahiplerinin bu yaklaşımları kendi içinde üç açmazı da
taşıyabilir. Birinci olarak, büyük pay sahipleri ile firma yöneticileri arasında
yakın bir ilişki söz konusu olabilir. Hatta bu yapılanma, piramit yapılarda
daha da artıyor olabilir (Morck, Wolfenzon and Yeung 2005). İkinci açmaz
ise büyük pay sahiplerinin söz konusu maliyeti sürekli yüklenmek istememeleri olabilmektedir. Böylece küçüklerin sürekli olarak maliyetine katılmadan, büyük pay sahiplerinin gözetim rollerinden yararlanıyor olmaları ise
bedavacılık probleminin gündeme gelmesini getirmektedir. Üçüncü nokta
ise büyük ortakların gözetim yapma imkan ve güçleri olsa bile bunu ekonomik menfaatler dışında siyasi menfaatler içinde kullanma imkanları olabilir
(Morck, Wolfenzon and Yeung 2005).
Finansal sistem, bilgi probleminin yarattığı istismar riskinin azaltılmasına yönelik olarak çeşitli yöntemler sunabilmektedir.
Bankacılıkta;
a) Kredi talep eden girişimcinin de projeye sermaye koymasını talep
etmektedirler. Böylece girişimcinin de söz konusu projenin başarısız olmasından dolayı kayba uğramasının imkânı yaratılmaktadır.
b) Ciddi bir inceleme ve değerlendirme süreci sonunda ulaşılan bilgiler neticesinde kredi talebi karşılanmaktadır.
c) Kredi talep eden firmanın; teminat, garanti, ipotek gibi uygulamalarla kredi verilmesinden sonra doğabilecek olan istismar vs. riskinin ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.
d) Talep edilen kredinin tek bir kalemde verilmesi değil de işleme
bağlı olarak parça parça verilmesi yoluna gidilmektedir. Böylece
istismar riskinin kontrolü mümkün olabilmektedir.
Sermaye piyasalarında;
a) Bilginin periyodik olarak belli standartlarda üretiminin ve yayılmasının sağlanması,
b) Üretilen bilginin belli kural ve mevzuata uygunluğun denetlenmesinin sağlanması,
c) Değerlendirme firmaları sayesinde firmanın risk durumunun değerlendirilmesi,
d) Firma hakkında değerlendirmeler yapabilecek danışmanlık firmalarının tavsiyelerde bulunmaları,
e) Bunlardan sonuncusu hariç diğerlerinin maliyetinin fon talep eden
firma tarafından üstlenilmesi, geliştirilen tedbirlerdendir.
Özellikle sermaye piyasalarında kurumsal yönetişim ilkelerinin uygulanmasıyla kaynak aktaran tasarruf sahiplerinin haklarının korunması, bu
amaçla üretilen bilginin kalitesinin yükseltilmesi ve gözetimin dolayısıyla
artırılması, ekonomik büyümeye olumlu yönde katkıda bulunacaktır.
7) Sözleşmelerin Yaptırılmasının (Uygulatılmasının) Sağlanması: Fonların tasarruf sahibinden bir başkasına belli araçlar kanalıyla aktarılması, nihayetinde bir sözleşme kanalıyla yapılmaktadır. “Sözleşme hükümlerinin” yerine
getirilmesinin sağlanması, sözleşmeler konusunda “yaptırım” uygulanması, finansal piyasaların sağladığı bir başka avantajdır. Kredinin koşullarının uygulattırılması ve bunların hepsinin içerisinde veya hepsini de kapsayacak şekilde riski
içerecek şekilde sözleşme yapılabilmektedir. Finansal system, bu süreci finansal
kurumlarda istihdam ettiği hukukçuları ve uzmanları kanalıyla yapmaktadır.
Öte yandan bu şekilde de çeşitli formatlarda sözleşmeler hazırlayarak her seferinde ayrı sözleşme yapma külfetinden kurtularak ölçek ekonomisi kazanmaktadır. Böylece bir anlamıyla istismar riski en azlanmaya çalışılmaktadır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 63
62 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
8) Riskin Dağılımı: Finansal piyasaların önemli özelliğinin bilgi üretimi
olduğu yukarıda ele alınmıştı. Böylece üretilen bilgiye dayanarak finansal
araçlar (sözleşmeler) karşılığında piyasalarda fonlar el değiştirmektedir. Süreç içinde piyasalar ve piyasalarda faaliyet gösteren aracılar işlem yapılmasını, korunmayı ve risk dağılımını sağlamaktadırlar.
mayesi yatırım ortaklıkları bu süreçlerde çeşitli roller üstlenmektedirler (Soydemir ve Altun 1991).
b) Zamanlar Arası Risk Dağılımı: Sadece aynı zaman içinde değil
farklı zamanlar arasında uzun dönemli kurumsallaşmalar nedeniyle risk dağılımı yapılabilmektedir. Böylece çeşitli nesiller arasında risk dağılımı yapılabilir hale gelmektedir. Uzun vadeli kıymetlerin varlığı ve söz konusu araçların miras bırakılabilmesi, bu imkânı
sağlayabilmektedir. Uzun vadeli araçlar çıkarılabilmesi, ekonomik
büyüme dönemlerinde görece düşük getiri vermesi, ekonominin
yavaşladığı dönemlerde de nispeten yüksek getiri sağlaması nedeniyle nesiller arasında risk paylaşımını sağlayabilmektedir.
Risk dağılımı üç alt başlık altında yapılabilmektedir:
a) Sektörler Arası Risk Dağılımı: Risk, esas olarak geleceğin belirsizliğinden doğmakta ve getirilerin beklenenden farklı olmasıyla
ortaya çıkmaktadır. Finans teorisi, konuyu risk çeşitlendirilmesi
yapılmış portföy kavramıyla bulmuştur31. Finansal araçların bir
kısmının getirileri birbiriyle aynı yönde hareket ederken diğerleri
ise tamamen farklı/ters yönde hareket edebilmektedir.
Finansal sistem içinde oluşturulan portföylerle, finansal sistemin toplam riski azaltılabilir. Risk portföy dağılımı ile azaltıldığı
sürece risk primi olgusunun ortadan kalkması nedeniyle de finansal sistemin riski azalttığı dolayısıyla maliyetleri düşürdüğü ileri
sürülebilir.
Risk dağılımını bankacılık birden çok firmaya aynı ilkeler çerçevesinde kredi vererek sağlayabilir. Tek bir kişinin ulaşamayacağı bir dağılıma ulaşabilir. Ayrıca araştırma ve istihbarat birimleri
sayesinde daha sağlıklı bir dağılım sağlanabilir. Finansal sistemin
doğrudan finansman bölümünde ise yatırım fonu ve ortaklıkları
benzeri portföy yönetim şirketleri gibi kurumlar sayesinde portföy
dağılımı imkanları yaratabilmektedir.
Portföy dağılımı imkânının ekonomik büyümeye katkılardan birincisi, yukarıda bahsedildiği gibi risk primini azaltmasıdır, ikincisi,
risk dağılımı imkânları sayesinde yüksek getirili projeler ile teknolojik ve yaratıcı girişimler ulaşılabilir hale gelmekte, dolayısıyla kaynak
dağılımını olumlu yönde etkilemektedir (Acemoğlu, Zilibotti 1997,
King ve Levine 1993). Yüksek getiri beklentili projelerin, toplam
portföy içinde büyük pay oluşturmaması, yapılabilirliğini de artırmaktadır. Üçüncüsü ise risklerin azaltılabilmesi nedeniyle tasarruf
oranlarının artırabilmesidir. Özel emeklilik şirketleri ve girişim ser31
Geleneksel portföy yaklaşımında, portföye getiri beklentisi yüksek olan çok sayıda menkul kıymet
alınarak beklenen getiriyi ençoklamaktır. Markovitz tarafından geliştirilen Modern Portföy Teorisi’nde
ise portföy riskinin, portföyde yer alan kıymetlerin risklerinden farklı olabileceğini ve bazı hallerde
de portföyün sistematik olmayan riskinin (piyasanın genelinden değil de firmanın kendisinden
kaynaklanan ve firma tarafından kontrol edilebilen portföy dağılımı ile ortadan kaldırılabilen risk
olarak tanımlanmaktadır) çeşitlendirme ile sıfıra kadar indirilebileceği, yatırımcıların aynı risk
düzeyinde daha yüksek getirili portföyleri tercih edeceği ve nihayet bazı portföylerin etkin sınıra
(efficient frontier) ulaşabilecekleri gösterilmiştir (Ercan ve Ban 2005: 178–190).
c) Likidite Riskinin Azaltılması: Likidite, genel olarak finansal araca bağlı değerin satın alma gücüne çevrilme sürati ve maliyeti olarak tanımlanmaktadır (Levine 2004). Bu nedenle de likidite riski,
finansal araçların nakde çevrilmesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Bilgi farklılıkları ve işlem maliyetleri, bu çevrilmenin zaman almasını veya maliyetli olmasını getirebilmektedir. Finansal sistemler bu sorunları çözmeye çalışmaktadır. Yatırımcılar, ellerindeki
finansal araçları değerinden çok kaybetmeden ve hızlı bir şekilde
nakde çevirebileceklerine inandıkları zaman, o araçlara daha çok
yatırım yapabilmektedirler. Bu da doğal olarak finansal sistemin
gelişmesine ve ekonomik büyüme için katkı sağlamasına imkân
vermektedir.
Konunun ikinci noktasını ise fon talebinde bulunan bazı projelerin yüksek miktarlarda sermaye gerektirmesi, hemen nakde dönüştürme imkânı
sunamaması ve fon taleplerinin uzun vadeli olma olasılığı oluşturmaktadır.
Ancak ekonomik büyüme açısından bu tür projelere de gereksinimin olması doğaldır. Tasarruf sahiplerinin fonlarından çok uzun süre ayrılmayı göze
alamamaları ve istedikleri anda o yatırımlarını nakde çevirmek istemeleri,
söz konusu projelerin finanse edilmesinin önünde ciddi bir engel olabilmektedir.32 Bu sorunun çözümü ise bankacılık veya sermaye piyasasında farklı
mekanizmalarla gerçekleşmektedir.
Bankacılık kesimi, söz konusu sorunu mevduat giriş çıkışları ile zorunlu karşılıkları kullanarak çözebilmektedir. Banka, mevduat sahiplerinin geri
çekiş taleplerini anında karşılayabilmek için likit pozisyonlar tutmaktadır.
32
Hicks’e göre sanayi devrimi başında üretilen mal ve araçların çok daha önceden icat edilmesine
rağmen piyasaya çıkamamasının temel nedeni, bunların üretimini finanse edecek mekanizmaların
oluşturulamamış olmasıdır. Finansal oluşumlar sayesinde borç bulabilme imkânları insan
sermayesinin oluşturulmasına ve birikimine katkıda bulunmaktadır (Jacoby 1994).
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 65
64 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Üstelik sisteme sürekli giren yeni mevduatlarla da çıkışları karşılayabilmektedir. Bankaların kredilerinin vadelerinin, mevduatın vadeleriyle uyumlu
olmaması, bu sürecin temel sorununu oluşturmaktadır. Kredi talep edenler, doğal olarak birkaç gün (veya belirsiz bir zaman) sonraki geri ödemeleri veya nakit çıkışlarını karşılayacaklarından, söz konusu yapıdaki fonlarla
kendilerini finanse etmeyeceklerdir. Ama bankacılık sistemi, bahsettiğimiz
mekanizmalarla bu vade farklılıklarını uyumlulaştırmaktadır. Sürekli nakit
giriş çıkışlarıyla mevduatın kısa vadeliliğini kredilere yansıtmamaktadırlar.
Sermaye piyasalarında ise fonlama, ihraç edilen menkul kıymetler karşılığı yapılmaktadır. Fon arz edenlerle fon talep edenler, karşılıklı yükümlülük
altına girmektedirler. Dolayısıyla menkul kıymet sahibi, o kıymeti ihraç eden
firmaya karşı ya alacaklı pozisyonunda ya da ortak durumunda olmaktadır.
Birinci pozisyonda kaynak aktarırken, yine kıymetin türüne göre değişebilen
bir vade söz konusudur. Bu vadeye bağlı olarak, firmanın borçlarını vadeleri
dışında geri ödemesi (bazı özel araçlar hariç) mümkün değildir. Hisse senedi sahiplerine ise hisse senetlerinin bedeli ilke olarak geri ödenmemektedir.
Her iki araç türünde kaynak aktaranların aktardıkları kaynakları nakde çevrilebilmesi için ikinci el piyasalara (borsa veya diğer organize ikinci el piyasalara) ihtiyaç duyulmaktadır. Menkul kıymetini satmak isteyen tasarruf
sahibi, bunu almak isteyen bir başka yatırımcı bulmak durumundadır. İkinci
el piyasalarda ise bütün alım ve satım taleplerinin bir araya getirilmesi sağlanmaktadır. Böylece hem daha likit33 piyasalar oluşturulmakta hem de fiyat
oluşumu şeffaf bir ortamda gerçekleştirilmektedir.
8) Gelir Dağılımının İyileştirilmesi: Finansal sistemin gelir dağılımı ile
ilişkisi de çok tartışılan konular arasında yer almaktadır. Finansal sistemler
ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiler ve etkiler hakkında, bu bölümde
yapılan tartışmaların devamında, finansal sistem ile gelir dağılımı ve fakirlik
arasında da ilişki kurulmaktadır. Özellikle fakirler, kendi projelerinin fonlanması amacıyla yeterli bilgiyi oluşturup kredi kuruluşlarına veremeyecekleri
ve hatta yeterli teminatı gösteremeyecekleri için kaynak bulmakta güçlük
çekeceklerdir. Konuya olumsuz açıdan yaklaşan bu görüşe göre finansal sistemler, fakirlerin yatırım alanlarını bulmalarını engellemektedir. Bu da doğal olarak sermayenin alternatif kullanım alanları arasında etkin dağılımını
engelleyecektir (Aghion and Bolton 1997). Öte yandan bilgiye ulaşabilme
imkânlarının yüksek gelirli gruplar için daha kolay olması nedeniyle yüksek
getirilerden bu gruplar yararlanabilecektir. Bu da doğal olarak gelir dağılımının daha da bozulmasına yol açabilecektir. Türkiye’de kamu iç borçlanma
33
Bu noktada iki tür likiditeden bahsedilebilir. Birincisi fonlama likiditesidir ki bankaların aktiflerini nasıl
fonlayacaklarıyla ilgilidir. Eğer fonlayamama ihtimali ortaya çıkarsa krediler finanse edilemeyecektir.
O nedenle kısa vadeli kaynaklarla uzun vadeli kredilerin finansmanı kendi içinde bir risk taşımaktadır.
Diğeri ise piyasaların likiditesi olup varlıkların değerinden çok kaybetmeden hemen en likit varlık olan
nakde dönülmesi imkânını kapsamaktadır.
piyasasında uygulanan yüksek reel faizlerin sonucundan yüksek gelir sahiplerinin yararlanmış olması bu kapsamda değerlendirilebilir (Bulutay 2004).
Finansal sistemin gelir dağılımını kötüleştirdiği yaklaşımına karşılık dağılımı yumuşatabileceği, iyileştirebileceği şeklinde de yaklaşımlar mevcuttur.
Konuya bu perspektiften yaklaşanlara göre iyi işleyen bir finansal sistemin
kredi kısıtlarını azaltması, finansal hizmetlerin tüm topluma yayılması ve girişimciliği desteklemesi yüzünden gelir dağılımını olumlu etkileyebilir (Rajan ve Zingales 2003 aktaran Levine 2004).
9) Finansal Sistemin Yarattığı Dışsallık: Finansal sistem içinde fon talep edenlerin belirli muhasebe ve mali tablo standartlara uymaları ve işlemlerini kayıt altına almaları veya almak durumunda kalmaları, onları kurumsallaşmaya zorlamaktadır34 (Ross 2001).
Finansal sistemlerin yarattığı bir başka dışsallık ise şirketleşme ile girişimcilerin ve fon ihtiyacı içindeki kamunun fon toplama süreçlerinde kendisine kaynak aktaranın etnik, siyasi, dini kimliği ile ilgilenmemesi ve üstelik
onlara hesap verir konumda olmasının yarattığı kurumsallaşmalar ve nihayetinde de bu kurumların kapsayıcı olmasıdır. Bu durumda finansal piyasalar, Acemoğlu 2012’de belirtilen kapsayıcı ve dışlayıcı kurumlar yapılanması
tartışmasındaki kapsayıcı kurumların yaratılmasına bir şekilde katkıda bulunmaktadır.
1.4.2 Banka Bazlı ve Piyasa Bazlı Finansal Sistemlerin
Büyümeye Etkileri Açısından Karşılaştırılması
Finansal sistemler içinde genellikle iki sistemden bahsedilmektedir. Bunlardan birincisi, evrensel bankacılığın (bankaların bütün finansal işlemleri
yaptığı) esas olduğu ve daha çok da Kıta Avrupası’nda geçerli olan sistemi
tanımlamaktadır. İkincisi ise Anglo-Sakson sistemi olarak da bilinen, daha
çok da menkul kıymetler piyasalarının ağırlıkta olduğu ekonomileri tanımlamaktadır. Bu iki sistem taraftarları arasında oldukça kapsamlı tartışmalar
yapılmakta, bir taraf bankacılık sisteminin daha sağlıklı olduğuna vurgu yaparken karşı taraf tersi duruma vurgu yapmaktadır. Çalışmanın bu bölümünde iki görüş, Levine 2004’e göre özetlenecektir.
Finansal sistemler, ekonomilerde bilgi üretimi ve dağılımını, şirketlerin
kontrol edilmesini ve gözetimini, risk azaltılması süreçlerini, sermayenin
biriktirilmesi ve aktarılmasını ve nihayet işlemlerin kolaylaştırılmasını sağlamakta, bu kapsamda ekonomilerin önündeki çeşitli engellerin kaldırılmasına ve dolayısıyla ekonomik büyümeye katkı sağlamaktadır. Banka tabanlı
34
Osmanlı’nın bütçe yapmaya başlaması, yurt dışından borçlanmak istemesi nedeniyle gündeme
gelmiştir. Bir başka örnek ise halka açılmak isteyen şirketlerin, SPKn ve SPKr tarafından zorunlu
tutulan muhasebe standartlarına uymak amacıyla işlemlerini kayıt altına almaları verilebilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 67
66 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
sistem taraftarı olan görüşlere göre bankacılık, finansal sistemlerin bahsedilen fonksiyonlarına katkı sağlamaktadır. Bu nedenle de banka tabanlı
sistemlerin yanında olmamak için herhangi bir neden yoktur. Piyasa taraflı
görüşler ise güçlü bankaların yarattığı sorunları öne çıkararak karşı argümanları ileri sürmektedirler.
1) Bilgi Üretimi ve Ediniminde Bedavacılık Sorunu: Özellikle çarpık
bilgi sorununun yoğun olduğu ortamlarda ve küçük tasarruf sahiplerinin
çoğunlukta olduğu piyasalarda bedavacılık sorunu bir hayli yaygın olarak
gündeme gelebilmektedir.
Gelişmiş piyasalarda bile bilginin çok hızlı bir şekilde yenilenmesi, bilgi edinmek için gerekli olan kaynakların araştırmacı firmalara yönelmesini
engelleyebilir veya azaltabilir. Kaynakların bu firmalara yönelmesinin engellenmesi ise nihayetinde bu firmaların zaman içinde piyasadan çekilmelerini ve piyasada bilgi üretiminin ve yayılmasının sağlanamamasını getirebilir.
Bankalar ise piyasalarda var olan bu engelleyici gelişimleri, bilgileri kendinde özelleştirerek ve uzun dönemli olarak da firmalarla yakın ilişkiler kurarak, bu keskinlikleri yumuşatabilir.
Piyasa taraflı görüşlere göre ise bankaların firmalar üzerindeki etkisinin
negatif noktalardan hareketle negatif sonuçlara da ulaşabileceği şeklindedir.
Yani bankalarla firmalar arasındaki ilişkilerde, ilişkinin sonucunun pozitif
olmasının zorunluluğu yoktur. Örneğin;
i. Banka, firmayla olan uzun dönemli ve yakın ilişkisi sayesinde içeriden bilgi edinebilir; kamuoyunun sahip olmadığı bu bilgiler neticesinde kamuoyu veya firma, kaynak temini için daha çok maliyet
ödemekle yüz yüze kalabilir.
ii. Yine bu bilgiler neticesinde bankalar firmanın geleceğinden (yeni
yatırımlarından ve borç görüşmelerinden) daha çok pay isteyebilirler. Bu durum ise firmaların teknolojik yeniliklere (girişimciliğini) gitme olanaklarını veya arzularını kısıtlayabilir.
iii. Bankaların kredi vermelerinden dolayı esas ilgi alanlarının, verdikleri kredinin geri dönmesi olduğundan hareketle yeniliklere ve büyümeye karşı tavır alabilecekleri de ihtimal dâhilindedir. Örneğin
Japonya’da bir banka ile yakın ilişki kurmuş firmaların, bu tür bir
banka ile ilişkisi olmayan firmalara göre daha yavaş büyüdükleri,
daha az sermaye yoğun çalıştıkları ve daha az kâr ettikleri tespit
edilmiştir (Weinstein and Yafeh 1998). Üstelik bankaların, özellikle
yeniliklerin finansmanına yönelik olarak bilgileri sağlıklı bir şekilde
toplayıp işleme tabi tutabilecekleri konusunda şüpheler de mevcuttur (Allen and Gale 2000, Soydemir 1994).
2) Kurumsal Yönetişim Sistemlerinin Yöneticileri Yeterince Kontrol
Edemediği Sorunu: Şirketlerde yönetim ile ortaklar arasındaki bilgi farklılığından doğan nedenlerle ortakların yönetimi denetlemeleri ve yeterince kontrol etmeleri mümkün olmayabilmektedir. Bu nedenle bankacılığın,
bu kurumsal yönetişim eksikliklerini giderebileceği ileri sürülmektedir. Ele
geçirmelerin (takeover) şirketlerin yönetimlerinin kontrolünde önemli rol
oynayabileceği beklenmektedir. Yöneticileri başarılı olamayan şirketler, ele
geçirme işlemlerine hedef olabilmekte, bu durumda işlerini kaybetmeleri de
dâhil olmak üzere çeşitli riskler altında kalabilmektedirler.
Bankacılığa dayanan sistem taraftarlarının iddiası, piyasaların bu konuda
yeterince etkili olamayacağıdır. Onlara göre şirket yöneticilerinin içeriden
bilgiye sahip olmaları, ele geçirme işlemleri nedeniyle tehdit altında kalmalarının etkilerini ortadan kaldırabilecektir.
Ele geçirme işlemleri, kendi içinde “bedavacılar” yaratmaktadır. Herhangi
bir ele geçirme işleminin dışarıya verdiği sinyaller nedeniyle bedavacıların hareketlenmesi söz konusu olmaktadır. Bedavacıların da alıcı olması nedeniyle
ele geçirme işleminde fiyatların yükselmesine neden olabilmektedir. Söz konusu fiyat yükselmesi ise alıcıyı alma işleminden caydırabilmektedir. Aynı şekilde
ele geçirme işlemlerinden korunabilmek amacıyla yönetimler çeşitli yöntemlerle “zehirli yöntemlerle” piyasaları zayıflatabilmekte ve sonuçta ele geçirme
işlemini engelleyebilmektedirler. Ama hisse senetleri borsalarda işlem gören
şirketlerin halka açıklık oranları yeterince yüksek değilse (örneğin halka açıklık
oranı %50’lerin altındaysa)35 şirketlerin ele geçirilmelere açık olmadığı açıkça
ifade edilebilir. Hâlbuki etkin işleyen ve derin hisse senedi piyasaları, şirket ele
geçirmelerini kolaylaştıracaktır. Ele geçirme imkânlarının kolaylaşması, bir açıdan bakıldığında kaynak dağılımını bozacağı için ekonomiye zarar verecektir.
Karşı açıdan bakıldığında ise yöneticileri daha dikkatli davranmaya ve şirketlerini ortakların yararına yönetmeye yönlendirecektir.
Kurumsal yönetişim süreçlerinin şirket yöneticilerinin ortaklar tarafından gözetilip gözetilemeyeceği konusunda ileri sürülen görüşlerden bir başkası da yönetim kurulu ile yöneticiler arasındaki çıkar ilişkileri olabileceğidir. Bahsi geçen şekilde ortaya çıkabilecek olan olumsuz ilişkiler nedeniyle
özellikle küçük ortakların yönetim kurulları yoluyla yöneticileri denetlemesi
mümkün olamayacaktır.
Piyasa temelli sisteme yakın olanların karşı argümanları ise bankacılığın kurumsal yönetişim yerine önerilirken diğer kredi verenlerin aleyhine
daha çok da kendi çıkarları yönünde davranabileceğidir. Bazı durumlarda
bankaların şirket yöneticileri ile iş birliğine girerek diğer kredi kaynakları
aleyhine iş birliği yapabilecekleri, bu kapsamda ileri sürülmektedir (Black
and Moerch 1998).
35
Aslında halka açıklık oranının çok daha yüksek olduğu şirketlerde de pay sahipliğinin çok geniş
kitlelere yayılması, ele geçirmeleri zorlaştırabilmektedir.
68 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bankacılık yaklaşımına getirilen eleştirilerden bir başkası da ortakların
çıkarına davranmayan şirket yöneticilerinin görevden uzaklaştırılmalarını
engelleyebileceğidir. Özellikle bu yöneticilerin söz konusu banka ile yakın
ilişki içinde olması hali de olasılık dâhilindedir.
Getirilen bir başka eleştiri de banka yöneticilerinin çok kapsamlı ilişkiler
içinde bulundukları şirketlerin iflas etmesine imkân tanımayacakları şeklindedir. Bilindiği gibi kapitalizmin önemli unsurlarından birisi de girişimcilerin kendi kararlarının sonuçlarına kendilerinin katlanmalarıdır. Sonuçların
kâr veya zarar olması önemli değildir (Bulutay 2005). Onların iflas etmelerinin engellenmesi yükümlülüklerin başkalarına aktarılması gibi bir sonuca
gitmektedir ki bu da bir şekilde maliyetlerin kamuya yüklenmesi ve dolayısıyla vergi verenlere taşıttırılmasıdır.
3) Yatırımcıların Kısa Vadeli (Miyopik) Yaklaşımları Sorunu: Yatırımcıların, özellikle spekülatif yatırımcıların hisse senedi yatırımlarını uzun
vadeli olarak değil de kısa vadeli olarak düşünmeleri ve bu açıdan piyasadaki
duruma göre kısa sürelerle alıp satmaları bir yandan oluşan fiyatlar nedeniyle piyasaya yanlış sinyal göndermekte, bir yandan da istikrarlı bir talep yapısının oluşmasını engellemektedirler. Üstelik bu nitelikteki yatırımcıların,
şirketlerin kurumsal yönetişimleri ile bir yakınlıkları da yoktur. Şirket yönetimiyle ilgilenmeyen yatırımcıların paylarının artması ise yukarıda kurumsal
yönetişim konusunda ele alınan sorunları yaratabilecektir; en azından şirketlerin sahipsiz kalmalarına yol açacaktır.
Piyasa bazlı yaklaşımlarda ise miyopluğun çözümünde kurumsal yatırımcıların önemli rol oynadıkları vurgulanmaktadır (Soydemir ve Altun
1991 ve Soydemir 1993). Kurumsal yatırımcıların ellerindeki kaynakların
boyutlarının çok olması, onlara bir yandan portföy dağılımı imkanı verirken
bir yandan da kaynaklarını uzun vadeli araçlara yatırmaya yöneltmektedir.
Örneğin özel emeklilik sistemleri ve fonlarının konuya daha uzun vadeli bir
perspektifle bakmaları gerektiği açıktır.
4) Çok Ortaklılığın Kontrolü Zayıflatması Sorunu: Getirilen ana
eleştiri, sahipsizlik konusudur. Çok ortaklılık hem kontrolü zayıflatmakta hem de sahipsizliğe yol açmaktadır (Jensen 1989). Büyük ortaklar ise
kontrol için harcamada bulunmaları ve harcamalarının getirisini de elde
edebilme imkânına sahiptirler. Büyük ortakların şirketi kontrol etmedeki
imkânları da yöneticilerle aralarında ilişki oluşmasına imkân verebilmektedir. Söz konusu yapı, ileri aşamada şirketler ile siyasi yapının etkileşimini
getirmektedir. Böylece bankalar büyük ortak olarak bu kontrolü sağlamaktadırlar.
Bahsi geçen konularda bilgi temin edilmesi ise bir yandan zorlaşmakta
bir yandan da doğruluğunu kaybedebilmektedir. Piyasa mekanizmasının,
yöneticilerin gözetimi için bilgi ediniminde başarılı olamaması ise kaynak
dağılımına, ekonomik performansa zarar verebilmektedir. Bu nedenle de
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 69
bankacılık sistemleri, piyasaların eksikliklerini tamamlayıcı rol oynamaktadırlar (Allen ve Gale 2000’den aktaranAllen And Gale 2003).
Aynı konu, bankacılık sistemleri için de ileri sürülmektedir. Çünkü bankaların kendilerinin gözetim altında tutulmaları oldukça zordur (Caprio and
Levine 2002). Bunun da temelinde bankanın içindekileri ile dışındakilerin,
banka hakkındaki sahip oldukları bilgi farklılıklarıdır. Bilgi farklılıkları ise
kararların sapmalı olmasını getirebilmektedir. Örneğin “bankacılık sırrı”
kavramı, bu farklılığın önemini daha da büyütmektedir.
5) Bankacılık Sisteminin Girişimciliği Desteklemediği Sorunu: Bu
kapsamda bankacılığa getirilen eleştiri ise bankacılığın ekonomik büyümede
ve/veya rekabette son derece önemli olan yaratıcılığı (innovation) destekleyemediği şeklindedir (Soydemir 1994). Bankaların kredi verme sürecinde
teminat, kefil ve garanti gibi unsurlara ağırlık vermeleri ve bunları da daha
çok yerleşmiş eski firmaların verebiliyor olması, girişimciliğin finansmanına
katkı yapamamasını getirmektedir.
Ancak bankaların kendilerinde çok büyük boyutlarda toplanan fonların
batması hâlinde kendileri için risk oluşturmayacak boyutlardaki kısmını girişimcilere aktararak yenilikleri desteklemesi de pekâlâ mümkündür. Ama
sermaye piyasalarında gündeme getirilen girişim sermayesi ve yine büyük
boyutlu fonları toplayan yatırım fonu (büyük kazanç peşinde koşan hedge
fonlar dâhil) ve yatırım ortaklıklarının bir kısım kaynağını bu alana yönlendirmesi de piyasa bazlı yaklaşımların özellikleri arasında sayılmaktadır.
6) Finansal Sistemin Ekonomik Büyümeye Katkıları Arasında Risk
Çeşitlendirmesi Sorunu: Piyasanın yatırımcıların risk beklentilerini ve
spektrumlarını kendilerine göre düzenleyebilmek amacıyla daha fazla çeşitlilik sunduğu yönündedir.
Banka tabanlı sistem ile piyasa tabanlı sistem taraftarları arasındaki
tartışmalar karşısında, finansal sistemin tümünün gelişmesine ağırlık veren yaklaşımlar da bulunmaktadır. Çünkü finansal sistem bir bütün olarak
bilgi üretimini artırmakta, işlem maliyetlerinin ve yaptırım maliyetlerinin
azaltılmasına yardımcı olmaktadır. Bu yaklaşıma göre önemli olan, finansal sistemin bir bütün olarak etkin işlemesidir. Finansal sistemin kendi
içindeki kompozisyonu ise ikincil öneme sahiptir (Metron and Bodie 2004
ve Levine 1997).
Aynı konuda iki alt sistemin birbirini tamamladığı dolayısıyla birbirlerinin karşısına çıkarılmamasının gerektiği görüşünde olanlar da bulunmaktadır (Demirgüç and Maksimovic 1996). Bu yaklaşıma göre piyasaya dayalı
finansal sistemin bir alt ayağı olan hisse senetleri piyasaları, yatırımcıların
risk yönetim süreçlerini ve likiditeyi kolaylaştırdığı gibi bankaları tamamlamakta ve bankacılığın aşırı yıkıcı etkilerini yumuşatmaktadır.
Bir başka görüş de La Porta ve diğerleri (2000) tarafından ileri sürülen
“Law and Finance” yaklaşımıdır. Yazarlara göre finansman, sözleşmeler bü-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 71
70 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
tünüdür. Bu sözleşmeler, tarafların haklarını ve yükümlülüklerini belirlemektedir. Yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hâlinde ise yaptırımlar devreye
girmektedir. Dolayısıyla piyasaların ve aracıların etkinliğinin sağlanabilmesi
için iyi işleyen bir hukuki sisteme ihtiyaç duyulmaktadır. Finansal sistemin
işlemesinde, bu hukuk sistemine yeterli güvenilirliği sağlamaması hâlinde
mekanizmaların beklenen sonuçları doğurması ise mümkün değildir.
1.5. Finansal Piyasalarda Risk
Finansal sistemler, ekonomiler için can alıcı mekanizmaları oluşturmaktadır; rolünü etkin bir şekilde yerine getirememesi hâlinde tüm ekonomiyi
olumsuz yönde etkilemekte, hatta ciddi boyutlarda krizlere neden olabilmektedir. Bu nedenle de finansal piyasalar, en çok ve en sıkı düzenlenen
piyasalar olagelmiştir.
Genelde finansal kurumların, daha dar olarak da bankaların risk yönetimi, bu kurumların kârlılığını olumsuz yönde etkileyecek risk faktörlerinin
tespit edilmesi ve oluşabilecek zararların azaltılması için yapılan çalışmalar
olarak tanımlanabilmektedir. Öte yandan finansal kurumların karşı karşıya
bulundukları riskler de finansal sistemin ve dolayısıyla tüm ekonominin sağlıklı işlemesini etkilemektedir.
Çalışmanın bu bölümünde önce risk kavramı ve düzenlemelerin ana
hareket noktasını oluşturan sistemik risk konusu tartışılacaktır. Finansal
kurumların karşı karşıya kaldıkları risk grupları ise aracı kurumlara ilişkin
bölümde ele alınacaktır.
1.5.1. Belirsizlik ve Risk
Belirsizlik ve risk kavramları, genellikle birbirinin yerine kullanılmaktadır. Ancak birbirinden oldukça farklıdırlar. Risk kavramında, karar vericinin
kararının sonuçlarının olma ihtimalinin bilindiği varsayılırken belirsizlik
hâlinde bir durumdan bahsedilmektedir. Dolayısıyla sonuçların olma ihtimali bilinmemektedir (Fisher ve Jordan 1991:89).
Belirsizlik ve risk kavramları hem finans hem de ekonomi literatüründe
çok önemli yer tutmaktadır. Bu nedenle de çalışmamızın bu alt bölümünde
belirsizlik ve risk kavramları kısaca ele alınıp tartışılacaktır36.
36
Bazı durumlarda bazı gelişmelerin açıklaması daha çok “şans” kavramı ile yapılmaktadır. Ancak
ileride daha etraflı olarak ele alınacak risk yönetimi kavramı, her şeyin şansa bağlı olduğu
ortamlarda anlamsızlaşacaktır. Bu yaklaşım doğal olarak olayı nedenlerinden ayıracaktır. Birinin
şansının kötü gittiğini söylemek, varılan noktanın onun aldığı yanlış kararların sonucunda olduğunu
veya kararı verenin sonuçlarda sorumluluğunun olmadığını ifade etmektir. Şansının iyi olduğunu
ileri sürdüğümüzde de o kişinin harcadığı çabaların etkisini reddetmiş oluruz (Bernstein 2006:223).
Bu noktada risk yönetimini, sonuçlarını bir şekilde denetleyebildiğimiz alanları azamiye çıkarmak,
sonuçları üzerinde hiçbir denetimimizin olmadığı ve neden-sonuç bağlantısının bizden saklı olduğu
alanları ise asgariye indirmek şeklinde tanımlamak mümkündür.
Belirlilik kavramı, belirsizliğin tersi olarak “şüpheli olmama” hâli olarak
da tanımlanabilir. Gerçekten de gelecekte meydana gelmesi beklenen olayların kesin olması durumunda belirlilikten bahsedilmektedir (Williams and
et al, 1995:5). Örneğin her canlının yaşamının bir sonunun olması veya her
gün güneşin37 doğması, bu anlamda belirlilik olarak tanımlanabilir. Belirsizlik, sübjektif bir konu olması nedeniyle doğrudan ölçülememektedir. Olasılıklarla ifade edilebilecek hiçbir objektif standardı olmadığı için ölçülememektedir (Knight 1921’den aktaran Akerlof ve Shiller 2010:177)38.
1.5.2. Risk
Risk, bir karar dolayısıyla ortaya çıkması muhtemel dalgalanmalardır.
Kazanç veya zarar olarak da gündeme gelebilir (Williams 1994: 80-81).
İnsanın her türlü kararında vardır. Riskin varlığı durumunda, kesin olarak
hesaplanması mümkün olmayabilir zaten kendisi belirsizliğin artmasına
neden olur. Objektif bir olgu olması nedeniyle de hesaplanabilir bir konudur. Matematiksel olasılıklarla ölçülebilmektedir. Öte yandan ekonomik birimlerin risk karşısındaki durumları da “risk aversion” olarak adlandırılan
risk sevmeme durumu olarak tanımlanmaktadır. Risk sevmeme durumu ise
ekonomik birimlerin, aynı durumlarda belirli olan çıktıları, belirsiz çıktılara
tercih etmeleri şeklinde açıklanabilmektedir. Fakat her iktisadi birimin risk
sevmeme derecesi birbirinden farklı olabilecektir. Ancak bireylerin birbirine
göre daha çok risk sevip sevmemeleri konusu, esas olarak psikolojik ve/veya
sosyolojik bir inceleme konusu olarak gündeme gelmektedir (Williams and
et al, 1995:7).
Teknolojiden hukuka, hukuktan ekonomiye; ekonomiden finansa, finanstan sigortacılığa kadar çok çeşitli alanlarda, farklı amaçlarla farklı risk
tanımlamaları ve ayrımları yapılmıştır. Bunlardan bazılarına aşağıda yer verilecektir. Söz konusu riskler, tanımları gereğince ortaya çıkan riskli durumlardan kaçınmak veya korunmak amacıyla finansal sistemin kullandığı yeni
araçların türetilmesine de yol açmıştır.
1.5.3. Belirsizlik
Belirsizlik, bir eylemin sonuçlarının öngörülebilirliği hakkında şüphelerin olması olarak tanımlanabilir. Belirsizliklerin durumuna bağlı olarak ekonomik birimlerin riske karşı olumsuz yaklaşmaları, onların belirsizlik du37
Tabii ki Güneş’in doğmaması ihtimali, uzak bir gelecekte yok olmasıyla bir arada ele alınabilir.
Bugünkü durumda Dünya’nın bir tarafında Güneş, sürekli ışımakta ve ısıtmaktadır.
38
Kinght 1921’den beri iktisatçılar, insanların belirsizliklerle nasıl başa çıkabildiklerine cevap
aramaktadır. Zaman içinde davranış, ekonomistlerinin dediği “doğrudan içgüdülerle” ifadesi ön plana
çıkmaktadır. Özellikle yatırımlara ilişkin kararlar, analitiklikten çok sezgiseldir (Akerlof ve Shiller
2010:177).
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 73
72 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rumunu azaltabilmek için tedbir almalarını getirebilmektedir. Bu ise işlem
maliyetlerini artırabilmektedir (Alada 2000).
Belirsizliğin algılanmasının bireyden bireye farklılaşmasından dolayı belirsizlik seviyesi de insandan insana değişebilmektedir. Bu durumda da insanlar
belirsizliği azaltabilmek amacıyla çeşitli eylemlere girişebilmektedirler. İstenmeyen durumların ortaya çıkması durumlarından korunmak amacıyla bazı
emniyet tedbirleri alırlar veya koruyucu işlemlere girişirler. Belirsizliği azaltacak en önemli girdi ise kararlara ve tedbirlere temel oluşturacak olan bilgidir
(Williams and et al, 1995:12-13). Finansal piyasalardaki çarpık bilgi sorununun yarattığı tersi seçim ile istismar risklerini bu kapsamda değerlendirmek
gerekmektedir. Sermaye Piyasası Kanunu’yla, menkul kıymetlerin halka arzı
esnasında ihraççı firmanın izahname düzenleyerek kendini potansiyel veya
cari ortaklarına “tam, doğru ve zamanında” aydınlatmaya çalışmasının ana
nedenlerinden birisi de belirsizliğin ortadan kaldırılmaya çalışılmasıdır39.
1.5.4. Bazı Risk Kavramları
a) Salt Risk ve Spekülatif Risk: Kazanç ihtimali olmadan sadece zarar
söz konusu olduğunda salt riskten bahsedilmektedir (Williams and et al,
1995:8). Özellikle kaza sigortacılığında söz konusu olan bir risk kavramıdır.
Kasko sigortasında salt risk vardır. Kaza olduğunda, otomobilin sahibi zararla yüz yüze gelmektedir. Kaza olmaması hâlinde ise sigorta sahibinin bir
kazancı olmayacaktır.40 Spekülatif risk ise kazanç kadar kaybın da söz konusu olduğu risk durumuna işaret etmektedir. Bir finansal veya sabit sermaye
yatırımı dolayısıyla kazançlı veya zararlı durumlardan herhangi birisi ortaya
çıkabilir.41 Bu durumda salt riskin sonucunun hep zararla sonuçlanabileceği
düşünülürse spekülatif riskin sonucu kâr da olabilecektir.
Salt risk ile spekülatif risklerin bu yapıları nedeniyle salt riskin yönetimi
için gerekli olan yetenekler ile spekülatif riskin yönetimi için gerekli olanlar
farklılaşacaktır (Williams and et al, 1995:8).
b) Objektif (Nesnel) ve Sübjektif (Öznel) Risk: Nesnel risk, gerçek
kaybın olası kayıptan farkı olarak tanımlanmaktadır (Turgutlu 2006). Sigorta şirketinin tarihsel verilerden hareketle ortaya çıkması beklenen riskin, bu
hesapların etrafında ne ölçüde dalgalanacağı hususu olarak ele alınabilir. Bir
bankanın kredi verme esnasında hesapladığı risk ile işlemin gerçekleşmesinden sonra ortaya çıkan riskin farkını yansıtmaktadır.
39
Belirsizliklerin azaltıldığı durumlarda, ihraççı firmaya kaynak aktaran tasarruf sahiplerinin
isteyecekleri risk primlerinin daha az olması beklenmelidir. Azalan risk primleri ise kaynakların fon
arz edenlerden fon talep edenlere aktarılması, maliyetlerinin azalmasına yol açacaktır.
40
Kasko sigortası esnasında hasarsızlık indirimi dolayısıyla otomobil sahibinin kazancından
bahsedilebilir. Ancak bu durumda söz konusu olan sigorta şirketinin indirimidir. Hem bir yandan
pazarlama stratejisinin hem de istismar riskine karşı geliştirilmiş bir mekanizmadır.
41
Tabii ki başa baş durumu da söz konusu olabilir.
Öznel risk ise daha çok kişisel algılamalara dayalı olan bir risk tanımlamasıdır. Herhangi bir iktisadi birimin karşı karşıya olduğu objektif riski
önemsememesi, bu kapsamda değerlendirilebilir. Bu durumda öznel risk
oluşmayacaktır. Tam tersi bir durumda da ise öznel risk öne çıkabilecektir.
c) Çeşitlenebilen Risk ve Çeşitlendirilemeyen Risk: Bazı riskler vardır
ki bütün insanlar ve ekonomik birimler onunla karşı karşıyadırlar, kaçınmaları mümkün değildir. Diğer bazı riskler ise çeşitli mekanizmalar ile ortadan
kaldırılabilir veya zararları azaltılabilir. Çeşitli risk paylaşma anlaşmalarıyla
veya bir araya getirme (pooling) mekanizmalarıyla risk azaltılabiliyorsa, bu
tür risklere çeşitlendirilebilir riskler denilmektedir. Bunun tersi olarak bahsi
geçen mekanizmalarla azaltılması mümkün olmayan riskler de çeşitlendirilemeyen riskler olarak adlandırılmaktadır.
Çeşitlendirme, menkul kıymetler bazında ele alındığında aynı portföye
birden fazla menkul kıymetin alınmasıyla söz konusu olabilir. Portföyün pozisyonu, ikiden fazla menkul kıymete yayıldığı zaman firma bazlı faktörlerin
etkisi azalacak ve menkul kıymet sayısı arttıkça portföyün getirisinin dalgalanması (volatility) giderek düşecektir (Bodie, Kane ve Marcus 1996: 193)42.
Riskin birbirinden bağımsız birimlere ait olması hâlinde portföye ne kadar
çok araç alınırsa risk o kadar azaltılabilir. Bu nedenle de bu mekanizmaya,
bazı hallerde sigortacılık ilkesi de denilmektedir. Bahsi geçen yönteme sigortacılık ilkesi denmesinin nedeni ise sigorta şirketlerinin birbirinden bağımsız çok sayıda ekonomik birime poliçe satmalarının, risklerini azaltmasına
dayanmaktadır. Çeşitlendirme ile ortadan kaldırılan veya azaltılan riskler,
firma bazlı (veya herkesin aynı anda karşı karşıya kalmadığı) riskler olması
nedeniyle sistematik olmayan risk olarak da adlandırılmaktadırlar.
42
Çeşitlendirme kavramı H.Markowitz’in doktora tezinde gündeme getirilmiştir. O günlere kadar sadece
yüksek getiri oranlı kıymetlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan portföyleri Markowitz reddetmiştir.
Ona göre getirilerin dalgalanmaları karşısında çeşitlendirme en iyi araçtır. Çeşitlendirilmiş bir
portföyde, bazı menkul kıymetlerin fiyatı düşerken bazılarının fiyatı yükselebilecektir. H.Markowitz’in
piyasa portföyü dediği ise oyun teorisinde ne yapacağının belli olmadığı rakip ile mücadele etmek
şeklinde yorumlanmaktadır. Niyetinin tespit edilemediği oyuncuya karşı “vurgun peşinde” koşmak
yerine çeşitlendirme ile yatırımcı ayakta kalmayı başarabilecektir. Çeşitlendirilmiş bir portföyün
getiri oranı, bileşimindeki kıymetlerin tek tek getiri oranlarının ağırlıklı ortalamasına eşit olurken,
portföyün oynaklığı menkul değerlerin tek tek oynaklığının altında kalacaktır (Bernstein 2006: 284–
285). Bu şekilde önerilen mekanizma ise portföyleri, fiyatı en iyi olan menkul kıymetleri, portföyün
varyansı en düşük olacak şekilde birleştirmeleriyle oluşturmaktır. Bunun matematikteki adı ise
optimizasyondur. Bu yaklaşım, bilinen iki kilişe kavramı birleştirmektedir “Tehlikeye atılmadan bir
şey kazanılmaz ama aynı zamanda bütün yumurtalar da aynı sepete konmaz” (Bernstein 2006:
289). Varyansların hesaplanması ise geçmişe yönelik verilerden oluşan değerlendirmelerdir. Üstelik
bu mekanizmalar, tek tek kıymetlerin varyanslarının ve diğer kıymetlere göre covaryanslarının
hesaplanmasını gerektirmektedir ki bu da çok meşakkatli bir süreci getirmektedir. İste bu sürecin
zorluklarını çözmeye yönelik olarak da W.Sharpe tarafından Sermaye Varlıklarının Fiyatlandırılması
(Capital Asset Pricing Model) Modeli geliştirilmiştir. Buna göre ise bir menkul kıymetin değeri,
piyasa olarak tanımlanan borsaya göre değişimiyle (beta) gösterilmektedir (Bernstein 2006: 291).
Kıymetlerin getirileri arasında tam korelasyon yoksa çeşitlendirme mümkün hale gelmektedir. Aksi
halde getiriler aynı yönde ve eşit oranda hareket ediyorsa çeşitlendirme imkânsızlaşacaktır. Bunun
için (Bodie and et al. 1996)’ya bakılabilir.
74 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Çeşitlendirme ile ortadan kaldırılamayan risk de çeşitlendirilememiş,
sistematik veya piyasa riskidir. Bu durumda bütün birimler tüm piyasanın
karşı karşıya kaldığı riskten kaçınamamaktadırlar. Söz konusu iki risk türünün birbirinden ayrılması özellikle risk yönetiminde önem kazanmaktadır.
Çünkü bu ayrım, risklerin bir araya getirilmesi veya riskin paylaşımı anlaşmalarını etkileyebilecektir.
1.5.5. Sistemik Risk
Bir sistem, bir bütüne ait olan birbiriyle doğrudan ve dolaylı ilişkiler içinde bulunan parçalardan ve bu parçaların karşılıklı ilişkilerinden oluşmaktadır. Finansal sistemler de para ve sermaye piyasalarıyla, aracı kurumları
ve bankalarıyla, sigorta şirketleriyle, şirketleriyle ve nihayet bireysel ve kurumsal yatırımcılarıyla birer sistemdir. Bu kurumlar ve taraflar arasındaki
ilişkileri düzenleyen kurallar ve düzenlemeler de sistemin sağlıklı işlemesini
sağlayan unsurlardır.
Sistemik riskler, sistemin çalışmasını ciddi şekilde bozan ve son aşamada
sistemde çöküşe yol açan sorunlardır. Bu nedenle de çözümleri veya etkilerinin en aza indirilebilmesi için alınacak tedbirleri değerlendirebilmek amacıyla sistemik riskin tanımlanması gerekmektedir.
Çok geniş anlamıyla, bir sinemada yangın var diye bağırmanın yaratacağı sonuçlara benzetilen sistemik risk, tüm finansal sistemi etkilemesi yüzünden hem akademik literatürde hem de düzenleyici otoriteler düzeyinde
önem kazanmıştır. Sistemik riske yönelik geliştirilen tanımlamalar şu alt
başlıklarda yapılmaktadır:
1. Sistemik risk büyük bir şok veya daha geniş bir ifadeyle makro şoktur ve ekonomideki tüm ajanları etkilemektedir (Bartholomew and Whalen
1995’dan aktaran Kaufman and Kenneth 2003). Bu çerçevedeki tanıma çarpık bilgi açısından yaklaşılabilir. Ani ve genel olarak finansal piyasalarda bilgi akımını kesen veya bilinenlerin anlamının yitirilmesine yol açan, böylece
finansal piyasaların fonları ekonomide en verimli alanlara yönlendirmesini
engelleyen beklenmedik olaylardır.
2. İkinci tanımlamada, sistemik risk daha çok mikro düzeyde ele alınmakta ve bir birimde başlayan şokun, zincirleme bir şekilde diğer kurumlara
yayılmasını ifade etmektedir (Kaufman and Kenneth 2003). Bu kapsamda
sistemik risk, domino taşlarının birbirinin üstüne düştüğü bir tür zincirleme reaksiyondur. Piyasa katılımcılarından bazılarının, sözleşmeden doğan
yükümlülüklerini yerine getirememelerinin, diğer katılımcıların da yükümlülüklerini yerine getirememesine ve finansal sistemlerde büyük sorunlara
yol açtığı zincirleme reaksiyonlardır.
Sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getiremeyen bir kurumun (ilk
domino taşı) diğerlerinin üzerine düşmesi, böylece diğerlerinin de yükümlü-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 75
lüklerini yerine getirmeyerek kendinden sonra gelenlerin üzerine düşmesine
benzetilmektedir. Bu nedenle de domino etkisi olarak da tanımlanmaktadır.
3. Bir şekilde başlayan olay, sistemin tek bir kuruma değil tümüne sirayet etmesidir. Ancak bunda doğrudan nedensellik olmadan daha zayıf ve
dolaylı bağlantılarla yayılma söz konusudur. Üçüncü parti riskinin ortaya
çıkmasıyla oluşur. Zarar sisteme yayılınca potansiyel zararların boyutları artar, krediler daralır, üretilen bilgilerin güvenilirliği kalmaz ve belirsizlikler
giderek artar, riskten kaçınanlar daha güvenli alanlara geçmek isterler ve nihayetinde iflaslar ve ödeme güçlükleri arka arkaya gelmeye başlar (Kaufman
and Kenneth 2003).
Bu tanımlamaların hepsini daha genel düzeyde içerebilecek (ikinci tanımlamaya yakın olsa da) bir yaklaşım da Herring and Santomero (1999) tarafından gündeme getirilmiştir. Onlara göre sistemik risk finansal sisteme ve
devamında da ekonomik yapıya zarar verecek ani ve beklenmedik olay olarak tanımlanmaktadır. Bahsedilen şoklar finansal sektörün içinden gelebilecektir. Bunlar, finansal sektör açısından dışsal da olabilecek olan önemli bir
kurumun ani iflası, takas ve saklama sistemlerinin teknolojik olarak çöküşü,
siyasi hayattaki bir şok (işgal veya döviz kuru kontrolleri) gibi gelişmelerin
finansal sitemin normal işlemesini engelleyen, sistemin dişlilerini yağlayarak
sürtünmesiz çalışan mekanizmalarının bozulması ve transferlerin yapılamaması durumlarıdır.
Finansal sistemlerin söz konusu riskten korunması, kamunun önemli
politika öncelikleri arasında yer almaktadır. Düzenleyici otoritelerin sektöre
girişleri kısıtlamaları, sermaye yeterliği şartı koşmaları, gözetim ve denetim
mekanizmaları oluşturmaları, mevduat garantisi veren mekanizmalar yaratmaları (Tasarruf Mevduatı Sigortası ve Yatırımcıları Koruma Fonu), çalışacak personele ilişkin kurallar belirlemeleri, sistemik risklere karşı alınabilecek tedbirler arasında sayılmaktadır (Herring and Litan, 1995).
Pek çok durumda olabildiği gibi sistemik riske karşı alınan tedbirlerin bazıları, istenmeyen sonuçlara yol açabilmektedir. Bu konuda en geçerli örnek
mevduat sigortasıdır. Mevduat sigortasının negatif yönü şu şekilde tanımlanabilir: Mevduat sahipleri mevduatlarının kamu tarafından garantilendiğini
bildikleri takdirde bankalarının finansal olarak sağlıkları konusunda herhangi bir inceleme yapma ihtiyacı duymayabilirler.
Sermaye yeterliği uygulamaları da sistemik riskten korunmanın bir adımını oluşturmaktadır. Üstlendiğin risk kadar sermaye veya sermayen kadar
risk üstlen yaklaşımıyla finansal kurumların aşırı risk üstlenmeleri engellenmeye çalışılmaktadır.
Öte yandan yine aynı sorun, bankaların yüksek miktarda fon toplamalarına ve bunları yüksek riskli alanlarda değerlendirmelerine yol açabilir (Herring and Litan 1995:55). Çünkü yönetici ve ortakları yatırımlarından kaybetmeleri hâlinde çok az şey kaybedecekler, kazanmaları hâlinde ise çok fazla
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 77
76 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
kazanacaklardır. Nitekim bu iki durum da Türkiye’de yakın tarihimizde çokça
görülmüştür (Karacan 1996a:187 ve Karacan 2002:108 ve 188). 1994 yılında
yaşanan krizden çıkış yolu olarak uygulanan tasarrufların garanti edilmesi
müessesesi, 1999 ve 2000 krizlerinde tetikleyici olmuştur. Bu gelişmelerin sonucunda 1999 yılında çıkarılan Bankalar Kanunu’nda mevduat sigortası için
çeşitli miktar kısıtlamaları getirilmiş, büyük ortaklar için ise bazı hallerde
bankanın zararından sorumlu tutulma mekanizmaları oluşturulmuştur.
Sistemik riskten korunmanın bir başka uygulaması ise kamunun aydınlatılmasıdır. Bu uygulama/zorlama ise daha çok özellikle büyük ortaklar ile
banka yöneticilerinin fazla risk almalarını engellemeye yöneliktir. Ancak bu
noktada bankacılık sırrı gibi kısıtlayıcı noktalar “kamunun aydınlatılması”
ilkesinin sınırını oluşturmaktadır.
1.5.6. Risk Kontrolü
Ekonomik birimlerin karşı karşıya oldukları riskler onların çeşitli maliyetler taşımalarını getirmektedir (Turgutlu 2006). Kişisel anlamda zararlar
söz konusu olabileceği gibi makro ekonomik anlamda sermaye birikiminin
yavaşlaması, girişimciliğin ve ticaretin azalmasını getirebilmektedir. Bu gelişmeler de nihayetinde ekonomik gelişmeyi olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Dolayısıyla söz konusu risklerin kontrolü ekonomik hayat açısından
önemli bir gündem maddesi olmaktadır.
İktisadi birimlerin karşı karşıya kaldıkları risklerin azaltılması, risk kontrolü başlığı altında ele alınabilir. Bu kapsamda riskin istenmeyen etkilerinden kaçınmak, korunmak, onları azaltmak ve kaçınmak gibi teknik ve
araçları içeren mekanizmalar olarak adlandırılabilir43. Ayrıca riske karşı bilgi
düzeyinin artırılması da risk kontrolü içinde sayılabilir (Williams, Smith and
Young 1995:181-194). Hayatın belirsizliklerinden korunma ve tedbir alma
yolları olarak da tanımlanabilecek olan risk yönetimi esas olarak bir sanattır
şeklinde yaklaşımlar da bulunmaktadır. Süreç içinde yaratıcılık son derece
önemli rol oynamaktadır.
Risk kontrol araçları:
a. Riskten Kaçınma: Kayıp veya zarar olasılıklarını artıran kişi, bina, iş
vb. eylemlere karışmamak, onlardan uzak durmaktır. Proaktif olarak gündeme gelebileceği gibi terk etme gibi sonradan da gündeme getirilebilir. Bir
43
Sadece maddi (üretim ve pazarlama faaliyetleri de bu kapsama dâhil edilebilir) ve finansal araçlar
çerçevesinde ortaya çıkması muhtemel risklerin ve bunlara bağlı zararların olası etkilerini azaltmak
ve/veya onları yönetmek olarak ele alınan geleneksel risk yönetimi çeşitli şekillerde eleştirilmektedir
(Kayım 2006). Kurumsal risk yönetimi yaklaşımında ise risk yönetimi bir ürün veya işlem olarak
görülmektedir. Aynı makalede ileri sürülen çerçeve ise (Williams, Smith and Young 1995:181-194)’e
paralel bir değerlendirme olarak gündeme gelmektedir.
kimyasal deneyin yakın çevresine karşı yaratacağı zararların etkisinden korunmak üzere önceden sigorta satın alınması bir örnek olarak tanımlanabilir.
b. Zarardan Korunma: Çeşitli zararların ortadan kaldırılması veya zarar hacminin azaltılmasıdır. Buzlanmaya karşı yolların tuzlanması ve otomobillerdeki pasif korunma tedbirleri bu kapsamda ele alınabilir.
c. Zararların Azaltılması: Muhtemel zararların hacminin azaltılması
için uygulanan tedbirlerdir. Yangın söndürme sistemleri yangının çıkışını
engellemez ama yangın çıktıktan sonra devreye girer ve muhtemel zarar
hacmini azaltır.
d. Bilgi Yönetimi: Belirsizliklerin ortadan kaldırılması, iktisadi birimlerin ve çıkar sahiplerinin karşı karşıya kaldığı bilgi problemlerini çözebilecektir. Bilgilenme düzeyi arttıkça geleceğin belirsizlikleri ortadan kalkacak/
azalacak ve nihayetinde verilen kararlar daha sağlıklı ve belirsizlikten uzak
olacaktır.
e. Riskin Transferi: Riskin başka iktisadi birimlere aktarılmasıdır. İlk
olarak riskli kıymetin başkalarına devredilmesidir. İkinci olarak ise bu kıymete bağlı olan riskin, bazı sözleşme (vadeli işlem vb.) gibi araçlarla başkalarına aktarılmasıdır. Benzeri şekilde reasürans işlemleri da bu kapsamda
değerlendirilebilir.
f. Riskin Dağıtılması: Birçok kişinin riskli projeye ortak edilmesi şeklinde ifade edilebilir. Bu durumda tek tek kişiler açısından ciddi boyutlarda
olmayan rakamlarla büyük sermayeler toplanabilir ve nihayetinde bireylerin
üstlenmeyecekleri boyutlarda riskler üstlenebilir duruma gelinir. Bunun en
önemli yansımalarından birisi şirketleşme olarak da ortaya konulabilir (Soydemir 2004).
g. Riskin Birleştirilmesi: Aynı risk ile karşı karşıya olanların aralarında
birleşmesiyle riskin gündeme gelmesi hâlinde kaybın en aza indirilebilmesi
için önlemler alınması sağlanabilecektir. Büyük sayılar kuralından hareket
eden bu yaklaşım sayesinde aynı risk ile karşı karşıya olanlar riskleri paylaşabilmektedirler44. Bunun finansal piyasalardaki uygulaması ise sigorta şeklinde ortaya çıkmaktadır. Aynı veya benzeri riskler ile karşı karşıya kalan
ekonomik birimlerin belli miktarda ödemeler ile oluşturdukları havuz ile
sadece o riskin gündeme gelmesi hâlinde ortaya çıkan zararın karşılanmasına yönelik oluşturulan yapılanma şeklinde tanımlanabilmektedir (Turgutlu
2006 ve Nomer ve Yunak 2000:23).
Yukarıda sayılan risk kontrol araçlarından ilk üçü, ekonomik birimlerin edilgen konumda kalmalarını gündeme getirirken son dördü ise
daha çok aktif olmayı riski kontrol etmeyi, meydana gelebilecek zararları
başkalarına aktarmayı ve/veya başkalarıyla paylaşmayı beraberinde getirmektedir.
44
Siyasetteki veya uluslararası ilişkilerde oluşturulan ittifaklar da bu kapsamda ele alınabilir.
78 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
1.6 . Düzenleme
Rekabetçi piyasaların düzenlenmesinde iki temel yaklaşımdan bahsedilebilir. Bunlardan birincisine göre piyasalar çarpık bilgi ve çeşitli dışsallıkların varlığı hâlinde kendinden beklenen etkin sonuçları üretememektedir.
O nedenle düzenlemelerle bu eksikliklerin giderilmesi ve/veya söz konusu
eksikliklerin yaratacağı zararların hafifletilmesi gerekir (Slatetery and Nellis
2011). İkinci yaklaşıma göre devletin başarısızlığı söz konusudur. Seçilmiş
temsilciler ve kamu görevlileri her zaman kamu yararına çalışmayabilirler
ve daha çok kendi grupları için çalışabilirler (Slatetery and Nellis 2011 ve
Acemoğlu 2012). Dolayısıyla onların da faaliyet alanlarının ve yetkilerinin
düzenlenmesi gerekmektedir.
Finansal piyasaların düzenlenmesi çok uzun zamanlardan beri piyasa
ekonomilerinin önemli sorunlarından olmuştur. Düzenleme olgusu, hem
iktisatçıların hem de siyasilerin ilgi alanı içinde yer almıştır. Düzenlemenin
yapılıp yapılmaması yanında nasıl yapılacağı da ayrı bir sorun olarak gündemi işgal etmiştir. Finansal piyasaların “bilgiye” dayalı yapısı ve geleceğe
yönelik haklara dayalı işlemlerin yapılıyor olması düzenlemelerin rolünü de
artırmıştır (Stiglitz 1993).
Düzenlemelerin amaçları çeşitli yazarlar tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır. Ancak aşağıda ele alınan çerçevede bazı tanımlamaları belirli bir
perspektiften (sistemik risk ve çarpık bilgi sorunsalı) ele alınarak özetlenmeye
çalışılmaktadır. Söz konusu kapsamda üç temel amaçtan bahsedilebilir. Birincisi sistemik riski azaltmaya, ikincisi tersi seçim olgusunun yarattığı sorunları
ve üçüncüsü de istismar riskinin yaratacağı sorunları çözmeye yöneliktir.
Bu amaçlar;
• Ekonomiyi sistemik risklerden korumak ve böylece finansal piyasaların istikrarını ve makroekonomik ve mikroekonomik istikrarı
sağlamak,
• Özellikle yatırımcıları (tüketicileri) korumak amacıyla piyasalarda
ve mali aracılarda şeffaflığın sağlanması (bilginin eşit dağılımın temini),
• Mali aracıların/sistemin ve fon toplayanların gözetimini, güvenilirliğini, rekabetini ve rekabette eşitliği sağlayarak etkinliği artırmak,
olarak özetlenebilmektedir (Herring and Santomero. 1999, Giorgio Di,
Di Noia and Piatti 2000, Ross 2001, Hoenig 1996, Mishkin 2007:42-45 ve
Eser 1999).
Bu amaçlara ulaşmak için kullanılan araçlar arasında ise “lisanslama- giriş
kısıtlamaları”, “faaliyetlerin kısıtlanması”, “aktiflerin kısıtlanması”, “sermaye
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 79
yeterlikleri”, “mevduat sigortaları”, “yatırımcıyı koruma fonları” “kamunun
aydınlatılması”, “işlem standartlarının belirlenmesi”, “çıkar çatışmalarının
engellenmesi”, “standartlara uyumun sağlanması”, “rekabetin kısıtlanması”
ve “faizlerin sınırlanması” sayılmaktadır (Herring and Santomero 1999 ve
Mishkin 2007: 44).
“Sisteme olan güveni” oluşturan ve devamını sağlayan husus, yatırımcıların “zarar edip/etmesi” olmamalıdır. Çünkü yatırımcı kendi kararının
sonucunda zarar da edebilecek kâr da edebilecektir. Ancak sorun, yatırımcıların normal süreçler dışında yasa dışı ve kendilerinin kararına bağlı olmayan zararlara uğramalarıdır. Bu durumda yasaların ve düzenleyicilerin rolü,
yatırımcıların hak ve menfaatlerini korumak olmak durumundadır. Nitekim
SPKn’nun amaç maddesi tam da bunu düzenlemekte, cezai sorumluluklar
bölümünde de sisteme zarar veren uygulamaları tanımlamakta ve nasıl cezalandırılacaklarını ve cezalandırılmaları için suç işleyenleri mahkeme önüne kimin çıkaracağına ilişkin görevlendirmelerde bulunmaktadır.
Söz konusu düzenlemelerin yapılması, “oyunun” kurallarının belirlenmesi ve ardından da doğal olarak “oyunun kurallarına” uyanların teşvikinin ve
uymayanların ve piyasaların güvenliğini bozanların “oyun alanın” dışına çıkarılması ve cezalandırılması, sistemin güvenilirliğinin sağlanması açısından
büyük önem taşımaktadır. Aksi halde tasarruf sahiplerinin ve piyasa katılımcılarının “güven” duyguları kırılmakta, yeniden oluşturulması ise zaman
almaktadır.
Düzenlemelerle bir yandan piyasaların “güven ve istikrar” içinde çalışması temin edilmeye çalışılırken diğer yandan da oyunun kurallarına uymayanların oyun sahası dışına çıkarılması ve bazı hallerde de cezalandırılmaları
gerekmektedir. Bu nedenle de bütün sistemlerde piyasaları düzenleyen yasaların son kısmı “tedbir ve cezalara” ayrılmıştır.
Düzenlemelerde bir başka sorun da ne kadar düzenleme yapılacağıdır.
Her konunun düzenlenmesinin mümkün olup olmadığı ve gerekli olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusudur. Üstelik yapılmış olan düzenlemelerin
takip edilmemesi de düzenleyicilere karşı kamuoyunun güvenini zedeleyici
bir unsur olmaktadır.
Öte yandan düzenlemeler getirdiği kısıtlarla ve/veya sermaye koşullarıyla piyasalara ve kurumlara çeşitli maliyetler getirmektedir. Maliyetlerin
etkisi doğal olarak etkinliği zora koşabilmektedir. Bu nedenle de düzenlemelerde denge olgusunun gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Aksi halde
birçok gelişmekte olan ülkede gözlenen aşırı düzenleme olgusu kaçınılmaz
olacaktır (Stiglitz 2001).
Düzenlemeleri etkileyen üç unsurdan bahsedilebilir. Birincisi finansal
piyasaların ve kurumların düzenli işlemesine yardımcı olması, ikincisi de
kontrol fonksiyonundan çok denetim fonksiyonlarının öne çıkarılmasıdır
(Ross 2001). Üçüncü unsur ise finansal piyasaların ulaşmış olduğu ulusla-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 81
80 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rarası gelişmelere uyumlu olmasıdır. Teknolojik gelişmeler ve serbestleşme
süreçleri sonunda finansal piyasaların düzenlenmesi, işlemlerin başka ülkeler üzerinden yapılmasını getirebilmektedir ki bu durumda düzenlemelerin
kendinden beklenen yararları sağlaması ve piyasalarda istikrarı sağlaması
zorlaşmaktadır. Bu nedenle ülkeler arasında düzenlemelerde koordinasyon,
uyum ve hatta iş birliği antlaşmaları öne çıkmaktadır.
TABLO: 1.3- FİNANSAL PİYASALARDA DÜZENLEMELERİN AMAÇLARI
Düzenleme Unsurları
Sistemik Tüketicinin Etkinliğin Sosyal
Risk
Korunması Artırılması Amaçlar
Anti Tekel/Rekabet Politikaları
•
•
•
•
İş Yapma Kuralları
•
•
Çıkar Çatışmalarının Engellenmesi
•
•
Kamunun Aydınlatılması
Standartları
•
Sermaye Yeterliği Standartları
•
•
Piyasaya Giriş Kuralları
•
•
Likidite Gereksinimleri
•
•
Raporlama Gereksinimleri
•
•
Dolayısıyla “düzenleme” misyonu oldukça karmaşık ve farklı taraflardan
etkilenmektedir.
•
1.7. Finansal Piyasaların Yapısını Belirleyen Gelişmeler
•
Faaliyet Kısıtlamaları
•
•
Aktif Kısıtlamaları
•
•
Mevduat Sigortası
•
•
Karşılık Uygulamaları
•
•
Müşterinin Uygunluğu
Uygulamaları
•
Faiz Oranı Tavanları
Mevduatta
Kredilerde
•
1. Düzenleyici otoriteler kararlarını, kararlardan doğrudan etkilenen
piyasa katılımcılarını dikkate alarak oluşturmaktır.
2. Düzenleyici otoritelerin kararları ve kişilerin yaklaşımları, hangi
kurumun çatısı altında veya içinde çalıştıklarıyla ilgilidir ve büyük
ölçüde bu süreçten etkilenir. Düzenleyici kurumların genellikle iyi
yetişmiş ve iyi motive edilmiş insanlardan oluşması, onların yaklaşımlarına “tek misyon”un damga vurmasını getirmektedir. Bu aynı
kurum altında olabileceği gibi aynı kurumun çeşitli bölümleri açısından da söz konusu olabilmektedir.
3. Fayda-Maliyet analizi mükemmel değildir fakat sahip olabildiğimiz
en iyi araçtır. Özellikle de siyasi bir araç olmasından dolayı da organizasyon açısından önemli rol oynamaktadır. Örneğin Avrupa
Birliği’nin oluşturduğu Impact Assesstment Board, bu anlamda
önemli roller üstlenmektedir.
4. Düzenleme yetkisi, söz konusu otoriteleri düzenleme yapmak için
bir tür baskı altına almaktadır.
•
•
Yatırım Uygulamaları
•
Coğrafi Kısıtlamalar
•
Kaynak: Herring and Santomero (1999)
Öte yandan düzenlemeleri etkileyen bir başka nokta da düzenleyici otoritelerden kaynaklanmaktadır. ABD, Office of Information and Regulatory Affairs (OIRA) yöneticilerinden Dudley’in, reformlar konusunda öne çıkarmaya çalıştığı birkaç nokta bu kapsamda aşağıda özetlenmiştir (Dudley 2009):
Özellikle 1980’lerden itibaren başlayan süreç, dünya finansal piyasalarının
ve özellikle de sermaye piyasalarının çok hızlı geliştiği ve değiştiği bir dönem
olmuştur. 1970’lerde ve 1980’lerin başında ortaya çıkan gelişmeler ve yenilikler, sonraki yılların dünya finansal piyasalarını belirleyen etmenlerin ilk sıralarında yer almıştır. Nitekim yaşanan ve son derece canlı olan bu süreçler içinde
düzenlemeler sürekli yenilenmekte; yeni yapılanmalar, yeni kurallar, yeni araçlar ve kurumlar ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla da piyasalar ve düzenlemeler
sürekli olarak bu gelişimlere ayak uydurmak durumunda kalmaktadır.
Dünyada, özellikle 1980’ler sonrasının öne çıkan kavramlarından bazıları; küreselleşme, teknolojik gelişme, yenilik (inovasyon) ve menkul kıymetleştirmedir. Teknolojik gelişmelerin hızlandırdığı küreselleşme; sermayenin
sınırları aşması, dolaşımının önündeki engellerin kalkması, fonların hükümetlerden hükümetlere değil de artık talep edenle arz eden arasında (özel
kesimler arasında) doğrudan aktarılması, düzenlemelerin kaldırılması veya
azaltılması ve birbirine yakınsaması ve bütün bunların yanında dalgalanmaların ve ülkeler (piyasalar) arasındaki etkileşimlerin yayılması öne çıkmıştır.
Bu süreci tetikleyen gelişmeler şu başlıklarla özetlenebilir:
• Deregülasyon: 1970’lerin ikinci yarısından itibaren 1980’ler boyunca
yaşanan deregülasyon dalgası (düzenlemelerin ve kısıtlamaların azaltılması
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 83
82 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ve rekabet ortamının geliştirilmesi) finansal piyasaların yapısını değiştirmiştir. Bu şekilde türev araçlar ve para piyasası yatırım fonlarının çek yazabilmesi gibi yeni finansal araçlar geliştirilmesi yanında finansal kuruluşlar
arasındaki rekabet öne çıkmıştır. ABD’de Glass Steagall Yasası’nın etrafından dolanılması ve yasanın değiştirilmesi, İngiltere’de Big Bang sonucunda
finansal kuruluşların birbirlerinin faaliyet alanlarına girerek rekabet edebilir
haline gelmeleri, Türkiye’de 1980 yılındaki 24 Ocak Kararları’nın arkasından
çıkarılan SPKn ile bankacılığın karşısına yeni bir finansman mekanizması
oluşturulmak istenmesi bunlar arasında sayılabilir. 1980 Temmuz kararnameleriyle de bankacılık sektöründe rekabetin artırılması ve faiz üzerindeki
düzenlemelerin kaldırılması ve yeni bir mekanizma oluşturulmaya çalışılması yine bu kapsamda değerlendirilebilir.
Öte yandan finansal liberalleşme ile uluslararası ticaretin artan boyutlarına paralel olarak ve onun üzerinde fonların dünyada sınır ve zaman dinlemeden dolaşımı kolaylaşmıştır.
Deregülasyon teknolojik gelişmelerle birleşince finansal yeniliklerin hızlanmasına yol açmıştır. Çek yazabilen para piyasası yatırım fonları ve korunma teknikleri gibi finansal yenilikler, başta bankalar olmak üzere finansal
kuruluşların risklerini piyasalara aktararak hem risk yönetimlerinin kolaylaşmasına hem de yeni finansal kaynaklara ulaşmalarına yardımcı olmuştur.
Finansal yenilikler bir başka açıdan da finansal kuruluşların riski başka kişi
ve kurumlara aktarmasına, bu da kredi verirken daha dikkatsiz davranmalarına yol açmıştır.
Para piyasası yatırım fonlarının gelişmesi, menkul kıymetleştirme ve
repo işlemleri, geleneksel bankacılığın kan kaybına uğramasına ve yerine gölge bankacılık denilen fonların, ipotek aracılarının ve varlık teminatlı
kıymetlerin geçmesine, fon aktarımlarının bu kanallarla yapılmasını getirmiştir. Söz konusu sistemde kredi süreçleri “riskin başkalarına aktarılması”
imkânı yüzünden de giderek risk biriktirmiştir45 (Gorton and Metrick 2010).
Bahsi geçen gelişmeler, Sarbanes Oxley ve Basel III gibi yeni düzenlemelerin
geliştirilmesini ve yeni yapılanmaları getirmiştir.
• Menkul Kıymetleştirme (Securitization): Özellikle ABD’de konut
ediniminin finansmanı için başlatılan süreç, zaman içinde tüm dünyayı etkilemiştir. Menkul kıymetleştirme ile finansal kuruluşun aktifindeki bazı varlıklar bilanço dışına taşınabilmekte ve nihai yatırımcılara satılarak finansal
kuruluşun veya ihraççı firmanın riski azaltılması amaçlanmaktadır (Turner
2009). Menkul kıymetleştirme sürecinin hız kazanmasıyla birlikte finansal
kuruluşlar aktiflerindeki duran değerleri kısa zamanda likide edebilme ve
bu sayede topladıkları fonları tekrar kredi olarak verebilme imkânına kavuş45
Söz konusu süreçlerin yaşanan dünya finansal krizi ile ilişkisi konusunda çalışmanın 10. bölümüne
bakılabilir.
muşlardır46. Süreç, geleneksel kredi verme mekanizmalarının ötesine geçilmesine, bir anlamda da istismar riskinin yayılmasına neden olmuştur.
• Big Bang: 1986 yılında Finansal Hizmetler Yasası başlığı ile İngiltere’de
çıkarılan ve bu yasa sonrasında sermaye piyasalarında rekabeti hızla artıran
ve bazı imtiyazları ortadan kaldıran düzenlemeler gündeme gelmiştir. Örneğin borsa, üyelerinin kulübü niteliğinden çıkarılmış ve borsa üyeliği yenilere
de açılmış, yabancıların üye olması imkânı sağlanmış, üye firmaların sadece broker veya jobber olarak çalışmaları yerine ikisini de icra edebilmeleri
imkânı getirilmiş, sabit komisyon oranları kaldırılmış, üyelik şahsi olmaktan
çıkarılarak kurumlara verilmeye başlanmış ve nihayet Londra Borsası’nın
bilgisayarlı kotasyona ve ekran bazlı işlemlere geçmesi sağlanmıştır. Bu son
gelişme yüzünden de borsa binasında yapılan işlemler ofislerde yapılmaya
başlanmış ve borsa binası sadece tarihsel bir varlık haline gelmiştir.
Bankacılık Kanunu’nda da yapılan değişikliklerle birlikte üye firmaların
bankalarca alınması imkânı sağlanmıştır. Britanya Krallığı’nda, sermaye piyasaları hazinenin düzenleme alanından çıkarılarak bağımsız idari otorite
olarak kurulan Menkul Kıymetler Yatırım Kuruluna (Securities Investment
Board-SIB) bırakılmıştır.
Bundan biraz daha önceden başlayan bir süreçte ABD’de de benzeri gelişmeler yaşanmıştır. Bankaların eyaletler dışında da faaliyetleri ve eyalet dışı
bankaları satın alması ve birleşmesi imkânı sağlanmış, borsalarda sabit komisyonlar kaldırılmış ve Glass Steagall Act’in bazı kuralları yumuşatılmıştır.
• Teknolojik Gelişmeler: İletişim ve bilgi teknolojilerindeki gelişmeler,
finansal piyasaları altı ana kanaldan etkilemiştir. Birinci olarak, bilginin toplanması ve işlenmesi çok hızlanmış ve üstelik hacim olarak büyük boyutlara
ulaşmıştır. İkinci olarak, finansal işlemlerin çok geniş insan ve coğrafi bölgelere yaygınlaşmasını getirmiştir. Üçüncü olarak ise teknolojik gelişmeler,
aracılık işlemlerinin çok farklı kanallardan yapılmasını doğurmuş ve finansal kuruluşlar arasındaki faaliyet kısıtlamalarının ortadan kalkmasına yol açmıştır (Crockett and Cohen 2009).
Teknolojik gelişmeler, dördüncü olarak hem iletişim imkânlarını hem de
veri depolama ve işlem yapma hacmini (matematiksel işlemler anlamında)
geliştirmiştir. Bu, bir yandan finans mühendisliğinin gelişmesini, riskten korunma ve/veya riski aktarma süreçlerinde karmaşık matematiksel modelleri
(korunma-hedge teknikleri ve türev araçlar) kullanabilme seviyesine ulaşılmıştır. Benzeri modellerin ve bu modellerin geçmişteki ilişkilere dayanan
çözümlemeler üretmesi, katılımcıların benzeri şekilde davranmalarını ve bunun da krizleri etkilediği, getirilen eleştiriler arasındadır. Modelleme ve ileti46
Bu gelişme de daha uzun vadede, 2007 yılında Subprime Mortgage Krizi olarak başlayan dünya
finansal krizinin tetikleyicilerinden olmuştur.
84 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
şimin hız kazanması, piyasaların iç içe geçmesini getirmiştir (Akgiray 2008).
Beşinci olarak, teknolojik gelişmeler elektronik işlemlerin gelişmesini getirmiş bunun sonucunda finansal kurumların personel ve müşteri yapılarının değişmesini getirmiştir. En basitinden mühendisler de bankacı olmaya
başlamışlardır. Elektronik işlemler bir başka açıdan da işlem maliyetlerini
çok düşük düzeylere çekmeye başlamıştır. ATM, EFT ve Ev ve Ofis bankacılığı, bu dönemin bankacılığının ana unsurları olmuştur.
Son olarak da teknolojik gelişmeler yüzünden sermayenin dünyanın bir
ucundan başka bir ucuna anında aktarılması mümkün hale gelmiş dolayısıyla da 24 saatlik işlemler dönemi başlamıştır. Teknolojinin gelişmesiyle artık
mekân ve zaman kısıtları anlamını yitirmiştir. Bu da doğal olarak kamunun
bazı işlemleri takip etmesini zorlaştırmaktadır.
• Finansal Krizler: Finansal piyasaların oluşumu ve devamlılığında güvenliliğin ve istikrarın sağlanması için kamu otoriteleri çeşitli düzenlemeler
yapmakta ve bu amaçla da yasalar getirmektedirler. Ancak bu durumda da
yasalar ya yaşanan krizlere bir tepki olarak getirilmekte ya da düzenleyici otoriteler tarafından piyasaların şekillendirilmesinde bir modele uygun
olarak yapılmaktadır. Finansal piyasaların şekillendirilmesi, yaşanan ortama
ve o dönem için çözümlenilmesi gereken sorunları öne çıkararak oluşturulmaktadır47. 2007 Temmuzunda başlayan ve tüm dünyaya yayılan ekonomik
kriz neticesinde ise yeni organizasyonlar oluşturulmakta ve yeni düzenlemelere gidilmektedir (Soydemir ve Derin 2009).
Krizler sonucunda bir yandan yapılanmalar değişirken bir yandan da düzenlemeler değişmektedir. Bunda da ana etmen, düzenlemelerin ardında yatan teorik argümanların krizler neticesinde değişmesi ve yeni duruma uygun düzenlemelerin de değiştirilmesidir. Örneğin 2008’de Lehman Brothers’ın batışı ile tüm
dünyaya yayılan kriz öncesi düzenlemelerin hareket noktasını etkin ve rasyonel
piyasalar oluştururken, 1960’lı yıllardan beri de süregelen etkin piyasalar hipotezinin geçerliliği tartışmalarının, krizle beraber oldukça zayıflaması neticesinde
yeni düzenleme yaklaşımlarına yol açmıştır (Turner 2009).
• Bağımsız İdari Otoriteler: Finansal piyasaların hızlı ve geometrik dizi
hâlinde büyümesi, finansal piyasaların geleneksel devlet yapılanmasından
daha bağımsız ve daha etkin çalışabilecek olan “bağımsız idari otoriteler”
tarafından düzenlenmesi ve denetlenmesini getirmiştir. Bunun sonucu
ABD’deki SEC (Securities Exchange Commission) ve Türkiye’deki SPK benzeri yapılanmalar yaygınlaşmıştır.
47
Benzeri bir tartışma dünya finansal sistemini oluşturan yapılanma için de yapılabilir. 1929 krizi ve
ardından gelen II. Dünya Savaşı sonrasında oluşan yeni ekonomik yapılanmalar, dünya finansal
sisteminin Bretton Woods sistemi çerçevesinde IMF, IBRD ve doların Rezerv Para olarak kabulü ile
şekillendirilmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 85
• Uluslararası İş Birliği: Uluslararası ticaretin görülmemiş hacimlere
yükselmesi ve sermayenin uluslararası alanda çok büyük boyutlardaki hareketliliği, uluslararası düzenlemelerin ve gözetimin zayıflığı veya yetersizliği, risklerin dünya çapında hızla yayılabilmesini getirmiştir. Bu da düzenleyici otoritelerin olası risklere karşı ortak davranması çabalarını geliştirmiş
ama sonuçlandıramamıştır. Bu kapsamda da Basel I ve II uygulamaları ile
IOSCO’nun (International Organization of Securities Commissions) çalışmalarını saymak gerekmektedir. Bağımsız idari otoriteler arasındaki Memorandum of Understanding (MoU)’lar ise bu eksiklikleri gidermede kullanılan iş birliği sözleşmeleri olmuştur. Kurumsal yönetimin yaygınlaşması da
bu gelişmelerin bir sonucu olarak değerlendirilebilir.
Avrupa ölçeğinde bakıldığında da AB’nin “tek pazar ve tek devlete” gidiş
sürecinde düzenlemeleri birbirine paralel hâle getirme ve üye olan ve olacak
ülkelere bu düzenlemeleri uyma yükümlülükleri de piyasaların yeni yapılanmalarına yön vermiştir. Örneğin AB’nin üye ülkelerden faaliyet lisansı
almış finansal kuruluşların diğer ülkelerde faaliyet gösterebilmesine yönelik
düzenlemeleri piyasalardaki rekabeti derinden etkileyecek görülmektedir.
2. BATI’DA VE TÜRKİYE’DE
SERMAYE PİYASASI VE
BORSANIN TARİHİ
D
iğer kurumlar ve piyasalar gibi sermaye piyasaları ve borsalar da
tarihsel bir süreç içinde gelişmişler ve bugüne kadar gelmişlerdir.
Özellikle ülkemiz gibi örneklerde gelişim süreci düzenleme, teşvik
vb. uygulamalarla desteklenmişse de genel eğilim; girişimcilerin, hükümetlerin ve tasarruf sahiplerinin belirli ihtiyaçlarının ve beklentilerinin cevaplanmasından etkilenmiştir.
Genel anlamda finansal piyasaların oluşması, ekonomide bazı birimlerin
elinde nakit servetin oluşmuş olması ve bu servetin kaynakları kendi yatırımlarına ve/veya faaliyetlerine yetmeyen ekonomik birimlere borç veya başka
bir anlamda verilmek istenmesine bağlıdır. İnsanlar karşısındakine güvendikçe (verdiklerini geri alabileceklerine) ve/veya paralarından belirli bir süreliğine vazgeçmeleri hâlinde yeterli faiz veya gelir elde edeceklerine inandıkları
zaman kaynaklarını başkalarının kullanımına sunabilmektedirler.
Söz konusu aktarım içinde aktarıma karşılık ve işlemin bir kanıtı olarak
bir belgenin verilmesi gündeme gelmektedir. Finansal piyasaların bir alt piyasası olarak tanımlayabileceğimiz sermaye piyasalarında belge (hak=claim)
olarak menkul kıymetlerin hisse senedi ve tahvil-bono verilmesi gündeme
gelmiştir. Belgeyi ihraç eden devletler ya belli bir projeyi (ilk zamanlarda
çoğunlukla savaş ve sonraları da büyük bir yatırımı) finanse etmek amacıyla kendi kaynaklarının yetmemesi nedeniyle nakit sermaye sahibi tasarruf
sahiplerinden borçlanma yoluna gitmişlerdir. Şirketler de benzeri şekilde
tahvil vb. araç ihraç ederek borçlanmışlar ya da hisse senedi ihraç ederek
kendilerine ortak alarak sermaye temin etmişlerdir.
88 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Fakat ihraç edilen bu kıymetlerin yıllarca veya vadeleri bitinceye kadar
ilk sahiplerinin elinde durmasının imkânsızlığı nedeniyle üçüncü kişilerle
alım satım işlemleri (ikinci el piyasalar) başlamıştır. Aşağıda ele alınacağı
gibi gerek Avrupa’da gerekse Osmanlı’da gelişim çizgisi ana hatlarıyla bu şekilde olmuştur.
Dolayısıyla sermaye piyasaları ve borsaların oluşumu ve gelişimi, esas
ekonomik birimlerin fon ihtiyaçlarını kendi kapasitelerinin üzerindeki kısmı için başkalarına başvurmalarından kaynaklanmış ve girişimciliğin gelişmesiyle beraber de artmıştır. Finansal piyasaların oluşumu, kapitalizmin
gelişimiyle ve şirketleşmeyle paralellikler taşımaktadır. Şirketleşmenin gelişmesiyle birlikte bir yandan sermaye birikimi ortaya çıkmış diğer yandan
da sermayeye likidite kazandırılmış, dolayısıyla daha karmaşık ve sürekliliği
olan yapılanmaların oluşumuna yol açılmıştır. Söz konusu paralellik, çeşitli girişimcilerin girişimlerini finanse etmek amacıyla şirket yapılanmasını
kullanmaları ve kendilerine ortak almalarıyla oluşmuştur. Bu süreçlerin bir
gecede gündeme gelmeyip veya bir kaç kişinin bir araya gelip şöyle olsun
demeleriyle değil, çok uzun bir süreç içinde evrilerek gelmesinden hareketle,
çalışmanın bu bölümünde Roma İmparatorluğu’ndan modern sermaye piyasalarına kadar geçen süre satır başları itibariyle özetlenmeye çalışılacaktır.
2.1. Batı’da Sermaye Piyasası ve İlk Borsa
2.1.1. Şirketleşme ve İlk Borsa
Paradan para kazanılması, tek tanrılı dinlerde yüzlerce yıl genellikle günah olarak kabul edilmiş ve dolayısıyla da kötülenmiştir. Aristoteles’te de
“adil fiyat” (fair price) olarak adlandırılan ve ticarete önemli bir yaklaşım getiren konu, 13’ncü yüzyılda St. Thomas Aquinas’ın ticarette fiyat oluşumuna
yönelik olarak getirdiği “ucuza almanın” veya “pahalıya satmanın” uygunsuzluğu konusundaki yaklaşımından hareketle “faiz ve tefecilik” yasaklanmıştır. St.Augustine’e göre üç temel günahın birincisi kazanca yönelik aşırı
arzu, ikincisi güce aşırı düşkünlük ve üçüncüsü de seksüel şiddettir (Smith
2003:7-9). Hristiyanlığın kısıtlayıcı yapısı gündeme gelmeden önce Roma
İmparatorluğu’nda ticaretin büyük hacimlere ulaştığı, mülkiyet haklarının
korunduğu, sermayenin bir başkasına transfer edilmesinin yasalarla korunduğu bir ortam oluşmuştur. Bu şekilde sermayenin alınıp satılması (başkasına devredilebilmesi), ihtiyacı olanlara hazır kredi mekanizmalarının varlığı ve girişimcilerde ve yatırımcılarda risk alma isteğinin varlığı, bu hukuki
sistem içinde işleyen bir finansal sistemin oluşmasına yardımcı olmuştur.
Servetler alınıp satılmaya başlayınca sermaye haline gelebilmiş, kredi mekanizmasının gelişmesi de ticaretin boyutlarını artırmış ve nihayet bu ikisinin doğal sonucunda da bazı yatırımcıların servetlerini bir getiri elde etmek
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 89
amacıyla evlerinde ve güvenli bir yerde stoklamak yerine riski de üstlenerek
yatırıma yöneltmelerini getirmiştir.
Sürecin bir başka aşaması ise modern anlamdaki şirkete benzeyen
“publicani”lerin ortaya çıkması olmuştur. Roma İmparatorluğu, anıt yapımından vergilerin toplanmasına kadar bütün faaliyetlerin publicaniler kanalıyla yapılabilmesine imkân tanımıştır (Kuran 2006). Publicaniler, icracı
yöneticiler tarafından yönetilen ve sahipliği de alınıp satılabilen “partes”
denilen hisselerden oluşan şirketlerdir. Publicanilerin düzenli olarak ortaklar genel kurulu toplamaları ve ortaklarına (dolayısıyla kamuya) hesaplarını sunmaları, şirketleşmenin gelişmesini sağlayan etmenlerden olmuştur
(Smith 2003:10-11).
Muhasebe kayıtlarının çift kayıt esasına göre yapılmaya başlaması, muhasebe sonuçlarının daha net, şeffaf ve düzenli olarak izlenebilmesini ve sermaye sahiplerinin sermayelerini başkalarının kullanımına sunmaları hâlinde
onları izleyebilme imkânlarını yaratması yüzünden anonim şirketlerin oluşumunun ana tohumlarından birini oluşturmuştur (Allen 2003:16-17). Öte
yandan mülkiyet haklarını koruyucu yasal yapı da şirketleşmeyi destekleyen
bir başka girdiyi sağlamıştır.
Publicaniler’de iki grup pay sahipliği vardır. Soccii denilen kısım, daha
çok büyük sermayedarların pay sahipliğine karşılık gelirken daha çok icracı
bir içeriktedir. Particulae denilen ikinci kısım pay sahipliği ise daha çok küçük sermayedarlara ve geniş ortak kitlesine hitap eden paylardır. Özellikle
küçük pay sahipliğinin varlığı ve bunların sayı olarak büyük rakamlara ulaşması, zaman içinde bunların sahip oldukları payları bir başkasına satma ve/
veya daha önceden bu paylardan alamamış olan sermayedarların da particulae almak isteklerinin karşılaşması, ikinci el piyasaları oluşturmuştur. Milattan önceki ikinci yüzyılda, Roma’da Temple of Castor’un yanındaki forum,
bu ortama ev sahipliği yaparak ilk borsayı oluşturmuştur (Smith 2003:11).
Roma İmparatorluğu’nun bugünkü deyimlerle çok uluslu yapısı ve çok geniş alana yayılmış olması, Roma vatandaşı olmayanların da Forum’dan publicaniler almalarına imkân yaratmıştır. Forum piyasasının açıklığı, farklı toplumlardan ve coğrafyalardan nakit sermayenin Roma’ya akmasını getirmiştir.
Ama zaman içinde Hristiyan feodal sistemin tüm Avrupa’ya hâkim olmasıyla ve İslam’ın da Asya ve Afrika’da Roma aleyhine yayılmasının sonucunda Roma İmparatorluğu’yla birlikte Roma Borsası da yok olmuştur
(Smith 2003:11). Zamanın bilinen coğrafyasında hâkim olan düşünce yapısı
ile finansal piyasalar karşıtlığı, piyasaların yok olmasını getirmiş ve bu boğucu çevre içinde uzun yıllar boyunca yeniden doğamamıştır.
İtalya yarımadasının 14. yüzyılda giderek yeniden canlanmaya başlaması,
özellikle Venedik ve Cenova’nın uzun mesafe ticaretine girişmesi ve giderek
daha büyük risklerle uğraşabilmeleri ve bu riskleri yönetmeyi öğrenmeleri ve ortaya çıkan sermaye ihtiyaçları, finansal piyasaların tekrar inşası için
90 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
gerekli kıvılcımı sağlamıştır. İlk olarak alım satıma konu olan kıymet ise Venedik Devleti’nin borç senetleridir. Kamu borçlanmalarının temellerinden
olan Venedik Devleti’nin borçlanmasının özelliği, her borçlanmanın diğerlerinden farklı olması ve insanlar arasında serbestçe alınıp satılabilmesidir.
Kâğıtlar (borç senetleri) üzerine yapılan işlemler, Venedik ekonomisinde önem kazandıkça, piyasanın istikrarını ve yatırımcıların güvenini temin
etmeye yönelik olarak çeşitli tedbirler alınmıştır. Bunlardan bazıları bilgi
manipülasyonu ile kağıtların değerinin olumsuz etkilenmesinin önüne geçilmesini amaçlarken başka bazı düzenlemelerle de spekülasyon ve bugünkü tanımlamalarla içeriden öğrenenlerin ticareti yasaklanmaya çalışılmıştır
(Smith 2003:12).
15’nci yüzyıla gelindiğinde, şehir devletleri vergi toplama işlerini publicaniye benzer “monti” denilen ve sermayesi paylara (luoghi) bölünmüş
şirketlere devretmişlerdir. Luoghilerin insanlar tarafından alınıp satılmaya
başlamasıyla da Roma sonrası ilk hisse senedi piyasalarının tekrar doğumu
gündeme gelmiştir (Smith 2003:12).
Ama esas gelişim daha kuzeyde ortaya çıkmıştır.
2.1.2. Hollanda Mucizesi ve Lale Çılgınlığı
İtalya dışındaki gelişim, daha çok tüccarların bir araya gelerek mal alım
satımı yaptıkları, görüştükleri mekanlar olan ve genellikle de vergi imtiyazlarıyla desteklenmiş olan fuarlar kanalıyla olmuştur (Smith 2003:13, Braudel 2004:73-75). Fuarlar, en altında kolay bozulan ve yerel malların alınıp
satıldığı, yukarı çıkıldıkça da giderek dayanıklı, lüks ve ithal malların alınıp
satıldığı, piramitlere benzeyen çeşitli piyasalardan oluşuyordu. Piramidin
tepesinde ise para tacirleri tarafından kontrol edilen para piyasaları yer almaktaydı. Fuarlarda aynı zamanda bazı pay senetleri de alınıp satılmıştır.
Örneğin, 15’inci yüzyılda Leipzig Fuarı’nda Alman madenlerinin pay senetleri alınıp satılırken, St.Germain fuarında belediye tahvilleri, borç senetleri
(IOU-I Owe You) ve piyango senetleri (kura ile bazılarına ödül kazanma
imkânı sağlayan devlet tahvilleri) işlemlere konu olmuşlardır.
Ancak fuarların özelliği, yılın sadece bazı aylarında açık olması nedeniyle
süreklilik sağlayamamış olmalarıdır. Antwerp Fuarı ise bunların dışında bazı
yenilikler getirmiş ve diğerlerine göre öne çıkmıştır. Sürekli bir piyasa oluştururken tüm yıla yönelik vergi avantajlarını içermesinden dolayı bölgede
hem ticaretin hem de paranın kendisine doğru akmasını getirmiştir (Allen
2003:44, Smith 2003:13).
14-15’nci yüzyılda ticaret ve finansman merkezi olan Brugge48 yakınlarında Van der Bourse adında bir asilzade ailesinin evinin (Hotel des Bour48
Borsa kelimesinin bu aileden geldiği ileri sürülmektedir (Allen 2003:43).
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 91
ses) önünde bölge tüccarları toplanıp alım satım yapıyorlardı. Daha sonra
ulaşımın kolaylığı ve tüccarlara sağladığı serbestlikler yüzünden Antwerp,
Brugge’un yerini almış (Allen 2003:43) ve ilk borsa binası da 1532 yılında
Antwerp’de yapılmıştır. Önemli olanın işlemler ve işlem hacmi yaratmak olmasından hareketle de borsacılar, borsanın duvarına “Ulusu ya da lisanı ne
olursa olsun tüm tüccarlara açıktır.” yazarak borsanın finans merkezi haline
gelmesini amaçlamışlardır.
16’ncı yüzyıla gelindiğinde, şirketlerin çoğalması ve özellikle devletlerin
kendilerini finanse etmek amacıyla çıkardıkları tahvillerin yaygınlaşmasıyla,
hisse senetleri ve tahviller daha çok yerel piyasalarda yaygın bir şekilde alınıp satılmaya başlanmıştır. Artık devletlerin belirli kişi ve gruplardan değil,
herkesten borçlandıkları ve borç verene bağlığın azaldığı bir döneme girilmiştir. İşte bu ortamda, ilk dışsal şok da Portekizlilerin Güney Amerika’dan
getirdikleri kıymetli madenlerin istilası ile başlamış, fiyat devrimi olarak adlandırılan koşullar ortaya çıkmış ve fiyatlar kısa sürede iki katına çıkmıştır.
Ücretlerin artış oranının fiyatların artış oranının çok altında kalması nedeniyle kârlar artmış, sermaye birikimi hızlanmıştır (Smith 2003:13).
16’ncı yüzyıldaki savaşlar ve bu savaşların büyük finansman kaynaklarını gerektirmesi; vergi ve borçlanma yöntemlerinde yeniliklerin yapılmasını,
borçlanma tabanının sadece zenginlerden değil küçük paraları olan insanlardan da (borçlanmanın tabana yayılması) yapılması zorunluluğunu getirmiştir. Borç verene hayatı boyunca faiz ödemesi sağlayan borçlanma (annuity) araçlarının çıkarılması da bu sürecin bir sonucu olmuştur. Ardında da
insanlara satılan bu kâğıtların alınıp satıldığı ikinci el piyasaların ve ortamların oluşturulması zorunluluğu gelmiştir. İnsanlar aldıkları kâğıtları herhangi
bir ihtiyaçları hâlinde elden çıkarmak istemeleriyle de ikinci el piyasalar gelişmeye başlamıştır. Borçlanma mekanizmasının ulaştığı boyutlarla birlikte
fuarların da önemi azalmış, işlemler tüm yıla yayılmış ve yabancıların da bu
piyasalara kaynak aktarması hızlanmıştır (Allen 2003:13).
Ardı arkası gelmeyen savaşlar, bir yandan finansal yeniliklere yol açarken
bir yandan da işgal edilen yerlerdeki insanların başka yerlere göç etmelerine
yol açmıştır. Antwerp, İspanyollar tarafından işgal edilince, Protestanlarla Yahudiler paralarıyla beraber Amsterdam’a kaçmışlar ve yeni bir finansal piyasanın oluşmasına ön ayak olmuşlardır ve böylece Dutch Miracle’ın
(Hollanda mucizesi) yolu açılmıştır (Smith 2003:15). Binası 1631 yılında
tamamlanan Amsterdam Borsası’nda katı kurallar oluşturulmuş; mal, menkul kıymet işlemleri ve risklerin teminatlandırılması amacıyla yapılan sigortacılık işlemleri de borsanın ana faaliyetlerini oluşturmuştur. Menkul kıymet işlemleri arasında öne çıkanlar ise devlet tahvilleri ile Doğu Hindistan
Kumpanyası’nın hisse senetleri olmuştur (Braudel 2004:483). Amsterdam
Borsası, işlem hacminin büyüklüğü, likiditesi, reklam yapılması ve spekülasyon serbestliği ile zamanının bir ilki olmuştur (Allen 2003:43).
92 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Borsa, bankacılığın moral olarak anti tezi haline gelmiş, bankacılık tutuculuğun ve ihtiyatlı hareketin merkezi olurken, borsa dur durak bilmeyen
tutkunun ve coşkunun oyun alanı olmuştur (Schama 1987:347).
Finansal piyasaların oluşumunda yapılan düzenlemelerin çerçevesinin
belirlenmesinde en önemli etken yaşanan krizler olmuştur. Krizler o ana
kadarki sistemin ve yapının artık devam edemeyeceğini göstermiş ve yeni
yapılanmaları zorunlu kılmıştır. Dünya finansal kriz tarihinde ilklerden olan
“lale çılgınlığı”, Akerlof ve Shillier (2010)’e benzer şekilde “Sürekli yükselecek
ve ben de yükselen piyasada bir başkasına satacağım.” anlayışı içinde oluşmuş spekülatif bir krizdir. Hem bu yönüyle hem de ilklerden olması nedeniyle bu bölümde kısaca özetlenecektir.
Lale, bilinenin aksine Hollanda’dan ülkemize gelmemiş, tam aksine
1500’lerin ikinci yarısında Osmanlı’dan Hollanda’ya gitmiştir. Lale’nin asıl
memleketi Pamir dağları ve Tien-Şan vadileridir. Bu yüksek topraklarda
yetişen lale, zamanla Türklerin Orta Asya’dan batıya göçüyle beraber önce
İran’a ardından da Anadolu’ya ve Avrupa’ya yayılmıştır. Ömer Hayyam’ın şiirlerine konu olan, Türklerle birleşerek sembolleşen lale, Osmanlılarda saray
bahçelerinin en nadide çiçeğini oluşturmuştur (Dash 1999:5-15).
Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise artık kendi hâlinde yetişmesinin çok ötesine geçilmiş ve lale tarımı başlamıştır. Avrupa ise lalenin farkına
16’ncı yüzyılda varmıştır. Osmanlıların yabancılarla ilişkisi arttıkça da Avrupalılar, Osmanlı’nın laleye olan tutkusunu keşfetmişlerdir. (Dash 1999:18-30).
Daha önceleri pek çok Avrupa kentinde görülmüş olmasına rağmen en
meşhurları 1562 yılında İstanbul’dan Antwerp’e giden gemiye yüklenen malların arasında Hollandalı tüccara hediye olarak gönderilen birkaç lale soğanıdır. Hatta Hollandalı tüccar bu soğanlardan bir kaçını yemeğe katmış, bir
tat alamayınca da bahçesine ekmiştir. İlkbaharda soğanlardan çıkan laleler
herkesi etkilemiş ve botanikçiler tarafından da kayda geçirilmiştir (Dash
1999: 42). Harika renkleri ve sonsuz çeşitliliği yüzünden de lale, müstesna
çiçek olarak kabul edilmiştir.
1600’lü yıllarda Hollanda, paranın biriktiği ve zenginliğin sürekli arttığı
finansal ve ticari bir merkez haline gelmişti. Hollandalı tüccarlar da servetlerinin bir kısmını tekrar yatırıma yönlendirirken bir kısmıyla da lükse, tüketime, büyük evlere ve lalelerle süslü büyük bahçelere harcayarak zenginliklerini sergilemişlerdir. Altın Çağ olarak kayıtlara geçen bu dönemde, lale
sarayların önde gelen yüzü olmuştur (Dash 1999:83-87).
17’nci yüzyılda lale tutkusu49 bir moda haline gelince lale kıtlığı başlamış, lale tutkunlarının artan lale soğanı talebi de doğal olarak profesyonel
lale üreticiliğini getirmiştir. Moda, ekonominin üst sınıflarından alt sınıflara doğru yayılmış, lale sadece zenginlerin değil fakirlerin de tutkusu ha49
Lale tutkusunun yaygınlaşması ve krize doğru gidişin ve krizin yarattı dramlar açısından Moggach
2000’e bakılabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 93
line gelmiştir. Yükselen taleple birlikte lale soğanlarının fiyatları artmıştır.
Özellikle Güney Hollanda’dan gelen göçmenlerin oluşturduğu yeni gelenler,
lale yetiştiriciliğini bilmemeleri ama lale soğanlarından para kazanmak istemeleri ile olay bir başka mecraya sıçramıştır (Dash 1999:117). Kendilerine
çiçekçi denilen tacirlerin işlemleri, kolay para kazanmak isteyenlerin dikkatini çekmiş ve onların da piyasaya girmesine neden olmuştur. Ticari önemlerini kaybeden kuzey şehirlerinden West Friesland’da, bir evin bir paket
lale soğanı karşılığı satılmasının ardından da lale soğanının para gibi işlem
görmeye başlamasıyla lale soğanı ticareti giderek büyümüş ve en popüler olduğu Aralık 1636-Ocak 1637 döneminde lale soğanına dökülen paranın ucu
bucağı kaybolmuştur. Hatta nadir bir lale olan Semper Augustus’un fiyatı
10.000 guldierse yükselmiştir (Dash 1999:124-125).
Akerlof ve Shiller (2010:76-82)’da anlatıldığı gibi başarı hikâyeleri yayılmaya başlamış, lale ticaretiyle uğraşanlar çevrelerine zenginliklerinin kaynağının lale ticareti olduğunu anlattıkça çılgınlık daha da yayılmış, insanlar
sürekli yükselen fiyatlardan lale soğanı alıp bir başkasına daha yüksekten
satma derdine düşmüştür (Dash 1999:125). Alanlar, bu eğilimin sonsuza
kadar gideceğine, en azından kendileri soğanları daha yüksekten satmadan
önce çökmeyeceğine inanmışlardır.
Yükselen fiyatlardan yararlanmak amacıyla en ucuz laleleri alıp satarak
lale piyasasında yer tutmaya çalışan yeni gelen acemilerin (Dash 1999:128)
yarattığı bu talebin karşılanması ise stoktan değil “yataktan/tarladan satış”
denilen yeni bir satış yöntemini getirmiştir. Artık yeni gelecek olan yavru
lale soğanları anne soğanlar gibi alınıp satılmaya başlanmış, lale ticareti yapanların risk almalarını getirmiştir. Lalenin kendi yerine onu temsil eden
belgelerin (bugünkü anlamda türevlerin) alınıp satılması, lale işlemlerini birkaç ayla sınırlı olmaktan kurtarmış, tüm yıla yayılmasını getirmiştir.
Lale üzerine yazılmış bonolar, soğanlar, topraktan çıkarılıncaya kadar işlemde kalıyordu. Soğandan neyin çıkacağının (lale çiçeği) bilinmemesi (Soğan
hastalıklı olursa farklı renkte lale de çıkabiliyordu.) yüzünden sözleşme tehlikeli (veya daha da değerli) de olabiliyordu. Çiçek konusunda garanti verilemiyordu, soğanın satıcıya ait olup olmadığı da bilinemiyordu. Lale çılgınlığının
bu aşamasına “hava oyunları” –windhandel– deniliyordu. Hava oyunu kavramı, borsacı için rüzgârda işlem yapmak anlamında, çiçekçiler arasında da
düzenlenmemiş ve sınırsız işlem olarak kullanılıyordu (Dash 1999:130-132).
Soğanlara dayanan türevlerin alınıp satılmaya başlaması, lale çılgınlığına giriş noktasını oluşturmuştur. Artık, bonolar ticarete değil spekülasyona
konu olmaya başlamıştı. Teslimata kadar söz konusu bonolar, defalarca alım
satıma konu edilerek, vadesinden önce bir başkasına satarak para kazanmaya çalışılıyordu (Allen 2003:47).
O günün koşullarında büyük tüccarlar paralarını faiz ve devlet tahvillerine yatırarak görece garantili kazançlar elde ederlerken, maceracı para sahip-
94 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
leri ise kurutma (denizden toprak kazanma) projelerinin veya Amerika’ya
gidip gelen gemilerin hisselerine yatırım yaparak para kazanmayı amaçlıyorlardı. Ancak bunlar o günün koşullarında büyük sermaye gerektirdiği
için küçük birikimlere gidebilecek pek bir alan yoktu (Dash 1999:134). Bu
tür sermayeler için vadeli işlemler bir çıkış yolu olmuştur. İşlemler oldukça
spekülatifti ve spekülasyona yalnızca büyük sermayedarlar değil küçük para
sahipleri de katılıyordu (Braudel 2004:85). Vadeli işlemlerde başlangıçta bugün margin denilen miktarı yatırıp bir sözleşme alınıyor vadesi geldiğinde
de fiyatı nasıl olsa artacak olan soğan satılıp borç kapatılıyordu. Başlangıç
için para yoksa da doğal olarak kredi alınabiliyordu. Soğanın sözleşmede belirtilen fiyattan çok yukarıda satılacağı beklentisine dayanan bu mekanizma,
fiyatın bu değer üzerine çıkmaması hâlinde ödenmeme riskini ve dolayısıyla
(Dash1999:134) iflasları getirebiliyordu.
Vadeli işlemler, kolay para kazanma hırsı içindeki insanlar ve onlardan
etkilenenler arasında hızla yayıldı. Balon 1637 yılı Şubatının ilk Salı gününe
kadar şişmeye devam etti. O gün, Haarlem’de satış için pazar yerlerinden birisine getirilen birkaç gün önce yüksek paralara alınmış lalelere hiç müşteri
gelmeyince, bir başkasına daha yüksek fiyatla satılmak için satın alınan soğanlar satılamamaya başlamıştı. Haber, zamanın en hızlı haber ağlarıyla tüm
pazarlara ve ülkenin her yerine dağılmış ve “artık lalelerin çiçek olmaktan
başka herhangi bir değeri” kalmamıştı. Arkasında büyük iflaslar, facialar ve
ekonomik kriz bırakarak lale piyasası birden bitmişti (Dash 1999:207).
2.1.3. Modern Şirketlerin Doğuşu
Ticaretin başlamasından itibaren tüccarlar bir araya gelip ortaklıklar kurarak çeşitli şekillerde ölçek ekonomilerinden yararlanma yoluna gitmişlerdir (Braudel 2004:385). Özellikle Akdeniz çevresinde tek hukuk sistemi olarak Roma Hukuku’nun kullanılması; hukukun birliği, oyunun kurallarının
ortak olması, aynı hukuk dilinin kullanılıyor olması ve mülkiyet haklarının
korunması şirketleşme yolunda önemli aşamaları oluşturmuştur. Binli yılların başlarında özellikle Batı’da merkezi otoritenin de zayıflamasıyla tarikatlar, kulüpler, kiliseler şirket olarak örgütlenmeye başlamışlar ve zaman
içinde birbirinden bağımsız ve kendi kendini yöneten şirket oluşumları geliştirmişlerdir (Kuran 2006).
Erken şirketleşme örneklerinden birisi deniz şirketleri (societas maris veya
commenda)dir. Tek bir yolculuk için oluşturulan bu şirketler, Akdeniz’de aylarca süren yolculuklara rağmen kısa vadeli sözleşmeler olarak kalmışlardır.
Karada mübadele mekanizmalarında kumpanyalar (compania, cum-aile ve
panis de ekmek) ile gündelik hayatın riskleri ile ekmek dâhil her şeyin aile içinde paylaşılması şeklinde tanımlanıp oluşturulmuştur (Braudel 2004: 386). Zaman içinde bu şirketlere işlerin büyümesi, yeni sermaye ihtiyacı gibi nedenler-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 95
le aile dışından yabancıların da alınması söz konusu olmuş ve sürecin sonunda
günümüzdeki anonim şirket yapılanması doğmuştur (Braudel 2004:390, Allen
2003:21). Böylece ticaretle uğraşanlar, modern insanın kafasının içinde dolanan maddenin kendisi değil onun sayı haline dökülmüş ifadesidir şeklinde
tanımladığı rasyonel insane doğru evrilmişlerdir (Ülgener 2006a:31). ‘Commenda’ların bir kısmı zaman içinde kendilerini değiştirmişler; zamana, ihtiyaçların büyüklüğüne ve sürekliliğine uyum sağlayarak komandit ve zamanla
da anonim şirketlere dönüşmüşlerdir (Kuran 2003 ve 2012:98-104). Orta Doğu’daki mudarebelerin benzeri olan commendalar değişir ve yeni ticari hayata
ayak uydururken mudarebeler giderek daha da donuklaşarak bu değişime, birikime, sürekliliğe ayak uyduramamışlardır (Kuran 2012:98-104).
Denizlerde kazanılan paraların karalardakilerle karşılaştırılamayacak
derecede büyük olması, denizlerdeki şirketleşmeye yönelik yapılanmaların
daha kapsamlı, yenilikçi ve hızlı olmasını getirmiştir. 13’üncü yüzyılda, denizlerde teknelerin her birinin gemide bir yerinin (per loca) olduğu, birden
fazla arkadaşa ait olacak şekilde kiralandığı veya işletildiği oléron kuralları
geçerlidir. Arkadaşlar, mallarını gemi ile taşırlarken bir yandan da geminin
tüm işlerini ortaklaşa yürütmekte ve gemiyi yöneten zabitlerin ücretlerini
de beraberce ödemektedirler (Braudel 2004:320). Geminin yönetim şekli de
Cumhuriyet’e benzemektedir. 15’incı yüzyılda Hollanda’da gemi teknolojisi
gelişmiş ve “Fly Boat” denilen daha hızlı ve büyük gemilerin yapımına başlanılmıştır (Schama1987:343-371). Bunların inşası, bakımı, idaresi arkadaş
grupları için imkânsız hale gelmiştir. Artık per loca sistemi işlerliğini yitirmiş, yeni durumun sorunlarına çözüm üreten per parties denilen pay sahipliğine geçilmiştir. Artık gemiler hisselere bölünmekte (genellikle 24 carat),
carat sahipleri parsioner adıyla hissedar olmakta ve her sefere katılmadan,
geminin bilfiil yönetimine katılmadan, her yıl kârdan paylarını almaya başlamışlardır (Braudel 2004:321). Kâr payının ödenmemesi durumunda da yargıca gidip ödenmesi için dava da açabilmektedirler. Bu süreç, doğal olarak
carat denilen payların alınıp satılmasını getirmiştir.
Gemicilikte gözlenen bu durum, 16’ncı yüzyılda gelişmeye başlayan
ortaklıkların standart ortaklıklardan farklı olmasını getirmiştir. Denizaşırı
ticaretin getirdiği uzun vadeli ve daha büyük sermaye ihtiyacının, dar bir
tüccar grubu tarafından karşılanamaması gibi nedenlerle denizaşırı ticaret
yeni ortaklıkları yaratmıştır. Ortaklıkların ortaklarından farklı birer tüzel
kişilik hâlinde organize olabilmeleri (Allen 2003:21-23) ve daha çok sayıda
küçük ve pasif yatırımcıdan sermaye toplanarak daha büyük sermayelere
ulaşılabilme imkânları, bu yapılanmayı desteklemiş ve gelişmesine yardımcı
olmuştur (Smith 2003:16). Böylece sermaye sahipleri, yönetiminde söz sahibi olmadıkları şirketin yükümlülükleri dolayısıyla ciddi riskle karşı karşıya
kalacakları hukuki sorumluluklardan kurtulmuş ve daha çok risk alabilir ve
nihayetinde de sermaye birikimi oluşturulabilir bir yapıya ulaşmışlardır.
96 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bu çerçevedeki ilk şirket, İngiltere’de Rusya ile ticaret yapmak üzere
1533 yılında 2 yıllığına ve ilk anonim şirket (joint stock company) olarak
kurulan Muscovy Company’dir. Ancak ilk sürekli anonim şirket ise 1609 yılında kurulan Dutch Doğu Hindistan şirketidir (Allen 2003:19; Smith 2003:
15). Bu yapılanma tarzı ise İslam dünyasında pek kabul görmemiştir (Kuran
2004).
Avrupa’nın sermayesi Hollanda’ya aktıkça finansal piyasalar genişlemiş,
yeni beklentilere göre finansal araçlar üretilmiş ve başat menkul kıymetlerin
alınıp satılması ve artan işlem hacmine cevap oluşturmak üzere “yeni borsa”,
Amsterdam Borsası açılmıştır (1610). Borsada mallar, yabancı paralar, vadeli işlem senetleri, hisse senetleri ve denizcilik sigortaları alınıp satılmıştır
(Smith 2003:17-18).
17’nci yüzyılda Hollanda’da oluşturulmuş olan finansman yöntemleri,
1600’lerin sonunda İngiltere’de de yayılmış, para kazanma ve finansman
imkânları yayıldıkça da eskiden günah olarak görülen kâr yapma veya faiz
kazanma olgusu Londra’nın öne çıkan özelliklerinden olmuş ve bu şekilde oluşmaya başlayan Londra’nın finans merkezi oluşu uzun yıllar devam
etmiştir. Amsterdam Borsası’nın kurulması sürecine benzer şekilde 17’nci
yüzyıl sonlarında Avrupa’da yaşanan uzun ve tahrip edici din savaşları bir
kısım göçmenin İngiltere’ye göç etmesini getirmiş ve bunlar da İngiltere’de
yeni bir finansal ekonomi kurulması için gerekli olan insan sermayesini sağlamışlardır (Smith 2003:19-20). Göçmenlerin getirdiği annuity gibi araçlar
da Kral’ın savaşlarını finanse etmesi için kullanacağı en önemli borçlanma
araçları olmuşlardır.
Anonim şirketlerin hisse senetlerinin alınıp satıldığı piyasa 1690’larda
başlamış ve bugün dünya literatüründe hâlâ kullandığımız kavram ve kelimeler50 oluşmaya başlanmıştır. Exchange Alley’deki kafelerde hisse senedi
alınıp satılırken, senet almak isteyenlerin şirketler veya diğer konularda bilgi
sahibi olmak istemeleriyle birlikte bazı gazetelerde hisse senetleri hakkında
bilgi yayımlamaya başlamışlardır (Smith 2003:21).
2.1.4. Anonim Şirketlerin Getirdikleri
Bahsedilen bazı şirketleşme örnekleri, benzeri yapılanma ve organizasyonlar ve bunların ardından gelen hukuki altyapı, Batı dünyasının gelişiminde önemli roller oynamıştır. Anonim ortaklıkların kurulmasının gelişime ve
sermaye birikimine sağladığı katkılar, birkaç başlık altında şu şekilde özetlenebilir (Kuran 2006; Kuran 2012:82-84 ve Allen 2003:42):
50
Stock: Hisse senedi anlamındaki bu kelime o dönemlerde devlet tahvillerini de içerecek şekilde
kullanılıyordu. Kaynağını da devlet tahvillerinin her faiz ödemesinin çentik atılarak işlendiği ağaç
sopalardan alıyordu.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 97
1. Ortaklarından ayrı tüzel kişiliğe sahip olmaları:
a. Ayrı tüzel kişiliğe sahip olmaları nedeniyle gerçek kişilere tanınan
tüm haklara da sahip olmuşlardır. Kendi adlarına borçlanabilmeleri, borç verebilmeleri, sözleşme yapabilmeleri, aleyhlerine dava
açılıp dava açabilmeleri, onların ortaklarından ve onların duygularından bağımsız birer kişi olarak faaliyet gösterebilmelerini getirmiştir.
b. Sermayedarın sorumluluğunun koyduğu veya taahhüt ettiği sermaye ile sınırlı olması, (sınırlı sorumluluk) iflas hâlinde ortakların şahsi varlıklarının şirketin borçlarından dolayı sorumlu tutulmaması, ortaklara şirketin risk almasını engellememeye yönlendirmektedir. Ortakların pozisyonu, sorumluluklarını koydukları
sermaye ile sınırlanırken kazançları da sonsuz olabilmektedir. Bu
nedenle de ortakların pay sahipliği satın alma (put) opsiyonlarına
benzemektedir. Bu da şirketlerin iflasları hâlinde ortaklarının kişisel mal varlığına başvurulamayacağından, şirketleri riskli işlere
girişmelerini teşvik etmesi, girişimciliği artırmıştır.
c. Bağımsız tüzel kişilik ve sınırlı sorumluluk, şirket ortaklarının şirket dışındaki varlıklarını şirketin faaliyetlerinden dolayı sorumluluktan uzak tutması nedeniyle dışarıdaki sermaye sahipleri yönetimlerine katılmadıkları şirketlere sermaye koyarak, kârdan pay
almak amacıyla korkusuzca hareket edebilmektedirler.
d. Bu özellik, aynı zamanda parası olup da girişimcilik yapamayan kişilerin, sermayelerini bu niteliklere olanlara aktarmalarına imkân
tanıdığı için de sermaye birikimine ve sermayenin etkin kullanımına yardımcı olmaktadır.
2. Ortaklıklar, sadece bir iş için değil sürekliliği (birden çok işi yapabilir
şekilde) olan bir girişim olduğu için ya çok uzun süreli olarak ya da süresiz
olarak kurulabilmektedir. Bu da girişimciliği bir iş ile sınırlamaktan uzaklaştırmakta, kendi içinde kurumsallaşmayı ve karmaşık organizasyonların oluşturulmasını getirmektedir. Doğal olarak karmaşık ve sürekliliği olan organizasyonlar olunca da ölçek ekonomilerinden yararları ön plana çıkmaktadır.
3. Süreklilik ve organizasyon kapasitesi bu girişimcilerin diğer girişimciler (şirketler, bankalar vs.) tarafından ciddiye alınmasını ve küçüklere (süreklilik göstermeyen yapılanmalar) göre kabul görmelerini ve uzun süreli
ilişkiler kurulmasını getirmektedir.
4. Şirket tüzel kişiliğinin ortaklardan bağımsız olması dolayısıyla yeni ortak alımının veya ortaklıktan çıkışın, diğer ortakların onayının alınmadan
yapılabiliyor olması (ortaklığı temsil eden senetlerin serbestçe alınıp satılabilmesi) veya ortaklardan birisinin vefatı hâlinde, ortaklığın bozulmayıp
mirasçıların payları oranında şirketteki sorumluluklarının ve paydaşlıkları-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 99
98 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
nın devam ediyor olması, bir yandan sermaye birikimini, diğer yandan da
sermayenin sürekliliğini getirmiştir. Bu da şirketlere sermaye bulmak için
arkadaş, eş dost ve akraba alternatifleri dışında çok geniş kesimlere yayılabilme imkânı sağlamıştır.
5. Benzeri şekilde şirket sermayesine katılımın, alınıp satılabilen hisse
senetleriyle yapılabiliyor olması ve bu senetleri satmak isteyenlerin şirkete başvurmadan ikincil piyasalarda satabilmesi, likidite endişesiyle hareket
edenlerin şirket sermayelerine kolaylıkla iştirak etmelerini getirmiştir.
6. Sermaye sahiplerinin, girişimcilerin yakın çevresinin dışına taşmasına
katkıda bulunan bir başka süreç de muhasebe sisteminin geliştirilmiş olmasıdır. Böylece şirket işlerine doğrudan karışmayan ortakların, şirket üzerinde denetim yapabilmeleri ve hesap sorabilme imkânı doğmuştur.
2.2. Osmanlı’da Durum
2.2.1. Osmanlı’da İktisat Zihniyeti
Batı Avrupa, kapitalizme doğru yol almaya başladığında Yakın Doğu’daki gelişmeler, Batı’nın tersine bir sürece girmiş görünmektedir. Bu konuda
çeşitli açıklamalar geliştirilmiş olmasına rağmen burada açıklamalardan ikisi “sermaye piyasalarının ve borsaların” gelişmesiyle alakalı olduğu için ele
alınacaktır. Birinci açıklama, Ülgener 2006b tarafından ele alınıp tartışılan
yapıdır. İkincisi de Timur Kuran tarafından ele alınan hukuki ve miras yapılanmasıdır. Aslında her iki yaklaşım da “kurumsallaşma” noktasında birleşmektedir51.
Ülgener’e göre dönemin özellikleri arasında içe kapanma ve kapitalist
zihniyeti olumsuzlayan yaklaşımlar önem kazanmaktadır. Batı Avrupa kapitalistleşme yolunda şirketleşmeye ve sermaye birikimine doğru evrilirken,
Osmanlı bir yandan en parlak dönemlerini yaşamakta bir yandan da “Orta
Çağa” doğru yol almaktadır. 15’inci yüzyılda, altta temel değerleri ve politik
yapısıyla Orta Çağlaşmış bir dünyanın iktisat ahlakı ve onun üstünde de çözülme devri zihniyeti, Osmanlı’nın iktisat ahlakı ve zihniyetini oluşturmaktadır (Ülgener 2006b:18). “Dünya ticaret yollarının, Akdeniz’den Atlantik kıyılarına kayması ile başlayan ve bölgede sermaye ve teşebbüs adına ne varsa
hepsini Batı limanlarına yığan o büyük değişiklik… Akdeniz ve Osmanlı’nın
alın yazısını tayin etmiş” ve Osmanlı’nın Orta Çağa doğru evrilmesinin ana
nedenlerinden birisini oluşturmuştu (Ülgener 2006b: 19).
51
Çalışmamızın konusu Batı ile Doğu’nun gelişmişliklerindeki farklılıkların değerlendirilmesi,
tartışılması değildir. Ama konu sermaye piyasaları ve borsa olunca tartışma ister istemez şirketleşme,
sermaye birikimi, sermayenin menkul kıymetleştirilmesi ve transferinin kolaylaştırılmasına
gelmektedir. Elbette farklılıkları açıklamaya çalışan pek çok yaklaşım, teori vardır. Bizim açımızdan
tartışmamızın sınırını ise sermaye piyasaları ve borsaların oluşumu oluşturmaktadır. Bu kısımdaki
değerlendirmeler, bu husus göz önünde bulundurularak tartışılmalıdır.
Bu dönemlerde, şehir dışında ve etrafında tarım, şehir içinde de kendi içine kapalı, basit çarşı esnafı ve loncaları52 hâlindeki teşebbüs formları, ticaret
yol kavşakları ve transit merkezleri dışında oldukça sönük kalmıştır (Ülgener
2006b:19-21). Üstelik loncaların kârı hoş görmeyen rekabete kapalı yapısı
ve toplumun kendini geçindirmeye yönelik yaklaşımı, üretimi ve birikimi
belirlemektedir. Üretimin ve kalitenin sıkı bir şekilde denetlenerek yeniliklere kapalı olmasının nedeni de üyelerden birisinin pazar payını artırması
hâlinde diğerlerine bir şey kalmamasının engellenmesidir (İnalcık 1969). Bu
yapı o kadar ciddiyetle uygulanmıştır ki kimi zaman lonca üyeleri tarafından
devletten yeni gelişmelere ve eğilimlere karşı tedbir alması istenmiş ve çoğu
zaman devlet tarafından gerekli tedbir alınmıştır da… Yakın Doğu’da çeşitli
piyasalar arasındaki kıtlık ve fiyat farklılıklarından yararlanarak kâr peşinde
koşan tüccarlara53, spekülatif kâra, rekabete ve nakit sermaye biriktirmeye
karşı aşırı bir karşıtlık ve direnç vardı. Özellikle Gazzali’de kendini bulan bu
yaklaşıma gore ticaretle uğraşan herhangi birisi yeterli miktardaki kâra ulaştığında piyasayı terk etmeli ve bu dünyanın güzel şeylerini kazanmak için
çalışmamalıdır (İnalcık 1969). Lonca sisteminin bu “istikrar ve huzuru” ön
planda tutan yaklaşımı kâr peşinde koşmayı dolayısıyla sermaye birikimini
engelleyen bir etmen haline gelmiştir.
Bu dönemlerde nakit sermaye birikimini engelleyen bir başka yaklaşım
da kıymetli maden biriktirmenin suç ve günah olarak değerlendirilmesidir
(İnalcık 1969). Servetin toprağa dayalı kaldığı sürece paranın ve genellikle
menkul değerlerin ön plana çıkmaması, dolayısıyla servete hareketlilik (likidite) kazandırılamaması, bir yandan sermayenin sürekliliğini ortadan kaldırmış diğer yandan da sermaye birikiminin gelişmemesini getirmiştir. Büyük
toprak rejimine has ağalık ve eşraflık ruhu, asıl ve nesep iddiası, hareketsiz
servet ve kıymet anlayışı (o dönemlerde Batı’da gelişmeye başlayan menkul
servete dayalı, hareketli iş ve çalışma zihniyetinin tam aksi), hareketsizlik
içinde lonca ahlakı, gelenekselci sanat ve meslek anlayışının hâkim olduğu
hayat ve cemiyet anlayışı olarak özetlenebilir (Ülgener 2006b:21).
Batı’da artık her şeyin temelini kâr oluştururken, Osmanlı’da “büyük bir
zarureti karşılamak için değil de, sade kâr temini için sarf edilen gayretler
hiçbir zaman asil ve necip sayılmamıştır (Ülgener 2006b:69, İnalcık 1969).
“Mütevekkil ve münzevi bir insanın dış aleme küskün, soluk ve silik çehresi” öne çıkmış ve insanlardaki “ölçüsüzlük korkusu” kazanmaktan ve büyümekten korkma haline dönüşmüş ve dolayısıyla da girişimciliği ve ticareti
engellemiştir (Ülgener 2006b:93). Oysa bu dönemlerde “Garp” dünyasının
iş adamı zihniyeti “geç ve güç de olsa hesaplı ve temkinli bir bourgeosi” ah52
Kasaba pazarı koşullarına iyi uyum sağlayan ve onun gereği olan loncalar ve işleyiş sistemleri
üzerine İnalcık 2004:146-169’a bakılabilir.
53
Belki de bu yüzden Anadolu’da bazı yörelerde “bezirgân” kavramı, iyi bir manadan çok üç kağıtçıya
yakın bir manada kullanılmaktadır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 101
100 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
lakına, başka bir deyişle “normal bir kâr ve teşebbüs zihniyetine ulaşmıştır”. Oysa bu dönemlerde, Yakın Doğu’da kâr peşinde koşmayı reddeden
“kanaatkârlık”, iktisat zihniyetine hâkim olmuştur (Ülgener 2006b: 122-123).
Yukarıda ele alınan deniz ticaret yollarının ve denizciliğin gelişmesi, kapitalist zihniyetin ortaya koyduğu yeniliklerden sadece birisidir. Özellikle
17 ve 18’inci yüzyıllarda giderek ön plana çıkmaya başlayan ticaret ve finans teşkilatı ve sanayi inkılâbının nedenleri, ticaret yollarının bünyesinde
ve rekabet şartlarında aranabilir (Ülgener 2006b: 180). Çünkü denizciliğin
getirdiği riskler ve büyük sermaye ihtiyacı “Batı ve Şimal Avrupa’yı” müesseseleşmeye (şirketleşmeye) yönlendirirken, “Şark ticareti” gittikçe dağınık,
teşkilatsız bir karaktere bürünmüştür (Ülgener 2006b:182).
Kuran (2003 ve 2004) ise benzeri sorunları kurumsalcı bir çerçevede ele
almıştır. Kuran’ın yaklaşımı ile Ülgener’in yaklaşımları arasında çok büyük
farklılıklar olmasa da Kuran daha çok hukuki yapı (hem hukuki yapı hem
de daha geniş ve karmaşık organizasyonlar olan şirketler hâlindeki iktisadi faaliyetlere katılmama) ve bunun getirdiği miras sistemleri ve dolayısıyla
sermaye birikimi ve sürekliliğindeki kesikliğe dikkat çekmektedir.
Kuran’a göre 10’uncu yüzyılın başları ile 13’üncü yüzyıllar arasında Avrupa (Batı) ile İslam (Orta Doğu) dünyası neredeyse aynı türden şirket yapısı
ile çalışmaktadırlar. Bunlardan birincisi aynı tür yapıya commenda derken,
ikincisi mudarebe demektedir (Kuran 2003). İslam öncesi iş ortaklığı yapılanması olan mudarabe, sermaye sahibinin belli bir miktar parayı işletmek
ve kâr elde edilmesi hâlinde belli bir oranı, anaparayla birlikte sermaye koyana geri vermek şartıyla bir işletmeciye teslim etmeyi öngören bir tür iş
ortaklığıdır (Kumaş 2006). Bir tarafın emekle bir tarafın sermaye ile katıldığı
ortaklık, işin bitmesiyle beraber son bulmaktadır. Kuran açısından önemli
olan ise sözleşmenin fesih edilmesi için sermayenin yeniden nakde dönüştürülmüş olması, ortak kazancın netleşmiş olması gerekmektedir. Bu durum,
zaman zaman ortaklığın gereğinden önce nakde dönüştürülmek amacıyla
zamansız likiditasyonu (tasfiyesini) getirmesidir. Daha da ötede, gelecek
açısından önem kazanan bir husus da taraflardan birinin ölümü veya akli
dengesini kaybetmesi hâlinde de akdin kendiliğinden fesih olmuş sayılmasıdır ki bu durum sermaye birikiminin ve şirketlerin sürekliliğinin önündeki
önemli engellerdendir (Kuran 2003 ve 2004). Ölüm veya akli melekelerin
kaybı hâlinde, şirkette o şahsa ait payları mirasçılarına devredilip şirketin
yola devam etmesinin sağlanması yerine şirket tasfiye edilmektedir. Şirketin, ölüm hâlinde tasfiye edileceğini göz önünde bulunduranlar doğaldır ki
büyük işlemlere (girişimlere) giremezlerdi.
Batı’da commenda bir yandan kendini yok ederek değişirken bir yandan
da miras sistemindeki en büyük oğula bırakma yaklaşımın54 (primogeni54
Hristiyanlıkta tek bir miras sisteminin olmaması ve her topluluğun veya bölgenin kendi koşullarına
göre farklı miras mekanizmaları oluşturması, bu çeşitlenmeyi yaratmıştır (Kuran 2003 ve 2004).
ture) kıta çapında yaygınlaşması, büyük servetlere sahip ailelerin varlıklarını parçalanmadan bir arada tutmaları ve hem birikim hem de süreklilik
kazandırmalarına yol açmıştır. Ama Orta Doğu’da mirasın eşit bölünmesi
[ve mahfuz hissenin varlığı (Berki 1969)], sermaye birikiminin önündeki
engellerden birisini oluşturmuştur. Üstelik iş ortaklıklarında taraflardan birisinin ölümü hâlinde ortaklığın tümüyle tasfiye edilerek nakde çevrilmesi
de birikimin ve sürekliliğin önündeki önemli engelleri oluşturmuştur (Kuran 2003). O dönemlerde varlıklı aileler bu engeli aşabilmek amacıyla vakıf
sistemine yönelmişlerse de bu mekanizma da bir yandan durgunluğu, diğer yandan da büyümeyi hedef dışına çıkarmayı getirmiştir (Kuran 2004).
Vakfın statü olarak bölünememesi ise sermayenin nakde dönüşmesini ve
likidite kazanmasının önündeki bir diğer engeli oluşturmuştur. Süreç içinde servetin bölünmesinden korunmanın maliyetli bulunması yüzünden de
servet sahiplerinin işlerin hacmini ve kapsamını büyütme yollarını bulmak
için çalışmamalarını getirmiştir. Ama Batı’da tam aksine uygulama ve miras
süreçleri bu mekanizmaları oluşturmaya ve sermayeyi hem büyütmeye hem
de parçalanmadan korunmaya doğru evrim geçirmiştir (Kuran 2003). Nitekim geliştirilen anonim şirket yapılanmalarıyla, büyüme için gerekli olan
kolaylıkla yeni sermaye ve sermayedarlar bulunmasının yolu açılmıştır. Muhasebe sistemlerinin oluşturulmasıyla da yeni sermayedarlara güvenceler
verilerek onların gerektiğinde hesap sormalarına imkân tanınmıştır (Kuran
2003). Şirketleşme ve şirketlerin sermaye koyanlardan ayrı bir tüzel kişilik
haline gelmeleriyle birlikte de şirketlerin kısa vadeli veya sadece bir iş başına
oluşturulması yerine çok daha uzun vadeli, büyük sermayelere ulaşabilen ve
ortaklarına hisse senetlerini alıp satma yoluyla ortaklıktan istedikleri zaman
ortaklığı bozmadan, yıkmadan ayrılabilme imkânı tanıdıkları söylenebilir.
Osmanlı Döneminde gayrimüslimlerin de mudarebe kapsamında iş yapmaları ve kendi hukuklarına uyma hakları olmasına rağmen İslam hukuk
sistemi içinde çözüm aramaları, uzun süre devam etmiştir. Ancak 18’inci
yüzyıldan itibaren Hristiyanların ve Yahudilerin, Avrupa’nın koruması altına girmeleri, onların Batılı yasaların sağladığı rekabetçi yapıların avantajlarından yararlanmalarını getirmiş ve onların daha karmaşık, büyük anonim
şirketler dâhil yeni organizasyonlar oluşturabilmelerinin yolunu açmıştır.
Müslümanların bu rekabette karşı karşıya kaldıkları dezavantajlardan kurtarmanın yolu olarak İstanbul, Kahire ve İskenderiye’de seküler ticaret mahkemeleri kurulmuştur (Kuran 2003).
2.2.2. Osmanlı’da Devlet Borçlanması
Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşları ve bütçeyi finanse etme süreci,
adım adım borsanın kuruluş sürecini oluşturmaktadır. Borçlanma önce tek
tek varlıklı kişilere, nerdeyse “şuradan biraz borç versene” yaklaşımına ben-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 103
102 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
zer şekilde yapılırken zamanla sistem gelişmiş, tahvile geçilmiş, artık çok
fazla kişiden küçük hacimlerde de olsa borçlanma imkânı yaratılmış ve ardından da borsa oluşmuştur. Çalışmanın bu bölümünde özetlenecek olan
işte bu süreçtir.
dönmesi gerekirken dönmeyince, devlet beklediği geliri elde edememesi ve
1768-74 Osmanlı Rus Savaşı’nın maddi yükü ve savaş tazminatlarının getirdiği mali sorunlar, “esham” denilen yeni ama öncekilerle alakalı bir mali
aracın getirilmesine yol açmıştır (Pamuk 2007).
2.2.2.1. İltizam Sistemi
2.2.2.3. Esham
16’ncı yüzyılın ilk yarısında, fetihlerin sağladığı gelirler sayesinde güçlü
olan devlet maliyesi, yüzyılın ikinci yarısında artık mali güçlüklerle karşılaşmaya başlamış (Pamuk 2007 ve Yavuz 2009), finansman ihtiyacını ise kısa
dönemli olarak ve yüksek bürokratlara ve şehzadelere borç veren ve onların fonlarını işleten Yahudi bankerlerden sağlamıştır. Teknolojik gelişmeler
nedeniyle daha büyük ve daimi ordular oluşturulması zorunluluğu ortaya
çıkınca tımar sistemi önemini kaybetmiş ve Osmanlı, tımar sistemi yerine iltizam sistemine geçmeye başlamıştır. Vergilerin belirli bir meblağ karşılığında iltizama verilmesi olarak tanımlanan sistem, sonraları devletin gelecekteki gelirleri karşılık gösterilerek yapılan ve müzayede ile belirlenen fiyatın
giderek daha büyük kısmı peşin olarak istenmeye başlanarak borçlanmaya
dönüşmüştür (Genç 2006). İltizamın işleyişinde önce süreler uzamış, büyük
oranda rekabetin artmaması (yeni mültezimler gelmemesi) nedeniyle fiyatlar artmamış ve vergi toplama görevi taşeronlara aktarılmaya başlanmıştır
(Pamuk 2007).
Mukata denilen gelir yaratan birimlerden, belirli sürelerle (örneğin 3
yıllığına) vergi toplama imtiyazı, açık artırmalarla mültezimlere satılmaya
başlanmasıyla, devlet birkaç yıllık vergi gelirlerini önceden almaya ve vergi
toplama sorunlarını da mültezimlere bırakmaya başlamıştır (Pamuk 2007 ve
Alper ve Anbar 2010).
17’nci yüzyılda, merkezi devletin gerilemesiyle birlikte devlet iltizamlar
üzerindeki kontrolünü kaybetmiş ve mukataalar aynı mültezimin elinde onlarca yıl kalmaya başlamıştır. Yüzyılın sonunda ise iltizam sisteminin yerine
malikâne sistemine geçilmiştir.
Yeni düzende, bir vergi kaynağının bir yılda sağlayacağı gelir miktarı, kuruş cinsinden devlet tarafından belirlenmekte ve bu miktar çok sayıda paya
bölünerek muaccele55 olarak çok sayıda kişiye satılmaktadır. Esham56’ın bir
diğer özelliği ise payların her birisi satıldıkları kişiye muaccele olarak adlandırılan, sabit getiri sağlamak üzere alıcının ömrüyle sınırlı olarak satılmasıdır. Kaynaktan elde edilecek olan vergi gelirlerinden mukataya ait giderlerin
düşülmesiyle kalan ve faiz denilen kısmının peşin bedelle satılmasıydı.
Esham ile amaçlanan devlete borç verecek olan daha küçük sermayedarların (bugünkü deyimlerle tabana yayılarak) sayısını artırarak, müzayedelerdeki az sayıda büyük sermayedarın baskısından ve onların fiyatlardaki belirleyiciliğinden kurtulmak olarak tanımlanabilir (Pamuk 2007 ve Alper ve Anber 2010). Esham ile bir borcu belgeleyen belgenin üçüncü kişilere satılması
da mümkün hale getirilmiştir. Artık alıcının niteliği önemini kaybetmiştir.
Böylece esham için ikinci el piyasaların oluşumu imkân dâhiline girmiştir.
Ancak bu el değiştirmeler bir tür işlem vergisi olarak muaccele miktarının
%10’u kadar vergi ödenmesi karşılığında serbest bırakılmıştır. Bir yenilik ise
eshamlar konusunda da miras imkânının tanınmasıdır. Artık esham sahipleri eshamlarını miras olarak bırakılabilecektir (Alper ve Anber 2010).
Daha sonraları esham faizlerinin eshamdan elde edilen gelirleri aşması
nedeniyle tasfiyesine gidilmiş fakat hazinenin içinde bulunduğu durum bir
türlü düzelmediği için tekrar çıkarılmıştır.
2.2.2.2. Malikâne Sistemi
İltizam sisteminin devamı niteliğindeki malikâne, işleme konu olan gelir
kaynağının belirli bir kişiye ömür boyu satılmasıdır. Malikâne sözleşmesini
alan kişinin (malikâneci) “muaccele” denilen peşin ödemeden sonra her yıl
“mal” denilen ödeme yapması bekleniyordu (Pamuk 2007). Böylece devlet
vergi gelirlerini karşılık göstererek çok uzun sürelerle borçlanabiliyordu.
Malikâneciler açısından ise bu işlemin finanse edilmesi gerekiyordu ki bu
da İstanbul sarraflarının giderek öne çıkmasını ve daha çok malikâne edinmelerini getiriyordu. Malikânecinin ölümü halinde, malikânelerin devlete
2.2.2.4. Kaime
İltizamdan eshama giden iç borçlanma süreci 19’uncu yüzyılın ilk yarısında
“kaime”ye ulaşmıştır. 19’uncu yüzyılın ilk yarısında artan askeri harcamalar ve
reform girişimlerini finanse etmek amacıyla “sergi” denilen borç senetleri ile
Galata bankerlerinden büyük miktarlarla borçlanılmaya başlanmıştır. Ancak
bu borçların tasfiyesi (borcun borçla finansmanı) için Londra’da yapılan borç
görüşmelerinden bir sonuç çıkmayınca, taşıyanına faiz geliri de sağlayan ve
kaime denilen ve %12,5 faizli kâğıt paraların (veya iç borçlanma senedi) basılmasına gidilmiştir (Pamuk 2006 ve Eldem 1999:20). Kaime, Osmanlı finansal
piyasalarının oluşumunda önemli bir dönüm noktasını oluşturmaktadır. Artık
55
1980’li yılların ikinci yarısında çıkarılan gelir ortaklığı senetlerine benzer araçlar.
56
Esham pay anlamındaki “sekim”in çoğuludur.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 105
104 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
borçlanma için bir gelir kaynağı karşılık gösterilmiyor, sadece devletin hükmi
şahsiyetinin sorumluluğu altında borçlanmaya gidiliyordu. Böylece kâğıt para
tahvil gibi kullanılmaya başlamıştır (Eldem 1999: 21).
Ancak kaimelerin elle yazılıp imzalanmasının getirdiği teknik zorluklar
ve kalpazanlık sorunları ve piyasalar tarafından kabul görmesindeki güçlükler yüzünden taşradaki tedavülü durdurulmuştur.
1853-1856 Kırım Savaşı esnasında çok fazla miktarda kaime basılması nedeniyle kaimeler değer kaybetmiş ve enflasyona neden olmuştur. Öte
yandan zaten istikrarsız olan piyasada altın veya kıymetli madene dayanmayan kâğıt para istikrarsızlığı daha da artırmıştır (Pamuk 2007).
2.2.2.5. Galata Bankerleri
Osmanlı Devleti finansman ihtiyacı içine düştükçe, ona ve ihtiyaç içindeki tüccarlara faizle borç veren ve para piyasalarındaki işlemlerde uzmanlaşan sarraflar, 18’nci yüzyıldan itibaren hızla yükselmeye ve 19’uncu yüzyılın
başlarında da Galata Bankerleri olarak adlandırılmaya başlanmışlardır (Pamuk 2007). Geniş toplumsal kesimlerin katılımına izin verilmeyen malikâne
müzayedelerinde ihtiyaç duyulan sermayelerin sarraflar tarafından karşılanması, onların vergi toplama süreçlerini de organize etmesini getirmiştir.
Borçlanmaya olan ihtiyaç, sarrafların devletin Avrupa’dan kısa vadeli borçlanmasını da organize etmeye başlamalarına ve uluslararası bağlantıları olan
mali sermayedarlara dönüşmelerine yol açmıştır.
Galata Bankerleri bir yandan devletin finansmanını sağlarken bir yandan
da dış ticaretin finansmanında önemli roller oynamışlardır. Tarımın kapitalist dünya ekonomisiyle bütünleşmesi sürecinde bankerler, Avrupa finans
merkezlerindeki bağlantıları sayesinde hem sermaye hem de poliçe gibi
araçlarla kredi temin edebilmişler ve bu şekilde de ithalatın finansmanını
sağlamışlardır (Eldem 1999:20).
Bu dönemin (18-19’uncu yüzyıllar) önemli olgularından birisi, finansal
sistemin daha doğrusu borçlanmak isteyenlerin kredi ihtiyaçlarını karşılayacak mekanizma ve kurumların olmamasıdır57. Bu boşluğu doldurabilecek
olan “para vakıflarının” hem kültürel hem de hukuksal (vakıf olmaktan dolayı) büyük boyutlu krediler üretememeleri ve dolayısıyla da ödünç verilebilecek boyutta kaynak oluşturamamaları yüzünden ortalık yabancılara veya
yabancılarla iş birliği yapanlara kalmıştır (Kuran 2012:181-205).
Borçlanma gereksiniminin ulaştığı boyutlar nedeniyle uzun vadeli ve
büyük hacimlerde borçlanmaya çalışırken, devletin doğrudan Avrupa mali
57
Söz konusu boşluğu doldurmak üzere çeşitli banka kurma teşebbüsleri olmuş ancak bunların
büyük bir kısmı başarısızlığa uğramıştır. Batı’da yüzyıllar içinde evrilerek gelen yapıyı uyarlamak
(kopyalamak) kolay olmamış, çalışanların önemli bir kısmı ise batılıların yönetimindeki bankalar
olmuştur. Müslümanlara ait bankalar ise 20’nci yüzyılın başlarında kurulmaya başlamıştır (Kuran
2012:205-206).
piyasalarına çıkması nedeniyle Galata Bankerleri Avrupalı bankaların rekabetiyle karşı karşıya kalmışlardır. Rakipsiz konumlarını kaybetmelerine rağmen kamu ve özel finans alanını terk etmemişler ve Avrupalı mali sermaye
gruplarıyla ortaklıklar oluşturarak veya yeni bankalar kurarak faaliyetlerine
ve Osmanlı bürokrasine danışmanlık yapmaya devam etmişlerdir (Pamuk
2007, Kazgan ve diğerleri 1999:281). Hatta Osmanlıların savaş borçlarını
bile üstlenmişlerdir (Kazgan ve diğerleri 1999:282). Bu çerçevede 1863 yılında Fransız ve İngiliz sermayedarlar tarafından Bank-ı Osmani-i Şahane
kurulmuştur.
1875-1881 bunalımı esnasında, Osmanlı dış borçlarını ödeyemez hale
düşünce, Avrupa’dan borçlanma talebinin reddedilmesinden dolayı da tekrar Galata Bankerleri’ne dönmüştür. Onlar da “Osmanlı vatanseverliği” üzerine bir sürü sloganla kadim müşterilerine borç vermeyi sürdürmüşlerdir
(Pamuk 2007).
2.2.3. 19’uncu Yüzyılda Osmanlı Dış Borçlanması
19’uncu yüzyıla gelindiğinde, Avrupa devletleri finansman açıklarını hem
ülke içindeki hem ülke dışındaki finansal kuruluşlardan karşılayabiliyor, bunun karşılığında da çıkardıkları borç senetleri de ikincil piyasalarda alınıp
satılabiliyordu (Pamuk 2007 ve Eldem 2006). Yaratılan bu likidite sayesinde uzun vadeli tahvil ihraçları kısa vadeli yatırımcıların işlemleri ile finanse edilebilir hale gelmişti. Piyasaların giderek daha büyük boyutlarda borçlanılmasına imkân vermesi nedeniyle de Avrupalı devletler hem daha çok
borçlanma imkânlarına sahip olmuşlar (Eldem 2006) hem de borç verenlere
karşı daha anlayışlı olmaya başlamışlardı. Bu yüzyıla gelindiğinde Batı sanayi devrimini58 tamamlamış, düşük maliyetli, kitlesel ve büyük miktarlarda
üretime geçmiş, bunu pazarlayacak pazarlar ve finansman kaynakları arayıp
bulmaya başlamıştır. Deniz ulaşımındaki teknolojik gelişmeler de uluslararası ticaretin hacminin katlanmasını getirmiştir. Bir yandan katlanan ticaret
bir yandan finansal piyasaların sağladığı imkânlar, Batı’da sermayenin büyük
boyutlarda birikmesini ve dolayısıyla da ihracının yollarının aranmasını getirmiştir. Sermaye ihracı, tarım ve sanayi gibi alanlara değil, daha çok ulaşım
(demir yolu, liman) gibi alt yapı alanlarına yönelmiştir (Pamuk 2008).
19’uncu yüzyıla gelindiğinde, Osmanlı İmparatorluğu ekonomisinde
devletin ağırlığı pek değişmemiştir. Devlet, üretilen mal ve hizmetlerin ana
talep sahibidir (Eldem 1999:20). Teknolojik gelişmeler (telgraf ) ve demir
yollarının yapımı, merkezi yönetimin askeri, siyasal etkinliğini artırmış, taşradaki kontrolünü genişletmiştir. İlk dalga sanayileşme çalışmaları devlet
58
Sanayi devrimini sadece üretimin esası olarak sanayi üretimi ve fabrika üretimi olarak tanımlamak
yerine bu üretim sistemini destekleyen şirket organizasyonları, kurumsal yapılanmalar, hukuk
sistemi ve piyasalar olarak da tanımlamak daha kapsamlı olacaktır.
106 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
tarafından ordunun ve devletin gereksinimlerini karşılamak amacıyla başlatılmışken, ikinci dalga sanayileşme çalışmaları da yabancı ve yerli sermayedarlar tarafından kurulan işletmeleri içermiştir. İkinci dalga sanayileşme
çabaları daha çok ulaştırma masrafları yüksek, ham maddelerin ucuz olduğu sektörlerde yoğunlaşmıştır.
Osmanlı ekonomisinin dışa açılması ve maliyesinin giderek Avrupa sermayesinin denetimi altına girmesi sürecinde üç dönüm noktasından bahsedilebilir. Bunlardan birincisi, 1838 Balta Limanı Ticaret Antlaşması, ikincisi
1854 dış borçlanması ve üçüncüsü 1850’lerden sonra demir yolu yapımı için
yabancılara verilen imtiyazlardır. Gelişen bu süreçte atılan her adımda, uzun
vadeli iktisadi sonuçlardan çok kısa vadeli olarak Avrupa’dan sağlanacak
olan siyasi ve mali destek ön plana çıkmıştır (Pamuk 2008).
Osmanlı maliyesi, bitmeyen savaşlar ve reformlar yüzünden sürekli açık
içinde yaşamıştır. 1800’lerin ilk yarısında açıkların üstesinden gelebilmek amacıyla bir yandan vergi kaynaklarının üzerindeki denetim artırılmaya çalışılmış
bir yandan da tağşişe (paranın madeni değerinin düşürülmesi) başvurulmuştur. Tağşiş, bir anlamda senyoraj geliri59 sağlasa da fiyat artışlarını tetiklemiştir
(Pamuk 2008 ve Yavuz 2009). Ticari ve yabancı yatırımların, güvenilir ortamın
oluşturulması için gerekli maddi ve hukuki alt yapının oluşturulması için “tağşişlere” karşı çıkmaları sonucu borçlanmaya başlanmıştır (Pamuk 2008).
Osmanlı, ilk başarılı yurt dışı borçlanmasını Kırım Savaşı’nı finanse etmek amacıyla yapmıştır. Osmanlı maliyesi savaş nedeniyle ortaya çıkan
maliyet, yurt içinden karşılanamayacak boyutlarda oluşunca 1854 yılında
İngiltere ve Fransa’dan ilk dış borçlanmayı yapmıştır. Borçlanmaya karşılık
olarak da en garantili geliri olan “Mısır vilayetinin” gelirlerini teminat olarak
verilmiştir (Eldem 1999:26). Savaşın bütün kaynakları kurutması yüzünden
oluşan açığı 1854 borçlanmasının kapatamaması nedeniyle ikinci borçlanma (1855) yapılmıştır.
Borçlanmayla sağlanan kaynakların, verimli60 alanlar yerine cari harcamalarda, saray yapımında, büyük bir donanma oluşturulmasında ve bürokrasinin maaşlarının ödenmesinde kullanılması nedeniyle borçların borçla finansmanı sarmalına girilmiştir (Pamuk 2008 ve Kazgan ve diğerleri
1999:285). 1876 yılında borçların ödenmesi durdurulmuş; İngiliz, Fransız,
Alman ve Avusturyalı alacaklılarla yapılan görüşmeler ve sağlanan anlaşma
neticesinde meşhur 1881 Muharrem Kararnamesi çıkarılmış ve Düyun-u
Umumiye İdaresi oluşturulmuştur (Pamuk 2008 ve Autheman 2002: 79105). 1914 yılına gelindiğinde, Osmanlı’nın borçları 41 borçlanma neticesinde 160 milyon sterline ulaşmıştır.
59
Senyoraj: Merkez Bankasının bastığı paranın üstünde yazılı olan değer ile kâğıt ve basım maliyeti
arasındaki farktan oluşan geliri
60
Buradaki anlamıyla verimlilik, alınan borcun bir gelir yaratması veya vergi kapasitesini artırması
dolayısıyla geri ödenebilirliğinin olması şeklinde değerlendirilebilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 107
2.2.4. Osmanlı İmparatorluğu’nda Şirketleşme
Modern anlamda anonim şirketlerin Osmanlı ve Müslüman dünyasına girişi 19’uncu yüzyılda olmuştur. Tanzimat (1839) ile birlikte
şirketleşmenin hukuki zemini oluşturulmaya çalışılmıştır. Fransız Ticaret Kanunu’ndan tercüme edilerek 1850 yılında kabul edilen Ticaret
Kanunnamesi’nin temel amacı da bu olmuştur (Kazgan 1999:34). Ticaret
Kanunnamesi’nin uygulaması esnasında ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkların çözümü için İstanbul, İzmir, Trabzon ve Beyrut gibi liman kentleri
ile Şam’da seküler ticaret mahkemeleri kurulmuştur. Her ne kadar Kanunname ile anonim şirket kuruluşları için hukuki zemin hazırlanmış
olsa da kurulan şirket sayısı pek azdır. İlk şirket ise 1851 yılında kurulan
ve patronajı Sultan Abdülmecit tarafından yapılan Şirket-i Hayriye’dir
(Kuran 2006, Kazgan ve Diğerleri 1999: 402-403). Kuruluş esnasında şirketin “Company” niteliğini karşılayacak bir hukuki kavram bulunamadığı
için “Kumpaniye” denmiştir.
Şirket-i Hayriye kurulurken anonim şirket olarak değil, aslında
Padişah’ın da taahhütleriyle “unincorporated joint stock company” olarak
kurulmuştur. Böyle kurulmasının temel nedeni, İslami mahkemeler veya
seküler mahkemelerin konu hakkında herhangi bir fikirlerinin ve alışkanlıklarının olmamasıdır (Kuran 2006). Bu dönemde, Osmanlı’da var olan ve
çalışmakta olan şirketler ya yabancılara ya da azınlıklara aitken, Şirket-i
Hayriye ile Müslümanlara da örnek olunmak istenmiştir. Artık Türklerin
de paralarını birleştirip kumpaniyeler oluşturabilecekleri gösterilmek istenmiştir (Kuran 2006 ve Kazgan 1999:52). Şirket-i Hayriye’nin ilk olma
niteliği yanında sermaye piyasasına katkısı ise şirketin sermayedarlarından
ayrı tüzel kişilik kazanması, hisse senetlerinin üçüncü kişiler tarafından
alınıp satılabilmesi ve şirketin sermayesine hem likidite hem de süreklilik
kazandırılması olmuştur.
1900’lerin ilk yıllarına gelindiğinde Osmanlı’daki şirket şeklinde kurulan
organizasyonların sayısı 46 olmuştur. Bunların 43’ü yabancılara veya yabancıların koruması altındaki azınlıklara aitken sadece üç tanesi Şirket-i Hayriye, Şirket-i Hayriye-i Hamidiye (1906) ve Karamürsel Fez ve Çuha Kumpanyası Müslümanlara aittir (Kuran 2006). Ama bu dönemde şirketlerin
kuruluşu için gerekli onayların İstanbul’dan (padişahtan) alınması ve çokça
da onayın çıkmaması, bürokrasinin şirketleşmeye yönelik direnmesi olarak
algılanmakta ve eleştirilmektedir (Kazgan 1999:80).
Osmanlı’nın son döneminde, özelikle 1908 sonrasında anonim şirket
kuruluşları artmaya başlamış, ancak ardı ardına gelen savaşlar ve iktisadi
ve politik yıkımlar şirketlerin sağlıklı bir şekilde faaliyet göstermelerine izin
vermemiştir (Yılmaz 2010).
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 109
108 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Her ne kadar başarılı olarak addedilmeleri zor olsa da şirketleşme ile birlikte hisse senedi ihraçları giderek yaygınlaşmaya başlamış, şirketler böylece daha fazla sermayeyi daha geniş kitlelerden toplayabilme imkânına
kavuşmuşlardır. Aynı devlet tahvillerinde olduğu gibi birkaç varlıklı kesim
dışındaki ekonomik birimlerden de sermaye edinme imkânları sınırlı da olsa
açılmaya başlamıştır.
2.2.5. Dersaadet Tahvilat Borsası
Kırım Savaşı’nın getirdiği yük “kaime” ile finanse edilemeyince, esham-ı
mümtaze denilen iç borçlanma senetleri/tahvilleri ihraç edilmiştir. Vade bitiminde yerlerine yeni tahviller verilerek itfa edilmişlerdir. 1860’ların başında Avrupa’da yaşanan kriz nedeniyle yurt dışından yeni borç bulunamamış,
harcamaların karşılanması amacıyla “esham-ı cedid” veya “konsolid” olarak adlandırılan yeni borçlanma senetleri ihraç edilmiştir (Alper ve Anbar
2010). Bu senetleri ellerinde bulunduranların çeşitli gerekçelerle ellerinden
çıkarmak istemeleri ve bu amaçla alıcı aramaları, elinde parası olup da bu
senetlerden almak isteyenlerin satıcı aramaları neticesinde ikinci el piyasalar
oluşmaya başlamıştır. Havyar Han’da gayriresmî borsa bu rolü üstlenmek
üzere faaliyete geçmiştir (Kazgan ve Diğerleri 1999:288).
Havyar Han’da ve Galata sokaklarında yaşanan alım satım işlemlerinin, hava oyunlarının kumar şeklini aldığı hususundaki eleştiriler nedeniyle köklü tedbirlere ihtiyaç duyulmuştur. Borsa işlemlerinin güvenilir bir
ortamda düzenli yapılmasını sağlamak üzere üyelerin61 oluşturduğu bir
dernekten öte kamunun düzenlemesi ve kontrolü altında yapılması yaklaşımıyla 1866 yılında çıkarılan bir Nizamname ile ilk resmi borsa “Dersaadet Tahvilat Borsası” açılmıştır (Fertekligil 1993:21-22). Ancak borsanın
kuruluşuna ilişkin bir başka tarih olarak 1873 verilmektedir. 1873 yılında
Avrupa ve Amerika’da başlayan panik ortamından korunmak isteyen ve
aynı zamanda borsa kazançlarını vergilendirmek isteyen hükümetin, mevzuat çalışmaları daha önceden yapılmış olan ancak bir türlü hayata geçirilemeyen borsayı bir komiser atayarak 1873 yılında kurduğudur (Yılmaz
2011: 32-33).
61
New York Borsası’nın da kuruluşu, benzeri bir yoldan olmuştur. O zamanlar Wall Street’de özellikle iç
borçlanma senetlerini alıp satan 24 aracı, çığırtkanları ortadan kaldırmak amacıyla kendi aralarında
iki hükmü olan Buttonwood Agreement (17 Mayıs 1792) imzalamışlardır. Sözleşmeye göre imzası
olanlar sadece kendi aralarında alım satım yapacaklar ve işlemlerinden de sadece % 0,25 ücret
alacaklardır. Bu tarih, New York Borsası’nın kuruluş tarihi olarak kabul edilir.
Kutu:2.1-Galata Borsası’nda İçeriden Öğrenenlerin Ticareti ve
Manipülasyon:
İki Örnek
İlk olay bugünkü yasal sistemde içeriden öğrenenlerin ticaretine benzemektedir. 1875 yılında Sadrazam Mahmut Nedim Paşa portföyünde yer alan çok miktardaki Osmanlı Tahvili’ni (Konsolid), danışmanı John Paşa marifetiyle borsada
sattırmış ancak ertesi günü Osmanlı Devleti faiz ödemelerinin ertelenmesine yönelik kararını ilan etmiştir. Böylece Sadrazam büyük miktarlarda meşru olmayan
kâr sağlamıştır.
Konsolid yatırımcıları acı ve üzüntülerini yıllarca unutmamış ve konsolidlerin
bedelleri ödendikten sonra bile benzeri araçlardan uzak durmaya çalışmışlardır
(İMKB 1992:16).
İkinci olay ise kamunun yanıltılmasına yöneliktir. 1895 yılına kadar borsada
ciddi bir olaya rastlanmamıştır. Ancak o yıl Osmanlı Bankası Müdürlüğünden “Sir
Edgar Wincent”, gördüğü bir rüyanın ardından “Güney Afrika Transval’da altın madeni” bulacağı ümidiyle yola çıkmış ve yolculuk boyunca daha varmadan “zengin
altın madeni damarları bulduğuna dair telgraflar” çekmiş. İnsanlar da bankaya
olan güvenleriyle bunu birleştirerek bankaya hisse senedi almaya koşmuşlardır.
Kısa süre sonra gelişmelerin bir rüya olduğu anlaşılınca hisse senetlerini satın
alanlar geri satmaya koşmuşlar ve senetlerini yok pahasına satmışlardır. Bankanın iştirak etmediği, ama söz konusu kişinin kendi spekülasyonunda yatırımcılar
büyük zararlara uğramışlardır (İMKB 1992:17-18).
Telgrafın da yaygın kullanılmaya başlamasıyla birlikte borsa işlemleri bir
yandan Anadolu’ya yayılırken bir yandan da Avrupalı yatırımcılar da işlem
yapmaya başlamışlardır (Köse 2001). Sir Vincent’in Altın Olayı’nın ardından
bir de Ermeni olaylarının gündeme gelmesinden sonra 1895 yılında borsada
fiyatlar büyük düşüş yaşamış, bu nedenle borsanın talebi üzerine hükümet
borsanın faaliyetlerini 4 aylığına durudurulmuştur (Beşirli 2009). Açıldıktan
sonra ise kendini bir türlü toparlayamamıştır.
Şirketlerin kurulup gelişmeye başlamasıyla birlikte borsanın ismi 1906
yılında yapılan bir düzenleme ile “Esham ve Tahvilat Borsası” olarak değiştirilmiştir. Borsa komiserinin devlet memuru olarak tanımlanması ve getirilen
yeni kurallarla devletin etkisi artırılmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nın başında (24 Ekim 1914) birçok borsacının silah
altına alınması, artık meselenin konsolid değil “yiyecek maddesi” bulunma-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 111
110 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
sı olayına dönüşmesi ve savaşılan ülkelere borç ödemelerinin sınırlandırılmasıyla birlikte borsa kapatılmıştır (Fertekligil 1993:63). Menkul kıymet
sahipleri ellerindeki senetleri likidite edebilmek için organize olmayan ve
yasal bir yapılanmadan uzak Havyar Han ve çevresindeki sokak aralarında
alıp satmaya başlamışlardır. Osmanlı’nın savaş esnasında içine düştüğü zor
durumda, kambiyo kurları Kambiyo Komisyonu’nca belirlenip bankalara
bildirilmeye başlanmış, düşman ülkelere ödeme yapılması ve 1919 yılında
da yurt dışına altın ihraç edilmesi yasaklanmıştır. Bu kısıtlamalarla borsaya çok fazla faaliyet alanı kalmamıştır. Savaş bitince faaliyetine yeniden izin
verilmiş ama ciddi bir anlamı olmamış, sadece yabancıların elinde oyuncak
olmuştur (Fertekligil 1993:129).
2.3. Cumhuriyet Dönemi
2.3.1. 1923-1960 Dönemi
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Ankara Hükümeti ilk işlerden olarak Borsa
Tüzüğü’nde bazı değişikliklere gitmiştir. 1923 yılında çıkarılan bir kanunla
yabancıların etkisini ortadan kaldırmak için asli üyelerin (simsar ve coberler62) Türk vatandaşı olması zorunluluğu getirilmiş, üye sayısı kısıtlanmış ve
defterlerin Türkçe tutulması zorunluluğu getirilmiştir (Fertekligil 1993:133).
1923 tüzüğü ile de kambiyo ve para üzerine spekülasyon yapılması yasaklanmış (İMKB 1992:30) ve 1926’da ise 1984 yılında çıkarılan 91 sayılı KHK’ye
kadar yürürlükte kalacak olan 1447 sayılı “Menkul Kıymetler ve Kambiyo
Borsası Kanunu” çıkarılmış ve borsa, Maliye’nin denetimi altına alınmıştır.
Geçici olarak çıkarılan ancak yarım yüzyıl boyunca uygulanan bu kanun ile
sıkı bir kambiyo kontrolüne geçilmiştir63.
1926 düzenlemesiyle, İstanbul’da bulunan bütün anonim şirketlerin hisse
senetleri (1927 itibarıyla78 adet) ile tahvilleri (1927 itibarıyla 72 adet) borsa
kayıtlarına alınmıştır (İMKB 1992:19–20). Böylece şirketlerin hisse senetle62
63
Cober, Londra Borsası’ndaki coberlerle aynı adla çalışan ve kendi hesaplarına alım satım yapabilen
üçüncü sınıf üyelerdir. Simsarlar ise ikinci derece borsa üyesi olup acentalar ile müşteriler arasında
aracılık yapabilmektedirler (İMKB 1992:240). Sadece aracı olmalarından dolayı kendilerinden
teminat alınmamaktadır. Mubayacılar ise birinci sınıf üye olup “kendi namlarına ancak müşterileri
hesabına” işlem yaparlar. Bu dönemde iki tür işlemden bahsedilmektedir. Birincisi, sahip olunan
paranın işletilmesidir ki para ve kâğıt takası en geç bir gün içinde yapılır. Spekülatif olarak tanımlanan
işlemlerde ise işlem vadeli olarak yapılır ve taraflar işlem yaptıkları kâğıtların biçimini bile bilmezler.
Amaçları fiyat hareketlerinden yararlanarak para kazanmaktır. Bu işlemlere hava oyunları da
denmektedir (İMKB 1992: 157). Hava oyunları, konsolidin fiyatının artacağını bekleyen kişinin elinde
olmasa bile belli bir miktar konsolidin havasını (fiyattaki artıştan gelecek fark) belli bir miktardan
satması olarak tanımlamaktadır Fertekligil (1993: 83).
Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsaları Kanunu (1447 sayılı) ile Türk Parasının Kıymetini Koruma
Hakkında Kanunların (1567 sayılı) çıkarılmasında, Lozan Antlaşması gereğince ödenecek borçların
taksit yükü, bazı millileştirmelerin ödemelerinin vadesinin gelmesi ve ithalattaki anormal artışlar
sonucunda Türk lirasının değerinin düşmesi etkin olmuştur (Fertekligil 1993:133).
rine yönelik işlemlerin kamuya açık bir şekilde yapılması ve insanların kaynaklarını hisse senetlerine yatırmaları istenmiştir.
Borsayı kötü anılardan temizlemek ve “kokuşmuş” çevresinden kurtarmak üzere borsa, 1926 yılında 4.Vakıf Han’a taşınmıştır. Taşınma yılında yaşanan döviz spekülasyonları yüzünden borsa, bir haftalığına da olsa tekrar
kapatılmıştır (Fertekligil 1993:147).
Esas itibarıyla Fransız modeline benzer şekilde yapılandırılan ve çalıştırılan borsa, 1929 büyük krizi ile birlikte dünyada yaşanan liberalizm karşıtı ve
devletçilik yanlısı gelişmeler yüzünden gözden düşmüş ve ekonomik önemini kaybetmiştir (Fertekligil 1993:181).
Borsa, 1938 yılında çıkarılan bir kararname ile döviz fiyatlarındaki dalgalanmaları kontrol altına almak amacıyla da kapatılmış ve Ankara’da “Kambiyo Esham ve Tahvilat Borsası” açılarak Ankara’ya nakledilmiştir (Yılmaz
2011:32). Taşınma esnasında öne çıkan güdünün, dövizi kontrol etmek olduğu, diğer araçların hisse senedi ve tahvilin konu bile edilmediği ileri sürülmektedir (Fertekligil 1993:182). Ancak üyelerinin Ankara’ya gelmemesi
ve iletişimdeki teknik imkânsızlıklar ve Ankara’da borsayı işletecek yeterli
yatırımcının olmaması yüzünden de Ankara günlerinin pek işlevselliği olmamıştır. 1941 yılında tekrar İstanbul’a taşınmıştır.
1980’lere kadar borsanın ekonomide herhangi bir esaslı rolü kalmamıştır.
Tabiri caizse bir kısım borsa mensubu “batan gemiyi terk etme” eğilimiyle
borsadan ayrılmışlardır. borsaya kotasyonundan ve işlemlerden alınan kurtajı ödemek istemeyen Maliye Bakanlığının isteği sonucunda 1974 yılında
devlet tahvillerinin borsaya kotasyonundan vazgeçilince, borsanın nitelikleri değişmiş sadece dışarıda yapılan hisse senedi işlemlerinin tescil yeri olmuştur. Hisse senedi işlemleri borsa dışında yapıldığı için de borsa işlem
hacmi oldukça düşmüş (Fertekligil 1993:198) ve neredeyse sadece rayiç fiyat
tespit ve miras paylaşımında değer tespit mekânı haline gelmiştir.
2.3.2. 1960-1980 Dönemi
2.3.2.1. Piyasanın Yeniden Doğuşu
1960’larda tasarrufların canlanmaya ve yeni şirketlerin kurulmaya başlamasıyla özel sektör gelişme sürecine girmiştir. Bu dönemde çıkarılan tasarruf bonolarının yaygın satışı (zorunlu) ve kısa zamanda tasarruf bonolarının
ikinci elde alım satımını getirmiştir. Tasarruf bonoları bu yönüyle tulumbaya
konulan ilk suyu oluşturmuştur (Kurdaş 1980). Tulumbaya konulan ilk suyla
beraber sermaye piyasalarının yasal bir çerçeveye kavuşturulması çalışmaları da başlamıştır.
Avrupalıların, tercüme ederek kanunlarımızın temelini oluşturan kanunlarını çağın gereklerine uyarlamak ve anonim şirketlerin kuruluşu ve faaliye-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 113
112 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
tini kolaylaştırmak için çalıştıkları bir dönemde, bizim de sermaye piyasalarını geliştirici tedbir almamız gerektiği seminerlerde ele alınmıştır. ABD’de
“tatbik olunan” usullerin kabulü önerilmiştir (Hatipoğlu 1965). Ancak sermaye piyasalarının düzenlenmesi için Kanun çalışmaları yapılmışsa da bu
dönemde “Para kredi ve bankacılık konuları kalkınma planımızda ve Devlet
Planlama Teşkilatında üvey evlat muamelesi görmüştür.” (Hatipoğlu 1966).
1960’lı yıllarda tahvil ihracıyla finansman yöntemi, bilinir bir duruma gelmesine rağmen banka kredilerine göre “esamesi okunmayacak boyutlarda”
kalmıştır. Bu gelişmeye yönelik eleştirilerden birisi ise bir anlamda kamunun
özel sektörü finansal piyasalardan dışlaması olmuştur (Hatipoğlu 1970).
Osmanlı’dan sonra tahvil veya bono olarak halka satılan ilk menkul kıymet ihracı ve ikinci el piyasalarda alınıp satılması uygulaması, 1961 yılında
çıkarılan tasarruf bonolarıdır. Bütçe gereksinimlerinin vergi dışındaki yollarla karşılanabilmesi amacıyla Hürriyet İkrazı Tahvilleri ve Tasarruf Bonoları
ihracına başvurulmuştur. 1961 yılında planlı döneme geçiş sırasında “233
sayılı Yatırımlar Finansman Fonu Teşkil ve Tasarruf Bonoları İhracı Hakkında Kanun” ile bütçe gelirlerinin tahsis edilmemesi ilkesine aykırı olarak
oluşturulacak olan Fon’un öz kaynağının belli kaynaklardan kesilecek olan
%3 kesinti ile birlikte 10 yıl vadeli olarak yapılacak olan zorunlu borçlanmadan elde edilecek olan hasılat ile oluşturulmasına karar verilmiştir. Ancak
Fon oluşturulmamış, ama hasılat kalemine bütçede sürekli yer verilmiştir
(Kumrulu 1976).
Bahsedilen süreç, 1980’li yılların simge ismi Banker Kastelli’nin de doğum yılları olmuştur. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sonra gerek
bütçe gerekse para politikasının bir unsuru olarak Hürriyet İstikrazı Tahvilleri çıkarılmıştır. 3 aylık vadesinin bitiminde bankalar kanalıyla toplanması
planlanan tahviller, bu dönemde emekli edilen 11 bin subaya emekli ikramiyelerinin (bir kısmının) karşılığı olarak da verilmiştir (Akyol 1980)64.
Ödemenin ardından ise bazı subaylar nakit sıkıntılarını çözmek veya
kendilerine yeni iş kurmak amacıyla ikramiye olarak verilen Hürriyet İstikrazı Tahvillerini satmanın yollarını aramışlardır. Bunlardan birkaçının o
dönemde borsa acenteliği yapan “Kastelli”yi (Cevher Özden) bulmalarıyla
ikinci el piyasalar başlamıştır.
Kastelli kendine gelen tahvilleri %60 iskonto ile satın almış ve hemen
ticaretine başlamıştır. Tahvil satın almak isteyenlere de satın aldığı fiyatın
üzerine koyarak satmıştır. Örneğin o sırada okuyucularına 1.000.000 TL’lik
tahvil vermek isteyen bir gazeteyi arayarak, kendilerine söz konusu tahvili
750.000 TL’ye bulabileceğini söyleyerek ikinci el piyasanın talep kısmını da
organize etmeye yönelmiş ve piyasadaki bir boşluğu doldurmuştur. Söz konusu işlemlerle, bugünkü tanımlamayla tezgâh üstü piyasa oluşmaya başla64
TBMM’nin 2012 tarih ve 376 sıra sayılı Araştırma Komisyonu Raporu’na göre 235 general ve amiral
ile 5.000’den fazla subay emekliye sevk edilmiştir (TBMM 2012:272).
mıştır. Kastelli kendi deyişiyle Hürriyet ve İstikraz Tahvilleri sayesinde 1961
yılına milyoner olarak girmiştir (Akyol1980).
Tasarruf bonosu da, başlangıçtaki tanıtım nedeniyle bir miktar kabul görmüş ancak zaman içinde faizlerinin piyasaya göre düşük olması
nedeniyle gözden düşmüştür. Dönemin siyasi niteliği çerçevesinde “cebri istikraz65” niteliğinde olması nedeniyle yurt çapında çok geniş kitleleri
ilgilendirir bir hacme ulaşmıştır. Faizlerinin enflasyon oranından düşük
olması, çok kişiye satılmış olması ve aleyhteki tepkiler, zamanla devletin
saygınlığını zedeleyen bir sonuç doğurmuştur. Bu ortamda her iki kâğıt
üzerinde geniş çapta spekülasyonlar yapılmıştır. 1967 yılında fondan vazgeçilmiş ve bonoların spekülasyon amacıyla el değiştirmesi engellenmeye
çalışılmıştır (Kumrulu 1976). Daha sonra da vergiye dönüştürme yoluna
gidilmiş, dönüştürme işlemi de başarılı olmamıştır. Değiştirmenin başarısızlığı yüzünden tasarruf sahipleri ellerindeki kıymetleri çok ucuz fiyatlarla satmak durumunda kalmışlardır (Fertekligil 1993:178-182 ve Kazgan
ve diğerleri 1999: 329-332). Üstelik bu değiştirme işleminin başarısızlığı
yanında TL’nin de değer kaybetmesi sonucunda bonoların değeri, bankaya giderek tahsil edilmesi için harcanacak zaman ve parasal maliyetlerin
altında kalmış ve sonuçta fiili vergiye dönüşmüştür. İzlenen süreç ile kısa
vadeli çıkarlar için devletin ve piyasaların uzun vadeli çıkarları feda edilmiştir (Kumrulu 1976). Ancak bonoların tasarruf sahipleri arasında alınıp
satılmaya başlaması, ikinci el piyasaların gelişiminde ve öğrenilmesinde
önemli rol oynamıştır.
Türk sermaye piyasaları, diğer pek çok alanda olduğu gibi farklı çalışan
çeşitli etmenlerin etkisi altında gelişmiştir. Piyasaların gelişmesini teşvik
eden ve engelleyen etmenler arasında;
• Ekonominin gelişmesi ve buna paralel orta ve uzun vadeli fon ihtiyacı,
• Likit kıymetlere duyulan ihtiyaç,
• Banka mevduat faizlerinin düşüklüğü,
• Hukuki mevzuatın yetersizliği,
• Likit sermayenin devlet tarafından kurutulması,
• Bankaların (TSKB dışında) sermaye piyasasını destekleyici faaliyetlerde bulunmamaları,
• Vergi kanunlarının sermaye piyasasının gelişmesini teşvik etmeyen yapısı,
• Aracı teşekküllerin yokluğu,
• Enflasyon,
• Yönetici ve denetim eksikliği sayılmaktadır (Hatipoğlu 1970).
65
Zorunlu borçlanma
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 115
114 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bahsedilen etmenlerin yanında yaşanan bazı olaylar da tasarruf sahiplerinin düşüncelerini ve beklentilerini negatif yönde etkilemesi açısından
önem taşımaktadır. Hürriyet ve İstikraz Tahvili, Tasarruf Bonosu ve Hastaş
gibi örnekler tasarruf sahiplerinin sermaye piyasalarına olan güvenini olumsuz yönde etkilemiştir.
Bu süreç içinde artık bir yandan şirketleşme eğilimi gelişirken diğer
yandan da “büyük ve başarılı holdingler hisse senetlerini halka” satmaya
başlamışlardır (Aysan 1974)66. Hele bazı ailelerin kendi isimlerini taşıyan
şirketlerini halka açmaları, tasarruf sahiplerinin pasif ortak olarak bu şirketlere sermaye aktarmasını getirmiştir. 1970’li yılların ilk yarısında, şirketlerin (özellikle büyük holdinglerin) halka açılma eğilimlerinde ve çok ortaklı
anonim ortaklık kuruluşlarında belirgin bir artma gözlenmeye başlamıştır
(Demirçelik 1986). Uzun vadeli fon ihtiyacı içinde olan şirketlerin bazıları
da Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
mevzuatı çerçevesinde tahvil ihraç etmeye başlamışlardır (İpekçi 1974).
Kutu:2.2- Hastaş Olayı
Geçmişte yaşanmış olan bazı olumsuzluklar, insanların davranışları üzerinde
yıllar boyunca etki yapabilmektedir. Türkiye’de de geçmiş yıllarda yaşanmış iki
olumsuzluk, tasarruf sahiplerinin sermaye piyasalarına olan ilgisini zayıflatmış,
hatta negatif etkilemiştir. Hastaş Olayı ile Çok Ortaklı İşçi Şirketleri deneyi, tasarruf sahiplerinin bu piyasalardan uzak durmasının önemli nedenleri arasında
sayılabilir. Tasarruf sahibi yanıltıldığını veya sebepsiz zarar ettirildiğini düşündüğünde, bundan aldığı ders ile uzun bir dönem sermaye piyasalarına gelmemekte
ve bu piyasalardan uzak durmaktadır.
1967 yılında, Sermaye Piyasası Yasası’nın TBMM’ye sevk edildiği ortamda,
bazı gönüllüler bu gelişmeleri değerlendirmeye çalışmışlardır. Bunlardan en
önemlisi, etkileri anlamında da uzun dönem piyasaları etkileyen Hastaş Olayı olmuştur. Bir grup girişimci, halka açık anonim ortak kurmak amacıyla yola
çıkmışlar, holding şeklinde yapılanmayı ve daha çok da hastane ve sağlık sektöründe yatırım yapmayı planlamışlardır. Bu amaçla da tasarruf sahiplerine hisse
senedi (geçici ilmühaber) satarak fon toplama yoluna gitmişlerdir. Ancak şirket
amaçladığı konuda herhangi bir faaliyet göstermediği için de karşı karşıya kaldığı
eleştiri ve suçlamalara yol açan bir bunalıma girmiş, sonunda iflas ederek yatırımcıların güvenini önemli ölçüde sarsmıştır. (Fertekligil 1993:183)
66
1973 yılından itibaren yatırımcıların bilgi ihtiyaçlarına cevap verebilmek amacıyla Banka ve Ekonomik
Yorumlar dergisi hisse senetleri endeksi, 40 hisse senedi üzerinden hesaplanmaya başlamıştır.
Özel kesim açısından, 1970’li yıllarda tahvil ihracı yoluyla finansman giderek önem kazanmaya başlamıştır. Her yıl artan sayıda şirket, tahvillerini
halka satmıştır. 1967-1981 döneminde toplam 945 ihraç yapılmış ve 48.2
milyar TL kaynak yaratılmıştır (Tablo:2-1). Aynı dönemde devlet ise hem
Devlet Yatırım Bankası kanalıyla hem de Hazine kanalıyla toplam 257.3 milyar TL tutarında tahvil ihraç etmiştir (Tecer 1983). Söz konusu dönemdeki
tahvil ihraçlarının büyük bir kısmının ana özelliği, anapara ve faiz ödemelerinin bir banka tarafından garanti edilmesi olmuştur. 1970’lerin sonuna
doğru ise holdinglerin garantileri ön plana çıkmıştır.
Öte yandan aynı dönemde halka açık işçi şirketleri kurulmaya başlamıştır. 1974’lerde yurt dışına çalışmaya giden işçilerin çalıştıkları ülkelerde
gördükleri yöntemleri (şirketleşerek) kendi bölgelerinde de kurdukları halka açık işçi şirketleri ile uygulamak istemeleri ile başlayan süreç, 1970’lerin
sonuna gelindiğinde ciddi sorunlarla karşılaşmıştır (Kaytmaz 1983). 1978
yılında döviz kredilerine verilen kur garantisinin kaldırılması ve bu şirketlerin hatalı ekonomik kararları, giderek zor duruma düşmelerini getirmiştir.
Özellikle işletme sermayesi yetersizliği, kuruluş yeri hataları, kalifiye yönetici ve işçi eksikliği, kredi teminindeki güçlükler ve hukuki sorunlar ile şirketlerin şeffaf bir şekilde faaliyet göstermedeki eksiklikleri, bu girişimciliğin
sonunun parlak olmamasını getirmiştir.
Tablo:2.1 - 1981 Öncesi Tahvil İhracı (Milyon TL.)
Yıllar
Özel Sektör Tahvili
Devlet
Toplam
5.0
n.a
5.0
13
108,6
1800,0
1908,6
1969
17
180,5
1900,0
2080,5
1970
33
382,0
2600,0
2982,0
1971
10
136,5
1450,0
1586,5
1972
21
275,5
4950,0
5225,5
1973
44
648,9
6900,0
7548,9
1974
49
622,0
9697,0
10319,0
1975
58
1430,3
13000,0
14430,3
1976
61
1726,0
20500,0
22226,0
1977
74
1581,9
34853,0
36434,9
1978
73
2189,7
33678,0
35867,7
1979
127
4866,1
35000,0
39866,1
1980
213
18010,9
65000,0
83010,9
1981
151
15980,8
26000,0
41980,8
Sayı
Tutar
1967
1
1968
Kaynak: Tecer M. 1983
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 117
116 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
1960’ların sonunda halka satılmış olan özel ve kamu tahvillerinin ve hisse
senetlerinin ikinci elde alınıp satılmaya başlamasıyla tezgâh üstü piyasalar niteliğinde ikincil piyasalar gündeme gelmiştir. Artık gazetelerin küçük ilanlar sayfalarında “hisse senedi alırım-satarım” veya “tahvil ve bonolarınız %40 ile alınır-satılır” ilanları boy göstermeye başlamıştır. 1970’li yıllara gelindiğinde ise bankerlik
ilanları artmaya başlamış ve gazeteler özel bankerlik bölümü açmışlardır67.
zenleme çalışmaları ve girişimleri yapılmıştır. 1962 yılında Sermaye Piyasası
Etüdü hazırlanmış ve ardından da 1964 ve 1970 tarihlerinde tasarılar hazırlanmıştır. Ancak bir sonuç alınamamıştır.
İlk çalışmalardan birisi Oktay Yenal (1963)’ın çalışmasıdır. Söz konusu
çalışmaya göre “Sermaye piyasasının ve genel olarak finans üst yapısının gelişmesi bir ortam meselesidir; bir iki kanun ve karar ile bir gecede yapılacak
iş değildir… mevzuat gereklidir ama kafi şart değildir.” Bu nedenle de;
Özetle, 1970’lerde sermaye piyasalarının oluşmaya başlaması çeşitli nedenlere bağlanmaktadır (Kurdaş 1980). Bunlar arasında;
• Başkalarının kullanımına sunulabilecek yeterli tasarruf birikimi
oluşmaya başlaması,
• Biriken tasarrufları fon talep edenlere aktaracak finansal araçların
ve kurumların bilinmesi, oluşumu ve kullanımının başlaması,
• Hisse senedi ve tahvillerin tasarruf sahibini enflasyondan koruyacak yükseklikte getiriler sağlıyor olması,
• Bu fonları kullanacak sermaye şirketlerinin oluşması ve halka güven vermesi,
• Muhasebe sistemlerinin kaynak aktaran insanların ihtiyacı olan
yatırımlarının durumu (cari ve potansiyel) hakkında bilgi vermeye
başlaması,
• Tasarruf sahiplerinin yatırım kültürü ve bilgisine ulaşmaları sayılmaktadır.
Tasarruf sahiplerinin hisse senetlerine olan ilgisi kısa sürmüş ve 1975
yılından itibaren temettülerin enflasyonun altında kalması ve bazı vergi sorunları yüzünden tasarruf sahibi hisse senetlerinden uzaklaşmaya başlamıştır (Kurdaş 1980).
2.3.2.2. Kanun Taslakları
1981 yılında Sermaye Piyasası Kanunu çıkarılıncaya kadar sermaye piyasalarının ve borsaların oluşumuna yönelik bazı gelişmeler yaşanmıştır. Çeşitli başarılı örnekler yaşanmış olsa da bazı olumsuz gelişmelerin, tasarruf
sahiplerinin sermaye piyasalarına yönelik duygularını olumsuz etkilediğini
ileri sürmek çok yanlış olmaz. Özel sektörün gelişmeye başlaması, şirketleşme ve bu şirketlerin piyasalardan fon toplamaya başlaması, piyasaların
düzenlenmesi konusunu hep gündemde tutmuştur.
Sermaye piyasasının düzenli, istikrarlı ve kurallar içinde çalışmasını temin etmeye yönelik bir yapıya kavuşturabilmek için çeşitli defalar yasal dü67
Milliyet gazetesinin 1960-70’li yıllardaki arşivlerinde söz konusu süreç izlenebilir. Dikkat çekici bir
ayrıntı, aynı dönemde üniversitelere giriş için dershane ilanları da öne çıkmıştır.
• Sermaye (fon) talep edecek (hisse senedi ve tahvil çıkararak) müesseselerin (sermaye şirketleri) oluşması (Maalesef A.Ş.’ler henüz
aile şirketi niteliğindedir.),
• Tasarrufları artıracak ve sermaye arzını artıracak müesseseler
(mecburi ve ihtiyari hayat sigortaları) kurulması ve
• Sermaye arz edenle talep eden arasında risk dağıtımı ve ihtisasına
dayanan hizmet sağlamak üzere yatırım bankaları ve yatırım şirketleri ile tröstlerin (trust- yatırım ortaklıkları) kurulup gelişmesi
gerekmektedir.
2.3.2.2.1. 1964 Taslağı
Sermaye piyasalarının düzenlenmesine yönelik olarak 1964 yılında
“Sermaye Piyasasının Tanzimi ve Teşviki Hakkında Kanun Tasarısı” hazırlanır. Tasarıyı hazırlayan ekip, DPT çatısı altında çeşitli kurum ve kuruluşların temsilcilerinden oluşmuşsa da ”tasarı”, beş kişi (Reha Poroy, Turgut
S.Erem, Raif Olgun, Ünal Tekinalp ve Vural Günal68) tarafından hazırlanan
metinlerin, Reha Poroy tarafından tek metinde birleştirilmiştir. (TOBB
1964).
Tasarının ana felsefesi açıklanırken, Kıta Avrupası’nda anonim şirketleri ve bunların çıkardığı kıymetleri düzenleyen hukuk sistemlerinin 18. ve
19’uncu yüzyılın skandallarının etkisiyle çok katı bir şekilde hazırlandığı ve
dolayısıyla sermaye piyasalarının gelişimine pek müsaade etmediğinden hareket ederek Amerikan ve İngiliz sistemi öne çıkarılmıştır.
1964 taslağı ile;
• Anonim ortaklıkların;
º Kolaylıkla menkul kıymet çıkarıp piyasaya arz etmeleri,
º Halka açık anonim ortaklıkların kuruluşlarında hisselerini halka arz etmeleri ve kapalı olanların halka arz ederek açılmaları,
º Etraflı denetime tabi tutulmaları (iç denetçilerin belirli özelliklere ve ortaklık yönetim ve sahipliğinden bağımsız olmaları
istenmiş),
68
Vural Günal daha sonra SPK kurulduğunda ilk Kurula üye olarak atanmıştır.
118 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
•
•
•
•
•
º Belli noktaya kadar hisse senedi çıkarılmasını yönetim kuruluna bırakan “müseccel sermaye” sistemini uygulamaları,
º Ortaklıkların bağımsız kuruluşlarca denetlenmesi,
º Mali tablolarının önceden belirlenmiş standartlarda hazırlanması ve kâfi açıklıkla (pay sahibinin haklarını bilerek kullanmasını mümkün kılacak) ilanı,
Aracılık yapılanmalarına ilişkin özel düzenlemeler çıkarılması,
Tasarruf sahiplerinin bilgi ve zaman kısıtları nedeniyle onlara yardımcı olacak (rizikoyu dağıtacak) yatırım şirketleri,
Yine bilgi sorunu olan tasarruf sahiplerine yol göstericilik yapacak
danışmanlık şirketleri,
Senetlerin halka arzında aracılık yüklenimi (underwriting) yapacak aracı kurumlar,
Ortaklıkların ve diğer kurumların işlem ve faaliyetlerin kuvvetli bir
otorite tarafından denetim altında tutulması ve bu amaçla “Sermaye
Piyasasını Denetleme Komisyonu-SPDK” kurulması düzenlenmiştir.
Taslak ile halka açık kavramı getirilmiş ve halka açık anonim ortaklıkların sermayesinin %51’inin hamiline olması, hisse senetlerinin borsaya kote
edilmesi, müseccel sermaye sistemini kabul etmeleri ve ortak sayılarının en
az 5069 olması istenmiştir.
Kıta Avrupası’ndaki düzenlemelerin para sahiplerine açık olduğu, önerilen sistemde ise kurucu ve girişimcilerin (promotors) sermaye sahip olmaları zorunluluğunun bulunmadığı ve bu nedenle de müseccel sermaye
yönteminin tercih edildiği vurgulanmaktadır.
Başbakanlığa bağlı olarak kurulacak olan komisyon ise üçü kadrolu diğer
5’i de çeşitli kurum temsilcilerinden oluşmak üzere sekiz kişiden oluşturulacaktır. Komisyon’un işleri, başkana bağlı bir büro tarafından yürütülecektir.
Büroda ise “yeter sayıda işletme iktisadı ve muhasebe uzmanı ile hukukçu
raportör” istihdam edilmesi hükme bağlanmıştır.
Cezai hükümlerde ise sadece para cezaları ile yetinilmiştir.
2.3.2.2.2. 1970 Taslağı
1964’de hazırlanan taslak kanunlaşmayınca 1970 yılında tekrar elden geçirilmiş küçük değişikliklerle TBMM’ye sunulmuştur. Ancak yine kanunlaşmamıştır. 1970 taslağında, sermaye piyasasına yönelik kanun çıkarılmasının
gerekçeleri daha etraflı bir şekilde çizilmiştir. Amaçlar olarak tasarrufların
artırılması, bankaların imkânlarının yetmemesi ve/veya kısa vadeli kredi vermeleri, bunları uzatarak orta ve uzun vadeli hale dönüştürmelerinin girişimcileri olumsuz etkilediği vurgulanmaktadır. Sermaye piyasasının geliştirilme69
Ortak sayısı neredeyse her kanun değişikliğinde artırılmıştır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 119
siyle, küçük tasarruflarla büyük yatırımların finanse edilmesi istenmektedir.
Sermaye piyasasına yönelik taslağın yanında borsalara ve serbest mali müşavirliğe yönelik taslaklarla konunun desteklenmesi de istenmektedir.
1970 taslağının 1964’den farklılaşan temel noktaları:
• SPDK’nın Maliye Bakanlığına bağlanarak, ilk halindeki “kuvvetli”
olma halinin yumuşatılması ve bağımsızlığının zayıflatılması,
• Şirketleri denetleyeceklerin “resmi denetçiler listelerinden” SPDK
tarafından seçilerek atanması,
• “Rey’de imtiyaz”ın ilke olarak reddedilmesi ve temettüde ve tasfiye
bakiyesine iştirakte imtiyaz taşıyan “oy hakkı vermeyen hisse senedi” çıkarılmasına müsaade edilmesi,
• Müseccel sermaye uygulaması ile yönetim kurullarına müseccel
sermayeye kadar hisse senedi çıkarma yetkisi verilmesi ve mevcut
ortakların hisse alma haklarının kısıtlanması için de esas sözleşmede mutlaka açıkça yetkilendirilmiş olmaları,
• Kuruluşta 100.000 TL teminat yatırarak, hisse senetlerini halka arz
ederek sermaye toplama ilkesinin benimsenmesi ve gerekli sermaye toplanamaması haline karşılık olarak kurucular ve aracı kuruluşlar tarafından taahhüt edilmesi, halka arzın SPDK’dan alınacak
izne tabi olması,
• Maliye Bakanlığı teklifinde Komisyon üye sayısı bir başkan (Maliye
Bakanlığınca atanacak üye) ve altı üyeden (Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası, Bankalar Birliği, Ticaret Bakanlığı, Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsası ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden birer temsilci) olmak üzere Bakanlar Kurulunca atanması
önerilmişken, hükümet tasarısında temsilcilikler kaldırılmış, sadece sayı belirtilmesi,
• Komisyonun işlerinin başkana bağlı bir daire tarafından yürütülmesi,
• Menkul kıymetler yatırım fonlarının bankalar tarafından kurulup
yönetilen bir mal varlığı olarak kurulabilmesi,
• Kanuna aykırılıklar halinde ilgililer hakkında kavuşturma yapılabilmesi, SPDK Başkanlığının Cumhuriyet Savcılığına başvurmasıyla
yapılabilmesi ve Komisyon’un müdahil olmasından oluşmuştur.
Halka açık şirketlerin kuruluşlarını ve yaygınlaşmasını teşvik etmek amacıyla da taslakta bazı teşvikler getirilmiştir. Bunlardan öne çıkanlar arasında;
damga vergisi istisnası, yatırım ve kalkınma bankaları ve sigorta şirketlerine
iştirak kazançları istisnası gibi teşvikler sayılabilir. Kurumlar vergisi oranının düşürülmesi (%25’den %20’ye) önerilmesine rağmen hükümet tasarısında yer verilmemiştir. Tasarı, hükümet tarafından 20 Haziran 1970 tarihinde
Meclis Başkanlığına sunulmuş olmasına rağmen yasalaşamamıştır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 121
120 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
1960’lardan başlayarak gelişen ve finansal sistemde bankacılığın yanına yeni
bir finansman sistemi oluşturulması ve şirketlerin menkul kıymet ihraç ederek
finansman ihtiyaçlarını karşılayacakları sermaye piyasalarının bir yasal zeminde, düzenli ve kuralları belirlenmiş bir yapıda çalışmasını temin etmek amacıyla
2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (SPKn), 1981 tarihinde Milli Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilerek yasallaşmıştır. Nihayetinde 1981 yılında çıkarılabilen SPKn son tasarı (Sermaye Piyasasının Tanzimi ve Teşviki Hakkında Kanun
Tasarısı) üzerinde bazı değişiklikler yapılarak hazırlanmıştır (Kaytmaz 1983).
SPKn’nun çıkarılmasıyla, uygulanmakta olan ekonomik modelin çerçevesine uygun bir şekilde finansal sistem içinde de rekabet koşulları yaratılmaya çalışılmıştır. Rekabet koşulları kavramıyla faiz oranlarının belirlenmesinin çok ötesinde finansal sistemde var olan bankacılıkla rekabet edecek
yeni bir mekanizmanın oluşturulması amaçlanmıştır. Artık şirketlerin dolaylı finansman kanallarına alternatif olarak doğrudan finansman kanallarını
kullanarak faaliyetlerini finanse etmeleri istenmiştir.
Kutu:2.3-1980’lerin Başında Türkiye Ekonomisi
1970’lerin ikinci yarısına gelindiğinde Türkiye ekonomisi, 1950’lerin ikinci yarısında olduğuna benzer şekilde iflasa doğru sürüklenmekteydi. Bir yandan enflasyon hızı yükselirken diğer yandan da döviz rezervleri tükeniyordu. Öyle ki Türkiye,
1975 yılında moratoryum ilan edecek ülkeler arasında sayılmaya başlanmıştı. Artık dövize çevrilebilir mevduat değil yurt dışı temsilciliklerinde görevli görevlilerin
maaşları bile ödenemez hale gelmişti. Yurt içinde ise yatırımlar azalmış, kıtlıklar ve
kuyruklar her alanda görülmeye başlanmıştı.
1978-79 dönemindeki stabilizasyon girişimleri hem yetersiz hem de geç kalmıştı. IMF yardıma çağrılmış, yapılan 2 stand-by anlaşması da başarısız olmuş,
1979 Temmuzunda IMF ile yeni bir stand-by ve ardından da 264 banka ile borç
erteleme anlaşması yapılmış, sürecin devamında daha kapsamlı olarak Türkiye
ekonomi tarihine 24 Ocak Kararları olarak geçen program ile “Ortodoks” diye anılan önlemler uygulamaya sokulmuştur. Dünyadaki gelişmelere paralel olarak uygulamaya sokulan program gereği % 48,2 oranında devalüasyon yapılmış, kamu
mal ve hizmetlerine yüksek oranlı zamlar yapılmış, bütçe denetim altına alınmış
ardından haziranda yeni bir stand-by anlaşması ve OECD üyesi ülkelerle borç erteleme protokolleri yapılmıştır. Programla mali sistemin liberalizasyonu amaçlanarak, bankacılığın karşısına/yanına yeni bir finansman mekanizmasının oluşturulması istenmiştir;
• Kredi ve dış ticaret piyasalarında serbestleşmeye gidilmiş, faiz oranları
serbest bırakılmış (Temmuz Bankacılığı),
• Faizlerin yükselmesiyle hem borç verilebilir fonların artması hem de kredilerin etkin alanlara yönlendirilmesi istenmiş,
• Yeni finansal araç ve kurumların (sermaye piyasası) oluşturulması desteklenmiş,
• Hem reel piyasalarda hem de finansal (bankacılık) piyasalarda rekabet geliştirilmeye çalışılmış,
• İthal ikameci (merkantalist) politikalar yerine ihracata dayalı kalkınma politikaları gündeme getirilerek Türkiye ekonomisinde yeni bir sürece girilmişti (Yenal 2003: 94-102, Atiyas 1989, Uygur 1993, Gültekin ve Sak 1993,
Aşıkoğlu 1993 ve Kazgan ve diğerleri. 1999: 359-397).
2.3.3. Banker Krizi
Türkiye’de sermaye piyasasının tarihi veya gelişimi ele alınırken dönüm
noktası olarak banker krizinin alınması, olayın çok popüler olmasından ve
doğal olarak da ilk yasal düzenlemelerin bu dönemde yapılmasından kaynaklanmaktadır. Ancak sermaye piyasalarının Osmanlı Döneminden sonra
yeniden filizlenmesi, banker krizinden önce başlamıştır. Özel sektörün gelişmeye başlamasıyla birlikte piyasa da kendiliğinden oluşmaya başlamış ve
daha önceden başlayan kamunun iç borçlanma senetleri ikinci piyasası da
piyasanın gelişimindeki ikinci ayağı oluşturmuştur.
1970’lerin sonuna gelindiğinde, likiditenin ekonominin ihtiyacının çok
altında kalması, şirketlerin finansman temininde zorluklarla karşı karşıya
kalmalarına yol açmıştır (Fertekligil A.1993: 213). Piyasalarda bir yandan
fon talep edenlerin bir yandan da fon arz edenlerin bir araya gelmelerine
yardımcı olacak olan ve 1960’larda kurulmaya başlayan aracı kurumlar (bankerlik kuruluşları) da bu dönemde gelişmeye ve çoğalmaya başlamışlardır.
MENTAŞ Menkul Değerler Bankerlik Ticaret A.Ş.70 ile MEBAN Menkul
Değerler Bankerlik ve Finansman A.Ş.’nin sundukları hizmetlere ilişkin ilanlar da gazete ve dergilerde yer alması esas olarak kamu düzenlemelerinden
yoksun bir piyasanın aracı kurumlarıyla beraber oluşumunun işaretleridir.
Ancak yasal düzenleme eksiklikleri, tasarruf sahiplerinin yeterince korunması konusunda ciddi kuşkular üretmeye başlamıştır (Bozkurt 1979).
70
İki kurumun ilanlarında tasarruf sahiplerine yönelik olarak menkul kıymet alım satım işlemi yaptıkları,
portföy yönetimi hizmeti sundukları, şirketler ve piyasa hakkında bilgi sağladıkları ve takas hizmeti
sundukları vurgulanmaktadır. Aynı şirketlerin fon ihtiyacı içinde bulunan şirketlere yönelik olarak da aracılık
yüklenimi yaptıkları, finansal danışmanlık sundukları ve finansman temin ettikleri vurgulanmaktadır. Hatta
MEBAN, Mayıs 1979 yılında ilk yatırım fonunu kurarak kurumsal yatırımcı faaliyetlerine de başlamıştır.
1970’lerde yaşanan krizler ve devamında gelen finansman sorunları, bankası olmayan grupları tahvil piyasalarından yararlanarak aşmak istemeye yönlendirmiştir71 (Atiyas İ.1989). Bankası olup da bankalarda yapamadıklarını
farklı bir yapılanmada yapmak isteyen grupların girişimleri de bankerlik şir71
Örneğin Transtürk Holding tarafından Meban, Eczacıbaşı Holding tarafından Eczacıbaşı Yatırım A.Ş. ve
Oyak Holding tarafından da Oyak Menkul Değerler A.Ş. kurulmuştur.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 123
122 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ketlerinin kurulmasının ikinci temel nedenini oluşturmuştur. Diğer nedenler
arasında yeni banka kuruluşunun kısıtlanmış ve zorlaştırılmış olması ile mevcut finansal sistemin ekonominin ihtiyacı olan (özellikle enflasyon sürecine
ayak uydurabilecek) yeni araç ve likidite gibi beklentilere cevap üretememesi
sayılmaktadır. Bankerlik şirketlerinin kuruluşları için herhangi bir düzenlemenin olmaması, bu ihtiyaçlarla yüz yüze olan gruplara “bankerlik kuruluşları”
yoluyla çıkış yolu üretilmeye yönlendirmiştir. Böylece bankerlik kuruluşlarının sayısı giderek artmıştır (Karacan1981, Başbuğ1979 ve SPKn.1981).
Bankacılık sektörüne girişlerin kısıtlandığı ortamda, finansman konuları
önem kazandıkça daha önceleri yerel olarak faaliyet gösteren bankalar giderek ulusal düzeyde faaliyet göstermeye başlamışlardır. Temmuz 1980 tarihinde faiz oranları üzerindeki kısıtların kaldırılması ve bankaların MS (certificate of deposits-mevduat sertifikası72) çıkarmalarına müsaade edilmesiyle
birlikte bankalar arasında daha çok fon toplamak amacıyla sıkı bir rekabet
başlamıştır. Bankalar arasında oluşturulan kartel de küçük bankaların rekabetiyle çok uzun ömürlü olmamıştır (Atiyas 1989). Şubat 1981 tarihli Centilmenlik Anlaşması’nın işlememesi, MS ihracı yoluyla rekabete hız kazandırmıştır (Aysan 1981). Özellikle “küçük bankalar” mevduat sertifikalarını
bankerlere iskontolu olarak satmakta, onlar da bunları tasarruf sahiplerine
pazarlayarak aradaki farktan kazanç sağlamaktaydılar (Atiyas 1989 ve Celebican 1979). Bankaların faaliyetleri, belli bir yasal çerçevede tanımlanıp kısıtlanırken, bankerlerin herhangi bir düzenleme ve kısıtlamaya tabi olmadan
çalışıyor olmaları cazibelerini daha da artırmıştır73.
İhraççının çıkardığı tahviller (ve MS’ler), bankerler (ve borsa komisyoncuları) tarafından yüksek iskontolarla alınıp tasarruf sahibine nominal
değerlerinden satılıyordu (Atiyas 1989 ve Fertekligil 1993:214). 1981’in ortalarında artan rekabet ve geri dönmeyen kredilerin çoğalması, dönmeyen
kredilerin yarattığı likidite problemlerini çözebilmek için küçük bankaların
yüksek faizlerle mevduat (MS) toplama gayretleri, MS ihraçlarının kontrolden çıkmasına yol açmıştı.
Bankerler 1980’lerin sonuna kadar şirket tahvillerini pazarlarken, 1981’e
gelindiğinde tahvil ihraçlarının azalması, bazı bankerlerin çıkarları ile yüksek faizli MS’lerini pazarlamak isteyen bankaların çıkarlarının birleşmesini
getirmiştir (Atiyas 1989). Kastelli gibi bazı bankerler, önceleri pazarladıkları
MS’leri daha dikkatli bir şekilde seçerken 1981 sonunda ve 1982 başında
72
Mevduat sertifikası, 1979 programına yeni bir finansal araç yaratılması kapsamında araştırılacak
bir konu olarak girmiş ve üzerinde yazılı meblağın mevduat olarak bankaya yatırıldığını gösteren
bir belgedir. Sahipleri arasında da ciro ile el değiştirebilir niteliği onun işlem cazibesini artırmıştır
(Çelebican 1979). Sertifika yatırılan mevduatın garantisi olarak değerlendirilmektedir.
73
Bu dönemde meşru tefecilik de yaygınlaşmıştır. Meşru tefeciliğin işlemesinde ilanla müşteri bulunur.
Bankaya bu müşterinin istediği kadar para, mevduat olarak yatırılır, banka da bu mevduatı söz
konusu kişinin getirdiği müşteriye kredi olarak verir. Ancak mevduat sahibi banka dışında da ayrıca
aylık faiz geliri elde ederdi (Başbuğ 1979).
daha riskli MS’lerin pazarlanmasıyla karşı karşıya kaldılar. MS’lerin bankerler kanalıyla pazarlanmasının yasaklanmasıyla da kendilerini bu şekilde
finanse edenler likidite krizi içine düştüler. Devamında da senetle para toplanmasına giriştiler (Fertekligil 1993:214).
Süreç içinde pazarlama stratejisi olarak, bankerlerin sattıkları tahvillere
veya diğer araçlara “geri alma garantisi” vermeleri, bugünkü anlamda “ters
repo” yapmaya başlamalarına yol açmıştır (Coşkun 2012). Bu amaçla da
pazarladıkları senetlerin (veya belgelerin) “eklerinde anapara tutarında faiz
kuponları kesilmiş tahvil veya mevduat sertifikası faiz kuponları” vermişlerdir74 (Karacan 1981). Sistem 1982 ortasında çökmüş, ödeme güçlüğü içine
düşen bankalara el konulurken bazı bankerler yurt dışına kaçmışlardır.
Verilen faizlerin yıllık %144’lere çıkması, konunun önemini vurgulamaktadır. Ancak toplanan paraların kullanım yerleri konusunun açık olmaması, borçların yeni gelen paralarla ödeniyor olması75 ve Maliye Bakanlığı çevrelerinden gelen “vatandaş kumar oynadı” açıklamaları ile sistemin
işleyiş mekanizması tersine dönmüş ve bankerlerin ödeme güçlüğü içine
düşmelerine yol açmıştır (Türk 1989). Mart 1982’ye gelindiğinde, olaylar
artık kontrolden çıkmaya başlamış ve sisteme yeni fon girişinin kesilmesi,
bankerlerin yükümlülüklerini karşılayamamasını ve 250’ye yakın bankerin
iflasını getirmiştir (Durakpaşa 1982 ve Türen 1982). 1982 ortasında ise bankerlik piyasası tepetaklak olmuştur (Durakpaşa 1982). Banker Kastelli gibi
bankerlerin mallarına el konulup tasarruf sahiplerinin hakları parça parça
ödenirken Meban gibi bir gruba bağlı olanların ödeme güçlükleri, grup şirketleri tarafından verilen tahviller karşılığında Menkul Kıymetler Tanzim
Fonu (MKTF) tarafından çözümlenmeye çalışılmıştır. MKTF, bu grupların
çıkardığı tahvilleri iskontolu olarak almış ve söz konusu bankerlerin müşterilerine olan yükümlülükleri karşılanmıştır.
Bankerlik kuruluşlarının menkul kıymet alım satımı ile uğraşabilmeleri
ise çıkarılan Borsa Bankerliği Yönetmeliği kapsamında SPK’dan Borsa Bankerliği Belgesi almalarına bağlanmıştır. Aynı Yönetmelik gereği, bankerlerin
“kendi mali taahhütlerini tazammum eden evrak çıkarmaları” ve “üçüncü
şahıslara vermeleri”76 yasaklanmıştır. Piyasa bankerlerinin faaliyetleri de
Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile düzenlenmiştir. Artık piyasaların 1960’ların başından beri kuralsız bir şekilde
yaşadığı ortam, belli kurallara ve düzene bağlanmıştır.
74
2499 sayılı SPKn’nun gerekçesinde tahvil pazarlaması, tahvillerin ihraççılar tarafından bankerlere
başa başın altında pazarlanmakta, oluşturulan gelir faize eklenerek tasarruf sahibine satılması
olarak açıklanmaktadır. Dolayısıyla ihraççının ödeyeceği gerçek faiz, tahvilin üzerinde yazan nominal
faizden çok fazla olabilmektedir. Bu nedenle tahvil satış ilanları “net verim” veya “net getiri” başlıkları
ile yapılmıştır.
75
Borcun borçla finansmanı olarak tanımlanan “Ponzi Finansman” kavramına uygun bir gelişim
76
Bir anlamda repo yoluyla kaynak toplamaları yasaklanmıştır.
124 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Krizin kurtarma maliyetinin, kimi hesaplamalara göre GSYİH’nın %2,5’ine
ulaştığı belirtilmektedir (Coşkun2012). Topladıkları paraların bir kısmıyla
gayrimenkul gibi varlık alan bazı bankerler, borçları ortalama %2 0 faiz ile sabitlenmesi ve gayrimenkullerin fiyatlarının ise enflasyondan dolayı daha hızlı
yükselmesinden dolayı birkaç sene sonra artıya bile geçmişlerdir77.
Kutu:2.4- Finansal Sistemlerin Uluslararasılaşması
1970 ve 1980’li yıllar, dünya finansal piyasalarının bugüne kadar görülmemiş
hızda ve kapsamda değişmesinin yaşandığı yıllar olmuştur. 1944 yılında ABD’nin
liderliğinde oluşturulan Bretton Woods sistemi ile dünya finansal sistemi ile dünya
ticaretinin istikrarlı bir ortamda devamı amaçlanmıştır. Ancak oluşturulan sistem, II.
Dünya Savaşı’nda yıkılan Avrupa’nın ve Japonya’nın tekrar gelişmesi, dünya pazarlarında ABD’nin yerini sarsmaları, petrol fiyatlarının hızlı yükselişi ve petrol ambargosu, ABD’nin sermaye çıkışlarını serbestleştirmesi ve euro piyasalarının gelişmesi
yüzünden yeni bir yapıya doğru evrilmiştir. Petrol ihracatçılarının petro dolarlarını yatıracak yer aramaları da bu sürece eklenince uluslararası piyasalardan borçlanma
imkânları hem kolaylaşmış hem de artmıştır. Uluslararası piyasalardan devletlerin
borçlanma imkânlarının gelişmesi ise onların ekonomik politikalarını kolaylıkla uygulamalarını ama daha sonra da geri ödeme sorunlarını gündeme getirmiştir.
Piyasalardaki bu sürecin yanında teknolojideki gelişmeler nedeniyle hem haberleşmenin hem de bilgisayarların ulaştığı yeni seviyeler ve finansta daha karmaşık işlemleri yapabilir hale gelen modeler, uluslararası finansal değerlendirmeleri
ve fon akımlarını kolaylaştırmış ve hızlandırmıştır. Üstelik bu akımın da etkisiyle
“deregulation” denilen düzenlemelerin azaltılması eğilimleri ve finansal piyasalarda portföy ve risk dağılımının yapılmasını kolaylaştıracak vadeli işlemler piyasalarının yaygınlaşması, finansal piyasaların entegrasyonunu getirmiştir. Piyasalar birbirine yaklaştıkça ve sermaye akımları büyüdükçe, ulusal düzenlemelerin birbirine
yakınsaması da giderek ön plana çıkmaya başlamıştır.
Birleşik Krallık gibi ülkeler “Big Bang” adını verdikleri reformla piyasalarını ve
kurumlarını yeni düzene hazırlamaya çalışırlarken, Avrupa Topluluğu “tek pazara”
ulaşmanın yollarını oluşturmaya başlamıştır. Bazı ülkeler ise uluslararası piyasalardan daha çok yararlanabilmek içinde liberalleşme uygulamalarına geçmiştir.
Ancak sermayenin o günlere kadar görülmemiş hacimlerde ve hızda piyasalar arasında hareket etmeye başlaması, piyasaların ve kurumların kırılganlıklarını
da artırmıştır. Basel I olarak da bilinen Basel Capital Accord, bu sürecin bir ürünü
olarak gündeme gelmiştir (Yalçıner 1996, Yayla ve Kara 2005, TBB2004 ve Levi
2009:233-240).
77
Bakınız Milliyet gazetesi 17.04.1985
3. TÜRKİYE’DE MODERN
SERMAYE PİYASASININ
GELİŞİMİ
Düzenlemeler ve kurumlar zaman içinde ekonominin gelişmesine göre
yavaş yavaş oluşmakta ve bu gelişmelere göre de yasalar elden geçirilmektedir. Gelişmeler düzenleme ve yasaları, daha sonra da yasalar ve düzenlemeler piyasaları etkilemektedir. Sonra da uygulamaların ve gelişmelerin
etkisiyle de tekrar değiştirilmektedir. İşte bu kapsamda çalışmamızın aşağıdaki bölümünde Türkiye sermaye piyasasının son otuz üç yılının hikâyesi
özetlenmeye ve ana gelişmelerin altı çizilmeye çalışılacaktır.
Değerlendirmenin alt bölüm ayrıntılamasında ise Sermaye Piyasası
Kanunu’nda yapılan değişiklikler takip edilecektir.
3.1. 1981-1992 Dönemi
3.1.1. İlk Yasanın Çıkarılması
1981’deki “banker krizi” öncesi yaşanan gelişmeler neticesinde düzenlemelerden uzak gelişmeye başlayan sermaye piyasasının; düzenli, istikrarlı ve kurallar içinde çalışmasını temin etmeye yönelik bir yapıya kavuşturabilmek için
Cumhuriyet döneminde çeşitli defalarda yasal düzenleme çalışmaları ve girişimleri yapılmıştır. Ancak 17.01.1981 tarihinde Milli Güvenlik Konseyine sunulan tasarı, 30.07.1981’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
1960’lardan başlayarak gelişen ve finansal sistemde bankacılığın yanına
yeni bir finansal piyasanın oluşturulması ve şirketlerin menkul kıymet ihraç ederek finansman ihtiyaçlarını karşılayacakları sermaye piyasalarının,
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 127
126 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
bir yasal zeminde, düzenli ve kuralları belirlenmiş bir yapıda çalışmasını
sağlamak amacıyla 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (SPKn) 1981’de çıkarılmıştır. SPKn’nun çıkarılmasıyla, uygulanmakta olan ekonomik modelin
çerçevesine uygun bir şekilde finansal sistem içinde de rekabet koşulları yaratılmaya çalışılmıştır. Rekabet koşulları kavramıyla, faiz oranlarının belirlenmesinin ötesinde finansal sistemde var olan bankacılıkla rekabet edecek
yeni bir mekanizmanın oluşturulması da amaçlanmıştır. Artık şirketlerin
dolaylı finansman kanallarına alternatif olarak doğrudan finansman kanallarını kullanarak faaliyetlerini finanse etmeleri istenmiştir.
Kanun’la beraber kurulan Sermaye Piyasası Kurulu (SPKr) sayesinde de
piyasaların düzenlenmesi, gözetimi ve denetlenmesi amaçlanmıştır. Kara
Avrupa hukuk sistemi etkisi altındaki Şirketler Hukuku’na Kanun ile bir
farklılık getirilerek, şirketlerin halka açılarak ve menkul kıymetlerini halka
satarak finansmana yönelmeleri amaçlanmıştır. Kıta Avrupası hukuk sistemi mantığıyla hazırlanan Türk Ticaret Kanunu’nun şirketlere getirdiği
uzun ve meşakkatli sermaye artırımı süreci, şirketlerin sermaye artırımı
yoluna giderek sermayelerini güçlendirmelerini yavaşlatmakta olduğundan hareketle, SPKn daha kolay bir sermaye artırımı yöntemini getirmiştir.
Doğal olarak fon ihtiyacı içinde bulunan şirketlere hisse senedi veya diğer
menkul kıymet ihraçları kanalıyla kaynak aktarılması, “çarpık bilgi” sorunları yaratacağından Kanun ile bu sorunun çözümüne katkıda bulunmak ve
tasarruf sahiplerinin güvenlik içinde kaynaklarını başkalarının kullanımına sunabilmeleri ortamının hazırlanması hedeflenmiştir. Aynı süreç içinde yaşanan bankerlik krizi nedeniyle çıkarılan KHK (Kanun Hükmünde
Kararname)’lar ile piyasaların düzenlenmesi amaçlanmıştır. Birinci el piyasaların düzenlenmesi ve ardından da Osmanlı İmparatorluğu’ndan beri
şu veya bu şekilde çalışan Esham ve Tahvilat Borsası’nın Menkul Kıymetler Borsası’na dönüştürülmesi için 91 Sayılı KHK (Ekim 1983) çıkarılmış
ve böylece ikinci el piyasaların da organize bir yapıda çalışması gündeme
gelmiştir.
Kanun’un yürürlüğe girmesini takip eden ilk 10 yıl, sermaye piyasalarında “güvenin” yeniden sağlanması amacıyla gerekli düzenlemelerin yapılması,
birinci ve ikinci el piyasaların yasal ve teknik altyapısının oluşturulması, finansal araç ve kurumlar ile piyasaların hem çeşitlendirilmesi hem de işleyiş
kurallarının oluşturulmasına yönelik temellerin atıldığı bir dönem olmuştur.
Kanun’un kabulünden sonraki ilk yılların bir başka özelliği de öğrenme ve
tecrübe edinme dönemi olmasıdır. Osmanlı döneminde oluşturulan Dersaadet ve Tahvilat Borsasının ve dönemin düzenleme ve işlem bilgi ve tecrübeleri, borsanın Ankara’ya taşınmasının hem de ekonomi politikaları gereği
borsanın öneminin kaybolması neticesinde 1980’lere kadarki dönemde hemen hemen unutulmuştur. Yeni Kanun ve SPKr’nun kurulmasıyla birlikte
yeniden öğrenme sürecine girilmiştir.
Bu ilk dönemde, banker krizinin ardından yaşanan güvensizliği ortadan
kaldırarak; istikrarlı, etkin ve güvenilir bir piyasa oluşturmak amaçlanmıştır. “Güven”i inşa etme amacı, söz konusu dönemin temel felsefesini oluşturmuş ve birinci el piyasalarda menkul kıymetlerin halka arzının78 “Kurul
iznine” tabi olması olarak gündeme gelmiştir. İkinci el piyasalarda “güveni
tesis” etme yaklaşımı ise “bir güven müessesesi” olarak kurumlaşmış olan
bankaların, sermaye piyasalarının her alanında aktif olarak yer almalarının sağlanması şeklinde yansımıştır. Nitekim bu dönemde Türk sermaye
piyasalarında “evrensel bankacılık79” sistemi geçerliliğini korumuş (Derin
1991) ve “bankerlik krizi” nedeniyle neredeyse “güvenilir” kavramından
bankacılık anlaşılmıştır. Hâlbuki aynı dönemde pek çok banka ödeme güçlüğü içine düştüğü gibi80 bazı banker kuruluşları da bankalar tarafından
kurulmuşlardı.
3.1.2. 2499 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (SPKn)
Kanun’un amacı “tasarrufların menkul kıymetlere yatırılarak halkın iktisadi kalkınmaya etkin ve yaygın bir şekilde katılımını sağlamak” olarak
belirlenmiştir. Bu amacın ise “ancak sermaye piyasasının güven, açıklık ve
kararlılık içinde çalışması ve tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması” ile sağlanabileceğini ifade ederek bu amaçlarla düzenleme ve denetleme yapma yetkisini de SPKr’na bırakmıştır.
SPKn, çeşitli hükümler bölümü hariç 5 bölüm halinde, yürütme maddesi dâhil toplam 52 madde ile düzenlenmiştir. Çeşitli ülke uygulamalarına
bakıldığında, sermaye piyasalarına yönelik yasal altyapının oldukça geniş,
detaylı ve kapsayıcı olduğu gözlemlenebilir. Hâlbuki çerçeve kanun olarak
tanımlanan SPKn, daha genel düzenlemelerle yetinmiş ve detay düzenlemeleri ise SPKr’na bırakmıştır. Bu nedenle SPKn’na çerçeve kanun denilmektedir. Fakat bu noktada belirtilmesi gereken husus, tebliğlerin etki ve yaptırım
gücünün doğal olarak kanunlardan daha zayıf olmasıdır. Tebliğlerin daha
kolaylıkla değiştirilebiliyor olması ve kanuna aykırılığa verilebilen cezalarla, tebliğe aykırılığa verilen cezaların bir olmaması, bu tartışmanın hareket
noktalarını oluşturmaktadır.
78
Tahvillerin ihracı ve halka arzı Merkez Bankasından alınarak SPK’ya verilmiştir.
79
Evrensel bankacılık, bankaların “banka” olmaları sebebiyle doğrudan bu piyasanın temel aracılarından
biri olması şeklinde uygulanan bir sistemdir. Ancak Türkiye’deki sistem, bankaları ön plana çıkarmakla
beraber banka dışı finansal aracıların da var olmasına imkân tanıyacak biçimde tasarlanmıştır. Sonraki
yıllarda evrensel bankacılık sistemine yöneltilen ana eleştiri olan “çıkar çatışması” ve banka dışı aracı
kurumlar aleyhine gelişen rekabet eşitsizliği nedeniyle sistemin yapılanmasında bazı değişiklikler
yapılmıştır.
80
1983 yılında İstanbul Bankası, Hisarbank ve Odibank, Ziraat Bankasına devredilmiş, İşçi Kredi Bankası
(1983) ile Bağbank’ın faaliyetleri durdurulmuştur (1984). TÖBANK ise 1987 yılında kamulaştırılmış ve
1992’de Halk Bankasına devredilmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 129
128 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Birinci bölümde, Kanun’un amacı, kapsamı ve tanımlara yer verilmiştir.
Tanımlar içinde de Kurul, menkul kıymetler, halka arz, kayıtlı sermaye, başlangıç sermayesi ve çıkarılmış sermaye yer almaktadır. Menkul kıymet ile
halka arz kavramları, kanunun sistematiğinin temelini oluştururken, diğer
kavramlar da hisse senetlerini halka arz etmek isteyen anonim şirketlere
sağlanan bazı kolaylıkları kapsamaktadır.
3.1.2.1. Halka Arz ve Halka Arz İzni
Kanun’un getirdiği yeni kavramlardan halka arz, menkul kıymetlerin satın alınması için yazılı, sözlü veya resimli şekilde her türlü yoldan halka çağrıda bulunmayı ifade ederken; halkın bir anonim ortaklığa katılmaya veya
kurucu olmaya davet edilmesi de halka arz sayılmaktadır. Öte yandan ortak
sayısı 100’den fazla olduğu tespit edilen anonim ortaklıkların hisse senetleri
halka arz edilmiş kabul edilmektedir. Bu noktalardan hareketle de halka açık
şirketlerin sermaye artırımları da halka arz gibi değerlendirilmiştir.
Kamu hariç menkul kıymetlerin halka arzı mutlaka SPKr’ndan izin almak suretiyle yapılabilecektir. Böylece halka arzlara bir sistem ve düzen
getirilmek istenmiştir. Ancak bu noktadaki tartışma “izin” kavramının içeriği ile ilgili olmaktadır. SPKr izin vererek, piyasalara çıkabilecek menkul
kıymetlerin yatırımcılar tarafından alınabileceğine, kapalı da olsa bir onay
vermektedir81.
Kanun’un lafzı merit sistemi olarak da tanımlanan “izin sistemi” olmasına rağmen, temel yaklaşımı “kamunun aydınlatılması” olmuştur (Günal
1986:48). Halka arz izni verilirken, Kurul tarafından “belgeler üzerinde yapılacak incelemede gerçeğe uygun yargıya varılmasını sağlayacak bilgilerin
tam ve doğru olarak açıklanmadığı” araştırılacak ve “açıklamaların yeterli ve
doğru olduğu sonucuna varıldığı takdirde halka arza” izin verilecektir. Ama
nihayetinde izin verme durumu mutlaka bulunmaktadır.
Kurulun bu şekilde izin verirken, kendi sorumluluğunu kaldırmak amacıyla halka arzlarda izahname ve sirküler yayımlanırken, en üste “bu izin
kamunun tekeffülü anlamına gelmez” şeklinde not düşülmesi zorunluluğu
uygulanmaktadır. Ama bu nota rağmen Kurulun halka arz edilebilir demesi,
halka sunulmaya uygun/layık görmesi tartışmaya açık kapı bırakmıştır. Bu
uyumsuzluk 1992 değişikliğinde düzeltilecektir.
SPKn’nun Türk hukuk sistemine getirdiği önemli katkılardan birisi “halka arz izni” için yapılan başvuruların SPKr tarafından en geç 30 gün içinde sonuçlandırılması zorunluluğudur. Kanun koyucu halka arz yoluyla elde
edilecek fonların, şirketler için öneminden hareketle, sürecin sürüncemede
kalmasını engellemeye çalışmıştır.
81
Çarpık bilgi sorunsalının çözümü için bilgi üretimi ve satılması meselesi 1. bölümde ele alınmıştı.
Kutu:3.1- Halka Arz Türleri
Menkul kıymetlerin halka arzında “iki yöntemden” bahsedilebilir. Bunlardan birincisi, hisse senedinin (menkul kıymetin), birinci el piyasalarda
fon talep eden şirketler tarafından halka sunulmasıdır. Birincil halka arz
olarak (Initial Public Offering-IPO) tanımlanan bu halka arzlarda, şirket
hisse senetlerini halka arz ettiğinde, topladığı kaynaklar tamamen şirketin olmakta ve şirket sermaye yaratabilmektedir. Bu yöntem iki alt yöntemi içermektedir. Şirketin kuruluşu sırasında sermayenin bir kısmının
halktan talep edilmesi için hisse senetlerinin halka arz edilmesidir ki,
eski TTK kapsamında tedrici usulde kuruluş olarak adlandırılan yöntemi işaret etmektedir. Ancak bu yöntemin çok zor olması, üstelik ortada
şirkete ve girişime yönelik olarak daha planların var olduğu bir dönemi
içermesi açısından da sorunlu olabilme ihtimalinden dolayı pek rağbet
görmemiştir. İkinci alt yöntemde ise şirket ani usulde kurulmakta, daha
sonra sermaye artırımına gidilmekte, artırım esnasında rüçhan hakları
kısıtlanmakta ve artırılan kısma ait senetler halka arz edilmektedir. Bu
yöntem genellikle kullanılan yöntemdir. Hatta bazı hallerde, yatırım ortaklıklarında olduğu gibi tedrici usulün sorunlarından kaçınmak ve kuruluşlara kolaylık sağlamak üzere “kayıtlı sermayeli olarak anonim ortaklık
şeklinde ve hisse senetlerini halka arz etmek üzere kurulmaları” imkânı
yaratılmıştır.
İkinci tür halka arz ise ikincil halka arz denilen ortakların elindeki hisse senetlerini halka arz etmeleridir. Bu yöntemde elde edilen kaynaklar, hisse senetlerini halka satan ortağın veya ortaklarındır. Bu sürecin
önemli özelliği ise bazı ortakların girişimcilikleri sayesinde üstlendikleri
riskler sonucunda, ortağı oldukları şirketi piyasalarda bir yere getirmeleri
ve bir aşamadan sonra da üstlendikleri risklerin bir kısmını nakde dönüştürmek istemeleridir. Bir başka açıdan bakıldığında ise bu tür girişimcilere risk sermayedarı ve eyleme de işletmeden “kısmen veya tamamen
çıkış” demek mümkündür. Genellikle büyük ortakların payların halka arzı
şeklinde uygulanan bu yöntemle, halka kapalı şirketler halka açık hale
gelmektedirler. Ancak bu şekildeki halka arzlarda elde edilen kaynaklar,
şirketin değil hisse senetlerini satan ortaklarındır. Elde edilen kaynakların nasıl kullanıldığı ise onları satan ortakların kararlarına bağlıdır. Onlar
yeni yatırımlara yönlendirirlerse yatırıma yönelmiş, aksine tüketime yönlendirirlerse tüketime yönelmiş olacaktır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 131
130 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
3.1.2.2. Kayıtlı Sermaye Sistemi (KSS)
Anonim şirketlerin (A.Ş.) sermaye artırımlarında, Türk Ticaret Kanunu
kapsamında uygulanan yöntem, hem zaman alan hem de bazen de şirketlerin
kilitlenmesini ve hatta zora girmesine yol açan esas sermaye sistemine göre
yapılmaktaydı. Sermaye artırımı tamamlanamadığında film başa sarılmakta,
esas sözleşme artırılabilen sermaye kadar olacak şekilde değiştirilmekteydi.
SPKn’nun getirdiği ise sermaye artırımını oldukça kolaylaştıran bir mekanizma olmuştur. Anonim ortaklıkların, esas sözleşmelerinde hüküm bulunmak
kaydıyla, yönetim kurulu kararı ile TTK’nın sermayenin artırılmasına dair hükümlerine tabi olmaksızın hisse senedi çıkarabilecekleri azami miktarı gösteren, ticaret sicilinde tescil edilmiş sermayelerini ifade etmektedir.
SPKn ile TTK sisteminde, sermaye artırımlarında var olan apel sistemi
(1/4’ün ödenip gerisinin yönetim kurulunca ihtiyaç halinde çağrılması) yerine hisse senedi bedellerinin peşin “tam ve nakden” olarak ödenmesi zorunluluğu getirilmiştir. Amaçlanan ise şirketlerin sermaye artırımlarının eksik
kalmaması, sermaye, ihtiyaçlarının zamanında karşılanması olmuştur.
KSS sistemine katıldıklarında, şirket ortakları karar yetkilerinin bir kısmını yönetim kuruluna devretmektedirler.
taya çıkan ve çıkabilecek olan bilgi sorunlarını en aza indirmek amacıyla çeşitli yükümlülükler altına girmektedirler. Bu yükümlülüklerin asıl dayanağını ise
yeni ortakların da şirketin ortağı olmaları nedeniyle hem parasal hem de yönetimsel olarak ortakların sahip oldukları haklara sahip olmalarıdır. Bu anlamda
hem karar alma süreçlerine katılmak hem de şirketin dönem içinde elde ettiği
karlardan payına düşeni almak, bu hakların önemlileri arasındadır.
1. Ortaklara belirli bir gelir sağlanmasına yönelik olarak kâr dağıtım
zorunluluğu (Birinci temettü oranı %20’dir.), ortaklıkların kârının
çeşitli uygulamalarla düşürülmesinin (örtülü kazanç aktarımı) yasaklanması,
2. Ortaklarının (cari ve potansiyel) şirketin mali durumunun herkes
tarafından aynı şekilde anlaşılması amacıyla da menkul kıymetlerini halka arz etmiş şirketlerin Kurulun belirlediği muhasebe
standartlarına uymaları ve
3. Ortaklarına şirketin faaliyetleri hakkında bilgi vermeye (kamunun aydınlatılması ilkesi çerçevesinde) yönelik olarak bilanço,
kâr-zarar cetveli, yıllık faaliyet raporu hazırlaması ve denetim raporunu Kurulun belirleyeceği standartlar çerçevesinde düzenleyip Kurula vermesi ve yayımlanması olmuştur.
3.1.2.3. İzahname ve Sirküler
İzahname, fon talep eden ve bu amaçla menkul kıymet ihraç edecek olan
şirketlerin, kendilerini yatırımcılara tanıtmak amacıyla kullanacakları bir rapor/belgedir. Şirketi tanımlayan ortakları, sermaye yapısı, faaliyet alanları,
faaliyet gösterdiği sektörün durumu, çalışanları, tedarikçileri, müşterileriyle
ve diğer paydaşlarla olan hukuki sorunları, iştirakleri varsa imtiyazlı payların
içerdiği imtiyazlar, mali durumunu gösterir bilanço ve gelir gider tabloları,
geleceğe yönelik beklentilerini içermektedir. Ayrıca geleceğe yönelik olarak
proforma bilançoların da izahnamelere dâhil edilmesi beklenmektedir. İzahnamenin bir özeti olan sirküler de şirketin gazete veya başka araçlarla tasarruf
sahiplerine yönelik “gelin benim menkul kıymetlerimi alın” çağrısıdır. Bu kapsamda izahnameler, çarpık bilgi (işlemden önce, fon aktarılmasından önce ortaya çıkabilecek olan tersi seçim) sorununun giderilmesinde en önemli araçtır.
Bu düzenlemelerle amaçlanan, halka arz sürecinin belli bir disiplin içinde yapılması ve şirketlerin bu açıdan cari ve potansiyel yatırımcılara yeterli
bilgiyi sunmalarının temin edilmesi olmuştur.
3.1.2.4 Menkul Kıymetlerini Halka Arz Etmiş Şirketlerin Yükümlülükleri
Menkul kıymetlerini halka arz eden şirketler, menkul kıymetlerini halka arz
ettikten sonra şirketlerine katılan yeni ortakların haklarını koruyabilmek ve or-
Ortakların (ve tahvil sahiplerinin), şirket faaliyetleri ve faaliyetlerinin sonuçları hakkında aydınlatılması da çarpık bilgi sorununun işlemden sonra
ortaya çıkan ve eksik bilgi sahibi olan tarafların diğeri tarafından istismar
edilmesinin ve hisse sahibi olan yatırımcının da şirkette kalıp kalmama kararına dayanak oluşturacak yeterli, tam ve doğru bilgiye zamanında sahip
olması istenmektedir.
3.1.2.5. Diğer Hususlar ve Cezai Hükümler
Kanunla tahvil çıkarılması süreci daha kolaylaştırılmış ve tahvil ihracı için TCMB’den alınan izin yerine SPKr izni gündeme gelmiş ve anonim
şirketlerin tahvil ihraç limitleri artırılmıştır. TTK kapsamında “esas sermayenin ödenen ve son bilançoya göre varlığı anlaşılan miktarı kadar” tahvil
ihraç edilebilirken, SPKn ile sadece “hisse senetlerini halka arz eden şirketlere, ödenmiş sermayeye bilançoda görülen yedek akçelerin de ilave edilerek”
ulaşılan miktar kadar tahvil ihraç limiti belirlenmiştir.
Kanun’un dördüncü bölümünde ise sermaye piyasası yardımcı kuruluşları olarak sayılan aracı kurumlar, menkul kıymet yatırım fonları ve ortaklıklarının kuruluş ve faaliyet ilkeleri belirlenmiştir. Bu kuruluşlara ilişkin konular ise Aracı Kurumlar ve Kurumsal Yatırımcılar bölümlerinde inceleneceği
için burada sadece isimlerinden bahsedilmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 133
132 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Son bölümünde ise “denetim ve cezai sorumluluklar” belirlenmiştir. Ancak cezalar arasında;
1. Örtülü kazanç aktarımı ile şirketlerin kârını azaltmak,
2. İzinsiz menkul kıymetler yatırım fonu kurmak,
3. SPKr ve Maliye Bakanlığı uzmanlarına bilgi vermemek veya denetimlerine müsaade etmemek,
4. İzinsiz halka arz, halka arz ücreti vermemek,
5. İzinsiz aracılık faaliyetinde bulunmak ve izinsiz aracı kurum ve
menkul kıymetler yatırım fonu ve menkul kıymetler yatırım ortaklığı kurmak ve unvanlarını kullanmak konularında, 1 aydan 2
yıla kadar hapis cezası ve yüz bin liradan bir milyon liraya kadar
da ağır para cezası verilmesi sayılmalıdır.
Kanun’da sayılan cezalar arasında, piyasanın işlemesi açısından can alıcı
hususlardan sayılan ve çarpık bilgi sorununun en önemli yansıması olan ve
nihayet yatırımcıların piyasalara olan güvenini temelden sarsan manipülasyon ve içeriden öğrenenlerin ticareti gibi suçlar tanımlanmamıştır. Tanımlamalarda, içinde yaşanılan süreçte daha çok ortaya çıkan ve düzene kavuşturulmak istenen izinsiz halka arzlar ile izinsiz aracılık eylemlerine çözüm
üretme kaygısı olmuştur.
Halka açık bir anonim ortaklıkta, tasarruf sahipleri tasarruflarını şirketin
hisse senetlerine yatırarak, onun sermayesine iştirak etmişler ve o şirketin
risklerine ortak olmuşlardır. Ortak olmanın diğer yönünde ise şirketin elde
edeceği kârdan paylarına düşen kısmı almaktır. Zaten temettü alma hakkı ortakların mali hakları arasında sayılmaktadır. Fakat kimi zaman örtülü
kazanç aktarımı konusunda olduğu gibi büyük ortaklar ve/veya yöneticiler, kârları piyasaya göre farklı fiyat (fiyat, ücret ve faiz) uygulayarak başka
kurumlara (Kendilerinin ortak olduğu veya sahip olduğu başka şirketler de
olabilir.) aktarabilmektedirler (Aktaş 2004: 23-24 ve Arıkan 1995). Örtülü
bir şekilde yapılan bu aktarım neticesinde, karar noktasında olanlar emniyeti suiistimal ederek, kendilerine güvenerek emanet edilen kaynakları ortakların mal varlığını artıracak şekilde değil de, onların mal varlığını azaltacak şekilde kullanmaktadırlar. Konu bu anlamda çarpık bilgi sorunsalının
işlemden sonra ortaya çıkan uygulaması olan ve düzenleyici otoritelerin çok
uğraştığı bir konu olan “istismar riskini-moral hazard” gündeme taşımaktadır. Söz konusu riskin ortaya çıkması halinde, doğal olarak tasarruf sahipleri
kaynaklarını şirketlere yatırarak sermaye birikimine katkıda bulunmaktan
vazgeçebilmektedirler. Nitekim bu konu, Kanun’un amaç maddesinde belirtilen “sermaye piyasasının güven, açıklık ve kararlılık içinde çalışmasını,
tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarının korunması” hükmüne ters düşmesinden dolayı cezai hükümle cezalandırılarak engellenmeye çalışılmıştır.
Buna göre “hisse senetleri halka satılan, bir anonim ortaklık; yönetim,
denetim veya sermaye bakımından dolaylı veya dolaysız olarak ilişkili bulunduğu diğer bir teşebbüs veya şahısla emsallerine göre bariz şekilde farklı
fiyat, ücret ve bedel uygulamak gibi işlemlerde bulunarak yıllık kârını” azaltamayacaktır. Bu hükme aykırı hareket edenler ise 1 aydan 2 yıla kadar hapis
ve ağır para cezasıyla cezalandırılacaklardır.
Kanun, bu hükümle o güne kadar hep kamu maliyesinin bir sorunu olan ve
vergi gelirlerinin azaltılmasını engellemeye çalışan “örtülü kazanç aktarımını”
yasaklayan anlayışı, ortakların haklarının korunması anlamında da kullanmıştır.
3.1.3. Sermaye Piyasası Kurulu (SPKr)
3.1.3.1. Kurulun Oluşumu
SPKn’nun uygulamasını üstlenmek, Kanun’un verdiği yetkileri kullanmak, SPKn’nun belirttiği alanlarda tebliğler ile alt düzenlemeleri yapmak ve
piyasaların düzenli ve istikrarlı çalışmasını temin etmek üzere daha sonraları “bağımsız idari otorite” olarak tanımlanan (Tan 1996) Sermaye Piyasası
Kurulu kurulmuştur. Biri başkan olmak üzere 7 üyeden oluşan Kurul, 6 yıllığına atanacaktır. Üyeliğe atanmak için gerekli koşullar arasında yükseköğrenim görmüş, iktisat, maliye, hukuk, bankacılık ve işletmecilik dallarında,
en az birinde en az 15 yıllık tecrübe sahibi olmaları yanında 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’na göre bir engeli olmaması sayılmıştır.
Kurul üyelerinin teşkili ise Maliye Bakanlığınca gösterilecek 6 aday arasından üç kişinin, Adalet Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, T.C. Merkez Bankası
ve Türkiye Bankalar Birliğince gösterilecek ikişer aday arasından birinin Bakanlar Kurulunca atanmasıyla oluşturulacaktır. Kurulun devamlılığının sağlanması için de başkan hariç üyelerin üçte biri iki yılda bir yenilenecektir. Altı
yıllığına atanma ile üyelere bir nebze bağımsızlık kazandırmak istenmiştir.
Kurul, bağımsız idari otorite olarak tanımlanmasına rağmen bazı hallerde örneğin herhangi bir suçun tespiti halinde, Cumhuriyet Savcısına doğrudan değil, Maliye Bakanlığı kanalıyla suç duyurusunda bulunabiliyor olması,
bağımsızlığını zayıflatan bir durumu göstermektedir.
Öte yandan Kurul harcamalarının, Kurulun ihraçlardan aldığı %0,3’lük
paylarla oluşturulan özel fondan karşılaması, mali bağımsızlık konusunda
bir adım sayılmıştır. Tabii ki kullanılan kaynakların kamu kaynağı olması
dolayısıyla da Maliye Bakanlığı kanalıyla hükümete hesap vermesi de düzenlenmiştir. Kurulun bu yapılanması, Türkiye’de türünün ilk örneği olması, bir
açıdan kendi içinde çeşitli zorlukları getirirken diğer açıdan da daha sonra
kurulan bağımsız idari otoriteler için bir birikim oluşturmuştur.
Kurul üyeliğine atanmaların altı yıllığına yapılması ve 15 yıllık tecrübe
koşulu, 1988 yılında çıkarılan 311 sayılı KHK ile kaldırılmıştır. KHK ile üye-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 135
134 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
lerin görev süreleri 3 yıl olarak belirlenmiştir. Öte yandan KHK ile kurul
üyeliğine seçilme koşulları arasında sayılan 4 yıllık eğitimle ilgili alanlar genişletilmiş ve mühendislik fakülteleri mezunlarının da Kurul üyesi olabilmeleri imkânı getirilmiştir82.
Bu dönemi tanımlayan birinci en önemli başlık “güvenin” yeniden oluşturulması ise ikinci en önemli başlık da “öğrenme dönemi” olmasıdır. Çünkü
SPKr, bir yandan ilk bağımsız idari otorite tecrübesini oluştururken diğer
yandan da piyasaları, araçları, kurumları ve bunların işleyişlerini öğrenmeye, bilgi birikimini artırmaya, düzenlemeye, gözetmeye ve denetlemeye çalışmıştır. Bu süreç içinde de uluslararası konferanslarla başka ülkelerin deneyimlerinden yararlanmaya çalışmıştır. Bu amaçla 1984-1990 döneminde
toplam 9 uluslararası konferans düzenlenmiştir (Tablo: 3.1).
Kurulun öğrenme döneminde alınan meslek personelinin eğitimi ve yetiştirilmesi, diğer bir önemli hedef olmuş ve uzun sınavlar sonucu alınan
meslek personelinin yurt dışında kendini kanıtlamış üniversitelerde özel
eğitimlerden geçirilmesine ve yüksek lisans eğitimi almalarına önem verilmiştir83. İlklerden birisi de meslek personeli olarak işe alınan kadınların, kamuda benzeri kurumlara göre ilk sıralarda yer almasıdır84.
3.1.3.2. Kurulun Görevleri
Kuruluş dönemini tanımlayan üçüncü başlık ise sermaye piyasalarının
araç ve kurumsal altyapısının oluşturulması ve gerekli düzenlemelerin yapılması olmuştur. Bu amaçla yeni menkul kıymet tanımlamaları yapılmış,
bunların halka arzı süreçleri belirlenmiştir.
Kanun’un “çerçeve” niteliği uygulaması açısından SPKr’na çeşitli yetkiler
vermesini getirmiştir. Menkul kıymetlerin halka arzına izin vermek, yardımcı
kuruluşların (aracı kurum, menkul kıymetler yatırım fonu ve menkul kıymetler yatırım ortaklıkları) kuruluşlarına izin vermek bunlar arasındadır. Ama
SPKn’nun 22’nci maddesi, Kurulun görev ve yetkilerini 10 başlık halinde detaylı olarak saymıştır. Görevleri açısından öne çıkan maddeler;
1. Menkul kıymetlerin halka arzını düzenlemek, denetlemek ve bu
amaçla tebliğler çıkarmak,
2. Kamunun aydınlatılmasını sağlamak amacıyla genel ve özel kararlar almak, mali tablolar hakkında standartlar oluşturmak ve
tebliğler ile duyurmak,
3. Kendine sunulan mali tablo ve denetim raporlarını incelemek,
gerekli görürse denetçiden görüş istemek, mali durumların kötüleştiğini görürse ortaklıkların dikkatini çekmek,
4. SPKn’na tabi anonim ortaklılar ile yardımcı kuruluşların faaliyetlerinin SPKn’na uygunluğunu denetlemek,
5. Bu kurumların Kanun’a, esas sözleşme aykırılıklarının tespiti halinde gerekli işlemler yapılması için ilgili makamlara bildirmek,
6. Kamu yararı halinde menkul kıymetlerin halka arzının geçici olarak durdurulması için Maliye Bakanlığına teklifte bulunmak.
TABLO:3.1- SPKr TARAFINDAN DÜZENLENEN KONFERANSLAR
82
1
Türkiye’de Sermaye Piyasası (Araçlar ve Kuruluşlar)
1984
2
İkinci El Piyasalar
1984
3
İşletmelerde Bağımsız Dış Denetim
1985
4
Türk Sermaye Piyasalarında Son Gelişmeler
1985
5
Inflation and Capital Markets
1986
6
The Interrelationship Between Money and Capital Markets
1987
7
The Role, Regulation and Operation of Investment Companies
1988
8
Current Issues in Turkish Capital Markets
1989
9
Sermaye Piyasalarında Kamu Otoritesi ve Yatırımcının Korunması
1990
Kurulun yeni kurulduğu dönemlerdeki çalışma süreci, personel seçimi ve Maliye Bakanlığı ile olan
ilişkiler, Kurulun ilk ve son genel sekreteri, sonra Kurul üyesi ve daha sonra da Ekonomiden Sorumlu
Devlet Bakanlığı yapan Sn. Recep Önal ile yaptığımız görüşmeden izlenebilir.
83
Bu konuda kitabımızın 12.Bölümün’de Dr. Hasan Ersel ve Enver Çapçı ile yapılan görüşmeler
okunabilir. Bu kapsamda işe başlayan meslek personeli gruplarının uzun yıllar (her yıl ikişer ay)
ABD’de Pennsylvania Üniversitesi, Wharton School’da özel eğitim almaları sayılmalıdır. Bu meslek,
personelin hem konuyu en etkin okullardan öğrenmesini hem de daha işin başında dünya görmesini
ve dolayısıyla da okulların iyi mezunlarının SPKr’nu tercih etmelerini getirmiştir.
84
Bu yıllarda kadınların hesap uzmanı veya kaymakam olamadıkları okuyucunun dikkatinden
kaçmamalıdır. Ancak meslek personeli içindeki kadın ağırlığının yönetim kademesine yansımaması
da ayrıca vurgulanmalıdır.
SPKn, uygulama açısından cezai sorumlulukları da belirlemiştir. Kanun’a
aykırı fiillerin kovuşturulması için Cumhuriyet savcılıklarına başvuru yetkisi
Kurulun başvurusu ile Maliye Bakanlığına bırakılmıştır. Kurulun bu yetkilendirme ve yapılanması, 1964 ve 1970 taslaklarına göre bağımsızlığının zayıflatılması, buna karşı Maliye Bakanlığının yetkilerinin güçlendirilmesine işaret
etmektedir.
3.1.3.3. Kurulun Organizasyonu
İlk Kurul üyeleri atandığında henüz herhangi bir mekân oluşturulmamıştır85, kendilerine gösterilen o zamanki adıyla Türkiye Yatırım Bankasının bir
katında kendilerine tahsis edilen bölümde çalışmaya başlamış (Ocak 1982)
85
Kurulun ilk Kurucu Başkanı olan Prof. Dr. İsmail Türk, bu dönemi anlatırken “Ulus’ta Atatürk
Heykeli’nin altında buluştuk” diye başlardı hatıralarını anlatmaya. Kurul, daha sonra Yatırım Bankasının
kendilerine tahsis edilen 2 odasında çalışmaya başlamıştır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 137
136 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ve birkaç kişiden oluşan ilk kadrolar oluşturulduktan sonra Meşrutiyet Caddesi No. 24’e taşınmıştır86.
Kurulun teşkilatlanmasına yönelik işi “Teşkilat, Görev ve Çalışma Esasları Yönetmeliği”ni hazırlamak olmuştur. Yönetmelik, Bakanlar Kurulu
tarafından 26.04.1982 tarihinde ve 8/4644 sayılı karar ile kabul edilmiştir.
Aynı tarihte Bakanlar Kurulu tarafından Personel Yönetmeliği ile Fon ve
Muhasebe Yönetmelikleri kabul edilmiştir. Böylece, Kurulun teşkilatlanması ve çalışması için gerekli olan yazılı dökümantasyon tamamlanmıştır. Artık SPKr’nun karar alma süreçleri, personel atama mekanizması ve personelinin ücretlerini ödeme ve harcama yapma mekanizmaları tamamlanmış
ve Kurul canlı bir organizma olarak çalışmaya başlamıştır.
Teşkilat, Görev ve Çalışma Esasları Yönetmeliği ile SPKr’nun teşkilat yapısı belirlenmiştir. Buna göre Kurul faaliyetleri, başkanlığa bağlı bir idari yapı
tarafından gerçekleştirilecek ve üç meslek daireli bu yapıda da meslek personeli ve meslek personeli yardımcısı denen uzmanlar ve uzman yardımcıları
kanalıyla gerçekleştirilecektir87.
Kurulun söz konusu yapılanmasında, İdari ve Mali İşler Dairesi
(İMİD)’nin yanı sıra üç meslek dairesi İnceleme, Değerlendirme ve İzleme Dairesi (İDİD), Denetleme Dairesi (DEDA) ve Araştırma ve Geliştirme
Dairesi (AGD) yer almaktadır. Dairelerden İDİD, halka arzları ve menkul
kıymet ihraçları konusundaki işlemleri yürütürken, DEDA piyasalarda yapılan işlemlerin ve şirketlerin mevzuata uygunluğunu denetlemekte, AGD
ise bir yandan araştırmalarla düzenlemelere zemin hazırlamış hem de eğitim ve yurt dışı ilişkileri yürüterek meslek personelinin donanımını artırmaya ve öğrenim ve gelişim sürecini yönetmiştir. Başkanlığa bağlı çalışan
baş hukuk danışmanlığı ise düzenlemelere ve çalışmalara hukuki mütalaa
vermek üzere görevlendirilmişlerdir.
Zaman içinde Kurul faaliyetlerinin gelişmesi, çeşitlenmesi, karmaşıklaşması ve idari mekanizmanın bu süreci destekleyememesi gerekçesiyle
Yönetmelik’te değişikliğe giderek teşkilat yapısı değiştirilmiştir. Bakanlar
Kurulunun 25/10/1991 tarih ve 91/2355 sayılı kararı ile yapılan değişiklik, ayrıca 1992 yılında yapılacak olan Kanun değişikliklerinin yaklaşımı
olan fonksiyonel düzenlemeye paralellik sağlamak için de yapılmıştır.
Öncelikle genel sekreterlik kaldırılmış, başkan yardımcılığı yapılanmasına geçilmiş ve daire sayısı da dörtten ona çıkarılmıştır. Daireler, başkan
yardımcılıkları kanalıyla ve koordinasyonuyla Kurul başkanına bağlı çalışacaklardır.
86
Okuyucu, bu sürece ilişkin daha geniş bilgiye SPKr’nun ilk ve son Genel Sekreteri Sayın Recep Önal ile
yaptığımız görüşme notlarından ulaşabilir.
87
Meslek personelinin işe giriş ve yükselme süreçleri yine aynı yönetmeliklerle belirlenmiş ve
uygulanmıştır.
Değişiklikle Daire Başkanlıkları;
a)
b)
c)
d)
e)
f)
g)
h)
i)
j)
Denetleme Dairesi Başkanlığı
Ortaklıklar Finansmanı Dairesi Başkanlığı
Aracılık Faaliyetleri Dairesi Başkanlığı
Kurumsal Yatırımcılar Dairesi Başkanlığı
Araştırma Dairesi Başkanlığı
Piyasa Gözetim ve Düzenleme Dairesi Başkanlığı
Muhasebe Standartları Dairesi Başkanlığı
Bilgi İşlem İstatistik ve Enformasyon Dairesi Başkanlığı
Hukuk İşleri Dairesi Başkanlığı
İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı
olmak üzere 10’a çıkarılmıştır. Bu dönemde daire başkan yardımcıları ve üstünün ataması üçlü kararname olarak adlandırılan (ilgili bakan, başbakan ve
cumhurbaşkanının onayı) kararname ile yapılmaktadır.
3.1.4. Piyasalar
3.1.4.1. Birinci El Piyasalar
Finansal piyasaların genel olarak ele alındığı birinci bölümde vurgulandığı
gibi, fon ihtiyacı içinde bulunan şirketler, birinci el piyasalarda ihraç ettikleri
menkul kıymetler karşılığında kaynak toplarlar. Bu nedenle menkul kıymet ihraç mekanizmasının bir yandan fon talep eden şirketlerin ihtiyaç ve beklentilerini karşılayan yapıda ve çeşitlilikte aracı içerecek şekilde olması gerekirken diğer
yandan da bu şirketlere fon aktaracak olan tasarruf sahiplerinin beklentilerini
karşılamak durumundadır. Öte yandan yaratılan araçlar (Türkiye’de yeni menkul kıymet yaratılması bir yandan SPKn’na bağlı iken diğer yandan da SPKn’nun
verdiği yetkiler kapsamında SPKr tarafından yaratılmaktadır.) bir yandan tarafların beklentilerine cevap oluşturması beklenirken bir başka açıdan da menkul
kıymet tanımlamasındaki standartları karşılaması gerekmektedir. SPKn ve ardından gelen düzenlemelerle fon aktarım mekanizması içinde var olan finansal araçların ihraçlarına bir düzen sağlanması, tasarruf sahiplerini aydınlatıcı ve
koruyucu tedbirlerin alınması ve yeni finansal araçlar yaratılarak (araç çeşitliliği
artırılarak) bir yandan tasarruf sahiplerinin bir yandan da fon talep eden menkul
kıymet ihraççılarının beklentileri karşılanmaya çalışılmıştır.
Bu amaçla Kurul tarafından yaratılan araçlardan olarak;
i.
Gerek şirketlerin gerekse tasarruf sahiplerinin kısa vadeli fon ihtiyaçlarının veya fon arzlarının önünü açabilmek amacıyla düzenlenen finansman bonoları (commercial paper),
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 139
138 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ii.
iii.
iv.
v.
Finansman bonosunun bankalar ve kalkınma ve yatırım bankaları tarafından çıkarılması amacıyla banka bonosu ve kalkınma ve yatırım
bankalarının verdikleri krediler karşılığı aldıkları senetlerin/bonoların
halka arz edilebilmesi anlamında da banka garantili bonoları,
İnançları gereği faize sıcak bakmayan şirketler ve tasarruf sahiplerinin beklentilerine cevap oluşturmak için “Kâr-Zarar Ortaklığı
Belgeleri”,
Şirketlerin ilk zamanlarında kâr yapamayabilecekleri dolayısıyla
ortak bulmakta zorluk çekebilecekleri düşüncesinden hareketle
hisse senediyle değiştirilebilir tahviller ve
Yine faiz kaygısı sorununu çözümleyebilmek için faiz yerine kâra
iştirak etme imkânı sağlayan veya faiz yerine şirketin kârına ortak
olmayı tercih eden yatırımcılar ve şirketler için üretilen kâra iştirakli tahviller ve katılma intifa senetleri sayılabilir.
Ancak bahsedilen araçlardan sadece ilk ikisi çok yaygın olmasa da kullanılırken, diğerleri gerek şirketler kesiminde gerekse tasarruf sahipleri açısından pek kabul görmemiştir. 1987 ve sonrasında yatırım fonu katılma
belgeleri ihraçları ön plana çıkmıştır. Yatırım ortaklıklarının gelişmesi ise
çok sonra gündeme gelebilmiştir. Özel sektörün menkul kıymet ihraçlarının
GSYH içindeki payı ise genel bir artış trendi izlemesine rağmen, 1991 sonunda ancak %1,1’e yükselmiştir (Tablo:3.1).
3.1.4.1.1. Hisse Senedi İhraçları
Finansal piyasaların fon talep eden kesimleri içinde yer alan şirketlerin,
sermaye piyasalarından finansman temininde kullandıkları en önemli araç,
hisse senedi ihraçları olmuştur. Kanun, hisse senetlerini halka arz etmiş
olanlar ile 100’den fazla ortağa sahip olan şirketlerin hisse senetlerini halka
arz etmiş sayılmalarını ve bu şirketlerin sermaye artırımlarının da halka arz
kavramı içinde değerlendirilmesini getirmiştir.
Bu çerçevede hisse senedi ihraçları ,1982 yılında 9,0 milyar TL iken 1992
yılında söz konusu rakam 591 kat artarak 5,3 trilyon TL’ye ulaşmıştır. Hisse
senetlerinin halka arzı yıllık ortalama %111,4 artmıştır. Ancak krizden çıkış
dönemi olan 1983 ve mali serbestleşme ve borsadaki patlama dönemi olan
1989 ve 1990 dönemlerindeki artışlar (sırasıyla %277,8, %166,6 ve %322,7)
ayırt edici olmuştur. Bu dönemler, aynı zamanda hisse senedi ihraçlarının
GSYH içindeki payının da arttığı yıllardır. 1989 ve 1990 yıllarındaki borsa
fiyatlarındaki “patlama88”, hisse senedi ihraçlarındaki artışın ana nedenlerinden en önemlisini oluşturmuştur.
88
“Patlama” dönemini, piyasada yaşananlar açısından Nasrullah Ayan ve Erol Göker ile yapılan
görüşmelere bakılabilir.
Halka açık şirketler, 1980’lerin ikinci yarısında sermaye artırımları sırasında, rüçhan haklarının kullanımdan arta kalan hisse senetlerini halka satmışlardır. Hisse senetlerinin nominal değeri ile piyasadaki değerinin arasında, ikincisi lehine fark oluşması durumunda ortaya adil olmayan durumlar
çıkabilmiştir. Bu dönemlerin önemli sorunlarından birisi, nominal değeri
piyasa değerinden az olan bazı şirket senetlerinin, rüçhan hakkı kullanımı
sonrasında satılamayan payların, nominal değerden halka arz edilmesi, daha
doğrusu yaygınlaştırılmadan satılması olmuştur89.
Bu durumda, şirket primli satarak daha çok sermaye toplayabileceği bir
imkânı kullanmamakta, daha az sermayeye razı olmaktadır. Ancak piyasa değerinden düşük fiyatlarla o senetlere ulaşabilenlere de bir tür kaynak aktarımı
yapılmıştır. Bu senetlerin nominal değerleriyle, şirket ortağı olmayanlara veya
şirketin bazı ortaklarına (veya yöneticilerine) nominal değerleriyle satılması,
şirketin ortaklık yapısını ve adalet duygularını bozucu etki yapmıştır.
Konunun çok eleştiri alması ve tartışılması sonucunda şirketler, bir yandan
rüçhan haklarının kullanımını kısıtlayarak sermaye artırımları yoluna giderken diğer yandan da iştirak satışları yoluyla hisse senetlerini halka arz etmeye
(ikincil halka arz) başlamışlardır. Bu açılmaya ilaveten, halka açık şirketlerin de
aynı yolu izleyerek sermaye temini yoluna gitmeleri, sermaye piyasalarının bir
olgusu haline gelmeye başlamıştır. 1985 yılında 4 şirket 1986 yılında da 6 şirket
bu yöntemlerle halka açılmışlar ve sırasıyla 3,5 ve 2,7 bin TL kaynak temin
etmişlerdir90. Halka açılma, 1989 yılından itibaren giderek popüler olmuş ve
1985-1992 yılları arasında toplam 95 şirket halka açılarak 4,1 milyon TL kaynak temin etmiştir. Böylece halka açılmalar ile girişimcilerin girişimlerinden
tamamen veya kısmen çıkma imkânı yaratılmış veya çıkmışlardır.
1980’lerin ikinci yarısından itibaren halka açılarak veya elindeki senetleri halka arz ederek varlıklarını nakde çevirebileceği imkânını önce kamu
fark etmiş ve elindeki şirketlerin hisse senetlerini halka satarak özelleştirme
uygulamalarına başlamıştır. 1987 yılında halka arz edilen Teletaş bunun ilk
örneğini oluşturmuştur91.
3.1.4.1.2. Borçlanma Araçları İhraçları
Menkul kıymet ihraçlarında enflasyonun, faizlerin ve kamunun iç borçlanmasının yüksekliği yüzünden özel kesimin tahvil (ÖST) ihraçlarının
önemini giderek kaybettiği dönem olmuştur. ÖST ihraçları, dönem başında
hisse senedi ihracına göre daha yüksek iken 1985 ve 1986 yılları haricinde
89
Söz konusu durum, bazı durumlarda o hisse senedini almak isteyip de alamayanlarla, şirket personeli
arasında ciddi tartışmalara yol açmıştır.
90
Söz konusu rakamlar Demirçelik A.1986 ve Kurul dosyalarından derlenmiştir.
91
Bu satışlar sırasında, satış öncesinde hisse senetlerinin canlandırılması ve fiyatlarının yukarı doğru
eğilim kazandırılması, o dönemlerin önemli bir yöntemi olmuştur (Yıldırım 1995: 61 ve 156-159 ).
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 141
140 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
104.595,9
26.886,4 27.742,0
6.858,6 20.027,8
855,5
70.203,1
28.835,9
6.636,7
6.260,0
14.254,3 15.096,1
4.708,1
3.185,6
3.074,4
9.546,3
841,8
376,7
7.762,5
14.772,1
5.131,9
1.840,0
1.665,5
4.969,9
1.247,9
366,9
1.298,6
3.722,0
162,0
174,5
1.981,9
3.868,4
929,5
423,3
351,4
844,8
206,1
172,2
179,2
638,7
84,7
72,0
1.093,4
173,5
150,9
75,0
75,9
22,5
393,1
630,1
52,5
27,2
20,9
45,8
11,5
12,5
8,4
34,3
6,7
6,3
129,2
227,3
18,9
10,1
8,9
16,6
9,0
3,8
5,1
7,6
2,3
1,1
51,1
74,7
6,7
3,3
3,1
6,0
2,0
1,3
1,8
4,0
0,7
0,3
35,1
2,0
1,9
0,7
1,2
0,1
13,9
22,0
0,8
0,3
0,3
0,7
0,2
0,2
0,1
0,5
0,1
0,1
10,5
0,3
0,3
0,1
0,3
0,0
Toplam
GSYH
(Ö+K) Cari-Alıcı
Toplam
(K)
Devlet
Tahvili
176,7
0,0
0,0
Tablo dipnotları Tablo:3.2.2’de
0,0
678,9
1999
0,0
131,4
34,3
9,9
0,0
11,0
23,0
2,5
696,8
1998
0,0
1,5
305,7
1997
2,2
4,2
8,9
2,4
1,3
113,9
41,6
2,9
1,2
1996
1,5
1,9
51,3
102,2
1995
5,4
2,2
2,0
2,4
52,8
42,3
0,2
0,5
1,2
0,7
9,6
0,8
5,3
1992
37,6
0,8
4,4
1991
1994
0,8
4,1
1990
1993
0,1
0,8
14,5
0,6
1,0
1989
1,0
0,1
0,9
0,3
0,7
0,0
0,0
0,2
0,4
1988
0,7
0,3
0,2
1987
0,2
0,2
0,1
0,2
0,1
0,0
0,0
0,1
0,1
1986
0,5
0,0
0,1
1985
0,3
0,0
0,0
0,1
0,1
0,0
0,0
0,0
0,1
0,0
0,0
0,1
FB
Kamu Menkul Kıymet İhraçları
Hazine
Bonosu
Toplam
VTMK
(Ö)
EYF
KB
Kurul Kaydına Alınan Menkul Kıymet İhraçları
BB&
BGB MKYF
0,0
Bankalar, kurdukları ve katılma belgelerini halka arz izni aldıkları yatırım fonlarına önce “avans” tahsis etmekte sonra katılma belgelerini halka arz ettikten sonra topladıkları paralardan bu avansı geri almaktaydılar.
1984
94
1983
Piyasa regülatörlüğü ile aslında spekülatörlük kast edilmektedir. Nitekim beklenen, yatırım fonlarının
ellerinde biriktirdikleri büyük miktarlarda kaynakları kullanarak fiyat beklentileri çerçevesinde fiyatlar
düşerken alıcı, yükselirken de satıcı rolü oynayarak, fiyatların aşırı dalgalanmasını yumuşatabilecekleridir.
0,0
93
0,0
Tahvil, finansman bonosu gibi borçlanma senetlerinin kayda alınmasına ilişkin başvurularla ilgili
olarak uygulanacak faiz veya iskonto oranlarının serbest bırakılmasının ilke olarak benimsenmesine
ve uygulamanın belirtilen doğrultuda yönlendirilmesine 1995 yılında karar verilmiştir.
1982
92
VDMK
KB
Sermaye piyasalarının hem arz hem de talep yönünde yer alan ve piyasalarda fiyat regülatörü93 olarak da faaliyet göstermesi beklenen ve SPKn’nu gereği
sadece bankalar tarafından kurulabilen yatırım fonları, Türkiye sermaye piyasasına katılan çok yeni kurumsal yatırımcılardandır. 1970’li yılların sonunda
Meban Menkul Değerler Bankerlik ve Finansman A.Ş. tarafından hiçbir yasal
düzenlemesi olmadan uygulanan menkul kıymet yatırım fonları, SPKn ile yasal
bir çerçevede uygulanabilir hale gelmiştir. Kanun çerçevesinde kurma imtiyazı
“güvenilir kurumlar olmaları” nedeniyle sadece bankalara tanınan menkul kıymet yatırım fonları, çıkardıkları katılma belgeleri karşılığı halktan topladıkları
fonlarla, inançlı mülkiyet esasına göre katılma belgesi sahipleri adına menkul
kıymetler portföyü işletmek üzere kurulabileceklerdi94. Batı’daki uygulamaları
Hisse
Senedi Tahvil
3.1.4.1.3. Yatırım Fonları ve Katılma Belgeleri
itibariyle yarı açık sonlu yatırım fonu olarak da adlandırılabilecek olan yatırım
fonlarının işlerliğe kavuşması, ancak 1987 yılının ortasında mümkün olabilmiştir. Kurul düzenlemesi ve ardından da vergilendirme sorunlarının ortadan
kaldırılması sonucunda yatırım fonları kurulmaya başlamıştır.
1987 yılında sayıları 7 olan MKYF’lerin toplam portföy değeri 0,1 milyon
TL iken 1992 yılında bu sayı 78’e ve 3,0 milyon TL’ye çıkmıştır (Tablo:5-3).
TABLO: 3.2.a- MENKUL KIYMET İHRAÇLARI (1982-1999) (Milyon TL)
sürekli olarak önemini kaybetmiştir. 1992 itibariyle ÖST ihraçları artık hisse
senedi ihraçlarının ancak %14,5’ini oluşturabilmiştir (Tablo:3-2.a).
Kamu iç borçlanma ihtiyacının giderek önem kazanmasıyla birlikte iç borçlanma senetlerinin (DİBS) GSYH içindeki payı da giderek artmış ve 1992’de
%13,8’e kadar yükselmiş ve özel sektörün borçlanması için gerekli ortam giderek
zayıflamıştır. Aynı dönemde özel sektör borçlanma araçları (tahvil, finansman
bonosu ve banka garantili bono ve banka bonosu) ihracı önce 1987’de %0,6’ya,
1990 ve 1991’de ise sonra da dışlanmanın artmasıyla %0,3’e düşmüştür. 1992’den
sonra özel sektör borçlanma araçları piyasadan silinmiştir (Tablo:3-2.a).
Dönemin bir başka özelliği de kamunun pek çok alandaki müdahale
imkânlarının genişliği olmuştur. Özellikle tahvil ihraçlarında faiz oranlarının
belirlenmesi, kısıtlı bir serbestliğe işaret etmektedir. İhraçlarda faizlerin bir yıllık vadeli mevduata uygulanan azami faiz oranının en az %80 ile en fazla %120
arasında olması uygulaması getirilmiş daha sonra oranlar %70 ve %130 olarak
değiştirilmiştir. Bu oran, 19 Şubat 1988 tarihli TCMB Tebliği ile de 1.20’ye çekilmiştir92. İkinci el işlemlerde ise aracı kurumların bu tahvillerin satış fiyatlarını hesaplayabilmeleri için tahvil değerleme formülü yayımlanmıştır.
Aracı kurumların, tahvil satışlarına yönelik verdikleri ilanlarda açıkladıkları getiri oranlarının, bu formüllere göre ulaşılabilir olup olmadıkları ön
incelemeden geçirilmiş ve alım satım ilanları için Kurul’dan izin alınması
gerekliliği getirilmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 143
142 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
3.1.4.2. İkinci El Piyasalar
Kutu 3.2-Yeniden Değerleme Değer Artış Fonu
Uzun yıllar boyunca yüksek seyreden enflasyon, ekonomik öngörüleri olumsuz etkilediği ve fiyatların göreli yapısını bozduğu gibi şirketlerin bilançolarını ve
mali durumlarını olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Özellikle bilançolardaki
maddi duran değerlerin, tarihi değerleri üzerinden değerlenmesi ve yine bu değerler üzerinden amortisman ayrılması, şirketlerin bilançolarında duran değerlerin önemini yitirmesine, düşük değerler üzerinden amortisman ayrıldığı için de
yüksek vergi verilmesine yol açmaktadır. Cari fiyatlardan yapılacak değerlendirmelere göre şirketlerin daha kârlı çıkması, bir yandan yüksek vergi verilmesini
getirmekte diğer yandan da ortaklara dağıtılacak kârları artırmakta ve nihayetinde de şirketlerin otofinansman kaynaklarının zayıflamasına yol açmaktadır.
Bu nedenlerle enflasyon altında yaşayan ülkeler, yeniden değerleme fonu gibi
uygulamalarla şirketlerin bozulmuş yapılarını düzeltmeye çalışmışlardır. Türkiye
de 1963 yılında çıkardığı bir yasa ile benzeri düzenlemeye gitmiştir. Ancak Maliye Bakanlığının yayımlaması gereken “değerleme katsayılarını” yayımlamaması
yüzünden şirketler yeniden değerleme değer artışı fonu uygulamasına geçememişler ve 1982 yılına kadar yüksek vergi vermeye devam etmişlerdir (Kurtay
1989 ve Dura 1985).
1982 yılında Vergi Usul Kanunu değiştirilerek 1982 yılında bir defalık, daha
sonra da enflasyonun %10’u geçtiği yıllarda değerleme yapılması uygulamasına geçilmiştir. Yeniden değerlemeyi kurumlar vergisi mükellefleri yapabileceklerdir. Düzenlemeye göre maddi duran varlıklar bakanlığın belirlediği oranlarla
değerlenmekte, ortaya çıkan fazla kısım, bilançonun pasifinde Yeniden Değerleme Değer Artış Fonu (YDDAF) olarak öz sermayenin bir kalemi olarak yer
verilmektedir.
Öz sermayenin bir unsuru olan fon, zaman içinde bedelsiz olarak şirket ortaklarına dağıtılmaktadır. Çoğu zaman bedelsiz ve yavrulama tabirleriyle ortaya
çıkan bu yeni durum, 1980 ve 1990’lı yıllar boyunca hisse senedi piyasası yatırımcılarının dikkatini çekmiş ve onların takibinde kalmıştır. YDDAF’den sermayeye ilave edilen ve bedelsiz olarak ortaklara dağıtılan paylar, aslında şirketin
öz sermaye kalemleri arasındaki bir değişiklikten ibaret olması nedeniyle sermayeye eklendiğinde fiyatları etkilememesi gerekirken, gerçekte dağıtımdan
sonra ortakların elindeki payların piyasa değerleri toplamı, önceki piyasa değerinin toplamından çok fazla olmuş ve bu nedenle de pek çok içeriden öğrenenin
ticareti olayını tetiklemiştir. O dönemlerde şirketlerin hisse senedi arzlarında en
çok takip edilen nokta YDDAF’den sermayeye ilave yapıp yapmayacağı (bedelsiz hisse verip vermeyeceği) olmuştur.
Finansal piyasalardan beklenen önemli rollerden birincisi, fon ihtiyacı içinde olanların ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Ancak bu katkının olabilmesinin
bir başka unsuru da iyi işleyen bir ikinci el piyasadır (Akyüz 1989b). Birinci
el piyasaların sağlıklı işleyebilmesi için gerekli olan likidite imkânının sağlanabilmesi amacıyla 1985 yılının son günlerinde İMKB faaliyete geçirilmiştir.95
İkinci el piyasalar 1986 yılından itibaren hızlı bir gelişme içine girmiş ve hisse
senedi işlem hacmi 1992’ye kadar yaklaşık 6500 kat artmıştır.96
Bahsedilen hızlı büyüme ile Ağustos 1989’da çıkarılan ve mali serbestleşmenin son adımını oluşturan 32 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma
Hakkında Karar ile yabancıların (ve yerlilerin de yurt dışından) menkul kıymet alım satımlarının serbestleştirilmesi birleşince, piyasalar büyüme sürecine girmiştir. Hem işlem hacmi (1989-1991 döneminde yaklaşık 230 kat
artmıştır) hem de hisse senedi fiyatları (İMKB Ulusal 100 Endeksi 1986=1
iken 1992’de 40 olmuş) önemli ölçüde yükselmiştir.
Bu gelişmeyi takiben piyasada kurumsallaşmanın sağlanması amacıyla
komisyoncuların da aracı kuruma dönüşmeleri teşvik edilmiş ve neticede
aracı kurumların sayısı 60’ı banka olmak üzere 112’ye yükselmiştir. Öte yandan işlem hacmindeki ve günlük ortalama sözleşme sayılarındaki hızlı yükseliş, İMKB’nin fiyat belirleme mekanizması olan “kutu sistemi” yani “tek
fiyat” uygulamasının oluşturduğu operasyonel kısıtlarla karşılaşmıştır. “Kutu
sistemi”, Kasım 1988’de kaldırılmış ve tahta üzerinde çoklu fiyat (sürekli müzayede) sistemine geçilmiştir (Soydemir 1995a).97
İMKB’de Haziran 1991’den itibaren daha önce bölüntülenmiş piyasalarda (her bankanın ve her aracı kurumun kendisinde oluşturduğu alım satım mekanizmaları) alınıp satılan tahvillerin işlem göreceği tahvil piyasası
kurulmuştur. Tahvil piyasasının oluşturulmasıyla alım satım emirlerinin bir
mekânda (ortamda) buluşturularak hem likiditenin artırılması hem de fiyatlandırmanın sağlıklı yapılmasının mekanizması inşa edilmiştir (Akyüz
1989a). Tahvil piyasasının işlemeye başlaması ve yatırımcılara gerekli likiditeyi sağlaması, DİBS’lerin birinci el piyasalarda satışını kolaylaştırmıştır.
95
İMKB yönetmelikleri, sektör temsilcilerinin, yerli ve yabancı uzmanların, hem de bürokratların uzun
bir tartışma ve görüşme dönemi içinde oluşturulmuştur. Düzenlemenin böyle kapsamlı ve piyasa
taraflarının tartışmalarıyla oluşturulmuş olması, düzenleme süreçlerinde ilklerden birisi olarak
değerlendirilebilir.
96
Bu gelişme sürecinin içinde SPK’nın 18.04.1986 tarih ve 7/6 sayılı İMKB’nin “gelişmesini teşvik etmek
amacıyla, borsa üyelerinin, borsada gerçekleştirecekleri işlemler nedeniyle MKTF (Menkul Kıymetler
Tanzim Fonu)’ye ödemek zorunda oldukları aylık satış tutarlarının %01’ini bundan böyle MKTF’ye
yatırmamaları” kararı önemli yer tutmaktadır. Bu karar ile hem borsa dışındaki işlemler borsaya
yönlendirilmiş hem de borsanın gelir sorunları çözümlenmiştir. Nitekim borsanın hisse senedi
piyasalarının gelir yaratması son derece sınırlı olup esas gelir kaynağını tahvil ve repo işlemlerinin
borsada tescil ettirilmesi veya borsada yapılması oluşturmuştur.
97
İkinci el piyasaların gelişimi sürecinde takasın rolü ve takas sisteminin oluşumuna yönelik olarak,
okuyucu bu çalışmanın ikinci kısmındaki Emin Çatana ile yapılan görüşmeyi inceleyebilir.
166.658,0
240.224,1
125.303,1
129.389,4
350.476,1
158.238,4
166.106,7
454.780,7
102.039,7
163.596,5
174.293,4
559.033,2
115.404,1
155.520,3
162.905,0
648.931,7
18.529,6
107.051,6
125.581,2
145.885,3
758.390,8
10.542,3
15.903,0
102.130,1
118.033,1
128.575,4
843.178,4
27.349,7
18.606,3
94.941,2
113.547,5
140.897,2
950.534,3
2.767,9
5.904,5
5.782,7
26.685,9
147,7
3.830,9
5.663,1
45.429,9
164.183,3
0,0
0,0
83,6
2.405,3
4.086,3
66.403,1
58.900,0
0,0
0,0
0,0
6.118,7
7.868,3
56.461,2
101.777,2
0,0
0,0
0,0
0,0
6.870,4
10.696,9
61.556,8
0,0
13,0
0,0
0,0
2.391,0
929,2
7.384,7
40.116,2
10.880,6
150,0
0,0
0,0
0,0
3.356,2
5.900,0
20.304,1
2007
7.863,8
150,2
230,0
0,0
0,0
1.848,3
450,0
2008
11.696,2
200,0
50,0
0,0
0,0
2.370,2
12.639,4
3.008,0
116,2
0,0
2001
1.684,5
0,0
0,0
2002
1.597,3
0,0
2003
1.749,6
0,0
2004
3.826,5
2005
3.991,9
2006
4.453,1
140,4
50,0
0,0
100,0
23.205,1
14.400,0
42.348,6
19.332,5
134.010,2
153.342,6
195.691,2
952.558,6
11.409,6
3.208,2
105,0
0,0
2.300,0
10.753,0
15.150,0
42.945,9
17.543,0
146.877,0
164.420,0
207.365,9
1.103.749,8
2011
7.941,5
8.222,8
100,0
191,8
16.545,8
34.765,9
39.850,0
1.062,7
108.963,7
111.600,0
220.563,7
1.298.062,0
2012
8.080,6
29.060,5
933,8
697,7
37.315,9
16.016,2
38.400,0
699,6
131.204,3
101.500,0
232.704,3
1.416.816,0
2013
7.575,6
97.157,2
933,0
816,0
21.190,9
8049,0
348.750,0
1.029,8
488.584,1
141.200,0
629.784,1
1.561.510,0
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 145
2009
2010
144 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
38.373,1
215.276,3
12,5
0,0
2000
Bu dönemde finansal piyasaların diğer bölümlerinde de rekabeti artırıcı, bankaların Merkez Bankası yerine birbirlerinden finansman sağlamalarını temine yönelik yapısal ve organizasyonel değişikliklere gidilmiştir. Bu
kapsamda döviz tevdiatı hesabı açılabilmesi (1984), bankalar arası piyasanın
oluşturulması (1986), Merkez Bankasınca açık piyasa işlemlerine başlanılması (1987), yine Merkez Bankasında döviz ve efektif piyasalarının açılması,
kamunun iç borçlanma ihtiyacının yükselmesine paralel olarak disponibilite
oranlarının yükseltilmesi (bankaların iç borçlanma senetleri satın almaya
zorlanarak iç borçlanmanın kolaylaştırılması) ve karşılıkların hazine bonosu ve devlet tahvili olarak tutulması zorunluluğu (1989) sayılabilir. Kamu
bir yandan piyasalarda rekabeti artırıcı tedbirler düzenlemelere yönelirken,
kendisi söz konusu olduğunda rekabeti kısıtlayıcı düzenlemelerden de uzakta kalamamıştır. 1991–1992 I. Körfez Savaşı’na rağmen piyasaların gelişimi
ciddi uzun süreli bir sekteye uğramamıştır.
32.468,5
209.613,2
0,0
Toplam Ö)
VTMK
VDMK
EYF KB
FB
3.1.5. Mali Tablo ve Raporlar
GSYH
Cari-Alıcı
MKYF KB
Tahvil
3.1.5.1. Standart Mali Tablo ve Raporlar98
98
Kurulun muhasebe standartlarına yönelik başlangıç çalışması olarak Aydın 1987’ye bakılabilir.
Bu bölümün hazırlanmasındaki yardımlarından dolayı çalışma arkadaşımız Damla Geray’a
teşekkür ederiz.
Fon talep edenlerle fon arz edenler arasında ortaya çıkan “bilgi probleminin” çözümünde en önemli araç, fon talep edenler hakkındaki bilginin cari
ve potansiyel yatırımcılara tam, doğru ve zamanında sunulmasıdır.
Bilgi sunumunda kullanılan araçların ve dilin standartlaşması ise ortaya
konulan bilgilerin yatırımcılar ve diğer paydaşlar tarafından aynı kavramlarla anlaşılmasını sağlamak amacıyla menkul kıymetlerini halka arz eden
(veya etmek isteyen) şirketlerin yayımlayacakları Standart Mali Tablo ve
Raporlara İlişkin Esaslar, Kurul tarafından belirlenmiştir (Şubat 1983). Standartlaşma ile aynı kavramın farklı kişiler tarafından aynı amaçlar ve içerikle
kullanması sağlanmaya çalışılmıştır.
Türkiye’de finansal muhasebe standartları, İktisadi Devlet Teşekküllerine
(İDT) yönelik olarak 1972 yılında gündeme getirilmiştir. Söz konusu Tek
Düzen Muhasebe Sistemi, her ne kadar özel sektör için yönlendirici olacağı düşünülmüşse de İDT’ler tarafından uygulaması zorunlu tutulmuştur.
Özel sektör tarafından da uygulanmamıştır. Özel sektöre yönelik kapsamlı
ve tutarlı sistem, Kurul tarafından 1984 yılında yayımlanan Standart Genel
Hesap Planı ile oluşturulmuştur99 (Yalkın 1988).
SPKr’nun hazırlayıp gündeme getirdiği ve menkul kıymetlerini halka arz
etmiş ve etmiş sayılan anonim ortaklıkların uymakla yükümlü oldukları muhasebe ve mali tablolara ilişkin standartlar, dünya uygulamalarına paralel
99
Hisse senedi ve yatırım fonu katılma belgeleri satış fiyatları üzerinden hesaplanan ihraç tutarları esas alınmıştır. MKYF-KB için 1987-1997 ve YYFKB için de 1997-2003 arası rakamlar için ise bu hesaplama yapılmadan ihraç tutarlarıdır.
(**)
Kamu kağıtları arasındaki diğer, TOKİ tarafından çıkarılan gelir ortaklığı senetleri ile dövize endeskli senetleri içermektedir.
(***) GSYH serisi 1998 ve sonrası yeni seri
(****) VTMK kira sertifikaları dâhildir.
(*****) 2011-2013 kamu menkul kıymetleri, www.hazine.gov.tr/istatistikler altında verilen sadece nakit bazlı iç borçlanma rakamlarını içeren toplam iç
borç çevirme oranları tablosundaki “iç borçlanma” rakamlarıdır. Hazine son üç yıldır detaylı rakam yayımlamamaktadır.
Kaynak: Soydemir 1993a ve 2013b, SPK aylık bültenleri, TCMB, HM, DPT
(*)
Toplam
(Ö+K)
Toplam (K)
Devlet
Tahvili
BB& BGB
Hazine
Bonosu
Hisse
Senedi
Kamu Menkul Kıymet İhraçları
Kurul Kaydına Alınan Menkul Kıymet İhraçları
TABLO: 3.2.b- MENKUL KIYMET İHRAÇLARI (2000-2013) (Milyon TL)
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 147
146 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
TABLO: 3.3- GSYH’NIN YÜZDESİ OLARAK MENKUL KIYMET İHRAÇLARI (1982-2013)
Kurul Kaydına Alınan Menkul Kıymet İhraçları
K.M. Kıymet İhraçları
Toplam
(Ö+K)
VTMK
Toplam
(Ö)
Hazine
Bonosu
Devlet
Tahvili
Toplam
(K)
0,0
0,0
0,2
2,5
0,5
2,9
3,1
0,0
0,0
0,0
0,4
0,6
1,4
2,0
2,4
0,0
0,0
0,0
0,3
2,3
0,9
3,2
3,5
0,0
0,0
0,3
3,5
1,9
5,4
5,7
0,0
0,0
0,5
3,5
2,5
6,0
6,5
0,1
0,0
0,0
0,9
5,3
2,7
8,0
8,9
0,2
0,0
0,0
0,0
0,9
4,0
3,0
6,9
7,8
0,0
0,1
0,0
0,0
1,0
3,4
4,0
7,3
8,3
0,1
0,2
0,0
0,0
1,6
2,1
3,2
5,3
6,9
0,0
0,1
0,0
0,0
0,0
1,1
5,4
1,8
7,3
8,3
1,3
0,1
0,0
0,0
0,0
2,1
6,9
6,9
13,8
15,9
0,1
2,7
0,1
0,3
0,0
0,0
3,6
9,0
8,7
17,7
21,4
0,0
1,1
0,1
0,1
0,0
0,0
2,2
16,5
5,3
21,8
24,0
0,0
0,0
1,5
0,0
0,1
0,0
0,0
2,2
16,7
4,7
21,5
23,7
0,7
0,0
0,0
0,3
0,0
0,1
0,0
0,0
1,1
25,2
8,4
33,6
34,7
1,1
0,0
0,0
0,1
0,0
0,1
0,0
0,0
1,3
10,7
11,0
21,7
23,0
1998
1,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,2
0,0
0,0
1,2
13,6
6,7
20,3
21,5
1999
0,6
0,0
0,0
0,0
0,0
0,2
0,0
0,0
0,8
6,6
19,1
25,7
26,5
2000
1,8
0,1
0,0
0,0
0,0
1,7
0,0
0,0
3,5
3,5
16,0
19,5
23,0
2001
0,7
0,0
0,0
0,0
0,1
1,6
0,0
0,0
2,4
18,9
68,3
87,3
89,6
2002
0,5
0,0
0,0
0,0
0,0
0,7
0,0
0,0
1,2
18,9
16,8
35,8
36,9
2003
0,4
0,0
0,0
0,0
0,0
1,3
0,0
0,0
1,7
12,4
22,4
34,8
36,5
2004
0,7
0,0
0,0
0,0
0,0
1,2
0,0
0,0
1,9
11,0
18,3
29,3
31,2
2005
0,6
0,0
0,0
0,0
0,0
0,4
0,1
0,0
1,1
6,2
17,8
24,0
25,1
2006
1,4
0,0
0,0
0,0
0,0
0,4
0,8
0,0
2,7
2,4
14,1
16,6
19,2
2007
0,9
0,0
0,0
0,0
0,0
0,2
0,1
0,0
1,3
1,9
12,1
14,0
15,2
2008
1,2
0,0
0,0
0,0
0,0
0,2
1,3
0,0
2,9
2,0
10,0
11,9
14,8
VDMK
BB&
BGB
MKYF
KB
EYF
KB
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,1
0,0
0,0
0,1
0,2
0,0
0,2
0,0
0,2
0,1
0,0
0,7
0,1
0,1
0,5
0,1
0,1
1993
0,5
0,0
1994
1,0
0,0
1995
0,7
1996
1997
Hisse
Senedi
Tahvil
FB
1982
0,1
0,1
0,0
1983
0,2
0,1
0,0
0,0
1984
0,3
0,1
0,0
0,0
1985
0,2
0,1
0,0
0,0
1986
0,2
0,2
0,0
0,0
1987
0,3
0,4
0,1
1988
0,3
0,2
1989
0,4
0,3
1990
1,0
1991
1992
2009
0,5
0,0
0,0
0,0
0,0
2,4
1,5
0,0
4,4
2,0
14,1
16,1
20,5
2010
1,0
0,3
0,0
0,0
0,2
1,0
1,4
0,0
3,9
1,6
13,3
14,9
18,8
2011
0,6
0,6
0,0
0,0
1,3
2,7
3,1
0,1
8,4
na
na
8,6
17,0
2012
0,6
2,1
0,1
0,0
2,6
1,1
2,7
0,0
9,3
na
na
7,2
16,5
2013
0,5
6,2
0,1
0,1
1,4
0,5
22,3
0,1
31,3
na
na
9,0
40,3
ve onlara en yakın olarak belirlenmiş standartlar olmuştur (Başpınar 2004).
Öte yandan ara dönem mali tabloların hazırlanmasına yönelik standartların
oluşturulmasıyla birlikte de menkul kıymetlerini halka arz etmiş veya etmiş
sayılan şirketlerin cari ve potansiyel yatırımcılara daha kısa dönemler halinde bilgi üretmeleri imkânı yaratılmıştır. “Sermaye Piyasasında Standart Mali
Tablolar ve Raporlar” hakkında ilke ve esasları kapsayan, Tebliğ (Seri: XI,
No:1) Ocak 1989’da yayımlanarak, yürürlüğe konulmuştur.
Kutu:3.3- İMKB Tahvil ve Bono Piyasası’nın Kuruluşu
İlk yıllarda İMKB’de sadece hisse senetleri işlem görüyordu. Fonların piyasaların arasındaki geçişkenliği, yatırımcıların bu piyasalar arasındaki hareketliliğinin artırılması ve doğal olarak da özellikle kamu ikinci el tahvil piyasasının
oluşturulması, bir yandan yatırımcıların işlemlerini kolaylaştıracak bir yandan
da sistemi daha etkin hale getireceğinden hareketle tahvil piyasasının hayata
geçirilmesi için Tahvil ve Bono Piyasası Müdürlüğü kuruldu100.
Tahvil ve bono piyasası, 1991 Haziran ayında İMKB bünyesindeki ikinci piyasa olarak hayata geçirildi. O sıralarda piyasada kamunun iç borçlanmasının
önemi ve özel sektörün borçlanma araçları piyasasından dışlanması da dikkate alındığında, tahvil ve bono piyasasının hayata geçmesinden en çok Hazine
memnun olmuştu. Likiditesi yüksek ve işlem maliyetleri düşük bir ikinci el
piyasa, Hazinenin borçlanma kapasitesini artırmasına ve borçlanma maliyetini düşürmesine katkıda bulunacaktı. Hazinenin piyasadan borçlanma kapasitesinin artması taraftarı olmayan, zamanın Merkez Bankası Başkanı, Abdullah
Akyüz’e, “tahvil piyasası” ile ilgili olarak, “Ben şahsen, Hazinenin borçlanma imkanını artıracak her adıma karşıyım.” demişti.
İlk açıldığı gün sadece 1 işlem yapılan piyasa, zaman içerisinde çok gelişti.
Hisse senetleri ikinci el piyasa işlemlerinin tamamının borsa bünyesinde yapılması zorunluyken, tahvil ve bonoda böyle bir zorunluk yoktu. Böyle bir alışkanlığın olması, işlemlerin piyasaya çekilmesini zorlaştırıyordu. Piyasanın sağladığı
avantajlar, zamanla bu alışkanlığın tersine dönmesine yardımcı oldu. Borsa dışındaki işlemler sadece birbirlerine işlem limiti açmış olan kuruluşlar arasında
ve bu limit çerçevesinde gerçekleşebiliyordu. Bunun nedeni, işlemin karşı taraf
riskini (counterparty risk) elimine etmekti. Oysa İMKB, teminat yönetimi ve takas mekanizması ile işlemin takas güvencesini de sağlıyordu. Dolayısıyla işlem
yapmak isteyen bir kuruluşun karşısında hangi aracı kurum veya banka olduğunun bir önemi yoktu. Diğer yandan piyasada gerçekleşen oranlar şeffaf bir
şekilde anında yayımlanıyordu. Öte yandan borsa dışındaki işlemlerden MKTF
kesintisi yapılırken, borsadaki (veya borsaya tescil ettirilen) işlemlerden çok küçük boyutlardaki borsa kesintisinin de borsaya yönelimi artırdığı ileri sürülebilir.
Bu nedenlerle, borsa dışında gerçekleşen işlemler yavaş yavaş tahvil piyasasına gelmeye başladı. Piyasada gerçekleşen oranlar, gazetelerde ve televizyonlarda yayımlanmaya başlandı. SPKr, yatırım fonları ve ortaklıklarının portföyleri için yapılan bütün tahvil ve bono işlemlerinin borsada yapılması zorunluluğu getirmesiyle birlikte tahvil piyasası daha da gelişti. Zaman içinde bu piyasa
100
SPKr’nda uzmanlık tezi olarak tahvil piyasalarını (Akyüz 1989a) yazan ve bu kitabın
yazarlarından olan Abdullah Akyüz, bu bölümün ilk müdürüdür.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 149
148 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
bünyesinde yapılan işlemler, borsa dışında yapılan işlemleri geçmekle beraber
özellikle son yıllarda yabancı yatırımcıların bu piyasada önemli bir pay edinmeye başlamaları ve işlemleri toptan olarak bir defada yapmayı tercih etmeleri
nedeniyle borsa dışı işlemlerin oranı biraz daha arttı. Bunun sonucunda 2012
yılında gerçekleşen tüm tahvil ve bono işlemlerinin yüzde 40’ı Tahvil ve Bono
Piyasası’nda, yüzde 60’ı ise borsa dışındaki tezgâh üstü piyasada gerçekleşti.
Öte yandan İMKB bünyesinde gerçekleşen getiri oranları piyasa tarafından referans alındığından, organize bir piyasanın varlığının mali sisteme ve ekonomiye
artan olumlu katkısı vurgulanmalıdır.
Standart mali tabloların ikinci özelliği ise mali tablolarda yer alan kalemlerin değerlenmesi sırasında uygulanacak olan değerleme kriterleri arasında da
yeknesaklık sağlanması olmuştur. Böylece karşılaştırmalarda ortaya çıkabilecek
olan sapmaların en aza indirilmesi amaçlanmıştır. Bu kurallar ile mali tabloların
açıklayıcı dip notlarının ve değerlemede esas alınan kriterlerin de açıklanması
ve mali tabloların ayrılmaz bir parçası olması ilkesi getirilmiştir. Standart tablolara ilişkin tebliğde 1989 tarihinde yapılan değişiklikler, aktif ve pasif kalemlerin
değerleme ilkeleri ve bu ilkelerin mali tabloların ayrılmaz bir parçası olarak yayımlanması esası benimsenmiştir. Böylece aynı değerleme esaslarına göre hazırlanmış aynı formattaki tabloların karşılaştırılabilir olması, mali tabloların ne
değerler üzerinden (düzenleyici kalemlerin işletilmesiyle) yapılması sonucunda
mali tabloların analize elverişli hale getirilmesi sağlanmıştır.
Bu aşamada vurgulanması gereken bir nokta da kamunun aydınlatılması
kapsamında yayımlanan mali tablo ve raporların, mutlaka dipnotları ve bağımsız denetim raporlarıyla birlikte değerlendirilmesidir. Çünkü karşılaştırmalar da aynı kalem olsa bile bazı değerleme farklılıkları (ki bunların bilanço
dipnotlarında yer alması gerekmektedir.) söz konusu kalemin değerlendirilmesini değiştirebilecektir. Böylece amaçlanan, yatırımcılara sağlıklı, karşılaştırılabilir ve şeffaf bilginin sunulmasının imkânlarının yaratılması olmuştur.
Bu sürecin üçüncü aşaması ise yayımlanan mali tabloların ve raporların
mevzuat ve genel kabul görmüş muhasebe standartlarına göre hazırlanıp
hazırlanmadığının bağımsız ve yetkilendirilmiş kuruluşlarca denetlenmesi
olmuştur. Bağımsız denetleme ile beklenen ise yayımlanan mali tabloların
güvenilirliğini artırmak ve bilgi çarpıklıkları konusunda doğabilecek sorunları
ve işlem maliyetlerini azaltmak olduğu ileri sürülebilir (Soydemir ve Derin
2009). Bu amaçla Kurul, 1987 yılında Sermaye Piyasalarında Bağımsız Dış Denetleme Hakkında Yönetmelik yayımlayarak konuyu bir düzene bağlamış, bu
denetimi yapabilecek kurumları listeler halinde yayımlamaya başlamıştır. Bu
düzenleme ve uygulama daha sonra Maliye Bakanlığı ve TURMOB’un kuruluşu dâhil pek çok kurum ve kuruluşa yol göstericilik yapmıştır.
Mali tabloların standartlaştırılması ve bağımsız denetimden geçirilmesi sürecinin dördüncü aşamasında da bilgi edinimi açısından son derece
önemli olan değerleme ilkelerinin belirlenmesi yer almaktadır.
3.1.5.2 Bağımsız Denetim
Bilginin belli standartlarda üretilmesi, yayımlanmasının yanında üretilen
ve yayımlanan bilgilerin doğruluğunun gerçeğe ve mevzuata uygunluğunun
kontrol edilmesini gerektirmektedir. Bu da doğal olarak Batı’da geniş uygulama
alanı bulan “bağımsız denetim” uygulamalarının gerekçesini oluşturmaktadır.
Bağımsızlıktan kast edilen, bilgilerin gerçeğe uygun olup olmadığına yönelik değerlendirmelerin başka saiklerin etkisi altında yapılmamasıdır. Aksi
takdirde söz konusu denetim bağımsızlığını yitirecektir.
Türkiye’de de 13 Aralık 1987 tarihinde çıkarılan “Sermaye Piyasasında
Bağımsız Dış Denetleme Hakkında Yönetmelik” ile SPKn’na tabi ortaklıklar,
bankalar dâhil aracı kurumlar, yatırım ortaklıkları ve yatırım fonlarınca düzenlenecek mali tablo ve raporların bağımsız denetim kuruluşlarınca denetlenmesini ve bu alanda faaliyet gösterecek bağımsız denetim kuruluşlarının
listeler halinde belirlenmesi düzenlenmiştir. 1988 yılında, Kurul tarafından
ilan edilen ilk listede 8 bağımsız denetim firması yer almaktadır.
Bağımsız denetim kuruluşlarının denetledikleri şirketler hakkında üç tür
rapor düzenlemeleri esasa bağlanmıştır:
i.
ii.
iii.
“Olumlu rapor”, ortaklıkların ve yardımcı kuruluşların mali durum
ve faaliyet sonuçlarının, SerPK çerçevesinde gerçeği yansıttığının
onaylanması anlamını içermektedir.
“Olumsuz rapor”, olumlu raporun tam aksini içerirken,
“Şartlı rapor”, mali tablolarda bir bütün olarak güvenilirliği bozmayacak aksaklıkların varlığını işaret eden rapordur.
Her yıl yapılacak olan denetimler “sürekli denetim” olarak adlandırılırken özel denetim menkul kıymetlerini halka arz etmek için Kurula başvuran veya söz konusu Kanun kapsamında olup birleşme, devir
ve tasfiye durumunda bulunan ortaklıklar ile aynı durumdaki yardımcı
kuruluşlarca düzenlenmiş olan mali tablo ve raporların denetlenmesini
kapsamaktadır.101
101
Ancak, bu noktada belirtilmesi gereken bir nokta bağımsızlık tartışmasıdır. Gelirini, denetlediği
firmadan sağlayan herhangi bir iktisadi birim, bu işlemde ne kadar bağımsız olabileceği bir hayli
tartışmalıdır. O nedenle bu ilişkiyi ortadan kaldırmak veya azaltmak için çok sonraları rotasyon ilkesi
getirilmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 151
150 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
3.1.6. Sermaye Piyasaları Modernizasyon Projesi 102
1990’lara gelindiğinde artık sermaye piyasası bazı kurum, araç ve piyasalarıyla oluşmuştu. Dünyadaki serbestleşmeye yönelik gelişmelerin yanında
hem birinci hem de ikinci piyasalarda gözlenen gelişmeler, sermaye piyasalarının geleceğe yönelik olarak yeniden planlanmasını ve yeniden şekillendirilmesini getirdiği düşüncesinden hareketle SPK’da Sermaye Piyasaları
Modernizasyon Projesi (SPMP)’ne başlandı.
Projeye, 1992 Kanun değişiklikleri dâhil piyasalarda izleyen yıllarda ortaya çıkan gelişmeleri etkilemesi nedeniyle çalışmanın bu bölümünde kısaca
değinilecektir. 1990’da başlanılan proje ile piyasaların 2000’li yıllardaki şekillenmesi ve daha etkin çalışabilmesi için sistemin teknik olarak nasıl şekillendirileceğinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Proje ile tahvil ve vadeli işlem
piyasaları dâhil, eksik piyasaların tamamlanması, risk aktarım mekanizmalarının ve araçlarının oluşturulması ve portföy yönetiminin kolaylaştırılması, yeni mali araçlar ile kurumların (kurumsal yatırımcılar dâhil) geliştirilmesi, bu sürecinin yönetimine öncülük edecek SPKr’nun rolünün belirlenmesi
ile sermaye piyasaları sisteminin tanımlanması amaçlanmıştır. Bu amaçla
çözülmesi/öneri geliştirilmesi gereken noktalar olarak da;
i.
ii.
iii.
iv.
v.
Hisse senedi fiyatları da dâhil olmak üzere yatırımcıya yönelik bilginin üretimi ve dağıtılması,
Sistemin emir öncelikli yapılanma mı yoksa piyasa yapıcısı öncelikli yapılanma şeklinde olacağı, emirlerin iletim sistemi, limitli
emirlerin oluşturulması, fiyat oluşturma yöntemleri,
Takas ve saklama mekanizmasının güvenilir hızlı bir şekilde işlemesi ve t+1’in sağlanması için gerekli yapılanma,
Piyasalarda yasa dışı uygulamaların önlenmesi için piyasaların gözetimi,
Aracı kurumların işleyiş, yapılanma ve denetim örgütlenmesinin
sisteme uyarlanması sayılmıştır.
Yapılan değerlendirmeler sonucunda projeyi Citibank’ın hazırlamasına karar verilmiş ve Temmuz 1991’de hazırlanan nihai rapor ile projenin sonuna
gelinmiştir. Projenin sonlandırılması sırasında bütün piyasa katılımcıları ile görüşmeler yapılmış, onların görüş ve önerileri toplanmış, sonuç raporu hazırlanmıştır. Tahvil piyasası, yatırım fonlarının yapılandırılması, kuruluşlarındaki
bankacılık tekelinin kaldırılması ve rekabetin artırılması, bankacılık ile aracılık
arasındaki rekabetin güçlendirilmesi, eksik piyasaların tamamlanması (tahvil ve
vadeli işlem piyasaları) ve bazı yasa dışı uygulamaların cezalandırılması gibi hu102
SPMP’nin bir kopyasını özel arşivinden bulup çıkararak yararlanmamıza sunan çalışma arkadaşımız
Adalet Demirçelik’e teşekkür ederiz.
suslar, daha önceleri çeşitli ulusal ve uluslararası toplantılarda ve raporlara konu
olmuşlardır. Proje ile bu raporlar ve değerlendirmeler, bu raporda piyasanın da
görüşleri alınarak toplu bir şekilde yeniden yoğrularak ifade edilmiştir.
Raporda;
i.
ii.
iii.
iv.
v.
vi.
vii.
Şirketler kesiminin gerek hisse senedi gerekse tahvil ihraçlarının
geliştirilmesi için (örneğin tahvil piyasasındaki arz ve talep yönündeki sorunlar) hem talep hem de arz yönündeki tedbirler,
Bankacılık ve aracılık faaliyetleri arasındaki dengenin oluşturulması
ve bunların birbiri içine geçmesinin engellenmesi ve özellikle de kredi,
aracılık yüklenimi, yatırımların yönetimi ve aracılık faaliyetleri arasında “Çin Seddi” oluşturulması ve şubeciliğin geliştirilmesi,
Menkul kıymet ihraç eden şirketler için kamunun aydınlatılması
standartlarının oluşturulması,
Yatırım fonu kuruluşlarının bankaların tekelinden çıkarılması ve
rekabetin artırılması,
İçeriden öğrenenlerin ticareti, manipülasyon gibi piyasalardaki rekabeti ve güveni bozucu, yatırımcıyı yanıltıcı eylemlerin cezalandırılmasına yönelik tedbirler,
Repo, menkul kıymetlerin ödünç verilmesi gibi hususlar,
Borsanın kamudan bağımsız anonim şirket haline getirilmesi
ön plana çıkmıştır103.
3.2. 1992 – 1999 Dönemi
1992-1999 dönemini biçimlendiren gelişmelerden birincisi Kanun değişikliği, ikincisi ise 1994 yılında yaşanan ekonomik krizdir. 1982 yılında Kurulun faaliyete geçmesiyle birlikte başlayan, öncelikle birinci el piyasaları oluşturma ve sağlıklı ve etkin işleyen ikinci el piyasanın oluşturulduğu fikrinden,
modernleşme projesinin gerekleri nedeniyle ve dünyadaki gelişmelerin de
etkisiyle, SPKn’nun değiştirilmesi gündeme gelmiştir. 1989 yılındaki finansal
serbestleşme ve teknolojik gelişmelerle birlikte piyasalarda yeni bir durum
ortaya çıkmıştır. Bu yıllara kadar öğrenme ve çocukluk dönemi olarak da
adlandırabilecek olan dönemin sonuna gelinmiş ve piyasaların bir üst aşamaya (hacim, araç kurumsal yapı, organizasyon ve rekabet noktalarından)
doğru gelişmesi için yeni tedbirlerin alınmasını getirmiştir. Kurul içinde yapılan modernizasyon projesi ile uluslararası ve ulusal piyasalardaki gelişmelere uyumu sağlamak amacıyla piyasaların nasıl olması gerektiği bir modele
103
2012 Kasım ayında çıkarılan yeni SPKn ile borsanın şirket haline getirilmesine karar verilmiş ve
Borsa İstanbul A.Ş. kurulmuştur.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 153
152 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
bağlanmaya çalışılmış ve bu modelin uygulanmasına yönelik olarak da 3794
sayılı Kanun ile Mayıs 1992’de 2499 sayılı Kanun’da çeşitli ve esaslı değişikliler yapılmıştır.
1992–1999 dönemini etkileyen ikinci etmen ise 1994 yılında yaşanan ve
Türkiye’nin kendisinin ürettiği ekonomik krizdir. Kamunun iç borçlanmasının artan boyutları ve kamunun finansman modelinde radikal değişikliğe gidilmek istenmesi, krizi tetikleyen ana unsur olmuştur (Özatay 2010: 69-70).
Bankaların açık pozisyonları, faizlerin baskı altına alınmaya çalışılması ve
Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) ve repolardan vergi alınmaya çalışılması, ocak ayındaki gelişmeleri etkilemiş, hisse senetlerine ve A tipi yatırım
fonlarına yüksek talepler yansımıştır. Moodys ve Standart and Poors gibi
uluslararası bağımsız derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notunu
düşürmesi hem borç bulma imkânlarını kısıtlamış hem de dolara hücumu
getirmiştir. Hatta memurlar maaşlarını aldıklarında, döviz büfelerine koşarak dolar alarak alım güçlerini korumaya çalışmışlardır. Alışveriş yabancı
bir ülkenin bastığı paralarla yapılır hale gelmiştir. Bir yandan DİBS faizleri %100’ü (Mayıs 1994’de %400) aşarken dövize hücum engellenememiştir.
Ocak 1994 sonunda Bakanlar Kurulunun DİBS faizleri ve repo faizlerinden
almayı planladığı vergiden geri çekilmesi sorunu çözmemiş dövize hücum
ve dolayısıyla döviz fiyatlarının yükselmesi, açık pozisyonla kaynak sağlayan
bankaları ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır.
5 Nisan 1994’te ise Bakanlar Kurulu, tarihe 5 Nisan Kararları olarak geçen “istikrar paketi”ni ilan etmiştir. Paket ile mali disiplinin bozulması sonucu ortaya çıkan bütçe açıklarını karşılamak üzere her zaman yapıldığı gibi
temel tüketim mallarına ve KİT ürünlerine zam yapılmış, harcamalar kısılmaya çalışılmış, ek vergiler (Gelir ve Kurumlar Vergisi ek vergi getirilirken
şirketlere de bilânçoları üzerinden aktif-servet-vergisi.) getirilmiş, özelleştirme yapılarak kamu açıkları kapatılmaya çalışılmış ve bazı kurumların kapatılması öne çıkarılmıştır. Süreç içinde bazı bankaların taahhütlerini yerine
getirmeyecekleri ortaya çıkınca, önce TYT Bank A.Ş.’nin faaliyetleri durdurulmuş, Dışbank (Türk Dış Ticaret Bankası A.Ş.) eski sahibi İş Bankasına
devredilmiş, ardından da Marbank (Marmara Bankası A.Ş.) ile İmpexbank
(İthalat İhracat Bankası A.Ş.)ın tasfiyesine karar verilmiştir. Aynı süreç içinde aracı kurumlardan karşılıksız repo nedeniyle ödeme güçlüğü içine düşen
AOG104Türkinvest Menkul Değerler A.Ş, Çarşı Menkul Değerler A.Ş. ve Boğaziçi Menkul Kıymetler A.Ş.’nin faaliyetleri durdurulmuştur.
Piyasaların geleceğini etkileyen bir başka tedbir de, nihayetinde tüketimi
desteklediği noktasından hareketle bankaların öz kaynakları dışındaki pasiflerinin üstünden disponibilite ayrılması zorunluluğu getirilmesi ve SPKr
tarafından da VDMK ihraçlarını kayda almayacağına dair karar alınmasıdır.
104
AOG’nin oluşumu, büyümesi, girişimleri ve karşılıksız repo sonucunda faaliyetlerinin durdurulması
süreci hakkında AOG’nin sahibi Nasrullah AYAN ile yapılan görüşme okunabilir.
Söz konusu tedbirler, ülkemizdeki ilk menkul kıymetleştirme örneği olan
VDMK ihraçlarının sonunu getirmiştir.
3.2.1. Kanun Değişikliği
29/04/1992 tarih ve 3794 sayılı Kanun’un gerekçesinde, SPKn’nda değişikliğe giderken hareket edilen ana noktalar olarak, 1981 tarihli Yasa’nın piyasaların “gelişim ve değişim” sürecine yardımcı olamadığı, geleceğin daha
etkin oluşturulabilmesi amacıyla da 2499 sayılı Yasa’nın değiştirilmesi zorunluluğu vurgulanmıştır. Modernizasyon projesi ile hazırlanan yeni çerçeve, söz konusu değişikliklerle gündeme gelmiş ve SPKn’nun ana çatısı ve
felsefesi değiştirilmiştir. Değişikliklerin ana ilkeleri;
i.
ii.
iii.
iv.
v.
vi.
vii.
viii.
İzin sistemi yerine kamunun tam ve zamanında aydınlatılması ilkesinin, sadece halka arzlarda değil tüm düzenlemelerin hareket
noktasını oluşturmasına geçilmesi,
Menkul kıymet tanımlamasının üstünde şemsiye kavram olarak
Sermaye Piyasası Araçları (SPA) tanımlaması yaparak, vadeli işlem
sözleşmesi ve opsiyon gibi yeni mali araçların yaratılması,
Risk yönetiminin önemli aracı olan vadeli işlem sözleşmeleri ve
opsiyonlara ilişkin düzenlemelerle, borsalarının kurularak eksik
piyasaların tamamlanması,
Piyasanın kendi yaratıcı dinamikliklerinin geliştirilmesi,
Sistemin işleyiş kurallarının geliştirilmesi ve cezai hükümlerin (piyasanın düzgün işlemesinin önünde önemli engel olarak görülen
içeriden öğrenenlerin ticareti ve manipülasyona ceza uygulaması
getirilmesi) belirlenmesi ve gözetim sisteminin oluşturulması,
Kurumsal ve yatırımcı çeşitliliğinin artırılması, özellikle fon kurucuları arasında rekabet imkânlarını geliştirilmesi ve portföy kısıtlarının hafifletilmesi,
Yatırım fonlarının kuruluşu, işleyişi ve denetimine yönelik ilkeler
basitleştirilmiş ve detaylarının belirlenmesi SPKr’na bırakılmıştır,
Rekabet koşullarının artırılması ve ihtisas kurumlarının yaygınlaştırılması olmuştur.
Ana felsefedeki değişiklikler yanında;
i.
KSS’deki şirket yönetim kuruluna esas sözleşme ile verilen imtiyazlı pay çıkarma ve yeni pay alma haklarını kısıtlama yetkilerinin
dengelenmesi açısından da yönetim kurulu kararları aleyhine iptal
davası açma hakkı, yönetim kurulu üyelerine, denetçilere ve hakları ihlal edilen ortaklara tanınmıştır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 155
154 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ii.
iii.
iv.
v.
KSS’den çıkabilme imkânı getirilerek, bir şekilde sisteme girip de
geri dönemeyen ortaklıklara geri dönme imkânı sağlanmıştır.
Kamunun tam, doğru ve zamanında aydınlatılması ilkesinin bir
yansıması olarak mevcut ortaklara çağrıda bulunarak (tender offer) hisse senedi toplanması girişiminde bulunulması düzenlenmiştir.
Menkul kıymetleştirme aracı olarak VDMK çıkarılması imkânı
yaratılarak, buna ilişkin düzenlemeler yapılması da SPKr’na bırakılmıştır.
Aracılık faaliyetleri yeniden tanımlanmış, güvenilirliği artırıcı tedbirler ile rekabet ve fonksiyonel düzenlemeye geçilmiştir.
Yeni değişiklikle, halka arz edilmiş sayılma tanımında genişlemeye gidilmiştir. Artık 250’den fazla ortağı olan şirketler halka açık ve hisse senetlerini
halka arz etmiş sayılacaklardır. Aynı şekilde hisse senetleri borsada ve teşkilatlanmış diğer piyasalarda devamlı işlem gören ve hisse senetleri halka
arz olunan şirketlerin rüçhan hakkı kullanımları da halka arz kavramı içine
alınmıştır. 3794 sayılı Kanun ile SPKn’nun, Kurulun oluşumuna ilişkin kapsam değiştirilmemiş ancak “görev ve yetkiler”i 10 başlıktan 16 başlığa çıkarılmıştır. Bu düzenlemelerde, SPKn’nun çerçeve Kanun olmasından hareket
ederek, daha çok SPKr’na görev vererek, o konularda düzenleme yapmayı
onun yetki alanına bırakmıştır. Dolayısıyla SPKr’nun “görev ve yetkileri” bir
hayli genişlemiştir. 2499’a ilave olarak “görev ve yetkiler”den öne çıkanlar;
i.
ii.
iii.
iv.
v.
vi.
105
Kamu yararının gerektirdiği durumlarda, halka satışının geçici olarak durdurulmasının, Maliye Bakanlığından istemek yerine kendisinin durdurması,
İzahname ve sirkülerlerin ve SPA’nın değerini etkileyebilecek
önemli bilgilerin kapsamı ve standardının belirlenmesi ve duyurulması,
Sermaye piyasasında faaliyet gösteren her türlü kurumun sermaye
piyasasıyla ilgili faaliyetlerini, her türlü belge ve bilgiyi isteyerek
izlemek ve denetlemek,
Sermaye piyasasını ilgilendiren her türlü yayın, duyuru ve reklamları izlemek, yanıltıcı ilan ve reklamları durdurmak105,
Vekâleten oy kullanmayı, küçük ortakların şirket yönetimi üzerindeki kontrolü ve etkisini artırmaya yönelik olarak düzenlemek,
Vadeli işlem sözleşmeleri ve bu sözleşmelerin işlem göreceği borsalarında çalışacak kurumların, kuruluş ve faaliyet ilke ve esaslarını düzenlemek,
Bu nokta, 2002 ve sonrasında İmar Bankasının izinsiz repo yapma olayları esnasında BDDK ile ciddi
tartışmalara konu olmuştur.
vii.
viii.
Yeni piyasa ve araçlara (vadeli işlem sözleşmesi, geri satın alma
amacıyla satış-repo ve ödünç alma verme ve açığa satış işlemleri)
ilişkin kuralları düzenlemek,
Sermaye piyasası araçlarının takası, saklanması veya kaydi değer
haline getirilmesi ve derecelendirilmesini düzenlemek ve denetlemek olmuştur.
3.2.2. Kurulun Bağımsızlığı
Değişiklikler ile Kurulun ilgili olduğu (bağlı olduğu değil) Bakanlık,
Başbakan’ın görevlendireceği Devlet Bakanı olarak belirlenmiştir. Kanun
değişikliği ile SPKr, Cumhuriyet savcılarına suç duyurusunda bulunma hakkına kavuşmuştur. Böylece Maliye Bakanlığının kontrolü dışında doğrudan
savcılara gidebilecektir. Üstelik savcıların da SPKn kapsamındaki cezai soruşturmalarda, SPKr’undan görüş almaları koşulu getirilmiştir. Bu iki değişiklik, SPKr’nun yasal anlamda ve cezai soruşturmalarda bağımsızlığını
güçlendiren önemli bir noktayı oluşturmuştur106.
Bağımsızlığın güçlendirilmesi, diğer yandan da sorumluluğu getirdiği,
dolayısıyla gerekli tedbirleri almaması veya tanım kapsamında suç unsuru
oluşturan herhangi bir olay hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunup bulunmaması kendi sorumluluğunu getirmektedir.
Kurul giderlerinin karşılanması amacıyla 2499 sayılı Kanun’la oluşturulan Özel Fon’a, ihraççılar ihraç ettikleri kıymetlerin ihraç değerleri üzerinden %0,3 oranında ücret yatırırken, bu oranın azaltılması 1992 Kanun değişikliği ile Bakanlar Kuruluna bırakılmıştır. 1996 yılında da Bakanlar Kurulu
(96/8571 sayılı Karar) kararı ile oranı %0,2’ye indirmiştir.
3.2.3. Kamunun Aydınlatılması ve Kayda Alma
Kanun değişikliği ile “merit” sisteminden “kayda alma” sistemine geçilmiştir. Değişiklik bir yandan tüm yasal yapının esasını bir yandan da sistemin ana
felsefesini değiştirerek en önemli yapısal değişikliği oluşturmuştur. Böylece kamunun “izin veren” sıfatıyla bir tür garantör gibi değerlendirme uygulaması
yerine, yatırımcının halka arz edilecek menkul kıymete yatırım yapıp yapmama
kararı verebilmesi için gerekli olan bilginin “yeterli, tam, doğru ve zamanında” sunulmasının sağlanması uygulamasına geçilmiştir. Kayda alma sisteminde
Kurul, menkul kıymetlerini halka arz edecek bir şirketin, yatırımcılara doğru
karar vermelerini sağlayacak her türlü bilgiyi sunmasını sağlamakla yükümlü hale getirilmiştir. Sistemde bilgi çarpıklıklarını, gerekli bilgileri sağlayarak
ortadan kaldırmış veya en aza indirmiş şirketlerin halka arz başvuruları kay106
Bağımsızlık tanımlaması konusunda Ersel 2011a’ya ve Şanlısoy ve Özcan 2006’ya bakılabilir.
156 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
da alınarak şirketin menkul kıymetlerinin halka arzına imkân tanınmaktadır.
Böylece kendisine sunulan bilgiler ışığında yatırım kararlarının sorumluluğu
da yatırımcılara ait olacaktır. Artık kamu (SPKr) kapalı olarak da olsa “bu iyidir,
şu kötüdür” demeyecek, tasarruf sahibine karar verebilmesi için gerekli bilginin tam, doğru ve zamanında verilmesini sağlayarak kararı tasarruf sahibinin
yetkisine bırakacaktır. Bu yapısal değişiklikle amaçlanan, çarpık bilgi sisteminin
ortaya çıkardığı problemlerin en aza indirilmeye çalışılmasıdır.
Kamunun aydınlatılması sisteminde artık Kurul, “açıklamaların yeterli
olmaması veya gerçeği dürüst bir biçimde yansıtmaması halinde” halka arzı
kayda almaktan imtina edebilecektir.
Kamunun aydınlatılması sürecinde periyodik (3 aylık, 6 aylık, 9 aylık
ve yıllık) açıklamaların, arasında yatırımcıların (potansiyel ortaklar dâhil)
kararlarını etkileyebilecek olayların gündeme gelmesi halinde menkul kıymetlerini halka arz eden şirketlerin, yeni durumdan kamuoyunu haberdar
edebilmesini temin etmek amacıyla özel durumların halka duyurulması zorunluluğu getirilmiştir.
Kamunun aydınlatılması uygulaması bir yandan insanları kararlarını kendilerinin vermesi sorunuyla yüz yüze bırakırken diğer yandan da onlara sunulan
bilgilerin doğruluğunu sağlamaya (izahname, bağımsız denetim ve derecelendirme kurumları), sunulan bilgileri değerlendirmeye (danışmanlık şirketleri)
ve diğer yandan da onları yanıltarak kazanç peşinde koşanları da (içeriden öğrenenlerin ticareti, kayda alınmaksızın menkul kıymet ihracı ve örtülü kazanç
aktarımı) eylemlerinin suç sayılarak cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Dolayısıyla bu süreçte Kurulun görev ve sorumluluğu daha da artırılmıştır.
3.2.4. Özel Durumların Halka Duyurulması
Kamunun aydınlatılmasında periyodik aydınlatma uygulamalarının yanında özel durumlarda da kamunun aydınlatılması, piyasaların istikrar ve güvenilirliği için önem taşımaktadır. Kanun, bilginin önemi ve her an her yerde
sermaye piyasası araçlarının değerini ve yatırımcıların yatırım kararlarını etkileyebilecek yeni veya farklı bir bilginin gündeme gelebileceğinden hareketle özel durum açıklamalarını gündeme getirmiştir. İki periyodik raporlama
arasında yatırımcıların kararlarını etkileyecek (onların şirketten ayrılmasına
veya daha çok yatırım yapmalarına neden olabilecek) yeni durumların ortaya çıkması halinde, konu kamuoyu ile paylaşılmaması halinde, hem kararlar
sapmalı olabilecek hem de bu bilgiye sahip olmayanların yanıltılması (içeriden
öğrenenlerin ticareti ve manipülasyon gibi çarpık bilgi sorunundan doğan hukuk dışı uygulamalar) mümkün olabilecektir. Yatırımcıları istismar riskinden
koruyabilmek amacıyla “özel durumların halka duyurulması” konusu, 1992
Yasa değişikliğinin ardından önem kazanmıştır. Sermaye piyasalarının düzenlenmesine yönelik olarak “izin” sisteminden “kayda alınma” sistemine geçilme-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 157
si, bu bilgi sorununa (şeffaflık sorunu) daha da önem kazandırmıştır. Böylece
halka arzlar öncesinde gündeme gelen kamunun aydınlatılması uygulaması ile
çarpık bilgi sorununun yarattığı çarpık bilgi sorunu çözümlenmeye çalışılırken
daha sonra gündeme gelebilecek bilgi sorunlarından hem çarpık bilgi hem de
istismar riskinin (moral hazard) azaltılmasının yolu olarak da “özel durumların
kamuya duyurulması” düzenlemeleri yapılmıştır.
Yapılan düzenlemelerle özel durum açıklaması yapılması gereken olaylar
arasında;
• Şirketin kontrolünü (tek başına veya birlikte) elinde bulunduranların değişmesi (ele geçirme, satın alma veya birleşme),
• Şirket açısından önemli sayılabilecek boyuttaki (duran varlıkların
net değerinin %25’i) varlık satışları, alışları, kiraya verilmesi veya
alınması işlemleri,
• Aktif toplamının %10 kadara ulaşan iştirak işlemleri,
• Şirketin faaliyet konusunun değişmesi veya geleceğine yönelik
önemli hukuki (fesih davası, feshine karar verilmesi, doğal afet
veya yangın gibi) olayların ortaya çıkması nedenleriyle zarara uğranılması,
• Aktiflerin %25’i boyutunda sabit sermaye yatırımı kararı, yatırıma
başlanması, vazgeçilmesi, teşvik alınması veya iptali,
• Şirketin aktif toplamının %10 boyutunda haciz veya rehnin paraya
çevrilmesi, alacakların alacaklarından vazgeçmesi, vadelerin uzaması, konkordatonun onaylanması, şirketin feshi veya iflasına karar verilmesi, aynı miktarda alacağın şüpheli hale gelmesi,
• Sermayenin azaltılması, azaltım için genel kurula öneri götürülmesi veya KSS’li şirketlerde yönetim kurulunda karar alınması,
sermayenin 2/3’ünün karşılıksız kalması, sermaye artırımının tamamlanamaması, temettü ödeme takviminin belli olması,
• Şirketin hisse senetlerinde olağan dışı hareketliliğin yaşanması,
• Borsada işlem gören hisse senetlerinin miktarını artıracak, sermayenin %5’inden çok %15’inden azının 6 ay içinde satılacak şekildeki
işlemlere başlanılması ve
• Yönetim ve denetim kurullarının ibra edilmemesi gibi olay ve gelişmeler sayılabilir.
Açıklamaların, verilecek kararlara yardımcı olacak şekilde kısa, tam,
dolaysız, açık, anlaşılır ve yeterli olması gerekmektedir. Bildirim yerleri ise
SPKr ve aracın işlem gördüğü Borsaya açıklamanın yapılmasını gerektiren
durumun ortaya çıkmasını takip eden gün, saat 9.00’a kadar yapılması gerekmektedir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 159
158 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Özel durumların halka duyurulması meselesi, iki ucu keskin bıçak gibi
olup kimi zaman bilgi manipülasyonuna açık kapı bırakabilecek şekilde de
uygulanabilme riskini de kendi içinde taşımaktadır.
1992 Kanun değişikliğinden sonra söz konusu yükümlülüğe tabi kuruluşlar için;
i.
3.2.5. Bağımsız Dış Denetim
Yeni Kanun’un getirdiği imkânlarla, bağımsız denetim daha etraflı düzenlenerek denetçilerde mesleki yeterlik, denetçi yetiştirilmesi, denetçilerin
bağımsızlığı ve sır saklama yükümlülüğü gibi konular düzenlenerek, bağımsız denetim raporlarının güvenilirliği artırılmaya çalışılmıştır. Bağımsızlığı
kaldıran durumlar belirlenerek, denetçilerin raporlarının tarafsızlığı güçlendirilmesi istenmiştir. Bu çerçevede akrabalık, çıkar ilişkileri ve denetim
ücretinin piyasaya göre bariz farklılıkları çerçevesinde, bağımsızlığı ortadan
kaldıran durumlar düzenlenmiştir.
SPKr düzenlemeleri çerçevesinde kamuya açıklanması zorunlu yıllık
mali tabloların (düzenlenmesi gereken ek mali tablolarda) tümü sürekli denetime tabi tutulurken, yatırım fonları, yatırım ortaklıkları ve hisse
senetleri borsalarda işlem gören ortaklık ve kuruluşların altışar aylık ara
bilanço ve gelir gider tablolarının bağımsız sınırlı denetimi getirilmiştir.
Böylece ulaşılmak istenen durum, yatırımcılara sunulacak bilgilerin bağımsız denetimden geçirilerek daha doğru ve sağlıklı bir şekilde oluşturulmasıdır.
Sadece tahvil, finansman bonosu v.b. borçlanma senetleri ihracı nedeniyle kayda başvuracak anonim ortaklıkların ihraç talebi belli limitlerin
üzerine çıkanlar ile tahvil ihraç limitlerindeki Bakanlar Kurulu kararının
sağladığı avantajları kullanmak isteyenler de özel bağımsız denetime tabi
olacaklardır.
Bu sürecin gelişmesiyle birlikte SPK’nın listesine alınan bağımsız denetim şirketlerinin sayısında ciddi artışlar olmaya başlamış ve Haziran 1994
itibarıyla de sayıları 63’e ulaşmıştır.
3.2.6. Mali Tabloların Kamuya Duyurulması
Sermaye piyasalarının bilgiye dayalı olmasının getirdiği en önemli olgulardan birisinin, çarpık bilgi sorunlarının çözümü ve/veya en aza indirilmesi
olduğu birinci bölümde ele alınmıştı. Aynı bölümde çarpık bilgi sorunlarının çözümünde doğru bilgi üretilmesi ve üretilen bilgilerin kamuya duyurulması doğal olarak öne çıkıyordu.
Doğru bilginin üretilmesinde bağımsız denetim firmaları vazgeçilmez
roller üstlenmişlerdi. Ancak üretilen bilgilerin yatırımcılar tarafından bilinir
hale getirilmesi için bunların belli standartlar için yayımlanması zorunluluğuna çalışmanın birinci bölümünde değinilmişti.
ii.
iii.
iv.
v.
vi.
vii.
Kamuya açıklanacak mali tablo ve raporların Kurulun belirleyeceği standartlarda ve önceki dönemlerle karşılaştırmalı olarak
hazırlanması,
Bilanço toplamı ve satış hasılatı ve çalışan sayısı olarak büyüklük
tanımına giren şirketlerden, kriterlerin ikisini karşılayanlar ile aracı kurumların ek mali tablolar (fon akım, nakit akım, satışların maliyeti ve kâr dağıtım) hazırlamaları,
Bağımsız denetimden geçmeyen tablolarda “bağımsız denetimden
geçmemiş” açıklamasına yer verilmesi,
Sürekli denetime tabi ortaklıklar ile banka garantisiyle tahvil v.b.
ihraç edenlerin özel denetim yaptırmamaları,
Hisse senetleri borsada işlem gören ortaklıklar, üçer aylık dönemler itibariyle ara bilanço ve gelir-gider tablosu düzenlemekle yükümlüdürler. Bunlardan ikinci üç aylık döneme ait olanların, o şirketin bağımsız denetimini yapan kuruluş tarafından sınırlı olarak
denetlenmesi,
Bağımsız denetimden geçmiş özet ara bilanço ve gelir tabloları, sınırlı denetim özet raporuyla birlikte yayımlanmak üzere menkul
kıymetlerinin işlem gördüğü borsaya, ayrıntılı tablolarını ve denetim raporunu da Kurula, dönemi izleyen 5 hafta içinde (denetimden geçmeyenleri de üç hafta) verilmesi,
Birleşme, devir veya tasfiye durumunda, bu işlemlere dayanak teşkil edecek mali tablo düzenlemesi ve denetletilmesi ve bu raporların özeti, ilgili genel kuruldan önce ortaklara incelemesine sunulması düzenlenmiştir.
3.2.7. Kâr Dağıtımı
Ortakların şirkete iştirak etmekten dolayı elde ettikleri ana kazanç kalemi,
şirketin kârından alacakları olan temettüdür. Böylece pay sahibi, şirkete sermaye aktararak üstlendiği risklerin semeresi olarak kâr payı almaktadır. İkinci
el piyasaların gelişmediği 1980’lerde halka açık şirketlerin kâr payı dağıtımlarında çeşitli zorlamalara gidilmiştir. Böylece özellikle küçük ortakların, şirketin faaliyetlerinin neticesinden bir pay almasının sağlanması ve bu nedenle
de şirketlere sermaye koymaktan çekinmemesini sağlamak olmuştur. Ancak
borsanın gelişmesiyle beraber, şirketlerin kâr dağıtmamaları halinde şirketin
öz sermayesinin artacağı ve bu artışın da hisse senedi fiyatlarına yansıyacağı ve
ortakların nakit ihtiyaçlarının bir kısmını ellerinden çıkararak giderebilecekleri
noktalarından hareketle kâr dağıtım düzenlemelerinde değişikliğe gidilmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 161
160 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
14 Mart 1995 tarihinde çıkarılan Sermaye Piyasası Kanunu’na Tabi Olan
Anonim Ortaklıkların Uyacakları Esaslar Tebliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ile halka açık anonim ortaklıkların birinci temettü tutarının
dağıtılabilir kârın yarısından az olamaması yanında, hisse senetleri borsada
işlem gören anonim ortaklıklara temettüyü bedelsiz hisse senedi dağıtımı
yoluyla yapabilme imkânı getirilmiştir. Bu yolun seçilmesi halinde, hesap
döneminin sonundan itibaren 6 ay içinde olağan veya olağanüstü genel kurullarda karara bağlanacak ve dokuz ay içinde de dağıtılacaktır. Kasım 1995
yılında bu seçenek biraz daha açıklığa kavuşturulmuş ve şirketler, birinci temettüyü nakden ve/veya hisse senedi biçiminde dağıtmak veya dağıtmamak
konusunda serbest bırakılmışlardır.
Ancak Kurul, dağıtım zorunluluğu getirme hakkını yine elinde tutmaya
devam etmiş ve bu ortaklıklardan gerekli gördüklerine birinci temettünün
nakden dağıtılması zorunluluğu getirebileceğini açıklamıştır.
3.2.8. Piyasalar
3.2.8.1. Birinci El Piyasalar
3.2.8.1.1. Hisse Senedi İhraçları
Sermaye piyasasının çocukluk döneminde başlayan ve ikinci dönemde
artan hisse senedi ihraçlarının üzerinde, yeni Kanun’un getirdiği kamunun
aydınlatılması yaklaşımının ve özellikle de borsa fiyatlarının yükselmesinin
etkisi önemli olmuştur. 1992-1999 döneminde hisse senedi endeksi (İMKB
8601=100) yıllık ortalama %168 kadar artmıştır. Söz konusu artış, doğal olarak şirketlerin veya büyük ortakların sermaye artırarak fon toplama veya ellerindeki hisseleri yüksek bedellerle likidite ederek şirketten tamamen veya
kısmen çıkmaları imkânı doğurmuştur.
1992-1999 döneminde hisse senedi ihracıyla toplanan kaynaklar 1887,4
milyon TL’ye ulaşırken, 169 firma halka açılmış (yıllık ortalama 21 şirket) ve
yaklaşık 240,0 milyon TL yeni kaynak temin edebilmişlerdir. Hisse senedi
ihraçları sürekli bir artış eğilimi izlerken kriz dönemlerinde eğilim tersine
dönmüştür.
Bu artışta ana etmenlerden birisi de yabancıların Türkiye’den hisse senedi almaları olmuştur. Nitekim 1990-2001 döneminde (finansal serbestleşme
sonrasında) hisse senedi alımları için net 3 milyar dolarlık sermaye girişi
yaşanmıştır. 1992-1999 döneminde ise bu rakam ödemeler bilançosu verilerine göre net 2,2 milyar dolar olmuştur. Yabancıların girişleri nedeniyle
artan hisse senedi fiyatları, birinci el piyasalarda da hisse senedi ihraçlarını
ve halka açılmaları tetiklemiştir.
3.2.8.1.2. Borçlanma Araçları İhraçları
1980’ler boyunca, kamunun finansman politikaları sonucunda Devlet İç
Borçlanma Senetlerinin (DİBS) ihracı giderek artmış ve GSYH içindeki payı
da %2’lerden 1992 yılı itibariyle %13,8’e yükselmiştir. 1999’a gelindiğinde ise bu
oran %25,7 olmuştur. Özel Sektör Tahvil (ÖST) ihraçları da devlet tahvillerinin daha yüksek getiri sunabilmesi ve arkasında devletin olması (ödenmeme
riskinin sıfır olması)107 avantajlarının yarattığı rekabet ile karşılaşmıştır. ÖST
ihraççıları, arz yönünden de yeterli reel faizi veremeyecek olmaları, vermeleri
halinde de ileri de enflasyonun düşmesi durumunda da ödeme güçlüğü içine
düşebilecek olmaları gibi baskılarla yüz yüze kalmıştır. Tabii ki bu etmenlere,
DİBS’e yönelik ikinci el piyasaların yaygın olmasının da sağlayacağı avantajları
eklemek gerekmektedir. ÖST, bu etmenler neticesinde DİBS ile rekabet edemez duruma düşerek giderek piyasalardan dışlanmış, gündemden düşmüş ve
artık hiç ihraç edilmemeye başlamıştır. Şirketlerin özellikle kısa vadeli fon ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla düzenlenmiş olan finansman bonoları da tahvillerle aynı akıbeti paylaşmış ve artık ihraç edilmez hale gelmiştir.
Dönemin en önemli borçlanma aracı, bir tür menkul kıymetleştirme olarak
tanımlanabilecek olan VDMK’lardır. 1992 Kanun değişikliğinin SPKr’na verdiği
yetki çerçevesinde yapılan düzenleme ile birlikte VDMK’ların ihraç imkânı yaratılmıştır. VDMK ihraçları, şirketlerin koşulları SPKr tarafından belirlenecek
şekilde gelecekteki alacaklarını bugünden nakde çevirmelerine imkân tanımıştır.
Özellikle bankaların verdikleri tüketici kredileri karşılığında çıkardıkları VDMK’lar, 1990ların ilk yarısında hisse senetlerinden sonra piyasanın en
önemli aracı haline gelmiş ve ihraçları toplamı 299,1 milyon TL’ye ulaşmıştır.
VDMK ihraçları, 1994 krizi ve ardından alınan tedbirlere (5 Nisan Kararları) kadar finansal piyasalarda önemli bir araç olarak rol oynamıştır. Neredeyse sadece VDMK ihraçlarından oluşan özel sektör borçlanma araçları ihracı, 1993 yılında ilk defa ve son defa GSYH’nın %3’üne yaklaşmıştır. VDMK
ihraçları, 1993 yılında mevduatlarının %10’a yükselerek, bankalar açısından
önemli bir finansman kaynağı haline gelmiştir.
VDMK ihracı esas olarak bankalar tarafından kullanılmıştır. Bankalar
vermiş oldukları kredileri teminat göstererek VDMK ihraç etmişler (Aynı
zamanda da ihraç ettikleri VDMK’ların önemli bir kısmını, kurdukları yatırım fonlarına koymuşlardır.), elde ettikleri kaynakları tekrar kredi vererek
kredi hacmini önemli ölçülerde artırmışlardır. Diğer kurum ve şirketlerin
VDMK ihracı yoluyla finansmana başvurmamasının temelinde ise banka
dışındaki ihraççılara getirilen banka garantisi yükümlülüğünün maliyeti,
bürokratik işlemler ve vergi maliyetlerinin olduğu ileri sürülmektedir (Öcal
107
Borçlanma araçları, faizlerinin ödenmeme riskini de içinde taşıdığından hareketle DİBS’lerin
ödenmeme riski olmamasına rağmen yine de yüksek faiz vermesi, dönemin önemli bir çelişkisi
olarak görülmektedir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 163
162 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
1997: 96-100). VDMK ihracı işlemleri dışında herhangi bir alanda faaliyet
göstermesi yasaklanan Genel Finans Ortaklıkları da benzeri şekilde yüksek
sermaye koşulu ve faaliyet alanının sadece VDMK ihraçları olarak sınırlanmış olması nedeniyle faaliyete geçememiştir. 1998 yılından itibaren ise yurt
içinde VDMK ihracı yapılmamıştır.
Bankaların VDMK ihracı yoluyla topladığı fonların mevduat olarak kabul
edilmemesi, dolayısıyla munzam karşılık ve disponibilite yükümlülüğünün
bulunmaması, onları mevduata göre çekici kılmıştır. Dolayısıyla VDMK ihraç
eden bankaların elde ettiği kaynağın önemli bir bölümü yeni olmayıp, sahip
olunan mevduatın VDMK’lara kaydırılması neticesinde oluşmuştur. VDMK
uygulamasının umulandan fazla gelişmesi ve VDMK’ların çoğunluğunun tüketici kredileri karşılığında ihraç edilmesinin tüketim talebini uyarması ve dolayısıyla yarattığı (veya yaratacağı) enflasyonist etki yüzünden, Merkez Bankası
tarafından (Öcal 1997:84) bankaların VDMK ihracından doğan yükümlülükleri 5 Nisan 1994 ekonomik istikrar programı çerçevesinde disponibilite
kapsamına dâhil edilmesi ile birlikte VDMK ihraçlarının bankaya maliyeti
yükseltilmiş ve dolayısıyla da cazibesini yitirmiştir. Aynı program kapsamında
SPKr, enflasyonist etkisi nedeniyle tüketici kredilerine dayalı menkul kıymet
ihraçlarının kayda alınmasını, VDMK ihracı ile ilgili Tebliğ’e eklenen geçici
1’inci maddesi (10 Ocak 1995 tarihli Resmi Gazete), tüketici kredileri karşılığı çıkarılacak varlığa dayalı menkul kıymetlerin yeni bir karara kadar kayda
alınmayacağı düzenlenmiştir. Bu kısıtlama, 2004 yılında başka bir ilke kararla
kaldırılmışsa da VDMK’lar için artık işlevsel olmamıştır (Tablo:3.2.a).
VDMK yatırımcısının faiz getirisi üzerinden %13,2 stopaj kesilmesi,
hazine bonosuna yapılan yatırımlara göre vergi yükünü artırmıştır108 (Aytekin 2007). Dolayısıyla talep görebilmesi için de ihraççının borçlanma
maliyetini yükseltmeye zorlamış ve kamu borçlanma araçları karşısındaki
rekabet gücünü ortadan kaldırarak ucuz fon temin etme imkânını yok etmiştir (Uçak 2000).
Zaten kamunun iç borçlanmasının giderek çok yüksek boyutlara ulaşması, borcun borçla finanse edilmesi (Soydemir 1993a), finansal piyasalarda yaratılan kaynakların esas olarak kamunun finansmanı için kullanılması,
reel faizlerin yükselmesi ve yüksek enflasyon süreci nedeniyle de özel sektörün borçlanma aracı ihracı da önemini yitirmiş ve piyasalardan dışlanmıştır
(TBB 2008:23). VDMK ihraçlarının da bitmesiyle birlikte 1999 yılına gelindiğinde, artık özel sektörün borçlanma aracı ihracı ile finansman imkânı/
ortamı kalmamıştır
108
Bu noktada, yazarların kendi tecrübelerinden hareketle açıkça vurgulanması gereken bir başka
nokta da bahsi geçen dönemlerde finansal araçlara yönelik yaklaşımlarda “aman ha kamunun
borçlanmasını engellemesin” koşulunun, her düzenlemenin esasını oluşturmuş olmasıdır. Nitekim
bu dönemde finansal piyasalara yönelik her düzenleme, Hazine Müsteşarlığı’nın zımni veya açık
onayına bağlanmıştır.
3.2.8.2. İkinci El Piyasalar
3.2.8.2.1. Hisse Senedi ve Borçlanma Araçları
1990’lı yıllar, hisse senetleri yurt içi109 ve yurt dışı yatırımcılar arasında kabul gördüğü, bu kabulle birlikte daha hızlı fiyat artışlarının yaşandığı bir piyasaya dönüştü. 1986-1992 döneminde yıllık ortalama işlem hacmi 8,8 milyon
TL iken 93-99 döneminde bin kattan fazla artarak 8831 milyon TL’ye ulaşmıştır. Aynı dönemlerde endeks de 2152,1’den 29540’a yükselmiştir. Yükselişler
bir yandan yeni yatırımcıların piyasaya gelmesine yol açarken bir yandan da
birinci el piyasalarda daha çok şirketin halka açılmasını getirmiştir.
İşlem hacmi açısından benzeri gelişme, bono ve tahvil ikinci el piyasalarında da gözlenmiştir. 1991 yılında İMKB tahvil ve bono piyasasında 1 milyon TL olan işlem hacmi, 1999 yılında 1992’ye göre 1,5 milyon kat artarak
286,2 milyar TL’ye ulaşmıştır. Tahvil piyasasının işlem hacminin bu boyutta
artmasıyla oluşan likit ikinci el piyasaların oluşması, kamunun finansman
gereği için tahvillerini ve bonolarını birinci el piyasalarda satışını ve dolayısıyla bütçenin finansmanını kolaylaştırmıştır.
3.2.8.2.2. Repo ve Ters Repo
Para piyasası aracı olarak tarafların nakit yönetimi aracı şeklinde tanımlanabilen repo, yatırımcının elindeki menkul kıymetleri belirli bir tarihte
belirlenmiş bir fiyattan geri almayı taahhüt ederek satış yapmasıdır. Böylece
satan taraf fon temin etmiş, alan taraf ise nakit varlıklarını teminatlı bir şekilde değerlendirmiş olmaktadır (Lumpkin 2002, Coşan 1986).
Geri satın almak amacıyla satış (repo) ve geri satmak amacıyla alış (ters
repo) işlemleri, 1990’lı yıllarda finansal piyasaların en önemli parçasını oluşturmuştur. Para piyasası ve kısa vadeli nakit yönetim aracı olarak değerlendirilen repo işlemleri, dünyada esas olarak şirketlerle bankalar arasında yapılırken, bizde ise şirketler yanı sıra bireysel yatırımcılar için de kısa vadeli
yatırım olarak değerlendirilmiştir. Finansal kuruluşlar da aktiflerini ve özellikle menkul değer cüzdanlarını (hatta şirket ele geçirme operasyonlarını)
repo ile finanse etmişlerdir.
Repo-Ters Repo işlemleri toplam ikinci el piyasa işlemlerinin 1992’de
%32’sini oluştururken, 1999 yılında %88’ini oluşturmuştur. Gözlenen, bir
yandan özel sektör borçlanma araçlarının piyasadan tamamıyla dışlanması ve diğer yandan da kısa vadeli bir nakit yönetim aracı olan reponun ana araç haline gelmesidir. Repo hacminin genişlemesi, DİBS’lerin
birinci elde satış imkânını daha da genişletmiştir. Çünkü hazine bonosu
109
Hisse senedi bakiyesi olan hesap sayısı, 1997-1999 döneminde 0,4 milyondan 0,6 milyona
yükselmiştir.
164 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
veya devlet tahvili ihalesine giren banka veya aracı kurum, satın aldıklarını kısa vadelerle yatırımcılara repo yapabileceği için satış güçlüğü içine
düşmeden alımlarını finanse edebildiğinden, birinci el DİBS piyasasında
rahatlıkla alıcı olmaktaydılar. Bu da doğal olarak kamunun iç borçlanmasını kolaylaştırmıştır.
1990’ların başında gayriresmî olarak yapılmaya başlayan repo (O zamanlar muhasebe kaydı olarak satış şeklinde gösterilmekteydi.), 1992
SPKn değişiklikleriyle çıkarılan Repo Tebliği ile yapılabilir hale gelmiştir.
Değişiklik öncesi, aracı kurumun taahhüdünü (geri alma taahhüdü) içermesi nedeniyle yasak kapsamında olan repo faaliyetleri, Kanun değişikliği ile belli koşullar altında yapılabilir hale gelmiştir. Özellikle bazı aracı
kurumlarda karşılıksız olarak tanımlanan herhangi bir menkul kıymete
dayanmadan yapılan repo işlemleri, piyasaların tersine dönmesi ile birlikte krize neden olmuştur. 1994 kriziyle birlikte para toplamanın bir aracı
olarak ve üstelik karşılıksız olarak repo yapan aracı kurumların iflası ile
sonuçlanmıştır. Hele bazı aracı kurumlar tarafından reponun bir tür para
toplama, mevduat toplama aracı olarak kullanılması ve toplanan kaynaklar ile şirket ele geçirmelerinin finanse edilmeye çalışılması ise krizin bir
başka cephesini oluşturmuştur110.
3.2.8.2.3. Altın
Altın neredeyse tüm insanlık tarihi boyunca değişim aracı olmuş, zenginlik ve güç göstergesi olarak kullanılmış, hem değer saklama aracı olarak
kabul edilmiş hem de süs aracı olarak geniş bir kullanım sahasına sahip olmuştur (Berstein 2008:7-27). Dünyada olduğu gibi ülkemizde de altın hep
önemli olmuştur. Hatta kimi zaman 4-5 bin ton civarında altın stokundan
bahsedilmiş ve kriz dönemlerinde111 yastık altındaki ve/veya süs eşyası konumundaki altının ekonomiye dâhil edilmesinin yöntemleri araştırılmıştır
(Özbay 1989, Yıldırım 1991 ve Özbay ve Yıldırım 1994).
Mali piyasalarda rekabetin artırılması ve yatırımcılara yeni finansal araçlar sunulması çalışmaları yanında, tasarruf sahiplerinin elinde atıl durumda
bulunan altının ekonomiye kazandırılması ve kuyumcuların sorunlarının çözümlenmesi kapsamında, altın piyasalarına yönelik çeşitli tedbirler alınmış ve
girişimlerde bulunulmuştur. Öncelikle altın ithalatındaki Merkez Bankasının
tekeli kaldırılmış, döviz karşılığı altın piyasaları oluşturulmuş bu gelişmeler neticesinde Türkiye’nin altın ithalatı dünyada ön sıralara yükselmiştir (Yıldırım
1991). Ardından da altın piyasasının oluşturulması gündeme gelmiştir. Uluslararası standartlarda külçe altını alım satımının yapılabildiği ve fiyatın da arz
110
Bu konuda okuyucu, kitabımızın 12.bölümünde yer alan Nasrullah Ayan ile görüşmeyi okuyabilir.
111
Kriz dönemlerinin bir başka medyatik konusu da mutlaka denizlerimizde bir yerlerde petrol ve doğal
gaz yataklarının bulunması olmuştur. Kriz geçtikten sonra bu sahalar unutulmuştur(!)
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 165
Kutu:3.4- İMKB Repo Piyasası’nın Faaliyete Geçişi
1990’lı yıllar boyunca repo işlemlerinin, özellikle bireysel yatırımcılar tarafından kısa vadeli yatırım aracı olarak kullanılması, yüksek enflasyonun da etkisiyle hızla yaygınlaşmıtır. Tasarruf sahipleri, birkaç günlüğüne boşta duran paralarını bile repoda değerlendirme yoluna gitmişlerdir. Bazı şirketlerin kârlılığının
ana nedenlerinden birisi olarak da repo işlemlerinden elde ettikleri faiz kazançları olmuştur (Soydemir 2007).
Dünya uygulamasında, işlemin taraflarını şirketlerle finansal kurumlar
oluştururken, Türkiye’deki uygulamada bireysel (özellikle de küçük) yatırımcıların ön plana çıkmaları olmuştur. Öte yandan piyasada bazı kuruluşların ellerinde repo işleminin teminatı olması gereken kamu kağıtları bulunmadığı halde
veya bulunan miktarın çok üzerinde repo işlemi yaparak karşılıksız para toplaması ise 1994 krizinde bazı kurumların iflasını getirecekti.
Bilindiği kadarıyla dünyadaki ilk “organize” repo piyasası, bu ortamda tahvil
ve bono piyasasının devamı olarak gündeme geldi ve Şubat 1993’te faaliyete
geçti. Repo piyasasının kurulması ile borsa dışında, şeffaflıktan ve rekabetten
uzak bir şekilde ve teminat mekanizması kontrol edilemeden yapılan işlemleri,
organize bir piyasa bünyesine çekmek amaçlanmıştı.
Piyasanın büyümesi, kesin alım satım işlemlerinin gelişmesiyle kıyaslandığında son derece hızlı olmuştur. Piyasanın sağladığı güvence nedeniyle, 1994,
1997 ve 2001 krizlerinde piyasada yapılan işlemlerde hiçbir sorun yaşanmadı.
1990’lı yılların ikinci yarısında Merkez Bankası da açık piyasa işlemleri kapsamında repo piyasasını yoğun olarak kullanmaya başladı. İhale açarak, piyasayı
yönlendirmeye göre İMKB’deki Repo piyasası, Merkez Bankasına anında piyasaya alıcı veya satıcı olarak girerek faiz oranları üzerinde etkili olma imkanı veriyordu. Merkez Bankasının piyasaya girişi, bu piyasadaki likiditenin son derece
yüksek olmasına katkı yaptı.
Bütün bu gelişmelerin sonucunda İMKB Repo Piyasası, çok uzunca bir süreden beri Türkiye’nin en büyük ve derin organize mali piyasası haline gelmiştir. Zaman içerisinde işlemlerin çoğu borsa dışı piyasadan İMKB’ye çekilmiştir.
2012 yılı itibarıyla, yapılan toplam repo işlemlerinin %92’si İMKB bünyesinde,
sadece kalan yüzde 8’i borsa dışında gerçekleştirilmiştir.
166 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
talep koşulları çerçevesinde belirlendiği bir piyasanın oluşturulması, doğal olarak da borsanın yanında bir altın rafinerisi kurulması, bu dönemde öne çıkan
tartışmalardan olmuştur (Yıldırım 1991 ve Özbay ve Yıldırım 1994).
1993 yılında Kıymetli Maden Borsalarına İlişkin Yönetmelik’in yayımlanmasıyla birlikte 1995 yılında İstanbul Altın Borsası faaliyete geçirilmiştir. Ancak altın rafinerisi uygulamaya geçirilememiştir. İAB’de altın işlem hacmi 1995–1999
arasında sürekli bir şekilde artmış ve 18,5 tondan 213,7 tona çıkmıştır.
3.2.9. Kurumsal Yatırımcılar112
1990’ların başındaki tartışmalarda yer alan piyasanın kurumsal yatırımcı
tabanının zayıflığı konusu, SerPK’da yapılan değişiklilerle aşılmaya çalışılmıştır. Piyasalardaki hem aşırı dalgalanmaların hem de sermaye birikiminin
zayıf kalmasının nedenleri arasında sayılan kurumsal yatırımcı eksikliğinin
(Soydemir ve Altun 1991) aşılmasının zemini, yeni düzenlemelerle oluşturulmaya çalışılmıştır.
İlk adım olarak yatırım fonu kavramı genişletilmiş, menkul kıymetler
dışına da taşınmış, kurucular arasında rekabeti geliştirmek ve piyasaya girişi artırmak amacıyla bankaların kurucu olma tekeli ortadan kaldırılmıştır.
Değişiklikle, bankalar dışındaki aracı kurumlara, sigorta şirketlerine, sosyal
güvenlik kurumlarına ve SSK Kanunu geçici 20.madde sandıklarına kurucu
olma imkanı getirilmiş, söz konusu kurumların portföy yönetim tecrübelerinden ve sahip oldukları ölçek ekonomilerinden yatırım fonu yatırımcılarının da yararlanmasının sağlanması amaçlanmıştır113.
Yatırım fonlarına yönelik düzenlemelerde ele alınan iki nokta, sistemin
önemli açıklarının kapatılmasını getirmiştir. Bunlardan birincisine göre yatırım fonları ile kurucu/yönetici arasındaki kıymet alım satımlarının, kamuya
açık bir şekilde borsa koşullarında yapılması zorunluluğu getirilmiştir. Düzenleme ile yatırım fonları ile kurucular arasındaki ticari ilişki bir anlamda
kesilmiş ve yatırım fonlarının portföylerinin çöplük-garbage can (Soydemir ve
Akyüz 1988) olarak değerlendirilmesini engellemiştir. Bu dönemde, fon kurucuları ile yöneticileri birbirinden net bir şekilde ayrılmıştır. Fon varlıklarının
saklanması için de Takas ve Saklama Bankası ile saklama sözleşmesi yapılması
ve kıymetlerin Takasbank’ta saklanması koşulu getirilmiştir. Kurucu-yönetici
ve saklamacı ayrımına gidilmesi, sistemde ortaya çıkabilecek çıkar çatışmalarının ve güven sorununun en aza indirilmesine yönelik olmuştur.
İkinci tedbir ise daha çok katılma belgelerinin fiyatlamasından hareketle
yapılan ve yatırım fonunda kalmaya devam edenlerin aleyhine işletilen bir
usulsüzlüğün çözümlenmesi olmuştur. Fon katılma belgelerinin fiyatlarının
112
Avrupa Birliği düzenlemelerinde kolektif yatırım kuruluşları (collective investments) olarak
tanımlanırken Amerikan düzenlemelerinde institutional investments/investors olarak ele alınmaktadır.
113
Kurumsal yatırımcılar konusu için okuyucu çalışmanın 6. bölümüne başvurabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 167
belirlenmesinde uygulanan tarihsel fiyatlama yöntemi terk edilmiş, bazı fonların geri satılmak amacıyla getirilen katılma belgelerinin fiyatlarının, talimattan
sonra oluşan fiyatlardan yapılması olarak tanımlanabilecek olan ileri fiyatlandırma yöntemine geçilmiştir. Amaçlanan katılma belgesinin yarın uygulanacak olan fiyatlarının, bugün oluşan kıymet fiyatları bazında hesaplandığından,
portföyde yer alan kıymetlerin bugünkü fiyatlarını bilmekten dolayı katılma
belgelerinin yarınki fiyatlarını hesaplayarak, katılma belgelerinin bugünkü
fiyatlarından (ki bunlar da portföydeki kıymetlerin dünkü fiyatlarından hesaplanmıştı.) alıp satarak, dolayısıyla bunu bilmeyen veya bilse bile hareket
edemeyen yatırımcıların aleyhine kullanımlarının engellenmesi olmuştur.
SPKn’nda yapılan değişikliklerin sonucunda yatırım fonu sayılarında hatırı
sayılacak sıçramalar gerçekleşmiştir. 1991 yılında 73 olan yatırım fonu sayısı
1999’a gelindiğinde 216’ya, portföy büyüklükleri ise 1,6 milyon TL’den 1219,4
milyon TL’ye ulaşmıştır. Tahvil ve diğer özel sektör borçlanma araçlarının piyasadan dışlanmasının bir sonucu da yatırım fonu portföylerinde önemlerini
kamu kıymetleri lehine kaybetmeleri olmuştur. Ortalamada kamu kıymetleri
(1997’den önce kamu kağıtları içinde sayılan ters repolar da dâhil) yatırım fonu
portföylerinin %86,2’sini oluştururken, hisse senetlerinin payı ise ele alınan 22
yılda sadece 4 defa %10’un üzerine çıkmıştır. Ortalamada ise %9,1’de kalmıştır.
Kurumsal yatırımcı bazının geliştirilebilmesi için atılan ikinci adım da yatırım ortaklıklarına yönelik, onları çeşitlendirmeye yönelik tedbirler olmuştur. Girişim (risk) sermayesi yatırım ortaklıkları ve fonları gibi yeni kurumsal yatırımcıların kurulması imkânı ile ekonomik gelişmede önemli roller
oynayabilecek yeni bir finansman modeli geliştirilmiştir (Soydemir 1994).
Girişim sermayesi düzenlemeleriyle, ülkenin yenilikçilik (innovasyon) kapasitesinin artırılması, kapasitenin finansmanı ve finansman sağlayanların (risk sermayedarlarının) yatırımlarından çıkış imkânlarının yaratılması
amaçlanmıştır. Risk sermayesinin geliştirilmesiyle artan bu kapasiteler, bir
yandan ülkenin istihdam imkânlarını artırması, diğer yandan da uluslararası
rekabet imkânlarını geliştirmesi bekleniyordu (Soydemir 1994).
Piyasaların daha etkin çalışmasında tam ve doğru bilginin üretilmesine
yardımcı olacak portföy yönetim şirketleri ile yatırım danışmanlığı şirketlerinin ve derecelendirme kuruluşlarının faaliyetlerine imkân tanınmış, kurumsal çeşitlilik sağlanarak, rekabet ve karşılıklı kontrol imkânları getirilmiştir.
Öte yandan takas ve saklama kuruluşlarının kurulabilir hale gelmesiyle de
piyasaların güvenilirliğinin artırılması ve işlemlerin hızının artırılması, dolayısıyla işlem maliyetlerinin düşürülmesi amaçlanmıştır.
Yatırım fonlarının gelişmesi ise kamunun bu dönemdeki iç borçlanma
ihtiyacının karşılanmasında çok önemli bir rol oynamıştır. Yatırım fonları
endüstrisi, topladığı fonların neredeyse %90’ını repolar dâhil kamu kıymetlerine yatırmıştır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 169
168 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
3.2.10. Kamunun Yaptırımları ve Cezai Sorumluluklar
Yasa koyucu ve onun çizdiği çerçeve içinde yapılan düzenlemelerin etkinliği açısından yapılan düzenlemelere uyumun önemi açıktır. Kurallara aykırılıkların engellenmesi ve/veya suç teşkil eden eylemlerin ve faillerin savcılığa
götürülmesi gerekmektedir. Bu süreç ise piyasaların, kurumların, işlemlerin
Kanun ile yetkilendirilmiş kişilerce denetlenmesini gerektirmektedir.
Kurul uzmanlarının denetim yetkisi ve denetime ilişkin bilgi ve belgelere
ulaşmalarının engellenmemesi düzenlenmiştir. Artık Kurulun yeterli kadroya ulaşmasından hareketle de hesap uzmanlarından, maliye müfettişlerinden Kurul adına denetim yapmalarını isteme olayı ortadan kaldırılmıştır.
Aksine daha sonraları Kara paranın aklanmasının engellenmesi kapsamındaki kovuşturma ve denetimlerde SPKr uzmanları kullanılmışlardır.
3.2.10.1. Cezai Sorumluluk
3.2.10.1.1. Tedbirler
Değişiklikle, öncelikle yaşanan bazı usulsüzlüklerin çözülmesi ve en aza
indirilmesi amaçlanmıştır. SPK’ya bu şekilde verilen yetkiler arasında;
i.
ii.
iii.
iv.
v.
vi.
Kayıt yükümlülüğüne uymadan (izinsiz halka arz olarak da tanımlanan) yapılan ihraç, halka arz ve satış işlemleriyle izinsiz sermaye
piyasayı faaliyetlerinin tespiti halinde, bunların durdurulması için
gerekli tedbirleri almaya, teminattan muaf tedbir istemeye ve sonuçlarının iptali için dava açma,
Kayıtlı sermaye sistemi kapsamında yönetim kurulu kararlarının
iptali için dava açma,
Farklı fiyat uygulaması yöntemiyle veya başka şekilde ortakların
kârını veya mal varlığını azaltan (örtülü kazanç aktarımı) işlemlerin varlığı tespit edildiğinde, anonim ortaklıklardan bahsi geçen
denetleme sonuçlarının ortaklara duyurulmasını istemeye,
Mevzuata göre açıklanmamış ama açıklanması gereken bilgileri ve
mevzuata aykırılıkları, masrafı ilgili kurumca ödenmek suretiyle
kamuoyuna duyurmaya,
Sermaye piyasası kurumlarının mevzuata aykırılıkların gidermelerini istemeye,
Sermaye piyasası kurumlarının mali durumlarının ciddi surette
zayıflamakta olduğunun tespiti halinde, verilecek uygun bir süre
içinde mali yapılarını güçlendirmelerini istemeye, gerekli tedbir
alınmayanların veya mali durumlarının taahhütlerini karşılayamayacak duruma gelenlerin yetkilerini kaldırmak sayılabilir.
Ancak, son konuyla ilgili olarak vurgulanması gereken bir nokta da aracı
kurumların taahhütlerini karşılayamayacak hale gelmeleri halinde, değişiklik öncesi tedrici tasfiyeye tabi tutulurlarken, bu tasfiye imkânından vazgeçilmiş yerine sadece yetkilerin kaldırılmasıyla yetinilmiş olunmasıdır.
3.2.10.1.2. Cezalar114
Kanun değişikliği ile iki önemli suç tanımlaması yapılmıştır. Bunlar, sermaye piyasaları gelişmiş ülkelerde uzun yıllardır var olan ve ağır cezalara bağlanmış olan manipülasyon ve içeriden öğrenenlerin ticareti olmuştur. İzinsiz
halka arzlarla, aracılığa yönelik cezai hükümler, değişiklik öncesine göre artırılmışlardır. Ancak örtülü kazanç aktarımına yönelik hükümler, bu sürecin
tersi bir şekilde hafifletilmiştir. 2499 sayılı Kanun’da hapis cezası ile cezalandırılırlarken 1992 değişiklikleri sonrası hapis cezası kaldırılarak sadece para
cezası ile yetinilmiştir. Böylece, manipülasyon ve içeriden öğrenenlerin ticaretine örtülü kazanç aktarımdan daha fazla önem veren bir cezai yapı doğmuştur. SPKr’nda bu konudaki uygulamasında, aktarılan kaynakların şirkete geri
ödenmesi ve denetim raporunun ortaklara iletilmesi yoluna gitmiştir.
•
İçeriden Öğrenenlerin Ticareti (Insider Trading): İçeriden
öğrenenlerin ticareti, sermaye piyasalarında tartışa geldiğimiz bilgi sorunun yarattığı en önemli problemlerdendir. Şirketin içerisinde olması
nedeniyle dışarıdakilerin sahip olmadığı bilgilere sahip olanların, bunları
kullanarak dışarıdakiler aleyhine/zararına kazanç sağlamalarını engellemeye yönelik düzenlemedir. Cezalandırmanın bir başka amacı da tasarruf sahiplerinin (dışarıdakilerin) sahip olmadıkları bilgileri kullanarak zarar etmelerine sebep olan sisteme karşı olan güvenlerini kaybetmelerini
engellemektir.
İçeriden öğrenenlerin ticareti, “sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek ve henüz kamuya açıklanmamış bilgileri kendine veya üçüncü kişilere menfaat sağlamak amacıyla kullanarak, sermaye piyasasında işlem yapanlar
arasındaki fırsat eşitliğini bozacak şekilde mameleki yarar sağlamak veya bir zararı bertaraf etmek” olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla bu eylemde, içeriden
sayılan kişilerin, yatırımcıların sahip olmadığı bilgileri kullanarak onlar aleyhine yarar sağlamaları veya zarardan kurtulmaları suç olarak tanımlanmaktadır.
Suçu işleyenler ise son derece geniş tutulmuş ve ilgili şirketlerle veya sermaye
piyasası kurumlarının veya bunlara bağlı veya bunlara hâkim işletmelerin yö114
Bu başlık altında ele alınan suç tanımlamaları aslında pek çok alanda yer alabilecekken,
görünen odur ki; sadece sermaye piyasasında tanımlanmıştır. Hâlbuki gayrimenkul
işlemlerinde, imar işlemlerinde, para politikasında veya imtiyazlı işlerde tanımlanmayı da
gerektirecek örneklerdir. Maalesef bu tanımlama yapılmadığı için basında yer alan pek çok
olay, benzeri nitelikleri taşımasına rağmen suç kovuşturmasına tabi olmamaktadır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 171
170 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
netim kurulu üyeleri ve başkanı, yöneticileri, denetçileri ve diğer personeli veya
görevleri nedeniyle bu bilgilere sahip olabilecek olanlarla, bunlarla temasları sonucu bilgi sahibi olabilecek olanlar, bu kapsamda belirlenmiştir.
•
Piyasa Dolandırıcılığı (Manipülasyon): Manipülasyon suçu, “yapay olarak sermaye piyasası araçlarının, arz ve talebini etkilemek, aktif bir
piyasanın varlığı izlenimini uyandırmak, fiyatları aynı seviyede tutmak, arttırtmak veya azaltmak amacıyla alım ve satımı”dır. Manipülasyon yapanlar
ise bu amaçla alım ve satım yapan gerçek kişilerle, tüzel kişilerin yetkilileri
ve bunlarla birlikte hareket edenlerdir.
Manipülasyon iki ana başlık altında ele alınmaktadır. Birinci başlıkta
ele alınan bilgi, manipülasyonu tersi seçim olayını yaratmaktadır. Bu tanımlamaya göre sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek yalan, yanlış, yanıltıcı, mesnetsiz bilgi verilmesi, haber yayılması, yorum yapılması ya da açıklamakla yükümlü olunan bilgilerin açıklanmaması, bilgi
manipülasyonudur. Sistem açısından tasarruf sahiplerinin bir yandan güvenini sarsmakta bir yandan da “iyi” şirketlerin piyasalardan dışlanmasına
yol açma riski taşıdığından Kanun Koyucu tarafından istenmemiştir.
İkinci başlık altında ise sermaye piyasası araçlarını Kurul kaydına alınmadan ihraç ve halka arz edilmesi ile izinsiz sermaye piyasası faaliyeti yürütülmesi veya yetki belgesi iptal edildiği halde faaliyetlerine devam edildiği intibaını uyandıran unvan ve isimleri ticaret unvanlarında taşıyanlar
veya faaliyetlerine devam edenler de cezalandırılması gereken suçlar arasında sayılmıştır. Bu eylemlerin sahipleri olan gerçek kişi ve tüzel kişilerin
yetkilileri suçlu sayılmışlardır. Kanun her iki durumdaki kişileri 1 yıldan
3 yıla kadar hapis ve 500 TL ile 1 Milyar TL arasında ağır para cezasını
öngörmüştür.
Kanun’un aynı maddesinin B bendinde de Kurul görevlilerine gerekli
bilgileri vermeyenler, saklayanlar, gerçeğe aykırı verenler, gerçeğe aykırı
bağımsız denetleme raporu düzenleyenler veya bu raporun düzenlenmesini sağlayanların ise 100 ile 500 Milyon TL ağır para cezası ile cezalandırılmaları öngörülmüştür.
Kovuşturmalar konusunda da SPK’ya geniş yetkiler verilerek işlemlerin gereğinden fazla zaman harcanmadan Cumhuriyet savcılarına intikal
etmesi için Kurula, Cumhuriyet savcılıklarına doğrudan suç duyurusunda
bulunma imkânı tanınmıştır. 1981 tarihli Yasa’ya göre Maliye Bakanlığı
kanalıyla yapılabilen bu suç duyuruları artık doğrudan Kurul tarafından
yapılabilecektir. Kanun koyucu, bu tür soruşturma açılabilmesini Cumhuriyet savcılarının Kuruldan olumlu görüş almasına bağlamıştır. Doğal
olarak bu sonuç, Kurulu alanına giren konularda dava açılıp açılmaması
hususunda savcılara olur veren bir noktaya taşımıştır.
3.2.11. KHK 558
1994 krizi ve ardından bazı aracı kurumların kapatılması sonucunda,
Kanun’un değiştirilmesinin üzerinden henüz 3 yıl geçmiş olmasına rağmen gerek piyasaların daha istikrarlı yapıya kavuşturulması gerekse Avrupa
Birliği’ne katılım çalışmalarının girdiği süreç nedeniyle Kanun’un tekrar değiştirilmesi gündeme gelmiştir.
Özellikle yaşanan Repo krizi nedeniyle, bazı aracı kurumların ödeme
güçlüğü içine düşmesi ve ardından iflas etmesi; öte yandan bazı şirketlerde
yaşanan örtülü kazanç aktarımı olayları ve SPKn’unun ilgili maddeleri ile
müdahalede yetersiz kalınması, söz konusu kanun değişikliğini gündeme getirmiştir. Bu amaçla da 4113 sayılı ve 8 Haziran 1995 tarihli Yetki Kanunu’na
dayanarak hazırlanan 558 Sayılı KHK, 27 Haziran 1995 tarihinde yürürlüğe
girmiştir115. KHK, değiştirdiği Kanun’a göre çok daha müdahaleci hükümler
içermiştir. Kararname’nin getirdikleri arasında;
i.
ii.
iii.
iv.
115
Halka açık sayılma için ortak sayısı 250’den fazla olarak tanımlanmıştır ve halka açık ortaklık “sayılma” hali genişletilmiştir. Buna göre “halka açık anonim ortaklıkların, özel emeklilik ve tasarruf kuruluşları ile
fonlarının sermayelerinin doğrudan veya dolaylı olarak Kurulca belirlenen oranda ortak olduğu, herhangi bir şekilde tespit olunan anonim
ortaklıkların hisse senetleri halka arz edilmiş” sayılmıştır.
Kayıtlı sermaye sisteminde ortakların hakları genişletilmiştir.
VDMK’ların dayandığı kıymetleri amaç dışı kullanımlarını engellemek amacıyla, ihraççının “dayanak varlıklar” üzerindeki tasarrufunu kısıtlayıcı, rehnedilmesini engelleyici ve haczedilmesi ortadan kaldıran hüküm eklenmiştir.
Eksik piyasaları ve ikinci el piyasaları tamamlamak amacıyla vadeli
işlem ve türev borsalarında işlem göreceği araçların niteliklerinin
belirlenmesi, bu borsalarda çalışacak kurumların kuruluş, faaliyet,
denetim esasları ile sermaye piyasası araçlarının takas ve saklanması ve kaydi değer haline getirilmesi ve menkul kıymetlerin derecelendirilmesini düzenlemek ve denetlemek Kurulun yetkisine
bırakılmıştır. Bu düzenleme ile özel borsaların kurulması imkân
dâhiline getirilmiştir.
Düzenlemeye ilişkin olarak bir yasal karmaşanın vurgulanması gerekmektedir. 558 sayılı KHK
ile birlikte aynı Resmi Gazete’de (27 Haziran 1995) 557 sayılı KHK yayınlanmıştır. 557 Sayılı KHK,
ticaret odaları ve borsalarına ilişkin Kanun’da bazı değişiklikler getirirken, 20’nci maddesiyle de
“Borsalarda, Sermaye Piyasası Kurulu, ilgili borsa ve birliğin görüşü alınarak, mala dayalı vadeli ve
opsiyon işlemleri sözleşmelerinin işlem göreceği vadeli işlem piyasalarını kurmaya Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı” yetkilendirilmiştir. İroni tam bu noktada başlamıştır. 557’nin ilgili maddesinin yazılı olduğu
Resmi Gazete sayfasından tam 3 sayfa sonra, 558 Sayılı KHK’nın vadeli işlemlere yönelik olarak
Kurula yetki veren 6’ncı maddesi yer almıştır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 173
172 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kutu: 3.5-Çukurova Elektrik A.Ş.
Türk sermaye piyasalarında halka açık firmalara ilişkin olarak yaşanan ve
etkileri hâlâ devam eden önemli bir konu Çukurova Elektirik A.Ş.’ye ilişkin gelişmelerdir. Benzeri gelişmeler, aynı gruba bağlı olan Kepez Elektirik A.Ş.’de de
yaşanmış olmasına rağmen burada sadece ÇEAŞ kısmı özetlenecektir.
İşin ana noktasını örtülü kazanç aktarımı oluşturmuştur, ancak konu hakkında çok uzun bir süreç yaşanmış hatta Kanun değişiklikleri bile gündeme gelmiştir.
ÇEAŞ’in özelleştirilmesinin ardından,
•
•
•
•
Şirketin imtiyaz konusu dışında bazı çimento şirketlerine iştirak
etmesi,
Likit varlıklarını, aynı gruba ait bankalarda düşük verimlerle
değerlendirildiğinin tespit edilmesi ve bunun da örtülü kazanç
aktarı olarak değerlendirilmesi,
Daha sonra da özel durum açıklamalarının gerçeğe uygun olmaması ve
Bu şekilde şirketin zarara uğratılması,
noktalarından hareketle Kurul, küçük ortakların hak ve yararlarını korumak
amacıyla Cumhuriyet savcılığına farklı suçlardan (hem Kanun hem de Ceza
Kanunu açısından) suç duyurusunda bulunmuştur. Çeşitli takipsizlik kararları, itirazlarla birlikte süreç uzamış ve Haziran 1995’de çıkarılan 558 sayılı KHK
ile Kurul, ÇEAŞ’ın eski yönetim kurulunu azlederek yenisini atamıştır. 558 sayılı
KHK’nın Anayasa Mahkemesi tarafından usulden iptal edilmesi ve toplanan şirket genel kurulu kararıyla da SPK tarafından atanan yönetim kurulu azledilmiştir
(SPK 1994 ve 1995).
v.
vi.
116
SPKn’na tabi ortaklık ve kuruluşların, mali bünyeleri ve kaynaklarının kullanımına ilişkin standart rasyoları116 genel veya sektörel,
bölgesel ve ortaklık bazında belirleme yetkisi Kurula verilmiştir.
“…ortaklık ve kurum görevlileri hakkında kovuşturmaya geçildikten sonra yargılama sonuçlanıncaya kadar imza yetkilerini kaldırmaya, yönetim ve denetim organlarını değiştirme ve azil ve görev
sürelerini belirleme hakkı Kurula ait olmak üzere genel kurulca
seçilen üyelerin görev ve yetkilerini taşıyan üye atama” yetkisiyle
Şirketlere yönelik rasyo belirleme uygulaması da yönetim kurullarına üye atamaya benzer şekilde
müdahaleyi içermektedir. Üstelik Kurulun belirleyeceği rasyonların ne kadar doğru olacağı ve
şirketlerin risk kombinasyonlarına nasıl etki edeceğinin bir hayli tartışılmasını gerektirmektedir.
vii.
viii.
ix.
söz konusu şirketlerin yönetimlerine müdahale hakkı Kurula bırakılmıştır117. Halka açık anonim ortaklıkların genel kurullarında oy
hakkı olmaksızın ortakları aydınlatmak üzere temsilci görevlendirilmesi de Kurula verilen yetkiler arasındadır.
1992 yılındaki değişiklikle kaldırılan tedrici tasfiyeye uygulaması,
aracı kurumların (ve %10’dan fazlaya sahip ortakların, görevden
alınmış veya görevde bulunan yönetim kurulu üyeleri, fon yöneticilerinin ve birinci dereceden imzaya yetkililerin de) doğrudan (şahsi)
iflaslarının Kurulca istenebilmesiyle birlikte tekrar getirilmiştir.
Ticaret borsaları hariç borsaların kurulmasına karar yetkisi de Kurula verilmiştir.
Anlaşmazlıklar için tahkim sisteminin oluşturulması sayılabilir.
Ancak KHK’nin dayanak Kanun’unun, 24 Kasım 1995 tarihli Resmi
Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin E.1995/45-K.1995/58 sayılı
Kararı ile usul yönünden iptal edilmesi yüzünden yasal boşluk doğmuştur.
Bu nedenle 1999 yılında yeni Kanun ile boşluk dolduruluncaya kadar dört
yıl boyunca çeşitli sorunlar yaşanmıştır.
3.3. 1999 ve Sonrası
Bu dönem hem Türkiye’de hem de dünyada birçok olumsuzluğun yaşandığı
bir dönem olmuştur. 1997 yılında, Uzak Doğu’da şirketlerin hem öz sermayelerine göre yüksek hem de kısa vadeli borç ve yüksek yurt dışı yabancı kaynak
yapılarının sonucunda başlayan kriz önce Rusya’yı ardından da Türkiye’yi vurmuştur (Dornbusch 2002). Türkiye’de krizin etkilerini derinleştiren bir başka
husus, 17 Ağustos’ta Adapazarı-Gölcük’ü ve hemen ardından da 12 Kasım’da
Düzce-Bolu’yu vuran depremler olmuştur. Depremler, Türk sanayisinin ana
yerleşim/yoğunlaşma yeri olan Marmara Bölgesi’ni sarsmış ve insani kayıplar
yanında endüstriyel üretime büyük darbe vurmuştur.
1999 yılında yaşanan ekonomik daralmadan çıkışı sağlayabilmek amacıyla “mahcup heterodoks” programın uygulamasına geçilmişti. Enflasyondan çıkış yöntemi olarak da sıkı para ve maliye politikaları yanı sıra 1,5 yıl
süreyle döviz kurunun günlük olarak alacağı değerler önceden açıklandığı
117
Şirket yönetim kurulu üyeleri, ortakları temsilen ve onların çıkarlarını korumak amacıyla şirket
yönetim kurullarında bulunmaktadırlar. Bu durum, temsilcilik (agency) teorisi çerçevesinde çeşitli
sorunları doğuruyor olsa da olması gereken budur. Doğal olarak da ortaklar, yönetim kurulu üyelerini
hem gözetecekler hem de genel kurullar kanalıyla denetleyecekler ve hatta hesap soracaklardır.
Zaten her kim, bir başkasının kaynak ve yetkilerini kullanıyorsa, elbette ona zaman zaman hesap
vermek durumundadır. Ancak sermayedar olmayan ve kendini ortaklar dışında bir kuruluşa/kuruma
sorumlu hisseden, hesabı ortaklara değil de kendini oraya atayan kuruma vermek durumunda olan
yöneticilerin, son derece dürüst gerekçelerle hareket etseler bile ortakların menfaatlerini gözetme
konusunda çeşitli çıkar çatışmalarıyla yüz yüze gelebilecekleri açıktır. Bu durumun ortaya çıkması
hâlinde tabii ki istismar riskleri de gündemin önemli tartışma başlıklarından olacaktır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 175
174 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ve böylece belirsizliklerin azaltılacağı, parasal genişlemenin Merkez Bankasının döviz rezervlerinin artışına bağlandığı model benimsenmişti (Özatay
2010:85). Kasım 2000’de gelen güçlü sarsıntının ardından Şubat 2001’de ekonomik çöküş gelmişti.
Krize giden yolda bir yandan bankacılık kesimi kırılganlıklarını (özellikle
görece uzun vadeli aktiflerini kısa vadeli fonlarla finanse ederek) biriktirirken, diğer yandan da BDDK kurul üyelerinin beş ay gecikmeyle atanması, düzenleyici ve karar vericilere karşı kredibilite sorunları yaratmış; geri
dönmeyen krediler, açık döviz pozisyonları, bankacılığın fon kaynakları ile
kredileri arasındaki vade uyumsuzlukları ve kamu bankalarının “görev zararlarının” ulaştığı boyutlar krizin etkilerini derinleştirmiştir. Sonuçta faizler
ve döviz kurları yükselmiş, ekonomi daralmış ve hisse senedi fiyatları düşmüştür (Özatay 2010: 85-91).
Sermaye piyasası açısından bu dönemin önemli gelişmelerinden birisi,
Aralık 2000 yılında çıkarılan “Şartlı Salıverme ve Erteleme Yasası” ile dava
süreci devam etmekte olan çok sayıdaki içeriden öğrenenlerin ticareti, manipülasyon ve örtülü kazanç aktarımı davalarının düşmesidir.
1990’ların son yıllarında, hem kurumları ve şirketleri hem de düzenleyici
otoriteleri meşgul eden önemli bir olay da milenyum sorunudur. Bilgisayarların
tarihlerinin yılın son iki rakamına dayanarak işlem yapıyor olması nedeniyle
2000 yılının son iki rakamı olan “00”ın yaratabileceği sorunlardan korkan BİS
(Bank of International Settlements) ve IOSCO dâhil tüm dünya düzenleyici
otoritelerinin de önerileriyle, SPK’nın koordinasyonunda uzun bir çalışma,
emek ve harcanan kaynak sonucunda 2000 yılına kazasız belasız girilmiştir.
Bu dönemin son yıllarına damgasını vuran en önemli gelişme118 ise 2008
yılında Amerikan eşik altı ipotek kredileri (düşük dereceli ipotek kredileri)
piyasasında başlayan ve birbiri ardına gelen dalgalar halinde tüm dünyaya
yayılması olmuştur. Finansal piyasalar dışında reel ekonomileri de vuran
kriz nedeniyle üretim kayıpları ve işsizlik oranlarında büyük kayıplar yaşanmıştır (Crouhy and Turnbull 2008; Acharya and Richardson 2009). Krizlerin
sonucunda, gerek piyasaların yapılanmalarında gerekse düzenleme süreçlerinde değişiklikler ve yeniden yapılanmalar izlenmeye başlamıştır119.
2499 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nda, 18 yılda üçüncü büyük değişikliğini getiren etmenler arasında uluslararası piyasalarda ve ulusal piyasalarda yaşanan gelişmeler, sermayenin hareketliliğindeki artış, kurumsal
yapılardaki değişmeler ve 1992 Kanun değişikliğinden beri yaşanan bazı
krizler (bazı aracı kurumların kapatılması ve bazı şirketleri ele geçirme ve
118
119
ABD’de 11 Eylül 2001’de “World Trade Center”lara yapılan saldırı ile Afganistan ve ardından gelen
Irak işgalleri, 2000’li yılların bir başka noktasını oluşturmuştur. Tabii ki bu savaşların finansmanı, bu
finansman süreçlerinin ekonomik yapıları nasıl etkilediği ve bu etkileşimin 2008 krizine nasıl neden
olduğu veya etkilediği konuları tartışmamız dışındadır.
“Dünya Krizi”, çalışmanın 10. bölümünde ele alınmıştır.
örtülü kazanç aktarımı olayları), sermaye piyasalarına katılan yatırımcı sayısının artması ve dolayısıyla yatırımcıların korunması çalışmalarının ön plana çıkması sayılabilir. Bu amaçla çıkarılan KHK’nin iptalinin yarattığı hukuki
boşluk da yeni değişikliği zorunlu kılmıştır.
18.12.1999 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4487 sayılı Kanun ile yapılan
değişikliklerle (ikinci yasal değişiklikler) sermaye piyasalarında 1992 değişiklikleri kadar sistemi ve sistemin felsefesini kökünden değiştiren değişiklikler yapılmamıştır. Ancak yapılan değişiklikler ve getirilen yeni kurumlarla, sermaye
piyasalarının teknolojik gelişmelerin getirdiklerine uyum sağlanması, şeffaflık
derecelerinin artırılması ve önemli kurumsal yapılanmalar için zemin hazırlanması ve kamunun piyasalara müdahalesinin kolaylaştırılması olmuştur. Artık
sermaye piyasası ve kurumlarının çerçevesi daha net oluşturulabilecektir.
1999 ve sonrasında çıkarılan iki önemli yasa ile sermaye piyasalarının
yapılanması değiştirilmiştir. Bunlardan birincisi, 2001 tarih ve 4632 sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu, ikincisi ise 2007 tarihinde çıkarılan 5582 sayılı Konut Finansman Sistemine İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’dur. Sermaye piyasasında,
şeffaflığın ve güvenilirliğin artırılmasına yönelik olarak da OECD ülkeleri
çerçevesinde geliştirilen Kurumsal Yönetim İlkeleri’nin, 2003’de Kurul tarafından ilan edilmesi de dönemin önemli başlıkları arasında vurgulanmalıdır.
Tabii ki bunlar yanında 1999 tarih ve 4389 Sayılı Bankalar Kanunu ve bu
Kanun’da değişiklik yapan kanunlarla, bunları kaldıran 2005 tarih ve 5411
sayılı Bankacılık Kanunu da sayılmalıdır. Çalışmamızın konusu kapsamında
ilk üç Kanun’un getirdikleri ve sonuçları yeri geldikçe ele alınacaktır. Ama
Sermaye Piyasası Araçlarının Kaydileştirilmesi ve Merkezi Kayıt Kuruluşu,
Yatırımcıları Koruma Fonu, Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşlar Birliği, Kurumsal Yatırımcılar, Takasbank ve Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsaları
ayrı başlıklar halinde ele alındığı için bu bölümde ele alınmayacaktır.
Bu dönemde dünya sermaye piyasalarının düzenlenmesinde etkin olan
bir başka kriz/düzenleme de Enron krizi olup, peşinden gelen bağımsız denetim süreçlerinin yeniden programlanmasını getiren yeni düzenlemelerdir. Türkiye’nin kendi içinde de yaşanan “izinsiz halka arzlar” düzenlemeleri
önemli ölçüde etkilemiştir.
2011 ve 2012 yıllarında TTK ve SPKn’nu toptan yenileyen iki büyük yasal
değişiklik yapılmıştır. Değişikliklerin temelinde ise AB düzenlemelerine ve
teknolojik gelişmelere uyum yatmaktadır.
3.3.1. İkinci Yasal Değişiklik
Çalışmanın ileriki bölümlerinde yeri geldikçe konuya bağlı olarak ele alınacak olan değişikliklere burada sadece başlıklar halinde değinilecektir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 177
176 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
3.3.1.1. Şirketlere ve Ortaklara Yönelik Olarak
SPKn’nun ilk halinde, ortak sayısı itibarıyla halka açık anonim ortak
sayılmak için gerekli olan ortak sayısı 100’den fazla olarak belirlenmişken,
bu değişikliklerle bu rakam herhangi bir aile şirketinde iki üç nesil geçmesi halinde ortak sayısının 100’ü geçiyor olmasının getirdiği sorunları aşmak amacıyla, halka açık sayılma hali 250 ortaktan fazla ortağın varlığına
ve bunun bir şekilde anlaşılmasına bağlamıştır. Artık her 100 ortağı aşan
şirket “halka açık” sayılmayacak, bunun için de 250 ortaktan fazla ortağa
gerek olacaktır.
Ortak sayılarının artışı, şirketlerin gerek genel kurul toplamalarını gerekse karar yeter sayılarına ulaşmalarını dolayısıyla şirketlerin yönetimini
zorlaştırmaktadır. Bu nedenle Kanun bir yandan karar alma yeter sayılarını TTK’ya göre daha basitleştirmekte, böylece karar almayı kolaylaştırmaktadır. Ama öte yandan da bu kolaylığın küçük ortakların ve azınlığın aleyhine kullanılmasının engellenmesi amacıyla TTK’da sermayenin
%10’una tanınan azınlık haklarını %5’e tanımıştır. Üstelik yönetim kurulu
üyeleri, denetçiler ve hakları zarar gören tüm ortaklara genel kurul kararlarının (yeni pay alma hakkının kısıtlanması, imtiyazlı ve itibari değeri
üzerinde pay senedi çıkarılması, imtiyazlı pay sahiplerinin haklarının kısıtlayıcı kararlar) iptali için şirket merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde iptal davası açabilirler.
Aynı kapsamda ele alınabilecek bir başka yenilik de birikimli oy kullanma
imkânıdır. Azınlık pay sahiplerinin yönetim kurulu seçimlerinde bir araya gelerek tek başlarına davranmaları halinde ulaşamayacakları oy potansiyelini ve
tüm yönetim kurulu üyeleri için kullanacakları oyları, kısmen ve tamamen, bir
veya birkaç yönetim kurulu için kullanarak, yönetim kuruluna bir üye göndermelerinin temin edilmesi amaçlanmıştır. Böylece sermayenin büyük kısmını elinde bulunduran ortaklar tarafından oluşturulan yönetim kuruluna üye
göndererek, menfaatlerinin korunmasını sağlamalarına yardımcı olunmasıdır.
Ancak küçük ortakların menfaatlerinin yönetim kurulunda temsil edilmesine
yönelik olarak getirilen bu tedbir, maalesef yaygın bir kullanıma kavuşamamıştır. Kanun’un çıktığı tarihten bu yana birikimli oy yöntemini kabul eden şirket
sayısı bir elin parmaklarını geçmemiştir. Aynı şekilde küçük ortakların şirketlerin yönetimine katılımlarını artırmak amacıyla vekâleten oy kullanma mekanizmasını düzenleme görevi Kurula bırakılmıştır.
SPKr’nun görevleri maddesinde, şirketi kontrol edenlerin vekâleten veya
pay edinimi yoluyla değişmesi sonucunda ortaya çıkan yeni yapıda, eski ortaklara şirkette ayrılma hakkı tanımak amacıyla, yeni kontrol gücüne sahip ortakların eski ortakların paylarını satın alma teklifi (çağrı yapmalarının-tender
offer- ilke ve esasları ile bazı hallerde de muafiyet koşullarının belirlenmesi)
yapmaları getirilmiş ve Kurul tarafından düzenlenmesi istenmiştir.
i.
ii.
iii.
iv.
Küçük ortakların çıkarlarını korumaya yönelik kâr dağıtım zorunluluğunun Kurul tarafından kaldırılabilmesi veya ertelenebilmesi
imkânı getirilmiştir. Böylece şirketlere zor dönemlerde esneklik
sağlanmış ve hisse senetleri borsada işlem gören şirketlerin kâr
dağıtım sorunlarının ortadan kaldırılması amaçlanmıştır120. Kâr
dağıtım kolaylığı yanında kanun koyucu ara dönemlerde de şirketlerin “temettü avansı şeklinde” kâr dağıtabilmelerini getirmiştir.
Artık hisse senetleri borsada işlem gören şirketlerin kâr dağıtım
politikaları geliştirebilmelerinin imkânı yaratılmıştır.
KOBİ niteliğindeki şirketlerin bazı yükümlülüklerden muaf tutulabilmeleri için tamamen veya kısmen muafiyet koşullarının belirlenmesi Kurula bırakılmıştır.
Şirketlerin halka açılmasında sorun olarak görülen ve Kurulun 1997’de yapmış olduğu “Şirketler Kesimi Finansal Eğilimler
Anketi”nde halka açılmama nedenleri arasında ilk sıralarda sayılan
“kontrolü kaybetmemek” saikinin ortadan kaldırılması amacıyla
“oydan yoksun hisse senedi” yasal olarak düzenlenmiştir121. Değişiklik ile oy hakkından vazgeçen bu tür pay sahiplerine kârdan
imtiyaz verilmesi konusu düzenlenmiştir.
Varlığa dayalı menkul kıymetlerin karşılığını oluşturan kıymetlerin
başka amaçlarla tasarruf edilmesi, rehnedilmesi, teminat verilmesi
veya haczedilmesi engellenerek, varlığa dayalı menkul kıymetlerin
itfasına kadar karşılıkları teminat altına alınmıştır.
3.3.1.2. Yatırımcılara Yönelik Olarak
Şirketlere yönelik olarak vurgulanan, özellikle yönetim kurullarının yetkilerini dengeleyici unsurlar, esas olarak yatırımcılar için gündeme gelmiştir.
Şirketlerde kontrolün bir başkası tarafından ele geçirilmesi halinde, diğer
payları satın alma yükümlülüğüne ve azınlıkta kalan ortakların da kontrolü
ele geçirenlere paylarını satmalarını düzenlenme yetkisi SPK’ya bırakılmıştır. Böylece azınlıkta kalanların, şirket yönetiminin değişmesi sonucu paylarını yeni kontrol sahiplerine devretmeleri imkânı getirilmiştir.
Bu çerçevede düzenlemesi Kurula bırakılan bir başka konu da vekâleten
oy kullanma olgusudur. Küçük ve dağınık ortakların çok geniş coğrafyaya
yayılmış olmaları, genel kurullara gelerek haklarını korumaları, şirketin yönetimini denetlemeleri ve şirketin geleceği hakkındaki kararlara iştirak etmelerinin mümkün olamaması sorununu çözmenin bir yolu olarak değerlendirilen vekâleten oy kullanılması da bu çerçevede düzenlenmiştir.
120
1995 yılında Tebliğ ile yapılan düzenleme, Kanun’a dâhil edilmiştir.
121
Ancak oydan yoksun hisse senedi, şirketler tarafından pek kabul görmemiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 179
178 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
3.3.1.3. Sermaye Piyasası Kurumlarına Yönelik Olarak
Piyasalardaki eksik kurumların tamamlanması, kuruluş ve faaliyet kurallarının belirlenmesi, mali durumlarının kötüleşmesi halinde yapılabilecekler, piyasaların güvenliğini sağlayıcı uygulamalar, bu çerçevede ele alınmıştır.
Piyasalarda hisse senedi yatırımcılarını korumak, dolayısıyla piyasaların güvenilirliğini artırılması amacıyla Yatırımcıları Koruma Fonu oluşturulması,
borsaların özel şirket statüsünde kurulmasını sağlayan yapının düzenlenmesi de (Böylece farklı borsaların kurulması ve borsaların birbirleriyle rekabet
edebilmelerinin imkânı yaratılmıştır.) bunlar arasında sayılabilir.
Öte yandan sermaye piyasası araçlarının kaydileştirilmesi imkânı getirilerek, bu kayıtları tutmak amacıyla da Merkezi Kayıt Kuruluşu oluşturulmuştur. Piyasaların kurumsallaşmasını teminen piyasalarda çalışacak olanlara ilişkin olarak lisans almaları ve Aracı Kurumlar Birliği’nin kurulması
imkân dâhiline getirilmiştir.
1999 Kanun değişikliğinin yürürlüğe girmesinden önce Kurulca tüm yetki belgeleri iptal edilen aracı kurumların, sermaye piyasası faaliyetlerinden
doğan alacak sahiplerinin, fonun imkânları da dikkate alınarak alacaklarının
kısmen ödenmesini sağlamak amacıyla özel bir fon kurulmuştur. Amaç o
tarihe kadar yetki belgelerinin iptali nedeniyle ortaya çıkan yatırımcıların
menkul kıymet alacaklarının ödenmesini sağlamak ve böylece piyasalardaki güven sarsılmasını önlemek olmuştur. Ödemelere kaynak ise Kanun ile
İMKB’nin imkânlarından temin edilmiştir.
iii.
3.3.1.4. Kurulun Oluşumu ve Görevlerine Yönelik Olarak
Yeni Kanun ile Kurulun oluşumu, yetkileri ve bağımsızlığı daha kapsamlı
düzenlenmiştir.
i. 1988 yılındaki Kanun değişikliği ile 3 yıla indirilen Kurul üyeliği
süresi tekrar 6 yıla çıkarılarak, yeni atanan yönetimle Kurul personelinin birbirini tanıma süresinin yarattığı sorunlar azaltılmaya
çalışılırken, diğer yandan da Kurul yönetiminde sürekliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Başkan, değişiklik sonrası ilk atamada 6 yıllığına atanırken, diğer üyelerin altı yılda yenilenmek üzere kuraya
girmeleri ile Kurul yönetiminin kesintisiz devamlılığı sağlanmıştır.
İki yılda bir üyelerden ikisi kura ile seçilip üyelikleri boşaltılacaktır.
Dördüncü yıldan sonra kuraya gerek kalmayacaktır.
ii. Kurulun ihraçlarında aldığı ücretle oluşturulan fonun hacmi genişletilmiştir. Borsaların, kotasyon ücreti, tescil ücreti ve borsa
payından oluşan gelirlerinin %5’i Kurul bütçesine gelir olarak kaydedilmesi getirilmiştir. Bu oranı Kurulun talebi üzerine %10’a kadar artırmaya, borsaların türleri ve gelişmişlik düzeyleri itibarıyla
iv.
v.
122
daha düşük oranda pay ayrılmasına veya hiç pay ayrılmamasına
ilgili Bakan’ın kararına bırakılmıştır.
2011 yılında çıkarılan 6111 sayılı Kanun ile söz konusu madde
yeniden düzenlenmiş ve SPKr’nun gelir kalemi genişletilmiştir. Kurul
tarafından izlenen ve denetlenen borsalar, piyasalar ve diğer teşkilatlanmış piyasaların, takas ve saklama kurumlarının ve Merkezi Kayıt
Kuruluşunun faaliyetlerinden elde ettikleri faiz gelirleri hariç tüm gelirlerinin azami % 10’u Kurul bütçesine Kurul tarafından gelir olarak
kaydedilebilecektir. Ancak bu maddeye göre yapılacak ödemelerin
zamanı ve tutarları, gelirin elde edildiği yılı izleyen takvim yılında Kurulun nakit durumu dikkate alınarak, Kurul tarafından en az otuz gün
öncesinden ilgili kurumlara bildirilecektir. Bir takvim yılı içinde talep
edilmeyen tutarlar, izleyen yıllarda ödenecek tutara eklenecektir.
Yukarıda ele alındığı üzere SPKn’nun hâlâ çerçeve kanun olması
niteliğinin devamından olarak, SPKr’nun yetkilerinin belirlendiği
22’nci madde, bu değişiklikle de genişletilmiş ve bent sayısı 16’dan
22’ye çıkarılmıştır. Bu madde kapsamında Kurula tanınan yeni yetki ve görevler ise;
• Sermaye piyasası kurumlarının mali yapılarının güçlülüğünün
sağlanması amacıyla, bu kurumlara yönelik mali bünye ve kaynakların kullanımı ve standart rasyoları belirleme,
• Sermaye piyasasındaki bağımsız denetimi düzenleme,
• Her türlü iletişim aracıyla yapılan duyuru ve reklamları izlemek
ve yanıltıcı oldukları kanısına ulaştığında da yasaklamak ve ilgili mercilere bildirmek122,
• Değerleme yapılması ve yapacak olan kurumlara ilişkin düzenlemeler yapılması ile
• Yatırım danışmanlığı dışında yatırım tavsiyelerinde bulunacaklara ilişkin ilke ve esasları belirleme bunlardan öne çıkanlardır.
Sermaye piyasalarında yaşanan olayların tecrübesiyle birlikte Kurulun denetim etkinliğini artırmaya yönelik olarak belge bilgi isteme, eline geçen belge ve raporları kullanma, mahkeme kararıyla
arama yapılması ve gerekli görülen evraklara (bilgisayar kayıtları
da dâhil) el konulması yetkisi Kurul uzmanlarına tanınmıştır. Tabii
ki bu durumda sır saklama yükümlüğü sadece üyelere değil uzmanlara da genişletilmiştir.
Piyasaların gelişimi üzerine Kurulun organizasyonunda değişikliklere gidilmiş ve 30 Ekim 2009 tarihli ve2009/15634 sayılı Bakanlar
Kurulu kararıyla üç daire daha kurulmuştur:
2003 yılında İmar Bankasının yetkisiz hazine bonosu ve devlet tahvili işlemleri yapması
nedeniyle (bankanın verdiği ilanların Kurul tarafından izlenememesi) ortaya çıkan
sorunlarda, BBDK ile SPKr arasında bu konuda ciddi bir tartışma yaşanmıştı.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 181
180 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
a) Kurumsal İletişim Dairesi Başkanlığı
b) Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı
c) Piyasa Gözetim ve Denetim Dairesi Başkanlığı
Temmuz 2010 sonu itibariyle işlem yasaklılarının sayısı 153’e
ulaşmıştır. Ancak bazı yasaklıların farklı isimlerde yine işlemlerine
devam etmeleri, Kurulu yeni tedbirler almaya yönlendirmiş ve bu
kişilerin işlem yasağı 1 Ekim 2010 itibariyle kaldırılmıştır. İşlem
yasakları geçici ve sürekli olarak iki başlık altında tanımlanmıştır.
Kurul organizasyonuna ve yeni görevlendirmelere hız kazandırmak amacıyla, 2006 yılında Personel Yönetmeliği’nde de köklü değişikliğe gidilmiştir. Değişikliğin ana hareket noktasını, daire başkan yardımcıları ve üstü için
görevlendirmede uygulanan yöntem olan “üçlü kararname” mekanizmasına,
14/11/2006 tarih ve 2006/11240 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla son verilmesi
oluşturmuştur. Artık Kurul başkan yardımcılığı, daire başkanlığı, daire başkan
yardımcılığı ile meslek memurluğuna atamalar, Başkan’ın önerisi üzerine Kurulun karar organı tarafından yapılabilecektir. Düzenleme ile personele ve Kurulun yapılanmasına ilişkin olarak Başkan’a ve Kurula geniş yetkiler verilmiştir.
Geçici işlem yasakları;
• İlk defa işlem yasağına konu fiili işleyenlere 2 yıl olan işlem yasağı tedbiri 6 aya indirilmiştir.
• İşlem yasağına konu fiilin, ikinci defa işlenmesi durumunda bu
süre 2 yıl olarak uygulanabilecektir.
• 6 ay ve 2 yıllık işlem yasağı tedbirleri “geçici işlem yasağı” olarak
tanımlanmaktadır.
• Üçüncü defa işlem yasağına konu olan fiilin işlenmesi durumunda ise “sürekli işlem yasağı” olarak tanımlanan 5 yıllık tedbir uygulanabilecektir.
3.3.1.5. Yaptırımlara Yönelik Olarak
1999 değişiklikleri, Kanun’a uymayanları veya ihlal edenlere daha kapsamlı ve ağır cezalar öngörmüştür. Üstelik yeni cezai hükümler getirmiştir.
i.
ii.
Aracı kurumların ortaklık yapısındaki değişiklikler daha sıkı olarak
Kurul iznine bağlanmış ve bazı ortakların (%10’dan fazla paya sahip),
görevden ayrılmış veya halen görevde bulunan yönetim kurulu başkan ve üyelerinin ve imzaya yetkili yöneticileri ile yatırım fonu yöneticilerinin şahsi iflaslarının Kurulca istenmesi imkânı netleştirilmiştir.
İçeriden öğrenenlerin ticareti, piyasa manipülasyonu, bilgi manipülasyonu ve izinsiz halka arzlarda bulunanlar ve izinsiz sermaye
piyasası faaliyetinde bulunanlar ile ipotek teminatlı menkul kıymetler ve varlık teminatlı menkul kıymetler işlemlerinde yer alan
teminat sorumlularına, konut finansmanı fonu ile varlık finansmanı fonu fon kurullarına, sermaye piyasası faaliyetleri sebebiyle veya
emanetçi sıfatıyla veya idare etmek veya teminat olarak veya her ne
nam altında olursa olsun kendilerine bırakılmış kıymet ve varlıkları kendisi veya başkası menfaatine satan, kullanan, gizleyen yahut
inkâr eden veya bu fiillerini gizlemek amacıyla bilgisayar kayıtları
dâhil kayıtları değiştiren veya tahrif eden gerçek kişilerle tüzel kişilerin yöneticileri, örtülü kazanç aktarımı yolları ile ortakların mal
varlığını azaltan kişiler ile karşılıksız repo yapan gerçek kişiler ve
tüzel kişilerin yöneticileri bu suçlardan dolayı 2 yıldan 5 yıla kadar
hapis ve 10-25 milyar TL arası ağır para cezaları ile cezalandırılmaları öngörülürken, bu kişilerin borsalar ve diğer teşkilatlanmış
piyasalarda geçici ve sürekli işlem yapmalarının (işlem yasaklıları)
önlenmesi amacıyla tedbirler almaya Kurul görevlendirilmiştir.
iii.
Sermaye piyasasında çalışacak personelin mesleki yeterliğinin
artırılması ve sicilinin tutulmasını temin etmek amacıyla ilke ve
esasların belirlenmesini Kurula bırakmıştır.
3.3.2. Bireysel Emeklilik Sistemi
Uzun yıllardır tartışılan ve uygulanması için gayret sarf edilen bireysel
emeklilik123 fonları konusu, 2001 yılında çıkarılan “Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu” ile hayata geçirilmiştir. Sistem, sosyal
güvenliğe destek bir yapılanmanın oluşturulması ve sisteme katılanların
ödeyecekleri primlerin piyasa koşulları çerçevesinde SPK denetimine tabi
bireysel emeklilik yatırım fonlarında değerlendirilerek tasarruf ve sermaye birikimi sağlanması esasına dayanmaktadır. Bireysel emekliliğin sosyal
güvenlikten en önemli farkı ise üyelerinin sistemden çıkarken alacakları
tutarların ödedikleri primler ile bu primlerin işletilmesinin bir fonksiyonu olmasıdır.
Sistemin işlemesi amacıyla “ödenen primlerin %25”inin gelir vergisinden
düşülmesi yoluyla teşvik edilmiştir. Böylece bireysel emeklilik yaptıranlar
(sistemde sonuna kadar kaldıklarında), gerçekte 75 TL yatırıp 100TL’lik fon
yatırmış gibi değerlendirilmekte ve yatırdıkları fondan %33 kazanmaktadırlar. Ancak söz konusu 25 TL (%25) vergiden düşüldüğü için göze gelmemekte, harcanabilir gelirin bir unsuru olarak harcanabilmektedir. Bireysel Emek123
Bireysel emeklilik fonları konusunda Soydemir S ve O. Altun 1991, Buzlupınar E 1995, Derelioğlu D.
1999 ve Aygün Y.S. 2007’e bakılabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 183
182 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
lilik Sisteminde beklenen fonlar önceleri biraz yavaş olsa da sonra hızlanarak
çok ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Bireysel Emeklilik Sisteminin tasarrufları artırmanın bir yolu olarak değerlendirilerek Bireysel Emeklilik Kanunu, özellikle devlet katkısı anlamında
1 Ocak 2013’den itibaren geçerli olacak şekilde 29 Haziran 2012 tarihinde
değiştirilmiştir. Yeni Kanun’a göre katkı payı yöntemi değiştirilmiş ve değişikliğin tasarruf oranı düşüklüğüne bir çare olacağı ileri sürülmüştür124.
3.3.3. Konut Finansmanı ve Menkul Kıymetleştirme
Dönemin bir başka yasal değişikliği ise kamuoyunda “mortgage kanunu”
olarak bilinen Kanun ve onun devamındaki gelişmelerdir. Köyden kente göç
ile nüfus artışının getirdiği önemli sorunlardan birisinin konut üretimi olduğu genel kabul gören tespitlerdendir. Ancak konut ihtiyacının çözümlenmesi zaman içinde gecekondu uygulaması ile ya kendi kendine bırakılmış ya da
kooperatif uygulaması ile belli bir düzen içinde çözümlenmeye çalışılmıştır.
Ancak kooperatif uygulamasının ucu açık olması, teknik ve hukuki kontrol
mekanizmasının zayıf olması ve kooperatif sayılarının ulaştığı devasa boyutlar, konut finansman sisteminin yeniden oluşturulmasını zorlamıştır. SPK’da
konut finansmanına yönelik çalışmalar, 1980’li yıllara kadar uzansa da ilk
yasal düzenleme 2007 yılında yapılabilmiştir.125
Yasal düzenleme kapsamında menkul kıymetleştirme araçları ve yöntemleri çeşitlendirilmiştir. Bunlardan ilki “asset/mortgage backed security” olarak adlandırılan ve ihraççının genel yükümlülüğü altında ihraç edilen İpotek
(İTMK) veya Varlık Teminatlı Menkul Kıymetler (VTMK)’dir. VTMK’ler,
1992’den beri uygulanan VDMK’lerin yeni şeklidir.
İkincisi ise yine Batı’da pass-through olarak adlandırılan, varlıkların
amacı sadece kendisine devredilmiş ipotek veya varlıklara dayalı ipoteğe/
varlığa dayalı menkul kıymet ihraç ederek kaynak yaratmak olan Konut
Finansman Fonu veya varlık finansman fonlarının (Batı’daki kullanımıyla
Special Purpose Entity/Vehicle) ihraç edecekleri ipoteğe veya varlığa dayalı menkul kıymetlerdir.
İTMK’ler ve İDMK’ler, konut kredilerinin finansmanı için çıkarılmış
olsalar da henüz kullanılmamışlardır. Konut finansmanı sistemi, 2007 yılında düzenlenmiş olmasına ve bu arada bankalar, konut kredileri 2013
itibarıyla 101,1 milyar TL’ye çıkmış olmasına rağmen İTMK ve İDMK
ihracına henüz ihtiyaç duymamışlardır. Bankaların menkul kıymetleştir124
Bireysel emeklilik sisteminin gelişimi ve işleyişi için çalışmamızın 5. bölümüne bakılabilir. 2013
sonrası uygulama sonuçları ise 11. bölümde ele alınmaktadır.
125
Bu çerçevede Yavaş A.1987, Şengül S.1987, Boysal H.1987, Sak G.1989c, Aydın Y.1990, Sonay H.1994
ve Teker B.1995’e bakılabilir. Ancak konut kredileri için ayrı bir yasal çerçeveye ihtiyaç bulunup
bulunmadığı ve mevcut varlığa dayalı menkul kıymet mekanizması içinde söz konusu sistemin
işleyip işleyemeyeceği ayrı bir tartışmayı oluşturmaktadır.
meye ihtiyaç duymamalarının ardında banka bonosu, tahvil ve yurt dışı
kaynaklara kolay erişim nedeniyle yeni kaynaklara ihtiyaç duymamalarının olduğu ileri sürülebilir.
Üçüncü menkul kıymetleştirme yolu ise Kurulun, Nisan 2010 tarihindeki kira sözleşmeleri ve kiralama şirketlerine yönelik yaptığı düzenlemeyle
açılmıştır. Böylece şirketler, sahip oldukları gayrimenkulleri, amacı sadece
kiralama olan kiralama şirketlerine devrederek ondan kiralayacaklar, kiralama şirketleri de alacağı kira gelirleri karşılığında kira sözleşmeleri satarak
işlemi finanse edecektir. Düzenlenen mekanizma ile bir yandan kira gelirlerinin menkul kıymetleştirmesi mümkün hale getirilirken bir yandan da
faizsiz tahvil (Sukuk) olarak adlandırılan yeni bir borçlanma aracının ihraç
edilmesine imkân tanınmıştır126.
VTMK’ler, 2011-2012 döneminde sadece iki banka (Şekerbank A.Ş. ve
Yapı Kredi Bankası A.Ş.) tarafından kullanılmıştır. 2011 yılında bir banka
(Şekerbank), toplam 421,6 milyon TL’lık VTMK’i halka arz etmeksizin ihraç
ederken 2012 yılında iki banka 699,6 milyon TL’lik halka arz edilmeksizin
satış yapılmıştır. 2013 yılında ise Denizbank A.Ş., Şekerbank A.Ş. ve Çağdaş
Faktoring A.Ş. tarafından toplam 1029,8 milyon TL’lik VTMK, halka arz
edilmeksizin ihraç edilmiştir.
Aynı çerçevede üçüncü menkul kıymetleştirme olarak düzenlenen Kira
Sözleşmeleri (Sukuk) de 2011 yılında bir şirket tarafından (KT –Kuveyt TürkSukuk Varlık Kiralama Şirketi A.Ş.) tarafından kullanılmış ve 641,1 milyon
TL’lık ihraç da halka arz edilmeksizin yapılmıştır. 2012 yılında hiçbir şirket Sukuk çıkarmamıştır. 2013’de ise 3 şirket (Asya Varlık Kiralama A.Ş., TF Varlık
Kiralama A.Ş. ve KT Kira Sertifikaları A.Ş.) halka arz ederek 425 milyon TL’lık,
5 şirket (TF Varlık Kiralama A.Ş., Aktif Bank Varlık Kiralama A.Ş., Kabtek Varlık Kiralama A.Ş. ve Aktif Bank Sukuk Kiralama A.Ş.) tarafından da toplam
2484,1 milyon TL’lık kira sertifikası halka arz edilmeksizin ihraç edilmiştir.
3.3.4. Diğer Gelişmeler
1999 ve 2001 yıllarında yaşanan krizleri atlatabilme sürecinde Bankalar Kanunu’nun çıkarılarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
oluşturulmuştur. Kriz nedeniyle ödeme güçlüğü içine düşen bankaların mali
sistemi korumak amacıyla TMSF (Bankalar Kanunu’yla kurulan Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu)’ye devredilmesi, TMSF’ye devir edilmeyen kamu
bankalarının da faaliyetlerine devam edebilmeleri için kendilerine hazine
bonosu ve devlet tahvili verilmiştir. Bankacılık sistemini yeniden yapılandırmanın maliyeti toplam 47,2 milyar doları bulmuştur. Bu rakamın 21,9
milyar doları (19,2 milyar doları görev zararı) kamu bankalarına yönlendi126
Menkul kıymetleştirmedeki yeni araçlar çalışmamızın 4. bölümünde etraflı olarak ele alınmıştır
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 185
184 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rilmiştir (BDDK 2003). Söz konusu dönemde aracı kurumlardan herhangi
birisi ödeme güçlüğü içine düşmemiştir. Süreç (1999-2001) içinde 15 banka,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kontrolüne alınmıştır. Zaman içinde bunlardan bazıları birleştirilerek veya tek tek satılmıştır.127 Bu dönemde bazı el
değiştirmeler haricinde aracı kurumlardan hiçbiri yükümlülüklerini yerine
getirememe durumuyla karşılaşmamıştır. Ancak piyasalara ve bankacılığa
karşı ciddi güven sarsılması yaşanmıştır.
Belki de tam bu noktada söylenmesi gereken, ekonomideki karar vericilerin tercihlerinin birbirinden farklılaşmasından kaynaklanan sorunlar ve kriz
nedeniyle daha ihtiyatlı bir çizgiye kayması nedeniyle tüm piyasa katılımcıları
ile ekonomik birimlerin uygulanan ekonomik politikaların ardında durmuş olduklarıdır (Ersel 2012). Bu nedenle de program uzun yıllar uygulanabilmiştir.
3.3.5. Piyasalar
3.3.5.1. Birinci El Piyasalar
1999 sonrası dönemde yaşanan deprem ve ekonomik krizler menkul kıymet ihraçlarını da etkilemiş ve kamu kıymetlerinin hem GSYH’ya oranının
hem de birinci el piyasalardaki ağırlığının çok yükseklere tırmanmasına neden olmuştur (Tablo:3.2.b ve 3.3). Ancak 2001 sonrasında kamu bütçesinin
disipline kavuşturulmasının ardından kamu kıymetlerinin GSYH’ya oranı
giderek düşmüştür. Kamu menkul kıymetlerinin düşme trendi 2008’den itibaren az da olsa yükselişe dönmüştür.
2000 ve 2009 yıllarında özel kesim menkul kıymet ihraçlarında görülen artışların nedeni ise Menkul Kıymetler Yatırım Fonu Katılma Belgeleri
(MKYF-KB) ile Emeklilik Yatırım Fonları Katılma Belgeleri (EYF-KB) ihracından kaynaklanmıştır. (Tablo:3, 2.b ve 3.3. 2010-2012 yıllarında banka bonosu önem kazanmıştır.).
2010 ve sonrasında iki nokta dikkat çekicidir: Bunlardan birincisi, özel
kesim borçlanma araçlarının (banka bonosu hariç) giderek artan önemidir.
Şirketler kesimi bu süreci sanki yeniden keşfetmiş gibidirler. İkinci nokta ise
bireysel emeklilik yatırım fonlarının katılma belgesi ihraçlarındaki patlamadır. EYF katılma belgesi ihraçları GSYH’nın %22,3’üne kadar yükselmiştir.
Şirketlerin halka açılarak hisse senedi arzlarında ise son derece istikrarsız
bir dönem geçirilmiştir. Bazı yıllarda 35 şirket halka açılırken bazı yıllarda
(2001 ve 2009 yıllarında) halka açılan şirket sayısı 1’i geçmemiştir. 2001 ve
2009 yıllarının ayırt edici özellikleri, birincisinde Türkiye’nin kriz içinde olması ve ikincisinde de dünyada yaşanan ekonomik krizin Türkiye’yi de vur127
TMSF 2003’e göre TMSF’ye devredilen banka sayısı (1994’ten gelen TYT Bank, Marmarabank ve
İmpexbank ile) 25 adedi bulmuştur. Bu rakama en son İmarbank katılmıştır. 2001 yılında bir kamu
bankası olan Emlak Bankasının bankacılık lisansı iptal edilmiş ve Ziraat Bankasına devredilmiştir.
masıdır. Nitekim GSYH (1998 fiyatlarıyla) 2001’de %5,7 ve 2009 yılında %4,8
daralmıştır. Doğal olarak bu daralmalar şirketleri halka açılma konusunda
daha temkinli davranmaya yönlendirmiştir.
TABLO: 3.4- HALKA AÇILMALAR (Milyon TL)
Yıllar
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
Toplam
Kaynak: SPK, aylık bültenleri
Sayı/Adet
35
23
13
16
25
29
27
29
20
10
35
1
4
2
12
9
15
9
2
1
22
27
26
18
410
Halka Arz
2,6
1,5
0,6
1,8
7,7
10,7
14,7
63,6
94,3
46,5
1.720,6
0,4
76,6
18,4
713,9
2.362,1
1.239,7
4.364,1
2.372,5
10,2
3.109,6
1.329,3
618,7
1.314,1
19.494,2
Ortalama Halka Arz
0,1
0,1
0,0
0,1
0,3
0,4
0,5
2,2
4,7
4,7
49,2
0,4
19,2
9,2
59,5
262,5
82,6
484,9
1.186,3
10,2
141,3
49,2
23,8
73,0
47,5
1999-2013 döneminde farklı oranlarda olmak üzere toplam 193 şirket halka açılmış ve toplam 19,3 milyar TL tutarında kaynak yaratmışlardır. Ancak
bu rakamlarda ,2007 ve 2008 yıllarında sayı olarak halka açılan şirket sayısı az
olsa da halka açılma rakamlarının ortalamadan çok sapmasıdır. Bunun temelinde ise 2007 yılında Türkiye Halk Bankası A.Ş. (2.498,0 milyon TL) ile TAV
Havalimanları Holding A.Ş.’nin (495,7 milyon TL) ve 2008 yılında da Türk
Telekomünikasyon A.Ş.’nin (2.415,0 milyon TL) halka açılmasıdır. Söz konusu
üç şirket dışlandığında, halka açılan şirketlerin halka arz miktarlarının 51 milyon TL ortalamasında olduğu ortaya çıkmaktadır. Son üç yılda halka açılarak
satılan hisse senetlerinin ortalama miktarı sırasıyla; 49,3, 23,8 ve 47,5 milyon
TL olmuştur. Son üç yıldaki ortalamalarda ise küçük şirketlerin “gelişmekte
olan işletmeler piyasasında” halka açılmaları etken olmuştur.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 187
186 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bu dönemde piyasaların “boğa”128 eğiliminde olması, gelecek hakkındaki
beklentilerin iyimserliği, halka açılmaları destekleyen bir ortam oluşturmuştur. Özellikle İMKB hisse senetleri işlem hacminin giderek artması, bunun
yanında yabancıların giderek daha çok hisse senedi alımı yapmaları (Tablo:5.2) ve nihayetinde tasarruf sahiplerinin hisse senetlerine yatırım yapılabileceğine yönelik beklentileri, şirketlerin hisse senetlerini halka satarak
halka açılabileceklerini düşünmelerine yol açmıştır. Halka açılmalar, halka
kapalı şirketlerin hisselerinin halka arzı ve girişimcinin üstlendiği riskleri
nakde çevirmesi olarak da değerlendirilebilir.
Özel kesim firmalarının, borçlanma aracı ihracı yoluyla finansman temin
etmeleri, ilk yıllar haricinde son yıllara kadar yaygın olarak kullanılmamış ve
tutar olarak da önemli bir boyuta ulaşmamıştır. 1999-2013 tarihleri arasında
toplam 195 şirket129 tahvil (2013 sonrasında borçlanma aracı) ihraç ederek
(Bunun sadece 51’si halka arz edilerek, diğerleri de halka arz edilmeden satılmıştır.) toplam 138,4 milyar TL’lik fon temin etmişlerdir. Aynı dönemde hisse senedi ihracı yoluyla 86,4 milyar TL’lik fon toplanırken finansman
bonosu ve banka bonosu ihraçları yoluyla temin edilen kaynakların tutarı
sırasıyla 2,4 ve 77,2 milyar TL’ye ulaşmıştır. 1985 yılında düzenlenmiş olmasına rağmen banka bonoları 2010 ve sonrasının bankaların finansmanında
kullandıkları yeni bir araç olarak gündeme gelmiştir.
2012 ve 2013 yılları özel kesim borçlanma araçları ihracında bankalar ve daha
sonra da diğer finansal şirketler ana payı oluşturmuştur. Özellikle 2013 yılında
toplam borçlanma araçları ihracının %57,7’si halka arz edilmeksizin yapılırken
ihraçların %86’sını ise bankalar gerçekleştirmiştir. Geri kalan %14’ün içinde ise
finansal olmayan şirketlerin payı ise bir hayli düşük olmuştur. Bankaları tahvil
ve banka bonosu ihracı yoluyla yönlendiren etmenlerin arasında (Birdişli 2012);
• Kaynakların vadesini uzatarak varlık/yükümlülük vade uyumunu
iyileştirmesi,
• Özel sektör borçlanma araçları üzerindeki %15 menkul kıymet
iradı gelir vergisi stopajının, kamu araçlarının oranı olan %10’a indirilmesi ve (Özel kesim araçlarının rekabet dezavantajı ortadan
kaldırılmıştır.) eşitlenmesi (2006),
• Damga vergisi ve finansal faaliyet harçlarının kaldırılması (2007),
• Yurt içinde ihraç edilen tahvillerden alınan banka ve sigorta muamele vergisinin %1’e indirilmesi,
• SPK düzenlemeleri kapsamında banka bonoları ihraç yetkisinin
kalkınma ve yatırım bankalarının yanında mevduat bankalarına da
tanınmış olması (2009) sayılabilir.
128
Borsalarda fiyatların yukarı çıktığı dönemler “boğa”, düştüğü dönemler ise “ayı” piyasalar olarak adlandırılmaktadır. Bu kavramların kullanılmasının nedeni, boğanın birisine vurduğu zaman boynuzlarıyla onu
aşağıdan yukarı doğru fırlatması ve ayının da karşısındakine pençesiyle yukarıdan aşağıya doğru vurmasıdır.
129
Bazı şirketler birden fazla ihraç yapmışlardır. Burada yıllar itibariyle şirket sayıları toplanmıştır.
Öte yandan faiz oranlarının giderek düşmesi, bankaları tahvil ve banka bonosu ihracı yoluyla finansmana gitmeye ve görece kısa vadeli olan bu
kaynaklarla daha uzun vadeli konut kredisi ve tüketici kredilerini finanse
etmeye yöneltmiştir. Ayrıca bankaların emeklilik ve diğer yatırım fonlarının
portföylerine bu araçları koyabilme imkânı, söz konusu araçları kolaylıkla
ihraç edebilme imkânı sağlamıştır. Böylece bankalar, banka bonoları ihracını hem maliyet hem de vade açısından avantajlı olarak değerlendirmiş ve
ihracı yoluna gitmeye başlamışlardır. İTMK hariç diğer borçlanma araçları
pek kullanılmamıştır.
Nitelikli yatırımcılara130 satış yapılmak üzere tahvil ihraç edildiğinde, ihraç halka arz edilmeksizin satış yapmak üzere Kurul kaydına alınmaktadır.
Bu durumda tahviller daha hızlı bir şekilde ihraç edilebilmekte; bir de raf
kayıt sistemi içinde ihraç edilmişse ihraççı bir kere kayda aldırdıktan sonra
bir yıl boyunca izahnamede küçük değişikliklerle limite kadar tahvil ihraç
edebilmektedir. Öte yandan yurt dışına ihraç edilen yabancı para bazlı ihraçlar da genellikle halka arz edilmeksizin (2011 yılında toplam 2.875,0 milyon dolar ve 100 milyon euro) yapılmaktadır.
Aynı dönemde (1999-2013), kamunun tahvil ve hazine bonosu ihracı
yoluyla sermaye piyasalarından temin ettiği kaynakların tutarı ise 1900,9
milyar TL’ye ulaşmıştır. Kamunun topladığı kaynaklar, özel kesimin (hisse senedi ve borçlanma aracı yoluyla) topladığı kaynakların tam 2,1 katına
ulaşmıştır131. Üstelik özel kesimin menkul kıymet ihraçları içinde yatırım
fonu katılma belgelerinin de bulunduğu ve bu belgeler karşılığı toplanan tutarların kamu menkul kıymeti alımında da kullanıldığı düşünülürse, kamunun ağırlığı daha da önem kazanacaktır.
3.3.5.2. İzinsiz Halka Arzlar132
Türk sermaye piyasası tarihinde önümüzdeki yıllarda çok daha etraflı olarak
ele alınıp tartışılacak olaylardan birisi, özellikle 1990’ların ikinci yarısında çok
yaygınlaşan ve yasal olarak “izinsiz halka arzlar” olarak tanımlanan gelişmelerdir. Söz konusu süreçte bir kısım girişimci tarafından yurt dışında (daha çok Almanya) yaşayan ve geldiği bölgeye veya şehre karşı kendini sorumlu hisseden
130
Yerli ve yabancı yatırım fonları, emeklilik fonları, yatırım ortaklıkları, aracı kurumlar, bankalar, sigorta
şirketleri, portföy yönetim şirketleri, ipotek finansmanı kuruluşları, emekli ve yardım sandıkları, vakıflar,
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun geçici 20’nci maddesi uyarınca kurulmuş olan sandıklar, kamuya
yararlı dernekler ile nitelikleri itibariyle bu kurumlara benzer olduğu Kurulca belirlenecek diğer yatırımcılar
ve sermaye piyasası araçlarının ihraç tarihi itibariyle en az 1 milyon TL tutarında Türk ve/veya yabancı para
veya sermaye piyasası aracına sahip olan gerçek ve tüzel kişileri tanımlamaktadır.
131
1999-2011 itibarıyla bu oran 5,6 kattır. Ancak son yıllardaki özel kesim borçlanma araçlarındaki ve
bireysel emeklilik fonlarındaki artışlar farkın azalmasına yol açmıştır.
132
Bu bölümün hazırlanmasında TBMM’nin (10/16,262) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu’nun,
TBMM Başkanlığına 08/12/2005 tarihinde sunduğu rapordan yararlanılmıştır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 189
188 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ve bu arada da birikimlerini değerlendirmek isteyen ve özellikle faizden kaçınan vatandaşlar ile bazı hallerde işsizlik sigortasından yararlanabilmek amacıyla tasarruflarını finansal sistem dışında tutan tasarruf sahipleri hedeflenmiştir.
“tahsilat makbuzu”, “hisse senedi devir makbuzu”, “hisse senedi ortaklık belgesi” veya “kâra iştirak makbuzu” gibi hukukiliği olmayan kıymetler, bahsi geçen
tasarruf sahiplerine pazarlanmıştır. Önceleri mark bazında %20133 daha sonra
da artan rekabet karşılığında %50lere kadar yükselen kâr payı garantisi (bazen
sözlü olarak) verilerek pazarlanan kıymetler (belge veya belge niteliği çok tartışmalı elle yazılmış birer kâğıt) karşılığı yaklaşık 400 bin kişiden 5 milyar dolar
civarında para toplandığı tahmin edilmektedir. Söz konusu kıymetlerin pazarlanmasında ise daha çok tasarruf sahibinin dinî ve millî duyguları hedef alınmış
ve kimi zaman da çocuklarına iş verileceği ifade edilmiştir.
İşlemin izinsiz halka arz kapsamında para toplanması olması, izinsiz
halka arzlarda Sermaye Piyasası Kanunu’nun 47/A çerçevesinde hem hapis
hem de parasal cezalarının olması, olayın genişlemesine yol açmıştır.
Fonlar yurt içinden de toplanmasına rağmen esas olarak yurt dışında vatandaşlarımızın sosyal olarak bulunduğu cami, dernek ve düğün gibi ortamlarda fon isteyen şirketlerin mahalli temsilcileri tarafından toplanmıştır. Toplanan paralar bölge temsilcisine ve daha sonra da ülke temsilcileri kanalıyla
Türkiye’ye banka veya özel finans kurumu gibi finansal kuruluşlar kanalı dışında fiziksel olarak kuryelerle getirilmiştir. Getirilen paralar, şirket kayıtlarına
parayı veren vatandaşın (tasarruf sahibi) adı yerine toplu halde kurucu ortaklardan birisinin (veya temsilcinin) adıyla kayda geçirilmiştir. Bu durumda sahipliklerin kanıtlanmasını imkânsız hale gelmiştir. Dolayısıyla bütün uğraşlara
rağmen bahsedilen şirketlerin ortak sayıları belirlenememiştir.
Toplanan fonların yasal finansal kuruluşlar aracılığıyla değil de kuryeler
karşılığı getirilmesi ise paranın takibini hem imkânsızlaştırmış hem de ödenen
komisyonlar ve ücretler dolayısıyla fonların nihai kullanıcı olan şirkete maliyetlerinin çok yüksek değerlere ulaşmasını getirmiştir134. Söz konusu yüksek
maliyetlerin (Alman markı bazında %50-60’lara yükselen faiz ve getirilerin)
normal iktisadi koşullar içinde ödenmesi mümkün olmayınca da anaparanın
sabit bir oranı olarak taahhüt edilen kâr payı vs. ödemelerinin sisteme yeni
gelen fon akımlarından yapılmasını (ponzi finansman) getirmiştir.
Resen Kurul kaydına alınmak isteyen şirketler, yasal muhasebe kayıtlarını
sunamamışlar ve hatta ortak listeleri ile toplanan paraların miktarını bile
verememişlerdir. Süreç içinde devreye sokulan bağımsız denetim firmaları
ise görüş oluşturmaktan kaçınmışlardır. Ancak sorunlarını çözümleyen şirketler ise Kurul kaydına alınmışlardır.
133
Daha yatırım aşamasında olan bir şirketin kâr payı taahhüt etmesi ise ayrıca tartışılması gereken bir
noktayı oluşturmakta, bir yandan da adı konmamış faizi çağrıştırmaktadır.
134
Almanya’da borçlanılan 100 Alman markının sadece 50-60 mark kadarı, katılımcının ortak olduğunu
sandığı şirketin kullanımına sunulabildiği düşünülmektedir.
Sürecin bir başka cephesinde ise satış pazarlama yöntemi olarak satılan
belgelerin likidite edilmesi süreci yer almaktadır. Bir şekilde geri alım şeklinde taahhüt edilmesi (ki bu mekanizmanın geri satmak isteyenlerle yeni
belge almak isteyenleri karşılaştırmaları –fiyatı bir sepet veya şirket yönetim
kurulunun belirlediği bir değerden) veya aynı gruba bağlı başka bir şirket
tarafından satın alınması şeklinde düzenlenmiştir. Bu mekanizma Kanun
çerçevesinde “izinsiz aracılık” kapsamında değerlendirilmiştir.
1990’ların sonuna gelindiğinde giderek daha küçük girişimciler de sistemden yararlanmak istemiş ve nihayetinde sistem çökmüştür135. Her ne kadar
birkaç firma ayakta kalabilmişse de sistem esas olarak çökmüş ve bu yapılanmaya güvenenler büyük zararlarla yüz yüze gelmişlerdir. Vatandaşların sürece
ve aracılara olan güvenleri, kendilerini koruyacak (çeşitli resmî uyarılara rağmen) mekanizmalara başvurmamaları, zararın büyümesine yol açmıştır.
3.3.5.3. İkinci El Piyasalar
3.3.5.3.1. İMKB Piyasaları
İkinci el piyasaların oluşumu ve gelişimi, özel kesim firmalarının finansmanı kadar kamunun finansmanını da belirlemiş ve hatta kolaylaştırmıştır.
Nitekim ikinci el menkul kıymetler piyasalarının GSYİH içindeki payının
gelişimi de söz konusu süreci işaret etmektedir. Menkul kıymetlerin ikinci
el piyasalardaki işlem hacmi , 1999 yılında GSYH’nın 13 katına kadar çıkmıştır (Tablo:8.1). Ancak bu oranın çok büyük kısmının %76,4’ü gerek borsa
gerekse borsa dışı piyasalardaki repo/ters repo işlemlerinden oluşmaktadır.
Kriz öncesinde ulaşılan bu düzey, 2002 ve sonrasındaki istikrarla birlikte
GSYH’nın 4-5 katı düzeyine inmiştir. İkinci el piyasalardaki gelişmeler konusunda öne çıkan ikinci nokta ise hisse senetleri işlemlerinin üst düzeye
çıktığı 1989 yılından sonra 1990’lı yıllar boyunca kaybettiği önemi, 1999 yılı
sonrasında yavaş yavaş kazanmaya başlamasıdır. 2008 ve 2012 yıllarındaki sert düşüşlere karşın hisse senedi işlem hacmi 2013 yılında GSYH’nın
%53,3’üne ulaşmış ancak bu düzey 2000 yılının bir hayli altında kalmıştır.
Bahsedilmesi gereken üçüncü nokta da hisse senetleri işlem hacmine ilişkin gözlenen sürecin, repo/ters repo hacminde de gözlenmesidir. 1990’lı yıllar boyunca ikinci el piyasaların neredeyse %85’ini repo oluştururken, 2001
krizi sonrasında söz konusu oran %74,8’e inmiştir. 2011 sonunda ise daha da
azalarak %55,9’a inmiştir. Ancak repo/ters repo işlem hacmi, 2013 itibarıyla
135
1970’li yıllarda çok popüler olan çok ortaklı işçi şirketleri de yurt dışındaki vatandaşlardan hisse senedi
karşılığı toplanan paralarla oluşturulmuştur. O dönemde işlemlerde tasarruf sahiplerine yasal hisse
senetleri verilmesi ve kâr garantisi verilmemesi nedeniyle “izinsiz halka arzlara” benzememiştir. Ancak
kurulan şirketlerin pek çoğu yer seçiminden başlayarak çeşitli yönetim sorunları nedeniyle yaşayamamış,
DESİYAB (Devlet Sınai İşçi Yatırım Bankası) onlara yardımcı olmak amacıyla kurulmuşsa da bu tecrübe de
tasarruf sahiplerinin güvenini zedeleyen uygulamaların başında yer almıştır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 191
190 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
toplam işlem hacminin %79’unu, tahvil piyasası işlem hacminin de %87’sini
oluşturuyor olması önemli bir noktadır (Tablo:8.1).
Dördüncü nokta ise kriz ve ekonomik belirsizliklerin arttığı dönemlerde yatırımcıların görece repo/ters repo piyasasına ağırlık vermesidir. Nihayetinde vurgulanması gereken son nokta da İMKB’de tahvil piyasasının faaliyete geçmesinin
ardından tahvil işlemlerin borsa dışı piyasalardan İMKB’ye doğru kaymasıdır.
Hisse senedi piyasalarında işlem hacmi ve endekslerin artmasına rağmen
yatırımcı sayısının (bakiyeli hesap sahibi sayısı) artmaması, aksine 2001’den
2003’e kadar sürekli düşmesi, sonra artış eğilimine girmesine rağmen hâlâ
2001 düzeyine çıkamamış olması ise yatırımcıların piyasaya olan güveninin
zayıflığı konusunda ipuçları vermektedir (Tablo:5.1).
İşlem hacminin artışında yerli yatırımcılar değil aksine yabancı yatırımcılar etkin olmuştur. Yabancılar hem sayı olarak hem de alım satım olarak
piyasaya katkıda bulunmuşlardır. Yabancı hisse senedi yatırımcılarının sayısı 2006’dan beri sürekli artmıştır. Yabancıların işlem hacmindeki ağırlığı
2008 ve 2009 yıllarında devam eden krizin etkisiyle azalsa da esasta artan
bir çizgiyi izlemiş ve bu nedenle de saklamada yabancıların payı %78’e kadar çıkmıştır. Ancak 2010 ve sonrasında yerli yatırımcıların hem sayısında
hem de saklama oranlarında artış gözlenmiştir (Tablo:5.2). Ancak 2012 yılında artan yabancı sayısı ve işlemine rağmen yerli yatırımcı sayısının ve
işleminin azalması, işlem hacminin yükselmesini getirememiştir. Yabancı
yatırımcıların sayı olarak artışı, yerli yatırımcılardaki azalışı karşılamamış
fakat yabancıların işlemlerinde önemli bir artış gözlenmiştir. Yurt dışında
fonların gidecek fazla bir seçeneğinin olmaması, bu süreci destekler görünmektedir. 2000-2011 döneminde hisse senedi piyasasında yabancılar net
satıcı (0,6 milyar dolar) olurken 2012 yılında 5,3 milyar dolarlık net alıcı
olmuşlardır. 2013 yılında ise yabancılar az miktarla da olsa net satıcı durumuna geçmişlerdir. İMKB=100 Endeksi’nin, 2011 yılındaki 51.266,6’lık düzeyinden 2012 yılı sonundaki 78.208,4’lük düzeye çıkışının ve 2013 yılındaki 67.801’e düşüşünün ardında yabancıların işlemlerinin yattığını söylemek
çok yanıltıcı olmayacaktır.
İkinci el piyasaların öne çıkan gelişmeleri açısından vurgulanması gereken bir başka nokta da tahvil piyasalarındaki gelişmelerdir (Tablo:8.1).
GSYH’nın yüzdesi olarak tahvil piyasasının önemi 1999’a kadar artmışken
daha sonraki yıllarda düşme eğiliminde olmuş ve 2003 yılında 4,2 kata kadar
inmiştir. 2003 sonrası kısmen yükselse de (2006’da 5,2 kat) 2011 yılında 4,3
ile son yılların en düşüğüne gerilemiştir. Tahvil işlemlerinin 2012 yılındaki
(5,6 kat) hızlı yükselişinin ardındaki ana neden ise repo/ters repo piyasasının hacim olarak % 68,2 artmasıdır. Repo/ters repo piyasasının GSYH’nin
yüzdesi olarak büyüklüğü, 2002’den beri ortalama %3,5 iken 2012 yılında bu
oran %5’e çıkmıştır. Bu oran, repo piyasasının 2001 yılından beri ulaştığı en
yüksek değerdir. 2013 yılında ise 5,2 kata inmiştir.
İMKB hisse senedi piyasalarında, yatırımcıların sisteme olan güvenlerini
yakından etkileyen bir gelişme de 1999-2001 krizi sürecinde TMSF’ye devir
edilen bankalara (Bunlardan dördü; Toprakbank A.Ş., Yaşarbank A.Ş., Esbank A.Ş. ve Demirbank A.Ş., halka açık anonim şirket olmalarından dolayı
hisse senetleri borsada işlem görüyordu.) el konulması nedeniyle bankalara
ortak olan tasarruf sahiplerinin mal varlığını bir anda ortadan kaldırılmış
veya kullanılamaz hale getirilmiştir.
Bu bankalardan dolayı ve bankalara aktarılan kaynakların karşılığını almak amacıyla da bu bankaların ortak oldukları şirketlerin hisselerine el konulmuş, bazılarının lisansları iptal edilmiş ve bütün bunların sonucunda bu
şirketlerin ve bankaların işlem sıraları ya kapatılmış ya da geçici olarak durdurulmuştur. Bazı şirketlerin (Çukurova Elektrik A.Ş., Kepez Elektrik A.Ş.
ve Aktaş Elektrik A.Ş. gibi) lisanslarının iptali ile de borsada işlem sıraları
kapatılmış ve ortakların hisse senetleri üzerindeki mülkiyet hakları ortadan
kaldırılmıştır. Bu konuda haklarının mülkiyet haklarına tecavüz edildiğini
düşünen yatırımcılar, konuyu mahkemelere taşımıştır.
3.3.5.3.2. İstanbul Altın Borsası (İAB)
Dünya tarihi boyunca en güvenilir yatırım araçları arasında sayılan altının alınıp satıldığı vadeli işlemlerinin ve ödünç işlemlerinin yapıldığı İAB
işlem hacmi, dönem boyunca dalgalı bir seyir izlemiştir. İAB işlem hacmi en
parlak dönemini 2000’de yaşamıştır. Daha sonraki yıllarda ise ekonomik krizin etkisiyle 2001’de en düşük seviyesine inmiş, 2009 yılına kadar süren artış
eğilimi ise 2006 ve 2009 yıllarında azalmıştır. 2010 yılının ilk dokuz ayında
ise 91 ton gibi bir rakama ulaşmıştır. Ancak dünyada altın fiyatlarındaki artışında etkisiyle 2011’de 226,8 ve 2012 yılında da 309,4 tona çıkmıştır. 2013
yılı işlem altın hacmi ise 437,8 tona ulaşmıştır.
İAB’de işlem gören ikinci kıymetli maden olan gümüş de bu süreç için
önem kazanmış ve işlem miktarı 2008 yılında 384,2 tondan 2013 yılında
465,7 tona çıkmıştır.
3.3.5.3.3. Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası (VOB)
Vadeli işlem piyasalarının kurulması yönünde önemli bir etken de tarımsal
destekleme alımlarının hükûmet bütçesi üzerinde oluşturduğu yük olmuştur.
1988 yılında başlayan Vadeli İşlemler Borsası kurulması süreci, 2001 yılında Bakanlar Kurulu kararının yayımlanması ve şirketin (Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası A.Ş.) ticaret siciline tescil ettirilip tüzel kişilik kazanması ile tamamlanmıştır.
Mart 2005’te faaliyete geçen VOB’un işlem hacmi katlanarak artmıştır.
Gelişimde önceleri döviz işlemleri etkin olmuşken, kuruluşun ikinci yılından
itibaren hisse senedi endeksleri üzerinden yapılan vadeli işlemler VOB’un
ana işlem kalemini oluşturmuştur.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 193
192 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
3.3.5.3.4. Kaldıraçlı İşlemler (Forex)
TABLO: 3.6-VOB (VİOP) TEMEL GÖSTERGELER
YIL
2005
2006
2007
2008
2013
AÇIK
POZISYON
SAYISI
(Bin)(II)
Sözleşme
Türü
Sözleşme
Sayisi
(Bin) (I)
HA CİM
(Milyon
TL)
AÇIK
POZİSYON
SAYISI
(Bin)(II)
3,6
Endeks
65.400
310.941
141
0,2
9,2
Faiz
1
5
0
0,0
Döviz
13.913
22.633
47
0,3
Emtia
118
594
1
0,5
(II)/
(I)
(%)
Sözleşme
Türü
Sözleşme
Sayısı
(Bin) (I)
HA CİM
(Milyon
TL)
Endeks
165
659
6
Faiz
2
20
0
Döviz
1.604
2.240
134
8,4
Emtia
0
1
0
1,5
YIL
2009
(II)/
(I)
(%)
Toplam
1.771
2.919
140
7,9
Toplam
79.431
334.173
189
0,2
Endeks
2.194
10.608
28
1,3
Endeks
56.519
419.605
116
0,2
Faiz
3
26
0
0,0
Döviz
4.430
6.748
170
3,8
2010
Faiz
6
49.640
0
1,8
Döviz
7.280
11.155
63
0,9
Emtia
1
4
0
0,3
Emtia
148
872
2
1,6
Toplam
6.629
17.386
198
3,0
Toplam
63.952
481.272
182
0,3
Endeks
17.017
107.606
123
0,7
Endeks
54.627
402.063
150
0,3
Faiz
0
3
0
0,0
Faiz
0,3
3
0
0,0
Döviz
7.850
10.426
112
1,4
Döviz
18.899
34.453
109
0,6
Emtia
0
0
0
3,6
Emtia
148
875
2
1,6
Toplam
24.867
118.035
235
0,9
Toplam
73.674
437.393
261
0,4
Endeks
40.335
188.231
123
0,3
Endeks
48765,8
376105,2
2159,2
0,0
Faiz
0
3
0
0,0
Faiz
Döviz
14.110
19.629
86
0,6
10808,6
20332,9
1319
0,1
2011
2012
Döviz
Emtia
27
99
0
0,8
Emtia
2788,5
7118,8
142,3
0,1
Toplam
54.473
207.963
209
0,4
Toplam
62362,9
403556,9
3620,5
0,1
Endeks
40439,5
389038,8
211,3
0,1
Opsiyon
56,3
3,2
2,1
0,4
Döviz
10917,2
22727,2
201,0
1,8
Pay Vadeli
20,1
20,6
0,8
0,0
Emtia
1737,2
4749,2
6,3
0,0
Toplam
53172,4
416536,8
427,5
0,0
(*) Emtia kalemi enerji rakamlarını da içermektedir.
Kaynak: VOB, SPKr yıllık raporları ve aylık bültenleri
Bunlar dışında kalan emtia (pamuk, buğday ve altın) vadeli işlemleri artış
gösterse de beklentilerin altında kalmıştır (Tablo:3.6). Özellikle tarımsal pamuk ve buğday vadeli işlem sözleşmelerinin beklenen gelişmeyi gösterememesinin nedenleri arasında tarımsal mülkiyet yapısının çok parçalanmışlığı
sayılabilir (Soydemir S. 2000 ve Soydemir S. 2004).
Açık pozisyon sayısının sözleşme sayısına olan oranı ise giderek düşme
eğiliminde iken 2010 ve 2011’de bu eğilimin tersine bir görüntü sergilemesi,
henüz karşılaşmayan emirlerin bulunduğunu göstermektedir. 2010 sonrasında ise VOB işlem hacmi hem sözleşme sayısı olarak hem de hacim olarak
2010 yılının altında gerçekleşmiştir.
Döviz piyasası, diğer piyasalar gibi bir pazar yeridir. Diğerlerinden farkı sadece dövizlerin alınıp satıldığı yerler olmasıdır. Döviz fiyatlarının sadece dış
ticaret yapanları değil herkesi ilgilendiriyor olması, söz konusu piyasaları tüm
dünyanın ilgi alanı haline getirmiştir. Uluslararası ticaretin gelişmesi yanında
bu paraların tüm dünyada kabul görmesinin ve sahip oldukları istikrarın etkisiyle değer saklama aracı olarak kabul edilmesi nedeniyle çeşitli ekonomik
birimler açısından yatırım aracı olarak kullanılmasını getirmektedir.
Özellikle tüm dünyada kabul gören ve rezerv para olarak adlandırılan
ABD dolarının ve euro gibi uluslararası kabul gören bir paranın (paraların)
tüm dünyada birbiriyle alınıp satılması döviz piyasalarının uluslararalılaş-
Kutu:3.6 - Forex İşlemi
Söz konusu işlem küçük bir teminat ile büyük işlemler yapmak ve aradaki
farktan da kazanç sağlamak beklentisidir. İşlemin anlaşılabilmesi için aşağıdaki örnek geliştirilmiştir.
1 ABD doları = 1,80 TL olsun. Ali Bey, kendi 1.000,00 TL’si ile ancak 555,56
$ alabilecektir. Dolar, TL’ye karşın %5 değer kazandığında da (1,89TL) TL olarak varlığı 1.050,00 TL olacak ve toplamda 50.00 TL kazanmış olacaktır. Dolar,
aynı oranda değer kaybettiğinde de Ali Bey TL’ye döndüğünde 50,00 TL kaybetmiş olacaktır [(1.000,00-(1.71*555,56)]= 50.00TL.
Ali Bey işlemini 1/100 kaldıraçla Forex işlemi olarak yapması halinde
yani 1.000,00TL’si karşılığında 100.000,00TL’lik işlem yapacaktır. Bu durumda kendisine 55.555,56 $ (100.000,00/1.80) ödenmeyecek, yeni oluşacak
kur üzerinden kazancı ödenecektir. Yani dolar 1.89TL olmuşsa, pozisyonu
55.555,56*1.89=105.000,01 TL olacaktır. Ali Bey 1000TL teminatla 5.000,00 TL
kâr elde etmiş olacaktır. Tabii ki kaldıraçtan doğan faiz ayrıca hesaba katılmalıdır. Ancak doların TL karşısındaki değeri aynı oranda düşer ve 1.71 TL olursa,
Ali Bey kaldıraçlı dolar alım işleminden 5.000,00 TL zarar etmiş olacaktır.
Bu işlemin bir anlık fiyat hareketiyle değil de adım adım olduğunu düşünürsek, zarar 1000 TL’ye geldiğinde pozisyon kapatılacaktır. Kredi kartı ile işlem yapılıyorsa ve kartın da limiti müsait ise aradaki 5.000.00TL’lik zarar karttan çekilecektir. Bu durumda Ali Bey kazanç hikayelerinin peşinde koşarken,
fiyat hareketlerinin beklentilerinin tersine dönmesi halinde önemli kayıplarla
karşılaşabilecektir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 195
194 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
masını getirmiştir. Uluslararası döviz piyasasının başka araçlarda görülmeyen büyüklükte bir likiditeye sahip olması, sadece ticaret yapanların değil
bireylerin, devletlerin (hazine veya merkez bankaları), bankaların, kurumsal
yatırımcıların ve spekülatörlerin (yabancı paraların fiyat hareketlerinden kazanç elde etmek isteyenlerin) piyasaya katılımını getirmiştir.
Çeşitlilik, yaygınlık ve teknolojik gelişmeler, döviz piyasalarının bir
mekâna bağlı olmadan bilgisayarlar aracılığıyla yapılabilmesini getirmiştir.
24 saat boyunca çalışan döviz piyasalarında işlemler spot (cari fiyatlara göre
alım satım) veya vadeli ve geleceğe yönelik olarak yapılabilmektedir. Döviz
piyasalarının önemli özellikleri arasında kaldıraçlı işlemlerin yaygınlığının
olduğu söylenebilir. Likiditesinin yüksekliği, işlem kolaylıkları, kaldıraçlı işlemlerin düzenlemeler dışında yaygınlığını getirmiştir.
Türkiye’de de Forex olarak bilinen dövize, mala ve kıymetli madenlere dayalı
olarak yapılan kaldıraçlı işlemler, 2009 yılından itibaren giderek yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Düşük sermayelerle yüksek kaldıraçlı işlemler yapılması ve
anlatılan başarı (kazanç) hikayeleri olayın boyutlarını genişletmeye başlamıştır.
Döviz piyasalarının dalgalı yapısı, bu piyasalarda kâr ihtimali kadar zarar ihtimalini de beraberinde getirmektedir. İnsanların daha çok kazanca
odaklı olarak davranmaları (ve/veya sadece kazanç hikayelerinin anlatılıyor olması) tasarruf sahiplerinin kaybetmelerini getirebilecektir. 2011’de
çıkarılan 6111 sayılı Kanun ile kaldıraçlı alım satım işlemlerini düzenleme
yetkisi SPKr’na vermiştir. Burada amaç, Forex piyasasının işleyişinin düzene sokulması ve yatırımcı mağduriyetlerinin önüne geçilebilmesi için
önlemler alınması olmuştur.
Düzenleme ile Forex işlemlerinin SPKr tarafından yetkilendirilmiş aracı
şirketler tarafından, şeffaf bir ortamda ve güvenilir bir şekilde yapılmasının
sağlanması amaçlanmıştır.
Tebliğ ile kaldıraçlı işlemlere yönelik;
i.
ii.
iii.
Piyasa yapıcılığı,
İşlem aracılığı ve
Tanıtım aracılığı olmak üzere 3 aracılık faaliyeti tanımlanmıştır.
Her bir aracının asgari faaliyet ve sermaye koşulları ile müşterilerine karşı sahip oldukları hak ve yükümlülükler ayrıntılı bir biçimde belirlenmiştir.
Piyasa yapıcılığı (market maker) ve işlem aracılığı faaliyeti (white label) sadece aracı kurumlar tarafından, tanıtım aracılığı (IB) faaliyeti ise aracı kurum ve vadeli işlemler aracılık şirketleri tarafından gerçekleştirilebilecektir.
Tebliğ ile bu faaliyetlerin yurt dışındaki bir kuruluşun aracısı olarak yürütülmesi imkânı kaldırılmıştır. Bu faaliyeti yapmak isteyen aracı kurum
veya vadeli işlemler aracılık şirketleri, yurt içinde yerleşik bir aracı kurumun
temsilcisi veya aracısı olabilecektir. Teminatların Türkiye’de kalması, yurt
dışında yerleşik kurumun iflası durumunda teminatların korunmasına da
imkân sağlayacaktır.
3.3.6. Kamuyu Aydınlatma Platformu (KAP)
SPKr ve İMKB tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen Kamuyu Aydınlatma
Platformu (KAP) ile sermaye piyasalarında işlem gören halka açık şirketlerin
ve tüm aracı kurumların finansal tablolarının, özel durum açıklamalarının
ve diğer bildirimlerinin, elektronik imza teknolojisi kullanılarak güvenli bir
şekilde iletilmesini mümkün hale getirilmiştir.
Kamunun aydınlatılması ve dolayısıyla ortaklıklar hakkındaki bilgilerin
hızlı ve herkese eşit ulaştırılmasını getirmektedir. Ulaşılan teknolojik seviye
de ortaklıklara yatırımcının karar vermesine ve yöneticilerin faaliyetlerinin
gözetilmesinin sağlanması açısından yeni imkânlar yaratmıştır. İnternet,
uzaktan erişim ve elektronik imza imkânları bu gelişmelerin yolunu açmıştır. Oluşturulan KAP, tüm kesimlerin “İMKB şirketleri ile ilgili doğru, anlaşılır, tam bilgiye” internet üzerinden güvenilir bir şekilde eş anlı ve düşük
maliyetle erişebilmelerine imkân tanıyacak bir arşivdir.
Tüm bağımsız denetim şirketleri de ilgili finansal tabloları imzalamakla
sınırlı olmak koşuluyla KAP kapsamında yer almaktadır. KAP öncesi İMKB,
SPK, Takasbank ve Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) gibi kuruluşlarca, yatırımcıları bilgilendirme amacıyla İMKB günlük bülteni vasıtasıyla yapılan
tüm duyurular da artık KAP vasıtasıyla yapılacaktır.
Türkiye’nin ilk resmi elektronik imza projesi olan KAP, İMKB’de işlem
gören tüm şirketleri, borsa yatırım fonlarını, tüm aracı kurumları ve SPK listesine kayıtlı tüm bağımsız denetim şirketlerini içermektedir. Bu kapsamda
550’yi aşkın şirketi ve 2500’ü aşkın kullanıcıyı kapsamaktadır.
3.3.7. Kurumsal Yönetim (KY)
2000’li yıllara doğru küreselleşmenin hız kazanması136, dünya ticaret hacminin ve uluslararası fon akımlarının artması, söz konusu işlemlerde güven ortamının geliştirilmesine yönelik düzenlemelerin yapılmasını ve yerel
düzenlemelerin uluslararası düzenlemelerle uyumlulaştırılmasını gündeme getirmiştir (OECD 1996). Öte yandan da yatırımcıların hisse senetlerine olan yatırımlarının artması, şirketlerin yönetim sorunlarını gündemin
önüne taşımıştır. 1990’ların başından itibaren OECD’nin Mali Piyasalar
Komitesi’nde tartışılmaya başlanan ve kurumsal yönetim olarak tanımlanan
ilkelerin kabulü ve şirketler tarafından uygulanmasıyla, yasalarla sağlanamayan uyumun, şirketlerin kabul edecekleri ilkelerle sağlanması amaçlanmıştır.
136
Küreselleşme konusunda Mishkin 2009, Rodrik ve Subramanian 2009 ve Stiglitz 2002b’ye bakılabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 197
196 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Böylece uluslararası düzeyde şirketlerin uyacakları kuralların birbirine çok
yakın olması nedeniyle de yatırımcıların veya diğer menfaat sahiplerinin yabancılık çekmeleri engellenmek istenmiştir.
2007 eşik altı ipotek kredileri krizinin altında yatan etmenler arasında sayılanlardan ikisi, yöneticilere kredi hacmini artırmak üzere verilen “yanlış teşvikler ve komisyonlar” ile konut kredisi kullananların ödeme güçlüğü içine
düşebilecekleri konusunda kendileri ile kredi verenler arasındaki bilgi çarpıklığıdır (Bu konuda bankaların konut varsa krediden sorun olmaz yaklaşımları
da yabana atılmamalıdır.) (Bicksler 2008). Kurumsal yönetimin etkin bir şekilde
yapılması halinde krizin bu boyutta olamayabileceği de ileri sürülen görüşler
arasındadır. Benzeri şekilde 1997 Güneydoğu Asya krizi için de benzeri görüşler ileri sürülmüşse de farklı yönetim sistemlerinin olabileceği dolayısıyla tek
bir sistemin her derde deva olmayabileceği ifade edilmiştir (Sam 2007).
Kurumsal yönetim; şirketlerin yönetildiği, iş ve ilişkilerinin oluşturulduğu süreç ve yapılanmaların bir bütünüdür. Böylece şirketin çıkar/menfaat
sahibi olan herkesin çıkarlarını dikkate alacak, menfaat sahiplerinin sahip
olduklarının değerinin artırılması, performansının ve hesap verebilirliğinin
güçlendirilmesini içermektedir (Sam 2007). OECD tarafından yapılan tanımlamada ise “…bir şirketin yönetimi, yönetim kurulu, hissedarları ve diğer
menfaat sahipleri arasındaki bir dizi ilişkiyi kapsar. Kurumsal yönetim, makroekonomik politikalardan ürün ve faktör piyasalarındaki rekabet düzeyine
kadar firmaların faaliyetlerini biçimlendiren bir dizi unsurdan oluşan daha
geniş bir ekonomik çerçevenin içinde yer almaktadır. Kurumsal yönetimin
çerçevesi, aynı zamanda yasal, düzenleyici ve kurumsal faktörlere dayanması.” olarak tanımlamaktadır (OECD, 2006).
İçeridekiler ve dışarıdakiler olarak iki grup olarak ayrıştırılıp tanımlanan
iki tür kurumsal yönetimden bahsetmek mümkündür (Solomon and Solomon 2004:148). Ayrımının temelinde yatan kıstas, sahiplik yoğunluğunun
yapısı ve kontrol eden hissedarın kimliğidir (Kurtulan 1997). Dışarıdakilerde
dağınık sahiplik yapısı hâkim durumdayken içeridekiler sisteminde yoğunlaşmış sahiplik yapısının olduğu, kontrol eden hissedarın bir şahıs, aile şirketi, blok ortaklık, bir banka, finansal kurum/grup veya karmaşık ortaklık yapılarının olduğu yapılanmalardır. Bu nedenle iki temel çatışma, yöneticiler
ile “dışarıdaki” dağınık hissedarlar veya “içerideki” kontrol eden hissedarlar
ile azınlık hissedarlar arasındadır (Gürbüz ve Ergincan 2004:11-13).
İçeridekiler, Kıta Avrupası uygulamasında hâkim olan büyük ortağın,
grubun ve/veya bankaların, büyük ortak olarak şirketlerin yönetimi ve gözetiminde söz sahibi oldukları, küçük ortakların ise bu kapsamda daha çok takipçi olduğu sistemlerdir. Dışarıdakiler olarak adlandırılan ikincisi ise Anglo
Sakson sistemine dayanan ve çok sayıda ortağın varlığından hareket eden
ve Avrupa’ya göre çok daha küçük paylarla şirketlere hâkimiyetin ve kontrolün sağlanabildiği mekanizmalardır. Dolayısıyla bu sistemlerde, şirketlerin
ele geçirilmeleri de görece daha kolay olabilmektedir137. Öte yandan dışarıdakilerin ağırlığı ve dağınıklığı, yöneticilerin kontrolünü zorlaştırmaktadır
(Jensen and Meckling 1976). Hatta çatışmaya dışarıdakilerle içeridekileri de
dâhil edersek çatışma taraftarı üçe çıkacaktır. Daha da ötede çatışmaya şirketten alacaklı olanlar, çalışanlar, devlet, şirketin ürün ve hizmetlerini kullananlar ve şirket ile aynı çevrede yaşayanları da dâhil edebiliriz.
Kurumsal yönetim ile gündeme gelen dört ilkeden bahsedilebilir 138 (Aslantaş ve Eser 2006, Koçaker 2010, Kurtulan 1997):
i.
ii.
iii.
iv.
Eşit Yaklaşım/Adil Olma İlkesi: Amaçlanan, şirketin kendini sadece büyük ortakların çıkarları anlamında değil küçük ortakların
haklarının korunması, büyük ortaklar ile küçük ortaklar arasında
ayrımcılık yapılmaması, ortaklık haklarının kullanımının bütün
ortaklar için kolaylaştırılması,
Hesap Verilebilirlik İlkesi: Yönetim kurullarının, ortakların kendilerine bıraktıkları kaynakların, onlar adına yönetilmesi nedeniyle sermaye koyanlara hesap verilmesi, bu amaçla yönetim kurulu
faaliyetlerinin ortaklarla paylaşılması ve nihayetinde onlara hesap
verilmesi,
Şeffaflık İlkesi: Bahsettiğimiz üç ilkenin de uygulanması esas olarak, yönetim kurulunun faaliyetleri ve bunları açıklamaları konusunda şeffaf olmaları, açıklamaların herkes tarafından anlaşılabilir
olmasını ve belli standartlara uymasını getirmektedir.
Sosyal Sorumluluk İlkesi: Şirketin faaliyetlerinin sadece ortakları
değil diğer menfaat sahiplerini (tedarikçiler, alacaklılar, müşteriler,
şirketin çevreyle olan ilişkisinden etkilenenler, çalışanlar ve kamu)
de etkilemektedir. Şirketlerin bu gruplara karşı da sorumlulukları
vardır ve dolayısıyla onları da dikkate almak durumundadırlar139.
Bu süreç içinde ortakların hak ve yararlarının iyileştirilmesi, ortakların eşit işleme tabi tutulmaları, diğer menfaat sahiplerinin rolünün ortaya
konması, kamunun aydınlatılması ve şeffaflığın sağlanması ve nihayetinde
şirketlerin yönetiminden sorumlu yönetim kurumlarının sorumluluklarının net olarak belirlenmesi hususları arasında uluslararası paralellikler
oluşturmak amacıyla “kurumsal yönetim” (corporate governance) ilkeleri
137
Bu konuda önemli bir tartışma ise çok ortaklı şirketlerde sahipliğin çok sayıda küçük ortağa
dağılmasından dolayı yöneticilerin kontrolünün etkin bir şekilde yapılamadığı ve dolayısıyla da
temsilcilik maliyetlerinin çok fazla olduğudur (Jensen 1989)
138
Aslında bu ilkeler, sadece şirketler için değil pek çok yöneten ve yönetilen durumunda ve başkalarının
kaynaklarını kullanan yapı ve organizasyonlar (devlet, dernek, sendika, kooperatif vb.) için geçerli
olması gerektiği düşünülebilir.
139
Bazı Batılı bankalar, geçmiş yıllarda Ilısu Barajı’nın çevresel etkileri nedeniyle kredi vermekten
çekindikleri hatırlanmalıdır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 199
198 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kurul tarafından 2003 yılında belirlenmiştir ve ilan edilmiştir. İlan edilen ilkelere ve şirketlerin uyumlarının temin edilmesi sürecine girilmiştir.
Hatta bu amaçla kurumsal yönetim derecelendirme şirketleri kurulmaya
başlamıştır.
Düzenlemelerde KY ilkelerine uyanları teşvik etmek anlamında veya
onlara bir ayrıcalık tanıma anlamında Kurumsal Yönetim Endeksi düzenlenmiştir. Ancak KY’nin uygulayan şirketlere avantajlar getirmesi yanında
bazı hallerde de eşit olmayan rekabet dezavantajı yaratmaktadır. KY ilkelerine uymayan şirketler, hele bir de kayıt dışı (özellikle vergi kapsamında)
faaliyetleri varsa rekabette öne çıkma durumundadırlar. O nedenle kayıt
dışılığın engellenmesi ve neredeyse her şeyleriyle şeffaf hale gelen KY ilkelerine uyan şirketlere vergi kapsamında avantajlar tanınmasında büyük
yararlar bulunmaktadır. Bu avantajların tanınması halinde öncelikle şirketler KY’ye geçmekte direnmeyecekler, onların KY’ye geçmeleriyle beraber onlarla ilişkide bulunan şirketlerin de kayıt altına girmesine yardımcı
olacaklardır140.
3.3.8. Kurumsal Yatırımcılar
2000’li yıllarda sermaye piyasasında kurumsal yatırımcı altyapısı oldukça
çeşitlenmiş, kurumsal yatırımcılar hem sayı ve tür hem de hacim olarak hatırı sayılır boyutlara ulaşmıştır. Yatırım fonları endüstrisi çeşitlenmiş, borsa
yatırım fonları kurulabilir hale gelmiş, altın fonu gibi kıymetli madenlere
yatırım yapabilen fonlar ile emtiaya yatırım yapabilenler de kurulmaya başlamıştır. Öte yandan ise emeklilik yatırım fonları, yatırım fonları endüstrisinde neredeyse en önemli aracı haline gelmiştir141.
Türkiye’de kurumsal yatırımcılara ilişkin gelişmeler beşinci bölümde ele
alınmıştır.
3.3.9. Muhasebe Standartları ve Bağımsız Denetim
Küreselleşme olgusu, bir yandan sermayenin sınır tanımadan tüm dünyayı dolaşmaya başlamasını getirmiş diğer yandan da söz konusu gelişme
sonucunda, yerel yaklaşımlar yerine özellikle muhasebe standartları ve şirketlerin uymakla yükümlü oldukları konularda dünya çapında çeşitli uyumlulaştırmaları getirmiştir. Kurumsal yönetim, bu uygulamalardan birisini
oluştururken, muhasebe standartları da ikincisini oluşturmuştur. IOSCO
(International Organization of Securities Exchanges Commissions) ve AB
çatısı altında söz konusu uyumlulaştırma çalışmaları yapılmıştır (IOSCO
140
Türk Sermaye Piyasasında Kurumsal Yönetim Uygulaması, 4. bölümde ayrı bir başlık altında ele
alınmaktadır.
141
Kurumsal yatırımcılar, Yatırımcılar başlıklı 5. bölümde detaylı olarak ele alınmıştır.
2005 ve Birch 2004). Düzenlemelerle, muhasebenin kendine has bir dili
olmasından hareketle, gerek muhasebe standartlarında gerekse raporlama
standartlarında dünya çapında aynı dili oluşturmak amaçlanmıştır.
3.3.9.1. Muhasebe Standartları
2003 yılında yayımlanan “Sermaye Piyasasında Muhasebe Standartları
Hakkında Tebliğ”i ile ihraç ettiği sermaye piyasası araçları bir borsada işlem
gören anonim ortaklıkların, aracı kurumların, portföy yönetim şirketlerinin
ve konsolidasyon kapsamına alınan diğer işletmelerin, gerek muhasebelerinde
gerekse de yayımlayacakları mali raporlarında uyacakları ilkeler belirlenmiştir.
İlgili tebliğ ise Uluslararası Muhasebe/Finansal Raporlama Standartları (UMS/
UFRS) esas alınarak hazırlanmıştır. 2004 yılında da ”esas alınmanın” ötesine
geçilmiş ve Kurulun muhasebe standartları açıklamaları saklı kalmak koşuluyla
şirketlerin UMS/UFRS’ye uymalarının, Tebliğ’de öngörülen düzenleme ve ilan
yükümlülüklerine uyma hükmünde olduğu kabul edilmiştir.
Aynı sürecin devamında da 2008 yılında, UMS/UFRS’ler, Avrupa Birliği’nin
finansal raporlamaya ilişkin düzenlemeleri, Türkiye Muhasebe Standartları
Kurulu (TMSK) tarafından yapılan çalışmalar ile yeni Türk Ticaret Kanunu tasarısında yer alan hükümler göz önünde bulundurularak “Sermaye Piyasasında
Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar Tebliği” yayımlanmıştır.
Bu kapsamda;
i. Sermaye piyasalarında bilgi sorunun çözümüne yönelik olarak, en
önemli unsur olan kamuyu aydınlatma amacıyla, finansal tabloların 2008 başından itibaren AB tarafından kabul edilen haliyle UMS/
UFRS uygulanacak ve bu standartlara aykırı olmayan Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu tarafından yayımlanan Türkiye Muhasebe/
Türkiye Finansal Raporlama Standartları esas alınabilecektir.
ii. Finansal raporlar; finansal tablolar, sorumluluk beyanları ve yönetim kurulu faaliyet raporlarını kapsayacak şekilde yeniden tanımlanmıştır. Tebliğe tabi şirketlerin periyodik olarak hazırladıkları
finansal tabloları ve bunlara ilişkin olarak kamuya açıkladıkları
sorumluluk beyanları ile varsa bağımsız denetim raporlarının yanına, yıllık ve ara dönem yönetim kurulu faaliyet raporlarını da
periyodik olarak kamuya açıklanması zorunluluğu getirilmiştir.
iii. Finansal raporların ilanına ilişkin sürelerde de Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlanmaktadır.
Borsa şirketlerine, kamuya açıkladıkları finansal raporlarını kendi internet sitesinde en az 5 yıl süreyle kamuya açık tutma yükümlüğü getirilmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 201
200 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kutu:3.7-Sarbanes-Oxley Yasası
Enron krizi sonrasında, krizde ABD ve dünyanın en büyük bağımsız denetim
firmalarından birisi olan Arthur Andersen’in de ihmalinin olması, ABD’de kendisine çok güvenilen bağımsız denetim mekanizmasının yeniden ele alınmasını getirmiştir. Böylece hem bağımsız denetime olan güvenin yeniden canlandırılması
ve bağımsız denetçilerin denetledikleri firmalardan bağımsızlıklarının sağlanması
amacıyla Temmuz 2002’de ABD’de Sarbanes-Oxley Yasası çıkarılmıştır (Yurdakul
2010, Süer 2004, Özkul 2003, Romano 2009, Akyüz 2002a).
Bu amaçla Yasa;
1) Şirket yönetimlerinin daha çok hesap verir hale getirilmesi,
2) Şeffaflığın düzeyinin ve kalitesinin artırılması,
3) Şirket yönetimi, danışmanları ve denetçileri arasındaki çıkar çatışmalarının
ortadan kaldırılması,
4) Şirketleri gözeten kamu kurumlarının (SEC) ve bağımsız yetkililerin görev
ve yetkilerinin artırılması,
5) Muhasebe standartları geliştirilmesi ve
6) Denetçi daha güçlü bir konuma getirilmeli, denetleme kuruluşlarını da denetleyen bir kurum hayata geçirilmesini düzenlemeye yönelmiştir.
Bağımsız denetime yönelik olarak da Yasa, denetlenen firmaların kurumsal
sorumlulukları (denetim komitesi, mali raporların içeriğinden sorumluluk, ayrıntılı
mali beyanlar, analistlerin bağımsızlığı) düzenlenmiştir. İkinci olarak düzenlenen
konu ise bir muhasebe reformu yapılmış ve bu kapsamda Halka Açık Şirketler
Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board) kurulmuştur. Yasa ile son olarak denetçinin bağımsızlığı düzenlenmiştir. Bağımsız denetim firmalarının, denetimini yapmakta oldukları şirkette yapamayacakları işleri
(örneğin danışmanlık) sıralamıştır. Böylece bağımsız denetim firmalarının, denetimini yaptıkları şirketlerle arasında olabilecek çıkar çatışmalarını, mümkün olduğunca azaltılması yoluna gidilmiştir. Denetçilerin rotasyonu da çıkar çatışmalarının
engellenmesinin en önemli unsuru olarak düzenlenmiştir.
Bütün bunların yanında yasa, finansal sistemin güvenilir ve sağlıklı işlemesinin
piyasa sisteminin en önemli noktası olmasından hareketle denetimlerin sağlıklı
olmasını engelleyenlere, yanıltıcı bilgi üretenlere ve benzeri olaylardaki sorumlulara 20-25 yıl arasında hapis cezası verilmesini düzenlemiştir.
Özetle bu Yasa, Amerika ve Avrupa’da kurumsal yönetim kurallarına somutluk kazandıran, muhasebe standartlarında hesap verilebilirliği, karşılaştırılabilirliği
ve şeffaflığı daha ileri noktalara götürmeyi amaçlayan, bağımsız ve sonuç alıcı ve
sadece amaca uygun denetime odaklanan ve hedefleyen bir reform olarak nitelendirilmektedir.
3.3.9.2. Bağımsız Denetim
1999 yasa değişikliklerinden sonra kamunun aydınlatılması ve yatırımcıların
tam ve zamanında bilgi sahibi olmalarında öne çıkan gelişmeler, önemli ölçüde
ABD’de yaşanan Enron krizinin sonucunda Arthur Anderson bağımsız denetim firmasının da krize giden süreçte ihmalinin olmasının yarattığı sorunlardan
etkilenmiştir (Healy and Palepu 2003). Enron skandalının en temel noktasını,
aynı firmanın (Arthur Anderson) Enron’a hem danışmanlık hem de bağımsız
denetçilik yapması oluşturmuştur. Böylece ortaya çok önemli bir çıkar çatışması
çıkmış ve bağımsızlığın kaybedilmesine neden olmuştur. Türkiye’de de Sarbanes-Oxley Yasası’nın hemen ardından benzeri düzenlemeler ile 2002’de bağımsız denetimin bağımsızlığını ve güvenilirliğini artırılmaya yönelinmiştir.
Bu amaçla ilgili Tebliğ’de;
1. Bağımsız denetim firmaları ve çalışanlarının, denetimini yaptıkları
şirketler ve yöneticileri ile aralarında olabilecek çıkar çatışmalarının
engellenmesi, bağımsızlığın güçlendirilmesi ve bu nedenle bağımsız
denetim ve danışmanlık faaliyetlerinin birbirinden ayrılması,
2. Hisse senetleri borsada işlem gören şirketlerin, denetimden sorumlu
bir komite oluşturmaları,
3. Şirket yöneticilerinin finansal tablolar ile yıllık raporlarının hazırlanması, halka sunulması ve doğruluğuna ilişkin olarak “gerçeğe uygunluğu ve doğruluğu” ifade etmek amacıyla beyanda bulunmaları ve
4. Kurumsal sorumluluk düzenlenmiştir.
Öte yandan 2006 yılında çıkarılan bir başka tebliğ ile Kurul, AB direktifleriyle uyumlu olacak şekilde Uluslararası Bağımsız Denetim Standartları
hakkında yeni düzenlemelere gitmiştir. Birikmiş tecrübelerle uluslararası
tecrübelerin birleştirilerek sayıları 92’ye ulaşmış olan bağımsız denetim firmalarının, bağımsız denetimin kalitesinin artırılması amaçlanmıştır. Bağımsız denetimlerin uluslararası standartlar kapsamında yapılması istenmiştir.
Bağımsız denetimin bağımsızlığını etkileyen en önemli unsurlardan birisi, bağımsız denetçinin hem denetçilik hem de danışmanlık yapmasıdır.
Nitekim Enron ile Arthur Anderson arasındaki ilişki bu çerçeveden başlayarak krize ulaşmıştır. Bir başka sorun ise bağımsız denetçinin rotasyonudur
(Yurdakul 2010). Temel amacı, aşinalık riskinin denetçinin bağımsızlığı ve
denetim kalitesi üzerinde yaratacağı negatif etkiyi azaltmak olarak tanımlanan rotasyon, 2000’ler öncesinde de uygulanırken Enron skandalından sonra sorumlu ortak başdenetçinin rotasyonu konusunda fikir birliği oluşmuştur; bu fikir birliği Sarbanes-Oxley Yasası’nda da yer almıştır142.
142
Daha kapsamlı değerlendirme için Akyüz 2002a’ye bakılabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 203
202 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Türkiye’de rotasyon ilk 1987 Yönetmeliği’nde yer almıştır. Bağımsız
denetçi kuruluş azami sürenin ötesinde (en fazla 4 yıl) ikinci defa seçilemeyecektir. 2002 Tebliği’nde de bağımsız denetim kuruluşları en çok 5
hesap dönemi için seçilirlerken, yeniden sözleşme imzalayabilmeleri için
2 hesap dönem geçmesi zorunluluğu getirilmiştir. 2006 yılında ise süre 7
yıla çıkarılmış, 2 hesap dönemi boş geçilmesi zorunluluğu korunmuştur.
Ancak “büyük denetim kuruluşlarının başvurusu” üzerine ve ABD ve AB
uygulamalarında, rotasyonun sorumlu ortak başdenetçinin değiştirilmesi
olarak ele alınmasından hareketle, bazı koşulları sağlayan bağımsız denetim kuruluşlarına bu imkân tanınmıştır. Özellikle sorumlu ortak 25 adet
başdenetçi dâhil en az 75 denetçisi olanlar için bu yumuşatma getirilmiştir
(Yurdakul 2010). Ancak aynı şirket kapsamında olmanın bağımsızlığı ne
kadar etkileyeceği veya etkilemeyeceği bir hayli tartışmalıdır.
3.3.9.3. Enflasyon Muhasebesi
Ülkenin çok uzun yıllar yüksek enflasyon altında yaşaması özellikle şirketlerin bilançolarını bozmuştur. Bozulmanın temel nedenlerinden birisi,
bilançoların bazı kalemlerinin (döner değerler) cari değerlerle seyretmesi yanında bazı kalemlerinin (maddi duran değerler gibi) bilançoya dâhil
edildikleri dönemin değerleriyle kayıtta kalmasıdır. Vergi Usul Kanunu’nda
1980’lerin başında yapılan değişikliklerle, maddi duran değerlere yönelik
olarak getirilen yeniden değerleme değer artış fonu uygulaması, konuya çözüm olamamış ve bu nedenle de enflasyonun bilançoları bozan etkisinden
kurtulmak amacıyla SerPK’ya tabi ortaklıkların bilançolarının gerçeğe daha
yakın olmasını sağlayabilmek amacıyla Enflasyon Muhasebesi Tebliği (Seri
XI No 20) çıkarılmıştır. Kurulun 28 Kasım 2001 yılında çıkardığı Tebliğ’in
ardından, Aralık 2003 tarihinde çeşitli vergi kanunlarında değişikliklere gidilerek tüm şirketlere yönelik enflasyon muhasebesi uygulamasına geçilmiştir.
Enflasyon muhasebesinde ana ilke, bilanço değerlerinin cari değerlere yaklaşımının sağlanması ve dolayısıyla bilanço ve diğer mali tabloların
kamuyu aydınlatma rolünün gerçek anlamına ulaşmasının sağlanmasıdır.
Enflasyon muhasebesi uygulamasında ana sorulardan birisi, şirketlerin ne
zaman enflasyon muhasebesi tutmaya başlayacakları ve ne zaman normal
muhasebe sistemine geçecekleridir. SPK Tebliği’ne göre “yıllık bilanço tarihindeki fiyat endeksi [(DİE-TÜİK Toptan Eşya Fiyatları Genel Endeksi (Üretici Fiyatları Endeksi)] rakamının, ilgili hesap dönemi dâhil üçüncü hesap
dönemi başındaki fiyat endeksi rakamının iki katını aşması ve ilgili dönemin
bilanço tarihindeki fiyat endeksi rakamının, hesap döneminin başına göre
%10 veya daha fazla oranda artması hâlinde, içinde bulunan yıllık hesap döneminden itibaren yüksek enflasyon dönemi” başlayacak ve dolayısıyla enflasyon muhasebesi uygulanacaktır. Uygulanan enflasyon muhasebesi yuka-
rıda belirlenen endeksin iki kattan az artması halinde sona erecektir. Ancak
enflasyonun 2000’li yıllarda bahsedilen kriterlerin altına inmesiyle birlikte
enflasyon muhasebesi de şimdilik önemini yitirmiş görünmektedir.
3.3.9.4. Konsolide Mali Tablolar
Ortaklıkların karşılıklı iştirakleri, grup şirketleri oluşturmaları, birden fazla
ortaklığın aynı yönetim altında yapılanması, bir anlamda ortaklıklar hakkında bilgi kirliliğine yol açmakta ve yatırımcıların yatırımlarına karar verirken
sağlıklı karar vermelerine imkân vermemektedir. Özellikle pramit yapılar durumunda, şirketler arasındaki ilişkilerle, sermaye olduğundan büyük (Morck,
Wolfenzon and Yeung 2005) olarak gösterilebilmekte ve bazı sorunlar ve riskler grup içinde kaybedilebilmektedir. Bu bilgi karmaşasının ötesine geçebilmek
amacıyla, kamunun aydınlatılması ilkeleri çerçevesinde SPKr tarafından çıkarılan “Sermaye Piyasasında Konsolide Mali Tablolara ve İştiraklerin Muhasebeleştirilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Tebliği”143 ile düzenleme yapılmıştır.
Konsolide mali tablolar, ana ortaklığın unvanı altında düzenlenen ve ana
ortaklık ve bağlı ortaklıklarının varlık, borç, öz kaynak, gelir ve giderlerini,
finansal durumundaki değişikliklerini bir bütün olarak gösteren, müşterek
yönetime tabi şirketlerdeki ana ortaklığın payını içeren, dipnotlarıyla birlikte
konsolide bilanço, konsolide gelir tablosu ile bu tabloların eki diğer tabloları
ifade edecek şekilde tanımlanmaktadır.
Konsolide mali tablo uygulamasında öne çıkan dört ortaklık bulunmaktadır. Bunlar;
• Ana Ortaklık: Bir başka ortaklığın bağlı ortaklığı durumunda olsun
ya da olmasın, sermaye ve yönetim ilişkileri çerçevesinde bağlı ortaklığı ve/veya müşterek yönetime tabi ortaklığı bulunan, hisse senetleri
borsalar veya teşkilatlanmış diğer piyasalarda işlem şirketler,
• Bağlı Ortaklık: Ana ortaklığın, doğrudan veya diğer bağlı ortaklıkları
veya iştirakleri vasıtasıyla, sermaye ve yönetim ilişkileri çerçevesinde
%50’den fazla oranda hisseye, oy hakkına veya yönetim çoğunluğunu
seçme hakkına veya yönetim çoğunluğuna sahip olduğu işletmeleri,
• Müşterek Yönetime Tabi Ortaklık: Yönetimi: Konsolidasyona
dâhil ortaklıklar ile birlikte veya tek başına başka hissedar ve/veya hissedarlar grubunca ortak olarak paylaşılan işletmeleri ve
• İştirak: Ana ortaklığın, yönetimine ve işletme politikalarının belirlenmesine katılma anlamında devamlı bir bağının ve/veya doğrudan veya dolaylı sermaye ve yönetim ilişkisinin bulunduğu ya da
sermayesinde %20 veya daha fazla, %50’den az oranda paya veya
143
13.11.2001 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Tebliğ ile 1992 tarihli konsolide mali tablolar
düzenlemesi kaldırılmıştır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 205
204 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
bu oranda yönetime katılma hakkına sahip bulunduğu işletmeleri
tanımlamaktadır.
Konsolidasyonda da ortaklıklar arasında yukarıda tanımlanan ilişkilere göre;
ya
• Konsolidasyon yöntemi (ana ortaklık ve bağlı ortaklıklara ait
mali tablolarda yer alan varlık, borç, öz kaynaklar, gelir ve giderlerin bir bütün olarak birleştirilmesi ve konsolidasyon ilke ve esasları
çerçevesinde gerekli düzeltmelerin yapılarak konsolide mali tabloların hazırlanması),
ya da
• Müşterek yönetim konsolidasyonu yöntemi (bu kapsamdaki ortaklıklara ait mali tablolarda yer alan varlık, borç, öz kaynaklar, gelir ve
giderlerin; ana ortaklık ve bağlı ortaklıkların sahip olduğu payın yüzdesi ile konsolidasyona alınması ve buna uygun konsolidasyon düzeltmelerinin yapılarak konsolide mali tabloların hazırlanması) veyahutta,
• Öz Kaynak yöntemi (iştiraklerin başlangıçta elde etme maliyeti
ile kaydedilerek bu tutarın, iştirakin öz kaynağından ana ortaklığın
payına düşen kısmı gösterecek şekilde artırılması veya azaltılması
suretiyle mali tablolara yansıtılması) yöntemleri kullanılabilir.
Bu türden yapılanmalar ve ilişkiler içindeki halka açık şirketlerin kâr dağıtımları da konsolidasyona bağlı bazı düzeltmelere bağlı olarak yapılmasını getirmektedir. Buna göre işletmeler, konsolide mali tablolarda bulunan net dönem
kârından, SPK’nın muhasebe standartlarına ilişkin diğer düzenlemeleri çerçevesinde hazırlanmış mali tablolardaki net dönem kârı üzerinden Türk Ticaret
Kanunu hükümlerine göre ayrılması gereken yedek akçelerin toplamının düşülmesi suretiyle bulunan tutardan fazlasını, kâr payı olarak dağıtamazlar. Konsolide mali tablolarda bulunan net dönem kârının, diğer tablolardaki net dönem
kârından daha az olması durumunda, kâr dağıtımı için daha az olan tutar esas
alınır. Bu şekilde bulunan kârın daha sonraki yıllarda dağıtılmaya karar verilmesi
durumunda da bunların tarihi değerleri dikkate alınır. Amaçlanan hem TTK’nın
kâr dağıtımına yönelik zorunlulukları hem de SPKn’na uygun kâr dağıtımının
sağlanmasıdır. Tabii ki uygulamada ise dağıtılabilir kârın mümkün olduğunca
gerçekçi hesaplanmasının sağlanması amaçlanmaktadır.
3.4. Yeni Türk Ticaret Kanunu
13.01.2011 tarihinde kabul edilen 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Türkiye’de
ticaretin ve şirketlerin faaliyet göstereceği oyun alanının yeni kurallarını belirlemiştir. 6102 sayılı Kanun’un genel gerekçesine göre 1957’den beri yürürlükte
olan eski Kanun’un (6762 sayılı Kanun), artık gelişen koşullara cevap üretememesi, bu değişikliklerin ana nedenini oluşturmuş görülmektedir. Çalışmamızın
bu bölümünde, öncelikle Kanun değişikliğini getiren ulusal ve uluslararası bazı
gelişmeleri ana başlıklar halinde sıraladıktan sonra sermaye piyasası açısından
önem kazanan anonim şirketler bölümü ana başlıklar halinde ele alınacaktır.
Amaçlanan okuyucuya genel bir bakış açısı sunabilmektedir.
Ancak vurgulanması gereken bir nokta ise 6102 sayılı Kanun henüz denenmeden, yaklaşık 1,5 yıl sonra 26.06.2012 tarihinde, 6335 sayılı Kanun’la
109 değişiklik yapılmıştır. Değişikliklerde bazı düzeltmeler ön plana çıkmış
olsa da bazı maddelerde önemli değişikliklere gidilmiştir. Örneğin, Yeni
Kanun’un ilk halinde “Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu” kurulmuş
iken 6335 sayılı Kanun’la bu madde değiştirilerek Kurulun adı değiştirilmiş
ve faaliyet alanı gözetim ve denetimleri de kapsayacak şekilde genişletilmiş
ve yeni adı “Türkiye Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları
Kurumu” haline getirilmiştir.
3.4.1. Yeni TTK’ya Giden Yol
Yeni TTK’nın hazırlanması ve TBMM tarafından kabul edilmesine yönelik sürecin ana başlıkları ve gerekçeleri aşağıdaki gibi özetlenebilir:
• Dünya ticaret hacminin ve Türkiye’nin bu hacim içindeki payının
bir hayli büyümüş olması, yerli şirketlerle yabancı şirketlerin yoğun ilişkilere giriyor olması, eski TTK’nın bu süreçlere yeterli desteği verememesi,
• Türkiye’de şirketleşmenin hızlı bir sürece girmesi ve şirket sayısının 1950’lerde düşünülemeyecek boyutlara ulaşması, çarpık bilgi
sorunlarını ön plana çıkarmış, dolayısıyla da korunması gereken
menfaatleri bir hayli yaygınlaştırması,
• AB üyelik sürecinin getirdiği Kopenhag Kriterleri’ne (serbest pazar
ve rekabet ekonomisi) uyum zorunluluğu, 1956’ların ekonomik
görüşleri kapsamında hazırlanmış olan eski TTK’nın işlerliğini etkisiz bırakmaya başlaması,
• Uluslararası ticaretin ve sermaye hareketlerinin çok büyük boyutlara ulaşması ve teknolojik gelişmeler neticesinde çok hızlı hareket
etmesi, ortaklık ilişkilerinin yaygınlaşması; hukuk, yasa ve uygulamaların birbirine paralel hale getirilmesini zorlamış ve şirketlerin
farklı ülkelerde benzeri hukuk yapıları içinde faaliyet gösterebilmeleri olanağının yaratılması,
• Bilgisayarların ve elektronik haberleşmenin artık ön planda yer alması, eski yapılarla işlemlerin yapılmaması veya yeni yöntemlere
eski Kanun’un cevaplamakta eksik kalmasını getirmiştir. Haberleş-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 207
206 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
•
•
•
•
•
me ve iletişimdeki hızlı gelişmeler ve bunların yarattığı E-ticaret
olgusunda “sanal” kavramın öne çıkması,
Teknolojideki gelişmeler nedeniyle “bilgi” sorunlarının giderek
daha da büyümesi,
Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (IFRS)’na göre düzenlenmiş ve Uluslararası Denetim Standartları (IAAS) uyarınca
denetlenmiş finansal tablolarına yönelik ilkeler, Türkiye’de de uygulamaya geçmesi,
Dünyada ve özellikle ABD’de Şirketler Hukuku ile ilgili en ilgi çeken düzenleme, ünlü Enron ve Worldcom skandallarından sonra
çıkarılan Sarbanes-Oxley Yasası, Avrupa’yı ve yeni TTK’yı da etkilemesi,
Şirketlerin finansman yapılarında sermaye piyasası araçlarının giderek daha yaygın kullanılmaya başlaması, TTK’nın da buna adapte olmasını getirmesi ve
Kurumsal yönetim ilkelerinin ve Türkiye’de ve dünyada yaygınlaşmasıdır.
Sermaye piyasası konusu açısından daha önem kazan gelişmeler ve düzenlemeler ise anonim şirketlere yönelik olanlardır.
3.4.2. Yeni TTK’da Anonim Şirketler
TTK’nın anonim şirketler bölümü neredeyse tümüyle yenilenmiştir. Yeni
bir kavram olarak “payları borsada işlem gören A.Ş.” getirilmiştir.144
a) A.Ş.’lerin kuruluşlarında çok kullanılmayan “tedrici kuruluş” kaldırılmıştır. Artık A.Ş.’ler “halka açık” kurulamayacaklar, önce kurulup sonra halka açılabilecekler veya paylarını halka arz edebileceklerdir.
b) Tek kişilik Anonim Şirket kuruluşu artık mümkün olabilecektir. Böylece tüm sahip tek kişi olsa bile, o kişinin sorumluluğu sermaye şirketleri
mantığı kapsamında sadece koyduğu sermaye ile sınırlı olacaktır145.
c) 1990’ların başından itibaren kurumsal yönetim ilkeleri çerçevesinde yaygınlaşmaya başlayan ve Türkiye’ye de SPKr tarafından tanıtılan “temel ilkeler”den
birincisi, evrensel nitelikteki pay sahiplerinin eşit işleme tabi tutulması ilkesi ile
ikincisi olan pay sahiplerinin şirketen borçlanmalarının yasaklanması olmuştur.
144
145
Aslında bu noktada A.Ş., paylarını halka arz ettikten sonra hisse senetlerini borsaya kote ettirmek
için başvurmaktadır. Uygulamada halka arz esnasında borsaya “bunu kote alır mısınız?” diye
sorularak sorun çözülmektedir. Bu durumda borsanın kota alma koşullarını sağlamayan şirketlerin
paylarını halka arz etmeleri imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bunun farklı bir çözümünün ise farklı
kotasyon koşullarına sahip bir başka borsanın veya elektronik işlem piyasasının faaliyete geçmesidir.
Bu tanımlama ve payları borsalarda işlem gören şirketlere yönelik özel düzenlemelerle de sanki
SPKn’ndan rol alma izlenimi oluşmaktadır.
Tek kişilik şirket ile girişimci ve ortakların (şirketin) iş birliği, organizasyon gibi unsurları göz ardı
edilmekte ama ortakların sınırlı sorumluluğu kavramı öne çıkarılmaktadır.
Pay sahiplerinin şirketten borçlanması olgusunun yasaklanması aslında
iki farklı kişiliğin arasındaki çıkar çatışmalarının ortadan kaldırılması ve
aynı zamanda şirketin gerçekten ayrı bir tüzel kişilik olarak ortaya çıkması
olmaktadır. Ancak bu yasaklama, iş dünyasından gelen yoğun eleştiriler yüzünden 6335 sayılı Kanun’la (2012) değiştirilmiştir. Değişikle pay sahibi olan
yönetim kurulu üyesinin şirketten borçlanabilmesi, şirkete karşı sermaye
taahhüt borcu olmamasına ve şirketin serbest yedek akçelerle birlikte kârı,
geçmiş yıl zararlarını karşılayacak düzeyde olmasına bağlanmıştır146.
d) Asgari sermaye ile payların asgari itibari değere sahip olması zorunluluğuna devam edilmiştir, bu noktada köklü sistem değişikliğine gidilmemiştir.
e) Şirketin kendi hisse senetlerini iktisap etmesi, sermaye azaltılması şeklinde değerlendirildiği için ilke olarak yasaklanmıştı, yeni Kanun ile artık
serbest bırakılmaktadır. Özellikle de sermaye piyasalarından gelen sorunlar
ve AB direktifleri konunun ön plana çıkmasını getirmiştir. Yeni düzenleme
esnek, liberal ve şirketin kendi hisse senetleri üzerinde market-maker’lık
yapmasına olanak tanımaktadır.
f) Kurumsal yönetim ilkelerinin yeni Kanun’a yansıdığı en önemli noktalardan birisi de “yönetim kurulu”na ilişkin hususlar olmuş, profesyonel yönetim
ve tam şeffaflık öne çıkarılmıştır. Tabii ki bu durumda ortaya çıkabilecek olan
temsilcilik maliyetleri ayrı bir konu olarak gündemdedir. Küreselleşmenin getirdiği ve yabancıların da yönetim kurullarında yer alması ve teknolojik imkânlar
dikkate alınarak yönetim kurulu toplantılarının elektronik ortamda yapılması
imkânı getirilmiştir. Yeni sistem, yürütme yetkisini haiz olan ve olmayan (executive/non-executive) yönetim kurulu üyesi ayrımının uygulanmasına müsaittir.
g) Kurumsal yönetim ilkelerinin yeni TTK’ya yansıdığı bir başka alan da
“risklerin erken teşhisi ve yönetimi”ne yönelik olarak, bunlara yönelik denetim komitesinden farklı komite kurulması ve payları borsada işlem gören
şirketlere yönelik olarak da zorunlu kılınmasıdır.
i) Şirketlerin pay sahiplerinin bir araya gelerek, şirketin (yönetim kurulunun)
icraatlarını ve geleceğe yönelik uygulamalarını değerlendirip karara bağladıkları
organ olan Genel kurula yönelik olarak önemli bir değişikliğe gidilmemiştir.
j) Yeni Kanun, şirketlerin denetim kurullarının rollerinin önemsizleşmesinden hareketle şirketin organı olmaktan çıkarılmış ve bağımsız denetim kuruluşlarına veya küçük anonim şirketlerde en az iki serbest yeminli müşavire
veya yeminli serbest muhasebeciye bırakılmıştır. Denetlemenin konusu, şirketin ve şirketler topluluğunun yılsonu finansal tabloları ile yıllık raporların
ve envanter de dâhil olmak üzere tüm muhasebenin denetimidir. Söz konusu
olan, Kanun’a, Türkiye muhasebe standartlarına ve esas sözleşme hükümleri146
Borçlanılan kaynak geri ödenmedikçe (veya ödenip tekrar alındıkça) konu temettü dağıtımına
dönüşmekte veya iki farklı kişi (şirket ve ortak) tek bir varlık haline gelmektedir ki, doğal olarak
çıkar çatışmalarını da beraberinde getirecektir. Aynı çerçeveden olarak, bu durumda ortakların
sorumsuzlukları diğer borç verenleri ve diğer ortakların mali yapılarını olumsuz yönde etkileyecektir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 209
208 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ne uygunluk denetimidir. Raporun denetimi ise şirketin veya şirketler topluluğunun genel durumunun pay sahiplerine doğru olarak sunulup sunulmadığının denetimidir. Denetim, şirketin varlığını ve geleceğini tehdit eden yakın
tehlikeleri teşhis sistemlerinin şirkette bulunup bulunmadıklarını ve gerekli
önlemlerin alınıp alınmadığını da kapsayacaktır.Denetim işlemi, şirket ortaklarının menfaatlerinin şirket dışından işi bu olanlara denetletmek olarak belirlenmiştir. Ancak bağımsız denetçiler (veya mali müşavirler) ile şirket yönetimi arasında var olan ücret ödenmesi meselesi Kanun’un belirlediği amaçların
gerçekleşmesinde önemli bir engel gibi görünmektedir.
k) Köklü şekilde değiştirilen bir konu da, finansal raporlamadır. Kavram
hem muhasebeyi hem de yılsonu finansal tabloları aşıp, ara finansal tabloları
da kapsayan bir IFRS ile bir anlamda özdeş Türkiye Muhasebe Standartları
uygulanması üzerine inşa edilmiştir.
l) Dünya uygulamalarına paralel olarak pay sahibinin konumu genişletilerek güçlendirilmiştir. Pay sahipliği haklarının (şirketten ayrılma hakkı, özel
denetim hakkı, eşit işlem isteme hakkı, hâkimiyetin kötüye kullanılmasının
engellenmesi için dava açma hakkı, birleşme ve bölünme ve tür değişikliklerini iptal davası, aynı alanda sorumluluk davaları, denetçi atanması davası,
genel kurul kararlarının hükümsüzlüğü davası, bilgi alma ve inceleme haklarıyla, şeffaflığın –web sitesi uygulaması ile- sağlanması gibi) genişletilmesi,
bir anlamda SPKn’na benzer kavramları da içermiştir.
Öte yandan oyda imtiyazın sınırlanması, yönetim kurulu üyelerinin bazı
konularda beyan vermeleri -kurumsal yönetim ilkeleri değerleme açıklaması
gibi- ilkelerle haklar düzene kavuşturulmak istenmiştir.
m) Azlık hakları genişletilmiş ve kullanılmalarını engelleyen bazı kısıtlamalar kaldırılmış ve azınlığa özel denetçi isteme hakkı (artık mahkemece
atanacak) ile şirketin feshini talep etme ve kapalı şirketlerde hisse senedi
basılmasını isteme hakkı tanınmıştır.
o) Pay sahiplerinin genel kurullara katılımının desteklenmesi ve böylece
haklarının korunması ve şirket kararları ve politikalarının oluşumuna katılımlarının ve nihayetinde onlar adına şirketi yöneten yönetim kurullarının denetiminin sağlanması açısından önem taşımaktadır. Bu çerçevede getirilen online oy kullanma, zorunlu web sayfası ve bağımsız temsilcilerle çözümlemeye
yönelmiştir. Yönetimin işaret ettiği organ temsilcisi karşısında yer alacak örgütlü bağımsız temsilcilerin, yönetim ve muhalefet düzenini oluşturarak pay
sahipleri demokrasisine yardımcı olacakları düşünülmektedir.
ö) Şirketlerin kurumsal yönetim ilkeleri çerçevesinde yönetiminin sağlanması açısından belirlenen ilkelerden ilk grubu SPKr’nun payları borsada
işlem gören şirketlerin uyması gereken ilkeleri belirlemesi ve ikinci gruptan
olarak da diğer anonim şirketlere yönelik olarak ilkeler oluşturulmasıdır. Bu
şekilde payları borsalarda işlem görmeyen şirketlerin de kurumsal yönetim
ilkelerine ve dolayısıyla şeffaflık ve muhasebe standartları gibi ilkelere uyacak
olmaları, bir anlamda bu çalışmanın kurumsal yönetim ilkeleri bölümünde
ele alınan rekabet sorunlarının çözümüne katkı yapacak görünmektedir.
İkinci grupta ise kurumsal yönetime ilişkin olarak 1)Kurucu menfaatleri
ile pay sahiplerine eşit işlem ilkesi; 2)Pay sahiplerinin şirkete borçlanmalarının yasaklanması; 3)Profesyonel yönetimi sağlamak amacıyla, yönetim kurulu
üyelerinin pay sahibi olmaları zorunluluğunun kaldırılması; 4) Azlığa yönetim kurulunda temsil hakkı; 5) Yönetim kurulu üyelerinin görevleri sırasında
şirkete kusurlarıyla verecekleri zararın sigorta ettirilmesi; 6)Denetimde, bağımsızlık, tarafsızlık, uluslararası standartta denetim, denetçinin müşterisine
denetimden başka hizmet verememesi, danışmanlık yapamaması; aynı müşteriye aynı denetçi takımı ile denetim hizmeti sunulmaması, yönetim kurulunun yıllık raporunun denetim kapsamında olması, riskin teşhisi ve iç denetim
düzeninin standartlara uyup uymadığının denetimi; 7)Genel kurulun devredilemez yetkilerin belirlenmesi; 8)Oyda imtiyazın sınırlandırılması; 9)Web sitesi uygulaması ile şeffaflığın güçlendirilmesi bulunmaktadır.
p) Her ne kadar ayrı olarak düzenlenmişse de kurumsal yönetim ilkeleri
kapsamında sayılan ve çalışanların da şirketin başarısından kazançlı çıkmalarını destekleyecek olan şarta bağlı sermaye ve onlara sermaye artırımlarında alım hakları tanınmasıdır.
3.5 Yeni Sermaye Piyasası Kanunu
2008’de başlayan ve hâlâ devam eden dünya ekonomik krizinden147
birçok ülke gibi Türkiye de doğal olarak etkilendi. 2007-2012 döneminde
GSYH 1998 fiyatları ile yıllık ortalama %3,2 oranında arttı. 2009 yılında ise
-4,7% oranında da geriledi. Aynı dönemde, İMKB Ulusal 100 Endeksi de
2007’den 2008’e %51,6 değer yitirmiş, 2009 yılında 2007’deki fiyatlar düzeyine ancak yaklaşabilmiştir. Aynı yıllarda İMKB’de hisse senedi yatırımcı sayısı
ise %15,8 kadar artmış ve ancak 1,1 milyona ulaşabilmiştir.
Süreç içinde AB ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması ve bu çerçevede Twinning (Eşleştirme Projesi) ile varılan sonuçların yasallaştırılması, 1956 tarihli Türk Ticaret Kanunu’nun (Commercial Code) 2011 başında yeniden yazılarak kanunlaşması sonucu ortaya çıkan yeni duruma
uyum sağlanması, yaşanan dünya krizinin tecrübelerinden yararlanarak
yeni düzenlemelerle sisteme güven ve istikrar kazandırmak ve Kanun’un
nihayetinde bir çerçeve ve düzenleyici Kanun olmasından hareketle daha
ileriye dönük kapsayıcı ve yeniliklere açık hale getirilmesi noktalarından hareketle yeni bir Kanun taslağı hazırlanması sürecine girilmiş ve
sonunda çıkan metin, hükümet tasarısı olarak TBMM’ye sunulmuş ve
06.12.2012 tarihinde kabul edilmiştir.
147
2007’de başlayan kriz için çalışmanın 10. bölümüne bakılabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 211
210 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
2499 Sayılı Kanun, çeşitli değişiklikler sonucunda geçici maddelerle birlikte toplam 79 maddeyi içerirken, 6362 sayılı yeni Kanun yürürlük maddeleri
hariç 158 maddeye ulaşmıştır. Kanun’un yeni halinde öne çıkan unsurlardan
birisi, dağınık bir şekilde farklı kanun ve KHK’lerde bulunan düzenlemelerin
(örneğin KHK 91) bir araya getirilmesi ve tebliğlerdeki bazı düzenlemelerin
Kanun’a alınarak etkisinin artırılması olmuştur.
Yeni Kanun gerekçesinde belirtildiği üzere “kamunun aydınlatılması
amacıyla halka arzların kayda alınması felsefesi” terk edilmiş, halka arzlarda Twinning Projesi’nin bir sonucu (Soydemir 2013a) olarak “izahnamenin
onaylanması” modeline yönelmiştir.
Kanun’un amacı “sermaye piyasasının güvenilir, şeffaf, etkin, istikrarlı, adil ve rekabetçi bir ortamda işleyişinin ve gelişmesinin sağlanması,
yatırımcıların hak ve menfaatlerinin korunması için sermaye piyasasının
düzenlenmesi ve denetlenmesi” olarak belirlenmiştir. Kapsamı ise daha
etraflı “Sermaye Piyasası Araçları (SPA), bu araçların ihracı, ihraççılar,
halka arz edenler, sermaye piyasası faaliyetleri, sermaye piyasası kurumları, borsalar ile sermaye piyasası araçlarının işlem gördüğü diğer teşkilatlanmış piyasalar, piyasa işleticileri, Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği,
Türkiye Değerleme Uzmanları Birliği, merkezi takas kuruluşları, merkezi saklama kuruluşları, Merkezi Kayıt Kuruluşu ve Sermaye Piyasası
Kurulu”nun oluşumu ve işleyişi olarak tanımlanmıştır.
Kanun hem kapsam hem de içerik olarak genişlemiş, ama çerçeve Kanun
olma özelliğini ise devam ettirmiştir. Çalışmanın bu bölümünde yeni Kanun
7 ana başlık altında değerlendirilecektir.
3.5.1. İhraççılara ve Sermaye Piyasası Araçlarına Yönelik
3.5.1.1. İzahname ve Kurul Onayı
Halka arz, sermaye piyasası araçlarının satın alınması için her türlü yoldan yapılan genel bir çağrıyı ve bu çağrı devamında gerçekleştirilen satış olarak tanımlanırken, sermaye piyasası araçlarının halka arzı ve borsada işlem
görebilmesi için “izahname hazırlanması” ve bunun da Kurulca “onaylanması” zorunluluğu148 getirilmiştir. İzahname, yatırımcıların halka arz eden
şirket hakkında bilgi sahibi olmasının en önemli aracı olması nedeniyle hem
kolayca anlaşılabilir şekilde yazılmalı hem de “ihraççıya ve ihraç edilen sermaye piyasası aracına ilişkin bilgiler ile özet bölümü de içermek üzere bir
veya birden fazla bir belge olarak” düzenlenmelidir. Böylece izahname eskiden olduğu gibi çarpık bilgi sorunlarının çözümünde en önemli araç olarak
düzenlenmiştir.
İzahname, “ihraççının ve varsa garantörün finansal durum ve performansı ile geleceğe yönelik beklentilerine, faaliyetlerine, ihraç edilecek veya
borsada işlem görecek sermaye piyasası araçlarının özelliklerine ve bunlara
bağlı hak ve risklere ilişkin olarak yatırımcıların bilinçli bir değerlendirme
yapmasını sağlayacak nitelikteki tüm bilgileri içeren kamuyu aydınlatma
belgesi” olarak tanımlanmaktadır.
Daha sonra herhangi bir yanlışlıktan dolayı sorumlu tutulacak olan izahnameden sorumlu gerçek ve tüzel kişilerin isim ve imzaları ve iletişim bilgilerinin, izahnamede açıkça yazılmış olması gerekmektedir. Bu nokta, izahnamelerin ve diğer kamuyu aydınlatma belgelerinin hazırlanmasında imza atanların
konuyu daha ciddi ele almalarını ve imzalarının karşılığı sorumluluğu üstlenmelerini getirmektedir. Ancak bazı hallerde, özellikle bağımsız üyelerin imza
atmaktan imtina edebilecekleri ve bu nedenle de genel kurula gidilmesi hallerinde işlemlerin yavaşlayabileceği de dikkatlerden kaçmamalıdır.
Kurul, izahnameyi incelemesi sonucunda “… yer alan bilgilerin tutarlı,
anlaşılabilir ve Kurulca belirlenen izahname standartlarına göre eksiksiz
olduğunun tespiti hâlinde” izahnameyi onaylayacaktır. Ancak izahnamedeki “yanlış, yanıltıcı ve eksik bilgilerden kaynaklanan zararlardan ihraççılar” sorumlu olacaktır. Zarar söz konusu kişilerden tazmin edilememesi halinde “halka arz edenler, ihraca aracılık eden lider aracı kurum ve
ihraççının yönetim kurulu üyeleri kusurlarına ve durumun gereklerine
göre zararlar kendilerine yüklenebildiği ölçüde sorumlu” olacaklardır. Sorumluluk yaklaşımı izahnamedeki eksiklik ve yanlışlıklardan yetkililerin
sorumlu olmasıdır. Böylece imza atmanın sorumluluğu da ilgililere yüklenmiş olmaktadır.
Tabii ki bağımsız denetim ve derecelendirme kuruluşları gibi izahnamelerde yer alan raporları hazırlayanlar, bu raporlarda yer alan “yanlış, yanıltıcı
ve eksik bilgilerden bu kanun çerçevesinde sorumlu” tutulmaktadır.
İhraççılara kolaylık sağlamak (hem parasal hem de zaman) açısından da
izahname yayımlandıktan sonra 12 ay içindeki ihraçlarda, ek değişikliklerde
Kurul onayı alınarak yeni izahname hazırlanmasına gerek olmayacaktır.
3.5.1.2. Halka Açık Anonim Ortaklık
Halka açıklık tanımlaması yapılmış ve bu tanımlama içindeki şirketlerin,
bu Kanun hükümlerine tabi olması düzenlenmiştir. Yeni Kanun’da, eskisinden
farklı olarak açık olma hali koşulu olarak belirtilen ortak sayısının 250’yi aşması
kuralı, 500’ü aşması olarak artırılmıştır149. Öte yandan payları borsada işlem
gören ortaklıkların da payları halka arz olunmuş sayılmasına devam edilecektir.
149
148
İzahnamenin, Kurul tarafından verilen onayın “kamunun bu kıymetlere yatırım yapabilirsiniz” şeklinde
değerlendirmesini içerip içermediği tartışmaları, gelecekte bir hayli geniş yer tutabilecektir.
Bu durumda, payları borsada işlem görmeyen ama ortak sayısı 500 ve altında kalan ortaklıklar
ise SPKn’na tabi olmayacaklardır. Onların ortakları ise Kanun’un getirdiği korumadan
yararlanamayacaklardır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 213
212 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bu tanımlama içinde yer almayan ortaklıklar, bu statüyü kazandıklarından sonra en geç iki yıl içinde paylarının işlem görmesi için borsaya başvurmak zorundadırlar. Kurul, bu durumdaki şirketlere süre sonunda resen
borsaya kotasyona ve halka açıklık statusü kazandığına karar verir. Doğaldır ki bu durum hem geniş ortak kitlesinin çıkarlarının korunması hem de
yatırımcıların elindeki payların güven ve istikrar içinde alınıp satılması ve
fiyatının şeffaf bir şekilde oluşmasının temin edilmesidir. Ancak ortaklıklar,
sermaye piyasası araçlarının herhangi bir şekilde halka satıldığını veya halka
açık ortaklık statüsünün kazanıldığını öğrendikleri tarihten itibaren on iş
günü içinde Kurula bildirmek zorundadırlar
3.5.1.3. Nominal Değerden Düşük veya Primli Fiyatla Halka Arz
Payların halka arzında veya yeni pay alma haklarının kullanımı esnasında,
payların piyasa veya defter değerinin nominal değerinin üzerinde olması halinde, Kurula payların primli satışını isteme yetkisi verilmiştir. Piyasa veya defter
değeri nominal değerin üzerinde olduğunda, sermaye artırımı halinde şirkete
yaratılacak kaynakların daha çok olması nedeniyle şirketin sermaye yapısının
bozulmasının önüne geçilmesi ve güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Öte yandan yeni TTK ile paralel şekilde pay değerleri nominal değerin
altında olan şirketlerin de bu değer altında hisselerini halka arz ederek sermaye tedariki yoluna gitmelerinin yolu açılmıştır. Böylece zor durumda olup
da hisse senetleri nominal değerlerinin altında işlem gören şirketlerin de
senetlerini halka arz ederek sermaye toplamaları ve zor durumdan kurtulabilmeleri imkânı yaratılmıştır.
3.5.1.4. Kaydileştirme
Kaydileştirmede var olan yapı esas olarak korunmuştur. SPA’nın senede bağlanmaksızın elektronik ortamda kayden ihracı esastır. Kaydileştirilen
araçlar, niteliğine bakılmaksızın isme açılmış hesaplarda izlenecektir. Ancak
Kurul, hak sahibinin ismine hesap açılmaksızın hesapların toplu olarak açılmasını isteyebilecektir. Bu hüküm daha çok yabancı yatırımcılara kolaylık
sağlamak amacıyla düzenlenmiş gibi görülmektedir.
Kaydileştirilmesine karar verilen araçların Kurulca belirlenen esaslar
çerçevesinde teslimi şarttır. Teslim edilmeyen araçların kaydileştirme
kararından sonra borsada işlem göremez, aracı kurumlarca alım satıma
konu edilemez ve katılma belgeleri geri alınamaz. İlgili karardan sonraki
7 yıl içinde teslim edilmeyen kıymetlere ilişkin haklar, Yatırımcı Tazmin
Merkezi’ne geçecektir.
Kaydileştirilen araçlara ilişkin “haciz ve benzeri her türlü idari ve adli
talepler münhasıran MKK üyeleri tarafından yerine getirilecektir”.
3.5.1.5. Kamunun Aydınlatılması ve Özel Durumlar
Kamunun aydınlatılmasının çarpık bilgi sorunlarının çözümünde ve şeffaflığın sağlanmasındaki rolüne çalışmamızın birinci bölümünde değinilmişti. Yeni Kanun, bilgi üretimi ve üretilen ve yayımlanan bilgiden dolayı
sorumlulukları düzenlemiştir. Kamunun aydınlatılması sürekli olarak, birincisi periyodik diğeri de özel durumlar halinde olmak üzere iki türlü yapılabilecektir. Yeni olarak getirilen ise esas olarak bu belgeleri hazırlayanların
sorumlulukları olmuştur.
3.5.1.6. Kamuyu Aydınlatma Belgeleri
Yeni Kanun “kamuyu aydınlatma belgeleri” olarak “(…) izahname, pay
alım tekliflerinde hazırlanan bilgi formu, özel durum açıklaması, birleşme ve
bölünme işlemlerinde hazırlanacak duyuru metinleri, borsada işlem görme
duyurusu ve finansal raporlar gibi Kurulca kamuyu aydınlatma amacı ile düzenlenmesi öngörülen sair belgeleri saymıştır(…), (...) izahnamede olduğu
gibi bu belgeleri (...) imzalayanlar veya bu belgeler kendi adına imzalanan
tüzel kişiler, bu belgelerde yer alan yanlış, yanıltıcı veya eksik bilgilerden
kaynaklanan zararlardan müteselsilen sorumlu(…)” tutulmuşlardır.
Öte yandan bağımsız denetim, derecelendirme ve değerleme kuruluşları gibi kamuyu aydınlatma belgelerinde yer alan veya bu belgelere dayanak olmak üzere hazırlanan raporları hazırlayan kişi ve kurumların da
bu Kanun hükümleri çerçevesinde sorumluluk altında oldukları açıkça
belirtilmiştir. Kamuyu aydınlatma belgelerinde yer alan bilgilerin yanlış,
yanıltıcı veya eksik olması konusunda bilgi sahibi olmadığını ve bu bilgi
eksikliğinin kast veya ağır ihmallerinden kaynaklanmadığını ispatlayan kişiler sorumlu olmaz.
3.5.1.7. Kurumsal Yönetim İlkeleri
2011 tarih ve 654 sayılı KHK çerçevesinde çözümlenmeye çalışılmış olan
kurumsal yönetim ilkelerinin tespiti ve uygulaması yeni Kanun’a dâhil edilmiştir. Yeni TTK ile verilen yetki göz önünde bulundurularak Kurula, kurumsal yönetim ilkelerine uyumu borsada işlem gören şirketler açısından
kısmen veya tamamen zorunlu tutma yetkisi verilmiştir. Öte yandan Kanun,
Kurula bu çerçevede geniş yetkiler vererek, payları borsada işlem gören halka açık ortaklıkların niteliklerine göre, kurumsal yönetim ilkelerine kısmen
veya tamamen uymalarını zorunlu tutmaya, buna ilişkin usul ve esasları belirlemeye, verilen süre içinde uyum zorunluluğunun yerine getirilmemesi
hâlinde uyum zorunluluğunun yerine getirilmesini sağlayacak kararları almaya ve buna ilişkin işlemleri resen yapmaya, herhangi bir süre vermemiş
214 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
olsa dahi uyum zorunluluğuna aykırı işlemlerin hukuka aykırılığının tespiti
veya iptali için her türlü teminattan muaf olarak ihtiyati tedbir istemeye,
dava açmaya, açılan davada uyum zorunluluğunun yerine getirilmesi sonucunu doğuracak şekilde karar alınmasını istemeye, bu işlemlerin yerine getirilmesine ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetki vermiştir.
Kanun, ilişkili taraf (bkz.295.sayfa) tanımlaması getirerek, bunlarla
yapılacak ve Kurulca belirlenecek nitelikteki işlemlere başlamadan önce
yapılacak işlemin esaslarını belirleyen bir yönetim kurulu kararı alınması
zorunluğunu getirmiştir. Söz konusu yönetim kurulu kararlarının uygulanabilmesi için bağımsız yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğunun onayı aranacaktır. Bağımsız yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğunun söz konusu işlemi
onaylamaması hâlinde bu durum işleme ilişkin yeterli bilgiyi içerecek şekilde
kamuyu aydınlatma düzenlemeleri çerçevesinde kamuya duyurulacak ve işlem genel kurul onayına sunulacaktır. Söz konusu genel kurul toplantılarında, işlemin tarafları ve bunlarla ilişkili kişilerin oy kullanamayacakları bir
oylamada karar alınması gerekmektedir. Bu maddenin genel kurul toplantısında görüşülmesinde, toplantı nisabı aranmaz, oy hakkı bulunanların basit
çoğunluğu ile karar alınır. Bu fıkrada belirtilen esaslara uygun olarak alınmayan yönetim kurulu ve genel kurul kararları geçerli sayılmaz.
Bu düzenleme, halka açık ortaklıkların ilişkili şirketlerle yapılan işlemlerinin (daha genel anlamda da örtülü kazanç aktarımı imkânlarının ortadan
kaldırılması), bağımsız yönetim kurulu üyelerinin ve genel kurulun onayına
sunarak kontrol altına almak istemiştir. Ancak bu tür durumlarda bağımsız
yönetim kurulu üyesinin sorumluluktan kaçınmak amacıyla kararları yavaşlatması halinde şirket faaliyetlerinin kilitlenmesi söz konusu olabilecektir.
Halka açık ortaklıklar, gerek bu maddede gerekse yeni TTK (6102
sayılı)’da belirtilen internet sitesi oluşturmaları ve yapacakları duyuru (kanunen yapmaları gereken ilanlar) ve kamuyu aydınlatma duyurularının,
MKK tarafından sağlanan elektronik ortam vasıtasıyla da yerine getirebilmeleri düzenlenmiştir.
Kurumsal yönetime ilişkin kuralların, halka açık bankalar hakkında uygulanmasına ilişkin usul ve esasların Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulunun uygun görüşü alınmak suretiyle belirleneceği belirtilerek de bankaları BDDK’nın düzenleme alanı dışına çıkmasının önüne geçilmiştir.
Kurul, Kanun’un kabulününün ardından, ortaklıkların yönetimde söz
sahibi olabilen kişilerin ortaklıkla çıkar çatışmasına yol açabilecek işlemlerin gündeme gelmesi durumunda, genel kurula bilgi vermelerini düzenlemiştir150. Buna göre: “Yönetim hakimiyetini elinde bulunduran pay
sahiplerinin, yönetim kurulu üyelerinin, üst düzey yöneticilerin ve bunların eş ve ikinci dereceye kadar kan ve sıhri yakınlarının, şirket veya bağlı
150
Tebliğ No 63
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 215
ortaklıkları ile çıkar çatışmasına neden olabilecek önemli nitelikte işlem
yapması ve/veya şirketin veya bağlı ortaklıkların işletme konusuna giren
ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapması veya aynı
tür ticari işlerle uğraşan bir başka şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla girmesi durumunda, söz konusu işlemler hakkında genel kurulda
bilgi verilmelidir.”
İkinci düzenleme ise şirketlerin önemli işlerine yöneliktir. Önemli nitelikteki işlemlere ilişkin genel kurul kararı gerekmedikçe, söz konusu işlemlere ilişkin yönetim kurulu kararının icra edilebilmesi için bağımsız üyelerin
çoğunluğunun onayının bulunması gerekir. Ancak önemli nitelikteki işlemlerde bağımsız üyelerin çoğunluğunun onayının bulunmaması ve bağımsız
üyelerin çoğunluğunun muhalefetine rağmen anılan işlemlerin icra edilmek
istenmesi halinde işlem genel kurul onayına sunulur. Bu durumda, bağımsız yönetim kurulu üyelerinin muhalefet gerekçesi derhal kamuya açıklanır,
SPK’ya bildirilir ve yapılacak genel kurul toplantısında okunur.
Bağımsız yönetim kurulu üyesi, bahsedilen tebliğ ile daha etraflı tanımlamaya gidilmiştir. Buna gore “bağımsız üyenin”, aşağıdaki koşulların her
birini karşılaması gerekmektedir;
a. Şirket, şirketin ilişkili taraflarından biri veya şirket sermayesinde doğrudan veya dolaylı olarak %10 veya daha fazla paya sahip hissedarların yönetim veya sermaye bakımından ilişkili olduğu tüzel kişiler ile kendisi, eşi
ve ikinci dereceye kadar kan ve sıhri hısımları arasında, son beş yıl içinde,
doğrudan veya dolaylı önemli görev ve sorumluluklar üstlenecek yönetici
pozisyonunda istihdam, sermaye veya önemli nitelikte ticari ilişkinin kurulmamış olması,
b. Son beş yıl içerisinde, başta şirketin denetimini, derecelendirilmesini ve
danışmanlığını yapan şirketler olmak üzere yapılan anlaşmalar çerçevesinde, şirketin faaliyet ve organizasyonunun tamamını veya belli bir bölümünü yürüten
şirketlerde çalışmamış ve yönetim kurulu üyesi olarak görev almamış olması,
c. Son beş yıl içerisinde, şirkete önemli ölçüde hizmet ve ürün sağlayan
firmaların herhangi birisinde ortak, çalışan veya yönetim kurulu üyesi olmaması,
d. Yönetim kurulu görevi dolayısıyla hissedar ise sermayede sahip olduğu payın oranının %1’den fazla olmaması ve bu payların imtiyazlı olmaması,
e. Bağımsız yönetim kurulu üyesi olması sebebiyle üstleneceği görevleri
gereği gibi yerine getirecek mesleki eğitim, bilgi ve tecrübeye sahip olması,
f. Bağlı oldukları mevzuata uygun olması şartıyla üniversite öğretim
üyeleri hariç, kamu kurum ve kuruluşlarında üye olarak seçildikten sonra
tam zamanlı çalışmıyor olması,
g. Gelir Vergisi Kanunu’na göre Türkiye’de yerleşmiş sayılması,
h. Şirket faaliyetlerine olumlu katkılarda bulunabilecek, şirket ortakları
arasındaki çıkar çatışmalarında tarafsızlığını koruyabilecek, menfaat sahip-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 217
216 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
lerinin haklarını dikkate alarak özgürce karar verebilecek güçlü etik standartlara, mesleki itibara ve tecrübeye sahip olması,
i. Şirket faaliyetlerinin işleyişini takip edebilecek ve üstlendiği görevlerin gereklerini tam olarak yerine getirebilecek ölçüde şirket işlerine zaman
ayırabiliyor olması.
Şirketin önemli nitelikte ilişkili taraf işlemlerinde ve finansal kuruluşlar
haricindeki üçüncü kişiler lehine teminat, rehin ve ipotek verilmesine ilişkin
yönetim kurulu kararlarında bağımsız üyelerin çoğunluğunun onayı aranır.
Bağımsız üyelerin çoğunluğunun söz konusu işlemi onaylamaması halinde bu
durum, işleme ilişkin yeterli bilgiyi içerecek şekilde kamuyu aydınlatma düzenlemeleri çerçevesinde kamuya duyurulur ve işlem genel kurul onayına sunulur.
3.5.1.8. Önemli İşler
Kanun’un pek çok maddesinde gönderme yapılan bir husus da “önemli
işler” tanımlamasıdır. Kanun, bu tanımlama kapsamındaki işlerde ya özel
kararların gerekliliğine işaret etmiş ya da bağımsız üyelerin onayını zorunlu
kılmıştır. Buna göre önemli işler olarak:
Halka açık ortaklıkların;
• Birleşme, bölünme işlemlerine taraf olması, tür değiştirme veya
sona erme kararı alması,
• Mal varlığının tümünü veya önemli bir bölümünü devretmesi veya
üzerinde bir ayni hak tesis etmesi veya kiralaması,
• Faaliyet konusunu tümüyle veya önemli ölçüde değiştirmesi,
• İmtiyaz öngörmesi veya mevcut imtiyazların kapsam veya konusunu değiştirmesi,
Borsa kotundan çıkması sayılmıştır.
Kanun, Kurula önemli nitelikteki işlemleri, önemlilik ölçüsü de dâhil olmak üzere bu nitelikteki işlemlerde bulunulabilmesi veya kararların alınabilmesi için uyulması zorunlu usul ve esasları belirlemeye yetkisi vermiştir.
3.5.1.9. Kâr Dağıtımı
Tasarruf sahiplerinin şirketlere ortak olmasının sebebinin, o şirketin gelecekte yaratacağı kârdan pay almak olduğu daha önce vurgulanmıştı. Ancak kâr dağıtımının aynı zamanda şirket açısından bir nakit çıkışı olduğu ve
hiçbir şirketin de bu türden bir varlığı hazırda tutmadığı dolayısıyla, bu çıkışın finanse edilebilmesi için de kredi gibi veya yeni sermaye artırımı yoluyla kaynak girişinin sağlanması yoluna gidilebilecektir. Ancak bu finansman
yöntemleri bir yandan şirketin finansal diğer yandan da sermaye yapısını
bozabilecektir. O nedenle yeni Kanun daha önce tebliğlerle çözümlenmeye
çalışılan kâr dağıtımı sorununun çözümünü şirkete bırakmış ve “kâr dağıtım
oranları düzenlemesi kaldırılmış, şirketlerin kendi kâr dağıtım politikaları
çerçevesinde kârlarını dağıtabilecekleri” ancak ihtiyaçlara göre Kurula sektör ve şirket bazında farklı esaslar belirleme yetkisi verilmiştir.
3.5.1.10. Ayrılma ve Çıkarma Hakları
Ortaklıklardan ayrılmanın ana çerçevesi, ortakların paylarını bir başkasına satarak ortaklık haklarını devretmeleridir. Ancak bazı hallerde bu ayrılma
olmayabilmekte, ortak zarar görebilmektedir. O nedenle çeşitli düzenlemelerde “ortaklıktan ayrılma hakkı”na yer verilmiştir. Ortaklıktan ayrılma
hakkı, en temel tanımı ile anonim ortaklıklarda bazı önemli genel kurul kararlarına muhalif kalan pay sahiplerine, paylarını ortaklığa satarak ortaklıkla
ilişkisini sona erdirme imkânının sağlanmasıdır. Ayrılma hakkı, ortaklıkta
esaslı değişikler yaratacak genel kurul kararlarının alınması ile pay sahiplerinin başlangıçta yatırım yaptıklarından farklı bir ortaklıkta pay sahibi kalmaya zorlanmalarının önlenmesi ve maddi olarak zarara uğramadan ortaklık ilişkisine son verilmesi esasına dayanmaktadır (Özdoğan 2002). Ayrılma
hakkı, doğası gereği bir anlamda azınlık pay sahiplerinin çoğunluğa karşı
korunmasını içermektedir.
Önemli nitelikteki işlemlere ilişkin genel kurul toplantısına katılıp da
olumsuz oy kullanan ve muhalefet şerhini toplantı tutanağına işleten pay
sahipleri, paylarını halka açık ortaklığa satarak ayrılma hakkına sahiptir.
Halka açık ortaklık, bu payları pay sahibinin talebi üzerine söz konusu
önemli nitelikteki işlemin kamuya açıklandığı tarihten önceki otuz gün
içinde borsada oluşan ağırlıklı ortalama fiyatların ortalamasından satın almakla yükümlüdür.
Pay sahibinin önemli nitelikteki işlemlere ilişkin genel kurul toplantısına
katılmasına haksız bir biçimde engel olunması, genel kurul toplantısına usulüne uygun davet yapılmaması veya gündemin usulüne uygun bir biçimde
ilan edilmemesi hallerinde, genel kurul kararlarına muhalif kalma ve muhalefet şerhini tutanağa kaydettirme şartı aranmaksızın ayrılma hakkı tanınır.
Ayrılma hakkının karşısında da ortaklıktan çıkarma hakkı bulunmaktadır. Çıkarma hakkı; pay alım teklifi sonucunda veya birlikte hareket etmek de dâhil olmak üzere başka bir şekilde sahip olunan payların halka açık
ortaklığın oy haklarının Kurulca belirlenen orana veya daha fazlasına ulaşması durumunda, paya sahip olan bu kişiler açısından azınlıkta kalan pay
sahiplerini ortaklıktan çıkarma hakkı doğar. Bu kişiler, Kurulca belirlenen
süre içinde, azınlıkta kalan ortakların paylarının iptalini ve bunlar karşılığı
çıkarılacak yeni payların kendilerine satılmasını ortaklıktan talep edebilirler.
218 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Ortaklıktan çıkarma hakkının doğduğu durumlarda, azınlıkta kalan pay
sahipleri açısından da satma hakkı doğar. Bu pay sahipleri Kurulca belirlenen süre içinde, paylarının adil bir bedel karşılığında satın alınmasını, oy
haklarının Kurulca belirlenen orana veya daha fazlasına sahip olan gerçek
veya tüzel kişilerden ve bunlarla birlikte hareket edenlerden talep edebilirler.
3.5.1.11. Pay Alım Teklifi
Halka açık ortaklıklarda, gönüllü ya da önemli nitelikteki işlemler nedeniyle zorunlu pay alım teklifi yapılması ile ilgili usul ve esasları belirleme
yetkisi, Kurula tanınmıştır. Kanun pay alım teklifinin zorunlu olarak uygulanması gereken durumları saymıştır.
Halka açık ortaklıklarda yönetim kontrolünü151 sağlayan payların veya
oy haklarının iktisap edilmesi helinde, diğer ortakların paylarını satın almak
üzere teklif yapılması zorunludur.
Pay alım teklifinde bulunma zorunluluğu doğan gerçek ve tüzel kişiler ile
bunlarla birlikte hareket edenlerin sahip olduğu oy hakları, Kurulca belirlenecek süre içinde bu zorunluluğun yerine getirilmemesi halinde kendiliğinden
donar. Söz konusu paylar, genel kurul toplantı nisabında dikkate alınmaz.
Pay alım teklifinde bulunulmasına ve pay alım teklifinde bulunma zorunluluğundan muafiyete ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisi Kurula bırakılmıştır.
3.5.1.12. İmtiyazlar
İmtiyazlar ve imtiyazların kullanımın halka açık şirketlerde çeşitli şekillerde yarattığı sorunların ortadan kaldırılması ve şeffaflığın sağlanması açısından imtiyazlara ilişkin hükümler getirilmiştir:
• Üst üste beş yıl zarar eden ortaklıklarda yapılacak ilk genel kurul
toplantısında imtiyazların kaldırılacağı hüküm altına alınmış ve
böylece imtiyaza sahip grupların diğer ortakların da menfaatine
uygun davranmasının ve verimsiz yönetimlerin değiştirilerek etkinliğin artırılması amaçlanmıştır.
• Mevcut olan tüm imtiyazların şeffaf ve anlaşılır detayda kamuya
açıklanması zorunluluğu ile sermaye piyasalarının etkin ve şeffaf
çalışması prensibi ile uyumlu olarak pay sahiplerinin ortak olacakları bir ortam amaçlanmıştır.
151
Ortaklığın oy haklarının yüzde ellisinden fazlasına tek başına veya birlikte hareket ettikleri kişilerle
beraber doğrudan veya dolaylı olarak sahip olunması, yönetim kurulu üye sayısının salt çoğunluğunu
seçme veya genel kurulda söz konusu sayıdaki üyelikler için aday gösterme hakkını veren imtiyazlı
paylara sahip olunması, yönetim kontrolünün elde edilmesi olarak kabul edilir. Ancak, imtiyazlı
payların mevcudiyeti nedeniyle yönetim kontrolünün elde edilemediği haller, bu madde kapsamında
değerlendirilmez.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 219
Kutu: 3.8- Halka Arzlarda Yeni Kurallar
SPK 12.02.2013 tarih ve 5/145 sayılı ilke kararıyla halka arzlarda uygulanacak ilkelere yönelik kararlar ile manipülatif hareketleri engellemek, yatırımcıları
korumak ve şirketlere kaynak girişini desteklemeyi amaçlamıştır. Söz konusu
kararda öne çıkan hususlar şu şekilde özetlenebilir:
1) İlk halka arzlarda;
a) Halka arzdan 2 yıl öncesinden bu yana varlıkların rayiç bedel ile değerlendirilerek oluşan fonun bulunmaması koşuluyla şirketlerde olabilecek
makyajlamaların (veya botokslama) engellenmesi,
b) Aynı şekilde son iki yıl içinde anonim şirkete dönüşmüş ise öz kaynak
kalemlerinin toplulaştırılarak değil tek kalem halinde gösterilmesi,
c) Halka arz edecek şirketlerin ilişkili taraflarının şirketten alacaklarına sınır
getirilmektedir.
Böylece sermaye artırımından elde edilecek kaynakların ilgili taraflara aktarılmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Ancak bu kısıtın kamu şirketleri
için uygulanmayacağı kararı ise özel şirketleri kamu şirketlerine göre farklılaştırılmasını getirmektedir.
Öte yandan, halka arz edilecek payların arz fiyatlarıyla hesaplanacak piyasa
değerinin 20 milyon TL altında olması halinde satılamayan kısmının tamamına;
20 ile 40 milyon arasında ise ilk 20’nin tamamına ve bunu aşan kısmın ise yarısına, halka arza aracılık eden aracı kurum ve kuruluşlar tarafından halka arz
fiyatından yüklenim sözleşmesi yapılması şartı getirilmektedir. Bu uygulama
ile sermayesi yeterli olmayan aracıların yüklenim piyasasına girmemesi, halka
arzın eksik (nakıs) kalmaması ve yatırımcıların korunması amaçlanmıştır. Aracıların bu şekilde portföylerine aldıkları payları 6 ay süreyle halka arz fiyatından
satamayacak olması da halka arzlarda bir yandan manipülasyonu engelleyebileceği ama bir yandan da aracıları (küçük-büyük) piyasadan çekilmeye yönlendirebilecektir. Aynı şekilde küçük şirketlerin halka arzı da benzeri etkiler altında
kalabilecektir.
Halka arzın, en erken fiyat tespit raporunun ve izahnamenin yayımlanmasını
takip eden dördüncü gün başlayabilecek olması da yatırımcıların yayımlanan raporları değerlendirmesine imkân tanıyabilecektir.
Halka arzdan önce alınan söz konusu tedbirlerin asıl amacının çarpık bilgi sorunlarının çözümlenmesinin ve oluşabilecek istismar risklerinin de en azlanması
amacıyla da aracılık yüklenimi yapanların da ellerini taşın altına koymalarının temin edilmesi amaçlanmaktadır.
220 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
2) İlk halka arzlardan sonra;
a) Herhangi bir on iki ayda, sermayenin %10’unun veya dolaşımdaki payların nominal tutarının %50’sinin kontrolü elinde tutanlar tarafından borsada satılmasının planlanması durumunda bilgi formu doldurulması şartı
ile de şeffaflık,
b) Büyük ortakların (sermayenin %10 ve üzeri veya yönetim kontrolünü
elinde bulunduranlar) ortaklık payları işlem görmeye başladıktan sonra
bir yıl süreyle halka arz fiyatının altında satamayacakları hükmü ile düşürüp toplama ihtimalinin kaldırılması amaçlanmıştır.
c) İlk kez payını arz edenlerin arzının piyasa değerinin 40 milyon TL’den
az olması halinde halka arz edilen payların, nominal değerinin %25’ine
karşılık gelen kısmında, eski ortakların rüçhan hakları kısıtlanarak satışa
sunulması ve bu durumda şirketin kayıtlı sermayeli olması ve durumun
izahname duyurulması gerekmektedir.
d) Halka arz fiyatlarının arzdan sonraki gelişimin değerlendirilebilmesi için
payların borsada işlem görmesinden sonraki 1 yıl içinde iki analist raporu (arza aracılık eden aracı kurum tarafından) hazırlaması ve KAP’da
(ve aracılık eden şirketin sitesinde) ilan edilmesi zorunludur. GİP’de ise bu
yükümlülük piyasa danışmanı tarafından yerine getirilebilir.
e) Halka arzı takip eden 2 yıl içinde de mali tabloların yayımlanmasını takip
eden 10 gün içinde arzda fiyatların belirlenmesinde esas alınan varsayımların geçerli olup olmadığı, geçerli değilse nedenlerinin rapor edilmesi ve şirketin sitesinde ve KAP’da yayımlanması zorunludur.
f) Aynı çerçevede halka arzdan elde edilen fonların, amaçlanan şekillerde
kullanılıp kullanılmadığının, halka arzı ve borsada işleme başlamasının
ardından yapılan kamuyu aydınlatmak amacıyla yapılan ilk iki mali tabloların ilanının takip eden 10 iş günü içinde özel durum açıklaması yapılması zorunluluğu getirilmiştir.
Halka arzdan sonra uygulamaya geçirilmesi istenen ilkelerin hareket noktasının da istismar riskinin azaltılması olduğu düşünülmektedir. Halka arzdan önce
ortaya konulan bilgi ve varsayımların sonradan gerekçesiz ortadan kalması, bir
anlamda önceki bilgi ve varsayımlara dayanarak yatırım yapmış olanlarla, aracı
kurum ve şirket arasında ciddi tartışmaları da doğurabilecektir. Bu durumda beklenti, aracı kurumların ve halka arza girişine şirketlerin daha sağlıklı ve gerçekçi
bilgi ve varsayımlara dayanmalarıdır.
3) Payları borsada işlem gören ortaklıkların, bedelli sermaye artırımlarında
artırılan kısmın tutarının mevcut sermayeyi aşması ve ilgili taraflara olan borcun
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 221
ödenmesinde kullanılacak olması, önemli nitelikli işlerden sayılır şeklinde açıklık
getirilmiştir.
a) Bu durumda ortaklar, o şirketten ayrılma hakkı verilmesi ve bu yöndeki
işlemler tamamlanmadan sermaye artırımı işlemi yapılmamasına karar
verilmiştir.
b) Toplanan fonlar, bu amaçla kullanılmayacak olsa dahi artırım öncesi 4
finansal tablolarında ilişkili taraflara nakit dışındaki varlık devirlerinden
kaynaklanan toplam borç ortalamasının, bu kalemler olmadan hesaplanan aktiflere oranı %20’yi geçmesi hâlinde de ortaklara ortaklıktan ayrılma hakkı tanınmak durumundadır.
Böylece şirketin gelecekteki bu tür kararlarından haberdar olmadan yatırım
yapanların, varlık devirleriyle şirketin yapısının değiştirilmesi gibi olgulardan (yine
istismar riski ve nasıl olsa şirkete varlık devri ile maliyetleri şirkete finanse ettirmeyi gündeme getirebilen ve bedavacılık da denilebilecek olan) kaçınmak amacıyla getirildiği düşünülmektedir.
3.5.1.13. Genel Kurula Katılım ve Oy Kullanılması
Bütün şirketlerde olduğu gibi halka açık şirketlerde de ortakların ortak olmalarından doğan haklarının en önde geleni, genel kurullara katılmak ve oy
kullanmaktır. Böylece, ortaklar şirket yönetimini denetleyebilecekler ve şirketin
geleceği hakkındaki kararların oluşumuna katılabileceklerdir. Ancak özellikle
küçük pay sahiplerinin genel kurullara katılması, maliyetli ve zor olması nedeniyle katılım imkânı kullanılamamaktadır. Üstelik senetlerin bir yerde depo
edilmesi şartları da katılımı zorlaştıran etmenlerdendir. O nedenle Kanun,
halka açık ortaklık genel kuruluna katılma ve oy kullanma hakkı kullanımının
pay sahibinin paylarını herhangi bir kuruluş nezdinde depo etmesi şartına bağlanmasını kaldırmıştır. Kaydi sistemin yararı olarak da yönetim kurulu (payları
kayden izlenen ortaklıkların) tarafından MKK’dan sağlanan pay sahipleri listesi
dikkate alınarak oluşturulan hazır bulunanlar listesinde adı yer alan pay sahiplerinin genel kurullara katılabileceğini düzenlenmiştir. Bu yaklaşım, nihayetinde
pay sahiplerinin genel kurullara katılımını kolaylaştırmıştır.
Halka açık ortaklıklarda yeni pay alma haklarının kısıtlanmasına, kayıtlı sermaye sisteminde yönetim kuruluna yeni pay alma haklarını kısıtlama
yetkisinin verilmesine, sermaye azaltımına ve önemli nitelikteki işlemlere
ilişkin kararların genel kurulca kabul edilebilmesi için esas sözleşmelerinde
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 223
222 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
açıkça oran belirtilmek suretiyle daha ağır nisaplar öngörülmediği takdirde
toplantı nisabı aranmaksızın, ortaklık genel kuruluna katılan oy hakkını haiz
payların üçte ikisinin olumlu oy vermesi şartı aranır. Ancak, toplantıda sermayeyi temsil eden oy hakkını haiz payların en az yarısının hazır bulunması
halinde, esas sözleşmede açıkça daha ağır nisaplar öngörülmedikçe, toplantıya katılan oy hakkını haiz payların çoğunluğu ile karar alınır.
Payları kayden izlenen anonim ortaklık genel kurullarına elektronik ortamda
katılım, MKK tarafından sağlanan elektronik ortam üzerinden gerçekleştirilir.
3.5.1.14. Muafiyet ve Kanun Kapsamından Çıkış
Belirli şartları taşıyan ortaklıkların yanı sıra büyüklük, satış yapılan yatırımcılar, verilen garantiler, borsada işlem görme, satış yöntemi gibi belirli
nitelikleri itibariyle ihraçların da kısmen veya tamamen Kanun kapsamındaki yükümlülüklerden muaf tutulabileceği hükme bağlanmıştır. Muafiyetin
koşullarını belirleme yetkisi ise Kurula bırakılmıştır.
Kanun kapsamından çıkma veya çıkarılma daha kolaylaştırılmış ve düzene bağlanmıştır. Bilanço ve sermaye büyüklüğü, faaliyetlerinin devamlılığı,
ortak olmanın belirli özellikleri taşıyan kişilerle sınırlı tutulması, sermayenin
ortaklar arasındaki dağılımı gibi şartların varlığı halinde ihraççılar ve halka
açık şirketler resen veya talep üzerine, bu Kanun’dan kaynaklanan yükümlülüklerden kısmen veya tamamen muaf tutabileceği gibi tamamen bu Kanun
kapsamından da çıkarılabilir.
Öte yandan pay sahibi sayısı sebebiyle halka açık sayılan ortaklıklardan,
paylarının borsada işlem görmesini istemeyenler, pay sahibi tam sayısının
en az üçte ikisinin olumlu oyu veya toplam oyların dörtte üçü ile alınacak
bir genel kurul kararı ile bu Kanun kapsamından çıkabilir. Bu durumda,
Kanun’un kapsamından çıkma kararına olumlu oy kullanmayan pay sahiplerine ayrılma hakkı tanınır. Kurulca resen halka açık ortaklık statüsünden
çıkarılacak ortaklıkların hâkim ortaklarına, diğer paylar için pay alım teklifinde bulunma zorunluluğu getirilebilir. Buna ilişkin usul ve esaslar Kurul
tarafından belirlenecektir.
3.5.1.15. Yönetim Kurulunun Sorumluluğu
Çalışmamızın birinci bölümünde ele alındığı gibi yönetim ile sermayedarlar (ve daha çok da küçük yatırımcılar) arasından temsilcilik sorunları,
ekonominin ve finansal piyasaların işleyişinde önemli sorunlar doğurabilmekte ve işlem maliyetlerini artırabilmektedir. Yöneticilerin verdiği kararların yarattığı maliyetleri şirketin, dolayısıyla ortakların ödemesi, bedavacılık
eğilimlerini (daha genel anlamda istismar risklerini) güçlendirebilmektedir.
Bu nedenle yeni Kanun, yönetim kurulu üyelerinin sermaye piyasası mev-
zuatına aykırı işlemleri sebebiyle ortaklığın katlanmak zorunda kaldığı idari
para cezalarının, ortaklığın sorumlu yönetim kurulu üyelerine rücu edilmesinin zorunlu olduğu düzenlenerek, ortaklığın ve yatırımcıların mal varlıksal
haklarının korunması ve kârın azaltılmasının engellenmesi amaçlanmıştır.
3.5.1.16. Borçlanma Araçları İhracı
Borçlanma aracı ihracı, ortaklıkların kaldıraçtan yararlanmak amacıyla
yabancı kaynak bularak kendilerine finansman sağlamaları imkânı yaratmaktadır. Ancak borçlanma araçları ihracı, nihayetinde ortaklar açısından
kârlılığın yukarı doğru sınırsız olmasını152 ama ortakların yükümlülüklerinin de koydukları sermaye ile sınırlı olması da borçlanma araçlarının ihracına getirilen sınırların temelini oluşturmaktadır. Yeni Kanun’la, Bakanlar
Kurulunun yetkisindeki ihraç limitinin belirlenmesi Kurulun yetki alanına
bırakılmıştır.
Halka açık ortaklıklar dışında kalan ihraççılar için sınır belirleme yetkisi
ise ilgili Bakana tanınmıştır.
3.5.1.17. Konut Finansmanı ve Menkul Kıymetleştirme
2007 tarih ve 5582 sayılı Kanun’la konut finansmanı sistemine yönelik
olarak getirilen yeni düzenlemelerde tamamlayıcı değişiklikler yapılmıştır.
Konut finansmanına ilişkin eski Kanun hükümlerinin birinci el piyasaya
olumlu yönde etki yaptığı görülmekle birlikte mevcut düzenlemeler, sistemin bu kredilere dayalı sermaye piyasası aracı ihraçları vasıtasıyla desteklenmesinde yetersiz kalmıştır. Bu nedenle gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin
konut finansmanı sistemlerinin vazgeçilmez unsurlarından olan ve mevcut
Kanun’da sermaye piyasası aracı ihraçlarından elde ettiği kaynaklarla kredi
kuruluşlarına uzun vadeli ve ucuz finansman olanağı sağlaması amacıyla tasarlanan ipotek finansmanı kuruluşlarının faaliyet kapsamlarının genişletilmesine yönelik yeni düzenlemeler yapılmıştır.
Kanun ile konut finansmanı tanımı yapılırken eski tanıma ve yapılanmaya sadık kalınmıştır. Tanıma göre “… konut edinmeleri amacıyla tüketicilere
kredi kullandırılması, konutların finansal kiralama yoluyla tüketicilere kiralanması, sahip oldukları konutların teminatı altında tüketicilere kredi kullandırılması ve bu kredilerin yeniden finansmanı amacıyla kredi kullandırılması” konut finansmanıdır. Konut finansmanı kuruluşları, konut finansmanı
fonları ve ipotek finansmanı kuruluşlarının bu kredilere ve alacaklara dayalı
veya bunların teminatı altındaki işlemleri de bu kapsama dâhil edilmiştir.
152
Borçlanma araçlarının maliyeti, esas olarak ödenecek olan faiz maliyetidir. Şirketin kârlılığının bir üst
sınırının olmaması, kaldıraçtan yararlanarak öz sermayenin kârlılığını artırmak amacıyla aşırı riskli
işlere yönelebilmelerini (istismar riski) getirebilmektedir. Bu nedenle tıpkı bankaların kredi verirken
gündeme getirdiği öz sermaye koşuluna benzer kısıtlar getirilmektedir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 225
224 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Çalışmanın “konut finansmanına” yönelik alt bölümünde ele alındığı gibi
sistem iki fon ve iki araç ile düzenlenmiştir. Ancak, SPK Tebliği ile düzenlenen ve İslam tahvili olarak bilinen “sukuk”a benzer “kira sertifikası ve kiralama şirketleri” yeni Kanun’a dâhil edilmiştir.
İpotek finansmanı kuruluşlarının konut finansmanı kuruluşları tarafından
ihraç edilebilecek tüm sermaye piyasası araçlarını ihraç etmesi, başka deyişle
sermaye piyasasında kredi kuruluşları ile aynı hareket alanına sahip olması sağlanmış ve bazı vergi avantajları tanınmıştır (BSMV kaldırılması gibi).
3.5.2. Finansal Raporlama, Bağımsız Denetim, Derecelendirme ve
Değerlemeye Yönelik Olarak
Yeni TTK ile Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGMDSK)’na verilen Türkiye Muhasebe Standartları’nı yayımlama yetkisi çerçevesinde, Sermaye Piyasası Kanunu kapsamındaki tüm kurumların
finansal tabloları ile konsolide finansal tablolarına ilişkin özel hükümlerin
saklı olduğu belirtilerek, Türkiye Muhasebe Standartları ile uyumlu ikincil
düzenlemeler yapma yetkisini Kurula vermektedir.
Sermaye Piyasası Kanunu’na tabi tüm kurum ve kuruluşların finansal raporlama standartları, söz konusu raporların kesinleşmesi, raporlardan doğan
sorumluluk, bunların kamuya açıklanması ve bağımsız denetime tabi tutulma
esasları hakkında düzenleme yapılmıştır. Bu çerçevede KGMDSK tarafından
yetkilendirilmiş bağımsız denetim kuruluşlarından, bu Kanun uyarınca bağımsız denetim faaliyetinde bulunacaklardan istenilecek ilave şartlar, Kurul tarafından belirlenir ve bu şartları haiz bağımsız denetim kuruluşlarına ilişkin listenin,
Kurul tarafından kamuoyuna açıklanması düzenlenmiştir. Kurul ayrıca listede
yer alan bağımsız denetim kuruluşlarının bu Kanun kapsamındaki bağımsız
denetim faaliyetlerine ilişkin yapacağı kalite kontrol ve denetim çalışmaları neticesinde standart ve mevzuata aykırılıkları tespit edilenleri listeden çıkarmaya
yetkili kılınmıştır. Böylece KGMDSK ile Kurul arasında oluşabilecek olan yetki
çatışması ihtimali en aza indirilmeye çalışılmıştır.
Kanun ile sermaye piyasasında derecelendirme ve değerleme alanlarında
düzenleme yapma yetkisi (bağımsız denetimin kalitesine yönelik tedbirler
dâhil) Kurula tanınmakta ve sorumluluk esasları açıkça belirlenmektedir.
Öte yandan yine ortaya çıkabilecek yetki karmaşasını çözmeye yönelik
olarak bağımsız denetim kuruluşlarının yetkilendirilmesi, yönetici ve çalışanlarının lisanslanması ve bu kuruluşlar hakkındaki sicil bilgileri ile bu
bilgilerin kamuya açıklanmasına ilişkin usul ve esasların Kurul tarafından
belirlenmesi düzenlenmiştir.
Sermaye piyasasında “bilgi sorununun öneminden hareketle” bağımsız
denetim kuruluşları, görevlerinin kapsamıyla sınırlı olmak üzere denetle-
dikleri finansal tablo ve raporların mevzuata uygun olarak denetlenmemesi
nedeniyle doğabilecek zararlardan raporu imzalayanlarla birlikte sorumlu
tutulmuşlardır. Ayrıca bağımsız denetim kuruluşları ile derecelendirme ve
değerleme kuruluşları, faaliyetleri neticesinde düzenledikleri raporlarda yer
alan yanlış, yanıltıcı ve eksik bilgiler dolayısıyla neden oldukları zararlardan
“sorumlu” tutulmuşlardır.
3.5.3. Sermaye Piyasası Faaliyetleri, Aracılar, Özdüzenleyici Kuruluşlara Yönelik Olarak
3.5.3.1. Sermaye Piyasası Kurumları
Yeni Kanun’un gerekçesinde, mevcut Kanun’da yer alan kurum bazlı düzenleme yerine faaliyet bazlı düzenleme esası benimsendiği vurgulanmaktadır. Ancak 1992 değişikliklerinin de hareket noktası “sermaye piyasası işlemlerinin, faaliyet esasından hareketle düzenlenmesi153” olmuştur. Kanun,
bu şekilde sermaye piyasası kurumları tanımlamasını getirmiştir.
Kurumlar olarak Kanun;
a) Yatırım kuruluşlarını,
b) Kolektif yatırım kuruluşlarını,
c) Sermaye piyasasında faaliyette bulunacak bağımsız denetim, değerleme ve derecelendirme kuruluşlarını,
c) Portfoy yönetim şirketlerini,
d) İpotek finansmanı kuruluşlarını,
e) Konut finansmanı ve varlık finansmanı fonlarını,
f ) Varlık kiralama şirketlerini,
g) Merkezi takas kuruluşlarını,
ğ) Merkezi saklama kuruluşlarını,
h) Veri depolama kuruluşlarını ve
ı) Kuruluş ve faaliyet esasları Kurulca belirlenecek olan diğer kuruluşları
saymıştır.
3.5.3.2. Sermaye Piyasası Faaliyetleri
Kanun ile sermaye piyasası kurumlarının “yatırım hizmetlerinin ve faaliyetlerinin” düzenli uğraşı, ticari veya mesleki faaliyet olarak icra edebilmesi için Kuruldan izin alınması zorunluluğu korunurken, sermaye piyasası
faaliyetleri ise “… sermaye piyasası kurumlarının bu Kanun kapsamındaki
faaliyetleri, bu Kanun kapsamına giren yatırım hizmetleri ve faaliyetleri ile
153
3794 sayılı Kanun’un Gerekçesi
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 227
226 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
bunlara ek olarak sunulan yan hizmetler” olarak tanımlanmış ve yatırım hizmetleri asıl ve yan olmak üzere iki başlık altında ele alınmıştır154.
Yan hizmetler için özel lisans alınması gerekli olmamakla birlikte yatırım
hizmetleri için faaliyet izni başvurularında sunmayı planladıkları yan hizmetleri de Kurula bildirmekle yükümlüdürler.
Bu hizmetlerin sunulmasında risk yönetimi açısından ortaya çıkabilecek
sorunların çöüzümü için “yüklenilebilecek mali sorumluluğun azami sınırı” ve
yatırım kuruluşlarındaki yöneticiler ile bu hizmetleri ve faaliyetleri yürütmekle görevlendirilecek personelde aranacak asgari şartlar Kurulca belirlenecektir.
3.5.3.3. Yatırım Kuruluşları
Kanun, yatırım kuruluşları başlığı altında “aracı kurumları” düzenlemiştir.
Yeni düzenleme ile eskisinden esastan farklı bir yapı getirilmemiş, aracı kuruluşlar kavramı yerine yatırım kuruluşları kavramı tercih edilmiştir. Kurul, aracı
kuruluşların kuruluşu için ilave şartlar öngörebilecek ve aracı kuruluşların kuruluş uygulamalarına ilişkin usul ve esaslar Kurulca belirlenecektir.
Aracı kurumların kurucularının sahip olması gereken özellikler, Kanun’da
açıkça sayılmış ve diğer kurumların da bu ilkelere uyması istenmiştir.
Aracı kurumların kurucu ortaklarına ilişkin belirlenen ilkeler 2499 sayılı Kanun’dan biraz daha genişletilip netleştirilmiş ve bazı Tebliğ hükümleri Kanun’a (madde 44) taşınmış ve bazı ilaveler yapılmıştır155. İlave olarak
“müflis olmaması”, “konkordato ilan etmiş olmaması ya da hakkında iflasın
ertelenmesi kararı verilmiş olmama”ları, “faaliyet izinlerinden biri Kurulca
iptal edilmiş kuruluşlarda, bu müeyyideyi gerektiren olayda sorumluluğu
bulunan kişilerden olmama”ları, “bu Kanun’da yazılı suçlardan kesinleşmiş mahkûmiyet”lerinin bulunmaması, “Ödeme Güçlüğü İçinde Bulunan
Bankerlerin İşlemleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve eklerine
göre kendileri veya ortağı olduğu kuruluşlar hakkında tasfiye kararı verilmemiş olması”, “Türk Ceza Kanunu’nun 53’üncü maddesinde belirtilen
süreler geçmiş olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl veya daha
fazla süreyle hapis cezasına ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas,
ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, bilişim sistemini
engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme, banka veya kredi
kartlarının kötüye kullanılması, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini
aklama, kaçakçılık, vergi kaçakçılığı veya haksız mal edinme suçlarından
mahkûm olmaması”, “gerekli mali güç ve işin gerektirdiği dürüstlük ve itibara sahip bulunması”şarttır.
154
Yatırım hizmetleri ve yan hizmetlerin için çalışmanın 6. bölümüne bakılabilir.
155
Yatırım kuruluşları için çalışmanın 6. bölümüne bakılabilir.
Öte yandan Kanun, geçmiş yıllarda iflas etmiş veya konkordato ilan etmiş
veya faaliyet izinlerinden biri Kurulca iptal edilmiş kurumların sorumlularına, ilgili kararın kesinleşmesinden sonra 10 yıl geçmesi halinde yeniden
kurucu olabilme imkânı tanımıştır. Bu pek çok kişiye yeniden aracı kurum
sahibi olabilme imkânı tanımaktadır.
Benzeri şekilde, tüzel kişi kurucu ortaklarının da doğrudan veya dolaylı
olarak şartları Kurulca belirlenecek önemli etkiye sahip ortakların da birinci
fıkrada yer alan şartları taşıması zorunludur.
Aracı kurumların dönüşüm işlemleri ile esas sözleşme değişikliklerinde
Kurulun uygun görüşünün, pay devirlerinde Kurul izninin alınması zorunludur ve bunlara ilişkin usul ve esaslar Kurulca belirlenir. Bu fıkra uyarınca
yapılan düzenlemelere aykırı olarak gerçekleştirilen devirler pay defterine
kaydolunmaz ve bu hükme aykırı olarak pay defterine yapılan kayıtların hükümsüziüğü vurgulanarak Tebliğ hükümleri Kanun’a taşınmıştır.
Yatırım kuruluşu yöneticilerinin, kurucularda aranan mali güç şartı dışındaki şartlar ile Kurulca belirlenecek tecrübe ve eğitim şartlarını taşımaları zorunludur.
Yatırım kuruluşlarının yükümlülükleri, yatırım hizmet ve faaliyetleri ile
yan hizmetlerin sunumu sırasında uyacakları ilke ve esaslarını belirleme yetkisi Kurula bırakılmıştır.
Borsada işlem yapacak yatırım kuruluşlarının, ilgili borsadan işlem yapma yetkisi almaları zorunludur.
3.5.3.4. Kolektif Yatırım Kuruluşları
Sermaye piyasası kurumları arasında sayılan Kolektif Yatırım Kuruluşları, bir diğer deyişle kurumsal yatırımcılara yönelik düzenlemelerde 1981
Kanunu’ndan beri gelen her değişiklikte biraz daha serbestleşme, biraz daha
rekabetçi olma süreci devam ettirilmiştir. Özellikle yatırım fonları için “kuruculuk hakkına sahip olan kurumlara” ilişkin kısıtlamaların kaldırılması, bu
sürecin bir devamı niteliğindedir.
Yeni Kanun, aracı kurum kurucu ve yöneticileri için aramış olduğu koşulları
kolektif yatırım kuruluşları ve portföy yönetim kuruluşları için de aramıştır.
3.5.3.4.1. Yatırım Ortaklıkları
Yatırım ortaklıkları “sermaye piyasası araçları, gayrimenkul, girişim sermayesi yatırımları ile Kurulca belirlenecek diğer varlık ve haklardan oluşan portföyleri işletmek amacıyla kurulan sabit ve değişken sermayeli anonim ortaklıklar” olarak tanımlanmaktadır. Ancak Kanun, yatırım ortaklıklarına ilişkin
kuruluşuna ve kurucularına, anonim ortaklıkların yatırım ortaklığına dönüşümüne, yatırım ortaklığı statüsünden çıkışlarına, asgari halka açıklık oranlarına, faaliyet esaslarına, türlerine ve pay devirlerine, izahnameye ve izahname
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 229
228 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
yayımlamasına, portföyde bulunan varlıkların ve hakların değerlenmesine ve
varlıkların saklanmasına, portföy sınırlamalarına, yönetim ilkelerine, sermaye
artırımlarına ve azaltımlarına, imtiyazlı pay ihracına, kâr dağıtımına ve paylarını geri almalarına, tasfiye ve sona ermelerine ilişkin usul ve esaslar ile tabi
olacakları diğer yükümlülükleri belirleme yetkisini Kurula bırakmıştır.
“Değişken Sermayeli Yatırım Ortaklığı” (DSYO) adı altında, Türk Hukuku için yeni olan bir şirket türü ihdas edilmektedir. Bu şirket türü, AB
UCITs direktifi kapsamında, fon ile yatırım ortaklığı modelinin bir bileşimi
olarak düzenlenmiş olup, ortaklığın farklı portföylerden oluşacak şekilde yapılanmasına imkân vermektedir. DSYO’lar, yatırım fonlarının tüzel kişiliği
bulunmaması nedeniyle yatırım yapmakta zorlandığı alanlarda da -özellikle
gayrimenkul- faaliyet gösterebilecektir. DSYO’lar, yatırım fonlarının anonim
ortaklık şeklinde kurulmuş olan bir versiyonudur.
DSYO’lar, sermayesi her zaman net aktif değerine eşit olan yatırım ortaklıklarıdır. Net aktif değer ise yatırım fonlarına benzer şekilde varlıkların toplamından borçların toplamının düşülmesi suretiyle bulunan tutarı ifade eder.
DSYO’ların payları, yatırımcı payları ile nama yazılı olması zorunlu olan
kurucu paylarından oluşur. Payların itibari değeri bulunmaz. Kurucu payları, sermaye taahhüdünü yerine getirmek suretiyle DSYO’yu kuranlara tahsis
edilir, kuruluştan sonra da Kurulun izni ve genel kurul kararıyla mevcut kurucu ortaklara veya üçüncü kişilere tahsis edilmek üzere ihraç edilebilir. Kurucu paylarının devri ve itfası Kurulca belirlenen esaslar çerçevesinde Kurul
iznine tabidir. Kurul onayı alınmaksızın gerçekleştirilen kurucu pay devirleri
pay defterine kaydolunmaz ve bu hükme aykırı olarak pay defterine yapılan
kayıtlar hükümsüzdür. Yatırımcı payları, sahibine idari haklar vermez.
DSYO’lar, bu Kanun’daki hükümlere uygun olarak pay ihraç eder ve ihraç
olunan payları itfa eder. DSYOlar, pay sahibinin talebi üzerine payları itfa etmek
ve ortaklık sermayesinde buna karşılık gelen pay bedelini geri ödemekle yükümlüdür. Payların itfa edilmesine ilişkin usul ve esaslar esas sözleşmede gösterilir.
Yatırım ortaklıkları, DSYO’lara dönüştürülebilir; dönüşüm prosedürüne ilişkin esaslar ile DSYO’ların faaliyet ve yönetim ilkeleri ile portföyünde
bulunan varlıkların ve hakların değerlemesine, varlıklarının saklanmasına,
portföy sınırlamalarına, izahnameye ve izahnamenin yayımlanmasına, paylarının ihraç, satış, itfa ve itfasının durdurulmasına, tasfiye ve sona ermelerine ilişkin usul ve esaslar Kurulca belirlenir.
3.5.3.4.2. Yatırım Fonları
Kolektif yatırım kurumlarının yaşadığı rekabetçi ve serbest bir ortamın
oluşturulması süreci, bu Kanun’da da bir adım daha ileri gitmiştir. Artık bazı
kurumlara tanınan yatırım fonu kurabilme tekeli tamamiyle kaldırılmış ve
bu yetki portföy yönetim şirketlerine tanınmıştır.
Öte yandan yatırım fonları tamamiyle açık sonlu bir yapıya dönüştürülmekte ve dolayısıyla tedavül limitleri kaldırılmaktadır.
Portföy yönetim şirketi; fonu, yatırım fonu katılma payı sahiplerinin haklarını koruyacak şekilde temsil eder, yönetir veya yönetimini denetler. Portföy yönetim şirketi yatırım fonuna ait varlıklar üzerinde kendi adına ve fon
hesabına mevzuat ve fon iç tüzüğüne uygun olarak tasarrufta bulunmaya ve
bundan doğan hakları kullanmaya yetkilidir.
Fon, tapuya tescil işlemleri ile sınırlı olarak tüzel kişiliği haiz addolunur.
Yatırım fonu portföyünde bulunan taşınmazlar, taşınmaza dayalı haklar ve
taşınmaza dayalı senetler, tapu kütüğüne fon adına tescil edilir. Tapuda fon
adına yapılacak işlemler, portföy yönetim şirketi ile portföy saklama hizmetini yürüten kuruluş yetkililerinin müşterek imzalarıyla gerçekleştirilir.
Böylece tüzel kişiliğin olmaması hususunun yarattığı tapu sorunları bir
anlamda aşılmış olmaktadır.
Fonun mal varlığı, portföy yönetim şirketi ve portföy saklama hizmetini yürütecek kuruluşun mal varlığından ayrıdır. Fon mal varlığı, fon hesabına olması
ve fon iç tüzüğünde hüküm bulunması şartıyla kredi almak, türev araç işlemleri,
açığa satış işlemleri veya fon adına taraf olunan benzer nitelikteki işlemlerde bulunmak haricinde teminat gösterilemez ve rehnedilemez ve kamu alacaklarının
tahsili amacı da dâhil olmak üzere haczedilemez, üzerine ihtiyati tedbir konulamaz ve iflas masasına dâhil edilemez. Fon mal varlığının tasfiyesi durumunda
yalnızca katılma payı sahiplerine ödeme yapılabilir.
Portföy yönetim şirketi, ana faaliyet konusu yatırım fonlarının kurulması ve yönetimi olan anonim ortaklıktır. Portföy yönetim şirketinin kurulması ve faaliyete geçmesi için Kuruldan izin alınması zorunludur. Kanun,
PYŞ’lere ilişkin diğer usul ve esasları belirleme yetkisini Kurula bırakmıştır.
3.5.3.4.3. Portföy Saklama Kuruluşları
Kolektif yatırım kuruluşlarının sahip oldukları varlıklar, bu kuruluşlar
adına açılmış olan ayrı bir saklama hesabında saklanmak üzere saklama kuruluşlarına teslim edilir. Kanun, saklama kuruluşlarına sadece saklama anlamından çok fonksiyon yüklemiştir. Portföy saklama hizmeti;
• Kolektif yatırım kuruluşlarının (katılma belgesi ve pay sahibi) ihracı
ve itfa edilmesi, (DSYO’ların) işlemlerinin mevzuat ve fon veya esas
sözleşme hükümlerine göre uygunluğunun,
• Birim katılma payı veya birim pay değerinin değerinin hesaplanması,
• Portföy yönetim şirketi, DSYO ve YO’nun mevzuat dâhilindeki talimatlarının yerine getirilmesinin,
• Ödemelerin uygun olarak yapılmasının ve gelirlerinin uygun şekilde
kullanılmasının ve
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 231
230 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
• Varlık alım satımlarının, portföy yapılarının ve işlemlerinin mevzuat,
iç tüzük ve esas sözleşme hükümlerine uygunluğunun sağlanmasından oluşmaktadır.
Tabii ki bu işlevleri yanında, bu görevlerini yerine getirmemekten dolayı
da katılım belgesi sahiplerine ve ortaklığa karşı sorumludur.
3.5.3.5. Finansal Altyapı Kuruluşları
Özellikle sermaye piyasası işlemlerinin sağlıklı ve güvenilir bir şekilde
hızlı bir şekilde yapılmasını temin etmeye yönelik olarak faaliyet gösterecek
olan finansal altyapı kuruluşları olarak; takas kuruluşları, saklama kuruluşları, veri depolama kuruluşları ve merkezi kayıt kuruluşu sayılabilmektedir. Bu
kurumların sağlıklı ve etkin çalışması, piyasalarda var olabilen operasyonel
risklerin azaltılmasını getirecektir.
3.5.3.5.1. Takas Kuruluşları
Yeni Kanun’un tanımlamasıyla, Merkezî Takas Kuruluşları (MTK);
borsalarda ve teşkilatlanmış diğer pazar yerlerinde işlem gören sermaye
piyasası araçlarının teslimi, bedellerinin ödenmesi ve bu işlemlere ilişkin
teminat yükümlülüklerinin ifası ile ilgili işlemleri yürüten, anonim ortaklık şeklindeki özel hukuk tüzel kişiliğini haiz kurumlardır. Merkezî takas
kuruluşlarının kuruluşuna, Kurulun teklifi üzerine ilgili bakan tarafından
izin verilir ve faaliyete geçmeleri için Kuruldan izin almaları gerekmektedir. Bu kuruluşların sermayesine, bu Kanun kapsamındaki faaliyetleri ile
faaliyetlerinin geçici ve sürekli durdurulmasına, denetimine, gözetimine,
finansal raporlama standartlarına, finansal tablolarının bağımsız denetimine ve diğer kurum ve kuruluşlarla iş birliğine ilişkin usul ve esaslar Kurul tarafından belirlenecektir. MTK’lar, yetkilendirilmiş olmak kaydıyla,
bu işlemlerini lisanslı depolar tarafından düzenlenen ürün senetlerinde
de yürütebileceklerdir.
Yeni Kanun’un getirdiği bir yenilik ise merkezî karşı taraf tanımlamasıdır. İkinci el piyasaların önemli sorunları arasında sayılan karşı taraf riski
ve karşı tarafın işlemden doğan yükümlülüğünü yerine getirememesi ve
dolayısıyla temerrüde düşmesi, piyasaların istikrarlı işleyişi açısından öne
çıkan sorunlardandır. Takas kuruluşlarının merkezî karşı taraf sorumluluğunu üstlenmesiyle bu risk ortadan kaldırılabilecektir. Takas kuruluşlarının,
merkezî karşı taraf görevini üstlendiği takas işlemlerinde mali sorumluluğu,
tesis edilecek limitler dâhilinde ve üyelerden alınacak teminatlar ile diğer
garantiler çerçevesinde belirlenecektir.
3.5.3.5.2. Merkezi Saklama Kuruluşları
Merkezî saklama kuruluşları, sermaye piyasası araçlarının merkezî saklanması ve bunlara ilişkin hakların kullanımı hizmetlerini veren anonim
ortaklık şeklindeki özel hukuk tüzel kişiliğini haiz kurumlardır. Merkezî
saklama kuruluşlarının kuruluşuna, Kurulun uygun görüşü üzerine ilgili Bakan tarafından izin verilir; bu kuruluşların faaliyete geçmesi ise Kurul iznine tabidir. Bu kuruluşların sermayesine, kâr dağıtımına, bu Kanun
kapsamındaki faaliyetleri ile faaliyetlerinin geçici ve sürekli durdurulmasına, denetimine, gözetimine, finansal raporlama standartlarına, finansal raporlarının bağımsız denetimine ve diğer kurum ve kuruluşlarla iş birliğine
ilişkin usul ve esaslar Kurul tarafından belirlenecektir.
Birden fazla saklama kuruluşunun oluşturulması, bu çerçevede mümkün
hale gelmektedir. Portföy saklama kuruluşları da merkezî saklama kuruluşlarının içinde değerlendirilmelidir.
3.5.3.5.3. Veri Depolama Kuruluşları
Sistemik riskin gözetimi ve finansal istikrarın korunması amacıyla Kurul, sermaye piyasasında gerçekleştirilen işlemlere ilişkin olarak; bu işlemleri gerçekleştirenlerden, bu işlemlere ilişkin bilgilerin, belirleyeceği şekil ve
içerikte, doğrudan kendisine veya yetkilendireceği bir veri depolama kuruluşuna bildirilmesini isteyebilir. Böylece herhangi bir piyasada doğabilecek
sorunların, teknik sorunların (çöküş gibi) çözüm imkânının yaratılması
amaçlanmaktadır. Verilerin, ilgili kurumların kendileri dışında başka bir
oluşturulacak kurumda saklanması ise saklamanın güvenilirliğini artırmaya
yöneliktir denilebilir.
3.5.3.5.4. Yatırımcıları Tazmin Merkezi (YTM)
Yatırımcıların tazmini sorunu, çalışmanın birinci bölümünde tartışılmıştı.
Bu açıdan kullanılan bir yöntem, tedrici tasfiye yöntemi olagelmiştir. Tedrici
tasfiye ile amaçlanan, normal tasfiye süreçleri dışında çok daha hızlı bir tasfiye
mekanizması ile yatırımcıların tasfiye ile yüz yüze kalan aracı kurumdan bir an
önce alacaklarını alabilmelerini sağlamaktır. Yeni Kanun, konuyu etraflı bir şekilde düzenlemiştir. Tazmin edilecek hakların kapsamı da, AB düzenlemelerine
paralel olarak tüm sermaye piyasası araçlarına genişletilmiştir.
Kurul, yatırım kuruluşlarının sermaye piyasası faaliyetinden kaynaklanan
nakit ödeme veya sermaye piyasası araçları teslim yükümlülüklerini yerine getiremediğinin veya kısa sürede yerine getiremeyeceğinin tespit edilmesi halinde yatırımcıları tazmin kararı alır. Bu karar, durumun tespitinden itibaren üç ay
içinde alınır. Kurulun, bu Kanun kapsamındaki tedbir yetkileri saklıdır.
232 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Yatırımcıların, bu Kanun’daki şartlar çerçevesinde tazmini amacıyla
kamu tüzel kişiliğini haiz, yatırım kuruluşlarının katılması zorunlu olduğu
ve Kurul tarafından çıkarılacak bir Yönetmelik çerçevesinde, Kurul tarafından idare ve temsil olunacak bir YTM kurulmaktadır. YTM tarafından
yürütülecek iş ve işlemlerin Kurul personeli ve bu iş için istihdam edilecek
personel tarafından yerine getirilmesi esastır.
Tazminin kapsamını, yatırımcılara ait olan ve yatırım hizmeti ve faaliyeti
veya yan hizmetler ile bağlantılı olarak yatırım kuruluşu tarafından yatırımcı adına saklanan veya yönetilen nakit ödeme veya sermaye piyasası araçlarının teslim yükümlülüklerinin yerine getirilmemesinden kaynaklanan
talepler oluşturabilecektir. Yatırımcıları tazmin kararı verilen kuruluşların
yatırımcıları, bu madde kapsamında tazmin talep etme hakkına sahiptir. Yatırımcıların yatırım danışmanlığı veya piyasadaki fiyat hareketlerinden kaynaklanan zararları, tazmin kapsamında değildir.
Bilgi suistimali ve piyasa dolandırıcılığı olarak tanımlanan suçlardan veya
suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçundan mahkûm olan
yatırımcılara ait talepler, söz konusu eylemlerle ilgili alacaklarla sınırlı olmak
üzere tazmin kapsamı dışındadır.
Kanun, gerek istismar riskini azaltmak amacıyla alacakları tazmin edilmeyecekleri tek tek belirlemiştir.
Hak sahibi her bir yatırımcıya ödenecek azami tazmin tutarı, her yıl yeniden değerleme tutarında artırılmak üzere 100.000 (yüz bin) Türk Lirası’dır.
Kurulun teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından toplam tazmin tutarı beş
katına kadar artırılabilir. Bu sınır, hesap sayısı, türü ve para birimine bakılmaksızın bir yatırımcının aynı kuruluştan olan taleplerinin tümünü kapsar.
3.5.3.5.5. Tedricî Tasfiye
Yatırımcıları tazmin kararı verilenler hakkında Kurul, bankalar hariç olmak üzere tazmin sürecinin kapanmasına ilişkin kararı ile birlikte tedricî
tasfiye kararı da verebilir. Bu durumda tedricî tasfiye işlemleri YTM tarafından yürütülür.
Tedricî tasfiyenin amacı, tedricî tasfiyesine karar verilenlerin mal varlığını aynen veya nakde çevirmek suretiyle elde edilen bedeli tahsis ederek
tazmin süreci kapsamında tazmin edilmeyen yatırımcıların bakiye alacakları ile YTM’nin yatırımcılara halef olmasından kaynaklanan alacaklarının
ödenmesidir.
Kanun, tasfiye işlemlerinin hızlı bir şekilde tamamlanarak yatırımcıların
alacaklarının bir an once ödenmesini temin etmek amacıyla, tedricî tasfiye
karar ve işlemlerinde Türk Ticaret Kanunu ve İcra İflas Kanunu’nun uygulanmamasını ve buna karşılık da tedricî tasfiyeye ilişkin usul ve esasları bir
yönetmelikle belirleme yetkisini Kurula vermiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 233
Kurulca haklarında tedricî tasfiye kararı verilenlerin kanuni organlarının görev ve yetkileri, tedricî tasfiye kararından tasfiye sonuçlanıncaya
kadar YTM tarafından yerine getirilir. Tedricî tasfiyenin sonuçlandığının
ilan edildiği tarihte, başkaca bir işleme gerek kalmaksızın, tedricî tasfiye kararı tarihinden önceki kanuni organları görev ve yetkilerini yeniden
üstlenirler.
Hakkında tedricî tasfiye kararı verilenlerin ödemeleri durur ve tüm mal
varlığı üzerinde, sadece YTM tarafından tasarruf edilebilir. Tedricî tasfiye
kararı verilmesi halinde, Kanun tasfiye sürecini tanımlamıştır, bu nedenle
de tasfiyenin kapatılması kararına kadar iflas kararı verilemeyeceği kuralını
getirmiştir.
Aktiflerden, öncelikle müşteri alacakları ödenir. Müşteri alacaklarının
tamamının karşılanamaması halinde garameten ödeme yapılır. Bu alacaklar
tamamen karşılandıktan sonra artan kısımdan, öncelikle garameten (alacaklılara yapılacak ödemeler, alacakların alacak havuzundaki alacaklarının oranına göre) kamu alacakları ve kalandan YTM’nin tazmin sürecinde yaptığı
ödemeler ve tasfiye giderleri nedeniyle doğan alacağı ödenir. Bakiye, diğer
alacaklılara tahsis edilir.
Sorumluların mallarına ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz: YTM,
gecikmeksizin tazmin kararı ile birlikte hakkında tedricî tasfiye kararı verilenlerin yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak, tek
başına veya birlikte elinde bulunduran ortakları ile tüzel kişi ortaklarının
sermayesinin yüzde beşinden fazlasına sahip gerçek kişi pay sahiplerinin
kendilerine, eşlerine ve velayet altındaki çocuklarına ait taşınmaz mal ve
iştiraklerini, haczi caiz olan taşınır mal, hak ve alacaklarını ve menkul
kıymetlerini ve her türlü kazanç ve gelirlerini ayrıca tedricî tasfiye kararının ilanından önceki iki yıl içinde ivazlı veya ivazsız olarak iktisap ettikleri veya devrettikleri taşınmaz mal, haczi caiz taşınır mal, hak, alacak
ve menkul değerleri gösterir birer mal beyannamesi vermelerini ister. Bu
fıkra hükümlerine göre istenen mal beyannamesinin en geç yedi gün içinde YTM’ye verilmesi zorunludur. YTM, yönetim ve denetimini doğrudan
veya dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının
mal varlıkları üzerine teminat aranmaksızın ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz
kararları ile ilgililerin yurt dışına çıkış yasağı dâhil olmak üzere alacaklıların menfaati için zorunlu olan her türlü muhafaza tedbirinin alınmasını
ilgili mahkemeden istemeye yetkilidir.
Haklarında tedricî tasfiye kararı verilenlerin aktiflerinin, tasfiyenin amacı kapsamındaki hak sahiplerinin alacaklarını, tazmin kapsamında yapılan
ödemeleri ve tasfiye giderlerini karşılamaya yetmediğinin tespiti halinde,
YTM, Kurulun uygun görüşüyle ilgililerin iflasını da isteyebilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 235
234 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
3.5.4. Borsalar
Yeni Kanun ikinci el piyasalara yönelik olarak önce organize borsaları
ve sonra da borsa dışı pazar olarak “teşkilatlanmış diğer pazar156 yerlerini”
düzenlemiştir. Öte yandan Kanun, ürün ihtisas borsalarını da içerecek şekilde çıkarılmıştır. SPKr’unda ilk kez “borsalar”a ilişkin kapsamlı hükümler
öngörülmüş, genel çerçevenin ötesinde kısmen detaya girilmiştir. Borsaların
kuruluşları ve yönetimine yönelik olarak çıkarılmış bulunan ve 1983 tarih ve
91 sayılı KHK yürürlükten kaldırılmıştır. Yeni Kanun bu çerçevede sermaye
piyasalarının bütün yönlerini düzenlemiştir.
Borsa, anonim şirket şeklinde kurulan, sermaye piyasası araçları, kambiyo ve kıymetli madenler ile kıymetli taşların ve Kurulca uygun görülen diğer
sözleşmelerin, belgelerin ve kıymetlerin serbest rekabet şartları altında kolay
ve güvenli bir şekilde alınıp satılabilmesini sağlamak ve oluşan fiyatları tespit ve ilan etmek üzere kendisi veya piyasa işleticisi tarafından işletilen ve/
veya yönetilen, alım satım emirlerini sonuçlandıracak şekilde bir araya getiren veya bu emirlerin bir araya gelmesini kolaylaştıran, bu Kanun’a uygun
olarak yetkilendirilen ve düzenli faaliyet gösteren sistemleri ve pazar yerleri
olarak tanımlanmıştır. Borsa, bir tür pazar yeri olabildiğine göre işlemleri
daha ucuza ve daha güvenli yapabilecek olan yeni pazar (yeni borsalar ve
teşkilatlanmış diğer pazar yerleri) yerlerinin de açılması esas olarak mümkün görülmektedir.
Borsaların şirket olarak kurulabilmesi kavramı, bütün borsalar için geçerli hale getirilmiştir.
Şirket (borsalar ve piyasa işleticilerinin) olarak kurulabilmeleri, borsalar
arasında rekabetin, farklı borsaların kurulabilmesinin yolunu açan bir mekanizma olarak düşünülebilir.
Borsaların ve piyasa işleticilerinin kuruluşuna Kurulun uygun görüşü
üzerine Bakanlar Kurulu tarafından izin verilir. Borsaların kurulmasından
sonra faaliyete geçmeleri ise Kurulun iznine tabi olacaktır. Borsa ile işleticisi
(işleticileri) arasındaki anlaşmaların hüküm ifade etmesi, ancak anlaşmanın
Kurulca onaylanmasına bağlıdır.
Bütün sermaye piyasası yöneticilerine yönelik olarak getirilen kısıtlar ve
koşullar (yeni Kanun Madde 44), borsa (ve işleticisi) yöneticileri (madde 45)
açısından öngörülmüştür. Ancak, aracı kurum yöneticileri için öngörülen
“mali güç” koşulu dışındaki şartları ve buna ek olarak Kurulca tespit edilecek
tecrübe ve eğitim şartlarını taşımaları zorunludur.
156
Borsalar dışında sermaye piyasası araçlarının alıcı ve satıcılarını bir araya getiren, alım ve satımına
aracılık eden, bunlar için sistemler ve platformlar oluşturan ve bunları işleten alternatif işlem sistemlerinin, çok taraflı işlem platformlarının ve teşkilatlanmış diğer piyasaların kuruluşuna, yetkilendirilmesine, sermayelerine, bunlarda işlem görecek sermaye piyasası araçlarına, rekabet şartlarına ve
bu kuruluşların çalışma ilkelerine ilişkin usul ve esaslar, Kurulca çıkarılacak yönetmeliklerle düzenlenir ve Kurul tarafından gözetilir ve denetlenirler.
Öte yandan borsaların ekonomideki önemi ve dolayısıyla ortaklık yapılarının (kurucularında aranan şartların varlığı) korunması açısından pay devri
ve/veya doğrudan veya dolaylı kontrol devrini doğuran bütün işlemler Kurul onayına tabi kılınmıştır.
Borsalar, yeni Kanun hükümleri dışındaki bütün işlemlerinde özel hukuk hükümlerine tabi kılınmıştır. Bu durumda borsalar özel şirketler gibi
yönetilmek ve ortaklarına hesap vermek durumunda olacaklardır. Ancak
Borsa Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri ve üst yönetimi hakkında bu
Kanun’da yer alan faaliyetleri nedeniyle soruşturma yapılabilmesi, Kurulun yazılı iznine bağlanarak bir anlamda kamu görevlisi niteliğine kavuşturulmuşlardır.
Kanun (madde 67) borsacılık faaliyetlerini tanımlamış ve bir anlamda sıralamıştır: “Sermaye piyasası araçlarının, kambiyo ve kıymetli madenler ile
kıymetli taşların ve Kurulca uygun görülen diğer sözleşmelerin, belgelerin
ve kıymetlerin güvenilir, şeffaf, etkin, istikrarlı, adil ve rekabetçi bir ortamda
işlem görmesini157 sağlamak üzere;
a) Kota alınma, kottan çıkarılma ile borsada işlem görme ve işlem görmenin durdurulması,
b) Emirlerin iletilmesi ve eşleştirilmesi,
c) Gerçekleştirilen işlemlere ilişkin yükümlülüklerin zamanında yerine
getirilmesi,
ç) Borsada işlem yapma yetkisi verilmesi,
d) Disiplin düzenlemelerinin yürütülmesi,
e) Borsa gelirleri ile bunların tahsili,
f ) Uyuşmazlıkların çözülmesi,
g) Borsa, borsanın pay sahipleri ve/veya piyasa işleticisi arasındaki muhtemel çıkar çatışmalarının önüne geçilmesi,
ğ) Borsaların işletim, denetim ve gözetim sistemleri,
h) Piyasa oluşturma, işletme ve yönetilmesi,
konularına ilişkin usul ve esaslar, ilgili borsa tarafından hazırlanan ve
Kurulca onaylanan yönetmeliklerle” belirlenecektir. Ancak kambiyo ve kıymetli madenler ile enerji araçlarının işlem gördüğü borsalarda işlem yapma
yetkisi verilmesi ve yetki verilenlerin yükümlülüklerine işlişkin olarak Hazine Müsteşarlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumunun görüşü aranmaktadır.
Borsaların ve piyasa işleticilerinin gözetimi ve denetiminin Kurul tarafından, mali denetimin Kurulca ilan edilen listede yer alan bağımsız denetim kuruluşlarınca yapılması düzenlenmiştir. Ancak borsa ve işleticilerin
157
“…güvenilir, şeffaf, etkin, istikrarlı, adil ve rekabetçi bir ortamda işlem görmesi” kavramı, Kanun’un
birkaç yerinde aynen tekrarlanarak öne çıkarılmıştır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 237
236 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
faaliyetleri ve denetim raporlarının kamuoyuna duyurulması bu çerçevede
düzenlenmemiştir. SPKr’nun, sermaye piyasası araçlarının borsada işlem
görmesini durdurma ve borsa kotundan çıkarma yetkisi saklı tutulmuştur.
3.5.4.1. Ürün İhtisas Borsaları
Yeni Kanun’un borsalar konusundaki kapsamı ve dolayısıyla SPKr’nun
yetki alanı, ürün ihtisas borsalarını da kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
2004 tarih ve 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve
Borsalar Kanunu ile düzenlenmiş olan ürün ihtisas borsalarının kuruluşu,
borsa kurulması ve denetimi ve borsaların gözetiminin sağlanması amacıyla, Bakanlık (Bilim ve Teknoloji Bakanlığı) ve SPKr’nun teklifi üzerine, Bakanlar Kurulu kararına bağlanmıştır. Diğer borsalarda olduğu ürün
borsalarının da işletilmesi ve/veya yönetilmesi için SPKn’na tabi piyasa
işleticisi anlaşma yapmaları ve anlaşmanın SPKr tarafından onaylanması
halinde mümkün olabilecektir.
Kanun, Bakanlık ile SPKr’nun gerek düzenlemelerde gerekse denetim
ve gözetim yönetmeliklerinin çıkarılmasında iş birliği içinde çalışmalarını
istemiştir. Ürün ihtisas borsalarında ürün senetleri ile alivre sözleşmelerin
ürün borsalarında alım satımına aracılık edilmesine, aracıların yetkilendirilmesine, bu yetkinin askıya alınmasına, iptaline, aracıların gözetim ve denetimine ve bu araçlara yönelik aracılık hizmetlerine dair usul ve esasların
belirlenmesi de Bakanlık ve SPKr’nun birlikte çıkaracağı düzenlemelere
bırakılmıştır. Ürün senetleri ve alivre sözleşmeler üzerinde gerçekleştirilen
işlemler üzerindeki gözetim ve denetim faaliyetleri Bakanlık ve SPKr’nda
çıkaracağı bir yönetmelikle düzenlenir. Bu faaliyetler neticesinde ortaya
çıkan hususlara ilişkin olarak alınacak tedbirler ve yapılacak işlemler, Sermaye Piyasası Kanunu ve ilgili mevzuata tabidir.” Bu durumda SPKn’unda
tanımlanan suçlar, ürün borsalarındaki işlemleri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
3.5.4.2. Borsa İstanbul
Kanun ile borsacılık faaliyetlerinde bulunmak üzere Borsa İstanbul Anonim Şirketi (BİST) unvanıyla bir Anonim Şirket kurulmuştur. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ile İstanbul Altın Borsası’nın, Borsa İstanbul A.Ş.’ye
katılmasına karar verilmiştir. BİST’in esas sözleşmesinin tescil edilmesiyle
beraber bu borsaların mal varlıkları158 (borçları, varlıkları, alacakları ve diğer
158
Mülkiyeti İMKB’ye ait ve Kanun’un ekinde sayılı arsalar, Toplu Konut İdaresi tarafından her türlü kâr amaçlı
projeler ve uygulamalar yapılmak veya yaptırılmak suretiyle değerlendirilmesinden elde edilecek kaynağın, kalkınma planına ilişkin yıllık programda yer alması koşuluyla, Milli Eğitim Bakanlığı ile Toplu Konut
İdaresi arasında yapılacak protokol hükümlerine uygun olarak eğitim ve öğretim kurumlarına ilişkin harcamaların finansmanında kullanılmak üzere Toplu Konut İdaresi’ne bedelsiz olarak devredilmektedir.
hak ve yükümlülükleri) herhangi başka bir işleme gerek kalmaksızın BİST’e
devrolunmuş sayılmaktadır.
BİST, kuruluş itibariyle bir kamu mülkiyetindeki bir şirket şeklinde kurulmaktadır. Sermayesinin %49’u hazine, %51’i de aşağıdaki koşullarla BİAŞ
adına kaydolunmuştur. Sermayenin %4’ü İMKB’nin mevcut üyelerine, %0,3’ü
İAB’nin mevcut üyelerine eşit ve bedelsiz olarak ve %1’i de Türkiye Sermaye
Piyasaları Birliği’ne bedelsiz olarak verilecektir.
Öte yandan Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası Anonim Şirketi’nin mevcut ortaklarının talepleri halinde Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası Anonim Şirketi’nde
sahip oldukları paylar karşılığında, sahip oldukları pay oranının 0,05 ile çarpılması suretiyle bulunacak oranda Borsa İstanbul Anonim Şirketi payları verilir
denilerek, VOB ile Borsa İstanbul’un birleşmesinin zemini hazırlanmıştır.159
BİST’in stratejik ortaklıklar kurabilmesinin, böylece dünya finansal piyasalarında merkez olabilmesi için imkân hazırlanmıştır. Bu amaçla, BİST’e ait
payların bir kısmı gerektiğinde stratejik ortaklıklar kurulması karşılığında
ilgili taraflara ve/veya teknoloji, teknik bilgi ve yetkinlik aktarılması karşılığında diğer borsalara ve piyasa veya sistem işleticilerine Kurulun onayı ile
devredilebilmesinin yasal çerçevesi hazırlanmıştır.
Böylece 1992 yılında yapılan modernizasyon projesinden beri gündemde
bulunan borsanın özelleştirilmesi süreci, BİST’in oluşturulmasıyla yeni bir
aşamaya gelmiş bulunmaktadır.
3.5.5. Öz Düzenleyici Kurumlar
Öz düzenleyici kurumlar, piyasalarda iç disiplinin ve kontrolün sağlanması açısından çeşitli roller oynayabilmektedirler. Kanun, bu amaçla öz düzenleyici kuruluş olarak iki birlik oluşturmuştur.
3.5.5.1. Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği
Yatırım kuruluşları, kolektif yatırım kuruluşları ve Kurulca uygun görülen
sermaye piyasası kurumları, tüzel kişiliği haiz niteliğindeki bir meslek kuruluşu olan birliğe üye olmak için başvurmak zorundadır (Md.74). Söz konusu
kuruluşlar, yetki belgelerini almalarından itibaren üç ay içinde gerekli başvuruyu yapmakla yükümlü tutulmuşlardır. Bu yükümlülüğe uymayan kuruluşların faaliyetleri Kurulca durdurulacağından, söz konusu kuruluşlar üyelik
konusunda önemli bir zorunlulukla karşı karşıyadırlar.
Yatırım hizmet ve faaliyetlerinde bulunmaya yetkili kılınmış kuruluşların
tek bir birlik oluşturulması, kendi içinde çıkar çatışması olan/olabilecek olan
grupları da bir araya getireceği için sorunların çözümüne katkı yapmayabi159
Mayıs 2013 tarihinde, İzmir Ticaret Odası Meclisi son toplantısında, VOBAŞ’taki paylarını Borsa İstanbul’a devrederek Borsa istanbul’un ortağı oldu.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 239
238 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
leceği kuşkularını da getirmektedir. Örneğin yatırım şirketinin çıkarları ile
yatırım fonları çıkarları her zaman paralel olmayabilecektir.
3.5.5.2. Türkiye Değerleme Uzmanları Birliği
Sermaye piyasasına 2007 yılında çıkarılan ve Konut Finansman Sistemine İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Yönelik Kanun’la getirilen Türkiye Değerleme Uzmanları Birliği kurulmuştur. Yeni Kanun da aynı
yapılanmaya devam etmiştir. Buna göre gayrimenkul değerleme uzmanlığı
lisansına sahip olanlar ile değerleme kuruluşları, tüzel kişiliği haiz kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olan Türkiye Değerleme Uzmanları
Birliğine üye olmak için başvurmak zorunda olduklarıdırlar.
Lisans sahipleri ile değerleme kuruluşları, değerleme kuruluşu niteliğini
kazandıkları andan itibaren üç ay içinde üyelik için Türkiye Değerleme Uzmanları Birliği’ne gerekli başvuruyu yapmakla yükümlüdürler. Anılan yükümlülüğe uymayanların lisansı Kurulca iptal edilir.
3.5.6. Yaptırımlar
Genel anlamda piyasaların düzenli işlemesini sağlamak için bazı kurallar
getirildiği, bu amaçlara ulaşılması açısından da kuralların uygulatılmasının
ve uymayanların ise yaptırımlarla buna zorlanmalarının önemine ikinci ve
üçüncü bölümde değinilmişti. Kurallara uymayarak başkalarının aleyhine
kazanç elde edenlerin cezalandırılmamaları halinde de tasarruf sahiplerinin
piyasaya olan güvenlerini kaybettikleri ve dolayısıyla da piyasalara gelmekten imtina ettikleri aynı yerde ele alınmıştı.
Sermaye piyasasında da 1981 tarihli Kanun ve ardından gelen bütün değişikliklerde bu süreç işlemiş, her seferinde yaptırımlar daha detaylı olarak düzenlenmiş ve SPKr’nun eli güçlendirilmiş ve yetkileri genişletilmiştir. Kanun’un
yürürlük maddeleri hariç toplam madde sayısının %17,1’i (27 maddesi) yaptırımlara, idari para cezalarına ve sermaye piyasası suçlarına ayrılmıştır. Artış da
daha çok önceleri tebliğlerde düzenlenen tedbirlerin yaptırım gücü kazanması açısından Kanun’a aktarılmasından ileri gelmektedir.
Yaptırımlar için öncelikle olayların mevzuata uygunluğunun veya uygunsuzluğunun tespiti ve bunun için denetime, uygunsuzluğun düzeyine göre
tedbir alınması, idari para cezalarının veya sonunda suç varsa da hapis cezalarına kadar varan sürecin işletilmesi gerekmektedir.
3.5.6.1. Denetim
Bu Kanun ve diğer kanunların sermaye piyasası ile ilgili hükümlerinin
uygulanmasının ve her türlü sermaye piyasası faaliyet ve işlemlerinin denetimine meslek personeli yetkilidir. Denetimin kapsamı daha detaylı olarak ta-
nımlanmakta ve denetimle görevlendirilenlerin (her türlü belge-bilgi kayıt),
denetimin etkinliğini sağlayabilmek açısından denetim faaliyetleri sırasında
kendilerinden bilgi ve belge (erişim de dâhil) talep edilenlerin, incelemenin
içeriği ve talep edilen belgeler hakkında üçüncü şahıslara bilgi vermelerini
engellemek amacıyla bu şahıslara sır saklama yükümlülüğü getirilmiştir.
Sır mahiyetindeki bilgileri, görevleri dolayısıyla öğrenenlerden bu bilgileri açıklayanlar veya kendileri veya başkaları menfaatine kullananlar için
hapis cezası öngörülmüştür. Kurul tarafından icra edilen inceleme veya denetim faaliyeti kapsamında istenen bilgi veya belgelere ilişkin olarak başkalarına açıklamada bulunanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne
kadar adli para cezası ile cezalandırılır (madde113).
3.5.6.2. Tedbirler
Kanun, kanuna aykırı işlemlerle hukuka aykırı işlemler ile sermayeyi veya
mal varlığını azaltıcı durumlar için iki tür tedbir dâhil çeşitli tedbirler getirmiştir.
i.
Kanuna Aykırı İhraçlar Halinde: Kanuna aykırı ihracın doğurduğu sonuçların ortadan kaldırılması ve nakit ve diğer varlıkların hak
sahiplerine iadesini sağlamaya yöneliktir. Böylece aykırılık öncesi eski
hâl, yeniden tesis edilmeye çalışılmaktadır. Kurul, bu amaçla tespit
tarihinden itibaren otuz gün içinde, ilgili ihracı yapan kişiye yazılı
ihtarda bulunur. İhtar tarihinden itibaren bir yıl içinde bu Kanun’a
aykırı ihracın doğurduğu sonuçlar tamamen ortadan kaldırılmazsa
da nakit ve diğer varlıkların hak sahiplerine iadesi veya ortaklığın tasfiyesi için dava açmaya yetkilidir (madde 92).
ii.
Sermayenin veya Mal Varlığının Azaltılması Hâlinde: Kanuna tabi ihraççıların, kanuna, sermaye piyasası mevzuatına, esas
sözleşme ve fon iç tüzüğü hükümlerine veya işletme maksat ve
mevzuuna aykırı görülen durum ve işlemleri sebebiyle sermayenin veya mal varlığının azalmasına veya kaybına yol açtığının Kurulca tespit edilmesi hâlinde Kurul, TTK hükümleri saklı kalmak
kaydıyla ilgililerden aykırılıkların giderilmesi için tedbir almasını
ve öngörülen işlemleri yapmasını istemeye ve gerektiğinde durumu ilgili mercilere intikal ettirmeye, bu durum ve işlemlerin hukuka aykırılığının Kurulca tespiti tarihinden itibaren üç ay ve her
hâlde durum ve işlemin vukuu tarihinden itibaren üç yıl içinde
iptal davası ve beş yıl içinde butlan veya yokluğun tespiti davası
açmaya, bu durum ve işlemlerin mevcudiyetinin ilk derece mahkeme kararı ile tespit edilmesi veya bu karar beklenmeksizin Kurulun talebi üzerine mahkeme tarafından karar verilmesi hâlinde
bu işlemlerde sorumluluğu bulunanların imza yetkilerini kaldır-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 241
240 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
maya, ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulması hâlinde,
yargılama sonuçlanıncaya kadar ilgilileri görevden almaya ve yapılacak ilk genel kurul toplantısına kadar görevden alınan yönetim kurulu üyelerinin yerine yenilerini atamaya yetkili kılınmıştır.
Kurul, gerekli gördüğü hâllerde, halka açık ortaklıkların genel
kurullarına, oy hakkı bulunmaksızın gözlemciler gönderebilir.
iii.
Sermaye Piyasası Kurumlarına Yönelik Olarak: Sermaye piyasası kurumların işlemlerinin Kanun’a aykırı olması veya mali durumlarının bozulmasına yönelik olarak iki tedbirden bahsedilebilir.
a) Sermaye Piyasası Kurumlarının Hukuka Aykırı İşlemleri
Hâlinde: Bu kurumların hukuka aykırı işlemleri, Kurul piyasaların güven ve istikrar içinde çalışmasını temin etmek açısından ilgililerden aykırılıkların Kurulca belirlenen bir sürede giderilmesini
ve Kanun’a, işletme amaç ve ilkelerine uygunluğun sağlanmasını
istemeye ya da doğrudan bu kurumların faaliyetlerinin kapsamını
sınırlandırmaya veya geçici olarak durdurmaya, tamamen veya belirli sermaye piyasası faaliyetleri itibarıyla yetkilerini iptal etmeye
ya da öngöreceği diğer her türlü tedbiri almaya yetkilidir.
Öte yandan, bu kurumlardaki sorumluların sorumsuz davranmalarının önüne geçebilmek açısından, Kurul hukuka aykırı faaliyet veya işlemlerde sorumluluğu tespit edilen yöneticilerin ve
çalışanların sahip oldukları lisansları geçici veya sürekli olarak iptal etmeye, haklarında suç duyurusunda bulunulması kararından
itibaren yargılama sonuçlanıncaya kadar imza yetkilerini sınırlandırmaya veya kaldırmaya, hukuka aykırılıkta veya gerçekleştirilen
işlemlerde sorumluluğu mahkeme kararıyla tespit edilen yönetim
kurulu üyelerini görevden almaya ve yapılacak ilk genel kurul toplantısına kadar yerlerine yenilerini atamaya yetkilidir.
b) Sermaye Piyasası Kurumlarının Mali Durumlarının Bozulması Hâlinde: Mali bozulmanın sistemik risk yaratmasının önüne
geçilmesi ve yatırımcıların korunması amacıyla gündeme getirilen
tedrici tasfiye de bu kapsamdadır. Kurulun bu çerçevedeki yetkileri
bir hayli genişletilmiştir (madde 97).
Sermaye piyasası kurumları hakkında çeşitli tedbirlerin alınabilmesi için;
• Bunlardan bağımsız olarak mali yapılarının ciddi surette zayıflamakta olduğu ya da mali durumunun taahhütlerini karşılayamayacak kadar zayıflamış olduğunun tespit edilmiş olması
gerekmektedir.
Söz konusu koşulların oluşması durumunda Kurul, bu kurumlardan;
• Üç ayı geçmemek üzere verilecek uygun süre içinde mali yapılarının güçlendirilmesini istemeye,
• Herhangi bir süre vermeksizin doğrudan bu kurumların faaliyetlerini geçici olarak durdurmaya,
• Tamamen veya belirli sermaye piyasası faaliyetleri itibarıyla
yetkilerini kaldırmaya,
• Yatırımcıları tazmin kararı vermeye,
• Sorumluluğu tespit edilen yöneticilerin ve çalışanların sahip
oldukları lisansları geçici veya sürekli olarak iptal etmeye, imza
yetkilerini sınırlandırmaya veya kaldırmaya,
• Gerektiğinde yönetim kurulunun üyelerini görevden almaya ve
yapılacak ilk genel kurul toplantısına kadar yerlerine yenilerini
atamaya ve
• Bu kurumların tedricî tasfiyelerine karar vermeye ve tasfiyenin
bitmesini takiben gerektiğinde veya tedricî tasfiyeye gitmeksizin
doğrudan iflaslarını istemeye veya gerekli gördüğü diğer tedbirleri
almaya yetkilidir.
Şahsi iflas ise aslında anonim şirket yapısına ters olarak algılansa bile büyük ortakların ve yöneticilerin kararlarının sorumluluğunu taşımaları160 açısından şahsi iflaslarının gündeme getirilmesi düzenlemesi devam ettirilmiştir. Kurul, sermaye piyasası kurumlarının iflası veya 86’ncı madde uyarınca
tedricî tasfiyeye girmesi durumlarında, 97’nci madde uyarınca sorumlulukları tespit edilmiş bulunmak kaydıyla; doğrudan veya dolaylı yüzde onundan
fazla paya sahip ortaklarının, görevden ayrılmış olan veya görevde bulunan
yönetim kurulu üyelerinin ve imzaya yetkili yöneticilerinin, portföy yönetim
şirketi yöneticilerinin ve konut finansmanı fonları ile varlık finansmanı fonlarının fon kurulu üyelerinin şahsen iflaslarını istemeye yetkilidir.
iv.
• Sermaye yeterliliği yükümlülüklerini sağlayamadığı,
• Sermaye piyasası faaliyetlerinden kaynaklanan nakit ödeme ve
finansal araç teslim yükümlülüklerini yerine getiremediği veya
kısa sürede yerine getiremeyeceği ya da
160
İzinsiz Sermaye Piyasası Faaliyetinde Bulunulması Hâlinde:
Kurul, izinsiz sermaye piyasası faaliyetlerinin durdurulması için
2. bölümde bedavacılık tartışılmış ve maliyetlere katlanmadan faydalardan yararlanmak olarak tanımlanmıştı. Bu konuda dikkat edilmesi gereken bir nokta da 2007’de ABD’de “Subprime Credit” krizi olarak
başlayan krizde yöneticilerin sorumluluklarına çalışmanın 10. bölümünde değinilmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 243
242 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
gerekli her türlü tedbiri almaya, her türlü hukuki ve cezai sorumluluk saklı kalmak kaydıyla, izinsiz sermaye piyasası faaliyet ve
işlemlerinin doğurduğu sonuçların iptali ve nakit ya da sermaye
piyasası araçlarının hak sahiplerine iadesi için tespit tarihlerinden
itibaren bir yıl ve her hâlde vukuu tarihlerinden itibaren beş yıl
içinde dava açmaya yetkilidir.
İzinsiz sermaye piyasası faaliyetlerinin, internet aracılığı ile yürütüldüğü
tespit edildiğinde, içerik ve yer sağlayıcılarının yurt içinde olması hâlinde
erişimin engellenmesine ilgili mevzuat uyarınca Kurul tarafından yapılan
başvuru üzerine mahkemelerce karar verilir. İçerik ve yer sağlayıcılarının
yurt dışında bulunması hâlinde, Kurulun başvurusu üzerine Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu erişimi engeller.
v.
vi.
Kanuna Aykırı İlanlar Hâlinde: İzinsiz faaliyette bulunanların
yetki belgeleri iptal olunduğu, faaliyetleri durdurulduğu veya merkez dışı örgütleri kapatıldığı hâlde ticaret unvanlarında, ilan ve reklamlarında, sermaye piyasasında faaliyette bulundukları intibaını
uyandıracak kelime veya ibare kullanıldığının tespiti hâlinde, sorumlular hakkında cezai kovuşturma yapılmakla birlikte gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, sorumluların ilgili mevzuat uyarınca ilan ve reklamları durdurulabilir, kanuna aykırı belgeleriyle,
ilan ve reklamları toplatılabilir ve Kurulun talebi üzerine ilgili yer
en büyük mülkî amirince bunların iş yerleri geçici olarak kapatılabilir. Buna ilaveten Kurul tarafından onaylanmamış izahnamelerin
ilanının ve gerçeğe aykırı ve abartılmış ve yanıltıcı bilgiler içeren
ihraca ilişkin ilanların durdurulmasını isteyebilir.
Bilgi Suistimali ve Piyasa Dolandırıcılığı Hâllerinde: Kanun’un
suç olarak tanımladığı bilgi suistimali ve piyasa dolandırıcılığı
hâllerinde, bu suçları işlediğine dair makul şüphe bulunan gerçek
ve tüzel kişilerin yetkilileri ile ilgili sermaye piyasası araçlarına ilişkin olarak alacağı tedbirlerle olayın genişlemesi, zararların yayılmasını ve bahsedilen fiilleri yapanların işlemlerden çıkışını zorlaştırmak amacıyla Kurul tarafından aşağıdaki tedbirler alınabilir;
a) Borsalarda geçici veya sürekli olarak işlem yapılmasının yasaklanması,
b) Takas yöntemlerinin değiştirilmesi,
c) Kredili alım, açığa satış, ödünç alma ve verme işlemlerine ilişkin sınırlamalar getirilmesi,
d) Teminat yükümlülüğü getirilmesi veya yükümlülüğün değiştirilmesi,
e) Farklı pazar veya piyasalarda işlem görmesi veya farklı işlem
esaslarının belirlenmesi,
f ) Piyasa verilerinin dağıtım kapsamının sınırlanması,
g) İşlem veya pozisyon limiti getirilmesi, dâhil piyasanın etkin ve
sağlıklı işleyişini teminen gerekli her türlü tedbiri almaya ve bu
tedbirlerin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye
yetkilidir.
vii.
İdari Para Cezaları: Cezalar, Kanun’a dayanılarak çıkarılan düzenlemelere (tebliğ ve yönetmelik) aykırı işlemleri engellemek ve
ilgilileri bu işlemlerden caydırmak veya suç oluşturmasa da piyasanın güven ve istikrarını bozacak eylemleri engellemek amacıyla
getirilmiştir (madde 103-104). Cezalar hem gerçek hem de gerçek
kişilerin temsil ettiği (veya onun faaliyeti çerçevesinde görev üstlenen kişi olması) tüzel kişileri de kapsamaktadır. Buna göre;
• Düzenlemelere, belirlenen standart ve formlara ve Kurulca alınan
genel ve özel nitelikteki kararlara aykırı hareket eden kişilere Kurul
tarafından yirmi bin Türk Lirası’ndan iki yüz elli bin Türk Lirası’na
kadar idari para cezası verilir. Ancak yükümlülüğe aykırılık dolayısıyla menfaat temin edilmiş olması hâlinde verilecek idari para
cezasının miktarı, bu menfaatin iki katından az olamaz.
• Aykırılığın, temsilcisi olunan veya adına hareket edilen tüzel
kişinin zararına bir sonuç doğurması hâlinde, tüzel kişiye idari
para cezası verilmez.
• Pay alım teklifi düzenlemelerine ve gerekirse Kurulca verilebilecek
ek süre zarfında pay alım teklifi zorunluluğunu yerine getirmeyen
gerçek ve tüzel kişiler hakkında, Kurul tarafından pay alım teklifine konu payların toplam bedeline kadar idari para cezası verilir.
• Bilgi suistimali (madde 106) olacak nitelikte bir bilginin varlığı
aranmaksızın, Kurulca izin verilen hâller hariç olmak üzere ve
Kurulca belirlenen zaman dilimi içinde ilgili sermaye piyasası
araçlarının alım satımından kazanç elde eden ihraççıların yönetim kurulu üyeleri ve yöneticileri, elde ettikleri net kazancı
ihraççıya vermekle yükümlüdürler. Bu yükümlülüğü otuz gün
içinde yerine getirmeyenler hakkında Kurul tarafından elde ettikleri menfaatin iki katı idari para cezası verilir.
• Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği’nin kararlarına uymayan
üyelere de Birlik tarafından beş bin Türk Lirası’ndan elli bin
Türk Lirası’na kadar idari para cezası verilir.
• Halka açık ortaklıklar ve kolektif yatırım kuruluşları ile bunların
iştirak ve bağlı ortaklıklarının, esas sözleşmeleri veya iç tüzükle-
244 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ri çerçevesinde basiretli ve dürüst bir tacir olarak veya piyasa teamülleri uyarınca kârlarını ya da mal varlıklarını korumak veya
artırmak için yapmaları beklenen faaliyetleri yapmamaları yoluyla ilişkili oldukları gerçek veya tüzel kişilerin kârlarının ya da mal
varlıklarının artmasının sağlanması hâlinde ilgili tüzel kişiye Kurul
tarafından yirmi bin Türk Lirası’ndan iki yüz elli bin Türk Lirası’na
kadar idari para cezası verilir. Ancak verilecek idari para cezasının
miktarı, elde edilen menfaatin iki katından az olamayacaktır.
Makul bir ekonomik veya finansal gerekçeyle açıklanamayan, borsa ve
teşkilatlanmış diğer piyasaların güven, açıklık ve istikrar içinde çalışmasını
bozacak nitelikteki eylem ve işlemler, bir suç oluşturmadığı takdirde, piyasa
bozucu nitelikte eylem sayılır. Kurulca belirlenen piyasa bozucu eylemleri
gerçekleştiren kişilere, Kurul tarafından yirmi bin Türk Lirası’ndan beş yüz
bin Türk Lirası’na kadar idari para cezası verilir. Ancak bu suretle menfaat
temin edilmiş olması hâlinde verilecek idari para cezasının miktarı, bu menfaatin iki katından az olamaz.
Tahsil edilen idari para cezalarının yüzde ellisi genel bütçeye gelir kaydedilir, yüzde ellisi gelir kaydedilmek üzere YTM’ye aktarılır.
3.5.6.3. Sermaye Piyasası Suçları
Kamunun düzenleyicilik rolünün en önemli göstergelerinden birisi, piyasanın güven ve istikrar içinde çalışmasını temin edecek yasalara aykırı hareketler ile yatırımcıların zarara uğratılması hâllerinde o işlemleri yapanların
cezalandırılmasıdır. Bu çerçevede, Kanun’a yeterince yaptırım gücü kazandırılması amacıyla, Kanun’da sermaye piyasası suçu olarak altı ayrı tanımlama yapılmıştır. Cezalar altı aydan beş yıla kadar uzayacak ve bazı hallerde de
artırılabilecek şekilde düzenlenmiştir.
i.
Bilgi Suistimali: Piyasalarda geleceğe yönelik yatırım kararlarının esas
olarak “bilgiye” dayanılarak veriliyor olması, bilgi sorununu ön plana
çıkarmıştır. İçeriden öğrenenlerin ticareti olarak bilinen ve doğrudan
ya da dolaylı olarak sermaye piyasası araçları ya da ihraççılar hakkında
ilgili sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkileyebilecek nitelikteki ve henüz kamuya duyurulmamış bilgilere dayalı olarak ilgili sermaye piyasası araçları için alım ya
da satım emri veren veya verdiği emri değiştiren veya iptal eden ve bu
suretle kendisine veya bir başkasına menfaat temin eden;
• İhraççıların veya bunların bağlı veya hâkim ortaklıklarının yöneticileri,
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 245
• İhraççıların veya bunların bağlı veya hâkim ortaklıklarında pay
sahibi olmaları nedeniyle bu bilgilere sahip olan kişiler,
• İş, meslek ve görevlerinin icrası nedeniyle bu bilgilere sahip
olan kişiler,
• Bu bilgileri suç işlemek suretiyle elde eden kişiler,
• Sahip oldukları bilginin, bu fıkrada belirtilen nitelikte bulunduğunu bilen veya ispat edilmesi hâlinde bilmesi gereken kişiler,
• Kanun gereğince (madde 106) iki yıldan beş yıla kadar hapis
veya adli para cezası ile cezalandırılırlar. Ancak bu suçtan dolayı adli para cezasına hükmedilmesi hâlinde verilecek ceza elde
edilen menfaatin iki katından az olamaz.
• Kanun ile eski Kanun’daki suç tanımları daha açık yazılma yoluna gidilmiştir.
ii. Piyasa Dolandırıcılığı: Eski tanımlamalarda manipülasyon olarak
bilinen ve yeni Kanun’la piyasa dolandırıcılığı olarak adlandırılan bu
suç kavramına göre eylemi yapanlar ve söylenti ve yorum yaparak bu
fiilin zeminini hazırlayanlar aynı cezaya tabi tutulmuşlardır.
• Sermaye piyasası araçlarının fiyatlarına, fiyat değişimlerine, arz ve
taleplerine ilişkin olarak yanlış veya yanıltıcı izlenim uyandırmak
amacıyla alım veya satım yapanlar, emir verenler, emir iptal edenler, emir değiştirenler veya hesap hareketleri gerçekleştirenler ve
• Sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, haber veren, yorum yapan
veya rapor hazırlayan ya da bunları yayanlar
Kanun’a (madde 107) göre iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar. Ancak,birinci durumda suçtan dolayı verilecek olan adli para
cezası, beş bin günle on bin gün arasında olabilecekken, ikinci halde bu ceza
beş bin günle sınırlandırılmıştır. Yine birinci halde verilmesi gereken adli
para cezası, suçun işlenmesi ile elde edilen menfaatten az olamayacaktır.
Kanun, bu suç kapsamında fiil sahiplerine bazı kolaylıklar ve çıkış yolu tanımıştır. Buna göre birinci halde tanımlanan suçu işleyen kişi pişmanlık göstererek, beş yüz bin Türk Lirası’ndan az olmamak üzere elde ettiği veya elde
edilmesine sebep olduğu menfaatin iki katı miktarı kadar parayı, hazineye;
a) Henüz soruşturma başlamadan önce ödediği takdirde hakkında cezaya hükmolunmayacak,
b) Soruşturma evresinde ödediği takdirde verilecek ceza yarısı
oranında indirilecek veya
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 247
246 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
c) Kovuşturma evresinde hüküm verilinceye kadar ödediği takdirde ise verilecek ceza üçte biri oranında indirilecektir.
iii.
iv.
c) Halka açık ortaklıklar ve kolektif yatırım kuruluşları ile bunların iştirak ve bağlı ortaklıklarının; yönetim, denetim veya
sermaye bakımından doğrudan veya dolaylı olarak ilişkide bulundukları gerçek veya tüzel kişiler ile emsallerine uygunluk,
piyasa teamülleri, ticari hayatın basiret ve dürüstlük ilkelerine
aykırı olarak farklı fiyat, ücret, bedel, şartlar içeren anlaşmalar
veya ticari uygulamalar yapmak veya işlem hacmi üretmek gibi
işlemlerde bulunarak kârlarını veya mal varlıklarını azaltmak
veya kârlarının veya mal varlıklarının artmasını engellemek,
d) Yatırım kuruluşu, fon kurulu ve teminat sorumluları bünyesinde tutulan kayıtları bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez
kılan kişiler, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin günden
on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılırlar. Ancak
5237 sayılı Kanun’un belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümlerinden mahkûmiyete bağlanan kanuni sonuçlar, bu suçtan
mahkûm olanlar hakkında da uygulanır.
Usulsüz Halka Arz ve İzinsiz Sermaye Piyasası Faaliyeti: Yatırımcıların bilgiye dayanarak karar vermelerinin en önemli aracı olan izahnamelerin onaylanması ve Kurul onayından sonra ilan edilmesi koşulu,
piyasanın bilgi sorunsalını çözümlemeye yönelik uygulamaların başında
gelmektedir. Aynı çerçeveden olarak da piyasada faaliyet gösterenlerin
belirli lisansları alarak faaliyet gösteriyor olmaları, piyasalarda hem bilgi
sorununu hem de güvenilirliği artırmaya yöneliktir. O nedenle Kanun,
onaylı izahname yayımlama yükümlülüğünü yerine getirmeksizin sermaye piyasası araçlarını halka arz edenler ya da onaylı ihraç belgesi olmaksızın sermaye piyasası araçlarını satanlar ile sermaye piyasasında izinsiz
olarak faaliyette bulunanlar, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin günden on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırmıştır (madde 109).
Sermaye piyasasından izinsiz faaliyette bulunan kişiler, bu suçun
icrası kapsamında aynı zamanda onaylı izahname yayımlama tanımlanan suçu da işledikleri takdirde sadece bu fıkrada tanımlanan suçtan dolayı cezaları ceza yarı oranında artırılır.
Güveni Kötüye Kullanma ve Sahtecilik: Sermaye piyasaları, kendilerinden beklenen faydaları sağlamasının etmenlerinden birisi, piyasada
faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların ve çalışanların kendilerine duyulan güveni kötüye kullanılmasının engellenmesidir. Söz konusu kötüye
kullanımın engellenmesinin bir yolu da SPKn’nun suç saydığı eylemleri
cezalandırmaktır. Eski Kanun’da konu, Türk Ceza Kanunu’nun sahtecilik
hükümlerine atıfla çözümlenirken şimdi açıkça yazılmıştır. Söz konusu
durumların ortaya çıkması hâlinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanun’unda belirtilen (madde 155) verilecek ceza üç yıldan az olamayacaktır.
a) Yatırım kuruluşuna, fon kuruluna ve teminat sorumlularına,
sermaye piyasası faaliyetleri sebebiyle veya emanetçi sıfatıyla
veya idare etmek için veya teminat olarak veya her ne nam altında olursa olsun, kayden veya fiziken tevdi veya teslim edilen
sermaye piyasası araçları, nakit ve diğer her türlü kıymeti kendisinin veya başkasının menfaatine satmak, kullanmak, rehnetmek, gizlemek veya inkâr etmek,
b) Yönetim, denetim veya sermaye bakımından dolaylı veya dolaysız olarak ilişkili bulunduğu diğer bir teşebbüs veya şahısla
emsallerine göre bariz şekilde farklı fiyat, ücret ve bedel uygulamak gibi örtülü işlemlerde bulunarak halka açık ortaklıkların
kârını veya mal varlığını azaltmak,
Ancak Kanun “piyasa dolandırıcılığı” suçunda tanımladığı etkin
pişmanlık olgusunu, “güveni kötüye kullanma” durumunda da düzenleyerek çözüm yollarını genişletmiştir. (b) ve (c) bentleri kapsamına
giren güveni kötüye kullanma suçunu işleyen kişi, etkin pişmanlık
göstererek 21’inci maddenin dördüncü fıkrasında yer alan ödemenin
(kazanılan paranın ve kanuni faizinin) yanı sıra bunun iki katı parayı
hazineye aynı “piyasa dolandırıcılığındaki” gibi cezalandırılacaktır.
v.
Bilgi ve Belge Vermeme, Denetimin Engellenmesi: Kanun, denetimlerin sağlıklı yapılabilmesi için bilgi, belge ve elektronik kayıt
akımını teminat altına almayı amaçlayarak Kurul veya bu Kanun’a
göre görevlendirilenler tarafından istenen bilgi, belge ve elektronik
ortamda tutulanlar dâhil kayıtları hiç veya istenen şekliyle vermeyen
kişilerin, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ve yine bu kişilerin yapmalarını engelleyen kişilerin, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılmalarını öngörmüştür.
vi.
Yasal Defterlerde, Muhasebe Kayıtlarında ve Finansal Tablo ve
Raporlarda Usulsüzlük: Bilginin işlemlerin temelini oluşturması;
yasal defter, muhasebe kayıtları ve finansal tablo ve raporlar gibi bilgi
kaynaklarının da usulüne ve doğru olarak tutulmasını getirmektedir.
Bu nedenle Kanun kasıtlı olarak;
a) Kanunen tutmakla yükümlü oldukları defter ve kayıtları usulüne uygun tutmayanlar ile
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 249
248 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
b) Saklamakla yükümlü oldukları defter ve belgeleri kanuni süresince saklamayanların altı aydan iki yıla kadar hapis ve beş bin
güne kadar adli para cezası ile cezalandırılmalarını getirmiştir.
Aynı yaklaşımdan hareketle kasıtlı olarak;
a) Finansal tablo ve raporları gerçeği yansıtmayan şekilde düzenleyenler,
b) Gerçeğe aykırı hesap açanlar,
c) Kayıtlarda her türlü muhasebe hilesi yapanlar,
ç) Yanlış veya yanıltıcı bağımsız denetim ve değerleme raporu düzenleyenler ile düzenlenmesini sağlayan ihraççıların sorumlu
yönetim kurulu üyeleri veya sorumlu yöneticileri, Türk Ceza
Kanunu’nun (5237 sayılı) ilgili hükümlerine göre cezalandırılır.
Yatırım kuruluşları ile kolektif yatırım kuruluşları, Türk Ceza
Kanunu’nun 244’üncü maddesinde tanımlanan sistemi engelleme,
bozma, verileri “yok etme veya değiştirme suçu” açısından banka veya
kredi kurumu sayılacaklar ve verilecek cezalar bu nedenle yarı oranında artırılacaktır.
vii. Sır Saklama Yükümlülüğü: Kurul tarafından icra edilen inceleme
veya denetim faaliyeti kapsamında istenen bilgi veya belgelere ilişkin
olarak başkalarına açıklamada bulunanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
3.5.7. Sermaye Piyasası Kurulu
3.5.7.1. Sermaye Piyasası Kurulunun Oluşumu
Kanun, SPKr’nu yeniden organize etmiş ve yönetmeliklerde yer alan bazı
maddeleri de kapsayarak 19 maddelik bir düzenleme yapmıştır. Kurul tanımlanırken, “Bu Kanun’la ve ilgili mevzuatla verilen görevleri yapmak ve yetkileri
kullanmak üzere kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip Sermaye Piyasası Kurulu kurulmuştur.” denilerek, özerkliğine açıkça vurgu yapılmış
ve merkezî İstanbul olarak belirlenmiştir. Kurul, görev ve yetkilerini kendi sorumluluğu altında bağımsız olarak yerine getirecek ve kullanacaktır. Kurulun
kararları, yerindelik denetimine tabi tutulamaz. Hiçbir organ, makam, merci
veya kişi Kurulun kararlarını etkilemek amacıyla emir ve talimat veremez.
Kurul üyelerine, kararlarında bağımsız kalmalarını sağlamak üzere “görev süreleri dolmadan herhangi bir nedenle görevlerine son verilemez” hükmü getirilmiştir. Ancak hastalık ve yasaklara (madde 121) aykırılık durumlarında Başbakan’ın onayı ile görevden alınabileceklerdir.
Üyeler, yükseköğrenim sonrası mali piyasalar, ekonomi, maliye, işletme, sermaye piyasaları, bankacılık veya finans alanında veya bu alanlarla
ilgili hukuk dallarında en az on yıl deneyim sahibi olan veya yukarıda sayılan öğrenim dallarında en az on yıl öğretim üyeliği yapan kişiler arasından
Bakanlar Kurulunca atanır. Üyelerden en az birinin hukuk fakültesi mezunu olması, en az birinin bu fıkrada belirtilen on yıllık deneyimi özel sektör
sermaye piyasası kurumlarında kazanmış olması, en az birinin de Kurulda
asgari on yıl çalışmış olması şarttır. Bakanlar Kurulu, üyelerden birini Başkan olarak görevlendirir.
Kurul karar organı, biri başkan, biri ikinci başkan olmak üzere yedi
üyeden oluşur. Kurul başkanı, başkanlık teşkilatının da başıdır. Kanun’a
göre ikinci başkan, onun da bulunmadığı hâllerde başkan vekili başkana
vekâlet edecektir. Kurul üyelerine atanma koşulları konusunda yeni bir değişiklik yapılmamıştır.
Yeni Kanun’da, Kurulun görev süresi altı yıldan beş yıla indirilmiş ve sürekliliği sağlamak üzere getirilen ve üyelerin üçte birinin iki yılda değişmesinden vazgeçilmiştir. Artık üyeler beş yıllığına atanacaklar ve beş yıl sonra
bir defalığına tekrar atanabileceklerdir.
3.5.7.2. Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik
Kanun, piyasanın işleyişi açısından özellikle halka açık kurumlarda şeffaflığı ve hesap verilebilirliği öne çıkarırken, Kurulun faaliyetleri konusunda
da benzeri bir tavrı benimsemiştir. Kanun’a gore;
• Yıllık faaliyet raporu, raporun ait olduğu dönemi izleyen yılın
haziran ayı sonuna kadar Kurulun internet sitesinde yayımlanır
ve ilgili bakana gönderilecek,
• Kurul, faaliyetleriyle ilgili olarak yılda en az bir defa Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonuna bilgi verecek,
• Kurul, ilgili bakanlığın gerekli gördüğü hâllerde Bakanlar Kuruluna bilgi verecek,
• Kurul tarafından yapılan düzenlemeler, değişiklikleri de içerecek şekilde sürekli olarak güncellenmek suretiyle Kurulun internet sayfasında yayımlanacaktır.
• Kurul, faaliyetlerine ilişkin olarak her yılın haziran ayı sonuna
kadar bir önceki yıla ait kararları, yaptığı ikincil düzenlemeler
ile bunların ekonomik ve sosyal etkilerini analiz eden bir faaliyet raporu hazırlar. Faaliyet raporu, ayrıca Kurulun performans
hedefleri ile uygulama sonuçlarının karşılaştırılmasını ve değerlendirilmesini de içerir.
250 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
3.5.7.3. Kurulun Bütçesi, Harcama ve Işlemlerinin Denetimi
Kurulun gelirlerinin giderlerini karşılaması esastır. Kurul bütçesi, 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun ilgili hükümlerinde belirlenen usul ve esaslara göre hazırlanacak ve kabul edilerek uygulanacaktır.
Kurulun gelir kaynakları iki grup hâlinde özetlenebilir. Birinci grupta halka arz edilen sermaye piyasası araçları ve yatırım fonu ve değişken sermayeli
yatırım ortaklıklarından alınan ücretlerdir. Bunlar;
• İhraççılar veya halka arz edenler, Kurul bütçesine gelir kaydedilmek üzere satışı yapılacak sermaye piyasası araçlarının varsa
nominal değerinden aşağı olmamak üzere ihraç değerinin binde üçü tutarında yatırılacak ücret ile
• Yatırım fonlarının ve değişken sermayeli yatırım ortaklıklarının
üçer aylık dönemlerin son iş gününde, net varlık değerlerinin
yüz binde beşi tutarındaki ve izleyen on iş günü içinde Kurul
hesabına yatırılacak olan ücrettir.
Yukarıda belirtilen oranları aşmamak kaydıyla, sermaye piyasası aracının
niteliği, vadesi veya ihraççısı dikkate alınmak suretiyle Kurul karar organı
tarafından farklı oranlar belirlenebilir. Bakanlar Kurulu alınacak ücretleri
kanuni oranlarının iki katını aşmamak üzere artırmaya veya kanuni oranlarına indirmeye yetkilidir161.
İkinci grup gelirler ise Kurul tarafından düzenlenen ve denetlenen borsaların ve diğer teşkilatlanmış piyasaların, merkezî takas kurumlarının,
merkezî saklama kurumlarının ve MKK’nın faiz gelirleri hariç tüm gelirlerinin azami yüzde onundan oluşmaktadır. Bu rakamlar, Kurul bütçesine Kurul tarafından gelir olarak kaydedilebilir. Ancak bu maddeye göre yapılacak
ödemelerin zamanı ve tutarları, gelirin elde edildiği yılı izleyen takvim yılında Kurulun nakit durumu dikkate alınarak Kurul tarafından en az otuz gün
öncesinden ilgili kurumlara bildirilir. Bir takvim yılı içinde talep edilmeyen
tutarlar, izleyen yıllarda ödenecek tutara eklenir ve Kurul tarafından aynı
usul ile talep edilebilir. Bu gelirlerin hangi kurumdan ne oranda tahsil edileceği her takvim yılı için Kurul tarafından belirlenecektir.
161
Söz konusu ücretlerin indirilmiş hâllerine çalışmanın 4. bölümünde yer verilmiştir.
4. İHRAÇÇI KURULUŞLAR
VE ARAÇLARI
S
ermaye piyasalarında fon talep etmek üzere menkul kıymet arz/ihraç
eden ihraççı kuruluşlar piyasaların önemli bir ayağını oluşturmaktadırlar. İhraççı kuruluşlar, özel şirketler ve kamu kurum ve kuruluşları olmak
üzere iki ana başlık altında değerlendirilebilirler.
Özel sektör cephesindeki ihraççılar esas olarak anonim şirketlerdir162.
SerPK kapsamında menkul kıymetleri sadece anonim şirketlerin ihraç edebiliyor olması, diğer şirketlerin bu piyasadan kaynak toplamasını engellemektedir. Şirketler, dünya uygulamalarında163, borçlanma piyasalarında da
önemli bir ihraççı olmakla birlikte Türkiye uygulamasında borçlanma aracı
(tahvil-bono) ihracında çok zayıf kalmışlardır. Buna yol açan sebepler aşağıda ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Kamu tarafında en büyük ihraççı, kamu kesimi adına finansman işlemlerini yürüten Hazine Müsteşarlığı’dır. Aslında, Hazine, tek başına Türk
sermaye piyasasının en büyük ihraççı kuruluşu konumundadır. Bu durum
sadece Türkiye için değil, kamu borçlanmasının artması nedeniyle genellikle bütün ülkeler için geçerlidir. Hazinenin yaptığı hazine bonosu ve devlet
tahvili ihraçları, çok uzun zamandan beri borçlanma araçları piyasasının en
önemli ve büyük ihraçları olmuştur. Hazineye ilaveten özellikle geçmiş dönemlerde halka hisse senedi arzı şeklinde yapılan özelleştirmeler, kamu kesiminin hisse senetleri piyasasının arz tarafında da yer almasına yol açmıştır.
Ancak son yıllarda özelleştirmeler blok yapılmakta, halka arz şeklinde yapılmamaktadır. Dolayısıyla Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, artık bir ihraççı
162
Diğer ihraççılardan yatırım fonları katılma belgesi ihraç ederek karşılığında fon toplamaktadırlar. Ancak
bunlar çalışmamızın kurumsal yatırımcılarla ilgili bölümünde ele alındığı için burada ele alınmamışlardır.
163
Pek çok ülkede hisse senedi piyasaları kamuoyu önünde olması ve daha popüler olması yüzünden
öne çıkmaktadır. Ancak tahvil ve bono piyasaları daha büyük hacimleri oluşturmaktadır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 253
252 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
konumunda değildir. Geçmiş yıllarda Kamu Ortaklığı İdaresi vb. kamu kuruluşları tarafından ihraç edilmiş, başta gelir ortaklığı senetleri olmak üzere
birçok başka menkul kıymet de bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası da 2007 yılında ihraç ettiği likidite senetleri ile arz tarafında
yer alan bir diğer kamu kuruluşu olmuştur. 2013 itibariyle kamu kesiminde
sadece Hazine ihraçcı konumunda bulunmaktadır.
2007’lere kadar kamunun iç borçlanma yoluyla topladığı kaynaklar, diğer menkul kıymet ihraçlarına neredeyse hiç alan bırakmamıştır (Tablo:4.1).
Tablo: 4.1- SERMAYE PİYASASI ARAÇLARININ ÖZEL-KAMU DAĞILIMI
ÖZEL/Toplam
Yıllar
Hisse
Senedi
Borçlanma
Araçları
YF ve EYF
KAMU /
Toplam
Özel /
Kamu
(%)
Hisse
Senedi/ T.Özel
1982
2,7
3,9
0,0
93,3
7,1
40,9
1983
10,3
5,2
0,0
84,5
18,3
66,7
1984
8,3
1,6
0,0
90,1
10,9
84,2
1985
3,8
1,8
0,0
94,4
5,9
67,9
1986
3,1
5,1
0,0
91,8
9,0
37,2
1987
2,8
6,7
0,7
89,8
11,4
27,4
1988
3,6
7,1
0,5
88,7
12,7
32,0
1989
5,1
6,2
0,9
87,8
13,9
42,2
1990
15,1
4,8
3,1
76,9
30,0
65,5
1991
8,5
4,2
0,1
87,2
14,7
66,0
1992
3,1
9,8
0,1
87,0
14,9
23,6
1993
2,3
13,5
1,3
83,0
20,5
13,3
1994
4,0
4,8
0,2
90,9
10,0
44,3
1995
2,8
6,4
0,2
90,5
10,5
29,4
1996
2,0
0,9
0,2
96,8
3,3
63,1
1997
4,6
0,6
0,5
94,3
6,0
81,2
1998
4,6
0,1
0,9
94,4
5,9
82,8
1999
2,4
0,0
0,6
96,9
3,2
79,3
2000
7,8
0,3
7,2
84,6
18,2
50,9
2001
0,8
0,1
1,8
97,4
2,7
29,7
2002
1,2
0,1
1,9
96,8
3,3
39,1
2003
1,1
0,0
3,7
95,3
5,0
22,2
2004
2,2
0,0
3,9
93,9
6,5
35,8
2005
2,5
0,0
2,0
95,5
4,7
54,1
2006
7,5
0,1
6,3
86,1
16,2
53,6
2007
6,1
0,3
1,8
91,8
8,9
74,6
2008
8,3
0,2
10,7
80,6
24,1
42,8
2009
2,3
0,1
19,2
78,4
27,6
10,5
26,6
2010
5,5
2,7
12,5
79,3
26,1
2011
5,8
19,1
54,5
20,4
390,0
7,3
2012
5,2
43,2
35,2
43,7
110,1
6,2
2013
1,2
18,7
56,4
22,8
328,0
1,2
Not: 2012 ve 2013 kamu borçlanma verileri www.kalkınma.gov.tr’den alınan iç borçlanma rakamlarıdır.
Yatırım fonlarının (ve ortaklıklarının) topladıkları fonları son yıllara kadar
genellikle kamu borçlanma araçlarına yatırdıkları ve/veya kamu kâğıtlarına
dayanan ters repo ve repo yaptıkları düşünülürse özel kesim ihraçlarının
hatırı sayılır bir kısmının kamunun finansmanına yöneldiği gözlenebilir.
Kriz yılları ve krizden çıkış sürecinde, kamu tarafından el konulan bankalara (ve görev zararları karşılığı olarak da kamu bankalarına) kamu kâğıdı
aktarılması yoluyla aktiflerinin güçlendirilmesi politikalarının uygulandığı
2001-2003 döneminde, kamunun toplam menkul kıymet ihraçları içindeki
payı sırasıyla %97,4, %96,8 ve %95,3 olmuştur.
1990’lı yıllar, kamunun ekonomideki büyüklüğünden, düzenleme yeteneğinden (örneğin zorunlu karşılık olarak tutulan disponibl değerlerin kamu
kâğıdı olarak tutulması zorunluluğu uygulaması), Merkez Bankasına sahip olmasından (ihraç ettiği kâğıtların geri ödenmeme riski olmaması) gelen rekabet
avantajlarını özel kesim aleyhine kullandığı164 yıllar olmuştur. Kamunun özel
kesim ile rekabette sahip olduğu bir diğer avantaj ise ihraç edilen kıymetlerin vadesi olmuştur. Kamu senetlerinin vadelerinin çok kısa olması, yatırımcıya kısa vadede yatırdıklarını geri alabilme imkânı tanırken, özel kesimin kısa
vadede yatırımlarından dönüş elde edemeyecek olması, bu rekabette baştan
kaybetmesini getirmiştir. Enflasyon ortamında uzun vadeli borçlanmak hem
borç verenler hem de borçlananlar açısından önemli riskler içermesi de diğer
sorunlar arasında sayılabilir (Soydemir S. 2007). Mali disiplinin kaybolması,
harcamaların kontrol altına alınamaması, vergi toplanmasında yaşanan güçlükler, iç borçlanma araçlarının yatırım ve gelirlerle giderler arasındaki zaman
uyumsuzluğunun ortadan kaldırılması amacının çok ötesine geçmiştir. Zaman
içinde süreç borcun borçla finansmanına dönüşmüştür (Soydemir S. 1993).
Kamunun, yukarıda bahsedilen avantajlarına ek olarak, finansal piyasalardan özel sektöre göre daha yüksek faizlerle kaynak toplaması, finansal piyasa
katılımcılarını ve bankaları kaynaklarını ve topladıkları fonları kamu kâğıtlarına
yatırmalarını getirmiştir. Bunun doğal sonucu olarak, özel kesimin piyasalardan borçlanma aracı karşılığı fon toplaması neredeyse imkânsızlaşmıştır. Nitekim bu sürece bir de enflasyonun yarattığı belirsizlikler eklenince özel kesim
piyasalardan tamamiyle dışlanmıştır (crowd out). (Soydemir S. 2007, Yener
C.2010 ve Bakkal S. ve T.Gürdal 2007). Ancak 2001 krizi sonrasında, kamunun
mali disiplini sağlaması ve iç borçlanmanın zamanla öneminin azalması sonucu, özel kesimin menkul kıymet ihracı hem genel anlamda hem de yatırım fonu
katılma belgelerinin dışlandığı dar anlamda artmaya başlamıştır.
Bu bölümde menkul kıymet ihraç eden kurumların ve ihraç ettikleri araçların özellikleri ve uymak zorunda oldukları kurallar ve süreçler ele alınacaktır.
164
Kamu menkul kıymetleri üzerinden vergi alınmazken özel sektör kâğıtları üzerinden stopaj yapılması,
bu anlamda sayılmalıdır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 255
254 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
4.1 Anonim Şirketler
Fon ihtiyacı içindeki şirketlerin finansman için başvurabilecekleri dört
temel seçenek bulunmaktadır. Otofinansman kaynakları bunlardan birincisidir165. Şirketlerin elde etttikleri kârı ortaklarına dağıtmayıp veya dağıttıktan sona kalan kısmı otofinansman kaynağı olarak şirket bünyesinde
tutarak elde ettikleri finansman kaynaklarıdır. Nitekim pek çok çalışmada,
şirketlerin yatırımlarını finansmanda, esas olarak otofinansman kaynaklarını kullandıkları vurgulanmaktadır (Soydemir S. 2007 ve Erkan N. ve B.Temir
1998:76). İkinci finansman seçeneği borçlanmaktır. Borçlanma, bankacılık
sektöründen kredi alarak yapılabileceği gibi sermaye piyasasında borçlanma
aracı ihraç ederek de olabilir. Borçlanmada üçüncü yöntem ise şirketlerin
ticaret yaptıkları firmalardan (müşterileri veya müşterisi oldukları şirketlerden) sağladıkları ticari borçlardır. Şirketlerin finansmanında kullanılan
üçüncü seçenek ise hisse senedi arz ederek yani şirkete alınan yeni ortakların hisse senedi alarak sağladıkları fonlardır.
Şirketlerin, dördüncü olarak kullanabilecekleri yöntem de pay senetleri
dahil sermaye piyasası araçlarıdır.
4.1.1. Anonim Şirketlerin Kullanabilecekleri Sermaye Piyasası Araçları
SPKn’nda menkul kıymetler;
• Ortaklık (hisse senetleri) veya alacaklılık (tahvil, finansman bonosu, banka bonosu, menkul kıymetleştirme araçları) sağlayan,
• Belli bir tutarı (itibari değeri) temsil eden (üstünde yazılı olan
nominal değer),
• Yatırım aracı olarak kullanılan (birden çok dönemi içerecek
şekilde tasarruf sahiplerinin birikimlerinin gelir getirmek amacıyla kullanılması),
• Dönemsel gelir getiren (faiz ve temettü gibi gelir getiren ve gelirleri üzerinde yazılı olan dönemler itibariyle verilmesi),
• Misli nitelikte (Bir kıymet ile aynı niteliklere sahip bir başka
kıymet arasında herhangi bir fark olmaması ama üzerinde yazılı olan değer farklı ise birbirlerinden o kadar farklı olmasıdır.
Aynı parada olduğu gibi 1 TL ile 20 TL arasındaki fark sadece
165
1996 yılında SPK-Araştırma Dairesi tarafından yapılan “Şirketler Kesimi Finansal Eğilimler Anketi”
sonuçlarına gore “Sabit kıymet yatırımının finansmanında kullanılan kaynakları önem sırasına göre
sıralayınız” sorusuna ilk beşte verilen cevaplar arasında “bünyede bırakılan” fonlar %65 ile ilk sırayı
almaktadır. İkinci sırayı ise %58 ile kısa vadeli banka kredileri ve 58,8 ile de sermaye artırımı ile sağlanan kaynaklar belirtilmiştir. Orta ve uzun vadeli krediler ise %50,9 ile dördüncü sırada belirtilmiştir.
Aynı soru, işletme sermayesinin finansmanı açısından sorulduğunda da kısa vadeli banka kredileri
%68,5 ile birinci sıraya çıkarken, bünyede bırakılan fonlar %61,9 ile ikinci sıraya inmektedir (Erkan N.
ve B.Temir 1998). Her iki durumda da tahvil ve finansman bonosu ihraçları yok denecek kadar azdır.
20 kat olması ve bir numaralı 1 TL ile bir milyonuncu 1 TL
arasında herhangi bir fark olmaması),
• Seri hâlinde çıkarılan (İhraçları sırasında belli gruplar hâlinde
çıkarılırlar ve bu gruplara göre tanımlanırlar.) ve ibareleri (üzerinde yazılı olan tanımlamaları) aynı olan ve
• Şartları Kurulca belirlenen
kıymetli evrak166 olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla menkul kıymetler, birer kıymetli evrak olma niteliğine haizken kıymetli evrak ise menkul
kıymet olmak durumunda değildirler. Hisse senedi ortaklık hakkı sağlayan
menkul kıymetlere, tahvilde alacaklılık hakkı sağlayan menkul kıymetlere
örnek olarak verilebilir. Menkul kıymetler dışında kalan ve şartları Kurulca belirlenen diğer evraklar da diğer sermaye piyasası araçlarını oluşturur. SPKn’nda yapılan 1999 değişiklikleriyle getirilen “sermaye piyasası
araçları”, menkul kıymetleri ve diğer sermaye piyasası araçlarını kapsayan
kavram olarak tanımlanmıştır.
Sermaye piyasası araçları arasında düzenlenen ve anonim şirketlerin finansmanda kullanabilecekleri kıymetlerden pek çoğu, ya az sayıda kullanılmış (kâr zarar ortaklığı belgesi) ya da hiç kullanılmamıştır (katılma intifa
senedi). Kimisi de ekonomik konjonktür gereği yoğun olarak kullanılmış
(1992-1995 dönemindeki varlığa dayalı menkul kıymet ihraçları), daha sonra ise ya düzenlemeler gereği ya da ekonomik anlamlarını yitirmeleri sonucu
cazibelerini kaybetmişlerdir.
4.1.2. İzahname ve İhraç Belgesi
Çarpık bilgi sorunları tartışılırken ele alındığı üzere bilgi sorunlarının çözümünde izahname ve sirkülerle bilgi açıklanması oldukça önem taşımaktadır. Sermaye piyasası araçlarının ihracında ve borsada işlem görmesinde
hazırlanacak olan ve SPKr tarafından onaylanmadan çıkarılması mümkün
olmayan izahname ve ihraç belgesi, bilgi sorunlarının çözümünün ana araçlarındandır. İzahname, ihraççının ve varsa garantörün finansal durum ve
performansı ile geleceğe yönelik beklentilerine, faaliyetlerine, ihraç edilecek veya borsada işlem görecek sermaye piyasası araçlarının özelliklerine
ve bunlara bağlı hak ve risklere ilişkin olarak yatırımcıların bilinçli bir değerlendirme yapmasını sağlayacak nitelikteki tüm bilgileri içeren kamuyu
aydınlatma belgesi olarak tanımlanmaktadır.
İzahname düzenleme yükümlülüğü, genel bütçe kapsamındaki kamu
idareleri ve özel bütçeli idareler ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından ihraç edilen sermaye piyasası araçlarının, Hazine Müsteşarlığı ta166
Kıymetli evrak olmanın getirdiği özellik, menkul kıymetin temsil ettiği hakkın belgeden ayrı olarak
kullanılamayacağı ve devredilemeyeceğidir. Bu hak senet ibraz edilerek kullanılır ve senet devredilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 257
256 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rafından koşulsuz ve geri dönülemez/değiştirilemez şekilde garanti edilen
sermaye piyasası araçlarının, türev araçların ihracında veya borsada işlem
görmesinde uygulanamayacaktır.167
Ancak yatırım kuruluşu varant ve sertifikalarının ihracı veya borsada
işlem görmesi, izahname tebliği168 hükümlerine tabi iken yatırım fonu katılma paylarının, emeklilik yatırım fonu paylarının ve değişken sermayeli
yatırım ortaklıklarının paylarının ihraçları söz konusu hükümlere tabi değildir.
Sermaye piyasası araçlarının halka arz edilebilmesi veya borsada işlem görebilmesi için izahname hazırlanması ve bu izahnamenin Kurulca onaylanması zorunludur. Halka arz edilmeksizin veya yurt dışında
gerçekleştirilecek ihraçlarda veya izahname tebliği çerçevesinde duyuru
metni hazırlanan sermaye piyasası aracı ihraçları hariç olmak üzere ihraççıların izahname hazırlanmaksızın gerçekleştireceği her türlü sermaye
piyasası aracı ihracında, ihraç belgesinin hazırlanması ve bu belgenin Kurulca onaylanması zorunludur. Aksi halde halka arz, Kanun kapsamında
suç oluşturacaktır.
İzahnamede ve diğer kamuyu aydınlatma belgelerinde ne kadar bilgi veriliyor olsa da bu bilgilerin okunup incelenmesi ve üzerinde değerlendirilme
yapılması gerekmektedir. Yeterli değerlendirme yapılamadığı zamanlarda da
danışmanlık alınması, yatırımın sağlığı açısından yararlı olabilecektir. Nitekim yapılan bir araştırmada, yatırımcıların yayımlanan mali tablo ve raporları inceleyerek yatırım yaptıkları değerlendirmesi yapılamamaktır (Özcan
ve Türü 2004).
Halka arzların halka duyurulması ve yatırımcıların arz edilen araçları satın
almaya davet edilmesi “satış duyurusu”169 ile yapılır. Sermaye artırımı ve ortakların mevcut paylarının satışı yoluyla halka açılacak ortaklıklar ile halka açık ortaklıkların sermaye artırımlarında yeni pay alma haklarının kullanılmasından
sonra kalan payların satışına veya yeni pay alma hakkı kullandırılmıyorsa halka
arz edilecek paylara ilişkin tasarruf sahiplerine satış duyurusunun hazırlanması
ve bu duyurunun da Kurulca onaylanması zorunludur.
Halka açık ortaklıkların gerçekleştirdikleri sermaye artırımlarında, yeni
pay alma haklarının kullanılmasından sonra kalan payların nominal değerinin toplamının, yüz elli bin TL’nin veya oran olarak satışa sunulan paylarının
nominal değerinin yüzde birinin altında kalması durumunda, bu ortaklıklar
Kuruldan onay almadan özel durum açıklaması yapmak suretiyle tasarruf
sahiplerine satış duyurusu yayımlamayabilirler.
167
Bu nokta ayrı bir tartışmaya konu olabilir çünkü söz konusu olan “kamunun şeffaf olduğu”
varsayımıdır.
168
İzahname ve İhraç Belgesi Tebliği (II-5.1); 22.06.2013 tarih ve 28685 sayılı Resmi Gazete
169
Eski adıyla “sirküler”
Kutu: 4.1-Finansal Araçlar
Finansal piyasaların temel fonksiyonunun, fon fazlası bulunan ekonomik
birimlerin fazlalarının, fon açığı veren ekonomik birimlere doğru aktarılması
olduğu yukarıda ele alınmıştı. Bu aktarım, kendisine finansal araç denilen araçlar kanalıyla yapılmaktadır. Fon talep edenler, kendi yükümlülüklerini ortaya
koyan finansal araçları, kendisinden fon aldıkları tasarruf sahiplerine vermektedirler. Böylece araçlarla, para birbirine ters bir yönde hareket etmektedir.
Finansal araçlar, içerdikleri özellikler itibariyle temelde beş kısma ayrılabilir:
•
Borçluluk doğuran kıymetler,
•
Ortaklık hakkı doğuran araçlar,
•
İktisadi faaliyetten elde edilen bakiyeye katılma hakkı,
•
Koşula bağlı taahhütler –sigorta poliçe ve teminatları-,
•
Türev araçlar olarak sayılabilir
Bu araçlardan ilki, hem doğrudan hem de dolaylı finansman sisteminin
kullandığı araçları üretmektedir. Dolaylı finansman sisteminin ürettiği ve kullandığı araçlar olarak mevduat ve krediler sayılabilirken, doğrudan finansman
sistemi de tahvil, bono, varlığa dayalı menkul kıymetler, banka bonoları, ipotek
teminatlı/ipoteğe dayalı, varlık teminatlı/varlığa dayalı menkul kıymetler, kira
sözleşmeleri ve finansman bonolarını kullanmaktadır.
Borçlanma araçları ile borçlanan taraf, borç verene karşı borcunu vadesi
geldiğinde geri ödeme ve arada da varsa faiz ve benzeri ödemeleri yapma taahhüdü altına girmektedir.
Ortaklık doğuran araçlar ise esas olarak doğrudan finansman sisteminin
kullandığı hisse senetleridir. Oydan yoksun hisse senetleri de bu kapsamda
değerlendirilebilir. Üçüncü sırada ele alınan “iktisadi faaliyetin bakiyesine katılma hakkı” veren araçlar olarak, özel finans kurumlarının kullandığı araçlar ve
kâr zarar ortaklığı belgeleri sayılabilir.
Dördüncü başlık altında ise sigortacılık araçları kapsanmaktadır. Bunun
esasını da sigortacılık sisteminin ürettiği poliçeler gündeme gelebilmektedir.
Beşinci olarak ele alınan araçlar ise vadeli işlemler ve opsiyonlar içermektedir. Bunlar spot piyasaların eksik kaldığı, tarafların kendilerini gelecekte doğabilecek risklerden korunmak amacıyla oluşturulan araçlardır.
Bunlar dışında, menkul kıymet gibi tanımlanmasalar bile çeşitli varlıklardan oluşan (menkul kıymetler dâhil) portföylere dayanan ve sahiplerine o
portföylerdeki sahipliklerini gösteren katılma belgeleri gibi enstrümanlar da
finansal araç sayılmalıdır.
Finansal araçlar, devreye giren finansal kurumlara göre fon arz edenlerin
veya talep edenlerin beklentilerine göre çeşitlenmekte ve nitelik olarak birbirinden farklılaşmaktadır.
258 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
4.1.3. Sermaye Piyasası Araçlarının Satışı ve Dağıtımı
4.1.3.1. Satışı
SPA’nın halka arzı veya daha geniş olarak ihracı sırasından fiyatının belirlenmesi, satış ve dağıtım mekanizmalarının oluşturulması özel önem taşımaktadır. Fiyatın belirlenmesinde yaşanabilecek sorunlar ve/veya dağıtım sürecinde
yaratılacak sapmalar, piyasaların güven ve istikrar içinde çalışmasını olumsuz
etkileyebileceği gibi yatırımcıların manipüle edilmesine de yol açabilecektir. O
nedenle “satış”a yönelik olarak yapılan düzenleme, bir yandan AB mevzuatına
uyumu bir yandan da söz konusu ihtimalleri azaltmaya yönelmiştir.
Kamunun aydınlatılması ve yatırımcının doğru karar verebilmesi açısından,
SPA’nın halka arz yoluyla satışında, ihraççı ve/veya halka arz edenin yükümlülüklerine, izahnamede ve satışa ilişkin diğer belgelerde ayrıntılı olarak yer verilir.
Payları borsada işlem gören ortaklıklar ile payları borsada işlem görmek
üzere başvuruda bulunan ortaklıklarca ihraç edilecek paylar ile yurt içinde ihraç edilecek diğer sermaye piyasası araçlarının teslimi, bunların Merkezi Kayıt
Kuruluşu (MKK) nezdinde hak sahibinin ismine açılmış hesaplarda izlenmesi
yoluyla gerçekleştirilir. Kurul, sermaye piyasası aracının türüne ve ihraççısının
veya MKK üyesinin niteliğine göre sermaye piyasası araçlarının hak sahibi ismine hesap açılmaksızın hesapların toplu olarak tutulmasına karar verebilir.
Yatırımcılar satın almak istedikleri sermaye piyasası aracının bedelini, ihraca ilişkin belgelerde yer alan süre içinde ilgili banka hesabına aktarılmak
üzere yatırırlar ve varsa düzenlenen talep formunu doldurup imzalarlar.
Yetkili kuruluşlar tarafından gerekli güvenlik önlemlerinin sağlanmış olması koşuluyla, talep formu elektronik ortamda da doldurularak onaylanabilir.
Kurumsal yatırımcılar, ödenmeme riskinin yetkili kuruluşlarca üstlenilmesi
kaydıyla, sermaye piyasası aracının bedelini, talep toplama süresinin bitimini takiben de ödeyebilirler.
Kayden izlenen sermaye piyasası araçlarının MKK nezdinde izlenen yatırımcı hesabına ya da MKK’daki ilgili hesaplara aktarılması ile birlikte satış
tamamlanır.
Sermaye Piyasası Araçları
1) Halka arz yoluyla,
2) Halka arz edilmeksizin,
3) Tahsisli olarak ve
4) Nitelikli yatırımcılara olmak üzere dört farklı yöntemle satılabilir.
Bu yöntemlerin bazıları bir arada kullanılabilir.
Nitelikli yatırımcılara satılan araçlar, sadece bunlar arasında alınıp satılabilir.
Tahsisli satılan kıymetlerin de borsada işlem görmemesi esastır. Tahsisli satış
yoluyla o kıymeti alan yatırımcıların sayısının 150’yi geçmemesi gerekmektedir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 259
Sayının aşılması hâlinde MKK tarafından derhal ihraççıya ve Kurula bildirilir.
İhraççı, kendisine yapılan bildirim tarihinden itibaren yirmi iş günü içerisinde,
hazırlayacağı izahnamenin onaylanması amacıyla Kurula ve söz konusu sermaye piyasası aracının borsada işlem görmesi amacıyla borsaya başvurur.
Nitelikli yatırımcılara yapılacak satışlar da, yalnızca bu yatırımcılara yönelik bir çağrıda bulunulması ve/veya nitelikli yatırımcıların önceden belirlenmesi suretiyle gerçekleştirilebilir. Nitelikli yatırımcılara satışında, yatırımcı
sayısı yönünden bir kısıtlama uygulanmaz. Bir yatırımcının nitelikli yatırımcı
olduğuna ilişkin bilginin, ilgiliden alınan beyan üzerine MKK üyesi yatırım
kuruluşları tarafından MKS (Merkezi Kayıt Sistemi)’de kayıt altına alınması
zorunludur. MKK üyesi yatırım kuruluşlarından birisi tarafından yapılacak
kayıt, bir yatırımcının nitelikli yatırımcı olarak kabul edilmesi için yeterlidir.
Sermaye piyasası araçlarının halka arzına, izahnamenin ve fiyat tespit raporunun yayımlanmasını takip eden üçüncü gün başlanabilir. Halka arz yoluyla satış süresi, iki iş gününden az, yirmi iş gününden fazla olmamak üzere
serbestçe belirlenir. Halka açık ortaklıkların, halka arz edilmeksizin gerçekleştireceği sermaye artırımı nedeniyle ihraç edilen payların satışına, ihraç
belgesinin ilan edildiği tarihi takip eden on iş günü içerisinde başlanması ve
payların satışının azami on iş günü içinde tamamlanması zorunludur.
Halka arz yoluyla satışlarda üç yöntem kullanılabilir.
i. Talep Toplama Yoluyla Satış Yöntemi: Yatırımcıların halka arz edilen sermaye piyasası araçlarına ilişkin taleplerinin toplanarak, bu taleplerin
önceden belirlenmiş usul ve esaslar çerçevesinde karşılanan kısmına ilişkin
satışları içermektedir.
Talepler, talep formunun düzenlenmesi suretiyle toplanır ve satış işlemi
talep toplandıktan sonra izahnamede belirlenen usul ve esaslara göre gerçekleştirilir ve dağıtım yalnızca talepte bulunanlar arasında yapılır. Yatırımcılar istedikleri takdirde satın almak istedikleri sermaye piyasası aracının
miktarına ilişkin bir alt sınır belirleyebilirler.
Yetkili kuruluşlar talep formunu kabul etmeden önce yatırımcıların kimlik bilgilerini tespit ederler.
Talep toplama yoluyla satışlarda üç alt yöntem uygulanabilir:
a) Sabit Fiyatla Talep Toplama: Eğer pay senedi ise sabit fiyatla
talep toplanırken diğer araçların satışında uygun görülen iskonto
oranı, kupon faizi oranı gibi sabit kriterler belirlenir
b) Fiyat Teklifi Alarak Talep Toplama: Satışa sunulan araçlar pay
senedi ise asgari bir satış fiyatı belirlenir ve bunun üzerindeki fiyat teklifleri toplanırken diğer araçların satışında aracın niteliğine
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 261
260 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
göre uygun görülen iskonto oranı, kupon faizi oranı gibi kriterler
belirlenir ve bu kriterlere dayalı olarak fiyat teklifleri toplanır.
c) Fiyat Aralığı ile Talep Toplama: Satışa sunulan aracın pay olması
durumunda, bir taban ve tavan fiyat belirlenerek, bu fiyat aralığından yatırımcıların talepleri toplanır. Pay dışındaki araçların satışında,
aracın niteliğine göre uygun görülen asgari ve azami iskonto oranı,
kupon faizi oranı gibi kriterlerin tespit edilmesi suretiyle belirlenecek
taban ve tavan fiyat aralığından yatırımcıların talepleri toplanır.
ii. Talep Toplamaksızın Satış Yöntemi: Payları borsada işlem görmeyen
halka açık ortaklıkların (Sermaye artırımlarında yeni pay alma hakkı kullanıldıktan sonra kalan paylarının satışında, Kurulca belirlenen standartlara uygun
olarak hazırlanmış son yıla ait bilançosuna göre paylarının defter değeri nominal değerinin en az iki katı olan ortaklıkların, son yıllık hesap dönemi içinde
net dönem kârı elde etmiş olmaları ve aktif toplamının yirmi milyon TL’yi aşmış olmaları hâlinde talep toplama yoluyla satış yöntemlerinden birisini kullanması zorunludur.) paylarının, kendileri ya da yetkili kuruluşlar vasıtasıyla
belirli bir fiyattan izahnamede belirlenecek bir usulle halka arz edilmek suretiyle satışıdır. Talep toplanmaksızın satış yönteminde, yatırımcılar arasında
eşitsizliğe yol açmayacak bir usulün belirlenmesi zorunludur.
iii. Borsada Satış Yöntemi: Sermaye piyasası araçlarının borsa düzenlemeleri çerçevesinde borsada satışını ifade eder. Borsada satış yönteminin
esasları borsa tarafından belirlenir.
4.1.4. Pay (Hisse) Senetleri
Anonim ortaklıklar tarafından çıkarılan, ortaklık sermayesine katılma payını
temsil eden ve yasal şekil şartlarına uygun olarak düzenlenmiş kıymetli evraka
pay senedi denir. Eski dilde esham, aksiyon olarak tanımlanan veya pay senedi olarak da adlandırılan hisse senetleri, sermayesi paylara bölünmüş komandit
şirketler tarafından da çıkarılabilmekte ancak halka arz edilememektedirler. Pay
sahipleri, şirket mal varlığının bir anlamda mülkiyetine, sermayeleriyle oransal
olarak (Şirketin mal varlığının tümü üzerinde parçalanamaz.) sahiptirler.
Pay senedi sahiplerinin hakları konusunda ilk olarak vurgulanması gereken nokta, bütün hisse senedi sahiplerinin ortak olduğu, dolayısıyla koydukları sermayeyi riske ettikleridir. Sermaye şirketi tanımlamasından hareketle,
ortakların sorumluluklarının taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlı olması, onların üstlendikleri riskin en üst noktasını oluşturmaktadır. Mülkiyete sahip
olmanın veya ortak olmanın getirdiği iki önemli konudan birincisi, mülkiyete yönelik haklar iken diğeri de mal varlığı haklarının doğurduğu yönetime
ilişkin haklardır. Pay, anonim şirketin esas sermayesinin, belirli sayıda eşit
itibari değerlere bölünmüş parçalarını ifade etmektedir. Pay sahibi, payını
pay senedine bağlı olmaksızın da devredebilir.
4.1.4.1. Pay Senedi Sahiplerinin Hakları
Pay sahibinin haklarından ilk dördü; mal varlıksal haklar, diğerleri de yönetime katılmaya (şirketin geleceğini belirleme, yöneticileri ibra etme gibi) yönelik haklardır. Pay sahipliği ile ortaklar aşağıdaki haklara sahip olmaktadırlar:
4.1.3.2. Dağıtım
Halka arz edilecek sermaye piyasası araçlarının, izahnamede nitelikleri
tanımlanan yatırımcı grupları arasında tahsis edilmesi suretiyle satışı mümkündür (tahsisli satış). Bu durumda, her bir yatırımcı grubu için yapılacak
tahsisat oranlarına, izahnamede ayrıntılı olarak yer verilir.
Satış sırasında talep edilebilecek sermaye piyasası aracı miktarlarına, ihraççı
veya halka arz eden tarafından izahnamede belirtilmesi suretiyle asgari veya
azami sınırlar konulabilir. Ancak getirilebilecek sınırlamalar, yetkili kuruluş ile
ihraççı, halka arz eden veya yetkili kuruluşla sermaye, yönetim, denetim ve benzeri şekillerde ilişkisi bulunan kişilere menfaat sağlamak amacıyla kullanılamaz.
Belirli bir yatırımcı grubuna tahsisat yapılmış olması hâlinde söz konusu
gruptan başvuru yapacak yatırımcılar, aranan nitelikleri taşıdıklarına dair
izahnamede öngörülen gerekli belgeleri talep formuna eklerler.
Halka arz edilecek sermaye piyasası araçlarının nominal değerinin, en az
yüzde onunun yurt içi bireysel yatırımcılara ve yüzde yirmisinin ise yurt içi
kurumsal yatırımcılara tahsis edilmesi zorunludur.
1.
2.
3.
4.
5.
6.
Kâr Payı Alma Hakkı
Tasfiye Bakiyesine Katılma Hakkı170
Bedelsiz Pay Alma Hakkı
Yeni Pay Alma (Rüçhan) Hakkı171,172
Genel Kurula Katılma Hakkı
Oy Hakkı
170
Tasfiye bakiyesinin negatif olması hâlinde ve ortakların sermaye koyma borçlarının (taahhüt ettikleri
sermayenin tamamını ödememiş olmaları hâlinde) taahhütlerini tamamlamaları istenir. Pay bedeli
tamamıyla ödenmiş olması durumunda ise ortakların herhangi bir borcu bulunmamaktadır. Bu
nokta, anonim şirketlere risk alma konusunda önemli avantajlar sağlayan ana noktadır. Ortakların
sorumsuzluklarının ekonomik rolü için bu çalışmanın 3. bölümüne bakılabilir.
171
Kayıtlı sermaye sisteminde, yönetim kurulu esas sözleşme ile açıkça yetkilendirilmemişse rüçhan
haklarını kısıtlaması veya tamamen kaldırılması mümkün değildir. Bu yetkinin verilmiş olması
hâlinde yönetim kurulları yeni pay alım haklarını kısıtlayabilir. Esas sermayeli şirketlerde ise bu hak
genel kurul kararıyla kısıtlanabilmektedir.
172
Bir A.Ş.’de bir pay sahibinin sermayedeki (1.000.000 TL) payı %0,1 iken sermaye artırımına gidilmesi
hâlinde sermayenin 3 000 000TL’ye çıkarılması durumunda pay sahibine tanınan rüçhan hakkıyla
%0,1’lik payının devamı sağlanmış olmaktadır. Kullanılmayan kısımlar ise ya taahhüt edenler
tarafından alınır ya da halka arz edilir.
262 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
7.
8.
Bilgi Alma Hakkı ve
İptal Davası Açma Hakkı
4.1.4.2. Pay Senetlerinin Türleri
Pay senetleri, sahibine tanıdığı haklar (adi-imtiyazlı) ve devir kolaylıkları
(nama-hamiline) gibi özellikleri bakımından iki şekilde sınıflandırılabilir:
• Adi-İmtiyazlı: Hisse senetleri, ana sözleşmede aksine bir hüküm
yoksa sahiplerine eşit haklar sağlarlar. Bu tip hisse senetlerine adi
hisse senetleri denir. Bir kısım hisse senetleri ise adi hisse senetlerine göre kâra katılmada, yönetim ve denetim kuruluna üye seçiminde, oy hakkında ve benzeri konularda ana sözleşmede yazılı
olmak kaydıyla sahiplerine imtiyazlı haklar tanıyabilir.
• Nama-Hamiline: Hisse senetleri nama ya da hamiline yazılı olarak çıkarılabilir. Hamiline yazılı hisse senetlerinde devir işlemi
teslimle tamamlanmış olmaktadır. Nama yazılı hisse senetlerinin
devri, ciro edilmiş senedin devralana teslimi ile olur. Nama yazılı
hisse senetlerinin borsada işlem görebilmesi için ihraçcı şirketin
yönetim kurulunun, nama yazılı payların devrinin beyaz ciro ile
yapılabilmesine dair karar alması da işte bu nedenle getirilmiştir.
4.1.4.3. Şirketlerin Pay Senedi İhraç Nedenleri
Kitabın ikinci bölümünde, şirketleşme olgusu ve şirketleşmenin ekonomik anlamda sağladığı avantajlara değinilmişti. Nitekim şirketlerin sınırlı bir
sermaye ve kurumsallaşmamış bir yapıyla daha da büyümelerini düşünmek
anlamlı olmamaktadır. Tarihsel süreçler incelendiğinde de durağan, büyümeye elverişli olmayan, sürekliliği konusunda şüpheler bulunan yapılanmaların devamlı olmadığı izlenebilmektedir (Kuran T.2012:98-104).
Ancak halka kapalı anonim şirketlerin bu süreçlerdeki şirketleşme ve yeni,
sürekli sermaye birikimini sağlayan şirketlerle bir tutulmaması gerektiği vurgulanmalıdır. Nitekim bugün KOBİ’lerin önemli bir kısmı anonim şirket olmasına
rağmen bahsedilen özelliklerle uyumlu olduğu söylenemez. Üstelik yeni TTK
ile getirilen bir kişilik anonim şirketler de bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Şirketler açısından halka açılmanın artıları ve eksileri aşağıda özetlenmiştir:
• Yeni Finansman Kaynağı Yaratma: Pay senedi ihracı yoluyla ilk
kez halka açılan bir şirket, (birincil halka arz) uzun vadede kullanabileceği yeni bir finansman kaynağı yaratmaktadır. Böylece şirket, geri
ödemekle yükümlü olmadığı, kendisinin öz kaynağı olacak yeni fon-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 263
lara ulaşmaktadır. Ancak şirkete bu kaynağı sağlayanlar da şirketin
ortağı olmaktadırlar. Pay sahiplerini şirketin sermayesine katılmaya
teşvik etmek ve yeni sermaye artırımlarında yeni pay sahiplerine
şirketi çekici hale getirebilmek acısından şirket ortaklarına verilecek
olan kâr paylarının diğer alternatiflerden aşağı olmaması gerekeceği
de gözlerden ırak tutulmamalıdır. Bu açıdan, pay senedi ihracı yoluyla kaynak yaratmanın maliyetsiz olduğu ileri sürülemez.
• Likidite Sağlamak: Hisse senetlerini halka arz eden şirketin sermayesi bir anda yüksek likidite kazanmaktadır. Ortaklardan herhangi birisinin hisselerini ikincil piyasalarda kolaylıkla nakde çevirebilmesinin sağladığı güven dolayısıyla yatırımcılar, bu şirketlerin
paylarını almaktan imtina etmeyecekler ve şirket yeni hisse satışlarında sorunla karşılaşmayacaktır. Halka kapalı bir şirkette ise bu
durum söz konusu olamayacağı için şirketin değerinin bilinmesi
ve ortakların hisselerini nakde çevirmesi hem zaman alabilecek
hem de değer belirlenmesinde zorluklar veya eksiklikler ortaya çıkabilecektir. Bu özellikler, özellikle şirketi kuran birinci neslin ortadan çekilmesi sonucunda ikinci veya üçüncü nesilde ortaya çıkan
sorunların çözümlenmesinde yardımcı olabilecek unsurlardır.
Türkiye’de çok fazla kullanılmamakla birlikte likiditenin sağlayabileceği bir başka fayda ise şirketin hisse senedi veya hisse senedi satın alma opsiyonları vererek nitelikli yönetici ve personeli
istihdam etmesini kolaylaştırmakta ve onların şirketle bütünleşmelerini sağlayarak (çıkar birliği) bazı istismar risklerinin ortadan
kaldırılmasına yardımcı olabilmektedir.
• Çıkış (Exit) İmkanı Sağlamak: Halka kapalı bir şirketin ortakları,
bir şekilde girişimciliğe benzer bir davranışta bulunarak risk üstlenmişler ve zaman içinde piyasalarda yer tutmuşlardır. Üstlendikleri bu
riskleri zaman içinde tamamen veya kısmen nakde çevirmek isteyebilirler. Bu durumda hisse senetlerini halka satmaları, onların bir
şekilde girişim sermayesi yatırımından çıkan yatırımcıların rolünü
üstlenmeleri anlamına gelmektedir. Nitekim halka kapalı şirketlerin
halka arzları tam bu kapsamda ele alınabilir.
• Şirketin Tanıtımına Katkı: Halka açılmak, şirketin kamuoyu
nezdinde tanınmasına çok büyük katkılarda bulunacaktır. Şirketin
adı, ürünleri ve hizmeleri sık sık basın organlarında yer alacaktır.
Birçok yayında şirketle ilgili bilgiler bulunacaktır. Bu durum, hem
yurt içinde hem de yurt dışında tanıtım için geçerlidir. Bunun sonucunda hem şirketin kendi ürün ve hizmetlerine talep yaratma
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 265
264 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
imkanı artacak hem de yeni iş birlikleri ve ortaklıklar için şirketin
görünürlüğü ciddi bir ölçüde yükselecektir. Bir başka olgu, genel
olarak halka açık şirketlerin kamuoyu nezdinde daha prestijli olarak algılanmasıdır. Ayrıca halka açık şirkete birçok yeni ve küçük
ortağın hisse senedi satın alma yoluyla ortak olmasıyla özellikle
tüketim malları üreten şirketler için potansiyel bir talep oluşturma
imkânı da ortaya çıkacaktır.
• Satın Alma ve Birleşmeleri Kolaylaştırma: Halka açık şirketin
değerini tespit çok kolay olduğundan, bu şirketlerin başka şirketlerle birleşmesi çok daha kolay olacaktır. Şirket birleşmelerinde değer
tespiti en önemli unsurlardan birisi olmaktadır. Değerin piyasada
belirleniyor olması, bu kapıyı daha rahat açacaktır. Ayrıca halka açık
şirketin başka bir şirketi satın alması veya başka bir şirket tarafından
satın alınması da değer tespitinde sorun olmayacağından, diğerlerine
göre çok daha kolay gerçekleşecektir.
Öte yandan yöneticilerin (CEO) “satın alma veya birleşme”
eylemleriyle karşı karşıya kalıyor olması, onların performansları üzerinde de etkin olacaktır (Champbell R.D. and et al, 2011,
Morck R., D. Wolfenzon and B.Yeung 2005) ve Jensen M.1993).
• Kurumsallaşmaya Katkı: Şirketler, hisse senetlerini halka arz
ettiklerinde, birinci bölümde tartışılan bilgi sorunlarından dolayı
şeffaflık, muhasebe standartları, kamunun aydınlatılması, bağımsız denetim gibi kurallarla yüz yüze geleceklerdir. Dolayısıyla da
bu kural ve uygulamalar, şirketlerin kurumsallaşmasını getirecektir. Kurumsallaşmanın bir yandan daha büyük organizasyonlara
ulaşmayı diğer yandan da daha karmaşık organizasyonlarla daha
yüksek ve uzun soluklu (kalıcı) ticaret hacimlerine ulaşmayı getirdiği ileri sürülebilir. Kurumsal yönetim uygulamalarının temel
amaçlarından birisi de bu noktadır.
Bu noktada ilave edilmesi gereken bir husus da halka açılmaların yaygın olduğu ortamlarda, bu şirketlerle iş yapan şirketlerin de
kayıt altına girmesine, kurumsallaşmasına yol açması gibi pozitif
dışsallık taşıyacağıdır.
• Halka Açılmanın Olumsuz Yanları: Her ne kadar yukarıda hisse
senedi arzı yoluyla halka açılmanın avantajlarına değinilmiş olsa
da halka açılmanın çeşitli maliyetleri ve dezavantajları olduğu yönünde de oldukça kapsamlı bir literatür bulunmaktadır.173 Deza173
Özellikle şirketlerde yaratacağı sahipsizlik ve kontrol gibi sorunlar nedeniyle yapılan tartışmalar için
Jensen M.C. (1989)’e bakılabilir.
vantajlar arasında sayılan başlıca unsurlar, özellikle ilk halka açılma
maliyetinin yüksekliği, şirketin kamuya açıklaması gereken bilgilerin çok kapsamlı ve maliyetli olması ve bazı durumlarda bunun
şirket açısından yarattığı kısıtlar, halka açık şirketler için getirilen
yükümlülüklerin şirketin hareket sahasını daraltması ve maliyetini
yükseltmesi, hâkim ortakların yönetim yetkilerinin azalması, halka
açık şirketler üzerindeki yatırımcı ve kamuoyu baskısı nedeniyle
kısa vadeli sonuçlara daha fazla yoğunlaşmalarının yarattığı sorunlar ve nihayet şirkette kurucu ortakların etkisinin azalması ve
profesyonellerin etkisinin artmasıyla (kurumsallaşmayla) şirketin
sahipsiz kalması ve uzun vadeli bakış açısını kaybetmesidir.
Dezavantajlar arasında vurgulanması gereken bir başka unsur da kayıt
dışılığın önemli olduğu Türkiye gibi ekonomilerde şeffaflık, muhasebe standartları, kamunun aydınlatılması, halka açık şirketlerin halka kapalılarla rekabet etmelerinde eşitsizlikler yaratması sayılmalıdır.
4.1.4.4. Halka Açık Şirketlerin Yükümlülükleri
Ortaklıkların halka açılarak tasarruf sahiplerinden kaynak toplamaları
hâlinde bazı yükümlülükler altına girecekleri açıktır. Bunun da temelinde
birinci bölümde ele alınan bilgi sorunlarının çözümü, oyunun kurallarına
uyulması ve bir anlamda da kurumsallaşmalar olarak ifade edilebilir.
Hisse senetleri borsalarda işlem gören şirketlerin yükümlülükleri, kitabın
çeşitli bölümlerinde yeri geldikçe ele alındığı için burada sadece başlıklar
altında değinilecektir.
• Kâr Payı (Temettü) Dağıtım Yükümlülüğü: Ortakların şirkete yaptıkları yatırımın neması, yatırımlarının günlük yönetimini
şirketin yöneticilerine teslim etmelerinin karşılığı faaliyet sonuçlarından elde edilen kârdan, ortaklıktaki payı oranında pay almasıdır. Yine ortaklar tarafından kısıtlanmamışsa (genel kurul kararı)
kâr dağıtımı yapılmak durumundadır.
• Kamuyu Aydınlatma Yükümlülüğü: Bilgi sorunsalının çözümü
açısından “yatırımcıların zamanında, tam ve doğru bilgilendirilerek sermaye piyasasının güvenilir, şeffaf, etkin, istikrarlı, adil ve rekabetçi bir ortamda işleyişini sağlamak amacıyla sermaye piyasası
araçlarının değerini, fiyatını veya yatırımcıların yatırım kararlarını
etkileyebilecek nitelikteki bilgi, olay ve gelişmelerin kamuya açıklanması” gerekmektedir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 267
266 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
• Özel Durumlar174, şirketlerin ihraç ettikleri sermaye piyasası aracının değerini ve yatırımcıların yatırım kararlarını etkileyebilecek henüz kamuya açıklanmamış olan (içsel) bilgilerle, bunlar dışında kalan
ve açıklanmaması gerektiği düzenlenmiş olan tüm bilgileri kapsamaktadır. İçsel bilgiler ve bu bilgilere ilişkin daha önce kamuya açıklanan hususlardaki değişiklikler ortaya çıktığında veya öğrenildiğinde
ihraççılar tarafından açıklama yapılır.
İhraççılar, sermaye piyasası araçlarının fiyatları veya işlem hacimlerinde
olağan piyasa koşullarıyla açıklanamayan değişimler olduğunda, ilgili borsanın talebi üzerine kamuya açıklama yapmak zorundadır.
Ortaklık hakkında bilgi (içsel) sahibi olanların alım veya satım kararları,
yatırımcıların davranışlarını etkilemesi yüzünden bunların pay senedi alımları da açıklamalara dâhil edilmiştir. İdari sorumluluğu bulunan kişiler ve
bunlarla yakından ilişkili kişiler (hesap başına yıllık 50.000 TL) ile ihraççının
ana ortaklığı tarafından sermayeyi temsil eden paylar ve bu paylara dayalı
diğer sermaye piyasası araçlarına ilişkin olarak gerçekleştirilen tüm işlemler,
işlemi yapan tarafından kamuya açıklanır.
• Mali Tablo ve Raporların Düzenlenmesi ve Kamuya Duyurulması: Şirketler faaliyetlerinin sonucunu gösteren ve ortakların
(potansiyel veya cari) şirkete yatırım yapmasına veya yatırımlarını
likidite etmesine karar vermesine dayanak oluşturacak olan mali tablolarının, Kurulun muhasebe düzenlemeleri uyarınca veya Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (UFRS)’na göre hazırladıkları
yıllık ve ara dönem finansal tablolarını, Kurul tarafından belirlenen
süreler içerisinde Kamuyu Aydınlatma Platformu’nda yayımlamakla
yükümlüdürler. Söz konusu finansal tabloların, ortaklıkların kendi
internet sitelerinde de yayımlanması zorunludur.
• Bağımsız Denetim Yükümlülüğü: Payları borsada işlem gören
ortaklıklar, yıllık finansal tabloları için sürekli, altı aylık ara dönem
finansal tabloları için ise sınırlı bağımsız denetim yaptırmak zorundadırlar. Denetimin amacı, yayımlanan mali tabloların kurallara uygunluğunun denetimidir. Böylece piyasalardaki bilgi üretilmesi süreci ve üretilen bilgilerin sağlıklı oluşu denetlenmektedir. Bağımsız
denetim raporu, finansal tablolarla birlikte kamuya açıklanır.
• Güveni Kötüye Kullanma (Örtülü Kazanç Aktarım) Yasağı:
Amaç, ortakların mal varlıklarının azaltılmasının engellenmesi ve
ortaya çıkabilecek çeşitli çıkar çatışmalarının ortadan kaldırılması
olması nedeniyle büyük ortakların ve/veya yöneticilerin başka şir-
ketlerle rayiç fiyattan farklı fiyatlar uygulayarak, halka açık şirketin
mal varlığının diğer şirketlere aktarılarak menfaat sağlanması olayını
kapsamaktadır. Yasa, söz konusu şuçu piyasanın gelişimi ve işleyişi
açısından çok önemli bularak hapis cezasıyla cezalandırmıştır.
• Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyma: Çarpık bilgi sorunlarının
çözümü ve dolayısıyla piyasalarda güvenin artırılmasına yönelik
tedbirlerden sonuncusu, kurumsal yönetim ilkeleridir. Ortaklıkların bu ilkeler karşısındaki durumlarının Kurumsal Yönetim Uyum
Raporu ile tespit edilmesi ve yayımlanması gerekmektedir (Bkz.
Bölüm 4.1.9).
• İlişkili Taraf İşlemlerini Değerleme ve Önemli İşlemlerde Genel Kurul Kararı Yükümlülüğü: Çarpık bilgi sorunlarından olan
istismar risklerini en aza indirmek ve böylece çıkar çatışmalarını
engellemeye yönelik tedbirlerden olan ilişki taraf işlemlerinin değerlendirilmesi ve bazı işlemlerde ise genel kurul kararı alınması
yükümlülüğü, payları borsalarda işlem gören ortaklıkların uymakla
yükümlü oldukları bir diğer koşuldur. (Bkz. Bölüm 4.1.10)
4.1.4.5. Halka Arz Maliyeti
Halka arzların şirkete sağladığı avantajlar yanında hisse senedi ihraç ederek halka açılmayı isteyen şirketin üstlenmesi gereken maliyetler de bulunmaktadır. Bunlar 5 başlık altında toplanabilir.
• Aracı Kurumlara Ödenen Ücretler: İhraçcı şirket, halka arz tutarının büyüklüğüne, verilen aracılık hizmetinin türüne göre değişen oranlarda, halka arzın toplam tutarı üzerinden halka arza
liderlik eden aracı kurum ile varsa diğer konsorsiyum üyesi aracı
kurumlara aracılık komisyonu ödemektedir. Söz konusu ücretler
ihraçcı kuruluş ile aracı kurum arasında yapılan aracılık sözleşmesi ile tespit edilmektedir.
• Kurula Ödenen Ücretler: Kurul kaydına alınan ve satışı yapılacak olan payların ihraç değerinin binde iki tutarında ücret ödenmektedir.175
• Borsaya Ödenen Ücretler: Payları Ulusal Pazar’da işlem görmeye başlayan şirketlerden kotasyon ücreti veya diğerlerinden pazar
kayıt ücreti alınmaktadır.
• Merkezi Kayıt Kuruluşuna Ödenen Ücretler: MKK, halka açılan
şirketlerden çıkarılmış/ödenmiş sermayenin binde biri (%0,1, 2.000
TL’den az, 50.000 TL’den çok olmamak şartıyla) tutarında üyelik gi175
174
Özel Durumlar Tebliği, II-15.1, 23 Ocak 2013 tarih ve 28891 sayılı Resmi Gazete
2014 itibarıyla borçlanma araçlarında ücret binde 2 ile onbinde 7 arasında; pay senetlerinde binde 2;
GİP’de işlem görecek pay senetlerinde onbinde 1 olarak uygulanmaktadır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 269
268 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
riş aidatı almaktadır. Buna karşılık ise hisselerin basım maliyetlerinin
ortadan kalktığının vurgulanması gerekmektedir.
• Diğer Ücretler başlığı altında ise bağımsız denetim kuruluşlarına
ödenen bağımsız denetim ücretleri ile tanıtım, pazarlama ve reklam masrafları yer almaktadır.
4.1.4.6. Payların Halka Arzı
176
Şirketlerin halka açılmaları esnasında yaşanan bazı olumsuzluklar, halka arzdan sonra payların fiyat hareketlerinin arz esnasında hazırlanan fiyat değerleme
raporlarına uyumlu hareket etmemesi ve arz ile toplanan fonların kullanımlarında yaşanan sorunlar, Kurulu bu süreci daha etraflı düzenlemeye (Pay Tebliği)
yöneltmiştir. Düzenlemenin esası ise şeffaflığın ve sorumlulukların artırılması
olarak özetlenebilir.
Yatırımcıların yatırım kararları vermesi sürecinde tersi seçim yapmaları veya
yatırımları sonrasında ise istismar edilmeleri, sermaye (ve daha da geniş olarak
finansal) piyasalarının önemli sorunlarından birisidir. Sorunun çözümlenmesi
konusunda alınabilecek tedbirler, teorik çerçevede kitabın birinci bölümünde
ele alınmıştı. Burada ise SPKr’nun Pay Tebliği ile konuyu çözümlemek amacıyla
aldığı bazı tedbirlere değinilecektir.
Fiyat Tespiti: Özellikle piyasası oluşmamış pay senetlerinin halka arzı sırasında fiyat tespiti yapılmaktadır. Ancak fiyat tespitinin kesin olamaması ve
bazı varsayımlara dayanması ve daha sonra da fiyatların bu tespitin çok farklı
yönünde hareket etmesi, yatırımcıları “yanıltıldıkları duygusunu yaratmakta”
ve dolayısıyla da piyasalara olan güveni sarsmaktadır. O nedenle aracılık yapan
kurum, fiyat tespit raporu hazırlaması ve raporun halka arzdan üç gün önce
yayımlanması, böylece yatırımcıların konuyu değerlendirecek zaman bulmaları
imkân dâhiline getirilmiştir. Üstelik fiyat tespit raporunun başka aracı kurum
tarafından analiz edilerek farklı bir değerlendirme açısı kazandırılması istenmiştir. Ancak analiz konusu zorunluluk olarak tespit edilmemiş “aracılık yüklenimi yapmak isteyen aracıların” önceden “analiz raporu” hazırlamış olmalarına
ve hatta aracılık yüklenimi yapanların da sonraki on iki ayda en az iki analiz/
değerlendirme raporu hazırlamaları zorunluluğu getirilmiştir.
İstismar Riski: Halka açık olmayan veya payları borsada işlem gören ortaklıkların, bedelli sermaye artırımlarında elde edilen fonun kullanımının istismar
riski taşımasından dolayı halka arzdan önce söz konusu fonun nasıl kullanılacağına dair bir raporun yönetim kurulunca karara bağlanarak hazırlanması ve
izahname ile birlikte Kurula verilmesi ve kamuya duyurulması gerekmektedir.
Bu kısmı, yatırımcının yatırım kararı vermesi sırasında tersi seçim yapmaması
açısından değerlendirilebilir. Ancak yatırım yapıldıktan (sermaye artırımı tamamlandıktan) sonraki finansal tabloların açıklanmasından hemen sonra (on
176
Pay Tebliği, VII-128.1; 22.06.2013 tarih ve 28685 sayılı Resmi Gazete
gün) toplanan fonların kullanımına ilişkin bir raporu, kendi internet sitelerinde
ve KAP’da yayımlamak durumundadırlar.
4.1.5. Borçlanma Araçları
Borçlanma araçları, kaynak ihtiyacı içinde olan şirketlerin geri ödeme şartıyla, fon fazlası veren bireysel veya kurumsal yatırımcılardan fon temin etmek
amacıyla çıkardıkları araçlardır. Pay senetlerinden farkı, sahibine ortaklık hakkı
vermeyip alacaklılık hakkı sağlamasıdır. İhraççıların borçlu sıfatıyla düzenleyerek ihraç ettikleri tahvilleri, paya dönüştürülebilir tahvilleri, değiştirilebilir tahvilleri, bonoları, kıymetli maden bonolarını ve niteliği itibari ile borçlanma aracı
olduğu Kurulca kabul edilecek sermaye piyasası araçlarını kapsamaktadır.
Çalışmanın bu bölümünde önce borçlanma araçları ana başlıklar
hâlinde özetlenecek ve daha sonra da ihraç süreçleri ele alınacaktır.
4.1.5.1. Tahviller177
Sabit getirili menkul kıymetlerin en önemlisi olan tahvil, devletin ya da
özel sektör şirketlerinin borçlanarak orta veya uzun vadeli fon sağlamak
üzere çıkarttıkları borçlanma senedidir. İhraççı, nominal değerin bir kısmını belirlenmiş tarihlerde ve tamamını da vadenin bitiminde geri ödemeyi taahhüt etmektedir. Kamu borçlanması (belediye tahvilleri dâhil) dışındaki tahvillerin, ihraç ve halka arzı için Kurula kaydettirilmesi gereklidir.
Tahviller sahiplerine herhangi bir ortaklık hakkı vermez, sadece ihraççıya
karşı alacaklılık hakkı sağlar.
4.1.5.1.1. Tahvilin Özellikleri
Tahvilin belirleyici özellikleri şu şekilde özetlenebilir (Joehnk 1987):
1. Nominal değer: Tahvil veya bononun vadesinde yatırımcının eline geçecek olan para miktarıdır.
2. Kupon oranı: Nominal değer üzerinden yüzde olarak belirtilen tahvil
hamilinin alacağı faiz miktarıdır. Tahvil ve bonolarda ayrıca faizin ne
zaman ödeneceği (üç aylık, altı aylık veya yıllık) belirtilmektedir.
3. Vade: Anaparanın ve son faiz ödemesinin yapılacağı tarihtir.178
177
Sukuk: Esas olarak İslami prensiplere göre çıkarılan (faizsiz) tahvil olarak tanımlanmaktadır. Faizi
içermediği için önceden tanımlanmış bir varlık sepetinde sahiplik hakkı sağlayan araçlardır (Tok. A. 2008).
178
Tahvil ihraçlarında erken itfa söz konusu olabilmektedir. Özellikle piyasa koşullarının gerektirmesi
hâlinde “en erken birinci yılın sonundaki veya sonraki faiz ödeme tarihlerinde, ihraçcının talebine
bağlı olarak kısmen veya tamamen itfa edilebilir nitelikte tahvil” ihraç edilebilir. Ancak koşullarının
izahnamede açıkça yazılı olması gerekmektedir. Üstelik bu tür tahvilin vadesi de en az 4 yıl olmalıdır.
Erken itfa edilebilecek tahviller noter huzurunda tespit edilir.
Öte yandan vade başlangıç tarihinden itibaren en erken birinci yılın sonundaki veya sonrasındaki faiz
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 271
270 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
4.1.5.1.2. Tahvilin Getirisi, Riski, Fiyatı ve Vadesi
Belirli bir faiz karşılığında tahvili satın alan yatırımcının ihraççıya verdiği borç olan tahvil, şirket açısından yabancı sermaye niteliğindedir. Vadesi geldiğinde geri ödenmek durumundadır. Tahvil sahibi, tahvili çıkaran
kuruluşun uzun vadeli alacaklısıdır. Tahvil sahibi, şirketin aktifi üzerinde
alacağından başka hiçbir hakka (özel teminatlar verilmediyse) sahip değildir179. Şirketin iflası hâlinde iflas masasında diğer alacaklılarla birlikte sıraya
girer. Bir başka deyişle imtiyazlı alacaklı değildir. Buna karşılık şirketin brüt
kârından, önce tahvil sahiplerinin faizleri ödenir.
Tahvil sahipleri şirketin yönetimine katılamazlar. Tahvil sahibi ile şirket
arasında oluşan hukuki ilişki vade sonunda tahvilin bedelinin (ve faizinin)
tahvil sahibine ödenmesiyle sona erer. Tahvil sahibi, tahvili çıkaran şirketin
kâr-zarar riskine katılmaz. Şirket zarar etse de günü gelince belli miktardaki
anapara ve faizini alma hakkına sahiptir.
Öte yandan tahvili ihraç eden şirket, tahvil ihracıyla topladığı kaynakların
yatırımından elde edeceği kârın boyutu ne olursa olsun tahvil sahibine ödeyeceği ana para ve faiz sabittir.180 Tam bu nokta, tahvil ihracıyla finansmanda
(kredi dâhil diğer borçlanma araçları ihraçlarında da) doğabilecek olan istismar riskinin ortaya çıkabileceği noktadır. Çünkü şirketin bu kaynaktan kazanabileceği miktar sınırsız iken kaybedebileceği miktar ise sınırlıdır.
Tahviller çoğu zaman sabit getirili menkul kıymetlerdir. Tahvil sahibi,
enflasyonun kendisinden alıp götürdüğü değerden daha fazla faiz aldığında
kâr elde etmiş olur. Elde edilen gelir enflasyonun altında kaldığında ise tahvilin gerçek (reel) geliri negatif olur.
Tahvil bir borç senedi olduğuna göre borcun anapara ve faizleri, gereğinde yargı yoluna başvurarak tahsil edilebilir. Şirketin iflası veya tasfiyesi
hâlinde de tasfiyede önce borçlar ödendiği için tahvil sahipleri hisse senedi
hamillerinden önce alacaklarını alırlar.
Tahvillerin vadesi 1 yıldan az olmamak üzere serbestçe belirlenebilir.
Tahviller seriler hâlinde satışa sunulduğunda serilerin vadelerinin başlangıç
tarihleri, her seri için belirlenen satış sürelerinin son günüdür.
ödeme tarihlerinde, tasarruf sahiplerinin talebine bağlı olarak itfa edilebilir nitelikte tahvil ihraç edilebilir.
Bunun için tahvillerin halka arz yoluyla satılması, dört yıl ve daha uzun vadeli olarak ihraç edilmeleri ve
itfa edilme usul ve esaslarının tahvil metni, izahname ve sirkülerde açıkça belirtilmesi gerekir.
179
Bazı hallerde tahvillerin riskini azaltmak amacıyla bazı garantiler verilebilmektedir. Örneğin
mortgage olarak bilinen ipotekli tahviller, bu kapsamda sayılabilirler. Bunların sahipleri,
ödenmeme hâlinde ipoteklere başvurabilirler. Bazı hallerde ise tahviller şirketin belli varlıklarıyla
teminatlandırılabilmektedir, bu durumda varlık teminatlı menkul kıymetlere benzemekte, bazı
hallerde de banka veya ihraççı kurumun garantisini içermektedir.
180
Kâra iştirakli veya değişken faizli tahvilleri bu kapsamda saymamak gerekmektedir.
4.1.5.1.3. Tahvil Türleri
Diğer finansal araçlar gibi tahviller de fon arz eden ve talep edenlerin
beklentileri, finansal planları çerçevesinde çeşitlenebilmektedir. Borçlanma
Araçları Tebliği181 ile tahvillerin özellikleri ve türleri şu şekilde sıralanabilir:
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
Nama-hamiline tahviller
İskontolu/Primli veya kupon ödemeli tahviller
Erken itfa edilebilen tahviller
Faiz ödemelerine (sabit ve değişken) göre tahviller
Kârdan pay verilmesine göre tahviller
Değiştirilebilir tahviller ve
Paya dönüştürülebilir tahviller
Kârdan Pay Verilmesi: Bazı ihraççıların ve/veya tasarruf sahiplerinin
faize karşı olumsuz bakışları nedeniyle veya ihraççının veya yatırımcının
beklentilerinin bu yönde olmasına bağlı olarak kârdan pay veren tahviller
çıkarılabilir. Bunun için ihraççı şirketlerin esas sözleşmelerinde veya özel
mevzuatlarında hüküm bulunması gerekir.
Kârdan pay verilmesi üç şekilde yapılabilir:
a) Faiz ve ek olarak kârdan pay,
b) Kâr payının faizden daha az olması hâlinde faiz ödenmesi, faiz getirisine eşit veya daha fazla kâr payı tahakkuk etmişse kâr payının
ödenmesi,
c) Bir faiz öngörülmeksizin tahvile kârdan pay verilmesi.
Tabii ki halka açık ortaklıklar açısından tahvillere ödenecek kâr payının, ihraççıların esas sözleşmesinde pay sahipleri için belirlenen
kâr payı miktarını azaltmaması gerekmektedir.
Erken İtfa: Tahvillerin görece uzun vadeli olması, onların vadeleri içinde ekonomik koşulların değişmesini, ihraççının veya yatırımcının başka kararlar vermesini gerektirebilmektedir. Yatırımcı açısından ikinci el piyasalar,
tahvilin satılması açısından önemli bir çıkış noktası olsa da ihraççı açısından
bu fırsat bulunmamaktadır. O nedenle her iki tarafa da kısmen veya tamamen erken itfa edilebilirlik imkanı tanınması, borç yönetimi açısından bir
esneklik sağlamaktadır.
Değiştirilebilir Tahvil (DET): İhraç edilen tahvillerin süresi içinde (vadenin başlamasından sonra en erken 365 gün sonra) payları borsalarda işlem gören diğer ortaklıklara ait paylarla değiştirme hakkı veren borçlanma
aracını ifade etmektedir. DET’lerin paylarla değiştirilmesi nominal değer
181
II-31.1 numaralı ve 7/6/2013 tarihli ve 28670 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan SPKr Tebliği
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 273
272 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
üzerinden gerçekleştirilir. Değiştirme gününe kadar işlemiş faizler ise DET
sahiplerine nakden ödenir
Paya Dönüştürülebilir Tahvil (PDT): PDT’nin vadesi ve dönüştürme
tarihi ve diğer özellikleri DET’lere benzer. Ana farklılık, PDT’nin ihraççının
(sermaye artırarak) kendi pay senetlerine dönüştürülmesidir. PDT’lerin paya
dönüştürülmesi PDT’nin nominal değeri üzerinden gerçekleştirilir. İzahnamede veya ihraç belgesinde belirtilmesi kaydıyla PDT’nin dönüştürme tarihinde ödenecek olan faiz tutarı da nominal değere eklenerek dönüştürme
işlemine tabi tutulabilir. Dönüştürme gününe kadar işlemiş faizler ise PDT
sahiplerine nakden ödenir.
4.1.5.2. Bonolar
İhraççıların, borçlu sıfatıyla düzenleyip sattığı ve nominal değerinin vade tarihinde yatırımcıya geri ödenmesi taahhüdünü içeren, vadesi 30 günden az 364
günden fazla olmayan borçlanma aracını ifade etmektedir. Bonolar, bonolar ve
kıymetli maden bonoları olmak üzere iki başlık altında ele alınabilir
Bonolar: İhraççı tarafından belirlenen vadeye uygun iskonto oranları ile iskonto edilerek bulunan fiyat üzerinden satılır. Bonoların kupon ödemeli olarak
ihracı mümkündür. Bankalar tarafından ihraç edilecek bonolar (banka bonoları),
bu bonoların vadesi boyunca satışa sunulabilir. Ayrıca bankalar tarafından ihraç
edilmiş bonolar, ikinci el piyasada bu bonoları ihraç etmiş banka tarafından erken itfa sonucu doğurmayacak şekilde yeniden satılmak şartıyla geri alınabilir.
Kıymetli Maden Bonoları: Kıymetli maden bonolarının satış bedeli,
Türk Lirası, döviz veya kıymetli maden olarak tahsil edilir. Bunlara ilişkin
ödemeler, ödeme tarihinde kıymetli madenin ihraç sırasında belirlenen borsasında oluşan ağırlıklı ortalama fiyatı esas alınarak Türk Lirası veya ödeme
tarihinde TCMB tarafından ilan edilen döviz satış kuru kullanılmak suretiyle döviz cinsinden veya ihraç sırasında fiziki teslim öngörülmüşse kıymetli
maden cinsinden yetkili kuruluş vasıtasıyla yapılır.
Tahvillerin itfa, erken itfa ve faiz belirleme yöntemine ilişkin esaslar, içeriğine uygun düştüğü ölçüde kıymetli maden bonoları ve bonolarda kıyasen
uygulanacaktır. Bu son hüküm aslında, özellikle borçlanma araçlarının hepsine
yönelik yapılan tek tek düzenlemelerin yerine “borçlanma araçları” tebliği ile
cevap üretilmesi ve karmaşanın azaltılmasına yönelik tedbiri yansıtmaktadır.
4.1.5.3. Borçlanma Araçlarının İhracı
Borçlanma araçlarının ihracı, halka arz edilerek veya halka arz edilmeksizin
(tahsisli satış ve nitelikli yatırımcıya satış) olmak üzere iki şekilde yapılabilir.
İhraç edilecek borçlanma araçları, Tebliğ çerçevesinde hesaplanacak olan
ihraç limiti dâhilinde kalmak kaydıyla Kurulca uygun görülecek ihraç tavanı
içinde farklı koşullar üzerinden tertipler hâlinde satılabilir. Yurt içinde ve
yurt dışında yapılacak ihraçlar için Kuruldan farklı ihraç tavanları alınması
zorunludur. Yurt içinde yapılacak ihraçlarda ihraç tavanı Türk Lirası üzerinden, yurt dışı ihraçlar için ise tavan hem Türk lirası hem de yabancı para
cinsinden tespit olunur182.
İzahnamede belirtilmesi ve satışa sunulan toplam tutarın yüzde ellisini
aşmaması kaydıyla ihraç tavanı dâhilinde ek satış yapılabilir. Ancak izahnamede ihraç edilecek borçlanma araçlarının, ek satış dâhil toplam tutarının
belirtilmesi zorunludur.
İhraççı, aynı tertip içinde satışa sunulan farklı tür, faiz oranı ve/veya vadelerdeki borçlanma araçları arasında gelen talebe göre aktarma yapılabilir.
Halka arz edilecek borçlanma araçlarının borsada işlem görmesi ve ihraççıların Kurula yapılacak onay başvurusunun yanı sıra pay senetlerine
benzer şekilde, bu amaçla borsaya başvurmaları zorunludur.
Kurul, ihraççıdan borçlanma araçlarına ilişkin ödeme yükümlülüklerinin
yurt içinde yerleşik bir banka veya üçüncü bir tüzel kişi tarafından garanti
altına alınmasını veya satışın yalnızca nitelikli yatırımcılara yönelik olarak
yapılmasını talep edebilir.
Yetkili Organ Kararı: Borçlanma aracı ihracı için genel kurul tarafından
karar alınması zorunludur. Esas sözleşmede açıkça oran belirtilmek suretiyle daha ağır nisaplar öngörülmemişse, ortaklıklar genel kurulun toplantı
ve karar nisapları bakımından TTK’nın 418 ve 421 inci maddesi nisaplarına
uymak durumundadırlar.
SPKn’na göre borçlanma aracı ihraç yetkisi, tüm ihraççılar bakımından
esas sözleşme ile yönetim kuruluna devredilebilir. Bu durumda ilgili esas
sözleşme maddesinde, yönetim kurulunun borçlanma aracı ihraç yetkisine
sahip olduğu hususuna açıkça yer verilir. Ancak TTK’ya göre genel kurul,
borçlanma aracı ihraç etme yetkisini en çok on beş ay için yönetim kuruluna
bırakabilir. Konuya ilişkin alınacak genel kurul kararında, ihraç yetkisinin
yönetim kuruluna devredildiği açıkça belirtilir. Alınacak genel kurul kararında TTK’ya atıf yapılması zorunluluğu yoktur. Aksi halde ihraççı TTK hükümlerine uymak zorunda kalacaktır.
Kurula Başvuru: İhraççı, yetkili organ kararının alındığı tarihten itibaren en geç bir yıl içinde yurt içinde veya yurt dışında ihraç etmek için ilgili
tebliğde belirtilen belgelerle Kurula başvuruda bulunmak zorundadır.
Yurt içinde halka arz edilmeksizin yapılacak ihracında, Kurulca onaylanmış ihraç belgesinin ihraççıya verilmesini takiben ihraççılar, Kurul nezdinde herhangi bir işlem yapılmasına gerek kalmaksızın Kurulca verilen ihraç
tavanı dâhilinde her tertibin satışından önce MKK’ya başvurarak satış işle182
Özel kesim şirketlerinin yurt dışından borçlanmaları ve borçlanma içinde borçlanma araçlarını
kullanmaları veya kullanabilecek olmaları, yurt dışı ihraçların ortakların menfaatleri açısından
düzenlenmesini getirmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 275
274 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
mini gerçekleştirirler. Yurt dışında yapılacak ihraçlarda da ihraç belgesinin
ihraççıya verilmesini takiben ihraççılar, her bir ihraç öncesinde tertip ihraç
belgesinin onaylaması amacıyla Kurula başvururlar.
Kredi Derecelendirmesi: Kredi derecelendirmesi yapılması durumunda, ihraç edilecek borçlanma aracının derecelendirmesini yapan derecelendirme kuruluşunun, notuna esas teşkil eden bilgileri, vade boyunca yılda en
az bir sefer olmak üzere ve Kurulun sermaye piyasasında derecelendirme
faaliyeti ve derecelendirme kuruluşlarına ilişkin düzenlemeleri çerçevesinde
notun güncellenmesini gerektiren durumlarda düzenli olarak gözden geçirmesi, bilgilerin ve notun güncelliğinin sağlanması açısından gerekmektedir.
Borçlanma Araçlarının Kayden İhracı: Yurt içinde ihraç edilecek
borçlanma araçlarının MKK nezdinde elektronik ortamda kayden ihracı ve
bunlara ilişkin hakların hak sahipleri bazında izlenmesi zorunludur.
Yurt dışında ihraç edileceklerin de MKK nezdinde elektronik ortamda
kayden ihracı ve bunlara ilişkin hakların izlenmesi zorunludur. Ancak kayıtlar, borçlanma araçları, ihraççının veya MKK üyesinin niteliğine göre MKK
nezdinde hak sahibi ismine hesap açılmaksızın toplu olarak tutulabilir.
İhraç limiti: İhraç limiti uygulanmasıyla ortaklıkların iflas etmeleri
hâlinde ortakların karşılaşabilecekleri zararın (oransal olarak) artırılması veya
tahvil sahiplerinin karşılaşabilecekleri ödenmeme riskini azaltmayı amaçlanmaktadır. Limitsiz borçlanmayı engelleyerek istismar riskini azaltmak amacıyla uygulanan ihraç limitinin hesaplanmasında, SPKr’nun sermaye piyasası
araçları bir borsada işlem gören ortaklıklar için belirlediği finansal tablo ve raporlamaya ilişkin düzenlemelerine göre hazırlanmış ve bağımsız denetime tabi
tutulmuş son hesap dönemine ilişkin yıllık finansal tablolar esas alınır.
İhraç Limitinin Hesaplanması: Yukarıda ele alınan tablolardan hareketle limit hesaplanmasında;
a) Halka açık ortaklıkların ihraç limiti, öz kaynak tutarının beş katını
geçemez. Ortaklığın konsolide finansal tablo hazırlaması durumunda ana ortaklığa ait öz kaynak tutarı dikkate alınır.
b) Halka açık olmayan ortaklıkların ihraç limiti, öz kaynak tutarının üç
katını geçemez. Ortaklığın konsolide finansal tablo hazırlaması durumunda ana ortaklığa ait öz kaynak tutarı dikkate alınır. Halka açık
ortaklıklara daha yüksek oranda borçlanabilme imkânı tanınması, onlara daha fazla risk üstlenme şansı vermektedir.
c) Derecelendirme kuruluşlarından talebe bağlı olarak notlandırma
ölçeğine göre yatırım yapılabilir seviyenin en yüksek ilk üç kademesine denk gelen uzun vadeli derecelendirme notu alan Bankalar
Kanunu’nda tanımlanan bankalar ve finansal kuruluşlar ile finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketlerinin yukarıda hesaplanan limitleri yüzde yüz oranında artırılır.
ç) “C” bendinde belirtilen kuruluşların yurt dışında yapılacak ihraçlarda uygulanmak üzere ihraççının talebi ve Kurulca uygun görülmesi üzerine yukarıda belirlenen esaslara uygun olarak hesaplanmış ihraç limitinin yüzde ellisini aşmamak üzere ek ihraç limiti
verilebilir.
d) Yurt dışında yapılmış ihraçlar dâhil olmak üzere ihraççının halen
tedavülde olan ile ihraç tavanı kapsamında henüz satışı gerçekleştirilmemiş borçlanma araçlarının nominal tutarı, ihraç limitinin hesaplanmasında bir indirim kalemi olarak dikkate alınır.
Satış Süresi ve Vade Başlangıcı: Borçlanma araçlarının yatırımcı hesaplarına aktarıldığı ilk gün, vade başlangıç tarihi olarak kabul edilir. İhraççılar tarafından borçlanma araçlarına yatırım yapmak üzere nakit para karşılığı talepte bulunan yatırımcıların, talepte bulundukları gün ile vade başlangıç
tarihi arasında geçen sürede sağlanması muhtemel getiriden mahrum kalınmasının önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması zorunludur.
İkinci El Piyasa İşlemleri: Borsada işlem gören borçlanma araçlarının borsada ve borsa dışında alım satımı borsa düzenlemeleri çerçevesinde
mümkündür.
Borsada işlem gören borçlanma araçlarına ilişkin olarak, yetkili kuruluşlar tarafından borsa dışında gerçekleştirilen işlem fiyatlarının, MKK veya
MKK tarafından belirlenecek bir veri yayın kuruluşu veya kuruluşları vasıtasıyla günlük olarak kamuya açıklanması zorunludur.
Yetkili kuruluşların borsada işlem görmeyen borçlanma araçlarına ilişkin
olarak gerçekleştirdikleri işlem fiyatlarını, kendi internet sitelerinde güncel
bir şekilde yayımlamaları zorunludur. Söz konusu borçlanma araçlarına ilişkin olarak yetkili kuruluşların gerçekleştirdikleri işlem fiyatlarının, MKK
veya MKK tarafından belirlenecek bir veri yayın kuruluşu veya kuruluşları
vasıtasıyla günlük olarak kamuya açıklanması zorunludur.
Borçlanma araçlarını tahsisli olarak satın alacak gerçek ve tüzel kişilerin
sayısının, gerek bu araçların Kurul kaydına alınması aşamasında, gerekse kayıt aşamasından sonra yapılacak işlemlerle 150’yi geçmemesi şarttır. Tahsisli
olarak satılan borçlanma araçlarının, halka arz kapsamına girecek şekilde
yeniden satışa sunulmaları hâlinde izahname düzenlenmesi zorunludur.
Borçlanma araçlarının, nitelikli yatırımcılara tahsisli olarak veya yalnızca bu
yatırımcılara çağrıda bulunmak suretiyle satılması mümkün olup bu satışlarda sayı yönünden bir kısıtlama uygulanmaz.
İzahname183 ve Kurul Onayı: Kurul, izahnamede yer alan bilgilerin tutarlı,
anlaşılabilir ve Kurulca belirlenen izahname standartlarına göre eksiksiz olduğunun tespiti hâlinde izahnamenin onaylanmasına karar verir. Onay, izahna183
İzahname ve İhraç Belgesi Tebliği; (II-5.1)(22/6/2013 tarihli ve 28685 sayılı Resmi Gazete)
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 277
276 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
mede yer alan bilgilerin doğru olduğunun tekeffülü anlamına gelmeyeceği gibi
söz konusu araçları Kurulca tavsiye edildiği anlamında da kullanılamaz.
İzahnameden Sorumluluk: İzahnamede yer alan yanlış, yanıltıcı ve eksik
bilgilerden kaynaklanan zararlardan ihraççılar sorumludur (SPKn 10.Md).
Zararın söz konusu kişilerden tazmin edilememesi veya edilemeyeceğinin
açıkça belli olması hâlinde halka arz edenler, ihraca aracılık eden lider aracı
kurum, varsa garantör ve ihraççının, yönetim kurulu üyeleri kusurlarına ve
durumun gereklerine göre zararlar kendilerine yükletilebildiği ölçüde sorumludur.
Bağımsız denetim, derecelendirme ve değerleme kuruluşları gibi izahnamede yer almak üzere hazırlanan raporları hazırlayan kişi ve kurumlar
da hazırladıkları raporlarda yer alan yanlış, yanıltıcı ve eksik bilgilerden bu
Kanun hükümleri çerçevesinde sorumludur.
İzahnamenin İçeriği: Çarpık bilgi sorunları tartışılırken ele alındığı üzere
bilgi sorunlarının çözümünde, izahname ve sirkülerle bilgi açıklanması oldukça önem taşımaktadır. Borçlanma araçlarının ihracında da izahname ve
sirküler aşağıdaki bilgileri içerir:
• İhraççı, ihraççının mali durumu ve riskleri
• Borçlanma araçlarının itfasına ilişkin temel varsayımları
• Faaliyet kapsam ve sonuçları ile ihraca ilişkin olarak mevzuatın
öngördüğü ve Kurulca gerekli görülen bilgiler ile yatırımcıların
yatırım kararlarına etki edebilecek diğer hususları
• İhraç edilecek borçlanma araçlarına garanti verilmesi durumunda garantöre ilişkin temel bilgileri
• Bağımsız denetim kuruluşlarınca verilen raporlara uygun olarak
hazırlanmış mali durum ve faaliyet sonuçlarına ilişkin bilgileri
4.1.6. Menkul Kıymetleştirme Araçları ve Konut Finansmanı
4.1.6.1. Menkul Kıymetleştirme
Günümüzde çok tartışılan ve etkileri hâlâ yaşanmakta olan subprime
mortgage krizinin ana nedenlerinden biri olarak suçlanan bu tür menkul
kıymetler, menkul kıymetleştirmenin bir unsuru olarak gündeme gelmiştir.
Menkul kıymetleştirme, işleyiş itibariyle aktiflerde duran varlıkların likidite
edilmesi ve risklerin başkalarına aktarılması anlamında önemli roller de oynamıştır. Menkul kıymetleştirme “varlıkların menkul kıymetlere dönüştürülerek
likidite edilmesi” veya “aktifte yer alan nakit akımlarının (örneğin alacakların)
paketlenerek menkul kıymet haline getirilmesi” olarak tanımlanabilir (Chammah W.A.1991). Böylece kredi veren, verdiği kredileri aktifinde vade sonuna
kadar bekletmemekte, onları likidite ederek, oluşturduğu yeni kaynakları ye-
niden kredi olarak verebilmektedir. Özellikle doğası gereği uzun vadeli olan
konut kredilerinde görüldüğü gibi menkul kıymetleştirme ile yeni kaynaklar
temin edilmesiyle bankaların para yaratma fonksiyonuna benzer şekilde piyasalara yeni satın alma gücü sağlayabilmektedir.
Kredi ile satın alınan otomobil, konut vs. için alınan senet ve/veya ipotekler krediyi veren finansal kurumun aktifinde varlık olarak yer almaktadır.
Ancak bu varlıkların vadelerinden önce likidite edilmesi veya paraya çevrilmesi, menkul kıymetleştirme yoluyla yapılabilmektedir (Langley P. 2006,
Öcal N. 1997:3). Menkul kıymetleştirme neticesinde çıkarılan menkul kıymetlere, varlığa dayalı menkul kıymet (asset backed securities) denmektedir.
Menkul kıymete ilişkin anapara ve faiz ödemeleri, menkul kıymetleştirilen
varlıklardan elde edilen nakit akımları ile yapılmaktadır (Doğru 2007:3-5).
Menkul kıymetleştirme, bir başka tanımlamayla son yılların sihirli kelimelerinden olan ve bir finansal aracın ihraççısının ihtiyaçlarına göre şekillendirildiği “yapılandırılmış” bir finansal araçtır. Öte yandan aynı araç,
yatırımcı açısından onun vade ve risk-getiri ihtiyaçları çerçevesinde şirkete
karşı bir genel hak olarak değil de bir varlık olarak yapılandırılmasıdır184.
Zamanla, yapılandırılmış finansman anlam farklılığına uğramış ve menkul kıymetleştirmeden biraz daha farklı anlamda kullanılmaya başlamıştır.
Yeni anlamlarında “işleme taraf olan farklı yatırımcıların sahip oldukları
farklılıkların farklılaştırılması” haline dönüşmüştür (Kothari 2006:13).
Menkul kıymetleştirmede alacaklarına/varlıklarına likidite sağlamak isteyen firma (originator-kaynak firma), bu alacakların aktarıldığı özel amaçlı şirket
(special purpose vehicle), aracı kurum (yüklenici), yedd-i emin ve tahsilat işlemlerini yürüten (servis sağlayıcı) şirket olmak üzere esas olarak 5 taraf bulunabilmektedir. Bunlara derecelendirme şirketleri ile güvence sağlayan şirketler
de eklenebilir (Doğru 2007:67-75). Menkul kıymetleştirmede bilanço içi ve dışı
olmak üzere iki temel yöntemden bahsedilebilir (Aytekin 2007).
a) Gelir (Kıymet/Değer) Aktarmalı Menkul Kıymetler (PassThrough Securities): Bu araçlarda, vade, faiz ve kalite olarak benzer araçlardan bir portföy oluşturulur. Çıkarılan menkul kıymetler bu portföydeki
mülkiyet hakkını temsil eder. Çıkarılan senetler, çıkaran/ihraççı kurumun
borç senetleri değildir. Bu şekilde menkul kıymetleştirilen alacaklar ihraççı
kurumun bilançosunda yer almaz. Bu portföyde yer alan araçların getirileri ve bunlara bağlı nakit girişleri (faiz vs. ödemeleri) yatırımcılara aktarılır.
Bu nedenle kıymet aktarmalı menkul kıymetleştirme diye adlandırılır. Asset
Backed Securities (ABS)185 olarak tanımlanan mekanizmada çıkaran kuruluş
184
Türkiye’de 2009’un yeniden şekillendirilen varlığa dayalı menkul kıymet ve benzeri kıymetler
kapsamında düzenlenen varlık finansman fonları ve konut finansman fonları, “yapılandırılmış finans”
şekline uygun düşmektedir.
185
ABS’lerin bilanço dışına çıkarılması konusu, günümüzde sürdürülen kriz tartışmalarının önemli
bir noktasını tetiklemiş görünmektedir. Bilanço dışına çıkarılması olayı, finansal kurumların daha
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 279
278 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
(originator) sürekli nakit akımı yaratan finansal araçlarını sadece bu amaçla
kurulmuş bir şirkete (Genellikle ihraç edilen kıymetler itfa olduğunda bu
şirket de tasfiye olmaktadır.) veya fona satar (Fan ve diğerleri 2006). Özelikle Special Purpose Vehicle (SPV) olarak adlandırılan bu kurumlar ise satın
alma operasyonunu ABS (alım satıma konu olabilen) ihraç ederek finanse
eder. Böylece SPV sayesinde varlıklarını SPV’ye devrederek kaynak sağlayan
şirket, riskleri bir başkasına aktarmış olmaktadır. Çıkarılan kıymetler (ABS),
dayandıkları portföyde bölünmez bir hakkı temsil etmektedir.
b) Alacaklarla/Varlıklarla Teminatlandırılmış Tahviller (Asset/
Mortgage Backed Bonds): Burada ihraç edilen menkul kıymetler bir alacak portföyü ile teminatlandırılır. Çıkarılan menkul kıymetler, çıkaran kurumun (originator) menkul kıymetleridir; onun yükümlülüğü altındadırlar.
Teminat olarak gösterilen portföy ihraççı kurumun bilançosuna dâhildir. Bu
nedenle de bu tür kıymetlere varlığa dayalı menkul kıymet adı verilmektedir
(Tantan 1996:11). Değerinden fazla teminata bağlandıkları için de fazla teminatla güvencelendirilmiş olmaktadırlar. Havuz için gelen anapara ve faiz
ödemeleri ihraççıda birikmektedir.
c) Nakit (Ödeme) Aktarmalı Tahviller (Pay Through Securities): Bu
kıymetler, iki yöntemin karışımı gibidir. Alacaklardan oluşan portföy (teminat
veya ipotek havuzu), ihraççının bilançosunda kalmakta ancak havuza gelen
anapara ve faiz ödemeleri menkul kıymet sahiplerine aktarılmaktadır (Tantan
S.1996:11). Teminatları oluşturan alacakların vadesi ile ihraç edilen menkul
kıymetlerin vadesi birbirine uygun olmak zorunda değildir (Aytekin 2007).
4.1.6.2. Konut Finansmanı
Gıda, giyinme ve barınma insanoğlunun en temel ve eski ihtiyaçları arasındadır. Gıda ve giyinme kalemleri büyüklük itibariyle barınmanın altında
kalmasından dolayı barınma ön plana çıkmıştır (Rizvi 2008). İnsanlar açısından bir konut edinmenin, onların gelecekleri açısından önemli bir güvence kaynağı olması, konut talebini artırmaktadır. Gerek köyden kente göç
ve gerekse nüfus artışı yanı sıra aile yapısının değişmesi ve çekirdek ailenin
ön plana çıkmaya başlaması, konut ihtiyacının daha da artmasına neden olmaktadır. Talepteki bu artışa karşılık arzın yetersiz kalması, bir yandan gecekondulaşmayı186 bir yandan da konut spekülasyonunu artırmıştır (Demir
düşük sermayelerle daha büyük kredi hacmine ulaşabilmelerini ve dolayısıyla daha yüksek kazanç
imkânlarına kavuşmalarını getirmektedir. Ancak bu durum, söz konusu firmaların sermaye yeterliği
gibi güvenlik uygulamaların (sistemik riskin azaltılmasına yönelik) dışına çıkılmasını getirmektedir
(Langley P. 2006). MBS (mortgage backed securities) bu kapsamda sayılan menkul kıymetlerdendir.
MBSlerin taşıdığı faiz, bu araçların dayandığı alacakların faizinden düşüktür. Aradaki fark da finansal
kurumun kazancı olmaktadır.
186
Tabii ki çeşitli dönemlerde getirilen afları da gecekondulaşmayı ve gecekondu rantını artıran etmenler
arasında ön sıralarda saymak gerekmektedir. Gecekondulaşma sürecinde kamu arazileri işgal
edilmekte, zaman içinde bu gecekondular imara konu edilmekte ve gecekondular çok katlı binalara
ve Palabıyık 2005). Dolayısıyla da bu talebin karşılanabilmesi sonunda konut
imalatının (veya satın almalarının) finanse edilmesine bağlı hale gelmiştir.
Konut maliyetlerinin yüksek olması, öz kaynaklardan karşılanmasının kimi
zaman imkânsızlığı, pek çok ülkede konut finansman sistemi oluşturulmasını getirmiştir187.
Konut finansmanı, konut edinmeleri amacıyla tüketicilere kredi kullandırılması, konutların finansal kiralama yoluyla tüketicilere kiralanması, sahip
oldukları konutların teminatı altında tüketicilere kredi kullandırılmasıdır.
Dolayısıyla konut finansmanı için bankalardan ve/veya başka finansal kuruluşlardan kaynak temin edilmesi ve kaynakların da finansal sistem sayesinde
karşılanmasını gerektirmektedir.
Konutların finansmanı ise meblağın büyük olması ve uzun vadede
taksitler hâlinde ödenmesi nedeniyle başka bir şekilde yapılandırılmasını
zorunlu hale getirmiştir188. Geleneksel yapılanmalar içinde banka, konut
almak isteyene kredi vermekte ve bu krediyi de kredinin tamamen itfa
edilmesine kadar bilançosunda taşımaktadır. Kredinin geri ödenmemesi
hâlinde de ipotek yoksa banka bunu zarar olarak göstermek durumundadır. Bankanın bilançosunda vade sonuna kadar bekletilmesi hâlinde de
kredi hacmini daraltmakta ve daha açık tanımlamayla kredilere likidite
kazandırılmasını engellemektedir. İşte bu sorunu çözmek amacıyla diğer
ülkelerde uygulanan konut finansman sistemi Türkiye’ye uyarlanmaya
çalışılarak konut finansmanı modeli oluşturulmuştur. Hâlbuki konut finansman sistemi VDMK düzenlemeleri çerçevesinde de oluşturulabilirdi. Mart 2007’de çıkarılan konut finansmanı sistemine ilişkin Kanun’un
temel ilkesi, konut kredilerinin menkul kıymetleştirilmesine dayanmaktadır. Menkul kıymetleştirme ile bilançolarda duran ipoteğe bağlanmış ve taksitler hâlinde ödenen alacaklara likidite kazandırılabilecektir
(Önen ve Okat 2007). Böylece bankalar veya diğer finansal kuruluşlar,
çok önemli bir aktif yönetim aracına kavuşmuşlardır. Konut kredisi verenlerin verdikleri konut kredilerini tekrar finanse edebilir bir yapı oluşturulmuştur. Bahsi geçen Kanun’la, Sermaye Piyasası Kanunu’nda çeşitli
değişiklikler yapılarak konut kredilerinin menkul kıymetleştirilmesi süreci de düzenlenmiştir.
dönüşmektedir. Kamu arazilerini işgal ile başlayan süreç, sonunda söz konusu kişilerin çok katlı bina
sahibi olmalarıyla sonuçlanmaktadır. Öte yandan bu sürece katılmayanlar aleyhine gelir dağılımının
yeniden yapılmasını getirmektedir.
187
Sosyal amaçlı konut yardımları bu kapsamda değerlendirilmemiştir.
188
Konut kooperatifleri, var olan boşluğu dolduran en önemli yapılanma olagelmiş ve esas olarak da
küçük katkı payları ile insanların konut sahibi olmalarını amaçlamıştır. Ancak, kooperatif üzerine
kurulu sistemde konutların maliyetinin ucu açıktır. Başlangıçta hiç kimse ne kadar ve ne süre
ödeyeceğini bilememektedir. Dolayısıyla konutların nihai maliyeti çok uzun yıllar sonra ortaya
çıkmaktadır. Hele bir de bu kooperatiflerin pek çoğunun şeffaflıktan ve hesap vermekten uzak olması
nedeniyle de bu güne kadar henüz bir araştırmaya rastlanmamış olsa da çok büyük manipülasyonlara
konu olduğu ileri sürülebilir, en azından bunun için hukuki boşluk vardır.
280 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
1987 yılından beri SPK bünyesinde konut finansmanı üzerinde çalışılmış ancak yüksek enflasyonun uzun vadeli sözleşme yapılmasını imkânsız
hale getirmesi ve kamu borçlanma araçlarının sermaye piyasalarındaki kesin
hâkimiyeti, konut finansmanı sisteminin uygulanmasını olanaksız hale getirmiştir. 2000’li yılların ilk yarısında enflasyonun ve kamu borçlanmasının
düşük seviyelere gelmesi, konut finansmanı sisteminin oluşturulup uygulanabilmesi imkânını yaratmıştır189.
Oluşturulan sisteme göre “yapı kullanma izni almış konutlar üzerinde ipotek tesis etmek suretiyle kredi kullandırılması ve yine bu özellikteki binaların
finansal kiralama ile kiralanması” konut finansmanı olarak tanımlanmaktadır.
Konut finansmanı amacıyla kaynak aktarabilecek (kredi verebilecek) olan
kuruluşlar, Konut Finansman Kuruluşları (KFK) olarak tanımlanmaktadır.
i.
ii.
iii.
iv.
Bankalar,
Konut finansmanı alanında faaliyeti uygun görülen finansal kiralama şirketleri,
Tüketici finansman şirketleri,
Öte yandan konut finansmanından kaynaklanan alacakların devir
alınması, devredilmesi, devralınan alacaklardan oluşan varlıkların
yönetimi ve alacakların teminat alınması suretiyle kaynak temini
amacıyla kurulan sermaye piyasası kurumu niteliğine haiz anonim
ortaklıklar olarak ipotek finansmanı kuruluşları kurulabilecektir.
Bunlar teminatlı alacakları karşılığında her türlü finansman aracı
ihraç edebileceklerdir.
Gelişmiş ülkelerde konut ipoteklerine dayalı menkul kıymet ihraçları ve
bunların ikinci el piyasalarda alınıp satılmaları ile sistem, geleneksel sermaye
piyasaları ile bütünleştirilmiştir (Alp 2009:109). İpoteğe dayalı araçların genel kabul görmesi ikincil piyasalarının oluşması ve çeşitli finansal işlemlere
konu olması, likiditelerinin artmasına ve dolayısıyla da konut kredilerinin
hacminin genişlemesine yol açmıştır.
Konut finansmanı sistemine getirilen bu önemli imkânlara rağmen konut
kredilerinin Türkiye içinde menkul kıymetleştirilmesi bugüne kadar pek mümkün olmamıştır. Bankaların yurt dışındaki kredileri daha uygun bulmaları ve/
veya kredilerini yurt dışında menkul kıymetleştirmeleri nedeniyle yurt içi kaynaklar yerine yurt dışı kaynaklara yönelmişlerdir. Yurt içinde bu tür uzun vadeli
araçlara yatırım yapabilecek kurumsal yatırımcı tabanının henüz oluşmamış
olması da bunun nedenleri arasında sayılmalıdır. Bu durum aslında bir noktaya açıklık getirmektedir. İpoteğe dayalı menkul kıymetleştirme (mortgage) konut almak isteyenleri değil, konut kredisi veren kurumları ilgilendirmektedir.
189
Bu çerçevede Kurulda yapılan çalışmalardan bazılarına örnek olarak Yavaş 1987, Şengül 1987, Boysal
1987, Sak 1989c, Aydın 1990, Sonay 1994 ve Teker 1995 verilebilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 281
Kutu: 4.2-Fannie Mae ve Freddie Mac
Amerikan konut finansmanı sistemi, finansal kurumlar tarafından
verilen konut kredilerinin menkul kıymetleştirilmesi, böylece kredi veren
kurumların aktifinde duran değer olarak yer alan kıymetlerin likidite edilmesi ve böylece yeni kredi imkanları yaratılması esasına dayanmaktadır.
Yatırımcılar açısından da konut kredilerine (ve ipoteklerine) dayanan ve bu
anlamda da oldukça sağlam görülen kıymetlere (ipoteğe dayalı menkul
kıymetler) yatırım yapabilme imkânı sağlaması açısından krize kadar iyi
çalışmış bir mekanizma olarak görülmüştür.
ABD’de subprime morgage krizi olarak başlayan ve tüm dünyaya yayılan ekonomik kriz içinde önemli roller oynayan ve sonunda da kurtarılmaları için milyarlarca dolar harcanan iki önemli kuruluş bulunmaktadır.
1938’de kurulanı Fannie Mae (Federal National Mortgage AssociationFNMA) ve 1970’de kurulanı da Freddie Mac (Federal Home Loan Mortgage
Corporation -FHLMC)’dir.
1929 büyük bunalımını takip eden yıllarda (1938) konut sorununu çözmek amacıyla Fannie Mae ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra artan konut talebini karşılamak hem de rekabeti geliştirmek (Fannie Mae’nin tekel olmasını engellemek) amacıyla 1970 yılında Freddie Mac GSE (Government
Sponsored Enterprise) kurulmuştur (Ersel 2008). Söz konusu kurumların
GSE olarak adlandırılması her ne kadar açık bir devlet güvencesi verilmemiş olsa da yatırımcılar tarafından ciddi bir temerrüde düşmeyecekleri şekilde algılanmış bu da doğal olarak o kurumların maliyetlerine olumlu bir
şekilde yansımıştır.
Her iki kuruluş da doğrudan ipotek kredisi vermemekte ancak ikincil piyasalarda ipotek (onaylanmış ipotek kuruluşlarından nakit veya MBS
karşılığı) satın almakta ve onlara garanti vermektedir. Satın aldıkları ipotekler karşılığında da ipoteğe dayalı menkul kıymet (mortgage backed
securities) ihraç ederek menkul kıymetleştirme yoluyla finansman sağlamaktadır. Böylece temel amaçları olan ipotek yoluyla konut sistemine
sürekli görece düşük maliyetli kaynak aktarımı sağlamaktadır (Nielsen
2007). Süreç, başlangıçta verilen kaynakların ipotek satın almaları için kullanılması, satın alınan ipoteklerin menkul kıymetleştirilerek yeni kaynak
temin edilmesi ve temin edilen kaynakların tekrar ipotek alımında kullanılması şeklinde çalışmaktadır. Böylece menkul kıymetleştirme ile konut
sektörüne sürekli kaynak girişi sağlanması imkânı yaratılmıştır
282 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Çünkü bu kurumlar konut kredilerini menkul kıymetleştirerek kendilerini yeniden finanse etmektedirler. Konut kredisi kullanacaklar açısından durum ise
yeni menkul kıymetleştirme ile kaynaklarını konut alımında değil de sermaye
piyasası aracına yatırarak değerlendirmek isteyen yatırımların sunduğu fonlarla
kredi hacminin artırılmasıdır.
4.1.6.3. Menkul Kıymetleştirmede Yeni Araçlar
Kanun’da yapılan 1999 değişiklikleri ve ardından çıkarılan tebliğlerle menkul kıymetleştirme süreci yeniden düzenlenmiştir. 2007 yılında
çıkarılan 5582 sayılı “Konut Finansmanı Sistemine İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile Sermaye Piyasası
Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilmiştir. Değişiklik ile finansmanı ve
menkul kıymetleştirme yapısı ipoteklere ve diğer varlıklara dayalı veya
teminatlı menkul kıymetleştirmelere müsaade edecek şekilde dörtlü bir
şekilde kurulmuştur. İpotek veya varlık teminatlı menkul kıymetler teminat varlıkların kaynak şirketin bilançosunda kalmasıyla çözümlenmiştir.
İpotek veya varlığa dayalı menkul kıymetlerde ise ipotek finansman fonu
ve varlık finansman fonu başlıkları altında iki yatırım fonu uygulamasıyla
“yapılandırılmış finans” yoluna özel amaçlı şirket şeklinde değil de “fon”
yapılandırılmasıyla gidilmiştir.
4.1.6.3.1 İpotek/Varlık Teminatlı Menkul Kıymetler (İTMK/VTMK)
İhraççıların190 genel yükümlülüğü niteliğinde olan ve oluşturulan teminat havuzundaki ipotekler/varlıklar karşılık gösterilerek ihraç edilen ipoteğe
dayalı tahviller (mortgage backed bonds) veya teminatlı tahviller (covered
bonds) gibi borçlanma senetleridir. Sabit veya değişken faizli, iskontolu veya
primli, nama veya hamiline yazılı olarak ihraç edilebilir.
Alacaklı (bu menkul kıymetin sahipleri) alacağını alamaması hâlinde önce
teminatlara gider. Teminat havuzu alacaklarını karşılamaya yetmezse ihraççının diğer varlıklarına başvurabilir. Bu kapsamda SPK Tebliği ile teminat havuzuna alınabilecek olan varlıklar, teminat defterinde ihraççı tarafından özel bir
teminat sorumlusu (bağımsız denetçi niteliklerine sahip) atanarak tutulur.
İTMK ihracı için teminat defterine kaydedeceği kredilerde, kredilerin
konut finansmanı kapsamında olması, anapara ve faizlerinin ipotekle teminat altına alınmış olması, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde olması,
kredi boyunca zorunlu deprem sigortasının yapılmış olması ve yapı kul190
İhraççı, ipotek teminatlı menkul kıymet ihraç eden bankalar ile SPKn’nda (39/A) tanımlanan ipotek
finansman kuruluşlarını içermektedir. SPKn’na göre ipotek finansmanı kuruluşları ise münhasıran
konut finansmanından kaynaklanan alacakların devralınması, devredilmesi, devralınan alacaklardan
oluşan varlıkların yönetimi ve alacakların teminat olarak alınması suretiyle kaynak temini amacıyla
kurulan, sermaye piyasası kurumu niteliğini haiz anonim ortaklıklardır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 283
lanma izni ve gayrimenkul değerleme şirketinin değerleme raporu gibi
bazı özellikler aranmaktadır.
VTMK’lerde ise teminata kabul edilecek varlıklar olarak tüketici kredileri (Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamındaki), ticari krediler,
finansal kiralama sözleşmelerinden (Finansal Kiralama Kanunu kapsamındaki) doğan alacaklar, ihracat işlemlerinden (faktoring işlemleri dâhil) doğan alacaklar, diğer alacaklar (vadeli satışlardan doğan ve senede bağlanmış
alacaklar), bankalar tarafından esnaf ve sanatkârlarla ve küçük işletmelere
açılan ihtisas kredilerinden doğacak alacaklar, gayrimenkul yatırım ortaklıklarının portföylerindeki gayrimenkullerin satış veya satış vaadi sözleşmelerinden kaynaklanan alacaklar, TOKİ’nin gayrimenkul satışından kaynaklanan alacaklar, ikame varlıklar ve nitelikleri SPK’ca belirlenecek diğer
varlıklar sayılmaktadır.
4.1.6.3.2 İpoteğe Dayalı Menkul Kıymet (İDMK) ve Varlığa Dayalı Menkul
Kıymet (VDMK)
Gelişmiş ülke uygulamalarında “gelir (kıymet/değer) aktarmalı menkul
kıymetler (pass-through securities) olarak tanımlanan kıymetlerin paraleli, Türkiye’de İDMK ve VDMK olarak gündeme getirilmiştir. Söz konusu
menkul kıymetleştirme uygulamaları için de gerekli olan Special Purpose
Vehicle-SPV (veya Special Purpose Entity-SPE) benzeri yapılanma oluşturulmuştur. SPV’ler kanalıyla menkul kıymetleştirmeye dayanak oluşturacak
olan varlıkların bir başka kuruma devredilmesi ve onun bunlar karşılığında
menkul kıymet çıkarması amaçlanmaktadır.
Türkiye uygulamasında da aynı soruna yatırım fonu yapılanması içinde
konut finansman fonları ve varlık finansman fonları ile çözüm üretilmiştir.
Bu kurumların çıkardıkları belgelere (bir tür katılma belgesi) İDMK veya
VDMK denmiştir.
Yatırım fonlarına benzer yapıda kurulan iki fon türü de ihraç edilen ipoteğe/varlığa dayalı menkul kıymetler karşılığında toplanan paralarla, ipoteğe/varlığa dayalı menkul kıymet sahipleri hesabına inançlı mülkiyet esaslarına göre oluşturulan mal varlığı olarak tanımlanmaktadır. Tanım açısından
yatırım fonlarından farkı, katılma belgeleri karşılığı toplanan paralar yerine
“ipoteğe/varlığa dayalı menkul kıymetler karşılığında toplanan paralarla”
oluşturuluyor olmasıdır. Yatırım fonlarına benzer şekilde “konut/varlık finansman fonunun” tüzel kişiliği yoktur ancak mal varlığı, kurucunun mal
varlığından ayrıdır. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kurulması zorunlu
olan fonun mal varlığı, ihraç edilen ipoteğe/varlığa dayalı menkul kıymetler
itfa edilinceye kadar başka bir amaçla tasarruf edilemez, rehnedilemez, teminat gösterilemez, kamu alacaklarının tahsili amacı da dâhil olmak üzere
haczedilemez, ihtiyati tedbir kararı verilemez ve iflas masasına dâhil edile-
284 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
mez. Böylece İDMK/VDMK sahiplerinin haklarının, kurucunun mal varlığına yönelik çeşitli tehditlerden korunması amaçlanmıştır.
Fon iç tüzüklerinde hüküm bulunmak şartı ile fon kurullarının talebi
ve ilgili borsanın uygun görmesi üzerine İDMK/VDMK’ler menkul kıymet
borsalarında işlem görebilir.
İç tüzük çerçevesinde portföye dâhil kıymetlerden elde edilen nakdin değerlendirilmesi amacına yönelik olarak nakit benzeri kısa vadeli yatırımlar,
türev araçlardan kaynaklanan haklar ve teminatlar ve Kurulca uygun görülecek diğer varlıklar portföye dâhil edilebilirler. Fon yönetimi ilkeleri arasında
güvenilirlik ve nakit akımlarında uyum sağlanması ön plana çıkmaktadır.
4.1.6.3.3 Kira Sertifikaları (Sukuk)
Finansal sistemlerin özellikleri arasında sayılan bir unsur, sistemin farklı beklentilerle fon aktaran ve farklı beklentilerle fon talep eden ekonomik
birimlerin ihtiyaçlarının karşılanabilmesi olmaktadır. Bu anlamıyla sisteme
yeni araçlar, Anglo Sakson sisteminde piyasanın gerçekleştirdiği yeniliklerle
kazandırılırken Kıta Avrupası ve daha özelde de Türkiye’deki sistemde, düzenleyici kurumların yapacağı düzenlemelerle mümkün olabilmektedir. Bu
çerçevede faize dini veya çeşitli nedenlerle karşı olan tasarruf sahipleri veya
şirketlerin beklentilerine cevap verebilmek amacıyla faizden uzak durmak
isteyen şirketlerin de menkul kıymetleştirmenin sağlayacağı imkânlardan
yararlanabilmeleri için kira sertifikası düzenlenmiştir.
Kira sertifikası, İslam hukukundaki sukuka benzemektedir. İslam tahvili olarak tanımlanan sukuk, sahibine sukukun ihracına dayanan bir varlığa sahip olmayı veya ondan yararlanma hakkını belgelemektedir. Sukukta yer alan hak sadece nakit akışı hakkı değil aynı zamanda mülkiyet hakkıdır (Tok 2008). Sukuk
alıcısına, sukuk varlıklarının satılmasından oluşacak hasılatın yanında sukuk
varlıklarından elde edilen gelirlerden de pay alma hakkı sunmaktadır. Dolayısıyla tahville olan farkı sadece faiz içerip içermemesi değildir. Farklılığı oluşturan ikinci nokta ise tahvilin bir alacaklılık hakkını temsil ederken sukuk, ilgili
varlıkta payı oranında malikliği ve aynı zamanda bu kıymetin getirisi üzerinde
de hak/pay sahipliğini temsil etmektedir. Sukukun bu iki özelliği onun bir tür
menkul kıymetleştirme (asset securitization) özelliği taşımasını getirmektedir.
Sukuk ihracı, alacak portföyüne sahip olan şirketin, bu portföyünü Özel
Amaçlı Şirkete (ÖAŞ- Special Purpose Vehicle-SPV) satması ve ÖAŞ ise bu
portföyü menkul kıymete dönüştürmesiyle yapılacaktır. Ticari ilişkilerden
doğan alacakların veya finansal kiralama sözleşmesinden doğan alacakların
menkul kıymetleştirilmesi söz konusu olduğundan, sukuk menkul kıymetleştirmenin bir örneğidir.
Kira Sertifikası, SPK’nın “Kira Sertifikalarına ve Varlık Kiralama Şirketlerine İlişkin Esaslar Hakkında Tebliği” (Seri: III, No: 43) ile 2010 yılında dü-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 285
zenlenmiştir. Kira sertifikası, özel sektör şirketlerinin (kaynak kuruluş), bir
“Varlık Kiralama Şirketi” (VKŞ) aracılığı ve devret-kirala-devral yöntemiyle
mülkiyetlerindeki veya kiralamak suretiyle devralacakları varlıkları kullanarak finansman sağlamalarına imkân veren bir finansal enstrümandır. Bu
yönüyle, kira sertifikası ihracı, sat-geri kirala (sale and lease back) ya da kirala-geri kirala (lease and lease back) şeklinde yapılabilecektir (Türker 2010).
Kira Sertifikası sisteminde üç kavram;
• Varlık: VKŞ’nin satın alacağı veya kiralayacağı her türlü menkul veya gayrimenkul malları ve maddi olmayan varlıkları,
• Varlık Kiralama Şirketi (VKŞ): Aracı kurumlar, bankalar ve
kaynak kuruluşlar tarafından münhasıran kira sertifikası ihraç
etmek üzere kurulmuş olan anonim şirketi ve
• Kaynak Kuruluş: Sahip olduğu veya kiraladığı varlıkları, kiralamak üzere varlık kiralama şirketine devreden anonim şirketi
şeklinde tanımlanmaktadır.
Sistemin işleyişinde önce VKŞ kurulur. Kaynak kuruluş ile VKŞ arasında,
kaynak kuruluşun sahip olduğu veya kiralamak suretiyle devralacağı varlıkların VKŞ’ye devri, bu varlıkların VKŞ tarafından kaynak kuruluşa kiralanması ve vade sonunda geri devredilmesi hususlarına ilişkin şartları belirleyen bir sözleşme imzalanır.
VKŞ de sözleşme kapsamında devralacağı varlıklar için gereken finansmanı, Kurulca kayda alınan kira sertifikalarını ihraç etmek suretiyle yatırımcılardan temin eder. Böylece varlıkların mülkiyeti VKŞ’ye geçerken kaynak
kuruluş da ihtiyacı olan finansmanı elde etmektedir. Yatırımcılar da sahip
oldukları kira sertifikaları ile payları oranında dönemsel kira geliri elde etmeye hak kazanacaklardır. VKŞ, kaynak kuruluşlardan devraldığı varlıkları,
tekrar kaynak kuruluşa kiralamak suretiyle kira geliri elde etmek, söz konusu
kira gelirlerine dayalı olarak kira sertifikası ihraç etmek ve kira süresi sonunda ilgili varlığı kaynak kuruluşa devretmek amacıyla kurucular tarafından
kurulur. VKŞ, aynı anda tek bir kaynak kuruluşa ait varlıkları devralabilir.
Kaynak kuruluş tarafından vade boyunca yapılan kira ödemeleri, VKŞ aracılığı ile yatırımcılara aktarılır. Vade sonunda ise VKŞ’nin mülkiyetine geçmiş
olan varlıkların kaynak kuruluşa geri devri suretiyle elde edilen nakit, yatırımcılara payları oranında dağıtılarak kira sertifikaları itfa edilir (Türker 2010).
Doğal olarak kaynak kuruluş ile VKŞ arasındaki ilişkilerde çıkar çatışmalarına yol açmamak ve KS sahiplerinin yanıltılmasını engellemek için devredilen varlıkların sermaye piyasası mevzuatı çerçevesinde değerleme hizmeti
veren gayrimenkul değerleme şirketleri tarafından değerlendirilmesi koşulu
getirilmiştir. Tabii ki diğer menkul kıymetlerin halka arzındaki süreç ile kamunun aydınlatılması ilkeleri burada da geçerlidir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 287
286 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
4.1.7. Kurumsal Yönetim
Özellikle hisse senetlerini halka arzetmiş olan şirketler açısından 1990’ların
ortasından itibaren önem kazanmaya başlamış bir diğer önemli alan, kurumsal yönetim konusudur. Kurumsal yönetim, halka açık bir şirketin yönetim
kurulu, ortakları ve diğer menfaat sahipleri arasındaki ilişkilerini düzenleyen
zorunlu yasal düzenlemeler yanı sıra gönüllü ilke ve uygulamalar dizinidir. Kurumsal yönetim, hakkaniyet, şeffaflık, hesap verebilirlik ve sorumluluk ilkeleri
üzerine inşa edilmiştir ve söz konusu tarafların şirket üzerindeki haklarının
ve sorumluluklarının dağılımı yanı sıra bu konularda karar almanın kural ve
prosedürlerini tanımlayarak muğlaklıkları ortadan kaldırmayı amaçlar. Şirket
hedeflerinin tanımlanmasını, bu hedeflerin gerçekleştirilme yollarının ve performans gözetiminin yaşama geçirilmesini sağlar.
654 sayılı KHK (2011) ve ardından da SPKr’nun Kurumsal Yönetim
Tebliği191’ne kadar “ilkelere” uyumda “uygula, uygulamıyorsan açıkla” prensibi esas alınmışken yeni Kanun’un tanıdığı yetki ile çıkarılan ilgili tebliğ ile
beraber zorunluluk uygulamasına geçilmiştir. Ancak ortaklıkların piyasa değerleri ve fiili dolaşımdaki paylarına göre ilkelerden zorunlu olarak uygulanacaklar çeşitlendirilmiştir.
Kurumsal yönetim ilkelerinden zorunlu olarak uygulanacak olanların
belirlenmesi ve gözetiminde, payları borsanın Ulusal Pazarı, İkinci Ulusal
Pazarı ve Kurumsal Ürünler Pazarı’nda işlem gören ortaklıklar, sistemik
önemlerine göre piyasa değerleri ve fiili dolaşımdaki payların piyasa değerleri dikkate alınarak üç gruba ayrılır.
1. Birinci Grup: Piyasa değerinin ortalaması 3 milyar TL’nin ve fiili dolaşımdaki payların piyasa değerinin ortalaması 750 milyon
TL’nin üzerinde olan ortaklıklar.
2. İkinci Grup: Birinci grup dışında kalan ortaklıklardan, piyasa değerinin ortalaması 1 milyar TL’nin ve fiili dolaşımdaki payların piyasa
değerinin ortalaması 250 milyon TL’nin üzerinde olan ortaklıklar.
3. Üçüncü grup: Birinci ve ikinci gruba dâhil olan ortaklıklar dışında
kalan, payları Ulusal Pazar, İkinci Ulusal Pazar ve Kurumsal Ürünler Pazarı’nda işlem gören diğer ortaklıklar.
Söz konusu gruplandırma her yıl ocak ayında Kurul tarafından yapılarak
ortaklıkların dâhil oldukları gruplar yeniden belirlenecektir. İlk defa halka
arz edilenler ise yeni hesaplama yapılıncaya kadar üçüncü grupta değerlendirileceklerdir.
191
Kurumsal Yönetim Tebliği, II-17.1; 03.01.2014 tarih ve 28871 sayılı Resmi Gazete
Kurumsal Yönetim İlkeleri192 ;
i. Pay sahipleri,
ii. Kamuyu aydınlatma ve şeffaflık,
iii. Yönetim kurulu,
iv. Menfaat sahipleri,
olmak üzere dört ana bölümden oluşturulmuştur.
4.1.7.1. Pay Sahipleri
Hissedarların hakları ve eşit işleme sahip olmaları konusunda ilkeler belirlenmiştir. Pay sahibi, ekonomik anlamda şirket mal varlığının mülkiyetine
sahiptir ve mal varlıksal haklar yanında mal varlıksal haklarının kullanımını
sağlamak açısından yönetimsel haklara da sahiptir. Yöneticiler de bu mal
varlığını bütün ortaklar adına onları temsilen yönetmektedirler.
Pay sahiplerine ilişkin haklara,
i.
ii.
iii.
iv.
v.
Bilgi alma ve inceleme,
Genel kurula etkin bir şekilde katılım ve oy verme,
Pay sahiplerinin payları serbestçe devir ve satış konusunda zorlaştırıcı işlemlerden kaçınılması,
Kârdan pay alma ve
Azınlık hakları başlıkları altında yer verilmektedir.
Bu ilkelerden amaçlanan, mal sahibi konumunda olan paydaşlar arasındaki ilişkilerde onlara eşit davranılması, mali ve yönetimsel haklarda bu
eşitlik yanında yine onların kararlarının gerçekçi temellere dayanması için
bilgi edinme hakları dâhil genel kurulların önceden belirlenmiş kurallar ve
takvim çerçevesinde yapılması ve ortakların (şirketin vatandaşlarının) genel kurullara katılarak veya temsil edilerek haklarının korunması ön plana
çıkarılmıştır. Azınlık ve yabancı pay sahipleri dâhil tüm pay sahiplerine eşit
muamele edilmelidir.
Öte yandan pay sahipliği haklarının kullanımının kolaylaştırılması ve bu
hakların kullanımını etkileyebilecek nitelikteki bilgi ve açıklamaların güncel
olarak kurumsal internet sitesinde yayımlanması önemlidir.
Pay sahiplerinin haklarının korunması ve onlara eşit davranılması çerçevesinde öne çıkan ilkeler, esas olarak çıkar çatışmalarının (istismar riskinin) azaltılması ve pay sahiplerinin sağlıklı karar vermesinin zemini hazırlamak olmaktadır.
Bu çerçevede;
i. Yönetim kontrolünü elinde bulunduran pay sahipleri, yönetim kurulu üyeleri veya idari sorumluluğu bulunan yöneticileri ve bun192
Kurumsal yönetim ilkelerinin tümü için ilgili Tebliğ’e bakılabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 289
288 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ii.
ların eş ve ikinci dereceye kadar kan ve sıhri hısımlarının ortaklık
ve bağlı ortaklıklarının çıkar çatışmasına neden olabilecek işlemlerinin genel kurulun gündemine alınması, bilgi verilmesi ve genel
kurul tutanağına işlenmesi gerekmektedir.
Varlık ve hizmet alım satımı ve benzeri işlemler ile yükümlülük
transferleri gibi önemli nitelikteki işlemlerde, işlem tutarının şirket değerine oranının %10’dan fazla olması (ya da bir faaliyetin
durdurulması) hâlinde yönetim kurulunun söz konusu kararının
uygulanabilmesi için bağımsız üyelerin çoğunluğunun onayını
alması gerekmektedir. Karar yönetim kuruluna katılanların oy
birliği ile alınmaması hâlindeyse durum KAP’da açıklanmak zorundadır.
Bağımsız üyelerin çoğunluğu onaylamamışsa da işleme ilişkin yeterli bilgi KAP’da duyurulur ve işlem genel kurulun onayına sunulur.
4.1.7.2. Kamuyu Aydınlatma ve Şeffaflık
Sermaye piyasası düzenlemelerinin ve bu çalışmanın da ana hareket noktasını oluşturan “kamunun aydınlatılması ve şeffaflık” ilkesi, diğer
kurumsal yönetim ilkeleri gibi dünya uygulamasında vazgeçilmez ilkeler
arasındadır. Tekrar vurgulamak gerekirse, bunun gerekçesi yatırımcıların
(özellikle dışarıdakilerin) kararlarına mesnet oluşturacak bilgilere ancak bu
şekilde ulaşabilecek olmalarıdır193. Kamuya açıklanacak bilgiler, açıklamadan yararlanacak kişi ve kuruluşların karar vermelerine yardımcı olacak
şekilde zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir, yorumlanabilir, düşük maliyetle kolay erişilebilir ve eşit bir biçimde kamunun kullanımına sunulmalıdır. Söz konusu aydınlatmada uygulanacak ilke ve kuralların önceden belirlenmesi ve kamu ile paylaşılması ve kamunun bilgilendirme ve muhasebe
politikaları ile şirketin sermaye piyasası araçlarına etki etme ihtimali olan
gelişmelerin kamuya duyurulması, kâr dağıtım politikalarının duyurulması,
bu kapsamda sayılmaktadır. Öte yandan kamunun aydınlatılması politikalarının ana noktalarından birisi de yurt dışında ve yurt içinde yapılan açıklamaların birbirine paralel olmasıdır.
Söz konusu bilgilerin kamuoyu ile paylaşılmasının önemli yolu olarak
da kurumsal internet sitesinin oluşturulmasıdır. Kurumsal internet sitesi,
ortaklığın cari ve potansiyel ortaklarıyla iletişim aracıdır ve düzenlemeler uyarınca açıklanması gereken bilgilerden ortaklık ve yönetim yapısına,
mali tablolardan faaliyet raporlarına, izahnamelerden vekalet toplanmasına
193
Aslında sadece sermaye piyasalarında değil hayatın bütün alanlarında bilginin taraflar arasında
farklılaştığı (veya farklılaştırıldığı) her yerde verilen veya verilecek olan kararların sağlıklı olabilmesi
için gerekli koşul, karar verecek olana yeterli bilginin tam ve zamanında verilmesi olduğu söylenebilir.
ilişkin formalara, kâr dağıtım politikalarından bilgilendirme politikalarına
kadar pek çok hususu içermek zorundadır. Şirkete ulaşan sorular ve bilgi
talepleri de bu siteden duyurulur. Bu kapsamdaki son 5 yıllık bilgilere sitede
yer verilir.
Kamunun aydınlatılması ilkesinin ikinci bölümü, tarafların ve özellikle
de dışarıdakilerin, şirketi saydam bir şekilde görebilmeleridir. Bu saydamlık, doğal olarak insanların şirkete ve yöneticilerine karşı olan güvenini
artıracaktır. Şeffaflık ilkesi, şirketin sadece mali durumuna yönelik değil
şirketin pay sahipleri, yönetim kurulu üyeleri ve yöneticileri arasındaki
ilişkilerinde kamuya duyurulmasını getirmektedir. Amaçlanan, içeriden
olanlarla dışarıdan olanlar arasındaki bilgi farklılıklarını ve muhtemel çıkar çatışması ihtimallerini açıklamayı ve çıkar çatışmalarını ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Şirketin ortaklık yapısı, dolaylı ve karşılıklı iştirak
ilişkilerinden arındırılmak sureti ile %5’ten yüksek paya sahip olan gerçek
kişi pay sahiplerinin isimleri, pay miktarı ve oranları ile hangi imtiyaza
sahip oldukları gösterilecek şekilde asgari 6 ayda bir güncellenecek şekilde
açıklanmalıdır.
Şeffaflık ilkesinden amaçlanan, özellikle küçük ortakların karar verirken yeterli bilgiye sahip olarak karar vermelerinin ve gerektiğinde de haklarını aramaları imkânlarının yaratılmasıdır. İçeriden olanlarla dışarıdan
olanlar arasındaki bilgi farklılığı, sürekli olarak ticari rant veya haksız kazanç sağlanması ihtimalinin zeminini yaratmaktadır. Dolayısıyla kamunun
aydınlatılması ve şeffaflık uygulamalarında, bu ihtimalin zemini azaltılmaya çalışılmaktadır.
Kamunun aydınlatılmasında en önemli araç olan mali tablo ve mali tablo dipnotlarının kamuya açıklanması, kurumsal yatırım ilkelerinin vazgeçilmezleri arasındadır. Periyodik mali tablolar ve dipnotları, mevcut mevzuat
ve uluslararası muhasebe standartları çerçevesinde hazırlanır ve uygulanan
muhasebe politikaları mali tablo dipnotlarında yer alır.
Ticari sır niteliğindeki bilgilerin194belirlenmesinde, şirketin şeffaflığı ile
çıkarlarının korunması arasındaki denge gözetilir ve menfaat sahiplerinin
bilgi alma hakkının kullanılmasında, şirket, doğruluk, dürüstlük ve iyi niyet
kurallarına uymakla yükümlüdür. Şirketin ticari sırlarının güvenliği ve korunması esastır. Ancak içerden öğrenilen bilgilerin kullanımının önlenmesi
için gerekli her türlü tedbir alınır. Şirket sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek nitelikteki bilgiye ulaşabilecek konumdaki yöneticilerin ve
hizmet aldığı diğer kişi/kurumların listesini hazırlar ve bilgilendirme politikalarında yer alan esaslar çerçevesinde kamuya duyurur.
194
KY ilkeleri açısından ticari sır, “mevcut durum itibarı ile veya potansiyel olarak ticari değeri olan,
üçüncü şahıslar tarafından bilinmeyen, normal durumda erişilmesi mümkün olmayan,bilgi sahibinin
gizliliğini korumayı hedeflediği bilgilerdir”.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 291
290 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
4.1.7.3. Yönetim Kurulları
Yönetim kurulu, genel kurulda pay sahiplerinin kendisine vermiş olduğu yetki doğrultusunda mevzuat, esas sözleşme, şirket içi düzenlemeler ve
politikalar çerçevesinde yetki ve sorumlulukları kapsamında şirketin kaynaklarını kullanır ve yönlendirir; alacağı stratejik kararlarla, şirketin risk,
büyüme ve getiri dengesini en uygun düzeyde tutarak akılcı ve tedbirli risk
yönetimi anlayışıyla şirketin öncelikle uzun vadeli çıkarlarını gözeterek
şirketi idare ve temsil eder.
Yöneticilik konumları itibariyla da şirket hakkındaki bütün bilgiye, ortaklara ve dışarıdakilere göre daha hızlı ve kolay sahip olabilmektedir. Dolayısıyla bu avantajın kullanımı ve yönetimi önem taşımaktadır. Üstelik bu
konumları, çıkar çatışmalarının ve temsilcilik maliyetlerinin de temelini
oluşturmaktadır.
Yönetim kurulu kararlarını alırken ve bunları uygularken, şirketin piyasa değerinin, pay sahiplerinin değerinin mümkün olan en üst seviyeye
çıkarılmasını hedefler. Yönetim kurulu bunun bilinci içerisinde, şirket işlerini pay sahiplerinin uzun vadeli ve istikrarlı bir kazanç sağlamasını temin
edecek şekilde yürütür. Bunu yaparken, pay sahipleri ile şirketin büyüme
gereği arasındaki hassas dengenin de bozulmamasına özen gösterir.
Yönetim kurulu üyeleri, görevlerini rasyonel şekilde ve iyi niyet kuralları çerçevesinde şirketin çıkarları ile pay ve menfaat sahipleri arasındaki
hassas dengeyi gözeterek yerine getirirler. Yönetim kurulu üyeleri, şirket
hakkındaki gizli ve kamuya açık olmayan ve/veya ticari sır niteliğindeki
bilgileri, ilgili mevzuatı da dikkate alarak; kendi, eşleri ve üçüncü kişilerin
çıkarları için kullanmazlar.
Yönetim kurulu, faaliyetlerini şeffaf, hesap verebilir, adil ve sorumlu bir
şekilde yürütür.
Yönetim Kurulunun Yapısı: Yönetim kurulu, etkinliğinin en üst düzeyde olmasını ve her türlü çıkar çatışmasından ve etkiden uzak, karar
alma, yürütme ve temsil görevlerini, bağımsız bir şekilde yerine getirmesini sağlayacak şekilde en az beş üyeden oluşturulur. Yönetim kurulunun
çoğunluğu, icrada görevli olmayan üyelerden oluşturulur. Yönetim kurulunda yer alan bağımsız üyelerin, şirketin, pay ve menfaat sahiplerinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutabilme ve kararlarda tarafsız olabilme avantajına doğal olarak sahip oldukları kabul edilmektedir.
Bağımsız Üyeler: İcrada görevli olmayan yönetim kurulu üyeleri içerisinde, görevlerini hiçbir etki altında kalmaksızın yapabilme niteliğine
sahip (üye sayısının üçte birinden az olmayacak şekilde) bağımsız üye
bulunur. Bu çerçevede bağımsız üyelerin yönetim kurulunda çoğunlukta
bulunması, bir şirkette kurumsal yönetimin doğru ve tarafsız olarak uygulanmasının önemli unsurlarından bir tanesidir.
Bağımsız üyelerin varlığında dahi “moral hazard” riskinin ortaya çıkması ihtimali bulunmaktadır. Nitekim yöneticiler, şirketi sermayedarlar
adına yöneteceklerdir. Ama bağımsızlık hâlinde ise büyük ortaklar yerine
küçük ortaklar adına davranmaları beklenmektedir. Ancak bu durumda
sermayedar olmamaları (Küçük bir pay sahipliği bu anlamda düşünülmemelidir.), onların kararlarında ne kadar yeterli olabilecektir, tartışmaya
açık olacaktır. Dolayısıyla bağımsız üyeler ile diğerleri arasındaki denge,
sistemin önemli bir noktasını oluşturmaktadır.
Bağımsız üyelik için Tebliğ kıstaslar getirmiştir. Belirlenen kıstasların
tümünün karşılanması gerekmektedir. Kıstaslar içinde öne çıkan ikisi ise;
i.
ii.
Şirket, şirketin yönetim kontrolü ya da önemli derecede etki sahibi
olduğu ortaklıklar ile şirketin yönetim kontrolünü elinde bulunduran veya şirkette önemli derecede etki sahibi olan ortaklar ve bu
ortakların yönetim kontrolüne sahip olduğu tüzel kişiler ile kendisi, eşi ve ikinci dereceye kadar kan ve sıhri hısımları arasında; son
beş yıl içinde önemli görev ve sorumluluklar üstlenecek yönetici
pozisyonunda istihdam ilişkisinin bulunmaması, sermaye veya oy
haklarının veya imtiyazlı payların %5’inden fazlasına birlikte veya
tek başına sahip olunmaması ya da önemli nitelikte ticari ilişkinin
kurulmamış olması.
Son beş yıl içerisinde, başta şirketin denetimi, derecelendirilmesi ve danışmanlığı olmak üzere yapılan anlaşmalar çerçevesinde
şirketin önemli ölçüde hizmet veya ürün satın aldığı veya sattığı
şirketlerde, hizmet veya ürün satın alındığı veya satıldığı dönemlerde ortak (%5 ve üzeri), önemli görev ve sorumluluklar üstlenecek yönetici pozisyonunda çalışan veya yönetim kurulu üyesi
olmamasıdır.
Her ne kadar bağımsız üyeler “aday gösterme komitesi” tarafından aday
gösterileceklerse de aday gösterme ve atamada kontrol sahibi ortakların etkin olması durumunda bağımsızlık etkilenebilecektir. Bağımsızlığı ortadan
kaldıran bir durumun ortaya çıkması durumunda, bu durum bağımsız üye
tarafından hemen KAP’da açıklanmak üzere yönetim kuruluna bildirilir.
Yönetim kurulu ve yöneticiler, şirketin misyonu ve vizyonu çerçevesinde bir şirketin belirlemiş olduğu hedeflere ulaşmasında esas sorumludur.
Bu itibarla yönetim kurulu ve yöneticiler, şeffaf bir şekilde performans değerlendirmesine tabi tutulmalı ve ödüllendirme veya göreve son verme bu
esaslar çerçevesinde gerçekleştirilmelidir.
Komiteler: Yönetim kurulunun kendinden beklenen sorumlulukları
sağlıklı ve gereğince yerine getirebilmesi için bünyesinde beş komite oluşturulması gerekmektedir. Bunlar;
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 293
292 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
i.
ii.
iii.
iv.
v.
Denetimden Sorumlu Komite (bankalar hariç),
Riskin Erken Saptanması Komitesi (bankalar hariç),
Kurumsal Yönetim Komitesi,
Aday Gösterme Komitesi ve
Ücret Komitesi’dir.
Görevi açıklanması gerektiren komite “ücret komitesi”dir. Yönetim kurulu üyeleri ve idari sorumluluğu bulunan yöneticilerin ücretlendirmesindeki ilke, kriter ve uygulamaları belirlemek ve yönetim kuruluna “verilecek
ücretlere” ilişkin öneriler sunmaktır. Böylece ortaya çıkabilecek temsilcilik
maliyetini en aza indirmeye çalışmaktır.
Ücretler ve Mali Haklar: Çalışmamızın ilk bölümünde ele alındığı gibi
şirketlerde önemli bir maliyet unsuru, sermayedar ile yöneticilerin farklı
olmasının getirdiği temsilcilik maliyetidir. Yönetim kurulu üyeleri ile idari sorumluluğu bulunan yöneticilerin, kendilerine sağlanacak mali hakları
belirleyebilecek olmaları ve/veya belirlenmesini etkileyebilecek olmaları,
kurumsal yönetim ilkeleri içinde söz konusu mali hakların belirlenmesine
yönelik kısıtların belirlenmesini getirmiştir.
• İlgililerin ücretlendirme esasları yazılı hale getirilmeli ve genel kurul toplantısı gündeminde ayrı bir madde olarak pay sahiplerinin
bilgisine sunularak ortaklara bu konuda görüş bildirme imkânı
tanınmalıdır. Bu amaçla hazırlanan ücret politikasına şirketin kurumsal internet sitesinde yer verilir.
• Bağımsız yönetim kurulu üyelerinin ücretlendirmesinde kâr payı,
pay opsiyonları veya şirketin performansına dayalı ödeme planları
kullanılamaz, ücretleri bağımsızlıklarını koruyacak düzeyde olması gerekmektedir.
• Şirket, yönetim kurulu üyelerine borç veremez, kredi kullandıramaz, verilmiş olan borçların veya kredilerin süresini uzatamaz,
şartlarını iyileştiremez, üçüncü bir kişi aracılığıyla şahsi kredi adı
altında kredi kullandıramaz veya lehine kefalet gibi teminatlar veremez. Ancak bireysel kredi veren kuruluşlar, herkes için uyguladığı şartlarda söz konusu kişilere kredi verebilir ve bu kişileri diğer
hizmetlerinden yararlandırabilir.
• İlgililere verilen ücretler ile sağlanan diğer tüm menfaatler, yıllık
faaliyet raporu vasıtasıyla kamuya açıklanır. Kişi bazında açıklama
yapılması esastır.
4.1.7.4. Menfaat Sahipleri (Stakeholders)
Menfaat sahibi, işletmenin hedeflerine ulaşmasında ve faaliyetleriyle ilgisi olan herhangi bir kimse, kurum veya çıkar grubu olarak nitelendirilmektedir. Şirketle ilgili menfaat sahipleri; pay sahipleri ile birlikte çalışanları,
alacaklıları, tahvil sahipleri, müşterileri, tedarikçileri, sendikaları, şirketin
ürettiği mal ve hizmetleri kullananları, şirketle aynı çevrede yaşayanları, çeşitli sivil toplum kuruluşlarını, devleti ve hatta şirkete yatırım yapmayı düşünebilecek potansiyel tasarruf sahiplerini de içerir. Ancak pay sahipleri, ayrı
bir bölüm olarak ele alındığından menfaat sahibi kavramı daraltılarak esas
itibarıyla şirket ile doğrudan ilişki içerisinde bulunan üçüncü kişileri ifade
etmek üzere kullanılmaktadır.
Menfaat sahipleri de şirketin iyi bir şekilde yönetilmesinden ve sermayenin korunmasından yarar sağlarlar. Şirket faaliyetlerinin, kamuyu aydınlatma ilkeleri çerçevesinde dürüst, güvenilir ve kamuya açık olması da menfaat
sahiplerinin şirketin durumu hakkında bilgilenmelerini temin eder. Dolayısıyla kurumsal yönetim ilkelerinin uygulanması, menfaat sahipleri için de
önem taşımaktadır. Onların menfaatlerinin korunması (buna yönelik insan
kaynakları politikaları dâhil politikalar oluşturulup kamuya duyurulması)
hem şirketin uzun vadeli çıkarları hem de genel ekonomi anlamında yararlı
olacaktır. Özellikle de tarafların birbirine olan güveni artırması açısından da
önemi doğal olarak artmaktadır.
Şirketin faaliyetleri sırasında çalışanlarının da uyacağı etik kurallar ve
sosyal sorumluluk bu kapsamda yer almaktadır. “Şirketler tek başlarına değil
bir sosyal ortamda faaliyet göstermekte ve ortama ve çevreye karşı da sorumluluk taşımaktadırlar” yaklaşımının sonucu olarak menfaat sahiplerinin
korunması gündeme gelmektedir. Bu nedenle şirket, sosyal sorumluluklarına karşı duyarlı olur; çevreye, tüketiciye, kamu sağlığına ilişkin düzenlemeler ile etik kurallara uyar. Şirket, uluslararası geçerliliğe sahip insan haklarına
destek olur ve saygı gösterir. İrtikap ve rüşvet de dâhil olmak üzere yolsuzluğun her türlüsüyle mücadele eder.
Öte yandan şirketin faaliyetleri, kurumsal internet sitesi vasıtasıyla kamuya açıklanan etik kuralları çerçevesinde yürütülür.
4.1.7.5. İlişkili Taraf ve İşlemleri
Kurumsal yönetim düzenlemelerinde ilişkili taraf önemli yer tutmaktadır. Konu karar verenler veya karar verenleri etkileyebilme kapasitesine
sahip olanların etkin olduğu işlemlerde “istismar riskinin” ortaya çıkma olasılığının yüksekliği yüzünden bu tanımlamaya gidilmiştir.
Bir tarafın bir işletme ile ilişkili sayılması için çok geniş anlamda işletme
ile karşılıklı kararları etkileme imkânının varlığı, ortak karar altında bulun-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 295
294 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ma, iştirak, kilit yönetici veya bunların yakın bir aile üyesi hâli olma durumu
olarak tanımlanabilir. Dar anlamda ise Türkiye Muhasebe Standartları Kurulunun Tebliği’ne195 gönderme yapılmaktadır:
a) Söz konusu tarafın, doğrudan ya da dolaylı olarak bir veya birden
fazla aracı yoluyla;
i. İşletmeyi kontrol etmesi, işletme tarafından kontrol edilmesi ya da işletme ile ortak kontrol altında bulunması (ana
ortaklıklar, bağlı ortaklıklar ve aynı iş dalındaki bağlı ortaklıklar dâhil olmak üzere),
ii. İşletme üzerinde önemli etkisinin olmasını sağlayacak payının olması veya
iii. İşletme üzerinde ortak kontrole sahip olması,
b) Tarafın, işletmenin bir iştiraki olması,
c) Tarafın, işletmenin ortak girişimci olduğu bir iş ortaklığı olması,
d) Tarafın, işletmenin veya ana ortaklığının kilit yönetici personelinden olması,
e) Tarafın, (a) ya da (d)’de bahsedilen herhangi bir bireyin yakın bir
aile üyesi (eş ve çocuklar, eşin çocukları ve bireyin ve eşininin bakmakla yükümlü oldukları) olması,
f ) Tarafın; kontrol edilen, ortak kontrol edilen ya da önemli etki altında veya (d) ya da (e)’ de bahsedilen herhangi bir bireyin doğrudan ya da dolaylı olarak önemli oy hakkına sahip olduğu bir işletme olması veya
g) Tarafın, işletmenin ya da işletme ile ilişkili taraf olan bir işletmenin
çalışanlarına işten ayrılma sonrasında sağlanan fayda planları olması,
gerekir.
İlişkili tarafla yapılan işlem de; ilişkili taraflar arasında kaynakların, hizmetlerin ya da yükümlülüklerin bir bedel karşılığı olup olmadığına bakılmaksızın transferidir.
SPKr, ortaklıkların ve bağlı ortaklıklarının, ilişkili tarafları ile gerçekleştirecekleri belirlenen oranlardaki işlemlere başlamadan önce yapılacak işlemin esaslarını belirleyen bir yönetim kurulu kararı almaları zorunluluğunu getirmiştir.
Ortaklıklar ve bağlı ortaklıkları ile ilişkili tarafları arasındaki varlık ve hizmet alımı (satımı) benzeri işlemler ile yükümlülük transferi işlemlerinde,
işlem tutarının şirket değerine olan oranının %5’ten fazla olarak gerçekleşeceğinin öngörülmesi durumunda işlem öncesinde işleme ilişkin Kurulca
belirlenen bir kuruluşa değerleme yaptırılması zorunludur. İşleme konu varlığın pay olması ve söz konusu payların devrinin borsada gerçekleştirilmesi
195
“İlişkili Taraf Açıklamalarına İlişkin Türkiye Muhasebe Standardı, (TMS 24); Hakkında Tebliğ; Sıra No: 17”
durumunda, değerlemenin zaten borsada yatırımcılar tarafından yapılıyor
olmasından dolayı ayrıca değerleme raporu aranmaz.
Belirtilen oranlarda %10’dan fazla bir orana ulaşılacağının öngörülmesi
durumunda, değerleme yaptırılması yükümlülüğüne ek olarak işleme ilişkin
yönetim kurulu kararlarında bağımsız üyelerin çoğunluğunun onayı aranır.
Konunun görüşüleceği yönetim kurulu toplantılarında, ilişkili taraf niteliğinde olan yönetim kurulu üyeleri oy kullanamaz. Bağımsız üyelerin çoğunluğunun söz konusu işlemi onaylamaması hâlinde, bu durum işleme ilişkin
yeterli bilgiyi içerecek şekilde KAP’da açıklanır ve işlem genel kurul onayına
sunulur. Söz konusu genel kurul toplantılarında, işlemin tarafları ve bunlarla
ilişkili kişilerin oy kullanamayacakları bir oylamada karar alınır.
İlişkili taraf işlemlerinin gerçekleştirilmesine karar verilmesi durumunda;
işlemin taraflarının birbirleriyle olan doğrudan veya dolaylı ilişkileri, işlemlerin
niteliği, değerlemede kullanılan varsayımlar ve değerleme sonuçlarını içeren
değerleme raporunun özeti, işlemler değerleme raporunda ulaşılan sonuçlara
uygun bir şekilde gerçekleştirilmemişse bu durumun gerekçesi, Kurulun kamuyu aydınlatma düzenlemeleri çerçevesinde KAP’da duyurulur.
Ortaklıklar ve bağlı ortaklıkları ile ilişkili tarafları arasındaki yaygın ve süreklilik arz eden işlemlerin kapsamı ve bu işlemlere ilişkin şartlar, yönetim kurulu tarafından karara bağlanır. Alış işlemlerinde kamuya açıklanan son yıllık
finansal tablolara göre oluşan satışların maliyetine olan oranının, satış işlemlerinde kamuya açıklanan son yıllık finansal tablolara göre oluşan hasılat tutarına olan oranının, %10’dan fazla bir orana ulaşacağının öngörülmesi durumunda, yönetim kurulu kararına ilaveten, ortaklık yönetim kurulu tarafından
işlemlerin şartlarına ve piyasa koşulları ile karşılaştırılmasına ilişkin olarak bir
rapor hazırlanır ve bu raporun tamamı veya sonucu KAP’da açıklanır. Bağımsız yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğunun, söz konusu işlemleri onaylamaması hâlinde, muhalefet gerekçesinin KAP’da açıklanması zorunludur.
4.1.7.6. Yatırımcı İlişkileri Bölümü
Ortaklıklar ile yatırımcılar arasındaki iletişimi sağlayan yatırımcı ilişkileri bölümünün oluşturulması ve bu bölümün ortaklık genel müdürü veya
genel müdür yardımcısına ya da muadili diğer idari sorumluluğu bulunan
yöneticilerden birine doğrudan bağlı olarak çalışması ve yürütmekte olduğu
faaliyetlerle ilgili olarak en az yılda bir kere yönetim kuruluna rapor hazırlayarak sunması zorunludur.
Yatırımcı ilişkileri bölümü yöneticisinin “sermaye piyasası faaliyetleri ileri düzey lisansı” ve “kurumsal yönetim derecelendirme uzmanlığı lisansı”na
sahip olması, ortaklıkta tam zamanlı yönetici olarak çalışıyor olması ve kurumsal yönetim komitesi üyesi olarak görevlendirilmesi zorunludur.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 297
296 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
4.1.7.7. Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Zorunluluğuna Aykırılık Hâlinde
Uygulanacak Tedbirler
Kurul, uyum zorunluluğunun yerine getirilmesi için herhangi bir süre belirlenmemiş veya verilmemiş olsa dahi uyum zorunluluğuna aykırı işlemlerin hukuka aykırılığının tespiti veya iptali için her türlü teminattan muaf olarak ihtiyati
tedbir istemeye, dava açmaya, açılan davada uyum zorunluluğunun yerine getirilmesi sonucunu doğuracak şekilde karar alınmasını mahkemeden talep etmeye yetkilidir. Mahkemeye sunulacak talebe, kurumsal yönetim ilkelerine uyum
sağlamak üzere yapılması gereken işlemleri içeren bir uyum önerisi eklenir.
Ortaklıkların, uyulması zorunlu kurumsal yönetim ilkelerinin uygulanmasını sağlamak üzere işlem yapmak ve karar almak için yeterli sayıda yönetim kurulu üyesinin bulunmasına karşın yönetim kurulunun veya genel
kurulun bu doğrultuda gerekli işlemleri yapmaması veya kararları almaması hâlinde Kurul, bu ortaklıklara 30 gün süre verir. Verilen süre içerisinde
uyum için gerekli işlemlerin yapılmaması hâlinde Kurul, yönetim kurulunun
toplanabilmesi ve karar alabilmesi için gerekli olan ve bağımsızlık kriterini
sağlayan gerekli sayıda bağımsız üyeyi resen atar.
Yıllık faaliyet raporlarında; kurumsal yönetim ilkelerinin uygulanıp uygulanmadığına, uygulanmıyor ise buna ilişkin gerekçeli açıklamaya, bu ilkelere tam olarak uymama dolayısıyla meydana gelen çıkar çatışmalarına ve
gelecekte ortaklığın yönetim uygulamalarında söz konusu ilkeler çerçevesinde bir değişiklik yapma planının olup olmadığına ilişkin açıklamalara yer
verilir. Söz konusu açıklamalarda, dönem içerisinde önemli bir değişiklik olması durumunda ilgili değişikliğe ara dönem faaliyet raporlarında yer verilir.
4.1.7.8. Önemli Nitelikteki İşlemler
Halka açık ortaklıkların bazı faaliyetlerinin toplam büyüklüğü, şirketi ve
dolayısıyla da ortaklarını doğrudan etkileyebilmekte ve hatta onların mal
varlığında büyük değişmelere yol açabilmektedir. Bu çerçevede önemli sayılacak işlemlere yönelik bazı düzenlemeler getirilmesi ve hatta genel kurul alınması ve bu kararlara uygun olarak da karar nisaplarının belirlenmesi
yeni Kanun’la gündeme gelmiştir.
SPKr’nun 24.12.2013 tarihli Tebliği196 konuyu düzenlemeye yönelmiştir.
Kitabın üçüncü bölümünde ele alınan hususlara ilaveten Tebliğ, konuyu
biraz daha genişletmiş ve ortaklıkların;
a) Birleşme, bölünme işlemleri, tür değiştirme veya sona erme kararı
alması,
196
Önemli Nitelikteki İşlemlere İlişkin Ortak Esaslar ve Ayrılma Hakkı Tebliği (II-23.1), 24.12.2013 tarih ve
28861 sayılı Resmi Gazete
b) Mal varlığının tümünü veya önemli bir bölümünün devri, kiraya
verilmesi veya üzerinde ayni hak tesis edilmesi,
c) Faaliyet konusunu tümüyle veya önemli ölçüde değiştirmesi,
d) İmtiyaz öngörmesi veya mevcut imtiyazların kapsam veya konusunu değiştirmesi,
e) Borsa kotundan çıkma kararı alması,
f ) İlişkili taraflarından önemli ölçüde mal varlığı edinmesi veya kiralaması,
g) Bedelli sermaye artırımlarında ortaya çıkan nakit sermaye koyma
borcunun, ortaklığa nakit dışındaki varlık devrinden kaynaklanan
borçlara mahsup edilmek suretiyle yerine getirilmesi197,
h) Bedelli sermaye artırımlarında, sermaye artırımından elde edilecek fonun, ortaklığın mevcut sermayesini aşması ve Kurulun ilgili düzenlemelerinde tanımlanan ilişkili taraflara olan ve ortaklığa
nakit dışındaki varlık devirlerinden kaynaklanan borçların, kısmen
veya tamamen ödenmesinde kullanılacak olması.
Ortaklıkların halka açılma öncesindeki vaat, taahhüt veya esaslı durumlarından önemli oranda farklılaşan veya somut bir konuda daha önceden bir
vaat veya taahhütte bulunulmamış olsa dâhi bütüncül olarak ele alındığında
ortaklığın faaliyetleri ve/veya ticari hayatında önemli ölçüde değişiklik meydana getirebilecek iş ve işlemler, önemli nitelikteki işlemlerden sayılmaktadır.
Önemli nitelikteki işlemlere ilişkin gerekçeli yönetim kurulu kararı,
bağımsız yönetim kurulu üyelerinin oyu da belirtilerek, Kurulun özel durumlara ilişkin düzenlemeleri çerçevesinde ayrılma hakkı kullanım fiyatı ile
birlikte kamuya açıklanır. Payları borsada işlem görmeyen ortaklıklar için
ayrılma hakkı kullanım fiyatının açıklanması, bu aşamada zorunlu değildir.
Önemli nitelikte sayılan işlemlerin önemli olabilmesi için bazı büyüklük
veya oranlara ulaşması gerekmektedir. Aksi halde bu oranların altında kalan işlemlerin “önemli sayılması” söz konusu olacaktır ki şirketlerin hareket
kabiliyeti de bir hayli kısıtlanmış olacaktır. Önemlilik konusunda üç ana kriterden bahsedilebilir:
• Mal varlığının devri, kiraya verilmesi veya ayni bir hak tesisi için
önemlilik kriteri
• İlişkili taraflarla mal alım satım işlemi çerçevesinde önemlilik kriteri
• Faaliyet konusunun değişmesi halindeki önemlilik kriteri
Önemli işlemler sonucunda gerek ortaklığın gerekse ortakların mal
varlıklarında önemli değişiklikler olması ve bu nedenle de ortakların duru197
Bu konu futbol kulüplerinde öne çıkmıştı.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 299
298 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ma müdahale edebilmeleri veya ortaklıktan ayrılma kararı verebilmelerine
imkân tanımak için söz konusu işlemler genel kurul onayına sunulur.
Esas sözleşmelerinde açıkça oran belirtilmek suretiyle daha ağır nisaplar
öngörülmediği takdirde toplantı nisabı aranmaksızın ortaklık genel kuruluna katılan oy haklarının üçte ikisinin olumlu oy vermesi şartı aranır. Toplantıda sermayeyi temsil eden oy hakkını haiz payların en az yarısının hazır bulunması hâlinde esas sözleşmede açıkça daha ağır nisaplar öngörülmedikçe
toplantıya katılan oy hakkını haiz payların çoğunluğu ile karar alınır.
İşleme taraf olan, nihai kontrol eden ortak statüsündeki gerçek kişiler
veya bunların yönetim kontrolüne sahip olduğu ortaklıklar, bu işlemlerin
gerçek kişilerin kendileri için doğrudan kişisel nitelikte sonuç doğurması
hâlinde söz konusu önemli nitelikteki işlemlerin onaylanacağı genel kurul
toplantılarında oy kullanamazlar.
Ancak;
a) Birleşme, bölünme işlemlerine taraf olma, tür değiştirme veya
sona erme kararı alınması,
b) Faaliyet konusunun tümüyle veya önemli ölçüde değiştirilmesi,
c) Borsa kotundan çıkma kararının alınması işlemlerinin, kişisel nitelikte sonuç doğurmadığı kabul edilir.
4.2. Kamu Kuruluşları
Kamu kuruluşları esas olarak borçlanma araçları ihracı yaparlar ve bu kapsamda sermaye piyasasının “ihraçcı” tarafında yer alırlar. Tarihte kamu borçlanmalarının ortaya çıkış sebebi genellikle savaşlar olmuştur. İlk kamu borçlanması ise 1542 yılında Hollanda’da yapılmıştır (Kohn 1994:494). Habsburg
İmparatoru V. Charles’ın, Hollanda’daki toprakları üzerine savaş vergisi koyması üzerine Hollanda devleti istenen parayı ödeyebilmek için faizi toplanacak vergi gelirleriyle karşılanmak üzere çeşitli borçlanma araçları ihraç etmiştir. Bu borçlanma, tarihe ilk kamu borçlanması olarak geçmiştir. Hollanda’nın
başlattığı kamu borçlanmasını zaman içerisinde geliştiren ve bugün kullanılan
birçok modern tekniği uygulamaya koyan ise İngiltere olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nda ise ilk borçlanma, daha önce bazı başarısız girişimler olduktan sonra Kırım Savaşı’nı finanse etmek amacıyla 1854
yılında İngiliz Palmers Bankasından yapılmıştır. İlk tahvil borçlanması ise
bundan sadece beş yıl sonra 1859 yılında gerçekleşmiştir (İMKB: 2013).
Konsolid adı verilen bu borçlanma senetleri, saray borçlarının kapatılması
amacıyla 24 yıl vadeli ve % 6 faizli olarak ihraç edilmiştir. Bunu daha sonra
başka borçlanma senetleri ihraçları takip etmiştir.
Günümüze gelindiğinde, diğer kamu kuruluşlarının son yıllarda ihraçcı
konumunda olmamaları nedeniyle kamu kuruluşları başlığı altında sadece
Hazine üzerinde durulacaktır. Hazine, kamu adına finansal piyasalardan
borçlanarak kamu kesiminin finansman ihtiyacını karşılayan kurumdur. 198
4.2.1. Kamu Kesimi Borçlanma İhtiyacı
Kamu kesimi borçlanma ihtiyacı, kamu kesiminin gelirleri ile giderleri
arasında oluşan, dolayısıyla borçlanma yoluyla finanse edilmesi gereken açığı ifade etmektedir. Kamu kesimi çok çeşitli gerekçelerle finansman ihtiyacı
duymaktadır. Her şeyden önce altyapıya yönelik birçok kamu yatırımı, çok
yüksek maliyetleri olan ve getirisi ya hiç olmayan ya da çok uzun yıllara yayılan yatırımlardır. Bu tür yatırımları belirli bir yılın gelirleriyle karşılamak
mümkün olmadığından kamu kesiminin borçlanmaya gitmesi gerekmektedir. Bu tür yatırımların finansmanı, çoğunlukla uluslararası piyasalarda yapılan uzun vadeli tahvil ihraçlarıyla sağlanmaktadır. Bunun en önemli nedeni, Türk piyasalarında uzun vadeli borçlanma imkânının bulunmamasıdır.
Kamu borçlanmasının bir diğer gerekçesi ise gelirlerle giderler arasındaki
zaman uyuşmazlığıdır. Örneğin vergi gelirleri yılın belirli aylarında toplanıyor ama kamu giderleri yıl boyunca yapılıyorsa, Hazinenin borçlanma yoluyla bu kısa vadeli finansman ihtiyacını karşılaması gerekmektedir. Bu tür
finansman ihtiyaçları ise çoğunlukla bir yılın altındaki vadelerde, Türkiye
içinde ihraç edilen hazine bonolarıyla giderilmektedir.
Bu teknik ve ekonomik ihtiyaçlar yanı sıra son yıllarda birçok ülkede görülen durum, kamu harcamalarının kamu gelirlerinden daha hızlı artması nedeniyle kamu borçlanmasının kronik hale gelmesi ve gelir-gider dengesizliğini
gidermenin ötesinde kalıcı bir uygulama haline dönüşmesidir. Bunda, özellikle
gelişmiş ülkelerde yaşlanan nüfus nedeniyle sosyal güvenlik ve sağlık giderlerindeki artış önemli bir rol oynamaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde ise artan
nüfus ve şehirleşmenin bir sonucu olarak ulaşım, haberleşme, eğitim ve sağlık
alanlarındaki altyapı yatırımları, kamu borçlanmasının artışını hızlandırmaktadır. Buna ilaveten, 2008-2012 döneminde yoğunluğunu hissettiren küresel
kriz de kamu borçlanmasının artışını hızlandırmıştır. Ding ve Prasad (2010)’a
göre 2007 yılında % 44 olan küresel borcun küresel gelire oranı 2010 yılında %
59’a yükselmiştir. Bu oranın 2015 yılında % 65’e çıkması beklenmektedir. Aynı
kaynağa göre gelişmiş ülkeler grubu ile gelişmekte olan ülkeler grubunun küresel gelir ve borç içerisindeki payları da hızlı bir şekilde farklılaşmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin toplam küresel gelir içindeki payları 2007’de % 24 iken
(gelişmiş ülkeler % 76), 2015 yılında bu oranın % 35’e (gelişmiş ülkeler % 65)
çıkması beklenmektedir. Borç cephesinde ise gelişmekte olan ülkelerin toplam
küresel borç içindeki payları 2007’de % 17 iken (gelişmiş ülkeler % 83), 2015
yılında bu oran % 14’e düşecektir (gelişmiş ülkeler % 86). Özetle, gelişmiş eko198
2014 yılında çıkarılan “Garantörlük” mekanizması, kamu borçlarının üst sınırına ilişkin belirsizlikleri
artırmakta ve istismar riskini gündeme getirmektedir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 301
300 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kutu: 4.3-Kamu Borçlanmasının Ekonomik Rolü
Kamu borçlanması, kamu gelirlerinin giderlerini karşılamaya yetmemesi halinde devlet olmanın da gücünden yararlanarak fon tasarrufu olanlardan (veya
herkesten zorunlu olarak) belirli bir faiz (nema) karşılığında, borçlanma yoluyla
kaynakları kendi kullanımına aktarmasıdır. Söz konusu tanımlamadan hareketle ilk vurgulanabilecek nokta, tasarruf sahiplerinin elindeki kaynakları gelecekte geri ödeneceği vaadiyle kendisine yönlendirmesidir. Bu anlamıyla bunları
gelecekte faiziyle birlikte geri ödeyeceği için gelecekteki geliri azalacaktır. Dolayısıyla borçlanma, gelecekteki gelirlerin bugün tahsil edilerek kullanılmasıdır
(Equivalence Theory). Karşı cephede ise tasarruf sahiplerinin söz konusu fonları
kullanım yerleri konusunda imkânlarının olmaması ve devletin de bu kaynakları
ekonomik olarak verimli kullanması yüzünden gelecek nesillerin ekonomik potansiyelini artırdığı yaklaşımı yer almaktadır (Türk 2010:261-263).
Ancak borçlanmanın günü kurtarmak amacıyla (cari harcamaların finansmanı veya savaşın finansmanı gibi), hele borcun borçla kapatılması anlamında yapılması halinde gelecek nesillerin kaynaklarının bugünden tüketilmesi
gündeme gelmektedir (Soydemir 1993 ve Yavuz 2009).
Borçlanmanın bir başka ekonomik sonucu da kimlerden borç alındığı,
borçlanma neticesinde ödenen faizin yüksekliği (reel) ve borçlanmadan elde
edilen kaynakların kimler için kullanıldığı değerlendirmeleri sonucunda gelir
dağılımını bozup bozmayacağı sorunudur (Türk 2010: 263).
nomiler gittikçe daha az üreten ve daha çok tüketen, dolayısıyla gittikçe daha
fazla borçlananan ekonomiler haline gelmektedir.
4.2.2. Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS)
DİBS, kamunun borçlanma ihtiyacının karşılanması için Hazine tarafından çıkarılan ve o ülkenin para birimi cinsinden ihraç edilen borçlanma senetleridir. DİBS olarak adlandırılan menkul kıymetler, 1 yıldan kısa vadeli ve
iskontolu olarak ihraç edilen hazine bonoları ile 1 yıldan uzun vadeli olarak
iskontolu veya dönemsel faiz ödemeli şeklinde ihraç edilen devlet tahvillerinden oluşmaktadır (Erbaş 2004).
Kuponsuz olarak ihraç edilen DİBS’ler iskontolu olarak satılmakta, yatırımcısı iskontolu olarak ödediği bedele karşılık, vade sonunda senedin
üstündeki nominal değeri almaktadır. Dolayısıyla da ödediği ile geri aldığı
arasındaki fark, faiz veya nema olarak kendisine ödenmiş olmaktadır.
Kuponlu senetler ise yatırımcıya belirli dönemlerde kupon ödemesi (faiz
ödemesi) yapan, sabit ya da değişken faizli senetlerdir. DİBS’ler, TL ve döviz
cinsinden veya dövize endeksli olarak ihraç edilebilmektedir. Döviz cinsinden
ihraç edilen DİBS’lerin anapara ve faiz ödemeleri döviz olarak yapılırken dövize endeksli DİBS’lerin ödemeleri belirlenen kur üzerinden TL olarak yapılır.
4.2.3. DİBS Birincil Piyasası
DİBS’in birincil piyasada satışında ekonomik konjonktüre ve Hazinenin
beklentilerine göre çeşitli yöntemler kullanılmaktadır.
• İhale Sistemi: Merkez Bankası, borçlanma sürecinde Hazinenin mali
ajanı (aracı kurumu) olarak görev alır ve Hazine adına bütün ihale sürecini yönetir. Hazine, ihalenin türünü, ihraç edilecek senedin ihale
tarihini, valör tarihini, vade ve faiz yapısı belirler. İhale duyurusu, ihale
gününden en az bir gün önce Hazine web sayfasında ilan edilir.
İç borçlanma ihaleleri genellikle Salı günleri yapılır. İç borçlanma
ihaleleri tüm tüzel ve gerçek kişilere açıktır. İhalelere tüm bankalar,
aracı kurumlar, şirketler, özel finans kurumları ve bireysel yatırımcılar katılabilmektedir. Katılımcılar, ihale günü saat 12.00’ye kadar
minimum 100 TL nominal (1 TL’nin katları şeklinde) tutarlı tekliflerini (döviz cinsi borçlanmalarda min. 10.000 birim döviz) TCMB’ye
iletirler. İhale teklifleri TCMB’ye faks, on-line ve EFT aracılığıyla ve/
veya TCMB şubelerine bizzat şahısların başvurusu ile yapılır. Katılımcılar, fiyat teklifinde bulunmakta olup her katılımcı ihaleye birden
çok teklifle katılabilir. İhaleye katılanlar (piyasa yapıcı bankalar hariç)
teklif ettikleri miktarın % 1’ini, ihaleden önce teminat olarak yatırmak zorundadırlar. Dövizli ihalelerde de teminat TL olarak yatırılmaktadır. Bu süreçte kullanılacak döviz kuru, ihaleden önce TCMB
tarafından açıklanmaktadır. Kamu kuruluşlarına ve piyasa yapıcı
olan bankalara, ihale öncesinde ihale sistemine göre ihalede oluşacak
fiyattan ya da ortalama fiyattan teklif verme yani Rekabetçi Olmayan
Teklif (ROT) verme hakkı tanınmıştır. İhale günü saat 10.30’a kadar
ROT yolu ile DİBS almak isteyen kamu kurumlarının almak istedikleri net tutarı Merkez Bankasına faksla bildirerek % 1 oranında teminatı yatırmış olmaları gerekmektedir. ROT satışları ihale günü saat
11.00’de kamuoyuna duyurulur.
İhale günü TCMB’ye gelen tüm teklifler. saat 12.00’den sonra yüksek fiyattan (düşük faizden) düşük fiyata (yüksek faize) göre sıralanır.
Ayrıca teklif listelerinde her fiyat seviyesinde elde edilecek kümülatif
hasılat, satılacak nominal tutar, ortalama, basit ve bileşik faiz oranları
görülebilmektedir. Bu sayede ihale farklı (tek fiyat-çoklu fiyat) değerlendirme yöntemleriyle incelenebilmektedir. Hazine, Merkez Bankası tarafından kendisine gönderilen listeleri inceler ve mevcut koşullar
302 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
çerçevesinde tüm teklifleri inceler ve ihalede kabul edebileceği en
düşük fiyatı belirler. Bu fiyat, ihalenin kesme noktasıdır. Bunun üzerindeki tüm teklifler kabul edilecek, altındakiler ise reddedilecektir.
Hazine, kesme noktasına karar verdikten sonra tüm teklif sahiplerine
bildirilmek üzere TCMB’ye iletilir.
• “TAP” Yöntemi: Hazine, yatırımcıların istedikleri zaman satın
alabilecekleri senedin türü vade ve faiz yapısını önceden belirlediği
senetleri Merkez Bankasına depolamaktadır. Yatırımcılar Merkez
Bankasından alana kadar bu senetlerin mülkiyeti Hazineye aittir.
Merkez Bankası “TAP” satışları süresince sadece aracı ve depolayıcı görevi görmektedir. Bu yöntemle yapılan ihraçların süresi bir
gün olabileceği gibi senetler daha uzun süre ile satışta kalabilirler.
Senetlerin birden fazla gün satışta kalması durumunda ilan edilen
faiz oranı üzerinden her gün için fiyat belirlenip bu fiyatlar üzerinden satış gerçekleştirilir.
Piyasa yapıcılığı sistemi uygulandığı dönemlerde, Piyasa Yapıcılığı Sözleşmesi gereği TAP satışlarından sadece piyasa yapıcı
bankalar yararlanabilmektedir.
• Doğrudan Satış Yöntemi: Hazine; kamu kurumları, bankalar ile diğer finansal kuruluşlara doğrudan satış yöntemi ile DİBS ihracı da
gerçekleştirmektedir. Özelliği başlangıçta kime, ne kadar ve hangi
koşullara sahip senetlerin satılacağının belli olmasıdır. Kamu kurumları, bankalar ile diğer finansal kuruluşlar senet taleplerini Hazineye
iletmektedir. Söz konusu talep, Hazine tarafından değerlendirilmekte ve piyasa koşulları çerçevesinde senedin faizi belirlenerek ve karşı
tarafla da mutabakat sağlanarak senet ihracı gerçekleştirilmektedir.
Daha önce ihraç edilmiş olan bir senet için de doğrudan satış söz
konusu olabilmektedir. Senedin ihraç fiyatının üzerine işlemiş faizi
de eklenerek hesaplanan fiyat üzerinden ihraç gerçekleştirilmektedir.
• Halka Arz Yöntemi: Yatırımcı tabanının genişletilmesi amacıyla zaman zaman kamu bankaları, özel bankalar ve aracı kurumlar
aracılığı ile halka doğrudan DİBS ihracı gerçekleştirilmektedir. Bu
yöntemle alıcı tabanı genişletilerek bireysel yatırımcılara da fırsat
verilmekte, DİBS yatırımcıları ve sahipliği çeşitlendirilmeye çalışılmaktadır. Piyasa yapıcılığı sistemi uygulandığı dönemlerde halka
arz yoluyla satışlara sadece piyasa yapıcı bankalar aracılık edebilmektedir. Halka arz yolu ile satılan senetler, ilan edilen süre boyunca satışa açıktır. Hazine, ihraç edilecek senetlerin günlük fiyatlarını her gün belirler ve Merkez Bankası kanalı ile aracılık yapan
kuruluşlara ve kamuoyuna duyurur.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 303
• Piyasa Yapıcılığı Sistemi: Bütün ülkelerde geçerli olduğu gibi
DİBS piyasasının en önemli aktörleri bankalardır. Büyük miktarlarda borçlanma ihtiyacı içerisinde olan ülke hazineleri açısından
doğrudan, bireysel veya kurumsal yatırımcılarla (şirketler) muhatap olmak oldukça zahmetli ve masraflı bir işlem olduğundan hazineler bankalarla muhatap olmayı tercih etmekte ve bu yolu daha
yönetilebilir bulmaktadırlar. Dolayısıyla Hazine ihalelerine katılan
ve DİBS ikincil piyasa işlemlerinde ağırlıklı olarak aktif olan mali
kuruluşlar, bankalar olmaktadır.
Bu trendin devamı olmak üzere bazı ülkelerde zaman içerisinde bankalar
arasından daha küçük ve daha aktif bir grup belirlenerek, bunlara “birincil
işlemciler/piyasa yapıcılar” olarak çevirebileceğimiz “primary dealers” adı
verilmiştir. Söz konusu az sayıdaki bankanın katılımıyla oluşturulan sisteme
ise “piyasa yapıcılığı sistemi” adı verilmiştir. Bu sistem, DİBS ikinci el piyasalarının daha etkin ve likit hale gelmesi ve Hazine borçlanmasının daha kolaylaşması ve ucuzlaması için üye bankalara belli bazı yükümlülükler getirilmesi ve bunun karşılığında bazı haklar verilmesi esası üzerine kurulmuştur.
Bu sistemi ilk kullanan ülkeler; 1940 yılında Kanada, 1960 yılında ise ABD
olmuştur (Yılmaz B.E. 2005:67-68).
Söz konusu piyasa yapıcılığı sisteminin Türkiye’de başlaması ise 2000 yılında, iç borç hacminin artmasıyla birlikte gündeme gelmiştir. 8 Mayıs 2000
tarihinde 19 bankayla başlayan sistem, 2000-2001 yıllarında yaşanan finansal kriz nedeniyle fazla uzun ömürlü olmamış ve 2001 yılı sonuna doğru askıya alınmıştır. Krizin yatışmasını ve mali sistemde ciddi bir reform sürecini
takiben piyasa yapıcılığı sistemi 2 Eylül 2002 tarihinde Hazine tarafından
10 bankayla tekrar başlatılmıştır. 2014 yılı itibarıyla Akbank, Denizbank,
Deutsche Bank, Finansbank, HSBC Bank, ING Bank, Ziraat Bankası, Türk
Ekonomi Bankası, Garanti Bankası, Türkiye Halk Bankası, İş Bankası, Vakıflar Bankası ve Yapı ve Kredi Bankasından oluşan 13 banka, piyasa yapıcısı
olarak belirlenmiştir.
Piyasa yapıcı bankalara sağlanan hakların ve karşılığında beklenen yükümlülüklerin belli başlılarını şu şekilde özetleyebiliriz (Yılmaz B.E. 2005: 70-73):
Piyasa yapıcısı bankalara;
o İhalelere teminatsız katılma,
o Rekabetçi olmayan teklif verme,
o İhale sonrası teklif verebilme,
o TAP satışlardan yararlanma,
o Halka arz yoluyla yapılacak ihraçlara aracılık etme,
o Geri alım ihalelerine katılma,
o TCMB ile konsinye işlem yapabilme,
304 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
o TCMB açık piyasa işlemlerinde belirli ayrıcalıklara sahip olma,
o TCMB bünyesinde oluşturulan DİBS ödünç işlemleri piyasasında
hem ödünç alma hem de ödünç verme işlemlerine taraf olma (diğer bankalar sadece ödünç verme işlemlerine taraf ),
o İMKB Tahvil ve Bono Piyasası işlemlerinde daha düşük borsa payı
ödeme hakları sağlanmıştır.
Aynı şekilde piyasa yapıcısı bankaların;
o İhalelere katılıp, kabul edilebilir teklifler vererek her üç aylık dönemde ihraç edilen DİBS’lerin en az % 5’ini satın almak,
o İMKB Tahvil ve Bono Piyasası’nda benchmark DİBS’ler için sürekli iki taraflı kotasyon vererek likidite sağlamak şeklinde yükümlülükleri bulunmaktadır.
Görüldüğü üzere piyasa yapıcı bankaların, esas olarak birincil piyasada
DİBS’lerin satılmasını (13 piyasa yapıcı banka ihraçların en az % 60’ını almak zorunda.) sağlamak ve ikincil piyasada likidite sağlamak yükümlülüğü
bulunmaktadır. Dolayısıyla sistem, DİBS’lerin satılamama riskini ortadan
kaldırmayı amaçlarken aynı zamanda ikincil piyasanın da olabildiğince likit
bir şekilde oluşmasını hedeflemektedir.
İkincil piyasada likidite sağlamak da özü itibarıyla DİBS’lere olan talebi
sürekli kılmak amacına hizmet ettiğine göre piyasa yapıcılığı sisteminin temel amacının, Hazinenin istikrarlı bir şekilde borçlanmasını sağlamak olduğunu söylemek yanıltıcı olmayacaktır. Hazine, söz konusu bankaların sağladıkları bu hizmetler karşılığında ise onlara bazı hak ve ayrıcalıklar tanıyarak
sistemi cazip ve işler kılmaya çalışmaktadır.
4.2.4. DİBS İkincil Piyasası
İkincil piyasalar DİBS açısından da çok büyük bir öneme sahiptir. “DİBS
özelinde ikincil piyasalar, mali kuruluşlar ile bireysel ve kurumsal yatırımcıların
likidite veya spekülasyon saikiyle her an işlem yapabilmelerine imkan vermektedir. Özellikle mali kuruluşlar, pozisyon alma veya repo işlemleri yoluyla pozisyonlarını finanse etme amaçlarıyla ikincil piyasaları en yoğun olarak kullanan kuruluşlardır. Birçok ülkede ve bu arada Türkiye’de, DİBS stokunun önemli
bir kısmının mali kuruluşların portföylerinde olduğu görülmektedir.
İkincil piyasaların önemli bir işlevi de söz konusu kıymetler için fiyat/oran
oluşturmak ve bunu bütün piyasa katılımcılarına ulaştırmaktır. Bu fiyat/oranlar
bir yandan belirli bir anda yapılan işlemler için referans olmakta diğer yandan
belirli bir andaki varlıkların değerlemesinde kullanılmakta, bunlara ilaveten
yeni yapılacak ihraçların fiyatlamasında kullanılacak en önemli bilgiyi oluşturmaktadır. İkincil piyasaların bir diğer fonksiyonu da her şey aynı iken vadelerin
uzamasına imkân sağlamasıdır.” (Akyüz 1994: 23-24)
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 305
DİBS ikinci el piyasa işlemleri hem BİST bünyesindeki organize piyasada hem de borsa dışındaki Tezgahüstü Piyasa (TP)’da gerçekleştirilmektedir.
BİST bünyesindeki Borçlanma Araçları Piyasası (BAP)’nın işleyişi, kitabın
8’inci bölümünde ayrıntılı olarak ele alındığından burada sadece TP işlemleri üzerinde durulacaktır.
TP bünyesinde gerçekleştirilen DİBS ikincil piyasa işlemleri, esas olarak
banka ve aracı kurumlar tarafından yürütülmektedir. Bu işlemlerin bir kısmı bireysel veya kurumsal müşterilerle banka veya aracı kurumlar arasında
yapılırken bir kısmı da mali kuruluşların (banka ve aracı kurumlar) kendi
aralarında gerçekleştirilmektedir. Banka ve aracı kurumlar, TP’de işlem gerçekleştirirken piyasadaki likidite yanı sıra kendi likidite durumlarını, BİST
BAP’ında oluşan faiz/getiri oranlarını ve Merkez Bankası piyasalarında oluşan faiz oranlarını baz alarak bir fiyat/oran belirlemekte ve bunun üzerinden
işlemi gerçekleştirmektedirler. Bu işlemler, genellikle telefon veya internet
üzerinden yapılmakta aracı kuruluşların TP işlem oran ve fiyatları ise kısmen bilgi dağıtım firmalarının ekranları kanalıyla duyurulmaktadır.
1991 yılında İMKB/BİST bünyesinde tahvil ve bono piyasası kurulmadan
önce DİBS ikincil piyasa işlemlerinin tamamı TP’de gerçekleşirken zaman
içerisinde bu durum değişmiş ve işlemlerin önemli bir kısmı İMKB’de gerçekleşir hâle gelmiştir. BİST’de gerçekleşen DİBS işlemlerinin toplam DİBS
işlemlerine oranı, son yıllarda bazı oynamalar olmakla beraber 2013 sonu
itibarıyla % 86 olarak gerçekleşmiştir. Alt piyasalar bazında bakıldığında,
İMKB’nin payı 2012’de kesin alım satım pazarında % 39, repo-ters repo pazarında ise % 92 olmuştur (BİST 2013). Bu oranlar, zaman içerisinde organize piyasanın TP’ye göre çok daha hızlı geliştiğini ve piyasa katılımcıları
tarafından tercih edildiğini göstermektedir.
5. YATIRIMCILAR
Finansal piyasaların fon arz yönünde tasarruf sahipleri yer almaktadır. Finansal araçlara yatırım yaptıkları için bu kitapta tasarruf sahipleri, daha çok
yatırımcılar olarak adlandırılacaktır. Tasarruf sahipleri, gelirleri giderlerinden
yüksek olduğu ve/veya gelecekte muhtemel giderleri için bugünden birikim
yapmaya çalıştıkları için fon fazlası vermektedirler. Öte yandan bazı tasarruf sahipleri de gelirleri ile giderleri arasında oluşan kısa vadeli fon (nakit) fazlalarını
finansal piyasalarda değerlendirdiklerinden, onlar da finansal piyasalara fon arz
edenler arasında sayılmaktadırlar. Tasarruf sahibi ekonomik birimler, yatırımcılar, fon arz edenler olarak tanımlanırken ters yönden de arz ettikleri fonlar
karşılığında finansal araç talep edenler olarak da tanımlanmaktadırlar.
Tasarruflarını piyasalarda değerlendiren katılımcılar/yatırımcılar beş
başlık altında toplanabilir:
1.
2.
3.
4.
5.
Bireysel yatırımcılar
Kurumsal yatırımcılar (collective investment institutions/schemes)
Şirketler
Devlet ve
Yabancılar199
Sharpe (1978:5-6), piyasalardaki katılımcıları katılım amaçları bakımından;
1. Gelecekte finansal getiri elde etmek amacıyla parasını bir alana yatıran yatırımcılar,
2. Kazanç sağlamak amacıyla şimdiden bir risk üstlenen ve bu amaçla kâr
elde etmek amacıyla alım satım yapan ekonomik birimler, spekülatörler ve
3. Belirsiz bir sonuç için pey ileri süren kumarbazlar
olmak üzere üçe ayırmaktadır.
199
Aslında yabancıların içinde de bireysel, kurumsal, şirket ve devlet ayrımı yapılabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 309
308 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bu üçlü tanımlamadaki herkes, burada kullanılan anlamda yatırımcı kavramının içeriğinde yer almaktadır. Üstelik bu tür birbirinden farklı amaçlarla
hareket eden yatırımcıların/katılımcıların varlığı, piyasalarda likidite yaratılması açısından da önem taşımaktadır. Çünkü farklı gerekçelerle hareket
edenler elbette gelişmeleri farklı değerlendirebileceklerdir. Bütün katılımcılar aynı saikler ve beklentilerle hareket etmiş olsaydı, piyasalarda tek tip
katılımcı oluşacak, dolayısıyla da piyasalar aynı yönde hareket edip, çok hızlı
ve sert dalgalanmalarla yüz yüze gelecektir.
İstatistikteki büyük sayılar kuralına benzer şekilde, yatırımcı sayısı arttıkça ve
yatırımcı türleri çeşitlendikçe, bunların aynı şekilde davranmaları giderek zorlaşacaktır. Bir kısmı satarken bir kısmı alabilecektir. Böylece piyasalara likidite sağlanabilecektir. Likidite sağlanması, bir yandan yeni yatırımcıları çekerken diğer
yandan da birinci piyasalarda yeni kıymet ihraçlarını kolaylaştıracaktır.
Ancak kriz dönemlerinde veya kriz dönemlerine varırken gözlenen
önemli bir nokta, sürü davranışlarının ön plana çıkmasıdır. Sürü davranışı
ön plana çıktığında, hele kriz dönemlerinin başında gecikmeden satma duygusu veya telaşı, piyasalardaki satış dalgasını ve baskısını artırabilmektedir.
İşaret edilmesi gereken bir başka nokta da program işlemi (program trading) denilen ve alım satım eşiklerinin bilgisayar programları ile yapılmasının getirdiği sorunlardır. Bunun için de genellikle verilen örneklerden birisi 2007 krizidir. Programlarda kullanılan matematik modellerin hepsinin,
geçmiş dönemlerdeki aynı veriler arasında standart sapma ve korelasyonları
kullanıyor olması, programların aynı olaylar karşısında aynı kararı vermelerine ve dolayısıyla piyasalardaki satış baskılarını artırmayı getirmektedir
(Akerlof ve Shiller 2010:114-126). Bu nedenle yatırımcıların beklenti çeşitliliği, piyasaların daha istikrarlı olmasında önem kazanmaktadır.
Çalışmamızın bu bölümünde yatırımcılar, yukarıdaki gibi beşli olarak
değil de bireysel, kurumsal ve yabancılar olarak ele alınacaktır.
5.1. Bireysel Yatırımcılar
Bireysel yatırımcı200 tanımlaması, kendi tasarruflarını kendi başına veya bir
danışmanın yardımıyla veya aracı kurumun tavsiyesi üzerine sermaye piyasası
araçlarına yatıran veya bu araçlarını satan kişiler için yapılabilmektedir.
Bireysel yatırımcı kitlesini büyütmek, bir başka deyişle “sermayeyi tabana
yaymak”, neredeyse 1980’lerden bu yana ana politika eksenini oluşturmuştur. Bütün bu gayretlere rağmen hanehalklarının sermaye piyasası araçlarına yatırımı çok kısıtlı kalmıştır (Eser 1999:126). Yatırımcıyı koruma dü200
Birleşik Krallık, bu konuda 1997 yılında çıkardığı kanunla finansal sistemi yeniden düzenlemiş ve
çoklu düzenleyici otorite yerine tekli sisteme geçmiştir. Bu çerçevede yatırımcı ve mudi ayrımı yerine
“finansal hizmet tüketicisi” kavramını getirmiştir. Böylece bütün finansal hizmet tüketicileri tek bir
otorite tarafından korunma altına alınmaya çalışılmıştır.
Tablo:5.1-YATIRIMCI SAYILARI (Bin adet)
Yıllar
BİST Bakiyeli Hisse Senedi
Yatırımcısı
Yerli
Yabancı
Toplam
HS Saklama Oranı (%)
Yerli
Yabancı
Yatırım Fonu
Açık Hesap.
EYF Hesap Sayıs
427,2
1999
50,6
2000
480,5
2001
1032,8
55,7
46,8
997,8
2002
973,4
48,0
42,8
1473,9
2003
906,7
44,5
50,7
2204,9
2004
889,0
33,7
54,1
2632,5
324,6
2005
884,1
34,7
66,3
2997,8
666,1
2006
921,1
6,0
927,1
27,4
65,3
2470,9
1133,8
2007
933,4
6,7
940,0
32,5
72,4
2998,5
1556,3
2008
983,3
6,6
989,9
32,7
67,5
2939,9
1859,8
2009
993,3
7,0
1000,3
33,8
67,3
2998,6
2141,3
2010
1035,6
7,5
1043,1
37,9
66,2
3248,6
2460,1
2011
1090,1
7,7
1097,8
34,2
62,1
3286,0
2836,8
2012
1080,3
8,3
1088,6
65,8
3130,3
3119,0
2013
1114,4
9,6
1100,9
37,5
62,5
3153,0
4127,0
Kaynak: SPK, TSPAKB
Not: İMKB hisse senedi yatırımcılarına ilişkin 2001 rakamları 5 Nisan 2002’ye, 2002 rakamları 31 Ocak 2003, 2010 ve 2013
rakamları da ekime aittir.
zenlemeleri ile bir yandan bireysel yatırımcıları korumaya yönelik kamunun
aydınlatılması, danışmanlık hizmetleri, yatırımcıları koruma fonu ile vergi
teşvikleri gibi tedbirler alınırken bir yandan da şirketler halka arzlarda küçük yatırımcıların da satın alabileceği küçük miktarlarda kuponları içeren
büyüklüklerde menkul kıymet satışına zorlanmışlardır.
Ancak son otuz üç yılda yaşananlar, sermaye piyasalarında küçük yatırımcı
bazının gelişmesinin beklendiği, istendiği gibi olmadığını göstermektedir. Yatırımcı sayılarının takip edilmeye başlanmasının da gösterdiği gibi yatırımcı sayıları 2001 krizinden sonra giderek azalmıştır. Azalmanın etkisi 2010 yılına kadar giderilememiştir (Tablo: 5.1). 2010 sonu itibariyle Türkiye nüfusunun %1,4
kadarı hisse senedi sahibidir. Nüfusun çok az bir kısmının hisse senedi sahibi
olması, hem gidilebilecek uzun bir yolu göstermekte hem de insanların bu alana
niçin yatırım yapmadıklarının incelenmesi gerektiğine işaret etmektedir.
Bu süreci oluşturan önemli etmenlerden birisi, yaşanan krizlerde yatırımcıların zarar görmesi ve bu zararlar neticesinden piyasalardan uzaklaşmalarıdır.
1950’lerden beri sermaye piyasalarında irili ufaklı pek çok kriz yaşanmıştır. Bu krizlerden başlıcaları;
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 311
310 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
1. Hürriyet İstikraz Tahvilleri,
2. Hastaş Olayı,
3. Çok Ortaklı İşçi Şirketleri,
4. Bankerlik Krizi,
5. Sahte Hisse Senedi Olayı,
6. 1994-Repo Krizi,
7. 1999-2001 Ekonomik Krizi,
8. İzinsiz Halka Arzlar,
olmuştur.
Söz konusu olaylar veya krizler yatırımcıların yatırım kararlarını olumsuz etkilemiştir.201 Üstelik bu süreçte bazı manipülasyon202 soruşturmalarının sonuçsuz kalması, bazı manipülasyon davalarının “Rahşan affı” olarak
bilinen af ile düşmesi ve özellikle de 2001 krizi sonrasında bazı bankalara el
konulması ve bu bankaların veya sahiplerinin büyük ortak olduğu şirketlere
de küçük ortakların durumu dikkate alınmadan el konulması güven sorunlarını daha da artırmıştır. Tasarruf sahipleri ile piyasalar arasında uzun vadeli
ilişki kurmanın ana noktasını “güven” oluşturmaktadır. İnsanlar güvendikçe
“paralarını” fon talep edenlere aktarmaktadırlar. Güven kayboldukça veya
eksildikçe bireysel yatırımcılar piyasadan çekilmişlerdir.
Zaman içinde yatırımcıların zararlarını telafi edebilmek amacıyla çeşitli tedbirler alınmıştır. Bunlardan birisi de özel fon uygulamasıdır. 1999 Kanun değişikliğiyle getirilen ve 1999 öncesi tüm yetki belgeleri iptal edilen aracı kurumların sermaye piyasası faaliyetlerinden doğan, alacak sahiplerinin alacaklarının
kurulacak olan fonun imkânları da dikkate alınarak kısmen de olsa ödenmesini
teminen özel bir fon oluşturulmuştur203. Ancak özel fon uygulaması yine de yatırımcıların zararlarının telafisini sağlamaktan uzak kalmıştır.
Yatırımcının korunması açısından getirilen tedbirler arasında sayılan
“kamunun aydınlatılması” uygulaması, yatırımcıların kendilerine sunulan
bilgileri vs. kullanarak yatırımlarına karar vermesidir. Ancak yatırımcıların
yatırım kararı verirken yayımlanan izahname ve sirkülerleri okuyup değerlendirmelerinde ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Bir çalışmaya göre yatırımcıların %65,6’sı izahname ve sirkülerleri şu veya bu nedenle okumamakta
201
Diğer etmenler arasında, uzun bir süre yüksek seyreden enflasyon sonucunda ekonomik birimlerin
giderek kısa vadeli bakış açısına yönelmeleri sayılabilir (Soydemir 2007).
202
“Keriz silkelemek” veya “doldur boşalt” kelimelerinin, bizim borsalarda en azından bir dönemler
yoğun kullanılan kavramlardan olması dikkat çekicidir. 1990’lı yıllarda günlük medyada kullanılan
kavramlar arasında yer alan bu kelimeler, piyasalara (dolayısıyla borsaya) yeni gelen veya manipüle
edilen yatırımcılara yönelik olarak kullanılmıştır.
203
1999 öncesinde tüm yetki belgeleri iptal edilen aracı kurumlar, Tedrici Tasfiye Kurumunun 1992
Kanun değişikliği ile kaldırılmasından dolayı yatırımcıların alacaklarının ödenmesi sorunu ancak
böyle çözümlenebilmiştir.
veya dikkate almamaktadır (Özcan ve Türe 2004). Yatırımcılar daha çok tanıdıklarının veya inandıkları aracı kurumların tavsiyelerine uymaktadırlar.204
Bireysel yatırımcı tabanının yukarıda bahsedildiği gibi gelişememesi, sermaye piyasalarının önemli bir eksikliğidir.
5.2. Yabancı Yatırımcılar
Yatırımcı sayısının ve çeşitliliğinin artması, hisse senetleri piyasasındaki talep
yönünü geliştiren ve dolayısıyla şirketlerin halka açılmalarını, sermaye bulmalarını kolaylaştıran önemli bir gelişme olduğu vurgulanmıştı. Ancak konunun bir
başka yönü de piyasaların sığlığı nedeniyle büyük yatırımcının veya yabancıların
çıkmak istemeleri (veya girmeleri) hâlinde fiyatların aşırı şekilde dalgalanmasıdır.
Tablo: 5.2- YABANCILARIN HİSSE SENEDİ ALIM SATIMLARI (Milyar Dolar)
Saklama Tutarı Saklama Oranı (%)
İşlem Hacmi
İçindeki (%)
Yıllar
Alım
Satım
Net
1997
4,3
4,6
-0,3
6,0
8,2
1998
5,6
6,0
-0,4
3,7
8,6
1999
9,5
8,4
1,1
15,4
2000
15,1
18,3
-3,2
7,4
40,9
10,1
10,0
2001
6,3
5,8
0,5
5,6
49,2
7,1
2002
6,4
6,4
0,0
3,5
43,0
9,2
2003
9,2
8,2
1,0
8,7
51,5
8,2
2004
19,4
18,0
1,4
15,3
54,7
12,2
2005
42,6
38,5
4,1
33,8
66,3
19,1
2006
44,8
43,7
1,1
49,3
65,3
19,1
2007
74,3
69,8
4,5
70,2
72,3
23,1
2008
69,6
72,6
-3,0
42,2
67,5
27,5
2009
46,2
44,0
2,2
56,2
67,7
13,9
2010
67,6
65,5
2,1
71,3
66,8
15,4
2011
65,1
67,1
-2,0
45,9
62,2
15,6
2012*
64,1
58,9
5,3
78,5
65,8
17,4
2013
85,4
85,9
-0,4
91,1
62,3
19,6
Kaynak: SPK Yıllık Raporları, İMKB Yıllık Raporları ve TSPAKB 2014.
(*) 2012 işlem hacmi içindeki pay sadece ulusal pazar toplam işlem hacmine göre hesaplanmıştır.
204
Tam da bu noktada, özellikle 2000 yılından itibaren SPK’nın öncülüğünde sermaye piyasaları tanıtım ve
bilgilendirme toplantıları ve broşürler ile kamuoyu, şirketler ve öğrencilerin bilgilendirilmesi çalışmalarına
başlanmış, gerek yurt içinde (ticaret ve sanayi odaları ve üniversiteler) gerekse yurt dışında pek çok ülkede
tanıtım ve bilgilendirme toplantıları yapılarak kamuoyunun dikkati bu noktaya çekilmeye çalışılmıştır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 313
312 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Türkiye’de yabancıların menkul kıymetler piyasalarına serbestçe girmeleri ve işlem yapmaları, Ağustos 1989 tarihinde çıkarılan 32 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Karar ile mümkün olmuştur. Karar ile
yabancıların hisse senedi yatırımlarında doğrudan ve portföy yatırımı ayrımı getirilmiş, portföy yatırımı niteliğindeki yatırımlar için DPT’den izin
alınması koşulu kaldırılmıştır. Bu kolaylıktan yararlanmanın ön koşulu olarak da yabancı yatırımcıların ortak oldukları şirketlerde yönetim hakkı talep etmemeleri şartı getirilmiştir. Artık yabancılar, süreye bağlı kalmaksızın
paralarını finansal kurumlar kanalıyla getirmeleri koşuluyla, yatırımlarından
elde ettikleri getirileri (temettü, faiz, değer artışı v.b.) istedikleri gibi yurt
dışına transfer edebileceklerdir. Doğal olarak benzeri bir serbestlik, Türk yatırımcıların yurt dışı yatırımları için de getirilmişti (Temir 1991).
Yabancı yatırımcıların 1989 mali serbestleşme kararından sonra gelmeye
başlamasıyla beraber piyasalarda hisse senedi talebi artmaya başlamış205, bunun yarattığı sinerji ile birlikte yerli yatırımcıların da hisse senedi talebi yükselmiştir206. Bu gelişme, hem birinci el hem de ikinci el piyasalarda izlenmiştir207.
1.
2.
3.
Hisse senedi işlem hacmi artmış,
Hisse senedi endeksi yükselmiş ve
Dolayısıyla halka açılmalar (hem kamu hem de özel) artmıştır.
Bu süreç, olumlu veya olumsuz pek çok tartışmaya konu olmuş ancak süreç
içinde hisse senedi piyasalarının likiditesi yükselmiştir. İkinci el piyasalarda artan likidite ise doğal olarak birinci el piyasalarda şirketlerin halka açılmalarını
getirmiştir. Nitekim halka açılan şirketlerin sayılarında 1990 ve sonrasındaki
2000’e kadarki dönemde ciddi sayılabilecek artışlar yaşanmıştır. 1985-1989 arasında 25 şirket halka açılmışken, 1990-2000 döneminde halka açılan şirket sayısı 252’ye ulaşmıştır. Türkiye ve uluslararası kriz dönemleri olarak tanımlanabilecek olan 2001-2012 döneminde ise halka açılan şirket sayısı 118 olmuştur.
Bunun da 63 adedi ise son üç yılda gerçekleşmiştir. 2013 yılında ulusal pazarda
9, GİP’te ise 9 olmak üzere 18 şirket şirket halka açılmıştır.
Yabancıların gelişleri piyasaların yükselişini getirirken çıkışları da çöküşünü
veya en azından düşüşünü getirmiştir. Örneğin 2000 ve 2008 yıllarında 3,2 ve
3,0 milyar dolarlık net çıkışlar (Tabii ki Türkiye’nin kendi ve dünyanın yaşamakta olduğu krizler dikkate alınmalıdır.), hisse senedi endeksinde ciddi kayıplara yol açmıştır. Ancak, dikkatlerden kaçırılmaması gereken nokta, endeksteki
bahsi geçen düşmeye paralel işlem hacminde düşüşler yaşanmamış olmasıdır.
205
TCMB’nin verilerine göre 1989-2012 döneminde yabancılar, 30,2 milyar dolarlık net hisse senedi alımı
için sermaye getirmişlerdir. Ancak 2000-2012 dönemindeki net alımlar 27,8 milyar dolar olmuştur.
206
Yabancıların Türkiye’ye geliş süreçlerine ilişkin çeşitli gelişmelere ve örnekler için kitabımızın
12.Bölümün’de yer verilen Sayın Erol Göker ile yapılan görüşme okunabilir.
207
Bu sürecin çeşitli etkileri; alım satım işlemleri ve aracı kurumların araştırma bölümlerinin kurulmasına
etkileri konusunda 12.Bölümün’de yer alan Sayın Erol Göker ile olan görüşme okunabilir.
1997-2013 döneminde yabancıların hisse senedi alımları 635,5 milyar dolara, satışları da 621,7 milyar dolara ulaşmıştır. Yabancılar toplamda net 13,8
milyar dolarlık alıcı olmuşlardır. Bu rakamların artan veya düşen fiyatları da
dikkate alarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Sürecin sonunda yabancıların hisse senetleri piyasasındaki işlem hacmi içindeki payları, 2008 yılında
%27,5’e kadar yükselmiş, ancak yaşanan dünya krizi nedeniyle yabancıların
bir kısmının nakde geçmesi veya kendi ülkelerine çekilmeleri neticesinde
bu oran 2009’da %13,9’a kadar gerilemiştir. Ancak daha sonraki yıllarda söz
konusu oran giderek artmıştır. İki yıllık artışa rağmen toplam işlem hacmi
içinde yabancıların payı ancak %14,9’a ulaşmıştır. Yabancıların hisse senedi
yatırımları neticesinde saklama bakiyeleri, 2013 sonunda saklamadaki hisse
senetlerinin %62,3 olmuştur.
5.3. Kurumsal Yatırımcılar
Mali aracı kurumlar arasında tanımlanan, Sermaye Piyasası Kanunu çerçevesinde de Sermaye Piyasası Kurumları başlığı altında ele alınan ancak önemleri itibarıyla bağımsız olarak ele alınmaları gereken ve Avrupa Birliği düzenlemeleri çerçevesinde Kolektif Yatırım Kuruluşu olarak adlandırılan kurumsal
yatırımcılar, sermaye piyasalarının olmazsa olmaz kuruluşlarından birisidir.
Kurumsal yatırımcıların, yatırımcılardan yani tasarruf sahiplerinden
veya sigortalılardan, çıkardıkları menkul kıymetler, katılma belgesi veya sigorta poliçeleri karşılığı topladıkları fonları, portföylerine aldıkları kıymetler
karşılığı nihai fon kullanıcılarına aktaran kuruluşlardır (Soydemir ve Akyüz
1988, Soydemir 1993 ve Soydemir 1995).
Sigorta şirketi de poliçe satarak topladığı parayı önemli ölçüde menkul kıymet, devlet tahvili, hazine bonosu, hisse senedi, yatırım fonu, yatırım ortaklığı,
hisse senedi gibi menkul kıymetlere ve mevduata yatırarak değerlendirmektedir.
Aynı şekilde yatırım fonları ve yatırım ortaklıkları da katılma belgesi veya
hisse senedi ihracıyla topladığı paralarla, sermaye piyasası araçlarından oluşan (kıymetli madenler de dâhil olacak şekilde) portföy işletmektedirler.
Kurumsal yatırımcılar ana başlıklar halinde şu şekilde sıralanabilirler:
• Sosyal Güvenlik Kuruluşları (Sosyal Güvenlik Kurumu-Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur)
• Özel Emeklilik Sandıkları (Geçici 20’nci Madde Sandıkları ve Ordu
Yardımlaşma Kurumu),
• Sigorta Şirketleri (Hayat ve Hayat dışı)
• Bireysel Emeklilik Şirketleri (ve Fonları)
• Yatırım Fonları ve Yatırım Ortaklıkları
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 315
314 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
6362 sayılı Kanun ile kurumsal yatırımcılar genel başlığı altında yer alan
yatırım fonu ve yatırım ortaklıklarına, AB kavramları çerçevesinde Kolektif
Yatırım Kuruluşları adı verilmiştir.
5.3.1. Kurumsal Yatırımcıların Ortak Özellikleri
rafından, portföylerini yöneltecekleri yatırımların, kendi portföylerinde işgal
edeceği oransal büyüklük konusunda sınırlandırmalar getirilmektedir. Bireysel
yatırımcıların gerek ulaşabilecekleri büyüklükler nedeniyle gerekse bu işleme
ayırabilecekleri zaman ve parasal kaynakların kıtlığı nedeniyle kurumsal yatırımcılar portföy çeşitlendirmesi hizmeti verme konusunda daha avantajlıdırlar.
5.3.1.1. Ölçek Ekonomileri
5.3.1.3. Piyasa Düzenleyiciliği/Yapıcılığı
Kurumsal yatırımcılar, esas olarak küçük yatırımcılardan topladıkları fonları birleştirerek, büyük hacimlerle fon talebinde bulunan ekonomik
birimlere aktarmaktadırlar. Oluşturdukları büyük hacimli fonlar nedeniyle
gerek araştırma gerekse portföy yatırım faaliyetleri ve nihayet alım satım
işlemlerinde ölçek ekonomisi yaratıp kullanabilmektedirler. Nitekim kurumsal yatırımcılar ve daha dar kapsamda da yatırım fonları ve ortaklıkları
anlamında ölçek ekonomisi “Kullanılan veya yönetilen fon miktarının artmasıyla birlikte birim fon başına işlem maliyetlerin düşmesi olarak tanımlanabilmektedir.” (Soydemir 1993).
Bireysel yatırımcılar için oldukça maliyetli olacak olan bilgi toplama işleme ve danışmanlık hizmeti alma gibi faaliyetleri, söz konusu imkânları nedeniyle daha düşük maliyetlerle gerçekleştirebileceklerdir. Onların bu avantajları da Batı ülkelerinde 200 yıldır ayakta kalabilmelerinin ana nedenini
oluşturmuştur (Frankel 1980:2).
Kurumsal yatırımcıların sahip oldukları imkânlar nedeniyle finansal piyasalarda “piyasa düzenleyiciliği” rolü oynamaktadırlar. Düzenleyicilik hukuki anlamda değil piyasalarda oluşabilecek aşırı dalgalanmaları, bir piyasa
yapıcısı olarak (veya bir tür spekülatör olarak) yumuşatabilmeleridir. Fiyatlar
çok yükseldiğinde yükselişi yeter görüp ellerindeki senetleri satarak veya düşüş halinde de tersi tutum alarak bu fonksiyonu yerine getirebilirler. Ancak
bu noktada kurumsal yatırımcıların da olası bir manipülatif oyunun parçası
olmadıkları varsayılmaktadır, aksi durum zaten yasa dışılığı sergilemektedir.
Ayrıca bütün kurumsal yatırımcıların aynı tür bilgisayar programı kullanarak ve aynı korelasyonlardan hareket ederek (2007-2009 krizinde çok örneği
görüldüğü üzere) alım satıma karar vermeleri hâlinde dalgalanmaları hafifletmeleri beklenen kurumların, dalgalanmaların yaratıcısı ve bir anlamda da krizin tetikleyicisi olmalarını getirebilmektedir (Akerlof ve Shiller 2010: 114-126).
5.3.1.2. Portföy Yönetimi
Portföylerini, faaliyetlerinin amacının da bu olması nedeniyle “profesyonel portföy yönetimi ilkeleri” çerçevesinde yönetirler. Portföy yönetimi,
portföyün yatırımcıların beklentilerine göre planlanması, yatırım yapılacak
araçların seçimi, yatırım araçların analizi, portföy performansının değerlendirilmesi, portföyün belli aralıklarla gözden geçirilmesi ve bu kapsamda
portföye alım satımların yapılması olarak tanımlanabilir (Soydemir 1993).
Portföy yönetimi, ilke olarak aktif portföy yönetimleri hâlinde söz konusu olabileceği gibi pasif yönetim şeklinde de olabilir. Pasif portföy yönetimi
hâlinde başta oluşturulan portföy, fonun devamı süresince değiştirilmeden
elde tutulur. ABD’de Unit Investment Trust olarak adlandırılanlar ile borsa
endeks fonları bu kapsamda sayılabilirler. ABD’de 1940 tarihli Investment
Company Act kapsamında yapılan ana ayrımlardan birisi, bu noktada ortaya
çıkmaktadır. Yönetilebilir yatırım şirketleri (managed investment companies), söz konusu esas çerçevesinde yapılandırılmışlardır.
Portföylerinin yönetiminde, riskin dağıtılması ilkesi çerçevesine uygun
davranırlar. Böylece risk çeşitlendirmesi yaparak olabilecek olumsuzluklardan
korunmaya çalışırlar. Bu amaçla da yasa koyucu ve düzenleyici otoriteler ta-
5.3.1.4. Likidite Yaratımı
Özellikle birinci el piyasası gelişmemiş ülkeler için geçerli olabilecek bu
özellik sayesinde yatırımcılar, yatırım yapmaktan çekindikleri birinci el piyasası araçlarına kurumsal yatırımcılar kanalıyla dolaylı yoldan yatırım yaparak o araçlara talep yaratmışlardır.
Benzeri şekilde bu kuruluşların ikinci el piyasalarda da likidite yaratmaları beklenmektedir. Yönettikleri portföylerin boyutlarının yüksek olması,
kaynaklarının geneli etkilemeyecek şekilde ikincil piyasalarda kullanabilme
imkânlarını gündeme getirmektedir. Bir başka deyişle, kendileri açısından
küçük boyutlardaki yatırımlara giderek, bu kıymetleri ihraç eden şirketlere
veya o senetlerin satıcılarına likidite ve kaynak sunabilmektedirler. Ancak
Tablo: 5.3’de görüleceği üzere yerli kurumsal yatırımcılar, hisse senedi işlemlerine pek sıcak bakmamışlardır.
Türkiye açısından 1990’lı yıllar boyunca, kurumsal yatırımcılar ve özellikle de yatırım fonları, DİBS piyasasında likidite yaratmışlardır. DİBS ihraçlarında ve repo işlemlerinde, yatırım fonları önemli bir talep hacmi
yaratarak borçlanma piyasasının devamına ve daha da ötede kamunun iç
borçlanmasına büyük katkılar sağlamıştır. 2000’li yıllarda da durum değişmemiş ve yatırım fonları, DİBS’lerin çok önemli bir kısmının satın alındığı
veya repo yoluyla likiditesinin yaratıldığı liman olmuştur.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 317
316 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
5.3.2. Yatırım Fonu ve Ortaklıklarına Yönelik Düzenlemelerin
Ana Noktaları
4) Yeddieminlik, bu yapılanmaların olmazsa olmaz koşullarındandır. Yedieminler, bu kurumların mallarının hem hırsızlığa hem de
dolandırıcılığa karşı korunmasını sağlamak durumundadırlar. Bu
çerçevede kurumların alım satımlarının düzenlemelere ve ilkelere
uyumlu olup olmadığını da incelemek durumundadırlar.
5) Yöneticilerin ve/veya aynı grup içindeki diğer şirketlerle ve bu
şirketlerin yöneticileriyle veya o kişilerin yakınlarıyla işlemlerin
yasaklanması da önemli kısıtlamalardandır. Kısıtlamalarla ulaşılmak istenen durum, çeşitli çıkar çatışmalarının ortamının ortadan kaldırılmasıdır208.
6) Portföylerin çeşitlendirilmesi ise bu yapılanmaların en önemli unsurlarındandır. Bu kuruluşlar, profesyonel portföy yöneticiliği hizmeti sunmaları nedeniyle portföylerinin bu hizmeti yansıtacak şekilde olması gerekmektedir. Öte yandan da yönetilen fonlar, birkaç
araca bağlanarak âdeta “bütün yumurtalar tek bir sepete konarak”
riskin artırılmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
Kolektif yatırım kuruluşları, başkalarından topladıkları kaynakları sermaye piyasası araçlarına yatırmalarından dolayı özellikli olarak düzenlenmişlerdir. Aslında finansal piyasaların ana ayırt edici unsuru olan geleceğe yönelik yatırım yapılıyor olması, yapılan yatırımların tasarruf sahipleri
adına yapılıyor olması, onların çarpık bilgi sorunlarıyla yüz yüze yaşamalarını getirmektedir. O nedenle de düzenlemelerin hareket noktası, bilgi
sorununun çözümü ve devamında da çıkar çatışmalarının engellenmesi
olmaktadır (ICI 2012).
1) Kolektif yatırım kuruluşları, gerek potansiyel gerekse cari yatırımcılarının karar verme süreçlerini kolaylaştırmak amacıyla hem
şeffaf olmak hem de izahnamelerle yeterli bilgileri kamuya zamanında tam ve doğru olarak açıklamak zorundadırlar. Periyodik
raporlamalarla da yatırımcıların/kamunun aydınlatılmasını sağlamak, öte yandan yatırımcıların kararlarını etkileyecek durumların
ortaya çıkması hâlinde de özel durum açıklamalarıyla söz konusu
bilgileri paylaşmak durumundadırlar.
İzahnamelerde, kurumların yatırım amaçları, stratejileri,
riskleri, ücretleri, performansları ve katılım belgelerinin (hisse senetlerinin) itfasının mekanizmalarını açıklamakla yükümlüdürler.
2) Kolektif yatırım kuruluşları, yatırımcılar adına onların kaynaklarını yönettiklerine göre faaliyetlerinin bu kapsamda gözetilmesi
ve yöneticilerinin periyodik olarak kamuya, iç denetçilere ve ortaklarına hesap vermeleri gerekmektedir. Hesap vermeler esnasında da faaliyetlerinin denetlenmesi en doğal eylemlerdendir.
Denetim ve gözetimin sağlanmasının bir diğer yolu ise yönetici
ve kurucudan bağımsız yönetim kurulu üyelikleridir. Çalışanlarının da bu faaliyetleri yürütebilecek lisanslara sahip olmaları
ayrı bir zorunluluktur.
3) Bu kurumlar, borçlanma sınırlarına uymak durumundadırlar.
Yatırımcıların fonlarını onlar adına yönettiklerine göre sermaye yapılarının karmaşıklıktan öte basit ve anlaşılabilir şekilde
olması ve borçlanmalarının da belirli sınırlar içinde kalması
gerekmektedir. Böylece yöneticilerin, aşırı borçlanmalarla yönetebilecekleri fonların hacmini artırmaları ve artan hacimden
de yüksek ücretler almaları ama kaldıracın olumsuz etkilerinin
katılımcılara yıkılması engellenmek istenmektedir. Nitekim bu
durum, çeşitli çıkar çatışmalarının ve istismar riskinin artmasının engellenmesinde önemli bir kısıtlamadır.
5.3.3. Yatırım Fonları
Son yıllarda dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yatırım fonları önemli
yatırım araçlarından birisi olmuştur. Türkiye’de 1987 yılında kurulmaya başlayan yatırım fonları, 2013 yıl sonu itibariyle sayı olarak 522’ye ve toplam
portföy değeri olarak da 30,5 milyar TL’ye ulaşmıştır. Yatırımcı sayısı ise 3,2
milyona varmıştır. Ancak dünya yatırım fonlarının net aktif değerleri toplamının 2012 yılı için 24,7 trilyon dolara ulaştığı dikkate alınırsa Türkiye’deki
yatırım fonlarının hâlâ çok küçük kaldığını ifade etmek yanlış olmaz.
Yatırım fonları uygulaması, 1700’lü yıllarda Hollanda’da bir tüccarla bir
komisyoncunun küçük yatırımcıları bir fon kurmak amacıyla davet etmeleriyle başlamış daha sonra önce İngiltere’de gelişmiş ve nihayet 1800’lü yıllarda ABD’ye sıçramıştır (ICI 2008:160).
Finansal piyasaların gelişmiş olduğu ülkelerde ve özellikle ABD’de, yatırım fonları endüstrisi kapsam olarak çok önemli hacimlere ulaşmıştır. Amerikan yatırım şirketleri (investment companies) endüstrisi, dünyada söz
konusu endüstrinin en büyük kısmını oluşturmaktadır (ICI 2012). Birkaç
büyüklük, bu konudaki görüşleri netleştirebilecektir.
208
İlişkili taraf işlemi yeni SPKn’nda genişletilerek kullanılmış ve düzenlenmeye çalışılmıştır. Ancak bu
konuda Kanun’da bir tanımlama yoluna gidilmemiştir. Kavram, karar verme imkânına (veya etkileme)
sahip kişilerin, özellikle halka açık şirketin veya kolektif yatırım kuruluşları ile diğer (yine karar
verme veya kararlarını etkileme gücüne sahip olduğu veya karar vericiler arasında aile birlikteliği ve
akrabalığın olması veya ortak karar verme imkânının olması, beraber çıkar sağlanabilmesi) gerçek
veya tüzel kişilerle yapılan işlemler olarak ele alınabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 319
318 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
2011 sonu itibarıyla209;
• Dünyadaki yatırım fonlarının net aktiflerinin toplamı 23,8 trilyon
ABD dolarıdır. Amerikan yatırım şirketleri (açık-kapalı ve unit investment trust) aktiflerinin toplamı ise 13,0 trilyon dolardır. Bunun;
- 11,6 trilyon doları yatırım fonlarına,
- 1,0 trilyon doları borsa yatırım fonlarına,
- 0,2 trilyon doları kapalı-sonlu yatırım fonlarına ve
- 0,1 trilyon doları da unit investment trustlara aittir.
• Yatırım fonu hisse senedi sahibi olan hanehalkı sayısı ise 52,3 milyona, birey sayısı ise 90,4 milyona ulaşmıştır. ABD’de hanehalkları
toplamının %44’ü yatırım fonlarında bir hesaba sahiptir.
• Yatırım fonu endüstrisindeki hesap sayısı ise 279,7 milyon adettir.
• Yatırım şirketleri sayısı 15.427 olurken,
- Yatırım fonlarının sayısı 7637,
- Borsa yatırım fonları sayısı 1134,
- Kapalı sonlu yatırım fonlarının sayısı 634 ve
- Unit Investment Trustların sayısı da 6022 olmuştur.
Türkiye’de tüzel kişiliğe sahip olmayan bir mal varlığı şeklinde kurulabilen
yatırım fonları, ABD’de birer şirket olarak kurulmakta ve şirket olarak da hisse senedi çıkarmaktadırlar (Frankel 1980:337). Dolayısıyla alınıp satılan kıymet
katılma belgesi değil hisse/pay senedidir. Yatırım fonları, ihraç ettikleri hisse senetlerini (katılma belgelerini) geri satın alıp alamamalarına göre açık sonlu (geri
satın alabilenler) ve kapalı sonlu (geri satın almayanlar)210 olarak ayrılmaktadır.
Yatırım fonları çeşitli farklılıklar göstermesine rağmen esas olarak menkul kıymetlere, geniş olarak da sermaye piyasası araçlarına ve kıymetli madenlere yatırım yapabilmektedir. Bu yatırımları kanalıyla;
i.
ii.
iii.
Hisse senetlerinde temettü kazancı,
Borçlanma senetlerinden faiz kazancı ve
Ellerindeki kıymetleri satın aldıklarının üstünde bir değerden satmaları halinde de sermaye kazancı (veya zararı) elde edebilmektedirler.
Yatırım fonları, kurumsal yatırımcıların ortak özellikleri arasında sayılan avantajlar yanında likidite avantajına da sahiptirler. Yatırım fonu hisse
209
210
Aynı çalışmada, yatırım fonlarının net aktif değerleri toplamı Lüksemburg için 2.277,5 milyar dolar,
Birleşik Krallık için 816,5 milyar dolar, Fransa için 1.382,1 milyar dolar ve Almanya için 293,0 milyar
dolar olarak verilmektedir.
Açık sonlu yatırım şirketleri, bizdeki yatırım fonlarına karşılık gelirken, kapalı sonlu yatırım şirketleri
de yatırım ortaklıklarına karşılık gelmektedir.
senedine (katılma belgesine) sahip olan herhangi bir yatırımcı, söz konusu belgeyi yatırım fonunun net aktif değeri üzerinden yatırım fonuna
istediği an geri satabilir. Bu da ona çok önemli olabilecek olan bir likidite imkânı sağlamaktadır. Yatırım fonu katılma belgelerinin alınıp satılma
(internet üzerinden) kolaylıkları da onlara basitlik ve her yerden ulaşılabilme avantajı sağlamaktadır.
Yatırım fonlarının avantajları yanında bazı dezavantajlarından da bahsetmek mümkündür. Öncelikle profesyonel yönetimin avantaj olması teorik olarak doğrudur, ancak bazı zamanlarda mekanizma tersine de işleyebilir. Dezavantajlar arasında sayılabilecek olan ikinci başlık ise yatırım
fonlarının kurucuları tarafından para kazanmak amacıyla kurulmuş olmalarıdır. Onlar, bu süreç içinde yönetim ücreti ve/veya performans ücreti
gibi başlıklar altında ücret almaktadırlar. Söz konusu ücret yapılanması,
yatırım fonlarının ortakları ile yöneticileri arasında çıkar çatışması yaratabilmektedir. Ücretler doğal olarak maliyetleri oluşturmaktadır. Üçüncü
sorun ise çok fazla portföy çeşitlendirmesinin getirilerde sulanma yaratabileceğidir. Son nokta ise daha çok Batılı ülkelerde geçerli olabilecek olan
vergi problemleridir.
Yatırım fonları üç ana türde faaliyet göstermektedirler. Bunlar kendi içlerinde veya birbirleriyle de birleştirilerek çeşitli şekillerde faaliyet yürütebilmektedirler.
i.
ii.
iii.
Hisse Senedi Fonları: Varlıklarını esas olarak hisse senetlerinden
oluşturan fonlardır. Temel amaçları, uzun vadede sermaye kazancı
ile bir miktar gelir (temettü vs.) elde etmek olarak tanımlanmaktadırlar. Ama kendi içinde hızlı büyümeyi amaçlayan fonlar olabileceği gibi teknoloji hisselerine yatırım yapanlara kadar farklılaşabilmektedirler.
Sabit Getirili Fonlar: Tahvil ve benzeri sabit getirili araçlara yatırım yapan fonlardır. Bunların temel amacı, görece sürekli ve sabit
bir cari getiri sağlamak olarak belirlenmektedir.
Para Piyasası Yatırım Fonları: Daha çok kısa vadeli borçlanma
araçlarına yatırım yapan yatırım fonlarıdır. Bizdeki yatırım fonlarının portföylerinin çok önemli kısmının, ters repodan oluşmuş
olmasından hareketle, hepsini para piyasası yatırım fonu olarak
değerlendirmek mümkün olabilecektir. Diğer türler ise bu üç tür
arasında çeşitli kombinasyonlar halinde oluşturulmaktadır (Soydemir 1987 ve ICI 2008).
Bunlara bazı kıymetli madenler fonlarının da eklenmesi mümkündür.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 321
320 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
5.3.3.1. Türkiye’de Yatırım Fonları
TABLO:5.3-YATIRIM FONLARI
5.3.3.1.1. Gelişimi
Menkul kıymet yatırım fonları, 1999 ve sonrasında hem sayı hem de
hacim olarak hızlı bir gelişme sürecine girmişlerdir. Ancak 2010 sonrasında, yatırım fonlarının toplam portföy değerleri neredeyse yerinde saymıştır. 2013 sonu itibariyla toplam değer 30,5 milyar TL, sayı da 2012 yılındaki
592’den 522’ye inmiştir (Tablo:5.3 ).
1987 yılından itibaren kurulmaya ve gelişmeye başlayan yatırım fonları endüstrisi çeşitli aşamalardan geçmiştir. Bunlardan birincisi, ilk yıllarda
sadece bankalar tarafından kurulabildikleri dönemdir. Bu dönemde rekabetin olmaması ve fon kavramının bilinmemesi gibi nedenlerin de etkisiyle,
yatırım fonları bazı bankaların menkul kıymetler bölümlerinin deposu gibi
çalışmış ve zaman zaman da portföylerine satılamamış ve düşük kaliteli tahvillerin doldurulduğu bir çöp kutusu (garbage can) olarak adlandırılmışlardır (Soydemir ve Akyüz 1988). Bu dönemi belirleyen ana etmelerden birisi
de tahvil ikinci el piyasalarının olmaması ve piyasaların likit olmaması yüzünden bankalarla fonlar arasındaki tahvil alım satım işlemlerinin ve fonların portföylerinde bulunan borçlanma araçlarının günlük değerlemesinin iç
getiri211 oranı üzerinden yapılıyor olmasıdır (Soydemir 1988). Şeffaf bir piyasa olmayınca da tahvillerin gerçekçi fiyatlandırılması mümkün olmaktan
çıkmıştır. Bu uygulama, İMKB’de tahvil piyasasının işlemeye başlamasıyla
birlikte terk edilmiştir.
Yatırım fonları sektörü, “repo piyasası” ile birlikte kamunun iç borçlanması için çok önemli bir talep ve ikinci el imkânı yaratarak, kamu borçlanmasının uzun yıllar devamına katkıda bulunmuştur.
2001 yılında yaşanan bankacılık krizi ve ardından bazı bankaların TMSF’ye
devredilmesi, bu bankaların bazılarının birleştirilmesi, bazılarının da satılmasıyla birlikte yatırım fonlarının birleştirilmesi yoluna gidilmiştir. Yatırım fonlarının birleştirilmesiyle birlikte de 2002 yılında yatırım fonlarının sayısı azalmış
ama hemen ardından tekrar artmaya başlamıştır. Artışta, önceleri A tipi yatırım fonları rol oynamışsa da 2000 yılı ve özellikle de 2001 krizi sonrasında A
Tipi212yatırım fonlarının toplam içinde önemi giderek azalmış ve 2008 yılında
dünya finansal krizinin de etkisiyle %2,5’e kadar gerilemiştir. Yatırım fonlarının
hisse senetlerine yatırımı, 1999 zirvesine bir daha ulaşamamıştır.
Yatırım fonlarına yatırım yapan yatırımcı sayısı (açık hesap) ise hisse senedi yatırımcılarından farklı olarak, 2006 yılı haricinde 2010’a kadar sürekli olarak artmış, son üç yılda 2010 düzeyine yükselememiştir
(Tablo:5.3).
211
İç getiri oranı, herhangi bir kıymetin bugünkü değerini, gelecekteki değerine eşitleyen getiri oranı
olarak tanımlamak mümkündür.
212
Yeni Kanun sonrası düzenlemelerde bu A ve B tipi ayrımı kaldırılmıştır.
Fon
Yıl Sayısı
A Tipi
Fon
Sayısı
Toplam
Değeri
(Milyon TL)
A Tipi
Top.Değ
(Milyon
TL)
A Tipi
Yatırımcı Yatırımcı
Sayısı
Sayısı
(bin ad) (bin ad)
HS %
KB %
TR %
BPP
%
YMK
%
Diğer
%
75,0
1987
7
0,1
0
-
0,5
24,6
0,0
0,0
0,0
1988
14
0,1
0
-
0,2
8,7
0,0
0,0
0,0
91,2
1989
33
0,4
0
-
2,0
29,1
0,0
0,0
0,0
69,0
1990
71
1,5
0
-
2,1
73,8
0,0
0,0
0,0
24,1
1991
73
1,6
0
-
2,5
70,1
0,0
0,0
0,0
27,4
1992
78
3,0
0
-
1,3
85,2
0,0
0,0
2,6
10,9
1993
87
15,2
0
-
18,0
74,0
0,0
0,0
3,0
5,0
1994
91
27,9
3
-
5,1
88,9
0,0
0,0
2,4
3,6
40
1995
99
39
31,1
4
-
5,5
91,0
0,0
0,0
3,3
0,1
1996
124
49
118,4
18
-
5,7
92,7
0,0
0,0
1,4
0,1
1997
156
72
190,1
69
-
15,1
23,8
56,4
0,0
3,0
1,7
1998
197
96
347,1
72
-
8,5
35,1
56,1
0,0
0,3
0,1
1999
216
112
1.219,4
283
-
13,5
26,0
60,1
0,0
0,2
0,2
2000
270
150
1.937,6
520
-
12,4
12,7
74,6
0,0
0,2
0,1
2001
277
162
4.755,8
569
-
7,4
32,9
59,5
0,0
0,1
0,1
2002
242
134
9.346,7
435
-
2,6
49,3
48,0
0,0
0,1
0,0
0,0
2003
245
129
19.858,2
744
2,4
67,0
30,5
0,0
0,1
2004
253
123
24.443,8
780
2.632.5
105.3
2,2
67,2
27,8
2,8
0,0
0,0
2005
275
126
29.374,1
1.034
2.959.6
142.8
2,5
70,3
26,0
1,1
0,0
0,0
2006
289
126
22.011,6
832
2.470.9
133.5
2,7
38,3
57,5
1,4
0,1
0,0
2007
297
129
26.381,2
919
2.998.5
165.3
2,5
37,9
56,3
3,0
0,1
0,3
2008
340
126
23.978,5
596
2.938.9
177.5
1,5
43,7
49,4
4,8
0,0
0,5
2009
316
114
29.608,3
1.050
2.998.6
191.6
2,7
32,0
58,7
5,1
0,1
1,4
2010
486
132
33.219,8
1.542
3.248.6
233.3
3,7
28,4
53,9
7,9
0,4
5,6
2011
595
138
30.219,1
1.476
3.286,0
277.3
3,6
23,4
46,7
9,1
0,4
16,8
2012
592
137
30.687,9
1.619
3.130.3
298.1
4,9
20,0
38,0
7,7
0,5
29,1
2013
522
136
30.513,0
1.782
3.153,4
323,7
5,9
19,7
30,4
11,2
0,6
32,2
Kaynak: SPK bültenleri
Yabancı yatırım fonları ise yurt dışında kurulduktan sonra Türkiye’de
bir kısım katılma belgelerini (veya hisse senetlerini) SPK tarafından kayda alınarak halka arz etmişlerdir. Halka arz edilen yabancı yatırım fonlarının sayısı 2008’den itibaren düşmeye başlamış ve 2011 sonunda 55’e,
portföy değeri toplamı da 53 milyon TL’ye ulaşmıştır. Son 6 yılda ise
genel olarak yabancı yatırım fonlarının portföy değeri düşme çizgisini
devam ettirmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 323
322 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Yatırım fonlarının en çok yatırım yaptıkları araç, kamu kâğıtları olmuştur. Ters repo ile birlikte düşünüldüğünde, toplam değerin çok büyük bir
kısmını oluşturmuşlardır. Dolayısıyla yatırım fonları esas olarak likit ve
kamusal ağırlıklı bir yatırım politikası izlemişlerdir. 2010’a kadar toplamın
hiçbir zaman %85’in altına düşmemiş aksine kriz ve krizi takip eden yıllarda güvenli liman olarak kamu borçlanma araçlarına yönelmişlerdir. 2002 ve
2003 yıllarında, toplamın %97’si kamu kâğıtlarından oluşmuştur. Repo olgusunun bağımsız olarak takip edilmeye başladığı son 15 yılda, repoların yatırım fonlarının portföyü içindeki payı, sadece 2001 krizini takip eden dört
yılda %50’nin altında seyretmiştir. Diğer yıllarda, yatırım fonları topladıkları
kaynakları esas olarak repoya (ters repo) yatırmışlardır. Fakat 2010 yılından
beri de kamu kağıtları ile ters reponun payı düşme trendindedir. Buna karşın
içinde daha çok bankalar tarafından ihraç edilen tahvil ve banka bonolarının
olduğu diğer kalemi ise giderek önem kazanmaktadır (Tablo:5.3).
DİBS ve ters repo yatırımlarının üzerine bir de Takasbank bünyesindeki
borsa para piyasası üzerinden yapılan para piyasası araçları eklenirse, yatırım fonlarının tamamıyla kısa vadeli, likit ve yönetimi kolay araçlardan oluştuğu ileri sürülebilir. Bu durumda“profesyonel portföy yönetimi” kavramı
oldukça tartışmalı bir hale gelmektedir.
Dönem içinde yatırım fonları endüstrisinin gelişimi ve/veya kapsamının
genişletilmesi çerçevesinde borsa yatırım fonları ve serbest yatırım fonları
(hedge fonlar) kurulması düzenlenmiştir. Borsa yatırım fonları, katılım belgelerinin borsada işlem görmesi esasına dayalı olması nedeniyle genel yatırım fonu sistematiğinde ayrılmayı getirmiştir.
Yetkilendirilmiş katılımcıların, fon portföyünün kompozisyonunu yansıtacak şekilde portföyde yer alan menkul kıymet ve nakdi bir araya getirerek, karşılığında fon katılma belgesi alabildiği veya kurumların en az işlem
birimlerine tekabül eden fon katılma belgelerini, saklamacı kuruluşa iade
edip karşılığında fonun içindeki menkul kıymetlerden payına düşen kısmı
alabildiği veya nakit alabildiği bir mekanizmayla işlemektedir. Endeks fonlar
da aynı çerçevede ele alınmaktadır. Ancak borsa fiyatı ile portföy fiyatları
arasında fiyat farkı oluşması, arbitraj imkânlarını güçlendirecektir.
2013 itibarıyla 17 borsa yatırım fonu, toplam 181,7 milyon TL’lik portföye
ulaşmışlardır. Portföylerinin %56,6’sı hisse senetleri, %11,7’si kamu borçlanma araçları, %7,9’u yabancı menkul kıymetler ve %23,5’i de diğer (genellikle
fon kurucusu bankaların ihraç ettiği kıymetler) kaleminden oluşmaktadır.
Dünya literatürüne 1949 yılında giren ve ardından ve özellikle de 1980’lerde hızlı gelişim gösteren hedge fonlar (serbest fonlar), geleneksel yatırım
fonu stratejileri dışında nitelikli yatırımcı olarak adlandırılan yatırımcılara
hizmet sunmak amacıyla kurulmaktadırlar (Yıldız 2004). Hedge fon sistemi,
serbest yatırım fonu düzenlemesiyle Türkiye’de de kurulabilir hale gelmiştir.
5.3.3.1.2 Türkiye’deki Yatırım Fonu Türleri
Yatırım fonu, SPKn hükümleri uyarınca halktan katılma belgeleri karşılığında toplanan paralarla, belge sahipleri hesabına riskin dağıtılması ilkesi ve
inançlı mülkiyet esaslarına göre aşağıda belirtilen varlıklardan oluşan portföyü işletmek amacıyla kurulan mal varlığıdır. Tebliğ213yatırım fonlarının her
birinin ayrı ayrı iç tüzük hazırlanarak kurulması yerine tek bir iç tüzük ile
oluşturulan “şemsiye fon” yapısı kurulması yolu açılmış ve bu şemsiye altında belirli sınıflara ayrılan ve farklı stratejilere sahip fonların ise sadece
izahname ve yatırımcı bilgilendirme dokümanı düzenleyerek katılma payı
ihraç edilebilmesine imkân sağlanmıştır. Ancak her bir fonun tüm varlık ve
yükümlülükleri birbirinden ayrıdır.
Menkul kıymet yatırım fonları, portföylerine aldıkları hisse senetlerinin portföydeki payına göre A ve B tipi olarak ayrılmaktadırlar. Fon portföy değerinin
aylık ağırlıklı ortalama bazda en az %25’ini, devamlı olarak Türkiye’de kurulmuş
ortaklıkların menkul kıymetlerine yatıran fonlar, A tipidir. Bu uygulamaya, yatırım fonlarının hisse senedi yatırımlarını desteklemek, böylece hisse senedi piyasasında talebi güçlendirmek amacıyla 1992 yılında yapılan vergi düzenlemeleriyle geçilmiştir. Ancak 2006 yılından itibaren A tipi yatırım fonlarına tanınan
vergi avantajları sona ermiştir. 2013 düzenlemesiyle de bu ayrıma son verilmiştir.
Portföy yönetimi süreçlerindeki “ölçek ekonomilerinden” ve “portföy dağılımı” imkânlarından daha çok yararlanabilmek amacıyla, iç tüzüklerde tanımlanan fonların katılma belgelerine yatırım yapan “şemsiye fonlar” oluşturulmuştur. Korunma amaçlı, garantili veya hisse senedi yoğun gibi çeşitli şemsiye
fonlar oluşturulabilmektedir.
Mal Varlığının Korunması: Yatırım fonlarının tüzel kişiliği olmaması ve
inançlı mülkiyet esasına göre oluşturulup yönetilmesi nedeniyle mal varlığının
korunması önem kazanmaktadır. O nedenle fonun mal varlığı, kurucunun ve
portföy saklayıcısının mal varlığından ayrı tutulması ve portföydeki varlıkların,
Kurulun portföy saklama hizmetine ilişkin düzenlemeleri çerçevesinde saklanması ilkeleri korunmuştur. Öte yandan aynı amaçla mal varlığının fon işlemleri
dışında rehnedilmesi, devredilmesi veya tasarruf edilmesi ve dolayısıyla haczedilmemesi esası değiştirilmemiştir.
5.3.3.1.3 Yatırım Fonlarının Kuruluşu
1981 tarihli Kanun, yatırım fonu kurma hakkını “güven kuruluşları olması” nedeniyle sadece bankalara vermişti. Ancak 1992 yılında gerçekleştirilen
değişikliklerle sermaye piyasalarında rekabetin artırılması, başka finansal
kuruluşların ulaşmış olduğu tecrübe ve bilgi birikimin yatırım fonları çerçevesinde de kullanılabilmesi amacıyla kurucuların kapsamı genişletilmiştir.
213
Yatırım Fonlarına İlişkin Esaslar Tebliği (III-52.1, 09.07.2013 tarih ve 28702 sayılı Resmi Gazete)
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 325
324 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bu değişiklik sonucunda;
•
•
•
•
Bankalar (Hazine Müsteşarlığının görüşü alınarak),
Sigorta Şirketleri (Hazine Müsteşarlığının görüşü alınarak),
Aracı Kurumlar,
Kanunlarında aykırı bir hüküm olmaması kaydıyla, SGK ve 506 sayılı Kanun’un geçici 20’nci maddesiyle Sandıklar (Vakıflar)’ın kurucu olmaları imkân dâhiline getirilmiştir.
Kutu: 5.1-UCITS (Undertakings for Collective Investment in
Transferable Securities)
1985 yılında, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında kolektif yatırım kuruluşlarının faaliyetlerinin ve düzenlemelerinin uyumlulaştırılması amacıyla çıkarılan Direktif, 2001 yılında yapılan değişiklikler de dâhil olarak 2004’den beri uygulamadadır. UCITS Direktifi ile bu sisteme uyan kuruluşlara bir tür AB Pasaportu (lisansı) verilmekte ve söz konusu kuruluşların payları (kuruluş ve halka
arz koşulları ve yetkileri kendi ülkelerinde yetkili otoriteler tarafından verilmek
koşuluyla) tüm AB ülkelerinde alınıp satılma imkânına kavuşmaktadır. UCITS
olmayanlar ise bu imkâna sahip değildirler.
UCITS’ler esas olarak bizdeki yatırım fonlarına benzemektedir. Amacı,
halktan toplanan paraların menkul kıymetlere yatırılarak (transferable) riskin
dağıtılması ilkesi çerçevesinde kolektif bir şekilde yatırım yapmak olan, paylarının (katılma belgelerinin) yatırımcıların isteği üzerine doğrudan ve dolaylı olarak net aktif değeri üzerinden geri satın alınabilen ve payları halka arz edilerek
satılan kolektif yatırım kuruluşlarıdır.
Direktif UCITS’lere çok sıkı koşullar getirmektedir. Bu koşullar arasında;
1. Yatırım Kısıtları/Sınırları (Transferable menkul kıymetler ve para piyasası
araçlarına banka mevduatlarına, başka yatırım fonlarının paylarına/belgelerine, finansal türev araçlarına ve endeks fonlarına yatırım yapabilirler.),
2. Sermaye yeterliği şartları,
3. Organizasyon koşulları (Kurucu, yönetici şirket zorunluluğu, bağımsız
saklamacı kuruluşun zorunlu tutulması ile hem çıkar çatışmalarının
engellenmesi hem de kurucunun veya yöneticinin mal varlığından
ayrılması sağlanmış olmaktadır.),
4. Kamunun aydınlatılması (izahname ve basitleştirilmiş iç tüzük ve
periyodik raporların yayımlanması),
5. Fon gözetiminin bağımsız saklamacı kuruluş tarafından yapılması
sayılabilir (Euractiv 2007).
Yatırım fonları, çıkar çatışmalarının engellenmesi amacıyla “kurucu, yönetici ve saklamacı kuruluş” olmak üzere birbirini kontrol eden üç ayaklı bir yapı hâlinde kurulmaktadır. Yatırım fonlarının kurucular dışında bir
portföy yönetim şirketi tarafından yönetiliyor olması, kurucuların yönetim
sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Öte yandan fonun varlıklarının
saklayıcı bir kurumda saklanması zorunludur. Fon portföyündeki varlıkların
saklanmasına ilişkin sözleşmenin esasları, Takasbank tarafından belirlenir.
Kurucu, taslak iç tüzük ve Kurulca esasları belirlenen başvuru formu ve
istenen diğer bilgi ve belgelerle Kurula başvurur. Şemsiye fonların kuruluş
izni alabilmesi için kurucu ile portföy saklayıcısı arasında yapılan saklama
sözleşmesinin, kurulacak şemsiye fonu da kapsaması ve iç tüzüğün Kurulca
onaylanması gereklidir. Kuruluş başvuruları, gerekli belgelerin Kurula eksiksiz
olarak sunulmasından itibaren iki ay içinde Kurul tarafından karara bağlanır.
Öte yandan kurucu, fonun katılma payı sahiplerinin haklarını koruyacak
şekilde temsili, yönetimi, yönetiminin denetlenmesi ile faaliyetlerinin iç tüzük ve izahname hükümlerine uygun olarak yürütülmesinden sorumludur.
Şemsiye fon iç tüzüğü, katılma payı sahipleri ile kurucu, portföy saklayıcısı ve varsa yönetici arasında fon portföyünün inançlı mülkiyet esaslarına
göre işletilmesini, SPKn’nda tanımlanan portföy saklama hizmeti kapsamında saklanmasını, vekâlet akdi hükümlerine göre yönetimini ve garantili fonlarda garantiye ilişkin esasları konu alan genel işlem şartlarını içeren iltihaki
bir sözleşmedir.
Şemsiye fona bağlı her bir fonun katılma payları, şemsiye fon iç tüzüğüne
dayalı olarak ihraç edilir. Katılma paylarının halka arz edilmesi veya belirli
kişi ve/veya kuruluşlara tahsisli ya da nitelikli yatırımcılara satılması zorunludur. Her bir fonun katılma payı ihracı için Kurulca belirlenen standartlara
uygun olarak izahname ve yatırımcı bilgi formu düzenlenir ve izahnamenin
onaylanması ile katılma payı ihraç edilebilir.
5.3.3.1.4. Yatırımcı Bilgi Formu
Bu düzenleme ile izahname dışında bir de “yatırımcı bilgi formu” uygulaması getirilmiştir. Bilgi formu, yatırımcıların fonun yapısını, yatırım
stratejisini ve risklerini makul ölçüde anlayabilmeleri ve bilgiye dayalı olarak
yatırım kararları alabilmeleri amacıyla hazırlanır ve yatırım kararının alınmasında etkili olabilecek nitelikteki temel bilgileri içerir. Kurucu, bu formun
iç tüzük ve izahname ile tutarlılığından, içeriğinin doğruluğundan, güncelliğinin sağlanmasından ve bu formda yer alan yanlış, yanıltıcı veya eksik bilgilerden kaynaklanan zararlardan sorumludur.
Formun asgari olarak aşağıdaki bilgileri içermesi zorunludur:
a) Fonu tanıtıcı bilgi,
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 327
326 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
b) Yatırım amaçlarının ve yatırım politikasının kısa tanımı ile portföy
dağılımı,
c) Fonun varsa geçmiş performansı veya fon türüne bağlı olarak performans senaryo analizleri,
d) Fonun yönetim ücreti, komisyon ve diğer giderleri ile toplam gider
oranı,
e) Fonun maruz kaldığı risklerle ilgili uygun açıklamaları ve uyarıları
içeren risk ve getiri profili,
f ) Katılma paylarının alım satım esasları,
g) İç tüzük, izahname, finansal raporlar ile diğer ek bilgileri nereden
ve ne şekilde elde edebileceği belirtilir.
iii.
iv.
v.
vi.
5.3.3.1.5. Yatırım Fonlarının Portföy Kısıtlamaları
Yatırım fonlarının hangi araçlara, hangi boyutlarda yatırım yapabileceği,
hem kendi iç tüzüklerinde (şirketlerin esas sözleşmeleri gibi) hem de daha
genel anlamda da düzenlemelerde belirlenmektedir. Portföy kısıtlamalarından beklenen temel amaç, portföy dağılımın yapılması böylece risk dağıtımı
ilkesinin hayata geçirilmesi, fon kurucuların iç tüzükleriyle kendilerini kısıtlayarak yatırımcıların önüne çeşitli seçenekler koymaları ve yatırımlara
yönelik belirsizlik katsayısını azaltarak alan seçilmesi ve istismar risklerinin
azaltılarak çıkar çatışmalarının ortadan kaldırılmasıdır. Türkiye uygulamasında, yatırım fonlarının portföy/yatırım kısıtlamaları, SPKr’nca genişletilerek yedi ana başlık altında belirlenmiştir.
a)
i.
ii.
vii.
viii.
Varlıklara ve İhraççılarına İlişkin Sınırlamalar:
Portföy değerlerinin %10’undan fazlasını, bir ortaklığın (ihraççının) para ve sermaye piyasası araçlarına ve bu araçlara dayalı türevlere yatırmaları engellenerek, en az 10 şirketin kıymetlerine yatırım yapılarak portföy çeşitlemesinin sağlanması amaçlanmıştır.
İpotek ve varlık teminatlı menkul kıymetler hâlinde bu oran, %25
olarak uygulanır. Varlık kiralama şirketlerinin ihraç ettiği SPA’nın
payı ise %25 olabilecektir.
Fon toplam değerinin %5’inden fazla yatırım yapılan ihraççıların
para ve sermaye piyasası araçlarının toplam değeri, fon toplam
değerinin %40’ını aşamayacağını belirten sınırlama ile de yoğunlaşma riski azaltılması istenmiştir. İpotekli ve varlık teminatlılarda,
kıymetlerin teminatlı olması nedeniyle risk taşımadıkları, örtük
varsayımı yapılarak bu kısıtlamaya uyulmayacağı belirtilmiştir.
Aynı esneklik, varlık kiralama şirketleri tarafından ihraç edilen
SPA için de getirilmiştir.
ix.
x.
Fon toplam değerinin %20’sinden fazlası, Kurulun finansal raporlama standartlarına ilişkin düzenlemeleri kapsamında aynı grubun
para ve sermaye piyasası araçlarına yatırılamaz kısıtlamasıyla da
kaynakların aynı gruba yöneltilmesi ve bir anlamda da oluşabilecek yoğunlaşma riski azaltılmaya çalışılmıştır.
Fon portföyüne, bir ihraççının borçlanma araçlarının tedavülde
olan ihraç miktarının %10’undan fazlası dâhil edilemeyecektir.
Önceki kısıtlamalara benzer şekilde borçlanma araçlarında da yoğunlaşma riski azaltılmaya çalışılmaktadır.
TCMB, Hazine ve ipotek kuruluşları tarafından yapılan ihraçlar
için bu kısıtlama esnetilmiş ve tek varlığa yapılan yatırımın fon
toplam değerinin %35’i ile sınırlandırılmıştır.
Tek başına bir ortaklıkta oy haklarının (sermayenin) %10’undan214
fazlasına sahip olmaları yasaklanmıştır. Bir yöneticinin yönetimindeki bir kurucuya ait fonlar için bu oran %20 olarak uygulanarak dolaylı
sahiplik de kısıtlanmıştır. Söz konusu kısıtlamanın ana gerekçesi ise
yatırım fonlarının holdingleşmesinin önüne geçilmek istenmesidir.
Aracı kuruluş ve ortaklık varantları ile sertifikalara yapılan yatırımların toplamı fon toplam değerinin %10’unu aşamaz. Tek bir
ihraççı tarafından çıkarılan varantlar ile sertifikaların toplamı ise
fon toplam değerinin %5’ini aşamaz.
Fon toplam değerinin en fazla %10’u, 12 aydan uzun vadeli olmamak
şartıyla, bankalar nezdinde açılan mevduat/katılma hesaplarında ve
mevduat sertifikalarında değerlendirilebilir215. Ancak tek bir bankada
değerlendirilebilecek tutar, fon toplam değerinin %3’ünü aşamaz. Katılım fonlarında bu fıkranın birinci cümlesinde belirtilen oran %25,
ikinci cümlesinde belirtilen oran ise %10 olarak uygulanır.
İstismar riskini azaltmak için;
a) Yöneticinin yönetim hâkimiyetine sahip olan,
b) (a)’da belirtilen tüzel kişiler ile yönetici yetkililerinin yönetim
hâkimiyetine sahip olduğu,
c) Yöneticinin yönetim hâkimiyetine sahip olan gerçek kişilerin
yönetim hâkimiyetine sahip olduğu ihraççıların ihraç ettiği
para ve sermaye piyasası araçlarının toplam değeri, fon toplam
değerinin %20’sini aşamayacağı hükmü oluşturulmuştur.
Kurucunun grup şirketlerinin borsa dışında halka arzına aracılık
ettiği ortaklık paylarına, borsada işlem görmesi şartıyla, ihraç miktarının azami %10’u ve fon toplam değerinin azami %5’i oranında
yatırım yapılabilir.
214
Eski düzenlemede bu oran %9 idi.
215
Mevduat/Katılım hesabı imkânı, yeni bir yatırım alanı olarak değerlendirilmektedir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 329
328 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kutu: 5.3-Serbest Fonlar (Hedge Funds)
Konu hem uluslararası 2007 finansal krizinde önemli katkısı olduğu ileri
sürülen hedge fonlar (HF), ülkemizde “serbest yatırım fonu” olarak da tanımlanmaktadır. Daha çok nitelikli yatırımcıların kaynaklarını bir havuzda toplamaları ve genellikle menkul kıymetlere yatırım yapmaları ve ekonomik fonksiyonları nedeniyle yatırım fonlarına (YF) benzemektedirler (Harper 2003).
Hedge fonlar, düzenlemelerin dışında kalan, yatırım danışmanı tarafından
yönetilen özel sermaye havuzlarıdır şeklinde de tanımlanabilir (Kambhu,
Schuermann, and Stiroh 2007, Stultz 2007, ve Ertugay 2004). Yatırım fonlarından farklılıkları onların özelliklerini de kapsamakta ve dünya ekonomik krizi
içindeki rollerini de açıklığa kavuşturmaktadır.
1. HF’ler, düzenlemelere tabi olmamaları yüzünden YF’lerine göre çok
daha karmaşık yatırım stratejileri izleyebilmektedir. İzledikleri stratejiler, YF yatırımcıların kavrayışlarının dışında olabilmektedir. Düzenlemelerin (örneğin ABD’de Investment Companies Act of 1940) dışında
kalabilmek için özel gayret sarf etmektedirler.
2. HF’ler, bu özellikleri nedeniyle daha yoğun satış stratejileri yüzünden
çok büyük fonları yönetimleri altına alabilmektedirler.
3. Sadece nitelikli yatırımcıları (accredited investor veya qualified purchaser) kabul ettiklerinden, yatırım fonlarının tersine paylarını halka
arz etmemektedirler (Stultz 2007).
4. YF’ler, genellikle uzun pozisyon (yatırım aracına doğrudan sahip olunması) stratejisi içinde faaliyet gösterirlerken, HF’ler hem uzun hem
de kısa pozisyonlar alabilmekte daha çok da türev araçlara yatırım
yapabilmektedirler. Öte yandan kaldıraç imkânlarından da yararlanmaktadırlar.
5. HF’lerin yöneticileri, yatırımcılarının vergi pozisyonlarını takip etmekte
ve vergi avantajı sağlamayı amaçlamaktadırlar.
6. Genellikle ABD yasalarının belirttiği, 15’den az müşterisi olanların
yatırım danışmanlığı için SEC’e kayıt olmaması imkânından yararlanmaktadırlar. Ancak kayıt olmayı prestijli olarak değerlendirenler ise
SEC’e başvurmaktadırlar.
7. HF’lerin yapıları ve yatırım stratejileri ve mali yapıları YF’ler kadar saydam değildirler, daha çok opaktırlar (Kambhu,Schuermann, and Stiroh 2007). Kamuyu aydınlatma kurallarına tabi değildirler.
8. YF’de yöneticiler daha çok sabit ücret alırken, HF’lerde ise performansa dayalı ücretlendirme esastır.
9. YF’de yatırımcılar fonlarını istedikleri zaman çekebilirlerken, HF’lerde
bu son derece kısıtlıdır ve genellikle dört ayda bir veya bir ay önceden
haber verilerek çekişe müsaade etmektedirler.
10. YF’ler göreli getirileri hedeflerken, HF’ler mutlak getiriler peşinde
koşmaktadırlar ve bu amaçla pek çok strateji geliştirmektedirler.
Türkiye uygulamasında da serbest fonlar Fon Tebliği’ndeki “portföy
sınırlamaları”na tabi olmadan yatırım yapabilen fonlar olarak tanımlanmaktadır.
b) Kolektif Yatırım Kuruluşu Paylarına İlişkin Sınırlamalar:
Fonların; başka yatırım fonu, borsa yatırım fonu ve menkul kıymet yatırım ortaklıklarının paylarına yatırım yapmaları, fon toplam değerinin %20’si
ile sınırlandırılmıştır.
c) Portföye Alınacak Varlıkların Alım Satımına Yönelik
Sınırlamalar:
Portföye alınacak varlıkların borsalarda işlem görüyor olması ve alım
satımlarının da borsalar kanalıyla yapılması zorunludur. Borsada işlem
gören kamu dış borçlanma araçlarının, borsa dışında yapılacak işlemler ile fon portföyüne dâhil edilmesi veya fon portföyünden çıkarılması
mümkündür.
d) Portföye Alınacak Varlıkların Vade Yapısına İlişkin Sınırlamalar:
Borçlanma araçları fonlarının unvanlarında, vade yapısına yer verilmek istenmesi durumunda, fon portföyünün aylık ağırlıklı ortalama vadesine göre;
I.
II.
III.
“Kısa vadeli”,
“Orta vadeli” ve
“Uzun vadeli” ifadelerine, fon unvanlarında yer verilebilecektir.
e) Kredi ve Repo/Ters Repo İşlemlerine Yönelik Kısıtlamalar:
Fon portföylerinde yer alan repo işlemine konu olabilecek varlıkların
rayiç değerinin %10’una kadar borsada veya borsa dışında repo yapılabilir; fon toplam değerinin %10’unu geçmemek üzere fon hesabına kredi
alınabilir ve/veya borçlanma amacıyla Takasbank para piyasası işlemleri
yapılabilir. Kredi alınması halinde kredinin tutarı, faizi, alındığı tarih ve
kredi alınan kuruluş ile geri ödeneceği tarih KAP’da açıklanır ve SPKr’na
bildirilir.
Portföy için borsada veya borsa dışında ters repo yapılması mümkündür.
Borsa dışında yapılabilecek olan ters repo sözleşmelerinin toplamı fon toplam değerinin en fazla %10 olabilecektir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 331
330 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
f) Ödünç İşlemlerine Yönelik Sınırlamalar:
Fonlar, ödünç vermeye yönelik düzenlemeler çerçevesinde yapılacak bir
sözleşme ile herhangi bir anda portföylerindeki sermaye piyasası araçlarının
piyasa değerinin en fazla %50’si tutarındaki kısmını ödünç verebilir. Ancak
ödünç verilen sermaye piyasası araçlarının en az %100’ü karşılığında Kurulun ilgili düzenlemelerinde öz kaynak olarak kabul edilen varlıkların, fon
adına Takasbank’da bloke edilmesi şarttır.
Öte yandan fon, düzenlenecek bir sözleşme çerçevesinde portföyündeki
kıymetli madenlerin piyasa değerlerinin en fazla %75’i tutarındaki kıymetli madenleri, Türkiye’de kurulu borsalarda ödünç verebilir. Ayrıca piyasada
gerçekleşen ödünç işlemleri karşılığında, ödünç alacaklarını temsil etmek
üzere çıkarılan sertifikalar aynı oranda portföye alınabilir.
Fonun taraf olduğu sermaye piyasası aracı ödünç verme sözleşmelerine,
sözleşmenin fon lehine tek taraflı olarak fesh edilebileceğine ilişkin bir hükmün konulması zorunludur.
g) Belirli Yatırımcılara Tahsis Edilmiş veya Bir Varlık veya Varlık
Grubuna Yatırım Yapan Fonlar:
1. Katılma payları önceden belirlenmiş kişi veya kuruluşlara tahsis edilmiş
fonlarda, katılma payı yatırımcısı olarak tanımlanmış şirketlerin ihraç
ettikleri para ve sermaye piyasası araçlarının toplam değeri, tek bir şirket için azami %5 olmak üzere fon toplam değerinin %25’ini aşmayacak
şekilde fon portföyüne alınabilir216. İç tüzük ve izahname değişikliklerine
ilişkin duyuruların KAP’da ilan edilmesi hükmü uygulanmaz.
2. Unvanında “endeks” ibaresi yer alan fonlarda yönetici; fonu, fonun
getirisi baz alınan endeksin getirisinden önemli ölçüde sapmayacak
şekilde yönetmekle yükümlüdür. Bu fonlarda baz alınan endeksin değeri ile fonun birim pay değeri arasındaki korelasyon katsayısı en az
%90 olmalıdır.
3. Unvanında “endeks” ibaresi yer alan fonlarda %10’luk sınırlama, söz
konusu varlıkların baz alınan endekse dâhil olması halinde uygulanmaz. %20’lik sınırlamanın hesaplanmasında ise fonların portföyünde
yer alan paylar, baz alınan endekse dâhil olması kaydıyla dikkate alınmaz.
4. Belirli bir sektörde yer alan ihraççıların para ve sermaye piyasası araçlarına yatırım yapan fonlarda, a.(i)’de yer alan %10’luk sınırlama, ilgili sektörde faaliyet gösteren ihraççılar için %20 olarak uygulanırken,
a.(ii) ve (iii)’deki kısıtlamalar uygulanmayacaktır.
5. Unvanında “iştirak” ibaresi yer alan fonlarda ise a.(iii) ve (ix)’deki kısıtlamalar uygulanmaz.
216
Bu uygulama, esas olarak bir şirket veya şirketler grubu tarafından kurulan “özel fonun” kaynaklarının
sadece bir kısmını, o şirketlerin araçlarına yatırmalarını temin etmek istenmektedir.
h) Diğer Kısıtlamalar:
Fon portföyüne, riskten korunma ve/veya yatırım amacıyla fonun türüne ve yatırım stratejisine uygun olacak şekilde türev araçlar dâhil edilebilir. Türev araçlar nedeniyle maruz kalınan açık pozisyon tutarı, fon
toplam değerini aşamaz. Bu durumda, fonun portföy yöneticilerinin tümünün sermaye piyasası faaliyetleri, ileri düzey lisans belgesi ile türev
araçlar lisans belgesine sahip olmaları zorunludur. Para piyasası fonları ve
kısa vadeli borçlanma araçları fonları ile özel sektör borçlanma araçlarına
yatırım yapan koruma amaçlı ve garantili fonlarda, fon portföyüne dâhil
edilen banka borçlanma araçları dışındaki özel sektör borçlanma araçları
ihraççısının “yatırım yapılabilir” derecelendirme notuna sahip olması zorunludur.
Fon portföyünün en fazla %20’si Takasbank para piyasası işlemlerinden
oluşabilir. Ancak Fon, açığa satış ve kredili menkul kıymet işlemi yapamaz.
5.3.3.1.6. Katılma Paylarının Değerlerinin Belirlenmesi ve Alım Satımı
Yatırım fonlarını yatırım ortaklıklarından ayırt eden bir özellik, katılma
belgelerinin değerinin her gün hesaplanmasıdır. Ortaklıklarda söz konusu
değer, herhangi bir halka açık şirketin pay bedelinin alım satımlarla oluşması
şeklinde oluşurken, yatırım fonlarının paylarının değeri, fon toplam değerinin katılma payları sayısına bölünmesiyle elde edilir ve alım satıma esas
teşkil eder. Katılma paylarının herhangi bir itibari değeri yoktur.
Katılma belgesi sahibi, borsada işlem gören yatırım fonları hariç katılma belgelerini toplam portföy değeri üzerinden geri satarak fondan ayrılabilmektedir.
Fon değerleri, kurucu tarafından her gün hesaplanmakta ve ilan edilmektedir. Fon portföy değerlemesi, değerleme gününde portföyde yer alan kıymetlerin işlem gördükleri borsalardaki fiyatlar217 dikkate alınarak yapılmakta
(portföy değeri), bulunan değere alacaklar eklenip, komisyonlar ve borçlar
düşülerek (fon yönetim giderleri, ilan vs.) fon toplam değerine (net aktif değeri) ulaşılmaktadır. Ulaşılan bu değer, tedavüldeki katılma pay sayısına bölünerek, bir katılma payı/belgesi değeri hesaplanmaktadır.
Fonların birim pay değerinin günlük olarak hesaplanması ve ilan edilmesi
esastır. Bilgilendirme dokümanlarında hüküm bulunmak kaydı ile aynı gün
içinde iki fiyat açıklanabilir. Geçmiş yıllarda “ileri fiyat” olarak adlandırılan
mekanizma, fiyat hesaplamalarında ve hesaplanan fiyatların uygulanmasında ortaya çıkabilecek çeşitli sorunları engellemek ve fondan ayrılanlarla fonda kalanların hakları arasında adaleti sağlamak amacıyla geliştirilmiştir. O
217
Yatırım fonlarının ilk kurulduğu ve ikinci el tahvil piyasalarının henüz oluşup gelişmediği 1980’lerin sonları
ve 1990’ların başlarında, portföy değerlemesinde tahvil gibi sabit getirili araçlar, iç getiri oranı (tahvilin
gelecekte yaratacağı net nakit akımlarını bugünkü değerine eşitleyen iskonto oranı) ile değerlendirilmekte
idi. Bu yöntem, çeşitli zamanlarda bazı yanlış kullanımlara da yol açmıştır. Bir sonraki günkü değerlemede
hangi faizin kullanılacağını bilen bazıları, alım satım yaparak önemli kazançlar elde etmişlerdir.
332 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
dönemki uygulamaya göre ileri fiyat, A tipi fonlarda ve likit fonlar dışındaki
B tipi fonlarda, katılma payı alım satımlarında iç tüzük hükümleri uyarınca
verilen alım satım emirleri, emrin verilmesini takip eden ilk hesaplamada
bulunacak pay fiyatı üzerinden yerine getirilmesidir
Para piyasası fonları ile kısa vadeli borçlanma araçları fonları dışındaki fonlarda, katılma payı alım satım emirleri, emrin verilmesini takip
eden ilk hesaplamada bulunacak pay fiyatı üzerinden yerine getirilir.
Para piyasası fonları ve kısa vadeli borçlanma araçları fonlarında ise alım
satım emirleri, en son ilan edilen birim pay fiyatı üzerinden gerçekleştirilir. Bununla birlikte bilgilendirme dokümanlarında belirtilmek koşuluyla, para piyasası fonları ve kısa vadeli borçlanma araçları fonlarında,
katılma payı alım işlemi ve satım işlemi, farklı birim pay fiyatı üzerinden
gerçekleştirilebilir.
Fon katılma payı sahiplerine temettü dağıtılması mümkündür.
Katılma payı alımı, birim pay değerinin tam olarak nakden teslim edilerek ödenmesi; katılma payı satımı, yatırımcıların paylarının bilgilendirme
dokümanlarında belirlenen esaslara göre fona iade edilmek suretiyle paraya
çevrilmesi şartıyla gerçekleştirilebilir. Fon toplam değerinin en az %80’i oranında altına yatırım yapan fonlarda, katılma payı alım satımında Kurulun
onayı alınmak kaydıyla altın da kullanılabilir.
Katılma paylarının günlük olarak alım satımı esastır. Katılma paylarının
alım satımı aracılık ve portföy yöneticiliği hizmetine ilişkin düzenlemeler
çerçevesinde gerçekleştirilir. borsada işlem görmeyen katılma paylarının
borsa dışında alım satımı, bilgilendirme dokümanlarında hüküm bulunması
kaydıyla mümkündür. Bu durumda kurucu dışında alım satımı gerçekleştirebilecek kuruluşların KAP’da ilan edilmesi zorunludur.
Kurucu ve/veya yönetici tarafından katılma paylarının fon adına alım satımı esastır. Kurucu ve/veya yönetici, fonun katılma payı sayısının %20’sini
aşmayacak şekilde katılma paylarını kendi portföyüne dâhil edebilir.
5.3.3.1.7. Fon Yönetim Ücretleri
Yatırım fonları, yönettikleri fonlar ve yatırımcılara sundukları hizmetler
(portföy yönetimi ve likidite gibi) karşılığında çeşitli ücretler almaktadır. Söz
konusu ücretlerin, iç tüzüklerinde yer alması zorunluluğu, kamunun aydınlatılması sürecinin önemli bir parçasıdır.
Alınan ücret ve komisyonlar, fondan fona ve fonun türüne göre değişebilmektedir. Örneğin sadece repodan oluşan fonlardan alınan ücret ile hisse
senedi fonlarının ücreti farklılaşabilmektedir. Söz konusu ücret, yatırım fonlarının önemli bir “işlem maliyeti” olarak tanımlanabilir.
SPK tarafından yayımlanan yatırım fonu giderleri tablolarına göre 2001
yılında 254 fonun ortalama fon portföylerinin %4,6’sı yönetim gideri olur-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 333
Kutu: 5.4-Hedge Fonları Ne Kadar Riskli?
Krize giden dönemde ve daha sonraki tartışmalarda bu soru çok yaygın gündeme getirilmiştir. (Stultz 2007). Öte yandan düzenleyiciler ise konu
ile yatırımcıların korunması, finansal kuruluşların riskleri (karşı taraf riski),
likidite riski ve dalgalanma riski gibi nedenlerle yakından ilgilenmişlerdir
(Stultz 2007 ve Bollen and Pool 2008). Bankacılık otoriteleri de hedge fonlara verilen kredilerin bankacılık sektöründe yaratacağı karşı taraf riski ve
likidite riski gibi riskler nedeniyle ilgilenmişlerdir.
Bu fonların kredi almaları (kaldıraç kullanmaları), menkul kıymet işlemi
yapmaları ve türev araçlara yatırım yapmaları bu kaygıların artmasını getirmektedir. Üstelik aktiflerindeki varlıkların değerlendirilmesinde ortaya çıkabilecek (işlem gören kıymetleri piyasa fiyatı ile değerlendirirlerken diğerlerini makul (fair) fiyatlarla değerlendirmeleri ile ortaya çıkan) olan sorunlar da
konunun ciddiyetini artırmıştır. Ellerindeki kıymetleri istedikleri anda likidite
edememeleri veya etmelerinin zorlaşması, hele fiyatların tersine döndüğü dönemlerde likiditasyonun daha da zorlaşması, likidite riskinin ön plana çıkmasını getirmiştir. Likiditasyonun zorlaşması ise kullandıkları kaldıraçlar sayesinde
bankacılık sektörünü de olumsuz yönde etkileyebilecektir.
HF yöneticilerinin benzeri bilgisayar programları kullanmaları, alım işlemleri sırasında fiyatları yukarı zorlarken, satım süreçlerinde fiyatların daha çok
düşmesine yol açmaktadırlar. Bu da dalgalanma riskini artırmaktadır.
Nihayet yöneticilerinin, performansa dayalı gelir almaları yüzünden kısa
vadeli kazançlara yoğunlaşması ve bu nedenle de uzun vadede riskli olabilecek ama kısa vadede kârlılığı yüksek olan yatırımlara girişmeleri, 2007
krizine giden uygulamalardan birisi sayılmıştır (Stultz 2007).
Söz konusu süreçler, önümüzdeki dönemde HF endüstrisinin daha çok
ve katı bir şekilde düzenlenmesini getirebilecektir.
ken, bu oran 2010 yılında %3,5’a düşmüştür. Ancak bu oranlara, ödenen komisyonlar (repo, hisse senedi, tahvil vadeli işlem vs.) dâhil değildir.
Fondan alınan yönetim ücreti, portföy yönetim ücreti ve pazarlama satış
dağıtım ücreti şeklinde bölünerek ve/veya fona giriş-çıkış komisyonu uygulanmak suretiyle aynı fon çatısı altında farklı pay grupları oluşturulabilir. Bu
ücretler ve komisyonlar; fon, kurucu, yönetici, katılma payı alım satımını
yapan kuruluşlar ve portföy saklayıcısı arasında paylaştırılabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 335
334 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
5.3.3.1.8. Kamunun Aydınlatılması
Fonların ayrıca performans sunuş raporu hazırlamaları gerekmektedir.
Performans sunuş raporuna ilişkin olarak ilgili düzenlemelerde belirtilen cari
yıl dönemleri, fonlar için Ocak-Haziran ve Ocak-Aralık olarak uygulanır.
Yatırım Ortaklıkları (YO), anonim ortaklık olarak kurulan, bir anlamda
kapalı uçlu sayılan, tüzel kişiliğe sahip ve hisse senedi ihraçları yoluyla tasarruf sahiplerinden topladıkları fonları sermaye piyasası araçları ile ulusal
ve uluslararası borsalarda veya borsa dışı piyasalarda işlem gören altın ve
diğer kıymetli madenler portföyü işleten, kayıtlı sermayeli olarak kurulan,
sermaye piyasası kurumudurlar. Varlık nedeni, bahsedilen portföyü yönetmek olup, bu noktada diğer şirketlerden ayrılmaktadır. Portföyünün uzman/
profesyonel kadrolar tarafından yönetilmesi, riskin dağıtılması esasları gibi
özellikleri nedeniyle yatırım fonlarına benzemektedir.
Bazı hallerde nakit ve kıymetli madenlere yatırım yapabilseler de temel
olarak sermaye piyasası araçlarına yatırım yapmaktadırlar ve bu süreç içinde
bu araçları alıp satarak sermaye kazancı yanı sıra faiz ve temettü kazancı
elde etmeye çalışmaktadırlar. YO’ların portföylerinde yer alan varlıkların
saklanması amacıyla da yatırım fonlarına benzer uygulama geçerlidir. Takasbank ile YO arasında yapılacak olan bir saklama sözleşme ile saklama
işlemleri gerçekleştirilir.
YO’ların hisse senetlerini satın alan yatırımcılar, diğer anonim ortaklıklarda pay sahiplerinin sahip oldukları mali olan ve mali olmayan haklara sahiptirler. Yönetim kurulları, YO’nun portföyünü ortakları adına yönetmek
veya yönettirmek zorundadırlar. Bu nedenle ortakları ile yöneticileri arasında istismar riski varlığını sürdürmektedir.
Yatırım fonları kadar yaygınlaşmamış olsa da yatırım ortaklıkları sermaye piyasalarında yer tutmuştur. Ortaklıkların fonlardan en önemli farklılığı
ise kayıtlı sermayeli anonim ortaklık olarak kurulmaları ve dolayısıyla da hisse senetlerinin likiditasyonun borsalarda yapılıyor olmasıdır (Soydemir ve
Altun 1991 ve Soydemir 1993b).
5.3.4. Yatırım Ortaklıkları
5.3.4.1. Menkul Kıymet Yatırım Ortaklıkları (MKYO)219
Yatırım fonlarının şirketleşmiş haline benzeyen yatırım ortaklıkları; sermaye piyasası araçları, gayrimenkul, altın ve diğer kıymetli madenler portföylerini
işletmek amacıyla kurulan anonim ortaklıklar olarak tanımlanmaktadır. Yatırım ortaklıkları yapılanması içinde Türkiye’de üç tür yatırım ortaklığının kurulması ve faaliyet göstermesi mümkündür. Bunlar; Menkul Kıymetler Yatırım
Ortaklıkları, Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları ve Gayrimenkul Yatırım
Ortaklıkları’dır. Çalışmanın bu bölümünde, söz konusu ortaklıklar ana başlıklar
halinde ele alınıp gelişim süreçleri değerlendirilmeye çalışılacaktır.
MKYO, Kanun’da belirlenen araç ve varlıklardan oluşan portföyü işletmek amacıyla anonim ortaklık şeklinde ve kayıtlı sermaye esasına göre kurulan ve faaliyet alanı sadece bu işlerle sınırlanmış olan sermaye piyasası
kurumudur. MKYO’yu diğer ortaklıklardan ayıran nokta, sadece faaliyet
alanlarının özel olarak belirlenmiş ve düzenlenmiş olmasıdır.
Yatırım fonu katılım payı sahiplerinin, hisse senedi sahibinin218 sahip olduğu haklara (ortaklık) benzer haklara sahip olmaması nedeniyle ve katılma
paylarının yüksek derecede likit olmalarından hareketle kamunun aydınlatılması daha da önem kazanmaktadır.
Fiyatlar alım satımın yapıldığı yerlerde duyurulurken, izahname ve bilgi formundaki değişiklikler de yukarıda ele alındığı gibi gerektiğinde tescil
edilmekte ve KAP ve kurumun internet sitesi kanalıyla işleme konulmadan
önce duyurulmaktadır.
Benzeri şekilde fon giderleri de KAP’da 3,6,9 ve 12 aylık dönemlerde ilan
edilmek zorundadır (Tablo: 5.4).
TABLO: 5.4- FON TÜRLERİ BAZINDA UYGULANACAK AZAMİ FON TOPLAM GİDER ORANLARI
FON TÜRLERİ
Uygulanacak Azami Fon Toplam Gider Oranı
Günlük (yüz binde)
Yıllık (%)
Para Piyasası Fonları
3,5
1,28
Kısa vadeli borçlanma araçları fonları, koruma amaçlı ve garantili fonlar, kıymetli madenler fonları ile unvanında endeks
ibaresi yer alan fonlar
6,0
2,19
Fon Sepeti Fonları
12,0
4,38
Diğer fonlar
10,0
3,65
Kaynak: Yatırım Fonlarına İlişkin Esaslar Tebliği.
218
Yatırım fonu katılma belgesi sahibinin sahip olduğu, hisse senedi sahiplerinden farklıdır. Her şeyden
önce hisse senedi sahibi şirkete ortaktır ve ortak olmanın getirdiği tüm haklara ve sorumluluklara
sahiptir. Ancak yatırım fonlarında durum biraz farklıdır ve katılma belgesi sahibi ile fon arasındaki
ilişki inançlı mülkiyet ilişkisidir. Belge sahibi, dolayısıyla ortaklık haklarını ileri süremez. Katılma
belgesini satın aldığı andan itibaren fon yönetimi ile bir tür sözleşmeye katılmakta ve yatırdığı miktarı,
bu sözleşme (yatırım fonu iç tüzüğü) kapsamında yönetilmesi için yöneticiye bırakmaktadır.
MKYO;
a) Türkiye’de kurulu ihraççılara ait paylar, özel sektör ve kamu borçlanma araçlarından,
b) 32 sayılı Karar hükümleri çerçevesinde alım satımı yapılabilen, yabancı özel sektör ve kamu borçlanma araçları ve ihraççı paylarından,
219
MKYO’ya ilişkin düzenlemeler yeni Kanun’dan sonra SPKr’nun III-48-2 sayılı Tebliği (29.08.2013 tarih
ve 28750 sayılı Resmi Gazete) ile düzenlenmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 337
336 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
TABLO:5.5-MENKUL KIYMET YATIRIM ORTAKLIKLARI
Yıl
Sayı
Net Aktif
Değeri
(Milyon TL)
Piyasa
Değeri
(Milyon TL)
Portföy Dağılımı (%)
HS
KB
TR
BPP
YMK
Diğer
1998
17
20,7
14,4
50,5
14,5
34,6
0,0
0,0
0,5
1999
21
84,2
65,4
57,1
13,0
27,0
0,0
0,0
2,9
2000
21
78,6
69,7
56,2
12,4
30,6
0,0
0,0
0,8
2001
22
128,2
95,3
51,3
23,1
22,8
0,0
0,0
2,8
2002
22
138,9
71,4
47,1
32,1
20,5
0,0
0,0
0,3
2003
22
223,7
159,3
54,6
32,9
11,8
0,0
0,0
0,7
2004
23
314,4
297,6
62,6
27,2
8,3
2,0
0,0
0,0
2005
26
488,2
452,0
53,4
31,5
12,6
2,5
0,0
0,0
2006
30
539,9
424,0
50,8
25,6
20,3
3,1
0,0
0,3
2007
33
688,5
432,8
43,4
35,3
20,7
0,4
0,0
0,2
2008
34
552,8
492,1
35,8
41,6
21,3
0,2
0,2
1,0
2009
33
712,0
500,8
35,2
37,6
26,2
0,1
0,2
0,7
2010
31
719,4
536,7
36,8
41,6
16,1
0,3
0,3
4,8
2011
26
689,3
478,2
30,0
39,9
11,6
4,3
0,2
14,1
2012
18
721,3
519,4
36,8
24,8
11,6
1,2
0,1
24,8
2013
13
492,4
328,4
26,9
30,4
4,6
2,6
0,1
35,4
Kaynak: SPK
c) Borsada işlem görmeleri kaydıyla altın ve diğer kıymetli madenler ile
bu madenlere dayalı olarak ihraç edilmiş sermaye piyasası araçlarından,
d) Kira sertifikaları, repo ve ters repo işlemleri, türev araçları, varantlar
ve sertifikalardan,
e) Takasbank para piyasası işlemlerinden ve
f ) Borsalarda gerçekleştirilen türev araç işlemlerinin nakit teminatları ve
primlerinden oluşan portföy oluşturabilir.
MKYO’nun faaliyetleri iki türlüdür. Esas faaliyeti, ortaklık portföyünü
oluşturmak, işletmek ve gerektiğinde portföyde değişiklikler yapmaktır. Diğer faaliyet alanı ise bu faaliyeti desteklemeye yönelik ve/veya bu faaliyetin
gerektirdiği işlemlerdir. Bu çerçevede, portföy çeşitlendirmesi yaparak, yatırım riskini faaliyet alanlarına ve şirketlerin durumlarına göre en aza indirecek bir biçimde dağıtmak, sermaye piyasası araçlarına, mali piyasa ve
kurumlara, ortaklıklara ilişkin gelişmeleri sürekli izlemek ve portföy yöneti-
miyle ilgili olarak gerekli önlemleri almak ve portföyün değerini korumaya
ve artırmaya yönelik araştırmalar yapabilirler.
MKYO’lar yatırım fonlarına benzer bir hızda gelişmemiştir. 2008 yılında
sayı olarak 34’e çıkmasına rağmen 2010 yılında alınan sermayelerini artırmaya ve giderlerinin kısıtlanmasına yönelik kararlar neticesinde MKYO’ların
bir kısmı GSYO, GYO veya normal halka açık holdinge dönüşmüşlerdir.
Bir tanesi ise tasfiye halindedir. 2008 yılından beri sayıları azalan ve 2013
sonu itibarıyla 13’e inen yatırım ortaklıklarının toplam portföy büyüklüğü
ise yatırım fonlarının çok gerisinde kalmış ve ancak 492,4 milyon TL’ye düşmüştür. Bu nedenle MKYO’lar, sermaye piyasasında göreli önemleri oldukça
sınırlı kalmış bir kuruma dönüşmüşlerdir.
Dikkat çeken bir nokta, 1998 yılından beri yatırım ortaklıklarının piyasa değerlerinin, toplam net aktif değerlerinin (portföylerinde yer alan kıymetlerin piyasa değerlerinin toplamı) altında olmasıdır. Piyasa değerinin
daha düşük olması ise yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinin piyasadan
toplanarak şirketlerin ele geçirilmesine imkân tanımasıdır220. Fakat yatırım ortaklıklarında var olan imtiyazlar (oyda veya yönetim kuruluna aday
göstermede), onlara yönelik ele geçirme ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.
Ayrıca MKYO hisse senetlerini elinde tutan yatırımcıların borsada alım satıma konu yapmamaları, söz konusu hisse senetlerinin ikincil piyasadan satın
alınmasını da mümkün kılmamaktadır.
5.3.4.2. Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları (GYO)
Türk sistemine 1999 yılında Sermaye Piyasası Kanunu’nda yapılan değişikliklerle giren GYO sistemi ve uygulaması, özellikle Türkiye benzeri gelişmekte olan ülkelerde önem kazanmaya başlamıştır. Gayrimenkul piyasası
ve finansmanı sorunu, gelişmiş ülkelerde uzun zaman önceden çözümlenmişken gelişmekte olan ülkelerde hâlâ sorun olarak gündemdeki yerini korumaktadır.
Gayrimenkul piyasasının genel yapısı, bu piyasanın diğer piyasalardan
ayırt edilmesi konusunu gündeme taşımıştır. Temel ayırt edici unsur ise
gayrimenkul piyasasında oluşan herhangi bir talebe cevap verme süresinin,
bina üretme sürecinin doğasından gelen nedenlerle uzun olmasıdır. Bu da
çeşitli şekillerde bu piyasalarda etkinlik sorunlarını ve aşırı fiyat dalgalanmalarını getirebilmektedir.
Gayrimenkul yatırımları, özellikle hanehalkları için oldukça büyük olabilmekte ve hanehalkının portföyünün kimi dönem tamamını oluşturmaktadır. Bu nedenle de finansmanı oldukça önem taşımaktadır.
220
Bu durumdaki MKYO’larının hisse senetleri piyasadan toplanıp, şirket tasfiyeye götürülmesi veya
portföyün piyasa değerleri üzerinden satılarak “değer artışı kazancı” elde edilmesi imkânı vardır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 339
338 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
5.3.4.2.1. Gayrimenkul Yatırımlarının Türleri
5.
6.
Piyasası etkin olmaktan çok uzaktır.
Bilgi asimetrisinin yoğunluğu dikkat çekicidir (ekspertize ihtiyaç
duyar).
7. Alım satım açısından işlem maliyetleri (tapu) ve süreci, hem maliyetli hem de zaman alıcıdır.
8. Piyasanın likiditesi oldukça düşüktür. Bu nedenle de satışı zaman
alabilmekte, satış esnasında değer kaybı ortaya çıkabilmektedir.
9. Kiracıların sözlerini tutma kapasiteleri ve onları sözlerini tutmaya zorlayacak mekanizmaların işletilmesi kolay değildir.
10. Yatırımın miktarı genellikle çok yüksektir, bu nedenle de gayrimenkullerden oluşan bir portföy çeşitlemesi oldukça büyük yatırım gerektirebilir. Ancak başka portföyler de varlık dağılımı sağlamak amacıyla kullanılabilmektedir.
11. Enflasyona karşı korunma özelliği
Gayrimenkul yatırımları iki ana başlık altında ele alınabilir. Bunlardan
birincisi, gelir getirme/elde etme amacı olmayan gayrimenkuller olarak tanımlanabilirken diğeri de gelir getirici gayrimenkullerdir (Woychuk 2007).
1. Gelir getirmeyen gayrimenkul yatırımları, hanehalkının oturmak (ikamet etmek) üzere satın aldığı veya yaptığı konut, yazlık ve kiralanmayan
diğer mekânlar olarak sıralanabilmektedir. Kiraya verilmedikleri için gelir yaratmazlar ancak satılmaları halinde “değer artış kazancı” sağlayabilirler. Bakım, sigorta vs. giderleri ile iyileştirme giderleri, gayrimenkul
sahibine ait olup kendisi tarafından yaptırılmaktadır221.
2. Gelir getirici gayrimenkul yatırımları ise bir işletme olarak düşünülebilirler. İş merkezleri, Alışveriş Merkezleri (AVM), endüstriyel alanlar,
kiralamak amacıyla yapılmış konutlar (ve siteler), otoparklar, depolar,
oteller ve hastane binaları, gelir getirici gayrimenkul yatırımları arasında sayılabilirler.
Gelir getirici gayrimenkuller; gayrimenkulleri yöneterek, bakımlarını
üstlenerek gelir yaratılması amacıyla birer işletme olarak değerlendirilen
yatırımlardır. Bir işletmenin sahip olduğu sorunlara sahiptir; dolayısıyla
eleman çalıştırmak, sigortalarını (gayrimenkullerin ve çalışanların) takip etmek, yönetmek, benzeri şekilde de sosyal tesislerin imali, bakımı ve idaresi
öne çıkmaktadır.
5.3.4.2.2. Gayrimenkul Yatırımlarının Özellikleri
Gayrimenkul piyasasının özellikleri arasında;
1.
2.
3.
4.
Değer artışı ve kira gelirleri, hisse senetlerinin değer artışına ve
tahvillerin faizlerine benzetilebilir.
Tahviller gibi kesin vadeleri yoktur, ancak kira sözleşmelerinde
yazılı olan süreler vade olarak da değerlendirilebilir. Gayrimenkulün vadesi tanım itibariyle olamamakta, şu veya bu şekilde yıkılıncaya kadar hayatta kalmaya devam etmektedir222.
Maddi duran varlık niteliğindedirler.
Yönetim süreci ve organizasyonu gerektirirler.
221
Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre sahiplerinin hakları ve sorumlulukları bu kapsamda ele alınabilir.
222
Gelişmiş ülkelerde gayrimenkuller özellikle konut niteliğindekiler nesiller boyu kullanılabilirken,
ülkemizde şehirleşmenin niteliğinden dolayı göçlerin boyutları, rant elde etme amaçları, şehirlerde
imarlı alanın yaratılamaması veya miras nedenleriyle 1950-1960’larda yapılmış olan Ankara
Bahçelievler bölgesinde bahçeler bitirilmiş ve bölge bir çok katlı binalar semtine dönüştürülmüştür.
Bu süreç, başka bir açıdan bakıldığında ciddi kaynak israfına yol açmıştır.
sayılmaktadır (Woychuk 2007).
Yukarıda sayılan özellikleri nedeniyle gayrimenkul yatırımlarının menkul
kıymet yatırımlarından ayırt edilmesi gerekmektedir.
Gayrimenkul yatırımları iki kanaldan yapılabilecektir. Birincisi, hane halkının (yatırımcının) doğrudan doğruya kendisinin tercihi ve kendisi üzerinden (kaynakları yetersizse bankadan veya başka kaynaklardan kredi alarak),
kendisi adına gayrimenkul alması şeklinde oluşan şahsi yatırımlarıdır. Diğeri
ise daha önceden veya yeni organize edilmiş bir mekanizma yoluyla gayrimenkul yatırım ortaklığının hisse senetlerini satın alarak dolaylı olarak yapılan yatırımlardır. Kendi başına yatırım yapma imkânı olmayan veya kendi
başına yatırım yapmak istemeyen yatırımcılar, ana amacı gayrimenkullere,
gayrimenkul projelerine veya gayrimenkule dayalı araçlara yatırım yaparak
kira ve değer artışı kazancı elde etmek isteyen GYO’nun hisse senetlerine
yatırım yaparak, gayrimenkullerin sağlayacağı avantajlardan yararlanabilirler, onlara ortak olabilirler.
5.3.4.2.3. GYO’ların Amacı ve Faaliyet Konusu
GYO’lar gayrimenkuller, gayrimenkul projeleri, gayrimenkule dayalı haklar, sermaye piyasası araçları ve SPKr’nca belirlenecek diğer varlık ve haklardan oluşan portföyü işletmek amacıyla paylarını ihraç etmek üzere “yatırım
ortaklığı” şeklinde kurulan, kuruluşu ve faaliyet alanı özel olarak sınırlanmış
sermaye piyasası kurumudur223.
223
Gayrimenkul Yatırım Ortaklıklarına İlişkin Esaslar Tebliği (III-48.1, 28/05/2013 tarih ve 28660 sayılı
Resmi Gazete)
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 341
340 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Ortaklıklar;
• Belirli bir projeye veya gayrimenkule yatırım yapmak ya da belirli
bir alanda faaliyet göstermek amacıyla,
• Böyle bir sınırlama olmaksızın “gayrimenkuller, gayrimenkule dayalı
projeler, gayrimenkule dayalı haklar, sermaye piyasası araçları, Takasbank para piyasası ve ters repo işlemleri, Türk Lirası veya yabancı
para cinsinden mevduat veya katılma hesapları ile iştiraklerden ve
Kurulca uygun görülen diğer varlık ve haklardan”oluşan portföyü işletmek amacı dâhilinde kalmak şartıyla da kurulabilirler.
• Belirli alanlarda faaliyet göstermek veya belirli bir projeye/gayrimenkule yatırım yapmak üzere kurulan ortaklıkların aktif toplamlarının en az %75’i, bu faaliyet kapsamında yapılan yatırımlardan
veya ilgili projelerden/gayrimenkullerden oluşur ve bu ortaklıkların unvanlarında söz konusu faaliyete veya projeye/gayrimenkule
ilişkin bir ifadeye yer verilir.
GYO’lar esas olarak gayrimenkul yatırım ortaklığı şeklinde kurulabileceği gibi GYO’ya da dönüşebilirler. Kuruluş ve dönüşüm başvurularının Kurulca uygun görülebilmesi için ortaklığın;
a) Kayıtlı sermayeli A.Ş. olarak kurulmaları veya A.Ş. olup da kayıtlı
sermaye sistemine geçmek için Kurula başvurmuş olması,
b) Kuruluşta başlangıç sermayesinin, dönüşümde ise mevcut ödenmiş
veya çıkarılmış sermayesi ile öz sermayesinin her birinin 30.000.000
TL’den az olmaması, 60.000.000 TL’den az olması halinde sermayeyi
temsil eden paylarının en az %10’unun 60.000.000 TL ve daha fazla
olması halinde de, sermayenin 6.000.000 TL’lik kısmını temsil eden
paylarının kuruluşta nakit karşılığı çıkarılmış olması ve nakit karşılığı çıkarılan pay bedellerinin tamamının ödenmesi, dönüşümde
ise nakit karşılığı çıkarılmış olması veya son hesap dönemine ait bağımsız denetimden geçmiş konsolide olmayan veya bireysel finansal
tablolarında dönen varlıklar grubu altında yer alan nakit ve nakit
benzerleri ile finansal yatırımlar kalemlerinin toplamının bu bentte
belirtilen oran ya da tutar kadar olması,
c) Başlangıç sermayesinin veya çıkarılmış sermayesinin %25’i oranındaki paylarının, düzenlemelerdeki süre ve esaslar dâhilinde halka
arz edileceğinin Kurula karşı taahhüt edilmiş olması,
d) Sermayesinin, son iki yıl içinde varlıkların rayiç değere taşınması
suretiyle oluşan fonlardan artırılmamış olması zorunludur.
Öte yandan organizasyonun tamamlanması ve gerekli atamaların da yapılmış olması gerekmektedir.
Kurucularının nitelikleri de MKYO’nun kurucularına benzerdir224. GYO
kurucularının da (dolaylı olarak yönetim kontrolüne sahip) geçmişlerinde
güvenilirliklerini zedeleyecek veya bu konuda karine teşkil edebilecek eylemlerinin olmaması aranmaktadır.
Öte yandan paylarının halka arzında da MKYO’ya benzer bir yol izlenmektedir. Bu çerçevede hâlâ arz sonrasında ortaklığın çıkarılmış sermayesinin asgari %25’inin, halka açık statüsündeki paylardan oluşması zorunludur225.
Ortaklıklar, yönetim kurulu üyelerinin seçiminde aday gösterme imtiyazı tanıyan paylar dışında imtiyaz veren herhangi bir menkul kıymet ihraç
edemezler. Halka açılma sonrasında hiçbir imtiyaz yaratılamaz. Makul ve
zorunlu kıldığı haller saklı kalmak kaydıyla, Kurul düzenlemelerine uygun
olarak hazırlanmış finansal tablolarına göre üst üste beş yıl dönem zararı
eden ortaklıklarda, aday göstermede imtiyazlı paylar Kurul kararı ile ortadan kalkar.
Payların Devri: Halka arzdan önce ortaklık paylarının devri, herhangi bir orana bakılmaksızın Kurul iznine tabidir. Yönetim kontrolünün elde
edilmesini sağlayan miktardaki imtiyazlı payların devri, Kurul iznine tabidir.
İmtiyazsız paylarla yönetim kontrolünün elde edilmesi halinde ise bu paylara sahip olan ortakların söz konusu şartları sağladıklarını tevsik edici belgeleri, pay devrini takip eden 10 iş günü içinde Kurula iletmeleri zorunludur.
Yönetim Kurulu: Ortaklıklarda görev alacak yönetim kurulu üyelerinin,
kurucularda aranan şartları (maddi güç hariç) taşımaları gerekmekte, çoğunluğunun 4 yıllık yükseköğrenim kurumlarından mezun olmaları ve ortaklığın faaliyet konusunu yakından ilgilendiren hukuk, inşaat, bankacılık
ve finans gibi alanlarda en az üç yıllık tecrübeye sahip olmaları zorunludur.
Yalnızca gayrimenkul alım satım işi ile uğraşmak, bu alanda edinilmiş tecrübe sayılmaz.
Öte yandan yönetim kurulu nezdinde kurulan komitelerde, sadece dört
yıllık yükseköğrenim kurumlarından mezun olmuş yönetim kurulu üyeleri
görev alabilir.
Özellik Arz Eden Kararlar: GYO’nun faaliyetleri esnasında, bazı tarafları ilgilendiren bazı işlemlere yönelik YK kararlarının, özel durumların
kamuya açıklanması ilişkin düzenlemeler çerçevesinde açıklanması ve karar oy birliği ile alınmadığı takdirde yapılacak ilk genel kurul toplantısının
gündemine alınarak, ortaklara bilgi verilerek şeffaflığın sağlanması ve yatırımcıların da bu bilgilere dayanarak kararlarını tekrar gözden geçirmelerine
imkân yaratılması istenmektedir.
224
GYO Tebliği Madde 7
225
GYO düzenlemelerinin ilk hâlinde yer alan “lider sermayedar” düzenlemesine yeni Tebliğ’de yer
verilmemiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 343
342 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
5.3.4.2.4. GYO’nun Yatırım Faaliyetleri
GYO’un faaliyetleri bir hayli kısıtlanmış ve tanımlanmıştır. Bunlardan
öne çıkanlar;
a) Arsa, arazi, konut, ofis, alışveriş merkezi, otel, lojistik merkezi, depo,
park, hastane ve benzeri her türlü gayrimenkulü satın alabilir, satabilir,
kiralayabilir, kiraya verebilir ve satın almayı veya satmayı vadedebilirler.
b) Portföylerine alınacak her türlü bina ve benzeri yapılara ilişkin olarak
yapı kullanma izninin alınmış ve kat mülkiyetinin tesis edilmiş olması
zorunludur.
c) Portföylerine ancak üzerinde ipotek bulunmayan veya gayrimenkulün değerini doğrudan ve önemli ölçüde etkileyecek nitelikte herhangi bir takyidat şerhi olmayan gayrimenkuller ile gayrimenkule dayalı
haklar dâhil edilebilir.
d) Kendi mülkiyetlerindeki arsa ve arazilerin yanı sıra, hasılat paylaşımı
veya kat karşılığı arsa satışı sözleşmeleri akdettiği başka kişilere ait
arsalar üzerinde gayrimenkul projesi geliştirebilirler veya projelere üst
hakkı tesis ettirmek suretiyle yatırım yapabilirler. Yapılacak sözleşme
hükümleri çerçevesinde bir veya birden fazla tarafla ortak bir şekilde
yürütülecek projelerde, ortaklık lehine mülkiyet edinme amacı yok
ise ortaklığın sözleşmeden doğan haklarının Kurulca uygun görülecek nitelikte bir teminata bağlanmış olması zorunludur (Bu çerçevede
yap-işlet ve devret modelini uygulayabilirler.).
e) Gerçekleştirecekleri veya yatırım yapacakları projelerin, ilgili mevzuat uyarınca gerekli tüm izinlerinin alınmış, projesinin hazır ve onaylanmış, inşaata başlanması için yasal gerekliliği olan tüm belgelerinin
tam ve doğru olarak mevcut olduğu hususlarının bağımsız gayrimenkul değerleme şirketleri tarafından tespit edilmiş olması gerekir.
f ) Mülkiyeti ortaklığa ait olmayan ve ipotek tesis edilmiş arsalar üzerinde proje geliştirilebilmesi için tesis edilen ipoteğin bedelinin, söz
konusu arsa için en son hazırlanan değerleme raporunda ulaşılan arsa
değerinin %50’sini geçmemesi ve her hâlükârda üzerinde proje geliştirilecek ipotekli arsaların ipotek bedellerinin, ortaklığın kamuya açıkladığı bağımsız denetimden geçmiş son finansal tablolarında yer alan
aktif toplamının %10’unu aşmaması gereklidir.
g) Otel, hastane veya buna benzer faaliyete geçirilebilmesi için belirli
asgari donanıma ihtiyaç duyan gayrimenkullerin, kiraya verilmeden
önce tefrişini temin edebilirler.
h) Mülkiyeti başka kişilere ait olan gayrimenkuller üzerinde kendi lehine
üst hakkı, intifa hakkı ve devre mülk irtifakı tesis edebilir ve bu hakları
üçüncü kişilere devredebilirler.
i) Herhangi bir şekilde devredilebilmesi konusunda bir sınırlamaya tabi
olan varlıklara yatırım yapamazlar.
j) SPA’yı açığa satamazlar, kredili menkul kıymet işlemi yapamazlar ve
korunma amaçlılar dışında türev araç işlemi yapamazlar.
k) Harcamalar kısıtlanmıştır. Kanunen ödemekle yükümlü oldukları vergi, harç ve benzeri diğer giderler hariç olmak üzere varlıkların
portföye alımı ve portföyden satımı sırasında varlık değerinin %3’ünü
aşan komisyon ücreti ve benzeri giderler yapamazlar.
5.3.4.2.5. Portföy Sınırlamaları ve Yönetimi
GYO’nun portföylerinin oluşumu; çıkar çatışmalarının, engellenmesi,
portföy yönetiminin sağlanması ve amaç dışı faaliyetlere yönelinmemesini
sağlamak amacıyla sınırlandırılmıştır. Bu çerçevede GYO portföy yönetimlerinde öne çıkan sınırlandırmalar arasında;
a) Gayrimenkullere, gayrimenkul projelerine ve gayrimenkule dayalı haklara, aktif toplamının en az %51’i oranında yatırım yapmak zorunluğu,
b) SPA’nın, Takasbank para piyasası ve ters repo işlemleri ve iştiraklerinin aktif toplamının %49’unu aşamayacağı ve bu orana dâhil mevduatların da en çok %10 olabileceği,
c) Portföyünde bulunan ve alımından itibaren beş yıl geçmesine rağmen
üzerlerinde proje geliştirilmesine yönelik herhangi bir tasarrufta bulunulmayan arsa ve arazilerin oranı aktif toplamının %20’sini geçemeyeceği sayılabilir.
Portföylerinin para ve sermaye piyasası araçlarından oluşan kısmı aktif
toplamının %10’unu aşması hâlinde, bünyelerinde lisanslama düzenlemeleri
çerçevesinde lisans belgesine sahip yeterli sayıda portföy yöneticisini istihdam
etmek suretiyle kendisi yönetebilecekleri gibi esas sözleşmelerinde hüküm bulunmak kaydıyla ve imzalanacak bir sözleşme kapsamında, Kuruldan yatırım
danışmanlığı yetki belgesi almış bir kuruluştan yatırım danışmanlığı hizmeti
veya portföy yönetim şirketlerinden portföy yönetimi hizmeti alabilirler.
Gayrimenkul piyasasının menkul kıymetler piyasası gibi likit olmaması
ve fiyat tespitlerinin bu nedenle yeterli olmayabileceğinden hareketle değerleme yapılarak farklı bir bakıştan fiyat tahmini edinilmesi yoluna gidilmiştir. Ortaklıklar, düzenlemede yer alan bazı işlemleri (gayrimenkullerin alım
satımı, ipotek verilmesi, kiralanması veya kiraya verilmesi vb.) için değerleme yaptırmak zorundadır. Gayrimenkullere, gayrimenkule dayalı haklara
ve gayrimenkul projelerine ilişkin değer tespiti yapacak olan gayrimenkul
değerleme şirketlerinin;
a) Kurulca listeye alınmış olması,
b) “Özellik arz eden kararlar” içinde ele alınan taraflardan bağımsız olması gereklidir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 345
344 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
TABLO: 5.7-GAYRİMENKUL YATIRIM ORTAKLIKLARI
Yıl
1997
Sayı
2
Aktif Değeri
(Milyon TL)
Piyasa
Değeri
(Milyon
TL)
G
GP
KB
TR
BPP
Diğer
8,8
15,0
45,0
0,0
0,0
55,0
0,0
0,0
Portföy Dağılımı (%)
1998
5
135,8
37,5
84,7
10,7
2,7
1,9
0,0
0,0
1999
8
418,5
421,0
17,6
65,2
4,4
12,8
0,0
0,0
2000
8
531,9
313,3
47,2
43,9
3,6
4,4
1,0
0,0
2001
8
890,6
476,0
73,0
25,4
1,1
0,4
0,2
0,0
2002
9
1.081,1
338,7
72,8
23,1
2,4
0,2
1,5
0,0
2003
9
1.178,9
543,1
72,2
20,1
5,4
0,0
2,4
0,0
2004
9
1.382,9
1.445,8
90,6
0,0
0,0
0,0
9,4
0,0
2005
9
2.209,4
2.489,2
84,9
0,0
0,0
0,0
14,7
0,4
2006
11
2.480,9
2.081,7
93,8
0,2
6,0
0,0
0,0
0,0
2007
13
3.886,0
3.190,0
82,2
0,1
17,5
0,0
0,0
0,0
2008
14
4.269,4
3.045,9
86,8
3,4
4,3
0,0
5,5
0,0
2009
14
4.346,0
2.853,8
69,5
17,4
4,4
0,0
0,0
8,6
24,3
1,8
0,0
0,0
15,8
2010
21
13.907,4
11.062,3
58,1
2011
23
20.770,0
11.708,5
63,0
11,3
2012
25
24.086,9
15.781,8
66,0
8,2
2013
30
37.572,7
18.632,5
59,0
18,8
G: Gayrimenkul yatırımı, GP: Gayrimenkul Projesi.
(*) 2011-2012 ve 2013 için “g” başlığı gayrimenkul ve iştirakler toplamını, “diğer” ise para ve sermaye piyasası
araçlarını içermektedir. Söz konusu yıllar için portföydeki iştiraklerin oranı %5,5, %6,5 ve %4,8’dir.
Kaynak: SPK
Değerleme hizmeti alınacak en fazla iki adet değerleme şirketini yönetim
kurulu kararı ile belirlemeleri, söz konusu yönetim kurulu kararını, Kurulun
özel durumların kamuya açıklanmasına ilişkin düzenlemeleri çerçevesinde
kamuya açıklamaları gerekmektedir.
5.3.4.2.6. Bilgi Verme ve Kamuyu Aydınlatma
GYO’nun cari ve potansiyel ortaklarının haklarının korunmasında veya
karar almalarına yardımcı olmak açısından “bilgi verme ve kamunun aydınlatılması” öne çıkmaktadır. Ancak gayrimenkul piyasasının, SPA’nın piyasasının çok daha az likit olması, “değerleme” ve “kamunun aydınlatılması”
rollerinin daha da öne çıkmasını getirmiştir. Bu çerçevede ortaklıklar;
a) Gayrimenkul değerleme raporları ile ortaklık portföyünde yer alan
diğer varlıklara ilişkin değerleme raporlarını ekleriyle birlikte kendilerine teslimini,
b) Araçların portföye dâhil edilmesi veya portföyden çıkarılmasına ilişkin yönetim kurulu kararı alınmasını,
c) Gayrimenkul projelerine ilişkin fizibilite raporunu, projeye ilişkin yasal izinlerin alınmasını,
d) Tapuya kaydettirilmesi gereken sözleşmeleri,
e) Ortaklığın mülkiyetinde olmayan ve üzerinde proje geliştirilecek
her bir ipotekli arsanın ipotek bedelinin (ipotek bedelinin arsa değerinin %50’sini geçmemesi), ilgili arsa için en son hazırlanan değerleme raporunda ulaşılan arsa değerine oranını ve bu kapsamdaki
ipotekli arsaların ipotek bedellerinin toplamının, ortaklığın kamuya
açıkladığı bağımsız denetimden geçmiş son finansal tablosunda yer
alan aktif toplamına oranını gösterir bilgileri ve sözleşmelerin imzalanmasını,
f ) Sigorta sözleşmelerini, hesap dönemi bitimini takip eden üç iş günü
içinde Kurula göndermek zorundadır. Kurul, söz konusu bilgi ve belgelerin elektronik ortamda ilan edilmesini yeterli görebilir.
Ortaklıklar, hazırlanan değerleme raporlarının ekleri hariç kendilerine
teslimini takip eden üç iş günü içinde, finansal tablolarını ise muhasebe
standartları kapsamında KAP’da ilan edilmesi zorunludur.
5.3.4.2.7. GYO’ların Gelişimi
Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları hem hacim olarak hem de sayı olarak
diğer yatırım ortaklıklarından hızlı bir gelişme göstermiştir. Bunda da gayrimenkule yapılan yatırımlara daha çok önem verildiği vurgulanmalıdır. 2013
sonu itibarıyla sayıları 30’a çıkan GYO’ların net aktif değerlerinin toplamı
da (gayrimenkul fiyatlarındaki artışın da etkisiyle) 37,6 milyar TL’ye yükselmiştir. MKYO’lara benzer şekilde, hisse senetlerinin piyasa değerleri toplamı net aktif değerlerinin altında seyretmiştir. MKYO’ya benzer nedenler
GYO’lar için de ileri sürülebilir. Dikkat çekici nokta, GYO’ların hem sayı
hem de hacim olarak 2010 yılında yaşanan patlamadır. Dünya krizinin hâlâ
devam ettiği 2010 yılında, GYO’ların yatırımcılar açısından güvenli bir liman olarak değerlendirildiği ileri sürülebilir.
GYO’ların portföyleri ise gayrimenkullerden ve gayrimenkul projelerinden oluşmaktadır. 2007 dünya krizinin de etkisiyle 2007 yılında kaynakların
önemli bir bölümü projelere değil de kamu borçlanma araçlarına yatırılması
dikkati çeken bir noktayı işaret etmektedir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 347
346 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
5.3.4.3. Girişim (Risk) Sermayesi Yatırım Ortaklıkları (GSYO)
Ülkelerin gelişim sürecinde ve özellikle de gelişmekte olan ülkelerin gelişmişleri yakalama sürecinde girişimcilik son derece önem taşımaktadır
(Soydemir 1994). Girişimcilik, yeni ürün ve/veya yeni üretim süreçleri gibi
yeniliklerle226 ekonomik değer yaratmaktadırlar. Bu da onların diğer firmalarla veya ülkelerle olan rekabetlerinde öne geçmelerine ve sermaye birikimlerine yardımcı olabilmektedir (Soydemir 1994 ve Kaya 2002). Ancak
girişimciliğin önüne psikolojik ve sosyolojik etmenler yanında finansman
sorunları ile hukuki (fikri ve sınai mülkiyetlerin korunması) bazı sorunlar
öne çıkabilmektedir.
Risk sermayesi olgusu da bu süreçten sadece birini, finansman sorunu
çözmeye yöneliktir. Risk sermayedarları/sermayesi küçük, yeni ve riskli olmaları nedeniyle finansman bulmakta güçlük çeken girişimcilere227 sermaye temin etmeleri yüzünden gelişim süreçlerinde önemli finansal kuruluşlar arasında sayılmaktadır (Gompers and Lerner 2001). Risk sermayesinin
yatırım yaptığı söz konusu şirketlerin genel özellikleri küçük, genç, yüksek
belirsizlik altında çalışıyor olmaları ve yatırımcıların sahip olduğu bilgi ile
girişimcinin sahip olduğu bilgi arasında büyük farklılıkların olduğu durumlardır. Bir başka deyişle çarpık bilgi228 sorununun bir hayli yüksek olduğu
yatırımları içermektedir.
Risk sermayedarları özetle bir girişimciye (onun fikirlerine-yeniliklerine)
yatırım yapmakta ve başarı sağlandığında da o yatırımlarından çıkarak, kazanç
sağlamaktadırlar. Yatırım yaptıkları girişimcinin (risk sermayesi yatırımının)
kazançlı olmaması hâlinde de oluşacak zararı kendileri taşımaktadırlar.
2002). Kimi ülkelerde, devletin doğrudan bu tür yatırımcıları finanse etmesi
yanında bazı ülkelerde ise uzun bir süre bir kenara bırakılacak ve ardından
da yine uzun bir süre bir şey (getiri, kazanç veya likidite peşinde koşmayacak) beklemeyecek yatırımcıların kaynaklarını riskli yatırımcılara aktardıkları bir mekanizmadır.
Ancak, sermaye piyasası içinde geliştirilen model, Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları modelidir. SPKn’na 1992 yılında yapılan değişiklikle giren
risk sermayesi yatırım ortaklığı kavramı daha sonra daha geniş ve daha az
çekince yaratıcı bir isim olan “girişim” adıyla değiştirilmiştir. GSYO’lara ilişkin düzenlemelere gidilirken beklenen, GSYO’ların ekonomik krizden çıkılmasında, sermaye birikiminde ve ülkenin uluslararası rekabette önemli
katkılar sağlayabileceğiydi (Soydemir 1994, Kaya 2002). Ancak yaklaşık 20
yıllık tecrübe, beklentilerin henüz karşılanmaktan çok uzak olduğu açıktır.
2013 sonuna kadar sadece altı GSYO kurulmuştur. Net aktif değerleri ise
henüz 1 milyar TL’ye bile ulaşamamıştır.
5.3.4.3.1. Türkiye’de GSYO
Türkiye düzenlemelerinde229 girişim sermayesi “Türkiye’de kurulmuş
veya kurulacak olan, gelişme potansiyeli taşıyan ve kaynak ihtiyacı olan şirketler” olarak tanımlanmaktadır. GSYO’lar da kayıtlı sermayeli olarak kurulan ve çıkarılmış sermayelerini esas olarak girişim sermayesi yatırımlarına
yönelten ortaklıklardır.
5.3.4.3.1.1. Kuruluşları
Çıkış aşamasında ise;
1. Sahip oldukları payları asıl girişimciye satarak yatırımlarını likidite
ederler veya
2. Yeni bir yatırımcıya devrederek yatırımlarından çıkarlar ya da
3. Ellerindeki payları ikinci el piyasalarda halka arz ederek yatırımlarını
likidite ederler.
Risk sermayedarları farklı ülkelerde farklı niteliklerde yapılanmalara gidebilmekte ve farklı ülkelerde de farklı şekillerde desteklenmektedir (Kaya
226
Dolayısıyla yenilik yapanların veya geliştirenlerin, geleneksel üretimlerden, yapılardan veya üretim
süreçlerinden farklı olması; bir anlamda “sivri” yani ortalamadan farklı olmasına ihtiyaç vardır.
227
Bankaların genellikle kaynak aktarırken teminat veya ipotek istiyor olması. bu girişimcilerin kaynak
bulmakta en çok karşılaştıkları güçlükler arasındadır.
228
Çarpık bilgi sorunu, sadece sermaye sağlayan yatırımcı/sermayedar ile girişimci arasında, girişimcinin doğru girişimci mi olup olmadığının ötesinde, girişimci açısından da proje ve girişimin paylaştığı
sermayedarın söz konusu “bilgileri”, girişimci aleyhine de kullanıp kullanmadığını içeren bir yapısı da
bulunmaktadır.
Ortaklıklar, girişim sermayesi yatırım ortaklığı olarak kurulabileceği
gibi anonim ortaklıklar, esas sözleşmelerini değiştirerek girişim sermayesi
yatırım ortaklığına dönüşebilirler. Tanım gereği, kayıtlı sermayeli anonim
ortaklık şeklinde kurulması, kayıtlı sermayeli anonim ortaklık olması veya
esas sermaye sistemine tabi anonim ortaklık niteliğinde olup kayıtlı sermaye
sistemine geçmek için Kurula başvurması, başlangıç sermayesinin, dönüşümde ise ödenmiş veya çıkarılmış sermayesi ile öz sermayesinin her birinin
20.000.000 TL’den az olmaması, paylarının nakit karşılığı çıkarılması ve pay
bedellerinin tam ve nakden ödenmesi gerekmektedir.
Kuruluşlarına izin verilebilmesi için başlangıç sermayesinin/çıkarılmış
sermayenin %25’i oranındaki paylarının, belirlenen süre ve esaslar dâhilinde
halka arz edileceğinin veya nitelikli yatırımcılara satılacağının Kurula karşı
taahhüt edilmiş olması şarttır. Kurucuların da ve lider sermayedar konusun229
III-48.3 Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıklarına İlişkin Esaslar Tebliği, (9/10/2013 Tarih Ve 28790
sayılı Resmi Gazete)
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 349
348 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
da MKYO’ya ilişkin düzenlemelere paralel kısıt ve rollere sahiptir. GSYO’nun
ticaret unvanlarında “girişim sermayesi yatırım ortaklığı” ibaresi ve kurucu
ortaklardan en az birisinin lider sermayedar olması gerekmektedir.
Lider Sermayedar: Halka arz sonrasındaki pay edinimleri hariç olmak
üzere tek başına veya bir araya gelmek suretiyle yönetim kontrolünü sağlayan paylara sahip olan, imtiyazlı pay bulunması halinde ise tek başına veya
bir araya gelmek suretiyle yönetim kontrolü230 sağlayan, imtiyazlı payların
çoğunluğu dâhil olmak üzere sermayenin asgari %25’i oranındaki paylara
sahip olan ortak ya da ortaklardır.
Payların Halka Arzı: Kuruluşlarının veya esas sözleşme değişikliklerinin ticaret siciline tescilini takip eden 18 ay içinde asgari olarak bir girişim sermayesi yatırımı yapmaları, üç yıl içinde ise girişim sermayesi yatırım portföyünü bu Tebliğ hükümlerine uygun olarak oluşturmaları, şekli ve
esasları Kurulca belirlenecek halka arz başvuru formunu ve formda belirtilen belgeleri tamamlayarak, çıkarılmış sermayelerinin asgari %25’ini temsil
eden payların halka arzına ilişkin izahnamenin onaylanması talebiyle Kurula
başvurmaları zorunludur. Asgari %25’lik halka açıklık oranına ulaşıldıktan
sonra da, çıkarılmış sermayenin asgari %25’i oranındaki ortaklık paylarının
halka açık pay statüsünün sürekli olarak sağlanması zorunludur.
Paylarını halka arz eden ortaklıklar, satış süresinin bitimini takip eden 15
gün içinde paylarının BİST kotuna alınması için gerekli belgenin verilmesi
istemiyle Kurula başvururlar. Ortaklık payları nama veya hamiline yazılı olarak ihraç edilebilir.
Paylarını halka arz eden ortaklıklar, yönetim kurulu üye sayısının salt çoğunluğunu aday gösterme imtiyazı veren paylar dışında imtiyaz veren herhangi bir pay ihraç edemezler. Halka açılma sonrasında, hiçbir şekilde yönetim kurulu üyeliğine aday gösterme imtiyazı da dâhil olmak üzere imtiyaz
yaratılamaz. Üst üste beş yıl dönem zararı eden halka açık ortaklıklarda, söz
konusu imtiyazlı paylar Kurul kararı ile ortadan kalkar.
Nitelikli Yatırımcılara Satış: Esas sözleşmelerinde hüküm bulunmak
kaydıyla ortaklıkların paylarını sadece nitelikli yatırımcılara satması mümkündür. Kuruluşlarının veya esas sözleşme değişikliklerinin ticaret siciline
tescilini takip eden 18 ay içinde asgari olarak bir girişim sermayesi yatırımını yapmaları, üç yıl içinde ise şekli ve esasları Kurulca belirlenecek nitelikli
yatırımcıya satışa ilişkin başvuru formunu ve formda belirtilen belgeleri tamamlayarak, artırım sonrası sermayenin asgari %25’ine tekabül edecek tutardaki payların, sermaye artırımı yoluyla nitelikli yatırımcıya satışına ilişkin
ihraç belgesinin onaylanması talebiyle SPKr’na başvurmaları gereklidir.
230
Tek başına veya birlikte hareket ettikleri kişilerle beraber doğrudan veya dolaylı olarak bir ortaklıktaki
oy haklarının %50’sinden fazlasına veya imtiyazlı payların mevcut olması hâlinde genel kurulda yönetim
kurulu üye sayısının salt çoğunluğunu seçme veya genel kurulda söz konusu sayıdaki üyelikler için
aday gösterme hakkını veren imtiyazlı payların çoğunluğuna sahip olunmasını ifade eder.
5.3.4.3.1.2. Faaliyetlerinin Kapsamı
Ortaklıkların faaliyetlerinin kapsamı sadece yatırım yapmaktan öte girişim
şirketlerini yönetmeye, yönlendirmeyi de içerecek şekilde düzenlenmiştir:
a) Girişim sermayesi yatırımları çeşitlendirmek amacıyla, borsada işlem
gören veya görmek üzere ihraç edilen sermaye piyasası araçlarına,
borsada ters repo işlemlerine, Takasbank para piyasası işlemlerine ve
yatırım fonu katılma payları ile TL ve döviz cinsinden vadeli-vadesiz
mevduat ve katılma hesabına yatırım yapabilir. Yatırım fonu katılma
payları hariç sermaye piyasası araçlarının alım satımlarının borsa kanalıyla yapılması zorunludur.
b) Portföylerindeki girişim şirketlerinin yönetimine katılabilir.
c) Portföylerindeki girişim şirketlerine danışmanlık hizmeti verebilirler.
d) Türkiye’deki girişim sermayesi faaliyetlerine yönelik olarak danışmanlık hizmeti vermek üzere yurt içinde ve yurt dışında kurulu danışmanlık şirketlerine ortak olabilir.
e) Yurt içinde kurulu portföy yönetim şirketleri ile yurt dışında kurulmakla birlikte faaliyet kapsamı sadece yurt içinde kurulu girişim şirketleri olan portföy yönetim şirketlerine ortak olabilir.
f) BİST gelişen işletmeler piyasasında piyasa danışmanlığı hizmeti verebilir.
Ortaklıklar, KOBİ şartlarını taşıyan girişim şirketleri lehine rehin ve teminat verebilir ve ipotek tesis edebilir, portföyünde bulunan ya da bulunacak
girişim şirketine yapılacak yatırımın finansmanında, bu girişim şirketlerinde
sahip olduğu ya da olacağı payların rehin ve teminat olarak verilmesine ilişkin sözleşme yapabilir ve portföylerindeki girişim şirketlerine münhasıran
işletme sermayesi olarak Kanun’un örtülü kazanç aktarımı ile ilgili hükümlerine aykırılık teşkil etmeyecek şekilde kısa vadeli finansman sağlayabilir.
Bu kapsam dışında ipotek veya teminat veremez. Bu kapsamda aktarılan
kaynaklar ise girişim sermayesi yatırımı olarak kabul edilmez.
Girişim Şirketi ve Girişim Sermayesi Yatırımı: Girişim şirketlerinin,
sınai, zirai uygulama ve ticari pazar potansiyeli olan araç, gereç, malzeme,
hizmet veya yeni ürün, yöntem, sistem ve üretim tekniklerinin meydana
getirilmesini veya geliştirilmesini amaçlamaları ya da yönetim, teknik veya
sermaye desteği ile bu amaçları gerçekleştirebilecek durumda olmaları gereklidir. Ancak bu kapsamda sadece anonim ve limited şirketlere yatırım
yapabilir. Yatırım tarihi itibari ile limited şirket olan girişim şirketlerinin, ilk
yatırım tarihini takip eden bir yıl içinde anonim şirkete dönüşüm işlemlerinin tamamlanması zorunludur.
Ortaklıklar, diğer girişim sermayesi yatırım ortaklıklarının ihraç ettiği
sermaye piyasası araçlarına ve girişim sermayesi yatırım fonlarının katılma
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 351
350 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
paylarına, BİST gelişen işletmeler piyasasında işlem gören şirketlerin paylarına ve girişim şirketi niteliğindeki halka açık şirketlerin borsada işlem görmeyen paylarına yatırım yapabilirler.
TABLO: 5.8-GİRİŞİM SERMAYESİ YATIRIM ORTAKLIKLARI
Yıl
Sayı
5.3.4.3.1.3. Portföy Sınırlamaları
GSYO’ların girişim şirketlerine yapacağı girişim sermayesi yatırımları,
taraflar arasında imzalanacak bir sözleşme çerçevesinde yapılır. Sözleşmede, girişim şirketinin yönetimi hususu başta olmak üzere ortaklığın ve girişim şirketinin hak ve yükümlülüklerine (fikri ve sınai haklarının korunması
dâhil) yer verilmesi zorunludur. GSYO’lar, girişim şirketlerine ortak olarak
ve girişim şirketlerinin ihraç ettiği borçlanma senetlerini satın alarak onlara
kaynak aktarabilirler.
Öte yandan girişim sermayesi yatırımı sadece ortak olarak veya borçlanma senetlerine yatırım yaparak değil girişim şirketlerinin payları hakkında
satış/alış opsiyonu veren sözleşmeler ve vadeli işlem sözleşmeleri gibi araçları da kullanarak yatırım yapabilmektedir.
Diğer kolektif yatırım kurumları gibi olası çıkar çatışması risklerini en
aza indirmek ve daha geniş anlamda istismar risklerinden kaçınma oranını
artırabilmek için GSYO’nun da portföyleri düzenlemelerle kısıtlanmıştır.
Buna göre;
a) Yönetim kontrolüne sahip olan ortaklarının, yönetim kurulu üyelerinin ve genel müdürün yönetim kontrolüne sahip oldukları şirketlere
yatırım yapamazlar.
b) Girişim sermayesi yatırımlarına, ortaklık aktif toplamının en az %51’i
oranında yatırım yapmak zorundadırlar. KOBİ şartlarını taşıyan girişim şirketlerine doğrudan yapılan yatırımların tutarının, ortaklık aktif
toplamının %5’ini geçmesi hâlinde, bu oran %35’e inecektir.
c) Portföy çeşitlemesi açısından borsada işlem gören veya görmek üzere
ihraç edilmiş SPA’ya, repo ve ters repoya, Takasbank para piyasasına
yatırım yapması hâlinde, tek bir ihraççının ihraç etmiş olduğu sermaye piyasası araçlarına ortaklık, aktif toplamının en fazla %10’unu
geçemez.
d) Türkiye’deki girişim sermayesi faaliyetlerine yönelik olarak danışmanlık hizmeti vermek üzere yurt içinde ve yurt dışında kurulu danışmanlık şirketlerine ve aynı şekildeki portföy yönetim şirketlerine, aktif toplamının en fazla %10’a kadar ortak olabilir.
e) Girişim sermayesi yatırımları kapsamında, ortaklık aktif toplamının
azami %10’u oranında rehin, teminat ve ipotek verebilirler. Bir girişim
şirketi lehine verilen ve tesis edilen rehin, teminat ve ipoteklerin tutarı, ilgili girişim şirketine yapılan yatırım tutarının %25’ini aşamaz.
Net Aktif Değeri Piyasa Değeri
(Milyon TL)
(Milyon TL)
Portföy Dağılımı (%)
RSY
KB
BPP
TR
2000
1
3,3
2,8
54,2
0,0
0,0
45,8
Diğer
0,0
2001
1
3,9
7,2
57,2
0,0
0,0
5,7
37,1
2002
1
3,8
4,2
62,5
17,0
0,0
0,0
20,5
2003
1
4,1
4,3
57,8
41,9
0,0
0,0
0,3
2004
2
104,3
85,2
74,3
0,0
0,0
0,0
25,7
2005
2
110,8
93,2
48,4
0,0
0,0
0,0
51,6
2006
2
126,6
95,9
53,7
46,3
0,0
0,0
0,0
2007
2
128,8
53,4
53,7
24,2
0,0
0,0
22,1
2008
2
141,3
40,8
52,4
13,7
0,0
0,0
33,9
2009
2
154,4
81,9
40,8
19,0
0,0
0,0
40,2
2010
2
170,1
187,1
54,8
8,0
0,0
0,0
37,2
2011
4
608,1
679,1
73,1
1,2
0,0
1,0
24,6
2012
5
690,4
871,8
80,1
6,7
0,0
0,1
13,2
2013
6
769,4
1152,3
77,1
4,5
0,0
0,0
18,3
RSY: Risk Sermayesi Yatırımı
Kaynak: SPK
f ) Girişim şirketlerine sermaye yatırımı yapmak üzere yurt dışında kolektif yatırım amacıyla kurulan kuruluşlara doğrudan ve dolaylı olarak, azami aktiflerinin %49’u kadar yatırım yapabilirler. Ama bu yatırım, ilgili kuruluşun sermayesinin %20’sini aşamaz.
g) Girişim şirketi niteliğindeki halka açık şirketlerin borsada işlem görmeyen paylarına, en fazla aktiflerinin %25’ine kadar yatırım yapabilirler.
h) Portföylerini döviz, faiz ve piyasa riskleri gibi risklere karşı korumak
amacıyla, esas sözleşmelerinde hüküm bulunmak koşuluyla türev
araçlara taraf olabilirler.
i) Girişim şirketlerine borç ve sermaye finansmanının karması olarak
yapılandırılmış finansman sağlamaları halinde de yatırım miktarı, aktif toplamının %25’i oranını aşamaz.
j) Vadeli ve vadesiz mevduat türleri, aktif toplamının azami %20’si oranında olabilir.
Portföy sınırlamalarına uyumun, ortaklığın yıl sonu bireysel finansal tablosundaki aktif toplamına göre sağlanması zorunludur.
İlk düzenlenmesini yapıldığı sıralarda girişimciliği desteklemesi ve dolayısıyla uluslararası rekabette kendinden büyük katkılar beklenen GSYO’lar
maalesef bu beklentilere cevap oluşturamamıştır. 13 yıllık bir sürede sadece
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 353
352 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
altı tane girişim sermayesi yatırım ortaklığının kurulmuş olması, beklentilerin henüz karşılanmaktan çok uzak olduğudur.
2011 ve 2012 yıllarındaki gelişimin dışında GSYO endüstrisi neredeyse
hareketsiz gelmiştir. Ancak Temmuz 2010’da yapılan Tebliğ değişiklikleri ile
kuruluşları, portföy yönetimleri ve yatırım ortaklığının yatırım ortaklığı genel mantığı içindeki ele alınışından farklılaştırılması, yenilerinin kurulmasını
getirmiştir. Girişim yatırımı olmalarına rağmen hisse senetleri borsada işlem
görmeyen şirketlerin hisse senetlerine yatırım yapabilmeleri, hisseleri borsada
işlem gören şirketlerin oy haklarının %5’inden fazlasına sahip olamayacakları
hükmünün (yatırım ortaklığı anlayışı ve holding olmamaları anlamında getirilen) kaldırılması, böylece yatırımlarını gözetebilmeleri imkânı yaratılması ve
halka açılma oranlarını düşürerek kolaylık sağlanması, yapılan yeniliklerden
bazıları olmuştur. Kolaylıklar yeni GSYO’ların kurulmasını getirmiştir.
Diğer iki yatırım ortaklığından farkı ise GSYO’ların piyasa değerlerinin, portföy değerlerinden fazla olmasıdır. Bu durum, yatırımcıların
GSYO’larının portföylerinin, gelecekte daha kıymetli olabileceği şeklinde
değerlendirmeleri şeklinde yorumlanabilir.
5.3.5. Bireysel Emeklilik Sistemi
Finansal sistemde, aynı diğer piyasalarda olduğu gibi ürünlerin çeşitlenmesi, tasarruf sahiplerinin araç ve kurumsal anlamda seçeneklerinin
artırılması, araçlar ve kurumlar arasındaki rekabeti artırmaktadır. Kuralları
belirlenmiş bir düzen içinde artan rekabetin, normal koşullarda sistemin verimliliğini artıracağı beklenmektedir.
Tasarrufların artırılmasının temel yollarından birisi de insanların çalışırken,
çalışamaz duruma düşecekleri döneme yönelik olarak birikimde bulunmalarıdır.
Bunu insanların kendi iradelerince yapıyor olması ise hem amaçlarına ulaşılması
hem de yukarıda ele alınan rekabetin sağlanması açısından ön plana çıkmaktadır.
Öte yandan benzeri durum, sosyal güvenlik konusunda da ortaya çıkmaktadır. Sosyal güvenlik sisteminin tek olması, sistemden beklentilerin çok
yüksek belirlenmesini getirmektedir. Üstelik gelirleri ve giderleri arasında
çok uzun yıllardır giderleri lehine dengesizlik bulunan sosyal güvenlik sisteminden yüksek beklentilerin karşılanması giderek imkânsızlaştığından
(Soydemir ve Altun 1991) Bireysel Emeklilik Sisteminin (BES) oluşturulması
ön plana çıkmıştır.
Bireylerin emeklilik dönemlerinin finansmanına yönelik birikimlerinin
toplanması, değerlendirilmesinin kamu sosyal güvenlik sistemi dışında yapabilmek amacıyla geliştirilen bir portföy yönetim sistemidir. Bireyler açısından kendi emekliliklerini finanse etmek amacı taşısa da kamu açısından
bir yandan sosyal güvenlik sistemini destekleyici bir yandan da ekonomide
uzun vadeli fon arzının yaratılmasına yönelik bir yapılanmadır.
Bazı ülkelerde özel emeklilik sistemleri, sosyal güvenlik sistemin destekleyicisi ve işverenler tarafından şirketlerin kendi bünyelerinde uygulanırken,
bazı ülkelerde ise sosyal güvenlik sisteminin temel direği olarak da uygulanmaktadır. Özel emeklilik sisteminin sahip olduğu varlıklar, uygulandığı
ülkede kendisine verilen öneme bağlı olarak oldukça yüksek boyutlara ulaşabilmektedir.
Emeklilik sistemlerinde iki temel plan bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, başlangıçta belirlenmiş fayda (defined benefit) diğeri ise belirlenmiş
katkı paylarıdır (defined contribution plans). Birincisi, genellikle sosyal güvenlik sistemlerinde kullanılan, sigortalının alacağı ödemenin başlangıçta,
örneğin son aldığı ücretin bir oranı olarak belirlenmiş (çalışılan şirket veya
sponsor tarafından taahhüt edilen) olan sistem iken ikincisinde sigortalının (sigortalının hesabına ödenen diğer katkılar da dâhil) ödediği primlerin,
onun adına belli planlar dâhilinde işletilip, ulaşılan değerin emeklilik aşamasında kendisine ödenmesidir (Soydemir ve Altun 1991, Soylu 2004, Aygün
2007). Belirlenmiş fayda yaklaşımın riski, emeklilikte ödenecek faydaların
(aylık maaş) ekonomi politikalarından ve hükümetlerin bütçe kısıtlarından
yakından etkilenmesidir. Bir de nesiller arası aktarımın genç nesillerin yaşlı
nesilleri finanse etmesi, emekli ve çalışan oranlarından ve toplumun yaşam
beklentisinin artmasından yakından etkilenmesidir. Belirlenmiş katkı paylarının sigortalı açısından taşıdığı risk ise emeklilik süresinin dolması sırasında portföyde yer alan kıymetlerin değer kaybına uğramasıdır. Bu risk, BES
içinde de varlığını devam ettiren bir risktir.
5.3.5.1. Türkiye’de BES
Türkiye’de sistem, 2003 yılında çıkarılan “Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu” tarafından düzenlenmiştir. Kanun’a göre Hazine
Müsteşarlığı tarafından onaylanan belirli katkı esasına dayalı planlar çerçevesinde sigortalıların yatıracakları primler, Hazine Müsteşarlığı tarafından kuruluşuna izin verilen emeklilik şirketleri tarafından SPKr’nun izni
ile kurulacak ve yine Kurulun izni ile kurulmuş olan portföy yönetim şirketlerince yönetilecek olan emeklilik yatırım fonlarında bireysel katılımcı
bazında değerlendirilecektir. Emeklilik hakkının kazanılabilmesi için sisteme 10 yıl boyunca katkı yapılması ve katılımcının en az 56 yaşında olmuş
olması gerekmektedir. Çıkışın süreye bağlanması, uzun süreli beklentileri
desteklemek olmuştur.
Öte yandan katılımcı, bir yılın sonunda katıldığı sistemi beğenmezse,
aynı şirket tarafından yönetilen fonlar arasında değişiklik yapabileceği gibi
başka bir şirket tarafından yönetilen başka bir plana geçiş yapabilecektir.
Böylece de şirketler/gruplar arasında rekabet teşvik edilmek istenmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 355
354 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
BES’in amaçları;
• Sosyal güvenlik sistemini ikame etmek amacıyla değil onun tamamlayıcısı olması,
• Emekliliğe yönelen tasarrufların menkul kıymetlere yönlendirilerek,
ekonomiye kaynak aktarılarak sermaye birikimine katkı sağlanması,
istihdam yaratılması ve ekonomik kalkınmaya katkı sağlanması,
• Kamunun sosyal güvenlik yükünün hafifletilmesi ve tümüyle kamu
sosyal güvenlik sistemine bağlı bir emeklilik yapısı yerine daha bağımsız ve başka gelir kaynaklarından beslenen bir mekanizmanın oluşturulması,
• Kurumsal yatırımcılığın geliştirilmesi olarak belirlenmiştir.
dir. SPKr’nun ilgili Yönetmeliği231 kapsamında belirlenmiş olan yönetim ilkelerinden öne çıkanlar ve bu ilkelerin gerekçeleri şu şekilde özetlenebilir:
1.
2.
Bireysel emeklilik şirketinin Hazine Müsteşarlığının izni ile kurulmasından sonra kurucu emeklilik fonlarının kuruluşu için SPKr iznine başvurmaktadır. Kuruluşlar tamamlandıktan sonra sigortalanmak/sisteme katılmak isteyen tasarruf sahiplerine poliçe satılmakta, elde edilen paralarla
portföylere menkul kıymet alınmaktadır. Portföylerin oluşturulması ve yönetimi ise yine SPK tarafından faaliyetlerine izin verilmiş Portföy Yönetim
Şirketleri (PYŞ)’nce yapılmaktadır.
Sisteme katılan tasarruf sahibinin, zamanı geldiğinde emekli olması
hâlinde kendisine sistemde biriken parası ve birikimlerin kazançları toptan
ödenmektedir.
3.
4.
5.
5.3.5.1.1. BES’in Özellikleri
BES, kapsadığı alanın büyüklüğü ve katılımcıların geleceğini etkilemesi açısından önem taşımaktadır. Yanlış yönetilmesi hâlinde sosyal problemler yaratabilecektir. O nedenle de düzenlemeleri kapsamlı bir yapıda oluşturulmuştur.
6.
1. Emeklilik Şirketi (EŞ), yatırımcıya/tasarruf sahibine sunmak üzere 3
farklı risk ve getiri bileşimine sahip Bireysel Emeklilik Fonu (BEF) kuracaktır.
2. Portföy yöneticisinin, fon kaynaklarını kendi portföyünü yöneten
basiretli bir tüccar gibi gerekli dirayet, özen ve ihtimamla yönetmesi
beklenmektedir (Ergenekon 2001:180, Derelioğlu 2001:33).
3. BEF, fonlarını hisse senetleri, tahvil (özel ve devlet) ve repo/ters repo
işlemlerinde kullanabilecektir.
7.
8.
5.3.5.1.2. Yönetim İlkeleri
BEF’ler SPK tarafından SerPK’nın çizdiği çerçeve içinde belirlenen yönetim
ilkeleri kapsamında yönetileceklerdir. Yönetim ilkeleri, diğer kurumsal yatırımcılar için belirlenen ilkelere benzemekte veya onlara paralel unsurlar içermekte-
9.
231
Risk dağıtımı ilkesi, likidite ve getiri unsurları dikkate alınarak portföy yönetim stratejisi içinde oluşturulmalıdır. Örneğin fon varlıklarının
%10’undan fazlasının bir ihraççının ihraçlarına (kamu hariç) yatırılamaması, bu ilkenin uygulamasına yönelik oluşturulmuştur.
Portföy yöneticisinin, çeşitli çıkar çatışmalarından (müşteri, portföy, yönetici-yönetilen başka fonlar) kaçınması gerekmektedir. Bu kapsamda
EŞ’nin ve PYŞ’nin sermayesinin %10’undan fazlasına sahip hissedarlarının, yönetim kurulu başkan ve üyelerinin, genel müdür ve genel müdür
yardımcılarının ayrı ayrı veya birlikte, sermayesinin %20’sinden fazlasına sahip oldukları ortaklıklar ile EŞ ve PYŞ’nin doğrudan ve dolaylı
iştiraklerince çıkarılmış araçlar, portföyün %20’sini geçemeyecektir.
Yönetim kararlarında objektif bilgi ve belgelere dayanılmalıdır,
İşlemlerin borsalar kanalıyla yapılması zorunludur. Böylece hem şeffaflık sağlanacak hem de işlemlerin piyasa fiyatları üzerinden yapılması sağlanmış olacaktır. Aksi halde el sıkışarak yapılan işlemlerin
hatalı olma olasılığı son derece yüksektir.
Bir ortaklıkta, tüm oyların (oy hakkı veren kıymetlerin) %5’inden
fazlasına sahip olunmaması, ayrıca aynı EŞ’nin kurduğu fonların,
topluca bir şirketin oy haklarının %20’sinden fazlasına sahip olmaları yasaklanmıştır. Yasaklamaların temel gerekçesi ise BEF’in gerek
vergi avantajları gerekse sahip oldukları imkânlar nedeniyle holdingleşmelerinin önüne geçmek ve aynı zamanda yatırım yaptıkları
şirketlerin işleyişine müdahale imkanlarını azaltmaktır. Ancak bazı
hallerde BEF’in önemli paylara sahip olmaları, onların bu şirketler
üzerindeki denetim ve gözetimlerini de artırabilecektir.
Portföylerinin %5’inden fazlasını GSYO’nun hisse senetlerine yatırmaları yasaklanmıştır. Böylece kaynaklarının riskli alanlara yönlendirilmesi veya engellenmekte veya bir ölçüde kısıtlanmaktadır. Ancak %5’in bile toplamda oldukça büyük rakamlara ulaşacağı dikkate
alınırsa, bu rakama ulaşılması halinde bile GSYO kanalıyla yeni şirket oluşumlarına ciddi kaynak aktarılabileceği açıktır.
Portföy yönetici fon ile diğer müşterilerinin işlemlerini ayrı ayrı izlemesi gerekmektedir.
Fonlara varlık alımlarının, rayiç bedelin üstünde bir fiyatla yapılmaması, satımların da rayiç bedelin altında yapılmaması gerekmektedir.
Rayiç bedel ise borsa fiyatı olarak tanımlanmaktadır.
Yöneticiler basiretli bir tüccar gibi gerekli özen ve basireti göstereceklerdir.
Emeklilik Yatırım Fonlarının Kuruluş ve Faaliyetlerine İlişkin Esaslar Hakkında Yönetmelik (28/2/2002
tarihli ve 24681 sayılı Resmi Gazete)
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 357
356 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
10. Belirli bir getiri garantisi verilmemelidir.
11. BEF varlıklarının SPKr tarafından kabul gören bir saklayıcı kurumda
saklanması zorunludur.
12. Cari ve potansiyel katılımcıların ve ortaklarının bilgilendirilmesine
yönelik olarak da periyodik raporlamalar ve bağımsız denetim uygulamaları zorunluluğu bulunmaktadır.
5.3.5.1.3. Vergilendirilmeleri
Sistemin işleyişi, vergi konusunda çeşitli avantajların sağlanmasına bağlanmıştır. Böylece tasarruf sahibinin bu araçlara daha yakın davranması desteklenmek istenmiştir. Vergi konusu üç açıdan sistemi ilgilendirmektedir.
Birinci olarak, ilk uygulamadaki katkı payları ücretlinin yıllık ücretinin, serbest meslek mensuplarının katkı payları ise ilgilinin yıllık gelirinin
%10’unu ve asgari ücretin yıllık tutarını aşmamak üzere gelir vergisi matrahından indirilebilecektir232. %25 oranında vergi dilimine tabi olan bir ücretli,
ödeyeceği her 100 lirayı gelir vergisi matrahından indireceği için 25 liralık
bir avantaj sağlayacaktır. 100 liranın 25 lirası geri alındığı için yatırım yapılan tutar, sigortalı açısından aslında 75 lira olacaktır. İşverenlerin ücretlileri
adına yatırdıkları katkı paylarını, yukarıda belirtilen %1’lik sınırı aşmayacak
şekilde doğrudan gider yazabileceklerdir.
İkinci olarak, EF’lerin portföy işletmesinden doğan tüm kazançları, kurumlar vergisinden muaf tutulmuştur. Böylece portföy işletmekten doğan
temettü, faiz vs. kazançlar üzerinden kurumlar vergisi verilmeyecektir.
Üçüncü olarak ise fondan sigortalılara yapılan ödemelerin vergilendirilmesi ise;
i.
ii.
Emeklilik hakkı kazananlar ile vefat, maluliyet veya tasfiye halinde
ödemelerin %25’i, gelir vergisinden ve her türlü stopajdan müstesna
tutulacaktır.
Emeklilik hakkı kazandıktan sonra alınan ve %25’i her türlü vergiden
muaf olan emeklilik aylığı veya toplu paralar menkul sermaye iradı
sayılacak, beyan yerine stopaj uygulanacaktır.
• 10 yıl prim ödemeden önce ayrılanlara yapılan ödemelerin %15’I,
• 10 yıl katkı payı ödedikten sonra emekli olmadan sistemden ayrılanlara yapılan ödemelerden % 10 ve
• Emeklilik hakkı kazananlara yapılan ödemelerden de %5 kesinti
yapılacaktır.
232
Yasa, %10 rakamını %20’ye kadar yükseltmeye ve asgari ücret tutarı şeklindeki üst sınırı da 2 katına
kadar artırmay,ı hükümetin yetkisine bırakmıştır.
TABLO:5.9-EMEKLİLİK YATIRIM FONLARI
Fon
Sayısı
Toplam Değeri
(Milyon TL)
Yatırımcı
Sayısı (Bin
adt)
HS
KB
TR
BPP
YMK
Diğer
2003
68
42,8
-
11,2
69,5
13,8
0,8
4,2
0,6
2004
81
296,1
324,6
13,3
72,4
9,1
3,3
1,8
0,0
2005
96
1.219,0
666,1
11,1
80,4
5,3
0,9
0,8
1,4
2006
102
2.821,4
1.133,8
8,6
73,0
14,4
2,5
0,7
0,8
Yıl
Portföy Dağılımı (%)
2007
104
4.558,9
1.556,3
11,6
68,9
13,7
0,4
0,5
4,9
2008
121
6.041,6
1.859,8
7,7
69,7
15,7
0,0
0,5
6,4
2009
130
9.105,1
2.141,3
10,0
68,7
15,3
0,4
0,3
5,3
2010
140
12.018,0
2.460,1
12,0
57,8
13,4
0,0
0,1
16,7
2011
165
14.345,3
2.460,1
12,1
60,2
11,9
0,5
0,8
14,5
2012
176
20.357,7
3.119,0
16,0
58,0
8,2
0,7
0,6
16,6
2013
237
25.186,3
4.127,0
14,0
58,9
6,8
1,2
0,9
18,1
HS: Hisse Senedi, KB: Kamu Borçlanma Aracı, ÖT: Özel Kesim Tahvili, TR: Ters Repo,
YMK: Yabancı Menkul Kıymet ve BPP: Borsa Para Piyasası
Sistemden emekli olmak için 10 yıl katkı payı ödenmesi ve emekli olmak
isteyenin 56 yaşını doldurmuş olması koşulları aranmaktadır.
Bireysel emeklilik sisteminin, tasarrufları artırmanın bir yolu olarak değerlendirilerek Bireysel Emeklilik Kanunu, özellikle devlet katkısı anlamında
1 Ocak 2013’den itibaren geçerli olacak şekilde 29 Haziran 2012 tarihinde
değiştirilmiştir. Yeni Kanun’a (6327 sayılı Kanun) göre katkı payı yöntemi
değiştirilmiş; devletin katkısı, brüt asgari ücretin %25’i ile sınırlı olmak kaydıyla ödenen primin %25’i olarak belirlenmiştir. Bu düzenlemeden sonra bireyin devlet teşviki dolayısıyla kazancı %33’den %25’e inmiştir.
Kanun, sistemde kalışları uzatarak tasarrufları artırmak amacıyla katkı
payını hak etmeyi, 4 kademeli olarak belirlemiştir.
1)
2)
3)
4)
En az 3 yıl kalanlar devlet katkısı ve gelirinin %15’ini,
En az 6 yıl kalanlar bu katkı ve gelirin %35’ini,
En az 10 yıl kalanlar bu değerin %60’ını ve
En az 10 yıl kalan ve 56 yaşı aşmış bulunanlar ise %100’ünü alacaklardır.
Yeni Kanun hem emekliyi hem de çalışanı adına prim yatıran kurumlar vergisi mükellefini teşvik etmek istemiştir. Bu amaçla;
1) 10 yıldan önce sistemden ayrılanların gelirleri üzerinden %15 stopaj,
2) 10 yıldan fazla kalıp da 56 yaşı tamamlamadan ayrılanların, gelirleri
üzerinden %10 stopaj ve
3) 10 yıldan fazla prim ödemiş ve 56 yaşı geçmiş olanların gelirlerinden
de %5 stopaj yapılacaktır.
358 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kurumlar vergisi mükellefleri açısından da çalışanları adına ödedikleri
katkı paylarının aylık brüt ücretin %15’ini matrahlarından düşebileceklerdir.
5.3.5.1.4. Bireysel Emeklilik Fonlarının Gelişimi
BES’e ilişkin yasal altyapının düzenlenmesinin ardından EŞ ve BEF kurulmaya başlamıştır. Ekonominin de uygun koşullarda olması (enflasyonun
yüksek olmaması), tasarruf sahiplerinin BES’e katılmalarını getirmiştir. Öte
yandan 2012 yılında çıkarılan tasarrufları artırma tedbirleriyle, BES’e katılmakla “devlet katkısı” nedeniyle daha çok tasarruf edecekleri algısı yaratılarak BES’e katılım artırılmıştır.
Bu süreç sonunda, 2013 itibariyle 237 olan bireysel emeklilik yatırım fonunun yatırımcı sayısı 4,1 milyonu, toplam aktif değeri ise 26,2 milyar TL’yi
aşmıştır. Fon portföy değerlerinin ise %65,7’si kamu borçlanma araçlarına
(ters repo dâhil) ve %14,0’ı ise hisse senetlerine yatırılmıştır. Diğer kaleminin (%18,1) ana kısmını, bankalar tarafından çıkarılan banka bonoları oluşturmaktadır. BEF’in portföylerinde kamunun payı giderek azalırken, kurucu
bankaların ihraç ettikleri kıymetlerin payında bir artış izlenmektedir.
6. YATIRIM KURULUŞLARI
(ARACI KURULUŞLAR)
F
inansal piyasalarda, fon arz edenlerle fon talep edenleri bir araya getiren ve bu mekanizmanın çalışmasını temin eden kuruluşlar, aracı
kuruluşlardır. Üstlendikleri roller itibariyle de finansal piyasalardaki
eksikliklerin yerini doldurdukları ve/veya piyasa eksikliklerinin yarattığı sorunların çözümüne katkıları nedeniyle kendilerinden önemli roller beklenen
yapılanmalardır. Aracı kuruluşların233 varlığı ancak bir kısım ekonomik fayda sağlıyor olmaları ile açıklanabilir. Aksi hâlde varlıkları bir maliyet unsuru
olacaktır.
Aracı kuruluşların varlığı konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir.
Bunlar arasında Allen ve Santomero (1996 ve 1999) ve Scholtens ve Wensveen (2000) tarafından ileri sürülenler öne çıkmaktadır. Birincilere göre
teknolojik gelişmelerinde etkileriyle geleneksel aracılık fonksiyonları zaman
içinde değişmiş, piyasa koşulları ve risk yönetimi fonksiyonları öne çıkmıştır. Diğerlerine göreyse pek çok yeni araç ve risk yönetimi mekanizması gelişmiş olsa da esas değişmemiştir.
Kitabın bu bölümünde, öncelikle aracı kuruluşların rolü, eklektik bir yapı
içinde her iki yaklaşımı da kapsayacak şekilde özetlenecektir.
Aracı kuruluşların dört başlık altında ele alınacak olan işlevleri, esasen
piyasaların tam ve etkin çalışmamasından kaynaklanan sorunların giderilmesine yöneliktir. Çünkü piyasaların tam ve etkin olması hâlinde aracılık
fonksiyonuna da gerek kalmayacaktır. Bu anlamda, tek başına aracıların varlığı, etkinlik sorununa bir cevap oluşturmaktadır.
233
Aracı kurumlar SPKn kapsamında kurularak sermaye piyasalarında aracılık faaliyeti yürüten
kuruluşları içerirken aracı kuruluşlar genel olarak finansal piyasalarda fon arz edenlerle talep
edenleri karşılaştıran kurumlar olarak ele alınmaktadır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 361
360 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
İşlevlerin ilk ikisi, aracıların piyasadaki sürtünmeleri ortadan kaldırması
veya en azından azaltması ve piyasanın dişlilerini “yağlıyor” olması şeklinde
de ele alınmaktadır (Scholtens ve Wensveen 2000). Dolayısıyla piyasaların
etkinliği sorununun var olması hâlinde bu rol devam edecektir. Ancak son
zamanlarda yaşanan teknolojik gelişmeler (haberleşme ve bilgi işleme), bu
konudaki tartışmaları güçlendirmiştir. Diğer ikisi ise piyasaların bilgi anlamındaki eksikliklerinden kaynaklanmakta ve gözetim rolü işlemden sonra
ortaya çıkan ve moral hazard olarak adlandırılan bilgi çarpıklığına bir çözüm üretmeye yönelik boşluğu doldurmaktadır.
Aracı Kuruluşlar;
1. İşlem maliyetlerini düşürür: Geleneksel yaklaşımın önem verdiği
bu fonksiyon sayesinde, tek tek bireylerin veya şirketlerin tek başlarına arama, inceleme, birbirlerini bulma maliyetleri ve sözleşme yapma
maliyetleri ve nihayet sözleşmeleri uygulatma maliyetleri (genel anlamda işlem maliyetleri) önemli olabilir. Aracılar uzmanları, istihbaratçıları ve ulaştıkları ölçek ekonomileri sayesinde bu imkânı sağlayabilirler. Bu nokta piyasaların tam rekabetçi olmaması, eksik olmasının
getirdiği aksaklıklar nedeniyle gündeme gelmektedir. Çünkü piyasalar
tam ve etkin olması hâlinde taraflar tüm bilgiye anında ulaşabilecekleri için ölçek ekonomisine de ihtiyaç kalmayacaktı.
2. Çarpık bilgi sorunlarını azaltır: Piyasalarda fon arz edenlerin fon talep edenlere göre daha az bilgiye sahip olmaları, sorunun kaynağını oluşturmaktadır. Aracı kurumlar bilgi üreterek, bilgiyi işleyerek, bu sorunun
çözümlenmesine katkı sağlamaktadırlar. Ama aynı zamanda çarpık bilgi
sorununun öznesi olabilmektedirler. Topladıkları fonları çeşitli alanlara
yatırırken, bu sorun pek tabii ki gündeme gelebilmektedir.
3. Kaynak aktarım sonrası gözetim yaparlar: Çarpık bilgi sorununun
yarattığı bir başka problemin “moral hazard” denilen istismar riski olduğuna, çalışmanın ilk bölümünde değinilmişti. Finansal kurumların,
kaynak aktarımdan sonra aktarılan kaynakların başlangıçtaki sözleşmeye göre kullanılıp kullanılmadığını takip etmeleri ve yatırımcılara
rapor etmeleri bu çerçevede ele alınabilir (Sak 1987).
4. Risk yönetimi yaparlar: Risk yönetimi kavramı veya fonksiyonu, yukarıda bahsedilen iki tarafın da önem verdiği (ancak gelişimi hakkında tartıştıkları) bir noktadır. Birinci olarak risk yönetimi, yatay kesit
şeklinde aynı dönemde yatırımcılar/tasarruf sahipleri arasında risk
dağılımı ve aktarımı (risk paylaşımı) yapmasıyla ele alınabilir. Bunun
anlamı, bankalarda küçük boyutlarda toplanan fonlarla ulaşılan büyük hacimlerin, kredi olarak aktarılmasıdır. Aracı kurumlar ve piyasalarda portföy yönetim şirketleri, portföy yönetim hizmeti sunarken
bu rollerini yerine getirirler. Yatırım fonu ve yatırım ortaklıkları da
bu kapsamda rol oynayarak, yatırımcıların tek başlarına oluşturamadıkları portföyleri ve portföy yönetimlerini ölçek ekonomisi yaratarak
oluşturabilirler. Bir anlamda portföy teorisi çerçevesinde bu rol açıklanabilir. Büyük boyutlarda kaynaklar toplandığında, portföy çeşitlendirmesi yapılarak risk dağıtılabilir ve yönetilebilir hale gelmektedir.
Aksi durumda küçük boyutlardaki fonlarla risk dağılımı ve yönetimi
mümkün olmaktan çıkabilmektedir.
Bu fonksiyon; finansal aracıların, özellikle bankaların çok uzun zamandan beri yerine getirdikleri bir fonksiyondur. Tabii ki gelişen yatırım fonları endüstrisi, sistemde yeni bir kurumun öne çıkmasını getirmiş olsa da
aracılık faaliyetlerinin önemini ortadan kaldırmamıştır. Hatta ABD’de para
piyasası fonlarının ortaya çıkışı (Regulation Q’nun kaldırılmasından sonra)
ve üzerine çek yazılabilen hesaplar üretmeleri, bu açıdan değerlendirilebilir
(Soydemir 1986).
Risk yönetimi fonksiyonunda ileri sürülen bir başka nokta da zamanlar
arası yumuşatma/dağılımdır (intertemporal smooting). Geleneksel yapılarda tasarruf sahipleri, varlık zamanlarında vadeli mevduat gibi araçlarla
birikim (varlık birikimi) yaparak darlık zamanlarında tüketimlerinin devamlılığını sağlayabilmektedirler (Allen and Santomero 1999). Uzun yıllar
yaşayan finansal kuruluşlar (bankalar gibi), bu birikimi kolaylaştırmakta ve
desteklemektedirler. Ancak 1970’ler ve sonrasında gelişen piyasalar ve daha
iyi getiri imkânları, tasarruf sahiplerini piyasa araçlarına (hisse senedi, tahvil
vs.) doğru yönlendirmiştir. Piyasalardan gelen bu rekabet, aracılığın çalışmasını da etkilemiştir. Artık yatırımcı, bugünün aracına yatırım yaptığı için
risk yönetimi giderek ön plana çıkmıştır.
Yatırım fonları ve emeklilik fonlarının da gelişiyle beraber bu süreç, risk
yönetimi araçlarının da gelişiminde rol oynamıştır. Yeni gelişmeler234 ve değişiklikler, bankaları da bu araçları kullanmaya yönlendirmiştir. Hatta Amerika Birleşik Devletleri’nde Glass Steagal Act’in değiştirilmesi de buna bağlanmaktadır (Heakal 2007).
Katılım maliyetleri de risk yönetimini etkileyen unsurlardan birisidir.
1980’li yıllardan beri işlem maliyetlerinin düşmesi ve gelir düzeyinin artması yüzünden de bireysel yatırımcıların piyasalara doğrudan ve yatırım
fonları kanalıyla katılımları bir arada artmıştır. Özellikle doğrudan yatırım
yapmaları hâlinde yatırımcıların piyasadaki araçlar, işlemler, kurumları bilme süreçleri de ayrı bir maliyet unsurudur. Bu da risk yönetimi olgusunun
önemini daha da artırmıştır.
234
Özellikle teknolojik gelişmeler hem işlemleri hızlandırmış hem de dünyanın dört bir yanında eş
zamanlı işlemlere olanak tanımıştır. Bu durum ise yatırım sürelerini kısaltmış ve dalgalanmaları
artırmıştır. Öte yandan bilgisayarların çok yoğun ve büyük işlemler yaparak süreleri ve karmaşık
modellemeleri kolaylaştırması, işlemlerin daha da karmaşıklaşmasını ve artmasını getirmiştir.
362 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Aracılık faaliyetleri konusu, genel olarak yukarıdaki kapsamda değerlendirilebilirken, ülkelerin gerek tarihsel gerekse düzenlemeleri neticesinde
finansal aracılık faaliyetlerini farklı şekillerde organize ettikleri vurgulanmalıdır. Nitekim ABD ve Birleşik Krallık gibi bazı ülkeler (Anglo Sakson kökenli) piyasa bazlı organizasyonlara dayanırken, Kıta Avrupası ülkelerinde
ise aracılık faaliyetlerini daha çok bankacılık bazlı sistemler şeklinde örgütlemişlerdir.
Türk finansal sisteminde de her ne kadar 1980’ler sonrasında bankacılık
sisteminin karşısına rekabet edecek sermaye piyasası ve devamında da yatırım fonları gibi finansal kurumlar çıkmışsa da sistemin bankacılığa dayalı
yapısı esas olarak değişmemiştir.
Bu çerçevede finansal aracılık fon fazlalarının, çeşitli belgeler karşılığı
(sermaye piyasası aracı, mevduat, sigorta poliçesi ve kredi gibi) fon talep
edenlere aktaran kuruluşlar, finansal aracılık başlığı altında ele alınabilir.
Sermaye piyasalarında aracılık faaliyetleri birinci ve ikinci el piyasası faaliyetleri, kolektif yatırımlarla ilgili faaliyetler, yatırım danışmanlığı ve portföy
yönetimi faaliyetleri (Sak 1987), vadeli işlem ve ekonomik ve finansal göstergelere dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinin alınıp satılmasına
aracılık faaliyetleri ile geri satın almak amacıyla satım işlemleri ve nihayet
bilgi toplama ve yayma faaliyetleri olarak sıralanabilir.
Bu kapsamda faaliyet gösteren finansal aracılar, sadece başlıklar halinde
aşağıdaki gibi özetlenebilir:
• Merkez Bankası
• Bankalar
o Mevduat Bankaları
o Kalkınma ve Yatırım Bankaları
o Katılım Bankaları (Özel Finans Kurumları)
• Aracı Kurumlar
• Sigorta Şirketleri
• Finansal Kiralama Şirketleri
• Faktoring Şirketleri
• Tüketici Finansman Şirketleri
• Yatırım Fonları ve Ortaklıkları
• Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları
• Derecelendirme Kuruluşları
• Bağımsız Denetim Kuruluşları
Bu kurumlardan bazıları, faaliyetleri itibariyle sermaye piyasalarının bir
kurumu olarak faaliyet göstermekte iken bazıları (sigorta şirketleri) sermaye
piyasalarını sadece kaynak temini veya fonlarını değerlendirdikleri piyasalar olarak kullanmaktadırlar. Bazıları ise piyasalarda bilgi üretimi ve üretilen
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 363
Kutu:6.1- Aracılık Faaliyetlerini Etkileyen Gelişmeler:
Finansal sistemlerin oluşumunda, yeni aşamalara veya yapılanmalara evrilmesinde etkin olan gelişmeler; teknolojik gelişmeler, türev araçlar ve menkul kıymetleştirmenin yol açtığı yeni eğilimler olmuştur. 1970’lerin başından
itibaren ortaya çıkan yeniliklerden en önemlisi, türev araçlar konusunda yaşananlardır. Türev araçların tezgâh üstü konumdan ve standart dışı tasarımlardan
uzaklaşarak standartlaşması (hem borsalar hem de araçlar bazında), gelişimi
belirleyen, etkileyen ve dalgalar halinde Anglo Sakson ülkelerinden dünyaya
yayılan ivmeleri meydana getirmiştir.
Chicago Merchantile Exchange içinde kurulan (1972) ve döviz türevleri
üzerine çalışan International Monetary Market, London International Financial
Futures Exchange (1980), Tokyo Futures Exchange (1982), standart organize
piyasalardan (borsalardan) ilk üçüdür. Bunların çıkardığı standart finansal vadeli
işlem sözleşmeleri de işlemlerin standartlaşmasının bir diğer ayağını oluşturmuştur. Standart araçların standartlaştırılmış piyasalarda işlem görmesi, risk
yönetimini bir anlamda kolaylaştırmıştır.
Vadeli işlemlerdeki bu gelişmelerin ardından gelen standart opsiyonlar ihraç edilebilmesi de risk yönetimini genişleten etmenlerdendir. Chicago Board
Of Options Exchange (1973), bunun ilk adımı olmuştur. Özellikle ABD’de opsiyon piyasalarındaki gelişmelerden etkilenen ve rekabet güçlerini kaybetmek
istemeyen Philadelpia Stock Exchange gibi yerel borsalar da opsiyon piyasası
açarak rekabete başlamışlardır.
Aracılık faaliyetlerini etkileyen ikinci ana gelişme de borçların menkul kıymetleştirilmesi olmuştur. Önce ipoteklerin menkul kıymetleştirilmesiyle başlayan süreç, zamanla tüm alacakları ve varlıkları içermeye başlamıştır. Bu süreç,
2007’lerde verilen kredilerin menkul kıymetleştirme yoluyla başkalarına aktarılabiliyor olması ve bu süreç içinde geliştirilen Special Purpose Vehicle (Entity) kredi verme sürecinin, geleneksel yapının dışında oluşmaya başlamasını
(kredi verilmesi ve paketlenip yeniden satılması) ve nihayetinde de 2007 dünya
krizinin tetikleyicisi olmuştur (Crouhy and Thurnbull 2008).
Üçüncü gelişme ise düzenlemelerin azaltılmasının getirdiği bir şekilde finansal kuruluşların faaliyet alanlarını belirleyen sınırlamaların ortadan kalkması ve/veya teknolojik gelişmeler neticesinde önemini yitirmesi olmuştur. Bankalar ile aracı kurumlar ve yatırım fonlarının faaliyetleri karışmaya başlamıştır
(Crockett and Cohen 2009). Bu çerçeveden olarak da “gölge bankacılık” olarak
adlandırılan yapılar ortaya çıkmıştır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 365
364 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
bilgilerin mevzuat ve kurallara uygunluğunu denetleme rolünü, dolayısıyla
yardımcı kuruluş görevini yerine getirmektedirler.
Çalışmanın bu bölümü kapsamında ele alınacak sermaye piyasalarında
aracılık faaliyeti yürüten kuruluşlar, sadece bankalar ve aracı kurumlardır.
Kurumsal yatırımcı olarak değerlendirilen yatırım fonu ve yatırım ortaklıkları, çalışmanın “yatırımcılar” başlığı altında ele alınmıştır. Bankacılık, sadece sermaye piyasasındaki rolü itibarıyla ele alınacaktır.
TCMB’nin önceki döneme göre esaslı bir değişikliği içermemiştir. Ancak 24 Ocak Kararları olarak bilinen serbestleşme döneminde Bankanın görevlerine yenileri eklenmiştir.
Bunlar arasında;
• Döviz ve para piyasalarının oluşturulmasıyla döviz fiyatlarının
piyasalarda oluşumunun temin edilmesi ve interbank piyasasının kurulmasıyla da bankaların likidite ihtiyaçlarını ve nakit yönetimleri için öncelikle kendi aralarında alım satım yapabilmeleri
imkânının yaratılması,
• Altın ve döviz rezervlerinin yönetilmesi,
• Fiyat istikrarının sağlanması,
• Türk Lirası’nın konvertibiliteye geçişi için gereken döviz kuru rejiminin belirlenmesi ve uygulanması,
• Hazinenin kısa vadeli avansının sınırlandırılması ve nihayet
• Hazine tarafından ihraç edilen tahvil ve bonoların ihraç işlemlerine aracılık edilmesi de sayılabilir.
6.1. Merkez Bankası
Finansal sistemin ekonomik fonksiyonları ele alınırken, ödemeler sisteminin aksaksız yürütülmesi ve ardından da fazla fonların talep edenlere
aktarılması hususları da vurgulanmıştı. Merkez bankaları da tam bu anlamda, finansal sistemin başarılı ve kendinden beklenenleri yerine getirmesi
anlamında önem kazanmaktadır. Öte yandan Merkez Bankasının para politikasına yönelik kararları, örneğin açık piyasa işlemlerinin sermaye piyasalarında faiz oranlarını etkilemesi neticesinde piyasalarının gidişatını ve
aracı kuruluşların risk pozisyonlarını etkileyebilmektedir. Dolayısıyla merkez bankaları sermaye piyasaları açısından son derece önemli kurumlardır.
Türkiye’de Merkez Bankasının kuruluş çalışmaları, İzmir İktisat Kongresi sırasında başlamıştır. Merkez Bankasının kurulması amacıyla önce uzun
tartışmalar, raporlar hazırlanmış ve nihayetinde 1715 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu, 30 Haziran 1930’da kabul edilmiş235, banka da
Ekim 1931 tarihinde faaliyete başlamıştır. Banknot ihracı imtiyazı, 30 yıllığına verilirken 1994 yılından itibaren bu imtiyaz süresiz olarak uzatılmıştır
(TCMB 2011).
Merkez Bankasına yüklenen görevler, çeşitli dönemlerde ülkede takip
edilen iktisat politikalarını destekleyecek şekilde oluşturulmuştur. Bu çerçevede 3 dönemden bahsedilebilir:
a) 1930-1970 Dönemi: 1930 tarihli Yasa ile birlikte TCMB’nin görevi
“ülkenin kalkınmasını desteklemek” olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla
da Merkez Bankası, kamunun bu eylemlerine finansman sağlayan bir
banka halinde tasarlanmıştır.
b) 1970-2001 Dönemi: 1960’lı yıllarda başlanan planlı dönemin gerektirdiği para ve kredi politikalarının uygulanabilirliğini sağlamak amacıyla 1211 sayılı Yasa ile TCMB’nin görevleri yeniden belirlenmiştir.
235
Bankanın kuruluşunda gereken yabancı sermayenin sağlanması için Swedish Match Company’nin
bir alt kuruluşu olan American-Turkish Investment Corporation (ATIC)’dan 25 yıl vadeli, %6,5 faizli,
10,0 milyon altın dolar borçlanılmıştır. Karşılığında kibrit, çakmak ve benzeri tutuşturucuların üretim,
ithal, ihraç ve satış hakları, 1 Temmuz 1930 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 25 yıllığına ATIC’e
verilmişti (Tekeli ve İlkin 1997:305-311).
c) 2001 ve Sonrası Dönem: Gelişen ekonomik koşullar, AB normlarına
uyum çalışmaları sonucunda Nisan 2001 tarihinde 1211 sayılı Yasa
4651 sayılı Yasa ile değiştirilmiştir. Yeni değişikliklerle Bankanın ana
görev alanı “fiyat istikrarının sağlanması” olarak belirlenmiş, Para
Kurulu ile para politikasının oluşturulması kurumsallaştırılmış, bağımsızlığı yasal statüye bağlanmıştır. Bağımsızlıkla birlikte Hazineye
ve kamu sektörüne kredi verilmesi uygulaması kaldırılmış, Hazine ve
kamu kurumlarının ihraç ettikleri borçlanma senetlerinin birinci el
piyasalardan alımı yasaklanmıştır. Aksi halde kamuya kaynak aktarmaya devam edilebilecektir.
6.2. Sermaye Piyasalarında Aracılık236
Genel anlamda fon arz edenlerle talep edenlerin karşılaştırılması olarak
ifade edilen aracılık, sermaye piyasalarında SPKn ile düzenlenmiştir.
2499 sayılı Kanun, aracılık faaliyetlerini daha çok menkul kıymetlerin birinci ve ikinci el piyasalarında alım satımı çerçevesinde tanımlamıştır. Ona göre
“menkul kıymetlerin veya mali değerleri temsil eden evrakın başkası nam ve
hesabına veya başkası hesabına kendi namına yahut kendi nam ve hesabına
aracılık amacıyla alım satımı” olarak tanımlamaktadır. Tanımlama aslında aracı kurumların yapabilecekleri işleri belirlemektedir. Tersinden gelindiğinde ise
aracılık faaliyetlerini tanımlamak olarak gündeme gelmektedir.
236
Aracı kurum öncesi bankerlik ve borsa bankerliği süreci için 2. ve 8. bölümlere bakılabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 367
366 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
6362 sayılı Kanun’la getirilen yeni düzenlemelerle aracılık faaliyeti kapsamı genişletilmiş ve yeni bir tanımlamaya tabi tutulmuştur. Buna göre eski
Kanun’daki “aracılık faaliyetleri”, yatırım hizmetlerinin bir alt dalını oluşturur hale gelmiştir.
Yeni tanım çerçevesinde yatırım hizmetleri237;
a) SPA’ya ilişkin emirlerin alınması ve iletilmesi,
b) SPA’ya ilişkin emirlerin, müşteri adına ve hesabına veya kendi adına
ve müşteri hesabına gerçekleştirilmesi,
c) SPA’nın kendi hesabından alım ve satımı,
d) Bireysel portföy yöneticiliği,
e) Yatırım danışmanlığı,
f) SPA’nın halka arzında yüklenimde bulunularak satışa aracılık edilmesi,
g) SPA’nın halka arzında yüklenimde bulunmaksızın satışa aracılık edilmesi,
h) Çok taraflı alım satım sistemlerinin ve borsa dışı diğer teşkilatlanmış
pazar yerlerinin işletilmesi,
i) SPA’nın müşteri namına saklanması ve yönetimi ve
j) Kurulca belirlenecek diğer hizmet ve faaliyetlerde bulunulması olarak
tanımlanmaktadır.
Piyasaya giriş çıkışların kontrol edilmesi, lisanssız olanların faaliyetlerine
müsaade edilmemesi açısından “yatırım hizmetleri ve faaliyetleri”nin her birinin düzenli uğraşı, ticari veya mesleki faaliyet olarak icra edilebilmesi için
Kuruldan izin alınması zorunludur. Yatırım hizmetleri ve faaliyetleri ancak
yatırım kuruluşları tarafından yerine getirilebilir.
Yatırım kuruluşlarının yetkili oldukları yatırım hizmet ve faaliyetlerine
bağlı olarak hizmetlerini sunarken yan ürün olarak ve/veya ölçek ekonomisinden yararlanmak kapsamında yan hizmetler de üretebilmektedirler.
Bu kapsamda yan hizmetler;
a) Sermaye piyasaları ile ilgili danışmanlık hizmetleri sunulması,
b) Yatırım hizmetleri ve faaliyetleri ile sınırlı olarak kredi ya da ödünç
verilmesi ve döviz hizmetleri sunulması,
c) SPA’ya ilişkin işlemlerle ilgili yatırım araştırması ve finansal analiz yapılması veya genel tavsiyede bulunulması,
d) Aracılık yükleniminin yürütülmesi ile ilgili hizmetlerin sunulması,
e) Borçlanma veya başka yollardan finansman sağlanmasında aracılık
hizmeti sunulması ve
f ) Servet yönetimi ve finansal planlama yapılması.
237
Yeni Kanun’daki yatırım hizmetlerinin çerçevesi için kitabın 3. bölümüne bakılabilir.
6.2.1. Alım Satıma Aracılık (ASA)
Aracı kurumlar, yürütebilecekleri faaliyetlere göre üç alt grupta ele alınmaktadır, bunlar;
a) Emir iletimine aracılık ve yatırım danışmanlığı faaliyetlerinden herhangi birini veya tamamını yürütecek olanlar “dar yetkili”,
b) İşlem aracılığı, en iyi gayret aracılığı faaliyeti, sınırlı saklama hizmeti ve
portföy yöneticiliği faaliyetinden herhangi birini veya tamamını yürütecek olanlar “kısmi yetkili”,
c) Portföy aracılığı faaliyeti, genel saklama hizmeti ve aracılık yüklenimi
faaliyetinden herhangi birini veya tamamını yürütecek olanlar “geniş
yetkili” olarak adlandırılabilir.
SPA’ya ilişkin emirlerin alınması ve iletilmesi (emir iletimi), emirlerin
müşteri adına ve hesabına veya kendi adına ve müşteri hesabına gerçekleştirilmesi (işlem aracılığı) ve kendi hesabından alım satımı (portföy aracılığı)
faaliyetlerini kapsamaktadır. Aracılık faaliyetlerine yönelik olarak kuruluşların, SPKr’ndan bu faaliyete yönelik olarak izin alması ve sermaye ve sermaye
yeterliği düzenlemelerindeki bu faaliyete yönelik olarak belirlenen öz sermaye koşullarına (bankalar hariç) uyması zorunludur.
6.2.1.1. Emir İletimine Aracılık
Müşteri emirlerinin yatırım kuruluşları tarafından yetkilendirilmiş kuruluşlara veya yurt dışında faaliyet gösteren kuruluşlara iletilmesi faaliyetidir. 1981 dönemi kavramlarıyla bakıldığında “komisyonculuk” faaliyetlerini
de içermektedir.
Emir iletim aracılığı;
a. Emirlerin müşteri adına ve hesabına veya kendi adına, müşteri hesabına gerçekleştirebilecek veya kendi hesabına alım satım yapabilecek
şekilde yetkilendirilmiş bir yatırım kuruluşuna veya ilgili ülkenin yetkili otoritesinden faaliyet izni almış yurt dışında yerleşik bir kuruluşa
iletilmesini (kaldıraçlı işlemler hariç) ve emirlerin sonuçlarına ilişkin
bilgilendirme yapılmasını,
b. Halka arz, tahsisli satış veya nitelikli yatırımcılara satış sırasında taleplerin toplanmasıyla ilgili olarak taleplerin ilgili yatırım kuruluşuna
iletilmesi ve müşteriler tarafından ilgili sermaye piyasası aracının bedeli olarak tevdi edilen nakdin tahsili veya geri ödenmesi gibi işlemleri
kapsamak üzere gişe hizmeti verilmesini,
c. Lehine faaliyet gösterilen işlem ve/veya portföy aracılığına, yetkili kuruluşun sunabileceği yatırım hizmetleri ve faaliyetlerinin yatırımcıla-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 369
368 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ra tanıtılması, sözleşme akdedilmesine aracı olunmasını (bu faaliyetler için müşteriyle sözleşme yapılması şart değildir) ve
d. Sözleşme yapmak isteyen tarafların komisyon karşılığında bir araya
getirilmesi faaliyetleri içermektedir.
Emir iletimine aracılık faaliyeti izin almak kaydıyla aracı kurumlar ve kaldıraçlı işlemler hariç olmak üzere bankalar tarafından yapılır.
6.2.1.2. İşlem Aracılığı
Emir iletimine aracılık faaliyetine ek olarak müşterilerin sermaye piyasası
araçlarıyla ilgili alım veya satım emirlerinin, müşteri adına ve hesabına veya
kendi adına ve müşteri hesabına yatırım kuruluşları tarafından;
a. Borsalar ya da teşkilatlanmış diğer pazar yerlerine,
b. Kendi hesabından alım satım yapmak üzere yetkilendirilmiş bir kuruluşa (market maker veya dealer) ve
c. Kaldıraçlı işlemler hariç olmak üzere ilgili ülkenin yetkili otoritesinden faaliyet izni almış yurt dışında yerleşik bir kuruluşa iletilmek suretiyle gerçekleştirilmesini içermektedir.
İşlem aracılığı faaliyetinde bulunabilecek yatırım kuruluşları
SPKr’dan izin almak kaydıyla;
a. Aracı kurumlar tarafından sermaye piyasası araçları üzerinde,
b. Bankalar tarafından paylar, kaldıraçlı işlemler ile pay endekslerine ya
da paylara dayalı türev araçlar hariç olmak üzere sermaye piyasası
araçları üzerinde yapılabilecektir.
İşlem aracılığı faaliyetinde bulunacak kuruluşların “emir iletim aracılığı”
koşulları yanı sıra “sınırlı saklama” hizmeti için izin almış (veya bu amaçla
başvurmuş) olmaları gereklidir. Öte yandan işlem aracılığı lisansı için işlemlerin gerçekleştirileceği piyasalar ile varsa birlikte çalışacağı emir iletimine
aracılığa ve portföy aracılığına yetkili kuruluşların listesi ile bu sürecin nasıl
işleyeceğine ilişkin emir gerçekleştirme politikasını belirlemiş olması şarttır.
Türev araç işlemleri yapacak yatırım kuruluşlarının ayrıca yeterli sayıda türev araçlar müşteri temsilcisi ile muhasebe ve operasyon sorumlusunu görevlendirmiş olması gerekmektedir.
Yurt dışı piyasalarda işlem yapılması da “emir iletimi” sürecine ve ilkelerine paraleldir.
Kaldıraçlı işlemlerle ilgili olarak, yatırılan teminat tutarlarının üzerinde bir
kayba uğratacak şekilde, müşterilere işlem yaptırılamaz. Yatırımcının piyasa
koşullarından dolayı teminatından daha fazla zarara uğraması hâlinde söz
TABLO:6.1- YATIRIM KURULUŞLARINA GÖRE İŞLEM ARACILIĞI FAALİYETİNİN KAPSAMI
Menkul Kıymet
Kuruluş/Sermaye
Piyasası Aracı
Türev Araç
Pay
Diğer
Kaldıraçlı işlemler hariç türev araçlar
(Borsaya veya portföy aracısına iletilmek üzere)
Kaldıraçlı
işlemler
Aracı Kurum
+
+
+
+
Mevduat ve Katılım Bankası
-
+
+
(Pay endekslerine ya da paya dayalı olanlar hariç)
-
Kalkınma ve Yatırım Bankası
-
+
+
(Pay endekslerine ya da paya dayalı olanlar hariç)
-
Kaynak: SPKr Yatırım Hizmetleri Tebliği
konusu zarar yatırımcıdan talep edilemez. Kaldıraçlı alım satım işlemlerine
yönelik olarak yurt dışı piyasalarda işlem aracılığı faaliyeti yürütülemez.
6.2.1.3. Portföy Aracılığı
Sermaye piyasası araçlarının kendi hesabından, alım satım, portföy aracılığı olarak tanımlanmakta ve işlem aracılığı faaliyetine ek olarak yatırım kuruluşlarının müşterilerin sermaye piyasası araçlarıyla ilgili alım veya satım
emirlerini, karşı taraf olarak yerine getirmesi olarak tanımlanabilir.
Aracı kurumlar tarafından sermaye piyasası araçları üzerinde, bankalar tarafından da paylar, kaldıraçlı işlemler ile paylara dayalı türev araçlar
hariç olmak üzere sermaye piyasası araçları üzerinde borsa mevzuatı hükümleri saklı kalmak üzere yapılabilir. Pay endekslerine dayalı türev araç
işlemleri, Kuruldan izin almak kaydıyla bankalar tarafından da yapılabilecektir.
İşlem aracılığı faaliyetine benzer şekilde yatırımcı kuruluş, müşteri emirlerini, emir gerçekleştirme politikasını, çerçeve sözleşmede belirtilen esaslar
ve müşteri emrini en iyi şekilde gerçekleştirme yükümlülüğü, özen ve sadakat borcu çerçevesinde kabul ederek yerine getirir.
TABLO: 6.2- YATIRIM KURULUŞLARINA GÖRE PORTFÖY ARACILIĞI FAALİYETİNİN KAPSAMI
Kuruluş/Sermaye Piyasası
Aracı
Menkul Kıymet
Türev Araç
Pay
Diğer
Kaldıraçlı işlemler hariç türev araçlar (Tezgâh
üstü piyasada gerçekleştirilmek üzere)
Aracı Kurum
+
+
+
+
Mevduat ve Katılım Bankası
-
+
+
(Paya dayalı olanlar hariç, pay endekslerine
dayalı dâhil)
-
Kalkınma ve Yatırım Bankası
-
+
+
(Paya dayalı olanlar hariç, pay endekslerine
dayalı dâhil)
-
Kaynak. SPKr, Yatırım Hizmetleri Tebliği
Kaldıraçlı
İşlemler
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 371
370 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
6.2.2. Bireysel Portföy Yöneticiliği Faaliyeti
Kolektif yatırım kuruluşlarının portföyleri hariç olmak üzere finansal varlıklardan oluşan portföylerin her bir müşteri adına, doğrudan veya dolaylı bir
menfaat sağlamak üzere vekil sıfatıyla yönetilmesi faaliyeti olarak tanımlanabilir. Ancak bu amaçla da müşterilerin mali durumları ile risk-getiri tercihleri gibi
konulara uygun portföyler oluşturulup yönetilmesi öne çıkmaktadır.
Bireysel portföy yöneticiliği faaliyeti, SPKr’ndan izin almak kaydıyla aracı
kurumlar, yatırım ve kalkınma bankaları ile portföy yönetim şirketleri tarafından yapılabilir. Bu konuda yeterli teminatı ve kapasiteyi gösteren bireylerin de bireysel portföy yöneticiliği yapabilecekleri kabul edilmemiştir238.
Çerçeve Sözleşmesi: Bir müşteriye bireysel portföy yöneticiliği veya
yatırım danışmanlığı hizmeti sunmak üzere çerçeve sözleşmesi imzalamasından önce yapılması gereken “yerindelik testi” ile müşteriye sunulacak hizmet ile müşterinin yatırım amaçları, mali durumu ile bilgi ve tecrübesinin
uyumlu olup olmadığının yetkili kuruluşlar tarafından değerlendirilmesidir.
Yerindelik testi ile müşteri daha yakından tanınmış olacağından, onun beklentilerine uygun hizmet sunulması beklenmektedir.
Yetkili kuruluşun, müşterileri ile sunduğu faaliyete ilişkin yazılı bir çerçeve sözleşme imzalaması zorunluluğu bulunmaktadır. Söz konusu sözleşme,
tarafların yetki ve sorumluluklarını belirleyeceği ve gelecekte ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklarda dayanak metni oluşturacağı için özellikle müşteriler
açısından dikkatli okunması gerekmektedir.
Sözleşmedeki zorunlu değişiklikler ise en hızlı haberleşme aracıyla müşterinin onayına sunulmalıdır. Müşteri, değişen portföy yöneticisini uygun
görmediği takdirde sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebilir.
Müşteri Varlıklarının Saklanması: Müşteri, finansal varlıklarının genel saklama hizmeti kapsamında yetkilendirilmiş başka bir yatırım kuruluşunda saklanmasını isteyebilir.
Portföy hesabına yapılacak işlemlerde, sözleşme uyarınca müşteriden
önceden teyit alınması zorunluluğu varsa, saklamaya yetkili kuruluş tarafından bu müşteriler için blokaj koyma imkânı getirilebilir.
Portföylerde açık pozisyonların teminatsız kalması veya portföyün değerinin varsa karşılaştırma ölçütü ya da eşik değer dikkate alınarak, hesaplanan tutarın altında kalması durumunda, yetkili kuruluşun hesaplamanın
yapıldığı gün itibariyle müşteriye bildirimde bulunması zorunludur.
238
Bireysel portföy yöneticiliği faaliyetinde bulunulmasına izin verilebilmesi için yetkili kuruluşların;
a)
Asgari öz sermaye yükümlülüğünü yerine getirmiş olması (kalkınma ve yatırım bankaları
hariç),
b)
4 yıllık lisans eğitimi veren kurumlardan mezun ve finans piyasalarında en az 5 yıllık tecrübesi
olan yeterli sayıda portföy yöneticisini istihdam etmiş olması,
c)
Bu amaçla araştırma birimini oluşturmuş, birim yöneticisini ve ona bağlı olarak çalışacak
yeterli sayıda araştırma uzmanını görevlendirmiş olması zorunludur.
Kutu: 6.2- Türev Araç İşlemleri
Kaldıraçlı işlemler (forex) dışında kalan türev araçlara ilişkin emir iletimi, işlem
ya da portföy aracılığı faaliyetleri, işlemlerin niteliğine göre borsalar ve teşkilatlanmış diğer pazar yerlerinde ya da tezgâh üstü piyasalarda yapılabilir.
Döviz, kıymetli maden, kıymetli taş, mal veya diğer varlıkların fiziki olarak alım
satımı ile gerçek ve/veya tüzel kişilerin kendi aralarında bir yatırım kuruluşu aracılığı olmaksızın gerçekleştirdiği, ticari veya mesleki faaliyet sayılamayacak nitelikteki türev araç alım satım işlemleri, türev aracı işlemleri dışında tutularak “yatırım
hizmetleri” kapsamında düzenlenmemiştir.
Kaldıraçlı işlemlerin taşıdığı risk nedeniyle “yatırım hizmetleri” kapsamında
özel düzenlemeye tabi tutulmuştur. Buna göre kaldıraç oranı, işlem yapmak için
yatırılan teminat tutarı karşılığında alınabilecek pozisyon tutarını gösteren orandır.
Kaldıraçlı işlemlerde uygulanacak kaldıraç oranı 100:1’i geçemez.
Müşterilere uygulanacak kaldıraç oranı 100:1’i aşmamak kaydıyla yatırım
kuruluşları ile müşteriler arasında imzalanacak çerçeve sözleşmede serbestçe belirlenir. Söz konusu oranın daha sonra değiştirilebilmesi için tarafların yazılı onayı gereklidir.
6.2.3. Yatırım Danışmanlığı Faaliyeti
Sermaye piyasalarında bilgi üretiminin önemli kurumları arasında yer
alan yatırım danışmanlığı, yetkili yatırım kuruluşunun, yatırımcı talebi doğrultusunda veya yatırımcı talebi olmaksızın sermaye piyasası araçları ile
bunları ihraç eden ortaklık ve kuruluşlar hakkında, belli bir kişiye veya mali
durumları, risk ve getiri tercihleri benzer nitelikteki bir gruba yönelik olarak yönlendirici nitelikte yorum ve tavsiyelerde bulunması faaliyeti olarak
tanımlanmaktadır.
Ancak genel yatırım tavsiyeleri ile finansal bilgi sunulması, bu faaliyet
kapsamında sayılmamaktadır.
Yatırım danışmanlığı239 faaliyeti, Kuruldan izin almak kaydıyla aracı kurumlar, yatırım ve kalkınma bankaları ile portföy yönetim şirketleri tarafından yapılabilir.
239
Faaliyetinde bulunulmasına izin verilebilmesi için yatırım kuruluşlarının kuruluş ve faaliyet esasları
ile ilgili düzenlemelerinde faaliyete geçmek için aranan genel şartlara uyulması ve ek olarak yatırım
kuruluşlarının;
a)
Bu faaliyet için öngörülen asgari öz sermaye yükümlülüğünü yerine getirmiş olması (kalkınma
ve yatırım bankaları hariç),
b)
4 yıllık lisans eğitimi veren kurumlardan mezun ve finans piyasalarında en az 3 yıllık tecrübesi
olan yeterli sayıda yatırım danışmanını istihdam etmiş olması,
c)
Teminen araştırma birimini oluşturmuş, birim yöneticisini ve ona bağlı olarak çalışacak yeterli
sayıda araştırma uzmanını görevlendirmiş olması zorunludur.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 373
372 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Öte yandan da yatırım kuruluşu ile bir müşteri arasında, yatırım danışmanlığı
çerçeve sözleşmesi imzalanmadan önce yerindelik testinin yapılması zorunludur.
Yetkili kuruluşlar, müşteriyle yatırım danışmanlığı çerçeve sözleşmesi
imzalamadan once;
a) Yatırım danışmanlığına ilişkin ilkeleri,
b) Yatırım danışmanlığı kapsamında yatırımcıya sunulacak bilgi ve tavsiyelerin oluşturulmasında kullanılan bilgi kaynakları, yatırım stratejileri ve analiz yöntemleri,
c) Bilgi ve tavsiyelerin yatırımcıya sunuluş biçimiyle (yazılı, sözlü, günlük, haftalık, aylık ve benzeri) ilgili esaslar ve
d) Olası çıkar çatışmalarını içeren bir tanıtım notu vermek zorundadır.
Portföy yöneticiliğine benzer şekilde, çerçeve sözleşmede yer verilen yatırım danışmanının, yetkili kuruluştan ayrılması veya değiştirilmesi halinde
yetkili kuruluş bu durumu müşteriye en seri haberleşme aracı vasıtasıyla
bildirmek zorundadır. Müşteri, yeni görevlendirilen yatırım danışmanını
uygun görmediği takdirde sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebilir.
İşlemlerinde muhtemel çıkar çatışması, kaynakları önceden müşteriye
sunularak şeffaflık sağlanması önem taşımaktadır.
6.2.4. Halka Arza Aracılık Faaliyeti (HAA)
Halka arza aracılık, ihraç edilen araçların yatırımcıya ulaşması ve karşılığında da elde edilen paranın ihraççıya ödenmesi sürecini ifade etmektedir
(Madde 37). Esas olarak birinci el piyasa faaliyeti olan “halka arz aracılık”
süreci, iki yüklenim240 yöntemini içermektedir:
a) “Aracılık yüklenimi”, ihraç edilecek sermaye piyasası araçlarının;
i. Halka arz yoluyla satışa sunulmasının ve satılamayan kısmının tamamının bedeli satış süresi sonunda tam ve nakden ödenerek satın alınmasının (bakiyeyi yüklenim),
240
Yüklenim kavramının kökeni, 17’nci yüzyılda İngiltere’de kullanılan “Underwriting-Alta İmza Atma”
işlemine dayanmaktadır. Edward Lloyd’un 1687 yılında Thames Nehri yakınlarında açtığı kahve, Londra
rıhtımına demirleyen gemilerin mürettebatları için o zamanların “in”i olan bir mekân haline gelmişti.
Lloyd müşterilerinin isteklerine cevap veren bir mekân oluşturmak amacıyla gemilerin kalkış, varış
saatlerini, hava durumunu, gidilen yerlerdeki siyasi durumu içeren bilgileri müşterilerinden toplayarak
listeler hâlinde yayınlamaya ve böylece gemicilere ve sigortacılara bilgi üretip sunmaya başlamıştır
(1688). 24 saat açık olan kahve bir yandan gemi alıcı ve satıcılarının bir yandan da gemilerini ve
mallarını sigortalamak isteyenlerin buluştukları bir mekân haline gelmiştir. Sigorta arayanlar, buraya
(ve civardaki diğer kahvelere) giderek sigorta aracıları ile pazarlık yaparak, sigorta sözleşmelerini
oluştururlardı. Aracılar da bu sözleşmeleri daha büyük ve bireysel risk üstlenicilerine (bugünkü
tanımlamayla reasürans) satıyorlardı. Büyük risk üstlenicileri ise bu işlemde taraf olduklarını, yapılmış
sigorta sözleşmesinin altına imza atarak (underwrite) beyan ediyorlardı. Zamanla bu işlemi yapanlar
underwriter (alta imza atan) olarak anılmaya başladılar (Bernstein 1996:89-90).
ii.
Bedeli, satışın başlamasından önce tam ve nakden ödenmek suretiyle tamamının satın alınarak halka satılmasının (tümünü yüklenim),
iii. Halka arz yoluyla satışa sunulmasının ve satılamayan kısmın bir
bölümünün bedeli satış süresi sonunda tam ve nakden ödenerek
satın alınmasının (kısmen bakiyeyi yüklenim),
iv. Bedeli, satışın başlamasından önce tam ve nakden ödenmek suretiyle bir kısmının satın alınarak halka satılmasının (kısmen tümünü yüklenim) satışı yapana karşı taahhüt edilmesidir.
b) “En iyi gayret aracılığı” ise ihraç edilecek sermaye piyasası araçlarının,
izahnamede belirtilen satış süresi içinde satışa sunulmasının, satılamayan kısmın ise satışı yapana iade edilmesi veya bunları daha önce
satın almayı taahhüt etmiş üçüncü kişilere satılmasıdır. Bu yöntemde
aracı kurum satışından belirli miktarda komisyon almaktadır.
Ülkemizde uygulandığı kadarıyla esas olan birinci tür aracılıktır. 19901997 yılları arasında yapılan 196 halka arzdan %38’i en iyi gayret aracılığı,
%36’sı tümüne yüklenim ve %26’sı da bakiyeyi yüklenim şeklinde yapılmıştır
(Düzakın 1998). En iyi gayret aracılığı için elde kalma riski içermediğinden
yüksek sermayeye ihtiyaç duyulmazken, tümüne yüklenim için ciddi sermayelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durum aynı zamanda aracı kurumları
sendikasyona zorlamaktadır. Bunun bir sonucu olarak, çeşitli sayıda aracı
kurumun, bir ihracın (satışın) halka arzına beraberce aracılık yapmaları
(sendikasyona gitmeleri), son zamanlarda gözlenen gelişmelerden birisidir.
Sendikasyon ile aracı kurumlar satışı (halka arzı) daha kolaylıkla tamamlayabilmekte, satamama riskini azaltmakta ve üstlenecekleri kısmı da en aza
indirebilmektedirler.
Aracılık yüklenimi faaliyet izni, en iyi gayret aracılığı faaliyet iznini de
kapsar. Ancak yalnızca en iyi gayret aracılığı faaliyetinde bulunmak üzere
yetkilendirme yapılabilir.
Sermaye piyasası araçlarının halka arz edilmesi ile ilgili olarak ihraççı ve/
veya halka arz edenler ile birlikte ihraç fiyatı, miktarı ile halka arz sürecinin
belirlenmesine yönelik çalışmalar yapılması, izahnamenin onayı için sunulacak diğer bilgi ve belgelerin hazırlanarak Kurula başvuruda bulunulması,
konsorsiyum oluşturulması, talep toplanması, halka arz edilecek sermaye
piyasası araçlarının satışına yönelik olarak yurt içi ve yurt dışı organizasyonlar düzenlenmesi ve satışın organize edilmesi gibi kurumsal finansman
faaliyetlerinin yürütülmesi ve benzeri faaliyetler ile aracılık sözleşmesinde
belirlenen diğer yükümlülüklerin yerine getirilmesi, halka arza aracılık faaliyeti kapsamına dâhildir. Sermaye piyasası araçlarının halka arz edilmeksizin
satışı sırasında, bu ihraçların belli bir grup yatırımcıya tahsisinde aracılık
yapılması da halka arza aracılık faaliyeti kapsamında sayılır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 375
374 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Aracılık yüklenimi241 ve en iyi gayret aracılığı faaliyetleri, Kuruldan izin
almak kaydıyla aracı kurumlar ile kalkınma ve yatırım bankaları tarafından
yapılabilir.
Aracılık Konsorsiyumu: SPA’yı ihraç eden ve/veya halka arz eden ile
yetkili yatırım kuruluşu arasında akdedilecek yazılı bir halka arza aracılık
sözleşmesine bağlanması şarttır. Sözleşme yapıldıktan sonra konsorsiyum
oluşturulması söz konusu olduğunda, bunun için ihraççı ve/veya halka arz
edenin onayının alınması şarttır.
Konsorsiyuma katılan yetkili yatırım kuruluşları arasında yazılı bir konsorsiyum sözleşmesi düzenlenir. Konsorsiyumun yönetimini, yetkili yatırım
kuruluşlarından biri konsorsiyum lideri olarak üstlenir. Konsorsiyumu; Kurula, resmi kurumlara, üçüncü kişilere, sermaye piyasası aracını ihraç edene
ve/veya halka arz edene karşı konsorsiyum lideri temsil eder.
Halka arza aracılık sözleşmesi ile konsorsiyum sözleşmesi bir arada da
yapılabilir.
6.2.5. Saklama Hizmeti
Kanun çerçevesinde sermaye piyasası araçlarının müşteri namına saklanması ve yönetimi;
a) Yatırım hizmet ve faaliyetleri sebebiyle veya emanetçi sıfatıyla veya
idare etmek için veya teminat olarak veya her ne nam altında olursa olsun, müşteriye ait kayden veya fiziken tevdi veya teslim edilen
sermaye piyasası aracının, merkezi saklama kuruluşlarında ve/veya
yatırım kuruluşunun kendi nezdinde ve/veya işleme konu sermaye
piyasası aracının niteliği itibariyle gerekli olması hâlinde başka bir yatırım kuruluşu nezdinde, müşteri hesabına, hak sahibi bazında tutulması ve izlenmesini, her hâlükârda müşteri hesaplarına erişim yetkisi
olmasını,
b) Müşteri hesabına veya müşterinin talimatı ile açılmış alt hesaplarına
sermaye piyasası araçlarına ilişkin anapara, faiz, temettü ve benzeri
gelirlerin tahsili, ödenmesi, yeni pay ve bedelsiz pay alma haklarının
ve paylardan doğan oy haklarının kullanılması ve sermaye piyasası
241
Aracılık yüklenimi veya en iyi gayret aracılığı faaliyetine izin verilebilmesi için yatırım kuruluşlarının
kuruluş ve faaliyet esasları ile ilgili aranan genel şartlara ek olarak aracı kurum ile kalkınma ve
yatırım bankalarının;
a) Sınırlı saklama hizmeti vermek üzere faaliyet izni almış veya bu izni almak üzere SPKr’na
başvurmuş olması,
b)
Sunacakları faaliyetin niteliğine göre sermaye ve sermaye yeterliliği düzenlemelerinde aracılık
yüklenimi veya en iyi gayret aracılığı faaliyeti için öngörülen asgari öz sermaye yükümlülüğünü
yerine getirmiş olması (kalkınma ve yatırım bankaları hariç) ve
c)
Halka arza aracılık faaliyetlerinin yürütülmesini teminen bir birim yöneticisini ve ona bağlı
olarak çalışacak yeterli sayıda kurumsal finansman uzmanını görevlendirmiş olması gerekir.
araçlarına ilişkin teminat takibi yapılması gibi hizmetlerin sunulması
ile söz konusu işlemlerin yatırım kuruluşu nezdindeki müşteri hesaplarına yansıtılmasını ifade eder.
Bireysel portföy yöneticiliği faaliyeti kapsamında yönetilen varlıkların
saklanması da bu kapsamda değerlendirilir.
Saklama hizmeti;
a) Sınırlı saklama hizmeti, işlem aracılığı ve portföy aracılığı ile ilgili olarak yetkili olunan ve aracılık hizmetine konu olan sermaye piyasası
araçlarının, bireysel portföy yöneticiliğine ilişkin yönetilen portföylerin, aracılık yüklenimi ve en iyi gayret aracılığına ilişkin olarak ise
halka arzına aracılık edilen sermaye piyasası araçlarının saklanması ve
b) Genel saklama hizmeti, yetkili olunan ve işlemi yapılan yatırım hizmet ve faaliyetlerinden bağımsız olarak sunulan saklama hizmeti sunulması olmak üzere iki türlü yapılabilir.
Bankalar da Kuruldan izin almak koşuluyla genel saklama hizmeti verebilirler. Ancak halka arz, tahsisli satış veya nitelikli yatırımcılara satış sırasında
taleplerin toplanmasıyla ilgili olarak taleplerin ilgili yatırım kuruluşuna iletilmesi ve müşteriler tarafından ilgili sermaye piyasası aracının bedeli olarak
tevdi edilen nakdin tahsili veya geri ödenmesi gibi işlemleri kapsamak üzere
gişe hizmeti verilmesi durumları hariç olmak üzere emir iletimine aracılık
ettikleri müşterilerine ilgili sermaye piyasası araçları için genel saklama hizmeti veremezler.
Saklamaya yetkili yatırım kuruluşlarının saklama hizmeti sunmadan
önce müşterileri ile asgari hususları Kurulca belirlenecek yazılı bir sözleşme
yapmaları zorunludur.
6.2.6 Yan Hizmetler
Yatırım hizmetlerinin sunumu sırasında yapılması gereken veya üretilen
yan ürünlerden dolayı yatırım kuruluşları bazı uzmanlıklar kazanmakta ve
bunları da talep edenlere sunabilmeleri için SPKr tarafından lisanslanmaları
gerekmektedir. Bu çerçevede aşağıdaki faaliyetler yan hizmetler olarak tanımlanmaktadır:
a) Şirketlerin kısa ve uzun vadeli finansal hedefleri, risk tercihleri ve
benzeri durumları dikkate alınarak yatırım planlarının oluşturulması.
b) Şirketlerin, aktif-pasif yönetimi çerçevesinde finansal durum tablosu analiz edilmesi, gelir kaynaklarının ayrıştırılması, finansman seçeneklerinin tespit edilmesi, risklerin tanımlanması ve azaltılması veya
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 377
376 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
gelirlerin artırılması yoluyla mali profillerinin geliştirilmesi gibi konularda yazılı veya sözlü yorum ve tavsiyelerde bulunulması.
c) Şirketlerin, birleşme, bölünme, ele geçirme ve iş ortaklıklarının kurulması ve benzeri sermaye veya ortaklık yapılarındaki değişikliklerle ilgili yeniden yapılandırılma faaliyetleri ve tasfiye sürecinde yazılı veya
sözlü yorum ve tavsiyelerde bulunulması.
Bu madde kapsamındaki hizmeti sunacak aracı kurumların kısmi veya
geniş yetkili olması gerekir.
Sermaye piyasası araçlarının kredili alım, açığa satış ve ödünç alma ve
verme işlemlerine ilişkin ilke ve esaslar, Kurul tarafından ayrıca belirlenir. Bu
hizmeti sunacak aracı kurumların işlem veya portföy aracılığı faaliyet izni
almış olması gereklidir.
Genel Yatırım Tavsiyesi Sunulması: Belli bir kişiye veya mali durumları, risk ve getiri tercihleri benzer nitelikteki bir gruba yönelik olmamak
kaydıyla bir veya daha fazla sermaye piyasası aracı veya ihraççı hakkında
müşterilere veya dağıtım kanallarına yönelik olarak hazırlanan ve sermaye
piyasası araçlarının mevcut veya gelecekteki fiyat veya değerlerine ilişkin yorum da dâhil açıkça veya zımnen bir yatırım stratejisini öneren veya tavsiye
eden, yönlendirici nitelikteki her türlü araştırma veya diğer bilgi sunulması
faaliyetidir.
Genel yatırım tavsiyesi faaliyeti kapsamında hazırlanan ve belli bir kişiye
veya mali durumları, risk ve getiri tercihleri benzer nitelikteki bir gruba yönelik olmamak kaydıyla müşterilere veya dağıtım kanallarına sunulan bilgilerin, müşteri ile birebir paylaşılması da bu faaliyet kapsamındadır.
Yatırım kuruluşları ve portföy yönetim şirketleri, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun çerçevesinde faaliyet gösteren medya hizmet sağlayıcıları, Basın Kanunu çerçevesinde süreli yayın
yapanlar tarafından sunulanlar ile medya ve elektronik ortamda yer alanlar
dâhil her türlü genel yatırım tavsiyesinin genel yatırım tavsiyesi ilkelerine
göre sunulması gereklidir.
Yatırım kuruluşları, “aracılık yükleniminin yürütülmesi ile ilgili hizmetlerin sunulması” (SPKn.38) kapsamında, sermaye piyasası araçlarının halka
arz edilmesi planlanan ihraççı ile ilgili olarak mali ve ekonomik analiz ile pazar araştırmaları yapılması, ilgili şirketin mali tablolarının sermaye piyasası
mevzuatına uygunluğunun sağlanması, ilgili mevzuat çerçevesinde gerekli
esas sözleşme değişikliklerinin yapılması, kamuoyuna açıklanacak bilgi ve
belgelerin belirlenmesi yönünde çalışmalar yapılması gibi faaliyetlerde bulunabilirler.
Öte yandan yan hizmetler çerçevesinde yatırım kuruluşları “finansman sağlanmasında aracılık”, “servet yönetimi ve finansal planlama yapılması” gibi hizmetler de sunabilir.
Kutu 6.3- Repo ve Ters Repo Faaliyetleri
Repo ve ters repo faaliyetleri, yeni Kanun tarafından sermaye piyasası faaliyeti/
yatırım hizmeti olarak sayılmamıştır. Dolayısıyla da yatırım hizmetleri tebliğinde ele
alınmamıştır. Ancak repo ve ters repo faaliyetleri, çalışmanın 3’üncü bölümünde ele
alındığı gibi bir nakit yönetimi aracı olması şeklinde değerlendirilmesi durumunda
bir “yatırım” değil teknik olarak ele alınacaktır.
Repo işlemleriyle, repo yapan taraf kendisine geri satın almak amacıyla
önceden belirlenmiş bir fiyattan, belirli bir tarihte söz konusu kıymeti satana karşı,
o kıymeti satma taahhüdü altına girmekte; karşı taraf da geri satın alma taahhüdü
altına girmektedir. Bu işlemler ile bir yandan kısa vadeli nakit yönetimi yapılabilirken bir yandan da uzun vadeli portföylerin kısa vadeli kaynaklarla finanse edilmesi imkânı yaratılmaktadır. Tabii ki en çok repo yapılan aracın DİBS’ler olması, repo
piyasasının yaygınlığı, kamu iç borçlanma senetlerinin birinci el piyasalarda ihracını
kolaylaştırmaktadır.
Repo işleminde repo yapan taraf, teminat olarak verdiği (sattığı) kıymetleri, anlaşmanın vadesi geldiğinde, anlaşılan fiyattan geri satın almak zorundadır.
Banker krizi nedeniyle 1982 tarihli Borsa Bankerliği Belgesi Verilmesine İlişkin
Yönetmelik (29.06.1982) ile bankerlerin, mali yükümlülüklerini getiren kıymetler
çıkaramamaları hükmü ile yasaklanmıştı. Ancak 1990’ların başından itibaren piyasanın gelişimi, bu işlemi satış olarak muhasebeleştirerek yapılmasını getirdi. 1992
değişikliği ile de repo yasal olarak yapılabilir bir işlem haline getirilmiştir.
6.3. Sermaye Piyasalarında Bankaların
Aracılık Faaliyetleri
Dünya ölçeğinde bakıldığında, bankacılık uygulamaları iki temel yapıda
faaliyet göstermektedir. Bunlardan birincisi evrensel, diğeri ise uzmanlaşmış
(ihtisas) bankalar olarak adlandırılmaktadır. Birinci grupta yer alan bankalar,
esas olarak Kıta Avrupası kökenli olup bütün finansal hizmetleri sunabilmektedirler (Benston 1994, Derin 1991). Evrensel bankalar;
•
•
•
•
•
Mevduat toplayabilmekte,
Kredi verebilmekte,
Sigortacılık işlemleri yapabilmekte,
Menkul kıymet yüklenimlerinde bulunabilmekte,
Menkul kıymet alım satım işlerini üstlenebilmekte,
378 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
• Şirketlere iştirak edebilmekte,
• Genel kurullara katılıp oy kullanabilmekte,
• Temsilcilerinin şirketlerin yönetim kurullarına seçilmesini sağlayabilmektedirler.
• Diğer pay sahipleri adına vekaleten oy kullanabilmektedirler.
Bu modelin en iyi uygulamalarından birisinin Almanya’da olduğu genel
kabul görmektedir (Benston 1994). AB’nin finansal kurumlarının tek bir lisansla tüm AB’de faaliyet gösterebilecek olmalarına yönelik düzenlemeleri
neticesinde kendi ülkesinde lisanslı faaliyet gösteren bankaların, diğer üye
ülkelerde de aynı kapsamda faaliyet gösterebilecek olması, AB içinde evrensel bankacılığın geçerli olmasını getirmektedir.
İkinci grupta ise uzmanlaşmış bankacılık esastır. ABD’de 1929 krizinden,
evrensel bankacılık uygulamalarının sorumlu tutulması nedeniyle çıkarılan Glass-Steagal Yasası (1933 Bankacılık Yasası) ile bu konuda kısıtlamalar
getirilmiştir. Artık ticari bankaların menkul kıymet işlemlerine girişmeleri,
aracılık yüklenimi yapmaları, sigorta yüklenimi yapmaları ve bazı eyaletlerde satmaları ve bankaların finansal olmayan şirketlerde hissedar olmalarının engellenmesini getirmiştir. İlgili yasa evrensel bankacılığı yasaklamıştır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD, Japonya’ya da aynı düzenlemeleri zorlamıştır. Ancak Japonlar “keiretsu” dedikleri sistemle, karşılıklı pay sahibi
olarak bir bankanın kontrolünde holding benzeri bir yapı oluşturmuşlardır
(Benston 1994).
Bu yapılanmada, uzmanlaşmış bankacılığın ikinci türü de yatırım bankalarıdır. Yatırım bankacılığı ise sadece menkul kıymet işlemi yapmak üzere
menkul kıymetlerin aracılık yüklenimleriyle uğraşmak üzere kurulmuş yapılanmalardır. Banka unvanı dışında yaptıkları işler, Türkiye’deki aracı kurumlara birebir benzemektedir. Zaten ABD’de aracı kurumlar, yatırım bankaları
(investment banks) olarak adlandırılmaktadır.
ABD, zaman içinde bank holding şirketleri kanalıyla bu yasal kısıtları aşmıştır.242
Ülkemizde de sistem birinci yapı çerçevesinde evrensel bankacılık yapısındadır. Bankalar, esas olarak yukarıda sayılan işlemleri ve finansal piyasalardaki tüm aracılık faaliyetlerini yapabilecek haklara sahiptirler. Dolayısıyla
da bankaların sermaye piyasalarında faaliyet göstermelerinde herhangi bir
engel bulunmamaktadır. SerPK, bankaları sadece sermaye piyasası faaliyetlerinde bulundukları çerçevede denetime tabi tutmuştur. Kanun’un bankalara karşı bu derece imkân tanımasının altında da bankaların aracı kurumlara
göre daha büyük sermayelerle hareket etmesi ve tabii ki geleneksel olarak
242
2007 yılında başlayan kriz içerisinde de mevduat sigortası koruması altında olmayan yatırım
bankalarından son sıralarda ayakta kalanların da çökerek sistemik riski artırmaması için ABD’de bu
kurumlara mevduat toplama yetkisi verilerek sigorta fonunun koruması altına girmeleri sağlanmıştır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 379
varlığı kabul edilen “güven” olgusudur. Bankalar, güven kuruluşları oldukları
içindir ki sermaye piyasalarında da aracılık faaliyetinde bulunabilirlerdi.
Bankalar, sermaye piyasası faaliyetlerinden esas olarak hepsinde faaliyet
göstermelerine rağmen farklı dönemlerde bazı faaliyetler ön plana çıkmıştır.
Menkul kıymet piyasalarında hem birinci el piyasalarda hem de daha önceden ihraç edilmiş menkul kıymetlerin alım satımında faaliyet göstermişlerdir. Daha da özellikli olarak, menkul kıymetler yatırım fonları 1992 yılındaki
Kanun değişikliğine kadar sadece bankalar tarafından kurulabilmişlerdir.
Kendi yükümlülüklerini içeren evrakın ihracının sadece bankalara tanınmış olmasının ve ayrıca sadece bankaların kredi (tüketici ve benzeri) verebiliyor olmalarından dolayı 1992 yılındaki Kanun değişikliği ile ihraç imkânı
gelen Varlığa Dayalı Menkul Kıymetler bankalar tarafından ihraç edilmişlerdir. Fakat ihraç edilmenin yanında birinci elde pazarlanması ve geri satın alınarak likidite sağlanması da bankalar tarafından yapılmıştır. 1994 krizinden
sonra VDMK ihraçları durmuştur.
Bahsedilmesi gereken ikinci bir nokta ise geri satın alma taahhüdü ile
menkul kıymet satışında önemli rol oynamış olmalarıdır.
Bankalar ikinci el menkul kıymet işlemlerinde çok önemli bir piyasa oluşturmuşlar ve özellikle de kamu menkul kıymetlerinin ikinci el işlemlerinde reponun da yaygın kullanımı ile 2002 yılındaki kriz dönemi hariç ana kurum olmuşlardır. Repo ile birlikte kamu menkul kıymetleri işlem hacminin büyüklüğü
ve likit olma hâli, kamunun iç borçlanmasını kolaylaştırmıştır. Kamu menkul
kıymetleri ikinci el piyasasının ana hacmini bankalar meydana getirmişlerdir.
Hisse senedi dışındaki özel sektör araçlarının, özellikle 1994’lerden sonra önemi kalmamıştır. Kalanları da VDMK’lar oluşturmuştur. Onların da
hem ihracı hem de ikincil piyasaları, bankalar tarafından sağlanmıştır. Hisse
senetleri açısından ise durum biraz farklı olmuştur. Hisse senedi ikinci el
piyasaları neredeyse aracı kurumlar tarafından oluşturulmuştur. Bankaların
etkisi bu anlamda çok olmamıştır.
1997 yılından itibaren bankaların hem sermaye piyasalarında aracılık
yapmaları hem de bankacılık faaliyetlerinde bulunmalarının getirdiği sorunlardan hareketle (gerekli rekabet koşullarının oluşturulamaması) SPK,
bankaların hisse senedi piyasası faaliyetlerini ayrı bir aracı kurum kanalıyla yürütmeleri kararı almış ve her banka kendi aracı kurumunu kurmuştur
(Soydemir ve Derin 2009). Artık hisse senedi işlemlerinde bankalar, kendi
aracı kurumlarının acentesi olarak çalışmaya başlamışlardır.
Yatırım Hizmetleri Tebliği çerçevesinde bankaların sermaye piyasalarındaki aracılık faaliyetlerinin kapsamı 6.1 ve 6.2 numaralı tablolarda özetlenmiştir. Aynı Tebliğ çerçevesinde “aracılık yüklenimi ve en iyi gayret aracılığı
faaliyetleri Kuruldan izin almak kaydıyla aracı kurumlar ile kalkınma ve yatırım bankaları tarafından” yapılabileceğinden mevduat (ve katılım) bankalarının aracılık yüklenimi faaliyetinde bulunamayacakları açıktır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 381
380 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
6.4. Sermaye Piyasalarında Aracı Kurumlar
Bu bölümde, Türkiye’de sermaye piyasasının gelişmesi sürecinde aracı
kurumlarla ilgili yaşanan özel durumlar ve bunun sonucunda mevzuat, kurumsal yapı ve rakamsal olarak aracı kurumlarla ilgili gözlemlenen değişimler ele alınacaktır.
6.4.1. 1982-1991 Döneminde Aracı Kurumlar
Mali sistemin kendinden beklenen fonksiyonları gereğince yerine getirebilmesinin önemli koşullarından birisi, mali aracıların etkin çalışmasıdır.
Aracı kurumlar tasarruf sahipleri ile fon talep edenler arasında ve ikincil
piyasalarda menkul kıymet satmak isteyenler ile almak isteyenler arasında
sistemin etkin bir şekilde işlemesi için aracılık rolü oynarlar. Öte yandan
mali aracıların “güven” kavramının gereğini yerine getirerek çalışması, piyasaların başarısı açısından vazgeçilmezdir (Soydemir 2009). Bu nedenle
“bankerlik krizi”nin etkilerini hafifletmek ve aracılık faaliyetlerinin düzenli
ve güvenilir bir şekilde yürütülmesi gerekliliğinden hareketle Borsa Bankerliği Belgesi (BBB) Yönetmeliği çıkarılmış ve piyasalarda aracılık faaliyeti yapılabilmesi de SPK’dan Borsa Bankerliği Belgesi alınması koşuluna
bağlanmıştır. Piyasadaki kurumlar hakkında yapılan incelemelerle bazı kurumların BBB alabileceklerine karar verilmiş ve bunlar liste halinde ilan
edilmiştir. BBB alamayanların 1984 sonuna kadar tasfiye edilmeleri koşulu
getirilmiştir. 243
Krizin olumsuz etkisi nedeniyle aracı kurumların her ilanı ve davranışı kontrol edilmeye çalışılmıştır. İlanlarda ve işlemlerde kullanılacak olan
tahvil değerleme formülleri, Kurulun 2 Nolu Sirkülerinde244 yayımlanmıştır.
Aracı kurumların tahvil alım satımı için verdikleri ilanlardaki iskonto oranları ve ilanları için SPK’dan izin almaları koşulu getirilmiş ve ilanlar ancak
SPK onayından sonra yapılabilmiştir.
243
244
29.06.1982 tarih ve 17739 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. 09.02.1984 tarihli Resmi
Gazete’de yayımlanan Tebliğ ile 1984 yılında ise 6 aracı kuruma BBB belgesi verilmiş, 4’üne ise
verilmemiştir.
a) Eczacıbaşı Menkul Değerler A.Ş.,
b) Genborsa Menkul Değerler Ticareti A.Ş.,
c) Oyak Menkul Değerler A.Ş.,
d) Semih Menkul Değerler Ticaret A.Ş.,
e) Serpa Sermaye ve Menkul Değerler Pazarlama A.Ş.,
f) Yatırım Finansman A.Ş.
BBB belgesi verilmeyenler:
a) Eko-Yatırım, Ekonomik Yatırımlar ve Bankerlik A.Ş.,
b) Fiban, Finansman Menkul Değerler ve Yatırım A.Ş.,
c) Fintaş, Menkul Değerler Ticareti A.Ş.,
d) Sanbor, Menkul Değerler Bankerlik ve Finansman A.Ş.
Menkul Kıymet Alım Satımına İlişkin Sirküler, 09.02.1984 tarih ve 18307 sayılı Resmi Gazete
Aracı kurumlar aracılık yüklenimi yapıp yapamayacaklarına göre ikiye
ayrılmışlar, borsa üyesi olarak faaliyet gösteren gerçek kişilerin de komisyoncu olarak faaliyet göstermelerine imkân tanınmıştır. Aracı kurumların
“aracılık amacıyla alıp sattıkları belgelere ilişkin olarak kendi mali taahhütlerini tazammum eden evrak” çıkarmaları ve üçüncü şahıslara vermeleri
yasaklanmıştır. Dolayısıyla repo yapmaları (o dönemde bilinmemesine rağmen) bir anlamda yasaklanmış oluyordu. Böylece aracı kurumların kendi
adlarına fon toplamalarının, bir anlamda bankacılık yapmalarının önüne
geçilmek istenmiştir. Düzenlemenin altında yatan ana hedef ise “banker
krizi”nde olduğu gibi aracı kurumların ödeme güçlüğü içine düşmelerinin
engellenmek istenmesidir.
İlanlara ilişkin izin koşulu ise 27 Aralık 1985 tarihinde “işin gerektirdiği
ciddilikte olması”, “aşırı giderlere yol açmaması” ve “abartılmış, hissi, gerçeğe uymayan, halkı aldatıcı ve yanıltıcı, bilgi ve tecrübe noksanlıklarını
istismar edici söz, görüntü ve bilgi unsurlarını ihtiva etmemesi, halkı doğru
aydınlatma amacına yönelik olması” gibi koşullara uyulması şartıyla serbest
bırakılmıştır.
TABLO:6.3- ARACI KURUM SAYILARI
Yıl
1986
Aracı
Kurum
19
Banka
Toplam
28
47
Yıl
Aracı
Kurum
2000
133
Banka
Toplam
72
205
1987
28
42
70
2001
123
58
181
1988
38
44
82
2002
121
48
169
1989
42
52
94
2003
117
44
161
1990
61
54
115
2004
112
42
154
1991
110
55
165
2005
108
41
149
1992
112
60
172
2006
105
40
145
1993
112
64
176
2007
104
41
145
1994
104
61
165
2008
104
41
145
1995
103
62
165
2009
103
41
144
1996
101
62
163
2010
103
41
144
1997
142
63
205
2011
100
40
140
1998
143
66
209
2012
100
41
141
1999
136
73
209
2013
100
41
141
Kaynak: SPK aylık bültenleri ve yıllık raporları
(*) Komisyoncular, 1991 yılında aracı kurum haline gelmişlerdir.
(**) 1997’de bankaların hisse senedi faaliyetleri için kendi aracı kurumlarını kurma izni verilmiştir.
(**) 1997’de bankaların kendi aracı kurumlarını kurmalarına izin verilmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 383
382 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
21 Mart 1990 tarihinde BBB verilmesine ilişkin Yönetmelik’de yapılan bir değişiklikle, borsada komisyoncu olarak faaliyet gösterenlerin, kurumsallaşmaları
beklentisiyle şirketleşerek aracı kuruma dönüşmesi düzenlenmiştir. Komisyonculara, 1991 dönemi sonuna kadar BBB almaları koşuluyla imkân tanınmıştır. Bu
düzenleme neticesinde aracı kurum sayılarında önemli bir artış ortaya çıkmıştır.
1990’ların başında İMKB’de hisse senetleri işlem hacminin ve fiyatlarının
artması, borsanın çekiciliğini artırmış ve kendi portföyünü kurtaj ödemeden yönetmek isteyen varlıklı yatırımcıların, yeni bir yatırım alanı olarak
imkânlarından yararlanmak isteyen döviz ve altın işlemi yapan kişilerin, kuracağı şirketi daha sonra bir başkasına yüksek bedellerle devredebileceğini
düşünen yatırımcıların, bu alanda kolay para kazanabileceğini düşünen kişilerin aracı kurum kurmaları sonucunda aracı kurum sayısı 165’lere çıkmıştır. Ulaşılan şirket sayısının piyasa kapasitesinin çok üstünde olması (hem
hacim hem de mekânsal) nedeniyle 2 Ağustos 1991’de başbakan yardımcılığının bir genelgesiyle sayının kısıtlanması yoluna gidilmiş ve piyasaya girişler engellenmiş, dolayısıyla var olanlara dışarıdan rekabet engellenmiştir245
(Tablo: 6.1)(Coşkun 2009).
Piyasaların düzenli ve güvenilir bir şekilde çalışmasının temini açısından
ise tahvil piyasalarında meydana gelebilecek dengesizliklerin önüne geçmek
amacıyla Kanun gereği Menkul Kıymetler Tanzim Fonu (MKTF)246 oluşturulmuş ve denetlemeler sonucunda mali durumu kötüleşen aracı kurumların ilgili bakanın onayı ile tedrici tasfiyesi öngörülmüştür.
Fonun kaynakları olarak da;
a) Kanun’a göre aracı kurum statüsü iktisap eden kuruluşların ödenmiş
sermayeleri ile ihtiyat akçeleri toplamı üzerinden yatıracakları nakdi
teminatlar,
b) Bankaların, 30 Haziran 1982 tarihi itibarıyla plasmanları toplamının
%0,5’ine kadar yatıracakları meblağlar,
c) Menkul kıymet alım satımı faaliyetinde bulunan kuruluşların, birinci
el işlemleri dâhil pazarladıkları menkul kıymetlerin aylık satış tutarlarının % 0,1’i oranında yatıracakları paralar,
d) Fon’un tahvil alım satımından doğan gelir fazlası ile sair gelirleri,
e) Fon mevcudunun yetmediği hâllerde TCMB’ce Fon’a verilecek avanslar sayılmıştır.
Kurulun 18 Nisan 1986 tarih ve 7/6 sayılı ilke kararıyla, borsanın ekonomik olarak faaliyetlerinin devamını sağlayabilmesi için ikinci el tahvil ve
bono işlemlerinden alınan MKTF kesintisinin, işlemlerin borsada tescil ettirilmesi (dolayısıyla tescil ücreti ödenmesi) karşılığında alınmamasına karar
verilmiştir. Amaçlanan, borsanın düzenli bir gelir akımına sahip olmasının
temin edilmesi olmuştur.
6.4.2. 1992-1999 Döneminde Aracı Kurumlar
SPKn’nda 1992 değişiklikleri, aracı kurumlara yönelik olarak çeşitli değişikliler getirmiştir. Bunlardan birincisi, fonksiyonel düzenleme denilen aracı
kurumların sahip oldukları lisanslara göre faaliyetlerde bulunabilmeleridir.
Aracı kurumlar bu durumda, sermaye piyasası faaliyeti olarak tanımlanan
faaliyetlerin hepsini, gerekli lisanslarının (Kuruldan alınacak) varlığı halinde yapabileceklerdir. Bu çerçevede aracı kurumlar sermaye piyasası faaliyeti
olarak tanımlanan 6 dalda faaliyet lisansı almaları gündeme gelmiştir.
Endüstrinin şekillenmesi açısından önem taşıyan ikinci nokta ise aracı
kurumların repo faaliyetlerinin aracılık faaliyeti sayılması nedeniyle repo
yapabilmeleridir. Repo yapabilme imkânı daha sonra çok yoğun şekilde kullanılacaktır. Banker krizi nedeniyle aracı kurumların kendi yükümlülüklerini gerektiren kıymet ihraçları yasaklanırken, Yasa değişikliği ile geri satın
alma taahhüdüyle satış yani repo yapabilmeleri imkânı getirilmiştir. Kanun
değişikliği öncesinde aracı kurumlar tarafından kesin satış ve ardından kesin alış şeklinde uygulanan repo imkânı, Hazinenin iç borçlanma sürecine
likidite imkânı sağlayarak, borçlanma ile finansmana imkân tanımıştır. Repo
yapabilme imkânı, karşılıksız repo anlayışıyla (elinde repoya konu menkul
kıymet olmadan repo yapılması) bazı aracı kurumların (ve bazı bankaların)
1994 krizi ile birlikte iflaslarını getirmiştir.
1994 yılında 9 aracı kurumun faaliyetleri durdurulmuş, bunlardan altısı247 hakkında iflas davası açılmış, bir tanesinin248 lisansı ise tümden iptal
edilmiştir. Kalan ikisinin lisansları ise geçici olarak iptal edilmiştir249.
Değişikliğin getirdiği üçüncü önemli değişiklik ise aracı kurumların yatırım fonu kurabilmeleri imkânıdır. Yatırım fonlarının kuruluşundaki bankaların tekeli kaldırılarak rekabet imkanları geliştirilmeye ve aracı kurum
endüstrisinde biriken tecrübenin bu alanda da kullanılmasına olanak tanınmıştır.
Bir yandan repo gibi aracı kurumların yükümlülüğünü doğuran mekanizmaya olanak tanırken diğer yandan da tedrici tasfiyenin kaldırılması
uyumlu olmamıştır. Sistemik riski azaltıcı bir tedbirden, kamu kendi eliyle
vazgeçmiştir. 1995 tarihinde çıkarılan 558 sayılı KHK ile tedrici tasfiye tek-
245
Yasaklama süreci ve aracı kurumların kuruluşuna yönelik olarak sayın Erol GÖKER ile olan görüşme
notları okunabilir.
247
AOG Türk Invest Menkul Kıymetler A.Ş., Çarmen Çarşı Menkul Değerler A.Ş., Marmara Menkul Değerler
A.Ş., Pasifik Menkul Değerler A.Ş., Uğur Menkul Değerler A.Ş. ve Kazanç Menkul Değerler A.Ş.
246
45 Sayılı KHK ile düzenlenen MKTF’nın işlerliği, 24 Eylül 1982 tarihinde çıkarılan bir yönetmelikle
düzenlenmiştir.
248
Semih Menkul Değerler A.Ş.
249
Denge Menkul Değerler A.Ş. ve Makro Borsa Menkul Değerler A.Ş.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 385
384 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rar getirilmiş ama ilgili KHK’ye dayanak yetki, Kanun’un iptali yüzünden söz
konusu düzenleme dayanaksız kalmıştır.
1997 yılında bankaların sermaye piyasası faaliyetlerine Kurul tarafından
kısıt getirilmesi ve bankaların borsadaki hisse senedi işlemlerini lisans kısıtına tabi olmadan kurabilecekleri aracı kurumlar kanalıyla yürütme hakkı
tanınması yüzünden bankaların hem bankaları hem de lisanslı aracı kurumları olmuştur. Dolayısıyla 1997 yılında aracı kurum sayısında sıçrama yaşanmıştır (Tablo:6.3). Ardından gelen 1999 krizi ile de kapanan bankaların
aracı kurumlarının devredilmesi, birleştirilmesi vs. nedeniyle aracı kurum
sayılarında düşme gözlenmeye başlamıştır.
Öte yandan aynı yıl, aracı kurumların faaliyetlerinde doğabilecek olan
risklerin ve sistemik riskin azaltılması amacıyla sermaye yeterliği düzenlemesi yapılarak “sahip olunan sermaye kadar risk veya riskin ulaştığı düzey
kadar sermaye yaklaşımı” benimsenmiştir.
Aracı kurumlara ilişkin Tebliğ (7 Eylül 2000 tarih ve Seri V No 46 sayılı
Tebliğ) ile aracı kurumların ticaret unvanlarında sermaye piyasası faaliyetlerini göstermesi amacıyla “menkul değerler” veya “menkul kıymetler” ibarelerinden birisine yer verilmesi şartı getirilmiştir. Düzenlemeye göre alım
satım aracılığı, halka arza aracılık, repo-ters repo, portföy yöneticiliği ve yatırım danışmanlığı yetki belgelerinin tamamına sahip olan aracı kurumlar,
ticaret unvanlarında “yatırım menkul değerler”, “yatırım menkul kıymetler”
veya yalnızca “yatırım” ibarelerini kullanabileceklerdir.
6.4.3. 1999 ve Sonrası Dönemde Aracı Kurumlar
1995 yılında çıkarılan 558 Sayılı KHK’nın dayandığı Yasa’nın, Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilmesinden sonra ortaya çıkan hukuki boşluk, 1999’da çıkarılan 4487 sayılı Kanun ile giderilmeye çalışılmış ayrıca ilave
değişiklikler yapılarak boşluklar doldurulmaya çalışılmıştır.
Yeni düzenlemelerin ana hareket noktalarını ise;
• Aracı kurum paylarının devrinde SPK olurunun alınması,
1992 değişikliği ile kaldırılan “tedrici tasfiye” uygulamasının tekrar getirilmesi,
• Karşılıksız repo olaylarının yarattığı sorunların aşımı için karşılıksız
repolara ve güveni istismar eden ve aracı kuruma emaneten tevdi
edilmiş kıymetleri satanlara 2-5 yıl arası hapis cezası uygulanması,
• Sermaye yeterliği uygulaması,
• Öz düzenleyici kurum niteliğindeki Türkiye Sermaye Piyasası Aracı
Kurumlar Birliğinin kurulması ve
• Haklarında kovuşturma açılmış kurum yöneticilerinin imza yetkilerinin kaldırılması ve bu kurumların faaliyetlerin geçici veya tamamen
durdurulması yetkisinin Kurula tanınmış olması oluşturmuştur.
6.4.3.1. Aracı Kurum Sayıları
1999-2001 krizinde ve sonrasında TMSF tarafından bazı bankalara el
konulması ve bu bankaların 1997’de kurulan aracı kurumlarının satılması,
birleştirilmesi gibi nedenlerle aracı kurum sayısı 26’sı banka kökenli olmak
üzere 103’e inmiştir. 41 banka ve 1 vadeli işlem aracılık şirketi de hesaba katılırsa sermaye piyasasında aracılık faaliyeti yürüten şirket sayısı 2013 itibariyle
141’e inmiştir. Ancak bunlardan 15’inin faaliyeti durdurulmuş durumdadır.
2001 krizi nedeniyle aracı kurumların önemli bir kısmı (2008 itibarıyla) yabancılara satılmıştır. Satışta önemli ölçüde Türk sermaye piyasalarının
hâlâ küçük olması ve dolayısıyla gelişme potansiyeli göstermesi ve yurt dışı
piyasalardaki likidite bolluğu rol oynamıştır. Nitekim benzeri süreç içinde
19 banka yabancılara satılmıştır (Coşkun 2010).
6.4.3.2. Yatırım Bankası Olma Durumu
1960’lardan beri gelen ve 1981 yılında ilk defa yasal bir çerçeveye oturan
aracılık faaliyetleri, bütün bu süreç sonunda çok az istisna dışında yatırım
bankacılığı seviyesine gelememiştir. Daha da önemlisi, sermaye piyasalarının temelini oluşturmakta yetersiz kalmışlardır. Kimi dönem de adeta “yumurtlayan tavuk” kesilerek aracı kurumların ve piyasanın gelişmesine sekte
vuracak eylem ve faaliyetlerin içerisinde olunmuştur.
Aracı kurumların, sermaye piyasalarında (hem birinci hem de ikinci el
piyasalarda) işlemlerin ana hacmini üstlenememelerinin nedenleri arasında finansal altyapıdaki az gelişmişlik, yatırım kültürünün eksikliği ve fon
akımlarının sermaye piyasası dışı alanlara yönelmesi gibi yapısal unsurlar
sayılmaktadır. Öte yandan aracı kurumlara yönelik olarak da sermayelerinin
yetersizliği, komisyon aracılığına dayanan anlayışlar, şirketlerle uzun vadeli
olarak kurulamayan ilişkiler, pek çok aracı kurumun patronun kendi portföyünü yönetmek üzere kurulması (Coşkun 2010) ve piyasaya girişlerin kısıtlanması nedeniyle lisansları yüksek (alıcı ile satıcının anlaşamadığı) fiyata
satmak amacıyla elde tutulması ve dolayısıyla da yeni girişlerin engellenmiş
olması sayılabilir. Ancak bankaların finansal piyasalardaki hâkimiyetinin bu
süreç itibariyle tartışılması ve incelenmesi de gerekmektedir.
Fakat sistem itibarıyla aracı kurumların yatırım bankası olarak SPKn’na
tabi olmaları ve SPK tarafından düzenlenmiş olmaları gerekirken özellikle
1990’larda bankacılık lisanslarının kolaylıkla verilmediği ve aracı kurum sayılarının dondurulduğu dönemlerde Bankalar Kanunu kapsamında kalkınma
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 387
386 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ve yatırım bankası250 lisansı verilerek sorunların aşılması yoluna gidildiği ve
kullanılan yol sonucunda da durumun de fakto kabul gördüğü eklenmelidir.
6.4.3.3. Piyasaya Giriş ve Komisyon Oranları
Piyasalara girişte, düzenlemelerden veya sistemin kendisinden gelen
çeşitli engeller bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, kurumların düzenleyici otoritelerden lisans almalarıdır. Lisans alma koşulları içinde ise sermaye,
kuruculara ve büyük ortaklara ilişkin kişisel kısıtlar (yasalarla sınırlandırılmamış olmamak gibi veya geçmişlerinin temiz olması251 gibi), personelin yapısı, şirketin organizasyonu gibi hususlar ön plana çıkmaktadır. Böylece aracı kurumların güvenilirliği artırılmaya çalışılmaktadır. Piyasaya giriş çıtası
yükseltilerek herkesin piyasaya katılması engellenmek istenirken bir yandan
da söz konusu kurum sahip ve yöneticilerinin kaybedeceklerini de artırarak istismar riskinin azaltılması istenmektedir. Piyasaya giriş engellerinden
ikincisi ise daha çok fiziki engel diyebileceğimiz sayı kısıtlamasıdır. Taksi
plakasının sayısal olarak sınırlanması gibi piyasada faaliyet gösterebilecek
kuruluşların sayısının kısıtlanmasına gidilmektedir. Üçüncü kısıtlama ise
piyasada faaliyet gösteren kurumlara bir tür gelir garantisi yaratarak, aralarındaki rekabetin fiyat dışındaki alanlarda yapılmasını teşvik etmektir. Gelir
garantisini sağlayacak olan kısıtlama da aracı kurumların kendi aralarındaki
rekabetin bir unsuru olan kurtajın (kurumların sundukları hizmetler karşılığı aldığı komisyon-ücret) belirli bir oranda sabitlenmesidir. Komisyonların
sabitlenmesi ile rekabetin yıkıcı etkilerinden ve zorluklarından korunmak
amacıyla oluşturulan yapıda, Kurul tarafından asgari bir oran belirlenmiştir.
Böylece aracı kurumlar endüstrisine “bebek endüstri” muamelesi yapılmıştır
(Coşkun Y.2010). Fakat sermaye piyasaları gelişmiş ülkelerde, sabit komisyonlar kaldırılarak252 rekabet artırılmaya çalışılmıştır.
Komisyonlara ilişkin söz konusu kısıtlama, Kurulun 25.01.2002 tarih ve
7/95 sayılı İlke Kararı ile yumuşatılmıştır. Karara göre “aracılık komisyonu”
oranı, vergiler hariç “binde iki”den az olamayacak ancak aracı kurumların,
söz konusu işlemlerden ay içinde elde etmiş oldukları toplam komisyon gelirlerinin en çok %35’ini, ay sonu itibarıyla belirleyecekleri müşterilerine komisyon iadesi adı altında geri ödeyebileceklerdir. Bu oran, daha sonra, önce
250
Üstelik kalkınma ve yatırım bankaları da birbirinden oldukça farklı iki yapılanmadır. Birincisi, daha çok
kalkınma planları kapsamında proje bankacılığı yapmak üzere ve daha çok da kamu ortaklığı veya
iş birliği çerçevesinde faaliyet gösterirken ikinciler, yukarıda belirtildiği üzere esas olarak sermaye
piyasası faaliyetinde bulunmaktadırlar. Hâlbuki Türkiye’de iki farklı yapılanma tek bir organizasyon
gibi ele alınmıştır.
251
Bu nokta, genellikle yüz kızartıcı suçlardan hüküm giymemiş olmak, haklarında kapatılma davası
açılmış kurumlarda yetkili konumda olmamak veya yetkili oldukları kurumların iflaslarına karar
verilmemiş olması gibi kurallardan bahsedilmektedir. Bu kuralların hareket noktası ise geçmişteki
uygulama veya olayların, bugün o kişilerin davranışları için karine olacağı yaklaşımıdır.
252
ABD’de New York Borsası’nda sabit komisyon oranları 1975 yılında kaldırılmıştır.
(Kurulun 26.06.2006 tarih ve 33/766 sayılı ilke kararıyla) %50’ye ve ardından
da Aralık 2003 tarihinde (64/1522 sayılı karar) de %75’e çıkarılmıştır. Komisyon iadeleriyle aracılar arasındaki rekabet alanı genişletilmeye çalışılmıştır.
Sonunda Kurulun 14.10.2005 tarih ve 40/1243 sayılı kararı ile 2006 yılbaşından itibaren komisyon sınırı uygulamasından tamamen vazgeçilmiştir.
6.4.3.4. Aracılığın Geleceği
İMKB’nin yapılanmasının gelişimi, önce kutu sisteminden tahta sistemine, sonra ise borsa binasında bilgisayarlı işlem sisteminden uzaktan erişime
geçiş şeklinde olmuştur. Bu gelişim, teknolojik gelişmelerin gecikmeli de olsa
İMKB’ye yansıması olarak değerlendirilebilir. 1993 sonrasından itibaren kısmen uygulanmaya başlanan elektronik alım satım sistemi, Kasım 1994’den
sonra tüm hisse senetleri için uygulanmaya başlamıştır.
Bu uygulamanın uzaktan emir girişi, emirlerin karşılaştırılabilir olması
gibi konuların çözümlenmesi aslında bambaşka bir konunun tartışılmasını getirmektedir. Bu da artık “borsalara mekânsal olarak ihtiyaç var mıdır,
yok mudur” tartışmasıdır. Londra Borsası’nın elektronik işlemlere geçmesiyle beraber bütün üyelerin işlemlerinin üyelerin bürolarından yapılmaya
başlaması, bu sürecin nereye gidebileceğini ortaya koymaktadır. İşlemlerin
uzaktan yapılıyor olması ve iletişim, bilgisayarlaşmanın getirdiği işlem algoritmaları, bilgi ve emir iletimi ve emirlerin elektronik ortamda karşılaştırılmaya başlaması, borsanın ve borsa işlem salonunda görev yapan brokerların
işlerinin ciddi ölçüde sorgulanmasını getirecektir253. Söz konusu süreç, aracı kurumların bazı faaliyetlerinin (en azından alım satım aracılığı) ortadan
kalkması sonucunu doğurabilecektir.
6.4.3.5. Menkul Kıymetler Tanzim Fonu
1982 yılında 35 sayılı KHK ile kurulan ve aracı kurumların tahvil işlemlerinden dolayı ortaya çıkabilecek dengesizlikleri ortadan kaldırmak amacıyla kurulan Menkul Kıymetler Tanzim Fonu, 23.05.2000 tarih ve 4568 sayılı
Kanun’la kaldırılmıştır. Kanun, daha önceden bütçenin şeffaflığı ve bütçe
dışı fonların bütçenin tekliği ilkesini zedelediğinden hareketle, kaldırdığı diğer fonlar gibi iz bedeliyle takip edilen diğer fonların da tasfiye edilmesini
getirmiştir. Ancak kanun koyucu MKTF’nin ortadan kaldırılması sonucunda İMKB’nin büyük gelir kaybına uğrayacağını da düşünerek (gerekçe belirtmeden) “banka ve aracı kurumlar tarafından İMKB’de işlem gören veya
İMKB kaydında olan menkul kıymetler ile ilgili olarak İMKB dışında yapılan
alım satım işlemlerinin İMKB’nin belirlediği şartlarla İMKB’ye tescil ettirilmesi” zorunluluğunu getirmiştir.
253
Çalışmanın borsalar bölümünde söz konusu süreç ele alınmaktadır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 389
388 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Böylece borsada veya dışarıda İMKB kaydında bulunan kıymetlerin alım
satım işlemleri, İMKB’de tescil ettirilecektir. Bu amaçla da İMKB’ye bir tescil
ücreti ödeyeceklerdir.
6.4.4. Tedrici Tasfiye Fonu, Yatırımcıları Koruma Fonu
ve Yatırımcı Tazmin Merkezi
Piyasalarda güvenin sağlanması açısından sermaye piyasası kurumlarının, “…mali yapılarının ciddi surette zayıflamakta olduğunun tespiti hâlinde;
verilecek uygun süre içinde, mali durumlarının güçlendirilmesini istemeye… ve verilen bu süre içinde, bu kurumlar tarafından gerekli tedbirlerin
alınmaması hâlinde veya mali durumlarının taahhütlerini karşılayamayacak
kadar zayıflamış olduğunun tespiti halinde gerekli tedbirleri almaya … faaliyetlerini geçici olarak durdurmaya veya sürekli olarak durdurarak yetkilerini
kaldırmaya; bu tedbirlerden netice alınmadığı takdirde tedrici tasfiyelerine
karar vermeye ve tasfiyenin bitmesini takiben gerektiğinde veya tedrici tasfiyeye gitmeksizin doğrudan iflaslarını istemeye” Kurul yetkili kılınmıştır.
Tedrici tasfiyenin amacı, aracı kurumların mal varlığını işin niteliğine
göre aynen veya nakde çevirmek suretiyle elde edilen bedel ile Kanun çerçevesindeki faaliyetleri nedeniyle müşterilerine karşı olan nakit ödeme ve sermaye piyasası araçları teslim yükümlülüklerini tasfiye etmektir. Böylece sistemin çalışmasının aksamasının önüne geçilmek istenmektedir. Ancak özel
bir tasfiye metodunun gündeme getirilmiş olması ise Türk Ticaret Kanunu,
İcra ve İflas Kanunu ve diğer mevzuatın tasfiye ile ilgili hükümleri uygulanmaksızın, bağımsız hızlı bir şekilde tasfiyenin tamamlanması ve müşterilerin mağduriyetinin engellenmesini amaçlamaktadır254.
Tedrici tasfiye kararı verildikten sonra aracı kurumun yasal organlarının
görev ve yetkileri, tasfiye sonuçlanıncaya kadar Yatırımcıları Koruma Fonu
tarafından yerine getirilmekte ve Fon tarafından tasfiye edilmektedir.
Haklarında tedrici tasfiye veya iflas kararı verilen aracı kurumların ve
faaliyetleri durdurulan bankaların yaptıkları sermaye piyasası faaliyetleri ve
işlemleri nedeniyle müşterilerine karşı “hisse senedi işlemlerinden doğan”
nakit ödeme ve hisse senedi teslim yükümlülüklerinin belirli bir miktarı Fon
tarafından karşılanmaktadır. Bu tutar, her yıl yeniden değerleme oranında
arttırılmakta olup, 2010 yılı için 59.147 TL olarak belirlenmişti.
Ancak AB’nin 97/9 EC sayılı Yatırımcı Tazmin Sistemleri Hakkında Direktif ile konu daha etraflı ve kapsamlı düzenlenmiştir. Öncelikle aracılık
254
Sermaye şirketlerinin ana unsurlarından olan ve ortakların sorumluluğunun koydukları (taahhüt
ettikleri) sermaye ile sınırlı olması dolayısıyla büyük ortaklıkların istismar riski sorununu içerecek
şekilde davranarak ortakların veya müşterilerinin çıkarlarını yok sayılması hususu, bu düzenleme
ile aşılmaktadır. Artık şirketi iflasa sürükleyebilecek eylemler, bahsedilen ortakların sorumluluğunu
getirmektedir.
faaliyeti yapabilmesi için şirketlerin bu sisteme üyelikleri zorunludur. Öte
yandan da bütün sermaye piyasası araçları koruma altına alınmış olup minimum tazmin miktarı da 20.000 euro olarak belirlenmiştir. Tabii ki üye ülkeler, bunun üzerinde bir tazmin miktarı belirleyebileceklerdir.
Türkiye’de de aracı kuruluşların faaliyetlerini sürdürebilmeleri için Fon’a
katılmaları zorunludur. Fon, tasfiye halinde müşterilerin ilgili alacaklarını
ödemekte ve tasfiyeye giren şirketin tasfiyesinden elde edilen gelirlere de
halefiyet prensibi çerçevesinde alacaklı olmaktadır.
Fon’un gelirlerini;
•
•
•
•
Aracı kuruluşların yatıracağı yıllık ödentiler,
Gerektiğinde aracı kuruluşlardan alınacak geçici ödentiler,
Fon varlığının getirisi,
Sermaye Piyasası Kurulu, Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası tarafından verilen
idari para cezalarının tahsil edilen kısmının yüzde ellisi ile Türkiye
Değerleme Uzmanları Birliği tarafından verilen idari para cezalarının
tamamı ve diğer gelirler oluşturmaktadır.
Kanun, yıllık ödentilerin belirlenmesinde SPK’ya, aracı kuruluşlara, türleri ve risk durumlarına göre farklı oranlar uygulama yetkisini tanımıştır. Bu
doğrultuda aracı kurum ve bankaların risk durumlarına göre gruplandırılmasına ve farklı oranlarda ödenti alınmasına dayanan bir anlayış benimsenmiştir. Aracı kuruluşlardan alınan yıllık ödentiler ve gerektiğinde alınacak
geçici ödentiler, ihtiyacı karşılamaya yetmediği takdirde İMKB tarafından
Fon’a avans verilmektedir.
Fon’un korumasının kapsamı; yatırımcı tarafından satılmak, saklanmak,
yönetilmek, virman edilmek, ödünç işlemlerine konu edilmek üzere veya
diğer nedenlerle aracı kuruluşlara tevdi edilen veya müşteri emrine istinaden alınan hisse senetleri ile yatırımcı tarafından hisse senedi satın alınmak
üzere veya satın alınan hisse senetleri karşılığında tevdi edilen nakit ya da
yatırımcıya ait hisse senedinin satılmasından sağlanan nakit yer almaktadır.
Piyasadaki fiyat hareketleri sonucunda oluşan zararlar Fon’un koruma kapsamında değildir.
2012 yılında kabul edilen 6362 sayılı yeni Sermaye Piyasası Kanunu Yatırımcıları Koruma Fonu yerine Yatırımcı Tazmin Merkezi (YTM) oluşturmuştur. Çalışmanın 3’ncü bölümünde ele alındığı gibi Merkez’in rolü “yatırım
kuruluşlarının sermaye piyasası faaliyetinden kaynaklanan nakit ödeme veya
sermaye piyasası araçları teslim yükümlülüklerini yerine getiremediğinin
veya kısa sürede yerine getiremeyeceğinin tespit edilmesi hâlinde” SPKr’nun
yatırımcıları tazmin kararı almasıyla birlikte yatırımcıların zararı karşılanır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 391
390 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
YTM, Kurul tarafından çıkarılacak bir yönetmelik çerçevesinde Kurul
tarafından idare ve temsil olunur. Yatırım kuruluşlarının YTM’ye katılması zorunludur. Yatırım kuruluşlarının YTM’ye katılımlarına, bunların giriş
aidatı, yıllık aidat ve ek aidat ödeme zorunluluklarına ilişkin usul ve esaslar, Yatırımcı Tazmin Merkezi’ne İlişkin Yönetmelik’le belirlenmiştir (SPKr,
06/6/2013 tarih ve 28669 sayılı Resmi Gazete).
Merkezi İstanbul’da olan YTM’nin yönetimi, Kurul karar organı tarafından yürütülmektedir.
YTM’nin gelirleri;
a) Yatırım kuruluşlarından alınan giriş aidatları, yıllık aidatlar ve ek aidatlar,
b) Kanun kapsamında verilen idari para cezalarının %50’si,
c) YTM mal varlığının getirisi,
d) Kayden izlenmeye başlayan tarihi izleyen yedinci yıl sonuna kadar
MKK’ya teslim edilerek kaydileştirilmemesi nedeniyle YTM’ye intikal
eden sermaye piyasası araçlarının satışından elde edilen gelirler,
e) Kanun’un 83’üncü maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında, zaman
aşımına uğraması üzerine YTM’ye aktarılan her türlü emanet ve alacaklar,
f ) Diğer gelirlerden oluşmaktadır.
Tazminin kapsamını, yatırımcılara ait olan ve yatırım hizmeti ve faaliyeti
veya yan hizmetler ile bağlantılı olarak yatırım kuruluşu tarafından yatırımcı adına saklanan veya yönetilen nakit ödeme veya sermaye piyasası araçlarının teslim yükümlülüklerinin yerine getirilmemesinden kaynaklanan
talepler oluşturur. Yatırımcıların, yatırım danışmanlığı veya piyasadaki fiyat
hareketlerinden kaynaklanan zararları, tazmin kapsamında değildir.
Kanun tazmin edilecek zarar sahiplerine yönelik olarak bazı sınırlandırmalar getirmiştir.
Hak sahibi her bir yatırımcıya ödenecek azami tazmin tutarı, yüz bin Türk
Lirası’dır. Bu tutar, her yıl ilan edilen yeniden değerleme katsayısı oranında artırılır. Kurulun teklifi üzerine, Bakanlar Kurulu tarafından, toplam tazmin tutarı
beş katına kadar artırılabilir. Bu sınır; hesap sayısı, türü ve para birimine bakılmaksızın, bir yatırımcının aynı kuruluştan olan taleplerinin tümünü kapsar.
6.4.5. Aracı Kurumların Karşılaştıkları Riskler ve Sermaye Yeterliği
Aracı kurumlar, piyasalarda faaliyet gösterirken çeşitli risklerle karşı karşıya kalabilirler. Karşılaşılan bu risklerden kaçınmak, korunmak veya üstesinden gelebiliyor olmak, sistemin işleyişi açısından önemlidir. Çünkü yatı-
rımcıların bu konuda kaygıya düşmelerine yol açacak herhangi bir gelişme,
nihayetinde onların piyasadan çekilmesine yol açabilecektir. Dolayısıyla da
finansal sistemin işleyişi, önemli ölçüde sarsılabilecektir. Aracı kurumların
karşılaştıkları riskler dört başlık altında ele alınabilir.
6.4.5.1. Piyasa Riski
Piyasalardaki dalgalanmalar nedeniyle faizler ve döviz kurlarında ve
menkul kıymet (hisse senedi) fiyatlarında ortaya çıkabilecek gelişmelerin,
finansal kurumlara getireceği riskleri içermektedir. Faiz oranı riski, döviz
kuru riski ve likidite riski, bu kapsamda ele alınabilecek olan risklerdendir.
Bu riskler, esas olarak aracı kurumlar kendi nam ve hesaplarına işlem yaptıklarında söz konusu olmaktadır.
6.4.5.1.1. Faiz Oranı Riski
Finansal kurumlar, kendilerini finanse ettikleri kaynakların maliyeti ile
bu kaynakları kullandıkları (yatırımları ve verdikleri krediler) alanların getirisi arasında belli bağlantı ve ilişki kurmaktadırlar. Ancak bazı hallerde,
belli sözleşme kapsamında, kaynakların aktarılması ve yine bu sözleşme
kapsamında aktarılan kaynakların geri dönüşleri arasında faiz oranlarında
değişiklikler olabilmektedir. Bu, süreç içinde faiz oranlarında ters yöndeki
oynamaların yarattığı risk olarak tanımlanmaktadır.
Aracı kurumlarda bu durum “pozisyon riski” olarak gündeme gelmektedir. Aracı kurumların sahip oldukları kıymetlerin değerinin, piyasa faiz
oranlarındaki oynamalardan dolayı (faizlerin yükselmesi) değerlerini yitirmesidir.
6.4.5.1.2. Döviz Kuru Riski
Ekonomilerin dışa açılmasıyla birlikte yabancı paralarla işlemler artmakta, ekonomik birimlerin yabancı para, varlık ve yükümlülükleri söz konusu
olabilmektedir. Konu, finansal sektörü de etkilemektedir. Çünkü finansal
kurumlar, döviz kuru ile borçlanarak255 elde ettikleri kaynakları, yurt içinde
yerli para cinsinden kredi olarak fon talep edenlere aktarmaları sırasında söz
konusu olabilmektedir. Döviz fiyatlarının yukarı seyretmesi hâlinde bankanın yükümlülükleri artmakta ancak kredi sözleşme gereğince elde edeceği
gelir yerli para cinsinden olacağı için dövizin artan fiyatını karşılayamama
olasılığı ortaya çıkmaktadır. Bu da döviz kuru riskini oluşturmaktadır. Fakat
vurgulanması gereken bir başka nokta, finansal kurum, yabancı para karşılığı
255
Finansal serbestleşme nedeniyle bankaların döviz karşılığı mevduat açmaları veya sendikasyon
kredileri yoluyla yurt dışındaki finansal kurumlardan borçlanmaları veya dışarıya tahvil satmaları
neticesinde kaynak temin etmeleri.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 393
392 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
topladığı fonları, aynı para bazında kredi olarak vermiş olsa bile o krediyi alan
firmanın maruz kalacağı döviz kuru riski, finansal kurumu da etkileyecektir.
6.4.5.1.3. Likidite Riski
Finansal aracıların tasarruf sahiplerine sundukları hizmetlerden birisi,
finansal araçların (veya yatırımların) likiditesini (değerinden çok kaybetmeden nakde dönüştürme imkânı) sağlamalarıdır.
Finansal sistemin tasarruf sahiplerinin kaynaklarına likidite sağlaması, aynı zamanda kendi açısından da likidite riskini gündeme getirmektedir. Finansal kurumun gerektiğinde aktiflerindeki varlıkları likidite etmesi,
nakde çevirmesi gerekmektedir. Ancak bazı durumlarda piyasaların sığ veya
bölümlenmiş olması, onların uygun fiyatlardan nakde dönme imkânlarını
kısıtlamaktadır. Bu da onların zarar etme imkânlarını getirmektedir ki söz
konusu riske likidite riski denilmektedir (BDDK 2006).
Tasarruf sahiplerinde, yatırımlarının likiditesi konusunda (yani istediklerinde geri alıp alamayacakları) şüphelerin doğması hâlinde banka panikleri
söz konusu olabilmektedir ki bu da sonuçları itibariyle ekonomik krize dönüşebilme riski taşımaktadır. Dolayısıyla sistemin likiditesinin sağlanması
oldukça önem taşıyan bir noktadır.
6.4.5.2. Operasyonel Risk
Finansal kuruluşların yetersiz ve başarısız içsel süreçler, insanlar ve sistemler ya da dışsal olaylar sonucu ortaya çıkan zarar risklerini ifade etmektedir. Basel Committee tarafından geliştirilen bu tanımlama kapsamında,
şirketlerin ve/veya personelinin yaptığı yanlış uygulamalar, sistem problemleri, deprem vs. nedenlerle ortaya çıkan riskler dolayısıyla oluşabilecek
zararlardır (Can 2003). Yetkisiz işlemler, içsel ve dışsal yolsuzluklar, fiziksel
varlıkların tahribi, yetersiz belge ve kayıt düzeni, muhasebe sistemlerinin kifayetsizliği, bunların ortaya çıkaramadığı hileler, yasa dışı işlemler, iç kontrol
sistemlerinin yetersizliğinin yarattığı riskler de operasyonel riskler256 kapsamında ele alınabilir (BIS 2003).
6.4.5.3. Kredi Riski
Verilen herhangi bir borcun, borçlu tarafından geri ödenmemesi riski,
kredi riski olarak tanımlanmaktadır. Kredi riski tanım gereği, finansal bir işleme taraf olan bütün iktisadi birimlerin borç-alacak işlemindeki karşı tara256
Milenyum sorunu olarak bilinen bilgisayarların tarih atmasından doğan sorunun giderilmesi açısından
ortaya çıkan risk, bu anlamda bir risk olarak tanımlanabilir. Çünkü bilgisayar sistemlerinin 01.01.2000
tarihinde açılamayacak olması, tüm sistemleri etkileyebilecek bir sorun olarak görülmüş ve atlatmak
için ciddi emek ve maddi kaynak harcanmıştır.
Kutu: 6.5- Likidite
Likidite kavramı, aslında birbirinden farklı iki olguyu içermektedir. Bunlardan
birincisi, piyasanın likiditesi diyebileceğimiz likidite türüdür. Üç başlık altında ele
alınabilir. Birincisi, tasarruf sahibinin elindeki varlıkların alım satımları arasındaki
farkın (spread) ne kadar büyük olduğu iken ikincisi, piyasaların derinliğine yani kaç
birim kıymetin fiyatları etkilemeden alınıp satılabildiğidir. Üçüncü başlık ise piyasanın
esnekliğine yani geçici olarak düşen fiyatların ne kadar sürede eski haline geldiğidir.
İkinci tür likidite kavramı ise fonlama likiditesidir. Büyük yatırımcıların
(spekülatör, hedge fund), arbitrajcıların işlemlerinin finansmanını ne kadar kolaylıkla yapıp yapamadıklarını içermektedir. Fonlama likiditesi yüksek ise bu yatırımcılar
daha çok işlem yapacaklardır. Bunun için de varlıklarını teminat olarak gösterip,
daha çok kaynak bulup, daha çok işlem yapacaklardır. Bu tür işlemciler, tüm
işlemlerini borçlanarak yapamazlar ve bunun için kendileri de bir miktar öz kaynak
koymaktadırlar. Satın alınan kıymetin toplam değeri ile işlemcinin kendi kaynakları
arasındaki farka, margin veya tıraş (hair cut) da denilmektedir.
Fonlama likiditesi riski ise üç şekilde ortaya çıkabilmektedir. Birinci risk olarak
margin riski tanımlanmaktadır. İkinci risk olarak ise borçların/kredilerin çevrilmesi
riski ve nihayet üçüncü risk grubu olarak da itfa riski şeklinde tanımlanmaktadır.
Bu risklerin artması, fonlama likiditesinin azalmasını getirmektedir ki (veya tersi)
büyük işlemciler işlem yapamamaya ve aynı zamanda da portföylerini satmaya
yöneltmektedir. Bu durum, sonunda da piyasanın likiditesini de kurutabilmekte ve
“batan geminin malları” (fire sell) satışına yol açabilmektedir (Brunnermeier 2009).
fın yükümlülüklerini yerine getirmemesinden dolayı karşı karşıya kaldıkları
risktir (Kavlak 2003). SPK’ya göre konu, aracı kurumların sermaye yeterliği
tebliği içinde “karşı tarafı riski” kapsamında değerlendirilmiştir. Tebliğe göre
kredi riski “karşılığında yeterli teminat bulunmadan borç verilmesi, diğer
taahhütlerde bulunulması, varlıkların ödünç, emanet veya teminat olarak
tevdi edilmesi gibi nedenlerle varlıkların geri alınmasında ortaya çıkan riskler” olarak tanımlanmaktadır.
Kredi riskinin ölçülmesinde en çok kullanılan ana yöntem derecelendirmedir.
6.4.5.4. Sistemik Risk
Bir sistem, bir bütüne ait olan, birbiriyle doğrudan ve dolaylı ilişkiler içinde bulunan parçalardan ve bu parçaların karşılıklı ilişkilerinden oluşmaktadır. Finansal sistemler de para ve sermaye piyasalarıyla, aracı kurumları
ve bankalarıyla, sigorta şirketleriyle, şirketleriyle ve nihayet bireysel ve kurumsal yatırımcılarıyla birer sistemdir. Bu kurumlar ve taraflar arasındaki
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 395
394 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ilişkileri düzenleyen kurallar ve düzenlemeler de sistemin sağlıklı işlemesini
sağlayan unsurlardır257.
6.4.5.5. Sermaye Yeterliği
Finansal sistemin güvenilirlik içinde çalışmasının sağlanmasında önemli
unsurlardan birisi, aracı kurumların faaliyetlerini sağlıklı bir şekilde sürdürmelerini sağlamaktır. Aksi durumda sistemin tümünün tehlikeye girmesi
mümkündür. O nedenle yasa koyucular ve düzenleyici otoriteler, sermaye
yeterliği düzenlemeleri ile söz konusu kurumları risklere karşı korumaya çalışmışlardır.
Bilgi sorunları, sadece fon talep edenlerle fon arz edenler arasında değil,
bu iki taraf arasında aracılık edenlerde de çıkabilmektedir. O nedenle de ortaya özellikle istismar riski problemlerinin çıkmaması için düzenleyici otoritelerin asgari sermaye kısıtları ile sektöre girişleri kontrol altında tutmaya
çalıştıklarını ve iflas etme durumunda da aracı kurum ortaklarının da bazı
kayıplara uğramaları açısından (opsiyonlarda ödenen prim gibi) asgari sermaye kısıtları getirilmekte ve hatta bazı koşullarda da bu miktarlar yüksek
tutulabilmektedir (Uludağ 2001: 19-21).
Daha da ötesi, herhangi bir aracı kurumun ödemelerini ve diğer sorumluluklarını yerine getirememesinin, diğer aracı kurum müşterilerini de olumsuz etkilemesinin piyasalarda yaratacağı “panik” havasının tehlikelerinden
korumak amaçlarıyla sermaye yeterliği düzenlemelerine gidilmiştir. Gerek
IOSCO gerekse AB düzenlemeleri çerçevesinde sermaye yeterliği uygulamaları ön plana taşınmıştır. Söz konusu kurumlar tarafından getirilen ilkelerin
bir başka özelliği de piyasaların küreselleşmesi yüzünden çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren kurumlar arasında rekabet eşitliğinin sağlanması ve aynı oyun
alanı ilkesinin yerleştirilmesi olmuştur (Uludağ 2001:21; Carosio 2001).
Sermaye yeterliğinin bir hedefi de aracı kurumların üstlendikleri risklerle
sahip oldukları sermaye arasında bir bağlantı kurulması ve “ne kadar risk
o kadar sermaye veya tersi” yaklaşımının piyasaların güvenliğini artıracağı
beklentisidir (Uludağ 2001:3-4 ve Dimson and Marsh 1995).
Bu kapsamda sermaye yeterliği uygulamasının amaçları üç başlık altında
toplanabilir:
Bu konudaki karşı argümanlardan birisi, riske duyarlı sermaye düzenlemelerinin finansal sistemlerde ve özellikle bankacılık kesiminde önemli
sorunlar yaratabileceğidir. Sermaye yeterliği, aracı kurumlar açısından
(mikro perspektif ) onu ayakta tutmaya yönelirken tüm sistemin panik
gibi bir krizden korunmasına (makro perspektif ) yönelik amaçlar da içermektedir. Dolayısıyla da bu yaklaşım, bir anlamda sermayenin sürekli ve
önemli ölçülerde yenilenmesini ve artırılmasını getirebilmektedir. Yeni
sermaye rejiminde, riskin artışı nedeniyle sermayenin artırılmaya çalışılması veya artan risk karşısında sermaye artırılamıyorsa riskli varlıkların
tasfiyesi, ekonomik faaliyetleri olumsuz yönde etkileyebilecektir. Varlık
tasfiyesi, piyasalarda var olan bozulmayı daha da zora koşabilecek veya
kredi tayınlamasını (credit crunch) tetikleyebilecektir (Zhu 2007). Bahsedilen bu sonuçların benzeri, 2007 yılından beri yaşanan dünya ekonomik
krizinin de tetikleyicilerinden birisi olduğu ileri sürülmektedir. Çünkü
bazı varlıkların pek çok kurum tarafından tasfiyesi, bu varlıkların fiyatları
üzerinde baskı yaratmakta ve sorunu daha da büyütmektedir (Akerlof ve
Shiller 2010: ve Turner 2009).
6.4.5.6. Aracı Kurumların Sermaye Yeterliği
Türkiye’de aracı kurumların sermaye yeterliğine ilişkin düzenleme,
SPK’nın “Aracı Kurumların Sermayelerine ve Sermaye Yeterliğine İlişkin
Esaslar Tebliği (Seri: V, No: 34) ile hayata geçirilmiştir. Tebliğ ile de aracı kurumların faaliyet gösterecekleri (sahip olmaları gereken lisanslar) alanlarda
karşılamaları gereken aşağıdaki yükümlülükleri belirlenmiştir.
Yeni Kanun’un getirdiği değişikliklere göre aracı kurumların asgari öz sermaye yükümlülüğü aracı kurumu tanımlayan dar, kısmi ve geniş yetkili olma
durumuna göre yeniden belirlenmiştir (11.07.2013 tarihli Resmi Gazete).
• Asgari Öz Sermaye Yükümlülüğü: 2014 yılının Temmuz ayından itibaren; ilgili Tebliğ ile belirlenen şekilde hesaplanan öz sermayelerinin258;
– Dar yetkili aracı kurumların en az 2.000.000 TL,
– Kısmi yetkili aracı kurumların en az 10.000.000 TL ve
– Geniş yetkili aracı kurumların da en az 25.000.000 TL olması istenmiştir.
258
1. Kriz anlarında emniyetli bir alan oluşturarak “düşmelere” veya “çarpmalara” karşı yastık oluşturur,
2. Risk arttıkça sermaye artırımı isteyerek büyük ortakları muhtemel istismardan uzak durmaya zorlamak ve
3. Sermaye yeterliği tablolarının yayımlanmasıyla da aracı kurumların
kendileri hakkında kamuyu aydınlatmasıdır.
257
Çalışmanın 1. bölümüne bakılabilir.
Bu anlamda, öz sermayeden aşağıdaki kalemlerin düşülmesi gerekmektedir:
a) Duran varlıklar;
1) Maddi duran varlıklar (net),
2) Maddi olmayan duran varlıklar (net),
3) Borsalarda ve teşkilatlanmış diğer piyasalarda işlem görenler hariç olmak üzere değer düşüklüğü
karşılığı ve sermaye taahhütleri düşüldükten sonra kalan finansal duran varlıklar,
4) Diğer duran varlıklar,
b) Müşteri sıfatı ile olsa dahi personelden, ortaklardan, iştiraklerden, bağlı ortaklıklardan ve sermaye,
yönetim ve denetim açısından doğrudan veya dolaylı olarak ilişkili bulunulan kişi ve kurumlardan olan
teminatsız alacaklar ile bu kişi ve kurumlar tarafından ihraç edilmiş ve borsalarda ve teşkilatlanmış
diğer piyasalarda işlem görmeyen sermaye piyasası araçlarıdır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 397
396 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Sermaye Yeterliği Tabanı: Aracı kurumun, Tebliğ gereğince hesaplanan
öz sermaye rakamlarından, yine Tebliğ’de belirlenen değerleme ilkeleriyle
değerlenmiş duran varlıkların düşülmesiyle elde edilen likit öz sermaye denilebilecek değer, sermaye yeterliği tabanını oluşturmaktadır.
– Her faaliyet dalı için yukarıda belirlenmiş asgari öz sermayeden,
– Tebliğ’de belirlenen şekillerde hesaplanan risk karşılıkları toplamından ve
– Değerleme gününden önceki son üç ayda oluşan faaliyet giderleri, kalemlerinin herhangi birinden az olamaz
Genel Borçlanma Sınırı: Borçlanma sınırı ile aracı kurumların aşırı
borçlanarak risklerini artırmalarının önüne geçilmek istenmektedir. Genel
borçlanma sınırı, aracılık yüklenimi nedeniyle oluşan borçları veya taahhütleri, takas kurumlarına ve müşterilere olan borçları dâhil, bilançoda yer alan
tüm kısa ve uzun vadeli borçları toplamı, sermaye yeterliliği tabanlarının 15
katını aşamaz259. Borçların tutarının belirlenmesinde, bunların cari değerleri
dikkate alınır. Aşımın büyüklüğüne göre farklı tedbirler uygulanmaktadır
Likidite yükümlülüğü: Aracı kurumların en az kısa vadeli borçları kadar, bu maddede belirtilen şekilde hesaplanmış dönen varlık bulundurmasını ifade eder. Böylece kurumun likit kalması teşvik edilmektedir. Dönen
varlıklar, cari değerleri ile dikkate alınır. Ancak sermaye yeterliliği tabanı hesaplamasında indirilen kalemler ile pozisyon riski veya karşı taraf riski % 100
olarak belirlenen kalemler, dönen varlık olarak dikkate alınmaz.
Aracı kurumlar, bahsedilen çerçevede hazırladıkları sermaye yeterliliği
tablolarını, her ayı takip eden beş iş günü içinde hazırlayıp Kurula göndermek zorundadırlar. Öte yandan aracı kurumlar, mali tablolarını denetlemekle yükümlü bağımsız denetleme kuruluşlarından, altışar aylık ara dönem ve
yıl sonu itibarıyla hazırlayacakları risk karşılığı, sermaye yeterliliği tabanı ve
likidite yükümlülüğü hesaplama tablolarının, düzenlemelere uygun olarak
hazırlanıp hazırlanmadığına ilişkin görüş almak zorundadırlar.
Aracı kurumlar, belirlenen yükümlükleri karşılayamadıkları zaman, yükümlülüklerini aştıkları miktarın büyüklüğüne göre kendilerine farklı süreler verilerek yükümlülüklerini yerine getirmeleri istenmektedir. Verilen
bu süre zarfında borçlanma sınırlarını öngörülen düzeye getirmeyen aracı
kurumların faaliyetleri geçici olarak durdurulur veya yetki belgelerinin bir
kısmı veya tamamı iptal edilir.
“Ne kadar risk o kadar sermaye veya ne kadar sermaye o kadar risk” yaklaşımı çerçevesinde, aracı kurumların sermaye yeterliliği tabanının, yükümlülüklerin altına düşmesi hâlinde bu eksikliklerin giderilmesi için şekli ve içeriği Kurulca belirlenen teminat mektubu veya nakit blokajı kullanılmaktadır.
Böylece aracı kurumun güvenlik içinde faaliyet göstermesi istenmektedir.
259
Aracı kurumların borçlanmalarıyla ilgili bu sınırlar, kredilerini banka üzerinden geçirebiliyor
olmasından dolayı banka aracı kurumları için çok sınırlayıcı olamamaktadır.
Kutu: 6.6-Risk Karşılıkları
SPK Tebliği çerçevesinde risk karşılığı, pozisyon riski, karşı taraf riski, yoğunlaşma riski ve döviz kuru riski olarak, bu Tebliğ hükümleri çerçevesinde hesaplanan tutarların toplamını ifade eder. Tebliğ’de tanımlanan riskler:
Pozisyon Riski; Varlıkların ihraççısından veya bu varlıkların işlem gördüğü
piyasalarda oluşan fiyat dalgalanmaları ile alacak ve borçların cari değerlerindeki
değişmelerden kaynaklanan riskleri kapsamaktadır. Aracılık yüklenimi çerçevesinde satın alınanlar dâhil sermaye piyasası araçları, borçlar ve alacaklar, altın ve
kıymetli madenler, dövizler, vadeli işlemlere konu emtia, opsiyon ve vadeli işlem
sözleşmeleri, ödünç alınan ve verilen menkul kıymetler, repo sözleşmesi çerçevesinde satılan sermaye piyasası araçları için pozisyon riski hesaplanır. Pozisyon
riski, sermaye yeterliliği tabanı hesaplanmasında öz sermayeden tamamı indirilen
kalemler için hesaplanmaz.
Karşı Taraf Riski: Karşılığında yeterli teminat bulunmadan borç verilmesi, diğer taahhütlerde bulunulması, varlıkların ödünç, emanet veya teminat olarak tevdi edilmesi gibi nedenlerle varlıkların geri alınmasında ortaya çıkan riskleri ifade
eder. Karşı taraf riski, teminat açığı dikkate alınarak hesaplanır. Teminat açığı, bu
maddenin birinci fıkrasında belirtilen karşı taraf riski hesaplamalarına konu varlık
ya da taahhüdün cari değerinin, teminat olarak karşı taraftan alınan varlıkların cari
değerlerinin, Tebliğ’de açıklanan pozisyon riski kadar azaltılmış tutarından fazla
olan kısmı olarak hesaplanır. Farklı kurum ve kuruluşlar için teminat açığına farklı
oranlar uygulanır.
Yoğunlaşma Riski: Aracı kurumun aktiflerinin belli araç veya kurumların
araçlarına yoğunlaşması durumunda ortaya çıkan risktir. Amaçlanan, risk dağılımının sağlanmasıdır. Yoğunlaşma riski, aracı kurumun belirli bir varlık veya yükümlülüğünün, sermaye yeterliliği tabanının önemli bir oranını oluşturması halindeki riski tanımlamaktadır. Bir ihraççıya ait sermaye piyasası araçlarının veya bir
kişi veya kurumdan olan alacak toplamının veya bu Tebliğ uyarınca pozisyon riski
hesaplanması öngörülen kalemlerin herhangi birisinin sermaye yeterliliği tabanının belli miktarını aşması halinde farklı oranlarda karşılık ayrılır.
Döviz Kuru Riski: Aracı kurumların döviz kuru riski, her bir döviz cinsi itibariyle hesaplanacak net açık pozisyonlarının toplamından oluşur. Hesaplama esas
olarak, vadelerine bakılmaksızın döviz cinsi varlıklardan yükümlülüklerin çıkarılmasıyla bulunur.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 399
398 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
6.4.6. Sermaye Piyasası Araçlarının Açığa Satışı,
Kredili Alımı ve Ödünç Verilmesi
Açığa satış ve kredili işlemlerde bazı kavramlar ön plana çıkmaktadır.
Bunlardan birincisi, kredili işlemler, diğerleri ise uzun ve kısa pozisyonlardır.
Kredili işlemler ve açığa satış işlemleri, piyasaların gidişatını etkileyebilmektedir. O nedenle de düzenleyici otoriteler ve kimi ülkelerde de merkez
bankaları tarafından etraflı düzenlemeye tabi tutulmaktadır.
Kredili işlemler, yatırımcıların ekonomik kapasitelerinin üstünde işlem yapmalarını getirmektedir. Dolayısıyla da piyasaların işlem hacminin artmasını
getirmektedir. Aynı kaldıraçtan yararlanarak kendi öz sermayesinin üstünde
yatırım yapan ve/veya ticaret yapan girişimci gibi yatırımcılar da kredili işlemlerle kendi sermayelerinin ötesinde işlem yapabilmekte ve dolayısıyla işlem
hacmini ve likidite imkânlarını artırabilmektedirler. Tabii ki piyasaların yukarı
gittiği dönemlerde başarıyla işleyen bu mekanizma, fiyatların aşağı döndüğü
dönemlerde krizleri tetikleyici de olabilmektedir. Öte yandan piyasaların (veya
tek tek kıymetlerin) yönünü belirlemesi veya etkilemesi imkânı yüzünden de
manipülatif amaçlar için de kullanılabilme imkânı sunabilmektedir.
Bu bölümde; kredili işlemler, açığa satış ve menkul kıymet ödünç verme
işlemleri ve kapsamı ele alınacaktır.
Herhangi bir hisse senedi alındığında, yatırımcı bir aracı kurumda veya
yetkili kuruluşta bir hesap açar. Hesap bazı hallerde kredili (margin account)
olabilmektedir. Nakit hesaplarda ise satın alma esnasında işlemin bedelinin
tamamının ödenmesi gerekmektedir. Kredili hesaplarda ise alım işleminin
tümü kadar nakit paraya ihtiyaç bulunmamaktadır. Bu durumda aracı kurum, yatırımcıya var olan parası ile alımın toplam bedeli arasındaki miktar
kadar kredi vermektedir.
Dolayısıyla söz konusu kredili işlem, bir anlamda kaldıraçlı bir işlemdir
ve yatırımcılar varlıklarının ötesinde menkul kıymet satın alabileceklerdir.
“Uzun (long) pozisyon”, kişinin hisse senedinin fiyatının yükseleceği
umuduyla satın almasını işaret etmektedir. “Kısa (short) pozisyon” ise yatırımcının beklentisinin fiyatlarda düşme olacağı yönünde olması durumudur. Dolayısıyla açığa satış (kısa satış-short selling) elde olmayan kıymetlerin
satışını ifade etmektedir. Yatırımcı, fiyatların düşmesini beklediği için açığa
satış yapıp (elinde olmayan kıymetleri satıp), sattığı kıymetlerin daha düşük
değerlerden satın alınarak yerine konmasını getirmektedir. Tabii ki bu satış
esnasında, elde olmayan kıymetlerin birilerinden ödünç alınarak satın alan
yatırımcıya teslim edilmesi gerekmektedir.
Açığa satış esnasında beklenti, fiyatların aşağı düşeceğidir. Ancak piyasaların bu yönde hareket etmemesi halinde ise açığa satan kişi, ödünç aldığı kıymetleri daha yüksek bedellerden alıp yerine koymak durumundadır.
Açığa satışta kazancın sınırı, senedin bedelsiz alınıp yerine konması iken
zararın sınırı yoktur. Aslında borsalarda fiyat hareketleri üzerine günlük bir
sınır varsa ödünç alınan kağıtların yerine konma süresi içinde fiyat, bu sınıra
kadar artabileceğinden dolayı zararın üst sınırını bu oranlar belirleyecektir.
Benzeri şekilde uzun pozisyon alan yatırımcılar da fiyatların düşme riski
karşısında benzeri sorunlarla yüz yüze gelebilmektedir.
Her iki hâlde de yatırımcı, fiyat hareketlerinden yararlanarak kâr yapmayı bekleyen bir spekülatif pozisyon almaktadır260.
Söz konusu spekülatif yaklaşımın taşıdığı risklerin piyasalara olumsuz
etkilerinden kaçınabilmek amacıyla da düzenleyici otoriteler, bu işlemleri
düzenleme ve kısıtlama yoluna gitmişlerdir. Kısıtlamalar, hem işlem yapan
yatırımcı açısından hem de işlem yaptıran aracı kurum açısından söz konusudur.
Örneğin kredili işlemlerde (margin trading) kredi hesabı açılmakta, işlem
halinde asgari öz sermaye zorunluluğu bulunmaktadır. Türkiye uygulamasında, yatırımcı başlangıçta yani alım yapılacak miktarın yarısı (%50) kadar
öz kaynak yatırmak durumundadır. Öz kaynak gerekçesi ise limitsiz kaldıraca dönmeden, gelişmelerin beklenenin tersine işlemesi hâlinde yatırımcının
kendisinin de zarar etmesi (elini taşın altına koyması) ihtimali yüzünden
daha dikkatli olmasının temin edilmesidir. Aksi takdirde ilk bölümde tartışılan ahlaki risk (istismar riski) söz konusu olabilecektir. İşlem hacminin yarısı
kadar öz kaynak oluşturup işlem yaptıktan sonra satın alınan kıymetler, teminatta tutulurlar. İşlemin devamı süresinde kıymetlerin cari değerlerindeki
düşme yüzünden öz kaynakların değeri %35261’e indiği takdirde, aracı kurum
yatırımcıya öz kaynak tamamlama çağrısında bulunur.
6.4.6.1. Yetkili Kuruluşlar
Türkiye sermaye piyasasında SPA’ların kredili alım, açığa satış ve ödünç
alma ve verme işlemlerine ilişkin düzenleme, Kurul tarafından 2003 yılında
Sayı V No65 sayılı Tebliğ ile yapılmıştır. Söz konusu işlemler, yetkili aracı
kurumlar (ve Takasbank) tarafından yapılabilmektedir. ASA belgesine sahip aracı kurumlar, gerekli koşulları (mekân, teknik donanım, personel ve
muhasebe) tevsik etmek koşuluyla Kuruldan izin almadan söz konusu işlemleri yapabilirler. Bankalar da limitlere ilişkin düzenlemeler dışında, Kurul
Tebliği’ne bağlıdırlar. DİBS piyasa yapıcısı olarak yetkilendirilmeyen bankalar ve aracı kurumlar, DİBS’leri yalnızca ödünç verebilirler ancak ödünç
alma işleminde bulunamazlar.
260
Spekülasyon, genellikle manipülasyonla karıştırılmakta ve kumar çağrışımı yapmasından dolayı da
olumsuz olarak değerlendirilmektedir. Halbuki spekülatörler piyasalarda likidite yaratmaktadırlar.
Ancak spekülasyonla manipülasyon arasındaki fark veya sınır çok incedir.
261
Öz kaynak oranı (%35)= (işleme konu olan kıymetin cari değeri-kredi tutarı)/ (işleme konu olan
kıymetin cari değeri)
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 401
400 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
6.4.6.2. İşleme Konu Olabilecek Araçlar
Borsalar ve teşkilatlanmış diğer piyasalarda işlem gören sermaye piyasası
araçlarından, sermaye piyasası araçlarının kredili alım ve açığa satış işlemlerine konu olacaklar, ilgili borsanın yetkili organları tarafından piyasa kapitalizasyonu, likidite, dolaşımda bulunan pay sayısı, işlem sıklığı ve bu gibi
hususlar dikkate alınmak suretiyle bir veya birden fazla gruba ayrılarak listelere alınır, Kurula bildirilir ve Kurulun onayını müteakip ilan edilir. Hazine
Müsteşarlığı tarafından belirlenen ölçüt, kağıtlar DİBS piyasa yapıcıları tarafından ödünç alma ve verme işlemine konu edilebilecek menkul kıymetlerdir.
i.
ii.
Türk lirası ve konvertibl döviz,
SPA olarak ise işlemlere konu olabilecek SPA’ları listelerinde yer alan
sermaye piyasası araçları, yatırım fonu katılma belgeleri ile borsada
işlem görmesi kaydıyla devlet tahvili, hazine bonosu, BİST, altın piyasasında işlem görmekte olan ve Hazine Müsteşarlığının belirlediği
standartlardaki altın ve diğer kıymetli madenler ve Kurulca uygun görülecek diğer sermaye piyasası araçlarıdır.
Kredili, açığa satış veya ödünç menkul kıymet verme alma işlemlerinin
altında spekülatif beklentilerin yatıyor olması ve yatırımcıların/müşterilerin
kaldıraçtan mümkün olduğunca çok yararlanmak istemelerinin yaratabileceği sorunları en aza indirmenin yollarından birisi, yapılacak işlemlere çeşitli sınırlar getirmek olmuştur. Böylece işlemi yapanların da sonuçlardan kâr
elde etme kadar da zarar etmesi hâlinde kendisinin kaynaklarından kayba
uğraması, diğer yandan da aracı kurumların söz konusu işlemler için fazla
açılmalarının engellenmesi istenmektedir.
İşlem sınırları hem aracı kurumu hem de müşteriye yönelik olarak iki
türlüdür. Aracı kuruma yönelik işlem sınırları ise genel ve özel olmak üzere
ikiye ayrılabilir.
Sermaye piyasası araçlarının kredili alımı ve açığa satış işlemlerinde öz
kaynak oranının hesaplanmasında, bazı araçların cari fiyatları, likiditelerine
ve fiyat oynaklıklarına göre farklı oranlarda dikkate alınır. Bu durumda ikinci
bir güvenlik subabı geliştirilmek istenmiştir
Yukarıda ele alınan çerçevede alınmış olsalar da söz konusu araçlar
(ödünç alınmış olsa da) ile söz konusu işlemler nedeniyle öz kaynak olarak
yatırımcı tarafından aracı kuruma tevdi edilen nakit ve menkul kıymetler
rehnedilemez, kullanım amaçları dışında tasarruf edilemez, üçüncü kişilere
devredilemez.
Kurul kaydına alınan sermaye piyasası araçlarının halka arz yoluyla satışına aracılık faaliyetini aracılık yüklenimi şeklinde gerçekleştiren aracı kurumlar, halka arz süresince bu menkul kıymetlerle ilgili kredili işlem yapamazlar.
Müşteri tarafından, alım emrinin kredili sermaye piyasası aracı işlemi olduğunun, emrin verilmesi esnasında bildirilmesi zorunludur.
6.4.6.4. Çerçeve Sözleşmeler
6.4.6.6. Öz Kaynak ve Öz Kaynak Tamamlama
Sermaye piyasası araçlarının kredili alımı, açığa satışı ve ödünç alma ve
verme işlemlerinde bulunulabilmesi için aracı kurum ile müşteri arasında
işlemin niteliğine göre “sermaye piyasası araçlarının kredili alım işlemi çerçeve sözleşmesi”, “açığa satış işlemi çerçeve sözleşmesi” ve “sermaye piyasası araçları ödünç alma ve verme işlemleri çerçeve sözleşmesi” imzalanması
zorunludur. Bu sözleşmelerde yer verilmesi gereken asgari hususlar Kurulca
belirlenir. Bu sözleşmeler, aracı kurumlarla müşterisi arasındaki ilişkiyi genel
olarak düzenleyen, başlangıçta bir kez akdedilen ve münferit işlemlerin esasını oluşturan çerçeve anlaşmalardır (Çetin ve Töremiş 2008).
Sermaye piyasası araçlarının kredili alımı işlemlerinde öz kaynak, işleme
konu kıymetlerin Tebliğ’deki esaslara göre belirlenen cari değerleri ile bu
kıymetlere ödenen kâr payı, faiz ve benzeri gelirler toplamından verilen kredi tutarının ve günlük olarak tahakkuk etmiş faizlerinin düşülmesi suretiyle
hesaplanır.
Başlangıçta yatırılacak öz kaynak, açılan kredi ile satın alınan menkul
kıymetlerin, cari piyasa değeri kadar nakit veya menkul kıymetin peşin olarak yatırılmasını ifade eder. Kredili sermaye piyasası aracı işlemlerinin devamı süresince (sürdürme teminatı) öz kaynak oranının asgari %35 olması
zorunludur. Bu hesaplamalar her gün yapılmak zorundadır. Dolayısıyla herhangi bir sistemik riske ortam hazırlamamak için risk durumu her an takip
edilmelidir.
Sermaye piyasası araçlarının kredili alımı işlemi karşılığı yatırılan öz kaynak tutarı, işleme konu kıymetlerin cari değerindeki değişmeler sonucunda
gerekli öz kaynak tutarının altına düştüğü takdirde, aracı kurumlar eksikliğin tespit edildiği gün itibarıyla, öz kaynak oranının başlangıç öz kaynak
6.4.6.3. İşlem Sınırları
6.4.6.5. Öz Kaynak Olarak Kabul Edilebilecek Kıymetler
SPA’ların kredili alımı, açığa satışı ve ödünç alma ve verme işlemlerinde
öz kaynak olarak kabul edilebilecek kıymetler konusu da belli kısıtlara bağlanmıştır. Öz kaynak olabilecek kıymetlerin sayılması sırasında dikkat edilen
husus ise söz konusu kıymetlerin likiditesi ön plana çıkmaktadır. Bu çerçevede öz kaynak olarak kabul edilecek araçlar:
402 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
oranına yükseltilmesini teminen nakit ve/veya sermaye piyasası aracı yatırmak üzere müşteriyi en seri iletişim aracı ile öz kaynaklarını %50’ye tamamlamaya (margin call) davet eder.
Öz kaynağın, çağrının müşteriye yapıldığı tarihten itibaren en çok iki iş
günü içerisinde tamamlanmaması hâlinde aracı kurum ayrıca bir ihbarname göndermesine gerek kalmaksızın, kredili olarak alınan ve/veya öz kaynak
olarak verilen sermaye piyasası araçlarını satarak, krediyi kapatma yetkisine
sahiptir.
Müşterinin kredili olarak satın aldığı ve/veya öz kaynak olarak yatırdığı
sermaye piyasası araçlarından doğan faiz ve temettü gelirleri müşteriye aittir.
6.4.6.7.Aracı Kurumların Müşterilerine Kullandırmak Amacı İle Kredi Alması
Aracı kurumlar, müşterilerine kullandırmak üzere bankalar, Takasbank
ve Kurulun uygun gördüğü diğer kurum ve kuruluşlar ile organize ödünç piyasalarından kredi alabilirler. Aracı kurumlar, bu krediler karşılığında, müşteri bazında kredinin öz kaynağı olarak kredi kuruluşu tarafından talep edilen miktardan daha fazla sermaye piyasası aracını teminat olarak veremez.
Teminat olarak verilen sermaye piyasası araçları, sadece o müşteriye kullandırılmak üzere alınan krediye teminat teşkil eder.
Aracı kurumların kredi kullandığı kurum ve kuruluşlar ile piyasalar, kredi karşılığında kendisine verilen sermaye piyasası araçlarını kredinin teminatı olarak alır ve bu sermaye piyasası araçlarını başka bir kişi veya kuruma
satamaz, teminat gösteremez ve ödünç veremez. Aracı kurum ile kredi alınan kuruluşlar arasında imzalanan sözleşmelerin, kredinin sona ermesi ve
geri ödemeye ilişkin hükümleri saklıdır.
6.4.6.8. Açığa Satış İşlemleri
Sahip olunmayan sermaye piyasası araçlarının satılmasını ya da satışa ilişkin emrin verilmesini ifade eder. Satışa ilişkin takas yükümlülüğünün, ödünç
alınan sermaye piyasası araçları ile yerine getirilmesi de açığa satış sayılır.
Müşteri tarafından verilen satım emrinin açığa satış olduğunun, emrin
verilmesi esnasında aracı kuruma yazılı olarak bildirilmesi zorunludur.
Satıma konu olan sermaye piyasası araçlarının, satım emrinin verildiği an
itibarı ile müşterinin aracı kurum nezdindeki hesabında bulunmaması veya
söz konusu yükümlülüğün ilgili sermaye piyasası aracının ödünç alınması
sureti ile yerine getirilmesi açığa satış olduğu kabul edilir. Ancak müşterinin
satışı yapılan sermaye piyasası aracını tevdi edebilecek durumda olduğunu ve
satışa konu sermaye piyasası aracının takas tarihine kadar aracı kuruma iletileceğini yazılı veya herhangi bir iletişim aracı ile (faks, telefon, elektronik
ortam ve benzeri) beyan etmesi durumunda işlem açığa satış işlemi sayılmaz.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 403
Açığa satış işlemlerinde emrin açığa satış olduğunun bildirilmesi, öz kaynak tutarının belirlenmesi, cari değerlerinin hesaplanması ve teminat oranı,
öz kaynak tamamlama çağrısı, çağrıya uyulmaması gibi durumlar kredili işlemlerle aynı şekilde düzenlenmiştir.
6.4.6.9. Sermaye Piyasası Aracı Ödünç Alma ve Verme İşlemleri
Sermaye piyasası aracı ödünç alma ve verme işlemi, ilgili çerçeve sözleşmede belirlenen esaslar dâhilinde ödünç veren tarafından ödünç alan tarafa,
belirli bir dönem için sermaye piyasası araçlarının verilmesi ve aynı cins sermaye piyasası aracının mislen geri alınmasını ifade eder.
Aracı kurumlar, kendi nam ve hesaplarına tuttukları sermaye piyasası
araçları ile müşteriler veya portföy bulunduran diğer kişi ve kurumlar tarafından yetki verilmiş olması şartıyla müşterilerin veya portföy bulunduran
diğer kişi ve kurumların hesaplarında bulunan sermaye piyasası araçlarını,
her ödünç verme işleminden önce müşterinin yazılı veya herhangi bir iletişim aracı ile (faks, telefon, elektronik ortam ve benzeri) talimatını alarak
başka kişi ve kuruluşlara ödünç verebilirler.
Ödünç alınan sermaye piyasası araçlarından doğan haklar, ödünç verene çerçeve sözleşme hükümleri dâhilinde ödenir. Benzeri şekilde yeni pay
ve bedelsiz pay alma hakkı kullanımı söz konusu olduğunda, tarafların yükümlülükleri sermaye piyasası araçları ödünç alma ve verme işlemi çerçeve
sözleşmesi hükümleri dâhilinde serbestçe belirlenir.
Ödünç alan, ödünç aldığı sermaye piyasası araçları karşılığında ödünç
veren tarafa, ödünç alınan sermaye piyasası araçlarının cari değerinin
%100’ünden az olmamak kaydıyla aralarında serbestçe belirlenecek tutarda
öz kaynak verir. Verilen kaynak bir anlamda ödünç alınan kıymet için teminat niteliğindedir. %100’ün altına düşülmesi hâlinde de öz kaynak tamamlama çağrısı yapılır ve çağrıya aynı gün uyulmaması durumunda da aracı
kurum tarafından ayrıca bir ihbarname gönderilmesine gerek kalmaksızın,
öz kaynak tutarı ve/veya müşterinin açığa satış nedeniyle hesabında bulunan öz kaynak kullanılarak, yükümlülükler yerine getirilir ve varsa negatif
fark müşteriden tazmin edilir.
6.5. Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşlar Birliği ve
Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği
SPKn’nda 1999 yılında yapılan değişikliklerle (15/12/1999 tarihli ve 4487
sayılı Kanun) öz düzenleyici kuruluş olarak tüzel kişiliği haiz kamu kurumu
niteliğinde bir meslek kuruluşu olan Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği kurulmuştur.
404 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Aracı kuruluşların (aracı kurumlar ve bankalar) aracılık faaliyeti yetki
belgelerinin veriliş tarihinden itibaren 3 ay içinde, Birlik tarafından belirlenen bilgi ve belgelerle birlikte Birlik’e üyelik için gerekli başvuruyu yapmaları zorunludur. Üyelik başvurusunda bulunmayan aracı kuruluşların aracılık
faaliyetleri SPKr’nca durdurulur. Her ne suretle olursa olsun aracılık faaliyeti
yetki belgelerinin tamamı iptal edilerek, faaliyetleri sürekli durdurulan üyelerin üyelik kaydı silinir. Üyelik başvurusu reddedilen aracı kuruluşlar SPK
nezdinde itirazda bulunabilirler.
Birlik üyeleri, bu statüye ve Birlik’ce alınan kararlara uymak zorundadırlar. Birlik’in, SerPK’dan doğan yetkileri ve Bakanlar Kurulunun 2001/1914
sayılı kararı ile kabul ettiği Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşlar Birliğinin statüsünde belirlenmiştir:
• Sermaye piyasasının ve aracılık faaliyetlerinin gelişmesini sağlamak
üzere araştırmalar yapmak ve eğitim programları düzenlemek,
• Birlik’in üyeleri tarafından yürütülen faaliyetlerin adil ve dürüst olması, iş ahlakının sağlanması, Birlik üyelerinin dayanışma ve sermaye piyasasının gerektirdiği özen ve disiplin içerisinde çalışmaları için
meslek kurallarını oluşturarak SPK’ya bildirmek,
• Haksız rekabeti önlemek amacıyla gerekli tedbirleri alarak SPK’ya bildirmek,
• Statüde öngörülen disiplin cezalarını vermek amacıyla ilgili kuruluşlarla iş birliği yapmak,
• Mesleki gelişmeleri, idari ve yasal düzenlemeleri izleyerek, bu konuda
üyeleri aydınlatmak,
• Aracı kuruluşlar arası ilişkilerde mesleki dayanışmayı güçlendirmek,
• Üyeleri arasında veya üyeleri ile müşterileri arasında borsa işlemleri
dışındaki işlemlerden doğan uyuşmazlıkların çözümüne yardımcı olmak,
• Üyelerin, müşterilerine verdikleri hizmetler karşılığında tahsil edecekleri komisyon, ücret ve masrafların oran ve sınırlarına ilişkin esaslarla ilgili önerileri SPK’ya bildirmek,
• Üyeleri hakkında yapılan şikayetleri değerlendirmek ve yapılan işlemin sonuçlarını SPK’ya bildirmek,
• Kendisine mevzuatla bırakılan veya SPK’ca belirlenen konularda düzenlemeler yapmak, yürütmek, denetlemek,
• Yabancı ülkelerin sermaye piyasasında bulunan dengi kuruluşlar ile
sermaye piyasaları konusunda her türlü iş birliği yapmaktır.
Birlik’in kapsamı ve statüsü 2012 tarihli yeni Yasa ile değiştirilmiştir. Yeni
yasa ile oluşturulan Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği, sadece aracı kurumları değil tüm “yatırım hizmet ve faaliyetlerinde bulunmaya yetkili kılınmış
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 405
kuruluşlar ve sermaye piyasalarında faaliyet gösteren kurumlardan Kurulca
uygun görülenler”i kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Konu 3’ncü bölümde
ele alındığı için burada ele alınmamıştır.
6.6. Lisanslama ve Sicil Tutmaya İlişkin Esaslar
Sermaye piyasalarının ana özelliklerinden olan “bilgi” üzerine işlem yapılması, bu piyasalarda mesleki etik ve kuralları ile çalışanların yeterliliğini
ön plana çıkarmaktadır. Konuya bilgi, insan ve muhtemel yüklü miktarlarda
kazanç ve kaybın söz konusu olabildiği durumlarda, iş etiği/ahlakı giderek
daha da ön plana çıkabilmektedir.
Pek çok kişi ve kuruluş (şirket, organizasyon, birlik ve dernek) üyelerinin işlemlerine standartlar getirmek, onların çalışmaları esnasında konu
hakkında yeterli bilgisi ve deneyimi olmayanların aleyhine kararlar almalarını engellemek, üyelerine olan güveni artırabilmek amacıyla “mesleki
etik kuralları”nı oluşturup üyelerine benimsetmeye çalışmaktadır. Nitekim
bu uygulama, pek çok mesleki kuruluşun ana çalışma alanlarından birisini
oluşturmaktadır. Herhangi birisinin konusunda yetkin olduğunu ve hangi
durumda nasıl davranacağının ve kendi çıkarlarından önce müşterisinin çıkarlarını ön planda tutacağının biliniyor olması, daha da ötesi bundan emin
olunması, o faaliyet alanında işlem maliyetlerini düşüreceği, ters seçim olgusunu ortadan kaldıracağı veya azaltacağı açıktır. Bu piyasalarda faaliyet
gösterenler kendilerini daha rahat hissedecekleri için aşırı iskonto veya fiyat
değerlendirmelerinden uzak duracaklardır.
Bu yapılanma, sermaye piyasalarına yönelik düzenlemelerde görüldüğü
gibi yasa koyucular tarafından düzenlenmeye çalışılmakta ve hatta bu kurallara uymayanların cezalandırılması yoluna gidilmektedir. Ancak yasaların
her şeyi düzenleyememesi ve düzenlemesinin de gerekmemesi gibi nedenlerle o mesleği icra edenlerin kendi aralarında kurallar, iş ahlakı kurulları
oluşturmalarına ve zamanla da değiştirmelerine yol açmaktadır.
Genel olarak iş ahlakı, bütün ekonomik faaliyetlerde doğruluk, dürüstlük,
sözünde durmayı, güven, saygı ve hakça davranmayı ilke edinmek ve çevreyle
temas halinde bulunurken, aynı çevreyi paylaşan topluma destek olmak olarak tanımlanabilir. Mesleki ahlak bu çerçevede, belirli bir mesleği icra edenlerin kendi grupları içinde meydana getirdikleri ahlak kurallarıdır. İş ahlakının
evrensel yanı olduğu gibi belirli meslekler için de tüm dünyada kabul edilen
evrensel meslek ilkeleri vardır (Kayar 2005). Genel ahlaki prensipler daha çok
“iyi insan” olmayı içerirken mesleki ahlak kuralları, o meslek içinde uyulması
gerekli, “iyi olunması” gerekli olan asgari düzeyi belirtir.
Sermaye piyasalarında da tüm dünyada benzeri bir yaklaşım oluşturulmuş ve bu ilkelerin bütün çalışanlar tarafından benimsenmesi amaçlanmıştır. IOSCO (International Organization of Securities Commissions Orga-
406 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
nization); meslek kuralları (Code of Business Conduct), menkul kıymetler
piyasalarında çalışan tüm kurum, personel ve yöneticileri kapsamaktadır.
Söz konusu kurallar, 1990 yılında kabul edilip üyelere tavsiye edilmiştir
(IOSCO 1990). IOSCO’nun temel amaçları arasında yatırımcının korunması, piyasanın dürüst, etkili ve açık olmasının sağlanması ve sistematik risklerin azaltılmasının olduğu düşünülürse, meslek kurallarının oluşturulup
yaygınlaştırılması, bu amacı tüm dünyada gerçekleşmesine yönelik önemli
bir tedbir olarak düşünülebilir.
IOSCO tarafından yedi temel ilke belirlenmiştir. Bunlar ilk bakışta basit
ilkeler gibi görünse de yatırımcıya, iş yaptığı kişilerin bu ilkelere uymakla
yükümlü olduğu izlenimini vermeleri bakımından piyasaya olan güveni ve
dolayısıyla da istikrarı artırmaya ve maliyetleri düşürmeye yöneliktir.
7. DİĞER SERMAYE PİYASASI
KURUMLARI
IOSCO tarafından belirlenen meslek ilkeleri şunlardır (IOSCO 1990):
1- Dürüstlük ve Hakkaniyet (Honesty and Fairness)
2- Özen gösterme (Diligence)
3- Mesleki yeterlilik (Capabilities)
4- Müşteriyi tanıma (Information about Customers)262
5- Müşteriyi bilgilendirme (Informations for Customers)
6- Çıkar çatışmaları (Conflict of Interest)
7- Düzenlemelere uyma (Compliance)
Bu kurallar, salt manevi yaptırıma tabi olan ahlaki normların ötesine geçerek, büyük ölçüde birçok ülkenin ve Türkiye’nin yazılı hukuk kaynaklarına
girmiştir. Söz konusu ilkeler, aracı kurumlara ilişkin veya kurumsal yatırımcılara ilişkin düzenlemelere dâhil edilmişlerdir. Söz konusu yaklaşımlarla bir
yandan mesleki ilkeler oluşturulup uygulanmaya çalışılırken bir yandan da
çalışanların mesleki yeterliliklerini artırarak piyasaların güvenilirliğini artırmaya yönelik tedbirler alınmaya çalışılmıştır. İlk yasal düzenleme 1999 Kanun değişikliği ile mevzuata girmiş ve ardından da 2001 tarihinde çıkarılan
“Sermaye Piyasasında Faaliyette Bulunanlar İçin Lisanslama ve Sicil Tutmaya İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ” (Seri: VIII, No: 34) ile düzenlenmiştir.
Artık sermaye piyasalarında çalışanlar, bu düzenlemeler çerçevesinde
lisans alabilmek amacıyla sınava girecekler ve çalıştıkları kurumlarda bu
personellerinin çalışmalarına ilişki birer sicil belgesi (sicil kayıt formu) doldurup bunu Kurula göndereceklerdir. Çalışanların o kurumdan ayrılmaları
halinde de “İstihdam İlişiğinin Kesilmesi Bilgi Formu” doldurularak Kurula
gönderilmesi gerekmektedir. Böylece piyasa çalışanlarının piyasaların güvenilirliğini ve istikrarını bozucu davranışlarının önüne geçilmek istenmiştir.
262
Bu ilke, özellikle kara paranın engellenmesi düzenlemeleri açısından da öne çıkmaktadır.
Sermaye piyasasında faaliyet gösteren kurumlar, zaman içerisinde hem
sayı hem de tür olarak oldukça artmış ve çeşitlenmiştir. İşlemler ve işlem
türleri çoğaldıkça kurumsal yapı da ona göre gelişmekte ve çeşitlenmektedir.
Kamunun aydınlatılmasının ve piyasaların şeffaflığının sağlanması amacına dayanan ana felsefi yapıya uygun olarak başka kurumların da kurulması, faaliyete geçmesi mümkün olmuştur. Bu kapsamda bahsedilmesi gereken
kurumlardan birisi derecelendirme şirketleri, ikincisi gayrimenkul değerleme şirketleri ve üçüncüsü de portföy yönetim şirketleridir.
7.1. Derecelendirme (Rating) Faaliyeti ve Şirketleri
2008’de başlayan dünya ekonomik krizinde derecelendirme şirketlerinin
merkezi bir rol oynadığı (White 2009) görüşü, bu kuruluşların daha çok
mercek altına alınmalarına yol açmıştır.
Finansal piyasaların önemli sorununun, tarafların sahip oldukları bilginin eşit olmamasından kaynaklanan çarpık bilgi sorunu olduğuna kitabın
ilk bölümünde değinilmişti. Aynı bölümde, söz konusu problemlerin çözüm
yolları veya problemlerin en aza indirilmesinin süreçlerinden bir tanesinin,
fon talep eden kurumların yükümlülüklerini yerine getirip getiremeyecekleri konusunda bağımsız bir kurumun (derecelendirme şirketi) değerlendirerek not vermesi olduğu vurgulanmıştı. Çarpık bilgi sorunu olduğu zaman
bilgi üretimi ve üretilen bilginin yayımı öne çıkmaktaydı.
Derecelendirme, fon talep eden bir şirkete/kuruma fon aktaran yatırımcıları, üstlendikleri (veya üstlenecekleri) riskler konusunda bilgilendirmek,
söz konusu finansal işlemin analizini yatırımcılar adına yaparak, fon talep
eden firmanın finansal yükümlülüğünü yerine getirip getiremeyeceği hak-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 409
408 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
kında bağımsız bir değerlendirme işlemidir. Bu değerlendirmeye “derecelendirme” denmesinin nedeni, yapılan değerlendirmeler sonucunda borçlanıcıların belirli harf/rakam kombinasyonlarıyla birbirlerine göre sıralanması, bir
anlamda sınıflandırılmasıdır.
Derecelendirme firmaları da görüşlerinin anlaşılabilirliğini artırmak
üzere çeşitli semboller kullanmaktadırlar. Derecelendirme amacıyla beyan
edilen görüşleri, aracı kurumların ve/veya yatırım danışmanlarının al/sat/
tut tavsiyelerinden ayırmak gerekmektedir. Çünkü derecelendirme notları,
sadece borç alan kurumun yükümlüklerini yerine getirip getiremeyeceği ve
buna yönelik kapasite ve isteğini ortaya koymaya çalışmaktadır. Başka bir
deyişle, borçlanıcının yükümlülüklerini yerine getirip getirememe olasılığını
tahmin ederek, finansal piyasaların karar süreçlerine yardımcı olmaktadır
(Ferri, Lui and Stiglitz 1999, Richardson and White 2009).
Finansal işlemlerin özellikle 1970’ler sonrasında giderek uluslararasılaşması, devletlerin de piyasalardan borçlanması, onların da derecelendirilmelerini ve dolayısıyla derecelendirme faaliyetinin bu süreçle beraber dünya
çapında yaygınlaşmasını getirmiştir.
Devletlerin de (tabii ki başka ülkelerin şirketleri de) uluslararası piyasalardan kaynak bulmaya başlamasıyla birlikte yatırımcıların kıymetlerine yatırım
yapmaya karar verirken, kararlarına yardımcı olacak değerlendirmelere ihtiyaç
duymuşlardır. Başka ülkelerin farklı hukuki, siyasi, ekonomik, kültürel ve coğrafi farklılıklardan263 doğan sorunların bu şekilde üstesinden gelmeye çalışılmıştır
(Heakal 2003). Muhasebe sistemlerinin farklılığı, aynı firmanın iki farklı hukuki
yapı içinde farklı kârlılıklara sahip olabilmesi, bu sorunların önemli bir göstergesidir. Bazı hâllerde de siyasi dalgalanmalar ekonomik dalgalanmalara yol açabilmektedir. Devletler bazındaki bu derecelendirmeler, o ülke şirketlerinin de uluslararası piyasalardan yararlanmasını etkileyebilmektedir264.
Söz konusu nedenlerle, uluslararası piyasalardaki yatırımcıların kararlarının daha sağlıklı olması için derecelendirme kuruluşları vazgeçilmez roller
üstlenmektedirler.
• Politik istikrar ve
• Ekonominin politik değişiklikler karşısında gösterdiği istikrarlı duruş
gibi konular değerlendirilmektedir.
7.1.1. Ekonomik Rolleri
Derecelendirme kuruluşlarının varlık nedeninin ana çerçevesini “bilgi
üretilmesi ve dağıtılması” oluşturmaktadır. Bu kapsamda derecelendirme
kurumlarının (ABD örneğinden hareketle) ekonomik rolleri ve pozisyonları
aşağıdaki şekilde özetlenebilir (Fisch 2005 ve SEC 2003)265:
1. Kredi piyasalarında yatırımcıların yatırım kararlarını daha kolay, daha
hızlı ve daha güvenle vermelerini temin etmektedir. Bilgi sorunlarının
ortadan kaldırılması veya en aza indirilmesi nedeniyle finansal piyasaların etkinliğini artırmaktadırlar. Özellikle yabancı ülkelerin devlet
ve kurumlarının söz konusu olduğu durumlarda, bilgi sorunlarının
çok daha yoğun ve büyük olmasından hareketle bu rolün önemi artmaktadır.
2. Küreselleşme ile yabancı ülke mensubu şirket ve devletlerinin, kredi
sürecine taraf olmaları hâlinde onların hukuk sistemleri, muhasebe
sistemleri, siyasi sistemleri, bütçe ve mali yapıları ve döviz kuru gelişmeleri öne çıkmaktadır. Ancak bu konuları yatırımcıların özellikle
bireysel yatırımcıların hâkim olmasının imkânsızlığı, derecelendirme
şirketlerinin rolü ve önemini artıran bir etmen olmuştur.
3. Ürettikleri (topladıkları, analiz ettikleri ve değerlendirdikleri) bilgileri
de piyasaya yaymaları, bir diğer fonksiyonlarıdır. Portföy yöneticileri,
bireysel yatırımcılar, emeklilik fonu yöneticileri, bankalar, yatırım danışmanları ve ihraççılar hepsi; yaratılan ve sembollerle ifade edilen bu
bilgileri kararlarına dayanak olmak amacıyla kullanmaktadırlar.
4. Menkul kıymet (veya borçlanma aracı çıkaranlar veya kredi alanlar)
ihraççıları açısından ise verilen derecelendirme notları, onların finansman maliyetlerini doğrudan etkilemekte, hatta likidite temini güçlüğüne düşmelerine ve dolayısıyla da piyasa dışına çıkmalarına neden olabilmektedir. Örneğin verilen negatif bir not (veya var olan notun aşağı
çekilmesinin), o firmanın finansal piyasalardan kaynak bulmasını engelleyebilmektedir266. Bu süreç içinde yüksek derece notu alamayan şirketler, finansal piyasalardan dışlandıkları için iflasa kadar sürüklenebil-
Ülkelerin derecelendirmesinde;
•
•
•
•
•
Ülkenin ekonomik yapısı,
Kamu ve özel sektörün yatırımlarının akışı,
Sermaye piyasalarının şeffaflığı,
Yabancı para rezervleri,
Yabancı sermaye yatırımları,
263
Bu noktada, tabii ki kültürel farklılıklara da değinmek gerekir. Örneğin yönetim (yönetişim becerileri
veya yöntemleri), ticaret yapma ve iş birliği yapma süreçleri de bu kapsamda ele alınabilir.
264
10.09.2009 tarihinde Moody’s’in Türkiye’nin derecesini yükseltebileceğini açıklaması, İMKB’de hisse
senetlerine olan yerli ve yabancı yatırımcı talebini artırmış ve fiyatların yukarı seyretmesini getirmiştir.
265
Ancak Basel II’de getirilen ve bankaların verdiklerin kredilerin derecelendirilmesi ve böylece alınan
notlara göre sermaye karşılıkları ayrılması meselesi yüzünden uygulamasının tüm dünyada
derecelendirme faaliyetini artıracağı açıktır.
266
Bu konuda 1991 yılında S&P ve Moody’s’in Chrysler’in notunu düşürmeleri sonucunda 1,1 milyar
dolarlık finansmanın maliyetinin yıllık 38 milyon dolar artması, iyi bir örnek olarak verilmektedir
(Fisch 2005).
410 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
mektedir. Dolayısıyla derecelendirme şirketlerinin notları, piyasaların
fon akımına yakından müdahale edebilmektedir. Öte yandan devletlere
verilen notların düzeyi, aynı şekilde o ülke borçlanmasının (devletlerin
olduğu kadar şirketlerin borçlanmasını da) etkilemektedir. Derecelendirme firmaların bu büyük gücü, Japonya’nın (hükümet ve bankalarının) borçlanma maliyetlerinin yükselmesine yol açmıştır (Fisch 2005).
5. Derecelendirme notları, yurt içindeki yatırımcıların da risk almasını
etkilemekte ve yatırım kararlarını yönlendirmektedir.
7.1.2. Yarı Düzenleyici Rolleri
Kredi derecelendirme şirketlerinin gücündeki büyük artış, SEC (Securities and Exchanges Commission)’in, yatırım bankalarının (ve menkul kıymet
firmalarının) en az sermaye yeterliği uygulamalarını derecelendirme şirketlerinin verdikleri derecelere bağlaması, bankaların tahvil yatırımlarında
ayıracakları sermaye karşılıklarının, yatırım derecesi almış kıymetler olması hâlinde yarıya indirilmesi, bankaların sadece BBB derecesi ve üstündeki
tahvilleri portföylerine alabilmelerine imkân tanıyan 1931 tarihli Yasa’nın
getirdiği yasağı, emeklilik fonlarının yatırım derecesi almış tahvillere yatırım yapabilmelerine (1950) bağlanmaktadır267(White 2009). Benzeri şekilde
yatırımların ratinge bağlanması düzenlemelerinin mortgage kredilerinde de
zorunlu hâle getirilmesi, bu rolü ön plana çıkarmıştır.
Öte yandan SEC’in tahvil ve diğer borçlanma araçları ihracında rating
notu araması, söz konusu firmaların düzenleyici rollerinin önemini artırmıştır. Konu sadece SEC ve ABD’nin uygulamaları ile kısıtlı kalmamış, Basel
II uygulamasıyla da dünya çapında bankaları kredi değerlendirmelerinde
esas alınması istenmiştir (Frost 2007).
Zaman içinde derecelendirme firmalarının etki alanı son derece genişlemiştir. Bu genişlemeye paralel olarak firmaların sayısının bir şekilde (SEC
tarafından) kısıtlanması, piyasaya girişin engellenmesi, binlerce tahvil (borçlanma senedi) ihraççısına rağmen rating firmalarının sayısı son yıllarda az
da olsa artmasına rağmen esas olarak uzun yıllar sabit kalması, güçlerinin
aşırı derecede artmasına yol açmıştır.
Rating firmalarına (Moody’s, Standart and Poor’s and Fitch) SEC tarafından 1975 yılında NRSRO (Nationally Recognized Statistical Rating Organization) statüsünün verilmesi ve dercelendirmelerin ancak bunlar tarafından
yapıldığında kabul edileceğinin ilan edilmesi, bahsi geçen gücün temel kaynağını oluşturmuştur (White 2009, SEC 2003). NRSRO statüsünün oluşturulması ve uygulamasında SEC’in temel anlayışının “düzenleyicinin gözetim
maliyetlerini en azlamak olmasına rağmen” gelişmelerin neticesinde farklı
bir sonuca varmıştır (Fisch 2005).
267
Düşük dereceli tahvil (ipotek krizi) krizinin nedeni olarak bu özellik öne çıkarılmaktadır (White 2009).
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 411
Kutu: 7.1-Derecelendirme Kurumlarının 2007 Krizindeki Rolü
Özellikle kurumsal yatırımcıların (özel emeklilik fonları ile yatırım fonları
gibi) derecelendirme notlarına göre yatırım kararı veriyor olması veya vermek
zorunda olması, derecelendirme firmalarının 2007 krizinin tam ortasında yer almasını getirmiştir. Yatırım yapılan AAA tahvillerinin birkaç hafta içinde Junk Bond
(düşük dereceli tahvil) olmasını kimse beklemiyordu. Gayrimenkul fiyatlarının
yükselmesiyle beraber derecelendirme kurumları da derecelerini yükseltmişlerdir. Derecelendirme kurumlarının eşik altı ipotek kredilerinin, teminatlandırılmış
borç sözleşmelerine (Collateralized Debt Obligations-CDO) çevrilerek menkul
kıymetleştirilmesi sırasında verdikleri notlar (teminat olduğuna göre AAA olabilir
gibi), konut kredilerinin patlamasında önemli bir rol oynamıştır (White 2009). Bu
kapsamda krizde oynadıkları rol, 5 ana başlık altında toplanabilir.
1) Derecelendirme kurumlarının şirket ve devlet tahvillerinin derecelendirmesindeki başarılarından elde ettikleri itibar, yüksek getirilere rağmen
yatırımcıların notlara güvenmesini getirmiştir. Derecelendirme şirketlerinin ulaştıkları bu güvenilirlik düzeyi, onların bunu pazarlamalarına yol
açmış ve üstelik uzmanı olmadıkları alanlarda da derecelendirme yapmalarını getirmiştir.
2) Yasalar veya çeşitli düzenlemeler gereğince kurumsal yatırımcıların yüksek dereceli kıymetlere yatırım yapmaları zorunluluğu, derecelendirme
kurumlarının verdikleri notların önemini artırmıştır.
3) Söz konusu güven neticesinde verilen notların, borçlanma aracı çıkaran
şirketlerin risk kapasiteleri hakkında kusursuz öncü gösterge olarak
algılanması, konunun ciddiyetini artırmıştır. Ancak sonradan anlaşıldığı
kadarıyla notların kusursuz öncü göstergeler olarak algılanmaması gerekmektedir (Turner A 2009).
4) Yine yasalar gereği, bankaların sermaye yeterliği düzenlemeleri gereğince AA ve üstü kıymetler için ayırmaları gereken sermayenin az
olması, eşik altı menkul kıymetlerin yarısının bankalarca alınmasını getirmiştir.
5) Derecelendirme kurumlarının derecelendirme süreçlerinde kullandıkları
verilerin, geçmiş yıllara yönelik olması (geçmiş yılların verilerinden hareketle hazırlanan korelasyon ve/veya oranlara dayanılması), kriz dönemlerinde bu verilerin sapmalı olmasını da getirmiştir. Verilen notların
geçmişi yansıtması ve gelecek hakkında bir şey ifade etmeyebileceği
tartışmalarını getirmiştir (Partnoy F.2002).
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 413
412 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
7.1.3. Tarihsel Gelişimleri
Derecelendirme şirketleri 1800’lü yılların ilk yarısında ABD’de Mercantile Agency ile başlar. Daha sonra piyasaya yeni firmaların girmesi ile birlikte
gelişir ve giderek işlem hacmi genişler (Fisch 2005). 1909’da ise kamuya açık
ilk tahvil değerlemesi Moody’s tarafından yapılmaya başlanır (Sylla 2002)268.
ABD’de derecelendirme faaliyetlerinin gelişmesinde ise demir yolu şirketlerinin dışındaki şirketlerin de piyasalardan tahvil karşılığı fon toplamak
istemeleri ve gelir düzeyinin artması yüzünden de çok sayıda yatırımcının
tahvillere yatırım yapmak istemesidir.
Bu yılların yaklaşımı, “yatırımcı öder” anlayışıdır. Derecelendirme firmaları parayı yatırımcıların yatırım kararlarında etkili olacak dereceleri üreterek ve karşılığında belli ücretler alarak kazanmaktaydılar. Böylece bilgiyi
kullanacak olanlar bilgi üretiminin bedelini ödemekteydiler. İlk defa 1970
yılında, Moody’s ve Fitch yatırımcılar yerine ihracçılardan ücret almaya başladılar (White 2002).
Tablo: 7.1- Tahvil Notları
Kredi Riski
Moody’s
Standard and Poor’s
Fitch Ratings
En Yüksek Kalite
Aaa
AAA
AAA
Yüksek Kalite
Aa1, Aa2, Aa3
AA+, AA, AA-
AA+, AA, AA-
Ortanın Üstü
A1, A2, A3
A+, A, A-
A+, A, A-
Orta
Baa1, Baa2, Baa3
BBB+, BBB, BBB-
BBB+, BBB, BBB-
Yatırım Dışı/Altı
Ba1
BB+
BB+
Spekülatif Orta
Ba2, Ba3
BB, BB-
BB, BB-
Spekülatif Alt
B1, B2, B3
B+, B, B-
B+, B, B-
Spekülatif Riskli
Caa1
CCC+
CCC
Spekülatif Kötü
Caa2, Caa3
CCC, CCC-
--
Ödeyemez/İflas
Ca / C
--
--
Ödeyemiyor
--
D
DDD, DD, D
Kaynak: Schmidt M. 2009
268
Bu tarihte tahvil piyasası ve dolayısıyla işlemleri Hollanda’da 300, İngiltere’de 200 ve Amerika’da ise
yaklaşık 100 yaşındadır. 1800’lü yıllarda esas olarak demir yolu şirketlerinin finansman ihtiyaçları için
çıkarılan tahviller, derecelendirme şirketi olmadan alınıp satılabiliyordu. 1909’a gelindiğinde, tahvil
piyasalarında kredi raporlama şirketleri, finansal basın ve yatırım bankaları faaliyet gösteriyordu;
Moody ise bunların fonksiyonlarını birleştirmişti (Sylla 2002).
1975 yılında SEC’in NRSRO uygulamasına başlaması, piyasada “de facto oligopol” yaratılmasını getirmiş ve yatırımcı öder yaklaşımından ihraççı öder (issuer pays) yaklaşımına geçilmiştir. Bu süreçte fotokopi makinelerinin gelişmesi
(Dokümanların çoğaltılması yatırımcı öder sürecini olumsuz etkilemiştir.)269,
Penn Central Railroad’un iflası (1970), ihraççıların “düşük risk” derecelendirmesi için ödeme yapmalarına yol açmış yarı resmi yapılarının getirdiği avantajla ihraççılardan para talep edebilecekleri ve nihayet iki taraftan da ücret alınabileceği durumunun ortaya çıkması etken olmuştur. Ancak ihraççının ödeyeceği
yaklaşımı, yüksek dereceler alabilmek için ihraççının yüksek ücretler ödemeye
hazır olmasını getirerek “çıkar çatışmaları” için zemin hazırlamıştır.
NRSRO uygulamasının bir sonucu da piyasaya girişlerin engellenmesi neticesinde rekabetin ciddi boyutlarda kısıtlanması olmuştur. Binlerce şirketin tahvil ihraçlarında derece almaya çalışırken derecelendirme şirketlerinin sayısının
artmaması. [2003-2007 yılları arasında SEC tarafından 4 derecelendirme şirketine daha NRSRO statüsü verilmiştir. Bu gelişmede 2001 döneminde yaşanan
skandalların (Enron krizi gibi) etkisi olmuştur (White 2009).]
Derecelendirme firmalarının dünyada yaygın bir şekilde faaliyet göstermeleri ise ABD’den çok daha sonra 1970’lerde başlayıp hızla gelişmiştir.
7.1.4. Tahvil Notları
Dünyada üç büyük derecelendirme kurumunun notları popüler olmuştur. Bunlar Moody’s, Standard and Poor’s270 ve Fitch Ratings’dir. Bu kuruluşların kullandıkları tahvil notu, Tablo 7.1’de yer almaktadır. Tabloda görüleceği üzere kullandıkları semboller birbirinden farklı da olsa aralıkları
birbirlerine benzerdir. Aksi halde karşılaştırma imkânları zayıflayacaktır.
Notlar, en yüksekten düşüğe doğru verilmekte aynı grup notlar kendi
içinde de farklılaştırılmaktadır. Orta altı gruplar yatırım dışı tutulmakta, dolayısıyla spekülatif karakter taşımaktadır.
7.1.5. Türkiye’de Derecelendirme
1997 yılında çıkarılan SPK’nın Seri VIII No 31 sayılı Tebliği ile kurulabilir
hale gelen derecelendirme firmalarının sayısı, 1997’de 6 iken 2012 itibariyle
9’a yükselmiştir. Bunların 8’i kredi derecelendirme yapabilirken, 5’i de kurumsal yönetim ilkelerine uyum derecelendirmesi yapabilmektedir. Bunla269
Yatırımcının yapılan derecelendirmeye ödeme bulunması, üretilen bilgiye para ödenmesi anlamını ifade etmektedir. Ancak söz konusu bilgiye dayanarak işlem yapıldığını bilen başkalarının ve/veya derecelendirme firmasından alınan bilginin fotokopi vs. ile çoğaltılarak başkalarınca da (ödeme yapmayanlar)
tarafından kullanılması da “bedavacılığı” geliştiren süreci getirmiştir. Doğal olarak, bedavacılık hâlinde de
yatırımcılar bilgi için para ödemek istememeye ve derecelendirme firmaları da kopya ile yayılacak bilgileri
üretmekten çekinmeye başlamışlar ve sonucunda da “issuer pay” yaklaşımı gelişmiştir.
270
S&P’nin Türkiye’nin kredi notunu derecelendirmesi süreci için Ertürk 2010’a bakılabilir.
414 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rın 7’si Türkiye’de kurulmuş ve SPKr tarafından yetkilendirilmiş iken 4’ü ise
yurt dışında kurulmuş olup Türkiye’de derecelendirme yapmaları için SPKr
tarafından izin verilmiş olan kuruluşlardır. Türkiye’de sermaye piyasası alanında derecelendirme yapabilmek için SPK tarafından yetkilendirilmiş ve
listeye alınmış olmak zorunluluğu bulunmaktadır.
7.1.5.1. Derecelendirme Türleri
Derecelendirme iki farklı amaçla yapılmaktadır. Birinci olarak kredi derecelendirme, ikinci olarak da kurumsal yönetim ilkelerine uyum derecelendirilmesidir.
Kredi derecelendirmesi, ortaklıkların ve sermaye piyasası kurumlarının
risk durumları ve ödeyebilirliklerinin, borçluluğu temsil eden sermaye piyasası araçlarının anapara, faiz ve benzeri yükümlülüklerinin vadelerinde
karşılanabilme riskini değerlendirmeye yöneliktir.
Kurumsal yönetim ilkelerine uyum derecelendirmesi, ortaklıklar ve sermaye piyasası kurumlarının Kurulca yayımlanan kurumsal yönetim ilkelerine uyumun bağımsız, tarafsız ve adil olarak değerlendirilmesi, sınıflandırılması faaliyetidir.
Kurumsal yönetim ilkelerine uyum derecelendirmesinde, bir bütün olarak tüm ilkelere uyum ile pay sahipleri, kamuyu aydınlatma ve şeffaflık,
menfaat sahipleri ve yönetim kurulu ana bölümleri itibarıyla ayrı ayrı olmak
üzere 1 ile 10 arasında not verilir. Bu değerler arasında kalan (iki haneye
kadar) küsuratlı notlar, tama iblağ edilmeksizin kamuya açıklanır (Tebliğ,
madde 6/2).
7.1.5.2. Kuruluşları
Derecelendirme faaliyetinde bulunmak üzere Türkiye’de kurulacak derecelendirme kuruluşlarında aranan özellikler ilgili tebliğ ile düzenlenmiştir;
• Şirketin ticaret unvanında derecelendirme ibaresi bulunan Anonim
Şirket olarak kurulması ve hisse senetlerinin nama yazılı olması,
• Esas sözleşmesinin münhasıran derecelendirme faaliyetinde bulunmasına ilişkin hüküm içermesi,
• Ödenmiş sermayesinin minimum 200 bin TL olması,
• Her bir derecelendirme faaliyetini bağımsız olarak sürdürebilmesi
için birbirinden ayrı olarak yeterli organizasyon, mekân, teknik donanım, belge ve kayıt düzenine sahip olması,
• Sistematik derecelendirme metodolojisi belirlemeleri ve bunlara uyumun gözetilmesi amacıyla finansal ve hukuki çalışma şekillerine ilişkin
kontrol süreçlerini de kapsayacak şekilde yazılı bir iç kontrol sistemi
oluşturmaları ve ahlaki davranış kuralları yönergesi hazırlamaları ve
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 415
• Ortakları, yönetim kurulu üyeleri, yöneticileri, derecelendirme komitesi üyeleri, derecelendirme uzmanlarının ve tüzel kişi ortaklarının yönetim kurulu üyelerinin, bazı kısıtlamaları karşılıyor olması
gerekmektedir. Söz konusu kısıtların altında yatan yaklaşım ise derecelendirme faaliyetinin piyasalar için olan önemi ve dolayısıyla
kuralların, adil davranmanın, etiğin ve güvenin ön plana çıkmasıdır.
Aksi takdirde kırılacak olan güveni tekrar inşa etmenin getireceği
maliyetlerdir.
1. Kendileri veya sınırsız sorumlu ortak oldukları şirketler hakkında
iflas kararı verilmemiş ve konkordato ilan edilmemiş olması,
2. Sermaye piyasası mevzuatı veya ilgili diğer mevzuat uyarınca faaliyet yetkisi/yetki belgesi iptal edilmiş, listeden çıkarılmış ya da borsa üyeliği iptal edilmiş işletmelerde, iptale neden olan faaliyetlerde
sorumluluklarının tespit edilmemiş olması,
3. SPKn’na muhalefetten dolayı haklarında verilmiş mahkûmiyet kararının bulunmaması ve sermaye piyasasında işlem yapmalarının
yasaklanmamış olması gereklidir.
4. Bankacılık mevzuatı, suç gelirlerinin aklanmasının önlenmesine
dair mevzuat ile ödünç para verme işleri hakkında mevzuata aykırılıktan dolayı hüküm giymemiş olmaları ve/veya taksirli suçlar
hariç olmak üzere affa uğramış olsalar dahi 2 yıl veya daha uzun
süreli hapis gerektiren veya zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas gibi
yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan
kaçakçılık suçları, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma
veya devlet sırlarını açığa vurma, vergi kaçakçılığı veya bu suçlara iştirakten hüküm giymemiş olmaları,
5. Kanun’un ilgili maddeleri uyarınca yukarıda sayılanlar dışında derecelendirme kuruluşunun diğer çalışanlarının da Kanun’a muhalefetten dolayı ya da zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas gibi yüz kızartıcı suçlardan
veya bu suçlara iştirakten hüküm giymemiş olmaları gereklidir.
Yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişilerden istenilen belgelerin, bu kişilerin yerleşik oldukları ülkelerde kayıtların tutulduğu bir merci ya da sistem olmaması nedeniyle temin edilememesi durumunda, bu durumun ilgili
ülkenin yetkili mercilerinden alınacak bir belge ile Kurula tevsik edilmesi
zorunludur
Derecelendirme kuruluşları, çalışanlarında mesleki yeterlilik aramak ve
sağlamak zorundadır. Derecelendirme uzmanları ile derecelendirme komitesi üyelerinin;
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 417
416 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
1. Lisans düzeyinde en az 4 yıllık eğitim veren kurumlardan diploma
almış olmaları,
2. Ekonomi, maliye, muhasebe, finans, denetim, iç kontrol, istatistik, risk değerlemesi ve yönetimi, finansal analiz, derecelendirme,
değerleme, kurumsal yönetim alanlarında veya bu alanlarla ilgili
hukuk dallarının en az birinde uzman düzeyinde ya da öğretim görevlisi, öğretim üyesi veya yönetici olarak en az 3 (derecelendirme
komitesi üyeleri için 5) yıllık deneyime sahip bulunmaları,
3. Kurulun lisanslamaya ilişkin düzenlemeleri çerçevesinde kredi derecelendirme uzmanlığı veya kurumsal yönetim derecelendirme
uzmanlığı lisans belgesi almış olmaları zorunludur.
•
•
•
•
7.1.5.3. Derecelendirme Sözleşmeleri
Derecelendirme kuruluşlarının derecelendirme yapacakları ortaklık ve
sermaye piyasası kurumları ile her bir derecelendirme faaliyeti için ayrı ayrı
yazılı bir sözleşme yapmaları zorunludur. Sözleşmede, derecelendirme kuruluşunun unvanı ve merkez adresi, hizmeti talep eden ortaklık veya sermaye piyasası kurumlarının unvanı ve merkez adresi, sözleşmenin amacı,
konusu, varsa özel nedenleri, verilen derecenin yeniden değerlendirme periyodu ve esasları, sözleşmenin süresi ve sona erme şartları, ödenecek ücret,
tarafların sorumluluk ve yükümlülükleri yer almak zorundadır.
Bilgi paylaşımı sözleşmesi (know-how) yapılması hâlinde de sözleşmede
uluslararası derecelendirme kuruluşunun unvanı ve adresi, derecelendirme
kuruluşunun unvanı ve adresi, uluslararası derecelendirme kuruluşunun
kendi ülkesinde ve uluslararası derecelendirme uygulamalarında kullandığı
usuller ve teknikler konusunda derecelendirme kuruluşunu da bilgi aktarımına ilişkin esaslar ve bu esaslar çerçevesinde derecelendirme faaliyetinin
yürütüleceğine ilişkin beyan, ücret ve sözleşmenin süresi, sona erme şartları
yer almak zorundadır.
•
•
•
•
7.1.5.4. Derecelendirme İlkeleri
•
Tebliğ’de düzenlenen bu ilkeler, esas olarak derecelendirme kuruluşlarının çalışma esas ve yöntemlerinin çerçevesini çizmektedir. Böylece hem
düzgün sağlıklı hem de çıkar çatışmalarından uzak bir yapı oluşturulmak
istenmiştir.
•
•
Kurumlar;
•
• Derecelendirme çalışmalarını, kamuya açıkladıkları derecelendirme
metodolojisine uygun ve mevcut tüm bilgilerin kullanılması suretiyle
•
yürütmek, bu amaçla yazılı bir rehber hazırlamak, bu rehberi kullanmak ve uygulamayı izlemek, çalışmalarında tarafsız bir doğrulama sunacak özenli ve sistematik bir derecelendirme metodolojisi kullanmak,
Derecelendirmeye ilişkin oluşturdukları görüşlerini destekleyecek bir
belge ve kayıt düzeni oluşturmak,
Müşteri ve/veya borçluluğu temsil eden sermaye piyasası aracı hakkında yanlış ve yanıltıcı nitelikte olabilecek bir derecelendirme çalışması yapmaktan kaçınmak,
Çalışma ekibini, derecelendirme sürecinde devamlılığı ve tarafsızlığı
sağlayacak şekilde oluşturmak, yapılan derecelendirmenin yüksek kalitede olmasını teminen yeterli kaynak tahsis etmek,
Derecelendirme çalışmasını yapma veya çalışmaya devam edip etmeme kararı verirken, söz konusu işe yeterli mesleki niteliklere sahip
derecelendirme uzmanı tahsis edilip edilemeyeceği hususlarını da değerlendirerek nitelikli bir derecelendirme hizmeti sunmak,
Müşterinin kamuya açıklaması gereken bilgilerden, zamanında açıklanmayan ve/veya yetersiz olarak açıklananlar ile müşterinin faaliyetlerini önemli ölçüde etkileyen diğer finansal ve idari riskleri derecelendirme çalışmasında dikkate almak,
Derecelendirme çalışmasında Kurulun muhasebe standartlarına ilişkin düzenlemelerine uygun olarak hazırlanmış ve bağımsız denetimden geçmiş finansal bilgileri esas almak ve yararlanılan bütün kaynakların güvenilir olduğundan emin olmak,
Uluslararası bir derecelendirme kuruluşu ile bilgi paylaşımı sözleşmesi yapılması hâlinde söz konusu kuruluşun metodolojisine uymak ve
aynı sembolleri kullanmak zorundadırlar.
Öte yandan derecelendirme uzmanlarının da derecelendirme kuruluşu tarafından kullanılan metodolojiyi tutarlı bir şekilde uygulamaları,
yanlış ve yanıltıcı olabilecek bir analiz yapmaktan kaçınmak suretiyle
çalışmalarında gerekli mesleki özen ve titizliği göstererek kaliteli bir
hizmet sunmaları gereklidir.
Müşterilerine belli bir dereceyi vereceklerine dair taahhütte bulunmaları (çıkar çatışmalarını azaltmak) kesinlikle yasaktır.
Kullandıkları her derecenin ne anlama geldiğini kamuya açıklamak
zorundadırlar.
Değerleme yaptıkları ortaklık ve sermaye piyasası kurumlarının mali
durumunu ve faaliyetlerini, borçluluğu temsil eden sermaye piyasası
araçlarının riskini periyodik olarak takip etmek ve gerektiğinde derece değişikliği yapmak zorundadırlar.
Yeni bir derecelendirme yaptıklarında, yeni derece ile birlikte eskisini
ve değiştirme gerekçesini kamuya açıklamak zorundadırlar.
Sözleşmenin feshi halinde de kamuya duyurmak zorundadırlar.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 419
418 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
• Derecelendirme kuruluşları, Kurulun ilgili düzenlemeleri uyarınca
kamuya açıklanması gerekli bilgilerden zamanında kamuya açıklanmayan ve/veya yetersiz olarak açıklananlar ile faaliyetlerini önemli
ölçüde etkileyen diğer finansal ve idari riskleri derecelendirme raporunda açıklamak zorundadırlar.
• Bağımsız denetimden geçmiş finansal verileri kullanmaları esastır. Faaliyet sırasında yararlanılan tüm kaynakların güvenilir olması esastır.
Kuşku varsa raporda açıklanmak zorundadır. Raporda tüm projeksiyonlar ve varsayımların açıklıkla ayırt edilebilecek şekilde sınıflandırılması ve temel ilke ve yöntemlerin belirtilmiş olması şarttır.
• Know-how sözleşmesi yapılması durumunda, uluslararası derecelendirme kuruluşunun kullandığı derecelendirme metodolojisine uyulması, verilecek derecenin sözleşme imzalanan uluslararası derecelendirme şirketi ile aynı olması zorunludur.
olarak bağlı bulunduğu ya da nüfuz altında bulundurduğu gerçek ve tüzel
kişilerle ortaklık ilişkisine girdiğinin belirlenmiş olması durumunda;
• Müşteri ve iştiraklerinde kurucu, yönetim kurulu başkan ve üyeleri,
şirket müdürü veya yardımcısı olarak veya önemli karar yetki ve sorumluluğu taşıyan başka sıfatlarla görev alması,
• Müşterilerle olağan ekonomik ilişkiler dışında borç alacak ilişkisine
girmiş olması,
• Geçmiş yıllara ilişkin derecelendirme ücretinin geçerli bir nedene
dayanmaksızın müşteri tarafından ödenmemesi, daha az ya da fazla
ödenmesi, piyasa rayicinden bariz farklılıklar göstermesi,
• Kurulduktan sonra üçüncü hesap döneminden itibaren bir müşteriden tahsil edilen gelirin, o yıl sonu itibariyle elde edilen gelirlerin %
15’ini geçmesi durumlarında bağımsızlık ortadan kalkmış olacaktır.
7.1.5.5. Objektiflik ve Çıkar Çatışmaları
7.1.5.7. Sır Saklama Yükümlülüğü
Kuruluşların verdikleri notların, sonuçta yatırımcıların kararlarını ve nihayetinde de şirketlerin finansal ihtiyaçlarının karşılanması (miktarını ve maliyetini) etkileyeceği için uzmanların ve komite üyelerinde objektifliğin, bağımsızlığın sağlanması ve çıkar çatışmalarının da engellenmesi gerekmektedir.
Bu nedenle kuruluşun ortakları, yöneticileri ve uzmanları, derecelendirme hizmeti verdikleri dönemde bir başka derecelendirme kuruluşunda ve
veya sermaye piyasası kurumunda her ne unvanla olursa olsun görev alamaz
ve ticaretle uğraşamazlar ve görevle ilişkilerinin kesilmesinden itibaren 2
yıl geçmedikçe derecelendirme hizmeti verdikleri ortaklıklarda ve bunların
iştiraklerinde görev alamazlar, derecelendirmesini yaptıkları kuruluşların
ihraç ettikleri sermaye piyasası aracına yatırım yapamazlar, doğrudan ya da
dolaylı olarak % 10’dan fazla sermaye payına sahip tüzel kişi ortakları, bunların iştirak ve bağlı ortaklıkları ve tüzel kişi ortağın bir kredi kurumu olması
durumunda bu kurumlardan kredi kullanan şirketlere yönelik olarak kredi
değerlemesi faaliyetinde bulunamazlar.
Müşteri ile derecelendirme kuruluşu arasında bilgilerin gizliliği konusunda yapılan bir sözleşme veya mevzuatta bir hüküm olmadığı takdirde
derecelendirme kuruluşu bilgilerin gizliliğini sağlayacak süreç ve mekanizmaları geliştirmek zorundadır.
Derecelendirme kuruluşları, ahlaki davranış kuralları yönergesinin
Tebliğ’de tanımlandığı şekilde ve kapsama uygun olarak hazırlandığından
emin olmak, hazırlanan ahlaki davranış kuralları yönergesini kamuya açıklamak ve bu kuralların uygulanmasını sağlamak zorundadırlar.
7.1.5.6. Bağımsızlığı Ortadan Kaldıran Durumlar
Derecelendirme kuruluşlarının ortak, yönetici denetçileri ve uzmanları
ile şirketin tüzel kişi ortakları ile bunların üçüncü dereceye kadar kan ve sihri hısımları ve bunların eşlerinin, sözleşmede öngörülenler dışında müşteriden veya müşteri ile ilgili olanlardan doğrudan veya dolaylı olarak menfaat
temin etmesi veya menfaat temini vaadinin ortaya çıkması,
Müşteriyle, hâkim ortaklıklar veya müşterinin ortaklarıyla ya da müşterinin yönetim, denetim veya sermaye bakımlarından doğrudan veya dolaylı
7.2. Gayrimenkul Değerleme Faaliyetleri ve Gayrimenkul
Değerleme Şirketleri
Gayrimenkulün Türkiye’de önemli servet biriktirme araçlarından birisi
olması, iktisadi faaliyetlerin ana girdilerinden birisi olması ve bu nedenlerle de alım satımının boyutlarının yüksekliği, onların ekonomik birimlerin
bilançolarında ciddi boyutlarda yer almasını getirmektedir. Gayrimenkullerin bilançolarda uzun sürelerle yer alması, onların vergi ve/veya piyasa için
değerlemesini gündeme taşımaktadır. Değerlendirilmeleri ise bir anlamda
şirketlerin kârlılıklarını etkilemekte, dolayısıyla da ortaklara dağıtılabilecek
kârları ve yöneticilere dağıtılacak kâr paylarını belirlemektedir.
Öte yandan yukarıda konut finansmanı başlığı altında ele alındığı gibi de
konut finansmanı giderek önem kazanan bir niteliğe bürünmektedir. Dolayısıyla da konut kredisi alımlarında, gayrimenkule dayalı kıymetlerin (menkul
kıymetleştirmelerde) söz konusu varlıkların değerlemesi önem kazanmaktadır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 421
420 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Nihayetinde özellikle halka açık şirketlerin ticari işlemleri içinde gayrimenkullerin alınıp satılmasının, ortaklarının mal varlığını ilgilendiriyor
olması, değerleme olgusunun önemini artırmaktadır. Bu nedenlerle gayrimenkul değerleme uzmanlığı ve değerleme şirketleri, giderek sermaye piyasalarının, daha geniş olarak da finansal piyasaların olmazsa olmaz kurumları
arasına girmiştir.
Menkul kıymet borsaları gibi likit ve standart araçların hâkim olduğu bir
piyasanın olmaması, değerleme faaliyetini öne çıkarmıştır. Değerleme faaliyetleriyle de piyasa katılımcılarının gayrimenkulün fiyatı konusunda ihtiyaç
duydukları bilgi üretilmektedir.
7.2.1. Gayrimenkul Değerlemesi ve Ekonomik Önemi
Gayrimenkul değerlemesi, objektif ve tarafsız bir şekilde, bir gayrimenkule ilişkin nitelik, fayda, çevre, kullanım koşulları gibi faktörlerin değerlendirilmesi suretiyle söz konusu gayrimenkulün değerinin tespit edilmesi
işlemidir. Bu değer, maliyet bedeli olabileceği gibi pazar fiyatı, satış fiyatı
da olabilmekte ve çeşitli yöntemler kullanılarak bulunmaktadır. Değerleme işlemi, piyasaları gelişmiş ülkelerde profesyonel gayrimenkul değerleme uzmanları tarafından yapılmaktadır. Değerleme sürecinde uzmanın
(eksperin) değer yargıları, tecrübesi, tarafsızlığı, takdir becerisi önem kazanmaktadır. Doğru ve gerçekçi bir sonuç için ayrıca değerlemeye konu
gayrimenkule ve çevreye ilişkin yeterli derecede bilgi ve donanıma sahip
olunmakla birlikte değerleme tekniklerinin doğru ve mevzuata uygun olarak uygulanması da rol oynamaktadır (Güngör 1999). Ancak en önemli
husus, değerleme uzmanının objektif, herhangi bir tesir altında kalmadan,
kendisinin ve müşterilerinin bireysel menfaatini gözetmeden sonuca ulaşması olmaktadır. Aksi takdirde örtülü kazanç aktarımı ve bilgi manipülasyonuna fırsat yaratılabilecektir.
Bu nedenle değerleme işleminin en önemli rolü, bir gayrimenkulün
“değer”inin güvenilir ve uygun bir tahmin ile saptanmasını sağlamak olup
tahmin edilen bu değer üzerinden işlem yapacak olan tarafların iyi niyetli ve
güven içinde hareket etmelerini temin etmektir.
Değerleme faaliyeti, finansal piyasalarda taraflara yatırım kararlarında
kullanabilecekleri verileri üretmeye yönelik olarak oluşturulmuş bir bilgi
üretme mekanizması olarak da değerlendirilebilir. Değerlendirmeler, ne kadar gerçekçi ve bağımsız olursa kararların o kadar sağlıklı olması ve tarafların karşıya olana güvenleri o boyutta artacaktır.
Piyasalarda güvenilirlik artıkça fon aktarımının da artacağı, aktarımın
daha düşük maliyetlerle yapılabileceğine de önceki bölümlerde değinmiştik.
7.2.2. Gayrimenkul Değerleme Şirketleri ve Değerleme Uzmanlığı
SPKr, gayrimenkul değerleme şirketleri ve uzmanlarına yönelik söz konusu düzenlemeyi, 2001 tarihinde yapmış ve ardından da ilgili düzenlemeye, 2007 yılında konut finansmanı sistemine yönelik yapılan Kanun değişikliklerine paralel olarak konut değerlemesi hizmeti ve konut değerleme
uzmanlığı da eklenmiştir.
Ancak Kurulun yetkisi, yalnızca sermaye piyasası mevzuatı çerçevesinde
gayrimenkul değerlemesi hizmeti verecek şirketler üzerinde olup bu kapsamın dışındaki gayrimenkul değerleme şirketlerinin Kurul düzenlemelerine
uymak gibi bir zorunluluğu bulunmamaktadır.
Şirketler gayrimenkul değerleme faaliyetlerini, istihdam edecekleri yeterli bilgi ve tecrübeye sahip “değerleme uzmanları” vasıtasıyla yerine getireceklerdir. Değerleme uzmanları, bir gayrimenkulün, gayrimenkul projesinin veya bir gayrimenkule bağlı hak ve faydaların değerlemesini yapacak
gayrimenkul değerleme şirketleri tarafından tam zamanlı istihdam edilen
veya değerleme şirketleri ile tam zamanlı istihdam edilmeksizin sözleşme
imzalamak suretiyle değerleme hizmeti veren, SPK’nın lisanslamaya ilişkin
düzenlemeleri çerçevesinde asgari 4 yıllık üniversite mezunu ve gayrimenkul değerlemesi alanında en az 3 yıl tecrübesi olan ve kendilerine “gayrimenkul değerleme uzmanlığı lisansı” verilen kişilerdir. Bu uzmanlar, yapacakları
değerlemelerde bağımsız ve tarafsız bir şekilde piyasa ve çevre koşullarını
analiz ederek uluslararası alanda kabul görmüş değerleme standartları çerçevesinde değerleme raporları hazırlayacaklardır.
“Konut değerleme uzmanı” ise konut değerlemesi yapan ve değerleme
şirketlerinde tam zamanlı istihdam edilen veya değerleme şirketleri ile tam
zamanlı istihdam edilmeksizin sözleşme imzalamak suretiyle konut değerlemesi hizmeti veren, Kurulun lisanslamaya ilişkin düzenlemeleri çerçevesinde asgari 4 yıllık üniversite mezunu, gayrimenkul değerlemesi alanında en az
1 yıl tecrübesi olan ve kendilerine konut değerleme uzmanlığı lisansı verilen
kişileri ifade etmektedir271.
SPK Tebliği ile bu alanda faaliyet gösterecek şirketlere yönelik özel kısıtlamalar ve ilkeler getirilmiştir. Söz konusu koşulları yerine getiren şirketler, sermaye piyasası mevzuatı çerçevesinde değerleme hizmeti verebilmek
amacıyla Kurul listesine alınmak üzere başvuruda bulunabilmektedirler.
Gayrimenkul değerleme şirketlerinin olası çıkar çatışmalarını engellemek
amacıyla emlak komisyonculuğu yapmaları ve emlak komisyonculuğu alanında faaliyet gösteren herhangi bir şirkete ortak olmaması veya herhangi
bir unvanla görev yapmaları yasaklanmıştır. Değerleme şirketlerinin üstlendikleri faaliyetlerin önemi ve olası çıkar çatışmalarının engellenmesi açısından pay devirlerinde SPK onayının aranması koşulu getirilmiştir.
271
BDDK ise bankaların konut kredileri için değerleme yapacak şirketler için kendisine ayrı başvuru
yapılmasını istemekte bunlar arasından da kurallarına uygun gördüklerini kendi listesine almaktadır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 423
422 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Gayrimenkul piyasasının ve gayrimenkul değerleme faaliyetlerinin gelişmesini, Birlik üyelerinin dayanışma ve değerleme faaliyetlerinin gerektirdiği özen ve disiplin içerisinde çalışmalarını, üyelerin mesleki menfaatlerinin
korunmasını, haksız rekabetin önlenmesini, mesleki konularda üyelerin aydınlatılmasını ve eğitilmesini sağlamak üzere Kanun ve statü ile verilen görevleri yerine getirmek üzere bir Gayrimenkul Değerleme Uzmanları Birliği
kurulmuş ve faaliyete geçmiştir.
7.2.3. Değerleme Yapılması Gerekli Durumlar
Sermaye piyasası mevzuatı uyarınca;
• Gayrimenkul yatırım ortaklıklarının
– Portföyde yer alan gayrimenkullerin, hakların ve gayrimenkule dayalı projelerin alım veya satımı,
– Portföyde yer alan gayrimenkullerin kiraya verilmesi,
– Kiraya verilmek üzere gayrimenkul kiralanması,
– Portföyde yer alan gayrimenkullerden kiraya verilenlerin kira sözleşmelerinin yenilenmesi veya uzatılması,
– Gayrimenkul ipoteği kabul edilmesi,
– Gayrimenkule dayalı projelerin inşaatına başlanabilmesi için yasal
prosedüre uyulduğunun ve gerekli belgelerin tam ve doğru olarak
mevcut olduğunun tespit edilmesi,
– Ortaklık portföyünde yer alan ve yıl içerisinde herhangi bir nedenle rayiç değeri tespit edilmemiş olan varlıkların yıl sonu değerlerinin tespiti ve
– Ortaklığa ayni sermaye konulması işlemlerinde,
• Payları Borsada işlem gören ortaklıklar ile ilişkili tarafları arasındaki
varlık, hizmet veya yükümlülük transferleri işlemlerinde her bir işlemin tutarının, ortaklığın Kurul düzenlemeleri uyarınca kamuya açıklanan son yıllık finansal tablolarında yer alan aktif toplamının veya
brüt satışlar toplamının % 5’ine veya daha fazlasına ulaşacağının öngörülmesi durumunda,
• Sermaye Piyasası Kanunu’nun 38/A maddesinin birinci fıkrasında
tanımlanan, konut finansmanından kaynaklanan alacakların teminatı olan gayrimenkullerin belli bir tarihteki muhtemel değerinin, bağımsız ve tarafsız olarak takdir edilmesinde gayrimenkul değerlemesi
yaptırılması zorunludur.
7.2.4. Bağımsızlık İlkesi
Değerleme şirketleri ile uzmanlarının değerleme yaptıkları konulardaki bağımsızlıkları, sistemin başarılı işlemesinin ardındaki temeldir. SPK
Tebliği’ne göre “bağımsızlık”, mesleki faaliyetin dürüst ve tarafsız yürütülmesini sağlayacak bir anlayış ve davranışlar bütünüdür. Değerleme uzmanları
ile konut değerleme uzmanlarının, değerleme faaliyetleri sırasında dürüst ve
tarafsız olmaları yanında bağımsızlıklarını ortadan kaldırabilecek durumların da bulunmaması gerekir.
Değerleme uzmanları ile konut değerleme uzmanları, çalışmaları sırasında ortaya çıkabilecek çıkar çatışmalarından uzak kalmak, dürüstlük ve
tarafsızlıklarını etkileyebilecek hiçbir müdahaleye imkân vermemek, inceleme sonucunda ulaştıkları görüşlerini, başkalarının doğrudan veya dolaylı
çıkarlarını düşünmeksizin raporlarında açıklamak zorundadırlar.
Bazı hâllerde bağımsızlıktan söz edilemez, bu durumların ortaya çıkması
hâlinde bağımsızlık ilkesine uyulmaması durumu ortaya çıkmaktadır.
Gayrimenkul değerleme şirketi veya değerleme uzmanı ile konut değerleme uzmanının bağımsızlığının zedelendiğine dair tereddüt oluşması
hâlinde bağımsızlığın ortadan kalktığı kabul edilir. Aşağıdaki durumlarda
bağımsızlık ortadan kalkmış sayılır:
Gayrimenkul değerleme şirketlerinin ortakları, yöneticileri, değerleme
uzmanları, konut değerleme uzmanlarının ve bunların üçüncü dereceye kadar (üçüncü derece dâhil) kan ve sıhri hısımları ile eşleri veya gayrimenkul
değerleme şirketleri tarafından;
• Değerleme sözleşmesinde öngörülenler dışında müşteriden veya
müşteri ile ilgili olanlardan, doğrudan veya dolaylı olarak bir menfaat
elde edildiğinin veya menfaat sağlanacağı vaadinin ortaya çıkması,
• Müşteriyle veya müşterinin ortaklarıyla veya müşterinin yönetim,
denetim veya sermaye bakımlarından doğrudan ya da dolaylı olarak
bağlı bulunduğu veya nüfuzu altında bulundurduğu gerçek veya tüzel
kişilerle, değerleme hizmeti verildiği dönem dâhil olmak üzere son iki
yıl içerisinde ortaklık ilişkisine girilmiş olduğunun belirlenmiş olması,
• Müşteri ile müşterinin bağlı ortaklıkları, müşterek yönetime tabi teşebbüsleri ve iştiraklerinde değerleme hizmeti verildiği dönem dâhil
olmak üzere son iki yıl içerisinde kurucu, yönetim kurulu başkan veya
üyesi, şirket müdürü veya yardımcısı olarak veya önemli karar, yetki
ve sorumluluğu taşıyan başka sıfatlarla görev alınması veya ticari ilişki
içinde bulunulması,
• Müşteri veya müşterinin bağlı ortaklıkları, müşterek yönetime tabi
teşebbüsleri ve iştirakleri ile olağan ekonomik ilişkiler dışında borçalacak ilişkisine girilmiş olması,
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 425
424 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
• Geçmiş yıllara ilişkin değerleme ücretinin, geçerli bir nedene dayanmaksızın, müşteri tarafından ödenmemesi,
• Değerleme ücretinin, değerleme sonuçları ile ilgili şartlara bağlanmış
olması veya piyasa rayicinden bariz farklılıklar göstermesi, değerleme
şirketi tarafından müşteriye sunulan diğer hizmetler dikkate alınarak
belirlenmesi.
Gayrimenkul değerleme şirketleri, son yıllarda gayrimenkul yatırım ortaklıklarının sayısının ve bankaların konut kredilerinin artmasına paralel
olarak hızlı bir şekilde artmış ve sayıları 2007 yılında 6 adet iken 2008 yılında
sayıları 50’ye, daha sonra 2013 sonu itibariyle de 128’e çıkmıştır.
7.3. Portföy Yöneticiliği
Bazı ekonomik birimler, belirli bir amaca ulaşmak ve/veya ellerindeki
tasarruflarını değerlendirmek amacıyla farklı araçlardan oluşan portföyler
oluştururlar. Portföyler; nakit, kıymetli madenler, döviz, mevduat, sermaye piyasası araçları, gayrimenkul veya farklı varlıklardan oluşturulabilir. Söz
konusu portföylerde yer alan araçlar/varlıklar bazen olduğu gibi değiştirilmeden vade sonlarına kadar bekletilebileceği gibi bazı hâllerde de zaman
zaman ekonominin, piyasanın ve araçların fiyat gelişimlerine ve beklentilere
göre alınıp satılabilirler (Demirtaş ve Güngör 2004).
Ancak portföyler, portföy sahiplerince yönetilebileceği gibi profesyoneller tarafından da portföy sahipleri adına yönetilebileceklerdir. Yeterli birikime sahip olmayan veya yeterli bilgisi olsa bile zamanı olmayan portföy
sahipleri, portföylerini profesyonel uzmanlara yönettirebilirler.
Türkiye’de 1997’de kurulmaya başlanan portföy yönetim şirketlerinin sayısı ve yönettikleri portföyün hacmi, 1997 yılında sırasıyla 2 ve 13,0 milyon
TL iken bu rakamlar 2001’de 14 şirket ve 2.784,0 milyon TL’ye ve 2013 sonu
itibariyle de 40 şirket ve 65 milyar TL’ye yükselmiştir.
7.3.1. Portföy Yöneticiliği Faaliyetleri
Portföylerin başkalarınca, başkaları adına (vekaleten veya başka sıfatlarla) yönetilmesi olgusu, kitabın birinci bölümünde ele alınan “çarpık bilgi”
sorunsalına yol açabilecek bir faaliyet olduğundan, bu alanın düzenlenerek
bilgi sorununun en aza indirilmesi hedeflenmiştir. Portföy yöneticiliği, bu
çerçevede SPKn tarafından düzenlenmiştir. SPKr tarafından çıkarılan Tebliğ, portföy yöneticiliği faaliyetini ise sermaye piyasası araçları, para piyasası araç ve işlemleri, vadeli işlemler ve opsiyonlar, nakit, döviz, mevduat
ile Kurulca uygun görülen diğer varlık ve işlemlerden oluşan portföylerin,
yatırımcının veya portföy yöneticisinin belirleyeceği risk-getiri tercihi doğ-
rultusunda müşterilerle yapılacak portföy yönetim sözleşmesi çerçevesinde
vekil sıfatıyla yönetilmesi” olarak düzenlemiştir272.
Portföy yönetim faaliyeti, SPKr’ndan izin almış ve yetkili kurumlar olarak tanımlanan portföy yönetim şirketleri, aracı kurumlar ve yatırım bankaları tarafından yürütülebilecektir. Portföy yönetim şirketi ve diğer yetkili
kurumlar, öte yandan girişim sermayesi yatırımlarına yönelik olarak portföy
yöneticiliği veya yatırım danışmanlığı hizmeti verebilir.
Portföy Yönetim Şirketi (PYŞ) ve diğer yetkili kurumlar SPKr’ndan izin
almak kaydıyla yatırım danışmanlığı faaliyetinde de bulunabileceklerdir.
Böylece portföy yönetimi faaliyetleri sırasında oluşturdukları bilgi birikimini, danışmanlık faaliyetleri çerçevesinde kullanarak ölçek ekonomisinden yararlanabileceklerdir. PYŞ, yatırım danışmanlığı kapsamında faaliyette
bulunulabilecek alanlarda vekil sıfatıyla müşterisini temsil edebilir. Ayrıca
Kurulca belirlenen şartları haiz şirketler tarafından BİST Gelişen İşletmeler
Piyasası’nda piyasa danışmanlığı hizmeti verilebilir.
Münhasıran girişim sermayesine yönelik portföy yönetimi ve yatırım danışmanlığı hizmeti vermek üzere kurulan portföy yönetim şirketleri “Girişim Sermayesi Portföy Yönetim Şirketi” olarak adlandırılmaktadır.
Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıklarına İlişkin Esaslar Tebliği’nde tanımlanan nitelikli yatırımcılarla sınırlı olmak üzere aynı yerde tanımlanan
girişim sermayesi yatırımlarına yönelik olarak portföy yöneticiliği hizmeti
verebilir. Ayrıca girişim sermayesi yatırım ortaklıkları hariç olmak üzere yetkili kurumlar tarafından bu fıkra kapsamında yatırım danışmanlığı hizmeti
verilebilir.
Öte yandan 2011 yılında, PYŞ’lerin oldukça yüksek sermayelerle kurulması ama bu boyutta gelir elde edecek yeterli “portföy yönetim faaliyeti”
olmaması, PYŞ’lerin faaliyetlerinin genişletilerek yatırım fonu katılma paylarının alım satımına aracılık edilmesini de kapsar hale getirilmiştir.
7.3.2. Portföy Yönetim Sözleşmesi
Portföy yönetiminde iki taraf olduğu ve bir tarafın diğeri adına (vekil
olarak) işlem yapması nedeniyle aralarında “portföy yönetim sözleşmesi”
yapmaları gerekmektedir. Sözleşme gereğince taraflar, karşılıklı haklarını koruma altına alıp yetki sınırlarını belirleyeceklerdir. Portföy yönetimi
vekâletinin temelinde, yatırımcının yönetimi üstlenen aracı kuruma veya
portföy yönetim şirketine güveni yatmaktadır. Bu sebeple portföy yönetimi,
hukuki niteliği itibarıyla bir inançlı hukuki işlemdir.
Sözleşmelerde, Kurul düzenlemelerine ve borsa mevzuatına aykırı hükümler ile müşterilerin haklarını zedeleyici ve yetkili kurum lehine tek taraflı olağanüstü haklar sağlayan hükümlere yer verilemeyecektir.
272
Portföy Yöneticiliği Faaliyetine ve Bu Faaliyette Bulunacak Kurumlara İlişkin Esaslar Tebliği, Seri V, No 59
426 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
7.3.3. Portföy İşletmeciliği ve Yatırım Danışmanlığı
PYŞ faaliyetinin esasını, müşterilerinin portföyünü yönetmek olmaktadır. Yatırım danışmanlığı ise müşteriye “hangi yatırımlara yöneltilmesi gerektiği konusunda bilgi” sunulur, müşteri bu bilgilere dayanarak kendi yatırım kararını vermektedir.
Öte yandan yatırım ortaklıkları, portföy işletmeciliği yetki belgesine sahiptirler. Bu belge ile yatırım ortaklıları sadece kendi portföylerini yönetebilirken üçüncü şahısların portföylerini yönetemezler.
7.3.4. Portföy Yönetim Şirketlerinin Kuruluşu
PYŞlerin kuruluşu için A.Ş. olarak kurulmaları, hisse senetlerinin tamamının nakit karşılığı çıkarılması ve nama yazılı olması, ortaklarının tamamının portföy yönetim şirketi ortağı olmanın gerektirdiği mali güç ile
itibara, şirket sermayesinde %10 ve daha fazla paya sahip ortakların ayrıca
mali piyasalar alanında yeterli tecrübeye sahip olmaları, ödenmiş sermayesinin (2013 yılı için) 427.000 Türk lirasından az olmaması, kurucuları ile
sermayedeki doğrudan veya dolaylı pay sahipliği yüzde on veya daha fazla
olan gerçek veya tüzel kişilerin muaccel vergi ve prim borcu bulunmaması,
sermayenin yüzde on ve daha fazlasını taahhüt eden kurucuların gerekli
kaynağı kendi ticari, sınai ve sair yasal faaliyetleri sonucunda her türlü
muvazaadan ari olarak sağlamaları, gerçek kişi ortaklarının da kendileri
veya sınırsız sorumlu ortak oldukları kuruluşlar hakkında iflas kararı verilmemiş ve konkordato ilan edilmemiş olması ve rüşvet-irtikap ve casusluk
gibi güvenilirliğini zayıflatan suçlardan hüküm giymemiş olmak koşulları
aranmaktadır.
Şirket ortaklarının yabancı uyruklu olması hâlinde Kurulca ortağın
ülkesindeki yetkili otoriteden söz konusu ortaklar hakkında olumlu görüş alınır.
7.3.5. Portföy Saklama Kuruluşları
PYŞ’ler faaliyete geçmeden önce yönetecekleri portföyleri saklayacakları
kuruluşlarla sözleşme imzalamaları gerekmektedir. Portföy saklama kuruluşları; şirket müşterilerine ait finansal varlıkların saklanması, kayıtlarının
tutulması, varlık ve nakit hareketlerinin idaresi ve kontrolü faaliyetlerini
yürüten ve Takasbank nezdinde saklayıcı kuruluş olan bankalardır. Portföy
saklama kuruluşları, Takasbank’ın saklama hizmeti sunduğu varlıkları, Takasbank nezdinde izlemek zorundadır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 427
7.3.6. Portföy Yönetim Şirketinin Yapamayacağı İş ve İşlemler
a) Aracılık faaliyetlerinde bulunamaz.
b) Sermaye piyasası araçlarına ilişkin veya bunlardan bağımsız olarak
kendi mali taahhütlerini içeren evrak çıkaramaz, ödünç para verme
işlemleri yapamaz ve kredi alamaz.
c) Portföy yöneticiliği ve yatırım danışmanlığı faaliyetleri ile bunlara ilişkin iş ve işlemler dışında hiçbir ticari, sınai ve zirai faaliyette bulunamaz, gerekli olanın üstünde taşınmaz mal edinemez.
d) Bankalar Kanunu’nda tanımlandığı üzere mevduat toplayamaz, mevduat toplama sonucunu verebilecek işlemler yapamaz.
7.3.7. Portföy Değerlemesi ve Performansı
PYŞ’lerin yönettikleri portföylerin performanslarını ortaya koymaları ve
bunların diğer PYŞ’lerin ve yatırım araçlarının performanslarıyla karşılaştırılmaları hem yatırımcılara yol göstermesi hem de diğer PYŞ’ler ile rekabet anlamında önem taşımaktadır. Üstelik performanslar PYŞ yönetici ve
uzmanlarının performansları açısından da birer karne niteliği taşımaktadır.
Bu nedenlerle performansların belirli standartlarda hesaplanıp açıklanması,
yatırımcının doğru bilgilendirilmesi açısından önem taşımaktadır. Aksi takdirde hem yanıltılmaları hem de abartılı performanslara fazla ücret ödemeleri mümkün olabilecektir.
8. BORSA İSTANBUL
(İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASI)
26
Aralık 1985 tarihinde yeni hukuki ve idari yapısı çerçevesinde resmi açılışı yapılan ve 3 Ocak 1986 tarihinde fiilen işlemlere başlayan
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB), Türk sermaye piyasasının en
önemli kurumlarından birisidir. Kamuoyu ve yatırımcılar açısından bakıldığında ise sürekli göz önünde olması ve izlenmesi nedeniyle belki de sermaye
piyasasının en bilinen ve takip edilen kurumudur. Bu anlamda, 2012 yılında
BİST adını alan İMKB’ye “Türk sermaye piyasasının vitrini” sıfatını yakıştırmak çok yanlış olmayacaktır. Üstelik medya tarafından ekonomi haberleri
olarak “borsa endeksindeki yükseliş ve azalışların” veriliyor olması, bu önemi daha da artırmaktadır.
Bu bölümde, borsaların ekonomik fonksiyonlarına kısaca değinildikten
sonra Türkiye’deki menkul kıymet borsalarının genel yapısı ve hukuki temeli
özetlenecek ve daha sonra da BİST’in yapısı, idari çerçevesi ve işleyişi yanı sıra
kotasyon işlemleri, bünyesindeki piyasalar ve üyeleri üzerinde durulacaktır.
8.1. Menkul Kıymet Borsaları ve Fonksiyonları
Yatırımcılar, doğrudan finansman yönteminde kullanılan finansal araçları birincil piyasalarda satın aldıktan sonra herhangi bir nedenden dolayı
satmak istediklerinde, bu aracı almak isteyen bir başka tasarruf sahibini (yatırımcıyı) bulmaları gerekmektedir. Satın alınmış bir menkul kıymetin elden
çıkarılması ancak ikincil piyasalar kanalıyla yapılabilmektedir.
Şirket, borçlanma aracı (tahvil, finansman bonosu vb. menkul kıymet)
çıkararak, borçlanarak temin ettiği kaynakları belli bir süre kullanarak bir
gelir elde etmeyi ve nihayetinde de elde ettiği gelirden geri ödemeyi planlamaktadır. Ancak menkul kıymetin vadesi içinde şirketin ihraç ettiği menkul
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 431
430 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
kıymetleri satın alanların, borçlanıcıya gelerek geri ödeme talep etmeleri
hâlinde şirketlerin planlama ve üretim yapmaları mümkün olamayacaktır.
Bu nedenle borçlanma araçlarına sahip olanların söz konusu kıymetleri vadesinden önce nakde çevirebilmeleri için bir başka alıcıyı bulmaları gerekmektedir.
Benzeri şekilde, söz konusu araçların hisse senedi olması hâlinde bu ihtiyaç daha büyük olacaktır çünkü hisse senetleri belirli bir vadesi olmayan
veya “süresiz” olarak tanımlanabilecek bir finansal araçtır. Hisse senetlerinin esas özelliği, sahibine şirkete ortaklık hakkı vermesi ve hisse senetlerinin
belli koşullar273 dışında şirket tarafından geri alımının mümkün olmaması
nedeniyle ortağın bunu elden çıkarması, nakde çevirebilmesi ancak ve ancak
bir başka alıcı bulması hâlinde mümkün olabilmektedir. Finansal araçların
alınıp satılabileceği bu piyasalara ikincil piyasalar denmektedir. İkincil piyasaların likidite sağlama özelliği, uzun vadeli yatırımların kısa vadeli fonlarla
finanse edilmesini de mümkün kılar (Akyüz 1989b).
Bu şekilde finansal araçların alınıp satıldığı organize yerler olarak akla ilk
gelen yapılanmalar borsalar olmaktadır. Bankalar, fon fazlalarını tasarruf sahiplerinden fon açığı olanlara kredi gibi mekanizmalarla aktarırken borsaların bu kapsamdaki fonksiyonları ise işleme konu olan kıymetin mülkiyetinin
el değiştirmesine olanak sağlamaktadır (Stoll 2006, Anderson and Dyl 2007).
Nitekim tarihsel olarak da bakıldığında borsalar (New York ve Dersaadet
Esham ve Tahvilat Borsasında olduğu gibi274), halka satılmış olan tahvillerin
tasarruf sahipleri arasında alınıp satılması sürecinde birilerinin bu işlemlere
aracılık ederek para kazanmaya başlaması ve ardından da bu işlemlerin belli
bir düzene kavuşturulmasıyla gündeme gelmiştir.
Borsaların tanımı, aslında zaman içinde hem değişmekte hem de teknolojinin getirdiği yenilikler nedeniyle giderek daha karmaşık bir hale gelmektedir. Bunun açık bir örneğini ABD’de görmek mümkün. 1934 tarihli
Menkul Kıymetler ve Borsalar Kanunu’na göre “… bir pazar yeri, menkul kıymet alıcı ve satıcılarını bir araya getiren araçları oluşturan, idare
eden ya da sağlayan… organizasyon veya birlik…” olarak tanımlanırken
Securities Exchange Commission (SEC-ABD Menkul Kıymetler ve Borsa
Komisyonu) borsa kapsamını biraz daha genişletmiştir. SEC’e göre borsa
“çok sayıda alıcı ve satıcının emirlerini bir araya getiren ve bu emirlerin
birbirini etkilediği, emirleri veren alıcı ve satıcıların alım satım şartlarında
anlaştığı, yerleşmiş, tekdüze yöntemler kullanan organizasyon, birlik ya
273
Yeni TTK’da, SPKn’nda “hisse senetlerinin geri alınması”na yönelik olarak 3. bölüme bakılabilir. Ancak
şirketlerin kendi hisse senetlerini geri almalarında kullanabilecekleri referanslardan birisinin piyasa
fiyatı olacağı da gözden kaçırılmamalıdır.
274
Osmanlı borçlanma senetlerinin, tasarruf sahipleri (bankerler, yerli ve yabancı yatırımcılar) arasında
alınıp satılması ve bunun bir mekânda (Konsolid Han) yapılmaya başlamasıyla birlikte bir borsa
teşekkül etmiş ve 1871 yılında da Dersaadet Tahvilat Borsası Nizamnamesi ile borsa, yarı resmi bir
örgüt haline getirilmiştir (Kazgan H. ve diğerleri 1999:364–370 ).
da kişilerden oluşmuş grup” olarak tanımlanmaktadır (Güngör 2004). Bu
tanım çerçevesinde borsa;
•
•
•
•
Çok sayıda alıcı ve satıcının emirlerinin bir araya geldiği,
Emirlerin birbirini etkilediği,
Alıcı ve satıcıların yaptıkları işlemlerin koşullarında anlaşmış oldukları,
Alım satım sürecinde önceden belirlenmiş tekdüze yöntemler kullandıkları bir organizasyondur.
Bilgi işlem ve haberleşme teknolojilerindeki gelişmeler ise alım satım işlemlerinin bir mekâna bağlı borsalar dışında da yapılabilmesini mümkün kılmıştır.
Türkiye sermaye piyasalarında borsa tanımlaması Menkul Kıymetler
Borsaları Hakkındaki 91 sayılı KHK’da ve SPKn’nun 40’ıncı maddesinde yer
almaktadır. Kanun’a göre sermaye piyasası araçlarının işlem göreceği borsalar “Özel kanunlarında yazılı esaslar çerçevesinde teşkilatlanarak, menkul
kıymetlerin ve diğer sermaye piyasası araçlarının güven ve istikrar içinde,
serbest rekabet şartları altında kolayca alınıp satılabilmesini sağlamak ve
oluşan fiyatları tespit ve ilan etmekle yetkili olarak kurulan kamu tüzel kişiliğini haiz kurumlardır.”. Yasa’daki tanıma bakıldığında mekânı çağrıştıran
herhangi bir unsur yoktur. Tanımlama, daha çok fonksiyonlarına ve kurumsal yapılara yönelik yapılmıştır.
6362 sayılı yeni SPKn ve Temmuz 2013 tarihli Yönetmelik’e göre borsanın kapsamı genişletilmiş ve “Anonim şirket şeklinde kurulan, sermaye piyasası araçları, kambiyo ve kıymetli madenler ile kıymetli taşların ve Kurulca
uygun görülen diğer sözleşmelerin, belgelerin ve kıymetlerin serbest rekabet
şartları altında kolay ve güvenli bir şekilde alınıp satılabilmesini sağlamak
ve oluşan fiyatları tespit ve ilân etmek üzere kendisi veya piyasa işleticisi
tarafından işletilen ve/veya yönetilen, alım satım emirlerini sonuçlandıracak
şekilde bir araya getiren veya bu emirlerin bir araya gelmesini kolaylaştıran,
Kanun’a uygun olarak yetkilendirilen ve düzenli faaliyet gösteren sistemleri
ve pazar yerleri” olarak tanımlanmıştır.
Tanımda fonksiyonlara yönelik olarak iki temel nokta öne çıkmaktadır:
1. Sermaye piyasası araçlarının, kambiyo ve kıymetli madenler ve taşlar
ile Kurulca uygun görülecek diğer sözleşmelerin ve belgelerin serbest
rekabet şartları altında “güvenli bir şekilde” alınıp satılması,
2. “Oluşan fiyatların” tespit ve ilan edildiği pazar yerleridir.
Tanımın kurumsal yönüne ilişkin olarak da eski tanımlardaki “kamu tüzel kişiliğini haiz kurumlardır” noktasından “anonim şirket olarak kurulan”
girişimler olarak ifade edilmesi dikkat çekmektedir. Bu durumda artık borsalar birer özel girişim şirketi olabileceklerdir.
432 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kutu:8.1-Elektronik İşlemler ve Borsalar Arası Rekabet
Küreselleşme ve teknolojik gelişmeler, 1990’lı yılların ikinci yarısında ve özellikle 2000’li yıllarda borsaların geleceğini âdeta yeniden belirlemiştir. Piyasalar
yeniden yapılanmıştır. Bu dönemde borsaların işlem maliyetlerini azaltmalarına
yönelik baskılar, onların yeniden organize olmalarına, elektronik işlemlere önem
vermelerine, ortak mülkiyet yapısından (mutualization) kâr amacı güden şirketler hâline dönüşmelerine ve kendi hisse senetlerinin kendi borsalarında kote olarak işlem görmesine yol açmıştır.
Teknolojik gelişmeler bir yandan aracıların rolünü azaltırken bir yandan da
işlemlerin elektronik ortamda yapılmasını, bir mekâna bağımlı çalışma ihtiyacını
ortadan kaldırmış ve daha fazla sayıda işlemin daha hızlı ve daha düşük maliyetlerle yapılmasını getirmiştir. Bu ise var olan borsaların ECN (Electronic Communication Networks)’lerin rekabeti karşısında yeni çözümler üretmelerini ve
verimliliklerini artırma uğraşlarını getirmiştir.
Tekelci konumları sarsılan geleneksel borsalar, bir yandan kendi aralarında birleşip ölçek ekonomisi yaratmaya çalışırken bir yandan da yapılanmalarını
değiştirip elektronik alım satım sistemlerine yönelmişlerdir. Bu süreç ise doğal
olarak fiziki bir mekânın öneminin giderek ortadan kalkmasını getirmiştir. Artık
pek çok borsada fiziki mekânlar sadece “nostalji” ve “görsellik” unsuru olarak
tutulmaya başlanmıştır.
Öte yandan Avrupa Birliği çerçevesinde uygulamaya sokulan ve “tek pazar”
oluşturmaya yönelik olarak getirilen MiFID (Markets in Financial Instruments
Directive)’in AB içinde herhangi bir üye ülkede alınan “lisans”ın diğer ülkelerde de
aynen geçerli olması kapsamındaki kararı, bu rekabet ve bütünleşme sürecine
hız vermiştir. Bu çerçevede başta Paris ve Brüksel Borsaları olmak üzere bazı
borsalar Euronext’i oluştururken, buna rakip olarak Deutsche Börse’nin başını çektiği İsveç Türev Araçlar Borsası’nın da katıldığı Eurex kurulmuştur. Daha
sonra bunlar, ABD’deki birleşme dalgasının sonunda oluşan New York Stock
Exchange (ki bu Archipelago ile birleşirken) ve Nasdaq (Amex ile birleşmiştir)
grupları ile birleşmişlerdir.
Borsaların özel şirketler hâline dönüşmesinin yaratacağı çıkar çatışmalarından kaçınmak amacıyla Öz Düzenleyici Kurumlar (Self Regulatory OrganizationSRO)ın yerine kâr amacı gütmeyen NYSE Regulaton Inc. gibi kuruluşlar kurulmuştur (Stoll 2006, Haroutounian and Theissen 2008, Kokkoris and Caminal
2008 ve Aggarwal and Dahiya 2006).
Ülkemizde ise bu dönemde İMKB, kurulması uzun süre tartışılan KOBİ borsaları dâhil herhangi bir rekabetle yüz yüze kalmamış, tekel konumunu sürdürmüştür. “Borsa İstanbul“ projesi ile var olan ayrı ve farklı borsalar ( VOB ve İAB)
da aynı çatı altında birleştirilmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 433
Borsalara yönelik tanımlamalar içinde yukarıda Türkiye’deki yasal tanımlama çerçevesinde ele alınan fonksiyonel tanımlamaya göre borsaların üç
temel işlevi vardır (Güngör 2004):
1. İşleme konu olacak araçların düzenli bir şekilde alım satımlarını sağlayacak bir sistemin oluşturulması,
2. Tüm katılımcılara (alıcı, satıcı, aracı) yönelik düzenlemelerin yapılması,
3. İşleme konu olacak menkul kıymetlerin tek tek seçilmesi açısından
kote edilmesi sayılmalıdır.
Bu tanımlamada ise borsalar, kurumsal yapılarıyla değil fonksiyonlarıyla
tanımlanmaktadır. Tanımlanan fonksiyonları ifa eden yapılar, organizasyonlar veya gruplar, borsa tanımı içine sokulabilir hale gelmektedir.
Teknolojik gelişmeler ve küreselleşme borsa yapılanmalarını, organizasyonlarını veya daha geniş anlamda işlem mekanizmalarını hızlı ve derinden değiştirmektedir. Değişimin ana unsurunu ise borsaların artık bir mekâna gereksinim
duymadan çalışabilmelerine imkân sağlaması olmuştur. Üstelik bu değişim süreci işlem maliyetlerinin de oldukça aşağılara çekilmesine imkân vermiştir. Alternative Trading Systems (ATS-Alternatif İşlem Sistemleri) olarak tanımlanan
bu yapılanmalarla, geleneksel borsaların piyasa oluşturma fonksiyonları ile ciddi
boyutlarda rekabet eden yeni sistemler gündeme gelmiştir.
Daha çok ABD’de faaliyet gösteren bu sistemler emir toplamakta, emirleri karşılaştırmakta ve gerekirse borsalara yönlendirmektedir. ATS’lere borsa
veya broker-dealer olarak kayıt yaptırma hakkı belirlenmiş ve işlem ve faaliyetleri için kurallar SEC tarafından belirlenmiştir.
Yukarıdaki tartışmalardan hareketle borsaların sağladığı işlevler şu başlıklar altında özetlenebilir:
1. Likidite sağlamak için “Pazar yeri” oluşturma işlevi: İkincil
piyasanın kendisinden beklenen işlevleri yerine getirebilmesi yani likidite
sağlaması için birbiriyle ilişkili olan emirlerin merkezileştirilmesi ve işlem
yapılarak fiyat oluşumunun sağlanması gerekmektedir. Bu işlevin yerine getirilebilmesi için öncelikle fiziki mekân olarak veya elektronik olarak çalışan
bir “Pazar yeri”ne, yani borsaya gereksinim duyulacaktır. Likidite, satılmak
istenen malın değerinden çok kaybetmeden nakde çevirebilme imkânı olarak tanımlandığında, kavramın gerçek anlamına ulaşabilmesi için oluşturulan mekanizmanın, fiyat oluşturma fonksiyonunun da bulunmasını zorunlu
kılmaktadır. Çünkü değerinden çok fazla kaybetmeden satılabilmesi için alıcı ve satıcının üzerinde anlaşacakları bir fiyatın olması gerekmektedir. Bu
da ancak ve ancak fiyat oluşum mekanizmasının çalışması ile mümkündür.
Fiyat oluşum mekanizmasının düzgün/sağlıklı işleyebilmesi için ise öncelikle o maldan alıcı ve satıcıların tümünün bir araya gelmesi gerekmektedir.
Çünkü bir mal üzerinde ne kadar çok alıcı ve satıcı bir araya gelirse (piya-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 435
434 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kutu: 8.2- Borsa Birleşmeleri(*)
Finansal piyasaların küreselleşmesi ve iletişimin hız kazanması bir yandan
borsalar arasındaki rekabetin derinleşmesine yol açarken diğer yandan da borsaların birleşmelerine yol açmıştır. Böylece borsalar yatırımcılara sundukları likidite imkânlarını artırmaya ve dolayısıyla daha çok yatırımcıyı (müşteriyi) kendi
piyasalarına çekmeyi amaçlamışlardır (Slimane 2012). Son yıllardaki birleşme ve
konsolidayonlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir:
1.
2.
3.
Frankfurt Stock Exchange’in sahibi olan Deutsche Börse (aynı zamanda European Futures Exchange-Eurex ve Clearing şirketi olan
Clearstream’in sahibi) Şubat 2011’de New York Stock Exchange (NYSE)
–Euronext ile birleşme görüşmelerine başlamış ancak birleşme Avrupa
Birliği Komisyonu tarafından Şubat 2012’de, bu birleşmenin tekele yakın
bir durum yaratacağı gerekçesiyle engellenmiştir.
New York Borsası’nı işleten NYSE Euronext şirketi Atlanta kökenli International Exchange’e satılacağını açıkladı.
Londra Borsası’nın sahibi olan London Stock Exchange (LSE) Group,
2007 yılında Borsa Italiana S.p.A ile birleşti. NASDAQ ise 2006 yılında
Londra Borsası’nın en büyük ortağını (Ameriprise Financial’s Threadneedle Asset Management) satın alarak LSE’yi ele geçirmek istedi. Ancak
bu dostça olmayan girişim LSE ortaklarınca reddedilince, NASDAQ planından vaz geçti ve paylarını Eylül 2007’de Borsa Dubai’ye sattı.
likidite fonksiyonu bir yandan fiyat oluşumunu diğer yandan da emirlerin
bir araya getirilmesi/merkezileştirilmesi276 fonksiyonlarını içermektedir.
Öte yandan tasarruf sahibinin yatırımını, gerektiği anda likidite ederek
nakde geçebilmesi de ancak bu fonksiyonun sağlıklı çalışması ile mümkün
olabilmektedir. Tasarruf sahibinin istediği anda nakde geçme imkânlarının
kısıtlı olması durumunda fonlarının kullanımını (borç olarak veya ortaklık
hakkı olarak) bir başkasına kolaylıkla bırakmasını beklememek gerekmektedir. Likidite fonksiyonunun yerine getirilebilmesi amacıyla borsalar, halka satılan kıymetlerin kotasyonunda devirlerini kısıtlayan herhangi bir koşulu kabul
etmemektedirler. Böylece yatırımcı satın aldığı kıymeti istediği an kimseden
izin almadan elinden çıkarabilmeli, o senedi satın alan da ortaklık haklarından
yararlanabilmek amacıyla kimsenin müsaadesini beklememelidir.
Kotasyon İmkânı: Her borsanın kendisinin pazarlarında işlem görecek
senetlere ilişkin sayısal ve niteliksel bazı koşulları vardır (Güngör 2004).
Kotasyon kuralları ile hangi şirketlerin hangi kıymetlerinin söz konusu
borsada alım satıma konu edileceğinin koşulları belirlenmektedir.
Sayısal koşullar;
• En az sermaye,
• Halka açıklık oranı,
• Çalışan sayısı,
• Ortak sayısı,
• En az kâr miktarı,
• Tedavüldeki hisse senetlerinin sayısı ve toplam sermayedeki payı,
• Son birkaç yıldaki kâr edilmiş olması,
• Faaliyette bulunulan yıl sayısı olarak özetlenebilir.
LSE Group, 2011 yılında TMX (Toronto Borsası’nın sahibi) ile birleşti.
4.
03 Temmuz 2013 yılında Borsa İstanbul ile birleşme görüşmelerine başlayan ve stratejik ortaklık ön anlaşması imzalayan NASDAQ OMX Group, NASDAQ dışında İskandinav ve Baltık bölgesinden 7 ve Ermenistan
Borsası’nı işletmektedir.
Niteliksel koşullar ise;
• Şirketin muhasebe standartlarına uyumu,
• Alım satıma konu olacak hisse senetlerinin tedavülünü engelleyici
hükümlerin olmaması,
• Her hissenin oy hakkı olması şeklindedir.
(*)Bu veriler www.en.wikipedia.org adresinden 16.07.2013 tarihinde derlenmiştir.
sanın derinliği ve genişliği) oluşan fiyat o kadar çok beklentinin yansımasını
içerecektir. Aksi halde sadece birkaç alıcı ve satıcının bir araya gelmesiyle
oluşan fiyatlar ise sadece o birkaç kişinin beklentilerini yansıtacaktır. Birkaç
kişinin alıcı veya satıcı olduğu menkul kıymetlerde, fiyatları kaynakları görece karşısındakinden fazla olanların belirleyecekleri açıktır275. Dolayısıyla,
275
Manipülasyon gibi piyasaların adil işlemesinin önüne geçen uygulamaların, daha çok alıcı ve satıcının
az olduğu senetler üzerinde yoğunlaştığı da hatırlanmalıdır. Bir başka açıdan da tam rekabetçi piyasa
tanımlaması çerçevesinde konuya yaklaşıldığında, çok sayıda alıcı ve satıcının olması, bunlardan
birisinin fiyatları etkileyememesi sonucunu doğurmaktadır.
Bunlar dışında şirketlerin hisse senetlerini borsalarda kote ettikten sonra
uymaları gereken, bir anlamda sürdürme koşulları olarak tanımlanabilecek
koşullar da vardır ki bunların başında kamunun sürekli aydınlatılması gelmektedir.
276
Merkezileşme kavramını hem coğrafi olarak hem de zamansal boyutta ele almak gerekir. Bilgisayarlı
sistemler coğrafi boyutun giderek genişlemesine yol açmıştır. Artık emirlerin fiziksel olarak tek bir
noktaya gelmesine gerek yoktur. Emre ilişkin bilgilerin gelmesi yeterlidir. Zaman boyutu ise emirlerin
aynı anda buluşmalarını tanımlamaktadır. Zaten borsaların emir karşılaştırma mekanizmaları içinde
zaman öncelikleri de bu hususu içermektedir. Öte yandan işlem saatleri diye ilan edilen mekanizma
da bu merkezileşmeyi sağlayan diğer bir unsurdur.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 437
436 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bir şirketin menkul kıymetlerinin herhangi bir borsada kote edilerek işlemlere konu edilmesi, o şirketin kıymetlerinin alım satıma konu edilebilecek belli
standartları sağladığını işaret etmektedir. Dolayısıyla yatırımcılar, bu şirketlerin
hisse senetlerini alım satıma konu edebilmek amacıyla yeterli bilgiye sahiptir
veya sahip olabileceklerdir. Ancak son zamanlarda ATS’lerden gelen rekabet
koşulları, kotasyon koşullarında kimi yumuşamalara yol açmıştır. Zaten rekabet eden her yapıda olduğu gibi borsalarda da rekabet amacıyla kotasyon kuralları dâhil birçok kuralda farklılık yaratarak daha fazla şirketi ve/veya yatırımcıyı, dolayısıyla daha fazla işlem hacmini kendilerine çekmeye çalışmaktadırlar.
Dolayısıyla kotasyon unsurları, borsalar arasında benzerlikler göstermekle birlikte aranan rakamsal koşullar önemli farklılıklar içerebilmektedir.
2. İşlem Kuralları: Borsalarda alım satım işlemlerinin nasıl yapılacağı,
fiyatların oluşturulma ve açıklanması süreçleri, kotasyon kuralları, üyeliğe giriş
ve sürdürme yöntemleri ve üyelerin sahip olmakla yükümlü oldukları imkânlar
gibi bir borsanın düzenli işlemesi için gerekli kurallar önceden belirlenip ilan
edilmektedir. Bu şekilde belirlenen oyunun kuralları, tüm katılımcıların nasıl
çalışacaklarını açıklığa kavuşturmaktadır. Dolayısıyla borsada işlemlerin belli
bir süreçten geçmiş üyeler kanalıyla, belli kurallar çerçevesinde yapılıyor olması, sisteme belli bir düzen ve şeffaflık sağlamaktadır. Borsaların yönetmelikleri
bu amaçlara cevap veren bir niteliktedir. Örneğin New York Borsası’nın 24 brokerının 1792 yılında büyük bir çınar ağacının (buttonwood) altında buluşarak
işlemlere başlamaları ve ardından da bu süreci belli kurallara bağlamak amacıyla kendi aralarında bir anlaşma imzalamaları277 bu kapsamda değerlendirilebilir (Stoll 2006). Aynı şekilde faaliyet göstermekte olan borsa, 19 Kasım 1871
tarihinde yayımlanan Dersaadet Tahvilat Borsası Nizamnamesi ile bir yandan
yarı resmî hale gelmiş diğer yandan da işlem kurallarına kavuşmuştur (Kazgan
ve diğerleri 1999:364–370).
3. Gözetim ve Denetim: Borsalarda gerçekleştirilen işlemlerin düzenli,
kurallara uygun ve şeffaf bir şekilde yapılmasının temini açısından, hem işlemlerin hem de işlemleri gerçekleştiren üyelerin çalışmalarının gözetimi ve
denetlenmesi gerekmektedir. Borsa tipi organizasyonlarda bu türden denetim
ve gözetimler yapılmaktadır. Bu uygulamalar ile borsaların güvenilirliğinin
sağlanması amaçlanmaktadır. Düzen ve güvenilirlik sağlanmadığı takdirde
yatırımcılar ya bu piyasalardan uzak kalmakta ya da bu belirsizlikleri iskonto
etmektedirler. Sonuç ise işlem maliyetlerinin giderek artması ve fiyatların olduğundan veya olması gerektiğinden sapmalı olarak belirlenmesidir ki bu da
ikinci el piyasaların etkinliğini olumsuz yönde etkileyecek bir etmendir.
277
Çınarın altında toplanan komisyoncuların (broker) daha sonra bir kahveye geçmeleriyle işlemlere
kapalı bir mekânda devam etmeye başlamışlardır. New York Borsası, bu şekilde baştan itibaren
üyelerin oluşturduğu ve sadece üyelerin işlem yapabildiği bir organizasyon olarak düzenlenmiştir.
Her üyenin borsada işlem yapabilmesi için bir sandalye alması gerekmektedir. İşlemler, belirlenmiş
bölüme emirlerin elle taşınması sayesinde gerçekleştirilmektedir. Hollanda’da borsanın doğuşu ve
gelişimi hakkında da kitabın 2. bölümüne bakılabilir.
TABLO: 8.1 - İKİNCİ EL PİYASALAR
BİST Hisse Senedi Piyasası
Yıllar
Milyon TL /Milyon Adet
BİST Tahvil Piyasası
Toplam
BİST 100
İş Günü Şirket
Söz.
İşlem
Endeks
Sayısı Sayısı
Sayı*
Hacmi
(1986=1)
Kesin
Alım/
Satım
Repo**/
Ters
Repo
Toplam
Toplam
Tahvil
Piyasası
Toplam
İşlem
Hacmi
GSYH
(Milyon
TL)
İkinci El
Piyasa
İşl.Ha /
GSYİH
(%)
2,2
Borsa Dışı Tahvil Piyasası
Toplam
Repo/
Ters
Repo
Kesin
Alım/
Satım
1986
247
348
0
-
2
1
1
1
1
51
1987
266
414
0
-
7
5
5
5
5
75
6,5
1988
253
556
0
0
4
11
11
11
12
129
9,0
1989
255
730
2
0
22
34
34
34
36
227
15,9
1990
247
916
15
1
33
100
100
100
115
393
29,3
1991
247
1.092
36
1
44
282
282
284
319
630
50,7
1992
251
1.238
56
2
40
18
1993
246
1.284
256
3
207
123
1994
253
1.204
652
5
273
270
757
1.027
7.914
7.914
8.941
9.592
3.868
248,0
1995
251
922
2.375
12
400
740
5.782
6.522
20.680
20.680
27.202
29.576
7.763
381,0
1996
247
789
3.040
12
976
2.711
18.340
21.051
4.911
61.836
66.747
87.798
90.838
14.772
614,9
1997
252
743
9.272
17
3.451
5.504
58.192
63.696
12.915
161.640
174.555
238.251
247.523
28.836
858,4
1998
248
686
18.097
22
2.598
17.996
97.278
115.274
62.635
297.902
360.537
475.812
493.909
52.225
945,7
1999
236
319
36.903
26
15.210
35.430
250.724
286.154
169.223
530.302
699.525
985.678
1.022.582
77.415
1321
2000
246
315
111.341
32
9.437
166.336
554.121
720.458
312.853
2001
248
310
93.116
31
13.783
39.777
696.339
736.115
96.536
736.426
838.520
1
1
59
18
627
627
645
701
1.093
64,1
182
1.889
1.889
2.071
2.327
1.982
117,4
2002
252
288
106.302
29
10.370
102.095
2003
246
285
146.645
30
18.625
213.098 1.040.533 1.253.631
2004
250
297
208.423
42
24.972
372.670 1.551.410 1.924.080
2005
254
304
269.932
44
39.778
480.723 1.859.714 2.340.436
2006
248
316
324.131
45
39.118
381.772 2.538.802 2.920.573
2007
252
319
387.777
48
55.538
363.949 2.571.169 2.935.118
1.015.699 1.328.551 2.049.009 2.160.350 166.658
790.491
887.027
1.623.143 1.716.259 240.224
1296
714,4
133.037
412.568
545.605
1.384.125 1.490.428 350.476
425,3
149.312
378.416
527.728
1.781.360 1.928.005 454.781
423,9
223.549
398.674
622.222
2.546.302 2.754.725 559.033
492,8
230.048
336.402
566.450
2.906.887 3.176.819 648.932
489,5
201.083
504.691
705.774
3.626.347 3.950.479 758.391
520,9
239.764
486.125
725.889
3.661.007 4.048.785 843.178
480,2
2008
251
317
332.605
46
26.864
300.995 2.935.317 3.236.312
208.020
472.331
680.351
3.916.663 4.249.268 950.144
447,2
2009
252
315
474.611
67
52.825
417.052 2.982.531 3.399.583
207.397
507.014
714.411
4.113.994 4.588.605 952.635
481,7
2010
250
361
635.664
82
66.005
446.183 3.745.049 3.458.517
251.950
458.482
710.432
4.168.949 4.804.613 1.103.750
435,3
2011
253
363
695.328
102
51.267
478.282 3.635.340 4.113.622
384.775
535.238
920.013
5.033.635 5.728.963 1.298.062
441,3
2012
254
406
632.717
81
78.208
358.551 6.459.627 6.818.178
548.780
553.679
1.102.459 7.920.637 8.553.354 1.416.816
603,7
2013
255
421
832.504
82
67.801
404.223 6.472.657 6.898.271
580.814
573.143
1.153.957 8.052.228 8.884.732 1.561.510
570,0
(*) Milyon adet
(**)BİST tahvil piyasası repo/ters repo rakamları 2011 ve 2012 aylık bültenlerden hesaplanmıştır.
Not: 2014’den itibaren bu detayda veri yayımlanmamaktadır.
Kaynak: SPK, İMKB ve TÜİK
1. Takas İşlemleri: Her gün milyonlarca hissenin el değiştirdiği borsaların düzgün işlemesinin ortada görünmeyen ama en önemli unsurlarından
birisi de takas işlemleridir. Takas işlemleri, alım satıma konu olan kıymetlerin alıcıya teslimi ile karşılığında ödenen paraların satıcıya aktarılmasının
karışıklığa ve anlaşmazlığa meydan vermeden, önceden belirlenmiş bir süre
zarfında yapılmasıdır. Böylece alan taraf ile satan taraf herhangi bir endişeye
düşmeden işlemlerini tamamlayabileceklerdir. İşlemlerin bu şekilde sonuçlandırılamaması sistemin güvenilirliğini ve işlevselliğini yok edecektir. Dolayısıyla etkin çalışan bir borsanın oluşturulabilmesi açısından takas işlemleri
en önemli ön koşullardan birisidir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 439
438 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Türkiye’de menkul kıymetlerin ikincil piyasası olarak sadece BİST faaliyet
göstermektedir. KOBİ borsalarına yönelik olarak çeşitli girişimler yapılmış,
hatta bunun şirketi oluşturulmuşsa da BİST dışında bir menkul kıymetler
borsası faaliyete geçmemiştir. Bu durum, rekabet söz konusu olmaması nedeniyle BİST (İMKB)’in etkin çalışmasını olumsuz etkilemiş olabilir.
Diğer yandan dünyada birden fazla borsaya sahip ülkelerde (hatta ülkeler
arasında), borsaların genellikle birleşme eğiliminde oldukları dikkate alındığında, daha fazla alıcı ve satıcıyı bir araya getirerek likiditeyi artıran, işlem maliyetlerini düşüren ve teknolojik olarak gelişmiş merkezi bir borsanın
oluşturulmasının da şirketler, yatırımcılar ve genel olarak ekonomi açısından önemli bir etkinlik getirdiği de dikkate alınmalıdır.
Yeni SPKn “borsalar ve piyasa işleticileri” ve “teşkilatlanmış diğer pazar
yerleri” ifadeleri kullanılarak borsalar dışında işlem platformları kurulabilmesi için gerekli çerçeve oluşturmuştur. SPKr’nun uygun görüşü üzerine,
Bakanlar Kuruluna bırakılan bu yetkinin kullanılıp kullanılmayacağını zaman gösterecektir.
8.2. Borsa İstanbul (BİST)
Osmanlılardan Dersaadet Esham ve Tahvilat Borsası olarak gelen ve 1985
yılının sonunda İstanbul Menkul Kıymetler Borsası olarak yeniden düzenlenen
İMKB, 2012 yılında çıkarılan yeni SPKn ile “Borsa İstanbul” adını almıştır.
8.2.1. Hukuki Çerçevenin Gelişimi
2012 yılında yapılan Yasa değişikliği öncesinde İMKB’nin hukuki çerçevesini esas olarak iki yasa çizmiştir. 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu,
sermaye piyasası faaliyetlerini düzenleyen en üst ve çerçeve kanun olması
nedeniyle İMKB’nin yasal çerçevesinin belirlenmesinde en temel düzenleme olmuştur. İkinci düzenleme ise İMKB’nin işleyişi, organları ve kuralları konularında yeni düzenlemelere kadar asıl çerçeveyi oluşturan 91 sayılı
KHK’dır. Yeni Kanun, KHK/91’i de iptal ederek, onun yerine borsaların hukuki kapsamını düzenlemiştir278. Öte yandan BİST’in esas sözleşmesi de 3
Nisan 2013 tarihinde ticaret siciline tescil edilmiştir.
SPKn’nun ilk hâlinde (1981) borsaya yönelik olarak özel bir hükme yer
verilmemiştir. 6 Ekim 1983 tarihinde yayımlanan 91 sayılı KHK, menkul
kıymetler borsalarını düzenleyen en üst düzenleme olmuştur. KHK, borsaların özel bütçeli ve tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğini muhafaza
etmekle birlikte dünya borsa sistemleri içinde daha önce Kıta Avrupası
ağırlıklı olan Türkiye’deki borsa sistemini daha liberal karakterli Ang-
lo-Sakson borsa tipine yaklaştırmış, buna karşılık borsayı Sermaye Piyasası Kurulunun gözetim ve denetimi altına almıştır. Borsada işlem yapmaya
yetkili kişiler, SPK tarafından işlem yapmalarına izin verilen gerçek ve tüzel
kişiler olarak ifade edilmekle birlikte daha sonra gerçek kişilerin (komisyoncuların) şirketleşmeleri zorunlu kılınmıştır279. Borsa üyelerinin nitelikleri ve
çalışma kuralları Yönetmelik’e bırakılmıştır.
KHK, çıkarılış tarihi itibarıyla Osmanlı’dan gelen Galata Borsası’ndan, Esham ve Tahvilat Borsası’na ve oradan da menkul kıymetler borsasına geçiş
sürecinin bir devamı niteliğinde olduğu için yapısı ve temel felsefesi borsanın
bir kamu kuruluşu olarak oluşturulmasını getirmiştir. Üstelik KHK, tarihsel
gelişime uygun bir şekilde komiserlik müesesesini içerecek şekilde düzenlenmiştir. Ancak KHK’da bulunan “komiserlik” müessesesi hiç kullanılmamıştır.
91 sayılı KHK’nın devamında ise Menkul Kıymetler Borsalarının Kuruluş
ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik (06.10.1983 tarih ve 18537 sayılı
Resmi Gazete) ile İMKB Yönetmeliği (18.12.1985 tarih ve 18962 sayılı Resmi
Gazete) yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. İMKB’nin işleyişine yönelik daha
detaylı yönetmelikler yayımlanmış olsa da KHK ile birlikte bu iki Yönetmelik
ana çerçeveyi çizmiştir.
İMKB, KHK/91 uyarınca kurulmuş, yetkilerini kendi sorumluluğu altında bağımsız olarak kullanan ve SPKr’nun gözetim ve denetimi altında
olan tüzel kişiliği haiz bir kamu kurumu olarak faaliyetlerini sürdürmüştür.
İMKB aynı zamanda bir meslek kuruluşu olup, her meslek kuruluşu gibi
üyeleri vardır.
2 Kasım 2011 tarihinde çıkarılan 662 sayılı KHK’nin 74’üncü maddesi ile
“Borsa Başkan ve Yönetim Kuruluna” ilişkin değişiklik yapılmış ancak “Komiserlik” müessesesine ve diğer özelliklere ilişkin değişiklik yapılmamıştır.
Yeni Kanun’un yayımlanmasının ardından da “Borsalar ve Piyasa İşleticilerinin Kuruluş, Faaliyet, Çalışma ve Denetim Esasları Hakkında Yönetmelik”
19 Temmuz 2013 tarihinde yayımlanmıştır.
İlgili Yönetmeliğe göre borsaların faaliyetlerini belirleyen ilkeler; piyasaların düzgün, güvenilir ve istikrar içinde çalışmasını teminen öne çıkanlar
şu şekilde belirlenmiştir:
a) Serbest Rekabet: İşlem görecek bütün araçların serbest rekabet şartları altında kolay ve güvenli bir şekilde alınıp satılabilmesini sağlanması, üyeler ve üye grupları ve katılımcılar arasında ayrımcılık yapmamak,
b) Adil İşlem: Piyasalarda aynı niteliktekilere adil işlem ilkeleri geliştirmek, sağlıklı fiyat oluşumu için elverişli ortam hazırlanmasına dönük
tedbirlerin alınması,
279
278
Konunun etraflı bir özeti için çalışmanın 3. bölümüne bakılabilir.
Komisyoncuların şirketleşerek kurumsallaşmaları sürecine ilişkin olarak çalışmanın 6. bölümüne
bakılabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 441
440 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
c) Bilginin Yayılması: Oluşan fiyatların tespiti ve ilanı başta olmak üzere borsada oluşan ve yatırımcıların karar almalarını kolaylaştıracak
yeterli nitelik ve kapsamdaki bilginin, düzenli bir şekilde uygun araçlarla açıklanması,
ç) Gözetim ve Denetim: Üyelerin, borsa mevzuatına uyumu konusunda gözetimi ve denetiminin yapılması, uyumsuzluk hâlinde borsanın
yetkisinde olanlar hakkında yaptırım uygulanması, diğer mevzuata
aykırılıklar ile mali bünyesinin zayıfladığı belirlenen borsa üyelerinin
durumunu Kurula ve gerektiğinde ilgili merkezi takas ve saklama kuruluşları ile Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği’ne bildirmesi ve
d) Çıkar Çatışmalarının Engellenmesi: Borsa üyeleri ve diğer piyasa
katılımcıları arasındaki çıkar çatışmalarının azaltılması için yetki alanına giren konularda gerekli önlemleri almak ve piyasanın gelişmesine katkı sağlayabilecek yetki alanı dışındakiler de dâhil tüm konularda
Kurula bilgi ve öneriler sunmaktır.
Borsa yönetmeliğine göre belirlenen diğer ilkeler ise bir örgüt veya şirket
olarak borsanın uyması gerekenlerdir.
Yeni SPKn kapsamında oluşturulan BİST’in esas sözleşmesine göre ise
borsanın faaliyetleri, öncekinden biraz daha genişletilerek şirket olmanın
getirdiği işlemler, iş birlikleri, stratejik ortaklıklar, işletim ve bilgi dağıtım sistemleri devreye girmiştir. BİST, şirket olmasının getirdiği şekilde kurumsal
yönetim ilkelerine uyumu ve “bu amaçla kendisi ve başkaları lehine kefalet,
rehin, ipotek, işletme rehni, temlik ve her çeşit teminat işlemlerini yapmak
ve bunlarla ilgili devirleri gerçekleştirmek, her türlü sermaye piyasası aracı
ihraç etmek” imkânlarına esas sözleşmede yer verilmiştir. Dolayısıyla BİST,
hisse senetlerini halka arz edip borsaya kote edebilecektir.
8.2.2. Borsanın Kuruluşu ve Yönetimi
Önceki yapıda birer kamu kurumu niteliğinde olan borsalar artık birer
özel şirket olarak kurulup işletilebileceklerdir. Dolayısıyla borsaların yönetimini Kanun, Yönetmelik ve borsa şirketinin esas sözleşmesinde yer alan
ilkeler belirleyecektir.
8.2.2.1. Borsanın Kuruluşu
Borsalar, kamu hizmeti sunmaları noktasından hareketle kuruluşları ve
çalışmaları özel kurallarla düzenlenmiş ve denetim altına alınmak istenmiştir. Batı’da ilk zamanlardan beri özel bir şirket yapısında kurulabilen borsalar,
ülkemizde bir kamu kuruluşu niteliğinde kurulmuşlardır. 1992 yılında hazırlanan sermaye piyasası modernizasyon projesi ile borsaların şirketleştiril-
mesi öngörülmüşse de İzmir Vadeli İşlemler Borsası dışında şirket halinde
bir borsanın kuruluşu gerçekleşmemiştir. KOBİ’ler için Gelişen Şirketler Piyasası A.Ş. kurulmuşsa da bu mekanizma da KOBİ Borsası yerine İMKB’de
gelişen işletmeler pazarı oluşturularak uygulama imkânı ortadan kaldırılmıştır. Ancak 6362 sayılı Kanun, Borsa İstanbul A.Ş. kurulmasını ve tescilini
sağlayınca borsanın şirketleşmesi imkânı doğmuştur.
KHK 91 ve Genel Yönetmelik çerçevesinde menkul kıymet borsalarının
kuruluşu, SPKr’nun teklifi üzerine ilgili bakanlığın onayına bağlanmıştır.
6362 sayılı Kanun ise “borsaların ve piyasaların işleticisi”nin kuruluşuna,
Kurulun uygun görüşüyle Bakanlar Kurulu izin verecek, izin verilen borsaların faaliyete geçmesi ise SPKr’nun iznine tabi olacaktır280. Yeni Kanun,
borsaların şirketleşmesine imkân vermesine rağmen kuruluş iznini bakanlıktan Bakanlar Kuruluna almıştır. Borsa kurmanın bu yapısı ve borsa dışı
teşkilatlanmış piyasaların kurulmasına yönelik düzenlemelerin Kurulca yapılacak olması, yeni borsaların ve diğer teşkilatlanmış piyasaların kuruluşunda rekabet imkânlarının geliştirilmesi konusunda tartışma yaratabilecek
gibi görünmektedir.
Yeni düzenlemelerde kuruluş izni verilebilmesi için “borsaların ve piyasa
işleticisinin”;
a) Anonim şirket şeklinde kurulmaları,
b) Paylarının tamamının nama yazılı olması ve nakit karşılığı çıkarılması,
c) Sermayelerinin Kurulca belirlenen miktardan az olmaması ve tamamının ödenmiş olması,
d) Kurucularının veya borsa veya piyasa işleticisi üzerinde doğrudan
veya dolaylı olarak önemli etkiye sahip olan ortaklarının, aracı kurumların kurucu ortaklarının sahip olmaları gereken koşulları belirleyen Kanun’un 44’üncü maddesinde yer alanların yanında Kurulca
belirlenecek tecrübe ve eğitim şartlarını taşımaları,
e) Esas sözleşmelerinin Kanun ve ilgili düzenlemelerde yer alan hükümlere uygun olması,
f ) Ortaklık yapısının açık ve şeffaf olması gerekmektedir.
Kurul tarafından “borsalar ve piyasa işleticilerinin” kurulmasına izin verilirken, yurt içi ve yurt dışı finansal piyasaların genel durumu ile sistemik
risk unsurları göz önünde bulundurulacaktır.
Borsalar, piyasaların işletilmesi ve/veya yönetilmesi için bir ya da birden
fazla piyasa işleticisi ile Kurulun onayı ile yürürlüğe girecek anlaşma yapabilirler. Piyasa işleticileri, borsa ile yapılan anlaşma çerçevesinde borsanın sahip olduğu hakları kullanır ve borsa için Kanun’da ve ilgili mevzuatta öngö280
Bu konuda çalışmanın 3. bölümüne bakılabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 443
442 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rülen yükümlülüklerin yerine getirilmesini temin ederler. Bir piyasa işleticisi
ile anlaşma yapılması hâlinde borsa, ilgili mevzuat kapsamında müteselsilen
sorumlu olmaya devam eder ve bu hususa taraflar arasında yapılacak sözleşmede yer verilir.
BİST’in esas sözleşmesinin 03 Nisan 2013 tarihinde tescil ettirilmesiyle
birlikte menkul kıymetler, altın ve vadeli işlemler borsaları BİST çatısı altında birleşmişler ve yeni oluşan BİST’in ortaklık yapısı da esas sözleşmesinde
Tablo: 8-2’deki gibi belirlenmiştir. BİST’in kendi adına kaydedilen %51 payları yeni Kanun’un 138’inci maddesinde belirtilenlere devredilecektir. Buna
göre %4’ü İMKB mevcut üyelerine, %0,3’ü İAB’ın mevcut üyelerine ve %1’i
de TSPAKB’ye bedelsiz olarak devredilecektir.
• Borsa veya piyasa işleticisi bünyesinde bulunacak önemli varlıkların
korunmasına ilişkin olarak gerekli sigortaları yaptırmak dâhil tüm gerekli güvenlik önlemlerinin alınmış olması gerekir.
8.2.2.2. Borsanın Organları
Borsalar, bir organizasyon olmaları nedeniyle belirli bir yapı içinde faaliyet göstermektedirler. Yeni Kanun öncesinde, üyelerinin sahiplendiği bir
yapıyı oluştururken 2013’den itibaren birer şirket hâlinde örgütlenmeleri
gerekmektedir.
Borsanın idari yapısı, anonim şirket yapılanmasına uygun olarak genel
kurul, yönetim kurulu, denetleme kurulu ve teşkilattan oluşmaktadır.
8.2.2.2.1. Genel Kurul
Tablo: 8.2- BİST’İN SERMAYE YAPISI
Grubu
Pay Adedi
Pay Oranı
Hazine
A
4.232.340
0,01%
Hazine
B
20.734.233.660
48,99%
Borsa İstanbul (Şirketin Kendisi)
C
3.978.399.600
9,40%
Borsa İstanbul (Şirketin Kendisi)
D
17.606.534.400
41,60%
VOBAŞ ortaklarına da sahip oldukları payların 0,05 ile çarpılması sonucu bulunan oran kadar da BİST payı bedelsiz olarak devredilecektir. Bu
kapsamda VOB’un sermayesinin %17’sine sahip olan İzmir Ticaret Borsası,
paylarını BİST’e devrederek BİST’in %0,85’ine sahip olmuştur.
Kanun gereği, Kanun’un yayımını takip eden üç yıl içinde BİST’e devredilmeyen paylar B grubuna dönüşecektir. Dolayısıyla paylarını BİST’e getirmeyen üyelerin başka hakları kalmamaktadır.
Borsa ve piyasa işleticinin kuruluş izinlerinin ardından faaliyete geçebilmesi için en geç bir yıl içinde SPKr’ndan izin almak üzere başvurması gerekmektedir. Faaliyet izninin verilebilmesi için esas olarak borsa mekanizmasının istikrarlı ve güvenilir bir şekilde çalışıp çalışamayacağı hususu incelenir.
Bu anlamda;
• Kurul tarafından yapılan düzenlemelere uygun muhasebe kayıt, bilgi
ve belge sistemi ile düzenli iş akışı ve haberleşmeyi sağlayacak yeterli
bir organizasyonun kurulmuş,
• Teknik donanımın sağlanmış,
• İç kontrol, denetim ve gözetim birim ve sistemlerinin oluşturulmuş ve
işler hale getirilmiş olması ve
Şirketin en üst karar organı olan ve ortaklarının katılımıyla oluşan genel
kurullar, olağan ve olağanüstü olmak üzere iki türden toplanabilir. Olağan
genel kurul, her faaliyet dönemi sonundan itibaren üç ay içinde toplanır.
Olağanüstü genel kurul ise şirket işlerinin gerektirdiği zamanlarda yönetim
kurulu, Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen hâllerde azlık pay sahipleri ya
da gerek gördüğü hâllerde gündemi de belirlenmek üzere Sermaye Piyasası
Kurulunun daveti üzerine toplanır.
Genel kurul toplantı nisaplarında Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanır. Genel kurullar her şirkette olduğu gibi yönetimin ortaklarına hesap verdiği
ve bir sonraki dönem için mevzuat kapsamında yetki aldığı organlardır.
8.2.2.2.2. Yönetim Kurulu
Genel Yönetmeliğe göre borsa yönetim kurulu, biri başkan olmak üzere
5 üyeden oluşuyordu. İMKB’nin kamu kuruluşu olması niteliği yüzünden
başkan üçlü kararname ile atanırken diğer üyeler genel kurul tarafından her
gruptan birer temsilci olacak şekilde seçilirlerdi281. İMKB’nin yönetim kurulu üyeleri 4 yıllığına atanır/seçilirlerdi. Borsa başkanı, hem yönetim kurulu
başkanı hem de başkanlık teşkilatının başı ve borsanın en üst amiridir.
662 sayılı KHK, borsa yönetim kurulu yapılanmasını değiştirmiş, hem
üye sayısı artırılmış,hem de kamu tarafından atanan yönetim kurulu üyesi
kavramı getirilmiştir. KHK’ya göre yönetim k urulu, başkan ve 6 üyedenoluşacaktır. Başkan ve yönetim kurulunun üç üyesi, SPKr’nun ilgili olduğu bakanın teklifi üzerine üçlü kararname ile atanır. Borsa başkanı, hem yönetim
281
Borsa üyeleri, yatırım ve kalkınma bankaları grubu, mevduat bankaları grubu, aracı kurumlar grubu
ve borsa komisyoncuları gruplarından birisinden olmak durumundaydılar. 1997 yılında bankaların
hisse senedi işlemlerini ayrı kurumsal yapıda yürütmeleri ve bunun sonuncunda da onlara yeni aracı
kurum kurabilmeleri yetkisi verilmesinden sonra bankalar hem aracı kurumları hem de kendileri
kanalıyla hem genel kurullarda hem de yönetim kurullarında söz sahibi olmuşlardır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 445
444 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
kurulu başkanı hem de başkanlık teşkilatının başı ve borsanın en üst amiridir. Diğer üç yönetim kurulu üyesi genel kurulca seçilir. Borsa başkanının görev süresi dört yıl, yönetim kurulu üyelerinin görev süresi üç yıldır.
Genel Yönetmelik, yönetim kurulu üyelerinin “işletme, iktisat, maliye, kamu
yönetimi, uluslararası ilişkiler, hukuk, mühendislik, sermaye piyasaları veya
bankacılık alanlarında lisans veya lisansüstü öğrenim görmüş ve yükseköğrenim
sonrası en az on yıllık mesleki deneyime sahip olmaları”nı zorunlu tutmuştu.
Ancak yeni Kanun ve Yönetmelik çerçevesinde yönetim kurulu üyeleri şirketin genel kurulunca seçilecektir282. İlk genel kurul yapılıncaya kadar üçü bağımsız olmak üzere dokuz yönetim kurulu üyesi esas sözleşme ile atanmıştır.
Borsa yönetim kurulunun görev ve yetkileri, mevzuat ve genel kurul tarafından verilmiş yetki ve görevler çerçevesinde borsayı yönetmektir. Bu
çerçevede öne çıkan görevler, birinci grup konular, borsa yönetmekten doğan görevler olarak ele alınabilirken diğeri herhangi bir kurumu yönetmenin getirdiği personel alımı/çıkarılması, bütçe hazırlanması, mal alım satımı gibi idari görevlerden oluşmaktadır.
Birinci grup altında borsanın yönetimine ilişkin konular olarak;
a. Borsa tarafından hazırlanması gereken ve yetkisinde bulunan yönetmelikleri karara bağlamak,
b. Borsaya ilişkin iç mevzuat niteliğindeki yönetmelik ve yönergeleri
yürürlüğe koymak,
c. Borsa üyelik başvurularını karara bağlamak ve gerektiğinde borsa
üyelerinin üyelikten geçici veya sürekli çıkarılmasına karar vermek,
d. Sermaye piyasası araçlarının borsa kotuna alınması veya borsada işlem görmesi ile ilgili başvuruları karara bağlamak,
e. Sermaye piyasası araçlarının işlem göreceği piyasalar, pazarlar, platformlar veya sistemler oluşturmak, bunları gerektiğinde kaldırmak
ve bunlara ilişkin her türlü usul ve esasları düzenlemek,
f. Kendisine yardımcı olmak üzere kurulacak komitelere karar vermek,
üyelerini seçmek, bunların seçilmelerine ve çalışmasına ilişkin usul
ve esasları belirlemek,
g. Borsa işlemlerinde çıkabilecek uyuşmazlıkları inceleyerek sonuçlandırmak,
h. Borsa üyeleri ile bunların temsilci ve yardımcılarına disiplin cezası
vermek,
i. Kotta kalma veya borsada işlem görme konusunda belirlenen kurallara ve bu amaçla alınan tedbirlere uymayanlara gerekli yaptırımları
uygulamak, gerektiğinde sermaye piyasası araçlarını kottan çıkarmak
veya borsada işlem görmelerine son vermek,
282
BİST özelinde yönetim kurulu üyeleri, sermayenin tamamına yakını Hazine’nin olduğuna göre (en
azından BİST özelleştirilinceye kadar) kamu tarafından seçilecektir.
j. Borsa işlemlerine ilişkin gözetim sistemi kurmak,
k. Borsanın karşı karşıya bulunduğu risklerin yönetimine ilişkin strateji
ve politikalara karar vermek, risklerin etkin bir şekilde yönetilmesi
için gerekli önlemleri almak,
l. Yabancı borsa veya kuruluşlarla iş birliği anlaşmaları yapmak,
m. Borsa gelir kalemlerinin miktar ve oranları ile bunların tahsil zaman
ve şekillerini tespit etmek sayılabilir.
Yönetim kurulu, yürürlükteki mevzuata göre yetki alanına giren konularda tam yetkilidir. Bu yetkiler genel kurulca kısıtlanamaz. Yönetim kurulu, görev ve yetkilerinden bir kısmını, sınırlarını açıkça belirlemek ve yazılı olmak
kaydıyla, borsa başkanına devredebilir.
Borsa yönetim kurulu, takas işlemlerinin borsa bünyesinde mi yoksa borsa dışında bir merkezi takas kurumuyla mı yapacağını kararlaştırmak durumundadır. Ancak bu konudaki karar Kurulun onayına tabidir.
8.2.2.2.3. Borsanın Denetimi
Yeni Kanun öncesinde borsa, öncelikle kendi denetleme organı tarafından ve daha sonra da SPKr tarafından denetlenirken şimdiki yapılanmada
denetim sistemi (TTK gereğince) değiştirilmiş ve dolayısıyla denetim organına gerek kalmamıştır. Şirketin hesap ve işlemlerinin (mali) denetimi, esas
olarak bağımsız denetim şirketleri tarafından yapılacaktır. Ancak şirket sermayesindeki kamu payı yüzde ellinin altına düşünceye kadar bu esas sözleşmenin geçici 4’üncü maddesi gereğince BİST’in “hesap ve işlemlerinin denetimi, yalnızca Sermaye Piyasası Kurulunun listesindeki bağımsız denetim
kuruluşları arasından Hazine Müsteşarlığınca seçilecek bir bağımsız denetim kuruluşunca” yapılacaktır. Şirket, bağımsız denetim kuruluşu tarafından
hazırlanan raporu, eş zamanlı olarak SPKr’na ve Hazine Müsteşarlığına sunmakla yükümlüdür. Şirket, “kamu payı yüzde ellinin altına düştükten sonra
Kanun çerçevesinde bağımsız denetime tabi” olacaktır.
Borsaların ve piyasa işleticilerinin bilgi sistemleri denetimine ve bu denetimi yapacak kuruluşlara ilişkin usul ve esaslar Kurulca belirlenir. Borsaların ve
piyasa işleticisinin bilgi sistemleri denetiminin, nitelikleri Kurulca belirlenecek
bağımsız denetim kuruluşlarına, yılda en az bir defa veya daha kısa zaman dilimleri içerisinde yaptırılması zorunlu tutulabilir. Bağımsız denetim neticesinde hazırlanan rapor, eş zamanlı olarak ilgili borsaya ve Kurula gönderilir.
8.2.2.2.4. Komiteler
BİST’in esas sözleşmesine göre yönetim kurulu, işlerin gidişini izlemek,
kendisine sunulacak konularda rapor hazırlamak, kararlarını uygulatmak veya
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 447
446 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kanun’da ve ilgili mevzuatta öngörülen amaçlarla, içlerinde yönetim kurulu
üyelerinin de bulunabileceği komiteler ve komisyonlar kurabilecektir.
Esas sözleşme çerçevesinde, SPKr ve borsa düzenlemeleri çerçevesinde
kurulması gereken uyuşmazlık, disiplin, piyasa gibi konulara ilişkin komitelerin dışında yönetim kurulunun görev ve sorumluluklarının sağlıklı bir
biçimde yerine getirilmesi amacıyla, yönetim kurulu bünyesinde denetim
komitesi, kurumsal yönetim komitesi ve riskin erken saptanması komitesi
oluşturulacaktır. Yönetim kurulunun yapılanması gereği aday gösterme ve
ücret konularında ayrı komiteler oluşturulmadığı takdirde kurumsal yönetim komitesi bu komitelerin görevlerini yerine getirecektir. Bu üç komitenin
başkanları, bağımsız yönetim kurulu üyeleri arasından seçilecek ve çıkar çatışmalarına meydan vermemek açısından bu komitelerde genel müdür görev alamayacaktır.
Denetim Komitesi; Şirketin denetimini yapmak yerine etkin bir şekilde
yaptırılmasını sağlamak amacıyla, finansal tablolarının niteliği ve doğruluğu
konusunda yönetim kurulu tarafından gerçekleştirilen gözetime yardımcı
olmak, muhasebe sisteminin uygulanmasını ve verimliliğini izlemek, bağımsız dış denetim şirketinin atamasının ve bu şirketçe verilecek hizmetlerin ön onayını vermek, bağımsız denetçi ile şirket arasındaki sözleşmeyi
hazırlamak ve denetlemek, şirketin bağımsız denetim sistemini, kontrol ve
iç denetim mekanizmalarının işleyişini ve verimliliğini gözetmek konularında görev yapar.
Kurumsal Yönetim Komitesi; Hisse senetleri borsalarda işlem görecek
şirketlere yönelik olarak getirilen kurumsal yönetim ilkeleri uygulamasının,
borsanın kendisi için getirilmemesi olmayacağından, şirket, Kanun gereği
borsalar için belirlenecek kurumsal yönetim ilkelerine uymak zorundadır.
Komite de yönetim kuruluna kurumsal yönetim uygulamalarını iyileştirici
tavsiyelerde bulunur.
Riskin Erken Saptanması Komitesi; Şirketin varlığını, gelişmesini ve
devamını tehlikeye düşürebilecek risklerin erken teşhisi, tespit edilen risklerle ilgili gerekli önlemlerin uygulanması ve riskin yönetilmesi amacıyla çalışmalar yapar.
Borsada eski yapıdan gelen iki komite görev yapmaktadır. Bunlar disiplin
ve uyuşmazlık komiteleridir. Bu komiteler, 1 başkan ve 2 üye olmak üzere
üçer kişiden oluşmaktadır.
8.2.2.2.5. Borsa Yönetimi
Borsa yönetimi, 2012 Kanunu’ndan önceki düzenlemelere göre başkanlık
teşkilatından oluşmaktaydı. Başkanlık teşkilatı, borsa başkanı ve ona bağlı tüm
kişi ve birimlerden oluşuyordu. Borsa başkanı, borsa yönetim kurulunun ve
başkanlık teşkilatının da başkanı olup, borsanın genel yönetim ve temsilin-
den sorumlu idi. Bu sorumluluk, her türlü borsa faaliyetinin ve çalışmalarının yürütülmesi, denetlenmesi, değerlendirilmesi ve gerektiğinde kamuya
duyurulması görev ve yetkilerini kapsamaktaydı.
662 sayılı KHK ile “91 sayılı KHK, bu Yönetmelik ve ilgili mevzuatla borsalara verilmiş görevlerin yerine getirilmesi ve yetkilerin kullanılmasına ilişkin hususların düzenlenmesine yönelik olarak borsaların başkanlık teşkilatı,
hizmet birimleri, organizasyonu, görev tanımları, yetki ve sorumlulukları ile
görevlilerin çalışma usul ve esasları borsa başkanının teklifi üzerine yönetim
kurulunca yürürlüğe konulacak teşkilat yönergesinde gösterilir” hükmü yürürlüğe konmuştur. 2012 sonu itibarıyla, önceki döneme göre çok fazla değişiklik olmamış, yeni Kanun kapsamında başkan aynı zamanda genel müdür
olmuş, başkan yardımcıları genel müdür yardımcılıklarına dönüştürülmüştür.
8.2.3. Kotasyon ve Borsada İşlem Görme
Kelime anlamı olarak listeye alınma veya kayda alınma anlamına gelen
kotasyon, diğer borsalarda olduğu gibi menkul kıymetler borsalarında işlem görmesi talep edilen sermaye piyasası araçlarının ilgili Kanun ve yönetmeliklerdeki şartları taşımaları durumunda ilgili pazar listesine kayıt edilmesi ve işlem görmesinin kabul edilmesidir.
Borsaların kotasyon faaliyeti esas olarak herhangi bir menkul kıymetin borsa kotuna alınması ve borsada işlem görmesi ile ilgili yapılan başvuruların
incelenmesi yanı sıra menkul kıymetleri işlem gören şirketlerin menkul kıymetleri borsa kotunda olduğu sürece izlenmesinden oluşmaktadır.
Borsalarda, borsa yönetim kurulunun teklifi üzerine veya resen Kurul tarafından belirlenen sermaye piyasası araçları, kambiyo ve kıymetli madenler
ile kıymetli taşlar ve Kurulca uygun görülen diğer sözleşmeler, belgeler ve
kıymetler işlem görebilir. Kurul, borsa bazında işlem görecek araçları belirleyebilir. TCMB ve Hazine Müsteşarlığı tarafından ihraç edilmiş sermaye
piyasası araçlarının başvuru halinde borsa kotuna alınması zorunludur.
Borsa kotuna alıp almama veya işlem görmeye kabul edip etmeme konusunda yetkili merci, ilgili borsanın yönetim kuruludur.
İşlem görecek sermaye piyasası araçlarının, ilgili borsa yönetmeliğinde
işleyiş esasları ve kuralları belirlenen pazarlarda işlem görmek üzere kote
edilmiş olması şarttır. Aracın kote olduğu pazar, yatırımcılar açısından o
aracın karşılamış olduğu standartlar konusunda önemli bilgiler içermektedir. Sermaye piyasası araçlarının hangi pazarda kota alınmışlarsa o pazarda
işlem görmelerinin temel nedeni bu noktada yatmaktadır. Bu nedenle de
borsalar açısından kotasyon kuralları ile piyasalarında/pazarlarında işlem
görecek kıymetlere ilişkin standartlar belirlenmiş olması ve bu standartlara
uyan araçların işlem görüyor olması önem taşımaktadır. Öte yandan borsalar, kota alınan veya işlem gören araçları ihraç edenlerin Kurulca belirlenen
448 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
kamuyu aydınlatma yükümlülüklerini yerine getirmelerini sağlamaya yönelik düzenlemeler yaparlar.
Herhangi bir borsada işlem gören araçlar mevzuata uygun olmak koşullarıyla başka borsalarda da işlem görebilir.
8.3. Kotasyon Koşulları
19/7/2013 tarihli Yönetmeliğe göre İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’na ve
İstanbul Altın Borsası’na ilişkin mevcut düzenlemelerin bu Yönetmeliğe aykırı
olmayan hükümleri, bu Yönetmelik uyarınca yapılacak düzenlemeler yürürlüğe
girene kadar uygulanmaya devam olunacaktır. Bu kapsamda yeni yönetmelikler
yayımlanıncaya kadar şimdiki kotasyon yapısına kısa değinilecektir.
Bir menkul kıymetin ilgili pazara kabulüne, ihraçcı kuruluşun veya elinde
söz konusu menkul kıymetten yönetim kurulunca tespit edilecek asgari miktarda bulunduran borsa üyeleri ile ilgili menkul kıymetin halka arzına aracılık hizmeti veren aracı kuruluşun başvurusu üzerine İMKB yönetim kurulu
karar verir. Aracı kuruluşlarca kotasyon başvurusu yapılmış ise ilgili ortaklık, gerekli tüm bilgi ve belgeleri borsaya vermekle ve kotasyon ücretlerini
zamanında ödemekle yükümlüdür.
Ortaklık haklarını temsil eden menkul kıymetlerin ( yatırım ortaklıklarına ait menkul kıymetler hariç olmak üzere) borsa kot içi pazarlarında işlem
görebilmesi için hisse senetleri halka arz olunmuş anonim ortaklık statüsü
için Kanun’da belirtilen ortak sayısından az olmamak üzere en az 250 gerçek
ve tüzel kişiye satıldığının belgelenmesi şarttır. 250 sayısının hesaplanmasında belirli pay oranını aşan ortaklar dikkate alınmaz.
Bir ortaklığın halka arz edilmiş hisse senetleri, esas olarak aynı işlem sırasında işlem görür. Ancak ortaklığın halka arz edilmiş farklı haklara sahip
hisse senetleri varsa yönetim kurulunun kararıyla birden fazla işlem sırası
açılabilir. Aynı şirket tarafından ihraç edilmiş hisse senedi olsalar dahi farklı
haklar içermeleri, bu hisse senetlerinin farklı şirketlerin hisse senetleri gibi
değerlendirilmelerine yol açmaktadır.
Yönetim kurulu kararı ile kota alınmış menkul kıymetler için pazarlar (hisse senedi pazarı, tahvil pazarı ve diğer menkul kıymet pazarları)
oluşturulabilir. Pazarlar ve buralarda işlem görecek menkul kıymet türleri
borsa bülteninde ilân edilir.
Kot içi pazarda işlem gören menkul kıymetler, ilgili düzenlemelere göre
kottan çıkarmayı gerektiren durumların oluşması hâlinde, yönetim kurulu
kararı ile geçici veya sürekli olarak işlem görmekten menedilebilir. Yönetim
kurulunun işlem gören menkul kıymetlerin kottan geçici çıkarılmasına ilişkin kararında aksine hüküm yok ise bu menkul kıymetler kot dışı pazarda
işlem görür. Kottan geçici çıkarma süresi dolduğunda, söz konusu menkul
kıymetler tekrar kot içi pazarda işlem görmeye başlar.
Borsada, Yönetim kurulu kararı ile kota alınmamış veya kottan çıkarılmış
menkul kıymetlerin işlem göreceği pazarlar da oluşturulabilir. Bu pazarlar-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 449
da kottan çıkarılmış menkul kıymetler ile SPK kaydına alınmış ancak kota
alınmamış menkul kıymetler işlem görür.
Kotasyon koşulları, kota alınacak kıymetin niteliklerine göre farklılaşmaktadır. Ancak kotasyonda ortak yan, ihracın ve halka arzın kurallar çerçevesinde yapılmış olması, kamunun aydınlatılması standartlarına uyum,
ihracın büyüklüğü, ihraç edilen kıymetlerin tedavülünü kısıtlayıcı herhangi
bir kısıtın olmaması gibi koşullar aranmaktadır. Ortaklık doğurucu araçlar
açısından üretim ve faaliyetlerini etkileyecek önemli hukuki uyuşmazlıkların
bulunmaması ve son bir yılda 3 aydan fazla faaliyetlerine ara vermemiş olması gerekmektedir. Borçluluğu temsil eden araçlar açısından ise finansman yapısının, faaliyetlerini sağlıklı bir biçimde yürütebilecek düzeyde olduğunun
Borsa yönetimince tespit ettirilmiş ve kabul edilmiş olması gerekmektedir.
Bazı hallerde kota alınmış kıymetler kotasyon koşullarını kaybetmeleri
durumunda yönetim kurulu kararı ile sürekli veya geçici olarak Borsa kotundan çıkarılabilir. Yönetim kurulu, kottan çıkarma kararını vermeden
önce ilgili ortaklığı durumu düzeltmesi için uyarabilir ve süre verebilir. Kottan çıkarma kararı ise;
• Şirketin tabi olduğu mevzuata uymaması veya uygunluğunu
kaybetmesi,
• Şirketin mali durumunun bozulması ve
• Şirketin işlem görme/kotta kalma koşullarını yitirmesi hallerinde
verilebilirken,
• Şirketin kendisinin istemesi hâlinde de çıkma yoluna gidilebilir. Borsa
yönetim kurulu kottan çıkarma kararı verirken, ilgili ortaklıktan yatırımcıların mağduriyetlerinin önlenmesi amacıyla bir takım tedbirler
almasını şart koşabilir.
Kote edilmeyen menkul kıymetler ise oluşturulan özel pazarlarda (kot
dışı pazar)işlem görebilir. Söz konusu araçlar kotasyona ilişkin standartları
karşılamadıkları için özel pazarlarda işlem görmektedirler.
Bir ortaklığın, borsanın bir pazarına kote edilecek sermaye piyasası araçlarının sahiplerine eşit haklar vermesi gerekir. Yönetime katılma, yönetim
kuruluna üye seçme, oy kullanma, kârdan pay alma, tasfiyeden pay alma bakımından farklı haklara sahip ortaklık hakkı taşıyan menkul kıymetler aynı
işlem bölümünde işlem göremez.
Borsalar kota almayı (ve dolayısıyla kalmayı da) düzenlemeleri yanında,
işlem görmenin durdurulması ve/veya kottan çıkarılma hâllerini de Kurulun
onayıyla düzenlemek durumundadırlar. Öte yandan Kurulun işlem görecek
araçların borsada işlem görmesini durdurma ve borsa kotundan çıkarma
yetkisi saklıdır.
Borsalarda olağandışı olumsuz gelişmelerin olması hâlinde, ilgili borsalarda işlemlerin geçici olarak durdurulmasına karar verilebilir. Borsalarda iş-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 451
450 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
lemlerin beş iş gününe kadar geçici olarak durdurulmasına karar almak yönetim kuruluna aittir. Bu durum derhâl Kurula bildirilir ve kamuya açıklanır.
Borsa yönetim kurulunun talebi üzerine borsalarda işlemlerin, beş iş gününden fazla durdurulmasına karar alma yetkisi ise Kurulundur.
8.4. BİST Piyasaları
BİST bünyesinde 2013 yılı itibarıyla “Pay Senetleri Piyasası”, “Borçlanma Araçları Piyasası”, “Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası”, “Gelişen İşletmeler
Piyasası” ve “Kıymetli Madenler ve Kıymetli Taşlar Piyasası” olmak üzere
5 piyasa bulunmaktadır. Bu bölümde, hacim ve bilinirlik açısından önde gelen Pay Senetleri Piyasası, Borçlanma Araçları Piyasası ve Vadeli İşlem ve
Opsiyon Piyasası ayrıntılı bir şekilde ele alınacak, diğer piyasalara çok kısa
değinilecektir.
8.4.1. Pay (Hisse) Senetleri Piyasası
Pay Senetleri Piyasası’nda; farklı sektörlerden şirketlerin hisse senetleri,
rüçhan hakkı kuponları, borsa yatırım fonları ve varantlar işlem görmektedir. Pay Senetleri Piyasası’nda işlemler, elektronik alım satım sistemi (sistem)
aracılığıyla fiyat ve zaman önceliği kuralı baz alınarak “çoklu fiyat-sürekli
müzayede”, “piyasa yapıcılı sürekli müzayede” veya “tek fiyat” işlem yöntemiyle otomatik olarak gerçekleşmektedir. İşlemler, biri sabah diğeri öğleden
sonra olmak üzere iki ayrı seansta yapılmaktadır. Her iki seansın başında
“açılış seansı” düzenlenmektedir.
BİST üyeleri, yatırımcılardan topladıkları emirleri, uzaktan erişim
ağı (ExAPI) üzerinden borsaya göndermektedirler. Buna ilave olarak üye
temsilcileri, alıcı ve satıcıların emirlerini BİST’teki işlem salonunda ve üye
ofislerinde bulunan işlem terminalleri aracılığı ile de sisteme girebilmektedirler.
Pay Senetleri Piyasası bünyesinde, çeşitli ihtiyaçlara cevap vermek üzere
farklı pazarlar oluşturulmuştur. Bir şirketin hisse senedinin hangi pazarda
işlem göreceğine, şirketin ve menkul kıymetin niteliğine göre borsa yönetim
kurulunca karar verilir. Bu pazarlar şunlardır:
• Ulusal Pazar: Kotasyon koşullarını tümüyle karşılayan şirketlerin
pay senetleri burada işlem görür. Bu pazar, hisse senetleri piyasasındaki işlemlerin çok büyük kısmının gerçekleştirildiği pazardır. 2013
yılı itibarıyla Ulusal Pazar’daki işlemler, bütün hisse işlemlerinin %
90’ını oluşturmaktadır.
• Kurumsal Ürünler Pazarı: Bu pazarda, kurumsal yatırımcıların hisse senetleri ile borsa yatırım fonu katılma belgeleri, aracı kuruluş va-
rantları ve sertifikalar işlem görmektedir. Borsa yönetim kurulunca
işlem görmesi uygun bulunan A tipi yatırım fonu katılma belgeleri
için de pazar açılabilir.
• İkinci Ulusal Pazar: Bu pazarda küçük ve orta boy şirketlerin (KOBİ)
hisse senetleri yanı sıra Ulusal Pazar’dan geçici veya sürekli olarak çıkarılan şirketler ile Ulusal Pazar için aranan kotasyon ve işlem görme
koşullarını sağlayamayan şirketlerin hisse senetleri işlem görmektedir.
• Gözaltı Pazarı: Hisse senetleri borsada işlem gören şirketler ve/
veya hisse senetlerindeki işlemler ile ilgili olarak olağandışı durumların ortaya çıkması, hisse senetleri borsada işlem gören şirketler
tarafından kamunun zamanında, tam ve sürekli olarak aydınlatılmasına ve mevcut düzenlemelere uyum konusuna gerekli özenin
gösterilmemesi, yatırımcıların haklarının korunması ve kamu yararı
gereği hisse senetlerinin borsa kotundan ve/veya işlem gördüğü pazardan geçici ya da sürekli çıkarılması sonucunu doğurabilecek gelişmelerin oluşması nedeniyle şirketlerin izleme ve inceleme kapsamına alınması durumlarında, ilgili şirketlerin hisse senetleri Gözaltı
Pazarı’nda işlem görebilmektedir. Bu tür şirketler sürekli gözetim,
denetim ve izleme kapsamında tutulurlar ve bu şirketlerin yatırımcıları devamlı ve zamanında bilgilendirilmesi sağlanır.
Toptan Satışlar Pazarı: Toptan Satışlar Pazarı, alıcıları önceden belirli
olan veya olmayan, belirli miktarın üzerindeki hisse senedi işlemlerinin yapıldığı piyasadır.
Bu alt pazarlar yanı sıra kullanılmayan rüçhan hakları sonrasında kalan
payların veya ortakların rüçhan haklarının kısıtlanması sonucunda artırılan
sermayeyi temsil eden payların ya da ilk defa halka arz edilen hisse senetlerinin doğrudan yatırımcılara satıldığı “birinci el piyasa” da bulunmaktadır.
8.4.1.1. İşlem Yöntemleri
Verilen bir alım veya satım emrinin karşı bir emir tarafından karşılanması sırasında sistemin uyguladığı birtakım işlem kuralları söz konusudur.
Bir emrin (alım veya satım) içermesi gereken tüm bilgiler üye tarafından
sisteme aktarıldıktan sonra işlemler öncelik kurallarına uygun şekilde sistem
tarafından otomatik olarak gerçekleştirilir. Program, emirlerin işlem görme
sıralamasında ilk once fiyata, fiyatın aynı olması durumunda zaman önceliğine bakarak emirleri karşılaştırır.
Fiyat Önceliği: Sistemde işlem görmek üzere bekleyen emirlerden daha
düşük fiyatlı satış emirlerinin, yüksek fiyatlı satış emirlerinden; daha yüksek
fiyatlı alım emirlerinin, düşük fiyatlı alım emirlerinden önce işlem görmesini
sağlayan öncelik kuralıdır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 453
452 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Zaman Önceliği: Girilen emirlerde fiyat eşitliği olması hâlinde, sisteme
zaman açısından daha önce kaydedilen emrin, daha önce işlem görmesini
sağlayan öncelik kuralıdır.
Hisse senetleri piyasasında menkul kıymetler “sürekli müzayede”, “piyasa yapıcılı sürekli müzayede” veya “tek fiyat” yöntemlerinden birisiyle işlem görürler.
Sürekli Müzayede: Sisteme gönderilen alış ve satış emirlerinin seans
boyunca farklı fiyat seviyelerinde eşleşebilmesi, dolayısıyla aynı seans içinde
farklı işlem fiyatlarının oluşması nedeniyle bu yönteme “çok fiyat yöntemi”
de denir. Bu yöntemde emirler sisteme girildiği anda karşı taraftaki (örneğin
alış emir giriliyorsa satış tarafı) emirler, sistem tarafından kontrol edilerek,
girilen emrin fiyatı karşı tarafta beklemekte olan emirlerin fiyatlarıyla kesişiyorsa hemen işlem gerçekleştirilir.
Piyasa Yapıcılı Sürekli Müzayede: Sürekli müzayede yöntemiyle işlem
gören menkul kıymetlerde, atanmış bir piyasa yapıcı üye (aracı kuruluş) tarafından, bu amaçla tanımlanmış hesap veya hesaplar kullanılarak, sürekli
çift taraflı (alış ve satış) kotasyon verilmek suretiyle o menkul kıymette işlem
gerçekleşebilecek fiyat aralığının belirlendiği ve likiditenin hedeflendiği işlem yöntemidir. Burada amaç, likiditesi yüksek olmayan menkul kıymetlere, bir piyasa yapıcı üyenin sürekli alım ve satım kotasyonu vermesi
suretiyle likidite kazandırmaktır. Varantlarda ve sertifikalarda miktar belirtmeksizin, sadece fiyat kotasyonu verilmesi mümkündür.
Tek Fiyat: Tek fiyat yöntemi, belirli bir zaman dilimi boyunca emirlerin
eşleştirme yapılmaksızın sisteme kabul edilip, bu süre sonunda en yüksek
miktarda işlemin gerçekleşmesini sağlayan fiyat seviyesinin hesaplandığı,
tüm işlemlerin bu fiyat seviyesinden gerçekleştiği işlem yöntemidir. Bu yöntemde işlem gören menkul kıymetler için seans veya gün boyunca birden
fazla fiyat belirlemesi yapılabilir. Grubu C olan hisse senetleri ve piyasa yapıcısı olmayan hisse senetleri bu yöntemle işlem görmektedir. Bu işlem yönteminin uygulandığı menkul kıymetlerde mevcut uygulamada her seansta
2 kez olmak üzere günde toplam 4 kez tek fiyat belirlenmektedir. Tek fiyat
işlem yöntemi aynı zamanda birinci ve ikinci seansın başında yapılan “açılış
seansı” ile gün sonunda yapılan “kapanış seansı”nda da uygulanmaktadır.
Açılış Seansı283, belirli bir zaman dilimi boyunca emirlerin herhangi bir
eşleşme yapılmaksızın sisteme kabul edildiği ve bu süre sonunda en yüksek
miktarda işlemin gerçekleşmesini sağlayan tek bir fiyat seviyesinin (açılış fiyatı) hesaplanarak, tüm işlemlerin bu fiyat seviyesinden gerçekleştirildiği tek
fiyat yöntemiyle çalışan, özel bir seans uygulamasıdır. borsada birinci ve ikinci seans başlarında açılış seansı uygulanmakta olup, açılış seansında borsada
işlem görmekte olan tüm şirketlerin hisse senetlerine emir girilebilmektedir.
283
Açılış seansı konusu 1980’li yıllarda SPK ile İMKB yönetimleri arasında ciddi tatışmalara konu
olmuştur. SPK’nın talep ettiği açılış seansı yöntemi o dönemdeki borsa yönetimlerince çeşitli
nedenlerle uygulanmak istenmemiş, bu konu uzunca bir süre gündemde kalmıştır.
Borsa yatırım fonlarına, varantlara, sertifikalara ve rüçhan hakkı kuponlarına
ise açılış seanslarında emir girilememektedir.
Açılış seansı uygulaması, özellikle gün (seans) başlangıcında önem kazanmaktadır. Bunun nedeni, bir önceki seansın bitiminden itibaren belirli
bir zaman geçmiş olması ve bu süre zarfında oluşan yeni bilgilerin fiyatlara
nasıl yansıyacağına dair bir kanaatin piyasada henüz tam anlamıyla oluşmamış olmasıdır. Bu durumda, farklı bilgi ve beklentilerle hareket eden yatırımcıların fiyat tekliflerinin alınarak ve diğerlerine gösterilmeksizin en çok
sayıda işleme imkân veren tek bir fiyatın belirlenmesi, gün (seans) başlangıcında piyasa katılımcılarına önemli bir sinyal vermektedir. Fiyatların, bu
kolektif fiyat oluşturma sistemi sayesinde gün başında belirlenmesi, daha
sonraki işlemlerin de daha sağlıklı bir baza oturmasına imkân vermektedir.
Kapanış Seansı, normal seans sürecinden kalan -kotasyon hariç- tüm
emirlerin aktarılması suretiyle, belirlenmiş zaman dilimi boyunca yeni emirlerin de herhangi bir eşleşme yapılmaksızın sisteme kabul edildiği ve bu süre
sonunda en yüksek miktarda işlemin gerçekleşmesini sağlayan tek bir fiyat seviyesinin (kapanış seansı fiyatı) hesaplanarak, tüm işlemlerin bu fiyat seviyesinden gerçekleştirildiği, tek fiyat yöntemiyle çalışan özel bir seans uygulamasıdır. Kapanış seansı, ikinci seansın son bölümünde uygulanmaktadır. Kapanış
seansında sadece sürekli müzayede yöntemiyle ya da piyasa yapıcılı sürekli
müzayede yöntemiyle işlem gören paylara emir girilebilmektedir.
8.4.1.2. Emir Çeşitleri
Yatırımcının farklı beklentilerden hareketle çeşitli şekillerde emir vermesi mümkündür. Farklı beklentilerle farklı türlerde emir verilmesi, istenen bir
durumdur. Böylece çok farklı beklentilerden hareket eden tarafların katılımıyla, piyasa kolektif bir şekilde fiyat oluşturmuş olacaktır. Sisteme girilebilecek emirler normal ve özel emirler başlıkları altında toplanabilir.
Normal Emirler: İşlem birimi halinde verilmiş, küsuratsız, tam olarak 1
lot ve katlarından oluşan emirlerdir. Normal emirleri dört alt gruba ayırmak
mümkündür. Bütün normal emirlerde bir fiyat limiti söz konusudur.
• Limit Fiyatlı Emirler: Fiyat ve miktarın girildiği emirlerdir. Girildiği
anda kısmen veya tamamen işlem olmazsa gerçekleşmeyen kısım, fiyat ve zaman öncelik sıralamasına uygun olarak hisse senedinin açık
emir dosyasına (pasif dosyasına) yazılır.
• Kalanı İptal Et Emirleri (KİE): Fiyat ve miktarın girildiği ancak sisteme
gönderildiği anda hiç işlem görmezse tamamının, kısmen işlem gördüğü
durumda ise işlem görmeyen kısmın emir dosyasına pasif olarak yazılmayarak sistem tarafından otomatik olarak iptal edildiği emir türüdür.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 455
454 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
• Özel Limit Fiyatlı Emir (OLFE): Emir miktarının “sıfır” olarak girildiği, sadece fiyat verilerek sisteme aktarılan emirlerdir. Varsa daha iyi
fiyat seviyelerinden başlamak üzere belirtilen fiyata kadar (belirlenen
fiyat da dâhil) olan bütün emirleri karşılamak amacı ile girilir. Eğer girildiği anda işlem yapılabilecek emir yoksa pasife yazılmayarak anında
sistem tarafından otomatik olarak iptal edilir.
• Özel Limit Değerli Emirler (OLDE): Özel limit fiyatlı emirlerin belirli
bir tutar sınırı konmuş şeklidir. Uygulamada, miktar “sıfır” olarak, sonra
da “fiyat” girilir. Emre istenen yüksek işlem değeri ise “TL” olarak yazılır.
Sistem, belirtilen tutardan fazla olmamak şartıyla, girilen limit fiyat seviyesini de dikkate alıp, en iyi fiyatlı emirlerden başlayarak işlem gerçekleşmesine olanak sağlar. Eğer belirtilen fiyat seviyesine ulaşmadan girilen
tutar karşılandıysa sistem daha fazla işlem olmasına izin vermez. Bu emir
türü de pasife yazılamayan yani girildiği anda karşı tarafta emir varsa işlem
gören, aksi takdirde otomatik olarak sistem tarafından iptal edilen bir emir
türüdür.
• Özel Emirler: Her şirket için ayrı ayrı belirlenen bir “ alt sınır miktar” kuralına tabi emirlerdir. Özel emirlerde miktar hisse adedi olarak
yazılır. En düşük özel emir miktarı, hisse bazında geçerli olan maksimum lot miktarı ve baz fiyatı ile ilişkilendirilmiştir. Böylece yazılabilecek özel emirin içermesi gereken hisse adedi, belirlenen baz fiyat
aralığına bağlı olarak, ilgili hisse için normal lot emri ile tek emirde
yazılabilen miktarın belirli bir katı olarak tespit edilmiştir.
Özel emir olarak tek bir seferde yazılabilecek hisse miktarında üst sınır,
şirketin ödenmiş sermayesinin %10’u olarak belirlenmiştir. Özel emirde fiyat
marjı, ilgili menkul kıymette geçerli olan fiyat marjıdır. Özel emir üzerinde
kısmen işlem gerçekleştirilemez, bir bütün olarak işlem görür. Bir özel emrin zaman önceliği kazanabilmesi için diğerleri ile fiyatının ve içerdiği hisse
senedi adedinin aynı olması gereklidir. Miktarları farklı olmak kaydı ile en iyi
fiyatlı özel emrin diğerlerine göre önceliği yoktur.
• Emirlerde Geçerlilik Süresi: İletilen tarihli emirlerde, emrin en
uzun geçerlilik süresi 1 iş günü olarak sınırlandırılmıştır. Gün içerisinde iki seans uygulandığı için (Gözaltı Pazarı haricinde) birinci seansta
verilen emirler en fazla ikinci seansta geçerliliğini korumakta fakat ertesi güne devredilmemektedir. Günün ikinci seansında sisteme girilen
emirler sadece ikinci seans geçerli olup ertesi güne aktarılmaz.
8.4.1.3. Pay Senedi Endeksleri
Bir anlamda ağırlıklı ortalama fiyat olarak tanımlanabilen endekslerin ortaya çıkışı, 1800’lerin sonlarına kadar gitmektedir. Charles Dow tarafından
Wall Street Journal serilerinden (1900-1902 yılları) üretilen Dow teorisine
göre endeksler, iş hayatının sağlıklılığının ölçülmesinde ve izlenmesinde oldukça önemli göstergelerdi. Bu nedenle önce Dow Jones Endüstri Endeksi’ni
ve hemen sonra da Dow Jones Tren Yolu Endeksi’ni (sonraları ulaşım) üretti. Hisse senetlerinin fiyat hareketleri, piyasanın bu endüstriler hakkındaki
beklentilerini yansıtığına göre oluşturulacak endeksler de bu sektörlerdeki
gelişmeleri ortalama olarak gösterebilirdi (Soydemir 1991). Bu nedenle de
fiyat endeksleri üretildi.
Endeks, bir veya daha fazla değişkenin hareketlerindeki oransal/yüzde değişimi ölçmeye yarayan bir göstergedir. Endeksler, karmaşık olayların basit bir
göstergeye indirgenmesini sağlayan, dolayısıyla konu aldığı gelişmeler hakkında yaklaşık bilgi veren araçlardır. Endeksler kullanılırken kapsamı, temsil yeteneği, hesaplama yöntemi ve sıklığı, bu yöntemin avantajları ve dezavantajları
ve endeks üzerine yansımayan özelliklerin neler olduğu iyi bilinmelidir.
“Gösterge” olarak da adlandırılabilecek endeksler, aynı veya farklı zaman
dilimi içindeki iki veya daha fazla değişkeni karşılaştırma imkânı sağlarken
geleceği tahmin aracı olarak da kullanılmaktadır. Endeksler ayrıca aynı veya
değişik mekânlardaki (örneğin diğer bir ülkedeki) aynı veya farklı değişkenlerin (örneğin hisse senedi getirilerinin) karşılaştırılabilmesini sağlarlar. Endeksler, iktisat, işletme ve sosyal olaylar arasında bir ilişki olup olmadığı hakkında fikir de verebilir. Endeksler, borsa yatırım fonu, yatırım fonu ve vadeli
işlemlere dayanak olarak üzerinde finansal araç geliştirilen ürünler olarak
giderek önem kazanmaktadır.
Dünyada 1884 yılından beri kullanılmakta olan hisse senedi endeksleri
(stock indexes and averages) genellikle üç ayrı şekilde hesaplanmaktadır:
Aritmetik Ortalama: Aritmetik ortalama formulü ile hesaplanan endekslerde, hisse senedi fiyatlarının yada her biri için hesaplanan basit endekslerin aritmetik ortalaması alınır. Bu tür endekslerde, eğer hisse senedi
fiyatlarının ortalaması alınıyorsa, endeksteki hisse senetlerine fiyatları oranında ağırlık verilmiş olur. Böylece fiyatlarında aynı oranda değişim olan iki
hisse senedinden, fiyatı daha yüksek olanı endeksi daha fazla etkiler. Diğer
yöntemde de bütün hisse senetlerine eşit ağırlık verilmiş olur.
Aritmetik ortalamaların kullanıldığı endekslere örnek olarak Dow Jones
ve Nikkei verilebilir. Dow Jones Industrial Average-DJIA (Dow Jones Sanayi Ortalaması), New York Borsası’nda işlem gören, piyasa değeri yüksek 30
sanayi şirketinin hisse senetleri kullanılarak hesaplanmaktadır. Nikkei ortalaması ise Tokyo Borsası’nda 16 Mayıs 1949’dan beri işlem gören 225 şirketi
içerir. Dow Jones endeksi gibi Nikkei de endeks kapsamındaki hisse senetle-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 457
456 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rinin fiyatlarının toplamının, ilk hesap gününde endeksteki şirket sayısı olan,
ancak sermaye artırımı, bölünme veya birleşme gibi durumlar nedeniyle
endeksin sürekliliğini sağlamak ve fiyatlardaki değişiklikler dışındaki etkileri
gidermek amacıyla değişikliğe uğrayan bir“bölen”e bölünmesiyle hesaplanır.
Bu ortalama, Tokyo Borsası tarafından 1 Temmuz 1969’a kadar hesaplanmıştır. Borsa, bu tarihten sonra piyasa değeri ağırlıklı olan TOPIX endeksini
hesaplamanın daha doğru olacağına karar vererek Nikkei’yi hesaplamayı bırakmıştır. Nikkei endeksi, bu tarihten beri bir Japon yayın firması tarafından
hesaplanmakta ve günümüzde “Nikkei Average” olarak adlandırılmaktadır.
Geometrik Ortalama: Bu yöntemde, endekse dâhil her bir hisse senedinin fiyatı bir önceki günkü fiyatına bölünür. Bulunan rakamlar birbiriyle
çarpıldıktan sonra hisse senedi sayısı kadar kökü alınır ve bir gün önceki
endeks değeriyle çarpılır. Örnek olarak “Value Line Composite Index” verilebilir. Value Line Composite Index, NYSE, AMEX ve tezgâh üstü piyasada
işlem gören 1695 hisse senedini içermektedir.
Şirketlerin Piyasa Değerlerinin Esas Alınması: Bu tür endekslerde,
piyasayı temsil etmesi için oluşturulan endeks portföyünün değerindeki artış veya azalışlar, endeksteki artış veya azalışları gösterir. Endeks, toplam piyasa değeri, piyasa değerinin bir kısmı (halka açık kısım, alım satıma konu
olabilecek kısım, endeksin hesaplandığı borsa kotunda bulunan kısım ve
fiili dolaşımdaki kısım vb.) veya eşit ağırlıklı olarak hesaplanabilmektedir.
Piyasa değeri ağırlıklı endekslere örnek olarak; S&P 500,Topix, Financial
Times (FTSE100), NYSE Composite ve BİST endeksleri verilebilir. Bunlardan BİST endeksleri, şirketlerin toplam piyasa değeri yerine Merkezi Kayıt
Kuruluşu (MKK) kaydında fiili dolaşımdaki pay olarak bulunan ve alım satıma konu olabilecek hisse senetlerinin piyasa değeri ağırlıklı olarak hesaplanmaktadır. NYSE Composite endeksi ise New York Borsası’nda işlem gören,
alım satıma konu olabilecek hisse senetlerinin piyasa değeriyle ağırlıklandırılmıştır. Standard&Poor’s 500 endeksi, NYSE, AMEX ve NASDAQ’da işlem
gören 500 şirketin hisse senetlerini içerir ve toplam piyasa değeri ağırlıklıdır.
İngiltere’de ise Financial Times endekslerinden en önemlisi olan “FTSE 100
Index” piyasa değeri ağırlıklıdır ve 100 hisse senedini içerir.
BİST pay senedi endeksleri hem fiyat hemde getiri olarak hesaplanır. Fiyat endeksleri, endeksin hesaplanmasında ve sürekliliğinin sağlanmasında
ödenen temettüyü dikkate almayan endekslerdir. Bu tür endekslerde sadece
fiyatların değişmesiyle hisse senedinin değer kazanmasından (kaybetmesinden) doğan kazanç (kayıp) endekse yansımaktadır. Getiri endeksleri, endeksin hesaplanmasında ödenen temettüyü de dikkate alan, sürekliliğinin
sağlanmasında ödenen temettülere göre de düzeltme yapılan endekslerdir.
Bu tür endekslerde hisse senedinin değer kazanmasından (kaybetmesinden)
doğan kazancın (kaybın) yanında temettüden dolayı elde edilen kazanç da
endekse yansımaktadır.
BİST pay senetleri piyasasında hesaplanan endekslerden en önemli olan
4 tanesi, aşağıda kısaca ele alınmıştır. Bunlar dışında temettü endeksleri,
pazar, sektör ve şehir bazında hesaplanan endeksler ve kurumsal yönetim
endeksi bulunmaktadır.
BİST 100 Endeksi: BİST pay senetleri piyasası için temel endeks olarak kullanılmaktadır. 1986 yılında 40 şirketin hisse senedi ile başlayan ve
zamanla sayısı 100 şirketin pay senedi ile sınırlanan Bileşik Endeks’in devamı niteliğindedir. Ulusal Pazar’da işlem gören şirketlerle, Kurumsal Ürünler
Pazarı’nda işlem gören gayrimenkul yatırım ortaklıkları ve girişim sermayesi
yatırım ortaklıkları arasından seçilen 100 pay senedinden oluşmakta olup
BİST 30 ve BİST 50 endekslerine dâhil pay senetlerini de kapsar.
BİST 50 Endeksi: Ulusal Pazar’da işlem gören şirketlerle, Kurumsal
Ürünler Pazarı’nda işlem gören gayrimenkul yatırım ortaklıkları ve girişim
sermayesi yatırım ortaklıkları arasından seçilen 50 pay senedinden oluşmakta olup, İMKB 30 endeksine dâhil pay senetlerini de kapsar.
BİST 30 Endeksi: Ulusal Pazar’da işlem gören şirketlerle, Kurumsal
Ürünler Pazarı’nda işlem gören gayrimenkul yatırım ortaklıkları ve girişim
sermayesi yatırım ortaklıkları arasından seçilen 30 pay senedinden oluşur.
BİST Ulusal Endeksi: Ulusal Pazar’da işlem gören şirketlerin pay senetlerinden oluşur.
Endekslerin hesaplanmasında tescil edilmiş en son fiyatlar kullanılır. Endeksler, kapsamlarında bulunan pay senetlerinin fiili dolaşımdaki paylarının
piyasa değerleri ile ağırlıklı olarak hesaplanır ve hesaplamada aşağıdaki formül kullanılır:
Et=
n
ΣFit x Nit x Hit
i=1
Bt
Et = Endeksin t zamandaki değeri
N = Endekse dâhil olan pay (şirket) sayısı
Fit = “i”nci pay senedinin t zamandaki fiyatı
Nit = “i”nci pay senedinin t zamandaki toplam sayısı
Hit = “i”nci pay senedinin t zamandaki fiili dolaşımdaki pay oranı
Bt = Endeksin t zamandaki bölen değeri
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 459
458 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
8.4.2. Borçlanma Araçları (Tahvil ve Bono) Piyasası
BİST bünyesinde sabit getirili menkul kıymetler için bir piyasa kurulana kadar, tahvil ve bono ikincil piyasa işlemleri borsa dışında tezgâh üstü
piyasa (OTC) olarak tanımlanan piyasada gerçekleşmiştir. 1960’lardan itibaren başlayan bu OTC işlemlerinde çeşitli aşamalardan geçilmiştir (Akyüz
1989a: 47-53). 1967-1978 döneminde, ikinci el piyasada likidite, çoğunluğu
Sirkeci civarında bulunan ve borsa bankerleri olarak tanımlanan kuruluşlarca sağlanmıştır. 1978-82 döneminde, söz konusu bu bankerlerin faaliyetlerinin niteliğinde önemli bir değişiklik görülmeye başlanmıştır. Bu dönemde bankerler, özellikle özel sektör tahvillerini para/mevduat toplamak
amacıyla kullanmaya başlamışlardır. Yani tahvilin piyasadaki işlevi değişmiş,
aracı kuruluş tarafından pazarlanan değil toplanan mevduata karşılık olarak
yatırımcıya teminat olarak verilen bir kıymet haline gelmiştir. 1982 sonrası
dönemde tahvil ve bonoların mevduat toplama aracı olarak kullanılmaları
sona ermiş ama yine etkin çalışan merkezi bir ikincil piyasa oluşamamıştır.
Tahvil ve bonoların ikincil piyasa işlemleri banka ve aracı kurumların kendi
aralarında ve müşterileri ile bu kuruluşlar arasında şeffalıktan ve çoğu zaman rekabetten uzak bir şekilde yapılmaya devam etmiştir.
17 Haziran 1991’de ilk olarak faaliyete geçen İMKB bünyesindeki Tahvil ve Bono Piyasası, ikinci el sabit getirili menkul kıymet işlemlerinin gerçekleştirildiği “kesin alım satım”, “repo-ters repo”, “menkul kıymet tercihli
repo”,“bankalararası repo ters repo”ve “pay senedi repo” pazarları yanı sıra
sermaye piyasası mevzuatında “nitelikli yatırımcı” olarak tanımlanan yatırımcılara ihraç edilebilecek borçlanma araçları işlemlerinin (birinci el piyasa) gerçekleştirildiği “nitelikli yatırımcıya ihraç pazarı”ndan oluşmaktadır.
Borçlanma Araçları Piyasası’nda, Türk lirası ve döviz ödemeli ihraç edilmiş borçlanma araçları, menkul kıymetleştirilmiş varlık ve gelirlere dayalı
borçlanma araçları, kira sertifikaları, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
tarafından ihraç edilen likidite senetleri ile borsa yönetim kurulu tarafından
işlem görmesine karar verilen diğer sermaye piyasası araçları işlem görebilir.
Piyasa’da alım satım işlemleri, elektronik olarak çoklu fiyat-sürekli müzayede sistemine göre yapılmaktadır.
Borçlanma Araçları Piyasası’nda, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
ile banka ve aracı kurumlar işlem yapabilirler. Piyasa bünyesindeki pazarlarda işlem yapmak isteyen borsa üyeleri, bir veya birden fazla pazarda işlem
yapma başvurusunda bulunabilirler. Takas işlemlerinin gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan nakit ve menkul kıymet hesaplarını Takasbank ve Merkezi Kayıt Kuruluşu A.Ş. (MKK) nezdinde açmaları, türü ile tutarı borsa
tarafından belirlenmiş işlem limiti karşılığını mevcut bulundurmaları ve işlemlerin gerçekleştirilmesine ilişkin olarak borsa tarafından belirlenen diğer
yükümlülükleri yerine getirmeleri gereklidir.
Hazine Müsteşarlığı tarafından piyasa yapıcı olarak belirlenen kuruluşlar, BİST Borçlanma Araçları Piyasası’nda piyasanın işleyiş kuralları
çerçevesinde HazineMüsteşarlığı tarafından belirlenen tüm ölçüt ihraçlar
için piyasa yapıcı kotasyonu girebilirler. Piyasa yapıcı kotasyonları, PY ek
koduyla sisteme iletilir. Sisteme PY ek kodu ile girilen emirler en iyi emirler ise piyasa izleme ekranlarına yansıtılır. Ayrıca piyasanın mevcut yayın
sayfaları dışında veri dağıtım firmalarının sayfalarında piyasa yapıcılara
ait emirler, piyasa yapıcı kodu ile ilan edilir. Bu şekilde tüm piyasa katılımcıları, ölçüt menkul kıymetlerde piyasa yapıcıların emirlerini görme
imkânına sahiptir.
8.4.2.1. Pazarlar
Borçlanma Araçları Piyasası bünyesinde farklı işlemlere konu olan yedi
adet pazar bulunmaktadır. Bunlardan ilk pazar olan Kesin Alım Satım Pazarı, 17 Haziran 1991’de faaliyete geçmiştir. Repo-Ters Repo Pazarı 17 Şubat
1993’te, Nitelikli Yatırımcıya İhraç Pazarı 17 Mayıs 2010’da, Menkul Kıymet
Tercihli Repo Pazarı 17 Aralık 2010’da, Bankalararası Repo Ters Repo Pazarı
7 Ocak 2011’de, Pay Senedi Repo Pazarı ise 7 Aralık 2012 tarihinde faaliyete
geçmiştir. Daha sonra Uluslararası Tahvil Pazarı da bu piyasa bünyesine aktarılmış ve pazar sayısı yediye çıkmıştır.
Borçlanma Araçları Piyasası pazarlarındaki emir türleri şunlardır:
Limitli Emir: Bu tür emirler, fiyat/getiri/oran ve nominal/repo tutarı belirtilerek minimum emir büyüklüğünün katları şeklinde verilir. Emrin gerçekleşmeden kalan kısmı pasif olarak bekler.
Piyasa Emri: Bu tür emirlerde fiyat/getiri/oran belirtilmez. Minimum emir
büyüklüğünün katları şeklinde verilen emir, pasif emirlerle kısmi veya tamamen karşılaşır, emrin gerçekleşmeden kalan kısmı otomatik olarak iptal edilir.
Özel Koşullu Emirler: Yukarıdaki emir tipleri ile birlikte kullanılmak
üzere aşağıdaki özel koşullu emirler de verilebilir.
Kalanı İptal Et Emri: Kısmen gerçekleşme koşulu ile verilen aktif emir
tipidir. Emir girildiği anda bekleyen karşı temirler ile eşleşir, gerçekleşmeyen
kısmı otomatik olarak iptal edilir. Limitli Emir veya Piyasa Emri şeklinde
verilebilir.
Gerçekleşmezse İptal Et Emri: Tamamen gerçekleşme koşulu ile verilen aktif emir tipidir. Emir girilir girilmez bu koşul sağlanmadığı takdirde
iptal edilir. “Limitli emir” veya “piyasa emri” şeklinde verilebilir.
Emirler, verildikleri gün itibarıyla geçerlidir. Aynı gün başlangıç valörlü tüm emirler gerçekleşmediği takdirde saat 14.00’de (pay senedi repo pazarında 12.00’de), ileri başlangıç valörlü olanlar 17.00’de, sistem tarafından
otomatik olarak iptal edilir.
460 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
8.4.2.1.1. Kesin Alım Satım Pazarı
Kesin Alım Satım Pazarı’nın amacı, sabit getirili menkul kıymetlerin şeffaf ve rekabete açık bir ortamda işlem görmelerini sağlayarak bu menkul
kıymetlerin likiditesini artırmak, enformasyon akışını hızlandırmaktır.
Kesin Alım Satım Pazarı’nda, sabit getirili menkul kıymetlerin aynı gün
veya ileri valörlü olarak doğrudan alım/doğrudan satım işlemleri yapılır.284
Kabul edilebilir en az ve en fazla ileri valor tarihi menkul kıymet türü
bazında borsa yönetimkurulu tarafından belirlenir. Pazarda emirler aynı gün
veya ileri valörlü olabilir. Valör süresi, Pazar’da yapılacak DİBS ve GOS işlemlerinde en fazla 90 gün, diğer menkul kıymetlerde ise en fazla 30 gündür.
Tarafların işlemlerinin kişiselleşmesinin önüne geçilmesi amacıyla pazar
ekranında ve sorgu ekranlarında emri giren üyenin kodu gösterilmez. İşlem
gerçekleştiren taraflara, işlemin gerçekleşmesini takiben işlem bilgileri ile
birlikte karşı üye bilgisi de verilir. Üyeler kullanıcı terminalleri aracılığı ile
portföy, fon ya da müşterileri hesabına gerçekleştirdikleri işlemlerin borçalacak takibini yapabilirler.
En iyi alım/satım emirleri ve son işleme ait fiyat/getiri/nominal tutar
bilgileri, piyasa ekranlarında eşanlı olarak gösterilir. Gerçek zamanlı olarak
piyasa, emir ve işlem bazında sorgulama yapılır ve pozisyon bilgisi alınabilir.
Piyasa izleme ekranlarından en iyi talep ve teklifler ile birlikte emir ve fiyat
bazında derinlik bilgisine de ulaşılabilir.
Pazarda Türk lirası ve döviz ödemeli ihraç edilmiş; borçlanma araçları,
menkul kıymetleştirilmiş varlık ve gelirlere dayalı borçlanma araçları, kira
sertifikaları, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından ihraç edilen
likidite senetleri ile borsa yönetim murulu tarafından işlem görmesine karar
verilen diğer sermaye piyasası araçları işlem görebilir.
8.4.2.1.2. Repo-Ters Repo Pazarı
Repo-Ters Repo Pazarı’nın amacı, sabit getirili menkul kıymetlerin geri
alım vaadi ile satım ve geri satım vaadi ile alımı işlemlerinin organize piyasa
koşulları içinde güvenli bir şekilde gerçekleşmesini sağlamaktır. Repo işlemlerinin asıl amacı kısa süreli bir para alım satımı, nakit yönetimidir. Ancak
bu alım satım, menkul kıymet teminatıyla yapılmaktadır.
Kamuoyunda genel olarak “repo” olarak bilinen işlem, repo ve ters repo
olmak üzere iki karşıt işlemden oluşur. Para vererek, belirli bir menkul kıymeti işlem anında anlaşılan fiyattan ve aynı şekilde anlaşılan tarihte geri satmak amacıyla satın alan kişi ters repo yaparken bu işlemin karşısından yer
284
Valör, işlemin takas yani para ödeme ve menkul kıymet teslim tarihini ifade eder. Örneğin, bugün
10 Eylül 2011 olsun. Bugün yapılan 12 Ekim 2011 valörlü bir işlem, işlemi bugün yapılmakla birlikte
takası 12 Ekim 2011 tarihinde yapılacak işlemi ifade eder. Bu tür işlemler piyasa katılımcılarına
esneklik sunarlar.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 461
alan kişi veya kurum da repo yapmaktadır. Yani geri satın almak amacıyla
menkul kıymeti satmaktadır.
Bu pazarda, devlet tahvilleri ve hazine bonoları ile TCMB likidite senetlerinin geri alım vaadi ile satım ve geri satım vaadi ile alım işlemleri yapılır.
Pazar’da aynı gün veya ileri başlangıç valörlü işlemler yapılabilir.
Tutar, repo oranı başlangıç ve bitiş valörleri ile işlem yapılmak istenen
menkul kıymet grubu (Repo işlemleri için teslim edilecek, ters repo işlemleri için teslim alınacak.) belirtilerek, iletilen repo ve ters repo emirleri oran
ve zaman önceliğine göre sistemde sıraya konulur. Repo emirleri arasında
en yüksek, ters repo emirleri arasında en düşük oranlı olanlar önceliklidir.
İşlem gerçekleştikten sonra repo yapan taraf, emir girişi sırasında belirttiği gruba ait menkul kıymetlerden en fazla beş farklı menkul kıymet olmak
üzere işlemin teminatı olarak kullanacağı menkul kıymetlerin bildirimini
yapar.
Bildirilen menkul kıymetler, başlangıç valöründe Takasbank’a teslim
edilerek takas yükümlülüğü yerine getirilir. Bu menkul kıymetler, ters repo
yapan üye adına, bitiş valörüne kadar bloke bir hesapta saklamada tutulur.
Ters repo yoluyla alınmış menkul kıymetler, ilk repo/ters repo işleminin vadesinden kısa olmak koşuluyla ters repo yapan üye tarafından başka bir repo
işleminde kullanılabilir.
En iyi repo/ters repo emirleri ve gerçekleşen son işleme ait oran/tutar
bilgileri piyasa ekranlarında eş anlı olarak gösterilir.
Repo pazarında özelliklerine gore gruplandırılmış menkul kıymetler üzerinde işlem yapılır. Emir girişi sırasında repo karşılığı teslim edilmek istenen
ya da ters repo işlemi karşılığı teslim alınmak istenen menkul kıymet grubu belirtilir. Emir giriş aşamasında teslim edilecek/alınacak menkul kıymeti
doğrudan belirtme imkânı yoktur.
Söz konusu menkul kıymet grupları ve içerecekleri menkul kıymetler
aşağıdaki gibi belirlenmiştir:
S: TL ödemeli delvet iç borçlanma senetleri ve TCMB likidite senetleri
K: Döviz ödemeli devlet iç borçlanma senetleri
8.4.2.1.3. Menkul Kıymet Tercihli Repo Pazarı
Menkul Kıymet Tercihli Repo Pazarı’nda, yukarıda ele alınan Repo-Ters
Repo Pazarı’yla aynı esaslar dâhilinde işlem yapılmaktadır. Menkul Kıymet
Tercihli Repo Pazarı’nın tek farkı, repo işleminin tercih edilen belirli bir
menkul kıymet üzerinde yapılmasına ve sonrasında bu menkul kıymetlerin
alıcıya teslimine olanak vermesidir.
Türk lirası cinsinden ihraç edilmiş devlet iç borçlanma senetleri, T.C.
Hazine Müsteşarlığı tarafından kurulan varlık kiralama şirketleri ile T.C.
Hazine Müsteşarlığı tarafından görevlendirilen kamu sermayeli kurumlarca
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 463
462 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
kurulan varlık kiralama şirketleri tarafından ihraç edilen kira sertifikaları,
Gelir Ortaklığı Senetleri (GOS), borsa kotunda olan özel sektör borçlanma
araçları/özel sektör kira sertifikaları, sadece nitelikli yatırımcılara açık olmak koşuluyla Nitelikli Yatırımcıya İhraç Pazarı’nda ihraç edilmiş özel sektör borçlanma araçları, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı ve mahalli idarelerce Türk lirası cinsinden ihraç edilen borçlanma
senetleri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından ihraç edilen likidite senetleri işlem görebilir. Ancak, ilave risk yaratmamak için, piyasada
işlem yapan aracı kuruluşlar tarafından ihraç edilmiş borçlanma araçlarının
aynı aracı kuruluşlar tarafından repo yoluyla satılmaması esastır.
8.4.2.1.4. Bankalararası Repo-Ters Repo Pazarı
Bankalararası pazar, bankaların organize piyasa koşulları içerisinde geri
alım vaadiyle satım ve geri satım vaadiyle alım işlemlerini, zorunlu karşılık
ayırmak zorunda olmadan gerçekleştirmelerinin sağlanması amacıyla oluşturulmuştur.
Bu pazarda, devlet tahvilleri ve hazine bonoları ile TCMB likidite senetlerinin sadece üye bankaların T.C. Merkez Bankası ve kendi aralarındaki geri
alım vaadi ile satım ve geri satım vaadi ile alım işlemleri yapılır. Pazar’da
bankalar sadece kendi portföyleri hesabına işlem yapabilir, fon/ortaklık ve
diğer müşteriler hesabına işlem yapamazlar.
Pazar’da işlem gören menkul kıymetler, emir tipleri, emir geçerlilik süresi, valör, oran adımı, emirlerin değiştirilmesi, emir iptali, emirlerin eşleşme
kuralları, Repo-Ters Repo Pazarı için geçerli olan kurallarla aynıdır.
8.4.2.1.5. Pay Senedi Repo Pazarı
Pay Senedi Repo Pazarı’nın amacı, organize piyasa içerisinde hisse senetleri üzerinde repo yapılmasına ve sonrasında bu payların alıcıya teslimine olanak vermektir. Bu pazarda Hisse Senetleri Piyasası’nda işlem gören,
İMKB30 Endeksi’ne dâhil paylardan, borsa başkanlığı tarafından uygun görülenler repo işlemlerine konu olabilirler.
Emirler; repo oranı, repo tutarı, başlangıç ve bitiş valörü, müşteri/portföy hesap numarası ile işlem yapılmak istenen hisse senedi ve söz konusu
hisse senedinin fiyat bilgileri verilerek sisteme girilir.
Pazar’da yetkili üyeler tarafından ihraç edilmiş hisse senetleri üzerinde
yapılacak işlemlerin, yeni ihraca yol açmaması üyelerin sorumluluğundadır.
Pazar’da 2 iş gününe kadar ileri başlangıç valörlü emir iletilebilir. İşlemin
bitiş valörü için herhangi bir kısıtlama yoktur.
Pazara iletilen emirlerin hisse senedi fiyatları, Hisse Senetleri Piyasası’nda
geçerli olan alt ve üst fiyat limitleri içinde kalmak zorundadır.
Pazar’da işlemler çok fiyat, sürekli müzayede yöntemine göre gerçekleştirilir. Emirlerin gerçekleşmesinde ilgili vadedeki repo oranı, pay fiyatı ve
zaman önceliği dikkate alınır.
Gerek repo yapan gerekse ters repo yapan taraflardan herhangi birinin,
en az 4 iş günü önceden bildirimde bulunması kaydıyla vadesine 15 günden
daha uzun kalmış olan repo işlemlerinin vadesi kırılabilir. İşlemin her iki
tarafının rızası hâlinde repo işlemlerinin vadesi, herhangi bir şart aranmaksızın vadesi en erken 1 iş günü olacak şekilde kırılabilir.
Gerekli hâllerde (ortaklara rüçhan hakkı kullandırılmayan bedelli sermaye artırımı, birleşme, devralma, devrolma, bölünme, aracı kuruluşun/ihraççının iflası vb. diğer zorunlu haller) borsa başkanlığı, belli bir hisse senedi ya
da tüm hisselerin konu olduğu açık repo işlemlerinin vadesini değiştirebilir.
8.4.2.1.6. Nitelikli Yatırımcıya İhraç Pazarı
SPKr tarafından nitelikli yatırımcılara285 yapılacak ihraçlarda, ihraççıya
bazı kolaylıklar sağlanması amacıyla BİST bünyesinde bu tür yatırımcılara yönelik özel bir pazar oluşturulması gündeme gelmiştir. Pazarın amacı,
SPKr düzenlemeleri çerçevesinde nitelikli yatırımcılara ihraç edilecek borçlanma araçlarının satış işlemlerinin, Borçlanma Araçları Piyasası Nitelikli
Yatırımcıya İhraç Pazarı’nda gerçekleştirilmesidir.
Pazar’da nitelikli yatırımcılara ihracı tamamlanan borçlanma araçları, ihracın tamamlanmasını veya satış süresinin sona ermesini izleyen iş günü,
herhangi bir şart aranmaksızın Tahvil ve Bono Piyasası Kesin Alım Satım
Pazarı’nda nitelikli yatırımcılar arasında kot dışı olarak işlem görmeye başlar. Kesin Alım Satım Pazarı’nda gerçekleşen işlemlerin nitelikli yatırımcılar
arasında gerçekleştirilmesi, SPKr düzenlemeleri çerçevesinde söz konusu
borçlanma araçlarının konu olduğu emirlere aracılık eden aracı kuruluşların
sorumluluğundadır.
8.4.2.1.7. Uluslararası Tahvil Pazarı
Hazine tarafından ihraç edilen ve borsa kotunda bulunan dış borçlanma
araçları (euro-tahviller) işlem görmektedir.
Bu pazarda alım satım işlemleri elektronik olarak çoklu fiyat-sürekli
müzayede sistemine göre yapılmaktadır. Euro-tahvillere ilişkin her bir döviz cinsinden ihraç edilen tahvillerde emirler aynı döviz cinsi ve 100 birim
üzerinden fiyatlandırılmaktadır. Pazar’da asgari 1 (T+1), azami 15 iş günü
(T+15) ileri valörlü işlemler yapılabilmektedir.
285
Nitelikli yatırımcı tanımlaması için çalışmanın 4. bölümüne bakılabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 465
464 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
8.4.2.2. BİST Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) Endeksleri
Sabit getirili menkul kıymet endekslerinin hesaplanmasındaki ana amaç,
bu tür menkul kıymetlere yatırım yapan bireysel ve kurumsal yatırımcıların
yatırım yaptıkları kıymetlerin fiyat ve getirilerindeki gelişmeleri basit ve anlaşılabilir göstergeler yardımı ile izleyebilmelerini sağlamaktır. Bu doğrultuda oluşturulan BİST Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) endeksleri “fiyat
ve performans endeksleri” ve“portföy performans endeksleri”olmak üzere iki
alt gruba ayrılmaktadır.
91, 182, 273, 365 ve 456 günlük vadelerdeki Fiyat ve Performans
Endeksleri’nin baz tarihi 2 Ocak 2001’dir. Fiyat endeksleri, standart vadeli
bir tahvil/bononun fiyatında sadece piyasa faiz oranlarının değişmesi nedeniyle meydana gelen değişimleri gösterirken, performans endeksleri baz
dönemde yatırım yapılan standart vadeli bir tahvil/bononun fiyatında hem
vadeye kalan günün azalması hem de piyasa faiz oranlarının değişmesi (artış veya azalış) nedeni ile meydana gelen değişimleri gösterir. Bu endeksler,
İMKB Tahvil ve Bono Piyasası’nda gerçekleşen işlemlerin ağırlıklı ortalama
fiyat ve getirileri dikkate alınarak gün sonunda hesaplanır ve yayımlanır.
“Portföy Performans Endeksleri”, İMKB Tahvil ve Bono Piyasası’nda aynı
gün valörlü işlemlerin gerçekleştiği 9:30–12:00/13:00-14:00 saatleri arasında, gün içi gelişmeleri işlemler gerçekleştikçe gerçek zamanlı ve eş anlı
olarak gösterir. Endekslerin gün içinde oluşan “en yüksek”, en düşük” ve
“son”değerleri, gün içinde gerçek zamanlı olarak Otomatik Tahvil Alım Satım Sistemi (OTASS) ve bilgi dağıtım firmalarının ekranlarında, gün sonunda ise OTASS ekranları ve bültenlerde yayımlanır. Baz tarihleri 31 Aralık
2003 olan Portföy Performans Endeksleri altı adet tahvil ve bono, bir adet
repo endeksi olmak üzere Eşit Ağırlıklı Kısa Vadeli Endeks (EA180-), Eşit
Ağırlıklı Uzun Vadeli Endeks(EA 180+), Eşit Ağırlıklı Genel Endeks (EAGENEL), Piyasa Değeri Ağırlıklı Kısa Vadeli Endeks (PDA180-), Piyasa Değeri Ağırlıklı Uzun Vadeli Endeks (PDA180+), Piyasa Değeri Ağırlıklı Genel
Endeks(PDA GENEL) ve Repo Endeksi’nden oluşmaktadır.
8.4.3. Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası
Vadeli işlemler piyasası (futures market), Türkiye’de uzun zamandan beri
tartışılmakta olan ancak hayata geçirilmesi oldukça gecikmiş olan finansal
piyasalardan birisidir. Para ve menkul kıymetin tesliminin esas olduğu spotnakit piyasalarının, geleceğe yönelik gerek öngörü yapmakta eksik kalması
gerekse zamanlar ve piyasalar arasında risk aktarımını yapamaması, finansal
piyasaların eksikliklerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır.
Vadeli işlem sözleşmeleri, dünya ölçeğinde ticaretin ve uluslararası yatırımlar dolayısıyla risklerin büyümesi ile paralel bir şekilde, bir yandan tarafların
kendilerini korumak istemeleri ve bir yandan da bu şekilde oluşan ortamda spekülatif yatırım yapmak isteyenler sayesinde gelişmiş ve çeşitlenmiştir. Özellikle
de 1980’ler sonrasında türev araçlar endüstrisi bir hayli gelişmiş, bu piyasalarda
uygulanan karmaşık modeller oluşturulmuştur (Kaufman 2000:67-69).
Türev araçların gelişmesine ve yaygınlaşmasına neden olan ekonomik ve
finansal etmenler arasında; düşen enflasyon, yükselen getiri eğrisi, büyük
ölçeklerde aracısızlaşma, yüksek getiri oranlarına ulaşmak için harcanan
çabalar, önemli piyasalardaki fiyat dalgalanmaları ve bilgisayar teknolojilerindeki hızlı gelişmeler sayılabilir. Bu etmenler yüzünden türev araçlar endüstrisi adeta bir “devrim” yaşamıştır (Kaufman 2000:70).
Ülkemizde de vadeli işlem benzeri uygulamalarla geleceğe yönelik işlemler yapılmaya çalışılmıştır. Örneğin “alivre” satışlar daha çok vadeli alımlara
benzemektedir. Ülkemizde finansal vadeli işlemler piyasasının oluşturulmasının kökenleri 1980’li yılların sonlarına kadar gitmektedir. Ancak bu piyasaların hayata kavuşturulması 2000’li yıllarda olmuştur. SPKn’nda 1999 yılında
yapılan değişiklikler piyasanın oluşturulmasının hukuki zeminini hazırlamıştır. Kanun’un 40’ıncı maddesinde yapılan değişiklikler, vadeli işlemler
borsasının tartışmasız ve yetki karmaşalarına meydan vermeyecek şekilde
ve SPKr’nun yetkisi altında kurulmasına imkân vermiştir.
8.4.3.1. Vadeli İşlemler
Vadeli işlemler, ileriye dönük işlemler (forward) ve vadeli işlem sözleşmeleri (futures) olarak iki alt başlık altında toplanabilir. İki işlem türü bazı
temel özellikleri dışında birbirine benzemektedir. Vadeli işlem, herhangi bir
kalitedeki malın (ürün, kıymet, faiz, döviz vs.), şimdiden anlaşılmış fiyat ve
miktardan, üzerinde anlaşılmış gelecekte bir tarihte alım satımını sağlayan
sözleşme olarak tanımlanabilir (Mishkin ve Eakins 2005, Demirçelik ve Soydemir 1989, Pashigian 1986 ve Arıkan 1992).
Vadeli işlem sözleşmeleri ile ileriye yönelik işlem sözleşmeleri tanım olarak birbiriyle aynıdır. Çünkü her ikisi de belli bir malın (kalitesi konusunda
fikir birliği sağlanmış), alınıp satılacak miktarı ve işlemin tarihi ile gelecekteki fiyatı şimdiden belirleyen sözleşmedir. Ancak bu ana özelliklerin dışındaki
özellikler ise iki sözleşme türünü birbirinden ayırmaktadır.
• Sözleşmeler (futures), organize borsalarda alınıp satılırken ileriye yönelik işlemler için ise herhangi bir borsa zorunluluğu yoktur.
• Sözleşmelerin büyüklükleri ve sözleşmeye konu malın kalitesi standarttır. Aynı mal üzerinde yapılan vadeli işlem sözleşmeleri büyüklük ve kalite olarak aynı niteliklerdedir. Bu niteliği yüzünden aynı
sözleşmeden çok sayıda yapılabilmektedir. Üstelik işleme konu olan
malların standartları önceden borsalarda (veya organize piyasalarda)
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 467
466 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
•
•
•
•
belirlenmektedir. Bu nedenle de sözleşmelerin likiditesi ve tanımı çok
kolaylaşmaktadır.
Sözleşmelerin bitiş tarihleri standarttır. İleriye yönelik işlemlerde olduğu gibi her sözleşmenin bitiş tarihi farklı değildir. Standart sözleşme tarihleri, sözleşmelerin alınıp satıldığı borsanın kuralları çerçevesinde önceden belirlenmektedir. Bu da kontrat sayısını azaltıp belirli
vadelerdeki kontratlar üzerinde yoğunlaşma imkânı yarattığından likiditeyi önemli ölçüde artırmaktadır.
Sözleşmelerdeki karşı taraf riski ortadan kaldırılmıştır. Borsalarda
yapılan işlemler sırasında borsaların bir yan kuruluşu olabilen takas
kurumu (clearing house) devreye girerek alıcı için satıcı ve satıcı için
de alıcı olabilmektedir. Bu da doğal olarak karşı taraf riskini ortadan
kaldıran bir yapılanmadır.
Sözleşmelerde günlük hesaplaşma yapılmaktadır: Sözleşmelerden doğan veya karşılaşılan zararlar, her gün sonunda sözleşme yapılırken
yatırılmış olan teminatlara eklenmekte veya teminatlardan düşülmektedir. Bu, gerektiğinde yeni teminat yatırılması veya ilavelerin sözleşme sahibi tarafından alınmasını getirmektedir.
Sözleşmelerde esas olarak mal teslimi yapılmamaktadır. Vadeli işlem piyasalarında sözleşmelerin bitiminde, sözleşmeye konu olan mal genellikle teslim edilmemektedir. Bunun yerine, ilk sözleşmeye ters bir sözleşme
(alım sözleşmesine karşılık olarak aynı vadede satım, satım sözleşmesine
karşılık aynı vadede alım sözleşmesi) yaparak sözleşmelerin gereği yerine
getirilmiş olur. Dolayısıyla mal teslimine gerek bulunmamaktadır. Bu yapı
ise nihayetinde mal piyasalarındaki risklerin finansal piyasalardaki spekülatörlerce üstlenilebilmesine olanak sağlamaktadır.
8.4.3.1.1. Finansal Vadeli İşlem Sözleşmeleri
Mala dayalı vadeli işlem sözleşmelerine benzer şekilde finansal araçlara dayalı vadeli işlem sözleşmeleri, fiyatında, miktarında ve kalitesinde anlaşılmış
olarak gelecekteki bir tarihte (veya belli tarihler arasında) icra edilecek olan
alım satım sözleşmeleridir. Finansal araçlara dayalı vadeli işlem sözleşmelerinin yerine getirilmesinde ise teslim imkânı bulunsa da uygulamada teslim
zorunluluğu olmadan işlemektedir. Sözleşmenin son gününde (hatta günlük
hesaplaşmalarla) piyasa fiyatına yaklaşması yüzünden alıcı veya satıcı, piyasadan farkı karşı taraftan aldığı için ihtiyacı olması halinde sözleşmeye konu
malı (veya finansal aracı) piyasadan alabilmekte veya piyasaya satabilmektedir.
Finansal araçlara dayalı vadeli işlemler ise özellikle 1970’den sonra kullanılmaya başlanmıştır. Uluslararası sermaye akımlarının hızlanması, euro
dolar işlem hacimlerinin artması, finansal araçlara dayalı vadeli işlemlerin
gelişmesinin temelini oluşturmuştur.
Finansal araçlara dayalı vadeli işlem sözleşmeleri,
•
•
•
•
•
Faiz oranı (kısa ve uzun vadeli) sözleşmeleri,
Yabancı para (forex) sözleşmeleri,
Pay senetleri endeks sözleşmeleri,
Tarımsal ürünlere dayalı sözleşmeler ve
Çeşitli madenlere ve petrole dayalı sözleşmeler olarak yapılabilmektedir.
8.4.3.1.2. Vadeli İşlem Sözleşmelerinin Tarafları ve Kullanım Alanları
Türev araçlar ve daha dar olarak da vadeli işlem sözleşmeleri; kurumsal
yatırımcılar, reel sektör kurumları (ihracatçılar ve/veya ithalatçılar), merkez
bankaları ve hazineler, bireysel yatırımcılar ve bunların bir kısmını kapsayan
spekülatörler tarafından kullanılmaktadır.
Herhangi bir borsada olduğu gibi piyasa katılımcılarının hem sayısının
hem de işlem hacimlerinin artması, vadeli işlem piyasalarında da derinliği
artırmaktadır. Öte yandan söz konusu katılımcıların amaçlarının farklılaşması ise piyasaların derinlik kazanmasını kolaylaştırmakta, piyasalardaki
likidite imkânlarını artırmakta ve dalgalanmaları azaltmaktadır.
Vadeli işlem piyasalarının katılımcılarının piyasalardan beklentileri (işlem nedenleri) üç ana başlık altında toplanabilir. Bu beklentiler, aynı zamanda katılımcıların bu piyasalarda işlem yapmalarının nedenlerini de oluşturmaktadır (Karagözoğlu 2007 ve Akgiray 2005).
Vadeli işlem sözleşmeleri esas olarak üç temel saikle yapılmaktadır:
1) Korunma (Hedge) Amaçlı İşlemler
Korunma amacıyla sözleşme alıp-satanlar, genellikle ürün (mal) piyasalarında o işleme dayanak olan ürünün iç ve dış ticaretiyle uğraşanlar, o
ürünü girdi olarak kullanarak yeni bir mal üretenler [un üreticileri, tekstil
üreticileri, tarımsal işletme sahipleri (pamuk üreticileri)], perakendeciler,
şirketler, hükümetler ve yatırım bankası gibi kuruluşlardır. Bu kurumların
temel amacı, gelecekteki fiyat hareketlerinden kendilerini korumak, böylece
geleceğin belirsizliğini azaltabilmektir. Pamuk üreticisi, üreteceği pamuğun
fiyatını şimdiden sabitleme imkânına kavuşacağı için fiyatta meydana gelebilecek olan dalgalanmalardan (olumlu veya olumsuz) korunmuş olacaktır.
Öte yandan vadeli işlem piyasalarında oluşan fiyatları izleyerek o ürünü ekip
ekmeme kararı verebileceklerdir. Doğal olarak, yapılan işlemden kazançlı çıkılıp çıkılmadığı, sözleşmenin vadesinde ortaya çıkacaktır. Ancak her
halukârda sözleşmeye taraf olanlar, geleceğe yönelik sözleşmeye konu olan
malın fiyatını ve kalitesini şimdiden belirledikleri için kendileri açısından
belirsizlikleri ortadan kaldırmış olmaktadırlar.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 469
468 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
2) Yatırım Amaçlı İşlemler
Vadeli işlem sözleşmelerini belirli bir risk alarak ve kâr sağlamak amacıyla alıp satarak fiyat değişmelerinden, mal piyasası ile üretim, işletme, pazarlama veya taşıma gibi herhangi bir ilişkisi olmadan yararlanmaya çalışan
yatırımcıların (spekülatörlerin) işlemleri bu başlık altında ele alınabilir. Bu
kapsamdaki yatırımcılar farklı güdülerle hareket etmektedirler:
ise (yazan) bu isteğe uymak zorundadır. Sözleşmenin dayandığı kıymetin
alımı veya satımında söz konusu olacak olan fiyat ise gerçekleştirme fiyatı
[exercise veya strike price (SP)] olarak adlandırılır.
Eğer sözleşmeye konu kıymetin miktarına A, opsiyonun vadesinde de
kıymetin piyasa fiyatına da (PP) denilirse,
Sözleşmenin uygulanması açısından şu alternatifler olabilecektir:
• Anlık İşlemciler (Scalpers): Pozisyon alma süresi (dakikalar) çok kısa
olanlardır.
• Günlük İşlemciler (Day Traders): Gün içinde meydana gelebilecek
olan fiyat hareketlerinden yararlanmak amacıyla pozisyon alanlar bu
adla adlandırılmaktadır.
• Pozisyon İşlemcileri (Position Traders): Gecelik haftalık ve hatta daha
uzun süreli pozisyon almak amacıyla işlem yapanlar.
• Satın (Call) alma (Alıcıya sözleşmeye konu olan kıymeti satın alma
hakkı tanıyan sözleşme) opsiyonu ise;
· A*(PP) OP + A* (SP) ise opsiyon alıcısı (long-uzun pozisyon sahibi), satıcıdan (short-kısa pozisyon sahibi) sözleşmenin yerine getirilmesini isteyecektir.
· A*(PP) < OP + A*(SP) ise alıcı, opsiyon priminden vazgeçerek sözleşmenin gereğini yerine getirilmesini istemek yerine o kıymeti piyasadan almayı tercih edecektir.
· A*(PP) = OP + A*(SP) hâlinde ise call opsiyon sahibinin hakkını
icra edip etmemesi kendine bağlı olacaktır.
3) Arbitraj Amaçlı İşlemler
Piyasalar ve araçlar arasında ve zaman içinde tespit edilemeyen fiyat
farklılıklarından yararlanarak para kazanmaya çalışan katılımcıların işlemlerini ifade etmektedir.
• Satma (Put) (Alıcıya sözleşmeye konu kıymeti opsiyonu satana satma
hakkı veren sözleşme) opsiyonu ise;
· A*(PP) > OP+ A*(SP) olduğunda alıcı, sözleşmeye konu kıymetini,
primden vazgeçerek opsiyonu satan değil piyasaya satmayı tercih
edecektir.
· A*(PP) < OP+A*(SP) olduğunda da alıcı sözleşmeye konu kıymeti,
piyasaya değil opsiyonu satana satmayı tercih edecektir.
· A*(PP) = OP+A*(SP) halinde ise put opsiyonun sahibinin hakkını
icra edip etmemesi kendisine bağlı olacaktır.
8.4.3.2. Opsiyon İşlemleri
Finansal piyasalarda geleceğe yönelik belirsizlikleri ortadan kaldırmak
(veya en aza indirgemek) ve risk yönetimi yapmak amacıyla çokça kullanılan
araçlardan birisi de opsiyonlardır. Opsiyon sözleşmeleri “opsiyon” kelimesinin anlamından da çıkarılabileceği gibi “seçme hakkı” veren ve vadeli işlem
araçlarının şarta bağlı olarak işleyen bir çeşididir. Gelecekte belirli bir tarihte, değeri ve miktarı bugünden belirlenmiş bir mal veya finansal kıymeti
alma veya satma sözleşmesi olması nedeniyle geleceğe yönelik bir işlemdir.
Şarta bağlıdır, çünkü sözleşmeyi satın alan tarafın serbest iradesine bağlı
olarak icra edilir veya edilmez. Vadeli işlemlerde ise bu türden bir seçimlik
hak bulunmamaktadır.
Opsiyon sözleşmeleri, belirli bir finansal değerin gelecek bir tarihte (vadede) veya bir dönem içerisinde (vadeye kadar) satın alınması (call) veya
satılması (put) konusunda, sözleşmeyi satan tarafın belirli bir bedel [opsiyonun fiyatı veya opsiyonun primi-kısaca prim (OP)] karşılığında, sözleşmeyi
satın alan tarafa sözleşmenin gereğini yerine getirilmesini isteme hakkını
(opsiyon) tanıyan bir sözleşmedir (Kırman 1998, Bak 2009 ve Fitts and Fabozzi 2000).
Opsiyon sözleşmeleri gereğince, alıcı satıcıdan vadesinde (veya vadesine
kadarki süre içinde) sözleşmenin gereklerini yerine getirmesini isteme hakkına sahiptir. Bu hak sadece opsiyonu alana tanınmıştır. Sözleşmeyi satan
Opsiyon primi “hakkı” satın alan tarafından, bu hak için satana ödendiğinden, geri ödemesi yoktur. O nedenle de uzun pozisyon sahibinin maksimum zararı, bu prim kadar olacaktır. Uzun pozisyon sahibi, ödediği prim
karşılığında kendini geleceğin belirsizliklerine karşı sigortalamakta ve vadesine kadar önüne çıkan fırsatları değerlendirme imkânına kavuşmaktadır.
Kısa pozisyon sahibi ise aldığı prim karşılığında bu riskleri üstlenmektedir.
Opsiyonlar tarih içinde çok uzun zamandır uygulanmaktadır. Miletli filozof Thales’ten başlayarak Hollanda’daki “lale çılgınlığına” kadar pek çok
alanda ve tarih kesitinde uygulanmıştır286.
286
Matematikçi ve astrolog olarak bilinen bilge Thales’i, arkadaşları “Siz bilgeler para kazanmaktan
anlamazsınız.” diye eleştirmektedir. Bunun üzerine Thales iklimi inceler, hava koşullarını
değerlendirir ve o sene zeytin üretiminin bir hayli verimli olacağını hesaplar. Milet civarındaki zeytin
sıkma (değirmen) atölyelerinin o seneki kullanım haklarını satın alır. Zeytinler toplanıp atölyelere
gelmeye başlayınca da yüksek fiyatlardan kiralayan Thales, bu işlemden bir hayli para kazanır
(Hacıalioğlu 2006).
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 471
470 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Alım veya satım hakkına göre opsiyonlar, alım veya satım opsiyonları olarak tanımlanırlar. Ancak zaman içinde finans mühendisliği geliştikçe
her iki opsiyon türünü çeşitli şekillerde birleştiren (combination) opsiyonlar
türetilmiştir ki bunlardan bazıları; strip, strangle, strap, spread ve strandle
olarak adlandırılmaktadır (Gartland and Letica 2000).
Vadeleri/opsiyonun kullanım zamanına göre de opsiyonlar üçe ayrılabilirler:
Amerikan tipi opsiyonlarda, uzun pozisyon sahibi, hakkını vadeye kadarki sürede herhangi bir tarihte kullanabilir. Bu durumda uzun pozisyon
sahibi, vadeye kadarki süre içinde piyasada oluşan fiyatlardan birinde hakkını kullanabilir. Avrupa tipi opsiyonlarda ise bu hak sadece vade sonunda
(kullanım tarihinde) kullanılabilir. Dolayısıyla seçim hakkı daha dardır.
Bu iki türün biraz karması olan bir başka tür ise Bermuda tipi opsiyonlardır. Bunlarda ise kullanım hakkı, vadeye kadarki süre içinde önceden belirlenmiş tarihlerde gerçekleştirilmektedir.
Opsiyonlar, borsalarda ve tezgâh üstü piyasalarda işlem görenler olarak,
işlem gördükleri piyasaya göre ikiye ayrılabilirler.
8.4.3.3. Türkiye’de Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasaları
Türkiye mevzuatına ve uygulamasına vadeli işlemler ve opsiyon kavramları, yıllar süren tartışmaları takiben yasal olarak 1999 yılında yapılan SPKn değişiklikleriyle gündeme gelmiştir. Daha önce ise 1992 Kanun değişiklikleriyle
SPKn’na getirilen “sermaye piyasası araçları” kavramı ile örtük olarak kapsanmıştır. Daha sonra ise Anayasa Mahkemesince iptal edilen 558 sayılı KHK ile
SPKn’nun 22j bendine getirilen değişiklikle telaffuz edilmiştir. Bahsedilen 1999
Kanun değişikliği ile Kanun’un 22j bendinde, SPKr “(…)vadeli işlem ve opsiyon
sözleşmeleri dâhil her türlü türev araçların niteliklerini, alım satım esaslarını,
bu araçların işlem göreceği borsalar ve piyasalarda çalışacakların denetim, (…),
takas ve saklama sistemleri(…)” esas ve usulleri düzenleme yetkisiyle görevlendirilmiştir. Araçlar düzenlendikten sonra bunların güven ve istikrar içinde
işlem görecekleri piyasaların oluşturulması için de SPKn/40’da “(…) dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile her türlü türev araçlardan oluşan sermaye
piyasası araçlarının işlem göreceği tüzel kişiliği haiz borsaların” kuruluşu da
SPKr’nun teklifi, ilgili bakanın önerisi üzerine Bakanlar Kurulunun onayına
bırakılmıştır. Bu kapsamda yapılan çalışmalar neticesinde 2001 yılında Vadeli
İşlem ve Opsiyon Borsalarının Kuruluş ve Çalışma Esasları Yönetmeliği yayımlanmış, bu yönetmelikle beraber de İMKB ve Altın Borsası’ndaki ilgili düzenlemeleri yürürlükten kaldırılmıştır. VOB’un kurulmasıyla birlikte tüm vadeli
işlemler VOB’da işlem görmeye başlamıştır.
SPKn’nun verdiği yetkiye dayanarak, 2001 yılında SPKr’nın önerisi, ilgili
Bakanın onayı ve Bakanlar Kurulu kararıyla Vadeli İşlemler ve Opsiyon Bor-
sası (VOB) kurulmuştur. VOB, dünyadaki gelişmelere uygun olarak kamu
kurumu yerine anonim ortaklık olarak kurulmuş ve dolayısıyla ortaklarına
hesap verme sorumluluğu içinde faaliyet gösterecek şekilde 2002 yılında ticaret siciline tescil ettirilerek tüzel kişilik kazanmıştır. İlgili yönetmeliği 2004
yılında çıkarılmış böylece işlem, üyelik, takas ve faaliyet esasları belirlenmiştir. SPKr tarafından VOB’un faaliyetine Mart 2004’de izin verilmiş, VOB
da bu izne dayanarak Şubat 2005’den itibaren faaliyete başlamıştır. Böylece,
1988 yılında başlayan vadeli işlem piyasası oluşturma çabaları nihayet sona
ulaşmıştır (Alpak,Özmen ve Soydemir 1988).
2012 sonu itibarıyla, “Borsa İstanbul” projesiyle bütün borsaların aynı
çatı altında birleştirilmesi kararıyla birlikte VOB’un “Borsa İstanbul” altında
faaliyet göstermesi gündeme gelmiştir. Yeni Kanun’un, BİST’in tescilinden
itibaren bir ay içinde, talep etmeleri hâlinde VOB ortaklarına, VOB’daki
paylarının %0.5 ile çarpılmasıyla oluşacak oran kadar BİST payı verileceği
hükme bağlanmıştır. Örneğin İzmir Ticaret Borsası Mayıs 2013 içinde bir
karar alarak paylarını BİST’e devretmiştir. Devirlerle birlikte de 5 Ağustos
2013 tarihinden itibaren VOB piyasaları ve sözleşmeleri BİST bünyesindeki
Vadeli İşlemler ve Opsiyon Piyasası (VİOP)’na aktarılmış ve bütün işlemler
bu piyasada yapılmaya başlanmıştır.
VOB bünyesinde, vadeli işlemlere yönelik pek çok araç oluşturulmuş ve
alım satımına başlanmış olmasına rağmen opsiyonlar konusunda aynı hızda
bir gelişme yaşanmamış, dolayısıyla opsiyon sözleşmelerimin oluşturulması oldukça gecikmiştir. Bu gecikmede, opsiyon sözleşmelerinin VOB veya
İMKB’de işlem görmesine yönelik olarak uzun bir süre boyunca yaşanan
belirsizlik de etkili olmuştur. “Borsa İstanbul” projesiyle birlikte 2012 sonu
itibarıyla opsiyon işlemlerinde yetki İMKB’ye verilmiş, daha sonra da 10 hisse senedi üzerinde hem vadeli işlem hem de opsiyon sözleşmeleri, 21 Aralık
2012 tarihinden itibaren İMKB bünyesinde işlem görmeye başlamıştır.
8.4.3.4. Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası (VİOP)
VİOP’da işlem görecek sözleşmelerin asgari unsurları borsa tarafından oluşturulmakta ve SPKr tarafından onaylanmaktadır. VOB’un BİST bünyesindeki
VİOP ile birleştirilmesinden sonraki tarih itibarıyla, toplam 10 vadeli işlem ve
2 opsiyon sözleşmesi işlem görmeye başlamıştır. VOB bünyesinde var olan bazı
sözleşmeler, yeterince aktif olmadığı için VİOP’a aktarılmamıştır.
8.4.3.4.1. İşlem Gören Sözleşmeler
Pay Vadeli İşlem Sözleşmesi: Pay vadeli işlem sözleşmesi, BİST’te 21
Aralık 2012 tarihinde işlem görmeye başlamıştır. Pay senedine dayalı standart vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri 100 adet pay senedini temsil et-
472 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
mektedir. Bu sözleşmelere dayanak olarak belirlenen 10 adet hisse senedi
şunlardır:
T. Garanti Bankası A.Ş.
T. İş Bankası A.Ş.
Akbank A.Ş.
T. Vakıflar Bankası T.A.O.
Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.
Türk Hava Yolları A.O.
Ereğli Demir Çelik Fabrikaları T.A.Ş.
H. Ö. Sabancı Holding A.Ş.
Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş.
Tüpraş Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.
Sözleşmelerin vade ayları; Şubat, Nisan, Haziran, Ağustos, Ekim ve Aralık olarak belirlenmiştir. Piyasada, belli bir anda üç sözleşme, vadesinde
işlem yapılmaktadır. Bunlar, içinde bulunulan aya en yakın, üç vade ayına
ait sözleşmelerdir. Bunlardan birisi Aralık değilse Aralık vadeli sözleşmeler
ayrıca işleme açılır. Örneğin, Ocak ayı içinde bulunuluyorsa, işlem gören
sözleşmeler Şubat, Nisan, Haziran ve Aralık ayı sözleşmeleridir. Eğer Eylül
ayı içerisinde bulunuluyorsa, Ekim, Aralık ve Şubat sözleşmeleri işleme açılır. İşlemlerde takas, fiziki takaslı işlemlerde vade sonunu izleyen üçüncü iş
gününde (T+3), diğerlerinde T+1’de gerçekleşir. Sözleşmelerde vade ve son
işlem günü, her vade ayının son iş günüdür.
Pay Opsiyon Sözleşmesi: Pay opsiyon sözleşmeleri işleyiş olarak pay
vadeli işlem sözleşmelerine çok benzemektedir. Bu sözleşmeler de söz konusu 10 pay senedi üzerinde gerçekleştirilir. Farklı olan ilave noktalar, opsiyon
sözleşmelerinin alım veya satım opsiyonu olarak yapılması ve opsiyon tipinin Amerikan olmasıdır.
BİST 30 Endeks Vadeli İşlem Sözleşmesi: Sözleşme büyüklüğü BİST
30 fiyat endeksinin 1000’e bölünüp yüzle çarpılmasından sonra ortaya çıkan
değerdir. Aynı anda şubat, nisan, haziran, ağustos, ekim ve aralık aylarından
en yakın üç vade ayına ait sözleşmeler işlem görmektedir. Aralık, bu iki aydan birisi değilse onun için de işlem açılır. Uzlaşma fiyatı olarak ise BİST 30’a
dâhil pay senetlerinin son işlem gününde spot piyasada ikinci seans sürekli
müzayede sonunda oluşan seanslık ağırlıklı ortalama fiyatlarından hesaplanan endeks değeri ile BİST-30 endeks kapanış değerlerinin aritmetik ortalamasının en yakın fiyat adımına yuvarlanmasıyla elde edilen değer kullanılır.
Takas süresi T+1 olarak uygulanır.
BİST 30 Endeks Opsiyon Sözleşmesi: BİST 30 endeks opsiyon sözleşmesi işleyiş esasları, birkaç farklılık dışında yukarıda ele alınan BİST 30 endeks vadeli işlem sözleşmesi ile aynıdır. En önemli fark, vade sonu uzlaşma
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 473
fiyatı ile ilgilidir. Alım opsiyonları için vade sonu uzlaşma fiyatı, dayanak
varlık olarak kabul edilen BIST 30 endeksine dâhil olan pay senetlerinin
son işlem gününde spot piyasada ikinci seans sürekli müzayede sonunda
oluşan seanslık ağırlıklı ortalama fiyatlarından hesaplanan endeks değeri ile
BİST 30 endeks kapanış değerinin aritmetik ortalamasının 1.000’e bölünmesi suretiyle bulunan değer ile opsiyon kullanım fiyatı arasındaki farkın
en yakın fiyat adımına yuvarlanması sonucunda bulunur. Satım opsiyonları
için vade sonu uzlaşma fiyatı, opsiyon kullanım fiyatı ile dayanak varlık olarak kabul edilen BİST 30 endeksine dâhil olan pay senetlerinin son işlem
gününde spot piyasada ikinci seans sürekli müzayede sonunda oluşan seanslık ağırlıklı ortalama fiyatlarından hesaplanan endeks değeri ile BİST 30
endeks kapanış değerinin aritmetik ortalamasının 1.000’e bölünmesi suretiyle bulunan değer arasındaki farkın en yakın fiyat adımına yuvarlanması
sonucunda bulunur.
TL-Dolar Vadeli İşlem Sözleşmesi: TL/Dolar kuruna dayanan işlemlerin sözleşme büyüklüğü 1000 dolardır. Şubat, nisan, haziran, ağustos, ekim
ve aralık aylarından aynı anda vadeye en yakın üç aya (Aralık bu üç aydan
biri değilse ayrıca onun için de işlem açılır.) ait sözleşmeler işlem görmektedir. Vade sonu uzlaşma fiyatı olarak da TCMB tarafından son işlem günü
15.30 itibarıyla açıklanan gösterge niteliğindeki ABD doları satış kuru alınmaktadır. Takas süresi T+1 olarak uygulanır.
TL-Euro Vadeli İşlem Sözleşmesi: TL/Euro sözleşmesinin koşulları
TL/Dolar kuru ile aynı olup sadece en küçük işlem birimi 1000 eurodur.
Euro/Dolar Çapraz Kuru Vadeli İşlem Sözleşmesi: Uluslararası işlemlerin her iki para birimi tarafından yapılmasının yaygınlaşması, bu sözleşmeyi getirmiştir. Sözleşme büyüklüğü 1000 euro olup çapraz kur üzerinden işlem yapılabilmektedir. Vade ayları ise mart, haziran, eylül ve aralık
olup aynı anda en yakın iki aya ait sözleşmeler işlem görür. İki aydan birisi
aralık değilse aralığa ait sözleşmeler de yapılır. Vade sonu uzlaşma fiyatı ise
TCMB’nin son işlem günü açıkladığı Euro/ABD Doları çapraz kurudur. Takas süresi T+1 olarak uygulanır.
Ege Pamuk Vadeli İşlem Sözleşmesi: Ege Bölgesi standart 1 baz kalite
olarak tanımlanan pamuğa yönelik sözleşmelerdir. Sözleşme büyüklüğü 1
tondur. Aynı anda mart, mayıs, temmuz, ekim ve aralık aylarından en yakın
iki vade ayına ait sözleşmeler işlem görmektedir. Uzlaşma fiyatı, vade ayı son
işlem günü ve öncesindeki asgari iki iş gününe ait İzmir Ticaret Borsası’nda
oluşan pamuk fiyatlarının miktar ağırlıklı ortalamasıdır. Takas süresi T+1
olarak uygulanır.
Anadolu Kırmızı Buğday Vadeli İşlem Sözleşmesi: Anadolu kırmızı
sert baz kalite buğday (Bezostaja-1, Doğu-88, Gün-91, Haymana-79, İkizce-96, Karasu-90, Lancer, Odeskaya-51 ve Şahin) sözleşmeleridir ve sözleşme büyüklüğü 5 tondur. Aynı anda mart, mayıs, temmuz, eylül ve aralık
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 475
474 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
aylarından en yakın iki vade ayına ait sözleşmeler işlem görür. Uzlaşma fiyatı
olarak da vade ayı son işlem günü ve öncesindeki bir iş gününe ait çeşitli
ticaret borsalarında oluşmuş fiyatların, miktar ağırlıklı fiyatların aritmetik
ortalaması kullanılmaktadır. Takas süresi T+1 olarak uygulanır.
Altın Vadeli İşlem Sözleşmesi: Bu sözleşmede saf altın baz alınmaktadır. Sözleşme büyüklüğü 100 gram olup, aynı anda şubat, haziran, ağustos,
ekim ve aralık aylarından en yakın üç tanesine ait sözleşmeler işlem görmektedir. Vade sonu uzlaşma fiyatı, son işlem gününde ilgili vade ayına ait
sözleşmenin borsa seansının son 1 saati boyunca oluşan fiyatlarının miktar
ağırlıklı ortalamasıyla bulunan fiyat, vade sonu uzlaşma fiyatıdır. Takas süresi T+1 olarak uygulanır.
Dolar/Ons Altın Vadeli İşlem Sözleşmesi: Bu sözleşme de altın vadeli
işlem sözleşmesi ile aynı olup tek önemli fark, sözleşme büyüklüğünün 1 ons
olması ve işlemlerin ABD doları üzerinden yapılmasıdır.
Baz Yük Elektrik Vadeli İşlem Sözleşmesi: Baz yük elektrik vadeli işlem
sözleşmesinin dayanak varlığı, vade ayının her bir saati için piyasa işleticisi tarafından açıklanan kısıtsız piyasa takas fiyatlarından (KPTF) hesaplanan basit
aritmetik ortalamasıdır. Sözleşme büyüklüğü, vade ayındaki saat sayısı x 0,1
MWh olarak belirlenmiştir. Yılın bütün aylarına ait sözleşmeler işlem görür
ancak aynı anda içinde bulunulan ay ve buna en yakın üç vade olmak üzere
toplam 4 vade ayına ait sözleşmeler işlem görür. Vade ayının her bir saati için
piyasa işleticisi tarafından açıklanan kısıtsız piyasa takas fiyatlarından (KPTF)
hesaplanan basit aritmetik ortalama, son uzlaşma fiyatı olur. Bu yöntemle belirlenen vade sonu uzlaşma fiyatı en yakın fiyat adımına yuvarlanır. Sözleşmeler
nakdi uzlaşmayla sonlandırılır ve takas süresi T+1 olarak uygulanır.
8.4.3.4.2. Takas Esasları287
Takasbank, piyasada gerçekleştirilen işlemlerin takası ile ilgili olarak sadece takas üyeleri ile muhatap olur. Takas üyelerinin Takasbank nezdinde açtıkları hesaplarda açık pozisyonları, garanti fonu katkıları ile nakit ve nakit dışı
teminatları takip edilir. Açık pozisyonlar, hesap güncelleme işlemleri esasları
doğrultusunda Takasbank tarafından günlük olarak resen güncellenir.
Teminat tamamlama yükümlülükleri, T+1 günü en geç saat 14.30’a kadar
yerine getirilir. Takas üyesi, teminat tamamlama çağrısından doğan borcunu, takas süresi sonuna kadar kapatmakla yükümlüdür. Aksi takdirde takas
üyesi, herhangi bir ihbara gerek kalmaksızın temerrüde düşmüş sayılır ve
üye hakkında temerrüt hükümleri uygulanır. Teminat tamamlama yükümlülükleri, nakit teminat yatırılarak veya borsada gerekli teminat tutarını azaltıcı işlem yapılarak yerine getirilebilir.
287
http://borsaistanbul.com/urunler-ve-piyasalar/piyasalar/vadeli-islem-ve-opsiyon-piyasasi/takasesaslari
Fiziki teslimata ilişkin kıymet takası yükümlülükleri, vadeli işlem sözleşmeleri için son işlem günü açık pozisyonlarda sözleşme bazında yapılan
netleştirme sonucunda ve üye bazında opsiyon sözleşmeleri için ise günlük
olarak kullanıma konu olan talimatlar üzerinden sözleşme bazında yapılan
netleştirme sonucunda ve üye bazında belirlenir. Fiziki teslimata konu dayanak varlıkların takas işlemleri, Takasbank tarafından ve MKK nezdinde
bulunan hesaplar üzerinden hesap bazında gerçekleştirilir.
Vadeli işlem sözleşmeleri için uzun pozisyon sahibi takas üyesi, opsiyon
sözleşmeleri için uzun alım opsiyonu kullanımında bulunan takas üyesi ve
kullanıma konu uzun satım opsiyonu ile eşleştirilen kısa satım opsiyonu pozisyon sahibi takas üyesi, TL cinsinden takas yükümlülüklerini T+3 günü en
geç saat 16.30’a kadar yerine getirmekle yükümlüdürler.
Vadeli işlem sözleşmeleri için kısa pozisyon sahibi üyeler ve opsiyon sözleşmeleri için kullanıma konu uzun alım opsiyonu ile eşleştirilen kısa alım
opsiyonu pozisyon sahibi üyeler ile uzun satım opsiyonu kullanımında bulunan üyeler, fiziki teslimat yükümlülüklerini T+3 günü en geç saat 16.30’a
kadar yerine getirmekle yükümlüdürler. T+3 günü fiziki teslimat borç kapatma işlemlerinin başlaması ile birlikte yükümlülüğünü yerine getiren ve
alacakları serbestleşen üye hesaplarına TL ve kıymet alacakları aktarılır.
8.4.3.4.3. Günlük Hesaplaşma
Vadeli işlem sözleşmelerinin çoğunluğunda, yukarıda ele alınan başlangıç teminatı, sözleşme konusu malın değerinin %5’i gibi olmaktadır. Başlangıç teminatı ve ardından da sürdürme teminatı uygulaması ile sözleşmelerden doğan kazancın ya da kaybın her işlem gününün bitiminde hesaplandığı
günlük hesaplaşma (daily settlement) olarak adlandırılan bir işlem gerçekleştirilmektedir. Böylece, hem sisteme güvenlik sağlanmakta hem de yatırımcıların kazanç veya kayıplarını değerlendirebilecekleri bir mekanizma
dâhil edilmektedir. Günlük hesaplaşma sonucu ortaya çıkan kazanç veya
zarar hesaplara aktarılmaktadır.
Belirli bir tarihte, yatırımcı A’nın belirli bir fiyattan bir vadeli işlem sözleşmesi satın aldığını, yatırımcı B’nin de bunun satıcısı olduğunu varsayalım.
Malın ileri bir tarihte (sözleşmenin icra edileceği tarih) anlaşılan fiyattan satın alınması durumu söz konusu olduğundan, sözleşme konusu malın spot
fiyatında düşme olması hâlinde alıcının bir zararı doğabilecektir. Çünkü
piyasadan daha ucuza alabileceği bir malı sözleşme gereği yüksek fiyattan
almak durumundadır. Aynı şekilde piyasaya daha ucuza satmak durumunda
olan satıcı da sözleşme gereği yüksek fiyattan satmak durumundadır.
Bu durumda alıcı A’nın söz konusu zararı kadar bir tutar, teminatından
düşürülmektedir. Zararın düşürülmesinden sonraki teminat miktarı borsa
yönetmeliklerince belirlenmiş sürdürme teminatının altına düşmüşse, takas
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 477
476 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kutu: 8.4-Günlük Hesaplaşma: Bir Örnek
Ali Bey, 15 Aralık 2010 günü, kilosu 170 kuruştan 5000 kilo buğdaya dayalı
vadeli işlem sözleşmesi (5 sözleşme) almış olsun. Bu sözleşme içinde 250 TL
teminat yatırmış olsun. Ertesi gün buğdayın fiyatı (gün sonu uzlaşma) 168 kuruşa düşmüş olsun. Bu durumda Ali kilo başına 2 kuruş zarar edecek (Spottan
2 kuruş daha ucuza alabilecekti.). Sözleşme 5000 kilo buğdayı içerdiğinden Ali
Bey’in zararı; 2 kuruş * 5000= 10000 kuruş= 100 TL olacaktır.
Ortaya çıkan zararın Ali’nin teminatından düşülmesi gerekecektir. Söz konusu zararın teminattan düşülmesi sonucu geriye 150 TL kalacaktır. Ancak
bu da 200TL’lik sürdürme teminatının altında kaldığından, takas tarafından Ali
bey’in aracı kurumdan, o da Ali bey’den sürdürme teminatını 250 TL’ye çıkarma çağrısı yapacaktır. İşlemin karşı tarafındaki Ayşe Hanım da işlemden dolayı
100 TL kazançlı olacağı için onun hesabına 100 TL aktarılacaktır. O da istediği
takdirde bu parayı (teminatın üstündeki kısmı) çekebilecektir.
kurumu ilgili müşterinin teminatının tutarını başlangıç teminatına yükseltme çağrısı yapmaktadır (Margin Call).
Aynı işlemin karşı tarafındaki satıcı da benzeri şekilde bu malı daha düşük
fiyatla spottan alıp yükümlülüklerini yerine getirebilecektir. Ancak fiyatların
düşmesi sonucunda, söz konusu malı piyasadan daha ucuza alıp sözleşme
gereğince hak sahibine teslim edebilecektir. Bu durumda fiyat düşmesinden
dolayı da kazançlı bir duruma yükselecektir. Bu nedenle de takas kurumu,
B’nin hesabına (teminatına) bu miktarı ilave olarak aktarabilir. İlgili müşteri
ise bu durumda başlangıç teminatının üstündeki miktarı kendi hesaplarına
aktarabilecek ve nakit olarak çekebilir.
Böylece alıcı ve satıcı, piyasaya göre durumlarını kâr veya zarar olarak
belirleyebilmektedirler. Zarar eden, zararı kadar bir meblağı karşı tarafa dolaylı olarak aktarmakta ve eğer ihtiyacı varsa da malı bu fiyattan spottan
alabilmektedir. Satıcı da malını spotta düşük fiyatla satabilmekte ve farkı da
karşı taraftan (takas kurumundan) alarak kazancını realize edebilmektedir.
8.4.3.4.4. Uzlaşma Fiyatı
Vadeli işlem sözleşmelerinde sözleşmeye konu olan malın spot piyasalardaki fiyatı, vadeli işlem piyasalarının vazgeçilmez önemdeki bir unsurudur.
Vadeli işlem sözleşmesine konu olan malın fiyatındaki artış veya düşmeler,
sözleşmenin cari kaldığı vade sonuna kadar günlük netleşmelerde ve vade
sonunda ise işlemin kapatılmasında önem taşımaktadır. Özellikle fiziki teslim ile sözleşmenin yapılmadığı, aksine nakit yoluyla uzlaşmanın tamam-
landığı yapılarda, malın fiyatına göre netleştirilme yapılmakta, tarafların
teminatlarından kesintiye gidilmekte veya teminatlara ilave yapılmaktadır.
Uzlaşma fiyatının piyasa katılımcılarına güven vermesi ise piyasaların sağlıklı işlemesi açısından da değer taşımaktadır. Uzlaşma fiyatı için kabul edilecek
fiyatın etkin bir şekilde oluşması, tarafların piyasaya olan güvenini artıracaktır.
Aksi takdirde spot piyasalarda o malın fiyatının manipüle edilebiliyor olması,
vadeli işlem piyasalarının da manipüle edilebilmesini getirecektir.
İşte bu nedenle bütün vadeli işlem borsalarında, uzlaşma fiyatının manipülasyona konu olmadan teşekkül ettirebilecek piyasalara ve düzenlemelere
ihtiyaç göstermektedir. Bu tür bir fiyatın oluşturulabilmesi için de bir yandan
derin spot piyasalara ihtiyaç duyulurken bir yandan da vadeli işlem piyasalarında uzlaşma fiyatı olarak alınacak olan fiyatın nasıl belirleneceğinin tartışmalara
konu olmadan yönetmeliklerle düzenlenmesi gerekmektedir. Öte yandan bu
belirleme esnasında da spot piyasadaki manipülasyonların önüne geçebilmek
açısından da fiyat belirleme sürecinin, “bir an” ile değil “bir süre” ile sınırlandırılması gerekmektedir. Bu nedenlerle vadeli işlem sözleşmeleri, olabildiğince spot
piyasası likit (derin ve geniş) olan değerler üzerinde oluşturulmaya çalışılır.
8.4.3.4.5. VİOP Hacim ve Miktar Gelişmeleri
2005 Şubat ayından itibaren VOB ve VİOP bünyesinde yapılan vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinde araç çeşitlemesi ve aracı kurum sayısındaki
gelişmelere paralel olarak işlem hacminde de ciddi sıçramalar yaşanmıştır.
Fakat gelişim, esas olarak döviz ve endeks sözleşmeleri üzerine yoğunlaşmıştır. Faiz, tarımsal emtia ve altın kendinden bekleneni henüz verememiştir. Bu nedenlerle VİOP’a geçiş sürecinde bazı sözleşmeler kaldırılmıştır.
Ancak bu noktada vurgulanması gereken nokta, tarımsal emtiaya dayalı
vadeli işlemlerin gelişebilmesi için tarımsal işletmelerin şirketleşerek büyümeleri ve dolayısıyla vadeli işlemlere göre üretim ve pazarlama planlamasına
yönelmeleri gerekmektedir (Soydemir S.2000 ve 2004). Buna ilaveten, “lisanslı depoculuk” sisteminin gelişmemiş olması da piyasanın tarımsal emtiaya dayalı sözleşmeler tarafının gelişmemesinde önemli bir rol oynamıştır.
Bu sorunu gidermek amacıyla İzmir Ticaret Borsası önderliğinde, aralarında VOB’un da bulunduğu 19 ortaklı “Ege Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk A.Ş.” (ELİDAŞ) kurulmuştur. (İzmir Ticaret Borsası 2013).
ELİDAŞ, başlangıçta pamuk depolama faaliyeti gerçekleştirecek, gelişmelere göre başka tarımsal ürünler için de çalışmalar yapacaktır. Şirketin faaliyetine
pamukta başlamasının temel nedeni, pamuğun standardizasyon konusunda
diğer tarımsal ürünlere göre daha avantajlı olması, İzmir Ticaret Borsası’nın
spot pamuk ticaretinin merkezi olması ve bu alanda sahip olduğu tecrübedir.
Şirketin faaliyete geçmesi ile birlikte pamuk ticaretinde önemli bir gelişme
yaşanması ve lisanslı depoculuk sisteminin yaygınlaşmasına ve bilgi birikimi
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 479
478 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
oluşmasına da önemli katkılar sağlaması beklenmektedir. Ayrıca pamuk lisanslı
depoculuğun çalışmaya başlaması ile birlikte VİOP’da fiziki teslimat olanağı,
dolayısıyla pamuk kontratlarının çalışması sağlanmış olacaktır.
8.4.4. Gelişen İşletmeler Piyasası
Borsa kotasyon şartlarını sağlayamayan gelişme ve büyüme potansiyeline sahip şirketlerin, sermaye piyasalarından fon sağlamak amacıyla ihraç
edecekleri menkul kıymetlerin işlem görebileceği şeffaf ve düzenli bir ortam
yaratmak amacıyla, BİST bünyesinde KOBİ borsaları yerine ayrı bir piyasa
olarak Gelişen İşletmeler Piyasası (GİP) kurulmuştur.
GİP’de işlem görecek şirket hisseleri, Pay Senetleri Piyasası işlemlerinin
gerçekleştiği alım satım sistemi üzerinde, aynı teknik olanaklardan faydalanarak işlem görmektedir. GİP’deki işlemler, büyük ölçüde Pay Senetleri
Piyasası’nda uygulanan kurallar çerçevesinde gerçekleştiğinden, aynı elektronik işlem platformu üzerinde ayrı bir piyasa oluşturulmuştur. Alım satım
işlemlerinin gerçekleştirilmesinde temel olarak “piyasa yapıcılı sürekli müzayede” işlem yöntemi uygulanır. Piyasa yapıcısı bulunmayan işlem sıralarında “tek fiyat” işlem yöntemi uygulanır.
2013 sonu itibarıyla, 20 şirketin pay senetleri işlem görmektedir.
8.4.5. Kıymetli Madenler ve Kıymetli Taşlar Piyasası288
1993 yılında Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’da yapılan değişikliklerle, altının fiyatının belirlenmesi yanı sıra ithalatı ve ihracatı
serbestleştirilmiştir. Altın ticaretinin liberalleştirilmesi yönünde alınan kararlarla, altının ithal ve ihraç aşamasında kolaylıklar getirilmiştir. Bu gelişmeler
sonucunda sektörde yaşanan hızlı büyüme neticesinde, sektörün yeniden yapılandırılmasına karar verilmiştir. Bu amaçla İstanbul Altın Borsası (İAB)’nın
kuruluşuna ilişkin ilk düzenleme olan Kıymetli Madenler Borsalarının Kuruluş
ve Çalışma Esasları Hakkında Genel Yönetmelik, 1993 yılında yayımlanmış ve
buna dayanarak İAB, 26 Temmuz 1995 tarihinde faaliyete geçmiştir.
İAB’ın kuruluş amaçları arasında; altın sektörü ile finans sektörü arasında köprü görevini üstlenmek, sektörün kurumsallaşmasına, uluslararası rekabete açılmasına ve altının önemli ihracat kalemlerinden biri durumuna
gelmesine katkı sağlamak, kıymetli madenlerin dünya piyasalarına paralel
şartlarda işlem gördüğü bir piyasa ortamını oluşturmak, teşkilatlı bir kurum
kimliğinde likidite sağlamak, kıymetli maden işlemlerinde referans fiyatı belirlemek, başta altın olmak üzere kıymetli madenlere dayalı yatırım araçları
vasıtasıyla finansal ürün yelpazesini genişleterek ulusal ve uluslararası piya288
http://borsaistanbul.com/urunler-ve-piyasalar/piyasalar/kiymetli-madenler-ve-kiymetli-taslarpiyasasi
salara entegrasyonu sağlamak ve ayrıca kıymetli taş işlemleri ile de sektöre
ihtiyaç duyduğu alanlarda organize piyasa şartları sunmak sayılabilir.
Borsa İstanbul’un 03.04.2013 tarihinde faaliyete geçmesiyle birlikte kıymetli maden ve kıymetli taş işlemleri İstanbul Altın Borsası yerine Borsa
İstanbul A.Ş. bünyesinde kurulan Kıymetli Madenler ve Kıymetli Taşlar
Piyasası tarafından yürütülmeye başlanmıştır. Borsa İstanbul bünyesinde
kıymetli madenlere ve kıymetli taşlara ilişkin olarak standart, standart dışı,
cevherden üretim altın, gümüş, platin ve paladyum üzerine spot işlemlerin
yapıldığı Kıymetli Madenler Piyasası, ödünç ve sertifika işlemlerinin yapıldığı Kıymetli Madenler Ödünç Piyasası ile elmas ve kıymetli taşların işlem
görebildiği Elmas ve Kıymetli Taş Piyasası yer almaktadır.
8.5. Borsa Üyeleri
Çalışmanın 6’ncı bölümünde ayrıntılı bir şekilde ele alındığı üzere, sermaye piyasalarında düzenleme yaklaşımının bir unsuru da piyasalarda faaliyet gösterecek aracılara bazı yükümlülüklerin getirilmesidir. Bu yükümlülüklerden birincisi de bu kuruluşların piyasaya giriş koşullarını sağlamaları,
diğer deyişle de piyasaya girişler engellenerek bu koşulları sağlayanları sağlamayanların kuralsız rekabetinden korunmaktadır. Bir tür lisanslama olan
üyelik koşullarını yerine getirenler, piyasalarda faaliyet gösterebilmektedirler. Bu nedenle borsalarda sadece ilgili borsanın üyelik koşullarını sağlayan
kuruluşlar borsa üyesi olarak işlem yapabilirler.
19/07/2013 tarihli ve 28712 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Borsa
Yönetmeliği, borsa üyeliklerini düzenlemiştir. TCMB dışında Kurul tarafından faaliyet izni verilmiş olan yatırım kuruluşları ile diğer yetkili kurum ve
otoriteler tarafından kuruluşuna izin verilenlerden Kurulca uygun görülenler borsalara üye olabilirler.
Öte yandan borsalarda üyeliğe başvuru, üyeliğe kabul, borsa üyelik belgesi,
üyelerin temsili, üye temsilcilerinde aranacak şart ve nitelikler, üyelerin ve üye
temsilcilerinin yükümlülükleri ile bunlara verilecek disiplin cezaları, bunların durumlarında meydana gelen değişikliklerin bildirilme esasları, üyelikten
ayrılma, üyelikten çıkarılma, üye işlemlerinin tedbiren durdurulması ve sair
konularla ilgili usul ve esaslar, borsaların yönetim kurullarınca hazırlanarak
Kurulun onayı ile çıkarılacak kendi yönetmeliklerinde göstereceklerdir
Borsa üyeleri, borsa işlemleri dolayısıyla müşterilerine, diğer borsa üyelerine ve borsaya verebilecekleri zararlara karşılık olmak üzere Türk lirası,
TCMB tarafından serbestçe alım satımı yapılan yabancı paralar, borsa adına
bloke edilen Türk lirası ve döviz vadeli/vadesiz mevduat, kıymetli madenler,
devlet iç borçlanma senedi ya da banka teminat mektubu şeklinde teminat
yatırmak zorundadırlar. Yatırılan teminatın miktarına, teminatların tahsiline, eksik kalan kısmının tamamlanmasına, kullanılmasına ve serbest bırakıl-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 481
480 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
masına ilişkin usul ve esasları ile borsa üyeliğinin herhangi bir nedenle sona
ermesi hâlinde üyelik teminatının geri verilme zamanı ve şartları ile diğer
hususlar borsaların yönetmeliklerinde gösterilir.
Borsa üyelerinin borsa işlemlerinden dolayı müşterilerine, diğer üyelere
veya borsaya verdikleri belirlenen ve kendileri tarafından karşılanmayan zararlara karşılık olarak zarar görenlere, yazılı istekleri üzerine borsa tarafından
yapılacak inceleme sonucuna göre teminatından ödeme yapılmasına yönetim
kurulu karar verir. Yapılacak ödeme tutarı üyenin teminatı ile sınırlıdır.
Teminatın zararı karşılamaması hâlinde zarar görene, zararını genel hükümler uyarınca tazmin edebileceği bildirilir.
Borsada alım satım yapmak isteyen yatırımcılar, emirlerini borsa üyeleri
aracılığıyla iletirler. BİST’in Pay Senetleri Piyasası’nda işlem yapma yetkisine
sahip olan her üyenin, üç harften oluşan bir “üye kodu” vardır. Borsa üyeleri,
SPK’dan “alım satıma aracılık yetki belgesi” almış olan aracı kurumlar ile Bankalar Kanunu’na göre Türkiye’de faaliyette bulunan ve SPKr’ndan yetki belgesi
almış olan bankalardan oluşmaktadır. Sermaye Piyasası Kurulunun almış olduğu
ilke kararı doğrultusunda borsa üyesi bankalar, 02.01.1997 tarihinden beri Hisse
Senetleri Piyasası’nda işlem yapamamaktadırlar. Bu nedenle tek başına veya birden fazla borsa üyesi banka bir araya gelerek, mevcut yetki belgelerini bir aracı
kurum kurarak, bu aracı kuruma devretmek veya mevcut aracı kurumlardan
birini satın almak suretiyle Pay Senetleri Piyasası’ndaki işlemlerine devam etmişlerdir. Pay Senetleri Piyasası’nda işlem yapmayıp sadece Borçlanma Araçları
Piyasası’nda işlem yapacak bankalar için bu zorunluluk bulunmamaktadır.
Borsa üyesi bir bankanın, aracı kurum kurarak SPKr’ndan yeni bir aracı
kurum izni alıp borsaya başvurması durumunda, banka yalnızca Borçlanma
Araçları Piyasası’nda faaliyet gösterebilmektedir.
Borsa üyeleri, borsada üye temsilcileri tarafından temsil edilirler. Üye
temsilcisi, borsa üyesini borsa işlemlerinde ve/veya takas ve saklama işlemlerinde temsil edebilen ve kendisine temsil ettiği borsa üyesi adına bildirimde bulunulabilen imza yetkisine sahip kişidir.
8.6. BİST’in İlk 29 Yılının Önemli Dönüm Noktaları
3 Ocak 1986: 26 Aralık 1985 tarihinde yeni yasal ve idari yapısı içinde
Ziraat Bankasına devredilmiş olan Emekli Sandığının Cağaloğlu’ndaki binasında resmen faaliyete geçen İMKB’de ilk işlemlerin yapıldığı tarihtir. O
günlerde İMKB’de sadece 36 borsa üyesi vardı ve 41 hisse senedi üzerinde
işlem yapıyorlardı. Mekân sıkıntısı nedeniyle işlemler alfabetik sırayla şirketlerin ismi anons edilip üyelerin alım ve satım emirlerini bir sandığa atmaları suretiyle yapılıyordu.289
289
Bu konuda detaylı bilgi için kitabın sonundaki Muharrem Karslı, Emin Çatana ve
Erol Göker söyleşilerine bakılabilir.
Tablo:8.3- BİST’TE FAALİYET GÖSTEREN ARACI KURULUŞLAR (Eylül 2013)
Aracı
Kurum
Banka
Yetkili
Müesseseler
Kıymetli
Maden Aracı
Kurumları
Kıy. Maden
Üretimi
ve Ticareti
A.Ş.’ler
Toplam
Pay Senetleri Piyasası
98
0
0
0
0
98
GİP
98
0
0
0
0
98
Borçlanma Araçları Kesin Al/
Sat. Pazarı
80
42
0
0
0
122
Borçlanma Araçları Repo/Ters
Repo Pazarı
53
39
0
0
0
92
Menkul Kıymet Tercihli Repo
Pazarı
36
26
0
0
0
62
Pay Senetleri Repo Pazarı
27
1
0
0
0
28
Uluslararası Tahvil Pazarı
5
12
0
0
0
17
Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası
77
12
0
0
0
89
Kıymetli Maden ve Kıymetli Taşlar Piyasası
0
0
32
39
17
90
Piyasa/Pazar
Kaynak: www.borsaistanbul.com
17 Kasım 1987: İMKB’nin Tophane’deki ikinci mekânına geçmesini takiben çok fiyat ve sürekli müzayede sistemini başlatma tarihi. İMKB,
Tophane’ye taşınarak mekân sorununu çözdükten sonra, işlem salonuna her
hisse senedi için alım ve satım emirlerinin üzerine yazıldığı bir pano koyarak, emirlerin alt alta yazılmasına, dolayısıyla seans süresince sürekli olarak
değişik fiyatlardan işlem yapılmasına imkân veren bir sisteme geçti. Bu sistem, daha sonra geçilecek olan bilgisayarlı alım satım sisteminin daha basit
bir biçimini oluşturmaktaydı.
22 Ekim 1990: Tophane’deki İMKB binasının önünde oluşan “sokak
borsası”nı ortadan kaldırmayı amaçlayan ve küçük yatırımcıların borsa üyeleri
üzerinden az miktarda (lot altı) hisse senedi alıp-satmalarına imkân veren “lot
altı işlemlerin” başlama tarihi. Bu işlemler, kendilerine yetki verilen banka ve
aracı kurumlar tarafından ofislerinde yapıldı. Yetki alan kuruluşlardan İş Bankası, işlemleri ATM üzerinden de yapma imkânı tanıdı. Lot altı işlemler, sokak
borsasının ortadan kaldırılmasını sağladı ve bir süre sonra kaldırıldı.
17 Haziran 1991: İMKB’nin ikinci önemli piyasası olan Tahvil ve Bono
Piyasası’nda işlemlerin başlaması. Bu piyasada işlemler, hazine bonosu ve devlet tahvilleri üzerinde başlamış, daha sonra bu kıymetler üzerinde yapılan repo
482 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
işlemleri de 17 Şubat 1993 tarihinde aynı piyasa bünyesinde yaşama geçirilmiştir. Tahvil ve Bono Piyasası, repo işlemleri de dâhil edildiğinde, çok uzun
zamandan beri Türkiye’nin en büyük organize mali piyasası konumundadır.
3 Aralık 1993: İlk bilgisayarlı işlemlerin başlama tarihi. İMKB’nin ELİT
adı verilen ilk bilgisayarlı işlem sistemi, ilk aşamada en düşük işlem hacmine sahip 50 hisse senedi üzerinde bu tarihte başlatıldı. Daha sonra aşamalı
olarak kapsam genişletildi ve yaklaşık 1 sene sonra 21 Kasım 1994 itibarıyla,
bütün hisse senetleri bilgisayarlı sistemde işlem görmeye başladı.
31 Temmuz 2000: Borsa dışından uzaktan erişimle ilk işlemlerin yapıldığı
tarih. Bilgisayarlı işlemlerin başlamasından sonra İMKB uzaktan erişim üzerine
yoğunlaşmış ve hız, güvenlik ve eşitlik gibi ilkelere dikkat ederek uzaktan erişimi başlatmış, zaman içerisinde ise kademeli olarak kapsamını genişletmiştir.
2 Şubat 2007: Hisse senetleri piyasasında “açılış seansı”nın başlama tarihi. İMKB’nin kuruluşundan beri gündemde olan ve ilk yıllarda zaman zaman SPK ile İMKB arasında sürtüşmelere sebep olmuş olan açılış seansı bu
tarihte yaşama geçirilmiştir. Açılış seansı, belirli bir zaman dilimi boyunca
emirlerin herhangi bir eşleşme yapılmaksızın alım satım sistemine kabul
edildiği ve bu süre sonunda en yüksek miktarda işlemin gerçekleşmesini
sağlayan tek bir fiyat seviyesinin (açılış fiyatı) hesaplanarak, tüm işlemlerin
bu fiyat seviyesinden gerçekleştirildiği, tek fiyat yöntemiyle çalışan özel bir
seans uygulamasıdır.
26 Temmuz 2010: Hisse senetleri piyasasında “piyasa yapıcılı sürekli müzayede işlemleri”nin başlama tarihi. Bu işlemler, sürekli müzayede yöntemiyle
işlem gören menkul kıymetlerde atanmış bir piyasa yapıcı üye (aracı kuruluş)
tarafından, bu amaçla tanımlanmış hesap veya hesaplar kullanılarak, sürekli
çift taraflı (alış ve satış) kotasyon verilmek suretiyle o menkul kıymette işlem
gerçekleşebilecek fiyat aralığının belirlendiği ve likiditenin hedeflendiği işlem
yöntemidir. Bu sistem, genellikle arz ve talebin (likiditenin) çok yüksek olmadığı menkul kıymetlere likidite sağlamak üzere kullanılır.
2 Kasım 2011: Bu tarihte yayımlanan 662 sayılı KHK ile 91 sayılı Menkul Kıymetler Borsaları Hakkında KHK’nın, özellikle başkan ve yönetim kurulu üyelerine ilişkin maddelerinde önemli değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Bu
düzenleme ile İMKB’deki “kamu” ağırlığı artırılmış, İstanbul Finans Merkezi
projesi kapsamında bütün borsaların aynı platform bünyesinde birleştirilmesi,
İMKB’nin şirketleşmesi ve ardından özelleştirilmesi sürecine başlanmıştır.
6 Aralık 2012: 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu, borsalara yönelik
yeni düzenlemeler getirdi ve İMKB, İAB ve VOB; Borsa İstanbul A.Ş. adı
altında birleştirildi.
3 Temmuz 2013: Borsa İstanbul A.Ş. ile Nasdaq OMX Group, stratejik
ortaklık için ön anlaşma imzaladılar.
9. TAKASBANK VE MERKEZİ
KAYIT KURULUŞU
L
iteratürde iyi işleyen finansal piyasaların, yüksek ekonomik büyümede
anahtar rol oynadığı ama bunun aksine kötü işleyen finansal piyasaların ise bu ülkelerin ekonomik anlamda kötü performanslarında etkili olduğu genel olarak kabul edilmektedir. Finansal piyasaların iyi işlemesi
sadece piyasaların etkin çalışması değil, yapılan işlemlerle karşılıklı olarak
verilen taahhütlerin yerine getirilmesi, alım satımların sonrasında söz konusu kıymetlerin ve nakdin el değiştirmesinin sağlanabilmesi, bu taahhütlere
karşılık olarak verilen kıymetlerin saklanması ve korunmasıdır. Dolayısıyla
menkul kıymetlerin sağlıklı ve hızlı bir şekilde el değiştirmesinin sağlanması
ve mülkiyet haklarının korunması, sermaye piyasalarının işlerliği açısından
vazgeçilmez fonksiyonlardandır.
Nitekim yeni adı Borsa İstanbul olan İMKB’de, 2013 yılında günlük ortalama işlem hacmi 30 milyar TL civarında olmuş, günlük ortalama sözleşme
adedi ise yaklaşık 500 bin adet olarak gerçekleşmiştir. Yarım milyon civarındaki sözleşmenin yanında bu işlemler için yapılan ödemelerin de takibi dikkate alındığında, borsalardaki alım satımların ardındaki devasa işlem hacmi
ve para-menkul kıymet trafiği hayal edilebilir. Bu büyüklükteki işlemlerin
sağlıklı bir şekilde, gecikmeden ve hatasız sonuçlandırılması, piyasaların iyi
işlemesinde de anahtar rollerden birisini oluşturmaktadır. Tabii ki bu işlemlerin sağlıklı, karmaşadan uzak bir şekilde yapılmasında, bilgisayar sistemlerinin ulaştığı seviye önemlidir. Bu durumda kıymetler el değiştirmiş, bu
işlemlerin karşılığı olan nakit ise hesaplar arasında el değiştirmiştir.
Takas kurumlarının temel işlevleri, üyeleri arasındaki menkul kıymet alım
satım işlemlerinin tamamlanması için satıcılar ve alıcılar arasında menkul kıymetlerin ve para akımının düzenlenmesidir (Ünvan 1985, Erden 1992). Bir
başka ifadeyle, sermaye piyasası araçlarının satıcının mülkiyetinden alıcının
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 485
484 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
mülkiyetine geçirilmesi ve bu işlem karşılığındaki paranın da alıcıdan satıcının
hesabına naklinin sağlanmasıdır. Ancak çeşitli sistemlerde takas kurumlarına
saklama hizmeti verme görevi de verilmektedir (İMKB 2005).
Sermaye piyasalarında menkul kıymet işlemi yapanlar ve yatırımcılar;
• Hırsızlık,
• Suistimal,
• İrtikab (Aldatma, kötüye kullanma),
• Sahtecilik,
• Karşı taraf riski (Sözleşmenin taraflarından birisinin yükümlülüklerini yerine getirmemesi),
• Operasyonel risk (Personelin hatasından veya aracı kurumun elemanlarının yanlış davranışından doğan riskler),
• İşlemlerin zamanında yerine getirilmemesi riski (Satış işleminden
sonra alınması gereken paranın uzun zamanda tahsil edilebilmesi),
• Mülkiyet haklarının korunması (Sahibi olunan kıymetlerin emanetinde durduğu aracı kurumun iflası vb. gibi bir nedenden dolayı aracı kurumun malı gibi değerlendirilmesi veya teminatta kullanılması) gibi
esaslı risklerle karşı karşıyadırlar.
Bahsi geçen bu risklerin ortadan kaldırılabilmesi için ülkeler, takas ve
saklama kuruluşu olarak adlandırılan kuruluşları kurmaktadır. London
Clearing House/İngiltere, National Securities Clearing Corporation/ABD
ve Takasbank gibi kuruluşlar, bu amaçlarla kurulmuş ve çalışmaktadırlar.
Sermaye piyasalarının, giderek bütün ekonomilerin önemli bir alanını oluşturmaya başlaması, aynı zamanda giderek uluslararasılaşması, kıymetlerin
güvenli ve hızlı bir şekilde takas edilmesini hem düzenleyici otoritelerin
önemli bir uğraş alanı haline gelmesine yol açmış hem de bu piyasalarda
faaliyet gösteren özel kuruluşların konu üzerinde uzun uzadıya çalışmasını
ve tedbirler önermelerini getirmiştir. Her iki kesimden gelen öneriler 2000’li
yıllardaki takas ve saklama sistemlerinin ana ilkelerini belirlemiş ve sistemlerin kurulmasında ve standartlaşmasında hareket noktasını oluşturmuştur.
Düzenleyici otoritelerin uluslararası birliği olan IOSCO’nun (International Organization of Securities Commissions) üye ülkelere tavsiyeleri (IOSCO
1992) arasında yer verildiği gibi takas sistemlerinin ve ilgili düzenlemelerin;
1. İşlemlerin gerçekleştirilmesini sağlama,
2. Müşteri varlıklarının (Saklamacı ve/veya aracı kurumun iflasında ortaya çıkabilecek zararlardan) korunması,
3. Menkul kıymetlerin fiziki dolaşımının önlenmesi ve kaydi hale getirilmesi (Dematerializasyon, kâğıtsız ortam),
4. Netleştirme yapma,
5.
6.
7.
8.
9.
Menkul kıymet ödünç verme işlemleri,
Takasın kesinliği,
Teslim karşılığı ödeme,
Temerrüdün kuralları,
Teminatların paraya çevrilmesi süreci
gibi kuralları içermesi istenmektedir. Üyeleri özel sektör firmalarından oluşan ve “Otuzlar Grubu” (Group of Thirty) olarak bilinen grubun, aşağıda
verilen önerileri de benzer şekilde işlemlerin hızlı, güvenilir ve önceden belirlenmiş standartlar çerçevesinde yapılmasına yönelik olmuştur:
1. Doğrudan taraflar arasındaki işlemler, işlemin yapıldığının ertesi
günü karşılaştırılmalıdır.
2. İşlemlerin dolaylı tarafları bu karşılaştırma sistemine katılabilmeliler
ve böylece işlemlerinin teyidi yapılabilmeli ve işlemin detayları verilebilmelidir.
3. Her ülke etkin ve gelişmiş bir merkezi saklama kuruluşuna sahip olmalıdır.
4. Her ülke netleştirme sistemi oluşturmalıdır.
5. Bütün menkul kıymet işlemlerinde “Teslim Karşılığı Ödeme” (Delivery Versus Payment) sistemi oluşturmalıdır.
6. Bütün ülkeler takasla aynı gün, fon ödeme sistemi oluşturmalıdır.
7. Nihai takasın t+3 günü tamamlanacağı bir sistem kurulmalıdır.
8. Menkul kıymet takas işlemlerini hızlandıran bir mekanizma olarak
menkul kıymet ödünç alma ve verme işlemleri oluşturulmalıdır.
9. Bütün ülkeler Uluslararası Menkul Kıymet Kayıt Numarası (ISIN)
oluşturmalıdır.
9.1. Takasbank
Türkiye’de takas ve saklama işlemleri, Borsa İstanbul’un İMKB adıyla
1985 yılında kurulup 1986 yılı başında faaliyete geçmesinden yaklaşık dört
yıl sonra gerçekleştirilebilmiştir290. Takas işlemleri, 1988 yılında İMKB bünyesinde Takas Merkezi adıyla oluşturulan bir müdürlük bünyesinde yapılmaya başlanmıştır. Takas işlemlerinin İMKB’den kısmi bağımsızlık kazanması amacıyla ve IOSCO ile Otuzlar Grubu önerileri doğrultusunda, Ocak
1992’de İMKB Takas ve Saklama A.Ş. kurulmuştur. Daha sonra, üyelerinin
kendi arasındaki menkul kıymet ödünç alım satımları ve nakit fazlalarının
290
Yazarların yakından tanık olduğu üzere ve bu kitabın son bölümünde yer alan görüşmelerde anlatıldığı
üzere, takas sistemi kurulmadan önce alınıp satılan hisse senetleri, akşamüstü bir veya birkaç
görevlinin eşliğinde, aracı kurumdan aracı kuruma gidilerek fiziki teslim çerçevesinde yapılmaktaydı.
486 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
kolaylıkla değerlendirilmesini sağlamak amacıyla şirket, Ocak 1996 tarihinde İMKB Takas ve Saklama Bankası A.Ş.’ye (Takasbank) dönüştürülmüştür. Takasbank, bankacılık mevzuatı çerçevesinde, mevduat kabul etmeyen
bir yatırım bankası statüsündedir. Takasbank’ın kurucusu ve büyük ortağı
İMKB’nin unvanı Borsa İstanbul A.Ş. (BİAŞ) olarak değişince, bankanın resmi unvanı da 11 Nisan 2013 tarihinden itibaren “İstanbul Takas ve Saklama
Bankası A.Ş. Takasbank” olarak değiştirilmiştir. Takasbank’ın 2013 sonu itibarıyla 62 ortağı bulunmaktadır. Bankanın 420 milyon TL’lık sermayesinin
%52,06’sı Borsa Istanbul’a, %24,75’i 15 bankaya ve %23,19’u da 46 adet aracı
kuruma aittir. Aynı tarih itibariyle yönetim kurulunun üye sayısı 9’dur. Yönetim kurulunun üyeleri ise 1’i SPK tarafından, 4’ü A grubu pay sahibi Borsa
İstanbul A.Ş. tarafından ve diğer 5 üyenin 2’si B grubu pay sahibi bankalar
arasından, 2’si de B grubu pay sahibi aracı kurumlar arasından seçilir. Bankacılık Kanunu uyarınca genel müdür, yönetim kurulunun doğal üyesidir.
Takasbank, borsa bünyesindeki işlemlerden dolayı nakit ve menkul kıymet takaslarını gerçekleştirmek üzere SPK tarafından yetkilendirilmiş merkezi takas kuruluşudur. Bu niteliği ile Takasbank tam bir tekel niteliğine ve
imtiyazına sahiptir.
9.1. 1. Takas İşlemleri
Takasbank bünyesinde, Borsa Istanbul’da yapılan bütün hisse senetleri,
tahvil ve bono, yabancı menkul kıymetler, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile kıymetli maden işlemlerinin takası gerçekleştirilmektedir. Bütün
borsa işlemlerinin takasının Takasbank tarafından yapılması zorunludur.
T.C. Merkez Bankası, Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca faaliyet gösteren
yatırım kuruluşları ile Takasbank tarafından önerilen ve Sermaye Piyasası Kurulunca kabul edilen kişiler, Takasbank’ın üyesi olarak takas işlemlerini gerçekleştirebilirler. Hâlihazırda Borsa İstanbul üyesi bankalar, aracı kurumlar,
katılım bankası, kıymetli maden aracı kurumları, kurumsal yatırımcı, portföy
yönetim şirketi, sigorta şirketi, yatırım fonu, borsa yatırım fonu, varlık finansman fonu, elektrik piyasası katılımcıları, yatırım ortaklıkları, emeklilik şirketleri, emeklilik fonları, gayrimenkul yatırım ortaklığı, girişim sermayesi yatırım
ortaklığı, Takasbank’ın üyesi olarak işlem yapabilmektedirler.
Borsanın Pay Piyasası ve Gelişen İşletmeler Piyasası’nda gerçekleşen işlemlerin takası, işlem gününü izleyen ikinci iş günü (T+2) alış ile satışlar
netleştirilerek, teslim karşılığı ödeme (DVP) ilkesi çerçevesinde kaydi olarak
gerçekleştirilmektedir. Pay Piyasası’nda sadece kaydileşmiş paylar ve türevleri işlem görebildiğinden, takas işlemleri aracı kuruluşların Merkezi Kayıt
Kuruluşu (MKK) nezdindeki saklama hesapları üzerinden, Takasbank ve
MKK arasındaki entegre sistem aracılığıyla gerçekleştirilir. Aracı kuruluşların iki seans süresince gerçekleştirilen işlemlerinde, pay senedi ve nakit ola-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 487
rak netleştirme yapılır. Aynı tarihli iki seans süresince, bir pay senedinden
hem satış hem de alış işlemi yapan aracı kuruluş, satış toplamı alış toplamına
mahsup edilerek çıkan net bakiyeye göre söz konusu pay senedinden takasa
borçlandırılır veya alacaklandırılır. Tüm hisse senetlerindeki alış veya satışlarının bedelleri ise genel olarak netleştirilir ve aracı kuruluşun alış tutarları
fazla ise takasa borçlu, satış tutarları fazla ise takastan alacaklı olur. Aracı
kuruluşlar, takasa olan kıymet ve nakit borçlarını, T+2 günü saat 16.30’a kadar kapatmak zorundadırlar.
Borsa İstanbul Borçlanma Araçları Piyasası bünyesindeki Kesin Alım Satım
Pazarı, Nitelikli Yatırımcı İhraç Pazarı, Repo-Ters Repo Pazarı, Menkul Kıymet
Tercihli Repo-Ters Repo Pazarı, Bankalararası Repo Pazarı ve Pay Senedi Repo
Pazarında gerçekleştirilen işlemlerin takası, Takasbank tarafından sonuçlandırılır. Borsa İstanbul Borçlanma Araçları Piyasası’nda yapılan işlemlerin takası
aynı gün (T+0), döviz ödemeli kıymetlerin takası ise en az 1 iş günü (T+1)
valörlü olarak gerçekleştirilir. İleri valörle (takas tarihiyle) yapılan işlemler, valör gününde takasa dâhil edilir. Takas, netleştirme ve teslim karşılığı ödeme
prensipleri çerçevesinde kaydi olarak gerçekleştirilir. Ancak takas işlemleri,
menkul kıymetin ihraççısına göre farklı yöntemlerle sonuçlandırılır. Özel sektör borçlanma araçları ve pay senedi repo pazarlarının takasında MKK nezdindeki hesaplar; kamu borçlanma araçları, likidite senetleri ve kira sertifikalarının
takasında ise TCMB nezdindeki hesaplar kullanılır. Üyeler yükümlülüklerini
valör günü saat 16.30’a kadar yerine getirmek zorundadır.
Borsada işlem gören vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinin takası da
Takasbank tarafından yapılmaktadır. Takas; borsada gerçekleşen işlemlerle
ilgili olarak ortaya çıkan sorumlulukların, Takasbank’ın alıcı (uzun pozisyon
sahibi) karşısında satıcı (kısa pozisyon sahibi), satıcı karşısında alıcı konumuna geçmesi suretiyle ilgili mevzuat çerçevesinde yerine getirilmektedir.
Takas işlemleri, alım satım emirlerinin borsada karşılaşmasından sonra
ilk aşama borsada işlemlerin onaylanması ile başlar. Bu işlemle, bahsi geçen alım satımın yapıldığı, alım satımın tamam olduğu onaylanmaktadır. Bu
onay (alım satım,) borsa elektronik alım/satım sistemi aracılığıyla mesaj olarak Takasbank’a sözleşme bazında ve elektronik olarak iletilir. Takasbank’ın
elektronik takas ve saklama sistemi, kendisine ulaşan bu bilgilere dayanarak, aracı kuruluşa ait işlemleri menkul kıymet ve nakit bazında netleştirir.
İşlemin yapıldığı günün akşamı (T+0), bu netleştirme sonuçlarını gösterir
rapor hazırlanır ve üyelerin Takasbank ekranlarından söz konusu bilgilere
erişimleri sağlanır. Aracı kuruluşlar bu raporlara ulaşarak tedbir alabilirler,
hesaplarını kontrol edebilirler ve varsa hatalı hesapları düzeltme talebinde
bulunabilirler. Üçüncü aşamada, işlemi takip eden ikinci gün (T+2), takas
son saati olan 16.30’a kadar nakit ve kıymet el değiştirir. Üçüncü aşamadan
çıkan sonuç, Merkezi Kayıt Kuruluşu tarafından, yatırımcıların hesaplarında mülkiyet değişikliği yapılarak hak sahibi bazında takip edilmektedir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 489
488 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bu süreç içinde işlemlerin temel hareket noktasını oluşturan ilkeler ise şu
şekilde sıralanabilir:
1. Merkezi Takas: Borsada yapılan işlemlerin takası Takasbank tarafından yapılır. Takas merkezi Takasbank’tır, başka bir kurum bünyesinde
takas yapılamaz.
2. Sürekli Takas: Her işlem günü bir takas günüdür. Dolayısıyla takas
işlemleri süreklidir.
3. Netleştirme291: Her bir aracı kurumun günlük iki seanstaki işlemleri, pay senedi bazında ve toplam TL olarak netleştirilir. Böylece aynı
aracı kurumun, aynı tarihli iki seans süresince, aynı hisse senedinden
alım toplamı ve satış toplamları mahsup edilerek, ortaya çıkan net
bakiyeye göre söz konusu hisse senedinden Takasbank’a karşı borçlu veya alacaklı olur. Tüm hisse senetlerinden alım ve satım tutarları
da mahsuplaştırılır. Bu durumda aracı kurumun takasa karşı durumu
ortaya çıkarılır. Netleştirmeler günlük olarak yapılır. Aracı kurumun
alış tutarları fazla ise aracı kuruluş takasa karşı nakit borçlu, aksi halde nakit borçlu olmaktadır. Bir aracı kurumun o günkü işlemlerinden dolayı takasa karşı pay senedi yükümlülüğü varsa, aracı kurum
netleştirmeden sonra öncelikle satılan senetleri (net) müşterisinin
hesabından Takasbank’ın takas havuz hesabına geçirir. Aracı kurumun işlemlerinin, müşterinin müşteri numarasını da içerecek şekilde
bilgisayar üzerinden yapıldığı için de işlem tamamlandığı zaman senetlerin mülkiyeti de aktarılmış olmaktadır.
4. Teslim Karşılığı Ödeme: Aracı kuruluşlar, takasa karşı borçlarını
kapatmadıkça takastan alacaklarını alamazlar. Borçların kısmen kapatılması halinde ise alacakları da kısmen ödenir. Eğer borçlar kapanmamışsa, o gün takastan alacaklarına bloke konur.
5. Kaydi Takas: Aracı kurumların takasa olan borçları ile takastan alacaklı oldukları nakit tutar hesaben ödenir. Aracı kurumlar, takasa
olan menkul kıymet borçlarını saklama (takas) havuzundan virman
yöntemiyle kapatırlar. Menkul kıymet alacakları da aynı şekilde aracı kurumların takastaki saklama hesaplarına virman yoluyla aktarılır.
Menkul kıymetler fiziken teslim edilmez veya alınmaz.
291
Mart 2010’da, üçüncü kişiler nezdinde yanlış kanı oluşturabilecek ve piyasaya net katkı sağlamayan
nitelikteki işlemleri ile olağandışı fiyat-miktar hareketlerinin önüne geçilmesi amacıyla, Kurul kararıyla bazı hisse senetlerinde netleştirme uygulamasından vazgeçilerek brüt takas uygulamasına
geçilmiştir. Brüt takas uygulamasına göre aracı kurum ve yatırımcı bazındaki takas alacakları, Takasbank tarafından takas süresinden sonra dağıtılmaktadır. Uygulamaya göre brüt takasa geçirilen hisse
senetlerinde alım yapmak isteyen yatırımcıların, takas tarihinde hesaplarında alımlarını karşılayacak
tutarda nakit, satım yapmak isteyen yatırımcıların takas tarihinde hesaplarında satımlarını karşılayacak miktarda menkul kıymet bulundurması gerekmektedir. Bu uygulama ile bir anlamda bazı hisse
senetlerinde manipülasyon teşebbüsleri engellenmek istenmiştir.
6. Aynı Gün Valörlü İşlemler: Takas gününde borçlarını kapatan aracı
kurumların alacakları da aynı gün ödenir.
7. Piyasalararası Mahsup İşlemleri: Takas üyesi kurumların, Pay Piyasası, Borçlanma Aracı Piyasası, Vadeli İşlemler ve Opsiyon Piyasası
ile Takasbank Para Piyasası’ndaki alacak ve borçları birbiriyle mahsup
edilir. Nakit borçlar ise TCMB EFT sistemi ile kaydi olarak kapatılır.
Şekil: 9.1- Takas İşlemleri Akış Şeması
9.1. 2. Saklama Hizmetleri
Takasbank kurulduğunda saklama hizmetleri de Banka tarafından yerine
getirilirken, Merkezi Kayıt Kuruluşunun (MKK) kurulması ve 2005 yılında
kaydi sisteme geçilmesiyle birlikte saklama hizmetleri MKK’ya devredilmiştir. Ancak Takasbank bünyesinde, fiziki hisse senetleri için ve kolektif yatırım kuruluşlarının portföyleri ve bireysel emeklilik şirketlerinin fonlarına
merkezi saklama hizmetleri verilmeye devam edilmektedir. Takasbank tarafından yürütülen saklama hizmetlerinde misli saklama esası benimsenmiş
ve bu nedenle de iade söz konusu olduğunda aynen değil mislen gerçekleştirilmektedir (Yalın 2006; Manavgat 2001).
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 491
490 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
9.1.3. Uluslararası Numaralandırma
Örnek LEI Kodu:
Uluslararası uygulamalara paralellik sağlamak ve menkul kıymetlerin
standart bir şekilde numaralandırılmasıyla dünya çapında bir standardizasyonun yapılması için ulusal numaralandırma görevi, 1995 yılında SPK tarafından Takasbank’a verilmiştir.
Menkul kıymetleri tanımlamak için kullanılan uluslararası bir standart
olan ISIN kodu, ülkemizde ihraç edilen pay senetleri, devlet iç borçlanma
senetleri, vadeli işlem sözleşmeleri, yatırım fonları, özel sektör borçlanma araçları, varantlar ile endeks, Türk lirası /döviz paritesi, kıymetli maden gibi finansal araçlar ya da varlıklara tahsis edilmektedir. Borçlanma
araçlarının ISIN kodu ile borsada işlem görmesi, piyasa uygulaması haline
gelmiş olup diğerleri borsa koduyla işlem görmektedir. Takasbank, MKK,
veri yayın kuruluşları ve diğer altyapı kuruluşları, ISIN kodunu veri tabanlarında kullanmaktadırlar. ISIN kodu ISO standardına göre verilmek zorunda olup standart çerçevesinde rassal kodlardan oluşabildiği gibi kıymet
ya da ihraççıyla ilgili bazı bilgileri içerebilmektedir. Aşağıda Türkiye için
Tüzel kişiye özel
ISINTakasbank’ı
örneği verilmekte olup, kod tamamen
rassal olmayıp bazı bilgileri
oluşan
sabit
içermektedir.
DİBS ISIN örneği:
1
T
2
R
1
3
T
2
4
1
5
9
6
1
7
1
3
8
1
9
4
10
T
11
1
12
8
4
5
6
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
7
8
9
0
0
0
Z
S
Y
X
Takasbank’ı
simgeleyen
sabit kod
00’dan
oluşan sabit
kod
Q
D
4
Y
7
Tüzel kişiye özel
alfanümerik kod
Y
R
G
7
2
Kontrol
Hanesi
9.1.4. Kurumsal Yatırımcılara Sunulan Hizmetler
Kurumsal yatırımcıların portföylerinin saklanması; SPK’nın yatırım fonu
ve yatırım ortaklıklarının portföylerini, yapacakları bir sözleşmeyle bir saklayıcı kuruluşa saklatmaları gereği konusundaki düzenlemesinden sonra,
Takasbank tarafından yapılmaya başlanmıştır. Böylece portföyler üzerinde
başka bir denetim ve kontrol mekanizması öngörülmüştür.
Bu çerçevedeki işlemler;
• Pay senedi ve borçlanma araçları piyasası işlemleri,
• Portföylerdeki kıymetlerin değerlenmesi (değerlerinin belirlenmesi),
• Portföylerin mevzuat ve iç tüzük hükümleri çerçevesinde kontrolü,
izlenmesi ve değerinin belirlenmesi ve
• Bu işlemlerin raporlanmasını
içermektedir.
9.1.5. Takasbank Bünyesindeki Piyasalar
1: Ülke kodu
2: Menkul kıymet türü, T: Tahvil
3: T: Tüm menkul kıymet; K: Kupon; P: Anapara
4: İhraç sıra no
5: Kontrol hanesi
Takasbank, 2013 yılından itibaren Sermaye Piyasası Kurulu
tarafından tüzel kişi kimlik kodlarını (LEI-Legal Entity Identifier) üretmek ve tahsis etmekle görevli yerel işletim birimi olarak yetkilendirilmiş
olup, finansal işlemlere taraf kuruluşlara, ISO standardına göre söz konusu kodları tahsis etmektedir.
Üyelerin, gerektiği durumlarda ellerindeki uzun vadeli varlıklarını satarak nakit ihtiyaçlarını karşılama yolu yerine, kısa vadeli fon fazlası olan
bir başka üyeden borçlanması imkânının yaratılması ve takas işlemlerinin
ödünç menkul kıymet alım satımı yoluyla hızlandırılabilmesi amacıyla iki
piyasa oluşturulmuştur.
Bunlardan birincisi Takasbank Para Piyasası, diğeri Ödünç Pay Piyasası
olarak adlandırılmaktadır.
9.1.5.1. Takasbank Para Piyasası (TPP)
Kısa vadeli nakit fazlası olup, bunu organize bir şekilde değerlendirmek
imkânından yoksun kuruluşlar ile kısa dönemli nakit ihtiyacı olan ve bu ihtiyacını portföyündeki uzun vadeli varlıklarını elden çıkarmadan karşılamak is-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 493
492 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
teyen aracı kuruluşların karşılaştıkları ve doğan yükümlülüklerin Takasbank’ın
garantisi altına alınarak karşılaşmanın sağlandığı piyasadır. TPP, TCMB bünyesinde bankaların işlem yapabildiği, bankalararası para piyasasının Takasbank
bünyesinde aracı kurumlar için oluşturulmuş bir benzeri olarak tanımlanabilir.
Böylece çok kısa vadelerde fon kullanımını gerektiren takas taahhütlerini, aracı
kurumun temerrüde düşmeden zamanında kapatmasını ve takas alacaklarının
da zamanında nemalandırılmasını sağlayan ve nihayetinde takas sisteminin etkinliğine katkı yapan bir uygulamadır. İşlemler, gecelik ve 30 güne kadar her
gün için daha sonra ise sadece 45 gün, 2 ay ve 3 aylık olarak yapılmaktadır.
Bu piyasada aracı kurumların müşterilerinin fonları (aracılık alım satım
sözleşmesinde yeri olması kaydıyla) değerlendirilebilirken, yatırım fonu ve
ortaklıkları da portföylerinin %20’sini geçmeyecek şekilde kaynaklarını bu
piyasada değerlendirebilmektedirler.
9.1.5.2. Ödünç Pay Piyasası (ÖPP)
SPKr’nun sermaye piyasalarında portföy yönetiminin bir aracı olarak
kullanılması, temerrütlerin azaltılması ve portföylerde atıl durumda bulunan pay senetlerinin kullanılmasının sağlanması amacıyla oluşturduğu Hisse Senetlerinin Açığa Satışı ve Ödünç Alım ve Satımlarının Düzenlenmesine
Yönelik Tebliği ile Takasbank’ın ÖPP’yi kurması imkân dâhiline gelmiştir.
ÖPP, işleme göre belirlenen tür ve miktarda teminat göstererek, belirli bir
dönem için pay senedi ve borsa yatırım fonu katılma belgesi ödünç almak
isteyen aracı kuruluşların taleplerinin, duran portföylerine nema sağlamak
amacıyla pay senedi ödünç vermek ve vade sonunda pay senetlerini mislen
geri almak isteyen aracı kuruluşların teklifleri ile karşılaştığı organize piyasa
olarak kurulmuştur. Takasbank’ın piyasadaki rolü ise alınan teminatlar çerçevesinde takasın sonlanmasına aracılık etmektir.
Piyasaya, kendilerine SPK tarafından yasak getirilmemiş bütün aracı kurumlar katılabilirler.
Borsa İstanbul pazarlarında işlem gören tüm A grubu paylar ve borsa
yatırım fonları katılma belgelerinin işlemlere konu olduğu ÖPP’de, en uzunu
1 yıl olmak üzere 13 farklı ve standart vade seçeneği bulunmakla beraber,
işlemler aynı gün ve 2 iş günü valörlü olarak gerçekleştirilmektedir.
Emirler, aracı kuruluş ofislerinde bulunan Takasbank terminalleri vasıtasıyla Piyasa’ya elektronik olarak iletilmekte ve aracı kuruluşun kendisi, müşterileri ve yöneticisi oldukları fon ve yatırım ortaklıkları adına verilebilmekte, teminat/risk kontrolü ise aracı kuruluşun emri verdiği müşterisi, portföy
hesabı veya yöneticisi olduğu fon ve yatırım ortaklığı bazında yapılmaktadır.
ÖPP’de işlem gerçekleştiren taraflar, işlemin karşı tarafını bilmemekte,
böylece manipülasyon imkânı azaltılmaya çalışmaktadır. Eşleşmede her iki
taraf, müşterilerinin farklı olması şartıyla aynı aracı kuruluş olabilmektedir.
ÖPP’de çeşitli özelliklere sahip emirler verilebilmektedir. Birincisi, sadece
girildiği seans içinde geçerli olan ancak gerçekleşmeyen kısmı, girildiği seans
sonunda sistem tarafından otomatik olarak iptal edilen “seanslık emir”dir.
İkinci emir türü ise ilk seansta girilebilen ve birinci seans bittiğinde silinmeyip, ikinci seans sonunda gerçekleşmeyen kısmının otomatik olarak iptal
edildiği “günlük emir”dir. Üçüncü tür emirlerde ise emir girildiği anda işlem olmazsa tamamının, kısmen işlem gördüğü durumda ise gerçekleşmeyen kısmının pasif yazılmadığı ve sistem tarafından otomatik olarak iptal
edildiği için “kalanı iptal et emri” olarak tanımlanmaktadır. Nihayet girildiği anda eğer tamamıyla eşleşemiyorsa, sistem tarafından otomatik olarak
iptal edilen “blok eşleşmezse iptal et” şeklinde adlandırılan dördüncü tür
emir bulunmaktadır. Ayrıca ödünç alana erken kapama, ödünç verene ise
pay senedini geri çağırabilme hakkını veren “vadesiz emir” uygulamasına
2013 yılında başlanmıştır. Vadesiz emirler, diğer vade türleri gibi “seanslık”,
“günlük”, “kalanı iptal et” ve “blok eşleşmezse iptal et” olarak verilebilmekte
olup, yalnızca vadesiz emirler ile eşleşebilecek ve sözleşme oluştuktan sonra
ödünç alan veya veren tarafın herhangi birinden sözleşmeyi kapatma talebi
gelmedikçe, sözleşme maksimum 1 yıla kadar devam edebilmektedir.
Takasbank, 2 Eylül 2013 tarihinden itibaren bu piyasada alana karşı satıcı, satana karşı alıcı olarak, merkezi karşı taraf hizmeti vermeye başlamıştır.
9.1.5.3. Nakit Kredi İşlemleri
Takasbank’ın yatırım bankası olarak kurulmasının sağladığı bir avantaj
da üyelerine nakit kredi verebilmesidir. Nakdi krediler, takas borçlarının erken kapatılması sureti ile takas alacaklarından erken yararlanmalarını sağlamak ve piyasalara derinlik kazandırılmasına yardımcı olmak amacıyla kullandırılan nakdi kredidir.
Aracı kurumların müşteri hesaplarından teminat vermek istemeleri durumunda, müşteri ile Takasbank’ın imzaladığı, müşteri imzasının noterce
tespit edildiği bir “rehin ve kefalet” sözleşmesini Takasbank’a vermesi gerekmektedir. Aksi halde müşteri varlıkları, kullanılacak olan krediler için teminat olarak kullanılamaz. Müşteri portföyünden verilecek teminatların tutarı
ise imzalanan bu sözleşmenin tutarını aşamayacaktır.
Aracı kurumların kullanabilecekleri kredinin üst limiti, Takasbank tarafından üyelere gizli olarak duyurulur. Bu gizlilikten genel amaç, başkalarının başka
aracı kurumların kredileri hakkında bilgiye sahip olmalarının engellenmesidir.
9.2. Merkezi Kayıt Kuruluşu
Menkul kıymetlerin saklanması, 2005 yılına kadar Takasbank tarafından
fiziken yapılmıştır. Takasbank ilk aşamada basılı senetlerin hareketsizleşti-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 495
494 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rilmesini (immobilizasyonunu) sağlamış, fiziki senetleri çok büyük ölçüde
kendi kasalarında toplamış ve önce müşteri bazında saklama daha sonra da
müşteri ismine saklama sistemine geçmiştir.
Sermaye piyasası araçlarının kaydileştirilmesi süreci, uzun yıllar tartışılıp çalışılmasının292 ardından 1999 yılında 2499 sayılı Sermaye Piyasası
Kanunu’na eklenen 10/A maddesi ile birlikte yasal olarak başlamıştır. Kaydileştirme reformunun ana öğesi, menkul kıymetlerin ve bunlara ilişkin hakların elektronik ortamda kayden izlenmesi olarak belirlenmiş ve bu amaçla da
Merkezi Kayıt Kuruluşu A.Ş. (MKK) adıyla faaliyet gösterecek olan kurum,
2001 yılında kurulmuştur. MKK, 2002 yılından itibaren fiilen çalışmaya başlamıştır. Yasa değişikliği ile sermaye piyasası araçlarının ve bu araçlara ilişkin
hakların MKK tarafından ihraççılar, aracı kuruluşlar ve yatırımcılar bazında
elektronik ortamda tutulduğu ve takip edildiği sistem olarak tanımlanmıştır
(Yalın 2006; Manavgat 2001). Kanun, kaydileştirilebilecek sermaye piyasası
araçlarının belirlenmesini de SPK’ya bırakmıştır. Kurul, bu yetkisini araçların türleri ve ihraççıları itibariyle kullanabilecektir (Yayla 2009).
MKK anonim şirket olarak örgütlenmiş olup sermayesinin dağılımı ise:
• Takasbank
% 64.9,
• Borsa İstanbul % 30.1
• TSPAKB
%5
MKK’nın yönetim kurulunun belirlenmesinde de esas sözleşme gereğince SPK’ya bir, Borsa Istanbul’a 3, Takasbank’a 2, TSPAKB’ne 1 ve Gümrük ve
Ticaret Bakanlığına da 1 üyelik verilmektedir. MKK genel müdürü, yönetim
kurulunun doğal üyesidir.
MKK üyeleri ise üç grup altında toplanmışlardır:
İhraççılar: Pay senetleri Borsa Istanbul’da işlem gören şirketler, özel
sektör borçlanma aracı ihraç eden kuruluşlar, varant ihraç eden kuruluşlar,
yatırım fonu ve borsa yatırım fonu kurucusu kuruluşlar ve SPK tarafından
kaydileştirilmesine karar verilen diğer sermaye piyasası araçlarını ihraç eden
kuruluşlar, MKK’nın ihraççı üyeleridirler.
Aracı Kuruluşlar: Bankalar, aracı kurumlar, katılım bankaları, vadeli işlemler aracılık şirketleri (Bunların üyelik işlemleri MKK nezdinde gerçekleştireceği işlemler ve vadeli işlemlere aracılık faaliyetleriyle sınırlıdır.) olmak
üzere SPK’dan sermaye piyasası faaliyeti yürütme yetkisi verilmiş aracı ku292
1995’lerin ikinci yarısında 1949 yılında kurulan Fransız kuruluşu olan Sicovam (Société Interprofessionnelle pour la Compensation des Valeurs Mobiliéres) ile SPK ortak çalışmalarda bulunmuş ve
demetalizasyon konusunda Fransa’dan uzmanlar getirilerek SPK’da konferanslar düzenlemiştir.
Bu konferanslardan birisinde, hisse senedi basımı için özel matbaa makinası ithal eden ve buna
yönelik yatırımlarda bulunan matbaacılar sert bir tavır alarak, kaydileştirmeye karşı açıklamalarda
bulunmuşlardır. Sicovam, 2003 yılında Euroclear ile birleşerek Avrupa çapında faaliyet göstermeye
başlamıştır.
ruluşlardan oluşmaktadırlar. Portföy yönetim şirketlerinin de üye olabilmelerine imkân tanınmıştır.
Diğer Üyeler: Takasbank, T.C. Merkez Bankası ve Kurul tarafından belirlenen diğer kuruluşlar olarak tanımlanmıştır. MKK faaliyetleri çerçevesindeki hizmetler bu üyeler tarafından yetki alanları kapsamında yürütülebilmektedir.
9.2.1.
Kaydileştirme
MKK’dan önce kaydileştirme çalışmaları ilk olarak, SPK tarafından çıkarılan Sermaye Piyasası Araçlarının Kaydi Değer Haline Getirilmesine İlişkin
Esaslar Tebliği ile mevzuata girmiştir. Bu süreç içinde de ilk pratik adımlar
Takasbank tarafından 1995 yılında başlatılan müşteri adına saklama (aracı
kuruluşların müşterilerinin hesaplarını Takasbank’ta açtıkları alt hesaplarda
izlemeleri) olarak atılmıştır. İkinci pratik adım ise 1997 yılında Kurulun aldığı bir kararla başlatılan Müşteri İsmine Saklama (MİS) uygulamasıdır. Böylece MİS’e geçilmesiyle birlikte Takasbank tarafından başlatılan “Alo Takas”
telefon hattıyla, müşterilerin kendi hesaplarını doğrudan kontrol etmeleri ve
hatta 1999’dan sonra da blokaj koyabilmeleri imkânı getirilmiştir.
Elektronik haberleşmenin gelişmesi ve bilgisayarların hız ve işlem kapasitelerinin artması, kaydileştirme imkânına yol açmıştır. Kaydileştirmenin sağladığı
avantajlar, esas olarak güvenliği artırmaya ve işlem maliyetlerinin azaltılmasına
yöneliktir. Doğal olarak yan fayda olarak, kâğıt basımı için kağıt kullanılmaması
ve kimyasallarla çevreye zarar verilmemesinden de bahsedilebilir.
Kaydileştirme ile;
• Sahtecilik, kayıp ve hırsızlık gibi riskler sıfırlanmakta,
• Sertifikaların basım, ihraç ve takibi için gerekli personel, saklama ve
sigorta maliyetlerinden tasarruf edilmekte,
• İhraççılar için güvenilir ve anlık pay sahibi defterleri oluşturulmakta,
• Sermaye artırımı ve temettü ödemeleri gibi ortakların mali haklarını
kullanmalarında ve ortaklar ile ihraççı şirket arasındaki iletişimde kolaylık sağlanmakta,
• Sermaye piyasası araçlarının mülkiyet hakları kayda geçirilmekte ve
• Uluslararası uyum ve endüstri standartları sağlanmaktadır.
Pilot uygulama olarak kaydileştirme sürecine öncelikle yatırım fonları
katılma belgelerinden başlanmış (28 Nisan 2005) ve süreç içinde borsada
işlem gören hisse senetlerinin topluca kaydileştirilmesi ile devam edilmiştir
(28.11.2005). Bu aşamadan sonra yeni sermaye piyasası aracı ihraçları tamamen kaydi olarak yapılabilir hale gelmiştir (Yalın 2006).
496 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kaydileştirme ile senetler ile o senede bağlı olan hakların kullanımı ve
devri açısından bazı değişiklikler gündeme gelmiştir. Bu şekilde TTK’nın
kıymetli evraklara ilişkin tanımlamasındaki “(…) Hak senetten ayrı dermeyan edilemediği gibi başkalarına devredilemez. (…)” hükmüne karşın kaydileştirilen menkul kıymetler açısından, haklar senetten bağımsız, kayden,
hesaptan hesaba devredilebilmektedir. Aynı şekilde hamiline ve nama yazılılıktaki ciro olgusunun da anlamı kalmamıştır (Yalın 2006). Ancak MKK
kayıtları, haklar üzerinde kurucu etki değil, sadece açıklayıcı niteliktedir. Bu
nedenle MKK dışında oluşturulan hakların, MKK’ya bildirilmesi hâlinde bu
kayıtlar bilinir hale gelmektedir. Nitekim 2499 sayılı SPKn 10/A maddesi
ile “Sermaye piyasası araçları üzerindeki hakların, üçüncü kişilere karşı ileri
sürülebilmesinde MKK’ya yapılan bildirim tarihi esas alınmaktadır.” Nama
yazılı pay senetlerinin devrinde, pay defterine kayıtlarda, MKK nezdinde ihraççılar itibarıyla tutulan kayıtlar esas alınmaktadır.
9.2.2. Yatırımcı İşlemleri
Yatırımcılar, kendileri MKK’ya üye olmamalarına rağmen, gerek bilgilenme gerekse sermaye piyasası araçlarının hareketini kısıtlama gibi imkânlara
sahiptirler. Bunun için MKK tarafından kendilerine verilen şifreleri kullanabilmektedirler.
Hesap Açılışı: Yatırımcı hesapları, merkezi kayıt sistemi üzerinde aracı
kuruluş üyeler tarafından açılabilir. Sistem her yatırımcı için ayrı ve tek bir
sicil numarası üretir. Ancak virman, alım satım gibi talimatlarını müşterisi
oldukları aracı kurumlara verebilirler.
Yatırımcılar, menkul kıymet hesap hareketlerini üye, hesap ve alt hesap
bazında sınıflandırarak izleyebilir. Yatırımcılar, blokaj dışında hesapları üzerinde herhangi bir işlem yapamazlar. Ancak kendilerine verilen iletişim bilgilerinden hesaplarının durumu hakkında raporlar alabilirler.
Hesapların Hareketsizleştirilmesi: İlgili hesaplara giriş ve çıkışların engellendiği durumu ifade eden hareketsizleştirme, kaydi sisteme geçiş sürecinde kimlik bilgilerinin sisteme girilmesi sırasında kullanılmıştır.
Hesaplara Blokaj: Yatırımcıların kendi hesaplarını kendi iradeleriyle hareketsizleştirdikleri, bloke koydukları mekanizmadır. Blokaj, likit yatırım fonu
katılma belgeleri dışında tüm kıymetler üzerinde veya tek tek kıymetler üzerinde veya toptan veya adet olarak yapılabilmektedir. Blokaj süresiz konulabildiği
gibi valörlü olarak da konulabilmektedir. Bu mekanizma ile yatırımcı hesaplarına kendi iradesi dışında ulaşılmasını engelleyebilmektedir. 21.00-08.00 saatleri
arasında konulabilen blokajı yatırımcı istediği zaman kaldırabilmektedir. Bloke
edilmiş kıymetler, blokaj çözülünceye kadar satılamaz veya virman edilemez.
Genel Kurul Blokajı: Yatırımcılar, pay senetlerine sahip oldukları şirketlerin genel kurullarına katılmak için hisse senedi tevdi etmelerine gerek
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 497
yoktur. MKK’dan alacakları onaylı bir yazı ile genel kurula katılabilmektedirler. Bunun için de elektronik olarak genel kurul blokajı yapabilmekte ve bunun ardından da MKK’dan o senetlere sahip olduklarına dair mektup almak
için aracı kurumlarına başvurabilmektedirler.
MKK’nın faaliyete geçmesiyle birlikte sermaye piyasası araçlarının sahiplikleri, alım satımları, hesapların büyüklükleri, illere, cinsiyete veya yaş
gruplarına göre dağılımı üzerine istatistiklerin üretilmesi de imkân dâhiline
girmiştir.
10. DÜNYA FİNANSAL KRİZİ
K
riz kavramı, özellikle ekonomik anlamda kullanılıyorsa da daha geniş bir çerçevede ve anlamlarda kullanılmaktadır. Kalp krizi, orta yaş
krizi, su krizi, çevre krizi ve siyasi kriz bunlardan sadece bir kaçıdır.
Kriz, çeşitli kavramlarını içerecek şekilde “yaşanan veya o güne kadar işleye
gelen sürecin/mekanizmaların artık işlemez olması” şeklinde tanımlanabilir. Sürecin işleyişi dışsal nedenlerle bozulabileceği gibi içsel nedenlerle de
bozulabilmektedir. Artık süreç işlemeyince, yeni bir süreç için değişimin
yönetilmesi (oluşabilecek zararların hafifletilmesi, istikrarın korunması ve
yeni dönemde aynı tür krizin yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınması)
gerekmektedir. Yeni düzenlemelere ve yapılanmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
2007 yılının yaz ortasından itibaren ABD’de düşük dereceli ipotek kredileri piyasasında başlayan, 2008’de fark edilen ve ciddiyeti ancak Lehman
Brothers’ın çöküşü ile anlaşılan kriz, dalgalar halinde dünyaya yayılmış, nihayetinde finansal piyasalar dışında reel ekonomileri de vurmuş ve AB’yi
de ciddi ölçüde sarsmıştır (Akyüz 2011a). Gerek üretim kayıplarına gerekse
büyük bir işsizliğe yol açan krizden ABD ve AB’nin çıkış tarihinin 2013 yılı
olduğu söylenebilir.
Krize yönelik açıklamalar, yazarın bakış açısına, sahip olduğu dünya görüşüne göre değişmektedir. Kriz, kimi yazarlar tarafından likidite bolluğuna
ve bu bolluğun yarattığı geri besleme sonucu oluşan konut balonun patlamasına bağlanırken (Mishkin 2011, White 2011 ve Wallison 2011), kimi
yazarlar tarafından kapitalizmin iç dinamiklerine (finansal istikrarsızlığa)
ve bu istikrarsızlıkla beraber gündeme gelen belirsizlik, rekabet ve korkuya
bağlanmaktadır (Dymski 2010).
Krizlerin açıklanması benzeri krizlerin bir daha olmaması açısından yapılan düzenlemelerin hareket noktasını oluşturması nedeniyle önem taşımaktadır. Bu kapsamda da krizlerin hikayesinin yazılması ve tartışılması,
geleceği etkileyecek olan düzenlemelerin temelini oluşturmaktadır. Hele düzenlemelerin büyük çoğunluğunun, geçmişteki krizlerin benzerlerinin olu-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 501
500 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
şumunu engellemeye yönelik olması, geriden etkilenmesi, geleceği de çeşitli
yönlerden etkilemektedir. ABD’de 1929 ekonomik bunalımından hareketle
sermaye piyasalarına yönelik düzenlemeler, 1994 ve 2001 krizleri ardından
Sermaye Piyasası Kanunu’nda yapılan değişiklikler ve yeni Bankalar Kanunu, bu çerçevede değerlendirilebilir.
Genellikle “dünya ekonomik krizi” olarak adlandırılan krizi açıklamaya
yönelik hikâyeler, üç ana başlık altında toplanabilir (Wallison 2011 ve Elliott
and Baily 2009):
1. Birinci açıklama, Amerikan hükümetinin konut politikasının yarattığı
konut balonu ve bunun da özellikle kamu destekli olarak algılanan Fannie Mae ve Freddie Mac üzerinde ciddi boyutlarda ve taşınamaz yükler
oluşturması olarak yapılmaktadır. Hükümetin müdahaleci politikalarına
karşı çıkan bu yaklaşımların (daha az düzenleme) altında ise daha çok
liberal görüşler yer almaktadır. Finansal düzenlemenin sistemik olarak
çöktüğünü ileri sürenler de bu çevrede ele alınabilir (Levine 2012).
2. İkinci açıklama ise daha çok sol denilebilecek yaklaşımları içermektedir. Bunlara göre krizin altında Wall Street’in “pervasız davranışlarının, hırsının ve karmaşık yatırımları anlamak ve yönetmek anlamında
küstah/kibirli yaklaşımı” yatmaktadır. Bunun sonucunda da daha çok
düzenleme gündeme gelmektedir. Krize gelinceye kadar ABD’de yaşanan uzun dönemli büyüme ve düşük enflasyon; yatırımcıları, yöneticileri ve düzenleyicilerin kendilerine olan güveni aşırı olarak artırmış ve “biz hata yapmayız” duygusunu ve kibrini güçlendirmiştir. Bu
da risk alma iştahını artırmıştır.
3. Son yaklaşım ise daha etraflı ve pek çok tarafın (piyasaların, kişilerin, kurumların ve hatta uluslararası kurumların) sorumluğuna dikkat
çeken yaklaşımlardır. En etraflı yaklaşım olarak vurgulanan ve neredeyse piyasanın tüm katılımcılarını “suçlayan” bu hikâyeye göre (Wallison 2011);
• Wall Street, risk yönetimi yapamamıştır,
• Düzenleyici kurumlar, ticari ve yatırım bankalarının ve Fannie
Mae ve Freddie Mac gibi kurumların pozisyonlarını ve faaliyetlerini yakından izlememişler ve dolayısıyla gerekli tedbirleri almamışlardır,
• Derecelendirme kurumları kusurlu davranmışlar ve çıkar çatışmalarıyla yüz yüze kalmışlardır,
• Konut kredisi kullananlar ise düzenlenmemiş ipotek aracılarının
yanlış yönlendirmesiyle davranmışlar,
• Ve konut fiyatlarının sürekli artacağı gibi yanlış görüşe kapılmışlardır.
10.1. Krizin Hikâyesi
10.1.1. Dünya Konjonktürü
Petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki artışlar nedeniyle petrol ihracatçısı ülkelerin elinde biriken büyük miktarlardaki fonlar ile Japonya, Çin ve Hindistan
gibi Doğu Asya ülkelerinin büyük boyutlardaki dış ticaret fazlaları ve başta
ABD olmak üzere İngiltere, İrlanda, İspanya gibi batılı ülkelerin yüksek dış
ticaret açıklarının oluşması, fon fazlası veren ülkelerin portföylerinde, açık
veren ülkelerin menkul kıymet ve diğer kıymetlerin birikmesine yol açmıştır. Birikim ise esas olarak risksiz olarak değerlendirilen kamu kâğıtlarına
yönelmiştir. Likiditenin artışı, bu ülkelerde “kredi patlamasına” yol açmıştır
(Crouhy and Turnbull 2008, Perry 2008 ve Akyüz 2011b).
Sermayenin ABD’ye olan akışının yarattığı likidite bolluğu293, 11 Eylül ve
internet balonunun patlaması nedeniyle daralmadan korkan Fed’in, faizleri
düşürmeye yönelik politikaları ile birleşince daha da artmıştır.
Bu dönemde, özellikle Amerikan bankacılık sistemi de önemli değişiklikler geçirmiştir (Brunnermeier 2009). Dünya finansal sisteminin büyük kısmını oluşturan ABD piyasalarında finansal sistemde faaliyet gösteren bankalar (yatırım ve ticari bankalar), 1933 yılında çıkarılan Glass-Steagall Act
ile birbirlerinden ayrılmışlar, 1990’larda yaşanan teknolojik gelişmeler ise
bu ayrımı yavaş yavaş ortadan kaldırmış ve 1999 yılında çıkarılan GrammLeach-Bliley Act ile “bank holding company” yapılanması ile söz konusu
duvar kaldırılmıştır. Yatırım bankacılığı ile ticari bankacılığın aynı çatı altında yapılması söz konusu olmaya başlamıştır. Bu ise yatırım bankalarının
kâr hacimlerini olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. Bunun üzerine kâr
beklentilerini artırabilmek amacıyla, yatırım bankaları hem kendi hesaplarına kıymet alıp satmaya (principal trading) hem de riskli araçlara yatırıma
başlamışlar ve piyasa riski taşımaya yönelmişlerdir (Perry 2008). Öte yandan
ticari bankalar, bilançolarında yer alan varlıkları piyasaya aktararak, bir yandan risk yönetimlerini piyasa kanalıyla yapmaya diğer yandan da ellerindeki
duran kıymetleri likidite ederek yeni finansman kaynakları üretmeye başlamışlardır (Gubler 2011). Likiditenin genişlemesi, yukarıda da belirtildiği gibi
kredi hacmini artırmış, bu da konut balonu oluşmasına yol açmıştır.
10.1.2. Konut Balonu
Varlık fiyatlarında gözlenen balonlar, sonunda önemli krizlerle düzeltmeye gitmekte ve “kartlar yeniden” dağıtılmaktadır. Kindleberger (1989:1729), spekülatif balonları üç başlık altında ele almaktadır. Birincisi, fiyatların
sürekli ve giderek yükselmesini ve daha sonra eski seviyelerine düşmesi ola293
Likidite bolluğu konusunda Afganistan ve Irak savaşlarının maliyeti ve bu harcamaların finansman
biçimleri de dikkate alınmalıdır. Ancak bu konu pek incelenmemiştir.
502 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rak tanımlanmaktadır. Bu tür balonlarda, varlık fiyatlarındaki (bir veya bir
grup mal varlık da olabilir) artış süreci kendi kendini besleyen bir mekanizmayla işlemektedir.
İkinci grup balonlarda ise fiyatlar bir yere kadar artmakta, ulaştığı tepe
notasında bir müddet durduktan sonra, çıkıştan daha hızlı bir şekilde düşmeye başlamakta ve paniğe dönüşmektedir.
Üçüncü grup balonlar ise finansal zorluk dönemlerinde ortaya çıkmakta,
fiyatlar bir yerde tepe yaptıktan sonra, önce yavaş sonra da panik halinde
düşmeye başlamaktadır.
Dünya kriziyle sonuçlanan konut balonun uzun ve yıkıcı olmasının altında yatan ana neden, insanların fiyatların daha çok artacağı beklentisiyle
giderek daha çok risk ve daha çok kredi almalarıdır. Üstelik yaratılan mekanizmaların risk üstlenilmesini yaygınlaştırmasıyla da bu süreç hem uzamış
hem de derinleşmiştir (Wallison 2011). Balon patlayıncaya kadar konut fiyatları %80 artmıştır, hâlbuki önceki krizlerde çok daha az artışlar yaşanmıştır. Konut balonu zaman içinde kendi kendini beslemeye başlamış, risklerin
tür değiştirmesine yol açmıştır.
Kredi balonuna ve konut çılgınlığına giden yol, bankacılıkta yeni kredi
verme sürecine ve menkul kıymetleştirmelere ve bankaların aktiflerinin finansmanlarının giderek kısa vadeli araçlarla yapılıyor olmasına bağlanmaktadır (Brunnermeier 2009).
10.1.3. Yeni Kredi Verme Süreçleri:
Menkul Kıymetleştirme ve CDO’lar
Menkul kıymetleştirme, özellikle 1980’li ve 1990’lı yılların önemli finansman araçlarından olmuştur. Finansal kuruluşlar ve firmalar aktiflerindeki kıymetleri menkul kıymetleştirerek likidite edebilmişler, bu şekilde topladıkları
fonları da faaliyetlerinin finansmanında kullanmışlardır. Ancak ABD’de kullanılan bu mekanizma, bazı açılardan krizin besleyicisi ve tetikleyicisi olmuştur.
Bankalar kredi verirken, kredi talep eden müşterilerini inceler ve sonunda da kredi vermeye karar verdiklerinde, kredi riskini de kredi tamamen itfa
oluncaya kadar bilançolarında taşırlardı. Zaman içinde bankaların menkul kıymetleştirme ile bu mekanizmaya yenilikler eklemeleri, süreci bir başka mecraya sürüklemiştir.
“Yarat ve dağıt - originate and distribute” olarak adlandırılan yeni yöntem, bankacılığın geleneksel fonksiyonlarından uzaklaşmayı getirmiştir.
Bankacılık, teknolojik ve finansal yenilikler sayesinde yarattığı kredileri, başkalarına menkul kıymetleştirme gibi yollarla aktarabilmeye başlamıştı. Böylece, bankalar riski başkalarına devretmeye ve gelirlerini de faizlerden çok
ücretlerden oluşturmaya başlamışlardır. İki durumun birleşmesi ise daha
çok ücret kazanmak amacıyla daha düşük gelir gruplarına (azınlıklar dâhil)
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 503
eşik altı denilen krediler vermeleridir (Dymski 20101). Eşik altı kredileri, bu
yapısı nedeniyle müteahhitler, gayrimenkul aracıları, menkul kıymet şirketleri ve gözünü para hırsı bürümüş yöneticiler tarafından desteklenmiştir.
Menkul kıymetleştirme ile bir yandan aktiflerde duran varlıklara likidite
kazandırılırken bir yandan da başkasına aktarılacağı için kredi alanın risk
durumu artık incelenmemeye ve hatta önemsenmemeye başlamıştır. Bu
ihtiyatsızlık, bankaların CDO’ları (Collateralized Debt Obligations) yarattıktan sonra başkalarına aktarma imkânları yüzünden daha da kolaylaşmış
(Turner 2009) ve çarpık bilgi sorunları artmıştır.
Menkul kıymetleştirme ve CDO’lar, bankaların kredi kaynaklarının bollaşmasına ve riskli varlıkların bilanço dışına taşınabilmesi yüzünden de sermayelerini artırma gereksinimlerinin azaltılmasını da getirmiş, dolayısıyla
tercih edilmelerini desteklemiştir (Crouhy and Turnbull 2008).
CDO ihracı için çeşitli finansal varlıklardan (ipoteğe dayalı menkul kıymetler, ticari gayrimenkullere dayalı tahviller ve şirket tahvilleri gibi) oluşan
bir portföye teminat olarak tutan ve portföyü çeşitli gruplara bölerek çeşitli
yatırımcılara satmak amacıyla (Special Purpose Entity-SPE-Special Investment Vechile) bir şirket oluşturulmaktadır. Sistem içinde nakit girişlerine
göre ilk olarak üst grupların (Super Senior Trunche) alacakları ödenirken
diğer grupların alacakları SPE’ye nakit girişi olduğu sürece ödenir. En alt
gruplardakilerin (Toxic Waste) alacakları, ancak diğerleri alacaklarını aldıktan sonra bir bakiyenin varlığı halinde ödenir. Böylece tüm varlığa dayalı
kıymetlerde olduğu gibi risk yatırımcılara aktarılmış olmaktadır.
CDO’ların yaratıcıları, bu işlemleri karşılığında komisyon ve işletim ücreti almaktadırlar. Sistem CDO’lara dayanarak, yeni CDO’ların (Sentetik
veya CDO2) çıkarılmasını getirmiştir. Böylece kısa vadeli finansman mekanizmaları ile uzun vadeli yatırımların finansmanına gidilmiştir. Kısa vadeli
kaynaklar çevrilerek (roll over) yapılarak uzun vadeli varlıkların sahipliğine
devam edilebilmiştir (Turner 2009).
CDO’lardan alan yatırımcılar ise kendilerini ödenmeme riskinden korumak
amacıyla CDS (Credit Default Swaps)’ler alarak korunmayı amaçlamışlardır.
CDS’ler ise bankalar ile piyasa ilişkisinin tamamlayıcı olmasına dayanmaktadır. CDS’ler, sözleşmenin konusu olan borçlanıcının ödeme güçlüğüne düşmesi
hâlinde bu borcu devir alanın kendini koruduğu bir mekanizma veya sigortadır. Korunma satın alan taraf, ödediği primler karşılığında korunma sağlarken,
satan taraf da aldığı primler karşılığında borçlanıcının borcunu ödememesi
hâlinde borç vereni korumaktadır. Bu işlemlerin her iki tarafında genellikle
büyük oyuncular (bankalar ve hedge funds) yer alabilirken, sigortacı olarak da
daha çok büyük sigorta şirketleri (Ambac, MBIA ve AIG gibi) yer almaktadır.
CDS’ler, yatırım ve risk iştahının daha da artmasına, dolayısıyla piyasanın
daha da büyümesine neden olmuştur. Kriz sırasında ödenmeme riskinin artmasıyla birlikte koruma satanlar büyük risk altında kalmışlardır (Weistroffer 2009).
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 505
504 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
CDO ve ipotek kredilerine dayanan menkul kıymetlerin repo ve ters
repolarda kullanılması (gölge bankacılık)294, bankaların likidite imkânlarını
daha da genişletmiştir (Eatwell, Mouakil and Taylor 2008 ve Mishkin 2011).
10.1.4. Fonlama Vadelerinin Kısalması
Finansal sistemin ekonomik fonksiyonları önceki bölümlerde ele alırken,
sistemin tasarruf sahipleri ile nihai fon kullanıcıları arasında var olan vade
uyumsuzluğunu çözümleyebildiği tartışılmıştı. Böylece kısa vadeli fonlar ile
uzun vadeli fon talepleri ve dolayısıyla da uzun vadeli yatırımlar finanse edilebilir hâle geliyordu. Bu vade uyumsuzluğu/uyumu sorunu, gölge bankacılığa da aynen transfer edilmiştir (Brunnermeier 2009). Sistem, ipoteğe dayalı
(bilanço dışı veya içi) kısa vadeli varlığa dayalı finansman bonoları veya diğer
menkul kıymetleştirme işlemleriyle uzun vadeli portföylerini kısa vadeli kıymetlerle finanse etme yoluna gitmiştir. Ancak borçların ödenmemesi hâlinde
teminat olarak tutulan portföylerin alacaklılar tarafından satılması yoluna gidilmektedir. Bu da doğal olarak bankaları fonlama likiditesi riskiyle karşı karşıya
bırakmaktadır. Benzeri olay, aynı şekilde yatırım bankalarının portföylerinde
de söz konusu olabilmektedir.
Bankaların kredilerini fonlayacak likiditeye ulaşamaması ve aktiflerini fonlamak için kullandıkları kısa vadeli araçları döndürememelerini (roll
over) getirmiştir. Daha çok yatırım bankalarının aktiflerinin finansmanında
kullanılan kısa vadeli araçlarda (özellikle repo) benzeri bir gelişim izlenmiştir. Kısa vadeli fonlamanın azalması hâlinde de bankalar aktiflerini finanse
edemez hale gelmişlerdir.
10.1.5. Yapılandırılmış Araçların Yükselişi
Yapılandırılmış araçlar, bir yandan ekonomide yer alan çeşitli tarafların
cevaplanmayan beklentilerine cevap vermek amacıyla oluşturulurken aynı
zamanda riskleri taşımak isteyen birimlere aktaran ve çok çeşitli ve geniş
294
Son 30-40 yıl içinde teknolojinin yayılması sonucunda geleneksel bankacılık faaliyetlerinin azalması, bankacılık geleneksel bankacılık dışından gelen rekabetle
karşılaşması, kârlarının azalması ve yeni kâr kanallarının yaratılması sonucunda
oluşmuştur. Örneğin para piyasası yatırım fonlarının, mevduat benzeri imkânlar
sunması (çek keşide edilebilmesi gibi) ve üstelik mevduat sigortası gibi sigortaları
olmamalarına rağmen örtük bir güvenceye sahip olmaları, onların maliyet avantajlarına sahip olmalarını getirmiştir. Diğer açıdan menkul kıymetleştirmede SPV’ler
kanalıyla iflas imkânı ve düzenleme avantajlarına sahip yeni finansman süreçlerinin gündeme getirilmesi de bu çerçevede sayılabilmektedir. Nihayet repo varlıkları
likidite etmenin ve kaldıraçtan yararlanmanın önemli araçları olmuştur. Bu yeni
yapılanmalara ise gölge bankacılık denmektedir (Gorton and Metrick 2010).
katılımcı arasında dağıtan mekanizmaları meydana getirmiştir. Sonuçta ise
ipotekli kredilerin ve şirket kredilerinin fonlama maliyetlerinin azalmasını
getirmiştir. Menkul kıymetleştirme ve düşük faiz oranları, daha önceleri
bunlara yatırım yapmaları kısıtlanmış kurumsal yatırımcıların, bu araçlara
yatırım yapmasının yolunu açmıştır.
Yapılandırılmış araçların popülerliğini artıran diğer etmen ise Basel I
tarafından getirilen, bankaların borçlarının %8’i kadar sermaye tutma zorunluluklarıdır. Sermaye yeterliği olarak gündeme getirilen bu uygulamayı
dolanmak amacıyla, bankaların borçlarının bir kısmını bilanço dışına aktarmaları ve bu aktarım için de kredi vermelerini getirmiştir. Böylece hem
kredi hacmi artabilmekte hem de risk durumu değişmemekte ve nihayetinde bankanın yeni sermaye koyması zorunluluğu doğmamaktadır (Brunnermeier 2009).
Büyük yatırımcıların ve kredi derecelendirme kuruluşlarının derecelendirme ve değerlendirme yaparken tahminlerinde de ipotekli kredilerin
ödenmeme oranlarının düşük olduğu, geçmiş verileri kullanmaları ve bunun neticesinde de görece iyimser tahminler yapmaları, bu araçların kullanılmasını yoğun bir şekilde teşvik etmiştir. Öte yandan konut fiyatlarının
yakın zamanlarda hep yukarı eğilim göstermesi, sürekli yükseleceği fikrini
beslemiştir (iyimser hikâye).
Diğer yandan kredi verilme sürecinde, konut fiyatlarının yükseleceği
beklentisiyle kredi notu düşük borçlanıcılara “kısa dönemde tekrar yapılanma” modelinde kredi (ilk 2-3 yıl düşük faizli daha sonra daha yüksek
faiz oranları uygulanması) verilmesi yoluna gidilmiş, bu da var olan riskleri daha da artırmıştır. Özellikle ödeme kapasiteleri düşük kişilere verilen
kredilerde yapılan ara değerlemelerde, konutların değerinin yükseldiği
tespit edilerek aynı konuta bir kredi daha verilmiş, böylece kredi hacmi
patlamış, alınan krediler, kredi kullananların ödeme kapasitelerinin çok
ötesine geçmiştir.
Sonuç olarak likidite bolluğunun yarattığı koşullarda faizlerin çok düşük
düzeylerde seyretmesi, kredi verme esnasında uygulanan düşük standartlar
ve iyimser hava ipotek kredilerinin artmasını, bu da konut fiyatlarının aşırı
yükselmesini getirmiştir. Bu koşullara bir de tasarruf sahiplerinin konut kredilerinin fiyatlarının uzun dönem ortalamasına düşmeyeceği beklentisinin
eklenmesi balonu daha da şişirmiştir. Dönem boyunca finansal araçların fiyatlarında bir dalgalanma yaşanmaması, insanlarda bu gidişin devamlı olacağı beklentilerini güçlendirmiştir. Gelişmeler, yatırımcıların sürekli iyimser
olmasını ve son yıllardaki gelişmelerin sürekli olacağı beklentisini getirmiştir295.
295
Yatırımcı davranışlarının sürekliliği ve ölümsüzlük ve hep iyi olacağı konusunda davranışçı finans
çerçevesindeki açıklamalar için Bostancı 2003’e bakılabilir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 507
506 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Balon296, finansal kuruluşların aktifleri ile pasifleri arasındaki ilişkiyi
bozmuş ve ortaya çıkan uyumsuzluk, fiyatların tersine dönmesi sonucunda ekonomik daralma ile krizi tetiklemiştir. Balonu oluşturan ana etmen ise
sistemin yarattığı aşırı likidite imkânları olmuştur (Eatwell and et al, 2008).
Konut balonunun patlamasıyla birlikte ipoteğe dayalı kıymetlere yatırım yapanlar büyük zararlarla karşı karşıya kalmışlardır. Sermaye kaybına uğrayan
finansal kuruluşlar varlıklarını satarak sermayelerini güçlendirmeye çalışmışlar, ancak bu satışlar da varlıkların değerini daha da aşağı çekmiş ve sermaye problemlerini daha da ciddileştirmiştir (Krugman 2008a). Kriz, önce
ipotek krizi olarak başlamış daha sonra finansal kriz haline ve nihayetinde
de tüm ekonomileri etkileyerek küresel krize dönüşmüştür.
10.1.6. Balonun Patlaması ve Kriz
ABD’de 2005 yılında konut fiyatlarının tepe yapmasından sonra, 2006
yaz ortasından itibaren fiyatların aşağı dönme eğilimine girmesi297, yukarıda
belirtilen iyimser havanın dağılmaya başlamasına yol açmıştır. İyimser havanın dağılması, 2007 ortasından sonra hızlanmış ve finansal kuruluşların
aktiflerinde teminatta tutulan veya yatırım amacıyla alınmış olan kıymetlerin değeri düşmüştür. 2007 Ağustosundan itibaren yoğunlaşmaya başlayan
zararlar, 2008 yazında çok derinleşmiştir. 2007 sonu ve 2008 başlarında finansal kuruluşlara başvurular (paralarını geri alma veya ellerindeki kâğıtları
geri satma) başlamıştır (Mishkin 2011). Bu kapsamdaki klasik bankacılığa
yapılan başvurular, mevduatların çekilmesi şeklinde olurken298 bu defa “gölge bankacılığa” hücum gündeme gelmiştir. Söz konusu hücumlardan sonra
varlık fiyatlarının giderek düşmesi ve düşüşten daha az zararla kurtulmak
veya bilançolarını rahatlamak amacıyla bankaların çeşitli varlıkları satışa
çıkarılınca, yatırımcıların firmaların aktiflerinde yapılan değerlendirmelere
olan inançlarını299 yitirmeleri gündeme gelmiştir. Bilançoda gösterilen değerlerin gerçek değerler olmadığı, satışa çıkarıldıklarında çok daha düşük
değerlerde satılabildiği ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla süreç, likiditenin kurumasını getirmiştir. Zorunlu satışlar, aktiflerin değer kaybı ve likiditenin
kuruması, bankaları zarar yazmaya zorlamıştır. Daha da ötede likidite kaybı
sonucu aktifler piyasa fiyatlarıyla değerlenemeyince, bilgisayar programla296
Herhangi bir varlık balonu, o varlığın fiyatının temel değerlerden uzaklaşması veya o varlığın
fiyatlarının yukarı çıkması ve aniden düşmesi olarak tanımlanmaktadır (White 2011 ve Sanchez 2011).
Balonlar genellikle de kredi ve kaldıraçın anlamsız derecede fazla bir şekilde kullanılmasını takip
etmektedir.
297
Petrol fiyatlarındaki aşırı artış, özellikle şehir dışında konut alanların artan enerji maliyetleri karşısında
tedbir olarak evlerini satışa çıkarmaları da bir etmen olmuştur.
298
Bu durumda banka uzun vadeli kıymetlerini nakde çeviremediği ölçüde ödeme güçlüğüne düşerdi.
299
Özellikle hedge fonlar gibi kuruluşlardaki portföylerin değerlendirilmesi süreçleri güvenilirliğini
yitirmiş ve değer tespiti sorunları ortaya çıkmıştır.
Kutu: 10-1- Geri Besleme
Kredi kuruluşu kredi verirken krediye karşılık teminat almaktadır. Verilen krediler varlık talebini ve dolayısıyla da fiyatlarını artırmaktadır. Üstelik
varlık fiyatları arttıkça alınan teminatlar düşürülmekte, kredi koşulları gevşetilmekte ve piyasaların daha çok krediyle fonlanması imkânı doğmaktadır.
Daha çok kredi verilebilir olması, varlık fiyatlarının yukarı olduğu dönemde
likidite imkânlarını daha da artırmaktadır. Likiditeyle artan krediler ise varlık
fiyatlarının yükselmesini desteklemektedir.
Varlık fiyatları arttıkça kredi veren kuruluşların aktiflerinin değeri, dolayısıyla kârları artmakta, öz sermayeleri pozitif etkilenmekte ve zorunlu sermaye oranlarının rahatlaması nedeniyle de kredi kuruluşları kredi hacimlerini
artırmaktadırlar.
Varlık fiyatları (konut fiyatları) yükseldikçe, halkın fiyatların artacağına ilişkin iyimserliğini de güçlendirmiş, doğal olarak bu durum varlıklara yatırımı
daha da hızlandırmıştır (Akerlof and Shiller 2010:96-100).
Durumun bilançolarda verildiği şekilde parlak olmadığı ve hatta bazı konutların satılırken, fiyatlarının ipotek değerinin çok altında olduğu anlaşılmaya başlayınca, varlık fiyat artışları tersine dönmüştür. Yükseliş sırasında işleyen pozitif geri besleme, tersine işlemeye başlamış ve adeta “batan geminin
malları” şeklindeki satışlara yol açmıştır. Fiyatlar düşmeye başlayınca önce
teminatların tamamlanması istenmesi (Mishkin 2011) ve öz sermayenin artırılması, varlık taleplerini aşağı çekmektedir.
%30 öz sermaye ve %70 kredi ile 100 TL’lik araç alındığını varsayalım.
Fiyatlar %20 aşağı düştüğünde, kredi verenler teminat oranının korunması
için ya 20 TL’lik sermaye konulmasını ya da portföyün bu oranı tutturacak
şekilde likidite edilerek %70 teminat için portföyün 33,30 TL’lik büyüklüğe indirilmesini talep etmektedirler. Bu nedenle de doğal olarak piyasaları ciddi
bir satış baskısı sarmaktadır. Bu süreç ise yükselişe benzer ama tersi yönde
güvenin sarsılmasını ve fiyatların daha da düşmesine yol açmaktadır (Akerlof
ve Shiller 2010:96).
Fiyatların tersine dönmesiyle beraber kredili veya teminatlı işlemlerde
de sermaye koyma ve likidite etme ihtiyacı daha da derinleşmekte ve karar
vericileri daha hızlı davranmaya yönlendirmektedir. Süreç, aynı zamanda
sistemik riski artıran bir mekanizmayı tetiklemektedir. Ancak Basel I ve
II’nin, bu türden geri beslemeleri pek dikkate almamış olduğu gözlemlenmektedir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 509
508 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rıyla değerlendirilmeye başlanmış, bu da yatırımcıların değerlemelere olan
güvenini daha da sarsmıştır (Turner 2009).
Ağustos 2008’e kadar devam eden ve bittiği düşünülürken Eylül ayında
Lehman Brothers’ın ve hemen ardından da AIG (American Insurance General) çöküşüyle kriz ikinci evreye girmiştir. Bunlarla derinleşen belirsizlik
çarpık bilgi sorununun artmasına yol açmış, bu da varlık satışlarını daha da
hızlandırmış, fiyatların daha da düşmesine ve likiditenin daha da kurumasına
yol açmıştır (Mishkin 2011). Çarpık bilgi sorununun derinleşmesi, öte yandan
da finansal piyasaların kaynak dağıtım mekanizmasındaki rolünü bozmuştur.
Özetle, neredeyse dünyanın üzerinde fikir birliğine vardığı gibi krizin temel nedeni kredi balonu ile konut balonun patlamasının bir araya gelmesi
olmuştur (Acharya and Richardson 2009). Finansal sistemi kurtarabilmek
için de ABD hazinesi yeni eylem planı ve para basarak finansman sağlama
yoluna gitmiştir.
10.1.7. Oyuncuların Rolleri
Krizin çıkışında, yukarıda bahsedilen etmenler yanı sıra piyasalarda faaliyet gösteren kurumların yapılanmaları, çalışma tarzları ve nihayetinde de
istismar riskleri çeşitli düzeylerde rol oynamıştır.
Buna ilaveten düzenleyici kurumlar arasındaki koordinasyon eksiklikleri
ve düzenlemeler arasındaki “düzenleme arbitraj”ları, sistemin dayanıklılığını
azaltmış ve risklerin birikmesine yol açmıştır (Edgar 2009).
10.1.7.1. Derecelendirme Kurumları
Konut fiyatlarının yükselmesiyle beraber derecelendirme kurumları da
derecelerini yükseltmişler, böylece eşik altı ipotek kredilerinin teminatlandırılmış borç sözleşmelerine çevrilerek menkul kıymetleştirilmesi, konut kredilerinin patlamasına önemli rol oynamışlardır (White 2009). Bu kapsamda
derecelendirme kurumlarının krizde oynadıkları rol beş ana başlık altında
toplanabilir:
1) Derecelendirme kurumlarının şirket ve devlet tahvillerinin derecelendirmesindeki başarılarından elde ettikleri itibar, yüksek getirilere
rağmen yatırımcıların notlara güvenmesini getirmiştir. Derecelendirme şirketlerinin ulaştıkları bu güvenilirlik düzeyi, onların bunu pazarlamalarına yol açmış ve üstelik uzmanı olmadıkları alanlarda da
derecelendirme yapmalarını getirmiştir.
2) Yasalar veya çeşitli düzenlemeler gereğince kurumsal yatırımcıların
yüksek dereceli kıymetlere yatırım yapmaları zorunluluğu, derecelendirme kurumlarının verdikleri notların önemini artırmıştır.
3) Söz konusu güven neticesinde verilen notların, borçlanma aracı çıkaran şirketlerin risk kapasiteleri hakkında kusursuz öncü gösterge
olarak algılanması, konunun ciddiyetini artırmıştır. Ancak sonradan,
notların kusursuz öncü göstergeler olarak algılanmaması gerektiği ortaya çıkmıştır (Turner 2009).
4) Yine yasalar gereği, bankaların sermaye yeterliği düzenlemeleri gereğince AA ve üstü kıymetler için ayırmaları gereken sermayenin az
olması, eşik altı menkul kıymetlerin yarısının bankalarca alınmasını
getirmiştir.
5) Derecelendirme kurumlarının derecelendirme süreçlerinde kullandıkları verilerin geçmiş yıllara yönelik olması, kriz dönemlerinde bu
verilerin sapmalı olmasını da getirmiştir.
10.1.7.2. İpotek Aracıları ve Kreditörleri
Kredi sürecini başlatan aracıların due diligence (kendilerinden beklenen
özeni gösterme) konusunda eksiklikleri bulunması yanı sıra kredi alanların
gözetimi konusuyla da herhangi bir ilgileri yoktu. Çünkü borçlar menkul
kıymetleştiriliyor ve risk başkalarına aktarılıyordu. Öte yandan aracıları
primlendiren sistem de onları konut kredisi pazarlama işlemlerine daha çok
yönlendiriyordu (Turner 2009).
2006 yılında bu aracılardan 11’i kapanmış ve sorunlar görünür hâle gelmeye başlamıştı. Kredinin yaratılması ve ardından da başkalarına devredilerek riskinin onlara aktarılması yüzünden eşik altı konut kredisi verilmesi,
bankaların ücret kazançlarını artırırken diğer yandan da konut aracıları,
kredi pazarlamacıları, müteahhitler gibi grupların gelirlerinin artmasına yol
açmıştır. Bir sorumluluğu olmadan gelirleri artan bu gruplar ise kredi kullanma potansiyeli olan insanları teşvik ederek onları kredi kullanmaya yönlendirmişlerdir. Böylece bir anlamda bedavacılık gelişmiştir.
2007’nin ilk çeyreğinden itibaren, piyasanın sorunları mali piyasaların diğer alanlarına da yansımaya başlaması üzerine ipotek kredilerinin koşulları
sıkılaştırılmaya başlandı.
10.1.7.3. Özel Yatırım Araçları (Special Investment Vehicles-SIV)
SIV’ler diğer adıyla SPE’ler, sadece menkul kıymetleştirme işlemine aracılık
etme sınırlı amaçları olduğu ve dolayısıyla da riskli değerlendirilmedikleri için
destekçilerine iflastan uzak olarak görünmektedir. Şirket uzun ve orta vadeli ve
yüksek dereceli varlıkları kısa vadeli vadeli varlığa dayalı finansman bonoları,
orta vadeli borç senetleri ve sermaye (ve sermaye benzeri borçlar) ile finanse
ederek satın almakta ve sadece bu iş ile ilgilenmektedir. SIV işlemleri finansal kuruluşlar tarafından desteklenmekte, böylece ilgili kurumların bilançoları,
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 511
510 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
bilanço dışı işlemlerle yeniden yapılanması imkânına kavuşmaktadırlar. Bilançolarındaki varlıklar, bilanço dışına (SIV’e) transfer edilmekte ve oluşturulan
araçlar da yatırımcılara satılmaktadır. SIV’ler kısa dönemli finansman mekanizmalarını sürekli çevrimle devam ettirmektedirler (Artunç 2002).
Kredi krizi, SIV’lerin bilançolarında tuttukları ipoteğe dayalı menkul kıymetlerin değerlerini kaybetmelerini, dolayısıyla da finansmanın sürdürülebilirliğini de ortadan kaldırmıştır (Turner 2009).
10.1.7.4. Hedge Fonlar
Aslında korunma amacı taşıyan bu fonlar, özellikle büyük yatırımcılar için
riskli yatırımlara dönüşmüş ve menkul kıymetleştirmeye dayanan araçların
yüksek kaldıraçla alımını getirmiştir. Normal zamanlarda yüksek kâr rakamları yazan system, aktiflerdeki fiyat düşüşleriyle ve likiditenin erimesiyle birlikte
fonların kredilerini ödeme kapasitelerinin yok olmasını getirmiştir.
Oluşturulan kredi menkul kıymetleştirme ile bir başkasının üstüne aktarılabildiği sürece, ortaya önemli moral hazard (ahlaki risk) sorunları çıkmıştır.
Örneğin hedge fonlar ve/veya private equity firmaları, yönettikleri fonlardan
komisyon artı performans ücreti almaktadırlar. Sadece fon sahiplerinin kaynaklarıyla değil, borçlanarak yapılan yatırımlar da yönetilen fonların, dolayısıyla ücretlerin hacmini de artırmaktadır. Üstelik kâr ortak ama zarar fon
sahiplerinin olduğunda, bu süreç daha yoğun işletilmektedir (Dowd 2009).
10.1.7.5. Monolines
Bazı sigorta şirketleri ve programları (monolines), yatırımcıları yatırımlarından dolayı olan alacaklarını sigortalayan poliçeler üretmişlerdir.
Böylece yatırımcının geri ödemeleri almaması diye bir sorun söz konusu
olmayacaktır. Yüksek kaldıraç oranıyla çalışan bu mekanizma, esas olarak
AAA kalitesindeki yerel yönetim tahvillerine yapılırken, son yıllarda varlıkla
desteklenmiş ve CDO’ları da kapsamaya başlamıştır. Söz konusu araçlarda
yaşanan sorunlar da “monolines”ın durumunu tehlikeye sokmuştur.
10.1.7.6. Kamu Politikaları
Kamunun konut edindirmeyi yaygınlaştırmaya yönelik politikaları da
bu süreci destekleyen önemli bir unsur olmuştur. Özellikle Fannie Mae ve
Freddie Mac’in üstleneceği ipotekli kredilerin ödenebilir300 (affordable) olması kriterinin, sürekli olarak artırılarak, 2007’de, toplam kredilerin %30’undan %55’ine çıkarılması, balonu desteklemiştir.
300
Ödenebilir konut kredisi; krediyi alanın gelirinin, yaşadığı yerdeki medyan gelirde veya altında olduğu
durumlar için kullanılmaktadır.
Öte yandan söz konusu kurumların ve ilgili diğer kamu kurumlarının
(Konut İdaresi -Federal Housing Administration- de dâhil olarak) birbirleriyle rekabet etmeleri ve bunların eşik altı ve yüksek riskli kredilerin 2/3’ünü
ellerinde tutuyor olmaları veya krediyi garantilemiş olmaları, balonun kamu
tarafından bir anlamda desteklendiğinin kanıtı olarak değerlendirilmektedir
(Wallison 2011).
10.2. Ekonomik Kriz ve Dünyaya Yayılma
Finansal krizin ikinci aşamaya geçmesinden itibaren, özellikle gölge bankacılığa karşı hücumlar yoğunlaşmıştır. Kriz derinleştikçe, bankalar ihtiyat
amacıyla nakit biriktirmeye başlamışlar, diğer bankalara kredi vermekte ise
giderek daha isteksiz olmaya başlamışlardır.
Öte yandan tasarruf sahibi de fonlarını ya likit tutma ya da başkalarına
verme konusunda tutucu davranmaya başlamış, likidite yaratmak amacıyla
varlıkların satışa sunulması da fiyatları aşağı doğru yönlendirmiştir. Bu süreç, bir yandan da tüketicinin tüketimini kısmasına yol açmıştır. Bütün bu
etmenlerin etkisiyle birlikte dünya kredi hacmi ve tüketimi daralmaya başlayınca, borcunu çevirmek durumunda olan ülkeler ve şirketler, birer birer
ödeme sorunlarıyla yüzleşmeye başlamışlardır.
Fed’in, İngiltere ve Avrupa Merkez bankalarının büyük boyutlardaki likidite sunmasına rağmen “eşik altı” krizi bulaşıcı bir nitelik almış ve dünya finansal krizini doğurmuştur (Mishkin 2011). Bazı ülkeler ve bölgeler,
finansal krizden çıkış emareleri gösterirken, Avrupa gibi bazıları da krizin
tekrarlaması ile yüz yüze gelmişlerdir (Caruana 2012). Bu durum ise düzenlemelerin ve düzenleyici otoritelerin kararlarını ve finansal sistemlerin
düzenlenmesini ve tasarımını daha da kritikleştirmektedir.
10.3. Bazı Dersler
Krizin gündeme getirdiği derslerden bazıları, şu şekilde özetlenebilmektedir (Hosh 2011 veBrunnermeier 2009):
1. Özellikle büyük finansal kuruluşların ödeme güçlüğü içine düşmeleri
hâlinde onların sorunlarını çözümleyecek yeterli araç ve yöntemlerin
olmaması “batmak için çok büyük - too big to fail” sorununun daha
da büyümesine yol açmaktadır. Büyük bir finansal kuruluşun, üretici
bir firmadan farklı olarak başka firmaların faaliyetini, diğer finansal
kuruluşların çalışmasını (finansmanı yoluyla) etkilemesi nedeniyle
istismar riskini artırmakta (Zingales 2010) ve nihayetinde kamunun
adımlarını önemli ölçüde kısıtlamaktadır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 513
512 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Lehman Brothers şirketinin batmasından sonra ABD hükümeti
büyük finansal şirketleri (örneğin AIG Insurance ve Citibank) kurtarmak zorunda kalmış, bu da “batmak için çok büyük” sorununun daha
da artmasını (istismar riski) getirmiştir. Batan bankaların maliyetini
kimin ödeyeceği ve finansal sistemin genelinde artarak gelişen belirsizliklerin yarattığı ortam, likiditenin kurumasına yol açmıştır (Wallison 2011 ve Mishkin 2011).
2. Sistemik bakış açısıyla tek tek finansal kuruluşların finansal sağlamlığı, sistemin bütün olarak sağlamlığından farklılaşmaktadır. Tek bankayı kurtarma operasyonu, bazen tüm sistemin altını oyabilmektedir.
Bu durumda, borç verenlerin sisteme olan güvenlerinin sarsılması yüzünden daha az borç vermeye yönelmekte (örneğin repo yapmamaya
yöneltmekte) bu da bankaların repo ile kendilerini finanse etmelerini
imkânsızlaştırmaktadır. Likidite bulamayan banka “batan geminin malları-fire sale” sürecine zorunlu olarak varmakta, bu da bütün finansal
sistemin aktiflerinin değerini aşağı bastırmaktadır (Hoshi 2011).
3. Eşik altı kredileri, finansal sistemin boyutları açısından çok büyük bir
hacmi oluşturmamasına rağmen bağlantıları ve ipotekli kredilerin teminat olarak kullanılması yüzünden repo piyasasında da dâhil olmak
üzere bir likidite ve eldeki varlıkların satışı ve teminatların nakde çevrilmesi sorunu yaratmış ve teminatların önemi biraz daha artırmıştır.
10.4. Kriz Sonrası Finansal Piyasaların Yeniden
Düzenlenmesi
2007’de başlayarak gelen ve 2013 itibariyle sona erdiği söylenebilecek
kriz, dünya finansal sistemini neredeyse tamamıyla yıkıma getirmiştir. Bu
durum, bütün düzenleyici ve politikacıları bu türden felaketlerden korunmak ve felaketlerin bir daha gündeme gelmemesi için tedbir almaya ve düzenleme yapmaya yönlendirmiştir. Kriz sonrasında hemen karşıt ve biraz da
tepkisel tedbirler alınmakta ve yaşanan türden krizlerin bir daha oluşmaması için tedbirler alınmaya çalışılmaktadır (Hoshi 2011). Krizin etkisi ve korkusu geçtikçe de söz konusu tedbirler ya hafifletilmekte ya da bazı hâllerde
söz konusu tedbirler uygulanmamaktadır. ABD’de gözlenen de neredeyse
budur. 1929 krizinin ardından çıkarılan yasalar, söz konusu krize bir tepki
olarak getirilmişken daha sonra bu tedbirler bir şekilde ya ortadan kaldırılmış ya da etrafından dolanılmıştır.
Kriz sonrasında benzeri krizlerin bir daha yaşanmaması amacıyla, özellikle ABD, AB ve BIS (Bank of International Settlement) tarafından çeşitli
düzenlemeler yapılmıştır.
10.4.1. Amerika Birleşik Devletleri
Finansal krizden Amerikan sisteminin çıkardığı dersler ve tedbirler üç
başlık altında toplanabilir (Hoshi 2011):
1) Finansal İstikrar Gözetim Konseyi (Financial Stability Oversight
Council-FSOC) kurulmuştur. Konsey’in oluşturulmasında “daha
fazla düzenlemenin ve daha az risk almanın” yeni bir krizi engelleyeceği görüşü hâkim olmuştur. Finansal piyasalardaki düzenleyicilerin
temsilcilerinden oluşan ve Hazine temsilcisinin başkanlık yapacağı
Konsey’in amacı ve üstlendiği görevler;
• Sistemik riskleri gözetmek ve gerekli tedbirleri hazırlamak,
• Finansal olmayan firmalardan hangilerinin sistemik olarak önemli
olduklarını belirleyerek onları düzenlemek,
• Piyasalar açısından sistemik olarak önemli olacak faaliyetleri belirlemek,
• Sistemik açıdan önemli olan finansal firmalar (örneğin bazı bank
holding companies) için daha katı kurallar önermek, gerektiğinde
“büyük ve kompleks” yapıları daha küçük şirketler halinde parçalamak olarak belirlenmiştir.
Bahsedilen standartların gözetimi de Konsey adına fiilen olarak Fed’e
verilmiştir. Üstelik bu görülmemiş boyuttaki yetkilerin verilmesi ve kapsamının da Konsey’e bırakılması eleştirilmektedir (Wallison 2010). Kamunun sigortaladığı mevduatlar yüzünden düzenlediği, bankaların ötesindeki
sigortalanmamış kurumların da düzenlemeler kapsamına alınması yasada
önemli bir yeniliktir.
Bu yaklaşım düzenleyici kurumlar arasındaki koordinasyon eksikliğini
öne çıkarmaktadır.
2) Yeni Yasa “batırılmayacak kadar büyük” problemini hafifletmek amacıyla çeşitli mekanizmalar öngörmüştür. Bunlar arasında;
• Sistemik olarak önemli olan ve zor duruma düşen şirketlerin etkilerini hafifletmek için mevduat sigortası şirketine çözüm mekanizmaları sunması,
• Benzeri şekilde sistematik olarak önemli finansal kuruluşların
FDIC ile koordineli bir şekilde yaşamlarını devam ettirecekleri
yöntemler/planlar oluşturmaları,
• Söz konusu planları oluşturamayanların ise daha fazla sermaye
taşımaları, faaliyetlerinin kısıtlanması veya varlıklarının veya yatırımlarının çözülmesi/likidite edilmesi,
• Batan finansal kuruluşların vergi ödeyenlere maliyetinin düşürül-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 515
514 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
mesi için aktarılan fonların geri ödemesinin varlık satışıyla yapılmaması sayılabilir.
3) ABD’de Dodd-Frank Yasası’nda değişiklikler yapılarak (Ocak 2010)
“finansal istikrarın ve tüketicinin korunması” artırılmaya çalışılmıştır.
Buna göre bankaların kendi adlarına yaptıkları işlemler ile bankacılığın diğer faaliyetlerinin ayrılması (bir tür Glass Steagall kuralı) ve
türev araç ticaretine yönelik olarak kesin ve katı kurallar getirilmiştir. Kendi adına işlemlerin ayrılması ile sigortalanmış mevduatların
spekülatif işlemlerde kullanılması engellenmek istenirken, türev araçlar konusunda da türev araç işlem ve ticaretinin takasının borsalarda yapılmasını ve ilave margin ve sermaye zorunlulukları getirmesini
içermektedir (Tropeano 2011). Öte yandan da türev araçların standartlaştırılması beklenmektedir. Swap aracılarının da artık SEC (veya
Federal Ticaret Komisyonu tarafından) tarafından kayıt altına alınması ve denetlenmeleri zorunluluğu getirilmektedir.
Ancak ilgili Yasa ve devamındaki değişiklikler, gölge bankacılık konusunda etraflı düzenlemeler içermemiştir. Düzenlemelerde ve kurulan yeni
organizasyonlarda, finansal kuruluşlar ve piyasaların gözetimi ve üzerlerindeki kontrolün geliştirilmesi, tüketicinin korunması, finansal kriz yönetimi
ve uluslararası iş birliği ön plana çıkmıştır. Bu çerçevede yeni düzenleyici kurumlar, bu kurumlar arası iş birlikleri ve koordinasyonun sağlanması,
gündemin ana konularını oluşturmaktadır
10.4.2. Avrupa Birliği
Avrupa Birliği’nde yapılan önemli bir düzenleme; Avrupa Bankacılık
Otoritesi, Avrupa Menkul Kıymetler ve Piyasalar Otoritesi ve Avrupa Sigorta ve Mesleki Emeklilik Otoritesi kurulması olmuştur. Önerilen bir yapılanma da Dodd-Frank Yasası’na benzer içerikteki Avrupa piyasa altyapı
düzenlemesi önerisi olmuştur (Tropeano D.2011).
Avrupa Birliği “finansal reform” çalışmalarında ise ana başlıklar olarak
(AB 2011);
i. Piyasalarda şeffaflığın artırılması (hedge fonlar ile private equity fonlarının düzenlenmesi ve AB’de faaliyet gösterebilmeleri için belirli kıstasları
karşılamaları, türev araçlarla açığa satış işlemlerinin düzenlenmesi ve
şeffaflığının artırılması ve nihayet Finansal Araçlar Piyasası Direktifinin
hem şeffaflık hem de koordinasyonun artırılması) hedeflenmiştir.
ii. Yatırımcı ve tüketicinin güvenini artırmak amacıyla piyasaların yanıltılması, kurumsal yönetişim geliştirilmesi ve böylece katılımcıların ve yöneticilerin sorumluluklarının artırılması, ikinci ana başlığı oluşturmaktadır.
iii.
iv.
Ulusal düzeydeki gözetimin AB düzeyinde yapılabilmesinin yolunun açılması bir diğer hedef olmuştur. Avrupa Sistemi Risk Kurulu
ve yukarıda bahsedilen otoritelerin, AB düzeyinde tek tip kurallara
bağlı (single rule book) oluşturmaları ve uygulamaları konusu, gündemin üçüncü ana konusudur. Aynı başlık altında da özellikle krizdeki önemlerinden de hareketle, kredi derecelendirme kurumlarının
Avrupa Menkul Kıymetler ve Piyasalar Otoritesi’nde lisans almaları
(register olmaları) ve onun gözetimine tabi olmaları ön plana çıkarılmaktadır.
Nihayet krizden korunma ve krizi yönetebilmek amacıyla da bankaların sermayelerinin hacim ve kalitesinin düzenlenmesi, muhasebe
standartları, ödeme güçlüğü içine düşenler için fon oluşturulması ve
mevduat garanti fonu direktifinin iyileştirilmesi tartışmaların başında
yer almaktadır.
10.4.3. Uluslararası Ödemeler Bankası (Bank of International
Settlements-BIS)
1988 yılında Basel Capital Accord adıyla hazırlanan ve 1992 yılında uygulamaya giren Basel-I301 ilkeleriyle, uluslararası sermaye hareketlerinin global
bir krize yol açmaması ve “bir bankanın batması halinde mevduat sahiplerinin karşılaşabileceği maliyetleri en aza indirgemek için asgari olarak sahip
olunması gereken sermaye” olması amacıyla, bankaların iş hacimleri ve üstlendikleri riskler karşılığında yeterli sermayeye sahip olmalarını amaçlayan
düzenlemelere gidilmiştir. Bu düzenlemelerden temel amaç ise “iyi bankacılık kurallarının” uygulanmasını sağlamak olmuştur (Beşinci 2005).
Basel I’e göre sahip olunması gereken sermaye, risklerin belli bir oranı
olarak tarif edilmektedir. Başka bir deyişle, riskler sermayenin bir oranı olarak da tanımlanmaktadır. Bu şekilde oluşturulan yapı, her bedene tek bir elbise (one size fits all) yaklaşımının zaman içinde olaylara uymaması üzerine
gündeme gelmiştir (Yayla ve Kaya 2005). Risk ağırlıkları olarak OECD ülkelerine “0”, OECD üyesi olmayan ülkeler ve firmaları için ise 100 ağırlığının
uygun bulunması, hem rekabeti hem de risk kavramının gerçek durumun
ötesinde kullanılmasını getirmiştir.
1994 yılında yaşanan Meksika krizinden sonra da türev sözleşmelerin
yaygınlaşması, bilanço dışı faaliyetlerin artması üzerine, sisteme 1998 yılında piyasa riski eklenmiştir. Basel-I ile ülkeler sermaye yeterliğine ilişkin
düzenlemelerini birbirlerine yaklaştırmışlar, düzenlemeler arasında bir yakınsama ve uyumlulaşma gündeme gelmiştir.
301
BIS, 1930 yılında Merkez Bankası yetkililerinin Basel’de bir araya gelerek oluşturdukları bir grup olup,
2011 itibarıyla 58 ülkenin Merkez Bankası ve para otoriteleri tarafından temsil edilmektedir.
516 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Ancak Basel-I uygulaması,
• 1992 Arjantin,
• 1994 Meksika,
• 1997 Güneydoğu Asya krizi
• 1998 Rusya krizi,
• 1999-2001 Türkiye krizleri,
• Barrings krizi
gibi krizler nedeniyle beklentileri ve günün ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalmıştır. Yetersizliğin temelinde ise;
• Sermayenin hem hızlı bir şekilde hem de riskli ve geniş coğrafik alanlara yayılması,
• Deregülasyonla birlikte kurumsal ve araç anlamındaki çeşitlenme,
• Finansal kurumlar arasındaki ayrımların giderek bulanıklaşması (bankaların sigortacılıktan aracı kurumluğa, aracılıktan finansal kiracılığa
kadar işlemlerle iştigal etmeleri),
• Bilanço dışı faaliyetlerdeki artışlar (bankaların çeşitli taahhüt, repo,
kefalet gibi işlemleri) sayılmaktadır.
Basel Komitesi, bu gelişmelerden sonra 1999 yılında, yeni bir sermaye
yeterliği kavramı ve uygulaması üzerinde çalışmaya başlamıştır. 2004 yılının
Haziran ayında yayımlanan ve pek çok ülkede henüz tam olarak uygulanmayan Basel-II kuralları ile tek tip uygulama yönteminden vazgeçilmiştir.
Basel II’nin hedefleri ise;
• Mevcut sermaye düzeyinin korunarak finansal sistemlerin daha güvenilir ve sağlam bir şekilde işlemesinin sağlanması,
• Rekabetçi ortamın geliştirilmesi,
• Yeni yapının operasyonel risk ve faiz riski gibi diğer riskleri kapsayacak şekilde oluşturulması,
• Yapının konsolide bir şekilde uygulanması olarak belirlenmiştir (Beşinci M.2005) .
Risk yönetimi302 sürecine daha fazla önem vermek, bankaların risk değerleme kapasitelerinde devam eden gelişmeleri desteklemek ve düzenleyici
otoritelerin sürece katılmalarını getirmek olmuştur. Basel-II kuralları;
1. En az sermaye yeterliği (risk bazlı hesaplanan),
2. Sermaye yeterliğinin denetimi ve
3. Piyasa disiplini (disiplini en iyi sağlayabilecek olan mekanizmanın da
“kamunun aydınlatılması ve şeffaflığın sağlanması) olmak üzere 3 temele oturtulmuştur.
302
Risk, unsurların doğru ölçülmesi ve risklerin yönetiminin sorumluluğunun bankanın olması olarak
özetlenmektedir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 517
2007 ve devamında gelen finansal kriz neticesinde ise Basel II’nin daha
tam uygulanamadan yeniden elden geçirilmesi ve günün ihtiyaçlarını cevap
verecek şekilde yeniden oluşturulması gündeme gelmiştir. Basel III ile “daha
güvenli ve daha güçlü bir finansal sistem” oluşturulması için tedbirler getirilmektedir. Basel III üzerinde fikir birliği oluşturulmuş olmasına rağmen,
uygulamaya geçilmesi konusunda adımlar atılmasında sorunlar yaşanmaktadır (Caruana 2012).
Basel III ile gündeme getirilecek tedbirlerden öne çıkanlar arasında;
1. Daha iyi ve daha çok sermaye ile zararların etkin bir şekilde emilmesi
ve böylece kredi çemberinin düzenli işlemesinin sağlanması,
2. Uygulamaların yerel otoriteler tarafından daha sıkı bir şekilde gözetilmesi, bu amaçla;
a. Ön denetimlerle olaylar bittikten sonra değil önceden tedbir alınması,
b. Etkin gözetim ve denetim,
c. İstismar riskinden korunulması,
d. Şeffaflık, muhasebe standartlarının artırılması,
e. Piyasaların bütünlüğünün sağlanması,
3. Düzenlemelerin;
a. Likidite standartlarının geliştirilmesi (likidite bedava değildir),
b. Ödeme güçlüğü içine düşmüş finansal kurumlar için çok hızlı,
güçlü ve uluslararası iş birliğiyle tedbir alınması,
c. Standardize edilmiş türev araçlar ve bunların işlem görme standartlarının belirlenmesi,
d. Gölge bankacılığın gözetimi ve düzenlenmesini kapsaması sayılmaktadır (Caruana 2012).
Özetle üç uygulamada da hareket noktası, yaşanan krizin veya benzerinin bir daha yaşanmaması için daha etraflı düzenlemeler ve daha az risk
alınmasının sağlanması olmuştur. Bu çerçevede gözetimin güçlendirilmesi,
istismar riskinin azaltılması, özellikle türev araçlarda standardizasyon ön
plana çıkmaktadır.
11. 1981-2013:
33 YILIN BİLANÇOSU
K
itabın bu bölümünde, daha önceki bölümlerde yer alan bilgilerin de
ışığında, 1981-2013 arasındaki 33 yıllık dönemde Türkiye’de sermaye
piyasasının geçirmiş olduğu evrimin ve gelmiş olduğu noktanın bir
değerlendirmesi ve analizi yapılmaya çalışılacaktır. Bu bölümdeki analizin
başlıca amacı, Türkiye’nin 1980’li yılların başında sermaye piyasasını modern anlamda kurarak ne kazandığını ortaya sermeye çalışmak olacak. Bir
başka anlatımla, sermaye piyasasının Türkiye’de şirketler için ciddi bir alternatif finansman kaynağı yaratıp, arz ve talep tarafını yeterince büyüterek,
dolaylı finansman modeline (bankacılık sistemi) ciddi bir alternatif oluşturup-oluşturamadığı irdelenecektir.
Yanıt arayacağımız sorular, ekonominin ve mali sektörün genel gelişimi
ışığında sermaye piyasasının nasıl bir performans sergilediği, kendi kurumsal, yasal ve araçsal gelişimini sağlayıp sağlamadığı, şirketler, yatırımcılar ve
aracı kuruluşlar cephesinde hangi aşamaları kaydettiği ve nihayet uluslararası karşılaştırmalar kanalıyla Türkiye’nin diğer benzer ekonomilere göre
nerede olduğu gibi başlıklardan oluşmaktadır. Son olarak gündemdeki bazı
önemli gelişmeler penceresinden bakarak, sermaye piyasasının yakın geleceğine ilişkin bazı öngörüler yapılmaya çalışılacaktır.
11.1. Mali Sektörün Görünümü
1981-2013 dönemini ekonomik açıdan kabaca onar yıllık üç alt döneme ayırmak mümkündür. 1981-90 dönemi, 1970’lerin zorlu ekonomik
sıkıntılarından sonra 24 Ocak Kararları’nın getirdiği dışa açık rekabetçi ortamda ekonominin ciddi reform ve liberalleşme hamleleri altında
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 521
520 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
büyüdüğü bir dönem olarak tanımlanabilir. 1991-2001 dönemi, esasen
krizler ve istikrarsızlık dönemi olarak adlandırılabilir. Bu dönemin en temel özelliği, yüksek bütçe açıklarını finanse etmek için yapılan ciddi rakamlarda kamu borçlanması ve bunun sonucunda oluşan yüksek faizlerdir. Yüksek enflasyon oranları ve yaşanan iç ve dış krizler de bu döneme
damgasını vurmuştur. 2002-2013 dönemi ise makro dengelerin yeniden
tesis edildiği, bütçe disiplininin sağlanması sonucunda kamu borçlanmasının azaldığı, enflasyonun kontrol altına alındığı ve büyüme oranının
tekrar yükseldiği bir dönem olmuştur. Ancak 2007 yılında başlayan küresel krizin, bu son dönemi kısmen olumsuz etkileyen önemli bir dışsal unsur olduğunun da vurgulanması gerekiyor. Ayrıca son yıllardaki büyüme
ve enflasyon performansı, bu alt dönemin ilk yarısındaki performansın
oldukça altında kalmıştır.
Bu dönemde, mali sistemin ekonomi içerisinde nasıl bir büyüklüğe ulaştığını ve bunun içerisinde bankacılık kesimi ile sermaye piyasasının paylarının nereye geldiğini, mali sistemin GSYH’ya göre büyüklüğünü veren Tablo
11.1’de görmek mümkün.
Bankacılık kesimi ve sermaye piyasası olarak toplam mali piyasaların derinliğindeki gelişmeye bakıldığında, 40 yıllık dönemde mali sistem
GSMH’nın yaklaşık yüzde 18’inden yüzde 100’üne gelmiştir. Mali sistemin
kabaca beş misli büyüdüğü görülmektedir. Sermaye Piyasası Kurulunun
kurulmasıyla birlikte başlayan son 33 yıllık döneme bakıldığında ise 1980’li
yıllardan itibaren sermaye piyasasının payında hissedilir bir artışın başladığı gözlemlenmektedir. Ancak ayrıntılara bakıldığında, bu artışın esas olarak
kamu borçlanma araçlarında özellikle 1990’lı yıllarda başlayan artıştan kaynaklandığı göze çarpmaktadır. Söz konusu 40 yıllık süre zarfında özel sektör
sermaye piyasası araçlarının GSMH içerisindeki payı yaklaşık 20 kat artarak
yüzde 7.8’e ulaşmış olmakla beraber hem başlangıç seviyesinin düşüklüğü
hem de gelinmiş olan seviyenin benzer ekonomilerle karşılaştırıldığında yetersiz oluşu, bu artışın ihtiyatlı bir şekilde yorumlanması gereğini doğurmaktadır. Tablonun özetle ortaya serdiği, sermaye piyasasındaki kıpırdanmaya karşın Türk mali sisteminin hâlâ esas olarak bankacılık sistemi ağırlıklı
bir şekilde yoluna devam ettiğidir.
Birçok ülkede mali tasarruflar içerisinde önemli bir yer tutan sigortacılık
sektörü Türkiye’de o kadar az gelişmiştir ki, tabloda yer bile almamaktadır.
Ancak son yıllarda önem kazanmaya ve teşvik edilmeye başlanan Bireysel
Emeklilik Sistemi (BES), sadece bilgi amaçlı olarak tablonun altına eklenmiştir. Görüldüğü üzere 2010 sonu itibarıyla henüz yeni teşvik/vergi sistemi
başlamamışken BES’te toplanan fonların tutarı, GSMH’nın yüzde 1’nin altında kalmaktadır. BES konusu, bu bölümün sonlarında daha ayrıntılı olarak
ele alınacaktır.
TABLO: 11.1- TÜRKİYE’DE FİNANSAL DERİNLİK
BANKACILIK SEKTÖRÜ
Mevduat (TL)
Döviz Tevdiat Hesapları
ÖZEL FİNANS KURUMLARI
SERMAYE PİYASASI
Kamu
Özel Sektör
GENEL TOPLAM
BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİ
(GSMH’nın Yüzdesi)
1970
1980
1990
2000
2010
17.88
13.26
22.46
54.49
55.65
17.88
13.26
16.65
32.27
40.18
-
-
5.81
22.22
15.47
-
-
0.39
1.48
2.98
0.38
4.22
9.62
32.30
39.80
-
3.54
6.42
27.20
32.00
0.38
0.68
3.20
5.10
7.80
18.26
17.48
32.47
88.27
98.43
-
-
-
-
0.90
Kaynak: Altun-Yıldırım (1995: 87-88), SPK yıllık raporları (muhtelif yıllar), Bankalar Birliği “Bankalarımız” kitabı
(muhtelif yıllar)
Tablo: 11.1, 1980’li yıllarda büyük beklentilerle gündeme getirilen özel
finans kurumlarının sistem içerisinde önemli bir büyüklüğe ulaşmadığını
da göstermektedir. Bu kurumlar, “faizsiz” bankacılık yaparak hem yastık altı
fonların hem de Körfez ülkelerinden gelecek fonların adresi olarak gösterilmişti. 30 yıllık dönem zarfında, bu fonların ancak GSMH’nın yüzde 3’üne
tekabül eden bir büyüklüğe ulaştığı görülmektedir. Burada her ne kadar
beklenen seviyenin çok altında kalındıysa bile söz konusu büyüklüğün özel
sektör sermaye piyasasının ulaştığı büyüklüğün yaklaşık yüzde 40’ına denk
geldiği de gözden uzak tutulmamalıdır. Bu, özel finans kurumlarının başarısından çok sermaye piyasasının başarısızlığı olarak görülmelidir.
Tablonun vurguladığı bir başka nokta, Türkiye’de tasarruf sahiplerinin
döviz cinsinden tasarruflara ne kadar ilgi gösterdiğidir. Özellikle enflasyon
ve faiz oranlarının yüksek ve oynak olduğu, ekonomik istikrarsızlığın tepe
yaptığı 1990’lı yıllar boyunca büyük-küçük tasarruf sahiplerinin döviz cinsinden tasarruflara ilgisinin en üst noktaya çıktığı gözlemlenmektedir. Bir
dönem neredeyse TL cinsinden mevduat rakamına yaklaşan DTH, 1990’daki
yüzde 5.81 seviyesinden 2000’de yüzde 22.22’ye ulaşmıştır. 2000’li yıllarda
ekonominin istikrara kavuşması ve yurt dışından yoğun para girişi nedeniyle
TL değerlenmeye başlamış, DTH’nın mevduat ve GSMH içerisindeki payı
da düşerek 2010 yılında yüzde 15.47’ye inmiştir.
Ancak bu tablo, yukarıdaki yorumda yer alan tespitlerden daha sorunlu
başka bir noktaya daha işaret etmektedir. Bu da, bankacılık-sermaye piyasası ayırımına bakmaksızın, Türk mali sisteminin büyüklük ve derinlik bakımından ulaştığı seviyenin güdüklüğüdür. Türk ekonomisinin büyüklüğü
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 523
522 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ile kıyaslandığında “(…) Birincisi, Türk mali sisteminin büyüklüğü, ekonomisinin büyüklüğünün yanında çok yetersiz kalıyor. İkincisi, bu güdüklük
Türkiye’nin büyümesini sekteye uğratıyor, yabancı fonlara ‘özellikle kısa vadeli fonlara’ fazlasıyla mahkûm ediyor ve ekonominin istikrarını tehlikeye
atıyor. Üçüncüsü, mali sistemi güdük olan ekonomimiz yaratıcı fikirleri ve
yeni şirketleri finanse edecek kurum ve araçları geliştiremiyor, ekonominin
yaratıcılık ve rekabet yeteneğini artırıcı alanlarında yetersiz kalıyoruz. Dördüncüsü, mali sistemin güdüklüğü esas olarak uzun vadeli fonların yaratılamamasından kaynaklanıyor. Bu da Türkiye’deki kısa-vadeci davranış biçimini besleyen bir unsura dönüşüyor. (…)” (Akyüz A. 2011).
11.2. Küresel Mali Tasarruflar ve Türkiye’nin Payı
Küresel mali tasarruflarda son 20 yılda ciddi artışlar görülmeye başlanmıştır. Bu artış, bir yandan büyüyen gelir adeletsizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış diğer yandan başta Çin olmak üzere tasarruf fazlası veren
gelişmekte olan ülkelerin dünya sahnesine çıkması sonucu gerçekleşmiştir.
Bunun doğal bir sonucu olarak küresel likidite artmış, artan likidite ise bir
yandan Türkiye gibi tasarruf açığı veren ülkelerin büyümelerini finanse etmelerine imkân sağlamış öte yandan 2007 yılında başlayan küresel krizin de
önemli tetikçilerinden birisi olmuştur.
11.2.1. Küresel Mali Tasarruflar İçinde Türkiye’nin Yeri
Türkiye’de mali sistemin ekonominin büyüklüğüne göre oldukça yetersiz
kaldığı yukarıda vurgulanmıştı. Türkiye’nin durumunu karşılaştırmalı olarak incelemek açısından küresel rakamlara bakmak yararlı olacaktır. Diğer
ülkeleri de içeren bir şekilde bakıldığında, 2011 sonu itibarıyla küresel mali
servetin 103,3 trilyon euro olduğu tahmin edilmektedir (Brandmeir et al
2012:9). Bu servetin yaklaşık yüzde 85’i yüksek refah ülkesi grubunda yer
alan zengin ülkelere aittir. ABD ve Japonya gibi bu gruba giren ülkeler, dünya
nüfusunun sadece yüzde 18’ini barındırırken, servetin büyük çoğunluğunu
ellerinde bulundurmaktadır. Orta refah grubundaki ülkeler küresel servetin
yaklaşık yüzde 5’ini, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu düşük refah grubu ülkeleri ise küresel servetin yaklaşık yüzde 10’unu kontrol etmektedir.
Bu son grubun dünya mali serveti içerisindeki payı hızla artmaktadır. Ama
finansal servet içerisindeki ağırlıkları, hâlâ nüfuslarının ve ekonomik büyüklüklerinin çok gerisinden gelmektedir.
Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olan Türkiye, küresel servetin sadece
yüzde 0.21’ini kontrol ederek 34. sırada yer almaktadır. Kişi başına servette
ise Türkiye’nin yeri daha aşağılara düşmektedir. Kişi başına 7,172 euro fi-
nansal servet ile Türkiye ancak 41’inci sırada yer almaktadır (Brandmeir et
al 2012:16, Apendix B). Bu rakamlar da Türkiye’nin mali tasarruflar alanında
kat etmesi gereken mesafenin oldukça uzun olduğunu ortaya sermektedir.
Küresel finansal servetin mali araçlar arasındaki dağılımına bakıldığında
ise görülen manzara şu şekildedir: 2011 sonu itibarıyla bu servetin yüzde 33’ü
banka mevduatına, yüzde 35’i menkul kıymetlere, yüzde 30’u sigorta poliçelerine, kalan yüzde 2’si ise diğer mali araçlara yatırılmış durumdadır (Brandmeir
et al 2012:23). Türkiye ile kıyaslandığında, küresel ölçekte bankacılık kesimine
giden pay çok daha düşük, sermaye piyasasına giden pay çok daha yüksek,
sigortacılık sektörüne giden pay ise inanılmaz yüksek bir seviyededir. Aslında
bu dağılım, Türk mali sisteminin gitmesi gereken ve oldukça gecikmeyle de
olsa gideceği yönü de çok net bir şekilde göstermektedir.
TABLO:11.2-TÜRKİYE VE DÜNYADA TASARRUF (S) VE YATIRIM (I)
DÜNYA
1984
TÜRKİYE
S
I
21,7
23,3
S
16,3
I
18,1
(% GSYH)
STr/
Sd
0,8
ITr/Id
0,8
1990
22,4
23,7
22,4
23,7
1,0
1,0
1995
22,5
22,9
21,1
23,5
0,9
1,0
2000
22,3
22,6
17,0
20,8
0,8
0,9
2002
20,6
21,0
17,4
17,6
0,8
0,8
2003
20,9
21,3
15,1
17,6
0,7
0,8
2004
22,1
22,1
15,7
19,4
0,7
0,9
2005
22,7
22,5
15,4
20,0
0,7
0,9
2006
24,1
23,4
16,0
22,1
0,7
0,9
2007
24,3
23,9
15,2
21,1
0,6
0,9
2008
24,2
23,9
16,1
21,8
0,7
0,9
2009
21,9
21,8
12,8
14,9
0,6
0,7
2010
23,3
23,0
13,3
19,5
0,6
0,8
2011
23,9
23,4
14,1
23,8
0,6
1,0
2012
23,9
23,6
14,7
20,6
0,6
0,9
www.imf.org
11.2.2. Türkiye’de Tasarruf Oranı ve Sermaye Piyasası
Yukarıdaki tartışmanın ve verilerin açıkça ortaya serdiği gibi Türkiye’de
genel olarak tasarrufların düşüklüğü, özel olarak ise mali tasarrufların son
derece düşük olması, ekonominin önünde önemli bir kısıt olarak durmaktadır (Tablo:11.2). Bu koşullar veri iken sermaye piyasalarının mali sistem
içerisindeki payı ise artmış olmakla beraber yeterli olmaktan çok uzaktır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 525
524 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Sermaye piyasasının Türk mali sisteminde alternatif bir kanal olarak ortaya
çıkması gerçekleşmiştir. Bu anlamda önemli bir işlev görmüştür. Ancak bu
alternatif kanal, ekonomideki büyümeyle kıyaslandığında, hem güdük kalmış hem de mali sistem içerisinde önemli bir dönüşüme yol açamamıştır.
Bir başka anlatımla, mali sistem içerisinde bankacılık kesiminin ağırlığı büyük ölçüde devam etmektedir. Diğer yandan son 33 yıllık dönem dikkate
alındığında, sermaye piyasasının gelişmesine imkân verecek makro koşulların, 2001 ekonomik tedbirleri ile sağlanan mali istikrarla birlikte (siyasi
ve ekonomik istikrar, kamu borçlanma gereğinin düşmesi, enflasyon ve faizlerin düşmesi, vadelerin uzaması...) ancak son 12 yıllık dönemde ortaya
çıktığı, önceki 21 yılın sermaye piyasası açısından son derece zor bir dönem
olduğu da söylenebilir. Bu tespit doğru olmakla birlikte son 12 yıllık gelişmeye bakıldığında da çok etkileyici bir performansla karşı karşıya olunmadığı
görülmektedir. Bu dönemde, sermaye piyasasının GSMH içerisindeki payı
sadece yüzde 5,1’den yüzde 7,8’e yükselebilmiştir. Sigortacılık sektörü ise
hâlâ yok denecek kadar küçük bir paya sahiptir.303
Türkiye’de yukarıda özetlenen yapının oluşmasında çok çeşitli faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Bunlardan en önemlisi, Türkiye’de genel
olarak tasarruf oranının düşüklüğüdür (Tablo:11.2). Ayrıca son yıllarda, bu
düşük tasarruf oranı daha da azalmayı sürdürmüştür. 2000-2010 dönemi
ortalaması olarak bakıldığında, tasarruf oranı bir önceki 10 yıllık dönemin
altına düşmüş ve yüzde 16 olarak gerçekleşmiştir (Özlale 2012:5). Tasarruf
oranının düşüklüğü, ekonomi açısından ciddi sorunlar yaratmaya namzettir
ve aslında yaratmaktadır da. Türkiye’nin büyümek için ihtiyaç duyduğu kaynakları, başka ulusların tasarruflarından borç alarak yurt dışından getirmek
zorunda kalması ve bunun sonucunda karşı karşıya kaldığı cari açık sorunu,
bunun en belirgin göstergesidir. Genel tasarruf oranının düşüklüğü yanı sıra
mali tasarrufların genel olarak düşük kalmasına yol açan başka faktörler de
vardır. Bunların başında Türk halkının altın ve gayrimenkul gibi mali olmayan araçlara yatırım yapmaya geleneksel olarak yatkın olması sayılmalıdır.
Genel gelir seviyesinin düşüklüğü yanı sıra uzun yıllar enflasyon oranlarının
yüksek ve değişken bir yapıda seyretmesi de tasarruf alışkanlıkları üzerinde
olumsuz etki yaratmıştır.
Genel olarak mali sistemin küçüklüğünün ötesinde sermaye piyasasının
bu kadar sınırlı bir büyüklüğe ulaşabilmiş olmasının da çeşitli nedenleri sayılabilir. Bunlardan ilki, bu piyasaların görece yeni olmasıdır. Bankacılık sistemi çok uzun bir süredir ve çok yaygın bir şekilde Türk halkına hizmet verirken sermaye piyasası ancak son 33 yılda modern anlamda gündeme girmeye
başlamıştır. Dolayısıyla bir tanınma, bilinme ve eğitim/tanıtım eksikliği söz
konusudur. İkinci olarak, sermaye piyasası araçları bankada mevduat hesabı
303
Bu konuda daha detaylı bilgi için bkz. Akyüz A (2011)
açtırmakla kıyaslandığında, son derece karmaşık ve anlaşılması kolay olmayan bir yapıya sahiptir. Bu yapısı nedeniyle daha riskli yatırım araçları olarak
algılanmaktadır. Bu nedenle sermaye piyasası daha iyi eğitimli ve donanımlı
sınırlı sayıdaki yatırımcının tercih ettiği bir yatırım alanı olmaktadır. Bunlara
ilaveten sermaye piyasasında geçmişte yaşanan, menkul kıymet ihraç etmiş
bazı şirketler ile bazı aracı kuruluşların ve yatırımcıların kötü niyetli davranışlarından kaynaklanan çeşitli sorunların, hukuk sisteminden kaynaklanan
gecikmelerin ve buna benzer diğer sorunların da sermaye piyasasının gelişmesini olumsuz yönde etkilemiş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
11.3. Kurumsal Çerçeve, Araç Çeşitliliği ve
İnsan Gücü Gelişimi
Sermaye piyasasının kurumsal çerçevesinin yeterli olup-olmadığı, yaratılan finansal araçların piyasanın ihtiyaçlarını karşılayıp-karşılamadığı ve
sektörün insan gücü yapısının seviyesi de piyasanın gelişme düzeyinin değerlendirilebilmesi açısından önemlidir.
11.3.1. Kurumsal Çerçeve
Türkiye’de sermaye piyasasının modern anlamda başlangıcının, 1981 yılında 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun yayımlanması olduğu yukarıda birçok bölümde belirtilmişti. Bu kanuna istinaden Sermaye Piyasası
Kurulunun 1982 yılında faaliyete geçmesi ise kurumsallaşmanın başlangıcı olmuştur. SPK’nın ardından yeni yapısıyla İMKB yeniden oluşturulmuş,
bunu ilk kuruluşta adı Takas ve Saklama A.Ş. olan Takasbank izlemiştir.
2499 sayılı Kanun’un yayımlanması sonrasında ortaya çıkan ve kitabın ilgili
bölümlerinde birçoğunun ortaya çıkışı ve gelişimine değinilen diğer sermaye piyasası kurumları şunlar olmuştur: Aracı kurumlar, yatırım ortaklıkları,
girişim sermayesi yatırım ortaklıkları, gayrimenkul yatırım ortaklıkları, bağımsız denetim şirketleri, İstanbul Altın Borsası (İAB), portföy yönetim şirketleri, gayrimenkul değerleme şirketleri, derecelendirme şirketleri, Türkiye
Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşlar Birliği (TSPAKB), Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası (VOB), vadeli işlemler aracılık şirketleri, merkezi kayıt kuruluşu
ve son olarak sermaye piyasası lisanslama, sicil ve eğitim kuruluşu.
Bu kuruluşlar, zamanla ortaya çıkan ihtiyaçlar doğrultusunda, dünya örnekleri de incelenerek gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra Türk sermaye
piyasasına hizmet vermek amacıyla faaliyete geçmiştir. Kurumsal yapının
zaman içerisindeki gelişimi de sermaye piyasasının nasıl geliştiği ve çeşitlendiğinin bir göstergesi olmuştur.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 527
526 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
11.3.2. Mali Araçlar
Kurumsal yapının gelişmesi, sermaye piyasası araçlarının gelişmesi ve
çeşitlenmesine koşut olmuştur. Zaten bu iki alanı, madalyonun iki yüzü olarak tanımlamak gerekmektedir. Sermaye Piyasası Kanunu’nun çıkmasından
önce de TTK’da yer aldığı için piyasada bulunan hisse senedi ve tahvil gibi
sermaye piyasalarının en temel araçları yanı sıra onlarca yeni araç düzenlenmiş ve kullanıma sunulmuştur. Bu araçlar arasında; oydan yoksun hisse senetleri, hisse senedi ile değiştirilebilir tahvil, dönüştürülebilir tahvil, yatırım
fonu katılma belgeleri, kâra iştirakli tahvil, katılma intifa senedi, kâr ve zarar
ortaklığı belgesi, banka bonoları ve banka garantili bonolar, finansman bonoları, kıymetli maden bonoları, varlığa dayalı menkul kıymetler, gayrimenkul sertifikaları, ipotek teminatlı menkul kıymetler, ipoteğe dayalı menkul
kıymetler, varantlar, varlık teminatlı menkul kıymetler, sertifikalar (turbo ve
iskontolu) ve kira sertifikaları sayılabilir.
Araç sayısında zaman içerisinde ortaya çıkan artış da, piyasanın gelişen
ve değişen ihtiyaçlarını göstermesi açısından bir göstergedir. Yine diğer ülke
uygulamalarına bakılarak, şirketlerin ihtiyaçları dikkate alınarak veya düzenleyici otoriteler tarafından yararlı olacağı düşünülerek düzenlenen bu
mali araçlara talep aynı ölçüde olmamıştır. Bu araçların bir kısmı ya hiç talep
görmemiş veya çok az ihraç edilmiş, bazıları ise oldukça yaygın bir uygulama alanı bulmuştur. Bu nedenle zaman içerisinde yürürlükten kaldırılan
mali araçlar da olmuştur.
Piyasanın gelişmesi açısından, kurumsal yapıdan veya düzenlenmiş olan
mali araçların yetersizliğinden kaynaklanan bir sorun bulunmadığı düşünülmektedir. Kurumsal yapı, zaman içerisinde dünyadaki benzerlerine koşut bir
şekilde gelişmiş ve kendileriyle ilgili alanlarda önemli işlevler görmeye başlamıştır. Hatta kurumsal yapının piyasanın büyüklüğünün ötesinde gelişmiş
olduğu bile iddia edilebilir. Araç cephesinde de ciddi bir eksiklik söz konusu
değildir. Bazen biraz gecikmeyle de olsa piyasanın ihtiyacı olduğu düşünülen
araçlar düzenlenerek ihraççıların ve yatırımcıların kullanımına sunulmuştur.
11.3.2.3. Yetişmiş İnsan Gücü
SPKr’nun 1982 yılında faaliyete geçmesiyle birlikte Türk sermaye piyasası
için gerekli insan gücünün eğitimi ve yetiştirilmesi de düzenli bir şekilde yapılmaya başlanmıştır. İstanbul’da yıllardır faaliyet gösteren borsa, burada işlem
yapan komisyoncular ve sermaye piyasası faaliyetlerinde bulunan bankalar nedeniyle piyasada kısıtlı sayıda yetişmiş insan gücü bulunmakla birlikte modern
anlamda sermaye piyasası kavramlarına aşina olan genç bir insan gücü, 1980’li
yıllarda eğitilmeye başlanmıştır. Aracı kurumların personel sayısının artmaya
başlamasına koşut olarak, SPK ile İMKB’nin yürüttüğü eğitim programlarıyla
birçok yeni ve eğitimli personel piyasaya kazandırılmıştır. Sermaye piyasasının
parladığı 1990’lı yıllarda ise birçok yeni mezun genç sermaye piyasası kurumlarında çalışmaya başlamış, bunun sonucunda sektörün istihdam kapasitesi artmaya başlamıştır. 2013 sonu itibarıyla 5500’ü aracı kurumlarda, yaklaşık 2000’i
ilgili kurumlarda (SPKr, BİST, Takasbank, MKK) ve yaklaşık 500’ü kurumsal yatırımcılar, değerleme ve derecelendirme şirketleri gibi kurumlarda olmak üzere
sektörde doğrudan çalışan 8000 civarında personel olduğu tahmin edilmektedir. Dolaylı olarak sektöre hizmet veren banka personeli ve diğerleri de dâhil
edildiğinde 10,000 – 12,000 gibi bir rakama ulaşılacağı düşünülmektedir.304
Piyasada çalışan aracı kuruluş personeli için önceleri zorunlu olmayan
eğitim programları daha sonra zorunlu olmaya başlamış, aracı kuruluş personelinin belirli görevleri yerine getirebilmek için sertifika sahibi olması zorunluğu aranmaya başlanmıştır. Daha sonra ise lisanslama esasına geçilmiş,
eğitim ve lisanslama faaliyetleri daha kapsamlı hale getirilmiştir. Başlarda
TSPAKB tarafından verilen lisanslar, daha sonra 2011 yılında faaliyete geçen
“Sermaye Piyasası Lisanslama, Sicil ve Eğitim Kuruluşu A.Ş.” ye devredilmiştir. 2013 itibarıyla lisanslama şirketi 12 farklı alanda lisans vermektedir.
SPKr, İMKB, VOB ve Takasbank gibi sektörün kamu bacağındaki kuruluşlar, personel eğitimi ve gelişmesi için ciddi bütçeler ayırmışlardır. Bu
kuruluşlarca, yurt dışında master programları da dâhil olmak üzere çeşitli
sertifika ve kısa süreli eğitim programlarına katılım teşvik edilmiştir. Aracı
kuruluşlar da personelini eğitmek ve geliştirmek için çeşitli yatırımlar yapmışlardır. Bütün bu çabalar sonucunda sektörün yetişmiş eleman sayısı ve
kalitesinde zaman içerisinde ciddi bir gelişme olmakla birlikte piyasanın
özel sektör bacağında hâlâ nitelikli ve teknik bilgiye sahip yeterli sayıda elemanın bulunmadığı düşünülmektedir. Aşağıda daha ayrıntılı olarak ele alınacağı üzere sektörde aracı kuruluş sayısının çokluğu ve bunun sonucunda
kârlılığın düşük oluşu nedeniyle izlenen ücret ve personel geliştirme politikalarının, bunun nedenlerinden birisi olduğu düşünülmektedir.
11.4. İhraççı Kuruluşlar ve Sermaye Piyasası
Sermaye piyasasının arz tarafını oluşturan ihraççı kuruluşlar, bu piyasanın en önemli aktörlerinden birisidir. Arz tarafında ne kadar güvenilir,
büyük ve uzun süreli olarak piyasada bulunmuş ihraççı kuruluş varsa, bu
piyasanın arz tarafı o kadar sağlıklı olacaktır. Bunun önemli bir nedeni, piyasaya uzun vadeli bakan söz konusu ihraççı kuruluşlar, yatırımcılarla ilişki,
şeffaflık, kamuyu aydınlatma, düzenli temettü/faiz ödeme gibi konularda
hassas hareket edecekler ve kendi itibarlarını ve güvenirliklerini riske atacak
hareketlerden kaçınacaklardır.
304
Yazarların tahmini
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 529
528 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
11.4.1. Hazine ve “Crowding Out” Etkisi
Türk sermaye piyasasının en büyük ihraççı kuruluşu Hazine olmuştur.
Özellikle, bütçe açıklarının finansman biçiminin enflasyonist etki yaratması
nedeniyle, emisyondan borçlanmaya kaydırılmasıyla birlikte 1990’lı yıllardan itibaren Hazine çok yüksek miktarlarda tahvil ve bono ihracında bulunmaya başlamıştır. 1980’li yıllarda Kamu Ortaklığı İdaresi de özellikle gelir
ortaklığı senetleri adı verilen kamu menkul kıymetleri ihraç etmiştir. Ancak
bunlar çok uzun ömürlü olmamıştır.
Hazinenin bu kadar yoğun bir şekilde ihraçlarda bulunması, zaten çok sınırlı bir mali tasarruf büyüklüğüne sahip olan Türkiye’de ciddi bir dışlamaya
(crowding out) yol açmıştır. Bir başka anlatımla, Hazinenin cazip faiz oranları
ve vergi teşvikleriyle borçlanması, özel sektör firmalarının mali piyasalardan
kaynak bulmasına imkân bırakmamıştır. Bu anlamda, özel sektör firmaları
piyasadan dışlanmışlardır. İhraçcı kuruluşlar açısından 1980’li yıllar, sermaye
piyasasının anlaşılma, incelenme ve adaptasyon dönemi olmuş, 1990’lı yıllarda ise Hazine nedeniyle piyasada kendilerine çok fazla yer bulamamışlardır.
Bu durum, 2000-2001 krizi sonrasındaki yeniden yapılanma ve mali disiplinin
gelmesiyle azalmaya başlamış ve özel sektör ihraçlarının artmasına imkân verecek bir ortam belirmeye başlamıştır. Ancak,oluşan söz konusu olumlu makro-ekonomik koşullara ve siyasi istikrar ortamına rağmen, bu dönemde de
sermaye piyasasının yeterince gelişemediği görülmektedir.
11.4.2. Şirketlerin Finansman Tercihleri
Sermaye piyasasının gelişmesi açısından makro-ekonomik ortamın son
derece uygun olduğu bu dönemde, şirketlerin sermaye piyasasına yeterince
yönelmediklerini söylemek yanlış olmayacaktır. Arz cephesinden bakınca
bunun nedenlerinden birisinin, aynı dönemde küresel piyasalarda likiditenin bollaşması, maliyetin düşmesi ve Türkiye’ye akan yabancı fonların ciddi
bir şekilde artması olduğu düşünülmektedir. Tablo 11.3, özel sektörün yurt
dışından sağladığı uzun vadeli kredilerin zaman içerisindeki gelişimini göstermektedir. Tabloda net bir şekilde izlendiği üzere 2003-2013 arasındaki 10
yıllık dönemde finansal olmayan şirketler yurt dışından sağlanan uzun vadeli kredilerin yaklaşık 2/3’ünü kullanmışlardır. Kullanılan kredilerin tutarı,
son yıllarda 80-90 milyar ABD doları civarında seyretmektedir. Bu rakamlar,
şirketlerin yurt içinde sermaye piyasasından sağladıkları fonlarla kıyaslandığında, son derece yüksektir.305
Tabloda görüldüğü gibi Türk şirketleri, küresel krize kadar artan bir şekilde, bu düşük maliyetli ve döviz cinsinden borçlanmalar yoluyla finansman sağlamayı tercih etmişlerdir. Krizin Türkiye’ye etkisinin yoğunlaştığı
305
Bkz Tablo: 3.2b ve 11.5
2009-2010 yıllarında biraz azalmakla birlikte bu trend hâlâ devam etmektedir. Türk lirasının değerli kalması ve döviz kurlarının istikrarlı seyretmesi, bu
kaynağın cazibesinin sürmesine imkân vermektedir.
TABLO: 11.3- ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI UZUN VADELİ KREDİLER
(Milyar ABD doları)
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
Şirketler
22.8
26.3
29.6
45.2
70.9
90.6
84.6
79.2
79.4
84.1
85.5
Bankalar
3.1
5.8
12.3
22.1
30.9
30.0
27.9
28.5
34.7
42.1
56.3
Banka Dışı FK
4.1
4.8
8.7
15.3
20.5
20.7
16.2
11.7
12.2
13.6
15.5
30.1
36.9
50.6
82.5
122.3
141.3
128.7
119.4
126.3
139.7
157.3
TOPLAM
Kaynak: TCMB 2013.
Yurt dışından gelen fonlarla ilgili ikinci bir nokta da 2000’li yıllarda doğrudan
yatırımlar kanalıyla Türkiye’ye gelen fonlardaki ciddi artıştır. Örneğin 2004-2007
arasındaki dört yılda gelen doğrudan yatırımlar, daha önceki 50 yılda gelen toplam yabancı sermaye tutarının çok üzerinde gerçekleşmiştir. Ayrıca Türkiye’ye
gelen “private equity” fonları da yine aynı dönemde ciddi bir artış göstermiştir.
Bu yolla gelen fonlar da içeride özel sektörün kaynak ihtiyacını sağlamada önemli bir işlev görmüştür. Sermaye piyasasından fon sağlamanın getirdiği mevzuata
uyum yükü ve diğer idari yükler de özellikle alternatifi bulunan büyük şirketleri
sermaye piyasasından uzaklaştıran ilave bir unsur olmuştur.
Talep tarafıyla ilgili olarak üzerinde durulması gereken diğer bir neden ise
bu dönemde içeride tasarrufların düşmesi ve özel sektöre akabilecek fonların
daralmasıdır. Bu durum, büyük şirketlere ister istemez sermaye piyasasından
yeterince fon sağlayamayacakları yönünde bir mesaj vermektedir. Türkiye’de
tasarruflar, 11.2.1’de tartışıldığı üzere 2000’li yıllarda düşmeye devam etmiş,
ekonomik büyümenin ve yatırımların gerektirdiği fonların yurt dışından karşılanma gereksinimi daha da artmıştır. Bunlara ilaveten büyük şirketlerin bankalardan fon sağlaması, küçük şirketlere göre çok daha kolay ve daha düşük maliyetlerle yapılabilmektedir. 2012 yılı itibarıyla Türkiye’nin en büyük şirketlerini
bünyesinde barındıran İSO 500 listesinden sadece 86 firma halka açılmışken,
ikinci en büyük 500 firma listesinden sadece 41 firma halka açık durumdadır.306
Bir başka anlatımla, Türkiye’nin en büyük 1000 firmasından yalnızca 127 tanesi
halka açılmış, 873 tanesi açılmamıştır. Bu tablo, büyük şirketlerin sermaye piyasasına ilgisizliğinin rakamsal bir ifadesi olmaktadır.
306
http://www.imkb.gov.tr/video/baskan/21Mayis2012.pdf
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 531
530 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
11.4.3. KOBİ’lerin Halka Açılması
11.5. Sermaye Piyasasında Yatırımcılar
Böyle bir ortamda, özellikle büyük şirketlerin sermaye piyasasına başvurma eğilimleri daha da azalmış, sermaye piyasası bir anlamda uluslararası kanallardan ve yurt içindeki bankalardan fon bulmakta zorlanan
KOBİ’lere daha cazip gelmeye başlamıştır. Bu dönemin, 2013 öncesindeki
son yıllarında hükümetin de KOBİ’lere destek olma hedefini ön plana çıkarması ve yürütülen halka arz seferberliğiyle birlikte halka açılan KOBİ
diyebileceğimiz düşük sermayeli şirket sayısında ciddi bir artış olmuştur.
Söz konusu KOBİ’lerin gerek kurumsallaşma ve şeffaflık gerekse mali tabloların düzenliliği anlamında altyapı ve yönetim anlayışıyla ilgili birçok
sorunu bulunması, sermaye piyasasının sağlıklı gelişmesi açısından bazı
sorunları da beraberinde getirmiştir.
KOBİ’lerin halka açılmasının getirdiği bir başka sorun, bu şirketlerin
borsada işlem gören hisse senetlerinin derinliklerinin çok düşük olması nedeniyle manipülatif işlemlere konu olma olasılıklarının yüksekliğidir. Bazen
büyük manipülatör gruplar, bu hisseleri hedef alıp suni piyasa yaratarak para
kazanmaya çalışmakta ve bunun sonucunda başka birçok yatırımcıyı mağdur edebilmektedir. Bunun da ötesinde bu tür işlemler, sermaye piyasasına
duyulan genel güveni zedelemekte ve orta-uzun vadede herkesin zarar gördüğü bir manzara oluşmaktadır. Hatta bazen bu tür şirketlerin büyük ortakları da bu manipülatif hareketlerin içerisinde olabilmekte, o zaman ortaya
çıkan görüntü daha da vahim olmaktadır. Bugüne kadar yaşanan deneyimler, sermaye piyasasına “giriş” vizesi verilirken çok dikkatli hareket edilmesi
gereğini ortaya sermektedir. Piyasayı büyütmek adına, normal koşullarda bu
piyasanın arz tarafında bulunmaması gereken firmalara bu imkanın verilmesi, uzun vadede oldukça maliyetli bir uygulama olmaktadır.307 Bu “halka
arz seferberliği” uygulaması, 2013 yılından itibaren yavaşlatılmış ve süreç
kendi iç dinamiklerine bırakılmıştır.
Özetle, 1982’den beri menkul kıymetlerini halka arzeden şirket sayısı artmakla birlikte büyük ve oturmuş şirketlerin bu piyasaya katılımı
çok sınırlı kalmıştır. Bu şirketlerin özellikle halka açılarak sermaye piyasasına girmeleri, piyasanın uzun vadeli gelişimi açısından büyük önem
taşımaktadır. Öte yandan, 1980’lerin sonunda oldukça canlıyken daha
sonra Hazine rekabeti nedeniyle sönen özel sektör borçlanma araçları
piyasası, son yıllarda yeniden canlanmaya başlamıştır. Borçlanma araçları piyasasının gelişmesi de daha fazla büyük firmanın piyasaya gelmesini
kolaylaştıracaktır.
Yatırımcılar ise sermaye piyasası madalyonunun diğer yüzünü, yani talep
cephesini oluşturmaktadır. Piyasa, arz ve talebi bir araya getiren bir pazar
yeri olduğuna göre talep yoksa arz da olmayacaktır. Bu nedenle, sermaye
piyasasının talep yönünde yapının nasıl olduğuna bakmak büyük önem taşımaktadır. 2013 sonu itibarıyla hisse senetlerine yatırım yapmış 1,095,161
adet yerli bireysel, 5,692 adet yerli kurumsal, 5,950 adet yabancı bireysel ve
3,605 adet yabancı kurumsal yatırımcı olmak üzere toplam 1,110,408 yatırımcı bulunmaktadır (MKK-TÜYİD. 2014: 13-15). Bu rakamlara göre Türk
yatırımcıların sadece yüzde 0,5’i kurumsal iken yabancı yatırımcıların yüzde
38’i kurumsal yatırımcılardan oluşmaktadır.
307
Burada üzerinde durulması gereken bir nokta, BİST’in Türkiye’nin tek borsası olması hususudur.
Dolayısıyla gerek küçük gerekse start up firmalar için başka bir platform bulunmamaktadır. Bu
durumda ya gözetim ve denetim etkinleştirilerek manipülatif işlemler azaltılmalı veya KOBİ’ler için
ayrı bir borsa gündeme gelmelidir.
11.5.1. Bireysel Yatırımcılar
Beşinci bölümde ele alındığı üzere yerli yatırımcı sayısı zaman içerisinde
artmakla birlikte büyüme oldukça sınırlı kalmıştır. Tablo: 5.1’de görüleceği
üzere 2001-2013 arasındaki 13 yıllık dönemde hisse senedi yatırımcısı sayısı
yerinde saymıştır. Batan veya çeşitli nedenlerle borsada işlemleri durdurulan
şirketlerin hisse senetlerine sahip olan birçok yatırımcı küstürülmüş ve bunların geri kazanılması mümkün olmamıştır. Aynı şekilde batan aracı kurumlar nedeniyle mağdur olmuş birçok yatırımcı da bulunmaktadır. Piyasanın
yaşadığı bu tür sorunlar, yatırımcı sayısının yerinde saymasına yol,açmıştır.
Doğrudan yatırım yapan yatırımcıların sayısı sınırlı olmakla beraber yatırım
fonları, emeklilik yatırım fonları ve menkul kıymet yatırım ortaklıkları kanalıyla dolaylı olarak sermaye piyasası araçlarına yatırım yapan 10 milyon
civarında yatırımcı bulunduğu tahmin edilmektedir. Aynı kişinin birçok fon
veya ortaklığa yatırım yapması nedeniyle bu rakam mükerrerlik içermekle
birlikte sermaye piyasası araçlarına dolaylı olarak da olsa yatırım yapan kitlenin, göründüğünden daha fazla olduğunun da bir göstergesidir.
Bireysel yatırımcıların bu kadar sınırlı kalmasında, bu bölümün ilk kısmında yer alan genel gelir ve tasarruf seviyesinin düşüklüğü ve altın-gayrımenkul gibi alternatif araçların süren cazibesi gibi genel kısıtlar yanı sıra
yukarıda değinilen geçmişte yaşanmış ve birçok yatırımcının mağdur olmasına yol açan olaylar da etkili olmuştur. Sermaye piyasasından uzak kalanlar,
sadece canı yanmış olan yatırımcılarla sınırlı kalmamış, piyasanın bu boyutunu bilen ve güven duymadığı için hiç adım atmayan bir kitle de bulunmaktadır. Bütün bunlar, sermaye piyasasının güven boyutunda ciddi bir
sorun bulunduğunu göstermektedir. Bu güven sorunu aşılamadığı takdirde
piyasanın talep tarafında ciddi bir darboğazla karşı karşıya olunacağı açıktır.
Bireysel yatırımcıları ürküten bir başka olgu da hisse senetleri piyasasında,
özellikle derinliği az olan hisse senetlerinde yaşanan manipülatif işlemlerdir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 533
532 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Burada altı çizilmesi gereken bir diğer nokta ise özellikle hisse senetleri piyasasında işlem yapan bireysel yatırımcıların birçoğunun, kısa vadeli alım satım
yapan ve çok kısa sürede büyük kazançlar elde etmek isteyen bir yatırımcı
profiline sahip olduğudur. Bu profil, bir yandan piyasada yapılan işlemlerin niteliğini, sıklığını ve temel motifini belirlemekte diğer yandan aracı kuruluşlar
üzerinde bir “beklenti” baskısı oluşturmaktadır. Kısmen 2000 öncesi dönemin
yüksek ve değişken enflasyon ortamının bir sonucu olan “kısa-vadecilik”, Türk
ekonomisinde ve özellikle sermaye piyasasında hâlâ ağırlığını sürdürmektedir.
Kısa vadede para kazanmak isteyen bu yatırımcılar, sürekli spekülatif işlemler
yapmakta, zaman zaman manipülatif işlemlere de yönelebilmektedirler. Dolayısıyla bir yandan bireysel yatırımcı sayısının artırılması için çaba gösterilirken
diğer yandan da eğitim, bilgilendirme, teşvik vb. yöntemlerle, bu yatırımcıların sermaye piyasasını daha uzun vadeli yatırımlar için bir platform olarak
kullanmaları yönünde gayret sarfedilmesi de gerekmektedir.
11.5.2. Kurumsal Yatırımcılar
Kurumsal yatırımcı olarak tanımlanabilecek yatırım fonları, yatırım ortaklıkları ve emeklililk yatırım fonları da maalesef hem sayı olarak hem de
sahip oldukları portföy tutarları itibarıyla beklenen seviyenin çok altında
gelişmiştir. Tablo 11.4, kurumsal yatırım şirketlerinin zaman içerisindeki
gelişimini göstermektedir. Bu tabloya bakıldığında, 1987 yılında 7 yatırım
fonuyla başlayan yolculuk, 1990’da 71’e, 2000’de 320’ye, 2013 yılı sonunda
ise yeni fon ve yatırım ortaklıklarının eklenmesiyle 849’a ulaşmıştır. 1990
yılında 1,5 milyon TL olan toplam portföy değeri ise 2000’de 2.326 milyon
TL’ye, 2013 sonunda da 96 milyar TL’ye yükselmiştir. 26 yılda gerçekleştirilen büyüme küçümsenecek bir boyutta olmamakla birlikte ulaşılan toplam
portföy değerinin BİST 2013 sonu piyasa değerinin sadece yüzde 19’una tekabül etmesi, kaydedilen büyümeye karşın kurumsal yatırımcı tabanının ne
kadar zayıf olduğunu net bir şekilde ortaya sermektedir.
TABLO: 11.4-KURUMSAL YATIRIM ŞİRKETLERİ
Sayı
Portföy Değeri*
1990
2000
2013
1990
2000
2013
Yatırım fonları
71
270
522
1.5
1,937.6
30,513.0
Yabancı yatırım fonları
-
20
41
-
2.0
42.0
Emeklilik yatırım fonları
-
-
237
-
-
26,186.3
Yatırım ortaklıkları
-
21
13
-
69.7
492.4
Gayrımenkul yatırım ortaklıkları
-
8
30
-
313.3
37,572.7
Girişim sermayesi yatırım ortaklıkları
-
1
6
-
3.0
769.4
GENEL TOPLAM
71
320
849
1.5
2,325.6
95,575.8
* Milyon TL. Piyasa değeri baz alınmıştır.
Kaynak: SPK 2013
11.5.3. Yabancı Yatırımcılar
Nihayet yabancı yatırımcılara bakıldığında, 1989 yılında 32 sayılı kararla
sermaye hareketlerine, dolayısıyla yabancı portföy yatırımlarının Türkiye’ye
girişine izin verilmesiyle birlikte yabancı yatırımcıların sermaye piyasası üzerinde etkileri hissedilmeye başlanmıştır. 2013 sonu itibarıyla yaklaşık yüzde
40’ı kurumsal yatırımcı olan 9,555 yabancı yatırımcı, hisse senedi piyasasında dolaşımda olan hisse senetlerinin yaklaşık 2/3’ünü kontrol etmekteler
(MKK-TÜYİD, 2014: 14). Yabancı yatırımcıların, hazine bonosu ve devlet
tahvilinde de oldukça etkili oldukları da görülmektedir. Yabancı yatırımcıların ortalama hisse senedi elde tutma süreleri, 2013 sonu itibarıyla 313 gün
iken yerli yatırımcılarda bu süre 42 gün olmuştur (MKK-TÜYİD, 2014: 17).
Yabancıların elde tutma süresinin Türk yatırımcıların 7.5 katı uzun olması,
yabancı yatırımcıların hisse senedi piyasasında “göreli” bir istikrar unsuru
işlevini gördüklerini göstermektedir. Ancak tamamına yakın gelişmiş ülkelerden gelen bu fonlar, geldikleri ülkelerde yatırım yapan fonların ortalama
yatırım süreleriyle kıyaslandığında oldukça kısa sayılabilecek bir yatırım ufkuna sahiptir. Kendileri açısından “riskli” addedilen gelişmekte olan ülkelere
yatırım yapan bu fonlar, yerli yatırımcılara göre hisseleri daha uzun süre elde
tutsalar dahi kendi standartlarında kısa vadeli yatırım yapmaktadır.
Yabancı kurumsal yatırımcıların Türk sermaye piyasasına ilgi göstermeleri, piyasanın talep yönünü ciddi bir şekilde geliştirmiş ve birçok halka arzın
gerçekleşmesine imkân tanımıştır. Bu geniş talep bazı, özellikle Türkiye’de kurumsal yatırımcıların cılızlığı dikkate alındığında hisse senedi fiyatlarını yukarı
çeken bir unsur olmuş, bu da şirketlerin halka açılmasının yolunu açan önemli
bir faktör haline gelmiştir. Yukarıda belirtildiği üzere yabancı yatırımcıların
ortalama elde tutma sürelerinin göreli yüksekliği de piyasaya istikrar getiren
bir unsur olmuştur. Öte yandan piyasanın yabancı yatırımcılara bağımlılığının
bu kadar yüksek olması, uzun vadede çeşitli riskler de içermektedir.
Yabancı yatırımcıları Türkiye’ye çeken en önemli unsur, piyasanın likiditesinin yüksekliğidir. Aşağıda Tablo 11.7’de ayrıntılı olarak görüleceği üzere
BİST (özellikle BİST 30 şirketleri) dünyada likiditesi en yüksek borsalardan
birisidir. Piyasadaki likidite, yabancı yatırımcılara istedikleri zaman piyasaya girme veya çıkma imkânı vermesi nedeniyle büyük bir güvence özelliği
taşımaktadır. Diğer yandan özellikle yabancı yatırımcıların, gelişmekte olan
ekonomilere karşılaştırmalı olarak bakmaktan kaynaklanan algılamalarına
göre Türkiye ekonomisinin özellikle son 10 yıldır istikrarlı bir şekilde büyümesi, genç nüfus nedeniyle büyüme potansiyelinin yüksek olması, şirket
kârlılıklarının göreli yüksekliği ve ülkenin küresel krizden birkaç yıl dışında en az etkilenmiş ekonomilerden birisi olması, bu yatırımcılar nezdinde
Türkiye’nin cazibesini artıran diğer unsurlar olmaktadır. Buna karşın özellikle son yıllarda gittikçe artan çeşitli risk unsurları da bulunmakta, yerli ve
yabancı yatırımcılarda bir tedirginlik artışı olduğu da gözlemlenmektedir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 535
534 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
11.6. Aracı Kuruluşlar
Önceki iki bölümde ele alınan ihraççılar ve yatırımcılardan sonra bu
bölümde piyasanın aracı kuruluşları üzerinde durulacaktır. Kitabın 6’ncı
bölümünde ayrıntılı bir şekilde ele alındığı üzere aracı kuruluşlar da bu piyasanın vazgeçilmez kurumlarıdır. Hiçbir piyasada aracı olmaksızın işlem
yapmak mümkün değildir. Semt pazarında bu aracı tezgâhını kurmuş olan
satıcı, gayrımenkul piyasasında emlak komisyoncusudur. Bilgiye dayalı olarak işleyen ve geleceğe ilişkin beklentilerin büyük önem taşıdığı bir piyasa
olarak tanımlanan sermaye piyasasında aracı kuruluşların rolü, diğer birçok
piyasadaki aracılardan daha da önemlidir. Bu nedenle düzenleyici otoriteler
tarafından yakından gözetim altında tutulurlar. Aracı kuruluşların işlevleri
ve Türkiye’deki tarihsel gelişimleri, kitabın 6’cı bölümünde ayrıntılı olarak
ele alındığından burada detaylara girilmeyecektir.
Sermaye piyasasında aracılık faaliyeti yürüten aracı kuruluş sayıları, aracı
kurumlar bazında 143 kurum ile 1998 yılında, bankalar bazında ise 73 banka
ile 1999 yılında zirveye çıkmıştır. Ancak bu yılların hemen sonrasında gelen
2000-2001 krizi, mali piyasalarda ciddi bir ayıklanmaya yol açmıştır. Bunun
sonucunda banka ve aracı kurum sayılarında hissedilir bir azalma başlamıştır. 2013 sonu itibarıyla sistemde 100 aracı kurum ve 41 banka bulunmaktadır. Bu kuruluşların 153 şubesi ve 64 irtibat bürosu bulunmakta, 6950 banka
şubesi de acente olarak hizmet vermektedir (TSPAKB, 2014).
Aracı kuruluş sayısında zaman içerisinde bir azalma olmakla birlikte
sermaye piyasasında mali aracı kuruluş sayısı piyasa büyüklüğünün kaldırabileceğinin çok üzerindedir. Dolayısıyla, az sayıda kurum piyasa işlem
hacminin önemli bir kısmını gerçekleştirmekte, diğerlerinin işlem hacmi
oldukça düşük kalmaktadır. Örneğin son yıllarda en aktif 5 aracı kurum,
hisse senedi işlem hacminin yaklaşık yüzde 30’unu, en aktif 10 aracı kurum
ise yaklaşık yüzde 50’sini gerçekleştirmektedir. Bunun sonucunda kârlılıklar
çok düşük seviyelerde gerçekleşmekte, bu kuruluşların kendilerinden beklenen hizmetleri yerine getirebilmeleri zorlaşmaktadır. 2013 sonu itibarıyla
aracı kurumların mali tablolarına bakıldığında, aracı kurumların 41 tanesi
yani yüzde 40’ı, 2013 yılında zarar etmiştir. Bu sayı 2012 yılında 46 olarak
gerçekleşmiştir (TSPAKB 2014). Gerek teknolojik altyapı gerekse şube ve
personel adedi itibarıyla ülkenin çeşitli bölgelerine yayılarak hizmet verebilecek imkânlara ulaşmaları çok zor olmaktadır. Ayrıca kârlılıkları düşük
ve çoğu küçük söz konusu aracı kurumlar, zaman zaman riskli işlemlere ve
riskli müşterilere yönelebilmekte, bu da piyasanın genel yapısını ve istikrarlı
bir şekilde işlemesini bozan bir sonuç doğurabilmektedir.
Aracı kuruluşlarla ilgili bir diğer nokta, mali sistemin başat kurumları
olan bankaların, sermaye piyasası faaliyetlerinde de kurmuş oldukları ve zaman içerisinde bankadan bağımsız hükmi şahsiyetler olarak faaliyetlerine
devam eden aracı kurumlar kanalıyla etkin olmalarıdır. Hisse senetleri piyasasında en yüksek işlem hacmini gerçekleştiren ilk 5 aracı kurumun 4 tanesi,
ilk 10 aracı kurumun ise 7 tanesi banka aracı kurumudur. Gelişmiş AngloAmerikan ülkelerde görülen ticari banka-yatırım bankası ayrımı, Türkiye’de
yaşama geçememiş ve var olan ticari bankalardan bağımsız yatırım bankaları gelişememiştir. Geleneksel olarak Kıta Avrupası bankacılık sistemine (evrensel bankacılık) daha yakın olan Türkiye’de, Avrupa’nın birçok ülkesinde
görüldüğü gibi ticari banka grupları, mali sistemin sermaye piyasası ve sigortacılık başta olmak üzere bütün alanlarında başat kurumlar olmuşlardır.
Bankaların sermaye piyasasında da dolaylı olarak etkin olmaları hem
olumlu hem de olumsuz bir bakış açısıyla değerlendirilebilir. Olumlu açıdan
bakıldığında, bankaların “güven” kurumu olduklarından yola çıkarak Türkiye’deki göreli olarak uzun olan geçmişleri ve ülke sathına yayılmış oldukları
da dikkate alındığında sermaye piyasasında etkin olmalarının, yatırımcıya
ve ihraççı kuruluşlara güven verdiği ve sistemin uzun vadede büyümesine
olumlu katkı yaptığı ileri sürülebilir.308 Olumsuz açıdan bakıldığında, bankacılık sistemi ile sermaye piyasasının birbirine rakip piyasalar olduğu, dolayısıyla bankaların sermaye piyasasını geliştirme konusunda isteksiz olacakları
ve grubun toplam kârlılığı açısından hangi tarafa yönelmelerinin kendileri
için avantajlı olacağına göre hareket edecekleri ileri sürülebilir. Her iki görüşün de haklı tarafları olduğu düşünülmektedir.
11.7. Uluslararası Karşılaştırmalar
Türk sermaye piyasasının göreli gelişmesine bakmak, diğer ülkelere göre
nasıl bir performans gösterdiğini analiz etmek, sermaye piyasasının katettiği
mesafe konusunda daha sağlıklı bir fikir verecektir. Bu amaçla, özel sektör
sermaye piyasası ve bu piyasanın en önemli aracı olan hisse senetleri piyasası üzerine yoğunlaşılacaktır.
11.7.1. Hisse Senedi Yoluyla Sağlanan Finansman
Bu kısımda, 2000-2011 döneminde şirketlerin hisse senedi arzı yoluyla
sağladığı kaynaklara ve bunun GSYH ve piyasa değerine oranına bakılacaktır. Bunu yaparken, Türkiye’nin performansı 10 farklı ülke ile karşılaştırılacaktır. Tablo 11.5 bu amaçla hazırlanmıştır.
Bu tabloya 2000-2011 dönemi için verisine ulaşılabilen bazı gelişmiş ülkeler (ABD, İngiltere, Almanya, İspanya) ile Türkiye ile kıyaslamaya imkân
verecek gelişmekte olan ekonomiler (Brezilya, Meksika, Polonya, Kore ve
Tayland) ve Yunanistan dâhil edilmiştir. Bu ülkelerin bir kısmı en gelişmiş
308
Ancak bankalar “güven” kurumlarıdır derken, 1994 ve 2000-2001 krizlerinde birçok bankanın batmış
olduğu ve mevduat sahiplerinin mağdur duruma düşmüş oldukları da gözden uzak tutulmamalıdır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 537
536 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ekonomiler arasından seçilmişken kalan kısmı da Türkiye ile benzerlikleri
bulunan gelişmekte olan ekonomilerdir.
TABLO: 11.5-HİSSE SENEDİ İHRACIYLA SAĞLANAN KAYNAKLAR (2000-2011)
Toplam Kaynak (TK)
(2000-2011)*
Piyasa Değeri (PD)
(2011)*
GSYH
(2011)*
TK/PD
(%)
TK/GSYH
(%)
Türkiye
30,897
197,100
763,100
15.68
4.05
ABD**
2,140,757
15,641,000
15,065,800
13.69
14.21
11.52
Brezilya**
289,975
1,228,900
2,517,900
23.60
Meksika**
19,956
408,700
1,185,200
4.88
1.68
Yunanistan
43,634
33,800
312,000
129.09
13.99
33.98
İspanya
522,116
1,031,000
1,536,500
50.64
Almanya**
127,292
1,184,500
3,628,600
10.75
3.51
İngiltere
747,656
3,266,400
4,726,700
22.89
15.82
Polonya**
47,516
138,200
531,800
34.38
8.93
Kore**
63,314
996,100
1,163,800
6.36
5.44
Tayland**
24,095
268,500
339,400
8.97
7.10
*Milyon ABD doları.
**ABD verisi AMEX, NASDAQ ve NY Borsası toplamıdır. Brezilya verisi sadece Sao Paulo Borsası’nı içerir. Meksika,
Almanya, Polonya, Kore ve Tayland’ın “yaratılan toplam kaynak” verilerinde 1 veya 2 yıl eksiklik vardır.
Kaynak: World Federation of Exchanges (www.world-exchanges.org)
Söz konusu 12 yıllık dönemde, Türkiye’de birincil ve ikincil hisse senedi ihracı yoluyla şirketlere yaklaşık 31 milyar dolarlık kaynak yaratılmıştır. Bu rakam, 2011 İMKB piyasa değerinin yüzde 15’ine, aynı yılın
GSYH’sının ise yüzde 4’üne tekabül etmektedir. Oranlar bazında bakıldığında en iyi performans gösteren ülkeler; Brezilya, İspanya, İngiltere,
ABD ve Polonya’dır. Tabloda, Yunanistan’ın performansının özellikle yaratılan toplam kaynağın toplam piyasa değerine oranı bazında çok etkileyici olduğu görülmektedir. Ancak bu durum, baz alınan 2011 yılı piyasa
değerinin, Yunanistan Borsası’nın euro krizi nedeniyle ciddi bir düşüşe
geçtiği bir yıla denk gelmesi nedeniyle piyasa değerinin olağanüstü düşük
olduğu bir yıl olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun sonucunda yaratılan kaynak/piyasa değeri oranı, yüzde 129 gibi son derece yüksek bir
düzeyde çıkmıştır. Performansı Türkiye’den daha kötü ve Türkiye’ninkine yakın olan ülkeler ise Meksika, Kore, Tayland ve Almanya’dır. Tabloda kapsanan dönemde, Türkiye’nin sermaye piyasası kanalıyla şirketlere
kaynak sağlama performansı çok kötü değilse bile çok parlak da değildir.
Ancak bazı ülkelerin verilerinin eksik olduğu, öte yandan bu dönemin
Türk sermaye piyasasının en parlak dönemi olduğu dikkate alındığında
bu performansın yetersiz olduğu da öne sürülebilir.
11.7.2. Toplam Hisse Senedi Piyasa Değeri ve
İşlem Gören Şirket Sayısı
Hisse senedi piyasası toplam piyasa değerinin zaman içerisindeki gelişimine bakmak, Türk sermaye piyasasının gelişmişlik düzeyi hakkında bize
fikir verecek ikinci bir gösterge olabilir. Bu amaçla, Tablo 11.6 hazırlanmıştır.
Bu tabloda, 1995-2011 döneminde hisse senetleri piyasası toplam değerinin,
ülkenin GSYH’ya göre nasıl bir seyir izlediğine bakılmaktadır. Türkiye’de
bu oran, söz konusu dönem içerisinde oldukça istikrarlı bir şekilde büyümüş ve küresel kriz öncesi son yıl olan 2007 yılında yüzde 43.5’e çıkmıştır.
Ancak düzey olarak bakıldığında, tabloda yer alan ülkeler arasında, Meksika ve Polonya’dan sonra en az gelişmiş olan piyasa konumundadır. Burada
özellikle belirtilmesi gereken bir husus, diğer ülkelere ilişkin sağlıklı bir veri
bulunmamakla birlikte Türkiye’nin toplam piyasa değerinin önemli bir kısmının borsada işlem görmeyen yani dolaşımda olmayan hisselerden oluşmasıdır. 2012 yılı sonunda İMKB’de işlem gören hisse senetlerinin ortalama
halka açıklık oranı yüzde 38.67, fiili dolaşım baz alındığında ise oran yüzde
29.19’dur (MKK-TÜYİD, 2013:7). Dolayısıyla toplam piyasa değeri, gerçekte
hesaplamalarda dikkate alınan rakamların yüzde 30-40’ı civarında olup, doğal olarak bunun GSYH’ya oranı da tabloda yer alanların altında olmaktadır.
Bu hususu da dikkate alarak oranlara bakıldığında, Türkiye’nin katetmiş olduğu mesafe daha da yetersiz görünmektedir.
TABLO: 11.6-HİSSE SENEDİ PİYASASININ GELİŞMİŞLİK DÜZEYİ
(PD: Piyasa Değeri/GSYH, %; ŞS: Borsada İşlem Gören Şirket Sayısı)
1995
2000
2005
2007
2011
PD
ŞS
PD
ŞS
PD
ŞS
PD
ŞS
PD
ŞS
12.3
205
34.7
316
44.6
304
43.5
319
25.8
264
ABD*
95.5
8160
152.7
7851
139.7
6029
142.4
5965
103.8
4988
Brezilya*
24.8
544
38.0
467
57.3
343
104.3
404
48.8
373
Türkiye
Meksika
28.6
185
21.8
177
30.8
326
38.9
367
34.5
476
Yunanistan
18.5
186
96.0
310
67.9
304
84.4
283
10.8
272
İspanya
26.3
939
90.3
1926
90.0
-
123.7
3537
67.1
3276
Almanya
25.6
1622
67.8
989
46.1
764
63.4
866
32.6
746
İngiltere
121.7
2502
184.3
2374
145.0
3091
137.3
3307
69.1
2886
Polonya
4.2
65
19.9
225
31.2
241
50.0
375
26.0
777
Kore
46.4
721
32.4
702
90.0
1616
115.7
1757
85.6
1816
Tayland
95.1
416
23.9
381
71.6
504
80.3
523
79.1
545
*ABD verisi AMEX, NASDAQ ve NY Borsası toplamıdır. Brezilya verisi sadece Sao Paulo Borsası’nı içerir.
Kaynak: World Federation of Exchanges (www.world-exchanges.org)
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 539
538 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Tabloda yer alan 2007 ve 2011 verileri, küresel krizin etkilerini açık bir şekilde ortaya sermektedir. Kapsanan bütün ülkelerde 2011 oranı, 2007 oranına
göre daha düşük gerçekleşmiştir. Küresel krizi, ardından gelen euro krizi nedeniyle çok daha yoğun yaşayan Yunanistan’da ise bu düşüş çok daha dikkat
çekici düzeyde olmuştur. Yunanistan’da oran, 2007’deki yüzde 84.4 seviyesinden 2011’de yüzde 10.8 seviyesine inmiştir. Düşüşün sert olduğu diğer ülkeler,
Brezilya, İspanya ve İngiltere olmuştur. Türkiye’nin küresel krizi göreli olarak
nispeten hafif atlatan ekonomilerden birisi olduğunu, bu gösterge de desteklemektedir. Kriz öncesi yüzde 43.5 düzeyinde olan piyasa değeri/GSYH oranı,
2011 yılında sadece yüzde 25.8’e gerilemiştir. Meksika, Kore ve Tayland da göreli olarak bu süreci yumuşak geçiren ekonomiler olmuştur.
Tablo 11.6, borsalarda hisse senetleri işlem göre şirket sayılarını da vermektedir. ABD, en fazla şirketin işlem gördüğü ülke olma özelliğini açık
farkla korumaktadır. ABD’yi İngiltere, İspanya, Almanya ve Kore takip etmektedir. Türkiye, Brezilya, Yunanistan ve Meksika’yla beraber en az sayıda
şirkete sahip ülkeler listesinin altlarında yer almaktadır. Piyasa değerlerinin
düşüklüğüne paralel olarak şirket sayısında da Türkiye, diğer ülkelerin gerisinden gelmektedir. 1990’larda Doğu Bloku’nun çökmesini takiben, yarışa
Türkiye’nin çok gerisinde başlamış olan Polonya bile 16 yılda ciddi bir atılım
yaparak, piyasa değerinin GSYH’ya oranında Türkiye’yi yakalamış, şirket sayısında ise Türkiye’nin yaklaşık 3 katına ulaşmıştır.309
11.7.3. Hisse Senedi İkincil Piyasaları ve Likidite
Son olarak hisse senedi ikincil piyasa verileri bazında uluslararası bir
karşılaştırma yapmak yararlı olacaktır. Bu amaçla hazırlanan Tablo 11.7’de,
seçilmiş dört yıl için işlem hacimleri ve işlem görme oranları verilmektedir.
Şirketlerin finansmanına katkı, toplam piyasa değeri ve işlem gören şirket sayısı bakımından diğer ülkelere göre performansı düşük kalan Türkiye,
işlem hacmi ve işlem görme oranında oldukça istikrarlı bir şekilde listenin
en üstlerinde yer almaktadır. Tabloda görüldüğü üzere işlem hacmi düzenli
olarak ve yüksek oranlarda artan Türkiye, 180’ler civarında istikrar kazanmış “işlem görme oranı”yla da listenin en üstlerinde yer almaktadır. İşlem
hacminde, piyasa değeri Türkiye’den çok yukarıda olan Brezilya ve Tayland
gibi ülkeleri yakalayan Türkiye, Yunanistan, Polonya ve Meksika’yı da çok
gerilerde bırakmaktadır. Piyasadaki likiditenin bir göstergesi olan “işlem
görme oranı”nda ise Kore ile birlikte başa güreşmektedir. İşlem görme oranı,
esas itibarıyla bir hissenin kaç kere el değiştirdiğini göstermektedir. İMKB,
hisse senedi ikincil piyasa işlemlerinde sağladığı likidite ile dünya borsaları
arasında en önlerde gelmektedir.
309
İlginç bir şekilde, Varşova Borsası 1995 yılında İMKB öncülüğünde kurulmuş olan Avrasya Borsalar
Federasyonu (FEAS)’na başlangıçta üye olmuş, birkaç yıl sonra ise üyelikten ayrılarak Avrupa
Borsalar Federasyonu’na üye olmayı tercih etmiştir.
TABLO: 11.7-HİSSE SENEDİ İKİNCİL PİYASA GÖSTERGELERİ
Hisse Senedi İşlem Hacmi (Milyar $)
İşlem Görme Oranı*
1995
2000
2005
2011
1995
2000
2005
2011
Türkiye
51
179
199
405
182.7
181.7
168.5
183.2
ABD**
138.5
3,083
11,060
17,858
18,027
55.5
87.7
99.1
Brezilya**
69
102
165
926
37.3
43.9
42.8
67.1
Meksika
35
46
57
121
37.0
31.7
27.2
24.4
Yunanistan
6
94
65
27
36.0
65.0
48.8
68.0
İspanya**
163
985
1,566
1,222
98.3
228.4
161.2
109.4
132.8
Almanya
594
2,120
1,915
1,751
106.3
128.6
149.4
İngiltere
1,153
4,559
5,678
2,826
40.5
69.3
110.1
69.2
Polonya
3
19
30
86
71.4
66.0
38.7
52.9
Kore
185
556
1,211
2,023
101.0
243.0
206.9
194.2
Tayland
59
21
96
222
43.2
54.5
80.7
80.2
*
İşlem görme oranı, aylık yerli hisse senedi işlem hacminin, ay sonu yerli hisse senetleri piyasa değerine bölünmesiyle aylık olarak hesaplanıp aylık ortalamaların 12 ile çarpılmasıyla bulunmaktadır.
ABD sadece NY Borsası, Brezilya sadece Sao Paulo Borsası verilerinden oluşmaktadır. İspanya’nın 1995 ve 2000
verileri sadece Madrid Borsası’na aittir.
Kaynak: World Federation of Exchanges (www.world-exchanges.org)
**
Likiditenin bu kadar yüksek olması, finansal oyuncular ve menkul kıymetlerini halka arzeden şirketler için son derece önemli bir özelliktir. Yatırımcının
elindeki menkul kıymetin en kısa sürede, en uygun fiyatla ve olabilecek en düşük işlem maliyetiyle satılabilmesi, yatırımcının piyasaya güven duyması açısından vazgeçilmez bir özelliktir. Aynı şekilde, ihraççı şirketler için de likidite
son derece hayati bir özelliktir. Şirketlerin birinci el piyasada menkul kıymet
satarak finansman sağlayabilmeleri açısından yatırımcıların ellerindeki menkul
kıymetleri istedikleri zaman piyasa fiyatından satabilecekleri bir ortamın bulunduğunu bilmeleri gerekir. Likit bir ikinci el piyasa yoksa birinci el piyasanın
gelişmesi de son derece zordur (Kohn 1994:34-35). Bu nedenle Türkiye’nin likiditesi oldukça yüksek hisse senetleri ve tahvil ikincil piyasalarına sahip olması,
sermaye piyasasının gelişmesi açısından çok önemli bir avantajdır.
11.8. Sermaye Piyasasının Şeffaflaşma, Mali Standartların
Gelişmesi, Şirketlerin Kurumsallaşması ve Kurumsal
Yönetim İlkelerinin Gelişmesine Katkısı
Sermaye piyasasından beklenen önemli yapısal katkılardan birisi de halka
açılma yoluyla şirketlerin yapısal anlamda dönüşümlerine ve yeniden yapılanmalarına destek olması, şeffaflığı artırması, mali standartları geliştirmesi
ve kayıt dışı ekonominin göreli etkisinin azalmasına katkıda bulunmasıdır.
Bu anlamda Türk sermaye piyasasının önemli ve yararlı bir işlev gördüğünü
söylemek yanlış olmayacaktır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 541
540 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
11.8.1. Şeffaflaşma ve Muhasebe ve Mali Standartların
Gelişimine Katkı
Kitabın önceki birçok bölümünde ele alındığı üzere sermaye piyasası, bilgiye ve bu bilginin şeffaf ve eşit bir şekilde yayılmasına dayalı olarak işleyen
ve bu esaslara uyulduğu ölçüde gelişebilecek bir piyasadır. Piyasanın bu niteliği, öncelikle mali standartların geliştirilmesini gerektirmiştir. Bu nedenle
SPK’nın ilk düzenleme yaptığı alanlardan birisi, mali tablo standartları ile
ilgili olmuştur. Yani şirketlerin bilançolarını, gelir tablolarını vb. mali tablolarını nasıl hazırlayacağını belirlemiştir. Daha sonra bunların nasıl kamuoyuna açıklanacağı konusu gündeme gelmiştir. Kamuyu aydınlatma prensipleri olarak tanımlayabileceğimiz bu ilkeler de zaman içerisinde gelişmiştir.
Başlarda SPK ve/veya İMKB/BİST bültenlerinde dönemsel olarak veya günlük yayımlanan bu duyurular, son gelinen durum itibarıyla teknolojinin de
verdiği imkânla Kamuyu Aydınlatma Platformu (KAP) üzerinden anında
duyurulmaya başlanmıştır. KAP, halka açık şirketlerle ilgili bütün bilgilerin
internet ortamında ve anında paylaşılmasına imkân sağlamıştır. Sermaye piyasasının gelişmesi, bu anlamda ülkede mali standartların oluşmasına, kullanımının yaygınlaşmasına ve şeffaflığa büyük katkılarda bulunmuştur.
11.8.2. Şirketlerin Kurumsallaşmasına Katkı
Sermaye piyasasının bir diğer pozitif etkisi, halka açılma yoluyla fon sağlayan aile şirketlerinin kurumsallaşmalarına yaptığı katkı olmuştur. Halka
açılma nedeniyle şeffaflaşmak, mali hesap ve tablolarını düzenli olarak hazırlayarak azınlık pay sahipleriyle paylaşmak durumunda kalan şirketlerde
kurumsallaşma trendine girilmiş, profesyonel kadroların sayısı ve etkinliği
artmaya başlamıştır. Eskiden kapalı kapılar arkasında, hiçbir kimseye hesap
vermek durumunda olmadan karar alan ve kayıtlarını ona gören tutan şirketler, belirli bir prensip ve düzen içerisinde hareket etmeye başlamışlardır.
Sermaye piyasası bu tür görünmeyen katkılarıyla bir yandan Türkiye’de şirketlerin uluslararası ortaklıklara girmeleri, yurt dışından finansman sağlamaları gibi alanlar için de altyapı sağlamış diğer yandan vergi idaresinin işini
kolaylaştırarak ekonomiye ciddi katkılarda bulunmuştur.
11.8.3. Kurumsal Yönetim İlkelerinin Gelişmesine Katkı
Son olarak, kurumsal yönetim ilkelerinin Türkiye’ye girişi de sermaye piyasası sayesinde olmuştur. Kurumsal yönetim, halka açık bir şirketin yönetim
kurulu, ortakları ve diğer menfaat sahipleri arasındaki ilişkilerini düzenleyen
zorunlu yasal düzenlemeler yanı sıra gönüllü ilke ve uygulamalar dizini olarak
tanımlanabilir. Kurumsal yönetim, hakkaniyet, şeffaflık, hesap verebilirlik ve
sorumluluk ilkeleri üzerine inşa edilmiştir ve söz konusu tarafların şirket üzerindeki haklarının ve sorumluluklarının dağılımı yanı sıra bu konularda karar
almanın kural ve prosedürlerini tanımlayarak muğlaklıkları ortadan kaldırmayı amaçlar. Şirket hedeflerinin tanımlanmasını, bu hedeflerin gerçekleştirilme
yollarının ve performans gözetiminin yaşama geçirilmesini sağlar.
SPK’nın bu ilkeleri belirleyerek kamuoyuna duyurmasıyla, kurumsal yönetim ilkeleri duyulmaya, öğrenilmeye ve ardından uygulanmaya başlamıştır.
Daha sonra 2007 yılında, İMKB bünyesinde bir “kurumsal yönetim endeksi”
oluşturularak ve bu endekse giren şirketlere bazı teşvikler getirilerek kurumsal
yönetim ilkelerinin uygulamasının yaygınlaştırılması amaçlanmıştır. Bu çabalara paralel olarak 2003 yılında Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD)
kurularak faaliyete geçmiştir. Bu gönüllü derneğin amacı, kurumsal yönetim
ilkelerinin şirketler tarafından öğrenilmesi ve uygulanmasını yaygınlaştırmak,
ayrıca bu ilkelerin geliştirilmesine katkıda bulunmaktır.
SPK’nın 30.12.2011 tarihinde yayımladığı Kurumsal Yönetim İlkelerine
ilişkin Tebliğ ile İMKB’de işlem gören halka açık şirketler için getirdiği “bağımsız yönetim kurulu üyesi” uygulamasını da bu çerçevede önemli bir adım
olarak nitelendirmek gerekiyor. Bağımsız yönetim kurulu üyeliği mekanizması ile halka açık şirketlerin yönetim yapılarının daha şeffaflaştırılması ve
kurumsallaştırılması amaçlanmaktadır.
11.9. Bilanço
33 yılın bilançosunun önemli kalemleri, aslında bu bölümün çeşitli sayfalarında yer aldı. Ama resmi biraz daha derli toplu görmek açısından Tablo 11.8 hazırlandı. Bu tabloda sermaye piyasasının birçok alanında, 33 yıl
boyunca yapılan ve yapılamayanların bir dökümü yapılarak dönemin âdeta
“rakamsız” bir bilançosu çıkarılmaya çalışıldı.
10 yıl önce yapılmış benzer bir bilanço analiziyle kıyaslandığında, sermaye piyasasının tasarrufların düşüklüğü, piyasada güven eksikliği, kısa vadecilik gibi birçok temel sorununun devam etmesine karşılık diğer birçok alanda
(örneğin Bireysel Emeklilik Sisteminin devreye girmesi, vadeli işlemler ve
opsiyon işlemlerinin başlaması vb.) önemli adımlar atıldığı da bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır (Akyüz A 2002).
Bilançonun, vurgulanmasında yarar olan temel kalemleri aşağıda yer alıyor:
• Türk mali sistemi, sağlanan bütün gelişmelere karşın ekonominin gelmiş olduğu seviye ile kıyaslandığında hâlâ “az gelişmiş” bir yapı arz
ediyor. Mali tasarrufların güdüklüğü yanı sıra genel tasarruf düzeyinin düşüklüğü de ciddi bir sorun olarak önümüzde duruyor. Bankalar, mali sistemin temel kurumları olmaya devam ediyor. Sigortacılık
sektörü hâlâ yok denecek kadar önemsiz.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 543
542 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
• Sermaye piyasası 33 yıl süresince ciddi bir gelişme göstermekle birlikte gelinen seviye, ulaşılan hacim ve rakamlar anlamında yetersiz.
Ancak kurumsal yapı, araç çeşitliliği ve piyasalar bazında azımsanmayacak bir ilerleme kaydedilmiş durumda.
• Yatırımcı sayısı hem bireysel olarak hem de kurumsal olarak çok
yetersiz. Küçük yatırımcılar açısından piyasaya “güven” gelmesi çok
önemli. Kurumsal yatırımcı alanında BES’nin katkısının çok daha artması gerekiyor.
• Hazinenin ihraç ettiği devlet tahvili ve hazine bonoları, sermaye piyasası pastasının en büyük dilimini alıyor. Özellikle büyük ve oturmuş
şirketlerin sermaye piyasasına ilgileri düşük. KOBİ’ler, yapılarından
gelen sorunlar nedeniyle sermaye piyasasının gelişmesine yeterince
destek olamıyor.
• Aracı kuruluş sayısı, piyasanın büyüklüğüne göre çok fazla. Bunun
sonucunda ortalama kârların düşmesi, aracı kuruluşların hizmet ve
eleman kalitesini olumsuz etkiliyor. Yatırımcıya ulaşma kapasitesi
yüksek, piyasaya yeni arz ve talep getirme kapasitesine sahip, teknoloji ve personele yatırım yapabilecek aracı kuruluşlara gereksinim var.
Uluslararası karşılaştırmalar da sermaye piyasasındaki gelişmenin, hisse
senedi ikincil piyasasındaki yüksek likidite dışında, benzer ekonomilere göre
oldukça yetersiz kaldığını göstermektedir.
11.10. Türk Sermaye Piyasasında Önümüzdeki
Döneme İlişkin Beklentiler
Türk sermaye piyasasının yakın geleceğine ilişkin olarak bugünden
bazı gözlemler yapılmasına imkân verecek bazı güncel gelişmelere değinmekte yarar olduğu düşünülmektedir. Elbette, küresel ekonomideki gelişmeler ve Türk ekonomisinin makro göstergelerindeki değişimler yanı sıra
siyasi ve sosyal yapının genel seyri, sermaye piyasasının gelişme yönü ve
hızını belirleme açısından son derece büyük bir etkiye sahiptir. Bu alanlarda önemli ve keskin değişimler olmayacağı ve bugünkü yapının esas
olarak süreceği varsayımıyla yakın geleceğe bakıldığında, sermaye piyasasının yakın geleceğinde etkili olabilecek dört faktör göze çarpmaktadır: Bunlardan ilki, 2012 Aralık ayında yürürlüğe giren 6362 sayılı yeni
Sermaye Piyasası Kanunu’dur. İkinci unsur, 2013 başından itibaren yeni
bir teşvik yapısına kavuşturulan BES’dir. Nihayet, üzerinde durulacak son
iki unsur, Borsa İstanbul ile İstanbul Uluslararası Finans Merkezi (IFM)
projeleridir.
TABLO: 11.8- 33 YILIN BİLANÇOSU
YAPILANLAR
YAPILAMAYANLAR
1.
Siyasi ortam/destek
1980’lerde Kanun çıkıp SPK kurulduğunda siyasi destek var. 1990’larda öncelikler farklı. 2000’lerde
koordinasyon ve destek çok daha
belirgin. 2012 başından itibaren açık
bir siyasi destek var
Bugüne dek sermaye piyasası,
sistemin önemli bir unsuru olarak
görülmediğinden sistematik ve kapsamlı bir siyasi destek ve program
yok
2.
Makro-ekonomik ortam
1980’lerin kısa süren istikrar döneminden sonra 2000’ler boyunca
süren istikrarlı bir ekonomik ortam
var. 2000’ler sermaye piyasası için
çok uygun
1990’larda kamunun yüksek borçlanma ihtiyacı ve dönemin istikrarsız ekonomik ortamı, sermaye piyasasının gelişimine imkan vermedi.
Kayıp 10 yıl
3.
Mali sistem
Mali sistem büyüdü. Sadece bankacılık kesiminden oluşurken, araçlar
ve piyasalar çeşitlendi
Mali sistemin büyümesi yetersiz.
Benzer ülkelere göre bile tasarruflar
ve mali yatırımlar çok düşük. Ekonominin büyümesini sürdürülemez
kılıyor
4.
Sermaye piyasası (Genel)
1981’den itibaren önemli bir mesafe alındı. Zaman içerisinde sınırlı da
olsa büyüdü ve çeşitlendi
Büyüme esas olarak kamu kesiminde oldu. Özel sektör sermaye
piyasası zayıf kaldı
5.
Mevzuat
1981 yılında kapsamlı bir Kanun’la
süreç başladı. Zaman içerisinde
mevzuat geliştirildi. Aksayan yerler
düzeltilmeye çalışıldı. 6362 sayılı son
Kanun liberalleşme için önemli.
Mevzuat ve uygulamalar zaman
zaman ve belirli konularda çok kapsamlı ve sınırlayıcı bir yapıya büründü. “Düzenleme maliyeti” önemli
boyutlara geldi
6.
Kurumsal yapı
Kurumsal yapı büyük ölçüde tamam. Zaman içerisinde piyasanın
ihtiyaç duyacağı uzmanlaşmış kurumlar oluştu
Bütün menkul kıymetleri kapsayarak yatırımcıyı koruyacak bir mekanizma (Yatırımcı Tazmin Merkezi)
ancak son Yasa’yla geldi
7.
Finansal araçlar
Yeterince finansal araç yaratıldı. Piyasanın ihtiyaçlarının ötesinde araç
yaratıldı. Bu konuda ciddi bir eksiklik
yok
Araç eksiği yok ama kullanılmayan
veya az kullanılan araçlar var. Şirketler borçlanmayı son dönemde
kullanabiliyor
8.
İhraççı kuruluşlar
Özel sektör firmaları sermaye
piyasasını öğrendi. Şeffaflık ve
kurumsallaşma artıyor
Büyük firmalar piyasaya çok rağbet etmiyor. Küçüklerde standartlar
yetersiz
9.
Bireysel yatırımcılar
Hisse yatırımcısı sınırlı da olsa bir
düzeye geldi. Tahvil yatırımcısı çok
daha yaygın. Bireyler menkul kıymetlerle tanıştı
Katedilen mesafeye karşın hisse yatırımcısı çok düşük. 1 milyon rakamına takıldı ve büyümüyor. Yatırımcı
çok kısa vadeli bakıyor
10.
Kurumsal yatırımcılar
Yatırım fonu, yatırım ortaklıkları,
girişim sermayesi ve gayrimenkul
yatırım ortaklığı gibi kurumsal yatırımcılar oluştu. Bireysel emeklilik
fonları da büyüyor
Yerli kurumsal yatırımcıların portföy
büyüklükleri çok küçük. Zaman içerisindeki büyüme yetersiz
11.
Yabancı yatırımcılar
Daha çok kurumsal yatırımcılar. Piyasalara göreli olarak istikrar getirdi
Konsantrasyon fazla. Hissede ağırlıkları fazla. Dışarıdaki dalgalanmaları içeriye yansıtma riskleri var
12.
Aracı kuruluşlar
Yeterli sayıda banka ve aracı kurum
var. Teknoloji ve insan gücü gelişti
Sayı çok olduğundan piyasa payları
ve kârlılık düşük, sermaye yetersiz.
Teknoloji ve yaygınlık yetersiz
13.
Yetişmiş insan gücü
Yetişmiş insan gücü açısından piyasanın katettiği mesafe çok önemli.
Özellikle türev piyasalarda teknik
bilgisi yüksek, nitelikli eleman
sıkıntısı var
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 545
544 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
TABLO: 11.8- 33 YILIN BİLANÇOSU
YAPILANLAR
YAPILAMAYANLAR
14.
Finansal okuryazarlık
30 yılda oldukça gelişme kaydedildi. Basın cephesinde çok olumlu
gelişmeler var. Eğitim programları
yaygınlaştı. Üniversitelerde finans
eğitimi gelişti
Sermaye piyasası araçlarının ve
piyasaların tanıtımı için yaygın ve
sürekli bilgilendirme gerek. Bu sağlanamadı
15.
Sigortacılık
Sigorta alanında bugüne dek atılan
en önemli adım Bireysel Emeklilik
Sisteminin (BES) kurulması oldu.
Son getirilen teşvikler olumlu
BES dışındaki sigortacılık alanlarında hiçbir ciddi adım atılamadı. Toplanan sigorta primleri çok düşük.
BES’deki büyüme hızı çok önemli
16.
Birincil piyasalar
Piyasaların düzenlemesi 1980’lerde
yapıldı. Hisse senedi ve özel kesim
borçlanma araçları ihracı için kolaylıklar sağlandı
Birincil piyasalar hâlâ çok yetersiz.
Sermaye piyasası kanalıyla şirketlere fon sağlanması çok sınırlı
17.
İkincil piyasalar
Hisse senedi ikincil piyasası 1985’de
kuruldu. Tahvil piyasası 1991’de
faaliyete geçti. Her iki piyasanın da
likiditesi yüksek. Yakında bütün borsalar birleşiyor
Hisse senedi piyasasında volatilite
çok yüksek. Spekülatif işlemlerin
ağırlığı fazla. Manipülatif işlemlerin
yoğunluğuna dair yaygın bir
algılama var
18.
Türev piyasalar
2000’li yılların ortasında oluşturuldu.
Vadeli işlemler VOB’da, opsiyon işlemleri İMKB’de başladı. Daha sonra
bütün türev piyasalar BİST-VİOP çatısı altında toplandı
Bu piyasalar sadece finansal kurumlar değil reel sektör tarafından
da kullanılmalı
19.
Alternatif araçlar
Altın Borsası ve rafinerisi açılarak,
altın ve gayrımenkule dayalı menkul
kıymetler düzenlenerek, bu fonların
sermaye piyasasına aktarılmasına
çalışıldı
Sermaye piyasasına ve mali yatırımlara alternatif olan altın ve gayrimenkul gibi geleneksel yatırımların
ağırlığı sürüyor
20.
Güven sağlama
Güven sağlama konusunda önemli
adımlar atıldı. Mevzuat geliştirildi.
Gözetim ve denetim etkinleşti
Çok sayıda zarar görmüş küskün
yatırımcı var. Adalet sistemi yavaş
ve yetersiz. “Yatırımcı Tazmin
Merkezi” bir umut
21.
Teşvik
Sermaye piyasasının gelişmesi için
bazı vergi teşvikleri sağlandı
İhraççı özel sektör firmaları,
yatırımcılar ve BES’i geliştirmek için
çabalar artırılmalı
11.10.1. Yeni Sermaye Piyasası Kanunu
Sermaye Piyasası Kanunu, ilk yayımlandığı 1981 tarihinden beri defalarca değişikliğe uğramıştır. Kitabın 3’ncü bölümünde Ser. PK’nun geçirmiş
olduğu değişiklikler ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Kanun’da yapılan değişikliklerin temel amacı, her defasında Türkiye’de sermaye piyasası hayata
geçirildikten sonra ihtiyaç duyulan yeni araç, kurum ve uygulamaların düzenlenmesi ve hayata geçirilmesi yanı sıra yaşanan deneyimlerden ders alınarak mevcut düzenlemelerin gözden geçirilmesi olmuştur. 30 Aralık 2012
tarihinde yürürlüğe giren 6362 sayılı SerPK da bunun bir istisnası değildir.
Uzun süredir üzerinde çalışılmış olan yeni Kanun’un getirmiş olduğu yenilikler de kitabın 3’ncü bölümünde ayrıntılı olarak yer almaktadır. Bu dü-
zenlemeler, sermaye piyasasını sıçratacak ve büyük bir atılıma yol açacaktır
gibi bir iddiada bulunmak mümkün olmamakla beraber piyasa koşullarının iyileştirilmesi, şeffaflığın artırılması, yatırımcının korunması ve güven
katsayısının artırılması, ihraççılar arasında haksız rekabetin önlenmesi gibi
alanlarda mevcut duruma ve yaşanan bazı sıkıntılara çözüm getirmek anlamında iyileştirmeler yapmaktadır. Ancak sermaye piyasasının önümüzdeki
dönemde ciddi bir büyüme ve atılım yapmasını doğuracak “sihirli” bir yenilik bulunmamaktadır.
11.10.2. Bireysel Emeklilik Sisteminde Değişiklik
BES’te yapılan yeni bir düzenlemeyle, sistemin basitleştirilmesi ve yüzde 25’lik kamu katkısı getirilmesi önemli bir teşvik unsuru olmuştur. BES’in
işler hâle geldiği 2003 yılından beri yeterince büyüyemesinin, o dönemde
sağlanan vergi teşvikinin sadece çalışanlarla sınırlı ve karmaşık olmasına
bağlandığı düşünülürse, 2013 yılı başından itibaren bu teşvik sisteminin basitleştirilerek olumlu yönde değiştirilmesi büyük bir atılım olmuştur. BES,
ekonomi ve sermaye piyasaları açısından büyük bir önem taşımaktadır. Bunun başlıca nedeni, BES’in ekonomide uzun vadeli tasarrufların artmasına
büyük bir katkısı olmasıdır. Uzun vadeli tasarrufların artması ise sermaye
piyasasının talep cephesinde çok ciddi büyüklüklerde, uzun vadeli fonların
ortaya çıkması anlamına gelmektedir.
2012 sonu itibarıyla BES’te 3,119,033 katılımcı ve bunların birikmiş 16.1
milyar TL katkı tutarı bulunmaktadır (EGM 2014). Bu katkı tutarı, GSYH’nın
yaklaşık yüzde 1.2’sine tekabül etmektedir. Bu oran, OECD ülkelerinde 2009
yılı itibarıyla ortalama % 67.1, Hollanda’da %130, Şili’de %65, İspanya’da %8
ve Kore’de %2 olarak gerçekleşmiştir (OECD 2010: 8). Eğer Türkiye’de bu
oran önümüzdeki 10 yıl içerisinde yüzde 20’ye yükselirse, biriken fonların
bugünkü GSYH seviyesine göre tutarı yaklaşık 280 milyar TL olacaktır. 280
milyar TL, BİST şirketlerinin 2012 sonu itibarıyla piyasa değerlerinin yüzde
54’ünü oluşturmaktadır. Bu, Türk sermaye piyasası için çok ciddi bir büyüklük anlamına gelmektedir. Bu rakamı daha da anlamlı kılan olgu ise bu fonların uzun vadeli olması nedeniyle piyasaya sadece talep değil aynı zamanda
ciddi bir istikrar getirme boyutunun bulunmasıdır.310
Maalesef genel olarak “risk” ve “sigorta” kavramlarına çok aşina olmayan bir kültürel yapı içerisinde getirilen teşvik unsuruna rağmen BES’in ne
kadar hızlı büyüyeceğini tahmin etmek büyük bir maharet gerektirmektedir.311 Ancak bir fikir vermesi açısından teşviğin ilk yılında sistemin ne kadar
310
Kurumsal yatırımcıların önemi, kitabın 5. bölümünde ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
311
Sigortacılığın gelişmesinde gelir düzeyi kadar “kültürel” unsurlar da büyük önem taşımaktadır.
Örneğin Hindistan ve Pakistan gibi kişi başına gelir düzeyi Türkiye’den daha düşük ülkelerde
sigortacılık, Türkiye’den çok daha fazla gelişmiştir.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 547
546 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
büyüdüğüne bakıldığında, 31 Aralık 2013 itibarıyla katkı payı tutarı 21.92
milyar TL’ye, katılımcı sayısı ise 4,153,055’e çıkmıştır (EGM 2014). Bu rakamlar, yeni sistemin ilk yılı sonunda sırasıyla toplam katkı tutarında yüzde
36, katılımcı sayısında ise yüzde 33 artışa tekabül etmektedir. Bu oran, bir
yıllık artış olarak oldukça yüksek olsa da yeni ve oldukça cazip bir sistemin
ilk yılındaki bu artışın, takip eden yıllarda nasıl seyredeceğine dair net bir
ipucu vermemektedir. Ancak yapılacak tanıtım, pazarlama ve bilgilendirme
faaliyetleriyle önümüzdeki yıllarda artış hızı hissedilir bir ölçüde artabilir.
Her durumda BES’in, Türkiye’de sermaye piyasasının kurumsal talep cephesine yapabileceği ciddi katkı nedeniyle yakından izlenmesi gereken bir gösterge olduğu düşünülmektedir. BES, sermaye piyasasının sağlıklı bir şekilde
büyümesi açısından çok büyük bir önem taşımaktadır. Bu nedenle sermaye
piyasalarıyla ilgili bütün kesimlerin, bu sistemin büyümesi için ellerinden gelen
her türlü çabayı göstermeleri gerekmektedir. Bunların arasında eğitim ve bilgilendirme çabaları olduğu kadar Ankara ve hükümet nezdinde yapılacak girişimlerle, BES’e sağlanan teşvikleri geliştirme veya zorunlu bazı sigorta mekanizmalarını harekete geçirme konusunda yapılacak girişimler de belirtilmelidir.
11.10.3. Borsa İstanbul
Borsa İstanbul projesi, ilk aşamada İMKB ile İstanbul Altın Borsası
(İAB)’nın birleştirilmesiyle başlayıp, bir süre sonra İzmir’de faaliyet gösteren
Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası (VOB)’nın da bu oluşuma katılması ve
Borsa İstanbul bünyesinde enerji piyasasıyla ilgili mali araçların işlem göreceği bir piyasanın kurulmasıyla yaşama geçirilmiştir. Böylece bütün finansal borsaların ve piyasaların aynı çatı altında faaliyet göstereceği bir yapı
kurulmuştur. Büyük bir gecikmeyle ancak 2005 yılında Vadeli İşlemler ve
Opsiyon Borsası’nı faaliyet geçirebilen Türkiye’de yapılanma, dünyada borsaların birleşme eğilimine girdiği bir ortamda, o dönemin politik dengeleri
nedeniyle ayrı bir borsa çatısı altında gerçekleşmiştir. Bu birleşme ile makro
açıdan bakıldığında, o dönemde dünyadaki eğilimlere göre yanlış yönde atılmış olan bir adım, gecikmeyle de olsa telafi edilmiştir.
Borsa İstanbul projesinin bir diğer önemli bacağı da NASDAQ OMX ile
bir stratejik ortaklık oluşturulmasıdır. Borsa İstanbul ile ABD’nin NASDAQ
OMX Borsası, 20 Ocak 2014 tarihinde kapsamlı bir anlaşmaya imza atmışlardır. Bu anlaşmayla NASDAQ OMX, Borsa İstanbul’a piyasa teknolojisi ve
danışmanlık hizmetleri sağlarken, aynı zamanda Borsa İstanbul’da pay sahibi de olmaktadır. Borsa İstanbul, NASDAQ OMX’in tüm sermaye piyasası
araçları için alım satım, takas, piyasa gözetimi ve risk yönetimi sistemlerini
kendi sistemlerine entegre edecek ve kullanacaktır. Bu ortaklık, BİST’in teknolojik altyapısının iyileştirilmesi açısından önemli bir fırsat yarabilecektir.
NASDAQ OMX ile yapılan stratejik iş birliği ve ortaklık bir yandan Borsa
İstanbul’a önemli bir uluslararası görünürlük ve cazibe sağlarken diğer yandan “büyük borsa”nın gölgesinde kalma riskiyle birlikte bölgesel borsa olma
hedefini zayıflatabilecektir. Bu anlamda, gerçek yaşamda gelişmelerin hangi
yönde olacağını zaman gösterecektir.
Borsaların, Borsa İstanbul çatısı altında birleşmesinin üyeler ve yatırımcılar açısından büyük bir etkinlik getirmesi beklenmelidir. Aynı sistem ve
hatta ekran üzerinden bütün bu piyasalara ulaşmak, yatırımcılara ve üyelere büyük bir kolaylık sağlayacaktır. Özellikle spot piyasalar ile vadeli işlemler piyasalarının aynı çatı ve aynı sistem altında toplanması, piyasalar arası
arbitraj imkânını azaltacak, böylece mali piyasalar daha da etkinleşecektir
(Garbade 1982:337-340). Aynı şekilde takas ve saklama işlemlerinin merkezileştirilmesi, hem hızı artıracak hem de risk ve maliyetleri düşürecektir.312
Teminat mekanizması bütün piyasalar bazında ortak kullanılacağı için hem
üyeler hem de yatırımcılar için piyasa daha rahat çalışacaktır. Bu merkezi
yapı, sistemin şeffaflığını iyileştirecek, mali sistemin gözetim ve denetimini
kolaylaştıracaktır. Bunların sonucunda ikincil piyasa genel etkinliğinin ciddi bir şekilde artması beklenmelidir. Etkinliğin artması, yabancı yatırımcıların ilgisini daha da artıracak, buna bağlı olarak bölge ülkelerinden Borsa İstanbul’a kote olmayı düşünen şirketler açısından İstanbul’un cazibesi
yükselecektir. Bu sonuçların doğması, başka birçok kritere de bağlı olmakla
beraber Borsa İstanbul oluşumunun hem İFM projesine ciddi bir destek vereceği hem de bu projeden ciddi bir destek alacağı tahmin edilmektedir.
11.10.4. İstanbul Uluslararası Finans Merkezi (İFM)
Son olarak İstanbul Uluslararası Finans Merkezi (İFM) projesi üzerinde
durmanın yararlı olacağı düşünülmektedir. Bilindiği üzere İFM, hükümetin
bir dönem üzerinde ciddi bir şekilde durduğu ve koordineli bir şekilde adım
attığı bir oluşum özelliğini taşımaktadır. Daha önceleri de gündeme gelen
ama hiç bir ciddi adım atılmayan bu konuda, İFM’nin bir gayrımenkul geliştirme projesinden öteye gitmeyen bir oluşum olduğu gibi eleştirilere karşın
özellikle 2010-12 yıllarında önemli adımlar atıldığı gözlemlenmiştir. Bunlar
sadece işin fiziki altyapısıyla sınırlı olmayıp, mevzuatın gözden geçirilmesi,
uluslararası hakem müessesesinin oluşturulması, kurumsal reorganizasyon
ve eş güdüm, teşvikler gibi çeşitli alanları kapsamaktadır. Fakat İFM konusunda son dönemde hız kesilmiş ve fazla mesafe katedilememiştir.
Bu konuda altının çizilmesi gereken önemli bir nokta, uluslararası finansal merkez olmanın, yalnızca tek taraflı bir iradeyle atılan adımlarla sağla312
Takasbank 3 Mart 2014 itibarıyla vadeli piyasalarda CCP (Central Counterparty)
olarak hizmet vermeye başlamıştır. Bu gelişme özellikle yabancı bazı fonların
Türkiye’ye gelmesini kolaylaştıracaktır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 549
548 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
nabilecek bir gelişme olmadığı hususudur. Genel olarak ülkenin siyasi ve
sosyal istikrarı, ekonomik yapının verdiği güven düzeyi, ulaşım, haberleşme,
internet gibi altyapı hizmetlerinin gelişmişliği, adalet sisteminin işleyişi, ülkedeki güvenlik ve asayiş durumu, şeffaflık, rekabet gibi alanlarda gerekli
düzenleme ve gözetim mekanizmalarının etkin çalışması, yaşam kalitesinin
yüksekliği yani oturma alanları, eğlence yerleri ve sosyal imkanların çeşitli
ve yeterli düzeyde olması, insan gücü kalitesi ve ücretler genel seviyesi, vergi
teşvikleri, işlem maliyetleri, oturma ve çalışma izni, vize, yabancı dille eğitim yapılan kreş ve okullar gibi yabancıları ilgilendiren konularda sağlanmış
olan gelişme, alternatif finansal merkezlere göre İstanbul’un avantajlı veya
dezavantajlı durumda olması gibi faktörlerin hepsi çok önemli unsurlardır.
Dolayısıyla hükümet tarafından ve oldukça koordineli bir şekilde atılan bu
adımlar gerekli ama maalesef yeterli olmayabilecek adımlardır.
İFM ile ilgili olarak hazırlanmış olan strateji ve eylem planında yer alan
finans merkezinin oluşturulması için atılacak adımlara göz atıldığında, yukarıda belirtilmiş olan çerçevede birçok doğru tespitin yapılmış ve hedefin
belirlenmiş olduğu görülmektedir (DPT. 2009). Bu dokümanda yer alan başlıklar şunlardır:
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Hukuk altyapısının güçlendirilmesi
Finansal ürün ve hizmet çeşitliliğinin artırılması
Basit ve etkin bir vergilendirme sisteminin oluşturulması
Düzenleyici ve denetleyici çerçevenin geliştirilmesi
Fiziksel altyapının iyileştirilmesi
Teknolojik altyapının güçlendirilmesi
İFM organizasyon yapısının kurulması
İnsan kaynaklarının geliştirilmesi
İFM tanıtımının yapılması ve imajının oluşturulması
Bu başlıkların hepsi, son derece önemli ve doğru tespit edilmiş konuları
içermektedir. Ancak bu adımların hepsi atılabilecek midir? Sermaye piyasası
ve borsa ile ilgili alanlarda, son Kanun değişikliği ve kurumsal reorganizasyonla ciddi adımlar atılmıştır. Ama hukuk ve vergi reformu gibi alanlarda
aynı kuvvette adımlar atılabilecek midir? Mevzuat alanında gerekli adımlar
atılsa bile bunlar beklenen sonucu, yani yabancı firmaların İstanbul’u bir finans merkezi olarak algılayıp faaliyetlerini kısmen veya tamamen İstanbul’a
kaydırmaları sonucunu doğuracak mıdır? Bu sorulara cevap vermek kolay
değildir.
Öte yandan kendi finansal yapısı gelişmemiş, mali tasarruflar anlamında
son derece zayıf kalmış bir ekonomi, nasıl başka ülkelerin finansal kurumlarını ve tasarruflarını çekecektir? New York, Londra, Tokyo, Şanghay, Dubai
gibi bugün uluslararası finans merkezi olarak tanımlayabileceğimiz merkez-
lere bakıldığında, bu ülkelerin hepsinin (belki Dubai hariç) uluslararası bir
merkez olmadan önce son derece gelişmiş finansal piyasaları ve kurumları
olduğu görülmektedir. Ayrıca bu ekonomilerin hepsi ciddi tasarruf yapan ve
bu nedenle yabancı finansal kuruluşlar açısından bu özellikleri sebebiyle de
bir cazibe merkezi olabilen ülkelerdir. Bu merkezlere giden yabancı kuruluşların bir amacı da buradaki tasarruflardan kendi ülkelerine veya bölgelerine
pay aktarmak ve bu yolla para kazanmaktır.
Dolayısıyla yukarıda sıralanan ve son derece doğru bir şekilde tespit edilmiş olan bu adımlar atıldıktan sonra da İstanbul gerçek anlamda bir uluslararası finans merkezine dönüşemeyebilir. Bu amaca ulaşılmasa bile bu
adımların hepsinin veya bir kısmının atılmasıyla birlikte İstanbul’un bölgesel finans merkezi olması anlamında büyük bir ivme kazanılmış olacaktır.
Zaten yukarıda atıf yapılan strateji belgesinde, İstanbul’un öncelikle bölgesel
bir finans merkezi ardından uluslararası finans merkezi olması yönünde bir
hedef konmaktadır. Ayrıca bu çabanın genel olarak Türk finans sektörüne ve
özel olarak sermaye piyasasına olumlu yönde ciddi birçok katkı sağlayacağı
da açıktır. Ama bu hedeflere kısmen de olsa ulaşılabilmesi için bir süre önce
sergilenmiş olan kararlı ve eş güdümlü çabaların yeniden canlandırılması
gerekmektedir. Aksi takdirde bu da öncekiler gibi yarım kalmış ve rafa kalkmış bir proje olarak hatırlanacaktır.
11.11. Son Söz
Sermaye piyasası ve borsa konusunu kapsamlı bir şekilde ele alan bu kitabın son sözü ne olabilir? 1981 yılından itibaren oluşturulmuş olan yasal ve
kurumsal yapı, çıkarılmış olan menkul kıymetler, birçok alanda kaydedilmiş
olan ilerleme yanı sıra bu sektöre doğrudan ve dolaylı olarak emek vermiş
insanların çabaları dikkate alındığında, sağlanan başarı gerçekten çok anlamlı. Söz konusu olan, adeta yoktan var edilmiş, bankacılığa alternatif olarak şirketlere ve tasarruf sahiplerine sunulmuş bir piyasa. Ama gerek Türk
ekonomisinin geldiği aşama ve ulaştığı büyüklüklere gerekse dünyada benzer ülkelerin bu alanda kaydettiği gelişmelere bakıldığında daha kat edilecek
uzun bir mesafenin bulunduğu da çok açık. Türkiye, tasarruf oranlarını ve
kurumsal yatırım bazını artırmadan, gayrimenkul ve altın gibi geleneksel
yatırımların cazibesini azaltmadan ve piyasalarda güveni tesis etmeden sermaye piyasasının gelişmesi için gereken “ekonomik” zemini sağlayamayacak
gibi görünüyor. Bunlar sağlandıktan sonra da iş bitmiyor. 33 yılda adeta bir
dantel özeniyle geliştirilmiş olan yasal ve kurumsal yapının etkin bir şekilde
işlemesinin sağlanması gerekiyor. Bu hedefe ulaşmak için, sadece sermaye
piyasası ve borsa açısından değil, ülkenin toplumsal ve ekonomik gelişmesi
ve küresel yarışta başarı için de vazgeçilmez önemde olan ekonomik, toplumsal ve hukuki adımların da kararlılıkla atılması gerekiyor.
12. TANIKLIKLAR:
Türkiye’de sermaye piyasasının kuruluşuna
tanıklık etmiş olan kişilerle yapılan söyleşiler
12.1. İSMAİL TÜRK313
Hocam bizi kabul ettiniz çok teşekkür ederim. Aslında bir tarih olarak
size soru sorma yerine siz anlatsanız biz dinlesek, okusak nasıl olur?
Benim söylemek istediğim şeyler var. Ekonomideki gelişme safhaları belirli bir düzeye eriştikten sonra sermaye piyasalarını düzenlemek bir zorunluluk
olarak doğmuştur. Dolayısıyla sermaye piyasası hukuku doğmuştur. O nedenle
sermaye piyasaları dediğimiz vakit hatırımıza gelen ülkelerin başında Amerika
Birleşik Devletleri, Japonya, Kanada gibi ülkeler geliyor, merkezi Avrupa’da da
Fransa, Almanya, İtalya gibi ülkeler geliyor, Avusturya gibi ülkeler geliyor. Bu
nedenle bir ekonomi yeterince kalkınmamışsa, bu demektir ki o memlekette
sermaye birikimi yetersizdir. Bu demektir ki o memlekette sermaye şirketleri
yaygın değildir ve bu şirketlerde de ortaklık büyük halk kitleleri arasında bölünmüş, parçalanmış değildir yani az sayıda vatandaş şirketlerin hisselerini ellerinde bulundurmaktadırlar. Bu nedenle sermaye piyasalarını ekonomide sermaye dağılımıyla ve sermaye dağılmının dengeli olmasıyla ilgili bir yeri vardır, bu
hukuki yönden belirtilmesi lazım gelen bir husus. Nitekim aşağı yukarı Fransız İhtilali’yle birlikte sermaye piyasaları Batı memleketlerinde gelişmeye başlamışken Osmanlı İmparatorluğu’nda 1860’lı yılları beklemek lazım gelmiştir.
1860’lı yıllarda kurulmuş olan o sermaye piyasaları da hisse senetlerinin alım
313
Sermaye Piyasası Kurulu kurucu Başkanı Bu görüşme Ocak 2011 tarihinde İsmail Türk Hoca’nın
evinde yapıldı.
552 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
satımı gördüğü, o yoğunlaştığı piyasalar olmaktan daha çok menkul kıymetler
arasında şirket borçlarının, borç senetlerinin, tahvillerinin alınıp satıldığı ülkeler
şeklinde ortaya çıkmıştır ve bunların sayısı da o derece büyük değildir. Nitekim
1860’lı yılların ortasında kurulmuş olan Dersaadet Borsası’nda Osmanlı devlet
borçlanma senetleri ve az sayıda şirketin hisse senedi işlem görmüştür. Kurtuluş
Savaşı sona erdikten sonra 1920’li yılların sonunda 1928’de veya 1929’da Borsası
tekrar çalışmaya başladığında da geniş ölçüde hisse senedi alım satımından daha
çok gelişmiş milletler tarafından ihraç edilmiş tahvillerin, özel şirket tahvillerinin Türkiye’de alınıp satılması şeklinde kendini göstermiştir.
Sermaye piyasaları aynı zamanda nazlı, nazenin, vücutları hastalıklara
karşı hassas piyasalardır. Bununla şunu söylemek istiyorum; bu piyasalarda menkul kıymetler alınıp satılıyor fakat menkul kıymetlerin alınıp satılabilmesi için evvela satın alan maliklere ne gibi menfaatler sağladıkları göz
önünde bulundurulmalıdır. Bu menfaatler göz önünde bulundurulunca, az
gelişmiş milletlerde sermaye piyasaları, sermaye birikimi, arzulanan düzeyde olmadığı için halka arz edilen hisse senetlerinin miktarı da az, tahvillerin
de miktarı da az, dolayısıyla bunları satın alacak kişilerin sayılarının da az
olması kaçınılmaz bir sonuçtur.
Sermaye piyasalarının düşman oldukları bir durum vardır. Sermaye piyasaları ekonomide istikrarsızlıktan hoşlanmazlar, enflasyon da kaçındıkları
temel konulardan biridir. Para, satın alma gücünü kaybettiği için menkul
kıymetleri satın alacak olan kişiler, onlar da bu satın aldıkları tahviller veya
hisse senetleri kendilerine ne miktarda gelir sağlayacaklardır, ne miktarda
kazanç elde edeceklerdir, bunun da oynak olmaması gerekir, maliklerine güven sağlaması gerekir. Aynı zamanda bu piyasaların sağlam ellerde, dürüst
ellerde, güvenilir kurumlar tarafından alınıp satılması arzulanır. Enflasyondan hoşlanmazlar, deflasyondan hoşlanmazlar, depresyondan hoşlanmazlar.
Ekonomilerin şahlanma dönemlerinde sermaye birikimi hızlanmıştır,
ekonomide istikrar vardır, dünya ekonomilerinde de istikrar vardır, geleceğe
ümitle ve güvenle bakarlar bu dönemlerde. Dolayısıyla sermaye piyasaları
için iyi bir ortam vardır.
Ekonomide istikrarsızlık hâllerinden kaçındıkları için başarılı olamazlar.
Politik istikrarsızlıklardan ve kararsızlıklardan da hoşlanmaz sermaye piyasaları, nitekim ülkeler arasında, büyük devletler arasında savaşlar çıktığı
zaman sermaye piyasaları çalışamaz hale gelir, hatta kapatılırlar. Nitekim
1860’lı yılların ortasında kurulan borsa, normal yıllarda faaliyet hacmi itibariyle zayıf bir piyasa iken Birinci Cihan Harbi esnasında çalışamaz durumda
gelmiştir. 29 buhranında da böyle bir durumla karşı karşıya gelmiştir.
Peki ne ister bu sermaye piyasası? Evvela güven ister, itimat ister, kendilerine yatırım yapmak isteyen kişilere kafasındaki tereddütlerin silinmesini ister,
geleceğe yatırımcıların güvenle bakmalarını ister. Bu da ekonomide yeterli büyüme, ekonomide fiyat istikrarı, ekonomide büyüme hızlarının süratlenmesi,
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 553
tasarrufların yatırımlara gitmesi demektir. Bu piyasaları geliştirmek istiyorsak
üzerinde duracağımız konular; parada istikrar, ekonomide istikrar, tasarruf
hacminde yeterlilik ve yeni menkul kıymet sahibi olmak isteyen kişilere verebileceğimiz güven duygusuna bağlıdır. Bunlara riayet edecek olursak, sermaye
piyasaları kendilerinden beklenen sonuçları verir ve ekonomiler bu piyasadan
yeterince yararlanabilirler. Bunun için mesela Birinci Cihan Savaşı, dünyanın
büyük imparatorlukları arasında cereyan etmiş bir savaştır, bu savaşta Fransa
vardır, Almanya vardır, İtalya vardır, Amerika Birleşik Devletleri vardır, Japonya
vardır. Savaş başladığı vakit piyasalara hâkim olamamışlardır, piyasaların güçlenmesini, büyümesini sağlayamamışlardır, neden? Geleceği tehdit eden temel
unsur, Birinci Cihan Savaşı arasında, bir kere dünyanın büyük imparatorlukları
arasında cereyan etmiş bir savaştır. Bu savaşın içinde İngiliz İmparatorluğu var,
Fransa var, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu var, Alman İmparatorluğu
var, Osmanlı İmparatorluğu var ve can alıcı savaştır. Birinci Cihan Savaşı’nda
bu saydığım devletlerden Alman İmparatorluğu yıkılmıştır, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yıkılmıştır, Rusya’da Çarlık Rusyası gitmiştir, Türkiye’de
Osmanlı İmparatorluğu gitmiştir ve Osmanlı İmparatorluğu neredeyse tamamen yok edilmek istenmiştir. Savaşa girildiği vakit ülkenin nüfusu 25-30 milyon civarındayken ve 2 milyon kilometrekarenin üzerinde bir toprağa sahipken
Kurtuluş Savaşı, Birinci Cihan Savaşı sonunda 785 bin kilometrekare toprak
ve 14 milyon nüfus kalmıştır. Birinci Cihan Savaşı sonunda Kurtuluş Savaşı’nı
yapmak mecburiyetinde kalmıştır ve o Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra
Lozan Antlaşması’nın imzalanması ve Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte yeni Türk
devletinin kuruluşu ortaya çıkmıştır.
Türkiye ekonomik konulara, kalkınma meselelerine daha merkezi bir açıdan, daha yansız bir şekilde, ekonomide sermaye az olduğu için ekonomik
kaynakları ekonominin temel ihtiyaçları olan alanlarda kullanmak amacıyla,
yeni endüstriler kurmak amacıyla, ekonomide darboğazlardan birini, birkaçını ortadan kaldırmak suretiyle iktisadi kalkınma katarını harekete geçirmek istemiştir. Bunda da o devrin ölçülerine göre ekonominin ihtiyaç
duyduğu düzeyde başarılı olamamasına rağmen ilk defa yeni bir politikayı,
ekonomide sermaye birikimi ve yatırımların ekonominin ihtiyacı olan alanlarda yapılmasını, ekonomide verimlilik sağlanmasını, sektörler arasında
denge sağlanmasını ve muhalif piyasanın korunmasını ve Türk lirasının istikranın sağlanması gibi amaçları gerçekleştirmeye çalışmıştır. Mesela Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Atatürk dönemi Türkiye’sinde veya Cumhuriyet
Türkiye’sinde ekonominin ihtiyaçları, sektörlerin ihtiyaçlarına göre ekonominin ihtiyaçlarına göre ayarlanmıştır, mesela sanayileşme bakımından geride kalmış bir ülkeydi, aşağı yukarı hiçbir sanayi şirketi kurulmamış durumdaydı Cumhuriyet ilan edildiği vakit. Tek parti döneminde Cumhuriyet Halk
Partisi’nin 939 yılına kadar devam eden süresi içerisinde temel endüstriler
kurulmuştur. Temel endüstrilerde ve altyapıda devlet öncülük yapmıştır ve
554 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
bugünkü gelişme hızı ve gelişme, o dönemlerde yapılmış olan ön yatırımların, yetiştirilen insanların sonucudur.
Şunu da belirtmek isterim; bazı gelişmemiş memleketlerin temel eksiklerinden birisi, problemlerine çözüm bulacak, getirecek insanların, kadroların
yok denecek kadar zayıf olmasıdır, az olmasıdır, bütün bu darboğazlar aşılmaya çalışmıştır. Türkiye’de İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra sermaye piyasasının kurulması, geliştirilmesi, Sermaye Piyasası Kanunu’nun çıkarılmasıyla ele
alınmıştır. Ele alınması iyi olmuştur ama zamanı isabetsiz olmuştur. İsabetsizliğin nedeni de şudur; mali sektör huzurdan, güvenden, istikrardan hoşlanır,
Sermaye Piyasası Kanunu’nun çıktığı yıllar Türkiye’de ekonominin istikrarsız
dönemine rastlıyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek enflasyon hızları,
İkinci Cihan Savaşı’ndaki enflasyon hızları göz önünde bulundurulacak olursa
bu döneme rastlar, %30larda, 40’larda, 50’lerde cereyan eden bir enflasyon.
Enflasyon paranın düşmanıdır, sermayenin düşmanıdır. Bugün Türkiye, bazı
sektörlerde dünya ekonomileri içerisinde ön sıralarda yer alıyor. Bunların başında tekstil, dokuma sanayi geliyor, bunların başında bazı tarımsal ürünler
geliyor, mesela pamuk geliyor. Yine bu dönemde demir fabrikaları, çelik fabrikaları kuruluyor, yine bu dönemde iktisadi devlet teşekkülleri Sümerbank, Etibank gibi kurumlar, madencilik sektörünün gelişmesiyle ilgili alanlarda devlet
yatırım yapıyor ve yaptığı yatırımlardan vatandaşların da istifade etmesini
istiyor. Türkiye’de sermaye az olmasına rağmen yeterli bir düzeyde olmamasına rağmen sıfır da değildir. Ekonomi büyüdükçe bu alanlarda gelişmeler devam edecektir. Şimdi de sadece Türkiye’de değil bütün dünya ekonomilerinde
uygulanan iktisat politikaları da bu yönde gelişmektedir. Mesela Japonya’da
yatırımların sahiplerinin, ortaklarının özel kişiler olması ve firmalar olması
arzulanmaktadır, Almanya’da da öyle, Fransa’da da öyle, İngiltere’de de öyle ve
Türkiye’de de öyle. Bu nedenle beklediğimiz sonuçları alamadık, yeterli düzeyde bir gelişme olmadı demeyelim, sermaye piyasasında güvenilir sonuçların
elde edilebilmesi için nelere dikkat etmek lazım geliyor o konulara ağırlık ve
önem verelim. Paranın istikrarının sağlanması lazım, ekonomide kararlılık olması lazım, faiz hadlerinin aşırı yüksek olmaması lazım ve halka açık olarak
kurulmuş olan şirketlerin devamlı olarak ortaklarına kâr dağıtabilecek düzeyde olması, olmaları lazım çünkü neticede bir yatırım, o yatırım yapan buna
bir nema bekleyecek, bu nema da bankalardaki mevduat faizlerinin üzerinde
bir temettüyü ortaklarına dağıtabildikleri vakit geleceğe güvenle bakabilirler,
burada da başarı birbirini takip eder onu da bilmek lazım. Sermaye piyasaları,
ekonomilerin refah dönemlerinde hızlanır buna mükabil depresyondan çıkışta eski düzeylerini bir süre tutturamazlar.
Evet, Amerika’da da olmuştu.
Türkiye’de de öyle. Benim global olarak konuya bakacak olursak söyleyeceklerim aşağı yukarı bunlar.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 555
Şimdi piyasayı size emanet ettiler; İsmail Hoca gel, şu işi kur. Görevi aldığınız dönemde ülke krizden geliyor ve büyük bir istikrarsızlık
altındaydı. Bu görevi alırken ne düşündünüz?
Efendim, daha önceki yaptığım açıklamalarda da açıkça belirtmeye çalıştığım gibi paraya karşı güvenin olmadığı, toplumda huzurun, barışın ve belirli
bir refah düzeyinin tutturulamadığı ekonomilerde sermaye piyasalarını kurmak ve geliştirmek son derece zordur, kurmuş olsanız dahi gelişmesini sağlayamazsınız. Bana bu görev verildiği vakit ben kamu maliyecisi olduğum için
“Evvela bu konu işletme iktisatçılarının konusudur, bana vermeseniz daha iyi
olur.” dedim, bunu açıkça söyledim. Maliye Bakanlığında bana bu konuda yardımcı olabilecek, eleman verilebilecek bir kadro da yoktu, sermaye piyasasıyla
ilgili bir umum müdür yardımcısı gibi bir adam vardı, o da aciz bir durumdaydı. Sermaye piyasaları fonksiyonları, gelişme şartları, nasıl olunacağı konusunda üretilmiş, biriktirilmiş bir fikir birikimi de yoktu. Ben ne yaptım onu?
Bu yeni bir konu, kamu maliyesinin yeterince biliyoruz, kamu maliyesinden
edindiğimiz bilgilerle birlikte özel sektörün ihtiyaçlarını da bilerek, Türkiye bir
planlama ekonomisi içerisine girmiştir, planlamada iktisadi kalkınmayı gerçekleştirecek amaçlar nelerdir, araçlar nelerdir? Bunlar üzerinde fikir üretmek
suretiyle az zamanda sermaye piyasasını kurduk ve işletir hâle geldik. Bunun
içerisinde en önemli gelişme, daha ziyade özel sektör tarafından ihraç edilmiş
olan borç senetlerinin, tahvillerin alınıp satılması kolu gelişti. Büyük şirketlerden de halka açılanların sayısı az kaldı, yetersiz kaldı. Bu şirketler büyümelerine
devam ettiler, şimdiki özel sektör içerisinde tanınmış firmalar, mesela Koç şirketleri, Eczacıbaşı şirketleri, Sabancı şirketleri faaliyetlerini sürdürdüler, onlar
yatırımlarını devam ettirdiler, ortaklarını memnun ettiler, kendileri memnun
kaldılar. Ama bireylerin, tasarruflarını bankalardan çekip sanayiciye vermeleri,
ondan sonra da yatırımların nema verileceği kadar beklemeye tahammülleri
yoktur. Bankaya bir mevduat yatırdığınız vakit faiz alacaksa o faiz işlemeye
başlıyor ama yatırım yaptığınız vakit başlangıç yılıydı, zararları, bilmem neler falan ondan sonra kâr etmeye başladığı vakit “Şirketimizde önümüzdeki
yıllarda yapılacak yatırımların finansmanının sağlanması, ortaklara kâr dağıtımından daha önemlidir.” gibi nedenlerle yatırımcıya kâr gitmez. Vatandaşın bu
kararları verebilmesi için çok yönlü bir bilgiye ihtiyaç var; ekonomide ortalama
gelişme hızı nedir, sektörlerde ortalama gelişme hizmetleri nelerdir, Türkiye’de
büyümenin sürdürülebilmesi için kalkınma hızı ne olmalıdır, bunların bilinçli
bir şekilde hem iktisadi açıdan hem mali açıdan hem işletme ekonomisi açısından hem sektörlerin gelişmeleri açısından ele alınması, eksikleri, kusurlarının görülmesi ve bunların giderilmesi gerekir. Aydınlığa ihtiyaç vardır, bunu
da yapacak olan bizim iktisatçılarımızdır. Burada üzerinde durduğum konu;
Türkiye’de üniversitelerin sayısı arttı, deniyor ki 150 tane veya 160 tane hakiki
sayısı kaçtır onu bilmiyorum ama yalnız Ankara şehrinde 11 tane üniversite
var diyorlar, İstanbul’da belki 30 tane var.
556 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Orada da dengesiz bir büyüme var bana göre bir iktisatçının iktisatçı olabilmesi için iyi bir iktisat kültürü almış olması lazımdır, bizim iktisat fakültelerimizde okutulan maliye ne düzeydedir, muhasebe ne düzeydedir, işletme ekonomisi ne düzeydedir, sektör analizleri, büyüme analizleri yani bir iş
adamına, bir sektöre ders verecek, işletme işletebilecek insanın ihtiyacını da
geliştirmesi lazımdır, bu nedenle aşırı hızlı büyüme değil istikrarlı büyüme.
Şimdi 150 üniversitenizden mezun olacak kişilere iş bulabilecek misiniz? O
konularda dikkatli, kaynak israf etmememiz lazım; ya kalkınmak istemek,
hızlı gitmek istemek iyi bir şey de hızlı ve güvenli gitmek olmalı.
Şimdi o zamanları hatırlıyorum, siz de Kurul personelini oluştururken çok seçici davranmıştınız, hatırlıyorum. Sınavları çok ciddi tutuyordunuz. Sınavlara bin kişi başvuruyor, sadece on kişi alınıyordu. Biraz
kendime pay çıkarıyorum tabii. Bu şekilde bir kadro da oluşturdunuz.
Gayet mütevazıydık; sabah dokuzda gelir, akşam altıya, yediye kadar çalışırdık.
Hatta dosyaları kendiniz yapıyormuşsunuz. Bir ara arşivde çalışırken fark ettim ki ilk dosyaların üzerinde sizin notlarınız ve imzalarınız var.
Doğru. Sermaye piyasasını ben Sermaye Piyasası Kurulunda öğrendim.
Maliye Bakanlığı ve kurduğumuz Sermaye Piyasası Kurulu dâhil onların bildikleri bir şey yoktu. Ama bugüne kadar çok yol alındı. Onun için bugünkü
düzeye yetersiz, bizi tatmin etmiyor deyip, geleceğe dair güveni kaybetmemek lazım. Başarıya giden yol, başaracağına emin olmaktan geçer. Emin olmak da alın teri, göz nuruyla sağlanır, öyle lafla olmaz.
O dönemde hem güven ve istikrarı sağlayacaktınız hem de düzenleme yapacaktınız. Tahvil sorunları var, bankerler var, bunları nasıl
düzene sokacaksınız? Çok meşakkatli bir dönemdi herhalde?
Aslında üniversite hocasıydım ama benim ekonomiyle ilişkilerim, çocukluğumdan geliyordu. Bir kere babam manifaturacıydı, dedemin ikisi
de, onlar da manifaturacıydı. Fakülteyi bitirdikten sonra ilk iş teklifi bana
Ordu Yardımlaşma Kurumundan geldi. Ordu Yardımlaşma Kurumunda 20
yıl kadar üst düzeyde hizmetim oldu. Ordu Yardımlaşma Kurumu yönetim kurulunda olmak suretiyle, denetleme kurulunda görev almak suretiyle,
ayrıldıktan sonra Ordu Yardımlaşmanın şirketlerinde yönetim kurulu başkanlığı yapmak suretiyle ve sadece Ankara Üniversitesi’nde hocalık yapmadım. Eskişehir’de İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi vardı, o akademinin
müdürü Orhan Oğuz Bey dedi ki; “Burada bizim akademi mezunları mezun
olacaklar ama hiç maliye dersi okumadan olacaklar, benim içime sinmiyor.”.
Oraya gittiniz, geldiniz?
Oraya gittim, geldim. Eskişehir’e gidip gelmek, o dönemlerde bir günden
daha fazla sürüyordu. Ben de dersleri de pazartesiye koyarsanız ben pazar
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 557
günü ne yapar yapar buraya gelirim, siz de bir de yatacak yer temin edersiniz, dedim. Tamam, dediler. Derse gittikçe Şeker Fabrikası’nın misafirhanesinde kaldım. Ankara’ya dönünce bir de Veterinerlik Fakültesinde dersim
vardı. Hiç bir boş zamanım olmadı, hep çalıştım, hepsinde de bir birikim
elde etmeye çalıştım, yazdığım kitaplar da ortada. Bununla beraber bu konuda gelişmeleri yakından takip etmek lazım, zaten bir ilim adamı araştırmalarını durdurduğu vakit gerilemeye mahkûmdur.
Hâlâ okuyorsunuz…
İşte iki tane kitap var.
Evet, maşallah yani evet okumadan olmuyor diyorsunuz.
O bir açlık durumudur, doyurulması gerekir.
Ne güzel yani şimdi hem bu açlığı gidermeye çalışıyorsunuz hem de
bir dünya oluştu arkanızda. Sermaye piyasasını oluşturup düzenlediniz. Peki Hocam, borsayı nasıl kurdunuz? 1984’de Kurulda başlayan
çalışmalar sonucunda 1985 yılının sonunda borsa kuruldu. O dönemlerde ne düşündünüz?
Her kuruluşun bir başlangıcı vardır, bu kuruluşun sağlam bünyede olmasını istedik, sağlam bünyede olmasını isterken de az çok bu piyasada uzaktan yakından ilişkileri olan kişileri göreve alalım dedik. İşte, o sıralarda da
İş Bankasının menkul kıymetler biriminin başında Muharrem Karslı Bey
vardı. O da borsanın başına getirildi ve borsa çalışmaya başladı. Çok çalıştık,
yabancıların tecrübelerinden faydalandık.
Piyasaların cesareti kırılmasın diye ama güvenlik ve istikrar sağlansın diye
tebliğler çıkardı. Çıkardığımız tebliğler uzun araştırmaların ve tartışmaların
sonucu kabul edilmiş tebliğlerdir ve şimdiye kadar da ben oradan ayrılalı
aşağı yukarı neredeyse 21 yıl oldu değil mi? 21 yıl içerisinde de yaptığımız
düzenlemelerin aksayan bir yönünü görmedik. Yani bunların pek çoğu hâlâ
yürürlükte ve uygulanıyor, yeni gelenler de üzerine koyuyorlar tabii ki.
Hâlâ düzenleme yaparken sizin o bıraktığınız yöntemler devam
ediyor. Önce çalışılıyor üstünde, tartışılıyor üstünde, işte bazen toplantılar yapılıyor, ondan sonra hadi yapalım artık bunu, erdi, pişti olgunlaştık deniyor.
Tabii ki düzenleme her şey değil. Yatırım yapmak isteyen riski de göze
almalıdır, yatırım yapmak isteyen riski göze almadan evvel kazançları olacağına güven duymalıdır.
İstikrarsızlıklar ve güven eksikliği, kuruluş yıllarının başlangıçta karşılaştıkları sorunlardır, cesaretinizi kaybetmemeniz lazım, ben bunu kazanacağım
diyeceksiniz. Nitekim en başarılı şirketler, rahmetli Vehbi Koç’la konuşmuş
olsaydınız, Sakıp Sabancı’yla konuşmuş olsaydınız, Eczacıbaşı’yla konuşmuş
olsaydınız, iş hayatında kaç işe giriştiler, kaçında muvaffak oldular, kaçında başarıları sınırlı kaldı, beklediklerine ulaşabildiler mi öğrenirdiniz.
558 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Yanılma, eksik görme, hata etme insanlara mahsus bir şey, maksat kasıtlı
olarak bunların meydana getirilmemesidir.
Doğru haklısınız. Şimdi bu Kurulda 1982’de, 1989’a kadar 6 yıl bir
fiil görev yaptınız, her şeyden siz sorumlu oldunuz. Siyasilerle aranızda sorun oldu mu Hocam? Var mı öyle hatırladığınız bir şey?
Olmadı ve hatta çünkü ben üniversite hocası olarak geldim, üniversite
hocası olarak kaldım ve sürem bittikten sonra da süremin uzatılması konusunda talepte bulunmadım, bir müracatta bulunmadım, ama ben huzurla
geldim huzurla gittim.
En güzeli de bu huzur duygusu herhalde?
Kimseyi de kötülemedim.
Hiçbir korkum olmadı, hepsinden de destek gördüm. Rahmetli Turgut
Özal “Hocam” diye başlardı konuşmasına, Başbakanken öyle yapardı, öyle
konuşurdu. Onların kapılarını da aşındırmadım, ihtiyaç duydukları zaman
benden ne istiyorlarsa kanun, hukuk kapsamında onları verdim, açıklamalarımı yaptım, bir önerileri varsa ve kabul edilebilecek düzeydeyse kabul ettim. Bana inanıyorlardı, “Siz bizim müteahhitimizsiniz.” diyorlardı.
Evet.
Öyleydi, onların güvenini sarsacak bir şeyde de bulunmadım.
Teşekkür ederim, hocam son birşey soracağım; çocuğunuzu nasıl
değerlendiriyorsunuz? Veya çocuğunuzdan memnun musunuz?
Babaların, ebeveynlerin çocuklarından memnun olmaları neye bağlıdır?
Çocuklarından beklediklerini bulmalarına bağlıdır. Ne beklerler? Çocuklarının sağlıklı olmasını isterler, iyi öğrenim görmelerini isterler, zamanlarını iyi
değerlendirmesini isterler ve tutumlu olmasını isterler, kendilerine verilen
harçlıkları muhafaza etmelerini ve geliştirmelerini isterler. Gelişen bir ekonomide, üstelik siyasi istikrarsızlıkları on yıl süren, ekonomide enflasyonun
çeyrek asırdan daha fazla egemen olduğu bir ekonomide, geriye bakıldığı
vakit gelişme hızları az da olsa, yetersiz de görülse, elde edilen sonuçlardan
memnun olmamız lazım. Daha fazlasını istiyorsak, onu istemek bizim hakkımızdır, o da yerinde oturmakla olmaz çalışmakla olur.
Doğru haklısınız, çalışın diyorsunuz yani.
Valla çalışmak en büyük değerdir. Bir kitabı okurken arkasından hangi
kitabı okuyacağımı planlarım ve bunlar da hep sermaye piyasasıyla ilgli şeyler oluyor. Okumak lazım. Yabancı ne yapmış, bizim tecrübelerimiz neler?
Okudukça birikiyor.
Tabii bir de azimli ve sebatlı olmak gerekiyor.
Hocam çok zamanınızı aldım, çok yoruldunuz. Size ne kadar teşekkür etsem azdır.
12.2. VAHDETTİN ERTAŞ314
Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Vahdettin Ertaş ile beraberiz.
Öncelikle size teşekkür ederek başlamak istiyorum. Sermaye Piyasası
Kurulu başkanları içerisinde Kurul’dan uzmanlıktan gelerek yetişmiş
ilk başkansınız. Uzman yardımcılığı, uzmanlık, daire başkanlıkları,
Kurul üyeliği ve arkasından Kurul başkanlığı. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Kurul organizasyonunun bütün kademelerinde görev yaptınız. Bu hayatı nasıl özetlersiniz?
Ben de teşekkür ederek başlayayım. Türkiye’de sadece Sermaye Piyasası Kurulunda değil tüm üst kurullarda içerisinde uzman yardımcısı olarak
başlayıp Kurul başkanlığına kadar bütün süreçlerde bulunan ilk ve tek kişi
şu anda biz görünüyoruz. İnşallah devamı da gelecektir. Bunu, eksileri ve artılarıyla beraber iki açıdan değerlendirebiliriz. Eksileri var, örneğin çalışma
arkadaşlarımın benimle çalışırken zorlandıklarını tahmin ediyorum. Çünkü pek çok mevzuatın yazımından uygulanmasına kadar mürekkebimiz var.
Detaycı olmak durumundasınız. Zaman zaman önceliklerin belirlenmesinde kendi açımdan ve arkadaşlarım açısından belki bir zaman kaybına yol
açabiliyor diye öz eleştiri yapıyorum. Kendimi, olabildiğince mikro konulardan makro perspektife çekmeye çalışıyorum.
Avantajı var. Bir defa çalışma arkadaşlarımın tamamını yakından tanıyorum. Her kademede neler olduğu, sistemin nasıl çalıştığı konularında dışardan gelen insana göre biraz daha avantajlı olduğumu tahmin ediyorum. Her
kurumun kendine özgü yetki ve sorumlulukları var. Neler hissettiklerini bilerek onlara karşı bir ilişki sürecini başlattığımızda işler daha kolay yürüyor.
Yeni başkan geldiğinde bir süre onun Kurula alışması, Kurul personelinin de başkana alışması ve birbirlerini tanımaları için zaman
geçerdi. Tabii sizin durumda böyle bir şey olmadı.
Doğru. Biz o süreci belki birkaç haftayla atlattık. Her pozisyon değişikliğinin getirdiği farklı yetkiler, sorumluluklar, bakış açıları söz konusu olabili314
Sermaye Piyasası Kurulu’nun kitabın yayımlandığı tarihte görevde olan 9. Başkanı. Sayın Başkan ile
28.08.2014 tarihinde Ankara’da görüşüldü.
560 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
yor. Ben de Kurul üyeliğinden geldiğim zaman koltuğa alışmam belki birkaç
hafta sürdü diyebilirim. Ama şüphesiz dışardan gelen arkadaşlara göre süreç
daha kısalmıştır diye tahmin ediyorum. Hem kurumun bize alışması hem
de bizim kurumun genel durumuna hâkim olmamız açısından bu süreci oldukça kısa hallettik.
Evet, avantajlarından bahsediyorduk. Sermaye Piyasası Kurulunu yönetmek, kurum teşkilatını yönetmeninin ötesinde bir görev. Öncelikle tüm
sermaye piyasalarının düzenleyici ve denetleyici otoritesisiniz. Sorumluluğunuz sadece Kurul ile sınırlı değil. Bunun içerisinde takas, borsalar, Merkezi Kayıt Kuruluşu, tüm yatırım kuruluşları, tüm halka açık şirkeler, yerli ve
yabancı yatırımcılar hatta diğer ilgili ekonomik birimlerle ilişkiler ve olayın
siyasi otoriteler ile ilişkilendirilmesi yönetimi de Sermaye Piyasası Kurulu
başkanının görev, yetki ve sorumluluğunda olan konular. Dolayısıyla zaman
zaman 24 saatin yetmediğini hissediyorum.
Şu kısım oldukça önem taşıdı sanırım. Sermaye Piyasası Kurulu
Başkanı sadece Kurulun işleyişinden değil, devasa bir piyasadan, piyasanın kurumlarından, ekonomiye yansımasından, etkilenmesinden
ve hatta siyasetçilerle veya karar verici kanun koyucularla ilişkiler itibarıyla da önem taşıyor. Göreve yepyeni bir Kanun’la başladınız. 1981
yılından beri hep Kanun’da değişiklikler yaparak gelindi. Ama ilk defa
2012’de Kanun baştan yazıldı. Siz de bunu devraldınız. Çok zor bir
süreç olsa gerek.
Doğrudur, 30 Aralık 2012’de yeni Sermaye Piyasası Kanunu Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi ve Kanun’da da ikincil düzenlemelerin, Kanun’un yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde yayımlanması
gerektiğine ilişkin bir hüküm yer aldı. Biz de Kanun’un yayımından bir gün
sonra tüm Kurul yenilenmiş olarak göreve başladık. Eski Kuruldan iki kişi
devam etti, beş arkadaşımız da aramıza katıldı. Tabii öncelikle bir iş planı
yapma ihtiyacımız ortaya çıktı çünkü bir yıl içerisinde Sermaye piyasalarının
tüm ikincil düzenlemelerini yeniden yapmak gerçekten çok kolay olmayan
bir süreçti. Bu süreci özellikle, Sermaye Piyasası Kurulu çalışanlarının, özveri ve nitelikleri ile birlikte aştık. Bir yıllık süre içerisinde yönetmelik ve
tebliğ şeklinde 67 düzenleme ile geçen sene Kanun’un bize verdiği görevi
büyük ölçüde tamamladık. Perspektif olarak da tabii hem kendi deneyimimiz hem piyasanın ihtiyaçları hem kurumda oluşan kurumsal birikimi
masaya yatırdık ve Türkiye’nin önümüzdeki dönemde cephesinin Avrupa
Birliği olduğunu hesaba katarak, bu bakış açısı Kanun’a da yansımıştı ve
büyük ölçüde biz ikincil düzenlemelere de yansıttık. Pek çok düzenlemede
AB direktiflerini esas aldık. Doğrusu bu biraz da bizim işimizi kolaylaştırdı, çünkü Türkiye’nin bir “2023 İstanbul Finans Merkezi Projesi’’ hedefi var,
ilk 10’da yer almayı arzu ediyoruz, bunun için,de bütün regülasyonumuzun
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 561
uluslararası normlarda olması bizim için orta ve uzun vadede kaçınılmaz bir
hedefti. Buradan hareketle, AB direktiflerini ve uygulamalarını esas alarak
yıl sonuna kadar yani 2013’ün başından sonuna kadar gerekli düzenlemeleri
yaptık. Ancak düzenleme yapmak, piyasanın adaptasyonunu da gerektiren
bir süreç, sadece düzenleme yaptım demek ile bitmiyor, piyasa aktörlerinin
de bu düzenlemeye kendisini hazır hissetmesi gerekiyor. Nitekim bazı düzenlemelerimiz aralık ayında, bazıları kasım ayında çıktı ve yapısal değişiklik gerektiren kurumların yeniden yapılanması, portföy yönetim şirketleri,
kurumsal yönetime uyum gibi bir takım regülasyonlarda düzenleme yaptık
ama yürürlük tarihini 6 ay 1 sene sonraya koyduk. Önümüzdeki yılın 30 Haziranına kadar da piyasanın ve aktörlerinin altyapılarının, teknik ve hukuki
yönetim ve organizasyonlarının bizim regülasyonlarımıza uyumu sağlanacaktır. Böylece adaptasyon sürecini de tamamlamış olacağız. Kanun’un ve
düzenlemelerin yeniden yazılması, daha önceki bütün Kanun değişiklikleri,
çeşitli maddelerde değişiklik mahiyetindeydi, bize sistemi yeniden dizayn
etme fırsatını da verdi. Bizim için olumlu bir durum oldu, işimizi kolaylaştıran bir durumdu. Bundan istifade ettik çünkü bütüncül sistematik bir yaklaşımı var. Aracı kurumların yapısı, potföy yönetim yapısı, halka açık şirketler,
halka açık şirketlerin davranışları, yatırımcıları, iç içe geçmiş bir şey, her şeyi
yeniden ve birbirine olabildiğince uyumlu bir regülasyon yapmaya çalıştık.
Türkiye’nin cephesinin Avrupa Birliği olmasından hareketle yeni
Kanun’un o çerçevede hazırlandığından bahsettiniz. Sermaye piyasalarının dışarı ile olan ilişkileri itibarı ile ikili bir yapısı olduğunu
söyleyebiliriz herhâlde. Birincisi düzenleyici ve denetleyicilik açısından, mesela IOSCO ile ilişkilerimiz. İkincisi de piyasadaki yabancı yatırımcılar açısından ilişkilerimiz. Öncelikle birincisinden başlayarak
ilişkilerimiz nereye gitti, gidiyor?
Türkiye, özellikle 2000’li yıllarda dışa açık bir ekonomi politikası izlemeye başladı, sermaye piyasaları da bunun bir alt bileşeni olarak aynı perspektifte yoluna devam ediyor. Biz de uluslararası finans merkezi olma projesi
hedefi kapsamında gerçekten muadil kurumlarla yoğun bir ilişki içerisindeyiz. Gerek IOSCO gerekse OECD ile kurumsal yönetim ilkeleri üzerinde
birlikte çalışıyoruz gerekse diğer ülke otoriteleri ile otuzun üzerinde MOU
(Memorandum of Understanding) imzaladık. Çok sık görüşme trafiğimiz
var. Uluslararası toplantılara ev sahipliği yapıyoruz, dışarıdaki toplantılara
katılıyoruz. Bu artık kaçınılmaz bir sonuç, çünkü sınırlar kalktı, kurumların
birbiri ile bilgi alışverişi çok önemli bir noktaya geldi. Bizim sermaye piyasalarımıza baktığımızda, hisse senedi piyasasında % 64 civarında yabancı
yatırımcıların olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla hem regülasyon anlamında
hem de ilişki ve bilgi temini konusunda bunu kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak
görüyoruz. Sadece regülasyon anlamında değil bundan sonra dünya serma-
562 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ye piyasalarının ne tarafa doğru gitmesi gerektiği ve bunun için de ne gibi
regülasyonların yapılması gerektiği konusunda oturup tartışıyoruz, fikirlerimizi paylaşıyoruz. Özellikle krizi en az hasarlı atlatan ülkelerinden biri olmamız nedeniyle regülasyonlarımız dikkati çekti ve şu anda pek çok ülkede
de inceleniyor, sık sık reyting şirketleri ve uluslararası yatırım kuruluşları
bizim düzenlemelerimizden övgü ile bahsediyorlar.
Dünya krizi dedik, en az hasarla atlatan dedik, iş birliği dedik.
Otuzdan fazla ülkeyle MOU imzaladık dedik. Dünyada işler o kadar
hızlandı ve karmaşıklaştı ki işlemleri takip etmek giderek zorlaştı.
Yasa dışı pek çok işlem olabiliyor, MOU’lar bu anlamda fonksiyonel
oluyor mu?
MOU olmadan hiçbir ülkeden bilgi almanız mümkün değil, hiçbir ülkeye
de bilgi vermemiz mümkün değil. MOU karşılıklı bilgi alışverişinde izlenecek
süreçleri belirleyen ikili anlaşmalar, bazen ikiden fazla da taraf olabiliyor. Dolayısıyla hangi durumda kimler yetkili, hangi kapsamda bilgi alışverişi yapılacak son derece faydalı, özelikle bizim gibi sermaye piyasalarının büyük bir bölümünde, küresel sermayenin işlem yaptığı bir ülkede vazgeçilmez bir ihtiyaç.
Evet, bir ara MOU imzalarken, imzalama aşamasında anlaşmaları ancak Meclis yapar diye bir sorun vardı?
Şu an böyle hukuki bir problem gözükmüyor.
Göreve başladıktan sonra çeşitli konuşmalarınızda, sermaye piyasasının bireysel yatırımcı bazının temelinin zayıf olduğunun ve çok
daha genişletmek gerektiğinden bahsettiniz; neden ve nereye gidiyoruz
bu açıdan?
Yaklaşık 30 yılı aşkın Türkiye’de regüle edilmiş bir sermaye piyasasından
bahsediyoruz, bunun belki ilk 20 yılı yüksek enflasyon ve yüksek faiz ortamında geçti. Dolayısıyla sermaye piyasalarını büyütmek için elverişli bir
altyapı Türkiye’de oluşmadı. Koşullar sermaye piyasalarını geliştirmek için
aleyhe bir durum ortaya çıkarmıştı. Ama 2002’den itibaren Türkiye yeni bir
yola girdi ve bu yolda da pek çok yapısal reform gerçekleştirdi. Bunun içerisinde bizim konumuzla ilgili en önemli reform, bankacılık sektöründe oldu.
Önce sistemdeki mali yapısı zayıf kurumlar elendi, sayı azaltıldı, uluslararası
regülasyonla birlikte piyasa yaklaşık 9 kat büyüdü ve dünyanın, belki de son
yüzyılın en büyük krizinde hiçbir bankamız hasar vermeden bu süreci başarıyla atlattık. Amerika’dan Avrupa’ya kadar pek çok ülkede bankalar, 20082010 arasında hükümetlerden maliyelerden parasal destek aldılar. Biz o süreci başarıyla atlattık. Dönüp baktığımızda aynı performansı sermaye piyasası
cephesinde göremediğimize şahidiz, rakamlar bize bunu gösteriyor. Tabii
mali piyasaların iki cephesinden, bankacılık tarafının düzenlenmesi biraz
daha kolay, basit ve sade bir şekilde yapılabiliyor. Sermaye piyasası tarafının
regülasyonu ise daha kompleks ve detaylı yapılmak durumunda. Bu, hem ih-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 563
raççılar tarafından böyle hem de yatırımcılar tarafında böyle. Sermaye piyasalarını büyütmek için Türkiye 30 yılı aşkın süredir bireysel yatırımcı odaklı
bir yaklaşımı benimsedi. Ben bu politikanın doğru olmadığı kanaatindeyim
ve politikalarımızı da büyük ölçüde bireysel yatırımcıdan kurumsal yatırımcı cephesini geliştirmeye yönelik olarak oluşturmaya çalışıyoruz son iki senedir. Neden bireysel yatırımcı ya da yatırımcı tabanını büyütemedik? Bir
defa kurumsal yatırımcıları teşvik eden sistemimizde yeterli enstrümanlar
yoktu. İkinci neden ise finansal eğitim ya da finansal okuryazarlık düzeyimizin hemen hemen toplumun bütün kesimlerinde düşük olmasıdır. Özellikle
türev araçlar gibi her gün yeniliklerin çıktığı bir ortamda, yatırım kuruluşları
dâhil piyasaların katılımcıları bilgi olarak buna hazır değil. Üçüncü olarak
ihraççılarımız, Türkiye’de maalesef reel sektör bankalarla iç içe geçmiş durumda. Âdeta pek çok iş adamı, sabah işyerine gitmeden bankaya uğrayıp
öyle iş yerine gidiyor. O bağı koparmak kolay değil, ipotek ilişkisi var, kredi
ilişkisi var, bağı koparmak bir hayli zor. Dolayısıyla öncelikle bu bakış açısının değişmesi gerekiyor. Bu nedenle hem ihraççı tarafından hem yatırımcı
tarafından hem de yatırım bankacılığı kültürümüzü yeterince geliştiremediğimiz için sermaye piyasalarını son 10 yılda yeterince büyütemedik. Ne
yapmak lazım? Öte yandan bir de tasarruf oranımızın ciddi şekilde düştüğü
bir on yılı yaşıyoruz. Tasarrufların milli gelire oranı %20’lerden %13’e kadar
düştü. Türkiye son 10 yılda tüketime de çok alıştı, geliri artanlar önce arabalarını, biraz daha artanlar evlerini yeniledi, dolayısıyla sermaye piyasalarına
yönelecek kaynakları biraz başka alanlarda değerlendirdi. Ancak Türkiye bu
süreçte Bireysel Emeklilik Sistemi ile başarılı bir örnek oluşturdu. Son bir
buçuk yıldaki Bireysel Emeklilik Sistemi uygulaması, bize şunu gösterdi ki,
uygun politika araçlarıyla bir araç dizayn edilirse Türk insanı buna hevesli
ve sahip çıkıyor. Son bir buçuk yılda, bir buçuk milyonun üzerinde Bireysel
Emeklilik Sistemine yeni katılımcı oldu. Keşke bu uygulamaları 30 sene önce
başlatsaydık, belki de bugün Türkiye’nin birkaç yüz milyar dolarlık kurumsal yatırımcı sektörü oluşacaktı. Bireysel yatırımcılarla sermaye piyasalarını
büyütmenin kolay olmadığını, her konuşmamızda vurguluyoruz. Şunu diyoruz; tek tek şirketleri analiz etmek kolay değil, yüzlerce şirket yüzlerce
enstrüman… Ya kurumsal yatırımcılar kanalı ile sermaye piyasaları ile tanışın, bunun içerisinde yatırım kuruluşları, portföy yönetim şirketleri ve son
olarak da Bireysel Emeklilik Sistemi ile tanışın diyoruz. Bu kısmen de cevap
buldu. Önümüzdeki dönemde her ne kadar bir milyonun üzerinde bireysel yatırımcı var diyorsak da bunun aktif olarak işlem yapan kısmı, bunun
bir hayli altında. Önümüzdeki dönemde, bireysel yatırımcıların yavaş yavaş
kurumsal yatırımcılara doğru kaymasını bekliyoruz. Önemli olan, yatırımcı
sayısına tek cephede hisse senedinin değil tahvilde nereye gelmiş, Bireysel
Emeklilik Sisteminde nereye gelmiş, sigorta sektöründe nereye gelmiş ve
daha da önemlisi toplam varlık büyüklükleri nerden nereye ulaşmış olduğu-
564 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
dur. Eğer toplam hacmi büyütebiliyorsak, bu kompozisyondaki değişim bizi
endişelendirmemeli, tam tersine ileriye daha emin adımlarla gittiğimizin bir
işareti olarak değerlendirmeli.
Başkanım, aynı bağlamda devam etmek istiyorum. Göreve başladığınız sıralarda halka açılma kampanyalarının sürmesi nedeni ile pek
çok küçük firma piyasamızda halka açılmıştı, bu konuda da bazı özel
değerlendirmeleriniz vardı sanırım…
Evet, 2008’de Sermaye Piyasası Kurulunun önderliğinde ilgili kuruluşlarla birlikte bir halka arz kampanyası seferberliği adı altında çalışma başlatıldı. 2008-2012 arasında, 60 şirketin hisse senetleri halka arz edildi. Fakat
sonuçları, yatırımcıları, ihraççıları ve düzenleyici otorite olarak bizi tatmin
etmedi. Öncelikle zamanlama olarak belki bugün geriye dönüp baktığımızda zamanlamanın doğru olmadığını anlıyoruz. Niye, 2008 krizi ile birlikte
dünyada faiz oranlarının âdeta dip yaptığı dönemi yaşadık. Sadece bizde değil dünyada da IPO’lar son beş altı yılda ciddi şekilde azaldı. Çünkü alternatif finansman maliyetleri çok düşmüş durumdaydı. İkinci olarak, biz büyük
şirketler yerine daha çok KOBİ ölçeğindeki şirketleri sermaye piyasaları ile
tanıştırdık. Fakat kurumsal altyapılarını hazırlamadan bu süreci gerçekleştirdik. Buna aracı kurumların seçici davranmaması, bizim sayısal büyüklüğe
kendimizi odaklamamız, seçici bir yaklaşımı ortaya koymamamıza yol açtı.
Dolayısıyla gelinen nokta, halka arz seferberliğinde yeniden gözden geçirme
ihtiyacımızı ortaya çıkardı. Nitekim 12 Şubat 2013’de halka arzlara ilişkin
olarak kapsamlı bir ilke kararı aldık, daha sonra da onu tebliğlere monte
ettik. Artık şunu söylüyoruz; sermaye piyasalarında halka açılma, mali durumu bozuk olan şirketler için son çıkış kapısı değil, projesi olan, kurumsallaşmaya hevesli, finansman kaynağına ihtiyacı olan ama kazandığını
yatırımcıları ile paylaşmaya hazır “kazan kazan” formülü ile yoluna devam
etmek isteyen firmaları sermaye piyasalarında görmek istediğimizi deklare
ettik, regülasyonlarımızı da buna göre yapmaya çalıştık. Nitekim 2013 ve
2014’de halka arzların performansı, önceki yıllara göre daha iyi durumda.
Fakat bu zincirin bütün halkalarının aynı noktaya kitlenmesi ile alakalı bir
şey. Yatırımcılarımızın bilinçli olması lazım. Bir şirketin IPO’sundan hisse
senedi almak, o şirkete ortak olmak demektir. Tanımadığınız, bilmediğiniz, faaliyet konusunu çok yakınen incelemediğiniz, mali tablolarını, izahnamesini bilmediğiniz bir şirkete yatırım yapmak, ateşten gömlek giymek
gibi bir şeydir. Onun için biz her seferinde mutlaka profosyonel hizmet
alın, aracı kurumlarınıza gidin, bu şirketin değerlemesinin sağlıklı olup olmadığını, projesi gelecekte neler vadettiğini, neler gerçekleştirdiğini sorun,
sorgulayın diyoruz. Uygun fırsatlar varsa bunlara yatırım yapın, yoksa bir
maceraya atılmayın diye uyarıyoruz. Biz de gelen şirketleri bir ön elemeye
tabi tutuyoruz. Özellikle Fed politikalarıyla ve diğer merkez bankalarının
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 565
politikalarıyla faiz oranlarının çok düşmesi, IPO piyasalarının hacmini çok
azaltmıştı. Önümüzdeki yıldan itibaren Fed’in ve diğer merkez bankalarında
faiz artırımı yönünde bir politika izlemesi ile birlikte hem ülkemizde hem
de dünyada IPO’ların yeniden canlanacağını tahmin ediyoruz. Ayrıca şu da
önemli; kurumsal yapılarda IPO’nun ön hazırlığı için en az 3 -6 ay zamana
ihtiyaç duyuluyor. Bugün 2014’den itibaren Türkiye, seçimleri tamamlamış
yeni bir ekonomi politikasıyla, 2023’e sermaye piyasalarıyla emin adımlarla
ilerleyecek diye ümit ediyoruz.
Teşekkür ederim, sizi desteklemek anlamında geçmişte yatırımcılar
arasında yatırımcıların ihraççıların izahnamelerini okuyup okumadıkları üzerine bir araştırma yapılmıştı, İktisat ve Finans dergisinde
yayımlandı. Yatırımcıların hiç böyle bir ilgilerinin olmadığı ve izahnameleri okumadıkları gibi bir iddiası vardı makalenin?
Sermaye piyasalarında para kazanmanın yolu; birincisi bilgi sahibi olmak,
ikincisi de bu bilgiyi değerlendirecek tecrübe ve analiz yeteneğine sahip olmak koşullarından geçiyor. Bizim henüz bilgiye erişim konusunda sıkıntılarımız var. Yani yatırımcımız izahnameleri tam olarak okuma konusunda
isteksiz. Sadece okumakta yeterli değil onu analiz etmek de ayrı bir tecrübe,
beceri ve bilgi gerektiriyor. Bu ikisini eğer aynı anda bünyede taşımıyorsanız,
yapacağınız yatırımların riskli olması kaçınılmaz.
Evet, haklısınız. Sermaye Piyasası Kurulu, Türkiye de kurulmuş bir
bağımsız idari otorite. SPK’dan sonra pek çok kurul kuruldu bu çerçevede. Yeni kurulanlar SPK’yı örnek aldılar. Bir bağımsız idari otoritenin ekonomideki ve idari mekanizmadaki yeri anlamında faydalı mı?
Bunu şöyle örnekleyebiliriz; bugün sektörel regülatörler, Türkiye’nin
önemli bir politika aracı oldu. Özellikle kendi alanlarında ihtisaslaşmaları
hem kamu açısından işleri kolaylaştırıyor hem de hitap ettikleri paydaşlarına da kolaylık oluyor. Adres belli, süreçler belli ve bir ekip 24 saat hizmet
vermeye hazır. Bunun örneğini belki bankacılık sektöründe daha net görebiliriz. 2001’den önce bankacılık sektörünün düzenlenmesi ve denetimi
Hazine bünyesinde iken daha sonra ayrı bir otorite olarak örgütlendi ve oradaki kadrolar tüm işini bankacılık sektörünün düzenlenmesine yöneltti ve
sonuçlar da gayet tatminkâr, bunu diğer alanlarda da ifade etmek mümkün.
Uzmanlık gerektiren alanlar, kamunun genel yapısı içerisinde bu uzmanlığı
sağlamak çok kolay değil. Sektörel yapılanmalar, bunu büyük ölçüde halletmiş görünüyor, dünyada da gelişmiş ülkelerde örnekler bu şekilde.
Şimdi son bir noktaya geçmek istiyorum, peki buradan nereye gidiyoruz? Geleceği nasıl görüyorsunuz?
Her konuşmamda şunu ısrarla vurguluyorum, 2002 bizim için bir milattı. Ondan öncesini çok fazla konuşmaya gerek yok ama son 10 yılı iyi analiz etmemiz ve gelecek 10 yılı da ona göre planlamamız gerekir diye dü-
566 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
şünüyorum. 2002’den itibaren Türkiye’nin 0 noktasında olduğunu, 2023’de
varmak istediğimiz hedefin de 100 olduğunu varsayalım. Bugün itibarıyla
bankacılık sektörü, hem regülasyon olarak hem büyüme olarak, şu anda
%80’ini kat etti. Sermaye piyasaları da bu son 10 yılda %20 yol kat etti, önümüzde %80’lik bir mesafe olduğunu düşünüyoruz. Bizim için aynı zamanda bir avantaj ve fırsat penceresi. Burada hepimize büyük görev düşüyor.
Başta regülatör olmak üzere ihraççılar, aracı kuruluşlar, daha da önemlisi
yatırımcılar olmak üzere tüm aktörlerin kendilerini yeniden konumlandırması lazım. 2023 hedefleri hükümet düzeyinde açıklandı. İddialı hedeflerimiz var, eğer ödevlerimizi iyi yaparsak, sermaye piyasası hedeflerine daha
kolay erişilebilir gözüküyor. Bunu yaparken politikaların devamlılığı önemli,
kurumsal yatırımcılara verilecek teşviklerin devamı artırılarak bu sürecin
ivmelenmesi önemli. Türkiye’nin iş hacmi çok büyük, milli geliri dört kat
büyüdü. Şirketlerimizin artık sadece tek başına banka kredisiyle kendilerini
finanse etmeleri, faaliyetlerini sürdürmeleri, onlar açısından da ciddi bir risk
ve aynı zamanda da bir maliyet. Mutlaka sermaye piyasası enstrümanlarından yararlanmaları, bakış açılarını biraz daha genişletmeleri gerekiyor. Büyük şirketlerin sermaye piyasalarına ilgi göstermesi gerekiyor. “Küçük olsun
benim olsun demek yerine büyük olsun bizim olsun.” felsefesini hepimizin
benimsemesi gerekiyor. Bugün Amerika’yı Amerika yapan en önemli değer,
büyük ölçüde şirketlerin halka açılması ve yüksek oranlı bir halka açılma
ile neredeyse orada mülkiyeti tavana yaymış herkes bu oluşturulan katma
değerden yararlanıyor, bu yapı sadece şirkete finansman sağlama işi değil
aynı zamanda gelir dağılımını düzeltme, refahı arttırma gibi pek çok dolaylı
etkileri de bünyesinde taşıyor. Türkiye’nin de şirket sahiplerinin bu bakış
açısına gelmesi gerekiyor. Biz de bu konuda kendileri ile sık sık toplantılar
yapıyoruz ve bu mesajı en üst perdeden vermeye çalışıyoruz. Yetmez, yatırım kuruluşlarımızı geliştirmemiz lazım. Bana göre Türkiye’nin en önemli
ihtiyacı, ticari bankacılıkta yaptığı devrimin, gerçekleştirdiği gelişmelerin
aynısını yatırım bankacılığında da göstermesidir. Ancak henüz bu gelişmeyi gösteremedik. Aracı kurumlarımızı yeniden yapılandırıyoruz dedik. Çok
sayıda düşük sermayeli aracı kurum yerine teknik ve kurumsal altyapısı güçlü, yüksek sermayeli, daha makul sayıda yatırım kuruluşuna sahip olmamız
gerekiyor. Şirketleri sermaye piyasalarına hazırlamaları lazım, hem vizyon
olarak hem kurumsal altyapı olarak hem hukuki hem de teknik altyapı olarak, sadece yerli pazarlarla değil uluslararası pazarlarla tanıştırılması lazım.
Hep söylüyoruz; elinize çantayı alın, şirketleri alın, kapı kapı dünyanın her
tarafındaki piyasalarla tanıştırın, en uygun finansman maliyeti nerdeyse onu
bulun. Bu, bir yatırım kuruluşunun yapması gereken en önemli şey. Mevcutta yatırım kuruluşlarımızın ölçekleri buna çok uygun değil ama inanıyoruz ki yeni dönemde bu da oluşacak. Yatırımcılarımızın da davranışlarını
değiştirmesi lazım, az önce ifade ettiğimiz gibi sadece bilgiye ulaşmak değil
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 567
bilgiyi değerlendirebilecek kapasiteye erişmemiz lazım. Bu bilgi çok kolay
öğrenilmiyor, bu düzeye kolay gelinmiyor, eğer bu düzeye gelemiyorsak da
gelenlerden bu bilgiyi profesyonel anlamda temin etmemiz gerekiyor.
Bu, şuna benziyor; karnımız ağrıyor, gidip eczaneden bir şişe ilaç mı almak istersiniz yoksa bir doktora gidip onun koyacağı teşhise göre mi ilaç
kullanmak istersiniz. Eğer bütün bunları yaparsak Türkiye 2023’de, 2 trilyon
dolar milli gelire, 25 bin dolar kişi başı gelire, 500 milyar dolar üzerinde de
bir ihracat kapasitesine ve en az 10 milyon bireysel emeklilik yatırımcısına
ulaşabiliriz. Şu anda ortaya konulan hedefler, uygulanan politikalar, tutarlı,
inşallah kesintiye uğramadan devam edecek.
Çok teşekkür ederim Başkanım. Gayet güzel oldu. Başka ifade etmek, ilave etmek istediğiniz bir şey var mı?
Şunu söylüyoruz: “Finansal Eğitim Seferberliği” başlatıldı biliyorsunuz,
haziran ayında Başbakanlık genelgesiyle. Onu da çok önemsiyoruz. Büyük
ölçüde beş yıllık bir eylem planı yönetmede SPK’ya ve BDDK’ya büyük roller
verildi. Bu da Türkiye’nin önümüzdeki döneme hazırlanmasında önemli bir
aşama. Burada da doğru politikalar uygularsak, akşamdan sabaha değişmeyecek ama toplumun tüm kesimlerini bilinçlendirerek özellikle gençlerden
başlayarak 2023’e yeni bir nesille, daha bilinçli, daha doğru karar verebilen,
kazandığını daha sağlıklı değerlendirebilen yatırımcı cephesini oluşturabiliriz. Bu fırsat önümüzde duruyor. Bunu da çok önemsiyoruz.
Çok teşekkür ederiz. Başarılar dileriz.
12.3. MUHARREM KARSLI315
Üstat görüşme teklifimizi kabul ettiğiniz için önce teşekkür etmek istiyorum. İMKB 1986 yılında kurulmadan (veya yeniden işe başlamadan)
önce yıllarca İş Bankası Menkul Kıymetler Müdürlüğü yaptınız. Böyle bir
departman ve böyle bir işi düşünmek nasıl oluşmuştu? O sıralarda işlemler nasıl yapılıyordu? İsterseniz oradan başlayıp sonra borsaya geçelim.
Olur başlayalım. İş Bankasında 9 yıl müfettişlik yaptım. 1974 yılına gelirken
sermaye piyasası da yavaş yavaş oluşuyordu. Bankada bu gelişime katkıda bulunmak için Sermaye Piyasası ve Menkul Kıymetler Bölümü kurmak için bir
karar çıkmıştı. O zaman henüz Turgut Özal falan da yok ortalıkta. Sene 1974.
Kararın ardından bu departmanı kurmakla beni görevlendirler. 9 yıllık uzun
bir müfettişlik görevinden sonra işte ilk sabit göreve bu şekilde geçtim.
İsviçre’de biraz araştırma yaptık. Daha evvelden Fransa’da bir sene bankacılık araştırması yapmıştım. ATM cihazlarını da Türkiye’ye getiren benim.
Bu araştırmalarda tabii mevcut bankalarda menkul kıymetler departmanı
nasıl çalışıyor onu araştırdık.
Çünkü İsviçre’de borsaya sadece bankalar üye olabiliyordu. Orada o zamanlar Alman sistemi vardı.
Amerika’da ise bankalar, borsaya katiyen sokulmazlar. Japonya’da da öyle.
Fransa’da eski Fransız borsasında Maliye Bakanlığına bağlı Agents de Bourse, Agents de Change diye kişiler vardı. Orada da bankalar girmezdi. Ama
Alman sistemi münhasıran bankalara açıktı ve İsviçre de Alman sistemini
uyguluyordu. Onun için biz İsviçre’ye gittik. Bankalarda bu işler nasıl oluyor? Borsa işlemleri nasıl yapılıyor inceledik.
Türkiye’de ortada borsa falan da yok o dönemlerde. Gittik inceledik, İş
Bankasında menkul kıymetler departmanını kurduk. Sonra o departman İş
Yatırım unvanıyla bağımsız şirket haline geldi.
Biz orada tıpkı bankerler gibi çalışıyorduk. Yani bir listemiz vardı. O listedeki şirketlerin hisse senetlerini bankerler gibi kendi fiyat listemize göre
kendi portföyümüze alıyorduk. Yüzde 5 koyup üzerine satıyorduk.
315
İMKB’nin kurucu Başkanı. Kendisiyle 3 Ocak 2011 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasındaki
makamında görüştük.
570 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bir anlamıyla market maker gibi aldığınız fiyatın üstüne yüzde 5
koyarak satıyordunuz?
Ama tabii bu mutlak değil. Çünkü kulağımız kirişte. Herhangi bir yerden
bir haber geldiğinde fiyatlarımızı da değiştirirdik doğal olarak. Mesela mart
ayına doğru bilançolar, bilanço tüyoları ortaya çıkar. İyi bilanço, kötü bilanço
bilgisi gelmeye başlardı. O haberler geldiği zaman biz de fiyatımızı ona göre
ayarlardık. Bankerlerin yaptığını yapardık. Aynen bankerler gibi çalışırdık.
Yalnız biz dürüst çalıştık o kadar. Aradaki fark buydu.
Bir de, her hafta fiyat bülteni yayınlardık. Gazetelerde çıkardı bu. Çıkmasa da biz dağıtırdık.
Türkiye’de hisse senedi fiyatlarının piyasada ilk defa yayınlanmasıydı galiba?
Evet. Olağanüstü durumlar hariç herkes elindeki malı kaça satabileceğini, yenisini kaça alabileceğini bilirdi. Bir düzen getirmiştik piyasaya.
İkincil piyasa faaliyetlerimiz yanında birincil piyasa faaliyetlerimiz de
vardı. Aynı zamanda birincil piyasada ne kadar tahvil ve hisse senedi ihraç
ediliyorsa onların da % 50’ sini biz bu departmanda pazarlıyorduk.
Ayrıca bugün borsada olan takas saklama sisteminin benzerini kurduk.
Yani isteyen herkes hisse senedini ve tahvilini getirip bizde saklayabiliyordu
ve biz takas da yapabiliyorduk. Yani hisse senetleri bizde olan kişi bizde hesabı olan kişiye malını sattığı zaman hemen bir fişle hallediyorduk işi. Tabii
yalnız hamiline yazılı menkul kıymetlerde.
Hem saklama hem takas.
Hem saklama hem takas. Bugün borsada ne varsa aynen onu da yapıyorduk.
Bir taraftan da İş Bankasının hissedarlarıyla ilişkilerini yürütüyorduk.
Yani İş Bankasının hisse senetlerini saklıyorduk. İş Bankasının hisse senedi
kayıtlarını tutuyorduk. Ali sattı, Veli aldı diye kayıt düşüyorduk, tasnif yapıyorduk. İş Bankasının temettülerini dağıtıyorduk ve nihayet İş Bankasının
ilk büyük sermaye artırımı 1981 yılında, onu da biz yürüttük.
İş Bankasının sermayesi 40 milyon liraydı. Bu artırılamıyordu, Cumhuriyet Halk Partisi mâni olduğu için. Cumhuriyet Halk Partisi, bankanın en
büyük hissedarlarındandı. Hâlâ da öyle, bunun detayına girmeyelim şimdi.
Cumhuriyet Halk Partisi mâni oluyordu. Fakat 12 Eylül darbesi sonucu partilerin hepsi kapatılınca engel ortadan kalktı.
Sermayeyi hemen artırmak için aniden karar verildi. 1981’de 40 milyon
liradan 30 milyar liraya çıkardık. 750 kat büyüttük sermayeyi.
O!
Ve bankanın ortak sayısı 2 bin 500 civarındaydı o sıralarda, onu da 35
bine çıkardık. Artırılan sermayeyi temsil eden hisse/senetlerinin önemli bir
bölümü Almanya’da ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde çalışan isçilere satıldı.
Yani biz o sırada hissedar sayısını 35 bine çıkardık. Benden sonra ikinci bir
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 571
büyük sermaye artırımı yapıldı. Sanıyorum şimdi ortak sayısı 100 binin üstündedir. Amerikanvari bir şirkettir İş Bankası.
İş Bankası Menkul Kıymetler Müdürlüğünde neredeyse kendi başına çalışan bir borsa oluşturmuşsunuz.
Evet, kendi başına çalışan bir borsa gibiydi.
Bundan sonra İMKB’ye geçiş süreci nasıl oldu?
Sene 1985. Rahmetli Turgut Özal başbakan. “Artık Türkiye’de sermaye
piyasası oluştu, bu işi bankerlere bırakmayalım.”. Zaten bankerler skandalı
patlamıştı. 80-81’lerde.
Bu işe bir ciddiyet kazandıralım ve borsayı kuralım diye karar verildi.
O karar basına yansıdı ve piyasada benim ismim dolaşmaya başladı. Başka
aday da yoktu zaten.
Bankerlik kuruluşlarında bu işi çok iyi bilen kişiler vardı. Hatta, ciddi
bankerlik kuruluşları da vardı. Bankaların kurduğu bankerlik kuruluşları,
Oyak’ın kurduğu bankerlik kuruluşu vardı. Onlardan dahi bucak bucak kaçılıyordu. Banker ismi hafızalara o kadar kazınmıştı.
Bankalarda da bir ben varım. Benim ismim dolaşıyordu. Tek aday olarak
benim tayinim gerçekleşti. Bu tayinde tabii ki İş Bankasının o zamanki genel
müdürü Sayın Burhan Karagöz’ün de rölü var. Çünkü borsayı kurma işini
Turgut Özal, Başbakan Yardımcısı Kaya Erdem’e devretmiş, Kaya Erdem de
Burhan Karagöz’ün sınıf arkadaşı.
İstanbul Yüksek Ticaret Okulundan. Kaya Erdem, Burhan Bey’e danışmış. O da “Bizde bu işleri iyi bilen biri var.” deyince bu iş orada bağlanmış
oldu.
Kısa bir geri dönüş yapabilir miyiz? Sizin dışınızda menkul kıymet
işini yapan var mıydı? Veya yapılışı nasıl oluyordu?
Bankerler vardı. Kastelli hem tahvil hem de hisse senedi alıp satıyordu.
Fakat o dönemlerde tahvil piyasası o kadar kârlı hale geldi ki hisse senedi
bir tarafa bırakıldı, hep tahvillerle uğraşıldı. Banker Kastelli vardı, Kastelli’ye
benzeyen diğer bankerler vardı.
Ama o skandaldan sonra hepsi ortadan kayboldu.
Teşekkür ederim. Borsa Başkanı olarak atandıktan sonra kendinize
bir misyon, kendinize biçtiğiniz görev yüklemiş miydiniz? Kurucu başkansınız, omuzlarınızdaki yük de bir hayli fazla.
Zor bir işti. Başarı şansı şüpheli bir işti. Çevremden de pek öyle teşvik
de görmedim. Sen bu işe giriyorsun ama bu işin geleceği çok parlak değil.
Kendini harcıyorsun filan diyenler dahi oldu. Ama biz görevi aldık bir defa
ve yürüttük.
O günü çok iyi hatırlıyorum. Gongu Turgut Bey’le beraber vurmuştunuz.
Karaköy’deki binanın açılışındaydı. İlk gongu ona vurdurduk.
572 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Evet. O anda neler düşündünüz? Borsa nereye gelecek, nereye gidecek diye aklınızdan neler geçiyordu?
Borsayı Cağaloğlu’ndaki Emniyet Sandığının küçük binasında kurduğumuzdan bir buçuk sene sonra 1987 Ekimi gibi Karaköy’e geçtik. Yani bir
sene on ay içinde ordan oraya gelmişiz. Etrafımızda hıncahınç bir kalabalık
var. Yatırımcılar filan var. Tabii insan hem bundan gurur duyuyor hem de
içindeki sorumluluk duygusu da daha da bir derinleşiyor. Ama Allah bizi
mahcup etmedi. Karaköy’deki binada yeni sistem kurmuştuk. O yeni sistemi
kurarken Sermaye Piyasası Kuruluyla epeyce cebelleştik.
Ben de oraya gelmek istiyordum…
Evet. Yeni sistemi kurduk. Sistem çok iyi netice verdi. Sistem bizi mahcup etmedi.
Peki işlem sistemi, fiyatlardırma sistemi nasıldı? Bir kutu sistemi
vardı. Sonra tahta sistemine geçildi. Kutu sistemi nasıl oldu ve sonrası
nasıl gelişti?
Kutu sistemi ilk sistemdi. Cağaloğlu’nda biz borsayı kurmadan önce
Kore’de yapılan bir IMF toplantısına banka genel müdürlerinin paşine takılarak gitmiştim. Ama benim IMF’le bir ilgim yok. Kore Borsasını incelemeye
gitmiştim.
Seul Borsası nasıl çalışıyor?
Kore Borsasını incelemek istememin sebebi de önümüze konan sistemi
anlatan bir kitap vardı “Kore Borsası tek fiyat, çok fiyat yöntemi” diye. Bu
yöntemi, gidelim bakalım, uygulandığı yerde görelim, bakalım nasıl uygulanıyor dedik. Kore Borsasına gittim baktım ki oradaki uygulamada hiç böyle
bir şey yok. Beni gezdiren mihmandarıma “Tek fiyat, çok fiyat yöntemi nerede”? diye sorunca “Biz o sistemi 4 sene önce kaldırdık attık. Yaramaz bir
sistemdi” dedi.
Ondan sonra Tokyo Borsasına gittim. Kore Borsasıyla Tokya Borsası aynı.
Koreliler o sistemi atmışlar, ama Tokyo Borsasının sistemini aynen almışlar,
Kore’de her şey Japonya’nın taklididir. Ordan Tayvan’a, Filipinler’e, Tayland’a,
Singapur’a ve Hong Kong gibi bir sürü Uzak Doğu Borsasına gittim. Hepsinde
bu tahta sistemi vardı. Tahta sistemini yerinde inceledim, gayet güzel çalışan
bir sistem. Geldim buraya fakat yılbaşına da çok az bir zaman kalmış. Bize de
demişler ki yılbaşından önce borsayı açın. O kısa zaman içinde yeni bir sistemi
kurmaya imkân yok. Onu kabul ettirmeye de imkân yok.
Mecburen bize empoze edilen “tek fiyat, çok fiyat” yöntemiyle borsayı
açtık. Bu yöntemin özelliği açılış seansının olmasıdır. Açılış seansı kapalı
kutu şeklinde. Seçim sandığına benzer bir sandık var. Herkes tekliflerini o
sandığa atıyor. Saat 10.00 olduğu zaman sandık açılıyor, dökülüyor teklifler
ve bunlar dökümler hâline getiriliyor, o dökümlerde cetvellere şirket şirket
işleniyordu. Alıcının önerdiği fiyatla satıcının önerdiği fiyat aynıysa o iş ger-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 573
çekleşmiş oluyordu. Onlar işaretleniyor ve sözleşmeye bağlanmış oluyordu.
Gerçekleşmeyenler de kalıyor. Böylece günlük işlem hacminin yüzde 70’i
gerçekleşmiş oluyor. Kalıyor yüzde 30. Zaten işlem hacmi çok zayıf. Borsa
yeni açılmış. O yüzde 30 zaten küçüğün de küçüğü haline gelmiş. Onunla
gidiyoruz seans salonuna, hadi bakalım serbest seansı açtık diyoruz. Bir sınıf
gibi salonda el kaldırılarak müzayede yapıyoruz. Üç beş alım-satımdan başkası olmuyor. Doğru dürüst iş çıkmıyor. Onun üzerine ben Uzak Doğu’da
gördüğüm sistem üzerinde çalışmaya ve kamuoyu oluşturmaya başladım.
Bu arada İzmir’de Çeşme Altınyunus otelinde uluslararası bir finans sempozyumu yapıldı. Oraya gittim. Orada Ürdün Borsasının başkanıyla tanıştım. Sizin borsa nasıl çalışıyor? “Güzel çalışıyor.” dedi. Kime yaptırdınız bunu
diye sorunca da “IFC’ye yaptırdık.” diye cevap vermişti. Bizimkiler OECD’ye
yaptırmışlar. Bütün Uzak Doğu borsalarını kuran IFC. Bir defa yanlış kapı
çalmışlar. Ben kalktım gittim Ürdün’e. Sistemi bir de orada göreyim diye.
Baktım Uzak Doğu borsalannda gördüğüm sistemin aynı. Yalnız yazılar
Arapça o kadar.
Sonra borsa üyelerinden, borsa çalışanlarından 20-30 kişilik bir grup
oluşturduk. Hep beraber kalktık Ürdün’e bir daha gittik ve o sistemi toplu
olarak gördük. Herkes de o sistemin daha iyi olduğunu kabul etti. Sonra geldik buraya. Bunu Sermaye Piyasası Kuruluna anlatıp ikna etmeye çalıştım.
Fakat ikna olmuyorlar. Ancak ben de beni çok destekleyen Kaya Erdem’e
durumu anlattım. Bu sistemle, bu borsa yürümez dedim.
O da Hazine Müsteşarı Yavuz Canevi’yi görevlendirdi. Yavuz Canevi geldi, Cağaloğlu’nda mevcut borsayı şöyle gözle bir inceledi. Nasıl gidiyor işler
diye. Gitti. Ondan sonra Kaya Bey, Yavuz Bey’e demiş ki, “Sen bunları iki
tarafı da topla, bir tartışsınlar, bir sonuca varsınlar.”. Toplantıyı yaptık. Toplantıda şöyle bir karar çıktı. En büyük 10 şirket eski sistemle devam etsin.
Geri kalan şirketler de yeni sistemle işe başlasın. Karaköy’deki yeni binada.
Evet.
Böylece ikili sistem ortaya çıkmış gibi oldu ama ben bunu hiç uygulamadım. Yeni binaya geçtik. “Geri kalanlar yeni sistemle olsun.” kararı bana
yetti. Yeni salonu yeni sistemin gerektirdiği tahtalarla donattık ve işlemlere
başladık. Borsa tıkır tıkır çalışıyor. Yavuz Bey bir kez daha geldi. Bir de bu
sistemi gördü. Gitti. Bu iş de orada bitti.
Tahta sisteminde her şirkete ait bir tahta vardı. Tahtalara alımlar-satımlar yazılıyor, fiyatlar orada oluşuyordu. Hâlâ da sembolik olarak sağda solda
vardır.
Ondan sonra da zaten epey bir öyle gitti. Sonra da borsa başını aldı gitti.
Bu yeni sistem işlem hacmini, işlemleri kolaylaştırıp bir büyüttü
sanki.
Evet.
574 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Üstat, o arada bir de takas meselesi var borsada. Takas diğer bir
engeldi. Takasın zayıflığı, senetlerin elden getirilip götürülmesi, önemli bir engel olarak ortadaydı.
Şimdi onu anlatayım. Biz Karaköy’de faaliyete geçtikten sonra baktık
borsa üyeleri, alım-satımların bitmesiyle ve borsanın kapanışından sonra bir
taksi ile tüm İstanbul’u dolaşarak takaslarını gerçekleştiriyorlar. Sattığı malı
teslim ediyor, parayı alıyor. Aldığı malı alıyor, parayı veriyor. Ondan sonra
tekrar iş yerine geliyor. Bu bir külfetti, masraftı, çok ciddi bir işlem maliyetiydi ve güvenlik sorunuydu.
Yeni binaya geçtiğimiz zaman binanın bir katını borsa üyelerine tahsis ettik.
Öyle ikiye iki edabında hücre gibi yazıhaneler verdik onlara. Onlar da kasalarını getirdiler koydular ve bir de kural koyduk. Borsa binasındaki irtibat bürolarında teslim, kesin teslim sayılır. Artık taksi tutarak tüm İstanbul’u dolaşmanın
gereği kalmamıştı. Burada, hemen bitişik odada bir aracı kuruma hisse senedi
verip parayı alıyordu. Ötekine gidip parayı verip, hisse senedini alıyordu filan
ama işlemlerin hepsi aynı bina içinde yapılıyordu. Bu büyük bir reformdu, işlemlere ve işlem hacmine büyük bir rahatlama getirmişti. Ama zaman içinde
işlem hacmi o kadar arttı ki bu sistem de tıkanmaya başladı. Onun üzerine
yeni bir “takas ve saklama sistemine” ihtiyaç var diyerek çalışmalara başladık.
Danışmanımla beraber kalktık Avrupa borsalarını dolaştık. Milano, Viyana,
Londra, Paris, 4-5 tane borsa dolaştık. İlk Londra’ya gittik. Londra’da bize, “Siz
bizim takas sistemini incelemeye gelmişsiniz ama bizim takas sisteminden biz
de memnun değiliz. En iyisi Paris’e gidin.” dediler. Paris’te Paris Borsasının bir
yan kuruluşu var SICOVAM (Société Interprofessionnelle pour la Compensation des Valeurs Mobilières-SS), ona gittik. Uzun uzun inceledik. Takas
sistemini nasıl kuracağımızı gördük. Aynı SICOVAM benzerini IMKB içinde kurduk ve “İMKB Takas ve Saklama Merkezi” ismini verdik. Benden sonra
başkan olan Yaman Törüner, bu merkezi borsanın dışına çıkardı, şirket haline
geldi. “İMKB Takas ve Saklama A.Ş.” hâlinde yeniden örgütledi.
A.Ş. hâline geldi.
Ondan sonra da rahmetli Tuncay Artun, bu şirketi bankaya (Takasbank)
dönüştürdü. Şu anki Takasbank’ın ana çekirdeği budur.
İşlemlerde borsa istediği kadar iyi olsun, takası zamanında ve güvenilir
bir şekilde gerçekleştiremiyorsanız arkada işlemler yürümüyor ve hatta zaman içinde tıkanıyor.
Yürümüyor. Mesela bize Milano Borsasında, “Günlük işlemlerin ne kadarını karşılabiliyorsunuz ne kadarı yarma kalıyor?” diye sordular. Biz de
“Hepsini karşılıyoruz hiçbirini yarına bırakmıyoruz.” dedik. Ama doğru
dürüst takas sistemimiz bile yok. Onlar da hayret ettiler. “Bizde” dediler,
“yüzde 20-30’u yarına kalır.”. Onlardan da bu cevabı almıştık. Neyse Paris
Borsasıyla bu işi hallettik. Çok da iyi gidiyor şimdi.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 575
İki temel var. Bir, işlem sisteminin oluşturulması; iki, takas işleminin oluşturulması.
Evet.
Teşekkür ederim. Üstat sona doğru geçelim. Vaktinizi çok kullanmak istemiyorum. Bütün bu gelişmelerde, borsaya elbette bir çocuğunuz gibi baktınız. Beklentilerinizi cevapladı mı?
Beklentilerim büyük çapta gerçekleşmiş oldu. Tabii gerçekleştiremediklerimi de benden sonraki başkanlar gerçekleştirdiler. Yalnız benim hayalimde “Taşkışla binasını” alıp orayı borsa binası yapmak vardı. O hâlâ hayalimdedir.
Bütün dünyadaki borsalara baktığımızda hepsi eski binalarda.
Orası nefis bir borsa olurdu.
Peki ne oldu?
Kare biçiminde bir binadır. Ortasında da hani Selimiye Kışlası’ndaki talim alanı gibi böyle geniş bir alan vardır. Oraya da güzel bir işlem salonu
yapardık. Geri kalan yerlere de aracı kurumlar ve idari bölümler yerleşirdi.
Şahane bir şey olurdu ama teknik üniversitenin “solcu profesörleri” engellediler. O binayı boşaltmışlardı ama tek bir sınıfta ders yapılıyordu.
Bina boştu yani.
Bina boş olduğu hâlde bize bina lazım diyecek kadar tek bir sınıfta ders
yapıyorlardı. Biz binayı incelemeye gittiğimiz zaman da bizi bir kovmadıkları kaldı. (Gülme sesleri). Alamadık binayı.
Hâlâ gönlüm ordadır.
Ben borsa başkanıyken dünyada 56 tane borsa vardı. Ben bunun 2530 tanesini gezmişimdir. Bunların Uzak Doğu borsalan hariç Avrupa ve
Amerika’daki borsa binalarının hepsi eski tarihi binalardır. Klasik binalardır. İspanya Borsası öyledir. Londra Borsası, New York, Paris Borsası
hepsi neo klasik binalardır. Milano Borsası öyledir. Avusturya Borsası.
Kısmen ikinci dünya savaşında yanmış ama. Gene Brüksel Borsası. Hep
böyle tarihi taş binalardır. Taşkışla, bunların bir benzerini Türkiye’ye kazandıracaktı ama olmadı.
Ne yapalım, şimdiki yeri de son derece modern.
Şimdiki yeri de son derece güzel, fevkalade güzel. Ama şehrin dışında. Ama
Maslak finans bölgesi olduğu için eğrisi doğrusuna denk gelmiş durumda. Sonuçta iyi bir yer oldu şimdi. Ancak “İstanbul Finans Merkezi” çalışmalarında
borsanın da Ataşehir’e taşınması söz konusu. Bakalım nasıl olacak?
Üstat, bu dönemde SPK ile ilişkileriniz nasıl yürüdü?
Kör topal yürüdü. İyi yürümedi. Çünkü ben SPK’ya dert anlatamıyorum.
Anlatamadığım zaman Kaya Erdem’e gidiyordum. Kaya Erdem’in baskısıyla
yapabiliyorduk her şeyi. Sistem değişikliği de o şekilde olmuştu.
576 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
SPK ile niye anlaşamıyordunuz?
Onun çeşitli sebepleri var. Bir defa bürokrasi, daima ipler benim elimde
olsun ister. Bürokraside bir yetki açlığı vardır. Ne kadar yetki verirseniz verin
biraz daha yetki ister. Her şeye ben karışayım ister. Borsanın kendi yönetim
kurulu var. Borsanın bir de yönetmelik yapabilen bir genel kurulu var. Her
şeyi var. Bir de başında başkan var. Siz her şeyi Ankara’dan yönetmeye kalkıyorsunuz. E, bunlar neci. Borsanın yönetim kurulu, genel kurulu, başkanı
neci bunlar yani. Ankara’dan yönetmek istiyorlar, işte o çatışma Vedat Bey’in
başkanlığına kadar devam etti. Gelen bütün başkanlarda bu vardı. Vedat
Bey, bürokrat kökenli olmayıp hem akademisyen hem iş adamı olduğu için
o biraz daha farklı bir davranış sergiledi.
Son bir sorum olacak. İMKB’nin sizden sonra performansını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
İMKB fiziki olarak çok iyi durumda. Yani bina olarak, teknik teçhizat olarak, bilgisayar düzeni olarak, takas olarak, yan kuruluşları olarak çok iyi duruma geldi. Kurumsallaşması itibarıyla da fevkalade iyi bir durumda. Yalnız
belki gelip geçen krizler yüzünden İMKB’nin alım-satım listesindeki şirketlerin sayısı beklediğimiz kadar artamadı. İşte bir sürü kriz geçirdik. Şu anda
epey zamandır Türkiye’de hisse senedi ihraç edilmiyor, halka açılma yok.
Halka arz yok. 2010 yılında 25 kadar şirket halka arz yaptı. 2011’de inşallah
bu 50-60’ı bulacak. Bundan sonra daha da artacaktır. Buna biraz mâni oldu
krizler. 2001 krizi. Ondan evvel 1999 krizi.
Şimdi de dünya krizi. Ama inşallah önümüzdeki yıllarda bu açığı kapatır
borsa.
Başka bir şeyler söylemek ister misiniz?
Valla ben borsanın geleceğinden çok umutluyum. Gurur duyuyorum.
Borsanın önünden her geçişimde, içine her girişimde gurur duyuyorum. Tabii benim bıraktığım borsa değil. Onun çok çok ötesinde. Ama işte benim
evladım diyorum, insan için evladı kundakta bir bebektir. 20 yıl görmeyip
sonra gördüğünde bir de bakarsın ki koca adam olmuş.
İlk zemine bağlı şeyler tabii.
Zeminin iyi kurulmasının rolü vardır tahmin ediyorum. Sağlam esaslarla
kurduğumuzu düşünüyorum.
Teşekkür ederim. Çok sağolun.
12.4.YAMAN TÖRÜNER316
1990 yılının Mart ayında İMKB Başkanı olarak atandığınızda
Merkez Bankasında Genel Müdür idiniz ve Ankara’da yaşıyordunuz.
İMKB’ye ilişkin nasıl bir izleniminiz vardı ve göreve başladığınızda
nasıl bir kurum buldunuz?
İMKB’yi çok yakından izliyordum ve büyük bir gelişim yapacağına inanıyordum. Benim İMKB’ye gelişim tesadüf oldu. O zamanki bakan bana
teklif etti: “Gelir misin?” dedi. Ben de kabul ettim. O sırada Ankara’dan da
ayrılmam gerekiyordu, ailevi durumlar nedeniyle. İstanbul’a geldim, bu işi
severek üstlendim. Geldiğimde çok sorunlar vardı; sahte hisse senetleri çıkmıştı, sokak borsası vardı. Bir kurumsallaşmaya ihtiyacı vardı İMKB’nin ve
dolayısıyla işe soyunduk.
Zaten benim de bundan sonraki sorum da bu konularla ilgiliydi.
İki temel şey var dediniz. Birincisi büyüme sancısı çeken İMKB’nin kurumsal sorunları vardı, ikincisi de piyasanın kendi içinden kaynaklanan sorunlar. Dediğiniz gibi sahte hisse senetleri, sokak borsası vardı.
Daha sonra başka sorunlar da çıktı, onlara da geleceğim. Peki, bu sorunları gördünüz, kendinize nasıl bir hareket planı çizdiniz?
Hareket planı olarak ilk aşamada mevcut kişilerle çalışmayı yeğledim.
Bütün amacım, İMKB’yi kurumsal bir yapı içine oturtmaktı. Bunu sağlamak için Teftiş Kurulunu kurdum, İMKB’nin tarihini yazdırdım, İMKB
müzesini yaptırdım, bütün yönetmelikler A’dan Z’ye değişti, yeni bir yapılaşmaya gittim. Bunun yanında teknik altyapıda sıkıntılar vardı; bilgisayar sistemi hemen hemen yoktu, İMKB’nin bilgisayarlaştırılması gerekiyordu. İMKB’ye bilgisayarlı alım satım sistemi dâhil her türlü bilgisayar
ortamını sağladım. İMKB’nin yeri çok kötüydü, onu taşımak için yerini
almak için oldukça uğraştım. Çeşitli maceralardan sonra bildiğiniz gibi
o işi de hallettik.
316
İMKB’nin ikinci Başkanı. Bu söyleşi Aralık 2010’da yapılmıştır.
578 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Ona geleceğim zaten Yaman Bey. İsterseniz şimdi biraz daha spesifik konular üzerinden gidelim. Yaptığınız en önemli şeylerden bir tanesi, ilk geldiğinizde takas şirketini kurmaktı. O zaman takas işlemleri
İMKB bünyesinde yapılıyordu. Oysa borsanın işlem hacmi büyümüştü, üye sayısı artmıştı. Neden bu takas olayına önem verdiniz ve ayrı
bir şirket olarak kurdunuz?
Takas, İMKB’nin kendi içindeydi. Bana göre İMKB’nin tamamen içinde
olmayan, üyelerin de işin içinde bulunduğu, kendi kendini kontrol eden bir
sistemin takası yapması gerekliydi. Bunun için üyelerin de yönetim kurulunda bulunduğu ve seçim yapabildikleri, onların da katkı sağlayabildikleri
bir yapı oluşturmak gerekiyordu. Bu nedenle takas şirketini kurduk. Takas
şirketi de başarılı oldu zaten ve arkasından da banka haline dönüştü. Takas
da tamamen bilgisayarla yapılmaya başlandı. O zaman bütün hisseler basıldığı için takas şimdikinden çok daha zordu, tek tek alım satımlar sayılmak,
bordroya dökülmek mecburiyetindeydi. Fiziki teslim gerekiyordu ve sahte
hisse senetleri vardı, bunları ayırmak gerekiyordu. Yaptığım ilk iş zaten sistemi sahte hisse senetlerinden kurtarmak idi. Bu nedenle borsadaki alışverişi
ve hisse senetlerini dünyada ilk kez sigortalattım. Yani bizim şemsiye sigorta
dediğimiz bir sigorta sistemi, dünyada ilk kez başladı ve bizden sonra da hiçbir borsada böyle bir sigorta uygulanmadı. Bunu Londra’da özel bir şekilde
Ziraat Bankasına ait Başak Sigorta ile yaptık. Dolayısıyla takas şirketi çok
önemli bir işlev gördü bu sırada.
Gerçekten o dönemde hepimizin gördüğü, sizin de teşhis ettiğiniz,
bir güven sorunu vardı piyasada. Sahte hisse senetleri olunca, yatırımcı “Acaba aldığım hisse senedi sahte mi, değil mi?” gibi bir endişeye kapılıyordu. Siz sisteme güveni getirmek için bu şemsiye sigorta sistemini
geliştirdiniz ve o da çok başarıyla, zaten sizden sonra da uygulandı bir
süre. Sanıyorum 5-6 sene önce “Artık gerek kalmadı, sistem kendi güvenliğini yarattı.” diye kalktı. Bunu da açmakta yarar var, bu konunun
tarihçesinin bilinmesi lazım. İMKB’ye geldiğiniz zaman, borsa sadece
hisse senedi işlemlerinin yapıldığı bir piyasaydı, tek piyasalı bir yerdi.
Siz, özellikle Merkez Bankası kökenli, para piyasalarını çok iyi bilen
bir insan olarak bunun menkul kıymet uzantısı diyebileceğimiz tahvil
piyasasına önem verdiniz. Beraber çalıştık o dönemde. Neden böyle bir
yeni piyasayı İMKB’ye sokma ihtiyacı duydunuz? Bir müdürlük açtınız bununla ilgili olarak, daha sonra da repo işlemleri, bu piyasa bünyesinde başlatıldı. Biraz bu konudaki perspektifinizi verir misiniz?
İMKB’ye gelmeden önce Merkez Bankasında belli başlı piyasaları kurmuştum. Bunlar arasında para piyasaları, açık piyasa işlemleri, döviz piyasası, altın piyasası gibi piyasa enstrümanları vardı. Esas itibarıyla para piyasası,
bütün dünyada merkez bankalarının dışında gelişiyor. Tahvil piyasası, para
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 579
piyasasının bir enstrümanıydı yani tahvil piyasasını geliştirerek para piyasası
yavaş yavaş özel sektöre ve bankalar arasında, aracı kurumlar arasında olan
bir piyasaya dönüşecekti. Tahvil piyasası Merkez Bankasında kurulamamıştı, bir eksiklikti Türkiye için. O nedenle tahvil piyasasını İstanbul Menkul
Kıymetler Borsası’nda kurdum. O sırada üyeler, bu piyasanın hisse senedi
piyasasına zarar vereceği yönünde imzalar topladılarsa da ben ısrarlı oldum
ve piyasa kuruldu. Önceleri tahvil piyasasında alışveriş yapılması nasıl olacak, zor mudur, kolay mıdır diye bir sıkıntımız vardı. O zaman Turgut Özal’a
giderek durumu anlattım. Menkul Kıymetler Tanzim Fonu diye bir fon vardı
o zaman, o fon zaten kalkması gereken bir fondu, zamanı gelmişti ve tahvil
alışverişlerinde o fona belli bir vergi kesiliyordu, pay kesiliyordu. Bu payın
zaten azaltılması gerekiyordu ki tahvil alışverişi rahatça olsun. Kendimizi
anlattık, dedik ki “Bu nasıl olsa azaltılacak, bu payları oldukça azaltırsak ve
dersek ki -eğer tahvil alışverişlerini borsada yaparsanız ödeyeceğiniz fon
payı çok azalacak- bu piyasayı canlandırır.”. Bu yönde bir karar çıkarttırdık ve
o günden itibaren de tahvil alım satımı patladı diyebilirim. Çok ciddi boyutlara ulaştı ve hatta borsanın kendi boyutlarını geçti. borsanın bütün gelirini
de zaman içinde tahvil piyasası sağladı. Bahsedilen o yüksek borsa gelirleri
bu sayede oluştu. Zaman içinde tahvil piyasasına Repo piyasasını ekledik.
Repo piyasası, tahvil bazlı bir para piyasası anlamındaydı. Amaç, tamamen
bankaların ve aracı kurumların burada işlem yaparak para piyasasını kendi
aralarında oluşturmalarıydı. Zaten aracı kurumlara Merkez Bankasında bir
hesap açılmasını istemem de bu nedenleydi. Çünkü para takası işini Merkez
Bankası gerçekleştiriyordu, o da ancak ben Merkez Bankası Başkanı olduğumda gerçekleşebildi.
Peki, sizin getirdiğiniz bir önemli yenilik de yine o anki piyasada
olan bir sıkıntıyı aşmak için lot altı işlemleri başlatmak olmuştu. Hatırlıyorum o konuda yine çok çalışmıştık, ilanlar vererek gazetelere,
yatırımcıyı bilinçlendirmeye çalışıyorduk. Ayaklı borsaya bir alternatif olarak bunu geliştirmiştiniz. Birazcık bu konuda bilgi verir misiniz?
Şimdi, geldiğimde beklemediğim ve enteresan bir manzarayla karşılaştım. Daha borsaya gelirken dışarıda, ayaklı borsa denilen hisse senetlerinin
üstüne küçük taşlar koymuşlar, bunları millete satıyorlardı. Bu hakikaten
çok ilginç bir durumdu.
Milli Piyango bayileri gibi değil mi? Masanın üstüne lastiklerle tutturulmuş, üstüne taş konulmuş hisse senetleri…
Çok çirkin şeyler vardı. Bu, esasında komik bir durumdu ve burada çalışanlar arada sırada bir araya gelir, toplanır borsanın önünde nümayiş yaparlardı. Bağırırlardı böyle, bazen istediklerini söylerlerdi, “Başkan istifa!”
derler, bir şeyler yaparlardı. Benim esasında en garibime giden şey buydu.
Dolayısıyla bunu, onlara da fazla zarar vermeden ya da onların da böyle faz-
580 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
la tepkisini çekmeden diyelim halledilmesi gerekiyordu. Bunun için sizinle
beraber işte “lot altı işlemler” diye bir işlem biçimi getirdik. Lot altı işlemler
demek, daha küçük çapta yapılan işlemlerin de borsada alınıp satılabilmesi
anlamındaydı. Zaten ondan sonra da bu iş, sokak borsası, ayaklı borsa, çeşitli
isimleri var, yavaş yavaş ortadan kayboldu.
Hatta hatırlıyorum daha sonra bazı bankalar ATM’leri kanalıyla o işlemleri yaptırdılar, İş Bankası mesela. Ama dediğiniz gibi asıl
amaç, ayaklı borsanın kaldırılmasıydı ve piyasaya güven getirilmesiydi. Bu piyasa o amacı yerine getirdi ve sanıyorum zaten sonradan
da kaldırıldı. Peki, şimdi burada sormak istediğim bir şey; siz Ankara
kökenlisiniz, bürokrasi kökenli bir insansınız, geldiniz ve gerçekten bir
sürü reform yaptınız, bir sürü yeni şey getirdiniz borsaya. Bir yandan
buna ihtiyacı vardı bu kurumun ve piyasanın bir yandan da tabi kolay değildi böyle bir değişimi kabullenmek. Bu anlamda yaşadığınız
sıkıntılar oldu mu? Yani hem piyasadan, banka aracı kurumlardan
ve brokerlardan kaynaklanan ve şirketlerden hem de Ankara’dan, yani
bürokrasiden kaynaklanan sorunlar oldu mu? Önemli miydi bunlar,
yoksa eşyanın tabiatına uygun tepkiler miydi ve zaman içinde yaptıklarınızı gördükçe bu direnç kırıldı mı?
Şimdi, çeşitli dirençler oldu. Fakat ben bu dirençlerin hepsini normal
karşıladım. Bankalar genellikle destek verdiler fakat tedirgindilerçünkü
onlar zaten borsa işlemleri olmasa da para kazanıyorlardı. Fakat tahvil sistemini borsaya almak, bankaları da tamamen artık borsanın içine çekmek
anlamını taşıdı ve bizim yönetim kurulunda banka temsilcileri de yer almaya başladı. Bankalardan zaman içinde iyi destek gördüm. Aracı kurumlar, zaten sorun çıkarmaya çok fazla temayül içinde olmayan kurumlardı
çünkü bütün gelirleri borsadandı. Dolayısıyla aracı kurumlardan, tahvil piyasası dışındaki bütün işlemlerde destek gördüm, tahvil piyasasına da bir
süre sonra alıştılar. Onun dışında hükümetten büyük destekler gördüm,
gördüğümü söyleyebilirim. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Başbakan Mesut Yılmaz ciddi katkılar yaptılar. Turgut Özal, borsa için tam bir destek
oldu bize. Mesut Yılmaz da bu yeni binanın alımını sağladı. Biz bu binayı Turban’dan (Bir kongre merkezi olması öngörülmüştü.) alırken Mesut
Yılmaz’ın önemli katkıları oldu. Onun dışında Ankara’da SPK’yla ilişkilerimiz çok iyiydi. O zaman borsanın SPK ile çok yakın ilgisi vardı. Dolayısıyla SPK, borsayı denetlemiş bile olsa büyük bir saygı içinde ve karşılıklı
desteklemeyle, bu denetimler ve de iş birliği gerçekleşti. Ama borsanın her
zaman bu iş birliğinde bir adım önde gittiğini söyleyebilirim. Ama SPK’yla
da ilişkilerimiz çok iyi oldu, hâlâ da o zamanki arkadaşlarımızla görüşüyoruz. Sizi de zaten SPK’dan aldık, bir taze kan olarak ve borsada yıllarca
beraber çalıştık.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 581
Evet, zevkle çalıştık, çok güzel şeyler yaptık. Bu tabii bina işini çok
çabuk geçiştirdiniz ama sizin ne kadar uğraştığınızı çok iyi biliyorum.
İstanbul’da o kadar çok yer baktınız ki o dönemde, bazılarına beraber
gidip bakardık. Beşiktaş’taki o tütün deposuna mesela gittiğimizi hatırlıyorum. Taşkışla binasına gittiğimizi hatırlıyorum. Başka yerler de
vardı benim şimdi hatırlayamadığım.
Maçka kışlası, aldık hatta Maçka kışlasını.
Evet, hatta sonra başka sorunlar çıktı galiba, İmar Kurulundan
mı bir sorun çıkmıştı tam detayını hatırlamıyorum. Bu konuyu biraz
açar mısınız? En sonunda bugünkü borsa binasının yeri Özelleştirme İdaresi’nden alındı ama ondan öncesinde sizin çok ciddi çabalarınız oldu çünkü borsa orada daracık elbiseye sığmamaya başlamıştı
Karaköy’de.
Borsa, muhakkak bir yere taşınacaktı. Benden önceki Başkan Muharrem
Karslı bu arayışı başlatmıştı. O zamanki bakan, Maslak’ta bir bina bulmuştu
ben geldiğimde, Noramin diye. İMKB’yi bu binaya, iş hanına geçirmek istedi.
Ben oraya gittim, buranın olmayacağını anladım, çünkü düz bir kattı, ikinci
alt katı da ilave veriyorlardı ama borsa olabilecek bir yer değildi. Sonra çeşitli
alternatifler çıktı; yine Üzeyir Garih’in bir binası vardı, oraya bakıldı, Maslak
civarında. Sonra yine Darphane’nin yanında Karamancılar’ın bir binası vardı, oraya bakıldı. Söylediğiniz gibi tütün deposuna bakıldı. Yani İstanbul’daki
birçok yer, olabilecek yerler için girişimlerde bulundum fakat buralar ciddi
bir sonuç vermedi. Bu arada İstanbul Teknik Üniversitenin profesörleri bana
geldiler ve dediler ki; Maçka Kışlası boş, siz orayı niye almıyorsunuz? Ben de
gittim rektöre. Rektör yoktu, yardımcısı bizi kabul etti Arıl Bey’le beraber,
benim başkan yardımcım. Orada rektör yardımcısı dedi ki; alabilirseniz alın
dedi, bizim yapabileceğimiz bir şey yok dedi ama alabileceğinizi zannetmiyorum, bu işler zordur dedi. Peki dedik, ben o gün atladım doğru Turgut
Bey’e gittim. Tesadüfen o gün de işte Irak savaşı başlamıştı, Amerika’nın
ilk Irak müdahalesi, orada kapıda 36 saat bekledim. Sonra beni kabul etti
Turgut Bey. Durumu anlattım. Turgut Bey, Adnan Kahveci o zaman Maliye
Bakanı’ydı onu aradı, bir de Milli Emlak Genel Müdürünü aradı. Onun üzerine ben gittim ve buradan Maçka kışlasının tapusunu aldım, geldim.
Yani zor denilen işi siz aşağı yukarı 48 saatte hallettiniz, 36 saati
de beklemekle geçti…
48 saat demeyelim, ondan sonra bir gün daha geçti, yani 3 gün içinde
hallettim çünkü Zekeriya Temizel, burada bu işin iznini verecek olan defterdardı, İstanbul defterdarıydı, o da benim sınıf arkadaşımdı tesadüfen. O
da hemen izni verdi çünkü tapunun üzerinde herhangi bir tahdit filan yoktu
ve biz Maçka kışlasının sahibi olduk. Fakat o sırada rektör çıktı “Katiyen
alamazlar, onun tapusu bizdedir.” dedi. Hâlbuki tapu bizde. Böyle komik bir
582 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
durum oldu. Meğerse bunlar 1954 yılında Maçka kışlasının tapusunu alıyoruz diye başka bir yerin tapusunu almışlar ve Maçka kışlasını tapusuz olarak
kullanıyorlarmış. Dolayısıyla tapuyu biz aldık. Biz tabii kışlaya yerleşeceğiz,
bir baktık kışla mühürlenmiş. Kim mühürledi dedik, Fatma Girik dediler.
Fatma Girik de o zaman Şişli Belediye Başkanı. Ben Fatma Hanım’a gittim,
dedim niye mühürlediniz? “Rica ettiler, yarın kaldırırız.” dedi. Hakikaten
de ertesi gün kaldırdı, biz de sevindik, tam içeri gireceğiz bir baktık, başka
bir mühür. Bu kimin dedik, Beşiktaş Belediyesinin dediler. Bütün belediyeler bunu nasıl mühürleyebiliyor diye düşündük. Meğerse Şişli ve Beşiktaş
Belediyesi’nin sınırı tam o binanın üzerinden geçiyormuş.
Dolayısıyla iki belediye de hak iddia edebiliyor?
İki belediye de hak iddia edebiliyormuş. Sonra bunlar çeşitli mahkemelere başvurdular, işte tapunun bizim olması lazımdır filan diye. Ben işin
uzatılmasını istemiyordum yoksa o mahkemeleri kazanırdım. Baktım ki iş
uzayacak, borsayı da bir yere taşımak lazım, onun üzerine yeni bir arayışa
girdim, o mahkemeler sürerken. İşte o sırada benim bir arkadaşım, Mehmet
Özdemir, Turban Genel Müdürü oldu. Bana da tesadüfen bir konuşma sırasında, İstinye’deki Turban kongre merkezini alabilirsin dedi. Ama burası
alınabilecek durumda değildi çünkü oranın mimarı, hiçbir mimari değişikliğe izin vermiyordu. Her almak isteyen oraya mimari bir değişiklik yapmak
istiyordu ve izin alamadığı için atıl kalmıştı. Hatta Kenan Evren bile burayı
mimardan koparıp alma imkânı elde edememişti.
Bu yarışma projesiymiş galiba değil mi? O yarışmada kazanan mimar oraya dokundurtmuyor.
Evet, evet. Ben Mesut Bey’e gittim, Mesut Bey de sınıf arkadaşımdı tesadüfen. Eski Vakıflar Bankası Genel Müdürü İsmet Alver de o zaman başbakanlık müsteşarıydı. Onu da bankadan tanıyordum daha öncesinden.
Onların da yardımıyla Turban’dan biz burayı 80 milyon liraya, yani bugünün parasıyla 80 bin dolar filan olan bir fiyatla aldık ve tapuyu da aldık.
Fakat paramız yoktu o yüzden borç senetleri verdik Turban’a. Sonradan
Turban, tapuyu hiçbir tahdit koymadan verdikleri için bir hukuki sıkıntı
yaşadı ve bize geldiler, dediler ki siz bize 50 bin dolar verin, biz size her
hakkı verelim, vazgeçtik 80 bin dolardan dediler. Biz de o sırada bir bankadan faizsiz para bulup 50 bin dolarlarını ödedik ve borsanın tapusunu aldık. O araziler yalnız borsa arazisi olarak düşünülmemesi lazım. Karşıdaki
araziler de borsanın ve büyük bir zenginlik ifade ediyor. O dönem Nurettin Sözen Belediye Başkanıydı, ben ona gittim ve borsa alanı ilan ettirdim
orayı, inşaatın başlayabilmesi için. Çünkü orası borsa alanı değildi. Sadece
oraya yapılabilecek olan şey kongre merkeziydi. Borsa alanı yapıldı ve de
36 kata izin aldım. Şimdi orada 36 kat, eğer değişmediyse, izin hakkı var
ve biz inşaata başladık. Mimar geldi, ben dedim ki; burada mimari değişik-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 583
lik filan yapmayacağız, eğer izin vermiyorsanız hepsini yıkacağım dedim.
Bunun üzerine mimarın söyleyecek bir şeyi kalmadı. Yani yıkıyorum, artık
izin filan diye bir şey yok dedim. Onun üzerine mimar da ses çıkarmadı
ve biz inşaata başladık. Bir taraftan planları yaptırıyoruz çabuk girebilmek
için bir taraftan da inşaatı yaptırıyoruz. İnşaatın içinde bir okul çıktı, bir
cami çıktı, çeşitli gecekondular çıktı. Biz camiyi, bir bölümünü yıkıp bir
bölümünü ilave ederek kendi sınırımızın dışına taşıdık. Okul da işte onlara
yeni bir okul yapmaya söz verdik, çıkmaları için. Arazinin bir kısmı işgal
edilmişti…
Siz duvar yaptırdınız ve araziyi korumaya aldınız…
İşte bu şimdiki okul, Tuncay Artun’un adına yapılmış olan okul, bu verilen söz nedeniyle yapıldı. Tabii o inşaat sırasında da çeşitli sıkıntılar çıktı
yani yapım sırasında belediyelerden falan. Bazı gecikmeler olduysa da biz bir
sene içinde kaba inşaatı bitirmiş, detaylı inşaata da başlamıştık.
Evet, o arada da zaten borsadan ayrıldınız ve Merkez Bankası Başkanı oldunuz. Şimdi tam ben de oraya gelmek istiyordum. Önce Merkez Bankası Başkanı oldunuz, daha sonra milletvekili ve bakan oldunuz. Yani borsaya çok farklı yerlerden tekrar bakma imkânınız oldu,
ayrıldıktan sonra. Peki, o görevlerdeyken borsaya baktığınız zaman
nasıl bir borsa izlenimi edindiniz? Yani ayrıldıktan sonra İMKB’yi
nasıl gördünüz?
Ben borsaya elimden gelen bütün yardımı yapmak istedim. Zaten o yüzden Merkez Bankası Başkanı olunca da borsa aracı kurumlarına hesap açtım
ve Merkez Bankası işlemlerini de borsa’da yapabilir hale getirdim ki özellikle
tahvil piyasası kendini bir an önce geliştirsin ve hakikaten de tahvil piyasası
gelişti, gitti. Yani borsanın istediği herhangi bir şeyi yapmaya hazırdım. Ben
piyasalaşmanın çok önemli olduğuna inanıyorum. Yeni piyasa ve borsaların mutlaka açılması gerektiğini, her şeyin alışverişinin piyasada yapılması
ve fiyatının piyasada oluşmasını istiyorum. Dolayısıyla bu konuda elimden
gelen her şeyi yaptım. Fakat borsa benim yaptıklarımı, bir süre içinde böyle
hazmetmek zorundaydı, onun için onlara bir süre verildi ve sonunda da hazmettiler. Tuncay geldiğinde (ki Tuncay da benim sınıf arkadaşım tesadüfen)
o da iyi çalışmalar yaptı, borsada çok büyük para birikti. Onun dışında borsanın binasını bitirdi. Bilgisayar sistemini ben getirmiştim, ona dokunmadı
ama borsadaki diğer bütün dizaynları yaparak borsanın taşınmasını o sağladı. Dolayısıyla da borsa iyi bir yere geldi fakat son yıllarda beklenilen atılımı
yapamadı yani Tuncay’dan sonraki dönemlerde. Atılımı yapamadı dediğim,
eskiyi devam ettirdi, geri gelmediyse de çok fazla ileri de gitmedi. İyi bir
yerleşik düzen kuruldu ve borsa kurumsallaştı. Bu da iyi bir dönem oldu bu
açıdan, kurumsallaşma açısından. Onun dışında da şimdi yavaş yavaş daha
iyi şeyler yapılmaya başlanıyor.
584 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Evet, aslında mikro anlamda bütün bu çalışmalar yapılırken sizin
de içinde olduğunuz, makro alanda sermaye piyasası için aslında sıkıntılı bir dönemdi o dönemler. Yani enflasyonun yüksek olduğu, faizlerin yüksek olduğu, siyasi istikrarın çok da sağlam olmadığı bir dönemdi. Şimdi Türkiye’nin son on yılına baktığımız zaman bu anlamda
çok olumlu gelişmeler oldu, enflasyon çok düştü, şimdi tek haneli rakamlarda dolaşıyor. O anlamda belki sermaye piyasasının yeniden
kurulduğundan beri yani 1980’lerdeki banker krizinden beri en uygun
konjonktürü yakaladığını söyleyebiliriz. O anlamda da dediğiniz gibi
belki bu dönem piyasanın çok daha fazla atılım yapması gereken bir
dönemdi. Vadeli işlemler piyasası kuruldu bu arada, başka adımlar
da atıldı ama sanki bu dönemi daha iyi değerlendirebilirdi Türk sermaye piyasası genel olarak diye bir yorum yapabiliriz herhâlde.
Evet.
Peki, şöyle bir geri dönüp baktığınızda borsa başkanlığınıza, yaptığınız en önemli şeyleri hangileri olarak görüyorsunuz, iz bırakma
anlamında ve bu piyasanın önünü açma anlamında? Başka neleri
yapmayı isterdiniz, pişman olduğunuz bir şey var mı yaptığınız ya da
yapmadığınız için? Yani geriye dönüp bir muhasebe yaptığınız zaman
nasıl görüyorsunuz bu anlattığınız şeyler içerisinde?
Öncelikle pişman olduğum hiçbir şey yok. İlave yapabileceğimi düşündüğüm şey de yok. O zaman içinde yapılabilecek olan her şeyi yaptım. İlave
yapılabilecek şey, başka borsa ve piyasaların açılmasıydı. Örneğin vadeli işlemler piyasasını ben borsada yapmak isterdim zaman içinde. Yapılabilecek
her şeyi zaten önceden planlamıştım, o plan çerçevesinde götürdüm. Borsanın ilk bilgisayarlaşma sistemine ELİT adını verdik. Dünyanın en iyi borsa
alım satım sistemini borsaya getirdik ve dünyanın en ucuz fiyatına getirdik.
Tophane’deyken başlamıştı zaten…
Tophane’deyken başladı, ELİT sistemi diye… Zaten borsanın binasının
taşınması belli başlı bir işti. borsada tahvil piyasasının kurulması belli başlı
işti. Takas sistemi belli başlı işti. İşte lot altı piyasalar belli başlı işti. Hisse
senetlerini sigortalama bir işti. Sahte hisse senetlerinin önlenmesi, garanti
edilmesi ve hisse senetlerinin yurt dışında basılmasını da başlattık, o da ayrı
bir işti. Onun dışında bütün şirketleri denetlemeye başladı borsa. Bu çok
önemli bir konuydu benim için. borsada hisseleri alınıp satılan bütün şirketler bize, biz kendimizi denetletmeye hazırız diye taahhütname verdiler.
Biz bu şirketlerin bütün bilgilerini alarak şirketler hakkında rasyolar, kitaplar çıkarmaya başladık. Her şirketin incelendiği, bütün detaylı bilançolarının
yer aldığı bir bilgi demeti oluştu. Sonra da bu bilgi demeti yatırımcıların
kullanımına açıldı. Esasında bu işi SPK’nın yapması gerekiyordu fakat o sırada daha bu noktaya gelinmemişti ve borsa bu şekilde bütün şirketleri de
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 585
denetler hale getirdi kendisini. Biz zaman zaman buraya kendi adamlarımızı
gönderip bir denetim yaptırma durumundaydık. Denetim demek, onların
bilgilerini alma anlamında. Yoksa girip tek tek şirketlerle uğraşma anlamında değildi.
Borsanın zaten en önemli fonksiyonlarından birisi, yatırımcılara
şirketlerle ilgili bilgilerin zamanında ulaşmasını sağlamaktı. Bu anlamda çok önemli adımlar atıldı.
Bu anlamda da mesela Reuters’la Telerate’i ilk defa getirdik. Reuters, Telerate gibi çeşitli iletişim, yatırımcıya ulaşım sistemlerini devreye soktuk.
Bunlar çok önemliydi piyasaya ulaşım bakımından, takasa, parasal işlemlere
ulaşım bakımından çok önemliydi ve o zaman bir şey daha yaptım ben; borsada alım satım sistemini T+1’e getirdim. Yani alım satımın yapıldığı ertesi
gün takas yapılabilir hale geldi. İsteyen T+2’de, T+3’de de yapabiliyordu…
Bu arada şunu da belirtelim, dünyada o zamanlar T+3’e geçilmeye
çalışılıyordu, biz T+1’e geçmiştik.
Evet, geçmiştik. Bence önemli bir şeydi çünkü hisse senedi devri de para
devriyle aynı anda yapılabiliyordu. Amaç, hisse senedi piyasasını para piyasası ile rekabet edebilir hale getirmekti. Ancak yabancıların bu konuda
bir uyum sıkıntıları olduğu için sonradan T+2’ye tekrar döndü Tuncay Bey.
Fakat bizim zamanımızda da zaten T+1 dışında T+2’ye, T+3’e kadar uzanan
bir sistem vardı ama T+1 de mümkündü. Biz bunu para piyasasıyla bir eş
değerlik kurabilmek için geçişleri daha rahat sağlayabilmek için yapmıştık.
Bu söylediğiniz hisse senedi için geçerli, tahvil piyasasında aynı gün
valörlü bile işlem yapılıyordu, çoğunluğu da zaten aynı gün valörlü
oluyordu.
Tabii.
Peki, Yaman Bey benim soracaklarım bitti. Sizin eklemek istediğiniz herhangi bir konu var mı, özellikle söylemek istediğiniz?
Yok, bir şey yok. Çok severek çalıştık, oradaki arkadaşlarımı çok sevdim.
Her zaman, zaman zaman düşünüyorum, çok iyi işler yaptığımızı düşünüyorum, hep birlikte ve başarılı olduğumuzu düşünüyorum sonuç olarak. İyi
bir dönemdi.
Çok teşekkür ederim.
12.5. RECEP ÖNAL317
Üstat, öncelikle görüşme talebimizi kabul etmeniz ve zamanınızı
bizim için kullanmanızdan dolayı çok teşekkür ederim. İsterseniz sizin
Sermaye Piyasası Kurulu genel sekreteri olmanızdan başlayalım.
Aslında daha gerilere gitmemizde yarar var, çünkü benim Sermaye Piyasası Kurulu ve Türkiye’de sermaye piyasası konusu ile ilgim, Kurulun
oluşumundan oldukça öncesine dayanıyor. Sermaye piyasasının oluşumu ve SPK’nın kuruluş süreci yurdumuzda uzun zaman almış ve oldukça
problemli geçmiştir. Bunun temel nedeni de ilk başlarda Türk banka sisteminin sermaye piyasasını kendisine rakip görmesidir. İç tasarrufların yetersiz olduğu ülkemizde, sermaye piyasasına yönelecek kaynakların banka
mevduatına rakip olabileceği düşünülmüştür. Bu yaklaşım çerçevesinde
konu, yurdumuzda 1960’lı yıllardan itibaren çok fazla konuşulup görüşüldüğü ve çeşitli kanun öneri ve taslakları hazırlandığı hâlde sermaye
piyasasının düzenlenmesi bir türlü gerçekleştirilemedi. 1980 ihtilali sonrasında askerler, bu konuyu sonuçlandırabilecek tek erk olarak görüldü
ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Yasası’nın kabulü ile SPK’nın kuruluşu o
dönemde gerçekleştirilebildi.
Ben o dönemde Maliye Bakanlığı bünyesinde bulunan Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulunda Yeminli Murakıp olarak görevli idim ve
bankacılık yanında sermaye piyasası konularıyla da ilgileniyordum. İlgimin nedeni ise yurt dışında görevli olduğum dönemdeki çalışmalarıma
dayanmaktadır. O dönemde, Maliye Bakanlığından bir yıllık staj için yurt
dışına gönderildiğimde, bankacılık ve banka denetimi yanında Frankfurt
Menkul Kıymetler Borsası’yla da ilgilenmiştim. Yurda dönüşümde, Federal Almanya’da “banka denetimi” yanında “Menkul kıymetler alım satımı
nasıl yapılıyor? Sermaye Piyasası nasıl işliyor?” konularını da içeren raporlar yazmıştım.
317
SPK’nın ilk Genel Sekreteri. Daha sonra Kurul üyesi olarak da görev yapmıştır. Bu görüşme Şubat
2011’de Ankara’da yapıldı.
588 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Finansal sistem üzerine bir raporunuz daha vardı.
O daha sonra. Dünya Bankasının Hazine tarafından yürütülen “Türk mali
sistemi” projesi çerçevesinde “Türkiye’de mali sektör araştırması” adlı kapsamlı
bir rapor hazırlamıştık. İşte o projeyi yürütmekle benim görevlendirilmemin
nedeni de az önce sözünü ettiğim sermaye piyasasıyla ilgili olarak yurt dışında hazırladığım hizmet içi raporlardır. O raporlar yayımlanmadı ancak Hazine
Müsteşarlığında hizmet içi olarak kullanıldı. Daha sonra hazırladığımız Mali
Sektör Araştırması çalışması da basılmadı ama o günün teksir teknolojisi ile
250 adet kadar çoğaltıldı ve sadece ilgili kurumlara ve bazı kütüphanelere (Milli
Kütüphane, üniversiteler, kamu kurumları gibi) gönderilmişti.
Kanun’un son hazırlıklarının yürütüldüğü 1980 ihtilali döneminde Sn. Kaya
Erdem Hazine ile ilgili Başbakan Yardımcısı, Sn. Hikmet Uluğbay da Bankacılık
ve Sermaye Piyasası ile ilgili Hazine Genel Müdürü olarak işin başındaydı. (Sn.
Uluğbay, yanılmıyorsam aynı zamanda SPK’nın ilk Başkanı Prof. Dr. İsmail Türk
Hoca’nın eşinin de kardeşidir.). O dönemde ben Bankalar Yeminli Başmurakıbı
idim. Beni çağırdılar. “Sen hem yurt dışında hem de yurt içinde bu konularda
çeşitli çalışmalar yaptın, gel bu konuda yürütülen çalışmalara katkıda bulun.”
diyerek, bakan onayı ile görevlendirdiler. O sırada Kanun hazırlığının teorik kısmına İstanbul Üniversitesinden bazı hocalar (Prof. Reha Poroy, Prof. Ünal Tekinalp sayılabilir.) ve T. Sınai Kalkınma Bankası yöneticileri de destek veriyorlardı.
12 Eylül 1980 sonrasında, Milli Güvenlik Konseyi döneminde henüz seçilmiş bir Meclis yoktu, ancak ihtilal yönetiminin Kanun yapma süreci yine
Meclis görüşmeleri sistemiyle çalışıyordu. Askerler kendi içlerinde Kanun
yapmak üzere Meclis çalışma yöntemine benzer bir çalışma düzeni kurmuşlardı. Bu çerçevede Maliye Bakanlığı bünyesindeki Hazine genel sekreterliğince hazırlanan Sermaye Piyasası Yasa tasarısı, Bakanlar Kurulu tarafından Konsey’e sunuldu ve kanun yapma süreci içinde Konsey’de görüşülerek
kabul edildi. Böylece 1981 yılı ortalarında Sermaye Piyasası Kanunu Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Kanun’un kuruluş, görev ve yetkilerini düzenlediği Sermaye Piyasası Kurulu, Türkiye’de merkezi idare hiyerarşisi dışında kalan ilk bağımsız kamu
otoritesi oldu ve yeni kurullara örnek oluşturdu. Kanun’un 29. maddesinde,
Sermaye Piyasası Kurulunun işleyişini düzenlemek amacıyla bir Bakanlar
Kurulu Yönetmeliğinin çıkarılması öngörülüyordu. Hazine Genel Müdürü
Sn. Hikmet Uluğbay Bey bana “Şu Yönetmelik taslaklarını da sen hazırlayabilir misin?” diyerek bu konu ile görevlendirilmemi sağladı. Daha önce bu
tür bir deneyimim yoktu “Ha gayret!” diyerek çalışmaya başladım.
Teşkilat, Görev ve Çalışma Esasları Yönetmeliği, Personel Yönetmeliği ve Fon, Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği.
Evet, ancak onları biz ayırdık. Kanun’da, bu konular Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir deniyordu. Kapsam çok geniş oldu-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 589
ğundan ben konuları böldüm ve üç ayrı Yönetmelik hazırlığı yaptım. Bu
çerçevede, kendi kararlarını kendi alan, mali bağımsızlığı da olan “özerk bir
kamu kurumu” nasıl işler sorusunu cevaplayabilmek için öncelikle Kurulun
teşkilat görev ve çalışma esaslarını belirleyen yüz yirmi küsur maddelik bir
metin hazırladım. Hikmet Bey’e götürdüm, inceledi, görüşlerini söyledi ve
“Sn. Bakan’a sunalım.” dedi. Metni Başbakan Yardımcısı Sn. Kaya Erdem’e
götürdüm, “Baktı ve siz bunu Hikmet Bey’le sonuçlandırın.” dedi. Ondan
sonra biz bu taslağı, o günlerin uygulaması gereği önce Başbakanlığa sunduk. Başbakanlık, bir Bakanlar Kurulu Yönetmeliğinin yürürlüğe konulabilmesi için metnin, “Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ndeki ekonomik mali komisyonda görüşülmesi gerekir.” dedi. Ekonomik ve mali danışmanlardan oluşan
Komisyon’un başında emekli bir paşa vardı. Günlerce onlara ne yapmak
istediğimizi anlattık, birçok tenkitleri oldu, onları karşılamaya çalıştık ve nihayet SPK Teşkilat Görev ve Çalışma Esasları Yönetmeliği, Bakanlar Kurulu
üyeleri ile Başbakan ve Cumhurbaşkanınca da imzalandıktan sonra, Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
O Yönetmelik hâlâ geçerli. Galiba sadece birkaç maddesi değişti.
Demek ki bağımsız, özerk bir kamu kuruluşunun nasıl çalışacağını gözümüzde iyi canlandırıp, planlayabilmişiz. Bakanlar Kurulu adına yapılan bu
düzenlemeler, daha sonra oluşturulan (Bankacılık Düzenleme Kurulu, Enerji Piyasası Kurulu, Kamu İhale Kurulu vb. gibi) diğer yeni bağımsız idari otoritelere de örnek oldu. Teşkilat Görev ve Çalışma Esasları Yönetmeliği’nin
ardından Personel Yönetmeliği taslağı ile Fon, Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği önerisini de hazırladım. SPK Yönetmelik taslaklarını sadece yazmakla iş
bitmedi, bir de bunların belirli makamlara kabul ettirilmesi gibi uzun, zorlu
bir çaba da gerekti.
Personel için öngörülen sosyal ve mali haklarla ilgili düzenlemeler, o günün koşulları içinde SPK mensuplarına, özel sektör düzeyinde olmasa da,
kamuda görülmemiş geniş olanaklar sağlıyordu. Teşvik edici bu düzenleme
önerileri, özellikle Maliye Bakanlığı Bütçe Mali Kontrol Genel Müdürlüğünde çok zorlandı. Personelle ve mali haklarla ilgili görüşmelerde oldukça
sorunlar çıktı. Karşılıklı tartışarak, uzlaşarak, bunların çoğunu Kurul mensupları lehine çözmeyi başardık.
Dikkat edilirse, Kurul personeline o dönemde sağlanan sosyal ve mali
haklar, kamu personeline göre çok ilerideydi. Örneğin yabancı dil ödeneği,
akademik ve mesleki kariyer tazminatı gibi o dönem için kamuda alışılmamış ek parasal olanaklar, cazip sağlık yardımı ve yolculuklarda gerçek seyahat giderlerinin karşılanması gibi düzenlemeler, nitelikli personel temini
ve muhafazası amacına yönelik önemli yeniliklerdi. Bu konuda başarımızı
destekleyen bir başka önemli konu da lojman uygulamasıydı. Ankara’da,
Küçükesat’da, Bestekâr’da, Emek’te; İstanbul’da, Ataköy’de satın alınan loj-
590 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
manlar; yöneticilere, uzman ve idari personele tahsis edilerek personelin kurumu sahiplenmesi ve iş motivasyonunun artırılması sağlandı.
Anlaşılacağı gibi Yönetmelik çalışmaları dolayısıyla benim Sermaye Piyasası Kuruluyla ilişkim, Kurulun kuruluşundan hatta Kurul üyelerinden de
önce başlamış oldu. Kurul üyeleri atandıktan sonra da Kurul ile Hazine arasındaki ilk yapılanmanın gerektirdiği idari ilişkileri de ben yürütmeye devam
ettim. Kurulun taleplerini genel müdüre, bakana iletiyorum, onların görüş
ve düşüncelerini Kurula aktarıyordum. Bu yönetmelikler çıktıktan sonra
Kurul Başkanı Prof. Dr. İsmail Türk Hoca “Madem sen bu Yönetmelik çalışmalarını yaptın, bunlar nasıl işleyecek, düzenlemeler işleyecek mi? Hadi
gel görelim.” dedi. Hazine Genel Müdürü Hikmet Uluğbay Bey de “Kurula
yönetici olur musun?” diye sordu. Ben tereddüt edince “O zaman bakandan
bir onay alalım, sen de bir süre görevlendirme ile idare et, şimdi Kurulun
personeli yok zaten.” dedi. Neyse beni görevlendirdiler. Aşağı yukarı bir yıla
yakın, kadrom Maliye Bakanlığında kalmak üzere “görevlendirmeyle” genel sekreter olarak Kurulda çalıştım. Daha sonra da yeni personel alınması,
dairelerin oluşturulması ve meslek personeli alımı için sınavların açılmaya
başlaması nedeniyle işler yoğunlaştığından, görevin tedviren yürütülmesinin doğru olmayacağı düşüncesiyle üçlü kararnameyle Kurul genel sekreteri
olarak atamam yapıldı.
O dönemde genel sekreterlik, Kurul hizmet birimlerini oluşturan dairelerin üzerinde ve karar organı olan “Bord”a karşı sorumlu, tek yetkili icra
makamı idi. Bu görevi kesintisiz on yıl yürüttüm. 1992 yılında genel sekreterlik makamı kaldırıldı ve bu görev, yeni ihdas edilen üç başkan yardımcılığına bölüştürüldü.
Başa dönersek; Kurulun ilk işi, kendisine bir çalışma yeri temini idi. Başbakan Yardımcısı Sn. Kaya Erdem, Kızılay’da o zamanki Kalkınma Bankası binasında ilgili bakan için düzenlenmiş ofisi geçici olarak Kurula tahsis etti. O arada bina arayışı sürdü ve Meşrutiyet Caddesi’nde, İş Bankası şubesi için inşaatı
yeni biten binanın, banka şubesi üstündeki katları kiralanarak tefriş edildi.
Kurulda, ilk günlerindeki işimiz yönetici, teknik personel ve idari personel
seçiminde yoğunlaştı. Maliye Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve Devlet Planlama
Teşkilatı’nda görevli, giriş sınavı ve yeterlik sınavından geçerek görevlendirilmiş personel arasından yönetici ve meslek personeli transfer etmeye çalıştık.
Yönetici ve uzman personel yanında idari personelin temini de ciddi bir problemdi. İlk başlarda Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü,
başından savmak istediği personeli Kurula nakletmeye çalışmadı değil. Ancak
daha sonra kendi personelimizi kendimiz seçmeye ve eğitmeye başladık.
Bizim asıl amacımız, sermaye piyasasında uzman teknik personeli kendimiz yetiştirmek gibi uzun vadeli ve zorlu bir hedefti. Bu nedenle meslek personelinin seçimi ve yetiştirilmesi konusunda hem yönetmeliklerle ve hem
de uygulamadaki tutarlı çizgimizle çok sağlam bir düzen kurduğumuz kana-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 591
atindeyim. Ciddi yarışma sınavları ile üniversitelerin en nitelikli, en iddialı
mezunlarını seçmeye özen gösterdik. Bu gençleri, akademisyenler ile özel
ve kamu kesimindeki uzman ve yöneticilerden oluşturduğumuz nitelikli bir
eğitim kadrosuyla üç yıllık bir hizmet içi eğitime tabi tuttuk. Bu arada bir
mesleki tez hazırlayıp, mesleki yeterlik sınavı sonrasında uzmanlık niteliği
kazanmalarını sağladık.
Kuruldaki meslek dairelerinde uzmanlık alanlarının farklı olmasından
dolayı oralarda görevli daire başkanlarının tutumu nedeniyle zaman zaman
bazı sorunlar da çıkmadı değil. Yani teknik personel arasında, denetçi mi
öndedir, araştırmacı mı üstündür gibi rekabete dayalı bazı sürtüşmeler de
yaşandı. Baktık bu sürtüşme böyle uzun süre gidiyor, sorunu çözmek için
sanırım Sn. Prof. Dr. İsmail Türk Hoca’nın başkanlığı döneminden sonraydı.
Meslek personelini tek uzmanlık haline getirmeyi kararlaştırdık. Bu arada
zaten hukukçular da uzman titri almak istiyorlardı. Böylece farklı isimlerdeki uzmanlıkların yarattığı teknik personel sorunlarını aştık. Ancak hukukçuların uzman olarak nitelemesinde mevzuattan kaynaklanan bazı sıkıntılar
da doğmadı, değil.
Halen daha yaşıyorlar.
Yaşıyorlar değil mi? Hatta bir kısmı avukatlık stajlarını bırakmak zorunda
kaldılar, yazık oldu. O sorunlar yaşandı. Özetle ilk yapmış olduğumuz iddialı
iş, nitelikli personel alımıydı, meslek personelinin seçimi ve bu personelin
iyi yetiştirilmesi idi.
Aslında burada iyi bir düzen oturdu.
Sadece onunla bitmedi, bu personelin iyi yetiştirilmesiyle ilgili kamudaki
örneklerini aşan bir ilerleme kaydettik. Yine Dünya Bankası projeleri çerçevesinde biz meslek personelimiz için ABD’de Wharton School’da lisansüstü
eğitim konusunu gündeme getirdik. Sermaye piyasasının tanıtılması amacıyla Dünya Bankası projeleri çerçevesinde İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya,
Bolu, Bursa gibi şehirlerde her yıl en az bir uluslararası seminer düzenledik.
Ankara’da, İzmir’de, Uludağ’da, Abant’ta ve Antalya’da oldu..
Dolayısıyla bunlar da Türkiye’de sermaye piyasasının tanıtımında, SPK
elemanlarının eğitiminde ve bu piyasada çalışan insanların yetişmesinde
önemli rol oynadı. Bilmiyorum şimdi de devam ediyor mu?
Başka türden devam ediyor. Yurt dışına mastera gönderme, eğitime
gönderme yoğun olarak devam ediyor. Her sene 10-15 genç arkadaşımız gidiyor.
Bu tür hizmet içi eğitim yaklaşımı artık diğer kamu kurumlarındaki meslek personeline de örnek oluyor. Eskiden kamuda meslek personeli yurt dışına “bilgi, görgü artırmak amacıyla” gönderilirdi. O da kendi çabasıyla bir
şey yaparsa yapar, yapmazsa yapmazdı. Bir çoğu bu görevlendirmeyi, ek bir
maddi destek olarak algılar, para biriktirmeye çabalardı.
592 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Ben de Kurul sayesinde yurt dışında yüksek lisansa gittim, arkasından da doktora geldi.
Yurt dışındaki görevlendirmeler, kurumsal bir şekilde belli bir üniversiteyle anlaşarak yapıldı. Dolayısıyla çok ciddi oldu. Bunu sağlamak da kolay
bir iş değil.
Wharton School’da yaptık onu, Wharton’daki o bağlantımız uzun
yıllar devam etti sonra Maryland Üniversitesi’yle yaptık. Şimdi daha
bağımsız, genç arkadaşlar, sıralamada ilk sıralarda yer alan üniversitelere gidiyorlar.
Gelişince kendileri seçebiliyor, tabii. Üniversiteler herkesi kabul etmiyor.
Benim kanaatimce Kurul, mali piyasadaki diğer kurumlara eleman yetiştirmede de örnek ve öncü oldu. Sonra bankalar da bunu izledi.
Üstat, tam yeri gelmişken bir şey sormak istiyorum. Şimdi bu nitelikteki kadrolara, yeminli murakıplardaki Kadriye Hanım’ın yer aldığı bir denemeden başka çok uzun bir dönem kadın personel alımı yok
ve ilk bizim birinci promosyonda Sevtap Süngü, Adalet Demirçelik ve
Tülay Kazıcı girdiler.
Onlar devam ediyor mu?
Tülay’la Adalet çalışıyorlar. Sevtap emekli oldu. Siz kadın almaya
kalkıştığınızda bir tepki oldu mu?
Hiçbir tepki olmadı. SPK olarak biz, kendimizi uzman personel çalıştıran diğer kurumlardan biraz farklı görüyorduk. O sıralarda kamuda kadınların bu kadrolarda tercih edilmemesinin ana nedeni büyük ihtimalle
denetim olayının çok fazla seyahati, Anadolu’nun zor koşullarında çalışmayı gerektirmesidir, diye düşünüyorum. O dönemde cinsiyet ayrımcılığı
gibi başka bir gerekçe söz konusu bile değildi. Bu nedenle o sıralarda,
bankalar yeminli murakıplarında ve hesap uzmanlarında da yavaş yavaş
hanımlar görev almaya başlamıştı. Bizim SPK olarak görev yerimizin esas
olarak İstanbul ve Ankara olması nedeniyle hanım seçiminde veya hanım tercihinde bu yönden hiçbir sorunumuz olmadı. Ayrıca bir başka şey
daha…
Birinci promosyonun birincisi ve ikincisi bayandır.
Onu söyleyeceğim, yani Kurula başvuran adaylar arasında hanımlar çok
daha başarılı ve iddialı gelmeye başladı. Bu nedenle de çok memnun olduk.
Teşvik için Ankara dışından gelen hanım uzman yardımcılarına lojmanlarda
möbleli odalar bile tahsis ettik. Dolayısıyla SPK, ayrım yapma bir yana hanım meslek personeli alımında da, yetiştirmede de öncü oldu.
Tabii bu eleman temini ve yetiştirilmesi olayı yanında ikinci mesele, aslında
ilk temel sorun, ortada mevzuat yoktu. Değindiğim üç Yönetmelik dışında, ki
onlar da içe dönük düzenlemelerdi. Yani asıl sermaye piyasasını düzenleyecek hukuki metinler yoktu. Neyse ki biz ilk günden itibaren büyük bir hızla
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 593
mevzuat yazmaya da başladık. Piyasayı, menkul kıymetleri ve aracı kurumları
düzenleyecek ve denetleyecek hukuki altyapıyı oluşturmaya çalıştık.
Hisse senetlerinin halka arzı, tahviller...
O dönemde herkes, kurul üyeleri, genel sekreteri, daire başkanları
ve uzmanlar, Kurulda kim varsa herkes harıl harıl mevzuat önerisi yazdı.
Ankara’da ve İstanbul’da, üniversiteyle, akademisyenlerle ilişkilerimiz de çok
iyiydi. Bu kadar yoğun tempoya rağmen gece gündüz yazılmasına rağmen
hukuki düzenlemelerde pek de hata yapılmadı. Yani kendi içinde tutarlı,
amaca uygun, yerinde düzenlemeler yapıldı.
Düzenlemeler etraflıca incelenerek yazılıyordu, birisinin yazdığı
hemen kabul edilmiyordu. 3-5 farklı göz tarafından inceleniyor ve tartışılıyordu.
Kurulda geniş bir hoşgörü ortamı vardı. Görüşü, fikri olan herkes dinleniyordu. Halka açık şirket yetkilileriyle, bankalarla, akademisyenlerle de
konuşuluyordu. Geniş bir tartışma ortamı yaratılarak, itirazı olanlar da ikna
edilerek, düzgün şeyler yapıldı. Her menkul kıymet için ayrı tebliğler, aracı
kurumlar ve aracılık faaliyetleri için tebliğ ve yönetmelikler, halka açık anonim ortaklıklar, bağımsız denetleme ve borsa düzenlemeleri yapıldı. Şimdi
aşağı yukarı 3 cilt, modern dünya mali piyasaları düzeyinde kaliteli mevzuatı
var SPK’nın. Bildiğim kadarıyla, gerektikçe de yenileniyor ve geliştiriliyor.
Evet 3 föy volant dolusu mevzuat var. Doğrusu mevzuat şimdi daha
çok da internette, bilgisayar ortamında, kâğıt ortamındaki çok kullanılmıyor. Bütün düzenlemeler www. spk.gov.tr’de mevzuat bölümünde
yer alıyor.
İnternetle birlikte mevzuata ulaşım da kolaylaşmış tabii.
SPK Yasası’yla, Kurulun özel bir gelir kaynağına sahip kılınarak, giderlerini kendi gelirleri ile karşılaması yoluyla mali özerkliğinin güvence altına
alınması amaçlanmıştır. Kanun’a göre Kurul, vereceği menkul kıymet ihraç
izinleri üzerinden binde üç oranında ücret alacak, böylece her yıl genel bütçeden ödenek istemek durumunda kalmamak suretiyle Kurulun siyasi baskıdan uzak kalabileceği düşünülmüştür. Ancak ilk başlarda kuruluş giderlerinin fazlalığı ve menkul kıymet ihraç izinlerinin de azlığı nedeniyle Kurulun
binde üç gelirleri yetersiz kaldığından, maliye bütçesinden avans adı altında
sürekli kaynak transferi gerekmişti. Bu konuda da ben sürekli devreye girdim ve Kurulu hiçbir zaman parasal sıkıntıya sokmayacak şekilde maliyeyle
ilişkilerimizi düzgün bir biçimde yürüterek, paraların zamanında Kurul hesaplarına geçmesine büyük çaba gösterdim. Böylece ne maaş ödemelerinde
ne de satın almalarda herhangi bir gecikme yada ödeme sorunu yaşanmadı.
Biz SPK sınavına gireceğimiz zaman merak ediyoruz, okulda da hocalardan fikir almaya çalışıyoruz: “SPK’ya gidelim mi hocam?” Hasan
Hoca (Hasan Ersel) çok yol gösterdi. “Gidin, başında bulunun.” dedi.
594 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
“Hem öğrenirsiniz hem gelişirsiniz, bir şeyin başında bulunmak, ilk girenlerden olmak iyidir, orası gelişebilecek bir kurum.” dedi. Bir başka
hoca da “Ya, ne olacağı meçhul bunların, yarını yok, belli olmaz Türkiye burası, siz yine maliyeye gidin.” demişti. Yani o dönemin, öğrenci
tarafından havası da öyleydi.
Ben de çok duymuştum, o dönemde. Biz maliyede veya diğer kuruluşlarda yönetici transferine çalıştığımız sıralarda, “O kuruluşun sonu yok, ne
olacağı belli değil.” diyenler, “Biz daha temelli, daha oturmuş, köklü kurumları yeğleriz.” diyenler oldu. Daire başkanlarımızın bazıları bile önceleri, memuriyetim ne olacak diye, tereddütlü geldi.
Neyse personel işini belirli bir düzene oturtarak sorunu zaman içinde aştık
tabii. Mevzuat olayı da yoluna girmeye başlayınca, Menkul Kıymetler Borsasının kurulması gündeme geldi. Borsanın çalışacağı yerin bulunması bile bir meseleydi. O zaman Hazine görevlileri ile birlikte İstanbul’a gittik, çeşitli kamu binalarını gezdik. Sirkeci’deki Büyük Postane’yi borsa binası yapmayı düşündük.
Ben gittim Başbakan Yardımcısı Sn. Kaya Erdem’e “Borsayı Büyük Postane’de
açalım, Avrupa’da borsalar böyle büyük ve tarihi binalarda çalışıyorlar.” dedim.
Çok havalı binalar.
“Biz” dedi; “Buradaki yeni başbakanlık binasını ‘DPT binası’ PTT’den
yeni aldık, bir binalarını daha almamız uygun olmaz, siz başka bir yerlere
bakın.” dedi. O sırada, İstanbul Emniyet Sandığı, Ziraat Bankasıyla birleştirilmişti, kapanıyordu, onun merkezine gittik. Cağaloğlu’nda birkaç katlı,
tarihi, küçük bir bina idi. Pek fazla alternatifimiz de yoktu, seçmek durumunda kaldık. borsa açıldıktan çok kısa bir süre sonra da Karaköy’deki binaya nakloldu.
Bir buçuk sene olmadı, Karaköy’deki o binaya gitti.
Karaköy’deki binanın açılışında çok büyük kalabalık vardı. Başbakan Sn.
Turgut Özal merdivenlerde sorun yaşamıştı. Daracık merdivenlerden çıkılıyor, asansörler falan yoktu. Başkan İsmail Türk Hoca’ya dedim ki: “Turgut
Bey merdivenlere çok tedirgin basıyor ilgilenir misiniz?”. Hoca koştu hemen
koluna girdi, İsmail Hoca o zamanlar daha gençti tabii. O sırada kulağına
söylemiş “Benim gözümde katarakt var, ameliyat olacağım onun için merdivenleri seçemiyorum.” diye, kimse bilmiyor tabii bu rahatsızlığını, o zaman.
İlk Borsa Başkanı Muharrem Karslı oldu. Karslı, borsa başkanlığına atanmadan önce İş Bankası Menkul Kıymetler Müdürü’ydü. Kurul üyelerimizden Enis Behiç Barlas da İş Bankası kökenliydi. Onun, bankanın tavsiyesiyle
de olabilir. O dönemde ayrıca Özallar’la yakınlığının da bu seçimde etkili
olduğu fısıldanmıştı. Muharrem Karslı ilk Borsa Başkanı oldu. Muharrem
Karslı, saygılı, çizgisi düzgün bir adamdı, Kurul ile önemli bir problemi olmadı. Ama borsada fazla bir gelişim de sağlanamadı. İMKB asıl, Tansu Çiller
döneminde atılım yaptı.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 595
Rahmetli Tuncay Artun zamanındaydı sanırım.
Evet.
Üstat bir de MKTF (Menkul Kıymetler Tanzim Fonu) kesintileriyle ilgili bir noktayı soracağım. Borsanın ilk zamanlarında işlem hacmi düşük olduğu için bir gelir yaratma kapasitesi de düşüktü. Kurul,
Menkul Kıymetler Tanzim Fonu için yapılan %2’lik kesintilerinin, bu
tahvil işlemlerini borsadan geçirilmesi hâlinde MKTF hesabına yatırılmayabileceği yönünde bir karar almıştı.
Evet, o da var. Borsa işlem hacmini artırmak için. İyi ki sözünü ettin.
Menkul Kıymetler Tanzim Fonu meselesine de ayrıca değinmem lazım. Ancak ondan önce başka bir konuyu daha hatırlatmak istiyorum.
Bizim halkımız, o dönemde, paradan para kazanmanın tadını almıştı herhalde. Ankara bankerleri ve Kastelli gibi bankerler batınca halkın parasını değerlendirecek alternatifler azalmıştı. Onun için birinci olarak paranın yöneleceği
yer borsa olmalıydı. Çünkü bankerlerin önü iyice tıkanmıştı. Bankaların, tasarruf sahiplerine sağladığı nema da çok yüksek değildi. Bankerlerle bankaların iç
içe olduğu önceki sistemde bankalar da çok para kazanmıştı. Ama birçok firma
da bu arada batmıştı biliyorsun. Bankerler bazı şirketlerin ihraç ettiği tahvilleri,
bankaların çıkardığı mevduat sertifikalarını alıp, iskontolu satmışlardı. Bankalar, bu işin sürüp gitmeyeceğini anladı sonunda. Onlar da aracı kurumlara daha
bir ağırlık vermeye başladı. Kanaatimce arzı talep yarattı yani halkın parasını
değerlendirme arzusu ve diğerlerinin de daha önce yaşadıkları sıkıntılar dolayısıyla artık işi kurallı yürütmenin daha doğru olacağı düşüncesiyle bankalar,
aracı kurumlarını geliştirdi, halk borsada daha çok işlem yapma hevesine girdi.
Halkın parasını hep ucuz kullanma niyetinde olan şirketlerimizin bazıları da bu
yapının sürüp gitmeyeceğini ve sermaye piyasasının sağlam bir finans kaynağı
olabileceğini anlamaya başladı. Zaten o zaman SPK tarafından yeni mali araç
türleri de çıkarılmıştı biliyorsun. İlk tahvillerle başladı, ondan sonra tasarruf bonoları, banka bonoları, banka garantili bonolar, varlığa dayalı menkul kıymetler,
yatırım fonları falan, yeni yeni mali araçlar düzenlendi. Yeni mali araçların türetilmesiyle de olay bugüne doğru giderek gelişme gösterdi.
Vadeli İşlemler Borsası da benim bakan olduğum dönemde kuruldu. Belirttiğim gibi ben daha SPK ortada yokken bu konuya başlamıştım, sonra
Kanun hazırlıklarına katıldım, Bakanlar Kurulu, Yönetmeliklerin hazırlığı
derken, sonra da on yıl Kurulun genel sekreterliği. Genel sekreterlikten galiba on yıl sonra da ilgili bakan olarak görevde olduğum sırada da vadeli
işlemler borsasını İzmir’de kurduk.
O da sizin zamanınıza denk geldi.
Evet öyle denk geldi.
MKTF’ye tekrar dönersek, Hazinenin de içinde bulunduğu Maliye Bakanlığı, 70’li yılların sonlarında ve 80’li yılların başlarında, Ankara banker-
596 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
lerinin tasfiyesiyle ilgili sürekli Kanun hükmünde kararnameler çıkartarak
tasarruf sahiplerinin haklarını korumaya çalışıyordu.
Evet 35’le 45 arası.
35 ile 45 çok meşhurdu. Kurula da Menkul Kıymetler Tanzim Fonu’nu
yönetme görevi verilmişti. Yeterli personeli olmayan, çalışma yeri bile bulunmayan yeni bir kuruma Tanzim Fonu’nu yönetme görevinin verilmesi
kadar yanlış bir şey, bir haksızlık olamazdı. Birkaç kez, o zamanki Hazine
Müsteşarı Tevfik Altınok’a “SPK yeni kuruldu, çok işimiz var, personeli bile
olmayan bir kuruluşa rutini çok fazla olan böyle bir görevin yüklenmesi doğru olmadı, çok zamanımızı alıyor, kendi işlerimizi de aksatıyor.” dedik ama
dinletemedik. O zamanlar Meban, özellikle başımızın derdiydi biliyorsun.
Her gün geliyorlar, toplantılar, görüşmeler, başımızı işten kaldıramıyoruz.
Ayrıca bir yığın da mesuliyeti var.
Meban işleri çok uzun yıllar devam etti, kuruşları tasfiye edeceğiz
diye yıllar harcandı.
O olmasaydı belki bizim SPK’nın ilk yıllardaki verimliliği, üretkenliği
daha fazla da artabilirdi ama onun tecrübelerinden de yararlanmadık değil.
Meban dolayısıyla yaptığımız işlemlerin ağırlığı, mali piyasayla ilgili değildi,
sadece bir tasfiye işiydi. Tasfiye memuru gibiydik, o dönemlerde, en büyük
sıkıntımız buydu. Yani bir yeni kuruma verilmemesi gereken görevi başlarından savarak verdiler ve çok olumsuzluk yarattı.
Genel sekreterlik sizle başladı sizle bitti, yok artık. Ondan sonra
başkan yardımcılıkları kuruldu. Genel sekreterlik, Kurulun işleyişinde tam bir organizasyon ve koordinasyon makamı olmuştu. Şimdiki
tecrübenizle geçmişe baktığınızda böyle bir yapı iyi olmuştur der misiniz?
İlk kuruluş dönemi için mantık bence çok doğru. Yukarıda bir board
var ve onun başındaki kişi, hem yönetim kurulunu ve hem de teşkilatı
yönetebilse, o zaman görev ve yetkisi bu derece kapsamlı bir genel sekreterliğe gerek kalmayabilir yani bugünkü başkan yardımcıları sistemiyle
yürüyebilirdi. Ama baştaki kişi hem işin angaryası bakımından hem de ne
bileyim işin tekniği bakımından çok fazla işe girmek istemiyorsa, üzerine
yük almak istemiyorsa, yönetim deneyimi de fazla değilse, birinin CEO
gibi tek elden işi yüklenmesi, hele hele kuruluş döneminde çok gereklidir.
Çünkü herkesin karşısında bir kişi var, Kurula hesap veren de o, başkanın
talimatlarını, “Board”un aldığı kararları uygulayan da o. Yani aşağıdakilerin toplandığı, yukarıdakilerin muhatap aldığı tek kişi. Ayrıca Kurulun
başlangıçtaki iş hacmi ve personel sayısı da (tek genel sekreter yerine) birden çok başkan yardımcısını kaldıracak düzeyde de değil, kaldı ki başlangıçta birden çok başkan yardımcısı, işlerin koordinasyonu bakımından da
sorunlar yaratabilirdi.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 597
Burada bir de arada kalma olayı vardı. Çünkü dört daireden gelen
bilgiler, öneriler, istekler, hatta biz bile geliyorduk sizin yanınıza, biz
muavinleri bile çağırıp soruyordunuz. Bir de tabii ki yukarıda Kurul
vardı.
Bu yönetim tarzı, Sn. Mehmet Şükrü Tekbaş, Kurul başkanlığına gelinceye kadar sorunsuz, gayet iyi gitti. Sn. Tekbaş’ın da Kurulu tanıyıp öğreninceye kadar da hiç problemi olmadı. Sonra başka nedenlerden kaynaklanan
problemler yüzünden genel sekreterden kurtulma operasyonu başlatıldı.
Zaten benim kanaatimce de o günlerde Kurul hem kadro olarak hem de faaliyet hacmi olarak çok büyümüştü. Tek kişi bu yapıyı kaldıramazdı. Ya genel
sekreter yardımcıları olacaktı ya da başkan yardımcılığı düzenine geçilecekti
ki, doğru olanı, ikincisi yapıldı.
Bir süre sonra, Sn. Tansu Çiller iktidara geldi. Mali piyasalar konusunda çok iddialı idi. Açıkça “Ben kendi ekibimle çalışmak istiyorum.” dedi. (O
sırada Yaman Aşıkoğlu danışmanı idi. Daha sonra Kurul başkanıyken genç
yaşında rahmetli oldu.). “Tabii, haklısınız.” dedim. “Sizin için ne yapabiliriz?” diye sordular. “Benim için bir şey yapmanıza gerek yok, ben on yıl önce
geldiğim yere dönerim, hiç problem değil benim için.” dedim. “Peki bu işin
formalitesi nedir? Hazineye dönmek için başvurayım, siz onaylayın.” dedim.
Onaylandı, gittim Hazineye, işe başlama dilekçesi verdim, usul böyleydi.
Bu arada Hazine de Eskişehir yolundaki yeni binasına geçmişti. 10. katta
sanırım bir yer gösterdiler. Yorulmuştum, bir tatil iyi gelir diye düşündüm
ve izne çıktım. Bir ay sonra döndüm, Hazinedeki masamda bir zarf. Açtım, baktım. Başbakan Tansu Çiller imzalı bir yazı. Diyor ki: “Sümerbank’ta,
özelleştirme ile ilgili bir operasyon yapılması düşünülüyor. Banka, Sümer
Holding bünyesinden ayrılarak özelleştirilecek, bu operasyonu Hazine adına
yürütmekle görevlendirdiniz.”. Bir ay önce beni görevden uzaklaştırdılar, bir
ay sonra da bana yeni görev verdiler. Yeni bir başlangıç. Sümerbank’ı gece
gündüz, iki buçuk, üç yıl içinde Sümer Holding bünyesinden ayırıp, personelini de motive ederek iyi bir ekip çalışmasıyla, pırıl pırıl küçük butik bir
banka hâline getirdik. Ancak özelleştirmede şanssızlık yaşandı ve bu güzel
kuruma sonradan yazık oldu.
Genel sekreterlik esnasında başınızdan komik olaylar geçmiş olabilir, güzel şeyler de, zor şeyler de, bir şey var mıdır öyle? Yani hoşluk
olsun diye bir ikisini bizimle paylaşabilir misiniz?
Evet, pek çok anı var tabii ancak her şeyi de söyleyemezsin. Burada söylenebilecek birkaçına değinebilirim.
Kuruldaki mevzuat çalışmaları, ilk günlerde bir aile gibi sıcak bir ortamda yürütülüyordu. Bu arada pek çok espriler de yapılıyordu. Öğle yemeklerinden sonra hep birlikte dışarıda 40 adım atmak kural gibiydi. Bir avuç
insan zaten. Şimdi ismini söylemeyeyim, bir ağabeyimizin yazdığı metnin
598 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
tartışılmasına sıra geldiğinde “olmazlar dizisi” geldi deniliyordu. Çünkü bu
üstadımız, mevzuat düzenlerken olumlu hükümler yazacağı yerde, nelerin
yapılamayacağını, yasakları, olumsuzlukları ön plana çıkarmayı tercih ediyordu. Yapılamazlardan başlamayı seviyordu. “Böyle yasakçı görüşleri taşıyan tebliğ olur mu?” diye zaman zaman kendisine takılınıyordu.
Bir başkasını söylersem, Sn. Mehmet Şükrü Tekbaş’ın Kurul başkanlığına
atanması da enteresandır. Sn. Tekbaş, İstanbul Üniversitesi’nde hoca iken
Banka ve Ekonomik Yorumlar dergisindeki görevi nedeniyle Kurulu zaman
zaman ziyarete gelirdi. İsmail Türk Hoca’nın başkanlıktaki 6 yıllık yasal süre
sonunda, Bakanlar Kurulunca tekrar atanması ya da başkanlıktan ayrılması gerekiyordu. O sırada Hazineyle ve dolayısıyla Kurulla ilgili Bakan Yusuf
Bozkurt Özal idi. Sn. Özal, bir ara, Kurul başkanlığındaki süresi dolmak üzere olan Sn. Türk’ten yeni Kurul üyeleri için önerilerini istemiş. Sn. Türk de
diğer adaylar yanında Kurul başkan vekilliği için de Sn. Tekbaş’ı önermiş.
Ancak beklentinin aksine İsmail Türk Hoca görevlendirilmeyerek, Sn. Tekbaş Kurul başkanı, Sn. Yusuf Bozkurt Özal’ın dünürü Sn. Rıfkı Danışman da
başkan vekili olarak atanmıştı. Yani kime niyet, kime kısmet.
Genel sekreterliği kaldırma çalışmaları sırasında da yine komik şeyler oldu.
Kurul başkanının Arjantin’de olduğu sıradaydı sanırım. Bir gün başbakanlıktan beni aradılar, dediler ki: “Sizin burada bir tasarınız var, onun bir iki yerinin düzeltilmesi gerekiyor, gelip bakabilir misiniz?”. Cumartesi günüydü, ben
kalktım gittim başbakanlığa. Hazine aracılığıyla başbakanlığa gönderilmiş olan
metni aldım. O sırada Hazine Müsteşarı Sn. Yavuz Canevi idi. Makamına gittim. “Müsteşarlığınız aracılığıyla başbakanlığa SPK ile ilgili şöyle bir düzenleme
önerisi sunulmuş, bunun bazı yerlerinin değiştirilmesi isteniyor.” dedim. “Sen
bunu nerden öğrendin?” diye sordu. “Herhangi bir öğrenme çabam olmadı,
başbakanlıkça teklifinizde bir aksaklık görülmüş, SPK yetkilisi olarak beni Başbakanlık Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğünden arayıp başbakanlığa davet
ettiler, olaydan da o şekilde bilgim oldu.” dedim. Yani bazen insanın iyi niyetiyle,
bilgisi dışındaki konular da böyle kendiliğinden önüne düşebiliyor.
Bunları istersen burada sonlandıralım. SPK kaydındaki şirketlerin problemleri var, tahvil, hisse senedi ihraç edecek, kayıtlı sermaye sistemine geçecek. Aracı kurumların bin bir türlü derdi var, çözüm bulunacak, Kurul’un
eleman sıkıntısı var, buna rağmen bizden eleman transfer etmek isteyenler
olmaya başladı. Böyle oldukça tempolu bir çalışma dönemi geçiriyoruz. Ama
bu arada daireler arası sürtüşmeler de artmaya ve sorun yaratmaya başlamıştı.
O da esas olarak orada görevli yöneticilerin tutumundan kaynaklanıyordu.
Evet, bize bile yansıyordu.
Tabii, tabii, yani çok basit şeyler de oluyordu. Personelin bir kısmı Kurul
üyelerine de gidiyordu, derdini anlatan, anlatmayan. Karışan çok. İşte o sıralarda genişlemeden dolayı Kurul binası yetmez olmuştu, Denetleme Dai-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 599
resine bir yer kiralamamız gerekti, onları yeni binaya geçirmekle problemi,
bir ölçüde aşmaya çalıştık.
İki sokak altta bir apartmanda iki daire satın alınmıştı sanırım.
İki daire almıştık, daha sonra, Beşevler’deki yeni bina yapıldığı zaman
Ankara Serbest Mali Müşavirler Odası’na devrettik.
Yeni bina yapımı da önemli bir problemdi. Arsa teminden, projesine,
izinlerine, statiğinden, mimarisine kadar her şeyiyle tek tek uğraşmak gerekti. Ama kamudan emekli bir mimar yöneticiyle danışman olarak anlaşarak, bir kamu şirketini de müteahhit firma olarak seçerek, sorunların pek
çoğunun üstesinden gelmiştik.
Orada en büyük problem, arsada bir doğal kaynak su kuyusunun bulunmasıydı. Kuyu kapatılamıyordu ve suyunun pompayla sürekli boşaltılması
gerekiyordu.
Biz oradan ayrılıncaya kadar hâlâ su çıkıyordu.
Aslında o günün şartlarında güzel ve fonksiyonel bir bina oldu.
Hâlâ kullanılabilirdi ama zamanında başka tercihler yapıldı.
Gelecekteki ihtiyaçları düşünerek yeni bina yapmak için Eskişehir yolu
üzerindeki arsayı satın aldık. Milli Emlak, Kurul için köylülerden istimlak
etti orayı. İlkbahar oldu, baktık ki bizim arsa yemyeşil ekin tarlası olmuş.
Birisi buğday ekmiş. Yaz geldi başaklar sararmaya başladı. Aradık taradık,
bulduk. Oraların bağlı olduğu köyün muhtarı, kamunun istimlak ettiği boş
duran yerleri kiraya veriyor, ektiriyor, biçtiriyormuş. Kurul avukatları, Sn.
Zühtü (Aytaç) Hoca ve arkadaşları onların peşine düştü; bir daha ekmeyeceğiz, dikmeyeceğiz diye onlardan taahhütnameler aldılar. Ondan sonra da
ağaçlandırmak için bir hayli uğraşıldı, güzel bir yer oldu ama sonunda Kurula o arsada yeni bir bina yapılamadı. Tercih hazır binadan yana konuldu ve
İMBK tarafından Kurul için başka bir bina satın alındı. İş Bankası eski otomasyon merkeziydi, bu nedenle pek fonksiyonel de değildi sanırım. Mevcut
arsayı bitişiğindeki Atom Enerjisi istiyor galiba.
Hâlâ istiyor galiba orayı, orası iyi bir orman olmaya aday, şehir
merkezindeki yerlere öyle bina yapmamak lazım.
Bence de yazık ediyorlar.
Eskişehir yoluna Danıştay binası yapıldığına göre, Zafer Parkı’nın
yanındaki binalarını da yıkıp parka kazandırmak lazım diye düşünüyorum, şehre yeşil alan kazandırmanın başka bir yolu yok sanırım.
Orada zaten eskiden çok güzel bir meydan varmış, Zafer Meydanı.
Öyleymiş ama meydan kalmamış. Genel sekreterlikten sonra, önce
Kurul üyesi oldunuz, daha sonra da SPK’nın ilgili bakanı oldunuz. Bu
süreçteki yaklaşımlarınızı ve değerlendirmelerinizi isteyebilir miyiz?
Sümerbank satılınca, tekrar kadromun bulunduğu Hazineye döndüm.
Orada zaten Hazineyi temsilen görevlendirme ile bulunuyordum. O sırada
600 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Sn. Mahfi Eğilmez yurt dışından geldi ve Hazine müsteşarı oldu. Konuşuyoruz, sohbet ediyoruz. Bir gün “Ağabey, SPK’ya konuyu bilen bir başkan
lazım, becerebilirsem bunu sağlamaya çalışacağım.” dedi. O sırada Sn. Güneş Taner, Hazineyle İlgili Bakan idi. Randevu alındı. Ben gittim Sn. Güneş
Taner’le konuştum, yaptığım işleri, görevlerimi sordu. “Mahfi’nin düşüncesini desteklerim ama sonuç ne olur, nasıl biter bilemem.” dedi.
O sırada Sn. Mesut Yılmaz başbakan idi. Onun bu konuda bazı düşünceleri varmış. Sn. Muhsin Mengütürk, Kurul başkanı olarak atandı. Aynı Bakanlar Kurulu kararında, ben Kurula başkan vekili, (ikinci başkan) olarak
atandım. Kurulda tekrar ancak bu kez Kurul üyesi olarak çalışmaya başlamış
oldum. Bu görevde de iki yılım geçti.
1998 yılında Sn. Hikmet Uluğbay önce Milli Eğitim Bakanı sonra ekonomiden sorumlu bakan oldu. Bizim de hukukumuz çok iyi, ben ağabeyim gibi
severim kendisini. Her iki bakanlıkta iken de ara sıra görüşüyoruz, bankacılık ve mali piyasa ile ilgili bazı konuları tartışıyoruz. O arada seçimler yaklaştı. Memuriyetten ayrılmak için pazartesi günü son gün. Başkana “Seçimlere
katılmak için istifa edeceğim ama bugün bu işlerin bitmesi lazım.”dedim.
Hemen Kurulu topladı ve istifamı kabul ettiler. Ondan sonra da apar topar
elden takip ederek her iş halloldu. Bursa’dan aday listesine 3. sıradan girdim. Seçimlere en az üç ay var. Kendimi bir anda işsiz hissettim. Sn. Hikmet Uluğbay bana dedi ki: “Benim iki yerim var, biri başbakanlık binasında,
biri Hazinede. Ben genelde Hazinede çalışıyorum, başbakanlıktaki yerimde
danışman odası da var.”. Orada bankacılıkla ilgili bazı araştırma çalışmalarını yaparken, Sn. Ecevit tarafından partinin seçim bildirgesini hazırlamakla
görevlendirildim. Sn. Ertuğrul Kumcuoğlu ile beraber parti grubunun Meclis’teki odasında çalışmaya başladık.
Başbakanlıkta sizin oturduğunuz makam…
Hakikaten, orası sonradan benim makamım da oldu.
Biz Meclis’te aşağı yukarı 2 aya yakın Sn. Ertuğrul Kumcuoğlu ile birlikte
çalıştık. Sn. Kumcuoğlu da maliye müsteşarlığından ağabeyimiz olduğu için
ben yazıyordum, o göz ucuyla bakıyor “tamam” diyor, bazen de tartışıyorduk. Seçim bildirgesini hazırlayıp rahmetli Bülent Ecevit’e sunduk. Dikkatle
okudu ve bazı yerlerini daktilosuyla bazı yerlerini de el yazısı ile düzeltti.
Düzeltmeli metni değerli bir hatıra olarak saklıyorum. Sn. Ecevit’in onayını
aldıktan sonra basıldı. Her şey gayet güzel oldu, herkes memnun.
Bizim işimiz yani daha çok metin üretmekten yana şansımız açılmış.
Kaderimiz öyle diyorsunuz; kanun, yönetmelikler, finansal sistem
hep yazımda bulunmuşsunuz. Koca bir dönem böyle geçmiş. Peki, bu
üç makamda dönüp geriye baktığınızda “acaba ya şunu da şöyle yapsaydım daha iyi olurdu veyahut ta aferin çok iyi yapmışım” dediğiniz
oldu mu?
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 601
Bu konuda SPK ile ilgili söyleyeceğim hiçbir şey yok yani her şey düşünce yapıma uygun, istediğim gibi ve yaptıklarımdan hiç pişman olmadım.
Sadece bakanlık dönemimle ilgili böyle bir düşüncem olmadı değil zaman
zaman. Ben bir bürokrat gibi değil de gerçek bir politikacı gibi davransaydım
çok daha farklı mı olurdu diye.
Teknisyenliğe devam ettik diyorsunuz yani?
Üstat, bu kadar zamanınızı bize ayırdınız, güzel sohbetinizle o
günleri bir kez daha andık. Çok teşekkür ederim.
Ben de size teşekkür ediyorum.
12.6. ENVER ÇAPÇI318
Önce teşekkür etmek istiyorum. Zamanınızı ayırdınız, bizi kabul
ettiniz. DESİYAB (Devlet Sanayi İşçi Yatırım Bankası)’dan SPK’ya yolculuğunuz nasıl gelişti sorusu ile başlayalım isterseniz.
1982 yılının Haziran sonu veya Temmuz başlarında bir gün telefon çaldı,
bir ses tanıdık geliyor ama tam da çıkartamıyorum, buyurun, ben “İsmail
Türk, seninle bir konuşmak istiyorum, gelebilir misin?” dedi. İsmail Türk’ün
ne yaptığını falan bilmiyorum. Gelirim tabii hocam dedim, peki bekliyorum
dedi, kapattı. Nereye gideceğim hiçbir fikrim yok, Allah’tan Tülin Ersel’le
yan yana oturuyorduk. Tülin dedim, böyle böyle bir şey oldu, İsmail Türk
Hoca aradı, gel görüşelim dedi, acaba biri beni mi işletiyor dedim. Tülin,
Yatırım Bankası’ndan geldiği için konuya daha hâkimdi. “Onlar galiba Sermaye Piyasası Kurulu diye bir yer kurdular ve SPK’ya Yatırım Bankası’nın 5.
katında bir yer vermişler, orada çalışıyorlarmış.” dedi. Tahkik ettik, doğru.
Benim de DESİYAB’da sıkıntılarım vardı, o zaman bir takım projeler için
ekonomik olarak uygundur raporu veremiyorduk. Bu nedenle de oldukça
sıkıntı yaşamaya başlamıştım. O gün öğleden sonra hiç iş filan çıkacağını
düşünmeden kalktım gittim. Herhalde bir şey soracak diye düşünüyordum.
İsmail Bey’in odasına girdim, bana dedi ki “Ben seni talebeliğinden beri takip ediyorum.” dedi. “Seni severim, çok beğenirim.” dedi ve ardından ikinci
bir şok geldi “Biz seninle çalışmak istiyoruz.” dedi. “Şöyle bir Kurul kuruyoruz.” dedi. Hocam dedim: “Bu alan bana yabancı beni projecilik yaptım.”.
“Proje işi de var ama oraya İş Bankası’ndan birini bulduk.” dedi. “Biz seni
daire başkanlığına almak istiyoruz.” dedi. Ben hemen planlamadan gelmiş
biri olarak araştırmanın benim için en iyi yer olabileceğini düşündüğüm için
araştırma olabilir dedim. “Tamam, o zaman Maliye’de Recep Bey diye biri
var, onu bul, kararnameleri o hazırlıyor.” dedi. “Senden bir şey isterse hemen
ver.” dedi. İyi peki, ben hemen olur dedim çünkü DESİYAB’da “çanım çalmaya” başlamıştı. Gittim Ulus’daki Maliye’ye, Recep Önal’ı buldum. Recep
Önal, işte bir böyle bir kısa geçmiş istedi, bir şeyler daha istedi, onları temin
ettim, Recep Bey’e verdim ve bu işi oluruna bıraktım. Derken bir gün bankanın genel müdürü çağırdı “Seni istiyorlar.” ve de “Detaşe olarak hemen
318
SPK Araştırma ve Geliştirme Dairesi’nin ilk Başkanı. Bu görüşme Ocak 2011’de Ankara’da yapılmıştır.
604 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
başlamanı istiyorlar.” dedi. Temmuz falan olmuştu zaten, temmuz sonlarına
yaklaşmıştı, tamam olur dedim. Kararnamemiz yanılmıyorsam eylüle doğru falan çıktı. Bu arada ben DESİYAB’ı bıraktım ve kararnamem çıkıncaya
kadar 2 ay Kurul’da çalıştık. Kurul’da çalıştık diyorum, Kurula Meşrutiyet
Caddesi’ndeki bina kiralanmıştı. Bir gün işte Recep Bey, Hoca filan oturduk,
herkes bir kat aldı kendine, bize de 7. kat düştü. Ondan sonra başladık, çay
bardağından başlayarak alımlara başladık. Kadro o kadar kısıtlıydı ki her işin
peşinde kendimiz koşuyorduk.
Kadro yoktu ki.
Her kata bir daire başkanı derken birer de sekreter bulun dediler. Odacıları bile Recep Bey’le, onla bunla görüşüp, tamam olsun gel dedik. Hoca,
odacıların pek çoğunu Mülkiye’den getirdi. Böyle bir koşturmalı bir hayat
başladı. Benim şöyle bir avantajım vardı, arkamda on küsur senelik DPT
deneyimim vardı ve çok sayıda adam tanıyordum. Öylece Mülkiye’den çok
eski bir arkadaşım vardı onu da müdür kadrosundan getirdik.
Ferda Kıratlı. Aslında ona hepimizin büyük bir teşekkür borcu var.
Oturup kalkmamızdan giyinmemize, yememizden içmemize kadar pek
çok konuda bizlere öğretmenlik yapmıştır. Sevgili Osman üstadın (Alpak) “Kurul’un işe aldığı bütün gençleri birkaç hafta Ferda’nın yanında
görgü ve giyim kursundan geçirmek lazım.” diye bir önerisi vardı.
DPT eski Müsteşarı Bilsay Kuruç’un sekreterini, sekreterliğe getirdim.
Daha sonra heyecanla ilk alacağımız elemanları beklemeye başladık. Konu
herkese yabancıydı, ilk tebliğlerin hazırlanmasını hatırlarım, Kurul toplantılarında herkes oradan buradan bir şeyler okur, saatlerce tartışılırdı.
İlk tebliğler öyle çıktı ve de tabii burada en fazla sürükleyen husus, Sadık
(Baklacıoğlu) Bey’di, Yılmaz (Ulusoy) Bey’in ticaret hukuku bilgisiydi. Üyelerin bir kısmının konu hakkında bir birikimi olmaması nedeniyle çok fazla
katkı yapacak durumları yoktu. Onlar iyi mevkilerde bulunmuş kişiler olmalarından dolayı da idari tecrübelerini kullanıyorlardır. Dolayısıyla sistem
ahenkli bir şekilde yürüyordu. Bizler de yavaş yavaş bir şeyler vererek katkı
vermeye çalıştık. Benim kişisel olarak katkım daha çok idariydi ve hemen
planlamadan bir takım arkadaşlar getirmeye kalktım ama o bir şekilde gerçekleşemedi. Zaman içinde Mehmet Coşan’ı getirdik. Aslında, Araştırma
ve Geliştirme Dairesi olarak bize en büyük katkıyı, 12 Eylül baskısı sağladı.
Üniversite üzerindeki baskısından kaçan kişilerle biz iyi bir kadro kurma
imkânı sağladık. Önce Mehmet Fatih Coşan’ın, ardından Dr.Hasan Ersel’in
alınmasıyla, gelecek gençleri yetiştirecek bir ekip oluştu. Açılan imtihanlarda da yeni araştırmacı yardımcıları gelmeye başladı. Coşan ve Hasan Ersel’in
yardımlarıyla hem de sağlanmaya çalışan eğitim olanaklarıyla bunları yetiştirmeye çalıştık. Eğitim olanakları için de ilk başta OECD’den katkı sağlandı. Benim planlamadan edindiğim tecrübeyle böyle eğitimin en iyi şekilde
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 605
OECD’den sağlanabileceğiydi. OECD’yle temasa geçtik. Orada çalışan bir
Türk, Atilla Alpöge vasıtasıyla bir imkân sağladık. Konuyu bilenler, bize
eğitim yaptırmak için Fransa’da Insead veya Amerika’da Wharton School’u
tavsiye ettiler. İlk araştırma için Recep Önal’la birlikte Insead’ı, Almanya’da
Deutsche Bank’ı ve Amerika’da da Penslyvania Üniversitesi’ni tercih ettik.
Philadelphia’da Bülent Gültekin’le ve Işık İnselbağ’la tanıştık, onlar vasıtasıyla Wharton School’da iyi bir eğitim programı ayarlanma imkânı olduğunu
gördük. OECD’yle de bu imkânı değerlendirip değerlendiremeyeceğimizi
konuştuk ve konu bir projeye bağlandı. Her yıl birkaç kişinin Wharton’a
gönderilmesi, orada eğitim ve stajdan geçirilmesi sağlandı ve ilk grup olarak
ilk promosyon gitti. İlk promosyon gitti, Hasan Ersel de onlarla beraber gitti
yanılmıyorsam. Böylece, yıllarca süren iyi bir eğitim olanağı sağlandı.
O bağlantılara daha sonra biz devam ettik, yıllar sonra Bülent
Gültekin Hoca’dan sonra rahmetli Işık Hoca aldı götürdü organizasyonu.
Evet, Bülent’in Türkiye’ye gelmesinden sonra da Işık İnselbağ olayla ilgilendi ve yanılmıyorsam bir 8 sene süren bir eğitim olanağı sağlanmış oldu.
Bunun yanı sıra her sene Türkiye’de bir konferans yapmak için dışarıdan
konusunda üst düzey uzmanların gelebileceği bir imkân sağladık ve bunla
da çeşitli alanlarda çalışmalarımıza teknik destek sağladık. Özellikle borsa
konusundaki yönetmeliklerin yapılması, bu imkânlar sayesinde gerçekleşti.
1984’lerde biz ortalıkta çaylak olarak gezerken hummalı çalışmalar ve toplantılar yapılıyordu. Bize de borsalara ve borsa işlemlerine
yönelik çalışmalardan küçük raporlar hazırlamak düşüyordu.
Bu arada idari olarak da Kurulun ana yapısını, genellikle Maliye’nin bürokratik kurullarından gelen daire başkanları oluşturuyordu. Onların çok
değişik, çok bürokratik bir yapısı vardı. Bizim Araştırma Geliştirme Dairesi
(AGD)’nde ise benim planlamadan gelmemden de kaynaklanan, son derece
rahat ilişkilerden oluşan bir yapı vardı yani bir tartışma yapılırken, daire başkanından araştırmacı yardımcısına herkesin eşit düzeyde sesinin çıktığı bir
ortamdı. Zaten ben de kişisel olarak hani ilk başta çok alanımın dışında bir
konu olduğu için teknik olarak daha geride durmayı ve iyi eleman yetiştirmeyi birinci öncelik olarak almıştım. Hasan Ersel’in de özellikle büyük katkısıyla hakikaten bu alanda çok önemli kadrolar yetişti, gençler yetişti. Şu anda
geriye doğru bakınca üzücü olan şey, bunların hiçbirinin sektörde söz sahibi olamamasıdır. Çünkü bunların önü daima kesildi. Özellikle Kurul içinde
AGD kökenli kişilerin belki de biraz da benden kaynaklanan nedenlerle her
dönemde önü kesildi. Ancak bunların büyük bir bölümü Kurul dışında çok
farklı alanlarda temayüz edebildi ama Kurul içinde temayüz eden olmadı.
O dönemde uğraştığınız bir dal da Meban’dı sanırım.
Hah tabii, bu arada bir gün hiç unutmuyorum Kurban Bayramı öncesiydi ve hepimiz bayram için programlarımızı yapmıştık, bir anda iki üç
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 607
606 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
gün evvel tam tatile çıkmadan İsmail Bey pür telaş geldi “Meban batıyor
hemen el koymamız lazım, çabuk İstanbul’a.” dedi. Biz Recep Bey’le atladık, tatil matil her şey bir tarafa gitti, atladık, Meban’a gittik. Meban’da
daha envanter çıkaracak bir durum yoktu, Odakule’ye kapanıldı ve de
baktıkça daha vahim bir tabloyla karşılaştık. Meban olayı patlak verdi. En
sonunda, Meban’dan tahvil alanlara ödenmek üzere Meban’a o zamanın
parasıyla 35 milyar lira gibi bir para aktarıldı. Meban’ın bütün tahvil sahiplerine borçları ödendi. Buna karşılık da Anadolu Çimento’nun ve Transtürk Holding’in arazisine el konuldu. Ama bu aşağı yukarı bir buçuk aylık
bir sürede oldu. Çok yoğun çalışma dönemiydi. Ondan sonra da bu olay,
zaman içinde Meban’la ve Transtürk Holding’le ilişkiler yıllarla devam etti.
Menkul Kıymetler Tanzim Fonu kanalıyla devam etti.
Bankerlerin tasfiyesi için Menkul Kıymetler Tanzim Fonu (MKTF) kurulmuştu. Fonun yönetimini de SPK’ya vermişlerdi. Bir de Meban’dan sonra
Fiban’ın tasfiyesi vardı. Bir iki tane daha böyle iflas olayı oldu. Kastelli’yle
başlayan ve Meban, Fiban gibi kurumlarla devam eden banker krizi neticesinde bunların pazarladıkları tahviller ödenemedi. Söz konusu tahvillere
yatırım yapan tasarruf sahiplerinin alacaklarını MKTF ödedi. Dolayısıyla da
tahvilleri çıkaran şirketlere karşı da MKTF alacaklı oldu. Tasfiye işlemleri
aşağı yukarı 4-5 senelik bir zaman dilimi içerisinde tamamlandı ve bu şirketler kapatıldı. Benim faal olduğum dönem, aslında İsmail Bey’le olan dönemdir ve bence Sermaye Piyasası Kurulunun asıl ciddi kendi işlevini yaptığı
dönem, o dönemdi. Bir de Sermaye Piyasası Kurulu ondan sonraki dönemde
politize olmaya başladı. Özellikle benim kişisel görüşüm, medya şirketleri
halka açıldıkça, bunlar da sermaye piyasasında yer almaya başladıkça, sermaye piyasasının politize olma hızı arttı.
İMKB, 1985’te kuruldu. Siz gittiniz mi çan çalmaya?
Vakıf Han’dakine gittim tabii. Muharrem Bey de zati o zamanlar çok
şekerdi yani 5-6 tane eskiden gelen Vakıf Han’dan gelen İzibelli’ler, Cengiz
Evgin’ler falan vardı ve 5-6 banka vardı. İlk başlarda acayip ufacık bir yerdi.
Sonra Rıhtım Caddesi’ne taşındı, o zaman aşağı yukarı 15 günde bir gitmeye
başladık. Zaten o zamanlar bir borsaya uğranırdı, Allah rahmet eylesin Tuncay Artun’dan başlanıp 3-5 tane piyasa hakkında laf edebilecek düzeyde olan
aracı kurum yöneticiyle görüşülürdü, AGD’deki arkadaşlarla hani piyasayı
koklama, piyasa nereye gittiği hakkında fikir edinebilmek için belli gittiğimiz yerler vardı. Yatırım Finansman’dan Zeki Döşlüoğlu’na, Değer Menkul
Değerler’den Tuncay Artun’a, Yapı Kredi’den Melih Şensoy’a gidilirdi. Cengiz Evgin’le, İlhan İzibelli’yle konuşulurdu. Genborsa’da bir Altan Abunlu
vardı yani ona da eski olduğu için uğranırdı. Bu turları en az bir ayda bir
yapmaya çalışırdık, hem arkadaşları piyasadan koparmamak için hem de hakikaten olayı izleyebilmek için.
Ondan sonra, 1980’lerin sonunda artık düzen oturdu, borsa
oturdu, piyasalar oturdu, bir modernizasyon süreci başladı. Bir de
Jamshed’den bahsetmemiz gerekecek sanırım.
Wharton’la yapılan projenin bize önemli bir kazanımı da Jamshed
Ghandhi’yle tanışmamız oldu. Jamshed’in gerek orada yetişen personelimize yaptığı katkılar, onların ve onlarla sürdürdüğü temas, bizim daha sonraki
birçok aşamadaki çalışmamıza teknik destek sağladı. Yeni enstrümanlar vesaire fakat bu aşamada araştırma dairesi hep öncelikli bir rol oynadı, özellikle bu yeni araçlar konusunda. Araçlar ve kurumlarda hep araştırma dairesi
bir şey yazıp götürüyor, rapora bağlıyor, millet onun üstüne çalışıyordu.
Fakat özellikle Mehmet Şükrü Tekbaş da ayrıldıktan sonra araştırma dairesinin etkinliği de tamamen yok oldu. Standart bir araştırma dairesi haline
geldi, araştırma raporları önüne bir sayfa da özet koy şeklinde yapılmaya başladı ve de ondan sonra zaten benim Kurulla ilişkim kalmadı. Ondan sonraki
dönem benim Kurulda aktif olduğum bir dönem değildi, yani olanları sizden
izlediğim bir dönemdi dolayısıyla o dönem hakkında bir şey demek çok zor.
Bir de bilgisayar sistemi kurmak üzere çok uğraşmıştık.
İlk bilgisayar ihalesini gayet iyi hatırlıyorum. İhale komisyonu var, ihale
komisyonunun bir üyesi de Hasan Ersel. Hasan Ersel, ben ve bir arkadaşımız
daha vardı komisyonda. Maliye kökenli daire başkanı arkadaşlar tehlikeli iş
diye bulaşmak istememişlerdi. İkinci üye yanılmıyorsam ya Ferda Kıratlı’ydı
ya da Mehmet Fatih Coşan’dı. Bir gün bir bağırtı koptuğunu hatırlıyorum,
şirketlerden bir tanesi Hasan Ersel’e bir şey teklif etmiş.
Anlatmadı bunu.
Hasan Hoca’nın kulaklarına kadar kızardığını, adama bağıramamış, adamın arkasından feryat figan kopardı “Ben senin ne matematik, ne ekonomi…”. Adamın teklif ettiği rüşvet de ekonometriyle iktisat kitapları. Hasan
Hoca’ya başka şey rüşvet olarak teklif edilemeyeceğini o da biliyormuş. Hakikaten ihale o zaman çok canımızı sıkan, bizleri çok yoran bir olaydı. İhaleyi
kim almıştı?
ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği aldı.
Makineleri diyorum.
Hewlett Packard...
Evet. Bir de çok güzel ve kapasiteli bir bilgisayarcı grubumuz vardı
Ama onların hepsi AGD’nin içindeydiler. AGD’de araştırmacı grubu, bilgisayar grubu ve kütüphane grubu vardı.
Kütüphanenin başına da planlamadan İbrahim Bey’i getirmiştik. O bence bizim kütüphanenin doğru işlemesi açısından iyi bir kazanç oldu.
O dönemlerde kütüphane, Sermaye Piyasası Kurulu kütüphanesi
Türkiye’nin dalında en önemli kütüphanesi haline geldi. Sadece biz
608 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
değil, o dönemlerde Türkiye’de iktisatta veya finansta master, doktora
yapan herkes aşağı yukarı bizim kütüphaneden geçmişti.
Ama biz AGD olarak çok şanslıydık. İsmail Bey gibi eğitimin önemini
bilen ve hani kitaba ve dergiye para harcamamıza hiç karşı çıkmadı. İsmail
Bey, para konusunda çok titiz bir adamdı ve parantez içinde cimri bir adamdı. Ben hiç unutmam.
Bunu yazmalıyım.
Borsa için gelen uzmanları, Kapadokya’ya gezmeye götürüyoruz ve her biri
alanında önemli adamlar. Hatta bazı ülkelerin borsa başkanları bile var. Misafirleri Kapadokya’ya götürüyoruz, “Hocam yemek olarak ne yapalım?” dedim.
“Nufel’e söyle onlara bir kumanya hazırlasın.” dedi. Bir öğle yemeği verdirene
kadar canımız çıktı ama her türlü dergiyi, kitabı almamıza hiç kayıt koymazdı,
ne istersek gelirdi. O bakımdan biz araştırmacılar olarak çok şanslıydık. Yani
bundan sonra herhalde, ben ilk dönemleri biliyorum, ilk dönemlerde, Mehmet
Şükrü Tekbaş zamanında da onda bir eksilme olmadı, ondan sonrasını bilmiyorum ama o bakımdan kütüphane olayı hep şanslı gitti.
Uluslararası toplantılar dediniz ya, biri Kurulda yapıldı, ilkiydi
galiba. İkincisi İzmir Çeşme’de yapıldı, Altın Yunus’ta…
Abant’ta, İstanbul’da yaptık…
Bir de, İstanbul’da sermaye piyasasında çalışacak elemanlara kurs
yapılmıştı. Sanki 1988 gibiydi. Özel olarak, hafta sonları piyasada
çalışan adamlara kurslar düzenlendi, sermaye piyasasını tanıtmaya,
işlemleri ve hukukunu anlatmaya uzun süre gidip gelmiştik.
Evet.
O kurslara katılanların bir kısmı şimdi şirketlerin tepe noktalarında.
Normaldir, fakat o ilk yıllar enteresan yıllardı, çok adamı zengin eden
yıllardı. Bankalar yerine bankalarda çalışanlar da zengin oldu, enteresan
yıllardı.
Var mı öyle bir örnek?
Ondan sonra kişilerle uğraşmak istemem, herhalde tonladır. Çünkü
sistemler bizim gibi çok amatör kişiler tarafından oluşturulduğu ve mekanizasyon ve bilgisayarlaşma daha tam sağlanamadığı için bahsettiğim gelişmeler olabiliyordu. Bilgisayar olayları bu kadar etkin çalışmıyor, şimdiki
teknik imkânlar yok. Dolayısıyla adam emri alıyordu, uyguluyordu eğer
gün sonunda kârlı bir duruma geldiyse, olay kendi cebine değilse, kötü gittiyse, vatandaşa aktarabiliyordu. Bu yakalama imkânı da yoktu. Yani işlemi
kendi adına mı? Banka adına mı? Yoksa müşteri adına mı yaptın? Ayırt
edilemiyordu. Ama bu zorluklar zaman içinde çok çabuk çözümlendi. Fakat o aradan geçen kısa sürede, bu işten çok faydalanan oldu. İlk aşamada
şeyler, eski Vakıf Han’ın kurtlarından bazıları, daha sonraki aşamada uyanık banka temsilcileri, bu işlerden çok yararlandı. Ama bu aşamalardan
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 609
geçmeden, tecrübe kazanmadan bir şeyin ayağa kalkması mümkün değil.
Doğal olarak ilk zamanların bir takım tortuları olarak kalacak. Sorunlar
oldu tabii ki, düzgün işleyen bir sistem ilk günden dört başı mamur olarak
kurulamazdı.
Doğru, gelişim zaman alıyor, topallayarak, düşe kalkarak bir yerlere geliyor. Biraz da Vadeli İşlemler Borsası’nı konuşalım mı? İzmir’de
Pamuk Borsası’na gittiniz geldiniz.
Dünya Bankasında bir Atilla Sönmez vardı, onun yardımları oldu. Dünya
Bankasının 6-7 ülkede bu tür vadeli işlem piyasaları kurmak için bir projesi vardı. Bu 6-7 ülkeden bir tanesi de Türkiye’ydi ve seçilen şey pamuktu,
yer olarak da İzmir düşünülüyordu. İlk olarak Paris’te toplantı yapıldı, Dünya Bankasıyla OECD’de bir araya gelindi. İzmir diğer alternatifler, ülkeler
arasından ön plana da çıktı. Hatta olay, yer bakma noktasına kadar gelindi,
İzmir’de bir borsa binası vardı.
İzmir Pamuk Borsası.
İsmi tam hatırlamıyorum, Ekrem Bey vardı orada.
Ekrem Demirtaş.
Evet Demirtaş yanılmıyorsam, onunla beraber Pamuk Borsası gezildi,
korbeye (işlem salonu) girildi, burada kurulur dendi vs.
Hatta resimlerimiz yerel gazetelerde yayımlanmış ve Adalet
Demirçelik de borsaya giren ilk kadın diye manşete çıkmıştı.
Evet, hoş bir haber olmuştu. İş, hani neredeyse yönetmeliklerin hazırlama safhasına falan gelirken, benim görev değişikliği vesaire nedeniyle ben
bu olayın dışına çıktım. Ondan sonra kimse gelip bana, bende bir sürü dosya vardı, kimse de gelip bana ne bir şey sordu ne de bir şey danıştı. Dünya
Bankasıyla olan ilişkiler benim üzerimden yürümüştü ama hiç kimse bir şey
sorup “Yahu sen bu işlerle ilgileniyordun, şunun hangi aşamaya geldiğini bir
anlat.” demedi. Ondan sonra tamamen dışına düştüm, o nedenle de sonuçta
niye olmadı, neden olmadı olayını ben de bilmiyorum.
O dönem Kurulun ilgi alanı başka yerlere kaydı anlaşılan.
Başka yere kaydı, herhalde ondan. Ama sonuçlanma noktasına gelmiş bir
proje vardı.
Ondan sonra olay çok sonraya kaldı. Neredeyse on yıldan fazla bir
zaman geçti, VOB kuruluncaya kadar.
Bir takım arkadaşlarımız da Chicago’ya bir vadeli işlem borsası nasıl işliyor diye incelemeye gitmişlerdi.
Adalet Demirçelik’le Sevtap Taşkıran gitmişti.
Chicago Mercantile Exchange ve Chicago Board of Trade’e gidip gelindiydi, vadeli işlemler nasıl çalışıyor öğrenelim diye.
Bir de yatırım fonlarına ilişkin çalışmalarımız vardı?
610 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Hatta ilk başlarda, menkul kıymetler yatırım fonlarının her gün portföylerini takip ederdik.
Ama o zamanlar yatırım fonlarının kuruluşunda AGD söz sahibiydi.
Evet evet, ilk başta biz takip ediyorduk ve bir müddet sonra “Bunu her
gün takip etmemiz mümkün değil ve de yayımlamamız da mümkün değil.”
diyerek geri çekildik. Aslında her gün takip etmek çok anlamlı da değildi,
sayı artınca takip sorunu daha büyük olarak ortaya çıktı. İlk hevesle fazla
şey istenmiş.
Evet, o bürokraside bazen ne olur olmaz diye fazla evrak vs. istiyoruz.
İşte bir kısım gereksiz evrak yaratılıyor.
1984’lerde, biz ilk girdiğimiz sıralarda aracı kurumlar tahvil vesaire alacakları, satacakları zaman ilana gelirlerdi; getiri oranı bu, faiz
oranı bu diye ilanlarını onaylardık hatırlıyor musunuz?
Birçok şeye onay verirdik ilk başta tabii. Gazete ilanlarının hepsini keserdik, Ferda da hepsini takip ederdi. İlk takip de bizde, araştırma grubunda
başlamıştı.
Araştırma Dairesi de içinden pek çok daire çıkardı. Bilgi İşlem ve
Enformasyon Dairesi, biraz dolambaçlı şekilde Piyasa Gözetim ve Düzenleme Dairesi, benzeri şekilde Kurumsal Yatırımcılar Dairesi ve bir
de Uluslararası İlişkiler Grubu (bir zamanlar Dış İlişkiler ve Eğitim)
çıkardı.
Evet, kırkambar gibi olmuştu. Ama ilk başta çok farklı bir şey havası vardı, memuriyet hayatının en zevkli yeridir ki planlamanın da zevkli dönemini
yaşamış olmama rağmen…
Hem planlamada hem SPK’da.
Evet, ikisini de sonraki dönemlerimde gördüm ama ilk dönemlerimde
olma şansım da vardı hakikaten…
Peki, geri dönüp baktığınızda yani planlama kısmını bilmiyorum
tabii, geriye dönüp baktığınızda “şunu şöyle yapmasaydık veya böyle
yapsaydık” dediğiniz oldu mu?
Valla o kadar cahilliğimize rağmen yine iyi iş yapmışız diye düşünüyorum. Tabii ilerde bazı konuların bu kadar kötüye kullanılabileceğini düşünemezdik. Ama Türkiye’nin hâlinden çok da farklı bir gelişme göstermedi.
Enver Bey çok teşekkür ederim. Harika bir sohbet oldu, eskiyi andık,
tekrar teşekkür ederim.
12.7. HASAN ERSEL319
Hocam görüşme talebimizi kabul etmeniz bizi gerçekten onurlandırdı. Çok teşekkür ederiz. İsterseniz biraz geçmişe dönelim. Siyasaldan (SBF) ayrılıp SPK’ya gelişinizle başlayalım.
1984’te SPK’da göreve başladım.
1984’te başladınız. O süreçte kendinize özel bir görev atfetmiş miydiniz? Bir misyon yüklemiş miydiniz? Kurula başlarken düşünceleriniz nelerdi?
Olay şöyle gelişti. SBF’den mecburen ayrıldım. O ortamın doğal bir sonucuydu. Hatırlayacağın üzere YÖK kuruluşu ve üniversiteden tasfiyeler
gelmişti. Askeri rejim devam ediyordu. Bunu şunun için söylüyorum; İsmail Türk Hoca bana “SPK’ya gel.” teklifini yaptığında ben üniversiteden istifa etmiş durumdaydım ve askeri rejim devam ediyordu. Hoca, bütün bu
olumsuz koşullara rağmen bu teklifi yapmıştır. Benim 1984’te başlamamın
nedeni SPK’dan kaynaklanmadı. Bir rahatsızlık nedeniyle ameliyat oldum.
Yani SPK’ya başlama süreci hiç kesilmedi. Sadece arada seçim olmuştu ve
Turgut Özal, hükümeti kurmuştu. Ama İsmail Hoca’nın o olumsuz ortamda
üniversiteden böyle ayrılmış bir kişiye bu teklifi yapması bence çok önemli
bir şeydir, benim için çok önemli ve çok değerli bir şey.
Bizim için de önemli, biz talebeliğimize veya öğrenciliğimize devam
ettik sayenizde, üniversiteden ayrılmamış gibi olduk.
İyi ettiniz. Şimdi bir de Enver Çapçı var tabii, bence o da çok önemli.
Bana çok büyük destek verdi, “Muhakkak gel.” dedi. İsmail Hoca’nın isteği
şuydu; benim sermaye piyasası konusunda bir uzman olmadığımı biliyordu.
Ama diyordu ki: “İşte sen iktisat biliyorsun, mikro iktisadi konularla da uğraşan birisin. Biz de böyle bir ortamda bir şeyler geliştirmeye çalışıyor, yeni
bir yeni kurumsal yapı oluşturmaya çalışıyoruz. Senin yardımın olur.”. Bunu
şunun için söylüyorum; SPK’da benim çalıştığım dönemde bu kuruluşun
319
Eski SBF Öğretim üyesi ve SPK-AGD Başaraştırmacısı. Bu görüşme Ocak 2011 tarihinde yapılmıştır.
612 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
düzenleme ve gözetim otoritesi olmanın ötesinde sermaye piyasasını oluşturma, geliştirme, kurumsal yapısını kurma görevi vardı. Bu iki görevi yani
klasik gözetim ve denetim otoritesiyle, piyasayı geliştirmeyi bir arada yürütmek zorundaydı. Başka çare yoktu. Bu hiç de kolay bir iş değildir. Nitekim
SPK’nın kurumsal yapısı içerisinde gözetimden sorumlu bir bölüm vardı. O
bölümün düşünce ve çalışma mantığı, örneğin araştırma bölümünden çok
farklıydı. Gerçi araştırma her kurumda farklı olur. Ama vurgulamak istediğim şu: SPK’nın çift görevi nedeniyle bazı bölümler bir şeyleri değiştirmeye
ağırlık verirken, bir bölüm de aman işler kurallara uygun yürüsün diye hareket ederdi. Bu önemli bir şeydi. İsmail Hocamızın başında olduğu -başında derken altını çiziyorum- SPK yönetimi, bu olguyu karşılıklı olumlu etkileşime dönüştürerek görevlerini yerine getirmeyi başarmıştır. Biliyorsun,
Türkiye’de düzenliyorum adı altında faaliyetin gelişmesini yavaşlatmak ya da
engellemek ya da geliştireceğim diye boş verip risk yaratmak mümkündür.
SPK, bu dengeyi sağlamıştır. Bence bu büyük bir başarıdır ve bunun ana
sorumlusu da İsmail Türk hocamızdır. Ben bunu çok önemli görüyorum.
Evet, bu geliştirme ile gözetim ve denetim fonksiyonlarının dengelenerek yürütülmesi oldukça başarılı bir süreç. O dönemlerde bir borsa
kurulma süreci vardı. Siz de başından itibaren o sürecin öncüsüydünüz.
Evet. borsanın kurulması gerekiyordu. Çünkü birinci piyasada alınan
kâğıtların ikinci el piyasasının oluşturulması lazım, ihraç edilen menkul kıymetleri alıp satabileceksiniz ki likidite sağlansın. O süreçte OECD ile toplantılar yapıldı.
Borsanın kurulması süreci, dediğiniz hani geliştirme fonksiyonu ile
yakından alakalı sanırım.
Burada bence çok doğru bir yaklaşım izlendi. Bu deneyimi yaşamış ülkelerden bilgi alalım; ne tür sorunlar çıkıyor, bunları nasıl çözmeye çalışmışlar,
ne türlü sorunları çözebilmişler gibi soruların yanıtları arandı. Bu açık bir yaklaşımla ele alındı. Yani filana soralım değil, kimlerden ne öğrenebiliriz sorusuyla başladık çalışmalarımıza. Dolayısıyla herhangi biri bir şey söyleyecekse,
gelsin söylesin dedik. Amerika Birleşik Devletleri’nden Kore’ye kadar çeşitli
ülkelerden çok sayıda değerli uzman ve akademisyeni davet ettik. Bu olaya
büyük katkısı olan bir kişiyi hemen belirtmek gerekir. O da Bülent Gültekin’dir,
kimleri bulmamızın uygun olabileceği konusunda bilgisiyle çok yardım etti,
bir de şahsi temaslarla da birçok kimseyi Türkiye’ye gelmeye ikna etti.
Hatta bizlerin Amerika’daki eğitiminde de o organizasyon yapmıştı.
Ona da geleceğim. O da çok önemli bir şey. Şimdi borsa sürecine giderken şöyle de bir durum ortaya çıktı. İsmail Hoca şöyle bir yaklaşım izliyordu:
“Bu olay yeni. Kurul üyeleri bile yeterli bilgi sahibi değildi. Ama SPK’daki
genç çocuklar öğrenebilir. İşte ben de bir kadro kurdum, bu insanların teknik işine karışmayalım. Onlar açılış fiyatı böyle olacak diyorlarsa, biz yok
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 613
öyle olmayacak demeyelim. Tabii soru soracağız, ondan sonra olayın hukuki
çerçevesini biz yaparız.”. Dediğini de yaptı. Süreç böyle devam etti. Bu inanılmaz bir özgürlüktü.
Tam bir akademik ortamdı.
Öyleydi. Öte yandan Kurul üyeleri de çok iyi davrandılar. Anlaşılmayan
ya da kendilerine ters gelen bir nokta olduğunda, bizleri odalarına davet
edebilirler, sorar öğrenirlerdi. Tabii tatmin olmadıkları durumlar da olurdu.
O zaman da bir daha konuyu düşünmemizi isterlerdi. Kurul üyelerinden çok
büyük destek gördük, idari kadrolarla yönetim kurulu arasında bir sorun yaşamadık. Tekrar söylüyorum, İsmail Hoca’nın işlerin böyle yürümesinde çok
büyük katkısı vardır. Çok ilginç bir otorite yapısı kurmuştu. Otorite kesinlikle vardı. Ama öte yandan kim emir veriyor, belli değildi. Çünkü “Ben bunu
yaptım, bu budur.” dediğiniz zaman, üst makam size itimat ettiği için peki
diyordu. Tabii bizler de üst makama bir konuyu götürmeden on defa kontrol ediyorduk. Bu çerçevede genel sekreterimiz olan Sayın Recep Önal çok
titizdi, her şeyi kontrol ederdi. Bu da farklı bir bakış açısı kazanılmasını sağlardı. Biz araştırma bölümünde belki daha matematiksel bir modelle ilgili bir
şeyler yapardık ama Sayın Önal çok iyi bildiği mevzuata uygun olup olmadığına bakardı. Tabii diğer bölümler de bakardı, onlardan da görüş alınırdı.
Bu da iyi bir şey, güzel bir noktaydı. Bu arada ilginç bir şey oldu; hukukçular,
borsanın o zamanki mevzuat çerçevesinde açılamayacağı kanaatindeydiler.
Yapı gereği borsanın açılamayacağı gibi mi?
Evet, Türkiye’deki mevzuatta bunu engelleyen, borsanın olması gerektiği
gibi işlemesini engelleyen hükümler olduğu gibi bir kaygıları vardı. İsmail
Hoca bir gün beni çağırdı, dedi ki: “Sen yaz bu mevzuatı.” dedi. Bu komik bir
hikâyedir de onun için anlatmak istiyorum. Yalnız bir şey söyleyeyim, işin
teknik tarafını bilen bizdik, yani araştırma bölümü.
Hatırlıyorum, borsalarda fiyatlama süreçleri üzerine, raporlamalar üzerine çalışılmıştı. Kurulda genç arkadaşlara, o sizin çalışmalarınızı hep örnek
vermişizdir. Bir çalışma yapılacaksa önce “Bu iş nasıl çalışacak diye mekanizmasına bakın.” diye, sizin o raporu vermişizdir.
İyi, çok sevindim bunu hatırlamana. Yine hatırlayacaksın, o zaman aramızda çok tartışmıştık. Çünkü ders kitaplarında kabaca yer alan arz talep
modelini borsa ortamına uygulamak ve bunu operasyonel kılmamız gerekiyordu. Ben ona epeyce uğraştım, sizlerin de eleştirilerini görüşlerini aldım,
kaleme aldım ondan sonra. Sonra Mustafa Kırali ile Philadelphia’ya gittik.
Amerika’ya giderken yolda, Almanya’da bir havaalanına inmiştik. Uçağı beklerken bir yere oturduk. Ben Sayın Kırali’ye açılış fiyatlarına ilişkin yaptıklarımızı anlatıyordum. O da dikkatle dinliyor, soru soruyordu. Arkamızda bir
bey oturuyor, döndü, Mustafa Kırali onu tanıdı “O, üstadım…” dedi. Sayın
Ertuğrul Kumcuoğlu imiş. Zarif bir biçimde, “Sizin konuşmalarınızı biraz
614 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
duyuyordum, matematikli bir şeyler konuşuyorsunuz. Ben de önce sizi mühendis zannettim.” dedi. Ondan sonra ona da anlattık, hoşuna gittiğini söyledi ve bizi yüreklendirdi.
Benim bu çalışmada izlediğim yol şöyleydi: En ileri borsa New York
Borsası’ydı. Fakat çok karmaşık, çok gelişmiş bir borsa, bunun basitleştirilmiş hâli var mı diye baktım. Tokyo Borsası tabii o zamanki biçimiyle, New
York Borsası’nın daha basitleştirilmiş bir modeliydi. Ama Kore Borsası da
Tokyo’nun basitleştirilmiş bir hâliydi. Onun için, kuralları anlayabilmek için
elimdeki en basit modelden, Kore Borsası’ndan başladım. Buradan hareket
edince, işleme mantığını çıkarmak daha kolay oldu. Çalıştıkça, New York
Borsası’nda olduğu gibi bir menkul kıymetten sorumlu uzmanlaşmış aracı
gibi kurumlara geçmeğe kalkışmanın, içinde bulunduğumuz koşullarda bir
anlamı yok. Daha mekanik ve dolayısıyla kaba ama başlangıç anında daha
etkin bir sistem üzerinde gitmek daha anlamlı göründü. Danıştığımız uzmanlar da bu öneriye destek verince, o yola gittik. Ondan sonra ben ilgili
mevzuatı yazdım. Sonra Kurula gitti. Kurul hiçbir değişiklik yapmadı. Bir
yürürlülük maddesi eklendi o kadar.
Hatırlıyorum o günü.
Gayet güzel geçti. Hatta o zamanlarda, 12 Eylül rejiminin kalıntısı anlayışla yeni Türkçeyi mevzuatta silme çabası vardı. İsmail Hoca üst üste telefon etti, hiçbir şeyine dokunulmayacak, bilmediğiniz kelimeleri karıştırmayın diye. Böylelikle de Öz Türkçe kelimelerin tekrardan yer aldığı, yer almak
zorunda olduğu bir metin çıktı.
İMKB de 1986’nın ilk günlerinde açıldı. 1985’in son günlerinde, 30
Aralık’ta evdeki o zamanki küçücük bilgisayarın başına oturup, devamlı çalışıp, 1 Ocak akşamüstü bilgisayar programını bitirdim. 2 Ocak’ta SPK açıldı,
daireler açıldı, geldim bir bilgisayarcı genç hanım vardı, ondan rica ettim,
şunu eli yüzü düzgün hale getirelim diye.
Engin Hanım.
Engin Hanım’in değerli katkılarıyla ortaya çıkan, eli yüzü düzgün bir
programı da hemen İstanbul Borsası’na da ulaştırdık. Bu süreç, sonra kendi
kendime en övündüğüm birkaç konudan birisidir. Önce iktisat teorisini düşündüm, olayın iktisattaki karşılığını düşündüm, sonra sistemi kurguladım.
Tabii dünyada mevzuat çok, ama bakabildiğim kadarıyla baktım. Yine de
eksik bakmış olabilirim. Fiyatlama mekanizmasının nasıl işleyeceğinin kurallarını yazdım.
Galiba başka çare de yoktu. Çünkü işlem hacmi çok azdı. Hatta o gün
İMKB’de işlemlere başlamak için gong çalınırken, işlem olacak mı olmayacak mı diye herkes bir telaş içindeydi, korku içindeydi.
İkinci gün mü üçüncü gün mü seansın arasında İstanbul’dan beni heyecanla aradılar. “Hoca nasıl fiyat bulacağız?” diye bir ses duydum. “Ne oldu?”
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 615
dedim. “Sadece bir arz, bir talep emri var, birbirlerinden de çok uzak!” diye
bir yanıt geldi. Doğal olarak böyle başladı İMKB…
Hemen altını çizeyim. Gerçi fiyat kurallarını ben yazdım (tabii araştırma
bölümündeki siz arkadaşlarıma danışıp, görüş ve eleştirilerinizi alarak) ama
bu olayın sadece bir yönüydü. İşin bütününe bakıldığında çok başarılı bir
ortak çalışma yapılmıştı. Şimdi bunun hâlâ öğretici değeri olduğunu düşünüyorum. Ama dikkat ederseniz burada önemli olan, İsmail Türk Hocamızın nasıl hareket ettiğidir: “Bu bir iktisadi araştırma konusudur, ne yapılması
gerektiği ve temeli iktisattır. Öte yandan bunun yaşama geçmesi için mevzuatın yazılması şarttır. Fakat konunun özünü kaybetmeden!”. Bu çizgiden
hiç ayrılmadı. Desteğini hep bu çizgide verdi. İktisatçılar (kabaca araştırma
bölümü) çalışmayı yapar, hukuki çerçeveyi de...
Arkasından monte ederiz…
Evet. Ama bu çalışmayı yapma görevini bana vermesinin esprili bir başka nedeni daha var. İzninle anlatayım: Bütün bu işler bitti, İstanbul Borsası
açıldı. İsmail Hoca’nın sekreterinden bir telefon geldi. “İsmail Bey gelip bir
çayınızı içmek istiyor.” diye. İsmail Hoca birilerinin odasına girip rahatsız
etmekten çekinen, sizi odasına da çok nadir çağıran, buna karşılık ortak ortamlarda beraber bulunmayı seven bir insandı. Garibime de gitti niye çay
içmeye geliyor diye. Ama tabii çok da memnun oldum. Borsa fiyat yönetmeliği ile ilgili olduğunu tahmin ettim, Hoca gelecek “Teşekkür ederim, işte
aylardır çalışıyorsun, nihayet başardık” deyip gidecek diye düşündüm. Hoca,
geldi oturdu. Önce beklediğimi söyledi ama arkasından ekledi; “Hasan, bak
üniversiteye asistan olduğundan beri benimle Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde
hukuk derslerini azaltma konusunda uğraşıp durdun. O hukuk derslerini
okumamış olsaydın, bu düzenlemeyi yazabilir miydin?” dedi ve gitti.
Bunu demeye mi gelmiş Hoca?
Gülerek gitti. Bir insan yıllarca içinde sakladığı bir konuyu, bu kadar güzel ve zarif bir biçimde söyleyebilir. Bayılmıştım ben İsmail Hoca’ya ve herkese de anlattım bunu yeri geldikçe. Çok güzel bir davranıştı. Tabii zaman
geçtikçe daha da kıymeti artıyor gözümde. Bu arada yanlış anlaşılmasın diye
tekrarlayayım. Mevzuat düzenlemesi sadece araştırma bölümü kanalıyla
olmuyordu. Çok daha yoğun çalışmaları düzenleme ve denetleme bölümü
yapıyordu.
Ama pek çok şey bilinmediği için pek çok yerde araştırma yer alıyordu.
Öyleydi. Ancak şunu vurgulamam gerek. araştırma bölümüne bu görevin verilmesi doğru bir stratejiydi. Uluslararası toplantıların hepsini düzenlemekten, araştırma dairesi sorumluydu. Burada, bölümün yönetmeni
Enver Çapçı’nın olağanüstü gayretlerini ve katkılarını belirtmem gerekiyor.
Ancak İsmail Hoca, diğer bölümlerin bu toplantılar başta olmak üzere ser-
616 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
maye piyasasını geliştirme faaliyetlerinin tümüne etkin bir biçimde katılması boyutunu hiç ihmal etmedi.
Onlar da geldiler ve katıldılar.
Hem geldiler hem de gerektiğinde onlar da sunum yaptılar. Böyle, bu
dengeleri çok iyi gözeten bir yaklaşım ortaya çıktı. Bir şey söyleyeyim, onların katılımı hem onlar için de iyi oldu hem de o toplantılar için de iyi oldu.
Dolayısıyla SPK ortaya tek boyutlu olarak değil SPK bir bütün olarak çıktı.
Bu da kurum olarak saygınlığını artırdı.
Doğal olarak, SPK’daki gruplar her konuda aynı fikirde olmazdı. Ama
önemli olan nokta şuydu; bir karara varılınca o artık SPK’nın kararı olurdu
ve herkes ona uyardı. Bu tabii aramızda tartışma biterdi anlamına gelmiyor.
Ama SPK kararını benimseme disiplinimiz vardı.
SPK, Türkiye’de yenilikçi bir kuruluş olarak ortaya çıktı. Ama ilginç bir
yenilikçilik anlayışı vardı. Çünkü aynı zamanda çok da ihtiyatlıydı. Örneğin
gelecek dönem piyasaları gibi ne olacağını kestirilemeyen alanlar için hep
SPK’nın ön izni mecburiyeti konmuştu.
Mali piyasalarda her zaman bir karışıklık olabileceği, buna karşı devlet
otoritesinin bu anlamda güçlü olması gerektiğini en çok söyleyenler, Amerikalı uzman ve akademisyenlerdi. Daha Reagan iktidarının o bozucu etkilerinin olmadığı bir dönemin insanlarından söz ediyorum. Ondan sonra
işte mali kuruluşlar kendilerini düzenlerler filan gibi görüşler ön plana çıktı.
Bu görüşlerin doğru olmadığını Amerika’lılar 2007’de başlayan mali krizle
tekrar öğrendiler. Tekrar öğrendiler diyorum. Çünkü, iktisat teorisi yüzyıl
evvel söylemişti bunu. Bu konudaki en büyük katkıları da büyük Amerikan
iktisatçıları (Paul A. Samuelson gibi) yapmıştı. Ama nedense Amerikalıların
bu doğru çizgiye tekrar dönmeleri için bu krize ihtiyaçları oldu. Bu tabii
onların sorunu.
O zamanki fiyat oluşturma mekanizmasına kısaca değinebilir miyiz?
Çok ilkel bir yolla emir toplanıyordu. Emirlerin sayımı komik bir şekilde
uzun sürüyordu. Bu da teknolojinin geriliğinin bir sonucuydu. Ama burada ilginç bazı şeyler vardı. Biz yılda bir iki kere gidip aracı kuruluşları ziyaret ederdik. Büyük bir olasılıkla seninle de gitmiştik. Aracı kuruluşlarda,
İstanbul’da bilgisayar çalışmaz diyenini bile hatırlıyorum, “Borsayı bilgisayarlı kurmayalım, İstanbul’da çalışmaz.” dediği sırada ben de adamcağıza
“Yahu şu üzerine dayandığınız şey bilgisayar değil mi?” demiştim. Kendi
odasında bilgisayarı varken borsada çalışmaz diye bir kaygı duyabiliyordu.
Herkeste değil tabii ama pek çok kişide bilgisayara dayalı işleme karşı bir
güvensizlik vardı, ama çabuk aşıldı. Yine de bilgisayarla işlem yapılması konusundaki kaygılar yüzünden sistemin oturması biraz zaman aldı. Ancak
oturunca da süreç hızlandı. Tabii işler büyüyünce de düzenleme ve gözetim
açısından problemler arttı.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 617
Genelde İMKB’nin kuruluşu gibi olayların, belli bir süreçten iniş
çıkışlarla ilerleyerek geldiği unutulup her şey şimdi dünden bugüne olmuş gibi düşünülüyor. Bu sıraya kadarki emekler, çalışmalar yokmuş
gibi davranılıyor veya küçümseniyor. O nedenle o günlerdeki çalışmaların tarafınızdan anlatılmasının tarihe bir not olacağını düşündük.
Evet, bence o yaklaşım tarih yöntemi olarak doğru değil. Ama yani o
günkü dünyada yaratılanları, o günkü dünyanın koşullarında adımlar olarak bakmamız lazım. O adım bence büyük bir adımdı, ama bugün baktığımız zaman küçük gibi gözükebiliyor. Bu gibi durumlarda sürekli fonksiyonlarla çalışmıyoruz, sağdan bakınca türev başka çıkıyor, soldan bakınca
başka çıkıyor.
Aslında fakültede aldığımız matematik derslerindeki sürekli fonksiyonların bir işlevini de şimdi yeniden öğrenmiş oldum. Hiç böyle düşünmemiştim. Hocam, borsanın kuruluşunu konuştuk ama o zamanlar sizin yönlendirmenizle özel kesimi anlamaya yönelik araştırma ve
istatistiksel çalışmalarımız olmuştu.
Evet, bu çok önemli bir nokta ve halen yaşıyoruz. O zamanlar özel sektör hakkında bilgimiz çok kısıtlıydı. O dönemde şirketlerin mali tablolarını isteyip onlar üzerinden sağlam bir veri tabanı yapmaya kalkışmıştık.
Denetleme dairesi onlarla ilgili bilgilerini topluyordu, bizim de istatistik
olarak ondan yararlanmamızı sağlıyorlardı. Bu aralarda matrak olaylar da
yaşamıştık, şirket gelir tablosunu vermiyor. Denetçi gönderiliyor “Nasıl
vermezsin, halka açık bir şirketsin.” deniyor. Yanıt şu, diyor ki: “Yok canım, benim size vermemek diye bir şeyim yok ama gelir tablosu yerine
kâr zarar cetveli vereyim.” diyor. “Onu verirsen ötekini de ver, niye vermiyorsun?” denildiğinde “Ama satış rakamımı rakipler öğrenir.” diyor. Satış
rakamlarının rakipler tarafından öğrenilmesi, bizden önceki dönemlerde
gerekçesiz bir kaygı idi. “Öğrense ne olur?” diye sorsan cevap veremeyecek
ama böyle bir kaygı vardı. O noktada ve benzeri konularda ikna ederekten
ana noktaya gelindi. Bu bilgiler halka açıklanacak ya, herkesin bilgisi olacak, kaygılar burada birikiyordu. “SPK’nın arşivi için veririm.” diyor. “Ona
bir şey demiyorum bürokratlarınıza itimadım var.” ama “Halka açıklarsanız rakibim öğrenir.” diyerek kaygılarını belirtiyorlardı. Tabii öğrenecek.
Rekabet kavramının içinde var bu. Özetle o zaman şirketlerin önemli bir
kısmı. saydamlık denilen olaydan fevkalade uzaktılar. Sonra mali tablo
standartlarında sorunlarımız vardı. Denetleme Dairesi Başkanı arkadaşımız Feridun Özgen başına gelenleri anlatırdı. Özel sektör şirketleri için bir
mali standart, muhasebe standardı falan yoktu. Deli saçması gibi tablolar
geliyordu. Bazı aktif kalemlerin pasifte, pasiflerin bir kısmının da aktifte
olduğu bilançolar gibi. Bu bir eğitim süreciydi. Süreç bir yandan kendini
eğitmek bir yandan da özel kesimi eğitmek üzerine kurulmuştu.
618 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Öte yandan kendi elemanlarını eğitmek, SPK’nın en başarılı olduğu
alanlardan bir tanesi olmuştur. Böylece yetişmiş ve kalifiye eleman sunmuştur sermaye piyasalarına. Sağ olsun Bülent Gültekin çok büyük yardımları (OECD’den kaynak buldu, eğitim programını organize etti.) ile
Kurul, Wharton School of Finance (University of Pennsylvania) ile bir anlaşma yaptı.
Ben de o eğitimden geçenlerdenim.
Doğru. Sonra bunu başka üniversitelere de yaygınlaştırdık. Mesela, yine
Bülent Bey’in yardımıyla Fransa’da INSEAD (International Graduate Business School and Research Institution)‘de de bu tür eğitimleri yaptık. Orada
bize yardımcı olan Profesor Gabriel Hawawini vardı. Çok ilginç bir adamdı,
İzmir’deki bahsettiğim uluslararası toplantımıza gelmişti, annesini de getirmişti. Sonra son gün “Nasıl anneniz mutlu oldu mu?” dedim. “Evet, artık
giderken Türkçe hatırlamaya ve konuşmaya başladı.” dedi. Meğer annesi 5
yaşında İzmir’den ayrılmışmış. Türkçe bilmiyorken, orada kaldığı birkaç gün
içinde duyduklarından bazı kelimeleri hatırlamış. Çok hoş bir insandı. Gabriel Hawawini’nin sürece katılması Bülent Bey’in isteği, ricası üzerinedir.
Bize çok da yardımcı olmuştur. Ama Bülent Bey’in konumu çok farklı idi.
Bülent Bey, bu olayı bir bütün olarak bize kazandırdı, gençlerimizin eğitim
görmesini, dünya çapında uzmanlardan yararlanmamızı ve sorunlara küresel bir bakış açısıyla yaklaşmamızı sağladı.
SPK’nın eğitim çalışmalarından ikincisi ise, borsada çalışacak kurumların
elemanlarını eğitmesidir. Üçüncüsü de şirketlerin çalışanlarını eğitmesidir.
İstanbul’da kurslar düzenlemiştik.
Evet. Tabii eğitimin başka bir önemli noktası da, SPK elemanlarının
bazılarının daha sonraları özel sektöre geçmesidir. Bu da ülke açısından
çok hayırlı oldu. Özel kesimde çünkü SPK’nın dilini bilen, onun söylediğini
anlayan üst düzey yöneticiler yetişti. Bu da bir ortak dile sahip insanların
olduğu bir ortam yarattı. Bence iyi bir şeydi. Bunu da o dönemin yönetiminin, işte İsmail Hoca’nın ve Kurulun başarılı bir çabası olarak görürüm.
Eğitim, rahat olduğumuz konuların başında yer alıyordu. SPK yönetimi
her zaman eğitime destek vermişti. O dönemde yapılacak o kadar çok iş
vardı ama çalışanların eğitimi her zaman, tartışmasız Kurulun en öncelikli
konuları arasında yer aldı.
Yine bu amaçla, SPK’ya yabancı öğretim üyeleri de getirildi. Mesela bize
uzun yıllar müthiş yardım eden, kişisel arkadaşlığımın hâlâ devam ettiği
Prof. Jamshed Ghandi’den (Pennsylvania Üniversitesi, şimdi emekli) bahsetmeden geçmek olmaz. Kendisi bize hem eğitim de hem de düzenleme ve
araştırma çalışmalarımızda yardımcı olmuştu. Jamshed Ghandi, daha sonra
Merkez Bankası döneminde de bize gelip çalışmalarımıza katkıda bulundu.
Ondan çok şey öğrendik. O bu dönemde bize destek veren tek kişi değildi
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 619
elbette, ancak SPK’da eğitimin nasıl yapılması konusunda getirdiği yaklaşım
çok yararlı ve kalıcı oldu. O dönemde bazı kamu kurumlarının elemanlarını
yurt dışına gönderme planı ve çalışmaları vardı. Ancak belki biraz saygısızlık
olacak ama hiç olmazsa bazı kuruluşlarda, yurt dışına birisini göndermek,
ona torpil yapmak gibi anlaşılıyordu.
Oysa SPK’da durum öyle değildi. Üst düzey yönetimin, başta İsmail Bey
olmak üzere yurt dışına sık sık gitmesi söz konusu değildi. Tabii belki bir iki
kere gitmiştir ama o da çok gerekli olduğunda. Buna karşılık konu genç arkadaşların yetişmesine gelince, yönetim çok olumlu davranırdı. Bu da bence
çok iyi bir nokta idi.
Aslında bu, yani Türkiye’de sermaye piyasasının böyle oluşturulması bir tecrübe, dünya ölçüsünde de bir tecrübe oldu. Bahsettiğiniz
dönemde, OECD ve dünyadan gelen uzmanlarla beraber oturup uzun
toplantılar yapıldı, galiba dört uluslararası konferans yapıldı.
Evet, ya dört ya beştir. Hepsinde de sunulan tebliğler, çalışma grubu sonuç raporları, kitap halinde bastırıldı. Sonra, o kitaplarla ilgili bir espri anlatayım mı sana?
Lütfen.
Konferanslar Türkçe ve İngilizce olarak basıldı. Dünyanın çeşitli yerlerinden değerli uzmanlar, bilim adamları gelmişti. Şimdi biz dedik ki “Bunları
piyasada satalım, daha geniş akademik çevreler ve araştırmacılar yararlansın.”. Maalesef mevzuat engeli var, satamıyoruz. Hediye edebiliyoruz ama
satamıyoruz. Biz de, kitabı satsak da hiç olmazsa SPK’da da kâğıt parası çıksa diyoruz. Para kazanacak değiliz ama olmuyor. Buna da çözüm bulduk.
SPK kütüphanesi için İngiltere’de bir kitapçıyla anlaşmıştık. Oradan kitap
alıyorduk. O kitapçıya yazdık “Bizim böyle bir kitabımız var, size göndersek satar mısınız? Parasını da bizim sizden aldığımız kitaplardan düşün yani
kitap değiş tokuşu yapalım.”. Adamlar “Evet” dedi. “Peki kaça satalım?” diye
sordular, “25 dolar” dedik. Fiyatı bildiğimizden değil tabii aklımıza o geldiği
için. Sonuçta kitap İngiltere’de satıldı. Bizim de kitap faturamız biraz düştü.
Ama mevzuat yüzünden Türkiye’de bürokrasiyle ilgisi olup kitabın varlığından haberdar olma şansı olmayan bir insanın eline geçemedi.
O iş o kadar büyüdü ki sonra yani kitap yayın, dağıtım, satış meselesi Türkiye’de Yargıtay’a gitti, Sayıştay’a gitti.
Yapı Kredi’de bile sorun çıktı, biliyor musun? Oysa Yapı Kredi özel banka fakat orada da banka olduğu için başka yerden para kazanamaz diye bir
kural var. Yayıncılık faaliyetleri (ki biliyorsun kültür faaliyetidir aslında), bu
hükme takıldı.
Tabii, bankacılık faaliyeti dışında bir ticari işte bulunamaz.
Münir Nurettin Selçuk bir dizi kayıt yapmış ve bunu Yapı Kredi Bankasına emanet etmiş. Hem dinî hem de din dışı musikisinin klasik örnekle-
620 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rinden. Muhteşem icralardır. Kayıtlar, Yapı ve Kredi Bankasında, yılbaşında
filan hediye de edilebiliyor. Ama bu müziği dinlemek isteyenin ille de Yapı
Kredi Bankasının önde gelen müşterisi mi olması lazım? Piyasaya da verelim dedik, mevzuat mani. Amaç gerçekten kâr etmek değil. Ama yöneticiler
haklı olarak çekiniyor. Sonra çok uğraşılarak bu engel aşılabildi.
Özel izinler mi alındı?
Hayır, o zaman BDDK yok da Hazineyle falan da konuşuldu, onların da
hayır dediği yok. Herkes çare arıyor “Nasıl yapabiliriz?” diye. Bundan para
da kazanılmaz, herkes biliyor ve sadece Yapı ve Kredi Bankasının değil diğer
bankaların da benzeri işleri vardı, onlar da aynı sorunlarla karşılaştılar. Diyor
ki; yılbaşında müşterilerime hediye edeyim, 6 ay sonra da piyasaya vereyim.
Böylece herkes alabilsin. Neyse sonra bazı düzenlemeler yapıldı, bu sorun
çözüldü. Yani Türkiye böyle ilginç bir yerdir.
Hocam, bir de bilgisayar sistemi kurulması çalışmalarımız vardı.
ODTÜ bilgisayar bölümüyle birlikte yapılmıştı.
O konu da ilginçtir. Yönetim SPK’nın bilgisayar sisteminin oluşturulması
için ne yapmamız gerektiğini belirleme işini araştırmaya vermişti. Şöyle bir
sorunumuz vardı. Piyasada bu konuda çalışan şirketleri tanımıyorduk, bu nedenle de güvenemiyorduk. Tabii haksızlık etmiş olabilirz. Burada benim tutuculuğumun da katkısı oldu sanıyorum. Bu işi bir kamu kurumuyla yapalım
dedik. Orta Doğu Teknik Üniversitesi var. Prof. Dr. Ziya Aktaş da bilgisayar
bölümü başkanı. Ben kendisini kişisel olarak tanıyorum. Hemen belirteyim,
böyle bir tanışıklık söz konusu olduğunda, yönetime hep önceden haber verirdik. Oraya teklifi götürmeyi önerdik. İsmail Hoca “Peki”dedi. Sayın Aktaş’a
anlattık. Böyle bir projeyi yapıp yapamayacaklarını sorduk. Sayın Aktaş ciddi
bir insandı. “Arkadaşlarımla konuşayım, olabiliyorsa size yazılı bir öneriyle döneriz.” dedi. Öyle de yaptı. Önerdikleri projenin maliyeti, piyasadan bize teklif
veren şirketlerden epeyce yüksekti. Sayın Aktaş da bundan rahatsız olmuştu.
Bize, bu paranın projede çalışanlara gitmediğini, onların aldıkları miktarın
mütevazı rakamlar olduğunu anlattı. Aradaki farkı doğuran temel unsur, yasa
gereği üniversiteye ödenmesi gereken ve epeyce yüksek oranda olan paydı.
Üniversitenin payı galiba %50 idi, 1996’da DİE, DPT ve biz “Denizli, Gaziantep’te ne oluyor?” diye bir projeye girişmiştik. Aynı nedenle
başımızı duvara fena halde çarpmıştık. Kalkamadık altından, galiba
DİE reddetti ve proje tamamlanamadı.
Şimdi o noktada, İsmail Hoca’nın davranışı ilginçti. Ben kendisine gidip
anlattım. “Hocam, Orta Doğu Teknik Üniversitesi bu projeyle samimi olarak ilgileniyor. Projeyi sadece Sayın Aktaş yapmayacak. Bölümden başkaları
da katılacak, bir takım çalışması olacak. Konu da onlar açısından, ‘orta boy
bir kurumda optimal bilgisayar sistemi ne olmalıdır?’ şeklinde tanımlanıyor.
Ama fiyat, üniversiteye ödenecek pay nedeniyle piyasadan bize gelen teklif-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 621
lerden yüksek.” dedik. İsmail Bey, hiç tereddütsüz şunu dedi: “Devletin bir
cebinden öbür cebine hayırlı bir iş için gidiyor, verelim gitsin.”. Sadece transferlerin şahsa değil de ODTÜ’ye mi yapılacağını sordu.
Ödemeler ODTÜ’ye yapılacaksa mesele yok tabii ki.
“Hemen başlayın o zaman.” dedi. Tabi Sayın Aktaş ve onunla çalışan öğretim üyeleri çok titiz bir çalışma yaptılar. Öyle bir fiyat aşımı, gecikme filan
gibi bir şey olmadı. Projeyi zamanında bitirdiler. Ama bir şey daha söyleyeyim, başarılı bir proje oldu. O yılların ortamında, bilgisayar sistemimiz
bizim işlerimizi çok rahat götürür hâle geldi. Yanlış hatırlamıyorsam, Sayın
Aktaş bu sorunu ele alan bir kitabı, yurt dışında iyi bir yayınevinde yayımladı. Yani proje bir akademik yayının ortaya çıkmasına da aracı oldu. Kendisi
bana o zaman göstermiş “İşte sizinle uğraştım, sonra ele aldığımız sorunlar ve çözümleri beni buraya kadar getirdi.” diye anlatmıştı. Özetle, SPK’nın
bilgisayarlaştırılması projesi hem sorunumuzu çözdü hem de bir akademik
çalışmanın oluşmasına da katkıda bulundu. Bunu da, İsmail Hoca’nın kritik
bir noktada, hiç tereddüt etmeden bütün sorumluluğu üzerine alarak doğru
karar vermesi sağladı. İnsana bugün kolay gibi geliyor. Akıl, mantık, projenin ODTÜ’ye verilmesini gerektiriyordu zaten. Paranın gittiği yer belli, nasıl
kullanılacağı belli, ODTÜ’den bu projeye katılan bilim insanlarının kimlikleri ve nitelikleri belli. Ama yine de mevzuat nedeniyle cesaret gerekiyordu.
Daha sonraki yıllarda herhalde bir sorun da çıkmadı diye hatırlıyorum.
Yok çıkmadı, uzun yıllar yani şöyle böyle 90’lara kadar, 90’ların
ikinci yarısına kadar o sistemi kullandık. Eklemeler oldu, yamalar
oldu, şu oldu, bu oldu ama o sistem kullanıldı. 90’ların ikinci yarısında proje yenilenmek üzere üç defa galiba farklı çalışma yapıldı, en
sonunda şimdiki sisteme ulaşıldı.
O doğal, şimdi bir de bir şey daha söylemek istiyorum. Ortaya bu tür hukuki veya manasız sorunlar çıktığı zaman ben onların çoğunu da duymazdım. Bölüm yöneticisi Enver Çapçı aktarmazdı. O problemlerle kendi uğraşırdı, bizlere duyurmazdı, bütün sıkıntılı olayları da o göğüslerdi. O da çok
ilginç bir davranıştı. Enver Çapçı’nın araştırma dairesinin başında olmasının
böyle müthiş bir başka boyutu vardı. Hep İsmail Hoca’dan bahsettim ama bu
bizim kendi mikro düzeyimize indiğimiz zaman Enver Çapçı’nın yöneticiliği
de ayrıca takdir edilmesi ve kaydedilmesi gereken bir şeydir. Çünkü araştırmacı olan arkadaşların, kendi başına bırakıldıklarında zaten çalışacaklarının
bilincinde olarak, yönetimden kendine ulaşan istekleri çok iyi inceler ve onları bizlerin ilgisini çekecek biçimde aktarırdı. Bu nedenle hepimiz, genelde
hoşumuza giden işlerle uğraşırdık.
O dili bize iyi tercüme ederdi.
Çok başarılı bir yöneticiydi. Bu da ayrıca üzerinde durulması gereken bir
konudur.
622 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Şimdi sorulardan bir başkasına geçmek istiyorum. Araştırma Geliştirme Dairesine yani AGD’ye.
Bir kere herkesin kendine pay çıkarabileceği bir şey var. Araştırmadaki
arkadaşlar iyi, kaliteli arkadaşlardı.
Teşekkür ederim.
Onları seçenleri kutlamak gerek. Enver Çapçı, yine burada anılması gereken kişidir. Burada esneklik çok önemliydi. Benim hatırladığım bir örnek
var; Sayın Önal, hukuk ağırlıklı bir formasyonu olan bir insandı. Güven Sak,
AGD için sınava girdi. Güven Sak, ODTÜ’den mezun olmuş sonra East
Anglia Üniversitesi’ne gitmiş. Hukuk öğrenimi yok denecek kadar az. Gerçi
AGD’deki çalışmalar için hukuk bilgisi gerekmiyor. Ama o zamanki mevzuat, SPK’nın daireleri arasında ayrım yapmıyordu. Biz kendisinin AGD’ye
katılmasını çok istiyorduk. Bilgisini, kültürünü çok beğenmiştik. Ama benim kafamda bir soru vardı. Acaba hukuk bilgisi eksikliğini Sayın Önal hoşgörüyle karşılar mıydı? Sayın Önal, bu noktada çok olumlu davranmış, bize
destek vermişti. Daha sonra da Güven Sak’ı, SPK’ya kazandırmakla ne kadar
iyi bir iş yaptığımızı hep beraber gördük.
Ben daha sonraki yöneticilik yaşamımda, Merkez Bankası ve Yapı ve Kredi Bankasında, Enver Çapçı’nın bu yaklaşımını becerebildiğim kadar uygulamaya çalıştım. Araştırma bölümünde görev yapan birisine “çalış” denmez.
Eğer öyle birisi varsa, bölüme yanlış adam alınmış demektir. Çalışmayan,
çalışmayı sevmeyen, araştırmacı olmaz. Ama evde çalışır ama kütüphanede
çalışır, o ayrı bir şey. Tabii kurumun disiplinini bozmadan, başka bölümlerdeki arkadaşları rahatsız etmeden. Bu konuyu bir ara şakayla karışık gündeme getirmiştim. Bizim çalışma biçimimizin farklı, başkalarını rahatsız
etmemek için SPK dolayında bir kat tutalım diye. Ama çalışan arkadaşların
önemli bir kısmı “arkadaşlarımızdan ayrılmayalım” demişlerdi.
Esas mesele, çalışma mantığının değişik olmasıydı, bu giriş çıkış saatleri
falan gibi mekanik şeylere hiçbir zaman bağlanmadı. Verilen bir görevin
zamanında ve en az istenen kalitede bitmesi şeklinde bir hedef kondu sadece. Bu ölçütten de hiç vazgeçmedik. Hatırlayacaksın, raporlarımızı aramızda dağıtırdık ve herkesin eleştirisini alırdık. Bunu hepimiz yapardık.
Ben de sizler de. Araştırmanın bu anlamda hiyerarşisi yoktur, araştırmayı
kim yapıyorsa en tepede olan odur. Ben bu yaklaşımın SPK’da iyi de çalıştığını düşünüyorum. Kuşkusuz aklımıza eseni yapmak diye bir şey söz
konusu değildi. Ama elimden geldiğince her arkadaşım için boş zaman
yaratmaya çalışırdı. Orada aklına gelen, sermaye piyasalarıyla ilgili, bir
başka sorun üzerinde düşünsün, çalışılsın diye. Böylece o anda aklımıza
gelmeyen ama ilerde işe yarayabilecek konular ele alınabilirdi. Bu amaçla
da tartışma raporları çıkarmaya başladık. Bugün bakınca çok büyük bir şey
değil ama o günler için iyi oldu.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 623
Kamuda bir araştırma dairesinin nasıl çalışabileceğinin iyi bir örneği sergilenmişti.
O benim biraz da inat konumdu. Yani bizim SPK’yla ilgisi yok, o kişisel
bir şey. Üniversiteden ayrılmak zorunda kalınca kendi kendime söz verdim,
üniversite dışında akademik ortam yaratmak mümkündür ve yaratacağım
diye. Bence de arkadaşlarım sayesinde SPK’da kanıtladım. Merkez Bankası
ve Yapı ve Kredi Bankasında da devam etti. Söylemek istediğim şu; tabii ki
kurumun amacıyla sınırlı olmak kaydı altında akademik derinliği olan çalışmalar yapabildik. Nasıl kanıtı nedir? İşte uluslararası sempozyum yaptık.
Araştırma bölümündeki arkadaşlarımız sunum yaptılar. Dinleyenler de dünya çapında yetkin kişilerdi ve hiç kimse de bu ne biçim şeydir demedi, ilgiyle
dinlediler, sorular sordular. Zaman içinde de çalışmaların kalitesi yükseldi.
Bu bir ciddiyet sorunudur. Ciddiyet her yerde olur, üniversitede de olabilir.
Hocam, sermaye piyasasının ta başından beri pek çok alanında
bulundunuz. Nasıl gitti? Nereye gidiyor? gibi değerlendirme yapabilir
misiniz?
Bir zamanlar sermaye piyasası konusunda çok böyle hayal sayılabilecek
bekleyişler vardı, gelecek bizi kurtaracak falan gibi. Ben, büyük bir olasılıkla Yılmaz Akyüz’le tanışmış olmam, onun sohbet biçiminde de olsa rahle-i
tedrisinden geçmiş olmam etkisiyle öyle düşünmüyordum. Fakat sermaye
piyasasının vereceği sinyallerinin, kaynak dağılımını düzeltme yolunda bazı
işlere yarayacağı kanısındaydım. Öte yandan bankacılığın önemini koruyacağını düşünüyordum ki öyle oldu, halen de öyle.
O zamanki hükümet ise bu konuda daha hevesliydi. Örneğin borsanın
açılması sürecinde başbakan, İsmail Hoca’yı gördükçe “Ne yapıyorsunuz,
açıyor muyuz?” diye sorup duruyordu. Hatta mevzuatta değişiklik gerekiyorsa hemen yapalım bile demişti. Ama İsmail Hoca, bu işin mevcut mevzuat dâhilinde dahi yapılabileceği kanaatinde olduğu için bizi görevlendirmişti.
Sonunda da haklı çıktı. Borsa Yönetmeliği yürürlüğe girdi.
Ancak SPK dışındaki çevreler, borsadan çok şey bekliyordu. Şirketler
kesiminin, bankacılığın tekelinden kurtulmasına yardım edebileceği hayali
vardı.
Kaynak bulunmasında rekabet?
Bu konuda umulanlar pek gerçekleşmedi. Niçin? Önce borç kâğıtları piyasasından söz edeyim. Hatırlayacaksın, SPK tahvil konusunda hemen düzenleme yapmıştı. Arkasından finansman bonosunu düzenledik. Piyasada
bazı kıpırdanmalar oldu. Fakat daha sonra kamu finansman gereği çok artmaya başlayınca, piyasadan özel sektör silindi.
Hisse senedine gelince, öyle zannedildiği gibi şirketlerin finansmanında
en ucuz finansman yolu değil tam tersine en pahalı olanıdır. Bu bağlamda
en önemli konu saydamlıktır. Çünkü sonuçta şirkete bir maliyet yükler. Say-
624 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
damlık ise bazı şirketleri rahatsız etmiş, halka açılma konusunda isteksiz davanmalarına yol açmıştır. Saydamlığı devlet aracılığı yerleştirmek de o kadar
kolay olamadı. SPK, hisse senedi almak isteyecek bir kişinin bilmesi gereken
bilgilerle ilgiliydi, yoksa Maliye Bakanlığının yerine geçmeğe kalkışmıyordu.
Ancak şirketler bu konuda bilgi vermekten de çekiniyorlardı. Saydamlık için
istenen bilgileri verme konusunda mırın kırın edenlerle de konuşmuştum.
Onlar da bunun gerekli olduğunu takdir ediyorlardı. Ama nasıl olacağını
açıklayamamakla birlikte bu bilgilerin kendileri aleyhine kullanılabileceğinden çekiniyorlardı. Zaman içinde SPK başarılı oldu, şirketler ikna oldular.
Borsada daha sonra olan gelişmelerden birisi hep aklıma takıldı. O da
Türkiye’de yerleşik olmayanların alım satımlarının giderek ağırlığının artmasıydı.
Ondan sonra borsa nasıl değiştirdi deyince; şimdi bizim gençliğimizde,
1972’de ünlü satranç karşılaşması yapılmıştı. Bu karşılaşma Boris Vasilievich Spassky (Rus) ile Robert James “Bobby” Fischer (Amerikan) arasında
İzlanda’da Reykjavik’de yapılmıştı. Bu olayda İzlanda’nın rolü, ev sahipliği
yapmaktan ibaretti. Bizim borsa da ona benziyor. Türkiye’de yabancılar arasında bir şeyler oluyor. Türkiye’nin de adı geçiyor. Borsa ikinci el piyasasıdır.
Böyle bir piyasanın varlığı, birinci el piyasasının gelişmesine katkı sağladığı
ölçüde önemlidir. Öyle oldu mu? Emin değilim. Gerçi bu girişlimin tümüyle başarısız olunduğunu söylemek haksızlık olur ama gazeteleri açtığımızda metrekare olarak borsanın kapladığı alanla, Türkiye ekonomisine katkısı
arasında pek bağıntı yok gibi…
Bir de küreseleşme olgusu var. Mali piyasalar küreselleşti. Küresel oyuncuların seçim kümeleri çok daha geniş. Türkiye’deki bir şirketin hisse senedini almak ile Arjantin’deki bir şirketinkini almak arasında tercih yapabiliyorlar. Şimdi bizim şirketlerimizde, kendi işlerine hiçbir aksama olmadan
devam ediyor olsalar bile, Arjantin’den olumlu bir haber gelince, yatırımcı
buradaki hisse senetlerini satıp oradan alabilir. Bu da Türkiye’deki hisse senetlerinin fiyatlarını, dolayısıyla borsa endeksinin düşmesine yol açabilir.
Hisse senedinin fiyatı önemli mi? İlk bakışta garip bir soru. SPK yıllarından bir anımı anlatayım. Bir şirketin hisse senedinin fiyatı, durduk yerde
epeyce yükseldi. Denetleme dairesindeki arkadaşlarımız, doğal olarak ne olduğuyla ilgilendiler. Şirketin denetimini elinde tutan büyük ortakla temas
kurdular. Malum bizim memlekette, “halka açık şirketlerde” genelde daima
böyle bir kişi ya da aile vardır. Rakamları uyduruyorum ama bu zatın verdiği
yanıt kabaca şöyleydi: “Bizim hisseler 75 liradan 100 liraya çıkmış. Ne 100
lirası, bizimki 1000 lira eder.”. Bu olayı bir övünme konusu olarak düşünmüştü. Oysa aynı olay, ABD’de böyle bir şey olsa önce şirket harekete geçer, ne
olup bittiğini araştırırdı. Acaba şirketi ele geçirmek isteyen birileri mi var
diye. Oysa bizim “halka açık şirketlerde” böyle bir kaygı yok.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 625
Yüzde 60-70 bir kişinin elindeyse kim ele geçirecek?
Evet. Çoğunluk hisseler bir kişinin (ailenin) elinde olduğu için fiyatlar onların umurunda değil. Bir nokta daha var. Gelişmiş mali piyasaların olduğu
ülkelerde, özellikle de ABD’de, şirket bankadan kredi aldığı zaman teminat
olarak kendi hisse senetlerini gösterir. Bu nedenle şirket için hisse senedinin
değeri önem taşır. Oysa Türkiye’de böyle değil. Teminat denildiğinde banka,
gayrimenkul ya da devlet tahvili bekler. Şirketler kesiminin borçlanmasının
çok büyük bir kısmının banka kredilerinin oluşturduğu bir ekonomide, hisse
senedi fiyatı şirketler için bu nedenle de pek anlam taşımıyor.
Zaman içinde bu açıdan muhakkak bazı değişmeler olmuştur. Ama bana
öyle geliyor ki şu anda bile iş adamları, şirketlerinin hisse senetlerinin değeriyle, şirketlerinin durumundan çok modaya kendilerini kaptırdıkları için
bakıyorlar.
Peki bir de şu olabilir mi? Mesela risk sermayesindeki gibi çıkış
(exit) olarak düşünülebilir mi? Kişi şirket kurdu, büyüttü, piyasada
bir yer tuttu, sonra da elindeki payların bir kısmını halka satarak,
üstlendiği riskleri nakde çevirerek, en azından bir kısmından çıkmış
olmuyor mu? Hele hisse fiyatları yukarıda ise bu çıkış, çıkan için daha
anlamlı olmaz mı?
Diikatli olmak kaydıyla, şirketlerin kendi hisse senetlerini alıp satmalarına izin verilmesini düşünmek gerekir. Bu olanak ABD’de var. Diğer
ülkelerde pek izin verilmiyor sanırım. Ancak burada şirketin denetimini
elinde tutan kişiden değil şirketten söz ediyorum. Yanlış anımsamıyorsam,
ABD’de şirketler kesiminin hisse senedi ihracı yoluyla sağladığı finansman
hâlâ ekside. Yani şirketler kesimi, ihraç ettiğinden fazla hisse senedini geri
topluyor. Bunun bir anlamı olması, şirkete kazandırdığı bir şey olması gerek. Bu, hisse senedi piyasasının istikrarına da katkıda bulunabilir, olumsuzluklara da yol açabilir.
Şu anda dikkat edersen, bizim borsayı mali sistemle birleştiren kredi piyasası değil, belki de maalesef demek gerek, döviz piyasasıdır. Oysa kredi
piyasasıyla bütünleşmeye gerek var var. Menkul kıymetler piyasasının verdiği sinyaller, şirketin kredi güvenilirliği açısından bir anlam ifade edebilmeli.
Artık bunun üzerinde düşünme ve uğraşma zamanı geldi diye düşünüyorum. Bugün bile şirketlerin finansman sağlamasında en çok başvurdukları
araç, banka kredileridir. Onu da şirketler arası ticari kredi izliyor.
Ticari krediler, uzun yıllardır hep aynı rotada gidiyor, tahvil ise yok.
Evet, tahvil ihraç ederek borçlanma fiilen sıfır. Tabii üçüncü finansman
kalemi olarak yurt dışından sağlanan borçları da saymak lazım. Tabii hisse
senedi başka bir olay, şirketin az sayıda ortağının para koymasını ayırt etmek
gerek. Bu ayrıma dikkat edilirse, Türkiye’de menkul kıymet piyasası yoluyla
hisse senedi satılarak temin edilen sermaye o kadar fazla değil.
626 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Otofinansman da var.
Tabii. Bu da bazı şaşırtıcı rakamlara varılmasına yol açıyor. Örneğin kapitalizasyon rakamları tüm sermayeyi ifade ediyor, fiilen el değiştirebilen hisse
senedi miktarı bunun epeyce altında oluyor. Burada sorun şu: bir şirket düşünelim, şirketin hisse senetlerinin sadece yüzde 5’i piyasada işlem görüyor
olsun. Bu durumda herhangi bir nedenle piyasaya, bu oranı yüzde 7’ye çıkaracak, görece ufak bir hisse senedi sunumu olsa, belki fiyatı sıfıra düşecek.
O da olabilir.
Oysa biz öyle olmayacağını varsayıyoruz. Oysa bu varsayım sığ piyasalarda geçerli olmayabilir
Şimdi biraz once, ikincil piyasası olmayan bir kâğıdı birincil piyasalarda satamıyorsunuz dediniz ya, ikincil piyasa biraz bunu da
yaratmıyor mu? Mesela hatırlarsınız, borsa ilk açıldığı sıralarda 4045 tane şirket vardı, şimdi 300 küsur var. Ne kadar başarılı, ne kadar
değil sorusundan öte finansman temin etme meselesinde olayı biraz
zamana mı bırakmak lazım?
Bu bir strateji meselesi. Biz bunu özellikle Prof. Ghandhi’yle çok tartıştık. İkincil piyasayı canlandırarak birincil piyasadaki sunumları özendirmek
bir yaklaşım. Bir başka yaklaşım ise birincil piyasaya ağırlık vererek ikincil
piyasanın oluşmasına yol açmak. Birincil piyasaya ağırlık vermenin yöntemi
farklı. Örneğin hisse senedi alıp portföyünde saklayabilecek tasarruf kurumları (emeklilik fonları gibi) yaratmak gerekiyor. O zaman hisse senedi sunumunu özendirmiş oluyorsunuz. Bu sunum yönlü bir strateji, ikincil piyasayı
özendirmek ise istem yönlü bir strateji.
Kurumsal yatırımcı bacağını güçlendiren yapılanmayı diyorsunuz.
Evet. Ben Prof. Ghandhi’ye katılıyordum. Sunum ağırlıklı yani birinci el
piyasayı geliştirecek yaklaşıma önem vermek gerekir. Bu, şirketler kesimini
olayın içine daha çabuk çeker ve sermaye kısıtını aşabilmeleri için önlerine bir
yol açar. Bu da belki yatırımlar üzerinde olumlu bir etki yapar. İkincil piyasaya ağırlık veren bir yaklaşımın bunu sağlayabileceğinden emin değilim. Hele
sermaye piyasasının küreselleştiği ortamlarda. Borsa, pekâlâ sadece yabancı
şirketlerin hisse senetlerinin alınıp satıldığı bir kurum olarak da yaşayabilir ve
yatırımcıları memnun edebilir. Bunun ülkenin şirketler kesimine yararı ne? Bu
konuda SPK’nın dengeli bir tutumu benimsediğini söylemek isterim. Bu çalışmalar yapılırken, bir yandan İMKB’nin açılması çabaları sürerken öte yandan
da hisse senetlerinin halka sunulmasını zorlaştıran mevzuatı temizleyecek düzenlemeler yapılmıştır. Ancak bu benim düşüncem. Herkes bu fikirde değildi.
Örneğin o dönemde IFC (International Finance Corporation) ters görüşteydi.
Onlar borsanın geliştirilmesine öncelik verilmesini savunuyorlardı.
Bugün durum değişti tabii. Artık bir hisse senedi piyasası var. İnsanlar
bunu biliyor. Hisse senedini piyasaya sunmanın ne demek olduğunu biliyor-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 627
lar. Artık sermaye piyasasını geliştirme aşamasını geçtik. Piyasanın kendisini
geliştirmesi aşamasındayız. Ama 1980’lerde bu sorular çok daha önemliydi
ve bence analitik açıdan çok da iyi tartışıldı. Tabii ulaşılan sonuçtan memnun olmayan, yaklaşıma katılmayanlar olabilir ama bu konunun enine boyuna tartışılmış olduğu gerçeğini değiştirmez.
Bu bağlamda bir noktaya daha değineyim. Önümüzde, bir uçta Brezilya
modeli öteki uçta ise Güney Kore modeli vardı. Güney Kore modeli çok
ilginçti, çünkü deyim yerindeyse, şirket sahipleri “Ya şirketini halka açarsın
ya da seni kapıya asarım.” diyor gibiydiler.
Halka açılmayana ihracat yaptırmıyorlardı.
Yani çok zorluyorlardı. Buna karşılık Brezilya, menkul kıymetler için istem oluşturacak fonlar yaratalım şeklinde bir yaklaşımı benimsemişti.
Ortada başka bir araç yok, hâlihazırda devlet tahvilleri, hazine bonosundan başka pek bir araç yok. Hatırlarsınız, borsanın çok konuşulduğu bir dönemde demiştiniz ki “Memleketin repo hacmine bakın, bir
de borsanın işlem hacmine bakın.”.
Bankalararası kredi hacmine bak. Kredi stokunun büyüklüğüne bak ve
borsadan sağlanan kaynaklarla, bir yılda kredilerden elde edilen fon miktarını
karşılaştır. Zaten tahvil ihracı neredeyse sıfır. Ama gazetelerde borsanın kapladığı yer, metrekare olarak kredi piyasasıyla karşılaştırılmayacak kadar fazla.
Ama bu aynı zamanda bu iki finansman biçiminin doğaları arasındaki farktan da kaynaklanıyor. Menkul kıymetler piyasasında saydamlık çok
önemli. Abartılıyor olması bu gerçeği değiştirmiyor. Şunu kafamıza çok iyi
yerleştirmemiz gerekli: Bankacılık gizlilik esasına, menkul kıymetler piyasası ise saydamlığa dayanır. Bankacılığın gizliliği denildiğinde bankanın gizliliği
kastedilmiyor. Banka da saydam olmak zorundadır. Gizli olan, bankanın müşterisiyle olan ilişkileridir. Bunun da bir nedeni ve mantığı vardır. Örneğin bir
teknolojik gelişmeyi yaşama geçirmek istiyorum. Bunun için kaynağa ihtiyacım var. Bunu halktan toplamak için kamuya açıklarsam, avantajımı rakiplerime kaptırabiliirm. Bu nedenle bankaya gidiyorum. Tek istediğim bana kaynak
vermesi ve ben kamuoyuna açıklayıncaya kadar bu bilginin saklı tutulması.
Tabii suç ya da kabahat niteliğinde bir eylemim olmadığını varsayıyoruz. Eğer
böyle bir kaygım yoksa açıklamamı yapar, halka hisse senedi satarım. Aslında
bu yolu banka da önerebilir. Banka, projeyi değerlendirdikten sonra “Kardeşim bunu niye saklıyorsun, bunu açıklaman senin lehine, ben sana underwriting yapayım, bunu tahville finanse et.” diyebilir. Bu iki aracın (menkul kıymet
ve kredi ile finansman) elde olmasının yararı var. Bunlar, yukarıda değindiğim
üzere tam ikame edilen araçlar değil ama birbirlerini tamamlarlar.
Bu iki piyasanın işleyiş biçimi arasındaki fark ortaya koyan bir örnek vereyim. 1890’larda bir Alman bankacısı şöyle demiş: “Hisse senedi alan hem
aptal hem terbiyesizdir. Aptaldır çünkü bilmediği bir şey almıştır. Terbiye-
628 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
sizdir, bir de üstüne kâr payı ister.” diyor. O dönemlerde Almanya’da bir çocuğun vasisi, çocuğun varlıklarını yönetirken hisse senedi alırsa, vasi kazanç
sağlasa bile sanki çocuğun varlıklarıyla kumar oynayarak onu batırmış gibi
kabul edilerek hapis cezasına çarptırılabiliyormuş. Vasi devlet tahvili alabiliyor, mevduat yapabiliyor ama hisse senedi alamıyor. Çocuğun hakkını
korumadığı kabul edildiği için. Arada geçen yıllardaki en önemli kazanım,
hisse senedi piyasasında saydamlığın sağlanması yolunda atılan adımlardır.
Bütün bunlar, hisse senedi piyasasında risk olmamalı anlamına gelmiyor. Elbette bu piyasada fiyat hareketleri olacak ve dolayısıyla risk de ortaya çıkacak. Sorun, bu riskin büyüklüğünde. Bu bağlamda da mali istikrar
(financial stability) önem kazanıyor. Mali istikrarı sağlandığında, oyuncular
tekil menkul kıymetlerin riski ile uğraşabilir hâle gelirler. Bu neden önemli.
Diyelim ki ben bir yatırım fonuna para koydum. Eğer fon, hisse portföyüne
hisse senedi alacak olursa benim davranışım mali istikrarın var olup olmadığına göre değişir. Mali istikrar varsa ve ben yatırım fonunun tercihlerine
güveniyorsam bir kazanç umar, paramı orada bırakırım. Mali istikrar yoksa
fonun yönetimine olan güvenim ne olursa olsun parayı bir “güvenli sığınağa”
-duruma göre mevduat ya da altına- yönlendiririm. Bunu sağlamak o kadar
kolay değil. Örneğin 1987+ krizinde, Amerikan sosyal güvenlik fonları çok
büyük kayıplara uğradılar.
Bireysel emeklilikte de benim korkum, tam emekli olduğunuz zaman fiyatlar düşüyorsa mesela başımız belaya girebiliyordu.
İşte şimdi bir yerden sonra bu takdir meselesidir. Ancak bir yere kadar
da devletin sorumluluğundadır diye düşünüyorum. Çünkü mali istikrarı, bir
kamusal mal olarak düşünüyorum. Bunu sağladıktan sonra yine tabii fiyat
hareketi olacaktır yine talihsizlikler olabilir. Mali istikrarı, kamusal malını
sağlamak, bence devletin sorumluluğunda olmalıdır. 1987+ krizi gösterdi
ki; mevcut düzenlemeler bu açıdan yeterli değil. Yeni kurallar ve kurumlara
gerek var. ABD’de ve Avrupa’daki yeni düzenleme arayışlarına bu gözle bakmak gerekiyor.
Sanırım bu, Türkiye’de de önemli. Şu anda hisse senedi piyasasında talep kısıtının önemli olduğunu düşünüyorum. Yukarıda verdiğim örnekteki
durum geçerli. Yatırım fonuna güvensem bile mali istikrarın sağlanmadığını
düşündüğüm için konjonktürün aleyhime döneceğini beklediğimden yatırım fonuna katılmayabilir.
Ama çok düşük tutarsanız da talep alamazsınız. Devlet tahvili almak için
de benim bir aracıya ihtiyacım yok, gün gelir alırım.
BES’de %25 vergi iadesi oluyorsa baştan %25 avantajlı başlıyorsunuz.
Ama bunlar sonuçta geçici ve yapay önlemler. O portföyün, kendi kendine
kârlı olmasını sağlamak gerekiyor. Özendirimler tabii önemlidir. Ama hedef,
bu tür vergi özendirimlerine en az gerek duyulabilecek bir yapı olmalı. Yok-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 629
sa hani bir zamanlar bizim dış ticarette vardı; 100 liralık mal satıyorsun, 110
liralık vergi iadesi alıyorsun türü bir sistemle yaşamanın pek bir anlamı yok.
Bir de özendirimlerin anlamlı olması gerekiyor. Galiba Kolombiya’daki şirketlerin halka açılması için inanılmaz özendirimler konulmuş. Sanki şirketi
bir altın mabede yerleştiriyorlar. Ama bir de sağlanması gereken koşullar var.
Ülkede bunları sağlayan tek bir şirket yokmuş, görülebilir gelecekte olması
olasılığı ise sıfıra yakınmış. Bu işte, kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm bir özendirim. Kullanılan aracın anlamlılığı üzerinde dikkatle durmak gerekir.
O zaman teşviğin bir anlamı yok ki. Ama bizde, mesela sermaye piyasasını geliştirelim tartışması başladığında, birinci olarak aklımıza
gelen şey vergi teşviğiydi.
Ama o zaman gerekliydi. Çünkü halka açılmayı fiilen engelleyen bir vergi
sistemi vardı. Şimdi durumun öyle olmadığını sanıyorum. Şimdi kurumsal
yapılanma üzerinde durmanın daha yararlı olacağını düşünüyorum. Yatırım
fonları nasıl yönetilmeli, aralarındaki rekabet nasıl düzenlenmeli, büyüklükleri nasıl olmalı (Çok büyük olurlarsa rekabet aksayabilir ve birisindeki
sorun sistemik sorun haline helebilir; çok küçük olurlarsa daha rekabetçi
bir ortam doğar ama yatırımcıyı korumak için gerekli gözetim ve denetimi
sağlamak zorlaşır.) gibi sorular üzerinde durmak daha anlamlı olur.
Ben, sermaye piyasasında kurumsal yenilik yaratmaya yönelik çalışmaları
yapma sorumluluğunun hâlen SPK’da olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda
SPK’nın sermaye piyasasını geliştirme görevi devam ediyor. Tabii 1980’lerde
hâkim olan sermaye piyasasını kurma görevi bitti.
Evet. Hocam, vallahi ben çok şey öğrendim. Sizin bir sürü notunuz
vardı?
Hayır, o notları işaretliyordum, neyi söyledim, neyi söylemedim diye, onlar bitti.
Ben bir daha şöyle etraflı bir tedrisattan geçtim, eminim okuyucu
da çok yararlanacaktır. Çok teşekkür ederim.
12.8. EMİN ÇATANA320
İMKB’de işe başlamanız nasıl oldu? Göreve başladığınızda başka
bir dünyadan geliyordunuz ve borsa yeni kurulmuştu ya da kuruluyordu. Nasıl bir manzara vardı? Sizin için nasıl bir dünyaydı borsa?
Doğru. Ben iş hayatına açıkçası tüccar olma niyetiyle başlamıştım yani
neye niyet neye kısmet. Memur olmayacağım diye başlamıştım ama hayat
beni bu çizgiye itti. Çünkü üniversite yıllarında hep Sultanhamam’da falan
çalışmayı istedim ve çalıştım da. Fakat nereye gittiysem nerede okuyorsun,
iktisatta okuyorsun “A, çok güzel! Otur şu masaya al muhasebe defterlerini.”
tepkisiyle karşılaştım. Yahu ben istemiyorum bunu, ben satmak istiyorum,
satışı öğrenmek, ticareti öğrenmek istiyorum. Yok olmadı.
Mektepli olmanın dezavantajını yaşadınız yani?
Kesinlikle diplomanın, mektepli olmanın dezavantajını yaşadım. Hiçbir
şekilde muhasebeden kurtulamadım. 3 defa yer değiştirdim, satışta çalışmaya teşebbüs ettim fakat hep aynı anlayış karşıma çıktı. Sen muhasebede
çalış, satışı biz yaparız tavrı. Sonunda okulu bitirdim tabii. Okul beklemiyor
sonuçta. Okulu bitirince, işte bir evlilik de vardı önümde, bir yere girip çalışmam lazım. O zaman bir ilaç fabrikasında, Deva Holding ilaç fabrikasında, planlama bölümünde işe başladım. İşi de sevdim. Üretimin planlanması,
fabrika üretim hatlarının dizaynı, hammadde temini, üretim şartlarının belirlenmesi, ilaç lisanslarının çıkarılması, izinlerin alınması, işçilikleri planlama, fabrika üretim hatlarını değiştirme, ona göre mamul, yarı mamul pozisyonları farklılaştırma gibi çok son derece güzel, karmaşık ve çekici bir işti.
1980’lerin başından bahsediyoruz değil mi?
1978’den konuşuyoruz. Bu işleri yaparken bir de yüksek lisansa başladım.
Enteresan bir yüksek lisans yaptım, bir daha da açmadılar. Tamamen İstanbul Teknik Üniversitesi’nin hocalarının ders verdiği, iki yıl süren endüstri mühendisliği dersleri ağırlıklı bir yüksek lisans yaptım. Bunu bitirdikten
320
İMKB’nin ilk Borsa İşlemleri Müdürü. Bu söyleşi Haziran 2011’de yapılmıştır.
632 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
sonra askere gittim ve işime döndüm tekrar. O arada askeri ihtilal oldu. O
ihtilal, sendikaların pozisyonunu değiştirdi. Daha önce sendikalar çok kuvvetliydiler. Kuvvetli olmanın ve sadece işçi haklarını gözetmenin ötesinde
bir takım siyasi faaliyetleri vardı ve bunlar bir takım sıkıntılara yol açıyordu.
Fakat ihtilal, üretim sektöründeki anlayışı değiştirdi. Orada şunu gördüm
ben; ne üretirsen zaten satarsın ve para kazanırsın olgusunun yerleşik olduğu ve rekabetin son derece sınırlı olduğu ülkemizde, üretimi maliyet odaklı,
kâr odaklı, insan odaklı yapmak anlayışı değişti, birdenbire oradan sıyrıldı iş.
O işin çok fazla bir önemi kalmadı.
Çok enteresan, bu işi böyle gözlemlemeniz…
Evet, o yaşımda bunu gözlemleyebildim. Yani bana üretimi mevcut hatlarla daha çok ve düşük maliyetle, olabildiğince az fireyle ve az hatayla yapabilmeyi empoze etmeye çalışan, bunun için beni ve beni belli mesaimden
feragat ederek gönderen bir kurumda çalışıyordum. Bunun için bana yüksek lisans yaptırdılar. Yani saat üçten sonra bıraktılar okula gittim, akşamları
saat 10’lara kadar ders alarak iki yıl okula gittim. İki sene bu performansı
desteklemeleri, açıkçası bana ne kadar önem verdiklerini gösteriyordu. Fakat birdenbire konsept değişti, anlayış değişti ve dedim artık bu olmayacak, bu yürümeyecek. Sonra işte 1985 senesinde, biliyorsun 91 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname yayımlandı ve borsaya müracaat ettim. Borsaya müracaat ettim. Hiç unutmuyorum, benim biliyorsun ilk borsa başkanıyla olan
bir akrabalık ilişkim de var. Muharrem Bey bana, yönetim kurulundan bir
üye seninle mülakat yapacak, benimle olan akrabalığın bir sıkıntı yaratmamalı, dedi. Neyse, Allah gani gani rahmet eylesin, Tuncay Artun o zaman
borsanın ilk yönetim kurulunda üyeydi. Yaklaşık bir saat benimle bir mülakat sınavı yaptı ve sonra Muharrem Bey’e demiş ki: “Sen bunu al mutlaka.”.
Yönetim kurulu onu görevlendirdi muhtemelen.
Bilmiyorum. Belki yönetim kurulu görevlendirdi belki de Muharrem Bey
ondan rica etmiş olabilir ve böylece borsaya intisap ettik ama borsaya girmek, benim sanki bir başka hayatın başlangıcı gibiydi. Benim sicil numaram
007 idi. James Bond gibi… Yani İMKB’nin yedinci personeliydim… (Gülüşmeler) Borsada çalışmaya başladım ama ne çalışma…
Tabii daha borsa faaliyete geçmemiş…
Yok, hayır, borsa faaliyete geçmiş değil, borsayı faaliyete geçirmek üzere
bir hazırlık var. Acayip enteresan şeyler var, bir kere borsanın bir yeri yok.
O zaman…
85’in başından mı konuşuyoruz?
Sanırım 1985’in Eylülünü ve sonrasını konuşuyoruz.
Sanmam, çünkü sonra 3-4 ay sonra da açtınız borsayı.
Evet. O sırada borsa için bir ofis yerini, Muharrem Bey’in eski İş Bankası üst düzey yöneticisi olması ve dolayısıyla İş Bankası yönetimiyle çok iyi
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 633
ilişkileri olması hasebiyle, İş Bankası Tahtakale Şubesinin üst katında, geçici
olarak kullanılmak üzere borsaya bir yer tahsis etti. Ama enteresan bir yer!
Sanki İş Bankası şubelerinin büro eşyalarının lojistiğini sağlayan bir yer gibiydi. Masaların, sandalyelerin yığıldığı depo gibi kullanılan bir büyük alanı
bölmüşler. Muharrem Bey için bir oda ve diğer 6 kişi için açık ofis alanı gibi
bir yer yapmışlardı. Yan tarafta masalar, sandalyeler yığılıydı ama doğruyu
söylemek gerekirse onlardan bile yararlanmıştık. Orada başladık çalışmaya... O zaman İMKB’nin yönetmelik çalışması yapılıyordu. O yönetmelik
çalışması için Sermaye Piyasası Kurulundan da insanlar geliyordu. Ben o
yönetmeliklerin metinlerini redakte ediyordum. Metinleri yazıyor, çoğaltıyor, o zaman bugünkü fotokopi makinaları yok tabii. Önce elle müsvedde
yazılıyor sonra daktiloda tape ediyor sonra da İş Bankasının teksir makinesinden yararlanarak çoğaltıyoruz… O zaman, yüksek lisansta aldığım bazı
mühendislik derslerinin çok büyük faydasını gördüm. Yavaş yavaş ben de
sermaye piyasasını ve borsacılığın tekniğini öğreniyordum. Yani borsacılık
nedir öğrenmek için, yönetmeliği okuyorsun tabii. O zaman internet falan
yok. Tek referans İş Bankası Menkul Kıymetler seksiyonunu kurmuş olan
Muharrem Bey, bir de hiç unutmuyorum Allah selamet versin, SPK dan Hasan Ağabey. Hasan Ersel…
O zaman SPK Araştırma Dairesinde…
Zannedersem Başuzmandı, Enver Ağabey vardı, Enver Çapçı... Fakat
borsa ile Hasan Ağabey daha çok ilgileniyordu ve galiba inceleme, değerlendirme ve izleme dairesi İDİD’de başkan yardımcısı Osman Alpak üstadımız… Onu da sevgi ve saygıyla hatırlarım, emeği çok fazla olan, çok
beyefendi, değerli bir bürokrattı… Benim tanıdığım, çok beğendiğim bürokratlardan bir tanesiydi. Tabii, bahsetmeye bile değmeyecek, iş yapmaktan
çok bozucular da vardı ama yine de eski bürokrasi anlayışı, kültürü, terbiyesi
ve kalitesi başkaymış.
SPK’dan daha çok tabii teorik ve mevzuata dayalı şeyler geliyor, siz
de tabii pratik yaşamın içindeki üyelerden güç alarak ve onların bakış
açılarıyla bu ikisini dengelemeye çalışıyorsunuz.
Aslında o günler itibarıyla üyelerin bir gücü falan da yok. Çünkü daha
henüz borsada üyelerin bir faaliyeti yok. Nasıl işlem yapılacağını bile bilmiyorlar. Bir alım satım sistematiği kurulsun da borsacılık faaliyeti başlasın
diye bakıyorlar. Yalnız şunu unutmamak lazım; Muharrem Bey’in borsayı
aktive etmek konusundaki kafasında yanan, çakan şimşeği ya da bugünkü
benzetmeyle, siyasi anlaşılmasın da, yanan ampulü diyeyim. Bir Vakıf Han
kültürü vardı, bu Vakıf Han kültürüne Muharrem Karslı değer verdi. Borsacılık yalnızca tepeden inme mevzuat vazetmekle gelişmez. Mevzuatı faaliyetin yapılabilirliğine göre yapmak gerektiğini düşündüğü gibi işi geliştirecek
olanın da o işin simsarları olduğuna inanırdı. Kendisi, İş Bankası Menkul
634 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kıymetler Müdürü ve Kurucusu olarak bankada yapılan menkul kıymet
alım satımını borsa gibi dizayn etmişti. Muharrem Bey, borsacılık ve sermaye piyasası alanında Fransa’da ihtisası yapmış ve Avrupa’da borsacılığın nasıl
geliştiği konusunda bilgi sahibiydi. Dolayısıyla sistem ve simsarlar arasındaki
bağlatıyı kolayca kurabiliyordu. Fakat Ankara bürokrasisi, pratikten bihaber olmasına rağmen “bankerlik krizinin” etkisiyle baskın ve bağlayıcı olmak
azim ve kararlılığındaydı.
Bu arada biz borsa yeni kuruluyor diyoruz ama bankerler krizi sonrasındaki yeni yapı anlamında yeni kuruluyor. Yoksa ciddi bir geleneği var, üyeleri var, Vakıf Han geçmişi var…
Mutlaka ama bizim yapılandırılmak istenen, kurulmak istenen modern
borsacılık aktivitesiyle pek alakalı değil onların borsacılık geçmişleri. Daha çok
eski klasik Kıta Avrupası hatta Osmanlı ticaret yapısına dayalı bir alışkanlıkları vardı. Eski “Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsası”nda pek hisse senedi
aktivitesi olmadığı için borsaya kote olan tahvillerin kayıt işlemlerine sırasıyla
aracılık yapıp komisyon almaktan ibaret bir borsa üyeliği fonksiyonu icra ediyorlardı. Yani ne bir pit trading ne open-out-cry ya da bildiğimiz başka diğer
alım satım yöntemlerinin uygulandığı açık müzayede yapısı yoktu.
Bir imtiyaz var âdeta herhâlde…
Bir imtiyaz, aynen öyle, sırasıyla sen de çok iyi bilirsin, şu resmi müzayedeleri, onun tarzında bir yapı. Sırasıyla kayıt işlemlerinden pay alıyorlar.
Herhâlde bu önemli bir şey ki bu üyeliklerini muhafaza ediyorlardı. Ama
şu vardı; bunlar bunun dışında borsanın içinde yapmadıkları ama Vakıf
Han’daki bürolarında gerek müşteriler ile ve gerekse kendi aralarında yaptıkları, bugün tam olarak “içerden öğrenenlerin ticareti” kapsamında değerlendirilebilecek bir hisse senedi işi vardı. Öte yandan bir başka noktaya değinmek lazım. Türkiye’de hisse senetleri piyasasının oluşumunu doğrudan
etkileyen özel bir durum var. Dünyadaki diğer ülkelerle kıyasladığımızda,
sen iyi bilirsin, şöyle bir şey var: Genel olarak birincil ve ikincil piyasalar eş
anlı gelişir. İkincil piyasa yoksa yani likidite yoksa birincil piyasada kimse gidip şirketlerin menkul kıymetlerine ilgi göstermez. Arz etmek istersin de talep eden olmaz. Burada bir eş anlılık vardır. Fakat Türkiye o kadar enteresan
bir ülke ki ortada herhangi bir borsa aktivitesi yokken, yöresel ve müteşebbis
büyük ortağa olan güvene özgülenmiş olarak ikincil piyasadan önce birincil
piyasanın geliştiğini görüyoruz. Yani 60’lı yıllarda, 50’li yılların sonlarında
başlayan bir anonim şirketleşme ve halka açılma söz konusu. Çok ciddi halka açık şirketler vardı, borsa kurulduğunda. Biz hangi şirketi borsada işlem
gördüreceğiz diye bir kaygıyı açıkçası yaşamadık. O günlerin koşullarında,
biraz zorlamayla endeks bile oluşturulabilecek sayıda, hatırı sayılır miktarda
ortağı bulunan şirketler vardı. Yani eski borsanın kotasyon listesi vardı, onu
da devraldık. Bu çok önemli bir nokta…
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 635
Yani bir kültür vardı.
Evet , tam da hisse senedinin iktisadi varlığına dayalı hisse senedi almasatma kültürü vardı. Hisse senedi yatırımcılarının, hisse senedini seçerken
mutlaka dikkat ettikleri “olmazsa olmaz” yerleşik kriterleri vardı. Şöyle ki;
hisse senedi öncelikle itibarlı bir şirkete ait olacak, müteşebbis ortak ismi
ile geçmişi ile güven oluşturmuş olacak, şirket yıllara sâri kâr ve kâr dağıtım
performansına sahip olacak, dağıttığı kâr payları orta ve uzun vadede her
zaman alternatif yatırım araçlarının üzerinde olacak ki tatminkar bir temettü verimini yakalayabilecek. Bunlar bugün unutulmuş kavramlar, o zaman
temettü verimi vardı ve esaslı kriterdi.
Evet, enflasyonun da çok düşük olduğu dönemde…
Bugünkü jargonla söylersek; o zamanki piyasa oyuncularının fiyat-kazanç oranına ve temettü verimine endekslendikleri bir benchmark anlayışları vardı. Açıkçası şirketleri de çok iyi takip ediyorlardı, bir de şirketlerin
muhasebeleriyle çok yakın ilişkileri vardı ve insanlar hisse senetlerini Vakıf
Han’ın içinde alıp satıyorlardı. Muharrem Bey, İş Bankası Menkul Kıymetler
birimi bünyesinde, o zamanlar bile günlük alım satım fiyatlarını yayımladığı
ve o fiyatlarla bağlı kalınan bir bülten yapıyordu. İş Bankası, kendi iştirakleri
öncelikli olmak üzere İş Bankasının ve Şişecam’ın iştiraklerinin ihraç ettiği
gerek hisse senetleri ve gerekse tahvilleri için bugünkü anlamda piyasa yapıcılık fonksiyonunu icra ediyordu.
Alış satış fiyatından gidiyordu her gün…
Aynen, aynen. O zamanlar paraya çevrilebilir tahviller de vardı hatırlıyorsun. Yani iki temel enstrüman açıkçası vardı. Böyle de bir avantajımız vardı,
buna karşın zorluğumuz, kamu tarafındaki anlayış eksikliğiydi. Düzenleyici
otorite hem işin pratiğini anlamaktan yoksundu hem de dediğim dedik bir
şekilde borsanın tüm iç düzenlemelerinde baskın olmaya çalışıyordu. Biz
o Yönetmelik’in ileriki yıllarda sıkıntılarına muhatap olduğumuzda, düzeltmek için orjinal kaynak arayıp da bulamadığımızı ve o ilk Yönetmelik’in nasıl yazıldığını, neyin referans alındığını uzun süre anlayamadığımızı hatırlıyorum. Bir tesadüf eseri Belçika seyahatimizde, Brüksel Borsası’nın oraya
resmedildiğini anladık. Belçika Borsası’nın Yönetmeliği tercüme edilmiş,
üzerinde bir takım değişiklikler yapılmaya çalışılmış. Yapılan şey o. Sonuçta
onu orada görünce anladık.
Çok güzel bir giriş oldu bu bence. Şimdi tabii buradan şuna gelmek
istiyorum, bir parça da değindiniz. Şimdi bu reaksiyonel bir şekilde
çıkmış bir yasa Sermaye Piyasası Kanunu zaten, ardından da çıkan
bu kanun hükmünde kararname de bir şekilde öyle ve dediğiniz gibi bu
işi çok da fazla bilmeyen insanlar tarafından bir yerlerden kopya edilerek yazılmış. Şimdi böyle bir zihniyet vardı, bir yandan da burada
bahsettiğiniz yine o iyi kötü bir gelenek var, bir kültür var, bunları bir-
636 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
biriyle birleştirmekte çok zorlandınız mı yoksa bir şekilde bu halloldu
ve o açılış gününe geldiniz mi? Nasıl oldu o aradaki dönem, o üç ayın…
Borsayı açmak noktasında herhangi bir şey olmadı. Çünkü o ilk tercüme Yönetmelik, ortada bir ülke tecrübesi de olmadığından “uygulayalım ve
görelim” anlayışıyla kabul edildi. Tek zorluk, o zaman Başbakan Yardımcısı
Sayın Kaya Erdem’di. Borsanın açılması için bir yer ihtiyacı vardı. Tabie ki
borsayı İş Bankasının emaneten verdiği yerde açmak mümkün değil. O zaman Muharrem Bey’in bina bulmak üzere gayretlerini hatırlıyorum. Kendine özgü bina satın almak ya da kiralamak mümkün değil, gelirin de onu
karşılayıp karşılamayacağı konusunda bir projeksiyon yapmak da mümkün
değil açıkçası. Yani ne hacim öngöreceksiniz ki o hacimden ne gelir alabileceğinizi planlayıp bütçe yapabilesiniz. Yani borsanın mali gücü yok. Sonradan tabii iyi gelir imkânlarına kavuştu ama o dönem hiçbir gelir yok.
Borsa çalışırsa…
Aynen öyle. Devlet, borsaya bir lira bile tahsis etmedi. Sermaye Piyasaları Kurulundaki arkadaşların tabii o noktadaki öngörülerini de takdir etmek
lazım çünkü onların sermaye piyasası kurulurkenki tecrübeleri var. Biliyorsun, Kurulun ilk toplantısı Ulus’daki anıtın önünde yapılmış. Allah selamet
versin İsmail Hocamız, onu hep anlatır. Ama ondan sonra nasıl sürdürebiliriz? Bir başlangıç sermayesi gerekiyor. Üyeleri önceden kaydetmişler, dolayısıyla üyelik giriş aidatları da tabii önceden tahsil edilip bloke edilmiş. Bir
miktar para orada duruyor. Fakat onu yetmez ya bina kirası ve dekorasyona
harcasan, personel maaşlarını nasıl ödeyeceksin? Önce bir gelir projeksiyonu lazım. Dolayısıyla kamudan bir bina beklentisi var. Bunu herhâlde siyasiler muhtemelen Muharrem Bey’le konuşmuşlar ve bazı sözler vermişlerdir.
O zaman bana anlattığından hatırlıyorum; eski borsanın binasını, o zaman,
yanlış ifade etmiş olmayayım ama “Kastelli Tasfiye Kurulu” kullanıyordu.
Eski “Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsası”nın kotasyon listesini devraldık, üyelerini devraldık hatta bazı elemanlarını devraldık fakat mekânını
devralamadık. 4’üncü Vakıf Han’daki o yeri vermek istemediler. Bu bana
çok garip gelmişti. O zaman da anlayamadım, şimdi de hâlâ anlayamıyorum. Birçok başka kamu binası ama biz en çok Ziraat Bankasıyla görüşmeler
yaptık. Cağaloğlu’nda eski Emniyet Sandığı Genel Müdürlüğü binası vardır.
Bizim yaştakiler bilirler ama gençlerin pek haberi yoktur. Emniyet Sandığı,
rehin karşılığı kredi veren bir nevi rehin bankasıydı. Orası tasfiye olmuş,
Ziraat Bankasına devredilmiş. Enteresan bir binadır, bahçeye doğru tek katlı
bir müştemilatı olan, barok tarzı mimari ile yapılmış eski taş bir binadır. O
bahçeye doğru olan kısmını, Ziraat Bankası, Cağaloğlu şubesi olarak kullanıyordu. Çünkü orası şube için çok elverişli bir yer, ona göre yapılmış önceden.
Diğer taraf yani taş bina boştu. Orayı teklif etmişler Muharrem Bey’e... Fakat
biz talip olunca çok kıymetli oldu. Ziraat Bankası orayı vermek istemiyordu
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 637
bir türlü. Yani siyasetçinin yanında tamam diyor oranın genel müdürü ama
sonra vazgeçiyor. Neyse bir şekilde halloldu bu tahsis. Başladık biz paldır
küldür yapmaya. Bu tahsisin yapılmasının zamanı, ekim ayının sonu. Ee
ne zaman açalım? Yılbaşına yetiştirilmeye çalışılıyor. Kaya Bey, Muharrem
Bey’i arıyor, diyor ki: “Ben 26 Aralık günü İstanbul’a geleceğim, o zaman aç.”.
(Gülüşmeler)
Çok güzel, açılış tarihi de böyle belirleniyor.
Hiç unutmuyorum. Benim o dönemde borsanın eksperliğini bırakın bir
tarafa, sadece oranın idari organizasyonu, muhasebe işi, personel tarafı, sistem tarafı ve her şeyin ötesinde bir de müteahhitlik de yaptım yani ustalık
da yaptım orada. Kablo çekme, kalfalık…
Çok da az bir zaman var…
Ve 26’sında biz bir müzayede ile açtık borsayı. Yapılan müzayede, bir açık
müzayede. Muharrem Bey aldı çekici eline, geçti masanın başına... Orayı
tabii nasıl dizayn ettiğimizin de bir hikayesi var…
Ben o salonu görmüştüm sonraki yıllarda…
Çok ilginçtir orası. İlk müzayedeyle açıldı ama o müzayede de bir menkul
kıymet satılacak, ne satılsın? O zaman müsteşar, değerli Hocamız Profesör
Ekrem Pakdemirli dedi ki: “Bende 50 bin liralık galiba bir gelir ortaklığı senedi var, istiyorsanız bunu müzayedeye koyun.”. Onu aldılar ve açık artırmaya
çıktı o. O açık arttırtmada 50 bin liralık gelir ortaklığı senedi 1 milyon liraya
satıldı. Bunu da borsanın ilk spekülatör müşterilerinden, sonradan komisyoncu ve aracı kurumu sahibi olan Özhan Oral satın aldı. O zaman komisyoncu Cengiz Evgin’in müşterisiydi ve o müzayedede alıma Cengiz Evgin
aracılık yapmıştı.
Yani hisse senedi değildi, ilk işlem gören, ilk işlem yapan…
Sembolik olarak buna bakmak lazım. O öyle geçti ve 50 bin TL değerli senet 1 milyon liraya satılınca; insanlar, müsteşar milyon kazandı buradan diye
düşünebilirler, onu yıllar sonra bana Ekrem Hocamız açıkladı. Ben onu alıp
öylece cebime attım zannederler, fakat asıl değeri ile farkını hayır kurumuna
bağışladık dedi. Açıkçası kimse böyle bir fiyatın oluşacağını tahmin edemezdi.
Onu da bir kaydetmiş olalım. Yıllar sonra bana onu anlatmıştı, benden bir
ders vermemi rica etmişti, kendi ders verdiği üniversitede. Fakat bu o noktaya
gelene kadar çok ilginç bir iki anekdot vardır, onları da anlatayım.
Tabii, tabii.
Şimdi borsanın alışveriş sistemi pratikte nasıl uygulanacak? Bir Yönetmelik
var fakat Yönetmelik şekil şartlarını ihtiva etmiyor. Yani borsa salonunu nasıl dizayn edeceksin? Alım satım tekniğini nasıl uygulayacaksın? İnsanlardan
emri nasıl kabul edeceksin? Bunları sırasına nasıl koyacaksın? Eşleştirmenin
matematik formülünü veriyor fakat nasıl yapılacağını sistematik olarak söylemiyor. Zaman önceliğini nasıl tespit edeceksin, fiyat önceliğini zaman önceli-
638 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ğinin arkasına nasıl koyacaksın? Artan emirleri çoklu fiyat müzayedesine nasıl
aktaracaksın? Bunların hiç biri Yönetmelik’te yazmıyordu...
Bilgisayarın yok, bunu okuyacak olan insanlar bilgisayar…
Yok hiçbir şey yok, ne bilgisayarı… Elimizde Yönetmelik var ya o bize yeter.
Kutsal kitap gibi... Söyleyeceğim, birazdan bilgisayarı nasıl kurduk anlatacağım… (Gülüşmeler) Şimdi o inşaat sırasında ben bir yandan onunla ilgileniyorum bir yandan Yönetmelik’i nasıl uygulayacağız soruyorum Hasan Ağabey’e...
Bunu nasıl yapacağız, ben her gün Ankara’ya gidip geliyorum. Sonunda Hasan
Ağabey bana dedi ki: “Bu benim işim değil, uygulamacı sensin, nasıl yapacağını da sen bul.”. Peki, dedim. Sonra ben, her gün müzayedeyi hayal ediyorum,
bir şeyler yazıyorum, çiziyorum, götürüyorum ona... Beğendin mi diyorum, iyi
peki böyle yap diyor falan. Ama o bana bir cesaret verdi, güvendi ve ne yapıyorsan yap dedi, yalnız, ne yapacağını herkesten önce bana anlat... Hasan Ersel,
Kurulda çok sözü geçen, itibarlı bir insandı, O tamam dedi mi, Kurulun reddetmesi gibi bir şey söz konusu olmazdı. Kendisini de sevgiyle, saygıyla anmak
isterim. Şimdi yöntemi nasıl icat ettim? Onu anlatayım... Düşünüyorum, nasıl
öncelikleri tespit edeceğiz? Nasıl emir alacağız? Bir tek fiyat yöntemi var, bir de
çok fiyat yöntemi var. Tek fiyat yönteminde bir açılış fiyatı belirlenir, kolektif bir
fiyat belirleme yöntemi, o kolektif açılış fiyatı açık, tarifi çok net; en fazla alım
satıma imkân veren fiyat. Ne yapacaksın? Yüksek fiyattan düşük fiyata doğru
alım emirlerini, düşük fiyattan yükseğe doğru da satış emirlerini sıralayacaksın;
her fiyat seviyesi itibarıyla işlem görebilir emirlerin kümülatif toplamını alacaksın, en çok miktarda hangi fiyat seviyesinde işlem oluyorsa o fiyat açılış fiyatıdır,
ondan düşük satış fiyatları o fiyattan, ondan yüksek alış fiyatları da o fiyattan
işlem görecektir. Burada tabii piyasa yapıcısı yok, bir kolektif fiyat var ama bir
market olmuyor. O fiyat, o an itibarıyla işlem görebilecek olan tüm emirlerin
tek bir fiyattan işlem görmesine izin veriyor fakat rekabet oluşmuyor. Daha sonra çoklu fiyata geçiliyor. Çoklu fiyata geçerken de şu yapılıyor; tek fiyattan artan
emirlerin geri çekilmeyenlerini yeni piyasaya aktar ve onlara zaman önceliği
veriliyor. Şimdi bunu manuel nasıl yaparsın? 1-emirleri önceden alacaksın (açılış fiyatı için belli bir zamana kadar), onları aldıktan sonra belli bir zamandan
sonra gelen emirleri kabul etmeyeceksin ki onları eşleştirip açılış fiyatını hesaplayabilesin. Peki, bunu nasıl yapacağız, nasıl yaparız, neyle yaparız; düşündüm,
düşündüm. O ara seçimler yaklaşıyordu, aklıma seçim sandığı geldi, seçim sandığı benzeri bir sandık yaptırdım, ceviz bir sandık, hatırlarsın…
Hatırlıyorum tabii. Evet ceviz, koyu renk bir sandık…
Tamam, öyle ceviz, koyu renk bir sandık yaptık da peki, insanları içerde kural dışı birtakım şeylerin yapılmadığına, zaman ve fiyat önceliklerinin
haksız olarak birilerinin lehine kullanılmadığına nasıl ikna edeceğiz. Üyeler,
açıklıktan ve kuralların doğru olarak uygulandığından emin olacaklar. Bunun için bir de mühür bal mumu aldık…
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 639
Onu da mühürleyelim…
Borsada üyeleri de topladık ve arkadaşlara dedik; her gün bir üye temsilcisi nöbetçi olarak erkenden gelecek. Nöbetçi üye temsilcisi, borsanın
memuru olan güvenlik görevlisi ile birlikte borsa salonunun fuayesinde, bir
sehpa üzerinde ağzı açık olarak bırakılmış o sandığın içinin boş olduğunu
görüp, ikisi beraber kapatıyorlar ve bal mumu ile mühürlüyorlar. Önceleri
sıcak mühüre parmak da bastırıyordum fakat bir defasında bir üye temsilcisinin parmağı yanınca bu uygulamadan vazgeçtik. (Gülüşmeler) Üyeler,
açılış seansı için emirlerini sanırım saat 9.30’a kadar zarfın içerisinde getiriyorlardı. Emir formlarını da (O zamanlar ordino diyorlardı.) bastırmışım.
Emir formlarını alış ve satış için ayrı renklerde dizayn edip bastırmıştık. İkisinin renkleri ayrı ayrıydı ki insanlar o kısa zaman aralığında çabuk hareket edebilsinler diye... Fakat bizim üye temsilcilerimiz, sistemlere çok çabuk
alışıp boşluklarından faydalanmayı öğreniyorlar. Farkettik ki; bazıları diğerlerini takip edip emir formunun rengine göre rakiplerinin hangi yönde emir
vereceğini anlıyorlar yani bir anlamda piyasanın yönünü görebiliyorlardı...
Tabii, bu da şikayet konusu oldu ve emir formlarındaki renk farkını kısa bir
sürede kaldırdık. Emirler, açılış seansı için üye temsilcileri tarafından sandığa atılıyor, sonra biz saat 09.30’da sandığı alıyoruz, içeride açıp tasnif ediyoruz. Kapıyı da açık tutuyorum ki içeriye önceden birileri, açılış seansının
sonuçlarına göre önceden alış/satış yönü ile fiyatı boş bırakılmış emirleri,
bizden birisiyle anlaşıp emirlerin arasına iliştirivermesinler diye... Bunları
bile düşünüyorduk ki tedavisi çok zor olan sistem güvensizliği travmaları
yaşamayalım…
Tahmin ediyorum, teknolojinin olmadığı bir dönemde…
Teknoloji yani bilgisayar yok ama insan teknolojisi mühendislik var. Emir
icmal ve açılış fiyatı hesaplama bordroları hazırladım. Tamamen bugünkü
excel mantığı kullanılarak; emirlerin hem alış ve satış diye ayrıldığı hem fiyat sırasına göre dizildiği hem de fiyat düzeyi itibarıyla icmal edildiği; açılış fiyatını kolaylıkla ve insan hatası olmadan A ile B’yi topla C olsun, C’yle
D’yi topla E olsun gibi satır/sütun yapısı ile hesaplanabildiği bir manuel yapı
kurulmuştu. Ayrıca açılış fiyatı hesaplandıktan sonra üyelerin birbirleri ile
alışverişlerini listelemek, bir anlamda yönetmelikteki “üye işlem defterini”
oluşturan tabloları da hazırladım. Böylelikle üyeler, kaşeleyip imzalayarak
kendilerine verdiğimiz bu tabloları dosyalayarak mevzuata karşı bir yükümlülüklerini daha yerine getirmiş oluyorlardı ve o zamanlar kendi aralarında
yaptıkları takas işlemleri için de evrak olarak kullanıyorlardı. Önce bordroları ve tabloları ben yapıyor, sonra bir arkadaşa veriyorum o yapıyor, bir
başkası da kontrol ediyordu. Sonra ben yapmaktan vazgeçtim ve arkadaşlara
devrettim. Onlar hazırlıyor, ben kontrol ediyor hâle getirdim. Bu işleri yaparken, üye temsilcilerinden biri de nezaret ediyordu ve ofisin kapısı da bu
640 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
işlemler süresince hep açık tutuluyordu. Allah için hiçbir sorun çıkmadı.
Açılış fiyatını hesapladık ve açılış seansı sonucu alım satımları belirledik.
Artık sonuçları ilan etmek, kalan emirlerden iptal edilecekler için üyelere
fırsat vermek, iptal edilmeyenleri çoklu fiyat sistemine aktarmak ve zaman
önceliklerini muhafaza edebilmek gerekiyor. Görsel bir sistem kullanabilmeliydik... Bir tane tepegöz (overhead), asetatla fotokopi çeken fotokopi makinesi satın aldık. Tabloları teksir makinesinde önceden hazırladım, sonra o
tabloları asetata fotokopi çektim, asetatlara silinebilen flomasterli kalemle
her şirket için dört fiyat seviyesinde (%5 fiyat marjı uygulaması vardı.) ne
kadar işlem olmuş, ne kadar karşılanmayan emir kalmış tepegözden perdeye
yansıtarak üyelere gösteriyorduk. Ondan sonra artık sürekli müzayede ile
çoklu fiyat sistemi uygulanacak. Peki, sürekli müzayedeyi biz nasıl uygulayacağız? Her şirket için müzayede yönetecek ne eksper var, ne yer var…
Ne de o kadar emir de var…
Tabii fiziki koşulları bir şekilde sağlayabiliriz diyelim ama böyle bir organizasyonu gerekli kılacak emir de yok. Yapsan, tüm işlemler 10 dakikada bitecek. Yani aynı anda bütün şirketleri işleme açacaksınız ve borsa seansı 10
dakikada bitecek ve borsa açıldıktan 10 dakika sonra kapanacak. Dedik ki
“Bunu biz sürekli müzayede yapalım ama işlem görecek şirketleri sıralı çağıralım ve her şirketi 5 dakika işleme açık tutup sonra kapatalım. Böylece hem
borsa üyelerinin hem de aracı kuruluşların personel maliyetleri, dolasıyla da
işlem maliyetleri makul düzeyde sürdürülebilir olur.” O arada bir tane IBM
XT modeli bilgisayar aldık. Şimdi bak sıkı dur. (Gülüşmeler) İlk bilgisayarı
aldım, kişisel bilgisayarlar Türkiye’ye daha yeni geliyor. 10 MB diski vardı. 10
MB alana bugün internetten bir tane dosya indiriyorsun, 256 KB’de hafıza var.
Hepsi bu, 80286 processor var, artık hızını sen düşün. Böyle herkes bekliyor
falan. Tepe tepe kullan. İçine bir word processorle bir spreadsheet yükledik.
Hatta yanlış hatırlamıyorsam, Lotus 1-2-3’le supercalc vardı galiba. Lotus’u
yüklemiştik. Lotus tablolarından üyelerin işlem defterlerini çıkartıyoruz! Basit makrolarla... Teknik Üniversite’den asistanlığa hazırlanan bir çocuğu aldık.
Neyse dönelim bu manuel sistemin, borsa salonundaki üyelerle seans yönetimi arasındaki iletişim meselesini nasıl düzenlediğimize. Başladık düşünmeye
ve düşündüklerimizi yazıp çizmeye. Salondaki düzeni nasıl kuracağız? Zaman
önceliğinin tesbiti en önemli sorun... Düşün, düşün... Bir cumartesi günü sabaha karşı eve gelmişim, biraz uyudum, duş aldım tekrar gideceğim. Hanım
kahvaltı edelim dedi ama evde ekmek de yok, ekmek alıver. Kapıcı var kapıcıyı çağıralım dedim ve o an kafamda bir ışık yandı; kapıcı çağırma yöntemi
işe yarar mıydı acaba? Koşa koşa indim aşağıya, kapıcı dairesine... Kapıcı zili
mekanizması nasıl çalışıyor diye öğrenmek için... Komşu dairelere sırasıyla çaldırdım. Belli bir sıra mantığı olduğunu gördüm. Manyetik çalışıyordu.
Bir çağrı gelince, devre kesici diğerlerinin erişmesini engelliyor. Çağrının ge-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 641
lişi bitince yani kapıcı düğmesine ilk basan butondan parmağını kaldırınca,
diğerleri için devreler tekrar açılıyor. Dolayısıyla çağrı tablosunda ilk gelen
çağrının numarası ilk olarak düşüyordu. Yani senden önce biri butona bastıysa seninkini tanımıyor. Olsun dedim. Önce en önemli olan sorunu çözelim.
Hemen evden çıktım. Kahvaltı ettim de mi çıktım, etmeden mi çıktım hâlâ
hatırlamıyorum. Kadıköy’de büyükçe bir elektrikçiye gittim. Kapıcı zili mekanizmasını buldum. Elektrikçiyi borsaya getirdim. İstediğimizi tarif ettim ve
sistemi kurduk. Salona ikişer kişilik sıralar koymuştuk. O sıraların altına ziller
taktık, kablolar çekildi, seans yönetim kürsüsüne de kapıcı tablosunu koyduk,
sıralardaki zillere de numara verdik. (Gülüşmeler) Bu sistem hayat kurtardı.
Tepegöz orada, bilgisayarı yanımıza aldık, asetatları işlem sırasına göre sürekli
değiştirmek gerekiyordu çünkü. Ondan sonra uygulamaya başladık. Önce açılış seansı, açılış fiyatı ve açılış fiyatından gerçekleşen işlemler belirleniyordu.
Sonra salona girip çok fiyat ve sürekli müzayedeye geçiyorduk. Şirketleri tek
tek çağırıyorduk. Alfabetik sıraya göre Arçelik’ten başlıyorduk. Gerçekleşen
emirleri, açılış fiyatını, şunlar gerçekleşti, şunlar arttı, geri çekmek isteyen var
mı soruyoruz... Dızt dızt dızt ziller çalıyor. Bitti diyorsun, orada bir şalter var
kapatıyorum, başka kimse istismar etmesin diye. Ondan sonra geri çekmek
isteyenler geri çekiyor, yeni emir vermek isteyenleri soruyoruz. Tekrar şalteri
açıyoruz. Dızt dızt dızt… (Gülüşmeler) Sonra yeni emirler veriliyor, hemen
tekrar topluyoruz. Bitti diyoruz ve şalteri kapatıyoruz. Bugünkü borsayı düşündüğünde, çok problem çıkmaya müsait gibi görünüyor, fakat kuralı doğru
uyguladığın sürece, hakkaniyetle uyguladığın, açık olduğun sürece, açık söylüyorum sıkıntı çıkmıyor. Kimse sen buna böyle yaptın, öyle yaptın, şurada şöyle
şunu kayırdın şeklinde bir şey söylemedi.
Zaten herkesin gözünün önünde olan bir şey bu, açık bir seans salonunda olan bir şeydi ve bir tur yapılıyordu değil mi? İkinci bir tur
yapılmıyordu.
Evet, tek bir tur yapılıyordu. Eğer vakit kalıyor olsaydı başka tur yapılabilirdi. Çünkü öğleden sonra da müşteri işlemleri ve takas yapılıyordu. Borsa
işlemleri öğlene kadar sürüyordu ve zaten yeteri kadar hacim de yoktu...
Peki, işlemler yapıldı diyelim, ondan sonrası ne oluyordu? Aynı gün
takas ödemeli işlemler mi yapılıyordu yoksa o zaman da T+2,3 prensibi var mıydı?
Takas günü T+1 günü idi. Yani işlemin yapıldığı ertesi gün. Pazartesi
günkü işlemlerin takası salı günü yapılabiliyordu. Fakat takas, üyelerin kendi aralarında yapıldığı için düzensizlik ve ihtilaflara çok daha açıktı ve ona da
bir kural koymak gerekiyordu.
Tamamen üyeler kendi aralarında…
Evet, ellerinde çantalar, içlerinde hisse senetleri ve paralarla birbirlerini
dolaşıyorlardı.
642 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bir liste veriyorlar…
Borsanın çıkardığı işlem defterlerine göre kendi aralarında takas yapıyorlardı. Bir şikâyet geldi, hemen küçük bir düzenleme yaptık. Dedik ki “Satıcı
menkul kıymeti teslim etmekle ve parayı tahsil etmekle, alıcı da kendisine
teslim edilen menkul kıymeti teslim almakla ve bedelini teslim anında nakden ödemekle yükümlüdür.”.
Yükümlülüğü satıcıya verdiniz?
Evet, teslimat yükümlülüğünü satıcıya verdik. Çünkü satıcı olma durumu yalnızca bir ya da birkaç üye için sabit bir pozisyon değil. Her üye,
her gün hem alıcı hem de satıcı olabiliyordu. Önemli olan, işlemi hukuken başlatacak tarafı belirlemekti. Ama bunun münakaşası yapıldı biliyor
musun! O gün o kuralı, hiç unutmuyorum deklare ettiğimiz gün, satıcı
durumunda olanlar buna isyan etti. Yahu arkadaş sen bugün satıcısın da
yarın alıcı olacaksın. Neyse ama o zaman ilginç bir durum vardı. Daha çok
satıcı durumunda olanlarla alıcı durumunda olanlar gibi bir ayırım yapmak borsanın ilk günlerinde biraz mümkündü. Kısa bir süre sonra durum
aslına döndü tabii…
Tabii hatırlıyorum, onu soracağım zaten.
Uzun sürmedi ve çabucak o duruma alıştılar tabii ama sonuçta oldukça
riskli bir yapı bu. Yani insanlar, ellerinde içleri para dolu çantayla kapı kapı
dolaşıyorlar…
Bütün şehrin çeşitli semtlerinde dolaşan…
Yeni bir mesleğe ve kazanç kapısına olan bu teveccühün motivasyonuyla,
o zaman borsa üyeleri hakikaten bazı zorlukları yüklenmeyi de sineye çekebiliyorlardı. O zamanlarda teslimatta bazı sıkıntılar vardı. Örneğin kupür
problemi vardı. Bugünkü gibi “müşteri bazında saklama”, “kaydi sistem” gibi
kolaylıklar olmadığı gibi doğal olarak para üstü gibi hisse senedi üstü kavramı da olmadığından, teslimatın işlem miktarına göre tam ve kesin olarak
uygun kupürlerle yapılması gerekiyordu.
Çünkü onu bölme şansın yok, dolayısıyla…
Bir takas sistemi yoktu. Takas da tek başına yetmez, saklama da gerekir
arkasında ki menkul kıymetlerin mülkiyetini hesaben tutabilelim ve kupür
bölme zorunluluğu olmasın. Öte yandan sahibi menkul kıymetini çekmek
istediği zaman elinde uygun küpür yoksa ne yapacaksın?
Onu hatırlıyorum, emir verilirken büyük kupür denirdi veya kupür
büyüklüğü emirde belirtilirdi değil mi?
Evet evet kupürleri ayırırdık. Her hisse senedinin hangi kupürlerde
ihraç edildiğini bilerek, asgari işlem limitini çok sayıda olan kupürlerin
katı biçiminde belirleyerek ama her hisse senedi için de ayrı ayrı olmak
koşuluyla büyük kupürlere farklı bir menkul kıymetmiş gibi işlem sırası
açardık.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 643
Pazar adeta açılmışsınız…
Evet ,yani bozulamadığı için tabii büyük kupürler zaman zaman belki de
çoğu zaman normal kupürlerin fiyatlarının altında, ıskontolu olarak işlem
görüyordu o gün itibarıyla...
Peki, şimdi bu açıldı, bu ilk günler böyle yahut belki ilk aylar, yıllar
sonra nasıl bir gelişme oldu ve oradan Tophane’ye geçiş, hem yeni bir
bina hem işte yeni bir alışveriş sistemi nasıl gündeme geldi?
Şimdi bu sistematik bir gelişme tabii… Biz harala gürele başladık borsacılığa. Kısa zamanda cazip bir iş kolu haline geldi. Kim için? O gün itibarıyla,
hani biraz önce bahsettim ya, Türkiye’nin enteresan bir yapısı var, ikincil
piyasa olmadan önce birincil piyasa oluşmuştu diye. Başta hisse senedine
yatırım yapmış olan ve borsada da işlem gören şirketlerin ortakları, bir de
Vakıf Han gediklileri için. Onlar borsacılığı zaten iş olarak benimsemeye hevesliymişler ve hemen ilgi gösterdiler. Borsa, onlarla dolup taşmaya başladı.
Giriş katta bir oda vardı, o odayı istedik Ziraat Bankasından ve bu sefer pek
itiraz etmeden verdiler. Çünkü borsanın müşteri potansiyelinden onlar da
yararlanmaya başlamışlardı. O odayı yatırımcılar için dizayn ettik ve mikrofon-hoparlör sistemi ile borsa seansını odaya yayınlamaya başladık.
Yani seans salonu dediğimiz olayı, bir anlamda siz borsa bünyesinde, o zaman ilgi olduğu için yatırımcılar gelsinler, dinlesinler, bu
heyecanı yaşasınlar…
Bırak heyecanı yaşamayı, zaten iş olarak yapmak istiyorlardı…
Zaten o dönem hisse fiyatları ne radyoda ne televizyonda ne gazetede doğru düzgün yayınlanıyor. Televizyonlar da tabii, oraya geleceğim
zaten evet…
O ayrı bir şey, onu soracaksan burada hiç bahsetmeyeyim. O zaman şunu
anladım mesela, insan tabii her gün yeni yeni şeyler öğreniyor. Arzın talep yaratma fonksiyonunu da görerek öğrenmiş olduk. Sen insanlara hisse
senedi alım satımı imkânını veriyorsan, hazırlıyorsan piyasayı, o piyasaya
gelecek olan adam eksik olmuyor ve bunu bir iş hâline getiriyorlar. Yani yatırım olmaktan öte temel bir iş haline geliyor. O insanların bir kısmı emekli,
büyük bir kısmı da banka emeklileriydi. Aralarında yatırım kulüpleri gibi
ortaklıklar oluşmuştu.
Çok enteresan, sonraki yıllarda bunun ortaya çıktığını biliyoruz,
hani çok daha sokaklara taştığını ama ilk aşamasında bile bunlar olduğu pek bilinen bir şey değil.
Anlatacağım... O “day trading” denilen faaliyetin bu olduğunu, sanırım
ABD’den önce biz keşfettik. İnsanlar işlerinden kaçıp .orsaya geliyorlardı.
Borsa binasından insanlar taşmaya başladı. Seans salonu yetmiyordu, üyelerin hem sayısı hem de işlem yapan “trader”ları artmaya, yeni komisyonculuk
talepleri gelmeye başladı. Borsa, komisyonculuk taleplerini değerlendiren
644 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
bir komite kurdu. Müracaat edenler, genellikle o zaman bazı aracı kurum,
bankaların çalışanlarından veya müşterilerinden oluşuyordu ve o komite,
komisyoncu adaylarıyla mülakat yapıyordu. Sonuçta yönetim kurulu kararıyla bir miktar komisyoncu daha aldılar. O arada Vakıf Han simsarları
diyeyim yani eski borsanın üyeleri dediler ki: “Bizim müktesep hakkımız olması lazım.”. Ama bu borsa yeni bir borsaydı, yeni bir kararnameyle kuruldu.
Borsa yönetimi o konuda mütereddit kaldı, bu hak var mıdır yok mudur.
Muharrem Bey, yanlış hatırlamıyorsam o zaman, bu iş simsarları dışlayarak
yapılamaz, bunları almamız lazım, buna bir yol bulalım fikrindeydi.
Zaten o borsa üyelerinden bazıları üye de olmuştu.
Olmuştu ama onun da bir süreci vardı. Eski borsanın üyeleri “giriş aidatı
vermeksizin” İMKB’ ye üye olmak istiyorlar ve bunu müktesep hakları olarak görüyorlardı. Yönetim kurulu buna pek sıcak bakmadı. Zannediyorum
Muharrem Bey ile birlikte Tuncay Bey de buna pozitif bakıyordu fakat diğer
üyeler tereddütlüydüler. Yani nasıl söyleyeyim, bir hata mı yapıyoruz, bir
imtiyazı hakları olmadan mı veriyoruz şeklinde kararsız kaldılar. Sermaye
Piyasası Kurulu da buna yanaşmayınca, Müsteşar Bey ile Muharrem Bey
konuşarak çözdü. Müsteşar o zaman Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli Hoca idi.
O da eski borsanın üyelerinin de müktesep üyelik hakları olması lazım, zira
eski borsayı kapatıp onların üyeliklerini yok etmişiz öte yandan da eş anlı
olarak yeni borsa kurmuşuz ve onları da dışlamışız, bu doğru olmaz, ben de
aynı fikirdeyim diyerek Muharrem Bey’in görüşüne katılmıştı. Tabii Hazineden böyle talimat gibi bir görüş gelince bir düzenleme yapıldı. Sermaye
Piyasası Kurulu da ona onay verdi ve eski borsanın üyeleri “giriş aidatı ödemeksizin” borsa üyesi olarak kabul edildiler.
İlk aşamada yoktu değil mi?
Hayır, ilk aşamada eski borsanın üyeleri İMKB’de işlem yapamıyorlardı.
Üyeliğe kabul süreci bir kaç ay aldı. Sonra üyeliğe kabul edilince, onlar da
borsada işlem yapmaya başladılar ve Vakıf Han kültürünü borsaya taşıdılar.
Şimdi denilebilir ki eski Vakıf Han kültürü modern borsacılığa uyar mı? İşte
bu başka bir düşünce tarzı… Ticaret, geleneksel bir şey. Yani ticaretin yöntem olarak moderni, eskisi, antik çağlardan kalma olanı bile vardır elbette
ama kabul edelim ki bir çok yönüyle gelenekselliği de vardır. Ticaret hangi
araçlarla yapılırsa yapılsın, görünen o ki sonuçta her yol, insanların karşılıklı pazarlıkla bir fiyat oluşturmasına çıkıyor. Şimdi bunu devenin üstünde
yapsan da, Salı Pazarı’nda yapsan da elektronik olarak, bilgisayarlı olarak
yapsan da aynı şeye çıkıyor. Hani “Vakıf Han kültürünü getirdiler borsaya,
burayı modern yapmak varken eski kültürleriyle buraya yerleştiler, bunlardan yine kurtulamadık.” şeklinde eleştiren insanlar var. Bunlar biraz tabii
bu işin temelini, iktisadi tarafını düşünmeden hareket ediyorlar. O kültürün
böylesine acımasız eleştirilmesi doğru olmaz. Antik çağlarda yapılan tica-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 645
retler gelişe gelişe bugün borsacılık geleneğini getirdiler. Amerika’da borsanın, Wall Street’te bir şey ağacının altında alıcıyla satıcıyı deftere yazan
bir vatandaş tarafından başlatıldığını bilmeleri gerek. Onun için bu kültürün borsacılığımıza hiç de kötü etkisi olmadı. Bugün halka arzlarda patron,
piyasadaki bütün marjı kendi almak yani en yüksek fiyatla halka açılmak
ister. Yatırımcılarına kâr bırakmak istemez. Hatta, halka arzdan sonra fiyat
yükselirse, sonradan pişman bile olur. Keza borsada alıcı da en düşük fiyata
almak, mümkünse hemen o gün en yüksek fiyata satarak para kazanmak, arkasından da fiyatın düşmesini ister. Bütün bunların aslında altında yatan bir
“menfaati maksimize etme” anlayışı vardır. Ama bu ticaretin ruhu değildir.
O eleştirilen Vakıf Han kültüründe şöyle bir anlayış vardı, hiç unutmuyorum
hep de kulağıma küpe olmuştur: “Ben aldım sattım para kazandım, Allah
bereket versin, alan da kazansın.”. Bu şu mantığın üstüne oturuyor; ben bu
hisse senedini bir süre sonra satıp da para kazanmak için aldım. Satacağım
para kazanacağım, benim bunu satacağım zaman bundan para kazanacağına inanan, düşünen bir alıcının olması lazım ki ben satabileyim. Belki sonra
tekrar ben alacağım. Bu zihniyet vardı orada. Eğer o zihniyet muhafaza ediliyor olsaydı borsacılık terbiyesi çok daha farklı bir şekilde gelişecekti. Ama
tabii kapitalizmin sermaye, teknoloji ve dolayısıyla hız v.b. bütün kollarıyla
bu şeyi kaldırıp yukarılara taşıması sonucunda o tür anlayışlar, nasıl söyleyeyim öğretiler halının altında kaldı açıkçası. Vakıf Han’ın o ticaret ahlakı
maalesef bugüne taşınamadı.
80’ler gerçekten bu anlamda Türkiye’nin ciddi bir dönüşüm geçirdiği bir dönem… Peki, işte oradan nasıl?..
Nasıl bir hızla gelişti? Ne kadar kısa zamanda, nasıl büyük hacimler oluştu? İnanılmazdı gerçekten... Aslında gelişmeyi sürdürmeye çalışmaktan baş
döndürücülüğünü idrak etmeye fırsat bulamadık belki de... Neticede taşımaz hale geldi sistem. Ne o alım satım sistemi taşıyor işlem talebini ne de
bina. O ara yeni bina arayışlarına hemen başlamıştı zaten Muharrem Bey,
yani çok ciddi katkısı olmuştur sermaye piyasasına.
Bu kaç yılı oluyor, hatırlıyor musun?
1987
Evet, yani 2 sene sonra sığmaz oldunuz ve yeni bir arayışa başladınız?
2 seneden önce sığmaz olduk da yeni binayı bulmak, yeni bir işlem sistemi ile devam etmek, o kadar acil bir ihtiyaç haline geldi ki, şöyle kapsamlı bir
ihtiyaç analizi yapalım da kendimize ait esaslı bir bina araştırıp temin edelim
diye düşünmeye fırsat bile bulamamıştık. İşte bu şartlar altında Karaköy’deki (ya da Tophane’deki) binayı bulduk. Karaköy’deki bina, Eren Han’dı yanlış
hatırlamıyorsam, Eren Han’ı kiraladık, içini dizayn edecek mimar ve tefriş
edecek olan müteahhitle anlaşıldı. Bu arada tabii İş Bankasının kurumsal
yapısı Muharrem Bey’e çok destek oldu. İş Bankası sürekli şube açıyor, şube
646 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
tefriş ediyor falan, bunlar böyle ihale yapıp o ihale fiyatlarıyla sürekli iş yaptırdıkları müteahhitleri vardı. Onlardan yararlandı Muharrem Bey ve çok
hızlı bir şekilde o binayı dizayn ve tefriş ettik. Dizayna ilişkin bir çok detayı
da Muharrem Bey’in bizatihi kendisi çizmiştir. Çünkü Muharrem Bey’in
mimari çizime epeyce yeteneği vardır.
Ama tabii bu arada da işlem sistemi arayışları var değil mi? Oraya
geçildiğinde karar verilmişti.
Var ama önceliğimiz, bu mevcut sistemi daha etkili nasıl çalıştırırız idi.
Ondan sonra elektronik hale geleceğiz ama o günlerde daha onu düşünecek
durumda değildik. Bir an önce bina problemini çözmemiz lazımdı. Önce bulunduğumuz binanın tamamını Ziraat Bankasından talep ettik. Çünkü Ziraat
Bankası binayı borsaya devretmek üzere söz vermişti, bir de protokol vardı,
fakat vazgeçti Ziraat Bankası o protokolden ve verdiği sözden. Çünkü Ziraat
Bankasınca şube olarak kullandığı müştemilat ve bahçe kısmını da terketmesi
gerekiyordu. Zira o kısım bir seans salonu olarak düzenlenmeye uygundu.
Şubenin olduğu yeri?
Evet, iki sene kadar yetebilirdi ama vazgeçildi. Neticede Tophane’deki
binayı tefriş ettik, işte biliyorsun bir katı borsa salonu. Tabii bu arada hacmi daha da arttırmak lazım. Muharrem Bey, bu borsa salonunu, alım satım
heyecanını bir anlamda Batı’daki borsacılık hengamesini oluşturabilecek şekilde oluşturmamız lazım dedi. O arada bu sistemi daha efektif çalıştırmanın uygulamaları olmalıydı. Dünya Bankasıyla görüştük. Onlar Uzak Doğu
borsaları ile Ürdün’ü tavsiye ettiler. Çoğu insan bizim tahta sistemini Araplardan aldığımızı zanneder…
Evet Amman, Ürdün sistemi diye hep sorulur…
O, benzer uygulamalardan birini görmek için en yakında olanıydı. Tahtaların şeklinden ve bir iki kuraldan başka hiç bir benzerlik yoktur.
Anladım, onun için oraya gittiniz?
Oraya üyeleri de gazetecileri de götürdü Muharrem Bey, tavsiye edilen
sistemin ne kadar açık ve basit uygulanabilir olduğunun, bize uygun olup
olmadığının tesbiti için…
Çok önemli çünkü bu hiç bilinmez, sanki orada borsa yönetimi
Ürdün’e gitti, oradan bir sistem aldı, bu işin gelişmiş ülkeleri varken
falan… Oysa?
Oysa Muharrem Bey o yöntemi sadece orada görmemiş, bu yöntemi
Japonlar daha yeni terk etmeye hazırlanıyorlar, elektronikleşmeye uğraşıyorlar, Kore kullanıyor, Japonya kullanıyor, Filipinler kullanıyor, Tayland
kullanıyor, görmüş onlardan. Sonra oraları gezmişken, Dünya Bankasında
bu sistemin dizaynırı vardı. Dünya Bankası uzmanı Hollandalı Antoey Van
Agtmael diye bir adam… Bu kişi, Dünya Bankası adına gelişmekte olan ülkeler için böyle bir sistem kurgulamış. Çeşitli ülkeler de ufak tefek değişik-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 647
liklerle sistemi uygulayagelmişler. O, Muharrem Bey’e üyelerin de sistem seçiminde etkin katılımının çok faydalı olacağını tavsiye etmiş. Muharrem Bey
de “Ben üyelerimizi bu kadar uzaklara götüremem, gelemezler.” deyince,
adam da basit bir benzer uygulama Amman’da var deyince, oraya gidip sistemi gördük. Çok da yardımcı oldular bize. Şimdi insanlar bu işin çok kolay
olduğunu zannederler. Oysa ben o sistemi anlamak için orada 20 gün alım
satım yapar gibi çalıştım, aynı şekilde takasında çalıştım. Üç defa gittim. Ben
borsanın değişen yönetmeliğin ilk taslağını Amman Borsası’nın karşısındaki
Marriot Oteli’nin odasında yazdım.
Çok ilginç. Aslında şimdi bakıldığı zaman da, o tahta sistemi zaten
bilgisayar mantığının…
Ama değişik, bizim kullandığımız system, Antony Van Agtmael’in hazırladığı yapı değil sadece tahta benziyor ona. Biz bütün yapıyı aşağı yukarı
tümden farklı ve kendimize uygun dizayn ettik. Sonra oraya ona göre tahtaları yaptırdık, onlarla Muharrem Bey de bizatihi ilgilendi, çok emeği var.
Yalnız bir şey daha ekledi ve “Müşterileri de alacaksın içeri ve hiç kimse
kapalı kapılar ardında iş yapıldığını düşünmeyecek.” dedi. Böldük salonun
bir kısmını müşteriler için…
Çünkü o heyecanın kaybolmasını da istemiyorsunuz?
İstemediğimiz gibi aksine var olan heyecanı da arttırmak istiyorduk. Bu
arada üyelerin işlem defterleri yükümlülüğünün, nasıl borsanın üzerine kaldığından da bahsedeyim. Aslında üyeleri biraz tembelliğe alıştırmıştık. İlk zamanlarda borsa üyelerinin gün boyu iş yükleri çok dolu olduğu ve zamanları
kalmadığı için borsada yaptıkları tüm işlemlerin sonuçlarını listeler halinde
çıkartıp işlem defteri halinde kendilerine hazır veriyorduk. Müşteri hesapları
dışında başkaca herhangi bir kayıt düzenine ihtiyaç duymadan, zımbalayıp
klasöre takıyorlardı. Çünkü işlem defterlerinin üstünde borsa yöneticilerinin
imzaları olunca resmi belge oluyor, dolayısıyla yönetmelikteki işlem defteri
oluşturma yükümlülükleri de yerine gelmiş oluyordu. Zaman içinde üyeler bu
rahata alıştılar ve bu vazifeleri borsa tarafında yapılagelir oldu. Şimdi tabii
oraya insanları alıştırmamız, bir de yeni sistemi üyelere öğretmemiz lazım,
bunun için simülasyon yapmak gerekiyordu. Ben öğlene kadar resmi seansı
sonuçlandırıp işlem defterlerini çıkarttırıyordum. Üye temsilcilerimiz her akşam Karaköy’deki yeni hazırladığımız salona geliyorlardı ve günün işlemlerini
yeni sistemde simüle ediyorduk. Her gün o günün işlemlerini esas alarak yeni
sistemde günü tekrar etmek suretiyle egzersiz yapıyor ve işlem defterlerini
her iki sistem için karşılaştırarak simülasyonu bitiriyorduk ama kaç gece sürdü bu hatırlamıyorum. Üyeler ne yüksündüler ne bıktılar… Tabii benim ve
arkadaşlarımın orada zaten canımız çıkıyor, sabahın köründe geliyoruz, gecenin bir sabaha yakın bir saatinde gidiyoruz. 1987’de 54 gün, 1988’de 55 gün hiç
eve gitmemişim. Neyse o simülasyonu yapıyoruz fakat bu arada tabii sistemi
648 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
değiştirdik, yeni yönetmelik hep taslaklar halinde. Fakat Sermaye Piyasası Kurulunu bir türlü ikna edemiyoruz. Kurul diyor ki illa tek fiyat sistemi olsun.
Tek fiyat sisteminde, açılış fiyatı aslında borsa dışında oluşuyor. Aracı kuruluşlar, özellikle de çok müşterisi ve hacmi olanları, açılış seansı için aldıkları
müşteri emirlerinin birikimli pozisyonlarından, işlemlerin yönü ve fiyat düzeyi hakkında bilgi sahibi oluyorlar, bir de bunların birkaçı aralarında anlaşıyorlar ve kendi portföy emirlerinin de pozisyonunu, ellerindeki birikimli emir
durumuna göre ayarlayarak borsada oluşacak olan “açılış fiyatı”nı belirleyebiliyorlardı. Bu fiyat, öyle bir fiyattı ki kendisinden sonraki piyasa için de en
büyük referanstı. Yani borsada fiyatlar kolaylıkla ve ciddi şekilde manipüle
edilebiliyordu. Getiriyorlar birikimli emirleri karşılıklı ondan sonra fiyat oluşturuyorlar ve o fiyatı empoze ediyorlardı. Hatta müşterilerini bile oluşturacakları fiyat yönünde emir vermeye teşvik ediyorlardı. Âdeta yalvardık, bakın
bu tek fiyat sistemi bizim gibi piyasalarda doğru işlemiyor, doğrudan çoklu
fiyat sistemini uygulayalım. Çoklu fiyat sisteminde emirler sürekli olarak borsaya iletiliyor. Zaman önceliği daha önemli hâle geliyor, dolayısıyla borsa karekterine uygun olarak çabuk ve analize dayalı kararların etkin olduğu bir piyasa yapısına bürünüyor. Bir işlemin fiyatı yanlış oluşsa, arkasındaki işlem
hemen yeni ve doğru piyasayı oluşturabiliyor. Yok... Nuh diyorlar, Peygamber
demiyorlar. Neyse uzun ikna toplantılarından sonra “Peki, deneyelim.” noktasına gelindi. Sermaye Piyasası Kuruluyla münakaşalar o zaman çok gerildi.
Hatta öyle bir gerginlik oldu ki bir gazeteci Muharrem Bey’i arıyor, diyor ki
sizin 2 milyarlık portföyünüz varmış diye bir duyum aldığından bahsederek,
doğru olup olmadığını soruyor. Muharrem Bey daha önceki bankacılık görevi
sırasındaki birikimlerinden oluşturduğu statik bir küçük portföyü varmış,
Hazineye de benim şöyle bir portföyüm var diye bildirmiş. Yahu diyor, ne diyorsun sen diyor, onda biri olsa abat olurum diyor. Ertesi gün “Borsa başkanı
200 milyonluk portföyüm var dedi” ifadesi gazetede 6 sütuna manşet… (Gülüşmeler) Ondan sonra Sayın İsmail Türk Hoca’yı arkasında birileri doldurmuş, ağzına geleni söylüyor, işte borsa başkanı ahlaklı olmalıdır falan lüzumsuz, nezaket uslubunu aşan boş sözler... Bir gerginlik oldu. Ondan sonra
Muharrem Bey müsteşarlığa gitti -ben çok iyi hatırlıyorum müsteşar o zaman Yavuz Canevi- sayın müsteşara meselenin ne olduğunu anlatmış ve
“Eğer bu durum gayri ahlaki bulunuyorsa ben şimdi, hemen istifa edeyim.”
demiş. Sonra murakıplar geldi. Zaten daha önce yapılmış beyan var ve portföy tamamen beyan edildiği hâliyle statik olarak duruyor. Yani herhangi bir
alım satım hareket kaydı yok. Neyse o durum yatıştı ama tabii o gerginlik baki
kaldı. O süreçte ben her gün Ankara’ya, SPK’ya gidiyorum, her gün de “Bugün
mesele hallolacak.” diye gidiyorum. Gece uçağıyla tekrar dönüyorum, bir,
iki… 22 gün gittim geldim Ankara’ya, her gün bu iş bitecek diye. İsmail Türk
beni gördü “Yahu çocuk, neden her gün gidip geliyorsun?” diye sordu. Ben
durumu anlatınca, İsmail Hoca: “Mutabık kalıp sonuç alana kadar bari burada
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 649
kal. Sana bir yer ayarlayalım.”. (Gülüşmeler) Neyse o arada çok enteresan bir
şey oldu; bu kavgalar, işte yok tek fiyat olsun, çift fiyat olsun, şöyle olsun, böyle olsun, sonuçta bir toplantı yapılmaya karar verildi Hazinenin nezaretinde.
O zaman galiba Müsteşar Yardımcısı Kadir Günay, Bankacılık ve Kambiyo
Genel Müdürü Ali Kocatürk, Müsteşar Yavuz Canevi’nin himayesinde Hazinede bir toplantı yapıldı. Sermaye Piyasası Kurulundan Hasan Ersel gelmişti,
o zaman Mehmet Coşan Özelleştirme idaresine geçmişti, o da geldi. O zaman
Citibank Türkiye’nin Pierre adında bir -galiba Hollandalı- genel müdürü vardı. İsmini yanlış hatırlıyor olabilirim. O da yabancıların temsilcisi olarak çağrılmış. O gelince tabii toplantı İngilizce oldu. Biz şimdi Türkiye’de bize özgü
borsa sistemini İngilizce tartışıyoruz. Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı. Neymiş ? Citibank genel müdürü, üstelik herhangi bir borsa deneyimi
olduğunu da hatırlamıyorum, bize hangi sistemin daha hayırlı olacağını öğretecek. Ama o da “Sürekli piyasa olması doğrudur.” demez mi! Tabii SPK tarafı direniyor. Kolektif fiyat edebiyatı yapıyorlar, ben de kendi kendime gülüyorum. Neyse, bu defa orta bulunacak ya dediler ki kısmen deneyelim bunu. Biz
düşük işlem hacmi olanları, tek fiyat fiyat yöntemiyle yapalım, yüksek işlem
hacmi olanlar doğrudan çok fiyatla sürekli müzayede olsun. Zaten yeni tahta
sisteminde ancak bu becerilebilir. Biz hâlâ iyi niyetliyiz yani. Çünkü tek fiyat
sisteminden artan emirleri, çok fiyat sistemi ve sürekli müzayede içi tahtalara
geçirmek, çok işlem gören şirketlerde çok emir artacağından çok zor, hatta
neredeyse imkânsız olur. SPK tarafı bir inat etti, bir ısrar etti, illa yüksek hacimli olanlar tek fiyat sisteminde olsun diye... Orada anlaşmazlık çıktı, durum
kilitlendi. Muharrem Bey’in kulağına eğilerek dedim ki ben: “Bırakın, bunların dediği gibi olsun ama bir şart koyalım, ilk gün yeni sistem başladığında bu
şekilde çalışmazsa ki sistemin çalışıp çalışmadığını tespit için Sermaye Piyasası Kurulunun müşahitleri olsun, eğer böyle çalışmadığı tespit ediliyorsa
doğrudan hemen öbürüne yani çoklu fiyat sistemine geçmeyi ve bir daha hiç
tek fiyata dönmemeyi teklif edin, çünkü kesinlikle çalışmayacak.”. Muharrem
Bey’e bırakın böyle olsun dedim, zaten böyle bizim daha çok işimize gelir.
Tam olarak anlayamadı önce, çünkü teknik detayı izah edecek hem zaman
yoktu hem de ortam müsait değildi. Artık o da bıkmış ki tam anlamadan da
benim fikrime itibar etti ve Muharrem Bey bu teklifi yaptı ve kabul edildi.
Neyse, o uzlaşmadan sonra bize bir yemek verdiler, o zaman Recep Önal genel sekreter, hiç unutmuyorum bana söylediğini; “Sakın!” dedi, “Mülkiyelilerle
bir daha karşı karşıya gelme.” dedi bana… (Gülüşmeler) Sermaye Piyasası Kurulundan iki tane müşahit, kurul üyesi, bir tanesi galiba Yusuf Ziya Erçoklu’ydu,
bir tanesi de Servet Eyüpgillerdi galiba, yanlış hatırlamıyorsam... Ben tabii
tam yol, bir yandan simülasyonlu egzersizleri devam ettiriyorum bir yandan
da yeni durumun geçici kurallarını yazıyorum. Bu arada yeni binaya da kısmen taşındık. Harala gürele hazır ettik sistemi ve yeni binada yeni sistemle
açılış yapılacak. Başbakan Rahmetli Turgut Özal açılış yapacaktı…
650 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Hiç hatırlamıyorum, Turgut Bey’in bir gelişi var oraya ama o zaman mıydı?
Senin hatırladığın Özal’ın ikinci gelişi. O da çok enteresan bir anekdottur,
o Yaman Bey’in başkanlığı zamanındaydı ve galiba Özal cumhurbaşkanıydı
o zaman.
Evet, evet doğru, Yaman Bey’in hatta borsada olmadığı bir gün değil mi o?
Evet, o gün Yaman Bey borsada yoktu. Neyse, Özal başbakan ve geldi
borsayı açmaya. Müşahit olarak Sermaye Piyasası Kurulunun üyeleri de
hazır. O kalabalığın içerisine ezilmesinler diye, onları da “corbeille”in içine
aldık. Rahmetli Özal gongu vurdu, seans açıldı. Ben biliyorum olacakları
ama SPK’daki arkadaşlar artan emirlerin taşınmasını hiç düşünmemişler.
Ondan sonra bir orada şamata patladı. Seans açılış fiyatları açıklanır açıklanmaz tahtaları silip artan emirleri yazmaya başladık. Üye temsilcileri bir
itiraz başlattı: “Emirlerimizi toparlayamadık, geri çekeceklerimizi hesaplayamadık, müşterilerimize sonuçları aktaramadık, müşterilerimiz ne emir
vereceklerine nasıl karar versinler, sürekli müzayedeye geçemezsiniz, bekleyin.” diye. Birinci seanstan kalanlardan geri çekme emirleri yağmaya başladı. Oldu bittiye gelen bir kargaşa yaşandı. “Gördünüz mü sayın üyeler;
işte bakın çalışmıyor, ne tek fiyat sistemini bitirebiliyoruz ne de yeni seansı
başlatabiliyoruz. Protokole uymamız lazım, tek fiyat sistemini terk ediyoruz, aksi halde borsa çalışamayacak.” dedim. İtiraz edemediler, aksine bir şey
söyleyemediler. (Gülüşmeler) Ve tarihi sonuç ve ilahi adalet... Piyasa kendi
kararını, garabet bir süreçten geçme pahasına uygulayabildi. Biz doğrudan
çok fiyat ve sürekli müzayede sistemine geçtik, borsa da borsaya benzedi
yani. Öyle bir garabet süreç ki; mesela o zaman çok enteresan bir şey oldu,
borsanın İTO salonunda yapılan genel kurulu vardı. Genel kurulda üyelerin
menfaatine düşünülen bu yapıyı oluşturmak için borsa yönetim kuruluna
bir yetki verilecekti. Genel kurul gündemine madde ithalini, sanki borsa bir
ticari işletmeymiş gibi Ticaret Kanunu’ndaki A.Ş.’ler için yazılmış hükmü
öne sürerek 4’det 3 çoğunluk aranır diye engellediler. Genel kurulu o zaman
Zeki Döşlüoğlu yönetiyordu, onlar tabii aynı ekibin üyeleri. (Gülüşmeler)
Meslektaşlık ya da okuldaşlık dayanışması diyeyim. Sırf illa biz patronuz,
bizim dediğimiz olur diye. Bırak piyasa kendi kuralını kendisi oluştursun,
sistemini kendisi seçsin değil mi? (Gülüşmeler) Neyse, bana o zaman borsa,
o sistemler falan sonrasında bana üstün başarı ikramiyesi vermişti. Bu arada
Dünya Bankası uzmanları bizim bu yeni tahta sistemini incelediler. Hemen
sonrasında Dünya Bankası, bu sistemi gelişmekte olan ülkelerde tavsiye edilebilir sistem olarak kabul etti ve beni Tunus’a, Malta’ya ve Portekiz’e davet
etti. Tunus’a kurduk fakat Borsa yönetimi, iş yoğunluğunun çok artmasından dolayı Malta ile Portekiz’e gitmeme izin vermedi.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 651
Gerçekten çok emeğin geçti o dönemde. Anlattığın birçok şey de
bunu doğruluyor. Peki, şimdi bir başka şeyi sormak istiyorum. O dönemdeki üyelerin, şirketlerin, işlem gören şirketlerin durumu. Onlar
zaten daha önceden olan kültürün bir şekilde taşınması şeklinde oldu.
Bir anekdot aklıma geldi. Kamuyu aydınlatma ilkesinin, eksik düzenlemeyle ilk uygulanması gibi bir şey. Siz de kolayca hatırlayacaksınız, borsa
kurulduğu zaman daha doğrusu Borsa Yönetmeliği yayımlandığında bir “91
sayılı Kanun Hükmünde Kararname” ile bir de “Menkul Kıymetler Borsalarının Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Bakanlar Kurulu Yönetmeliği” çıkmıştı. Bunu SPK hazırlamış, Bakanlar Kurulu onaylamıştı. O
Yönetmelik’in, yanlış bilmiyorsam 50’li maddelerin bir tanesinde şöyle bir
hüküm vardı: “Borsada işlem gören şirketler, yatırımcıların yatırım kararı
almasında etkili olabilecek her türlü bilgi ve belgeyi borsaya iletmekle yükümlüdür.”. Yani aşağı yukarı, kelimesi kelimesine %80, %90 böyle bir ifade. Kamuyu aydınlatma ile ilgili elimizde bir tek bu madde vardı. Bu arada
borsa kuruldu 1986’da, kurulur kurulmaz da ilk şirket birleşmesini (merger)
yaşadı. Yani sanki çok tecrübeli bir borsaymış gibi... Uniroyal ile Goodyear
birleşti. Hisse senedi değişim paritesi, küpür eşleşmesi, bilanço birleşmesi...
Onların bile altından kalktık o zamanki imkanlarla.
İkisi de borsada işlem görüyor muydu?
İkisi de borsada işlem görüyordu.
O tamamen mevzuata bağlı, hiçbir hüküm yok değil mi?
Hepsi gelirlerdi bana, ben o pariteye göre değişim işlemlerini yapmalarına yardımcı olurdum. Kendi aralarındaki takas için bana gelirlerdi. Takas
birimi yoktu borsanın ama yardımcı olurdum. Çünkü hata, hatta istismarlar
olabiliyordu. Tabii bunun da borsaya çok büyük olumsuz etkisi oluyordu.
Neyse, piyasanın itibarı bozulmasın diye o işi de üstlenmiştik. O arada gazete binalarına yakın olmanın da artık avantajı mı diyeyim yoksa angarya
meraklısı olduğumdan mıdır, Cağaloğlu’nda borsayı tanıtmak şuuruyla, bazı
gazeteci arkadaşların gazetelerindeki borsa sayfalarını hazırlamalarına, basit borsa istatistikleri hazırlayıp yorumlayarak yardımcı olmaya çalışıyordum. Zira basın borsaya ilgi gösteriyordu fakat hiçbir gazetenin borsa muhabiri falan olmadığı gibi piyasada da basında da borsa istatistiği üretecek,
onlardan yorum yapacak bilgi de yoktu. Her cuma birçok basın mensubu
arkadaş, gazetesine borsa sayfasını benim ofisimde hazırlardı. Aylarca beraber, gece yarılarına kadar çalışmışızdır.
Ama haftalık yapıyorlardı değil mi günlük yoktu daha?
Haftalık yapıyorlardı. Hayır, günlük yoktu. İlk günlük bülteni de yayınlamaya ya Cumhuriyet gazetesi ya da Milliyet gazetesi başlamıştı galiba. Neyse, kamuyu aydınlatma ilkesinden bahsediyorduk. Hani biraz önce bahsettiğim “borsada işlem gören şirketleri, yatırımcıların yatırım kararı almasında
652 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
etkili olabilecek her türlü bilgi ve belgeyi borsaya bildirmekle yükümlü kılan”
madde var ya. Şimdi o zaman, ismini vermeyeyim, bugün hâlâ Türkiye’nin
en büyük holdinglerinden bir tanesinin üst düzey yöneticisinin, o holdingin bir şirketiyle ilgili “içeriden öğrenenlerin ticareti-insider trading” kapsamında bir işlem yaptığı kanaatine vardık. Bununla ilgili bir şikayet de vardı.
İnceleme kapsamında, ilgili şirkete o maddeyi de şikayet konusu “içeriden
öğrenilen bilgiyi” de hatırlatarak “o şirket ile ilgili ve borsaya bildirilmemiş,
yatırımcıların yatırım kararı almasında etkili olabilecek bir bilgi olup olmadığını” sorduk. Ne hakla ve hangi sıfatla soruyorsunuz cevabını aldık. Konuyu borsa başkanına intikal ettirdik ve başkan o şirketin, daha doğrusu
holdingin yöneticilerini borsaya davet etti. Mali koordinatör, Mali koordinatör yardımcısı, hukuk müşavirleri geldi. Başladık borsaların moral değerlerini ve Yönetmelik hükümlerini anlatmaya; Bakın şöyle hüküm var, tüm
bilgileri anında borsaya bildirmekle yükümlüsünüz diye ikna etmeye çalışıyoruz fakat kabullenmeye hiç niyetleri yok. Neyse, bunlar bir türlü ikna
olmuyorlar bilgi vermeye, sonunda hukuk müşavirleri ki piyasadaki bilinen
kelli felli avukatlardan, hukukçulardan bir tanesi dedi ki: “Ben Yönetmelik’te
herhangi bir cezai hüküm göremedim, istediğiniz bilgileri vermezsek ne yaparsınız?”. Artık Muharrem Bey’in de, benim de canım burnuma gelmiş,
sabrımız tükenmiş ve o kadar da sinirlenmişim ki; yani dedim, (Bu arada
kapı açık, bizim iki tane ızbandut gibi güvenliklerimiz vardı.) şu ikisini görüyor musunuz, bunlardan sekiz tane daha var, göndeririz onları camınızı
çerçevenizi indiririz dedim. (Gülüşmeler) O da küçük bir gerginlik oldu, bir
tepki gösterdi ama sonra neyse gülmeye başladık. Fakat yine de istenilen
bilgileri vermediler. Tesadüf genel kurullar mevsimiydi ve o şirketin de çok
yakında genel kurulu yapılacaktı.
Çok enteresan, Türkiye’de belki ilk insider trading soruşturmasını bir anlamda yapıyorsunuz…
Ve Muharrem Bey, hiç unutmuyorum, o şirketin genel kuruluna gitti,
söz aldı borsa başkanı olarak ve o şirketin hissedarlarına bilgi alma haklarını
hatırlattı, anlattı, hesap sorun, dedi. Ne gibi mağduriyetlerinin olabileceğini,
ucuza hisse senedi kaptırabileceklerini, pahalı alabileceklerini, bu tür “içeriden öğrenenlerin ticareti” vakalarının dünyanın her yerinde olabildiğini,
buna ancak hissedarların yönetsel haklarını kullanarak, şirket üzerinde baskı kurmasıyla otokontrol yaparak engel olunabilineceğini anlattı. Bu aslında
“kamuyu aydınlatma”adına sermaye piyasamızda bir milattır fakat bilinmez.
Ondan sonra bilgi gelmeye başladı yavaş yavaş. Ben sonra her genel kurula
uzman göndermeye başladım. Genel kurula katılan uzman, her önemli karar alınışında borsaya telefon ile bilgi veriyor, bilgi hemen seans salonunda
açıklanıyordu. Şirketler, dışarıya bilgi sızdırmamaya biraz biraz dikkat etmeye başladılar. Tabii o günkü imkânlarla “içeriden öğrenenlerin ticareti”ni
engellemek mümkün değildi. Ama asıl eksiklik “borsa kültürü”nün ve “mo-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 653
ral değerler” bilincinin olmamasıydı. O yüzden Muharrem Bey’in o çıkışı,
bir anlamda o kültürün oluşması için ciddi bir mihenk taşıdır. Yani yontma
taş devri gibi bir devirden, sektör olarak ellerimizle kaza kaza devrimler yaparak bugünkü uzay çağına geldik. Bu da diğer ülkelerin gelişme süreçleri
ile kıyaslandığında çok hızlı oldu. Hani Fred Çakmaktaş gibi çalışıyordum,
şimdiki arkadaşlar Jetgiller gibi… (Gülüşmeler)
Tabii bunun da bir kitabı yani senin anlattığın şeylerin de bir kitabı yazılır başlı başına. Peki, takas sistemi hep arada bölük pörçük değiniyoruz, işte dedik ki ilk başta tamamen üyelerin sorumluluğuydu,
saklama üyelerin sorumluluğundaydı…
O zamanlar piyasada halka arz eğilimi yok, yüksek faiz ve yüksek enflasyon, şirket sayısının artmasına, dolayısıyla da borsanın gelişmesine imkân
vermiyordu. O günlerde Muharrem Bey, şirket sayısını arttırmak için patronları ziyaret etmeye başladı. Şirketlerinizi halka açın, hisse senedi satın
telkininde bulunmaya gayret ediyordu. Çünkü borsada fiyatlar, arz eksikliğinden dolayı spekülatif olarak yükseliyordu. Birkaç ziyarete ben de katılmıştım. Ben rahmetli Sakıp Sabancı’nın şunu dediğini iyi hatırlıyorum: “Ağam,
ben Lassa’da bir dayak yedim, bir daha kolay kolay böyle bir şey yapmam.
Kur riskinden dolayı ortaklarıma mahçup oldum. İnsanlar demediklerini
bırakmadılar, hakkımızda kötü düşündüler, oysa bizim bir kusurumuz yok
ama sonuçta şirket zarar ediyordu ve ben de ortaklarımı aldatmış durumuna
düştüm ve tövbe yapmam bir daha…”. Neyse Muharrem Bey bir daha gitti,
bir daha gitti ve ikna etti yavaş yavaş. Hepsine gittiğini hatırlıyorum. Bunu
misyon edinip şirket sahiplerini dolaştığını çok iyi hatırlıyorum.
Zaten evet bir yandan bir ikinci el piyasa yaratılmış ama arz-talep
cephesinin de canlandırılması gerekiyor. Kurumsal yatırımcı yok…
Evet. Arz problemi de var mesela. O kamunun dışlayıcı etkisiyle, arz
eksikliğiyle bir de kurumsal yatırımcı nasıl gelişecekti? Nitekim hâlâ gelişmiş
mi acaba?
Evet, o zaman asıl olan arz problemi var doğru, talepten çok arz var.
Bugün artık talebi görse arz hazır ama bugün de talep sorunu yaşıyor…
Bugün de fiyat sorunu var, halka arzda fiyatlama sorunu…
Peki, takasa gelelim. Takas da önemli çünkü ve sonradan da Takasbank genel müdürü olduğunuz için de hani o anlamda da önemli.
Takas sistemi en iptidai şekliyle başladı, üyeler kendi aralarında bu
işi hallediyordu ve sonra borsa bünyesinde onlara bir mekân sağlanmasıyla başlayan ve sonradan şirket sonra banka aşamasına gelen bir
süreç var. Biraz da bundan bahseder misiniz?
Muharrem Bey, Eren Han’ı yani Tophane’deki binayı dizayn ederken, orada
üyelere küçük küçük odalar yapmıştı. İnsanlar orayı ana ofis gibi kullanıyorlardı. Terasta çok güzel bir restaurant, lokanta yapmıştı, mükemmel bir aşçı
654 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ve çok iyi bir lojistikçi bulmuştu. Muharrem Bey şunu düşünüyordu; burası
bunların hakikaten esas iş yeri olacak ve düşüncesinde yanılmadı da yani, orada
bir dolu insan yemek yiyordu. Ciddi bir imaret gibi bir şeydi ve çok da ucuza
yiyorlardı ve çok da kaliteli yemek yapılıyordu. İş Bankasından emekli bir lojistik şefini işe almıştı. Adam işinin piri olduğu için müthiş güzel lokanta idare
ediyordu. Üyeler artık sokakta dolaşmıyor, aralarındaki takas işini bina içindeki
ofislerde gerçekleştiriyorlardı. Müşterileriyle takas işlemlerinin çoğunu da yine
orada hallediyorlardı. Fakat sistem artık bunu da taşımaz oldu, bir takas odası
yeri gerekti. İşte ikinci katta bir yeri takas odası olarak dizayn ettik. Muharrem
Bey o zaman İş Bankasına, binada şube açılmasını rica etti. Kabul ettiler ve
giriş katındaki dükkana İş Bankası şube açtı. Yani İş Bankası mensupları olan
Muharrem Bey’i ve İMKB’yi o kadar destekledi ki o şube senelerce zarar etti
ve İş Bankası kaçınmadı bundan. Hem o zamanlar kredili işlem, bireysel kredi
veya kredi kartı pazarlamak gibi bankacılığın yan menfaatleri de yoktu. İş Bankasının İMKB’ye desteği her türlü takdirin üzerindedir.
Sermaye piyasasına çok katkısı olmuş bir bankadır İş Bankası…
Evet, çok katkısı oldu ve kaçınmadı bundan. İş Bankasının da Borsa yönetim
kurulunda temsilcileri vardı ve bu durum çok işimize yarıyordu. Mesela nakit
takası ve sonrasındaki para transferlerinin kolay ve ucuz yapılabilmesi için şubenin söz gelimi hızlı EFT veya terminal sayısının artırılması gibi ihtiyaçlarını şube müdürü bana söylerdi, ben İş Bankasının borsa yönetim kurulundaki
temsilcisine ki bu mutlaka bir genel müdür yardımcısı oluyordu, ona söylüyordum, neredeyse beş dakikada bizim işler halloluyordu. Sonra borsa olarak
bize bir EFT hattı verdiler, işte oradan biz nakit takas aktarımlarını yapmaya
başladık. Yani üyelerin nakit takas alacaklarını yine üyelerin İş Bankası Borsa
Şubesindeki kurumsal hesaplarına aktarıyorduk. İş Bankasının nakit muhabiri
olmasından önce nakit takas borçları, borsadaki takas birimine ödeniyordu, takas alacakları da oradan üyelere nakden dağıtılıyordu. Çok zor ve riskli bir işti.
Mesela bir keresinde, bizim için büyük sayılabilecek ama normalde bir banka
için büyük sayılmayacak bir açık çıkmıştı, o açığı biz maaşlarımız nispetinde
kendi aramızda kapatmıştık. İlk başlarda saklamaya menkul kıymet kabul etmiyorduk. Temel prensip, her gün sonunda teslimatları tamamlayıp, kasları
sıfırlamaktı. Fakat bir süre sonra artan işlem hacmi ve mekân yetersizliğinden,
üyeler geç saatlere kadar borsada çalışmak zorunda kalınca menkul kıymet
kabul etmeye başladık. Fakat bir saklama programı yapmak gerekiyordu. Üye
temsilcileri menkul kıymetleri teslim aldığında, müşteri emanetlerini kötüye
kullanmasınlar diye üç nüsha saklama makbuzu üreten bir program yazdık.
Tabii bu arada borsanın bilgisayarlaşmasının da bir süreci var. Biz işlemleri aşamalarla bilgisayara aktarıyorduk. İlk önce işlem defterleri otomatik olarak bilgisayardan çıkar oldu, borsada yapılan tüm sözleşmeler hem seans sırasında hem
de seans sonrasında bilgisayar sistemine giriliyordu. Bilgi işlem birimi kuruldu.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 655
Hatta biz alım satım sisteminin “pit trading” olarak prototipini de bilgisayar
programı taslağı olarak yazdık. Hatta o programı, Vancouver’e verildi, onlar da
TSPIP bazlı olarak yazdılar. İşlemler öyle yoğunlaştı ki üyeler takası artık manuel olarak beceremez oldular. Takas sisteminin oluşturulması için bir uygulama görmek üzere Yunanistan’a gittik. Yunanistan’daki takas sistemini görünce
çok şaşırdım ve iyiyi görmek için yanlış yere geldiğimizi anladım. Oradaki takas
merkezinde galiba üç adet memur oturuyor, bazı üye temsilcileri, işlem yaptıkları diğer üyeye teslim edilmek üzere üzerinde karşı üyenin adı yazılı zarf içinde
menkul kıymetleri emanete bırakıyor. Bir nevi posta kutusu gibi işliyor. Sonra
başka bir üye temsilcisi geliyor ve kendileri için herhangi bir teslimat olup olmadığını soruyor, varsa zarfını teslim alıp gidiyor. Böyle takas sistemi mi olur?
Ondan sonra biz, 30’lar grubunun takas prensiplerini esas alarak üye bazında
takas borç ve alacklarını netleştirmeye ve “teslim karşılığı ödeme” prensibini
uygulamaya karar verdik. Netleştirme programı yazdık, teslim karşılığı ödeme programı yazdık. Sonuçta üç nüsha makbuz üreten ve numara bazında
saklayıp, numara bazında teslim ve tesellüm yapabilen bir saklama programı
yazdık. Menkul kıymetleri teslim alırken, saklarken ve teslim ederken tasnifli
işlem yapabilelim diye takas biriminin içine bir tasnifli saklama sistemi dizayn
ettik. Ahşaptan çok raflı dolaplar yaptırdık ve saklama yapmaya başladık. Her
şey tabii ki fiziki olarak gerçekleşiyordu. Böylece 1990’lı yıllara doğru geldik.
Üç nüsha saklama makbuzu üretmemizdeki amaç; müşteri emanetlerinin kötüye kullanılmaması, bir müşterinin menkul kıymetleriyle, açığa satan bir başkasının takas borcunun kapatılmamasıydı. Üç nüsha saklama makbuzunun bir
nüshası bizde kalıyor, bir nüshası üyede kalıyor, bir nüshası da üye tarafından
mülkiyet sahibi müşterisine veriliyordu. Üyenin saklama hesabındaki miktarı,
üyenin beyanına göre müşteri adedine bölüyorduk. Sistem çalışmaya başladı.
Menkul kıymetler gelip gitmeye, nihayetinde de birikmeye başladı. Fakat saklama makbuzu üç nüsha bir araya gelmeden teslimat yapmıyorduk. Dolayısıyla
sistemin manuel bir kontrolü, dolayısıyla da güvencesi vardı . Üç nüsha ıslak
imzalı makbuz bir araya gelmeden, biz menkul kıymetleri vermediğimiz için
sistemin suistimale karşı bir caydırıcılığı vardı. Sonra bir Çukurova hadisesi
oldu, sahte hisse senetleri vakası... O da inanılmaz bir hadise yani her türlü
olumsuz sonuçlarının ötesinde inanılmaz bir deneyimdi. Belki bu ifadem yadırganabilir ama yani bir insanın böyle bir şeyin içerisinde olması, bunu yaşıyor
olması, hakikaten hem korkunç hem acayip bir deneyim. O Çukurova hadisesi,
takas sisteminin ve saklama sisteminin önemini acı bir şekilde ortaya çıkardı.
Fakat sektör bunu kendi içinde çözdü. Borsa üyeleri kendi aralarında bir fon
oluşturdular ve sahte hisse senetlerinin yerine gerçeklerini bu fondaki parayla
satın alarak stokları temizlediler. Çok enteresandır ve aynı zamanda riske karşı
müthiş bir meydan okumadır (challange), o da ayrı küçük bir kitap olur. Öte
yandan Çukurova Elektrik hisse senetlerinin nasıl bir fenomen haline geldiği de
çok enteresandır. Meğer Çukurova hisse senetleri, borsa dışında para gibi alım
656 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
satım aracı olmuş. Çukurova hisse senediyle adamın bir tanesi Jaguar almış,
Çukurova’yla ödemiş parasını. İş makinesi almış Çukurova’yla ödemiş parasını.
Gerçi Borsa Takas Merkezi olarak biz sahte hisse senetlerini o gün sıfırlamıştık
yani borsanın takası üzerinde hiçbir risk kalmamıştı. Bütün risk, sahte hisse
senetlerinin satışına aracılık eden ve takas merkezine teslim eden üyelerde kaldı. Çünkü numara bazında teslim ve tesellüm mekanizması iyi çalışmıştı ve o
sorun kolektif bir biçimde halledildi, sonra çıktı. Mensucat Santral hisse senetlerinde sahtecilik vakası çıktı. O Mensucat Santral’daki sahtecilik çok enteresandır; şirket ana sözleşmesine göre hisse senedi üzerindeki yetkili imzalardan
birinin ıslak imza olması lazım. Fakat imza atmamışlar, kendi koydukları kurala
uymamışlar. Gece sayımlardaki kontrollerde çıktı. Sayım yaptık, az bir miktar
sahte vardı. Tabii o zaman benim şirket yönetimini yani hisse senedi üzerinde
imzası olması gereken kişiyi haberdar edip, durum tesbiti yapmam gerekiyor.
Aynı zamanda kendileri de şirket olarak acil tedbir alsınlar ki hadise henüz başındayken sahtecilik yayılmasın. Biliyorsun, o zaman şirketler de temettü ödemesi, sermaye artırımını kendileri aracısız yapıyorlardı ve kendi emanetlerinde
bazı ortaklarının hisse senetleri oluyordu. Halil Bezmen’i, bir gece yarısı arayıp
durmu anlatınca, ne yapayım diye sordu? Ben de tespit için hemen gelmesi gerektiğini söyledim. Çünkü kendisinin imzası vardı. Ondan sonra “Gecenin bu
saatinde niye?” dedi. “Vallahi gelin, çünkü sabaha ben sistemi açmam lazım ve
sahte tespiti yapmadan açamam.” dedim. Yani dedi, şimdi de pijamaylayım, pijamayla mı geleyim? Nasıl gelirseniz gelin dedim. Adam “robdöşambr”ı üstüne
geçirmiş, valla pijamayla geldi. (Gülüşmeler) Geldi, baktık, tespiti yaptık. Mensucat Santral çok kolay ve hemen halloldu. Bu vakalar kontrol kriterlerinin artırılması sonucunu doğurdu tabii. Mesela Çukurova, iğfal kabiliyeti en yüksek
vakaydı. Bir tek ayırıcı özellik varmış; hisse senetleri, koçanlarından sonsuz eğri
bir bıçakla kesilmiş. Sahteliği ancak hisse senedini kendi koçanıyla karşı karşıya
getirdiğinde anlayabiliyorsun. Koçanlar yok tabii, koçanlar ihraçcı şirkette. Hep
bunlar acayip deneyimler ama demek ki yaşanması gerekiyormuş. Yaşandı ki
çok sağlam temeller üstünde duruyor şimdi sermaye piyasamız.
Evet, şimdi 1990 yılında Yaman Törüner borsa başkanı oldu ve bir
süre sonra siz İMKB’den ayrıldınız ve bir aracı kurumda çalışmaya
başladınız değil mi? Dışarıdan bakınca, çünkü onca yıl borsada emek
verdiniz, işin bir cephesindeniz, üyelerle haşır neşir olsanız bile ama
sonradan gittiniz bir üye gözüyle borsayı dışarıdan gözlemleme fırsatınız oldu. O dönemi biraz anlatır mısınız?
Yaman Bey, borsa başkanı oldu. Yaman Bey, değişik bir insan. Olaylara farklı bir varsayımsal yaklaşımı vardı. Yaman Bey’in farklılığı, yönetim anlayışından
ziyade benim anlayışımla da pek örtüşmeyen bazı öğrenilerinin olmasıydı. Yani
Yaman Bey, bürokrasideki görevleri esnasında “bürokratların ve siyasetçilerin
davranış biçimleri ve refleksleri”ne yönelik bazı tecrübeleri olmuş ve bu tec-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 657
rübeler onda öğreni olarak yerleşmiş. Bu öğrenisini de bürokrat ve siyasilerle
olan ilişkilerinde sarsılmaz ve değişmez referans alıyordu. Bir çoğunda da haklı
olabilir. Benim için kabullenilmesi zordu. Çünkü ben sürekli çalışan bir insanım. Yani çalışmakla ve üretmekle beslenen bir yapım var ve hep yeni bir şey
üretmem lazım. Benim için üretim bittiği zaman, hani Amerikalıların tabiriyle,
challenge bitiyor. O kadar hengame, işimizin arasında borsayı bilgisayarlı alım
satıma geçirmek üzere proje de üretiyorduk. Bunu yaparken borsa üyelerinin
işlem alışkanlıklarını da dikkate alarak analiz yapıyorduk. Bu amaçla mevcut
sistemdeki işlem tahtalarının birkaçını aynı birimde birleştiren “pit” biçimimde
elektronik platformcuklar tasarladık. Amacımız, birden fazla senedi bir tane
bir “pit”in etrafında, Newyork Borsası’ndaki görüntüye benzer bir yapıda ama
emirlerin üyeler tarafından kart okutularak kullanılabilecek üniversal terminallere giriş yapılmasına imkân veren bir sistem oluşturmaktı. Bir anlamda,
üye temsilcilerinin tahtalar önündeki kuyruklarını, bilgisayar terminallerinin
önüne taşıyarak bütün hataları ortadan kaldıracak, emir karşılaştırmasının
sistem tarafından otomatik olarak yapıldığı, işlem sonuçlarını emrin girilmesini müteakip hemen oluşturacak bir aşama öngörmüştük. Ondan sonra da
TCPIP’ye geçirmeyi planlıyorduk. İşte biz bunu yapmaya çalışıyoruz, o zaman
bilgisayara yatırım yapacağız ama yatırım yapmadan önce ben bilgisayar şirketleriyle görüştüm, bize hibe bilgisayar sistemi vermeyi kabul ettiler. Yaman
Bey bunu istemedi. Nedenini sordum ve bak dedi, sen en iyisini yapacak olsan
da, eminim yaparsın da, üstüne bir sürü sorumluluk alırsın, hem herkes müdahele eder hem de en küçük bir hatada üstüne çullanırlar. Ama iyi bir projen
varsa, bunu Amerikalılara söyletebilirsen herkes hizaya gelir, dedi. Onun için
ben bu saçmalıklara muhatap olmak istemiyorum, bu kaygıları taşımak istemiyorum ve bu işi bilen yabancılara bırakacağım, dedi. Benim için o gün borsada
challenge bitti. Ama Allah var, benim borsada kalmam için çok ısrarcı oldu.
Yani birileri farklı düşünmüş olabilir, hani Yaman Bey geldi de Emin rahatsız
oldu gitti diye, yok böyle bir şey.
Ama zaten bir süre de çalıştınız da zaten. 90 yılının sonu muydu,
91’in ortalarında?
Bir sene kadar çalıştım. 1991 yılının başlarında, yanlış hatırlamıyorsam
şubat ayı sonunda ayrıldım, Yaman Bey de galiba 1990 yılının mayıs ayında
gelmişti. Ayrılmaya karar verdiğim zaman Yaman Bey bana kalmam için
de çok ısrarcı oldu. Bunu şunun için söylüyorum; o zaman birçok gazeteci
beni aradı, işte aranızda ne oldu da ayrıldınız diye. Bana pek de inanmadılar,
sanki onlara göre mutlaka yeni başkan ile geçinememiş olmalıydım. Ama
gerçekten Yaman Bey kalmam için çok uğraştı, bana durumumdan daha iyi
bir pozisyon bile teklif etti. Neyse, o zaman pek kıymetliymişim piyasada,
çok iyi imkânlarla sektörün diğer tarafına adım attım. Transferimle bana
verileni, o zamanlar borsada kalarak yapmam pek mümkün görünmüyordu.
658 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Tabii, orada sonuçta bir bürokrat maaşı alıyordunuz…
O zamanlar borsada ücretler çok düşüktü. İlk iyileştirme Yaman Bey
zamanında yapıldı. Ondan sonra Tuncay Bey, İstinye’deki binayı tamamlayıp üstüne bir de ücretlerde çok daha yüksek ayarlamalar yaparak, borsayı hakikaten herkesin çalışmak isteyeceği yüksek ücretli havalı bir kurum
haline getirdi. Dışardan bakıldığında borsa uzunca bir süre, karmaşık iş
tekniği olan, bürokrasinin de bulaşmaktan çekindiği bir yer olarak görünüyordu. O yüzden de Ankara bürokrasisi İMKB’nin sosyal imkânlarını
kıskansa bile pek fazla müdahale edemiyordu. Fakat Ankara borsayı öğrendikçe müdahaleci olmaya başladı ve bugünlere geldik. Neyse, borsadan
ayrılıp yeni kurulmakta olan bir aracı kuruma “genel müdür” ve “ortaklık
rüçhan hakkı” ile geçtim. Aracı kurum yeni bir kavram. O zaman Sermaye Piyasası Kurulu, aracı kurumların kuruluş koşulları ile ilgili bir takım
düzenlemeler yapmıştı ki bana göre çok yanlış kararlardı. Çok ısrar ettik
ama kararlıydılar, borsa olarak bizim uyarımızı dikkate almadılar. Ben komisyonculuk müessesesinin kaldırılmamasını çok savunmuştum, SPK’daki
arkadaşları “Yapmayın bunu, başımıza daha büyük başka problemler alacağız.” diye. Fakat itibar etmediler.
Yani şahıs şirketlerinin devam etmesini…
Evet, şahıs şirketleri devam etmeliydi. Birer şahıs şirketi şeklinde oluşmuş
olan “borsa komisyoncuları”, sermaye şirketlerinin aksine yükümlülüklerine
karşı “tüm mal varlıkları” ile sorumludurlar. Ayrıca bunların iki özelliği vardı
biliyorsun, komisyonculuk şahsa verilen bir imtiyaz veya lisanstır ve sahip
olanın hayatı boyunca geçerlidir. Borsa komisyoncusu vefat ettiği zaman ya
da işi yapamaz hale geldiğinde devir hakkı yoktur. Bıraktığı zaman komisyonculuktan ayrılır, ayrılma istifa ile gerçekleşir ve tasfiye süresinde de yükümlülüklerine karşı bütün mal varlığıyla sorumludur. Bunu siz zorla şirketleştirirseniz, şirketleştirme için gerekli sermaye temininin üstesinden gelemeyecek
durumda olanlar devredecekler ve sonuçta gerekli gördüğünüz ve bugün için
yeterli görülen sermayeye sahip ama belki de piyasanın arzu etmeyeceği, piyasaya itibar kazandırmayacak istemediğiniz kişiler gelecek. Bunlara pek itibar etmediler. Normalde, o zamanın parasıyla 1 milyar TL sermayeyle aracı
kurum kurulurken komisyonculara 250 milyon lira sermayeyle şirketleşme
hakkı verdiler ve zorladılar ve hepsi şirket oldu. Hiç de istemezdim ama ben
haklı çıktım o konuda. O komisyonculuk sistemi muhafaza edilseydi, borsada bugün fazla bulunan üye sayısı kendiliğinden azalmış olacaktı, zira o günlerde komisyoncu olanlardan birçoğu vefat etti veya çok yaşlandığı için ya da
başka nedenlerle sektörden çıktılar. Dolayısıyla aracı kurumlar bugün daha
değerli olacaklardı. Aracı kurumlara lisans verirken de sistemin içerisinde yeterli sayıda aracı kurum olma, yani rekabeti sağlama koşulunu kalite unsurunu öne koyarak sağlayabilecektik. Sermaye koşulları, teknik koşullar çok daha
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 659
güçlü olarak gelişebilecekti ve yatırımcı güvenliği çok daha erken ve çok daha
güçlü bir şekilde sağlanabilecekti. Ama maalesef işte öyle olmadı. Sistemde
rekabet “yatırımcı güvenliği pahasına” acımasızca ve saçma sapan gelişti ve
çok kimse büyük acılar çekti. O zaman, o şartlarda büyük bir yükün altına
girdim. Bir aracı kuruma kurucu genel müdür olarak başladım. O günlerde
borsa dışarıdan nasıl görünüyordu sorusuna cevap verebilmek için benim
diğer tarafa geçmemin gerektiğine pek itibar etmiyordum. Çünkü açıkçası
ben sistemin hep içinde onlarla beraber olduğum için dışarıdan göründüğü kadar içeriden de görüyordum ya da gördüğümü zannediyordum. Ama
dışarıdan görünen ve bizim ihmal ettiğimiz ya da gözardı ettiğimiz şuydu;
biz neticede tüccarlara, simsarlara, ilgi duyanlara kolay işlem yapabilecekleri,
para kazanabilecekleri bir sistem, bir yapı vermek, onu ayakta tutmak, onu
iyileştirmek, güzelleştirmek ve daha hızlı ve daha güvenli işlem yapılır hâlde
tutmayla görevliydik, misyonumuz buydu. Elbetteki müşterinin artması,
hacmin temel unsurlarından başlıcasıdır ama bunun yanında artan hacime
kapasite olarak cevap verebilme, onları daha iyiye taşımaktı bizim kaygımız.
Şu kaygımız yoktu; biz bir aracı kurumun sadece işlem yapan, alım satım yapan, aracılık yapan bir müessese olmaktan ibaret olmadığını, bir de bu işleri
yapmak için risk alan bir yatırımcı olduğunu ve bunun bir işletme maliyeti
olduğunu, bir işletme sermayesi ihtiyacı olduğunu, bir gelir ihtiyacı olduğunu, o kısır döngünün içerisinde kalan bir yapı olduğunu çok görülmüyor
öbür taraftan. Öbür taraftan yani müteşebbis tarafından baktığında, sadece
hisse senedi alıp satmıyorsun ya da yalnızca borsanın sana verdiği imkânları
kullanmıyorsun, bir de o işletmeyi ayakta tutmak, onu idame ettirmek için
müşteriyle muhtaçsın. Pazarlama hizmetin olması lazım, araştırma servisin
olması lazım. Bir de tefrik edeceksin müşteriyi, seçme kriterlerin olacak. İnsanlar al-sat emri veriyorlar, onun yarattığı riski karşılayabilecek, müşterinin
cayma ihtimaline karşı takas hükümlülüğünü yerine getirecek fonunun olması lazım. Bunların hepsi gelire ve tabii ki sınırlı sayıdaki müşteriye dayanıyor. O zaman biliyorsun, bankalar menkul kıymetler departmanıyla işlem
yapabiliyorlardı, tabii rekabette de bankalar lehine biraz dengesizlikler vardı.
Fakat eşitsizliğin komisyoncuların lehine olduğu durumlar da vardı açıkçası
çünkü butik iş yapıyorlardı. Sonuçta komisyoncuların kurumsal görüntüsü şuydu: Çoğu komisyoncu ve aracı kurum patronu, kişisel portföylerinin
yanına bir miktar müşteriyle “Hani ben buranın işletme giderlerini müşteri
komisyonlarından sağlar, rahatça kendi işlemlerimi yaparım.” diye geçinip gidiyorlardı. Mesleklerine yatırım yapmaya, dünyayı takip edip işlerini geliştirmeye pek niyetli gözükmüyordu. Zaten ondan sonraki süreçte, aracı kurum
kurmak isteyenlerin çoğunun geçmişlerine baktığında mutlaka bir müşterilik
sürecini görüyorsun. Dolayısıyla aracı kurumların bir de müşteri psikolojini
yönetebilmek, düzenleyici otoritenin de psikolojisi bozuk aracı kurum psikolojisini yönetebilmek gibi kaygıları vardı.
660 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bilgi, hizmet yanı sıra bir de psikolojilerini yönetmek…
Elbette, müşteri psikolojilerini yönetmek en önemli işlerinden biri. Onları alım satıma teşvik etmek ya da onlara öyle hizmetler vermek ki, bazen
kendisini portföylerindeki iyi yapılmış kazançlı işlemleri müşterilerine yazma zaruretinde hisseden aracı kurum patronlar veya yöneticileri gördüm,
hatta bu isteklerin müşteriden geldiğini de gördüm. Ben sistemden gelmişim, sistemin adamıydım, oradaki sistemsizliğin adamı değildim, tabii bana
ters geldi. O zaman ben tabii kendi kişisel kariyerimin bana verdiği, bana
getirdiği itibarı açıkçası o tür şeylerle bozmak istemedim, hiçbir zaman da
buna meyil etmedim. Ama aracı kurumları bugün kuralsızlığa zorlayan, teşvik etmek değil zorlayan bir yapıyı o zaman da gördüm. Kredi kullanmak
bugünün meselesi değildi, dünün meselesi de değildi, ta o günün meselesiydi. Zaten adam krediyi kullanıyor, sana emir veriyor, sen de rekabet var
alıyorsun emri mecburi olarak, yerine getiriyorsun, yani fonluyorsun adamı, adam işlem sonucu iyiyse kabulleniyor, kötüyse işlemi yok sayabiliyor.
O zaman tabii birtakım sistemik yaptırımlar konuldu; emir takip sistemi,
işlem takip sistemi ve müşteri numarası girmek, yükümlülükler ardı arkasına geldi. Bunlar, tabii aracı kurumların işlerini kolaylaştıran şeyler değil.
Müşteriyle ilişkilerini, müşteri psikolojisini yönetmeyi kolaylaştıran şeyler de değil. Ama bir yerde tabii yapılmasında o gün itibariyle zaruret olan
şeyler. Bunlar hep elektronik sistemlerin eksik oluşu, borsanın hacminin,
borsaya olan teveccühün, borsanın teknik altyapısının önünde gitmesinin
sonucu. Çok ciddi bir devinimdi, böyle birdenbire geçti, çok hızlı oldu bu.
Yönetilebilir ya da yakalanabilir bir şey olmadı. Yani o taraftan böyle görünüyordu. Fakat bireysel portföy yönetiminde şunu yaptım; Sermaye Piyasası
Kurulunun yapılmasını istediği biçimde bireysel portföy yönetimini ilk ben
yaptım. Buna, uygulaması zor da olsa, bir yöntem buldum ve yaptım. Önce
havuza aldım, havuzdan tekrar dağıttım, her gün. Bunu yaparak bir portföy
yönetimi yaptım ve çok ciddi de para kazandı müşteriler. Benim borsaya
tekrar dönmeden önceki son dönemdir bu. 1994 krizi zamanında, portföy
müşterileri çok iyi para kazandılar. Kazandıkları paraları müşterilere dolara
çevirerek verdik, dolardan servet yaptılar. 17 liradan bütün müşterilere dolar
almıştım, 40 liradan sattım. Sonra, Allah rahmet eylesin Tuncay Artun aradı
beni, Emin ne yapıyorsun, ne işin var orada diye. 1994 Nisan sonuydu. Benden haber bekle, dedi. Mayıs ayının sonu gibi tekrar aradı ve beni borsaya
davet etti. Neyse, ben tamam dedim ve dönüp şirketten istifa ederek gittim.
“Hoş geldin ama ben sana bir kazık attım.” dedi. (Gülüşmeler) “Peki üstat,
tamam geri giderim.” dedim. “Yok yok, öyle değil.” dedi. (Gülüşmeler) “Sana
başka bir şey önereceğim.” dedi. “Takas kurumu çok zayıf, oraya gitmeni
istiyorum, seni buraya davet ettim ama oraya gitmeni istiyorum.” dedi. Ben
tabii önce biraz buruldum. Onu tabii hemen hissetti. O hukuka çok önem
veren bir insandı, Allah rahmet eylesin. “Bunu sakın bir tenzilirütbe gibi
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 661
düşünme.” dedi. “Seni hiç bir yardımcımdan ayırmayacağım.” Dedi ve “Geleceğe yönelik de bir endişen olmasın.” dedi. Neyse, ben peki dedim ve takas
şirketine genel müdür yardımcısı olarak başladım. Borsadan ayrıldığımda,
takası “üç nüsha saklama makbuzlu” yapıda bırakmıştım. Ben bıraktıktan
sonra tabii 3 yıl geçti, o süre içerisinde “üç nüsha saklama makbuzlu” yapıyı
bırakmışlar. Tabii o üç yıl içerisinde muazzam da kâğıt birikmiş ve ben takas
şirketine başladığımda nominal stok biliniyor fakat numara stoğu bilinemiyor durumdaydı.
O arada bir de tahvil ve bono piyasası da başlamış, bir başka boyutu daha var takasın artık…
Tahvil ve bononun da takas tarafına geleceğim. Söylediklerim, hisse senedi saklama tarafına ait konular. Hisse senetlerinde numara stoğu
tutmuyor, sistemde milyonlarca mükerrer numara var ve mükerrerler bir
türlü elenemiyor. Kullanılan program eski, benim bıraktığım dönemdeki
dataflex yazılımı kullanılıyordu hâlâ. Fakat bu arada hemen söyleyeyim; o
dataflex programı çok işimize yaramıştır. Borsadaki çaresiz günlerimizde
bilgi işlem sorunlarımızı çözmede ve özellikle sistem geçişlerinde çok işlevler görmüştür. Çok enteresan sistem geçişleri yaşamıştık. DOS’tan çok
kullanılıcıya geçiş için 50 kullanıcıya izin veren bir sistem almıştık ve orijinal
olarak Unix işletim sistemi ile çalışıyordu fakat bizim ön ve tek kullanıcılı
DOS’tan bir gecede bugünkü windows benzeri çok kullanıcılı bir yapıya
geçmemiz gerekiyordu; o sistem üzerinde çalışan, doğrudan geçişi sağlayabilecek çok kullanıcılı bir program olarak “dataflex”i bulmuştuk. Takasta
da aynı yazılım dili ile geliştirilmiş programlar kullanmıştık. Baktım, hâlâ o
Dataflex’le devam ediliyordu. Fakat o kadar büyük bir veri tabanı olmuş ki
aslında içerideki nominal stoğa baktığımda, numara stoğu fiziki hisse senedi
stoğunun belki 10 misliydi. Dolayısıyla numara teyidi yapılamıyordu. Dükkanı kapatıp tüm giriş çıkışları durdurarak, yeni program geliştirilip bütün
stoğu tekrar giriş yapma imkânı da yoktu. Çünkü bu takası durdurmak, yani
borsayı durdurmak demekti. Ne yapacağıma karar vermek için çalışmaya
başladım. Sistemin analizlerini çıkarmak gerekiyordu. Bu arada Takas ve
Saklama şirketi sermaye arttırmış, kullanılmayan rüçhan hakları duruyor.
Tuncay Bey, önce şunları hallet, dedi bana. Ben oturdum o kullanılmayan
rüçhan hakları için bir değerleme yaptım. O zaman değerleme yaptıracak
pek kimse de yok. İskonto edilmiş nakit akımları yöntemine göre Excel’de
bir program yaparak şirketin ileriye dönük 10 yıllık gelir tahmininin, 10 yıl
vadeli ABD hazine bonosu faizleri ile iskonto ederek bugünkü net değerini
bulup satış fiyatı hesapladım. Uzatmayayım, borsa üyelerini tek tek arayarak
1000 liralık nominal değerdeki hisseyi 27.500 liraya sattım. Tabii güzel bir
emisyon primi oldu şirkette. O zaman Tuncay Bey bana, borsada çalıştığım
dönemdeki halka arzlardaki “düşük fiyat tutumumu” hatırlatarak “Piyasada
662 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
çalışınca nasıl oluyormuş?” diye kinaye yapmıştı. Sonra oturdum, yapının
analizini çıkarmaya başladım. Çok gayretle, özveriyle çalışan insanlar vardı.
Ben başlamadan bir süre önce faks talimatı üzerinde tahrifat yoluyla bir
sahtecilik vakası olmuş. Bütün boşlukları analiz etmeye başladık.
Bilgi işlem altyapısını geliştirmeye…
Bilgi işlemi düzeltmeye başladık ama yani aklıma geldiği zaman bile sıcaklık basıyor, düzeltene kadar anamdan emdiğim süt burnumdan geldi.
Eşim çetelesini tutmuş, ben borsadaki sıfırdan kuruluş ve sistem değiştirme
çalışmalarında 1987 yılında 54 gün, 1988 yılında 55 gün eve gitmemişim ama
takas şirketindeki sistemi düzeltme çalışmalarındaki kadar maddi-manevi
yorulduğumu hatırlamıyorum. Tabii yılmamaya çalışarak devam ettik, ciddi
bir devinim gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Şirketin başında konudan uzak,
anlaşamadığımız ya da anlaşmaya niyeti olmayan bir genel müdür vardı. Karar almak ya da karar almaya ikna etmek çok müşkülatlıydı. Ondan sonra
neyse, uğraş uğraş, bütün vaktimin yarısını bilgi işlemde geçiriyordum yarısını da kasalarda. Odamda oturduğumu hatırlamıyorum yani. O arada tabii
risk, yalnızca başlangıçtaki stoklardan ibaret değildi. Takas hacmiyle birlikte
saklama stoğu da büyüyordu. Öte yandan tahvil, bono piyasası kurulmuş,
onun takası yapılıyor, repo piyasası geliyor arkasından. Hem piyasa için hem
de Borsa ve Takas Kurumu için yeni kavramlar, yeni yapılar. İşte teminat depoları ile takas sisteminin entegre çalışması, TCMB depo sisteminin çalışma
prensiplerine uyum gibi bir dolu zorunlu yeni değişiklik çalışmaları ve tabii
ki bunların analizleri bizi bekliyordu. Fakat oradaki ekiple hakikaten müthiş
işler çıkardık ortaya. Yani insan başarmaya inanınca, çalışma arkadaşlarını
da motive edebiliyorsun.
Ben tahvil takasını hatırlıyorum. Bazen “Bugün nasıl çıkacaklar
işin içinden, nasıl takas yapılacak?” derdim. Bazen gecikme olurdu
bir banka para ödemediği için öbürleri beklemede olur, telefonlar ederiz, takas bir yandan biz bir yandan…
Ne yapıyorduk biliyor musun? O eski takas programlarını çalıştırıyorduk ama diğer taraftan da netleşme öncesi borç ve alacakları kendi içersinde
ayrı dosyalarda tutuyorduk. Çünkü takas sırasında süreçte bir kesilme ya
da program hatası çıkarsa, tekrar netleştirme öncesine geriye dönebilelim
ve manüel olarak kontrol edebilelim, günü de kapatabilelim diye. İnanılmaz yoğun ve heyecanlı günlerdi. Bu arada bu tahvil bono piyasasının ve
özellikle de takasının başarısı yani takas kurumunun “merkezi karşı taraf ”
pozisyonu alarak finansal kurumların birbirlerine karşı “karşı taraf riskini-counterparty risk” maliyetsiz olarak alabilmelerini sağlaması, İstanbul
Menkul Kıymetler Borsası’nı gelir ve hacim tarafıyla ikinci kez parlatan yapı
olduğu gibi onun da ötesinde Türkiye’nin borçlanma imkânını kolaylaştıran
ve finansal krizlerde piyasa itibarını kurtaran yapı olmuştur. Tahvil-bono ve
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 663
repo piyasası kurulduktan sonra üç tane kriz yaşadık ve sermaye piyasaları
açısından iyi de yönettik. Bu krizlerde sermaye piyasasının likitidesini sürekli tutmaya çalıştık. Finansal krizin ve likidite daralmasının üzerine bir
de 2001 krizinde batıp da kamunun uhdesine geçen bankaların “istismar
faizi” krizini yaşadık. Kamu bankalarının yönetimine giren batık bankalar,
oluşturulan “Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu” tarafından yönetilmeye başlanmıştı. Arkasından, önce BDDK, sonra da TMSF kuruldu biliyorsun. Tahvil bono piyasasındaki “temerrüt faizi” rutin piyasa koşullarına
göre konmuş bir kural. Normal piyasa koşullarında caydırıcı temerrüt faizi
%200’ler mertebesinde, fakat büyük kriz var ve faiz %6000’ lere, %7000’lere
çıkmış. Devlet bir gecede bankalara el koymuş, fakat geciken borca “normal
koşulların temerrüt faizi”nin ötesinde ödeme yapmam, diyor. Batık bankalar
artık kamuya geçmiş ve ödenmeyen borç ve faizi, bu sefer istismar faizi haline gelmiş. Kamu ile müzakereler başladı. Devletin borçlanma yeteneğinin
büyük zaafiyete düşeceği, büyük emek sarf edilerek oluşturulan Tahvil-bono
ve repo piyasalarının çökebileceği anlatıldı ve devlet, yanlış hatırlamıyorsam
160 milyon dolar istismar faizi ödemeye ikna edildi. Fakat yıllar sonra şunu
da gördük ki; repo piyasasını muhafaza etmek uğruna soruşturmalara muhatap olmuşuz. Soruşturmalar daha evvelki sene bitti. Kaç yıl sonra geçmişe
döndük ve o günlerin koşullarını ve yaptıklarımızı kamu denetçilerine anlatıp ikna etmek zorunda kaldık. Türkiye’nin sermaye piyasalarının likiditesini
ve itibarını kurtardığımız gibi Hazinenin borçlanabilme gücünü de muhafaza etmişiz ama suçlu gibi soruşturmalara konu olmuşuz. Eğer onu o gün
yapmasaydık, bugün o çok iyi yapılanmış olan tahvil-bono piyasası belki de
kalmayabilecekti. O zaman bankalar diyecekti ki niye geleyim ben borsaya?
Bana ne sağlayacak ki? Bugün Takasbank bütün finansal kurumlara karşı bir
nevi (Merkezi Takas Kurumu-Central Counterparty) olarak pozisyon alıyor
ve sistem aksamadan da çok şükür devam ediyor. Ben dünyada başka bir
örneğinin olduğunu bilmiyorum.
Yok, zaten dünyanın ilk ve tek organize repo piyasası.
Evet. Bildiğim kadarıyla bir başka benzeri yok.
Peki, takasta genel müdür yardımcısı olarak gittiniz, bir süre sonra
sanıyorum siz genel müdür yardımcısıyken bankaya dönüştü değil mi?
Tabii, şirket olarak kurulmuş ve faaliyet gösteriyorken bankaya dönüştü.
Şirketken banka olma olayı da dünyada bir ilk herhalde, Türkiye’de de bir
ilk. Orada da gerçekten Tuncay Bey’in çok büyük öngörüsü ve çabası oldu.
Elbette. Fakat Ali İhsan Karacan’ın da çok büyük desteğini unutmamak
lazım. Böyle birbirini anlayan insanların birlikte çalışmasının faydalarından
bir tanesi de bu. Uzun bir ihtilaf döneminden sonra tekrar kurulabilmiş olan
bu yakın çalışma anlayışı bir iki ay öncesine kadar da devam ediyor gibiydi.
Neyse, o zamanlarda Ali İhsan Karacan SPK Başkanı oldu, Tuncay Artun
664 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
İMKB Başkanlığını yürütüyordu ve İhsan Feyzibeyoğlu Hazinede müsteşarlığa vekâlet ediyordu ve bunlar “Bankalar Yeminli Murakıpları” Kurulunda
mesleğe beraber başlamış üç arkadaştı. Bunların anlayışlı iş birliği ile Takasbank oluşabildi yoksa takas şirketinin banka olması o kadar kolay değildi.
Bu arada Yaman Bey de Merkez Bankası başkanıydı ve Merkez Bankasının,
Takasbank’ın kurulmasına uygun görüş vermesi lazımdı. Nitekim TCMB bir
uygun görüş yazısı gönderdi ama o yazı metnine bakınca görüşün uygun
mu, değil mi olduğu pek de net anlaşılmıyordu. (Gülüşmeler) Neyse, Hazine
herhalde görüşün yazı metninde açıkça yazılmış bir muhalefet olmadığından hareketle olumlu olduğuna kanaat getirmiştir.
O süreci yani genel müdür oldunuz tabii oranın zaten içine girmiştiniz, artık kurumu biliyorsunuz birçok şeyin toparlanmasına katkıda
bulundunuz ondan sonra ama tabii sorumluluk da yetki de size bir anlamda geçti ve ondan sonra bugüne kadar, işte daha bundan bir hafta
öncesine kadar da genel müdürüydünüz o bankanın, 14 buçuk senesi
genel müdür olmak üzere 17 sene orada çalıştınız. Peki, bu süreci nasıl
değerlendiriyorsunuz, hem Takasbank genel müdürü olarak hem de o
zaten sermaye piyasalarının içinde olan bir kurumun yöneticisi olarak kopmadınız, sermaye piyasalarının göbeğinde yer aldınız, o arada
yeni borsalar açıldı, yeni enstrümanlar girdi. Bir o süreci değerlendirip o arada da sermaye piyasamız nereden nereye geldi?
Ben genel müdür yardımcılığından genel müdürlüğe geçtiğimde, açıkçası sadece odam değişti benim. Çalışma tempomda ve daha çok çalışma
biçimimde pek bir değişiklik olmadı. Yalnızca çalışma saatlerim uzadı. Samimiyetle söylemek gerekirse, o zaman, ben genel müdür yardımcısıyken
de SPK’nın da, borsanın da, borsa üyelerinin de çoğunlukla muhatap olduğu
işler hep teknik taraftaydı ve sorumlu en üst düzey yönetici de bendim ama
insanlar benimle muhatap olmaya alışık olduklarından mıdır; kurumla olan
işlerinin mali ve hukuki tarafında da beni muhatap almayı sürdürüyorlardı.
Dolayısıyla sermaya piyasası enstrümanlarını takas ve saklanması, piyasa
enstrumanlarının ve piyasa oyuncularının fonlanması, transfer bankacılığının geliştirilmesi, dış ilişkiler gibi sorumluluklarımın yanı sıra şirketin
kullanılmayan rüçhan haklarından oluşan hisse senetlerini satmaktan gelir
yaratıcı fonksiyonlar ilave etmeye, onların analizlerini yapıp fizibilitelerini
hazırlamaya, uygulanabilirliklerinin görülüp bütçelemesine kadar her türlü
konu sanki benim sorumluluğumdaydı. Yapılacak olup da ortada olan ne iş
varsa benim üstüme kalıyordu ve herkes de işinin akibetini bana soruyordu
zaten. Bu durum, ben borsada çalışırken de böyleydi, takas şirketinde iken
de Takasbank’ta böyleydi. Onun için benim açımdan fazla bir şey değişmedi. İçini net bildiğim için bir sürü sorunlarla yıllarca cebelleştiğim için çok
fazla bir şey değişmedi. Ama tabii değişen şu oldu: Açıkçası odam değişti,
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 665
maaşım değişti. İmkânlarım değişti, bunun yanında en önemli değişiklik şu
oldu; istediğim insanla çalışabilme erkine sahip oldum. İlk zamanlarda rahmetli Tuncay Artun “Ben kendisine böyle yapacağım üstat!” dediğimde: “Sen
istediğini yap, ne istiyorsan onu yap hiçbir şeye ne müdahale ederim ne de
bir şey telkin ederim.” dedi. Çünkü bizim aramızdaki hukuk onun nezdinde
oluşmuştu. Benim açımdan çok büyük bir kazanımdı Tuncay Bey’in o güveni. Ben de onu boşa çıkartmamaya çalıştım. Büyük bir dikkat ve hassasiyetle
takası ve saklamayı toparladık. Hep yeni projeler üretip gerçekleştirmeye
odaklandık. Ben borsada çalıştığım yıllardan bu yana açıkçası sermaye piyasasıyla özdeşleştiğim için bana hiç iş hayatım boyunca şunu yap bunu yap
demediler. Biz hep piyasanın önünde gitmeye çalıştık. Borsanın yüksek itibarının sebebi budur. Borsa, piyasanın önünde giderdi. Ne zaman ki gerisine
düştü, o zaman itibar kaybı yaşadı. Çok iyi biliyorsun sen, hem ne dediğimi
biliyorsun hem biçimi biliyorsun. Sen de Yaman Bey’le birlikte çalışırken
tahvil bono piyasasının kuruluşunda çok emek verdin, gayret gösterdin.
Size sektörden kimse tahvil- bono piyasasını kur, merkezi bir repo piyasası
kursanız ne güzel olur falan dedi mi? Hayır demedi. Dünyanın önündeydi,
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası. Mesela elit sistemi diye başlayan borsanın hisse senedi piyasasının elektronikleşmesi, o zamanlar dünya ölçeğinde
çok başarılı bir uygulamaydı.
Evet, sonra yeni binaya geçildi…
Evet. İMKB, belki de dünyanın en güzel binasına diyemiyeceğim ama en
güzel lokasyonuna sahip borsasıdır. Ama bundan çok daha önemlisi, yüksek ve güvenilir likidite sağlamasıdır. Dünyanın hiçbir yerindeki yatırımcılar,
bir ülkenin borsa binası çok güzel bir yerde kurulmuş ya da binası çok güzel
diye o ülkenin menkul kıymetlerine yatırım yapmazlar. Ancak güçlü likidite
ve performans vaad eden şirketler varsa yatırımı düşünürler. Bu yönüyle de
İMKB, dünyanın en yüksek işlem hacmine sahip tahvil bono piyasalarından
birine sahip oldu. Yani Türkiye’nin sermaye piyasaları neredeyse ülkenin genel
ekonomik gelişmişliğini aşmıştı. Bunun en büyük sebebi de takas tarafındaki
yenilikler ve işlem kolaylıklarıydı. Buna odaklanarak başladım yeni projelere.
Para piyasası kurduk, çünkü TCMB piyasa işleticiliği pozisyonundan çekileceğini beyan etmişti. Bu durumda bir boşluk oluşacaktı. Nitekim çekildi de.
Takasbank para piyasası bugün Türkiye’nin para piyasasıdır ve aşağı yukarı da
herhalde açık bulunan pozisyon miktarı aşağı yukarı 4 milyar liranın üzerindedir. Bunun çok büyük bir kısmı da vadelidir. Yani sadece 250-300 milyonluk kısmı geceliktir (overnight), geri kalanı 7 günden 45 güne kadar vadelidir.
Yani Takasbank para piyasasında vadeli işlem oluşturma gerçekleştirilebildi.
Neye rağmen yapıldı bu? İMKB’de repo piyasası, tahvil, bono piyasası varken yapılabildi. İMKBnin bir iştiraki olmasına rağmen tahvil-bono ve repo
piyasaları ile rekabetin İMKB piyasalarına olası olumsuz etkisi düşünülme-
666 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
di. Amaç, finansal kurumlara ve yatırımcılara “rekabetçi” faiz oranı ve likidite
sağlamaktı. Nitekim iki piyasa birlikte büyüdüler. Takasbank, sahip olduğu
“para piyasası yönetme” özelliğiyle de dünyada tektir. Bununla birlikte ve devamında, ödünç menkul kıymetler sistemi ve bir takas kurumunun sağlaması
gereken en önemli hizmet olan risk ve teminatların hem üye bazında hem de
pozisyon bazında takip edilerek yönetimini gerçekleştirdik. Benim Takas kurumunda odaklandığım şey şuydu; dünyada ülkeleri, piyasaları öne çıkaracak
olan en önemli unsur, ne kadar etkin risk ve teminat yönettiğidir. Çünkü etkin
risk yönetmek istiyorsak, etkin teminat belirtmek, teminatın etkin kullanımına izin verecek yapıyı sunmak lazım. Biz bunu gördük ve etkin teminat kullanımı yapısını oturttuk ve sanıyorum o yüzden de bağımsız değerlendirme
kuruluşları Takasbank’ı, gelişmekte olan ülkeler içinde dünyanın en etkin takas sistemine sahip kurum olarak 8 sene üst üste seçtiler. Bu değerlendirmeyi
para verip de biz yaptırmadık. Bunu Türkiye’ye yatırım yapan yabancı fonlar,
finansal kuruluşlar, bankalar yaptırdılar ve 8 yıl biz hep birinciydik o dalda.
Bazı ihraççı şirketlerin, temettü dağıtımındaki yatırımcı aleyhine tutumları
olmasaydı, temettü verirken kupon kesme ve teslim işlemlerini uzatma gibi
engelleyici tutumları olmasaydı biz bütün dallarda birinci olacaktık. Bir tek
bu handikap yüzünden saklama dalında ikinci olduk. Sonra SPK bir tebliğ çıkardı ve şirketler bu tebliğe tam uyum sağladıktan sonra saklama dalında da
en öne geçtik. Bu birincilik; etkin teminat yönetimi, etkin takas yöntemine
sahip olmanın kazanımıdır. Şimdi yani bu yıl, G-20 toplantısında bir söz verildi; bütün finansal kurumların birbirlerine olan bütün pozisyonları etkin bir
takas sisteminden, bir clearing sisteminden geçsin ya da raporlansın. Takası
ya takas kurumunda yapılsın ya da takasının nasıl yapıldığı takas kurumunun
oluşturacağı sisteme raporlansın. Takasın merkezi takas kurumunda yapılması hâlinde takas kurumunun CCP pozisyonu alması gerekiyor. Bu pozisyon,
etkin risk ve teminat yönetimi yapısına sahip olmayı gerektirdiği gibi güçlü bir
sermaye ve aktif-pasif yapısına da sahip olmayı gerektirir. Takasbank, tüm bu
yapılara sahip bir Merkezi Takas Kurumu olarak dünyada bunu yapabilecek
olan hemcinsleri arasında ilklerdendir. İnşallah, başlattığım yeni risk yönetim
modelinin kurulması projesini devam ettirip, oluşacak olan yeni risk yönetimi
yapısıyla bunu gerçekleştirirler. Ama bugünkü yapısıyla bile tam CCP olunabilecek durumdadır. Benim öncelikle odaklandığım konu, etkin teminat yönetimiydi. Teminat oluşturma ve çözme işlemleri o kadar hızlı ve ucuz yapılmalıydı ki risk pozisyonu alanlar teminat teminini büyük bir yük olarak görmesin
ve işlem yapma iştahı eksilmesin. Bugün, bir pozisyonla olan bağlılığı biten
teminatın, saliseler içerisinde çözülerek bir başka pozisyona en ucuz şekilde
bağlanması mümkündür. Bunu bilmiyorum dünyada başka yapan bir yer var
mı? Söylemde çok kolay bir iş gibi geliyor çünkü dealer oturuyor bilgisayarın
başına, pozisyonu boşa çıkmış olan teminatı bir “tık” ile alıyor, yine bir “tık”
ile öbür pozisyonun bağlı olduğu teminat hesabına aktarıyor. O varlık bir anda
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 667
başka bir piyasanın başka bir pozisyonunun teminatı haline geliyor. Hepsi bu
kadar ve bunu ya 5 kuruşa yapıyor, ya da 10 kuruşa yapıyor. Bu kadar etkin bir
yapıya sahibiz. Sonra bizim bu yapımızı örnek alan kurumlar oldu. Sonuç olarak, borsanın arkasına yaslanacağı böylesine etkin bir takas sistemi olmasaydı,
sermaye piyasalarına böyle bir teveccühten bahsetmek de mümkün olmazdı.
Ama çok önemli bir şey söylemem lazım ki, bu belki aynı meslek orijininden geliyor olmanın ya da meslek mensubu olmanın belki getirdiği bir başarı.
Çok kolay ve rahat iletişim var, borsayla Takasbank’ın arasında. Bu kolay iletişim, etkinliği getiriyor, projeleri mümkün kılıyor, çok rahat yapabiliyorsun.
Mesela işte enteresan bir anekdot söyleyeyim, onu belki Ali İhsan Karacan’a
da sorabilirsiniz. 1997 yılı olsa gerek, Ali İhsan Karacan SPK başkanıydı. 557
ve 558 sayılı kararnameler çıktı ve hemen arkasından galiba 558 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname iptal edildi. O kararnamenin içinde kaydi sistem de
vardı. Daha önce ben kendisine “Bunda sorun çıkacak gibi gözüküyor, bunu
Kararname’ye ihtiyaç duymadan daha kolay yapabiliriz.”demiştim. Yok, demişti. Kendisi Kararname’yi herhalde kotarmış ki öyle söylemişti. Çıkardı da
zaten. Fakat tabii iptalini hesap etmemişti herhalde. Karaname’nin iptal edildiği gün telefon açtım ben Ali İhsan Bey’e, üstat diye söze başlayınca “Ne yani,
ben demiştim demek için mi aradın?” dedi. Yok dedim üstat öyle değil, hiç
böyle bir Kararname’ye ihtiyacınız yok. Ben size “bunu çok kolay yapabileceğimizi” söylemiştim. Ama siz pek itibar etmemiştiniz. Nasıl yaparsın, diye sordu. Dedim ki “Ben aracı kuruluşların bütün saklama yapısını ‘müşteri ismine’
geçirebilirim.”. Nasıl yapacaksın, diye sordu. Dedim ki: “Siz, Sermaye Piyasası
Kurulu olarak bankalar dâhil tüm aracı kuruluşların ‘saklama sistemleri’ de
dâhil olmak üzere ‘borsa aracılık yapısını’ düzenlemeye yetkiniz yok mu? Var,
hepsine saklama izni veriyorsunuz. Bize lazım olan hangi taraf? Aracı kurum
tarafı değil mi?”. Diğer taraf da buna uyar, uymazsa da kendi riskini kendi alsın.
Yani tezgâh üstü (OTC) tarafından bahsediyorum. Biz yetkimiz olan tarafta
bu işi yapalım. Siz bir ilke kararıyla aracı kurumların saklama sistemlerini nasıl kuracaklarını düzenleyebilirsiniz deyip sistemin diğer detaylarını telefonda
kendisine anlattım. “Bu kararı alır mısınız?” diye sordum. Alırım tabii, diye
cevap verdi ve “Tamam, o zaman “karar metnini” yaz ve bana gönder hemen.”
dedi bana. Yazdım kararı ve o gün faksladım, aynı gün virgülüne dokunmadan
kararı çıkarttı. Müşteri ismine saklamanın çok kısa temel hikayesi budur ve
müşteri ismine saklama “kaydi sistem”in (demetalizasyon) anasıdır.
Ve ardından da merkezi kayıt…
Dünyada benzer bir başka örnek var mı? Ben, aşağı yukarı dünyadaki
bütün örnekleri inceledim ve rastlamadım. 25 Kasım’da, 2005’de, bir gecede bütün “müşteri ismine saklama hesapları” sistemini devrettik MKK’ya
ve işte size kaydi sistem (demetalizasyon). Bunlar görülmeyen devasa şeyler. Ama Takasbank’taki, İMKB’deki ve SPK’daki insanlar çok yüksek kalib-
668 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
relidir. Özellikle Takasbank’taki ekibim müthiştir yani, işte MKK da zaten
Takasbank’tan çıktı. Oradaki personelin yarısından çoğu, bütün kilit elemanlar Takasbank’ta benim yetiştirdiğim personel. Sermaye Piyasası Kurulundan arkadaşlar da var. Ne kadar didişsek de bazı konularda ne kadar
ihtilafa düşsek de sonuçta aynı geminin içersindeyiz. Samimi söylemek gerekirse, yani bugün ben ne kadar kime ne kızarsam kızayım ya da kiminle
nasıl bir münakaşam olursa olsun birisi borsanın aleyhine bir şey söylediği
zaman hatta SPK’nın aleyhine bir şey söylediği zaman kanıma dokunuyor
açıkçası. Çok kavga etmişimdir Sermaye Piyasası Kuruluna laf söyledikleri
için kaç kişiyle. Münakaşa ettiğim kişiler; “Sana ne!” diyor, “Sana mı düştü
bunları savunmak!”. Sanki bunlarla bu kadar kavga eden sen değil miydin?
(Gülüşmeler) O başka, o bizim iç işimiz. Kol kırılır yen içinde…
Doğru, kavga bizim iç işimiz, dışarıya etik olarak… Evet, aynı piyasanın farklı tabii bakış açısına sahip kurumlarıydı, farklı endişeleri ve
bakış açıları vardı, oradan kaynaklanan şeyler. Peki, yani şimdi çeyrek
asırlık bir zamanınızı sermaye piyasasında geçirdiniz, 1985-2011, hatta bir yıl da fazla. Eminim bundan sonrasında da daha bu piyasanın
çeşitli aşamalarında, kademelerinde olacaksınız. Kısa, ara ara değindiniz ama gene şöyle bir kuş bakışı, genel bir değerlendirme yaptığınız
zaman biraz da daha makro bir konsept yani Türk sermaye piyasası
ekonomi içinde, finansal sistem içinde nereden nereye geldi, ne eksikleri
var, ne fazlaları var? Şöyle bir genel değerlendirme yapar mısınız?
Benim şöyle bir tespitim var; sermaye piyasası denilince borsadan önce
ve borsadan sonra diye bakmak lazım. Çünkü Sermaye Piyasası Kurulunun
kuruluşunun öncesi ve sonrası, bankerlik olayının öncesi ve sonrası diye
algılanıyor. Sermaye Piyasası Kurulunun kurulması, borsanın kurulmasını
mümkün kılmak amacını içinde taşıyor olsa bile esas itibarıyla Türkiye’de
o gün itibarıyla var olan borçlanma piyasasındaki bankacılık dışındaki yasal düzenlemesi bulunmayan kurumların yarattığı bir krizin arkasından,
düzenlenmemiş bir yapıyı düzenli hale getirmek için kurulmuştu. Yani
SPK’nın kuruluşu reaksiyonel bir şeydi. Bir tepki kanunu olarak tanımlanırdı
ve “askeri konsey yönetimi” zamanında çıkarılmış çok da kuvvetli bir kanunun verdiği olağanüstü yetkilerle donatılarak kurulmuştu. Tabii bazı şeylerin olması gerekiyor, sonuçta ihtilalin arkasından kurulmuş bir şey olduğu
için ihtilal hükümetinin iradesini kullanmak mümkün olmuş. Yani metnin
içindeki o ucube yetkileri çok sorgulamamışlar. Çünkü kendileri de dâhil
olmak üzere her şeyi devlet ve devletin olarak gördükleri için oradaki bir
takım sakıncaları görmeksizin Sermaye Piyasası Kuruluna müthiş yetkiler
tanınmış. Sonra zaman içinde bir miktar liberalleşti ama bana göre Sermaye
Piyasası Kurulu hâlâ Türkiye’deki en kuvvetli bağımsız kuruldur. O zamanlar
için sermaye piyasasına borçlanma piyasası diye bakmak lazım ve sermaye
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 669
piyasası o zaman maalesef bankacılığın dışında gelişen bir yapıydı, bankerlik
sisteminin üstünde gelişen bir yapı ve hatta rekabet etmek kisvesi altında,
zayıf bankaların birtakım bankacılık imkânlarını da istismar ederek kullanan
bir yapıydı. Şimdi o yapıdaki sermaye piyasasından kaynak sağlayanlar, o
günkü hır gür içerisinde, zamanın kendi oluşturduğu koşullardan ibaret bir
güvensiz yapıyla sadece borçlanıyorlardı. Eğer sermaye piyasasından kaynak
temin ediyor idiyse şirketler, bankalar için çıkardıkları tahvilin, bankerler
tarafından yüksek iskontoyla satın alınması sonucunda yeniden kaynak yarattığı (refinance) bir yapı vardı. Sağlıksız ve kötü bir yapıydı. Tahvili ihraç
eden şirketin mali yapısı ve tabii tahvilin faizini ve ana parasını ödeme gücü
zayıf, satışını yüklenen (underwriting) bankaların mali bünyesi çok zayıf,
tahvili iskontoyla satın alan “bankerler”in de yapısı malumdu! Ama o günkü
koşullarda “Titan saadet zinciri”ne kolayca inanan, diplomalı- diplomasız,
aydın ve günaydın insanlarımızın oluşturduğu tuhaf bir likiditesi vardı. Hatırlarsın, bankerlerin bir kuyruktan para alıp bir kuyruktan para ödediklerini, bankonun altından parayı döndürdüklerini, ben bunları çok gördüm,
sen de biliyorsun. Şimdi o sağlıksız yapı içersinden bir borsa kuruldu. Bir
miktar halka açık şirketler vardı, 1960’lı yıllarda ortaklarına hisse senedi
satmış olan şirketlerin yeni halka arzlarını tetikleyememiş, belli bir yerde
durmuş olan halka arzlar. O şirketler, sermaye artırımı yoluyla ancak ortaklarından kaynak sağlayabiliyorlardı, bunda da kullanılmayan rüçhan hakları
çok olabiliyor ve ortaklar eksik kalan sermayeyi büyük ortaklardan nominal
değer üzerinden temin ediyorlardı. Yani emisyon primi diye bir durum yoktu. Ortak sayısının azaldığı bir trend vardı. Şimdi o yapıda hisse senetlerini
halka arz etmek için rekabetçi bir ortam yok. Hangi açıdan rekabetçi ortam
yok? Enstrümanlar açısından rekabet ortamı yok. Negatif faiz döneminden
pozitif faiz dönemine geçiyoruz ve devlet borçlanmaya başlıyor. Devletin
borçlanmaya başladığı dönem, yüksek reel faizin piyasa literatürüne girdiği, üstelik devletin yüksek reel faiz söz vererek piyasadaki dışlayıcı etkisinin
başladığı, dolayısıyla özel sektörün sermaye piyasalarından kaynak temininin azalarak yok olduğu bir dönemdi. Yani her şey hisse senedinin aleyhine.
Böyle bir yapıda bir hisse senedi borsasının, ekonominin içersinde ne kadar
etkin olabileceği, onun içersinde olmakla anlaşılan bir şey değil sadece, dışarıdan da bakılarak gayet rahatlıkla gözlemlenebilir. Borsanın, büyüklük olarak ekonominin içersinde çok önemli bir payı yoktu, hatta Muharrem Bey
sağ olsun hep, işte “Borsalar ekonominin barometresidir, bir gün gelecek
insanlar borsaya bakarak ekonomiye yön verecekler ya da yönünü anlayacaklar.” diyerek hem kendine hem de piyasaya moral vermeye çalışıyordu. O
zamanlarda bu söylemi ironi ile küçümseyenler de oluyordu ama bugünün
görünüşü o günkü o söylemdir. O gün itibarıyla ekonominin içersinde yok
denecek kadar az olan bir yapı, bugün ekonomiyi hacimsel olarak domine ediyor olmasa da yön gösterici olarak domine ediyor hale geldi. Çün-
670 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
kü biz, yüksek faiz döneminden faizin normalize olduğu dönemlere geldik,
özel sektörün borçlanma kabiliyeti olduğuna, özel sektörün kendisi daha
yeni yeni ikna olmaya başladı. Ama yine de özel sektör borçlanmasında bir
gelişmişlik pek görünmüyor, özel sektör borçlanma piyasasının çok büyük
kısmını hatta neredeyse tamamını bankaların bonoları teşkil ediyor. Fakat
o süreç geldi ve içinden geçiyoruz. Ama buna ikna olan yapı, sistematik olarak borsanın getirdiği bir yapıdır. Borsa, insanları menkul kıymete alıştırdı,
herkes menkul kıymeti öğrendi. Vakıa, insanlar hâlâ menkul kıymet denilen
nesneyi hisse senedinden ibaret sanıyor olsalar da yavaş yavaş tahvil hatta
vadeli enstrümanlar kamuoyunun bilgisine girmiş durumda.
Gene de çeşitlendirmeyi sağladı.
Tabii sağladı. Mesela şöyle bir tespit daha yapmaya çalışayım; borsanın
ilk kurulduğu yıllardaki teveccüh, o zaman her gün borsanın yükselme trendinde olduğu, yeninin keşfedildiği bir dönemdi. Bir çok sektör mensubu
borsanın ilk yılları için “O zamanlar borsada çok yatırımcı vardı, şimdi çok
azaldı.” fikrindedir, bu da kısmen doğru sayılabilir fakat o zamanlar negatif
faiz dönemiydi ve gecelik ya da haftalık repo gibi çok kısa vadeli enstrümanlar yoktu ve ayrıca borsa endeksi, dolayısıyla da hisse senedi fiyatları
hemen hemen her gün yükseliyordu. İnsanlar maaşlarını hisse senedine yatırıyorlardı ve bundan pek de zarar etmiyorlardı, aşağı yukarı her gün kazanıyorlardı. Yani maaşlarını katlayabiliyorlardı, en azından aylık geçimlerine
hiç de azımsanmayacak katkı alabiliyorlardı. Bugün aynı şeyi yatırım fonu
alarak yapıyorlar ama maaşlarını katlayamıyorlar, sadece maaşlarını korumak amaçlı yapıyorlar bunu. Ama o insanlarborsada zararı öğrendikleri
zaman borsadan çıkmak zorunda kaldılar. Borsada hacim büyüdü, büyük
sermaye ve portföy sahipleri hacime ve spekülasyona katkı yapmaya başladılar. O insanlar dayanma güçleri itibarıyla borsanın boylarını aştığını gördüler ve zarar etmeye başladıkları zaman çıktılar ve yatırımcı sayısı azaldı.
O önemli bir şeydi bu, komisyoncuların ya da aracı kurumların çokluğunu gerekli kılan başlıca unsurlardan bir tanesiydi. O durum borsada ölçek
ekonomisi etkisi yaratmıştı. Bunun üzerine bir rahatlıkla bir doktora tezi
yazılabilir, o datalara sahip olsaydık, çok ciddi ve güzel bir tez de olabilirdi.
O gün itibarıyla merkezi kayıt sistemi yoktu, çok zor o kayıtlara ulaşmak.
Ancak aracı kurumların o tarihlerdeki kayıtlarından temin edilebilir belki,
fakat bu pek de mümkün değil. Fakat bugün sermaye piyasalarımız, o gün
itibarıyla görünüm olarak geleceğe yönelik Türkiye’nin finansal piyasalarının
lideri, lokomotifi olacakmış gibi durmuyor idiyse de bugün o pozisyonda
olduğunu rahatlıkla söyleyebilir durumdayız. Başından geçen büyük tecrübeler, zaman içerisindeki sistemsel kazanımları, sahip olduğu ve dayandığı mükemmel takas sistemi ile gelecek para piyasalarının değil sermaye
piyasalarınındır. Sektör olarak da aracılık sektöründen ziyade “portföy yö-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 671
netimi” ile “özel sermaye fonları” öne çıkacaktır. Enstrümanların artması
bir başka çok önemli kazanımımızdır. Mesela o zaman son derece sınırlı
sayıdaki enstrümanın hatta bir tek hisse senedi ve sonrasında hazine bonosu-devlet tahvilinin mevcut olduğu bir yapının içersinden geldik. Bugün
bir tek İMKB 30 endeksine bağımlı olsa da hatırı sayılı işlem hacmine sahip
bir vadeli işlem borsamız var. Çok kısa bir zaman içinde inşallah opsiyonlar ve tek hisse senedine dayalı future sözleşmeleri de olacak. Yani portföy
yönetim enstrümanları arttıkça, sermaye birikimi “kurumsal yatırımcılar”
tarafında daha fazla yoğunlaşacak diye düşünüyorum. Çünkü bu iş, bireysel
yatırımcıyı arttıracak bir kolaylığa doğru gitmiyor, kurumsal yatırımcıyı öne
çıkaracak daha karmaşık ve uzmanlık gerektiren bir yapıya doğru gidiyor.
İşte, algoritmik trading konuşuluyor. Bunu bireysel olarak yapabilmek pek
mümkün değil. Mesela “day trading” konusundan bahsettik. Borsada bu,
hani gömlekçilik diye adlandırılan, çok işlem yapan müşteriyi üye temsilcisi
gibi borsa işlem salonuna sokmalarını sağlayacak kart, müşteri kartı, broker
kartı uygulamasına izin verdiğimizde sistemin kendi kendine oluşturduğu o
yapıyı ben, 2005 senesiydi galiba Amerika’ya gittiğimde “day trading” olarak
yeni düzenlenmiş olduğunu gördüm.
Ben 1999’da Amerika’ya gittim. 2000’de dot.com krizini yaşadılar.
O sıralarda day trading başlamıştı. O dönemde Yeni Binyıl gazetesinde haftada bir yazı yazıyordum. Day trading, Türkiye’nin Türk sermaye piyasasının dünya literatürüne kazandırdığı bir olgu demiştim.
Gerçekten bizde çok daha önce olan bir şeyi, Amerika o sıralarda yeni
yaşıyordu, seans salonları vardı…
Sürekli borsayı da özellikle SPK’yı “day trading” işlemlerini düzenlemeleri için uyardım. Piyasanın buna ihtiyacı var. Düzenleyin ki, bireysel portföy yönetimi bu yapının üstüne otursun, aracı kurum sayısının azalmasına
da etkisi olabilir. Yatırım kulüplerini düzenleyin, o da “day trading”i kullanarak portföy yönetimi sektörünün gelişmesinin önünü açar. Çünkü eğer
bir bileşke bulunamazsa, vektörel bir yapıyı konsolide edemezsen, bireysel
yatırımcı tamamen gider. Halbuki bireysel yatırımcı ile kurumsal yatırımcı
arasında bir denge gerekir. Bir panele katılmıştım, hangi yıldı şimdi tam hatırlamıyorum fakat o zaman Muhsin Mengütürk SPK başkanıydı, 2001 yılı
olabilir. Büyük bir paneldi; Muhsin Bey, ben, Osman Birsen ve birkaç kişi
daha konuşmacıydık panelde. O zaman işte, herkes kurumsal yatırımcıların
faziletleri üzerine konuşuyorlardı. Bana sıra gelince dedim ki: “Biraz aykırı konuşacağım, kurumsal yatırımcıların lehine konuşmayacağım, aleyhine
de konuşmayacağım ama bireysel yatırımcı için durumu örnekleyerek irdeleyeceğiz.”. Biraz geçmişten kısaca bahsederek, bireysel yatırımcının borsa için ne kadar önemli olduğunu, kurumsal yapının bireysel borsalara bir
avantaj oluştururken başka bir taraftan da tehdit oluşturduğunu çünkü ku-
672 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
rumsal yatırımcıların kesin hâkim olduğu yapılarda, az sayıdaki kurumun
yüksek miktardaki işlem hacmi borsayı domino ediyorsa, bunun bazı temel
etkileri olduğu gibi bir sürü de yan etkisi oluyor. Ana etkisi, manipülasyon
ve spekülasyon manasında kontrol edilebilirliği bir yandan avantaj sağlarken
öte taraftan da büyük hacimli az sayıdaki kurumsal portföyün varlığı onlara
taviz verilmesini getiriyor. Büyüğe taviz verdikçe, o senin açından daha fazla
taviz alabilir hale geliyor. Bir de örnek bulmuştum; 1999’da Paris borsa başkanının bir dergiye verdiği mülakatta; Paris Borsası’nın “bireysel yatırımcıyı
borsaya kazandırma” amacını güden ilanlar vermeye, reklamlar yapmaya
başlayacağını duyuran ifadesini okudum. Kurumsal yatırımcı değil bireysel
yatırımcıyı tercih edeceklerini, bireysel yatırımcıya daha fazla işlem kolaylıkları getireceklerinden bahsederek, sebebini de aynen benim söylediğim
gibi yani bu kurumsal yatırımcı, bireysel yatırımcı dengesizliğinin borsalara
verdiği zararlara dayandırıyordu. Hakikaten sermaye piyasasını yönetenlerin bu dengeyi iyi gözetmelerinde büyük yarar var.
Bizde asıl ikisinin de gelişmesi için çok geniş bir alan var yani ikisinde de yeterli değiliz.
Her türlü yatırımcının işlem yapabilmesini kolaylaştırmak ve dengeli olarak ucuzlatmak lazım, yani kontrol mekanizmalarını, izleme mekanizmalarını güçlendirerek yatırım yapılabilirliği kolaylaştırmak, yatırımlarda vade
uzatımında iştahı artıracak tedbirler almak ve kolaylaştırırken de bireyseli
kurumsala ezdirmemek lazım bence.
Yani en önemli eksikliklerden biri olarak bunu mu görüyorsunuz?
Bunu görüyorum yani piyasa yapısı itibarıyla benim öngördüğüm şey;
pek vergiciler kabul etmiyorlar ama ben dağıtılan temettü üzerinden kesilen
stopaj vergisinin çok haksız ve adaletsiz bir vergi olduğunu düşünüyorum.
Çünkü şirketlerde vergisi zaten ödeniyor diyorsunuz…
Evet. Şimdi ben kişisel olarak bir şahıs şirketi açsam, sermayemle elde
ettiğim kazançtan bir defa vergi ödeyeceğim. Ama ben bu sermayemi bir
şirkete ortak olarak verdiğimde, şirket zaten kazandığından kurumlar vergisini veriyor, bir de birey olarak aynı sermayenin vergisi verilmiş aynı kazancından olmak üzere tekraren benden alınıyor. Ha diyecekler ki; sen
şahıs şirketinde kişisel olarak beyanname verdiğinde, matrah artışına göre
artan oranlarla vergi verecektin, öbüründe kurumlar vergisi %20 ile sınırlandırılmış. Ama güzel de sen şirketleşmeyi ve kaydileşmeyi eğer istiyorsak
zaten bir teşvik vereceğiz. O kurum olduğu için verdiğimiz teşviği, neden
kuruma sermaye koyan adamdan tekrar geri alıyoruz ki ? Ben “temettü
dağıtımında stopajdan vazgeçilmesinin” sermaye piyasalarını çok hızlı
büyütecek, yatırımlarda vadeyi uzatacak ve maliyenin de vergi kaybına
sebep olmayacak, aksine vergi gelirlerini arttıracak bir kazanım olacağını
düşünüyorum.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 673
Gerçekten sonuçta, Türk ekonomisinin geldiği noktayla övünüyoruz
ama mali piyasalarımız ne kadar gelişme gösterirse göstersin son 2030 yılda geldiği nokta, ekonominin büyüklüğünün çok altında bir seviye. Ben daha yeni rakamlara baktım, bize benzer ekonomilerde mali
sistemin gayri safi milli hasılaya payı 4 misli falan yani yüzde 400 civarındayken bizde yüzde 130’larda, yüzde 140’larda, bütün mali varlıkların toplamı. Yani bu bizim gibi bir ekonomide kayıt dışıyı da ortaya seren, bir sürü sistem dışı para alışverişini, borçlanmayı vesaireyi
zaten içeren veya hisse sahipliğini içeren bir yapıyı da gösteriyor. Bunların sistemin içerisine çekilmesi anlamında bu tür teşviklerin herkese
verilmesi lazım…
Ben de kesinlikle aynı kanaatteyim. Yani bu finansal piyasaların, bankacılık yani mevduat ve krediden ibaret bir yapının içersinde kalmasını bu kadar
mümkün kılmamak lazım. Yani sermaye piyasası, ülkenin istikbale matuf
büyümesini sürekli kılabilecek tek araç bana göre. Ben büyüklük kısmına
pek değinmedim. Daha çok borsa neredeydi, öncesi nasıldı, nereden nereye geldik gibi daha borsaya özgü, sermaye piyasasına özgü konulardan ve
anekdotlardan bahsettim. Ama bir tespit daha yapmak gerekirse, hani öyle
görünüyor ki bizim sermaye piyasamız kendi içersinden kendi “Salomon
Brothers”larını, “Salomon Smith Barney”lerini çıkaramadı. Tabii bu arada
“Lehman Brothers”lar da çıkmadı. Belki, mesela İş Yatırım için böyle bir
yakıştırma yapmak mümkün olabilir ama bakıyorum “yatırım bankacılığı”
faaliyetleri itibarıyla öyle bir yapıya ulaşmış olmaktan çok uzak. Öyle görünüyor ki bu iş yine bankalara kalacak, bankalar sermaye piyasası üzerinde
dominant duruma gelecek gibi görünüyor. Yeteri kadar zaman geçmiş olmasına ve piyalardan ciddi paralar kazanılmış olmasına rağmen aracı kurum
sektörü maalesef kendi mesleğine yatırım yapmadı. Yapsaydı büyüme çok
daha müthiş olabilirdi. Mesela hisse senedi pazarlamalıyız, menkul kıymet
pazarlamalıyız, yeni yeni belki bu halka arzlarla şekilsel olarak yapılıyor denilebilir fakat halka arzlarda pazarlamayı yalnızca medya yoluyla ve halka
arz süresi ile sınırlı olarak şirketler kesimi yapıyor. Aracılar bu faaliyeti sınırlı
sayıdaki yabancı yatırımcılar üzerinden ve spekülatör ve hatta çoğu zaman
manipülatör müşterileri üzerinden yapıyorlar. Hâlbuki yapılması gereken,
Japonların yaptığı gibi yapmaktır. Çok sayıda pazarlamacı yetiştirip, müşteri hedeflerine kadınları koyarak; bulaşık yıkayan kadınla bulaşık yıkayıp,
araba yıkayanla araba yıkayarak, bahçeyi süpürenle bahçeyi süpürüp, o arada evin hanımını hisse senedi konusunda verimi, riski ve getirisi hakkında
bilgilendirerek pazarlamaktan bahsediyorum. Elbette bizim arkadaşlarımız
çok daha etkin ve sonuç getirici ve aynı zamanda teknoloji yoğun pazarlama yöntemleri bulacaklardır. Yeter ki bunun gerekliliğini artık görsünler. Bir
başka önemli konu da menkul kıymetlerin bilinirliğinin ve borsada yatırımın
farkındalığının yaygınlaştırmasıdır. Bunu hem eğitsel olarak hem de tica-
674 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ri olarak yapmak gerekir. İşte İMKB’nin; TSPAKB, TOBB, SPK ile birlikte
yapmaya başladığı “halka arz seferberliği” ve “yatırımcı seferberliği” gibi etkinlikler bu amaca hizmet ediyor. O açıdan tebrik etmek lazım ama içerik
itibarıyla yönlenmesini çok zenginleştirmek gerekiyor.
Emin Bey sizi çok yordum, ağzınıza sağlık, çok teşekkürler.
Rica ederim.
12.9. YUSUF ZİYA TOPRAK321
Sn. Toprak, ilk yıllarından beri sermaye piyasasının içerisindesiniz.
İş Bankası Menkul Kıymetler Müdürlüğünde çalışmaya başlamanız
nasıl oldu, anlatabilir misiniz?
İş Bankasına 1967 yılında müfettiş yardımcısı olarak girdim. Dokuz yıl
müfettiş olarak görev yaptıktan sonra bilgi işlem-organizasyon departmanlarında müdür yardımcılığı ve grup müdürü olarak görev üstlendim. 1988
yılı başında da o tarihte İstanbul Bahçekapı’da bulunan menkul kıymetler
departmanına müdür olarak atandım.
İş Bankası Menkul Kıymetler Müdürlüğü yanı sıra sermaye piyasalarıyla ilgili başka önemli görevlerde de bulundunuz. Bunlardan da kısaca bahsedebilir misiniz?
Haklısınız. İş Bankası ve iştiraklerinde sermaye piyasalarına ilişkin başka
görevlerde de bulundum. Bunları şöyle belirtebilirim:
İş Bankasındaki Menkul Kıymetler Müdürlüğü görevim 1988 yılı başında
başlamış ve 1997 yılı Mayıs ayında iştiraklerimizden Yatırım Finansman Menkul Değerler A.Ş. Genel Müdürlüğüne atanmamla birlikte sona ermiştir.
1999 yılı Aralık ayında ise İş Bankasına Menkul Kıymetler Müdürlüğü
dâhil Sermaye Piyasalarından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak
atandım. Dört yıl bu görevi yaptıktan sonra Ocak 2004’de 35 yıl hizmet
sınırı nedeniyle emekli oldum.
Özellikle ilk dönemlerde sermaye piyasasının görünümü nasıldı? Burada
özellikle piyasanın araç ve hacim açısından gelişmişliği, aracı kuruluşlar, ihraççılar, yatırımcılar ve düzenleyici otoriteler açısından konuya
bakmanızı rica edeceğiz.
Malum, borsamız 1985 yılının son günlerinde kurulup 1986 yılı başında
faaliyete geçti. O tarihte piyasanın dışında olmama rağmen sermaye piyasaları, üniversite yıllarımdan itibaren ilgimi çeken bir konuydu.
321
T. İş Bankası eski Menkul Kıymetler Müdürü ve Genel Müdür Yardımcısı. Bu söyleşi Eylül 2012’de
yapılmıştır.
676 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Bu ilgi nedeniyle borsanın açılış merasimine katılarak ilk gongu ve ilk
seansı ilgi ile izledim. Kaderin garip cilvesi olarak iki yıl sonra da Muharrem
Karslı’nın İş Bankasında bıraktığı koltuğa oturdum.
Sermaye piyasasına yeni girmiş bir yönetici olarak kısa bir intibak süresinin ardından piyasada görebildiğim manzara pek iç açıcı değildi. Şöyle ki;
Yaygın kanı Borsa’nın kumar oynanan bir yer olduğu şeklindeydi. Kumarda kazanmanın yolu da “tüyo”lardan geçiyordu. Tüyolar “saadet zinciri”
oluşturuyor, söylentinin gerçek olmadığı anlaşılana dek o hissselerde işlem
yapanlara tam anlamıyla köşe döndürüyor, çöküş anında kâğıtta kalanı da
sıfırlıyordu.
Böyle bir piyasada doğaldır ki aracılık işlemi yapan kurumlar da haklı
veya haksız olarak töhmet altında kalıyor, itibar yitiriyordu.
Aracı kurumların teknik altyapıları son derece yetersizdi. İşlemler manuel olarak takip ediliyor, yatırımcıya gerekli bilgi gerektiği zaman verilemiyordu. Aracı kurumların seansta görevli “broker”larıyla iletişim kurabilmesi
bile ciddi bir sorundu.
Arz yönü kısıtlı olduğundan işlemlerin tamamına yakını, mevcut kağıtların el değiştirmesi şeklinde cereyan ediyordu. Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresinin sahip olduğu kamu şirket paylarının halka arzı tek ümit
kapısıydı.
Hisse senedi dışında piyasada sabit getirili kıymetler, örneğin kamu ve
özel sektör tahvilleri, finansman bonoları, varlığa dayalı menkul değerler
mevcuttu. Ancak faizlerin son derece oynak olması nedeniyle bu kıymetleri
alan yatırımcıların ihtiyaç hâlinde elden çıkarmaları, ciddi kayıplara neden
olabiliyor, şikayetlerin ardı arkası gelmiyordu.
Yasa gereği devletçe el konulan banka ve bu bankalara ait halka açık şirket hissedarları, bir sabah kalktıklarında ellerindeki hisselerin hiçbir değer
taşımadıklarını öğrenebiliyordu.
Piyasada esnaf ve sanatkârların bile meslek teşekkülü varken, çok büyük
cirolar yaratan, halkın parasını emanet ettiği aracı kurumların öz düzenleyici kurumu olmadığından mesleki dayanışma sağlanamıyor, meslek itibarını
koruyucu önlemler alınamıyordu.
Bu sorunlar listesini daha da uzatmak elbette mümkün. Dolayısıyla o
günlerdeki sermaye piyasasının bugünle kıyaslandığında hemen her alanda
kateddiği mesafenin büyüklüğü tartışılmazdır.
İş Bankası olarak o dönemde sermaye piyasası faaliyetleriniz hangi
alanlarda yoğunlaşıyordu?
Ülkemizde sermaye piyasasının geleceğine ve bu alanda büyük potansiyel bulunduğuna inanan İş Bankası, İMKB kurulmadan 12 yıl önce 1974 yılında İstanbul Bahçekapı’da (Sirkeci) özel bir menkul kıymetler departmanı
oluşturmuş ve geniş sayılabilecek bir kadro ile piyasada mevcut yatırım enstrümanlarının alım satımlarını ve saklama hizmetlerini gerçekleştirmiş, özel
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 677
sektör tahvil ihraçlarına aracılık etmiştir. Doğaldır ki bu isabetli adım, borsa
kurulduğunda hazır bir kadronun el altında bulunmasını ve iş fırsatlarının
bankaca en iyi şekilde değerlendirilebilmesini mümkün kılmıştır.
Müdürlük görevine başladığımda, bodrum kattaki hisse senedi ve diğer
menkul değerlerin tıka basa dolu olduğu devasa büyüklükteki kasa dairelerini şaşkınlıkla dolaşmış, halkımızın bankaya olan güveninin ne denli büyük
olduğuna bir kez daha şahit olmuştum.
Hatırlanacağı gibi Türkiye’de ilk yatırım fonunu 1987 yılında İş Bankası
kurmuş ve halkın yoğun ilgisini çekmişti. Yatırım fonları gerçekten de İş
Bankasının kurumsal kimliğine, yaygın hedef kitlesine çok uygun düşen bir
enstrümandı. Bu olguyu göz önünde tutarak yeni fonlar kurduk ve başarılı
şekilde yatırımcıların hizmetine sunduk. 1993 yılında, yüksek volatiliteye
sahip borsaya doğrudan yatırım yapmaktan çekinen yatırımcılara en az
yüzde yirmibeş oranında hisse senedi içeren fon sunulmasını kararlaştırdık.
Böylece borsanın derinlik kazanmasına katkı sağlayacak, yatırım fonumuz
kendi çapında bir nevi piyasa yapıcı rolü üslenecekti. 500 milyar TL’lik fon
portföyü, o günün koşullarında kayda değer bir büyüklüktü. Fon, yatırımcılarca ilgiyle karşılanmış, katılma belgeleri yok satmıştı.
Ne var ki borsadaki volatilite, sıklıkla o denli yüksek olabiliyordu ki fon
fiyatlarında bir önceki güne belirgin bir düşüş yaşanması, fonunu nakde
çevirmek isteyen müşterilerde yakınmalara yol açabiliyordu.
Bir gün sekreterim, büyükçe bir ilimizin valisinin telefonda olduğunu ve
benimle görüşmek istediğini haber verdi. O gün fon fiyatları düştüğü için
görüşme konusunu az çok tahmin edebilmiştim. Görüşmede sayın valiye
düşüş nedenlerini anlatmaya çalıştıysam da anlamadı ya da anlamak istemedi. “Ben ana paramı geri istedim.” deyip, telefonu kapattı.
Bu ve benzeri yakınmalar, konu üzerinde kafa yormamızı sağladı. Arkadaşlarla şöyle bir öneri geliştirdik: Belirli oranın üzerinde artış olan günlerde,
artışın bir kısmının yedek akçe olarak ayrılması, aynı şekilde yüksek düşüş
olan günlerde de yedek akçeden fona aktarma yapılması suretiyle düşüşün
yumuşatılması. Şirketlerin yıllık kârdan yedek akçe ayırmasındaki mantıkla
belli ölçüde örtüşen önerimizi rapora dönüştürüp SPK’ya başvurduk. Başvurumuz uzun yazışma ve görüşmelerden sonra kabul görmüştü.
Bugün belki önemsiz gibi gözüken bu ve benzeri konular, en azından, o
günlerin sermaye piyasası emekçisi olan bizlerin hangi aşamalardan geçtiğimizi göstermesi açısından sanırım kayda değerdir.
Fon konusunda yeni bir hedef daha belirledik. O da kur artışı beklentisi
olan tasarruf sahibi veya spekülatörlerin Tahtakale’den veya döviz büfelerinden döviz alacakları yerde kendilerine kur artışı yanında reel getiri de sağlayabilen dövize dayalı yabancı menkul kıymetlerden oluşmuş yatırım fonu
katılma belgesi satmak. Bu öneriyi somut bir rapora dönüştürüp o dönemin
SPK başkanı olan rahmetli Yaman Aşıkoğlu’na götürdük. Yaman Bey’le ilk
678 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
kez karşılaşmıştık. Son derece beyefendi, zarif bir insandı. Önerimize büyük
bir memnuniyetle destek vereceğini, piyasamızın bu ve benzeri enstrümanlara çok ihtiyacı olduğunu, başvurumuzu en kısa zamanda yapmamızı istedi.
Ne var ki kısa süre sonra tedavi için Amerika’ya gitti ve görevine dönme
şansını bulamadan aramızdan ayrıldı.
Söz konusu fonun izinlerini, yeni seçilen başkan döneminde alarak (is
fund international) adıyla piyasaya sunduk. Bu fon sayesinde uluslararası
sermaye piyasalarının işleyişine ilişkin çok değerli bilgiler edindik, yabancı
finans kuruluşlarıyla ilişkileri geliştirdik.
Menkul kıymetler departmanı olarak öncelikli hedeflerimizden biri de
işlemlerin tümünü bilgisayar ortamında gerçekleştirmek, müşteriye günün
24 saati online hizmet sunmaktı. Bu amaca dönük olarak ilk uygulamamız, bankamatiklerden yatırım fonu katılma belgesi ve hazine bonosu alıp
satmak olmuştur. Yazılım geliştirme departmanımızdaki arkadaşlar bu fikre
destek verdiler ve gece gündüz demeden çalıştılar. 1992 yılında hayata geçirdiğimiz bu uygulama, piyasada büyük ilgi ve takdirle karşılandı.
Bankamız, hem bilgisayar uygulaması ve hem de sermaye piyasası alanlarında önemli bir gelişmeye imza atmış oluyordu. Daha sonra buna lot altı
hisse senedi alım satımı, hisse senedi alım satım emri verilmesi gibi pek çok
işlem eklenerek genişletildi.
Uygulama, tek kanallı TRT televizyonu program yapımcılarının da ilgisini çekmiş olmalı ki haftalık “Ekonomi Dosyası” programını hazırlayan
Sayın Nazmi Kal’dan bir davet geldi. Uygulama hakkında bir söyleşide bulunmak istiyordu.
Değerli arkadaşım, gazeteci Abdurrahman Yıldırım da program konukları arasında yer alacaktı. O devirde programlar canlı yayınlanmadığı için
söyleşi, yayın tarihinden üç beş gün önce banda alınıyordu. Bu nedenle de
Ankara’ya gidilmesi gerekiyordu. Bankamızın reklamı olur ümidiyle davete
icabet etmeyi uygun gördüm. Meğerse o zamanki yasal düzenlemeler gereği, ekranda kurum adına yer verilemiyormuş. Adımın altında ‘Türkiye
İş Bankası Menkul Kıymetler Müdürü” yerine “Bir bankanın Menkul Kıymetler Müdürü” ibaresine yer verildiğini, yayın günü programı izlerken fark
ettim ve epey hayal kırıklığı yaşadım.
1993 yılında New York’ta muhabir banka ziyaretlerim sırasında Chase
Manhattan Bank’ın bir yetkilisinin “İş Bankası, ATM’lerden günün 24 saati
yatırım fonu alıp satıyormuş, doğru mu?” sorusuna “Evet” cevabını verip
“Siz de böyle uygulamalar yok mu?” diye mukabil bir soru yönelttim. “Hayır! Herhalde düşünülememiş veya düşünülmüşse de henüz yapılamamıştır.”
yanıtını verdi. Bu yanıt, beni hem şaşırtmış hem de epey gururlandırmıştı.
Bu arada uygulamamızla ilgili olarak bazı olumsuz değerlendirmelerle
de karşılaşmıyor değildik. Mesela, sektörün önde gelen yönetici kişilerinden
biri, basınla söyleşisinde “Bu nasıl uygulama böyle. Gecenin bir vaktinde fon
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 679
mu alınıp satılır?” diyebilmişti. Bugün bile gece vakti fon bozup nakit çektiğimde bu sözleri hatırlar, gülerim.
O dönemde bankacılık sistemi ile sermaye piyasası arasında, daha
çok rekabet mi yoksa tamamlayıcılık ilişkisi mi vardı?
Malum, ülkemizde çok uzun yıllar bankacılık denince fon temini ve fonun pazarlanması anlaşılırdı. Diğer bir ifade ile bankalar geleneksel olarak
mevduat toplar, kredi olarak ihtiyaç sahiplerine verirlerdi. Böyle olunca da
mevduatını ve kredilerini arttıran bankacı başarılı sayılırdı.
Ancak sermaye piyasası faaliyetleri ve enstrümanları gelişip yaygınlaştıkça ve bu araçlar üzerinden yapılan işlem gelirleri arttıkça banka üst yönetimleri, şube yapılarını ve kadrolarını buna göre düzenlemeye, onlara bu
işlemlerle ilgili yıllık hedefler vermeye başlamışlardır.
Bankamız özelinde değerlendirme yapacak olursak, İş Bankası sermaye
piyasası işlemlerini her zaman ana uğraş konuları arasında görmüştür.
İşin özüne bakıldığında da para ve sermaye piyasalarının birbirinden kesin çizgilerle ayrılması pratik olarak mümkün görülmemektedir. Zira piyasa
koşulları o denli hızlı değişmektedir ki birikimler veya atıl fonlar en yüksek
getiriyi nerede görüyorsa o yöne kanalize olmak durumundadır. Birikimlerin
bulunduğu kurumun da müşterisine bu yönde hizmet sunabilmesi lazımdır.
Özetle söylemek istediğim, bankacılık ve sermaye piyasası işlemleri, sorunuzda kullandığınız deyimle, birbirinin tamamlayıcısı, hatta ayrılmaz parçası niteliğindedir.
Sermaye Piyasası Kanunu’nda değişiklik yapılacağı ve bankaların sermaye piyasası ürün ve hizmetlerine yönelik var olan yetkilerine kısıtlar ya da
yasaklar getirileceği şeklinde basında çıkan haberleri doğrusu şaşkınlıkla izliyor, bunların ciddiyetine inanamıyorum.
Piyasanın her iki kanadında da uzun yıllar görev yaptım. Kanaatim odur
ki ülkemizde sermaye piyasasının gelişmesinde İş Bankası başta olmak üzere
bankacılık sektörünün çok büyük katkıları olmuştur ve hâlen de olmaktadır.
Hisse senetleri ve diğer menkul kıymetin en ücra noktadaki yatırımcılara
tanıtılması, satışı, ikinci el işleminin gerçekleştirilmesi, bankacılık dışında
hangi güçle sağlanabilirdı? Yatırım fonları bankalar tarafından kurulmasaydı, bugünkü boyuta nasıl ulaşabilirdi?
Bankacılık sektöründe çalışan ve ülkenin dört bir yanına dağılmış teknik altyapı ve nitelikli insan gücünün desteğinden yoksun kalacak bir sermaye piyasasının kazananı olmaz, ülkemiz başta olmak üzere tüm taraflar
kaybeder.
Görevli olduğunuz kurumdaki faaliyetleriniz dışında sermaye piyasasının gelişmesi yönünde başka çalışmalarda bulunduğunuzu da
biliyoruz. Bunlardan da kısaca bahsedebilir misiniz?
Evet, birçok ilave girişim ve çalışmamız oldu. Bunlardan en önemlilerini
üç başlık altında toplayabilirim:
680 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği:
Daha önce de ifade ettiğim gibi İş Bankası, sermaye piyasası faaliyetlerinde öncülüğünü, lider konumunu hep muhafaza etmiş ve hatta pekiştirmiştir.
Bu özelliği nedeniyle de piyasanın büyüme ve gelişmesine yönelik çabaları desteklemeyi görev edinmiştir. Bu bağlamda ilk akla gelen konu yatırım
fonlarıdır. 1997 yılında Lüksemburg’da katıldığım bir konferansta, Avrupa
yatırım fonlarının bir birlik oluşturmuş olduğunu öğrendim. Birliğin amacı,
sermaye piyasasının gelişmesinde en önemli unsur olan kurumsal yatırımcıların büyüme ve güçlenmesinin sağlanması ve bu hedefe dönük olarak fon
kurucuları arasında güç birliği oluşturulmasıydı.
Bu ülkemiz için de çok önemli bir hedef olmalıydı. Çünkü ülkemizin kurumsal yatırımcılara gerçekten de çok ihtiyacı vardı. Yurda döner dönmez
bu fikir üzerinde yoğunlaştım. Önde gelen 10 yatırım fonu yöneticisine kurucu üyelik teklif edip, birlikte tüzük taslağı hazırladık.
Daha sonra konuyu, bilgi ve desteklerini rica etmek üzere SPK ve
İMKB başkanlarına götürdük. İlgi ile karşıladılar ve destek vadettiler.
Sonuçta Kurumsal Yatirimci Yöneticileri Derneği, 1999 yılında resmi
olarak faaliyete geçti.
Kuruculuğuna öncülük ettiğim ve 3 yıl
kurucu başkanlığını yapmaktan hep onur
duyduğum bu dernek, bugün Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği olarak
sektörde önemli bir boşluğu doldurmaya devam ediyor.
Sırası gelmişken, derneğimizin ilk faaliyetlerinden biri olarak yatırım fonlarının
tanıtımı amacıyla 2000 yılı başlarında bastırıp, Abdurrahman Yıldırım Bey’in de değerli katkılarıyla Sabah gazetesi ekinde ülkenin
dört bir yanına dağıttığımız 1 milyon adet
Yatırım Fonları El Kitabı kapak fotoğrafını
aşağıda sunuyorum.
Kapakta ve iç sayfalarda yer alan birbirinden güzel karikatürleri, İMKB
çalışanlarından Bülent Oktay bey çizmişti. Bu vesile ile kendisini her zaman
şükranla anıyorum.
Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği:
Banka ve aracı kurumların sermaye piyasası faaliyetleriyle ilgili olarak
birlik çatısı altında toplanması büyük bir ihtiyaçtı.
Bu ihtiyaç, borsanın kurulduğu ilk yıllardan beri gündemdeydi. Nitekim
borsa daha Karaköy’de hizmet sunarken, birlik kurulması yönünde SPK’ya
öneride bulunmak için ön hazırlık yapmak üzere bir komite oluşturulmuş-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 681
tu. Bu komitenin üyesiydim. Taslak hazırlanıp ilgili merciye gönderilmişti.
Ne var ki yasalaşması 2000’li yıllara sarkmıştı.
2001 yılında yapılan seçimler sonucu, Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşlar Birliğinin (TSPAKB) başkanlığına getirildim. İki yıllık görev süremde, birliğe güçlü bir altyapı oluşturma yönünde yönetim kurulundaki değerli
arkadaşlarımla birlikte yoğun çabalar sarfettik. Birliğin resmi makamlara, yatırımcılara ve genel olarak halka tanıtımı için İMKB’de konferans ve paneller
düzenledik. Bu panellerde, ilgili başbakan yardımcıları, bakanlar, uluslararası
saygınlığı olan yerli ve yabancı akademisyen ve uzmanların katılımını sağladık.
Birlik olarak yapmamız gereken en önemli işlerden birisi, şüphesiz meslek kurallarının belirlenmesi ve bu kurallara uyulmaması durumunda uygulanacak disiplin cezalarını düzenlemekti. Aracılık mesleğinin saygınlığının
sağlanması temel amacına dönük olarak hazırladığımız taslak, üyelerin büyük çoğunluğu tarafından benimsendi. Ancak olayı çok farklı değerlendirenler de yok değildi. Örneğin üye toplantısında küçük de olsa bir grubu
temsil eden konuşmacının konuya bakış açısını aktarmak isterim. Bu üye
temsilcisi şöyle diyordu:
“Sayın Başkan! Birlik, aracı kurumları korumak için mi kuruldu, yoksa
cezalandırmak için mi? Ceza düzenlemelerinin tümünü reddediyorum.”.
Aracılık mesleğine ilişkin öz düzenleyici kurumun oluşturulmasına ilişkin yasal düzenleme 15 yıl geciktirilmeseydi, kuşkusuz bu evreleri çok önceden yaşayacak ve meslek standartlarını çok daha erken özümseyebilecektik.
Borsaya Kote Ortaklık Yöneticileri Derneği:
Bu arada birlik başkanı sıfatıyla, yabancı ülkelerdeki muadil kurum temsilcileriyle olan görüşmelerimde, o ülke borsalarında kote olan şirketlerin
bir çatı altında örgütlendiklerini ve gerek sermaye piyasası otoritesi gerekse
kote oldukları borsa nezdinde, hak ve çıkarlarının korunmasında dayanışma
içinde olduklarını öğrendim. Ülkemizde de böyle bir örgütün yararlı olacağı inancıyla, 2002 yılında KOTEDER (Borsaya Kote Ortaklık Yöneticileri
Derneği)’in kuruluşuna öncülük ettim.
Bugün biraz da uzaktan baktığınızda, Türk sermaye piyasasını nasıl görüyorsunuz? Sizce başarılı olduğumuz alanlar hangileri, geliştirilmesi gereken alanlar hangileri?
Daha önce de ifade ettiğim gibi Türk sermaye piyasası, yasal ve kurumsal
altyapısının oluşturulmasında hayli geç kalınmışsa da Sermaye Piyasası Kurulu başta olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla el birliği içinde kısa
zamanda önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu, ülkemiz ve ekonomimiz için
büyük bir kazanımdır.
Ancak daha yapılması gereken pek çok şey vardır, kuşkusuz olmaya
da devam edecektir. Önemli gördüğüm birkaç hususa değinmekle yetineceğim.
682 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
İMKB’nin uluslararası borsalarla entegrasyonu sağlanmalıdır.
İstatistiki verilere bakıldığında, büyük şirketlerimizin çok büyük bölümü halka açık değildir. Bu durum, her şeyden önce teşviklerin yeterli düzeyde olmadığının göstergesidir. Öte yandan SPK ve İMKB’nin de şirketleri
bilgilendirme, halka açılmadaki mali külfetleri azaltıcı önlemler alma gibi
yapabilecekleri pek çok iş olduğunu düşünüyorum.
Genç nüfus ağırlıklı ülkemizde, Bireysel Emeklilik Sistemi sermaye
piyasamızın gelişmesini sağlayacak en önemli unsurlardan biridir. Ancak bu
sisteme sağlanan teşvikler uygun dozda olmalı, diğer bir ifade ile kaz gelecek
yerden tavuk esirgenmemelidir.
Kurulmuş ve kurulacak borsalarımızın ortak altyapı kullanmaları
akılcı bir yaklaşımdır. Hayata geçirilmesi yararlı olur.
Sn. Toprak, bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
12.10. EROL GÖKER322
Sayın Göker, bizimle görüşmeyi kabul ettiğiniz için her şeyden önce
teşekkür etmek istiyorum. Görüşmemize Global Menkul Değerler’in
kuruluş süreciyle başlamak istiyorum. Nasıl oldu da bir aracı şirket
kurmaya karar verdiniz?
Hayatımız çeşitli tesadüflerin de katkısıyla bir yerlere doğru yol alabiliyor.
Bizim Global’i kurmamız da “doğru zamanda doğru yerde olmakla”
yakından alakalıdır. Herkes için söz konusu olabilirdi. Ama o sırada orada
biz olduğumuz için bazı şeyleri yapabildik. Burada, Türkiye’deki sermaye
piyasalarının kurulup gelişmesindeki en önemli kararları veren rahmetli
Turgut Özal’ı anmamız gerekiyor. Bu piyasalar esas olarak Sn. Özal’la
başlıyor. Bizim açımızdan da serüven tabii 1984’lü yıllarda başlıyor.
Özal’ın yaptığı değişiklikler, 1980’de DPT Müşteşarlığı sırasında başlıyor.
Önce 24 Ocak Kararları gündeme gelmişti. Tabii biz o sıralarda işlerin içinde
değiliz. Bizi doğrudan etkileyecek bir şey yok. Bizim için önemli nokta, Özal’ın
1989 yılında, borsanın kuruluşundan sonra meşhur Türk Parasını Koruma
Hakkında Karar’da yaptığı değişikliktir. 32 sayılı Karar ile yurt dışında yaşayan
insanların, Türkiye’de menkul kıymetlere kimseden izin almadan yatırım
yapmasının yolunu açtı. Yolculuğumuz oradan başladı. Hatırlarsınız, o zamanlar
bu kararın, memleketin ekonomisinin sonu olduğu falan düşünülüyordu.
Evet, o türden eleştiriler bir hayli fazlaydı.
Nasıl olduysa en sonunda böyle koskoca bir sistem oluştu. Bu fikirden
başlayarak biz de “bir niş”, “bir fırsat” yakaladık. Tabii menkul değerler
açısından konuşuyoruz. Daha sonraki yıllarda holdingde başka şeyler yaptık
ama bizim o zaman gördüğümüz niş ve yakaladığımız fırsat budur.
Ortaya çıkan boşluk, yabancı yatırımcılara menkul kıymet alım
satımında hizmet sunulması idi. Onların alım satımlarına aracılık yapmak
idi. O zamanlarda Türkiye’de yurt dışından hisse senedi alım-satımı yapan
insanlara, yatırımcılara hizmet verme diye bir kavram yoktu. Kimse bunu
322
Global Menkul Değerler kurucu ortağı. Bu görüşme Şubat 2011 tarihinde İstanbul’da yapılmıştır.
684 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
bilmiyordu ve üstelik de çok önemliydi. Global Menkul Değerleri de bu
ihtiyacı gördüğümüz için kurduk. Bizim Global olarak yaptığımız, işte
tam buydu. Tespit ettiğimiz bu boşluğu doldurduk. Bu hizmeti yapınca,
Türkiye’de kimsenin aslında vermediği hizmeti ve kimsenin fark etmediği
müthiş bir uluslararası sermaye piyasası ve fonları biz fark etmiş olduk ve
bu insanlar, Türkiye’nin toplam tasarruf hacminin kat be katı kadar, sadece
birkaç firmanın elinde olan fonlarını bu yoldan, bizim açtığımız yol üzerinden
Türkiye’ye getirdiler ve bu Türk ekonomisi açısından da devrim niteliğinde
bir şey oluşturdu. Açılan yol, bugün Türkiye’nin, dünyanın önemli sermaye
piyasalarından bir tanesi ve İMKB’nin önemli bir borsa olmasının yolunu
açtı. Bugün gerçekten ismi bilinen, endeksi yayınlanan ve hemen hemen
her yatırımcının portföyünde hisse senetlerini bulundurduğu bir sermaye
piyasası hâline geldi. Bu, çok uzun bir zaman da almadı. Bu, 22-23 sene
içinde olan bir hadisedir.
Bu boşluğu nasıl fark ettiniz?
Biz bunu nasıl gördük? Hatırlarsanız, ben Kurul’dan ayrıldıktan sonra
Net Holding’e geçtim ve Besim Tibuk’la çalıştım. O zaman orada yaptığım
işler içinde o şirketin hisse senetlerini halka arz etmek de vardı. Şirket hisse
senetlerini halka arz etmeye hazırdı. Çok ortaklı bir şirketti zaten. O yapıyı
kullandık ve çok başarılı bir halka arz yaptık. Önce bir-iki defa tahvil çıkarttık
finansman için. Sonradan grubun iki şirketini halka açtık. Hem holdingi
hem bankayı, iki tane şirketini halka açtım. Gerçekten de çok başarılı bir
halka arz oldu.
Buna parelel olarak tam o sıralarda pazarlama faaliyetleri yapmaya
başladık. Pazarlama faaliyetlerimiz, rahmetli Özal’ın 1989 yılındaki o meşhur
kararına denk geldi. O sırada borsada alım satım yapmak mümkündü. Ancak
anlaşıldı ki ona hizmet verecek aracılar yok. Onu da şöyle anladık. Biz tabii
bildiğimiz klasik yöntemlerle pazarlıyorduk hisse senetlerini. Türkiye dışında
benim fazla kontağım yoktu. Ancak benim kontağım Almanya’daydı.
Almanya’daki fikrim de “Oradaki Türklere bir banka kanalıyla hisse
senedi satabiliriz.” diye düşünüyordum. Konuyu Deutsche Bank’a açtım.
Deutsche Bank beni çağırdı. Birkaç defa Frankfurt’taki bürolarına gidip
görüşmeler yaptık. Sonra bazı işler tesadüftür ya, bu olaydan birkaç ay
sonra Deutsche Bank ile belirli bir anlaşma zeminine geldik. Deutsche Bank,
her şubesinde bir tane Türk eleman bulunduracak ve bizim hisselerimizi
satacaktı. Projemiz böyleydi.
Çok ilginç.
Çok ilginçti. Bildiğiniz gibi Deutsche Bank çok büyük bir banka. Onlar
da projemize büyük ilgi gösterdiler. Onların da niyetleri bu sayede Almanya
ekonomisinde giderek önem kazanan Türk nüfus ile ilişkilerini geliştirmekti.
Evet oldukça önemli.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 685
Türkler oradaki bankalar açısından da iyi müşteri kitlesi. İşte öyle başladı.
Sonra anlaşıldı ki o sırada Almanya’da sermaye piyasaları pek bilinmiyor.
O yıllarda daha henüz kendi standartları vardı. Uluslararası kabul görmüş
standartlara bile yeni yeni geçiyorlardı. Belli, uzun vadeli plan dâhilinde kendi
standartlarını sermaye piyasalarına uydurma sürecini geçiriyorlardı. Aradan
birkaç ay geçti. Fakat bizim iş fazla ilerlemedi. Bir gün tekrar çağırdılar beni
Deutsche Bank ‘a. “Biz burada sana karşı haksızlık yaptık. Söz verdik ama
yapamıyoruz. Biz altyapımızla üstyapımızla bu organizasyonu yapmaya
müsait değiliz. Fakat seninle çok önemli bir şey yaptık. Sana karşı haksız
durumdayız. Biz her zaman senin arkanda olacağız.” dediler. Almanların
böyle ilginç bir vefa tarafları vardır. “İlk olarak biz de işi öğrenmek açısından
İngiltere’de bir aracı kurum satın aldık. İşi oradan öğreniyoruz.” dediler.
Morgan Grenfell diye büyük bir aracı kurum vardı. “Onu Deutsche Bank
satın aldı. Sen git Londra’ya, bu yapamadığımız işi onlarla yap. Biz talimat
vereceğiz.” dediler. Ben Londra’ya gittim. Morgan Grenfell, İngiltere’nin
en büyük aracı kurumlarından o zaman, en büyük, en eski, en köklü. İşte
kraliçenin şirketi.
Tam tarihsel. İçine bir giriyorsun, 19’ncu yüzyıl İngilteresi. Şatafatlı falan
öyle çok hoş bir yer. Şirketin başına bir Alman koymuşlar. Kalanı tamamen
İngiliz. Almanın rolü İngilizleri kontrol etmek. Şirketin başına koydukları
Alman (daha önce Amerika’da falan okumuş) “Bunların yanına 20 tane
Alman genci koyduk. Bir iki sene sonra onların yerine geçecekler, şimdi
öğreniyorlar.” dedi.
Sonra konuşmalar, sohbet derken “Biz çok şey bilmiyoruz. Bize yardım
edin, nasıl yapacağız, anlatın.” dedik. O zaman dedi ki: “İngiltere tarafında
biz elimizden geleni yaparız, pazarlarız ama bu işte bir başka şeyi gözden
kaçırıyorsunuz. Bu işler Amerika’da döner.”.
Tabii Amerika bizim vizyonumuzda yok daha. “Bu işler Amerika’da başlar,
biz de oradan öğreniyoruz” dedi. Ona göre artık İngiltere’nin sermaye piyasası
demode kalmıştı, bundan sonra ABD’ye gidilmesi gerekiyordu çünkü işin
kaynağı orasıydı. Bu işin kitabını yazan onlardı. Neyse, anlattıkları bize çok
faydalı oldu. Dediler ki “Oradaki kontaklarımıza, adamlarımıza söyleyelim, size
randevu versinler.”. Biz de artık bu yoldan girmişiz, yola devam ediyoruz.
O sırada benim ortak Mehmet (Kutman) de bizim holdinge yeni
gelmişti. Ben bu sırada halka arzı yapmışım. Satıyorum, ediyorum. Bir şeyler
yapıyorum. Epey başarılı bir halka arz olmuş. O zaman artık gündemdeyiz,
önemli adam olmuşum. Şöyle para kazandı, böyle para kazandı haberleri
çıkıyor. İlk o zaman tanıştık Mehmet’le. Dedim ki “Bize Amerika’ya gidin
diyorlar. Amerika’da nasıl yapacağız?”. O da o sırada Amerika’dan yeni gelmiş.
Bu konularla ilgili değildi ama “Amerika’da çalıştığım yerde bir iki arkadaşım
var. Borsada oynardı, onlara bir telefon edeyim, bakayım bu işler nasıl oluyor?”
diye o da başladı işlemlere. Ben de o sıralarda devamlı okuyorum. Bizim hisse
686 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
senetlerini Amerika’da nasıl satarız, bunun yöntemini öğrenmeye çalışıyorum.
İngiltere’den öğrendik ya Amerika’ya girmemiz lazım. Hedefimizi Amerika
diye belirlemişiz. Tabii o zaman bu büyük bir vizyon. Daha önce Amerika’ya hiç
gitmemişiz ki. Kuruldan (SPK) “bilgi ve görgü”müzü artırmak için İngiltere’ye
göndermişlerdi, orayı biliyoruz ama Amerika’ya hiç gitmemiştik.
Mehmet çok iyi bir pazarlamacıdır. Bir de telefonda çok iyi konuşur.
İngilizcesi de çok iyidir. Neyse, bu telefonun başına bir gitti. Konuştu, onu
aradı, bunu aradı. En son aşağı yukarı iki gece çalıştık. Sonunda o bunu
söyledi, bu şunu söyledi. Sonunda geldiğimiz noktada avukatlarla masaya
oturduk. Onlara sorduk. Onlar da bize Amerika’da yabancı hisse senedi
satabilmenin yolunun, ADR (American Depository Receipt) çıkarmaktan
geçtiğini anlattılar. Peki dedik, nasıl yapılır bu ADR?
Dokümanlar fakslarla geldi o zaman böyle internet falan yok. Bir sürü
faks geldi.
Bir faks makinesi ve bir telefon. Bu arada iki üç gün çalışma içinde
bayağı bir şeyler öğrendik. ADR nasıl olur, kim yapar? İşte bu sırada
Salomon Brothers’dan birilerini bulduk, onlara anlattık derdimizi. “ADR
yapar mısınız?” diye sorduk. Adamlar çok ilgi gösterdiler. Bu arada sürekli
telefonda konuşuyoruz. Sonra dedik ki bu iş telefonla olmuyor. Bizim bir
gitmemiz lazım. Gidip oraya bakmamız lazım. O zaman Besim Tibuk da
çok destek oldu. O da Fulbright burslarıyla Amerika’ya gitmiş zamanında,
borsayı görmüş. Hikayeyi biliyor, kendi şirketlerine uygulamak istiyor ama
detayı o da bilmiyor. Kimse bilmiyor ki. O zaman bu işler çok derin konular.
Dedik ki “Masraf olur.”. O zaman en çok korktuğumuz şey masraf, aman
masraf olmasın. “Ya çocuklar biz turizmciyiz. Gidin ne olacak?” dedi. Biz
ucuz bir şeyler bulduk ve gittik Amerika’ya. İşte macera böyle başladı.
Amerika’ya gittik. İlk aşamada birkaç tane randevumuz var. Ama elimizde
doküman möküman yok. Daha doğrusu yanımızda ne götüreceğimizi
bilmiyoruz ki. Sonradan öğrendik. Prospektüs yazmak lazımmış. Araştırma
raporu yazılması lazımmış. Biz turizm şirketiyiz diye Turizm Bakanlığından
aldığımız broşürlerle gitmiştik.
Sanki turistik pazarlamaya gidiliyor.
Ne bilelim, herhalde öyle pazarlanıyor sanıyoruz. Çantalarımıza
doldurmuşuz broşürleri, gitmişiz. Ben konsolide bütçe/bilanço falan
biliyorum ama bunların ne denetimi var ne de başka bir şeyi. O zaman
uluslararası holding diye bir şey yok. Hiçbir şey yok yani. Onun bilançosu
olması lazım. UFR (Uluslararası Financial Report)’si falan olması lazım,
onun standartları var, uluslararası kabul görmüş ilkelere göre konsolide hale
getirmemiz lazım. Ama bizde bir şey yok. Bizimkiler, bildiğimiz babadan
kalma vergi kanunlarına göre yapılmış bilançolar. Bunların İngilizce’ye
çevirisini bile yapmamışız daha. İngilizce’ye kendi kafamdan çevirdim.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 687
Kavramlar paralel değil.
Kavramların ne olduğunu bilmiyorum daha. Öyle bir çalışma da yok
memlekette. Neyse. İlk başladık sabah Salomon Brothers’da, onu hiç
unutmuyorum. Bize ayıp olmasın diye iki tane genç çocuk vermişlerdi
görüşmek için. Adamlara “Biz hisse senedi satmaya çalışıyoruz. Borsa var,
borsada hisse senetleri var, Türkiye şöyle bir ülke…” diye anlatıyoruz. Adamlar
sordu “Ne satmaya çalışıyorsunuz? Hisse senedinden mi bahsediyorsunuz?”
diye. Adamlar tabii, Türkiye diye bir ülkeyi bilmiyorlar. Hep kafaları klasik.
Zaten Avrupa’yı da pek bilmiyor Amerikalılar.
Amerikalılar hep kendi merkezli.
Paris’ten öteyi bilmiyorlar. Paris’i de İkinci Dünya Savaşı’nda çok
gelen giden olmuş, ondan biliyorlar. Diğer ülkeler harita üzerinde kendi
ülkelerine göre çok küçük olduğu için bir şey ifade etmiyor. Zaten normal
Amerikan vatandaşı dünyayla da pek ilgilenmez. Onların belirli bir kesimi
ilgilenir. Sonra dediler ki “Bu bizi aşar. Biz sizi başka birine yönlendirelim.”.
Bu kadar konuşmadan sonra dediler ki “Siz beş dakika dışarıda bekleyin.”.
Biz koridorda bekledik. “Efendim çok ilgilendiler.” dediler. Orada da rütbe
büyüdükçe yukarı kata çıkıyorsun.
Neyse kısaca anlatayım. Bizi 12. katta bir yere gönderdiler. Oradaki
adama da biraz ağır geldi konu. Yukarı doğru, 80. katlara doğru en son bir
yerde durduk. Sürekli üst katlardan birileri ile görüştük. Görüşmelerimizin
hepsi aynı gün içinde oldu. Sonunda bir tane fon yöneticisi geldi, bizimle
konuşmak istemiş. Adam dedi ki: “Siz gerçekten Türkiye’den mi geldiniz?”.
“Evet” dedim. “Ben Türkiye’yi bilirim.” dedi. “İyi, güzel. Yani hisse senedi mi
satacaksınız? Biz de kırk yıldır Türkiye’den biri gelse de bize hisse senedi
satsın diye bekliyoruz.” dedi.
Şaşırdık kaldık tabii, adam ne demek istiyor diye, dalga mı geçiyor yoksa
ciddi mi diye. “Bizim için Türkiye çok önemli bir memleket” diye devam
etti: “Hangi başkan gelse bize fırça atar, gidin Türkiye’ye yatırım yapın
diye. Biz de gideriz Türkiye’ye ama kimseyi muhatap bulamayız. Bir şey
yok diye geri geliriz. Biz yatırımcı değiliz ki finansal kurumuz. Biz gidip de
fabrika yapamayız ki.”. Adam “Bazen bize bankacılar gelir ticari kredi verin
derler.” dedi. “Kardeşim biz kredi de vermeyiz ki. Biz sadece hisse senedi
alır satırız dedik.” diye anlattı. “Burada bizim faaliyet şeklimiz bu.” dedi. Dev
gibi şirketler yani. Amerikan ekonomisinin temeli bu adamlar. Adam “Kırk
yıldır bekliyoruz ya kardeşim. Peki ne yapacağız?” dedi.
Sonunda doğru adrese ulaştınız.
En sonunda doğru adresi bulmuştuk. Adam “Hemen ADR yapabiliriz.”
deyince o gün akşama kadar bizim ADR takımı neredeyse oluşturulmuştu.
Bir sürü adam koştu geldi; gençler, eksperler. Bir sürü sorular… Sorulara
nasıl cevap verelim ki bilmiyoruz. “Adam al şu formu doldur.” diyor ama
688 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ben şöyle bakıyorum. Koştular, avukatları çağırdılar, avukatlar geldi. Sorular
sorular… Böyle bunaldık akşama kadar. “Buraya kadar gelmişsiniz, bunun
ayrıca pazarlamasını yapmanız lazım.” dedi. Ben adamdan şunu rica ettim.
Dedim ki: “Madem böyle düşünüyorsunuz, bizi diğer kurumlarla da
tanıştırsanız seviniriz.”. “Bak, bu iyi fikir.” dedi. “Şimdi siz otelinize gidin,
size bir iki program yapıp göndereyim.” dedi. Biz gittikten sonra bir saat filan
geçmeden ertesi gün farklı farklı konularda 5-6 tane randevu ayarlamış.
Randevularımızla görüşmeye hemen ertesi gün başladık. Gidiyoruz
tanışıyoruz. Önce Türkiye’yi tanıtma turları yapıyoruz. Önce haritayla
başlıyoruz “Bak işte burası böyle böyle.” diye anlatıyoruz. İkinci olarak ise hisse
senedi resmini koyuyoruz. “Bakın bizim böyle bir şeyimiz de var.”. Hatırıma
geldi, sonraki yıllarda çok yaptık. O zaman, Tansu Hanım Başbakanken,
Türkiye’yi öyle pazarlıyorduk. Bir tane resim koyuyorduk. “Bu kim, biliyor
musun?” diyorduk. “Bu kim? Başbakan.” Adam “A, kadın Başbakan mı?”
diyordu. Akılları hep çöl memleketine gidiyor. Onu da nereden biliyorlar
biliyor musun? Camel sigaraları var ya, işte ondan. Altında Turkish Blend
yazıyor ve üstünde de deve resmi var. O zaman burası çöldür, çöl bağlantısı
ordan geliyor.
Çünkü Turkish lafı sadece orada geçiyor hayatlarında. Bir daha
hayatlarında görmemişler ki. Odur herhalde diyor adamlar, bakıyor ve çölle
özdeşleştiriyorlar. Biz bu arada iki gün, dört gün, beş gün devam ediyoruz
kalmaya. Bu arada her akşam ben Türkiye’ye rapor yazıyorum. İşte şunlarla
görüştük, bunlarla görüştük. Bu arada her gittiğimiz adamdan “Biz ilk defa
geldik, Türkiye’yi tanıtmaya çalışıyoruz. Bize birkaç tane randevu ayarlar
mısınız?” diye yeni randevu ayarlamasını istiyoruz. O da başkasına söylüyor.
Böylece bir network oluştu. Herkes bu konuda aç. Çünkü Amerika’da o
zamanlarda para da bol. Bir de “emerging markets”lar önem kazanmış.
Herkesin ağzında bir “emerging markets” lafı.
Yer arıyorlar.
Yer arıyorlar zaten. İnsanlar için son derece önemli konu yani. Bu arada iş
büyüdükçe büyüdü. Biz Salomon Brothers’dan vazgeçip Citibank’a döndük.
Oldukça meşhur olduk, bildiğin gibi değil.
Artık siz seçiyorsunuz.
Seçiyoruz orada. Citibank “Biz yapalım ADR’leri. İşte şöyle satarız,
böyle satarız.” dedi. Konu konuyu açarken en son Citibank’takiler işi daha
da geliştirdiler. Dediler ki “Böyle gezerek her yere ulaşamazsınız, hazır
buradayken size bir konferans gibi bir şey yapalım. Türkiye çok önemli. Siz
de o konferansta konuşur, kendinizi anlatırsınız.”.
“Peki” dedik, “Bu nasıl olacak?” Dediler ki: “Bizim, New York’ta
American Dealers and Brokers Agency var. ‘Borsa Uzmanları Derneği
gibi veya Analistler Derneği gibi bir şey’. Onların ayda bir yemeği olur,
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 689
toplanır yemek yeriz. Analistler, fon yöneticileri ve alım satım yapan
dealer’lar. Hepsi biraraya gelirler. Tam aradığınız adamlar. Her toplantıya
da konuşmacı konuk olarak birini çağırırız, bu toplantıya da sizi ayarlarız,
siz konuşursunuz.” dediler. “Size 15-20 dakika fırsat veririz, siz de o sırada
kendinizi anlatırsınız.” diye durumu açıklığa kavuşturdular.
Biz de bunu konuşuyoruz ancak zamanımız da az, akıllıca bir şey yapmamız
lazım diye düşünüyoruz. Bu arada da Türkiye ile konuşuyoruz. Besim Bey’e
“Siz gelsenize.” dedim. “Hem işi daha iyi anlatırsınız. Hem de patron benim
dersiniz. Üstüne üstlük turizmcisin ve bizden daha iyi anlatırsın. Biz nihayet
finansçı adamız.”. O kadar karizmatik bir kişiliğimiz falan yok tabii. Bu ayrı bir
şey ,sahne sanatı gibi bir şey. O da zaten “Çok sevinirim.” dedi.
Pat diye akşama geldi. Çok güzel oldu. Bu arada da gelirken broşür gibi
şirketi tanıtıcı belgeler ve dosyalar getirmesini istedik. Çünkü bize “Bak
şöyle yapacaksınız, böyle çizeceksiniz.” diye gösterdiler. Bizim ekip, genç
çocuklar orada çalıştılar, hep fotokopi dosyalar hazırladılar. Öyle baskı falan
yok. Hepsi fotokopi. Neyse, gelirken onları da getirdi. Çok kısa anlatayım.
Çok çarpıcı noktaları var.
Şimdi bir çıktık. Koca bir salon. 1000 kişi falan var. Biliyorsun, Amerika’da
her şey büyük. Bunlar gelmişler işte. Başkan çıktı. “Şimdi Türkiye’den
dostlarımız var.” dedi. Ben çıktım şimdi, aldım sazı elime anlatıyorum, “Bizim
şirketimiz şöyle, yok efendim Türkiye iyidir, güzeldir vesaire…”. Arkaya da
tepegöz koyduk. Oradan da yelkenli resimleri falan geçiyor. Fakat kimse
ilgilenmiyor. Benim yaşım çok genç, öyle bir kitleye nasıl hitap edeceğimizi
bilmiyorum tabii. Hem öyle bir kitleye hitap edeceksin hem de İngilizce
hitap edeceksin hem de canlılık sağlayacaksın.
Ondan sonra Besim Bey’e “Sözü sen al.” diye işaret ettim. Besim Bey
aldı sazı eline. Durdu durdu. “Size bir teklifim var.” dedi. “Bedava seyahat
ister misiniz?” dedi. Tamam mı? “Ben Türkiye’de holding patronuyum.” dedi.
“Ben bu işlerden falan anlamam ama bu iş bizim için önemli.” dedi. “Bir tane
uçak tutuyor ve hepinizi davet ediyorum. Bedavaya Türkiye’ye gelir misiniz?”
dedi. Salondan birden “Hurra!” sesleri yükseldi. Biliyorsun, Amerikalıların
en sevdiği, bedava işlerdir. “Citibank’ta Donna Hanım var ‘Donna sonra
uzun yıllar bizimle çalıştı’. Burada kayıtları tutuyor, gelin.” dedi. “Hiçbir şey
istemiyoruz, bir hafta bizim konuğumuzsunuz.” dedi. “En azından bir tatil
yapmış olursunuz, oteller moteller zaten benim.” dedi. Onun üstüne bir ilgi
bir ilgi. Bize verdikleri 15 dakika oldu bir buçuk saat.
Sonra döndük, tam bir ay sonra bir uçak dolusu adamı getirdik. Bu arada
Donna da “Merak etme ben bunlardan biraz para alırım, hiç olmazsa bilet
paralarını alırım.” dedi. Zaten en büyük kalemi bilet paraları oluşturuyordu.
Gitti, bunların kurumlarından uçak paralarının bir kısmını toparladı.
Neredeyse hiç para harcamadık. Oteller bizim zaten. Hiç para vermiyoruz ki.
Bir uçak dolusu, dünyanın en iyi ve en meşhur analistleri, dealerleri atladı geldi.
690 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Hepsi geldi kardeşim. Nereden bakarsan bak 200’e yakın adam geldi. Ha bunlar
tatile geldi. Biz de turizmciyiz ya. Tam bizim işimiz. Bizim limuzinlerimiz var.
Limuzin şirketimiz ayrı. Alışveriş merkezlerimiz ayrı. O zaman uçaklarımız
vardı, helikopterlerimiz vardı. Bunların hepsini toparladık. Hayatlarında
görmedikleri muhteşem bir tatil yaşattık bunlara. Sıra sıra buradan helikopter
kalkıyor. Pamukkale geziliyor. Bunlar yere iniyorlar. Havalanıyorlar, Efes’e
gidiyorlar. O zaman bizde Gorbaçov’un helikopterleri vardı. Şaşırdılar kaldılar.
Hatırlıyor musun? Böyle büyük helikopterler, helikopterlerin içinde büyük
araç telefonları vardı. Araç telefonu o zaman Amerika’da bile çok yaygın değil.
Kimse bilmiyor. Cep telefonu zaten yok.
Bunları bir gün de holdinge getirdik. Bu arada basın falan ortalık birbirine
girdi. Bütün gazetelerde, Amerikalı yatırımcılar Türkiye’ye geldi diye haberler
var. Borsa çevrelerinde muazzam bir sükse oluşturduk.
Şimdi Global’in kuruluşuyla alakalı bir konuyu daha anlatmak istiyorum.
Adamlar ertesi gün gittiler. Bizim o ana kadar sattığımız hissenin 10 katı kadar
talep geldi. Tabii onlar da karşılığını veriyorlar. Çok etkilendiler. Mesela oradaki
200 kişi Global’ın temel müşterisidir biliyor musun? Hâlâ da müşteridir. O
günden beri. O kadar etkilendiler ki aramızda müthiş bir dostluk oluştu. Hem
kurumsal anlamda hem kişisel anlamda. Çok tarihsel önemi olan bir geziydi ve
de bizim açımızdan da çok kârlı oldu.
Sonra bir akşam gemide yemek verdik. Boğaz’da tabii. Muhteşem bir
manzara. Yemek yeniyor, dans ediliyor işte. Harika bir yaz günü. Bizim çocuklar
“Aşağıda iki Çinli var, seninle özel görüşmek istiyor.” diye geldiler. Gittik, iki tane
Çinli. Biraz sonra Çinli’ye benzer bir Amerikalı daha geldi. Daha doğrusu “kel
kafa”. Bizim Mark Mobius. Biliyorsun, Hong Kong’lu analisttir kendisi. Çinliler
de onların analistleri. Bir sürü soru sordu. “Borsa kaç hisse var? Şu hisseyi
tanıyor musunuz? Çukurova nasıl?”. O zaman “Allah Allah sen Çukurova’yı
nereden biliyorsun?” diyoruz. Tabii onlar çok eskiymiş. Mark Mobius “Ben
1967 yılında Türkiye’ye ilk geldiğimde Ereğli’de hisse senedi topladım.” dedi.
Adam bakkallardan hisse toplamış, Ereğli’de hiç aklına gelir miydi? Yani adam
Türkiye’yi ta o zamandan biliyormuş. “Türkiye’yle ben hep alışveriş yaparım,
Türkiye bizim için önemli bir ülke.” dedi. “Fakat bizim çok büyük bir sıkıntımız
var, biz burada işlem yaptıracak kimse bulamıyoruz.” dedi.
İş yapacağız fakat bizim dilimizden anlayan yok.
O zaman anlaştıkları bir iki banka yapıyormuş bu işleri. Chase ile
Citibank emanetçilik, saklamacılık (custodian) yapıyorlarmış. Saklama işini
ayarlamışlar ama ticaretini yapacak adam yok. Onu da o zamanlar bir tek
Akbank yapabiliyormuş, onun kabiliyeti varmış. Fakat adam dedi ki “Telefon
açtığımızda zaman farkından dolayı karşımıza hep gece bekçisi çıkıyor.
Adam anlamıyor, İngilizce bilmiyor.”. Zaten pek İngilizce bilen de yok.
“Yaptıramıyoruz yani hiçbir işimiz olmuyor. Çok istiyoruz. Ancak ben buraya
gelirsem, fiilen başında durursam, kendim birini bulursam yapabiliyorum.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 691
Ama dünyanın her yanını gezen bir insanım, nasıl böyle birşey yaparım?”
diye yakındı. 60 tane ülkede yatırım yapıyormuş o zamanlar.
Neredeyse her yerde yatırım yapıyormuş.
“Eğer bu işi geliştirmek istiyorsanız, Batı standartlarında alım satım
yapmasını bilen bir aracı kurum kurmanız lazım.” dedi. Yani böyle başladı
Global. Oturduk, bunu o zaman Besim Bey’le paylaştık. Dedim bak, adamlar
böyle söylüyor. Tamam biz bunu bir kere yaptık. Holding hisselerini sattık
ama adamlar yarın öbür gün hisselerin alım satımını yapamayacaklar. Adam
gönderse de yapamayacak. Alım satımı var, bankacılığı var, döviz işlemleri
var, saklaması var. Bunu Türkiye’de yapacak bir yapı yok. “Aracı kurum
kurmak lazım.” dedim. O da “İyi, kurun o zaman.” dedi. Biz de kurduk.
Aracı kurum kuracağız ama gittim baktım, yasak. İzin yok. İzin vermiyor,
Sermaye Piyasası Kurulu “Aracı kurum sayısının çok artmasından dolayı
artık izin vermiyorum.” demiş ama bunu diyeli de iki sene olmuş. Tabii hiç
ilgimiz olmadığı için başvuru zamanının geçtiğini de bilmiyoruz. Esas izinleri
Sermaye Piyasası Kurulu değil de Hazine veriyor. SPK, borsa bankerliği
belgesi veriyordu. Hazine, asıl izni Bakanlar Kurulu kararıyla veriyordu. O
sırada bu işlere bakan genel müdür yardımcısı pozisyonunda, Mülkiye’den
bir arkadaşım vardı, bir gün ona gittim. Bizden bir sınıf büyüktü “Üstat bize
izin ver, böyle bir şirket kurarız.” dedim.
“İzin vermiyorlar şimdi ancak bir söylenti dolaşıyor.” dedi. O zaman da
Süleyman Bey Başbakan. Galiba ona bastırıyorlar, belki birkaç tanesine izin
verme ihtimalleri olabilir diye kulağımıza bir dedikodu geldi. Bu işler böyle,
bir açarlar izni, bir hafta sonra kapatırlar. Ben sana eğer böyle bir şey olursa
haber veririm.” dedi. Tabii çok üzüldük, döndük. Dedik ki “Olmuyormuş,
yapacak bir şey yok.”. Tesadüfün böylesi. Aradan bir hafta geçti. Beni
aradı. “Erol, bu akşam bir tane izin kararnamesi geliyor, kamuoyuna fazla
açıklamayacaklar, biz başvuruları alacağız. Ondan sonra kapatacaklar, sen
hemen bu akşam derhal başvurunu yap.” dedi.
Başvurumu yapacağım da ancak hiçbir hazırlığım yok. Bir sürü kâğıt belge
istiyorlar. “Sen merak etme, eksik belgeyle başvuruyu yap, bulabildiğin kadar
dokümanı topla hemen getir, bir tarih sayı numarası alalım.” dedi. Biz hemen
koşturduk durup dururken, şirket kurmak lazım. Bir gün içinde nasıl yapayım
bunları? Hemen bir sürü şey uydurduk, sanki kurulmakta olan falan diye bir
kılıf bulduk. Arkasına da kurucuların isimleri, onları bunları ekledik. Birkaç
tane bulabildiğimiz doküman koyduk, hemen götürdük. Ertesi gün Ankara’da
nefes nefese başvuruyu yaptım. Tarih, sayı aldık. Tamam mı? O kadar hızlı
gelişti ki işler. Gerçekten de o zaman iki veya üç tanesine izin veriyorlarmış,
mecburen bize de izin verdiler. Tamamen böyle tesadüf. O sırada adamcağız,
beni aramasa nereden haberim olacak? Sonra topladık kâğıtları, belgeleri. Bir
hafta içinde Bakanlar Kurulu’ndan bize izin çıkıverdi mi?
692 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Ondan sonra bir heyecan bir heyecan. Hadi şimdi aracı kurum kuracağız.
İyi de kardeşim, biz hiç aracı kurum falan bilmiyoruz ki nasıl olacak bu işler?
Tamam teorik olarak biliyorum da ama hayatımda bir kere simit satmıştım.
Büyük bir heyecanla başladık aracı kurum kuracağız diye. 1990 yılının başında
ben “Besim Bey para verir.” diye düşünüyordum. Hani ortak olacağız ya, ondan
dolayı sermaye verir diye düşünüyorum. Sermaye koyar diye düşünüyorum.
Hani ofis yapacağız, bilmem ne. Masraf olacak. Sermaye Piyasası Kurulu
güvenilirlik istiyor. Onun istediği gibi bir de sermaye koymamız lazım.
Sermaye şart. Birinin sermaye koyması lazım. O zaman da büyük bir para.
Zaten bizim için konuşulmayacak bir para. Tabii söz verdi. Ben koyarım
falan dediyse de o sırada memleketin turizm sektörü bozuldu. Holdingin esas
kaynakları kumarhanelerdi. Bunlar kapatıldı. Bir de 1990 krizi oldu, kriz olunca
Türkiye’nin turizmi de vuruldu. Holding de zor durumda kaldı. Besim Bey de
para koyamıyordu.
Yola çıkmıştık artık, geri dönüşümüz yoktu. Bu arada A grubu imtiyazlı pay
işini o zamanlar icat etmiştim. Çok da iyi etmişim. Çünkü şirketi bizim kontrol
etmemiz lazım. İkincisi, paramız yok. Nasıl para koyacağız. Başka birilerinin
koyması lazım. Öyle bir yapı kuralım ki yönetim bizde kalsın, paraları başkaları
koysun diye düşündük. İyi ki de öyle yapmışız. Hâlâ o yapı devam ediyor. İki
tane altın hisse vardı; biri Mehmet’in, bir tanesi benimdir. Bunlar yönetim
kurulunu seçerler. İmtiyazları vardı. İşte bu yetti zaten. Yönetim imtiyazını elde
tutarak halka açılma, güzel de bir halka açılma yöntemi oldu.
Bunları yaparken bize para lazım tabii. Şişli’deki ilk binamızı tuttuk.
Mobilya alınması lazım. Faks makinası alınacak. İyi kötü memurlar alınacak.
Hiç para yok. O zaman gittik, Finans Leasing’te bir sınıf arkadaşım vardı, ona
gittik. Mobilyaları falan alacağız. Adama “3 ay sonra falan veririz paranı.”
dedik. Babam emekli olmuştu. Hayatında da bir tane evi vardı. Onu ipotek
verip ilk sermayemizi oluşturduk.
O ipoteğin karşılığında da normalde gene vermezlerdi de şirketteki
arkadaşımın yardımı ile mobilya ve ne kadar demirbaş olarak alınması gereken
şey varsa hepsini leasing yoluyla aldık. Bize de büyük bir iyilik yapmıştı.
Bu arada hazırlandık. Benim iki tane arkadaşım vardı, İktisat Bankasında
çalışıyorlardı o zaman. Bir tanesi hisse senedi işlemi yapıyordu. Bir tanesi
tahvil işlemi yapıyordu. Bir tanesi benim sınıf arkadaşımdı. Kocası da sıra
arkadaşımdı. Bunlara rica ettik “Bize gelin.” dedik. Bunlar “Tamam gelelim
de sende iş yok, güç yok. Burada hazır işi gücü bırakıp niye gelelim?” dediler.
Bunları “Çok güzel iş, zengin olacağız, sizi Bahamalara göndereceğim.” falan
diye ikna ettim. Hakikaten de gönderdim. Önce itiraz ettiler, “Hepimiz
genciz, riske girmeniz lazım, burada küflenip gidecekseniz. Erol Aksoy
sizi hiçbir şey yapmaz.” filan diye teklifimizi kabul ettirdim. Sonra Erol
Aksoy “Benim adamlarımı nasıl alırsın?” diye beni aradı. “Sen kimsin?” diye
bağırıyor. Ben de ona “Sen kimsin?” diyorum. Neyse bunları da ikna ettik.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 693
Bunlar da geldiler. Holdingten birkaç tane adam aldık. Kendi yetiştirdiğim
adamlardan. Yani toplasan 6-7 kişiyiz. Herkes her işi yapıyor bu arada.
Hepimiz koşturuyoruz. Dükkânı açmak için SPK’ya dedik ki “Hadi gelin, biz
hazırız.”. Geldiler, baktılar “Tamam.” dediler. Tutanakları imzaladılar ve bize
başarılar dilediler, gittiler.
Biz ertesi gün dükkânı açtık. Biz de zannettik ki dükkânı açınca müşteriler
gelecek. Açtık, ertesi gün ne gelen var ne giden. Şimdi de müşteri bulmamız
lazım. Şimdi sorunumuz müşteri bulmaktı. Bu sırada dedim ki: “Gidelim bari
aracı kurumlara bakalım.”. Tanıdıklardan rica ettik, birkaç tanesine gezmeye
gittik. Bir baktık ki “A, milletin seans odaları var!”. Bizim öyle bir şeyimiz yok.
Müşteri zaten ona geliyormuş. O zaman telefonla bağlanıyorsun. Hatırlıyor
musun o devirleri?
Evet evet. Hatırlamaz olur muyum.
Birisi yayın yapıyor, birileri de telefonla talimat alıp iletiyor. Seans
odasında seansı yöneten uzman, gelen emirleri ona veriyor. Bir yandan da
tabii gelişti zaman içinde, birisinin başka bir hattan borsada neler olduğunu,
fiyatların seyrini filan anlatması lazım. Borsadan maç anlatır gibi naklen
yayın yapıyoruz.
Bunları tamamladık ama daha bir iş falan yok. Bu arada esas amacımızı
yurt dışından yabancı yatırımcılara hizmet olarak belirlediğimizden, bizim
ekibin hepsine “Ey millet hani kurun demiştiniz ya kurduk her şeyimiz
tamam, haydi gelin!” diye yazdık. Bir gün oldu, iki gün oldu, beş gün oldu. Bir
hafta oldu. Bir şey yok. Çalışanlarımıza para ödeme zamanı geliyor. Kirayı
ödeyeceksin. Çay, kahve alınıyor. Para yok. Ne yapacağız diye dolanıyoruz
ortalıkta.
Birgün hiç unutmuyorum, artık geceleri falan ter içinde uyanıyoruz.
Aman Allahım şimdi bizi hapse mi atacaklar? En korktuğumuz şeyler. Söz
verdiklerimizin hiçbirini yerine getiremiyoruz. Bir gün sabahleyin, o zaman
yine araç telefonu var arabada. Bizim gece bekçisi telefon ediyor. “Erol Bey,
adamın biri garip garip konuşuyor. Anlamadım ne dediğini.” dedi.
Adam İngilizce konuşuyor.
“Bir daha konuşursa ne yapacağım ben?” dedi. “Oğlum” dedim kendi
kendime “Adamlar geliyor.”. Hemen oradan telefon ettim bizim çocuklara.
Yetişin, koşun. Neyse koştular, yetiştiler. Adam tekrar aramış. Arayan
Mobius. İlk başta fırça çekmiş: “Ne biçim adamsınız. Dükkânı açıyorsunuz,
yine karşımıza gece bekçisi çıkıyor.”. Bağırmış, çağırmış. “Ee emir veriyorum,
haydi şunları alın, emirleri faks yapıyorum sonra durumu bana bildirin.”.
Çocuk tekrar telefon ediyor ve “Erol Bey, Mobius diye birisiyle görüştük,
adam emir gönderiyorum, yapın.” dedi. “İyi ya” dedim. “Adamdan daha ne
istiyorsunuz? Oku bakayım emir!” dedim. Çocuk okudu, emrin toplamı 10
milyon dolar.
694 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
“Şunu da alın, bunu da alın.” diye adam emri vermiş. “Çukurova alın,
“Kepez alın.”. Ama o zaman günlük işlem hacmi 100 bin dolar değil. Sana
gelmiş 10 milyon dolarlık bir emir. Çok komik bir durum. O zaman borsa
10.00’da açılıyor. 10.00’la 12.00 arası ve 14.00’le 16.00 arası ikişer saatlik
iki seans var. Koştuk, gittik. Oturduk şimdi, eee emir gelmiş. Abi biz bir
başladık alımlara, Allah Allah o kadar hoş ki, emir gelmiş eline 10 milyon
bitmez. “Kapatın tahtayı!” diyorsun ve çocuklar tahtaya üçgen atıyorlar.
Alıcılar geliyor, geleni alın. Bir daha alın. Ne kadar tahta varsa alıyoruz.
Ajanslar “Ne oluyor?” diye “Borsaya kim geldi?” diye haber geçiyorlar. Daha
15 dakika geçmeden Borsa Başkanı aradı. O zaman Yaman Törüner, borsa
başkanı. “Erol, bu emirler sizin emriniz mi?” diye sordu. “Efendim bizim
emrimiz geldi.” dedim. “Allah Allah, emin misin bu emirlerden?”. “Gerçekten
eminim, istersen gel bak.” dedim. “Sen onu bana faksla gönder bakayım.”
dedi. Biz daha faksı göndermeden borsadan iki çocuk geldi, daha “Ne
oluyor?” demeden 10 dakika sonra SPK’dan iki çocuk daha geldi.
E tabii 100 bin dolarlık işin içine 10 milyon dolarla girince.
Biz alıyoruz. Ne varsa alıyoruz. Sonra öğleden sonra seansı oldu.
Bakıyorlar, bakıyorlar emirlere. Her şeyi uygun. Emir, emir işte. Daha ne
diyecekler. Tabii biz yine dehşet içindeyiz. Biliyorsun, borsa sabah yüzde
10 artabiliyor. Öğleden sonra, borsa kapanırken tak tavan yaptı. Bütün
gazeteciler falan arıyor. Ertesi gün biz yine alımlara devam edince bir tavan
daha yaptı. Biz iki tavan kapadık. Tavan tavan gidiyoruz. Biz gayet mutlu,
herkes kutlamalar yaparken “Efendim, Chase’den arıyorlar.” dediler.
Chase’in yetkilisi, “Efendim, bugün işlem yapmışsınız.” dedi. O zaman
herhalde yanlış hatırlamıyorsam 400-500 bin dolarlık bir işlem yaptık. Borsanın
4-5 katı iş yapmışız. Chase’in yetkilisi “Tebrik ederim yeni başlamışsınız, biz
Templeton Fonu’nun saklamacısıyız ‘Custody’, 400-500 bin dolar kadarlık bir
mal alımı yapmışsınız.” dedi. “Malları getirin paranızı hesabınıza geçireyim.”
dedi. “Paraları ver de malları alalım.” dedim. “Yok, malı getir, parayı al.” dedi.
“Kardeşim deli misin nesin! Ben malları nasıl getireyim? Ben parayı alıp,
borsada takas edeceğim ki takas bana malları versin. Ben de sana vereyim”
dedimse de olmadı. “Uluslararası kurallar böyle beni ilgilendirmez. Ne zaman
malları getirirsin, parayı da o zaman alırsın. Zaten Türkiye’de başka türlü
olmaz.” dedi. “Madem bu işleri bilmiyordunuz neden bu işlere girdiniz?” diye
bir de fırça yedik. Teşekkür ederim dedi, kapattı.
500 bin dolarlık mal götüreceksiniz.
Götüreceğiz de bizde normal şartlarda çay alacak para yok. Daha para
görmemişiz ki, bu arada borsa çalkalanıyor. Ortalık birbirine girdi. Bütün
bankacılık camiası bizi konuşuyor. Tanıyanlar tebrikler ediyor, tanımayanlar
tanımaya çalışıyor. Bütün basın peşimizde. “Kardeşim siz kimsiniz?”. Biz de
hava atıyoruz : “Yeni kurulduk, bu işleri iyi biliriz falan…”.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 695
O zamanlar bizim holdingin bankası var, Netbank. Aklıma da bir şey
gelmiyor. Zaten bankalarla “line”ımız falan yok. Ne “line”ı açacak. Bankalar
bize hesap bile açmıyor. Bir de kredi limiti açacak. Öyle bir şey yok. Aklıma
da bir çözüm gelmiyor. Ona soruyorum, tanıdığım bankacı arkadaşlarıma
soruyorum. Diyorum “Bak böyle bir durum var, bir saatliğine vereceksiniz
parayı.”. Bunlar “Dalga geçme. Böyle şey olur mu, bankanın parası verilir
mi?” diye cevap veriyorlar. Dinlemiyor ki adam. Allahım ne yapacağım? Tek
çözüm Netbank. Onlar da hazinede eksideler. Krizden dolayı onlar da başka
bankalardan aldıkları paraları geri ödemeye çalışıyorlar. 50 bin liraları bile
yok. Biliyorum. Bir çözüm bulamadık. Akşam oldu, hâlâ yok. Ertesi gün saat
2’de takas olacak. Tabii bizi karalar bağladı. Ertesi sabah işlemlere devam
edeceğiz. Devam da etmiyoruz tabii işlemleri tutuyoruz. Her şey donuk
gidiyor, karalar bağladık. Durdurduk alımları. Bakalım başımıza ne gelecek?
Hiç olmazsa işte, kaç sene hapis yeriz diye düşünüyoruz. Yedi sülalemiz bu
parayı ödeyebilir mi falan.
Şimdi bir de borsada kaos olacak. Düşünsene; alan aldı, satan sattı. Fiyatlar
değişti. Geriye işlem iptal edilmez ki. Öyle bir şey yok zaten. Hayatımda
hiç öyle umutsuz olmamıştım. Saat 2 oldu. 2’ye 3 dakika kaldı. Biz böyle
duruyoruz. O sırada Netbank’taki arkadaşlar daha önce söz vermişlerdi,
bize hayırlı olsun ziyaretine gelecekler. Saat 2 buçuk oldu. Ben her an ses
bekliyorum şimdi. Dedim, “Biraz sonra patlayacak bu iş. Bakalım başımıza
ne gelecek?”. Saat 3 oldu ses mes gelmiyor. Dediler ki “Size ziyaretçiler geldi.”.
Tabii biz bembeyazız. Mehmet bir köşede, ben bir köşede, artık yığılmışız.
Hani öleyim istiyorum, tamam mı? Bunlar işte “Çocuklar kurmuşsunuz ne
güzel, hoş, tebrik ederiz.” falan. Öpüştük, çay kahve… Kulağım telefonda,
bir şey de diyemiyorum, aklımın ucuna bile gelmiyor. Biraz sonra bizim
muhasebeci kulağıma, fısfıs dedi ki: “Erol Bey Chase’den arıyorlar.”. Aha
şimdi ayvayı yedik. Patladık. Ben yıkıldım. Titredi elim ayağım. Gittim.
“Para geldi. Tamam mı? İşlemi yaptık.” dedi adam. Meğerse paralar gelmiş,
bizim çocuklar kağıtları almışlar, ona götürmüşler. Adam da “Parayı nereye
göndereyim?” diye soruyor.
Kağıtları vermeden parayı nasıl verdi?
İşte onu söylüyorum, meğerse bizim Netbank’a tesadüfen bir başka
banka yanlışlıkla para göndermiş. Dedim ya bazen hayatta tesadüfler vardır
diye. O sırada çocuklar bize geldiler ya. Bir dostumuz “Allah’ın amma da
şanslı kulusunuz.” dedi. Tam onlar buraya gelmek için çıkarken bilmem ne
bankası yanlışlıkla bunların hesabına para geçmiş. Acayip bir para. Bir-bir
buçuk milyon dolar bir para gelmiş. Normalde sistemden geri gönderiyorlar
ya. “O anda aklıma geldi.” dedi. “Şunların da işini halledeyim dedim.” dedi.
Şimdi bu parayı bizim hesabımıza göndermiş. Çünkü aynı gün biz de geri
gönderiyoruz. Hiçbir şey görünmüyor tamam mı? İş bu kadar basit aslına
696 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
bakarsan. Tamamen Allah’ın hikmeti. Nereden gelir nasıl olur? Hani dedik
ya tesadüfler vardır diye, bizimki tam o hikaye. Yeniden dünyaya geldim.
Adamı böyle devamlı öpüyorum. Manyak bir şekilde. “Oğlum” diyorum
“Sen melek misin?” diyorum. Çok ilginç. Böyle başladık işe.
Ondan sonra biz birinci yılımızda borsanın en çok işlem yapan dördüncü
şirketi olduk ama son üç ayda başlamıştık işe. Ekim miydi neydi. 1990 yılında.
Ondan sonraki 12 sene her yıl uzak ara birinci olduk. 12 sene üst üste. Hatta
geçen gün çok hoşuma gitti Borsa Başkanı ödül verdi. 25 yılda en çok işlem
yapan aracı kurum ödülü verdi. Bankalarla aracı kurumları ayırmışlar. En
çok işlem yapan banka aracı kurumu olarak İş Bankasına verdiler. Bize ve
ona. Tabii yıllar önce geçtiği hâlde çok hoşumuza gitti. Yani Global böyle
başladı. Ondan sonra tabii o ilişkiler çok gelişti. Global’in temel taşlarından
bir tanesi de araştırma bölümüdür. İlk araştırma bölümünü kurduk. Hepsi
bunların ayrı roman konusu olacak kadar detaylı işler. Hep tesadüfleri olan.
Araştırma birimi kurunca da yatırımcılara, müşterilere bilgi üretmeye başladınız tabii.
Tabii bunu öğrendik. Bu da ilginç bir hikayedir. Biz araştırmayı da
Amerika’da görmüştük. Araştırmanın nasıl yapılacağını, araştırma
raporlarını gördük. Fakat Türkiye’de böyle bir araştırma raporu yapan kimse
yok. Araştırdık araştırdık, bankalara sorduk dediler ki: “Araştırma bölümleri
var ama bu araştırma bölümleri genellikle makro araştırmalar yapar.”.
“Borsayı analiz etme anlamında veya şirketleri tek tek analiz etme anlamında
öyle bir şey yok.” dediler. Bilen de yok. Ben de kara kara arıyorum, böyle bir
adam bulmamız lazım. Yani çocuklar bir şeyler yapıyorlar ama hepsi derme
çatma. Yabancı müşteri “Madem borsanıza bu kadar para yatırıyorum, bana
benim istediğim standartlarda hizmet vermeniz gerekir.” diyor. Bu son derece
önemli, onların standartlarını öğrenmemiz açısından da oldukça önemliydi.
Şirketi kurup acemilikleri attıktan sonra baktık ki uluslararası şirketlere
hizmet verebilmemiz için uluslararası standartlarda çalışmamız şart. O
zaman Donna Pullini’yi transfer ettik. Donna, Citibank’ta ADR işinin
başındaydı. Çok önemli birisiydi. Türkiye’deki ADR bürosuna gidip
geliyordu, oradan da bir dostluğumuz olmuştu. Sonra o da bizi çok sevdi.
Tek başına yaşıyordu zaten. Burada aile ortamını falan görünce birden karar
verdi. Ben Donna’ya “Bak biz şirketi kuruyoruz. Sen de ana kuruculardan
birisi ol, sonra da uluslararası şirket hâline dönüştür, bizim birikimimiz
yetmiyor, bilmiyoruz o işleri.” dedim.
Biz heyecanla bekliyoruz ve kalktı geldi. Dedim ki “Donna durum
nasıl?” Baktı “Bunlar olmaz.” dedi. E, ne yapmamız lazım? Yanında bir
sürü disket getirmiş. Floppy diskler vardı, hatırlarsın. Bu, iki kutu diskle
geldi. Ancak diskler bizim bilgisayarlarda çalışmıyor. Bilgisayarcı arkadaşa
“Niye çalışmıyor bu?” diye sorduk. “Efendim, bu diskin bu versiyonu daha
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 697
Türkiye’ye gelmedi. Bizim makinalar eski kalıyor bunun yanında.” Dedi. E,
ne yapacağız? Dediler ki “Yeni makinalar alacaksınız.”.
Aradık, taradık, bulduk ama çalışmıyor Donna’nın diskleri. Türkiye
ne kadar ilginç yerlerdeydi o zamanlar düşün. Donna oturdu bilgisayarın
başına, bütün programları ana bilgisayara yükledi. Bizim şirket bir gecede
oldu Citibank. Hepsi İngilizce. Biz oturduk bilgisayarın başına. Ekibin
içinde de en iyi Türkçesi olan benim. Ötekiler Amerika’da okumuş çocuklar.
Türkçeleri az. Fakat çok hızlı yazıyorlar bilgisayarları. Biz Mehmet’le oturduk.
Her şeyi ben Türkçe’ye çeviriyorum, o yazıyor. Citibank yazılarını Global’a
döndürdük. İngilizce versiyonunu ellemedik sadece logoları değiştirdik.
Gerisi Citibank. Ertesi günü müşterilerimize öyle hizmet vermeye başladık.
O zamanlarda müşterinin önüne antetli, pırıl pırıl birşeylerin gitmesi herhalde epey prestij kazandırmıştır.
Tabii canım, adamın önüne dört dörtlük doküman geliyor. Hatta aradan
bir ay geçtikten sonra dört tane müşteriden özel teşekkür telefonu aldık.
Dediler ki “Efendim, bir sürü yerle çalışıyoruz. Bu kadar kanunlara uygun,
bu kadar dokümante olmuş herhangi bir şey görmedik. Nasıl bu kadar işi bu
kadar kısa zamanda yaptınız?”. O yıl bize dünyanın en iyi aracı kurum ödülü
verildi. Orada oluşturduğumuz standartlar sonradan bütün Türkiye’nin
standartları oldu. Bizden giden çocuklar, onları alıp başka yerlere taşıdılar.
Öyle öyle yayıldı. Şu anda, o akşam Mehmet’le beraber yazdığımız şeyler,
Türkiye’nin aracı kurumlarının altyapısını oluşturdu. Aslında iyi oldu.
İyi bir yerden başladık. Ama bütün muhasebe fişlerinden tut, ordinolara,
raporlara, işte onun arkasından back ofis işlemlerine her şey var orada.
Banka formatları, araştırma formatları, aklına ne gelirse var.
Şimdi öbürünü anlatıyorum. Araştırmacı arıyorum ya, ara ara
bulamıyorum. Yapı Kredi’den Hasan Hoca (Hasan Ersel)’ya gittim, o
biliyordur diye. “Hocam” dedim, “Bunu nasıl bulacağız?”. “Valla” dedi. “Bizde
bir kız var ama istersen onunla konuş.” dedi. Kızcağız da pek bilmiyor. Tabii
nereden bilecek. Araştırıyoruz. Ara ara, kimseyi bulamıyoruz. Günlük rapor
çıkartmak lazım, haftalık çıkartmak lazım. Yapacak adam yok. Akşama
kadar biz Mehmet’le kendimiz yazıyoruz bazı şeyleri. Fakat yetişmiyor,
hangi birine yetişeceksin. Formatı da bilmiyorsun. Bir de onun ayrı bir dili
var. Dilimiz yetmiyor. Ne yapacağımızı şaşırdık. Bilen adam yok.
Dediler ki bir gün, bir adam sizinle görüşmek istiyor. Gelen bizim Atilla
Yeşilada. Bir gün geldi Atilla “Efendim, ben Amerika’dan geldim.” dedi.
E, güzel. “Çok yoruldum orada, daha az çalışmak istiyorum, yarım gün
çalışmak istiyorum.” dedi. “Ne iş yaparsın?” dedim. “20 yıl research yazdım.”
dedi. “Sen gökten mi düştün? Ben epeydir böyle birisini arıyorum.” dedim.
“Aracı kurumlarda çalıştım, araştırma bölüm başkanıydım.” dedi. “Oturur;
şirket raporu, ülke raporu yazarım.” dedi. “Türkiye’yi biliyor musun?” dedim.
698 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
“Tabii takip ediyorum.” dedi. Birkaç aydır da Türkiye’deymiş zaten. Biraz
işsiz dolanmış. “Bıktım Amerika’dan, yüzünü görmek istemiyorum.” dedi.
“Peki ne istiyorsun?” dedim. “Valla ben bir şey istemiyorum, para falan da
istemem, bana kahvemi verin yeter.” dedi. “Ben çok kahve ve sigara içerim.”
dedi. “Yalnız bana bir bilgisayar verin.” dedi. “Ben yazarım her şeyi yazarım.”.
“Bak böyle bir düşüncemiz var, sen bu tür raporlar yazar mısın?” dedim.
“Yaparım yaparım, size günlük rapor da haftalık rapor da şirket raporu da
yazarım.” dedi. Ben, herif dalga geçiyor falan diye bakmaya başladım. “Hatta” dedi,
“Son üç aydır biriktirdim, çok takip ettim, sana bir Türkiye Raporu yazıvereyim.”
dedi. “O zaman geç buyur. Ne istiyorsun?” dedim. “Bir şey istemiyorum, yalnız
ben gece çalışırım, bir adam koyun -gece bekçisi gibi- bana devamlı kahve
yapsın.” dedi. Peki. Buna verdik odanın köşesinde bir bilgisayar. Unuttuk.
Ben de inanmadım gece mece deyince. Akşam oldu, bu yazıyor. Biz eve
gittik. Sabah bir geldik, adam hâlâ yazıyor. Bizim gece bekçisine dedim “Ne
bu?”. “Efendim” dedi, “Bütün gece kahve yaptım, o da hep yazdı.” dedi. “Konuştu
mu?” dedim. “Hayır hiç konuşmadı, hep yazdı.” dedi. Allah Allah, kimse de
yanına yaklaşamıyor. Bu adam burada ne yapıyor? Herkes merak ediyor, gelip
gidip bakıyorlar. O da devamlı yazıyor. Öğlen oldu, “Adam uyudu, sızdı.”
dediler. Gittik baktık, adam orada uyumuş. Akşamüstü oldu, bir baktım bu
gene yazıyor. Uyanmış. Sonra gece oldu ama kalkmıyor. Arada bir tuvalete
gidiyor. Devamlı kahve içiyor yalnız. Bir iki defa da sandviç istemiş. Başka bir
şey yok. Adam üç gün bu şekilde çalıştı. Üçüncü günün sonunda öğlen geldi
“Sizle görüşebilir miyim?” dedi. “Buyrun.” dedim. “Bitti.” dedi. 475 sayfa Türkiye
Raporu yazmış adam.
Şöyle kocaman bir şey, ben hatırlıyorum.
“Bitti.” dedi ve inanır mısın, ben yine inanmadım. “Kimbilir ne yazdı? Şimdi
bu ne zırva yapmıştır?” diye de şüpheleniyorum. Raporu götürdüm, Donna’ya
verdim. “Sen bunu bir okuyup edit ediver.” dedim. Kimbilir ne palavralar
çıkacak diye bekliyorum. Donna iki gün onu okudu. İki gün sonunda dedi ki:
“Valla Erol Bey, bir tek virgülüne dahi dokunamayacağız. Ben hayatımda bu
kadar güzel, akıcı İngilizceyle yazılmış, Türkiye’yi bu kadar iyi anlatan bir rapor
görmedim, adam tek bir harf hatası bile yapmamış.” dedi.
Biz ertesi gün bu raporu basıp dağıttık. Ondan sonra raporların devamı
geldi. Atilla, rapor yazmaya başladıktan bir ay sonra bizim müşterilerden
feedback gelmeye başladı. “Kardeşim, bu kadar iyi şirket raporlarını nasıl
yazıyorsunuz? Acaba yanınıza stajyer gönderebilir miyiz?” dediler. Sonra bir
sürü adam stajyer olarak geldi çalıştı, öğrendi, gitti. Bir tesadüfü de böyle
yaşadık. Memleketin insan kaynağı. O yıllarda çok güzel paralar kazandık.
Global’in dönüm noktalarından birisini daha anlatacağım. İlk sene
bunları yaptık ama karşımızda dünyanın devleri var. Adamlar bizi tanıyor
tabii, Amerika’ya, İngiltere’ye gidiyoruz, geliyoruz. Sürekli bir trafik var.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 699
Fakat yılın sonuna doğru, bizim traderlar, özellikle fon yöneticileri bizi ikaz
etmeye başladılar. Dediler ki “Kardeşim bak, biz sizle bir sene çalıştık ama
bizim compliance ‘kurallara uyum’ diye bir departmanımız vardır. Bunlar
kimle çalışıyorsunuz, karşınızdaki adamlar güçlü adamlar mı, paraları
var mı, saygın adamlar mı diye bize soracaklardır. Bize bilgi göndermeniz
gerekecek.”. E, üstelik de en az 10 milyon dolarlık sermayeniz olması lazım.
Ne sermayesi, bizde sermayenin “s” si bile yok. Şaka gibi. Dediler ki “Bu
büyük bir problem. Buna bir uyanırlarsa sizle iş yapmamızı yasaklarlar.
Bizim elimizde yapacak bir şey yok. Bir senedir idare ediyoruz ama en fazla
bir altı ay daha idare ederiz. Ondan sonra bu compliance işi keser.”. Nasıl
yapacağız şimdi?
“Siz bizden memnun musunuz?”. “Evet, sizden çok memnunuz. Alıştık
artık buraya. Bir de çok iyi para kazandık.” dediler. Gerçekten al-satlardan
çok para kazanmışlardı. “Peki ne yapacağız? Buna bir çözüm bulalım.”
dedik. “Siz de katılın da sermaye oluşturalım. Biz para bulamayız.”. Dediler
ki “Bu iş şöyle çözebilir; Siz halka açılmak üzere kendinizi private placement
yapın, sonra biz de bu hisseleri sizden alalım. Yani size yatırım yapalım.”.
Buraya kadar güzel. “Yalnız biz bunu kendimiz yapamayız. Birisinin bize
refans vermesi lazım.”. dediler. “Referansa göre yaparız.” dediler. Peki, kim bu
referans? Dediler ki “Bize ancak IFC referans olabilir.”.
Dünya Bankası’na ait International Finance Corporation (IFC)...
IFC hikâyesi de böyle başladı. “IFC’ye gidin, onlara sembolik bir hisse
verin. Onların yatırım yaptığı yer bizim açımızdan referanstır. Aynısını biz de
yaparız. Başka türlü bizim compliance asla izin vermez.” dediler. Biz de IFC’ye
gittik. Hikâye onların da çok hoşuna gitti tabii. Bizimkiler onlara da söylediler:
“Bunlarla ilgilenin, destekleyin.”. Bu onların da işine geliyordu. IFC’den on
defa geldiler gittiler, böyle binlerce sayfa rapor yazdılar. “Niye bu kadar
çok uğraşıyorsunuz? Biz altı üstü küçücük bir şirketiz.” diye hep sorardım.
Bakıyorsun, mesela 10 kişilik bir heyet geliyor. Biz sadece 10 kişiyiz. 10 kişiyle
nereye geliyorsun? Oturacak yerimiz bile yok. En iyi otellerde kalırlar, bir hafta
gezerler. Bakacakları bir şey yok zaten. Neye bakacaklar? Hap gibi bilgileri
veriyoruz zaten. Bunlar giderler, yazarlar, çizerler. Aradan bir ay geçer. Bir
5-10 kişi daha gelir. Allah Allah, sonra bir daha giderler, bir daha gelirler. Artık
benim burama geldi. Yeter yani yapacaksanız yapın, yapmayacaksanız…
Neyse bu iş bitti. Sonunda dediler ki: “Ne kadar paraya ihtiyacınız var?”.
Dedik, şu kadar. Bunlar kendi aralarında 10-12 kişi toplandı, büyük fonlar.
Bir hesapladılar, yaklaşık böyle 15 katı bir değer falan kurtarıyordu.
Şirketin çok iyi bir geleceği var diyerek kendi kendilerine bir değer tespit
ettiler. Halka arzda onlara öncelik tanıyan bir anlaşma yaptık. Biz zaten
her şeyi kabul etmeye hazırız, ne derlerse tamam diyoruz. Şirketin yaklaşık
%40’ını bunlara verdik. Sonra çok güzel paralar kazandılar. Neyse getirdiler,
700 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
parayı koydular, biz hem limitleri hem de compliance’ı geçtik. Bir de paramız
olunca artık keyfimiz yerine gelmeye başladı.
Madem tarihe not düşüyoruz, daha once kimseye anlatmadığım bir
konuyu anlatmalıyım. Artık tarih oldu söyleyebilirim. İlk zamanlarda, hani
demiştim ya ilk gün işi bağladık. İkinci gün ne yapacağız? Para gene yok.
Şimdi akıllandık. İşlemi yapamıyorsak işi de kaçırmamız lazımdı. Borsada
iş yapamayan ancak parası olan bir sürü tanıdığım vardı, onlardan birisinin
üstünden geçirebileceğimiz aklıma geldi. Allah rahmet eylesin, bizim Mustafa
Yılmaz’a gittim. O, borsada iş yapmayı severdi. Namı yürüsün, isterdi. “Bak
üstat senle bir anlaşma yapalım. İşi sen yap. Komisyonu da senle paylaşalım.”
dedik. “Tamam Erolcuğum, yeter ki iş yapalım. Komisyon mühim değil.” dedi.
Biz de “Allah razı olsun” dedik. “Daha memnun oluruz.”. Ayarlıyorduk, sabah
Sinan vardı, hesap uzmanı. “Sinan oğlum, ne kadar paramız var?”. “Erol Bey şu
kadar limitimiz var.”. İşte. Bizim elimizde zaten talep var. İstediğin gibi al, kaldır.
“Üstat tahtayı kaldır.”. Sonra yavaş yavaş bu aylarca sürdü. Bu, borsada birinci
falan oluyor, acayip keyifli. Hoşuna gidiyor. Biz bu arada çok para kazanıyoruz
alışverişlerden. Çok paralar kazandık öyle.
O zamanlar borsanın gizli kahramanlarından Abdullah Akyüz vardı.
Ondan mutlaka bahsetmem lazım. Abdullah, bizim borsanın en önemli
adamlarından biridir. Her yerde söylerim inanmazlar, Türkiye’nin tarihini
değiştiren Özal kadar önemli bir adamdır Abdullah. Niye biliyor musun?
Tahvil borsasını kurduğu için borsanın en önemli adamlarından birisidir.
İkinci el tahvil borsasını Abdullah kurmuştur. Fikri de onundur.
Doğru; onun yeterlik etüdü, tahvil ikinci el piyasasının kurulmasıdır.
Bak, tahvil borsasının kurulması, Türkiye ekonomisi için hayati derecede
önemlidir. O yıllarda devlet tahvilleri doğrudan tedavül edilemiyor, ikinci
el piyasası yok. İkinci el piyasası yoksa birinci el piyasası işlemez. Bunları
ancak fiili olarak bankalar satıyor. Adamlar tahvilleri fiilen alıyorlar, oraya
götürüyorlar. Hisse senedi gibi bir şey. Şimdi hisse senedi de kalmadı ya.
Onu alıyorlar, buraya getiriyorlar. Bu kadar küçük getirisi olan şeyin bu
kadar büyük zahmeti olur mu? Onun için de kimse yapmıyordu. Kimse
yapamadığı için de devlet borçlanamıyordu. İkinci eli olmayınca da birinci
el piyasası genişleyemiyordu. Hâlbuki devletin en ucuz, en sağlam, en hızlı
borçlanacağı yer burasıydı.
Geriye ne kalıyor? Devletten devlete borç. Ama devletten devlete
borcun modası geçeli 50 yıl olmuş. Öyle bir şey yok. Bu nedenle devlet
ikide bir krize giriyordu. Döviz krizi, bilmem ne krizi. Krizlerin nedeni
de devletin borçlanma imkânları olmamasıdır. Şimdi o kadar iyi işti ki.
O yıllarda Reuters, ilk defa yeşil sayfalara günlük kotasyon girme hakkı
tanırdı. Yeşil sayfaları hatırlarsın. O zaman kimsenin Reuters’i falan yoktu,
biliyorsun. Birkaç arkadaşımız “Bir Reuters alalım, biz ekmeğimizi ondan
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 701
çıkarırız, İktisat Bankasında böyle yapıyorduk.” demişler, biz de bir Reuters
almıştık. O zamanlarda bu ekranlar çok pahalıydı. Şimdi neredeyse üste
para verecekler.
İşte o zamanlar Reutersimiz de gelmiş, bizim kızlar “Sen merak etme,
bütün maaşımızı çıkarırız, hatta şirketin en büyük gelir kaynağı biz oluruz.”
dediler. “Uydurmayın nasıl yapacaksınız?” dedim. “Tahvil alıp satacağız.”
dediler. Sakat iş o, diye itiraz ettim. Üstümüze kalır. Bulaşmamamız lazım diye
düşünüyordum. Bu riske girilir mi? “Gel!” dediler, izle. Tabii o zaman ikinci
el piyasası olmadığı ve Reuters da yaygın olmadığı için şimdi anlatacağım
başka nedenlerden dolayı alım ve satım arasında bazen bir buçuk puan fark
oluyordu. Spread oluyordu. Şimdi bu “spread”ler milyonda bir bile değil.
Yüzde bir buçuk çok büyük bir rakam.
Ne kadar büyük, düşün. Toplam tahvil miktarının bir buçuğu neredeyse.
Böyle bir şey olur mu? Altı üstü bir işlem yapıyorsun. Hisse senedinde bile
olmaz böyle bir şey. Aradaki komisyon gibi bir şey. “Burada risk var.” dedim.
“Hiç risk yok.” dediler. Şimdi bunlar bakıyorlar, tahvil kotası girenler sadece
özel bankalarmış o zaman. “Peki, siz ne yapıyorsunuz?” dedim. “Biz sadece
.......... ile çalışıyoruz.” dediler. “Buradan alım ve satım spreadlerine bakıyoruz.”
dediler, tamam mı? ..........’tan alıyorlar, .......... Bankasına satıyorlar. Çünkü
.......... Bankasının önünde Reuters yok. Bilmiyordu “spread”in ne olduğunu.
Bunlar buradan “spread”lerin kaç olduğuna bakıyorlar. Birinciye soruyorlar
kaça satarsın. Sonra dönüp farkı koyup ikinciye soruyorlar: “Efendim şu
fiyattan malımız var alır mısınız?” diye. İkinci Banka da “A, ne ucuzmuş,
alırız.” diyor. Riski sıfır, satıcısı ve alıcısı belli, aradaki spreadi de belli. Sadece
işlemi gerçekleştiriyorlar. İki tane kâğıt gidiyor. Orası aldım diyor, orası
sattım diyor. Hatta birinciden doğrudan ikinciye gidiyor. Bizim haberimiz
bile yok ve aynı gün içinde aynı tahvilde, öğleden sonra da tersini yapıyorlar.
Hatta bazı gün, aynı tahvilde beş defa işlem yapıyorlar. Piyasa değiştikçe
tahviller bir gidiyor, bir geliyor.
Bilgi, nasıl para yapıyor işte.
“Böyle saçma ticaret olur mu? Bunu en fazla iki gün yaparsınız, üçüncü
gün uyanırlar.” dedim. “Biz iki senedir yapıyoruz, İktisat’ta yaptık, burada da
yaparız.” dediler. Biz bu işten en az dört sene ekmek yedik. Ta ne zamana
kadar Abdullah, ikinci el piyasayı kurup Reuters yaygınlaşıncaya kadar, biz
bundan ekmek yedik. Hatta bir seferinde ben “Artık acaba bir haksız iş mi
yapıyoruz?” dedim. “Yetim hakkı mı yiyoruz?” diye düşündüm.
Bir gün ikinci bankanın Menkul Kıymetler Müdürüne gittim. “Size birşey
soracağım?” dedim. Bir ağabeyimiz de orada çalışıyor. “Ben çok severim o
bankayı, çocukluğumuz geçti.” dedim, “Size bir hediye yapmak istiyorum.”
dedim. “Ne yapacaksın?” dedi. “Size bir tane Reuters hediye edebilir miyim?”
dedim. “Ya sorma, bizim banka böyle işte. En az on defa yazdım Reuters alalım
702 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
diye. Valla yıllardır yazıyorum, bir türlü onay çıkmıyor.” dedi. Adam hâlbuki her
gün bir Reuters parası kaybediyor. Reuters şirketini alacak neredeyse.
İyi operasyonmuş.
Operasyona bak ha! Ben o zaman borsada denetim kurulu üyesiydim.
Abdullah’ın, başkan yardımcılığı yaptığı dönem. Aslında Yaman Törüner’in
de çok büyük katkısı vardır. Yaman o zaman bunu tespit etti. Devletin en büyük
açıklarından biri, acizliklerinden birisi borçlanamaması idi. Borçlanmanın
ikinci el mekanizmasının olmaması. Çünkü Yaman Törüner’i da biliyorsun,
krizden sonra getirmişlerdi. Yaman Törüner, Merkez Bankasında çok büyük
değişiklikler yaptı.
Aracı kurumların yaşamasının temel nedenlerinden bir tanesi Yaman
Törüner’dir, yoksa yaşayamazdık. Tuncay Artun’un borsa başkanlığı
döneminde Yaman Törüner Merkez Bankası Başkanı olmuştu. O zaman
ben de dernek başkanıyım. Yaman Törüner, Takasbank vasıtasıyla bizim
para piyasalarıyla ilişkimizi sağladı. O zaman para piyasalarına girmek
yasaktı. Para piyasasına girmediğin zaman açıkta kalıyorsun ve bütün kârını
bankalara kaptırıyorsun, bankalar seninle istediği gibi oynuyordu. Finans
onun elinde olduğu için para hareketlerini yapamıyordun.
Ondan sonra aracı kurumlar gelişti zaten. İkincisi de benim dernek
başkanlığım zamanında çıkarttığımız açığa satış tebliğidir. Açığa satış olmasa
bütün aracı kurumları kapatırlardı. Çünkü açığa satış yapmadan işlem yapma
ihtimalin yok. Margin trading yapmanız lazım. Margin trading iki ayağı
var. Bir, kredi verme hakkının olması lazım. İkincisi ise açığa satış yapman
lazım. Kredili işlem yapamazsan, açığa satamazsan, bunu desteklemek için de
günlük para hareketlerine, para piyasalarına döndüremezsen, o zaman işlem
yapamazsın ki, parayla ilgili hiç işlem yapamazsın. Bu üçlü ayağı kurduktan
sonra ödünç vermeyle ilgili o tebliğleri çıkarttık. Takasbank’a görevler verildi,
böylece aracı kurumculuk ayakta kaldı. Başka türlü olamazdı, bankalar, aracı
kurumları yerlerdi.
Zaten bankalar, sermaye piyasasının en baştan kurulmasına karşıydı.
Benim çalıştığım yıllarda, Sermaye Piyasası Kurulu olarak onlara rağmen
bu borsayı kurduk. Tabii burada, bizim Global’in çok büyük başarısı vardı.
Yıllarca birinci olduk. 12 defa birinci olduk. Ne demek, 12 defa birinci
olmuşuz? Kudurdular bankaların hepsi. Neler dediler. Bizim üstümüzde
baskı kurdular. Hakkımızda her gün dedikodu çıkarıyorlardı. Baktılar,
ekonominin temel kaynağı aracı kurumlar, baş edemediler, ondan sonra
satın almaya uğraştılar. Ne teklifler getirdiler. Biz hiçbirini kabul etmedik.
Her zaman “Biz bağımsız kalacağız. Bizim parayla pulla işimiz yok. Burada
kafamıza göre eğleniyoruz. Hem para kazanıyoruz, hem eğleniyoruz.” dedik.
Gidip de ben senin memurun niye olayım? Zaten memurdum, buraya
geldim memur olmamak için. Zaten bu işin başında bir sermayemiz yoktu
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 703
ki. Kaybedecek bir şeyimiz yok. Zaten sıfırdık, yine sıfır oluruz. Yani o tipte
müteşebbislik yapmak kolay.
Yabancı kuruluşlar Türkiye’de temsilcilik açtı. Artık bizim açımızdan
aracılık cazibesini yitirdi. Yalnız aracı kurumculukta şunu öğrendik. 200’e
yakın halka arz yaptık. O devirdeki bütün halka arzların hemen hepsini biz
yaptık. Halka arz çok zor bir iştir. Gerçekten çok büyük bir çaba, organizasyon,
ilişki ve sabır ister. Riske girmek gerekir. Çok zor bir iştir, halka arz. Ancak
biz ekip olarak o ilişkilerle, o hevesle yıllarca yaptık. Bizim sayemizde, özel
kesime sadece halka arzlardan 16 milyar dolar civarında para gelmiş. İkinci
arzlar ve halka açılmalarla 16 milyar dolar. O devirlerde Türkiye’yi döndüren
para buydu zaten. Başka para yoktu. O zaman biliyorsun, devlet simitçinin iki
buçuk lirasına talipti. Özel sektöre para bırakmıyordu ki, veriyordu yüksek faizi
ya da çakıyordu doların kuruna. Hiç kimse kıpırdayamıyordu. İçerdeki halk,
özel sektör ne yapsın? Faaliyetlerini, yatırımlarını nasıl finanse etsin? Tek kapı
buydu, halka arzlardı. İşte bu halka arzlarla, yurt dışından getirdiğimiz paralarla,
o büyük büyük holdingler ayakta durup taze paralarla büyüme trendlerine
girdiler. Yoksa banka, özel sektöre para vermiyordu ki hepsi devlete veriyordu.
Şimdi o yıllarda komisyonlar düşük. Hatta sıfır komisyonlar başlayınca
işin ticari cazibesi de tabii azaldı. Bir yanda da biz devamlı halka arzlar
yaparak başka bir konuda deneyim sahibi olduk. Şunu fark ettik; biz para
bulmasını biliyoruz. Kendi şirketimizi zaten çok defalar halka arz yaptık.
Kendi işlerimizden başka alanlara girelim diye düşündük. İzleyen yıllarda
farklı birçok sektöre girdik.
Üstat, bir de borsanın nereden nereye geldiğini sizden dinlemek istiyoruz.
Borsa denilen hadise aslında bir pazar. Çok öyle abartılacak bir şey değil.
İnsanlığın tarihinden beri olup gelmiş alışveriş. Aslına bakarsan, domates
alışverişinin yapıldığı semt pazarından da pek bir farkı yok. Otomobil
pazarından da bir farkı yok. Temeli bu. Burada da meta olarak hisse senedi
alıp satıyorsun. Biraz daha sofistike ürünler var, işin arkasında daha çok akıl
var, daha çok bilgi var. Bir de daha çok kurum var, işin özü itibariyle insan
doğasının en temel sosyal ilişkisi olan alım satım işini yapıyorsun. Bunun
arkasında pazarlık da var, o anki ekonomik durumun da var, istatistik de var.
Var oğlu var.
Borsa için hep deriz ya barometredir diye. Gerçekten toplumun
barometresidir. Yani toplumların içindeki bütün değişkenlerin bileşkesidir
aslında. O andaki durumu gösteren bir barometredir. Borsanın inmesi,
çıkması, sabit kalması, heyecanlanması veya sönük kalması, aslında
toplumun bir aynasıdır. Toplumun o andaki durumunu yansıtmaktadır.
Gösterge olması açısından da güzel bir şey aslında. Borsaya, bunun dışında
fazla bir anlam yüklemenin gereği yok.
704 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Burada önemli olan, sermaye piyasalarının önemidir. Bir ülkenin gelişmesi
için gerekli olan hadise, sermaye piyasalarıdır. Çünkü biliyorsun, ekonominin
en temel kuralı tasarruflar eşittir yatırımlar. Tasarrufların doğrudan doğruya
yatırımlara gidebilmesinin mekanizması, altını çiziyorum, borsadır. Onun
dışındaki bütün yapılanmalarda, araya birtakım mekanizmalar girer.
Yatırımı eğer banka kredisiyle yapmaya kalkarsan onun şartlarına göre
yaparsın. Hâlbuki yatırımın kendi şartları vardır. Yatırım dediğin hadisede
bir sürü belirsizlik olur. Zamansal belirsizlikler olabilir. Her türlü iktisadi,
siyasal, doğal, her türlü olaya açıktır. Riske açıktır. Oysa bankacının verdiği
kredide bu risklere yer yoktur. O adam belli günlerde herşeyin iyi gittiği
varsayımı altında verdiği kredinin belli dönemlerde geri dönmesini ister.
Onun dışında başka bir şey onu ilgilendirmez.
Uyum (karşılaştırma-matching) problemi dediğimiz bu işte. İkisi birbirine
uymuyor. Bu şekilde bir fonlamaya dayanarak yatırım yaparsan, çoğunlukla
batarsın. Batmak demek, o ülkenin kaynaklarının israf olması demektir.
Yatırımın batması demek, kimseye yarar bir durum değildir. Bankaya da
yaramıyor. Banka da batsın istemez tabii. Burada, karşılaştırma problemi
ortadan kalksın diye yatırımcının-müteşebbisin eline verilen sermayenin,
yatırımcının risklerine koşut esneklikte olması gerekir. Bunun yöntemi de
sermaye piyasalarıdır. Sermaye piyasalarında şirkete ortak olunca bütün
risklere de ortak olmuş olursun. Yatırım kazandırırsa da senin, kaybederse
de senin, noktasına gelir. O zaman müteşebbis, bu finansmanla daha rahat
olarak doğru iş yapar. Zaman baskısı veya diğer baskılardan uzak kalarak;
doğru zamanda, doğru işleri, en ucuz maliyetle yapmaya ve başarılı olmak için
moral gücüyle buna odaklamaya çalışır. Bu işin arkasındaki mantık da budur.
Türkiye’de sermaye piyasaları bu işlevi yerine getirmiştir. Evet, yapmıştır.
Yaptığı da ortada zaten. Geçen gün diyor ki adam: 16 milyar dolar doğrudan
kaynak aktarımı yapılmış bu şekliyle. Demek ki işlevini yerine getirmiş.
Hâlihazırda 300’ün üzerinde borsa şirketiyle ayakta duruyorsa ve bu
adamlar burdan canlı bir biçimde finansman sağlamaya devam ediyorsa,
bunların hisse senetleri bazen bir günde 2.5-3 milyar dolar işlem hacmi
yapıyorsa, demek ki bu doğru bir mekanizma ve gittikçe de yürüyen bir
mekanizmaysa, bu doğru temeller üzerine kurulmuş. Ha eleştirilecek
yönü olmayacak mı? Her zaman olacaktır. Eleştirilecek taraflarından çok
geliştirilecek taraflarının çok olduğu bir mekanizma olarak hayatına devam
ediyor zaten. Bu sistemi soracak olursan, o anlamda çok doğru bir iş
yapılmıştır.
Her zaman söylerim, bu sistemi o dönemde yaratanlar da zamanla tarihe
altın harflerle yazılacaktır. Çünkü bu ülke açısından bu devrimdir. Yani
ekonomik devrim budur. Bu şekilde yatırımların önü açılmıştır. Türkiye’nin
özel sektör finansmanı buradan yapıldığı için özel sektör diye bir şey vardır.
Yani bu, KOBİ’sinden holdingine dalga dalga yayılan bir sinerjidir. Temeli
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 705
budur. Bundan sonra daha da fazla olur tabii. Finansmanı yoksa, bir şeyi
yoktur zaten.
Yatırım, bir iş kurmak anlamında bir istihdam yaratmak, bir gelir
yaratmak için muhakkak finansman lazım. Finansmanı bulamıyorsan, hiçbir
şey yapamazsın. Çok iyi fikrin olabilir, zanaatın da olabilir, pazarın da olabilir
hatta, ama paran yoksa bunları oluşturamazsın. Bu mekanizmayı sağlayan da
budur. Sermaye piyasalarının sağladığı mekanizmadır. O açıdan doğru yolda
olduğu kesin. Geliştirmeye muhtaç olduğu da kesin. Büyütülmesine ihtiyaç
olduğu da kesin. Devletin bu işlerde sadece denetleyici ve düzenleyici olarak
kalması da şart. Kalan kısımlara da karışmaması kesin. Bunlar zaten kitapta
yazan şeyler. Çok da fazla irdelemeye gerek yok. Bunlar, dünyada yeterince
tartışılmış ve denenmiş sistemlerdir. 300 senedir deniyor adam. 1700’lü
yıllarda kurmuşlar neredeyse ve işlemiş de, pek çok ülke böyle kalkınmış.
Bunun yakın güzel örnekleri de var. İşte Şili. Son derece uyduruk bir
ülkeyken, sadece sermaye piyasaları sayesinde bugün dünyanın en sayılı
ülkelerinden biri oldu. Bütün Güney Amerika’nın patronudur. Ben çok sıkı
çalıştığım için bilirim, Arjantin’de ne kadar büyük iş varsa hep Şilililere aittir.
Reuters konusunu anlatırken bilgi paylaşımını anlatmıştınız. Sermaye piyasası, partileşmeyi bile öğretti üstü kapalı olarak.
Hisse senetleri piyasasının çok önemli, demokratik bir işlevi daha var.
Bölünmeyi önlüyor. Toplumsal bölünmeleri, çatışmaları önler. İlaç gibidir,
tutkal gibidir. Çünkü bir toplumun bireylerini ve kurumlarını birbirleriyle
çıkar ilişkisine sokarsan, o zaman herkes birbirinin hakkını korumak
zorunda kalır. Bu da birliği, beraberliği, düzeni ve dostluğu getirir.
Laf lafı açıyor. Rahmetli Turgut Bey’in lafıydı galiba. “Bana yardım vermeyin. Benimle ticaret yapın.” demişti Amerikalılara. Ticaret
yaptığınızda kavganın, dövüşün de zemini kalmıyor. Hem ticaret yapmayı öğreniyorsunuz ve para kazanıyorsunuz hem de çıkar birlikteliği
oluşuyor.
Zaten bireyleri, köyleri, kasabaları pazara bağlıyor. Eğer Anadolu’nun
ücra köşesinde bir adam hisse senedi almışsa, aklı gözü İstanbul’daki
borsada oluyor. Hayatında televizyon seyretmeyen adam, televizyonun
başından kalkmıyor. Bunun böyle bir demokratik bir işlevi var tabii.
Ayrıca hakkını hukukunu korumayı öğreniyor, hakkının peşinde gitmek,
bunun mücadelesini yapmak dürtülerini ediniyor. En önemlisi; mal, canın
yongasıdır değil mi?
Ekonomiyle olur bu tip dürtüler. Bu, demokratik kültürlerin, geleneklerin
gelişmesini sağlıyor. Belki de zaman içinde sermayenin tabana yayılması
denilen hadise de olur. Pek çok memlekette oldu bu. Bizde de olabilir yani.
Şu anda çok sınırlı olmakla birlikte olabilir. En azından öyle bir yol var artık.
Bunlar olur. Demokrasilerin istediği en önemli şey, sermayenin mümkün
706 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
olduğunca tabana yayılmasıdır. Geniş kitlelerin, ortak mülkiyetlerden
pay alabilmesini sağlamaktır. Gelişmiş demokrasilerde böyle olur. Böyle
düşünüyorum. Bu doğru bir yoldur ve geliştirmek gerekir.
Bence mantıklı, sağlıklı bir yol. Mutlaka iniş çıkışlar olur.
Olacaktır tabii. Onlar zaten hayatın içinde de olmaktadır. Dedim ya, o iniş
çıkışlar, toplumun iniş çıkışları aslında. Borsalar, sermaye piyasaları, kendi
kendine inip çıkmazlar ki. Toplum öyle istediği için öyledir onlar. Orasına fazla
anlam yükleyemezsin. Bu, sadece bir barometredir. Toplumun durumunu
gösteriyor. Borsalar inmişse, toplum inmiştir de onun için. Toplumun şu veya
bu değerleri inmiştir. Ya parası azalmıştır ya moral değerleri düşmüştür. O,
oraya yansır. Bir aksilik vardır. Herkes “Kardeşim Borsa düştü.” diyor. Borsa
kendi kendine düşmedi ki, borsayla ilgilenen adamlar düşmesini istediği için
düştü veya yükseldi, niye yükseldi? Oradaki insanlar yükselmesini istediği
için yükseldi. Çünkü onların mevcut pozisyonları yüzünden o bileşkenin
yükselmesini gerektiyor. Borsanın kendisi bizatihi bir ekonomik faaliyet
değil. Sadece bir alışveriş platformu.
Biraz önce bahsettiğiniz gibi Borsayı böyle görürseniz daha sağlıklı
iş yaparsınız.
Öyle olmak zorunda. Temel işlevi açısından da zaten durum budur.
Daha da işin temeline gidersen memleketin tasarrufu vardır. Ben onu
anlatırım bazen, kızarlar. Kardeşim, bu sermaye piyasası şöyle bir şeydir.
Memleketin tasarrufları pek çok kimsenin elinde, bireylerin elinde azar
azar bulunmaktadır. Hâlbuki bu tasarrufları yatırıma çevirecek olan
ülkenin müteşebbis kesimidir. İktisatta, ana üretim unsurlarından bir tanesi
olarak sermaye konuşulur, bir de müteşebbislik konuşulur. Yani kişilerden
bahsedilir. O kişilerin sayısı oldukça azdır aslında.
Eh şimdi toplum açısından, sermaye birikimi açısından mantıklı olan işte
budur. Toplam sermayenin yani tasarrufun, tek tek kişilerin elinde olup da
onların bir şey yaratamadığı damlaların toplanıp, bir göl hatta deniz şeklinde
müteşebbislerin kullanımına verilmesidir. Onlara vereceksin ki onlar dönüp
yatırım yapacaklar. İstihdam ve gelir yaratacaklar. Bu da şu demektir. Ortada
büyük bir kazan vardır. Kazana yüzlerce, binlerce belki milyonlarca kişi su
atmaya devam etmektedir. Kazanın altında da bir tane çeşme var. Çeşmeden
şar şar, müteşebbisler suları doldurup doldurup, götürüp kendi işlerinin
yapılmasında kullanmaktadır. Sistem budur. Ha sonuçta bu işten kazanılır
mı? Kazanılır. Şöyle kazanılır: Sistemi yapan adamlar, daha sonra tekrar
dönecekler o kazana, bu sefer onlar su boşaltmaya başlayacaklar. Dükkân bu
şekilde dönecek. Sistem, böyle dönen bir mekanizmadır teorik olarak. Ha
teorisi pratiğe uyar mı? Uyduğu kadar uyar.
Şimdi bankalarda yüz milyonun üstünde hesap var. Sermaye piyasasında, hisse senetlerinde, borsada 1 milyon 200 bin hesap var.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 707
Ha şimdi şöyle düşünmek lazım. O suyu alan adamlar, doğru işlerde
kullanıyor mu bilmiyoruz. Muhtemelen kullanıyorlardır. Kullanmıyor da
olabilirler. Ama hayatın gerçeği de budur. Bundan daha iyi bir mekanizma
bulunmamış.
Evet.
Adam, kötü işlerde kullanıyorsa sen batarsın, iyi işlerde kullanmıyorsa
kazanırsın.
Yani garantisi yok ki.
Ama hayatın bir garantisi yok.
Başlangıçta olacak şeyin garantisi yok. Bu devlette de yok. İlla devlet başarılı bir iş yapacak diye garanti yok.
Her an, her şeyde risktesindir. Devlette çalışıyorsan riskte değilsin demek
değildir ki. Orada da risktesindir. Her şey, bir üstünün iki dudağı arasındadır.
Adam, sürer seni bin kilometre öteye, biter gider.
Geçmişte de olmuştu.
Her zaman olur bu. İşte sana risk. Ne olacak, maaşını bile alamayacak
duruma getirirler adamı. İsterlerse onunla da uğraşırlar. Yani risk, hayatın
her aşamasında vardır. Devlette olmuş, özel sektörde olmuş, yolda olmuş,
ağaca çıkarken olmuş, hep vardır. Zaten hayatın anlamı ve kendisi risktir.
Sonu olan bir konudan bahsediyoruz.
Belirli bir süre sonra bitecek.
Zaten biteceğini biliyorsun. İşte riskin en büyüğü bu, değil mi? Üstelik ne
zaman biteceğini de bilmiyorsun. Her an olabilir.
Çoluk çocuğa miras bırakma olunca insan sanki genetik olarak devam ediyormuş gibi oluyor herhalde.
Bunların hepsi ex-post yorumlardır. Sonuçta öyle oluyor da bir bakışta
baktığın zaman herhalde böyle oluyordur diyorsun. Onun farklı bakış açıları
da olabilir.
Üstat, gerçekten çok zaman ayırdınız ve çok farklı konuları değişik
bir perspektiften bizimle paylaştınız. Çok teşekkür ediyorum.
12.11. NASRULLAH AYAN323
Nasrullah Bey, size öncelikle çok teşekkür etmek istiyorum, beni kabul ettiniz, vaktinizi ayırdınız. Bu görüşmemizin sadece bir akademik
çalışma için yapıldığını vurgulamak istiyorum. Bir zamanlar, Türkiye
sermaye piyasalarına damgasını vuran bir aracı kurumun sahibi olan
Nasrullah Bey’i ve o zamanları dinlemek istiyoruz.
İsminiz Sermaye piyasasında çok önemli bir yere sahip. Duayen diyorlar. Mesela İbrahim Haselçin şöyle bir cümle etmişti; “Türkiye’ye
borsacılığı öğreten adamdır.” demişti.
Yok, yok o zamanlar daha borsacılık gelmemişti diyelim.
İsterseniz ilk önce sermaye piyasasına girişinizden başlayalım. Sermaye piyasasına niçin bulaştınız?
Bizim geçmişimiz, sermaye piyasalarıyla çok yakından ilgiliydi. Hisse senetleri olmasa bile döviz ve arbitraj, işimizin ana gövdesini oluşturuyordu.
Baba mesleğimiz ihracatçılık. İhracat yaptığımız dönem öyle bir dönem ki
Merkez Bankası altı ayda bir çapraz kurları düzeltiyor. Bu anlattığım 1980
öncesi. Benim de ihracat işleriyle ilgim, 1975-76’larda başlar. Çok ilginç dönemlerdi. Mesela bir İtalyan lireti devalüasyonu var, galiba 1976’daydı. Liret
800’den 1400’e gitmiş, Türkiye Cumhuriyeti o düzeltmeyi dört ay sonra yaptı. Şimdi ihracatçıysanız siz, 1400’den dışarıdan liret alıyorsunuz, Merkez
Bankasına 800’den satıyorsunuz. Bu nedenle, bir yurt dışı ayağınızın olması
şarttır. Çünkü müşteriye siz yine dolarla satıyorsunuz. Ama o dolarları alıp,
lirete çevirip, ihracat bedelini liret olarak getirirseniz, çapraz kurlardan para
kazanma imkânınız vardı. Biz de öyle öğrendik. Yani çapraz kurdan istifade ettik. Sonra pariteye merak salıyorsunuz. Şimdi o zaman, böyle ekranlar
falan da yoktu. Reuters haber ajansı var. 24 saat teleks olarak dönüyor. Yani
günde yüzlerce rulo dönüyor orada. Hem haberler dönüyor, 100 tane haberin arasından bir ara pariteler geçiyor, fiyatlar geçiyor. Sonra 100 haberden
sonra tahıl fiyatları, şeker fiyatları, altın fiyatları falan geçiyor. Şimdi öyle bir
dönemden geliyoruz. İlk ekrana gelişi, sanıyorum Reuters’in 79 filan olması
lazım, daha önce yok. İlk defa teleksten kurtulduk, ekrana döndük.
323
AOG Turkinvest’in sahibi. Bu görüşme Mart 2011 tarihinde Gaziantep’te yapılmıştır.
710 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Ben İsviçre’ye, işte 12 Eylül’den hemen önce yerleştim. Nisan ayında
gittim ve Mart 81’de oturma ve çalışma iznimi aldım. Freiburg kantonuna
yerleştim. Çünkü 12 Eylül’le beraber bir sürü illegal insan İsviçre’ye yerleşti. Onlardan uzak olmak istedim. Kimileri Zürih’e, kimileri Cenevre’ye yerleşti. Hem gelenlerden uzak durma hem de beni görmek isteyen gelir diye
gittim, Freiburg’a yerleştim. O zaman Freiburg’ta mesela bir tane Reuters
ekranı vardı. Yani UBS’te, Credit Suisse’te, o zamanki adıyla Swiss Bank
Corporation’da filan Reuters ekranı yoktu. Zürih’te, Cenevre’de vardı ama
Freiburg’ta yoktu. Çünkü, 40 bin nüfuslu küçük bir şehirdi. Benim yüzümden bankalar oraya ekran almak zorunda kaldılar. Çünkü onların, pool fiyatları dediğimiz hâlâ geçerli olan bir sistemleri var. Günde üç defa değişiyor:
9.15-14.15-17.15. Şimdi dolayısıyla 17.15’te geçerli olan kur, ertesi sabah
9.15’e kadar geçerliydi. O da 200 bin frankın altında işlem yapacaksanız geçerli. 200 bin frankın üstünde Zürih ve Cenevre’yi arıyorlar. Geceleri %3-4
oynadığı oluyordu paritenin, sabahleyin biz gelip onlara veriyorduk. Sonra
uyandılar, mecburen ekran aldılar ve pool sisteminde benden mal almamaya
başladılar. O dönemden sonra, işte 83’te ilk sıkıntımı yaşadım. Türkiye’de
1980 ile 1982 arası piyasaya, İstanbul’a çok ciddi altın gelmeye başladı.
Altının gelmesine üç gelişme neden oldu. Birinci olarak, 1971’de Bretton
Woods anlaşması bozuldu. Amerika’nın, 1 ons altın için vermiş olduğu 34
dolardan geri alma taahhüdünü ortadan kaldırması ve ardından da altının
850 dolara gitmesi yaşanmıştı. Yani şubat 1980’de altın 850 dolar. İkinci olarak, Türkiye faizle tanışmıştı. Yıllık mevduat faizinin %5, enflasyonun %
80-85 olduğu bir dönemden gelmiştik. Ona da bankacılık diyorlardı.
“Temmuz Bankacılığı” olarak adlandırılan dönem.
Evet. Üçüncü olarak ise Türk lirası 47 liradan 70 liraya devalüe edilmişti.
Bu üç faktörün etkisiyle de altın fiyatları 20-25 kat artarken, faizler de 17-18
kat yükselmiş, dolar da ikiye katlamıştı. Bunları üst üste çarptığınız zaman
inanılmaz bir hesap bozukluğu çıkıyor. Bu hesap bozukluğuyla, çok iyi yatırımcı olan ve 500 yıldır altına yatırım yapmış olan Türk halkının kafası
karıştı ve altınlarını bozdurmaya başladılar. Ama maalesef altın rafinerisi de
olmayınca altınlar hurda olarak gidiyordu.
Şimdi tabii o altın geliyor, altının satın alınabilmesi için Türk lirası olması lazım. Piyasaya gelen altını önce dolara çevireceksiniz sonra da doları
çok hızlı bir şekilde Türk lirasına çevireceksiniz. O Türk lirasını tekrar altına
çevireceksiniz. Türkiye’de altın yasaktı. Ticareti yasak, döviz yasak, limitli,
konvertibilite yok. Fakat bunun da tek çözümü, sistemin içindeki bankalar.
Dolayısıyla altın önce bir yurt dışına gidiyor, “hacı” oluyor, oradaki rafinerilerden birine devrediliyor,
Altını orada rafine ediyorlar. Ama ülkeye girmeden önce, işte sizin “milyem” dediğimiz ayarını veriyorlar. Türkiye’den genelde 850 ayar, 22 ayara
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 711
tekabül eden altın gelirdi. Ya 680 gelirdi ya 850 gelirdi, yani 18 ayarla 22 ayar
arası. O, dolara dönüyor, o dolar burada bir bankaya havale ediliyor, banka
TL’ye çeviriyor, TL tekrar altına çevriliyor. Halk ne yapıyor? Halk da aldığı
bu parayla, düzenlenmemiş (regüle edilmemiş) bankerlere yatırıyor. Bankerler ne yapıyor? Ben kimseyi yargılamak için filan söylemiyorum. Zaten
ölene Allah rahmet eylesin, kalanlara Allah zulmünü versin.
Bankerler ne yapıyor? Bunlar içinde en büyüğü Cevher Bey. Cevher
Bey’in karşılıksız işlemi yok. Cevher Bey, bu paraları sanayiye ve bankalara
aktarıyor veya bankalara aktarıyor, bankalar sanayiye aktarıyor. Fakat piyasa
o kadar dezorganizeydi ki bankalar 1 liralık kâğıdı 50 kuruşa veriyorlar Cevher Bey’e. Cevher Bey de bunu 55 kuruşa satıyor. 5 kuruş para kazanıyor.
Cevher Bey hep kâr ediyor. O dönemde Cevher Bey’de toplanan para, 1,7
milyar dolar. Esasında 2000’de kapatılan bankaların çoğunun 1980’de kapatılmış olması lazımdı. Çünkü bu bankalar, bu mevduat sertifikalarının karşılığını kaybettiler. Ama bir kurban lazımdı. Kurban olarak da Cevher Bey
seçildi. Ben hiçbir ülkede bir tasfiye düşünemiyorum ki bütün bankerlerin
aktifleriyle pasifleri aynı torba içine konulsun. Daha sonra da Cevher Bey’e
kendi borçlarını ödettiler. Bütün bankerlerin de borçlarını ödettiler ve ödemelerden sonra fazladan para bile kalmıştı.
Bunların hepsi o fonda kaldı. Bankaları kurtarmak için o paralar bankalardan 5 yıl sonra tahsil edildi. Yani Cevher Bey 82’de battığında dolar 100
liraydı. Tahsil edildiğinde bankalar, 87’de dolar 700 liraydı. Yani bankalar yedide birini ödediler esasında. Bu olay üzerine siz 1982 yılında kuruldunuz.
Sermaye Piyasası Kurulu olmadan piyasalar kendilerini yetiştirdi ve tabii
çarpık yetiştirdi. Çünkü düzenleyici yoktu. Hoş, düzenleyici -hepinizi tenzih
ederek söylüyorum- olarak gelenler zaten acemiydi. Yani cahildi demiyorum, acemiydi. Çünkü berberlik öğreneceksiniz, berberde çırak bile olsanız
bir 8-10 sene geçmesi gerekir.
Birkaç kulak kesmemiz lazım.
Kulak kesmek lazım. Dolayısıyla borsa kuralım, demişler. Şimdi borsa kurmak için bir adam nereye gider? Amerika’ya gider, Avrupa’ya gider.
Amman’a gitmişler.
Borsa meselesinde Amerika’ya da gittik.
Ama alınan örnek Amman.
Amman’a sonra geçtik. Ankara’da borsa nasıl kurulmalı, nasıl işlemeli diye uluslararası toplantılar yapıldı. IFC’den, New York’tan,
Kore’den, Japonya’dan ve Amman’dan uzmanlar geldi.
İşte ilk başlangıcı, mesela müzayede galiba, yani zarflar veriliyor, açılıyor ve alfabetik işlem görüyor hisse senetleri. Benim borsaya gelişim oradan
esasında. Şimdi tam o tarihlerde bir gün Washington’a uçuyorum veya New
York’a yani Amerika’ya uçuyorum. Wall Street Journal’ın orta kısmında her
712 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
zaman bir makale yayınlanır: Lex Colum. Türkiye borsasını anlatmışlar. Ağırıma gidiyor, nasıl canım yanıyor.
Dalga mı geçiyorlar?
Tabii canım. Diyorlar ki işte “Arçeliğiniz mi var?”. Kusura bakmayın, “c”
harfine geldik, artık alıp satamazsınız. İşte o zamanki seanslar; 9.30, 10.00
mu, 10.30, yarım saat sabahtan.
Teklifler kutuya atılıyordu. Daha sonra kutu açılınca teklifler karşılaştırılıyordu.
Yarım saat falan işte. O zamanlar Turgut Bey’in başbakanlıktaki ilk dönemi. Turgut Bey’le görüştüm, böyle bir yazı var dedim. Hoşunuza gidiyor
mu? Gider mi? dedi. Yakışıyor mu bu ülkeye, dedim. Gel, yakışanı yap o
zaman, dedi. Benim derdim yok ki, ben İsviçre’de oturuyorum yani gelmeye
falan hiç niyetim yok. Fındık işi yapıyordum. Bir bankacı arıyorum, benim
yokluğumda bankalarla pazarlık yapsın, dövizleri satsın filan diye. Gazeteye
ilan verdim, trader arıyorum diye. O zaman trader falan hak getire, piyasada
yok. 30 kişi müracaat etti, 30 kişinin 14’ü Türk Invest’ten.
Görüştüklerime, niye ayrılacaksın diye soruyorum. Maaşım az falan diyorlar. Başka bir konu var belli. Birini çağırdım, seni işe alacağım da sen burada ne olduğunu bana bir söyle. Dedi ki “Kapatıyorlar şirketi.”. “Ne olmuş?”
dedim. Şimdi o zaman işte, AOG Grubu esasında Asian Oceanic Group diye
başında eski AMEX’in Başkanı Richard Least var. AMEX’den ayrılırken aldığı paraşüt tazminatı ile altın paraşüt dedikleri o parayla, AOG’yi kuruyor.
Merkezleri Vanuatu Adası ama New York, Hong Kong gibi merkezlerde büroları var. Off-shore kuruluş yani. Niko da bunun yanında. Niko Maksimiyadis diyor ki “Türkiye’de bu piyasalar genişleyecek, bir de Türkiye’de açalım.”.
Açıyorlar. O zaman işte 500 milyon lira asgari sermaye şartı var, 525 milyon
700 bin dolara tekabül ediyor. 700 bin doları gönderip şirketi kuruyorlar.
Kuruluş senesi, ilk sene zarar ediyorlar, 100 milyon lira zarar ediyorlar. 425
milyona düşüyor fakat dolar bin lira oluyor. Yani 700 bin doları senin zararın
esasında, 100 bin dolar ama senin paran 400 bin dolara düştü diyorlar. Eee,
diyor. Şimdi Hazine, diyorlar; şart koştu, sermayeni 1 milyara çıkaracağız.
Benden bu kadar, diyor. Çünkü borsanın ufukta bir geleceği de yok. Cengiz İsrafil ile kriz yaşanmış, ilk düşüş yaşanmış. Danışmanım vardı, Tahsin
Sağışman, şimdi İstanbul’da, Hollanda’nın bir çiftçi kooperatif kuruluşunun
bankası Rabobank’ın başında. Tahsin’e dedim ki: “Biz bu Türkinvest’i alalım
mı?”. “Olur.” dedi. Kimle konuşuruz? John McCarthy diye bir bankacı var. O
da galiba ABN Amro’nun başında, o da İstanbul’da. John McCarthy’yi aradık, dedik ki: “Aracı olur musun?”. “Oluruz” dedi.
Bu arada bu altın diye anlattığımız olay, bana 83 yılında altın kaçakçılığı
davası diye patladı. O dört tane banka müdürünün yargılandığı, meşhur bir
dava vardır.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 713
Biliyorum, gazetelere de çıkmıştı.
Tabii tabii, zaten Hüsnü Özyeğin, Halit Soydan, Erol Aksoy var, aile olarak
biz varız, gariban birkaç tane canlı hayvan ithalatçısı ve bir de kapalı çarşıdan
bir iki esnaf var. O dava benim ilk batışımı getirdi, her taraftan tıkandım. Babamla ağabeyim hapse girdiler, iki kardeşim kaçak duruma düşürüldü. Ondan
sonra ilk defa başımı kaldırıyorum, 87’ler filan. Tabii bankacılık camiasında da
adım altın kaçakçısına çıkmış, kimse benimle görünmek istemiyor, çalışmak istemiyor falan. Neyse biz John McCarthy’yi aldık, Richard’ı aradık. “Buluşalım.”
dedi. “Nerdesiniz?” dedik. “Ben Amerika’dayım.” dedi. Biz de Türkiye’deyiz.
“Tamam, yarın orta yerde buluşalım.” dedi, Cenevre’de, atladık gittik. Bir konferans salonu tuttum. Ne kadar süreceğini bilmiyorum görüşmelerin. Goodwill’i
300 bin dolar falan düşünüyorum. Çok güzel bir ismi var. Uçakta, tabii ben, kim
olduğumu John McCarthy’ye söyledim. Adam delirdi, uçaktan filan kendini
atmaya kalktı. Ben, senin için pazarlık mı yapacağım filan derken ikna ettim
güç bela. Neyse, sabah toplantıya girdik. Richard Bliss “Ne istiyorsunuz, ne
teklif ediyorsunuz?” dedi. John McCarthy “100 bin dolar goodwill.” dedi. Net
aktif değer (net asset value) artı 100 bin dolar. Adam da o zaman 70 yaşında
bir adam ama dinç, maraton koşuyor o yaşta, New York maratonunu filan koşuyor. Bliss ayağa kalktı “Kimle el sıkışıyorum?” dedi, ben de kalktım, “Benle
sıkışıyorsunuz.” dedim, biz el sıkıştık, Türkinvest’i aldık, net aktif değer artı 100
bin dolar. Fakat bir sorun var, bende 100 bin dolar yok, orasını düşünmemişim.
Neyse biz el sıkıştık, “Denetçilerinizi ne zaman sokarsınız?” dedi. Haftaya sokarız diye konuştuk, zaman da kazanmam lazım. Neyse ,denetçilerimizi soktuk.
Bir buçuk ay sonra rapor çıktı. Biz içerde 300 bin dolar filan var zannediyoruz,
net aktif değeri 56 bin dolar çıktı. 100 bin doları şirkete vereceğim, 156 bin
dolar. 156 bin dolar yok. Birisi aradı, Yavuz Çizmeci, o zaman da Zürih’te, Barış
Derneği davasından kaçmış o da 12 Eylül’de, Zürih’te yaşıyor. “Ya, biraz param
var.” dedi. “Bir iş var mı yapabileceğimiz filan?” dedi. “Ben valla brokerlik firması alacağım, istersen ben sana hisse satayım.” dedim. “Olur.” dedi. “Kaç para?”
dedi. “%25’i 75 bin dolar.” dedim. “Tamam, nereye göndereyim parayı?” dedi.
“Falanca yere gönder.” dedim.
Yarısını çıkardınız.
Bir yerlerden daha bulduk, parayı ödedik. Gittik, şirkete oturduk. Şirkete
oturduk da şirket ne iş yapacak, tam olarak bilmiyorum. Hisse senedi piyasası yok. Bakıyorum, hisse senedi piyasasının günlük işlem hacmi 25 bin dolar. Borsanın işlem hacmi yıllık 300 milyon mu 250 milyon mu ne, yıllardan
87-88. Önce önlem olarak Niko’yu çıkardık işten, çok pahalıydı. Niko’nun
o zamanki maaşı 150 bin dolardı galiba. Niko’nun haberi yoktu, Niko’nun
haberi olsaydı kesin alırdı orayı. Niko’ya teklif edilmemiş.
Niko’yu çıkardık, Sami Erol’u çıkardık. Enka Han’dan çıktık, kendi binamıza yerleştik, şirket kâra geçti. Zaten bunlar yetiyor kâra geçmesi için.
714 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Çünkü 48 bin dolar kira var, Sami galiba 60-75 bin dolar gibi bir şey alıyordu,
Niko 150 bin alıyordu, şirket kâra geçti. Neyse şirketi bir yere taşıdık, çalışanlardan bir kız arkadaşa dedim ki: “Sen burada otur, bunlar ne yapıyor bir
izle.” Ben de fındık işine geri döndüm çünkü borsada hakikaten bir şey yok.
O tarihte, fındık ihracatından kilo başına kesilen 1 dolar bir fon vardı,
bir kamyonda 20 bin dolar fon yatırıyorsunuz. Ben de kafama göre bir cinlik düşünmüşüm; dövizi önceden getirirseniz, döviz alım belgesindeki kur
üzerinden fon yatırıyorsunuz. İhracata bir sene süreniz var, bir sene sonra
yaparsanız zaten dolar yüzde yüz artmış oluyor, millet 1 dolar yatırırken siz
50 sent yatırıyorsunuz. Çok güzel bir tezgâh kurmuşum.
Bir Cumartesi günü, yolda araç telefonum çaldı, açtım. Ağabeyim: “Hükümetin aldığı kararı duydun mu?” dedi. “Ne kararı?” dedim. “Bu sahtekârlar
var ya, önceden döviz getirip sonradan fındık ihracat yapanlar.” dedi. “Eee ne
olmuş onlara?” dedim. “Öyle bir kazık attılar ki hepsinin iflahı kesildi.” dedi.
“Ne yaptılar?” dedim. “Bundan sonra ne zaman gelmiş olursa olsun döviz,
ihraç tarihindeki kur esas alınacak.” dedi. Ben içimden diyorum ki müktesep
hak yani geçmişe şamil olmaz. Kaldırdım telefonu, ........ Bey’i aradım. “Sayın
...........” dedim. “Bu ne? Güzel değil mi?” dedi. “Batarım.” dedim. Dövizi getirirken 1 milyon dolar borçlanmışım, 1 milyon dolar da birinden avans almışım. Fındık ikinci el piyasası sezonda 2 milyon borcum var, 10 milyon dolar kâğıt üstünde kârım var. “Batarım.” dedim. “Batasın diye çıkardık.” dedi.
“Mahkemeye giderim.” dedim. “Hatırım kalır, sen Türkiye’de mahkemeler
kaç sene sürüyor biliyor musun?” dedi. “Geçmişe şamil mi yaptınız?” dedim.
“Aynen öyle yaptık.” dedi.
“Peki, Sayın ............” dedim. “Sana söz, 6 ay sonra biz seninle bir yerde
karşılaşacağız.” dedim. Aklımdan da bir şey geçmiyor, tamamen bittim çünkü. Şimdi kalktım, Türkiye’ye geldim. Önce, dövizi borçlu olduğum adama
gittim. “Ağabey, böyle kaza oldu.” dedim. “Tamam, o zaman bekleyelim bakalım, ne zaman ödersin.” dedi, “Bilmiyorum.” dedim. Geldim öbürüne, para
almışım adamdan, nakit para almışım. Ağa dedim, bu iş olmuyor. “Param.”
dedi, “Paran yok.” dedim. “Ne olacak?” dedi. “Ödeyeceğim.” dedim. “Çalışacağım, ödeyeceğim.”. “Ne zaman ödersin?” dedi. “Üç ayda öderim herhalde.”
dedim. “Sen bana 6 aylık bir senet ver.” dedi. “İyi, vereyim.” dedim. Ona da bir
6 aylık senet verdik. O zaman da Türkinvest ve Çağdaş Anadolu, iki şirketim
var, 42 kişi çalışıyor.
İki şirketi birleştireceğim, nereden kurtulacağım filan bir sürü hesap yapıyorum. Fakat ortada hiç nakit para yok. Geldim, işleri emanet bıraktığım kızı
çağırdım. Kızım dedim, bunlar ne iş yapıyorlar, neyle geçiniyorsunuz? Valla,
dedi, burada bir tek repo yapıyorlar. “Ne reposu yapıyorlar?” dedim. Dedi ki
“İşte, parası olandan alıp ya bir bankaya ya ihtiyacı olana, bir başkasına bir iki
puan koyup satıyorlar.”. “Ne veriyorlar?” dedim. “Karşılığında bir tane makbuz” dedi. “Ne makbuzu?” dedim. “Emanet makbuzu” dedi. “Getirsene şunla-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 715
rı bana” dedim. Hemen kaptı, getirdi, Türkinvest’in kendi makbuzu. “Bunlar
bununla para mı veriyorlar?” dedim. “Evet” dedi. “Ne yazıyor peki burada?”
dedim. İşte, hazine bonosu yazıyor. Hazine bonoları nerede? “Yok ki!” dedi.
Repo işlemleri yeni başlıyor.
Başlamış, sistemde var. Bankalar kendi içlerinde yapıyor. Bir de büyük
müşterilerine yapıyorlar. Yani şimdi senin bu kâğıdına karşılık para mı veriyorlar sana, dedim. Evet, dedi. Bulabilir misin, dedim. Bakayım, dedi. Ne
kadar lazım, dedi. Bilmem, dedim, git bir bak bakalım piyasada ne var? Gitti
geldi, bir 500 milyon var, dedi. 500 milyon, o zaman 250 bin dolar, dolar 2
bin lira. Bir 1 milyar var dedi, bir de 3 milyar var dedi. Delireceğim. 500 milyonun pazarlığını yap, ne istiyorlar, dedim. Ben aylık %10 ile para bulmaya
razıyım. Gitti geldi, 41,5 istiyorlar, dedi. Ne, 41,5 mu istiyorlar, dedim. Hayır
yıllık, dedi. Vade ne kadar, dedim. 37 gün, dedi. Niye 37 gün dedim, öyleymiş dedi. İyi, peki dedim.
37 gün sonra parayı ödeyeceksiniz.
Evet, 41,5 çok olur dedim, git 40’a indirmeye çalış. Nasıl yapayım, öyle inmezler dedi, belki 0.25 falan indiririm. Neyse gitti, geldi, atlamak da istemiyorum üzerine. Neyse, 41.25’e bağladık, 500 milyonu aldık. Hangi bankaya
göndersinler, dedi. Nakit alın, dedim. Ben hâlâ ihtimal vermiyorum yani birisi
gelecek de 500 milyon koyacak masaya. Saat 2 buçuk oldu, kız geldi, 500 milyonu koydu. Para geldi. İyi, dedim. Günlerden perşembe, cumadan sonra Kurban
Bayramı’na giriyoruz 9 gün. O meşhur kurban bayramlarından bir tanesi.
Neyse, akşama dedim, bir kokteyl hazırlayın, bütün arkadaşları toplayın.
Topladık, 27 kişinin işine son verdim. Çünkü ihtiyacım yok yani fındıkçı
olduğum için. Tazminatları, maaşları, bilmem neleri helalleştik, güzel de bir
kutlama yaptık, gönderdik çocukları. Oraya gitti bir 70-80 bin dolar zaten.
Çocukları İsviçre’den çağırdım, üçü de daha küçüktü. Onları aldım, hanımı
aldım, cebime de 20 bin dolar para koydum, Antalya’ya tatile gittim. Kalanı
da kasaya kilitledim, elime de Mustafa Kemal’in Nutuk’unu aldım gittim.
Sıkıştığımda hep Nutuk’u okurum ben, o eski orijinal Nutuk. Nutuk’u aldım,
gittim. Çocuklar denize giriyorlar, havuza giriyorlar, ben Nutuk okuyorum.
Bir yandan da düşünüyorum; “37 gün geçecek, şimdiden 10 günü geçti bile.”.
Parayı geri vereceğiz, yemek için almamışız ki. Neyse, bayram bitti, döndüm. OB, Türkinvest’teydi o zamanlar. Şimdi, GV Menkul’de ortak olması lazım. GV’de de kaldı mı bilmiyorum. Filiz isminde bir bayan ile ortak
olmuşlardı. OB’yi çağırdım. OB dedim; sana para versem, ne kâğıt alırsın?
dedim. Bana öyle bir kâğıt söyleyeceksin ki beni ihya edecek. Ereğli dedi, hiç
düşünmeden.
Peki, niye Ereğli?
Ben de, dedim, demir-çelik mi kaldı dünyada, ne yapacağız Ereğli’yi?
Nasrullah Bey, dedi; kâğıt 5 bin lira, mart ayında pay başına 5 bin lira te-
716 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
mettü verecek, dedi. Şirket, size bedavaya kalacak, dedi. Peki, dünyada bunun normali, dedim. Dedi ki “Fiyat kazanç oranı 5 altında her sanayi şirketi
ucuzdur. 10 makuldür, 10’un üstü pahalıdır.”. “Bu, 1 mi?” dedim, “1” dedi.
“Peki, tamam” dedim, gitti. 15 dakika sonra bunu çağırdım: “Git, bir bak bakalım, repo ne var piyasada?”. Gitti, elinde böyle bir defteri vardı, geldi defterle, 1 milyar var, 3 milyar var, 7 milyar var dedi. 7 milyar, dedim, 3,5 milyon
dolar. “1 milyarı al.” dedim. Aldı ama içim de yanıyor, faiz işliyor çünkü. Yani
her güneş doğduğunda faiz işliyor. Çocukları borsaya gönderdim. O zaman
kendim gitmiyordum başlarda. “Ereğli alacaksınız.” Dedim. “Ne kadar alalım?” dediler. “Ben size söyleyeceğim” dedim. Başladım Ereğli almaya; aldım,
aldım, aldım. Her gün de repodan para geliyor.
Gelen paraları artık çevirmeye başladınız?
Çevirmeye başladım.
Gelenle gideni ödüyorsunuz, kalanla senet alıyorsunuz. Ama bu
arada hazine bonosu yine yok.
Hazine bonosu hiç yok.
Ereğli’yi götürdük, götürdük, götürdük ve 86 bin lira oldu. 86 bin lirada,
o zaman borsaya girmeye başlamıştım, bir mal geliyor, yağmur. Ne para dayanıyor ne pul, gözüm döndü. Ne bileyim, devlet karşıma geçmiş.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı karşınızda.
100 lot alış yazıyorum tavana, o zaman 100 lottu maksimum, 100 lot
satış veriyorlar, alıyorum. Delireceğim. Y diye bir çocuk vardı, sonra bende
genel müdürlük yaptı, özelleştirmedeydi. Şöyle gözüne baktım, kafayı çevirdi. O zaman, tabii çok büyük dürüstlük vardı yani şimdiki borsacılara filan
bakıyorum da ahlak farklıydı, etik farklıydı, birimiz soramazdık, “lan sen misin bu,” diye. Tabii Adnan Mete vardı; o, sonra bende genel koordinatörlük
yaptı, şimdi Sanko’da. Adnan, dedim; ne var dedi. Bu Y kim, bunun bakışları hiç hoşuma gitmiyor, dedim. Nasıl, dedi. Şaşı bakıyor, dedim. Anlamaya
çalışıyor ama niyet edip de soramıyor, körle yatmıştır, dedi. Çekilin, dedim
çocuklara, çekildik. Almayı kestik. Yıllar sonra çocuk, o son yazdığım 100
lotu alsaydınız biz çekiliyorduk, dedi. O, bizim limitimizdi ondan sonra yolunuz açıktı, dedi. Şimdi, oradan kâğıt bir geri gelmeye başladı. Çok büyük
kârdayız ama ortada öyle bir likidite yoktu.
Karşınızda alıcı yok, öyle mi?
Bizim borcumuz olmuş 190 milyon dolar, 89’un parasından bahsediyorum. O zamanlar Ç de dönmüş, döneli de bir gün olmuş. Ç, ben, K vardır fındıkçı, C atladık Ankara’ya geldik. Y vardır avukat. Y ağabeyi aradım, dedim ki
“Bana patronunla randevu ayarla.”. Patronu da Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde
çalışıyor, Başbakan Yıldırım Akbulut. “Patron olmaz da S Beyle konuşalım.”
dedi. “Olur” dedim. Cumartesi günüydü, S Bey’i aradık, “O, ben de sizi bekliyordum, gelin!” dedi. Bir gün evvel de olay yavaş yavaş büyümeye başlamış.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 717
O zaman, işlem hacminde ilk on aracı kurum açıklanırdı. Şimdi birinci hep
benim, o hafta ikinci D Bankası olmuş. Başında da I var. I, hemen çocukları
aramış, çalışanlarını tebrik etmiş; ikinci oldunuz ama ne zaman birinci olacaksınız demiş. Birinci Türkinvest, şaşmaz demişler. Zaten bizim en büyük
müşterimiz o, niye soruyorsunuz ki demişler. Biz topladığımız repoları onlara
devrediyoruz. D’nin de bendeki riski 80 milyon dolar kadar. Sermayesi de 1015 milyon kadardı sanırım.
Neyse, bir gün evvel U Bank bana geldi. B, Avukat C ile T geldiler. O da
C bank’ta genel müdür muavini o zaman. Dediler ki “Biz olayı çözdük, sen
bizi teminatlandır.”. Ben nasıl teminatlandırayım sizi? “Bize hisse senedi ver.”
dediler. Neyse, protokol yaptık, satmayacaklarına dair taahhüt aldım, teminatlandırdım. Benden teminatları aldıktan sonra B gidip hemen ihbar mektubu yazmış. Karşılıksız repo yapıyor demişler. Bizim hiç haberimiz yok, biz
ise borsa nasıl kurtulur diye konuşmaya gidiyoruz.
Biz de bizi tebrik edecek, madalya takacak filan zannediyoruz. Çünkü
borsayı almışız götürmüşüz, 400’den 1800’lere çekmişiz. Artık borsaya her
gün çuvalla para gelmeye başlamış o zaman. Neyse, girdik biz bakanlığa. S
Bey girdi içeriye ama şuraya kadar açık bir gömlek, ayağında çizmeleri olan
bir adam. “O kümes hırsızları gelmiş!” diye girdi içeriye. Bir numara var,
bir terslik var. Ulan, dedi, tavukları çalacaksınız, dedi, bari boynunuza çan
takmayaydınız, dedi. Nasıl bağırıyor, nasıl çağırıyor. Dondum, diğerlerine de
dedim: “Susun!” Birisi bağırıyor, diğerlerinin susması lazım, genel kaidedir.
Şirketi bastılar, ne var ne yok el koydular.
Cumartesi günü oldu, sizinkiler de cumartesi geldi. Pazar günü de gazetelere düştük. Y ağabeye döndüm, dedim: “Bu manyak yıkacak, piyasa miyasa kalmaz.” Dedim. “Sen köşke git ve anlat.”. “Tamam.” dedi, Y kalktı bir
hışımla. O arada S bize çıkış yasakları koydurdu, otele talimat verdi, otele
giriş çıkışları benden sorulacak diye. Y ağabey kalktı, ben de mi çıkmayayım, dedi. Yok, estağfurullah Y dedi; ben gidiyorum o zaman, dedi. Y ağabey
gitti. Gitti, tabii anlatmış Turgut Bey’e olayları, Turgut Bey’in çok hoşuna
gitmiş. Düşünsene; adamın oturduğu yerde, 5 bin liralık yatırdığı 80 bin lira
olmuş, bende %10’u var, adamda %70’i var, Turgut Bey öyle bakıyordu olaya.
Akşam, S gidiyor, Turgut Bey’e “Efendim, böyle böyle…” diyor. “Sakin anlat,
ne olmuş?” diyor. Efendim, işte diyor “Piyasadan karşılıksız para toplamışlar,
onunla gitmiş Ereğli almışlar.”. “Ereğli kötü şirket mi?” diyor. “Efendim, iyi
şirket de o kadar etmez” diyor. Yahu S diyor “Sen bunun değerini yurt dışında birine belirletsen kaç para vermen lazım.”. “Adam kendisi yapmış bir de
kellesini uzatmış, yapan kim?” diyor. Nasrullah, “Efendim, çok iyi çocuktur
o” diyor.
“Şimdi, git bu bankalara söyle, repo zina suçu gibidir, tek taraflı olmaz.”
diyor. “Suçsa iki taraflıdır, anlaşma yapsınlar.” diyor. “Bir, Nasrullah’a dokunmayacaklar; iki, istediği süreyi verecekler; üç, senin gözetiminde tasfiye
718 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
edilecek.” diyor. “İyi de bunları ne yapacağız?” diyor, S. “Bundan borçlarımı
ödeyeceğim diye bir kâğıt al, o öder.” diyor. Sabahleyin bizi arabayla aldırdılar, gittik. S Bey geldi, bu sefer takım elbiseli ve kravatlı.
Oturdu “Kimsin ya sen?” dedi. Anladım dedim “Ali Dayıyım.”. “Boşver”
dedi. O zaman da işte 31 yaşındayım. Bir kâğıt uzattı, şuraya borcumu ödeyeceğim diye yaz, imzala, dedi. Aldım, imzaladım bir şey yazmadan, yanımdakilerden de önce kime imzalatayım diye düşünüyorum. Yanlış adam
seçersem diğerleri imzalamaz çünkü. İşte o zamanlar K vardır, Karadenizli
olduğu için K’ye uzattım, imzala K dedim. K imzaladı, hiç düşünmedi. O
da Ç’ye verdi, Ç sen de imzala, dedi. Ç de imzaladı. C de imzaladı mecburen. S’ye verdik kâğıdı; bu ne, dedi, boş. İmzamıza güvenen bir devlet varsa,
dedim; boşverin, biz de boş kâğıda imza atalım, dedim. Neyse, telefon açtı
sağa sola, biz zaten o arada Dbank’a devrettik hepsini. Geldik, geldik olayın
bankayla olan kısmı kapandı. Ama piyasa kısmı var.
Orası kapanmadı daha.
Orası kapanmadı, pazartesi günü açılacak. Taban açacağı belli her şeyin,
haberlere çıkmış. BC aradı, geçmiş olsun, dedi. Sağ ol, dedim. Tabanla açılacak biliyorsun değil mi, dedi. Biliyorum, dedim. Ne lazım, dedi; neyle döner
piyasa, dedi. 15 milyonla döner, dedim. Sen ne çıkarırsın, dedi; benden 5
çıkar, dedi. Benden 5 bin dolar çıkmaz, yok. Çünkü olayın esas tıkanması
zaten bizden repoların dönmeye başlamasıydı, yeni repo gelmiyor, parayı
alan gidiyordu.
Anladım, çark dönmüyor.
Evet, çark dönmemeye başladı ve tabii sonra onun tezgâh olduğu anlaşıldı. Çünkü borsadakiler baştan beri benim için işte kara paracı, eroin parası,
silah parası filan diye düşünüyorlarmış. Bankaların zaten borsayla ilgisi yok,
onlar repo yaptıkları bir Amerikan şirket diye biliyorlarmış, çoğunluğu benim olduğumu bile bilmiyorlarmış.
BC ağabey, tamam, 10 milyon doları ben çıkaracağım, dedi. CA’yı göndereceğim, dedi. CA vardır o zamanlar dört ortaktılar, CA da ortaklardan
biriydi. CA’yı göndereceğim, dedi; sen ona işaret verdiğin anda alıma geçecek, dedi. O zaman da borsa şöyle bir yapı: Şu tam karşıda Çukurova’yla
Ereğli var.
Tahtalar var.
Tam ortada, yan yana ikisi. Benim favorim Ereğli, Ceyhan ağabeyininki
de Çukurova o zaman. Hesabımı yaptım, onları Çukurova’dan başlatacağım,
ben Ereğli’den başlayacağım. Ben sağa doğru, o sola doğru ne varsa çizeceğiz. Ama şeye bakmadan; fiyat, kâğıt mağıt önemli değil çünkü piyasayı
çevirmemiz lazım, şok tedavisi lazım. Neyse saat 10.00’da piyasa açıldı, her
şey taban. Ben 10.30’da aşağı indim, S’yi buldum… “S, tahtada satışın varsa
sil.” dedim. “Yahu Nasrullah, hangi hayvanı kaldıracağım buradan?” dedi. S
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 719
dedim “Sil, iyi niyetle söylüyorum.” “Oğlum, sen bittin zaten.” dedi. “Yahu,
ben cumartesi bitmiştim…” dedim.
Pazar günü bitti bu iş, pazartesi sabahı yeniden bittin dedi. Peki dedim,
sen bilirsin. Neyse 11’e çeyrek kala ben CA’ya işaret verdim, MZ üzerinden
işlem yaparlardı. MZ Bey Çukurova’ya gitti, benim çocuklar Ereğli’ye gitti,
üçgen ata ata gidiyoruz. Bir taraftan biz bir taraftan onlar… Biz daha 5-6
tahtayı çizemeden, kalanını piyasa kaldırdı. Endeks, Kasım 89’da 1300’den,
Şubat 90’da 4200’e çıktı.
O arada Ereğli 10’a bölündü. %900 bedelsiz verdi zaten. Bir de o zamanlar kimsenin alıp satmadığı büyük kupür toplardım. Büyük kupürler %20-25
eksiğine satılırdı. Ereğli’de de çok tuhaf kupürler vardı. Sermayesini 23 bin
500’de tutmuşlar, başta 23 bin 500, 235 bin, 470 bin, 940 bin filan gibi absürt
kupürleri vardı. Onlar işlem görmez, altta işlem görürdü. Cengiz anlatmıştı
o kısmını. Onların hepsi bir gecede küçük kupür oldu, hem 10’a bölündü. 29
Aralık günü ÇL aradı.
Ereğli yeni bölünmüştü, 71 bin liradan bölündü, eskisi 10 bin 600 lira,
yenisi 9 bin 600 liradan işlem görüyor. 3 gün tavan, tavan gitti zaten. ÇL Bey
telefonla aradı “Yahu Nasrullah, D’nin bilançosu facia” dedi. “Niye?” dedim.
“Burada borç görünüyor.” dedi. “E, sen bu kâğıtları D’ye satsan, kâğıtlar yine
senin olsa, ne zaman istersen satsan, piyasaya yine sen yapsan bu işi, farkını
da biz sana ödesek.” dedi. Karşımda ÇL var, yani ne diyeceğim ki? “Olur,
Sayın ÇL” dedim. 8 bin 200 liradan 10 bin 600 ve 9 bin 600’den tahta var, 8
bin 200 liradan özel emir, CH aracılığıyla, CH anlatıyor bu hikâyeyi, komisyondan gelenler sonra öbürleri filan diye.
CH aracılığıyla ben D’ye sattım malları. Sattım, Ereğli gitmeye devam etti
ve o kadar arttı ki Ereğli gitti, gitti. Ama piyasa hakikaten bizde ipin ucunu
kaçırıyor, her zaman oluyor bu. Öyle bir para geliyordu ki NBA (Ne Bulursan Al)... Ereğli gitti, 17 bin 250 lira oldu, yani 172 bin 500 lira, 5 bin liralık
kâğıt. Seanstayım, Ereğli tavan açıldı, tavan alışta, eksperlerden birisi geldi
“Telefon var size.” dedi. O zaman içeriye telefon bağlanmıyor, yasak; salondan çıkıp dışarıda konuşuyorsunuz. “Nerede telefon?” dedim. “Korbeyde”
dedi. Gittim, telefonda S Bey, “Nasrullahcım” dedi. “Buyurun” dedim. “Nasıl
piyasa?” dedi. S’nin kafasına göre kâğıdın ederi 25 bin liraydı. Ankara’da o
cumartesi günü bana söylediği 25 bindi. O sıra, 50 bin liraydı. Tabii 172 bin
olunca bütün hesaplar gitmişti. “Yetmez mi?” dedi. “Haklısınız Sayın S, yeter.” dedim. Hakikaten yeterdi. Çünkü Ereğli o zaman 3 milyar dolara filan
ulaşmıştı. 100 milyon dolardan 3 milyar dolara gitmişti. “Yeter, ver istersen.”
dedi. “Tamam, Sayın S.” dedim. “Telefon açık kalsın.” dedi. Gittim, bir tur
D’deki malları verdim. 20 tahta verdim, 30 tahta alıcı geldi. 30 tahta daha
verdim, 40 tahta daha alıcı girdi. Bu nasıl bir para, veriyorum alıcı geliyor,
bende mal bitti. Geldim telefonu aldım, “Tamam Sayın S, benim işim bitti.”
dedim. “Yüzde 3 daha ver.” dedi.
720 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
“Sayın S, bende mal bitti, yok.” dedim, attım. “Bende var” dedi. “Siz kimsiniz Sayın S” dedim ama kafamdan aşağıya kaynar sular döküldü. Çünkü
piyasanın o an kaldıramayacağını biliyorum. “Peki, Sayın S” dedim, gittim
bir tur daha verdim. YR, CZ, S Bey, 5-6 kişi çağırdım “Mallar benim değil.”
dedim. “Kimin?” dediler. “Söyleyemem, anlayın.” dedim. Alış yazmayın. Ben
sırtımı dönüp telefona giderken, birisi “Kaptırdı malları, şimdi bizden ucuz
almaya çalışıyor.” dedi. Aldım telefonu, “Tamam Sayın S” dedim, “%3 daha
ver.” dedi. O gün biz, Özelleştirme İdaresinden şirketin %9’unu verdik. Benden %14 verdik, toplam şirketin %23’ünü verdik… 700 milyon dolar mı, 650
milyon dolar para. Çekildim, tahta dip oldu. Çünkü para bitti. Bunlar döndüler bana geldiler, almayacak mısın dediler. Yahu ne alacağım dedim, size
söyledim ya mal benim değil. Kimin malı, devletin malı… O Ereğli, 1990,
1993’e kadar sırtını yerden kaldıramadı. 93’teki balonda bir daha gitti, onu da
ben yaptım, bir daha da iflah olmadı, hiç o fiyata bir daha gelmedi.
Anladım. Peki, D’yle E Bankasıyla ve Ubank ile işi nasıl çözdünüz?
Onlar beklediler. Yani o zaman bizim borcumuz, işte USbank vardı,
Ubank’a vardı… D büyüktü.
Rbank vardı galiba.
Rbank vardı, Rbank ertesi günü verdi, Rbank’ın bütün riski 1 milyardı. Ben
kimseyi dinlemem dedi ve ertesi günü verdi. O çok umurumda değildi zaten.
Diğerleri o arada tasfiye oldular, bir tek Dbank kalmıştı. Tabii biz D’nin malını 250’den verdik, ertesi gün CL’yi aradık, farkını alacağız ya. CL yok, koydunsa bul… O banka, tarihinde ilk defa o yıl, 60 milyar kâr açıkladı. Onun 59,5 milyarı Ereğli’den geliyordu. O parayı ben hiç göremedim. Döndüler sonra, beni 1
küsür milyar için mahkemeye verdiler.
Şu repo hikâyesinden dolayı.
Gecikmiş faizleriyle… Tabii biz kâğıt üzerinde de satmış olduğumuz için kimi kime dava edeceksiniz. Biz sonra modernleşmeye geçtik.
Mecidiyeköy’e, Ankara’ya, İzmir’e, Adana’ya şube açtık, kadrolar oluşturduk. 90’da zaten Körfez krizi patladı, o zaman repoyu tamamen kesmiştik,
yoktu. 91’de askere gittim, burada kısa süreli. Askere giderken de yerime
bir İngiliz bıraktım, İsviçre’de yanımda çalışan bir çocuktu. Döndüğümde
küçük, sanıyorum 3-4 milyon dolarlık bir repo var gördüm, mecburen yapmışlar, biraz evvel dediniz ya masrafları karşılamak için. Ondan sonra ikinci
repo dönemi başladı. Bu sefer bankalarla değil halkla yaptık, repo da biraz
daha legalleşmişti. Esasında…
92’deki kanun değişikliği sonrasıydı…
92’de… Esasında daha sonra ben işi yurt dışında inceledim. Reponun ana
sorunu, Türkiye’de hâlâ yapılmıyor, bilançolarda gösterilmemesidir. Reponun legal olması lazım, karşılığının ne olduğu önemli değil ama bilançoda
görülmesi lazım.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 721
Böylece her şey görünür hale gelirdi. Büyük hata hâlâ düzeltilmedi, görünmüyorlar. Şimdi, 92’de olay krizin devamı, Körfez’in devamı, faizlerin
işlemesiyle 92’de ikinci repo olayı patladı. İkinci repo olayında da Süleyman
Bey Başbakan, Tansu Hanım Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı, Turgut
Bey de Reis-i Cumhur. Süleyman Bey tabii beni babamdan dolayı tanıyor,
babam İhracatçılar Birliği başkanıyken, Süleyman Bey Başbakandı, 70’li yıllarda. Gittik, Süleyman Bey’in yanına çıktık. Dedim ki “Yani açığımız var.”.
“Doğru” dedi. Hata işlemişsek düzeltmemiz için imkân verin, ihanet etmişsek kellemiz devlete armağan olsun. Süleyman Bey’in geleneğinde, bürokrat arama yoktur, bakan arardı. Turgut Bey ise bürokratı arardı. Ama bu
sefer telefonu kaldırdı, direkt YO’u aradı. Allah rahmet eylesin. “Sana birini
gönderiyorum, bu çocuk iyi çocuktur. ‘Hata işlediysek affola, fırsat verile,
ihanet işlemişsek kellemiz sizin diyor’, Kararı kendin ver.” dedi. Biz geldik
SPK’ya. Dokuzda oturduk akşam, sabah saat beşte bitirdik. Beşte imzalar
atıldı, teminatlar alındı, teminatlar daha sonra İstanbul’da verildi de… Biz
işte böylece gözetime girdik, DRT’nin gözetimine… Ve DRT her şubemizde
bir eleman, genel müdürlükte de 24 saat, çünkü 24 saat çalışıyor şirket, yurt
dışı piyasalar filan da var, 24 saat gözetmen bıraktı ve biz 74 hafta gözetimde
kaldık.
Bunlar sadece gözetliyorlar mıydı, rapor ediyorlar mıydı yoksa
şunu da yap, bunu da yap diye müdahale ediyorlar mıydı?
Anlatacağım. 74 tane haftalık raporu vardı, 3 tane de kritik politik rapor var.
DRT şöyle bir rapor çıkarıyor; mevcutlar, filanca hisse, falanca hisse, piyasa değeri, piyasaya olan borçlar, eksi, kalan bakiye… Bunlar haftalık raporlardaydı. Kasım 1993’deyiz.
Sizin bu ekside olmanızın gerekçesi…
Masraflar yetmiyor…
Para toplanıyor ya hisse senedine yatırılıyor…
Hisse senedine yatırılıyor, hisse senedi düşmüşse biraz zarar oluşuyor.
Ama asıl zarar AR-GE’den geliyor, çalışmadan geliyor, maaşlardan geliyor.
Çünkü şirketin cari giderleri az buz değildi. Şimdi, kasım ayındaki patlamayla borsa zirve yapmıştı. Borsa zirvedeyken ben nakde döndüm, dolara
döndüm ve artıya geçtim. 25 milyon dolar eksiyi kapattım, 100 milyon dolar
civarı artıdayım Ocak 1994’de. Bu arada ilk gün anlaşmamızda bana yatırım
fonu ve yatırım ortaklığı izni verilecekti.
Şu Mega fon olayı mı?
Evet. Mega fonla, Mega Yatırım Ortaklığı.
Onlar kurulacak, ondan sonra katılım payı, hisse senedi satacaksınız, topladığınız parayla açıklar kapanacak…
Bitecek… Bir ihbar mektubu yazdırdım DRT’ye… Diyorum ki; nihayet
Türkinvest AOG’deki eksi bakiyeler kapanmıştır. Bütün mevduat sahipleri-
722 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
nin ve müşterilerin paraları teminat altına alınmıştır. Bu aşamada sayın kurumunuza iki öneride bulunuyoruz; 1-AOG Turkinvest derhal kapatılmalı,
mudilerin paraları ödenmeli, kalan para varsa ortaklara verilmeli. Adı geçen
şahsın piyasada olması istenmiyorsa bu arada deklare edilmeli ve piyasadan
gönderilmeli. 2-Talep edilen bütün izinler verilmeli ve adamın yolu açılmalı.
Cevap: Yok…
Telefon açıldı, AC. Zaten YO bizimle anlaşmaya imza attıktan bir ay sonra mı 15 gün sonra mı o habis hastalıktan Amerika’ya gitti. Devamında sonra yok, ondan sonra bizim muhatabımız AC kalmış.
O da rahmetli oldu. Bu arada ben bunlardan ümidi kesince çözümü dışarıda aramaya başladım, buldum da. İsviçre’de bir banka buldum; yatırım
bankası, 80 milyon frank içinde para var, cash. 6 milyon franka alıyorum
bankayı, 80 milyon frankı Türkiye’ye getiriyorum. Eldeki hisse senetlerini o
yatırımcılara park ediyorum.
O bankaya, yatırım bankasına?
O yatırım bankasının müşterilerine park ediyorum, krizi görüyorum çünkü. Kriz geliyor, krizde yaptığım tek bir hata var; 27 Mart’ta seçimler var, hiçbir
hükümet diyorum kriz çıkartmaz. Ne yapar eder, engeller. Tahminimde yanılıyorum. 15 Ocak günü Cenevre’de bankayı bitirdim, dedim ki yarın imzalayalım. İnsanın hayatında bazen basiret bağlanması dedikleri bir şey oluyor. Eve
geldim, kızım dedi ki; M üç defa aradı dedi. M’yi aradım. Özelleştirme dedi, bir
iyilik istiyor dedi. Ne istiyorlarmış dedim. Dedi ki “Bolu Çimento’nun %17’si ile
Afyon Çimentonun %4’ünü almamızı istiyorlar.”. Afyon’a mecburuz da. Yani
%36, %40 olsa ne olur? Bolu nasıl dedim, tahtası nasıl? 2 günde satarız, dedi.
Fiyatlar ne dedim, %10 iskontolu, dedi. Tamam dedim, alın. Sabahleyin bankadaki 60 milyon doları TL’ye çevirdik, Bolu Çimentoyla, Afyon Çimento hisselerini aldık. Ben Cenevre’ye gittim, imzaları atacağım; bir günde satılacak ya Bolu
hisseleri, 6 milyon oradan havale edeceğim, bankayla beraber Türkiye’ye geleceğim paralarla. Yolda telefon çaldı, M “Nasrullah Bey, doları gördünüz mü?”
dedi. “Nerden göreceğim, yoldayım.” dedim. “17 bin 500 lira” dedi. Son 60 milyon bozdurmuşuz 13 bin liradan… “Borsa” dedim, “her şey taban” dedi. Bolu
dedim, taban. TE, -sonra öğreniyorum- kapattıktan sonra “Bu da Nasrullah’a
kapak olsun.” demiş. Dolar, 10 günde 42 bin lira filan oldu, hiç durmadı. Şimdi krizden önceki bizim borçlar, dolar bazında üçte bire düştü. Fakat faizler
%60’dan %300’e gidince günlük %1 işlemeye başladı. Kâğıtlar %70 düştü.
Telefon açıyoruz, yalvarıyoruz. Bu arada ben kasımdan beri bağırıyorum,
krizi görüyorum ama mart diyorum, seçim sonrası… O zaman Türkiye’nin
toplam iç borcu 10 milyar dolar…
MN dedim, fiyatlar iyice şişmiş; Ereğli, Tüpraş, Petrol Ofisi, Petkim bunların piyasa değeri 12 milyar dolar, borcunuz 10 milyar, şunları %20 iskontolu bir fona koyalım. Siz şu 10 milyar dolarlık hazine bonosu sahiplerine
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 723
bu fon katılma belgelerini verin. Ben de Çelik Halat’tı, Ereğli’ydi, Afyon
Çimento’ydu, Marmaris Altınyunus’tu neyim varsa bir fon kurayım, ben de
oraya bunları koyayım. Siz çıkıp bir daha hazine bonosu ihraç etmeyeceğinize dair bir deklarasyonda bulunun. Ben de bir daha repo yapmayacağıma
dair deklarasyonda bulunayım. Bu iş kapansın dedim. Ya, bu muhteşem bir
fikir dedi. Tabii yapmadılar.
Bu açıklama sanırım gazetelere çıkmıştı.
Çıktı tabii, çıktı bir yerlerde… Neyse, her gün eriyorum. Bizim portföy eriyor, faiz katlanıyor buna rağmen bu olay 15 Ocak-29 Nisan arasında 3,5 ay
devam etti. 3,5 aylık faize rağmen 50 milyon dolara aldığım Bolu Çimento’ları 2
milyona satmama rağmen %95 kaybettim. % 1, 2, 3, 4 değil. Çünkü günlük faiz,
Bolu’yu fiyata bakmadan sat diyor. Kapatıldığım günkü bütün eksim, 34 milyon
dolar. Mal varlığımı düşünmeden bütün borcum 34 milyon. Yani 1 trilyon 600
milyardı; 600 milyarını kapattım, 1 trilyon kaldı. 1 trilyon da 33 bin liradan, 30
bin liradan tam 34 milyon dolar ediyordu, bütün borcum oydu. Yani esasında
oradaki kapatma hem sizin çocukların biraz kalem oynatması çünkü 3’te 2 mal
varlığımın kaybolmuş olduğunu göstermeleri lazım ya…
Sermayenin 2/3’ünün kaybı hâli.
Tabii. Şimdi oradaki hikâye de şu; biz gözetim altında operasyona başladık, kârlar oluşuyor. Kârlar oluşuyor bu sefer maliye devreye giriyor direkt…
Tuhaf bir ülke o zaman da; kurumlar hisse senedinden para kazandıklarında
vergi yatıracaklar, şahıslar vergiden muaf. DRT’yi aradım, dedik ki kardeşim
buna bir çare… Yahu, Nasrullah Bey bunu bize mi soruyor dediler. Benim de
kafamda bir şey var da size sormadan olmaz. Derya Bey dedim, DRT’nin o
zaman başındaki Derya. Buna dedim, çocuklara hesap açalım. Güvendiğim
insanlara hesap açacaksan çocuklara hesap açalım, kârlar burada biriksin,
çocukların haberi bile olmaz, bunlar burada kalır. Dolayısıyla DRT’nin bütün raporlarında, çocukların üzerindeki hisse senetleri ve hesap bakiyeleri
aktifte gösterdi. Kapatma raporunda, SPK’nın teftiş elemanları o malları yok
saydılar. Fakat kapatma sırasında o mallara el konuldu.
Üstüne o da yetmedi, hileli iflastan dava açtılar. Ben, karım, iki çocuğum… Neyse, tabii esasında kapatmadan önce 23 Nisan benim doğum günüm, cumartesiye geliyor. 22 Nisan’da basın toplantısı hazırladım, 24 Nisan
pardon, pazar günü. Basın toplantısında iflasımı ilan edeceğim, pazartesi
sabahı mahkemeye gideceğim, bunlar mallarım, bunlar aktiflerim, bunlar
pasiflerim, yokum diyeceğim, oynamıyorum. Cuma akşamı saat 10.00, önce
rahmetli Caner Ertuna aradı… Nasrullahcığım ne yapıyorsun? Sabahleyin
seni bekliyoruz. Git işine dedim, ne konuşacağız ki… Yok, bekliyoruz dedi,
yok gelmem dedim.
O kapattı, Tuncay aradı “Nasrullahcığım yarın Ankara’da buluşuyoruz.”
Dedi. Dedim ki “Başkan yarın benim doğum günüm, hiçbirinizi çekecek hâlim
724 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 725
yok. Sen bir gel, gelmeyeceğim.”. Sonra Yaman Törüner aradı… Merkez Bankası Başkanı, sabah burada ol. Vardır bir hayır dedik, kalktık gittik. Gittik, 10 tane
aracı kurum, toplanmışlar SPK binasında. Meksa, Deha, Çarmen, biz, Marbaş,
Global… Herkese soruyorlar sırayla, sorununuz ne diye, herkes diyor ki sorunum yok. Çarmen’e geldiler, Çarmen’de sorun olduğunu ben biliyorum, yok
dediler. Bana geldiler, bende var dedim. “Nedir sorunun?” dediler. “Pazartesi
saat 9.00’da 200 milyar lazım, olursa sorun olmaz. Çünkü yaşamakta olduğum
likidite krizi. Salıya kalırsanız 400 milyar lazım, çarşambaya kalırsanız 800 milyar lazım, perşembeye kalırsanız 1 trilyon 600 milyar lazım, o da bütün borcum, cumaya zaten gelir anahtarı alır gidersiniz.” dedim. Dediler ki “Sabahleyin
300 milyarın hazır.”. Nerede hazır? Halk Bankasında… “Teyidini isterim.”dedim.
“Tamam, EP Bey seni bekliyor.” Dediler. NA Bankasıyla da bir repo ihtilafımız
var, kâğıtlı repo yapmışız, 1 trilyon 300 milyar kâğıt vermemiz lazımmış da 1
trilyon 260 milyar, 250 milyar kâğıt var. Yani o günlük fiyat farklarında bile o kadar oynar. Olay da 1992’den geliyor, bonoların son itfa tarihi de 1993 Haziranı.
Bütün raporların içinde alacak olarak görünüyor. Oğuz İmregün Hoca vardı,
bizim yönetim kurulu başkanımız.
Oğuz Hoca, bir gün geldi. O gün de bize ihtarname çekmiş Halk Bankası,
işte 59 kusur milyarın hesabımıza yatırılması diye. Oğuz Hoca’ya verdim, olayı
anlattım, dedi ki “Bana bir viski söyle, fark etmez ‘O fark etmez derdi viski demezdi’ söyle dedi. Oğuz Hoca’ya bir duble verdik, bir duble daha verdik, Oğuz
Hoca kafayı arkaya attı, durdu “Ev kirasız, para faizsiz.” dedi. “Ne diyorsun hocam?” dedim. “Eğer ev sahibiyle bir kira sözleşmen yoksa sen evi istediği zaman
tahliye etmekle mükellefsin, o da senden para istemek durumunda değildir.”
dedi. “Ne diyorsun hocam sen?” dedim. Dedi ki “Senin bunlarla sözleşmen var
mı?”. “Faiz sözleşmem yok.” dedim. “Yani sen bunlara bono verdin, bunlar da
sana TL verdiler.”. “Evet” dedim. “Bu TL’nin faizini kim belirliyor?” dedi. “Hocam, o günün şartları…”dedim. “O günün şartları filan yok, sözleşme yoksa faiz
de yoktur.” dedi. “Ne yapacağız?” dedim. “Her itfa geldiğinde, rakamın borcunu
düşsünler, kalan para da senin parandır.” dedi. Biz bir hesap çıkarttık…
Tam 266 milyar alacağımız var. Halk Bankasına göre de 53 milyar, 59
milyar borcumuz var. Hadi 40 milyar olması lazım, vicdani olarak. Neyse
gittik EP Bey’in yanına, EP Bey dedim, para… “Para hazır.” dedi. Yalnız bir
şey var dedi. Nedir? “Senin ihtilafı ne yapacağız?” dedi. “Ne ihtilafı EP Bey?
Karıştırmayın o ayrı bu ayrı, o sistem meselesi.” dedim. “Sana 230 milyar
para veririm, 300 milyar borçlandırırım.” dedi.
dedi. Saat 9.00’da, biz şirketin imza sirküleri, belgeleri Vakıflar’ın kapısına
dizildik. Ha, bu arada pazar günü basın toplantımız var, onu da iptal edemedik. Herkes merak içinde gelmiş, işte Abdurrahman var, Yavuz var…
Basın toplantısına 40-50 kişi gelmişler. Abdurrahman diyor ki, ne açıklayacaksın diyor, Abdurrahman’ın kulağına gitmiş herhalde. Ben de özledim sizi filan diyorum. Çünkü ne diyeceğimi de bilmiyorum, toplantının
amacı kalmadı. Neyse, çıktım abuk sabuk konuşmaya başladım işte… Devamlı diyorlar ki niye topladın bizi, işte “açılım açılım” diyorlar ya ben o
gün açılımı yaptım. İşte iş adamıyla kavga eden maliyecisi olan devlet, jandarmasıyla köylüsünün kavgası olan devlet filan bir konuşma yaptım, artık
oralarıyla barışmalıdır, dedim. Ne diyeyim yani. Ertesi günü bu altı sütun
üzerine manşet çıktı; “Devlet vatandaşıyla barışsın.” diye. Tabii o benim
ipim olmuş. Sabahleyin elimizde evraklarla Vakıflar’a dayandık. Kapımızda da kuyruk başladı, kasada da para yok… Öğleden sonra saat 2’de benim
annemin kızlık soyadına gelmişti Vakıflar. Ankara’ya telefon açtım, tabii
ikinci sıkıntı benim iki kapı ötemde Pamukbank var… Onda da kuyruk var
ve o kuyruk benim kuyrukla birleşti.
Duyan da geliyor. Tabii ertesi güne 300 milyarın da yetmeyeceği anlaşıldı,
benim ilk tahmin ettiğim gibi. Artık telefonda küfürleşmeler başladı, Ankara’yla
küfürleşiyoruz. Salı günü bir de manşete çıktık “Borsa kralına 48 saat diye” haberi sızdırmışlar. Çarşamba günü benim yatırım fonuyla yatırım ortaklığı izinlerim çıktı. Neyse, Allah rahmet eylesin Caner aradı. Nasrullah gözün aydın,
dedi. Ne oldu dedim. Yatırım fonuyla, yatırım ortaklığın tamam dedi. Ama nasıl, yani bana iş işten geçtikten sonra yatırım fonu, yatırım ortaklığı izni veriyorlar. Tabii o saatten sonra benden kim kâğıt alır, ne alır? Biz cuma günü kapıya
kilidi vurduk, ceketimi aldım çıktım, hiçbir şey almadım. Ondan sonrası malumunuz. Şimdi tasfiyeye niye gitmedi? Tabii Türkiye’de bir icra mafyası diye
bir mafya var, icra iflas mafyası. Ankara’dan on tane müşterimiz var, bunlar
bir araya gelmişler. Kapatıldığımız gün itibarıyla dolar bazında toplam 450 bin
dolar alacakları var. Bunlar istihkak davası açmışlar. Şimdi ben iflasa direndim
esasında, ben direnmesem 29 Nisan gecesi iflası kabul etseydim %30 faiz verirdim. Direndiğim için iflasım Şubat 95’te kesinleşti. Şirket normal devam ediyor
göründüğünden dolayı alacaklılara ödenen faiz ise %158 oldu.
Fakat bu on kişiye bir mahkeme kararı çıkartmışlar. Hani, bazıları çıkar,
dergilerde 1 milyar liranız bir senede nasıl 64 milyar olur, 128 milyar olur
gibi anlatırlar ya, işte bizim hesap da öyle yapılmış ve yıllık faiz %6400 olmuş.
70’ini keserim…
Tam tefeci… Galiba biraz sert sözler söylemişim. Neyse oradan çıktık,
geldik toplantıya yine, dedim orası olmadı. Tamam dediler Vakıflar hazır,
Vakıflar’ın da başında Fehmi Gültekin vardı. Benim önümde Fehmi Bey’i
aradılar, “loud speaker”la konuştular. O da tamam, sabahleyin hazır ederim,
Bu faiz oranına nasıl ulaşılmış?
Bir yerlere sormuşlar, Merkez Bankasına sormuşlar ama sorunun nasıl
sorulduğu önemli. Şimdi Merkez Bankasına dersem ki; şu tarihte sana
1 milyar lira verseydim gecelik faizlerle şu tarih sonunda ne kadar para
olurdu, çıkar.
726 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Alacaklılar, %158 faizlerini aldılar, malı olmayanlar malların bedellerini
aldılar. Herkes aldı, bir bu on kişi kaldı. Bu on kişiye açıktan bir 300 bin
dolar ödemiştim, iflasta 3 milyon daha aldılar. 10 sene kredi itibarıyla bütün
herkes bitirdi, kimse kalmadı iflasta bir bu on kişi kaldı, bunların hâlâ bir 30
milyon dolar alacağı vardı.
Şimdi bu 300 milyon falan olmuştur. İflas masası Tam Sigorta’yı iflas ettirdi. Tam bir facia… Tam Sigorta’nın kasasında 500 milyarlık hazine bonosu var. Milli Reasürans mı, Karayolları Genel Müdürlüğü mü, kurumun
bir tanesinin 5 milyar alacağı varmış. Hazineden 5 milyarlık bonoyu alıp
ödeyeceklerine ödememişler, mahkeme de iflasa götürmüş. Şimdi bonolar
bir yerde duruyor, o borçlar da burada duruyor. Türkiye’de ilk defa bir sigorta şirketine, bana gazeteye ilan verdirttiler, hasarını almayan kaldı mı diye.
Dünyanın neresinde bir sigorta şirketi böyle bir şey yaşar?
Çok teşekkür ederim. Olayların gelişmesini sizin açınızdan dinlerken aynı olayların en azından iki farklı açısı olduğunu gözlemliyoruz.
Siz bu süreç içinde bir sürü şirket sahibi oldunuz veyahut şirketlerin
çoğunluğunu aldınız. Bunlar işte Ereğli de oldu, Çelik Halat oldu, Tam
Sigorta oldu, Pınar Su, Mis Süt oldu…
Hepsinde vardık…
Stratejik yatırım yaptığım bir tek Çelik Halat vardı. Onu holding şirketi
yapmayı planlıyordum ve düşünüyordum. Ömrüm vefa etmedi. Fakat genelde
ederi olan, geleceği olan şirketleri bulup çıkarttım. Şimdi Pınar Su, böyle bir
şirketti. Pınar Süt böyle bir şirketti. Pınar Un vardı bir zamanlar, şimdi Pınar Et
ve Un oldu, o öyle bir şirketti. Pınar Et’e hiç yatırım yapmadım mesela, onda
gelecek görmezdim. Rabak’ı bir ara holding şirketi diye düşündüm ama Halil
Bezmen ile çatışmayı göze alamadım. Onları da bir gün uygun bir fırsatta verdim. Zaten gittiler ama ucuz şirketti o zaman.
Çelik Halat’ı neden holding şirketi diye düşündüm. Çelik Halat’ın enteresan bir tarihi var. Çelik Halat’ı 1960 yılında Nuri Bodok adlı bir sanayici kurmuş ve tek işi de buymuş. Şirket, 1970 devalüasyonunda zora düştüğünde
TEK (Türkiye Elektrik Kurumu), Akbank, İş Bankası, TSKB (Türkiye Sınaî
Kalkınma Bankası)’den oluşan 4 tane klasik alacaklısı varmış. Zora düşünce, bunları, toplantıya çağırıyor ve anahtarları masaya koyup gidiyor. Aman,
zaman diyorlar. Tek çaresi var diyor; alacaklarınızı sermayeye çevirin, yönetime de adam verin, ben yine kalırım, azınlıkta kalırım önemli değil… Ve
bunların her birine İş Bankası, Akbank ve TEK’e ikişer, TSKB’ye bir, kendine
bir üyelik alıyor. Hissedar kaldıkları sürece yönetim kurulu bunlardan oluşacaktır, diye de esas sözleşmeye bir madde koyduruyor. Fakat bir şeyi eksik
yapıyor, imtiyazlı hisse çıkartmıyor, hisseleri hamiline bırakıyor. Nama hisse
yok, imtiyazlı hisse yok, hisse senetlerinin hepsi adi hisse senedi niteliğinde
kalıyor. Tabii biz Çelik Halat toplamaya başladığımızda, onlar yükselen bir
hisse devamlı satılır yaklaşımıyla satıyorlardı. Ana sözleşmeye göre payları
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 727
birer lot da kalsa, hissedar oldukları için yönetim hâlâ onlarda kalacaktır.
Bize göre de öyle değildi. Biz de hukukçularla görüştük, Oğuz Hoca’yla görüştük; yok dedi, bir saatte atarsın, kapının önüne koyarsın hepsini dedi.
%50 ile gittik. O arada Özelleştirme İdaresi çok büyük bir zekilik yaptı, benim de işime geldi. Fiyat daha fazla patlamadan benim 47’ye ulaştığımı anlayınca, Özelleştirme İdaresi getirdi, ellerinde kalan son %4’ünü bana teklif
ettiler. Dediler ki “1 lotumuz kalmazsa iki üyeyi de sen oluşturursun, onlarla
da genel kurula gideriz.”. Tabii ona diğer bankalar uyanamadı. Biz TEK’in
dolayısıyla Özelleştirme İdaresinin 2 üyesini aldık. Ertesi gün toplantıya gittik, toplantıya çağırdık, bu arkadaşları kapıya rica ettik, sonra genel kurul
yaptık, 51 ile de ele geçirdik. Şimdi tabii o holding şirketi olacaktı, diğer
aracı kurumları niye aldım? Orada farklı bir strateji vardı. Aracı kurumlar
çok zayıf kuruldu Türkiye’de, sermayesiz kuruldu ve işin doğrusunu istersen
hiçbirinin batması işime gelmiyordu. Sektöre hasar vermesinden korkardık.
Dolayısıyla her sabah kalktığımda zora düşen aracı kurum arardım. Dua
ederdim çıkmasın diye de çıkanı da almak zorunda kalırdım.
Ama bunların hepsini bir şekilde finanse etmeniz gerekiyordu doğal
olarak…
Repoyla ediyorduk. Ama öyle kârlar oluşuyordu ki gözetime girdikten bir
sene sonra ben hâlâ 100 milyon dolar artıdaydım. O kârlar oluştukça onları
zaten plase edeceksiniz. Yani paranın üzerine yatacağım diye bir kural yok,
yapamazsınız.
Şimdi, geçen gün Warren Buffet’ın hayatını izledim. Adam, her Allahın
günü 100 milyon dolar yatırım yapacak yer bulmam lazım, diyordu. Cumartesi, pazar dâhil pazartesi oldu mu 300 milyon dolarlık alım yapmak
zorundayım, diyordu. Şimdi biz hep sermaye piyasasına şöyle yanaştık; 10
milyon kişiyi hisse senedi sahibi yapmalıyım dolaylı ve dolaysız, resen veya
fonlar vasıtasıyla. Eğer 10 milyon kişinin hisse senedi olursa, bu ülkede kimse darbeden bahsetmez. Şimdi bizde halka arzlar nasıl oluyor? Emme basma
tulumba, pek çoğu kötü. Yani kâğıdı götür 2 liraya sat, oradan ver 50 kuruşa
düşsün, senede iki defa bunu yap. Sen kardeşim karar vereceksin; sanayici
misin, borsacı mısın, yoksa (...)? Şimdi ben oturdum 90 yılında Yaşar’a mektup yazdım. 91’de, bir suretini de Süleyman Bey’e göndermiştim. O tarihte
oturdum döktüm; Pınar Su, Pınar Süt, Pınar Un, Pınar Et, dördünün toplam
kârı 358 bin dolardı. Dedim ki “Kardeşim 358 bin dolardan bana ne vereceksin? Sana da yazık, bana da yazık, bana para yatıran adama da yazık.”.
O tarihte bende Pınar Süt’ün %34’ü vardı, Pınar Su’nun %32’si vardı, Pınar
Un’un %40’ı vardı. Bin liradan almıştım Pınar Süt’ü, Pınar Su’yu 400 liradan,
500 liradan, 1000 liraya kadar almıştım. O zamanlar alan yok, tahtaya gideni
yok, uğrayanı yok. Bir gün bir baktım Pınar Süt 28 bin lira olmuş, ekranımdan silmişim, asabım bozuluyor bakınca. Bin liraya aldığım kâğıt 28 bin lira
728 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
ve 28 bin liradan 72 bin liraya gitti. Borsa başkanı çıktı dedi ki; eski başkan,
üç şirketten ikisine manipülasyon yapılıyor. Şimdi ben bunu çıkıp söylersem
söylerim, ağzımın dilimin kemiği yok benim… Borsa başkanıysan kardeşim,
o mektubu bırakıp gideceksin, istifa mektubunu bırakıp gideceksin. Şikâyet
mercii mi orası? Ha, onun gereğini yapacaksın. Şimdi yüreğim yanıyor, bazı
kâğıtlara bakıyorum. Adam kâğıdı 1 liradan 10 liraya götürüyor, 10 liradan
1 liraya nasıl geldiğini anlamıyor kimse. Bizim zamanımızda bu hırsızlıklar
yoktu. Şimdi ben hiçbir zaman Türkinvest dışında bir yerden işlem yapmadım, 5 şirketim vardı benim. 5 tane aracı kurumum vardı, hiçbirinden işlem
yapmazdım. BC, ZE dışında işlem yapmazdı. DD, DD dışında işlem yapmazdı. Şimdi bakmayın, şimdi bu bozulmadır. Şimdi en büyük hatayı işlediler, şu
alan satanı görmüyorlar ya köre çevirdiler piyasayı, çünkü bunu yabancılar
için yaptılar. Bugün yabancıların bu piyasada bir lirası yok, bütün bunlar kâr.
Piyasanın %65’ine sahipler ve hepsi kâr.
Getirdikleri anaparayı aldılar yani?
Çoktan aldılar.
Vadeli işlemlere nasıl yaklaştınız?
Hiç bulaşmadım, Türkiye’dekine hiç bulaşmadım.
Dışarıyla mı yaptınız?
Türkiye’de dışarıda vadeli işlem yapmayı başlatan benim. Ama işte orada
da departmanı bir hırsızlıktan dolayı kapattım.
Şimdi Türkinvest’in mudileriyle ilk 15 günlük gerginlikten sonra bunlara
bir komite kurdurduk. Bunlarla müzakerelere başladık, nasıl tasfiye ederiz
diye. Bunların %88’inden olur aldım, onlarla SPK’ya geldim, son gelişimdir
zaten. Başkan Bey’in huzuruna çıktık o zaman. Başkan’ın sorusu “%12 ne
olacak?”. “Sayın başkan vekilim, onlara da nakit veririz.”dedim. “E, 88’in suçu
ne?” dedi. O girişim öyle akim kaldı.
Bu ülke zor ülke… Şimdi o zamanlar ben bir yerde demişim ki; borsanın
işlem hacmi günde 100 milyon dolar olmalı. 9 tanesi yazmamış, 10 tane
gazeteci varmış o gün. Bir tanesi alay edip yazmış, Allahın Mardinlisi gelmiş
Türkiye gibi bir yerde 100 milyon dolarlık borsadan bahsediyor diye, kimdi
hatırlamıyorum. Şimdi 1,5 milyar dolar işlem hacmi olduğu gün seansta,
düştü işlem hacmi diyorlar. Sabahları yorumculara çok gülüyorum, düştü,
kalktı diye yorumlarda bulunuyorlar… Şimdi genel kaide şudur borsacılıkta; benim bir hocam vardı, Allah rahmet eylesin, Mahmut Şekerci diye, bu
Musul Türklerinden Iraklı, dünyanın en eski sarraflarından birisi. Türkiye’de
58 yılında sarraflık yapmış, o kadar düşün yani benim doğduğum yıl… Altın
850 dolarken 80 senesinde, işte piyasada bin dolar filan konuşuluyor, artık
öyle hızlı gidiyor ki bir günlük, iki günlük iş…
Dedim ki “Yahu amca bu altın bin dolar olur mu?”. “Gel” dedi, benimle.
Gittim şöyle pencerenin kenarında durduk. “Ne görüyorsan söyle bana?”
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 729
dedi. Dedim “Ana cadde, geniş, arabalar geliyor gidiyor…”. Sağa gel dedi, dedim park. “Parkta neler var?” dedi. “İşte kanepeler var.” dedim. “Anlat” dedi.
Anlatıyorum “Bir karı koca oturmuş yaşlı, el ele tutuşmuşlar, kim bilir neler
anlatıyorlar, bir genç çift var öpüşüyorlar…”. “Geç biraz daha sağa” dedi, geçtim. “Bir tane fıskiye var.” dedim. “Orada dur.” dedi. “Fıskiyeyi görüyor musun?” dedi. “Evet” dedim. “10 dakika sonra altının fiyatını bilecek olsaydım
ben, orada fıskiye değil benim heykelim olurdu.” dedi. “Sana kim derse ki
‘ben bu piyasada ne olacağını biliyorum’ ayakkabını alacaksın kapıya kadar
kovalayacaksın, bir daha da içeri sokmayacaksın.” dedi.
Hisse senetlerinin fiyatlarını tahmin etmek için çeşitli modeller
oluşturulmuştur. Bu modeller konusunda bir yazar çok net bir eleştiri getirmiş ve peki madem modellerine bu kadar güveniyorlarsa niye
hisse senedine yatırım yapmıyorlar diye sormuştu. Buna göre yatırım
yaparak köşeyi dönebilirler, niye modelleri benimle paylaşıp parayı
başkalarıyla bölüşsünler ki demişti.
Bende bir tane teknik analist vardı, ilk teknik analistleri ben yetiştirdim
piyasaya. ŞB diye bir çocuktu, şimdi de galiba AB veya ABM’de Danny de
Vito’ya benzerdi. Bir gün, ŞB, Ereğli grafiğine bir baksana, dedim ne görünüyor? Tamam Nasrullah Bey, çalışıp üstünde söyleyeyim, dedi. Neyse bir
15-20 dakika sonra geldi, açtı grafiği önüme, işte şuraya giderse şuradan döner, buraya giderse şu olur, şuraya giderse bu olur filan diye anlattı ve rakamı
atıyorum 51 bini kıramaz dedi. Tamam ŞB, teşekkür ederim dedim. Ben de
odama kapandım brokerı aradım, Ereğli’yi tavana kadar al dedim, tavan da
54 bin lira. Aldı tavan oldu, satış geldi biraz, bir daha al dedim, bir daha
aldık, tavan oldu, bir daha satış geldi, bir daha aldık, tavan oldu… Tavan
kilitledi, 54 bin lira ama 51 bin liradan 30 saniyelik bir işlemle 54 bine çıktı...
Yani bunun mutlaka alınmaması gerekir dediği yerdi 51 bin lira. Biraz sonra
aşağıya indim “dealing room”a, herkes tahtaya bakıyor, bu da ekrana kilitlenmiş böyle bakıyor, donmuş halde çocuk. “Neye bakıyorsun ŞB?” dedim.
“Grafiğe bakıyorum.” dedi. “Ne oldu grafiğe?” dedim. “Bir şey eksik burada
Nasrullah Bey.” dedi. “Ne eksik?” dedim. “NA faktörü yok burada. Biz rutin
grafiğe bakıyoruz.” dedi. Dedim ki “Borsa 3 yaşında, sen 23 yaşındasın, altın
grafiği var ortada 50 yıllık, 100 yıllık, daha altında tutmuyor bu hesaplar,
burada mı tutacak?”.
Evet, adam 100 yıldır, 150 yıldır bunu takip ediyor, tutturamıyor.
İşte geçen gün, Warren Buffett’ı seyrettim. Hayatta grafiğe bakmam, diyor. Hiçbir zaman bakmamış, 81 yaşında adam…
Şimdi bizimkiler, ben hep “fundamental”e bakarım diye açıklama yapıyorlar. Şimdi çıkıp, geçen gün işte bir yetkili çıkıyor diyor ki; Türkiye’nin
borçlanması azdır diyor, Yunanistan’ın %130 diyor. Bunu onun söylememesi
lazım, çünkü Yunanistan borçlanması %130 olduğu için çöktü ya... Türkiye’de
730 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
gelecek kriz, bunların hepsini aratacak. Şimdi güllük gülistanlıkken her şey
iyidir. Ben ihracata başladığımda, 1980 yılında ihracat 2 milyar 200 milyondu. Aslında ihracatın esası 4 milyar dolardı. O zaman resmi-karaborsa kur
farkından dolayı 1.8 milyarlık kaçak vardı. Döviz fiyatını bulunca, 70 lira
olunca ihracat normaline döndü, 5 milyar dolara çıktı.
Sonra hayali ihracat devreye girdi. Hayali ihracatı görüş olarak destekledim. Buna benzer uygulamalar dünyanın pek çok yerinde olmuş. İhracatın
teşvik edilmesidir. Önce don üretmeyi öğrettiler, 1 liraya ürettiği donu 10
liraya satar gibi gösterdi, devletten 2 lira aldı. Sonra o 1 liralık donu, 50 kuruş
da olsa satmaya çalıştı.
Parasını almıştı zaten…
Parasını almış ama 50 kuruşu da sokağa atmaz. O zamanki bizim teorimiz şuydu: %40’larla başladı bu vergi iadeleri, bu giderek düşürülecekti, sıfırlanacak ve millet bu arada tesislerini kuracak, ihracatı öğrenecek. Bu bir maliyet, bu vatana ihanet falan da değil. Türkiye bugün 15 milyar dolarlık tekstil
ihracatı yapıyor, tek gerçek ihracatımız biliyor musun? Şimdi Türkiye’de her
gün, her ay, öyle aylık ihracat rakamlarını açıklıyorlar, ihracatçıların meclisi
diye bir meclisimiz var.
Bir de Altın Borsası konusunda yaşadıklarınızı anlatacaktınız.
Şimdi Altın Borsası konusunda biz iki kişi, YO Bey’e danışmanlık yaptık;
BC Bey’le ben. BC Bey’in de İsviçre kökeni vardır, benim de İsviçre kökenim var. Biz hep dedik ki; önce rafineri olmalı, rafineri uluslararası tanınır
hale gelmeli, markası kabul görmeli, borsa sonra oluşturulmalı. Çünkü sen
Lehman değilsin, Johnson Matthey değilsin, sen sıradan bir altın rafinerisisin, seni tanıyan yok, bilen yok. Bir malın el değiştirmesi için, şimdi ihtiyaç
kalmadı ya, 90 yılının borsasında benim halkım, hisse senedini alıp evine
götürmek isterdi, hissetmek isterdi, görmek isterdi, dolabında görmek isterdi. Çok da mal kaybı olmuştu böyle, ayrı mesele. Ama Türk halkı fiziki mala
değer verir. O mülkiyeti hissedecek. Şimdi altın, hadi Türkiye’de gelin borsadan halka altın aldırın. Aldıramazsınız. Hâlbuki İstanbul Altın Rafinerisi
kurulalı neredeyse 10 seneyi geçti, 11 seneyi buldu. Sonra da özelleştirdiler,
birine sattılar. Kurulurken de yasaklanmıştı hâlbuki.
Halka açılması ufkumuzda vardı ama birilerine devredilmesi yoktu.
Halka altın satacaksanız, fiziki hissedeceği 1 gram, 5 gram, 10 gram, 1 ons,
yarım kilo, 1 kilo, 12,5 kilo barlar oluşturmanız lazım. Sakat oldu, şimdi İstanbul Altın Borsası diye bir borsa yok, 30 kilo işlem görüyor, 50 kilo işlem
görüyor. Olmaz. Tutmadı, çünkü önce rafineriyi yapıp, rafineriyi uluslararası
gözetime koyup, kabul edilebilir barlar üretmeniz lazım.
İstanbul Altın Rafinerisi ne yapıyor?
Hiç bilmiyorum ama İstanbul Altın Rafinerisinin bana barını getirirseniz
ben almam. Ben almam çünkü dışarıya satamam.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 731
Dışarıda kabul görmüyor diyorsunuz, anladım. Belki bir zaman
sonra kabul görecek...
Bakın, deli lazım bir tane, biz borsanın fonksiyonu için gelmiştik, deliliğimizi yaptık, teşekkür ederiz dediler gönderdiler… Hamamın namusunu hep
bizim üstümüzden temizlemeye çalıştılar.
Evet, Sayın Ayan çok teşekkür ederim. Gerçekten etraflı bir sohbet
oldu. Çok teşekkür ederim.
KAYNAKÇA
AB 2011: “The European Union’s Roadmap for Financial Reform”, http://ec.europa.eu/internal_market/
finances/docs/roadmap/finanial_reform_en.pdf.
Acemoğlu D. ve F. Zilibotti 1997: “Was Prometheus Unbound by Change? Risk Diversification and Growth”,
Journal of Political Economy, 105: 709–775.
Acemoğlu D.2012: “Bazı Milletler Niçin Başarısız Olur?”; 2’nci Merih Celasun’a Saygı Günü, Özel Dersi,
TEPAV, 20.06.2012, Ankara.
Acharya V.V. and M. Richardson 2009: “Causes of the Financial Crisis”, Critical Review 21 82-3).pp. 195-21.
Aggarwal R.and S.Dahiya 2006: “Demutualization and Public Offerings of Financial Exchanges”, Journal
of Applied Corporate Finance, vol. 18, no. 3, pp. 96-106.
Aghion P. and P.Bolton 1997: “A Tricle-Down Theory of Growth and Development with Debt Overhang”,
Review of Economic Studies, no. 66: 825–852.
Akbulak S. 2007: “Anonim Şirketlerin Halka Açılması, 1990–2006 Döneminde Gerçekleşmeler, Halka Açık
Şirketlerde Kâr Dağıtımı ve Hisse Senetlerinde Vergilendirme”, Atatürk’ün 125. Doğum Yılına Armağan, ss. 10–96, cilt 1, içinde, SPK yayın no. 204, Ankara.
Akerlof G.A. 1970: “The Markets for Lemons: Quality Uncertainity and the Mechanism” Quarterly Journal
Of Economics, 84, pp. 488-500.
Akerlof G.A. ve R.J.Shiller 2010: Hayvansal Güdüler; İnsan Psikolojisi Ekonomiyi Nasıl Yönlendirir ve Küresel Kapitalizm İçin Niçin Önemlidir?, çev. Domaniç N. ve L.Konyar, Scala Yayıncılık, İstanbul.
Akgiray V: 2008: “Türev Araçlarla Yatırım Stratejileri”, http://www.vob.org.tr/VOBPortalTur/EduDocs/
TARY_IMKB2005_Vedat_Akgiray.pdf.
Aksoy T. 1998: Çağdaş Bankacılıktaki Son Eğilimler ve Türkiye’de Uluslarüstü Bankacılık, SPK yayın no.
109, Ankara.
Aktaş M. 2004: Uluslar arası Transfer Fiyatlandırması ve Türk Vergi Mevzuatında Uygulama Olanakları”,
Yaklaşım Yayınları, Ankara.
Akyol M.1980: “Hürriyet Tahvilleri 40 Bin Liraya Satılıyordu”, Milliyet Gazetesi 11.02.1980, ss. 6.
Akyüz A. 1989a: İkinci El Piyasalar ve İkinci El Tahvil Piyasasının Yeniden Düzenlenmesi, SPK Yeterlik Etüdü, Mayıs.
Akyüz A. 1989b: “The organization, operation and efficiency of secondary markets in Turkey”, Current Issues in Turkish Capital Markets konulu SPK-OECD konferansında sunulan tebliğ, Eylül.
Akyüz A. 1989c: “İkinci El Piyasalar: Borsalar ve Borsa Dışı Piyasalar”, SPK yayınlanmamış bilgi notu.
Akyüz A. 1994: “Devlet İç Borçlanma Senetleri İkincil Piyasaları-Türkiye İçin Bir Yeniden Yapılanma
Önerisi”, İşletme ve Finans, sayı 96, Mart, ss. 22-38.
Akyüz A.2002a: “Enron Skandalı ve Sermaye Piyasaları”, İktisat, İşletme ve Finans Dergisi, cilt 17, sayı 197.
Akyüz A. 2002b: “Türk Sermaye Piyasaları: İlk 20 Yılın Özet Bilançosu”, İşletme ve Finans, Aralık, ss. 5-9.
Akyüz A. 2011: “Ekonomide Yapısal Reform Zamanı: Mali Sektörün Büyütülmesi”, Dış Ticarette Durum,
Ekim, ss. 90-93.
734 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Akyüz Y. 1984: Türk Ekonomisinde Mali Yapı ve İlişkiler, TSKB, İstanbul.
Akyüz Y. 2008: “The Current Global Financial Turmoil and Asian Developing Countries”, İktisat İşletme ve
Finans 23 (273), ss. 7–49.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 735
Autheman A. 2002: “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Osmanlı Bankası”, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma
Merkezi, İstanbul.
Aydın O.1987: “ABD, Özel Kesim Kuruluşlarınca Saptanan Muhasebe Standartları”, SPK Araştırma Raporu.
Akyüz Y. 2011a: “Küresel Kriz ve Yükselen Ekonomilerde Büyüme ve İstikrar: Çift Şeritli Yol mu, Yoksa
Yolun Sonu mu?”, İktisat ve Toplum, yıl 2, sayı 13, ss. 20-25.
Aydın O. ve M. Baş. 1992: “2000’li Yıllara Doğru Risk Sermayesi ve Türkiye İçin Bir Model Önerisi”, III. İzmir
İktisat Kongresi Tebliği.
Akyüz Y. 2011b: “The Subprime Boom-Bust Cycle and Capital Flows to Developing Countries”, in Akyüz Y.
2011: Financial Crisis and Global Imbalances: A Development Perspective, South Center, Malaysia.
Aydın Y. 1990: “Konut Finansmanı ve Ülkemiz Koşullarına Uygun Bir Konut Finansman Sistemi”, SPK
Yeterlik Etüdü.
Alada D.A. (2000): İktisat Felsefesi ve Belirsizlik, Bağlam Yayınları, İstanbul.
Aygün Y.S. 2007: “Emeklilik Fonlarında Varlık Dağılımları ve Denetim Mekanizmaları”, SPK Yeterlik Etüdü.
Allen F. and A. M. Santomero 1996: “The Theory of Financial Intermediaton” Working Paper 96-32, Financial Institutions Center, The Wharton School, University of Pennsylvania.
Aysan M. 1970: “Her Yönü İle Hastaş Olayı”, Banka Meslek ve Fikir Dergisi, c.7. sayı.1, ss. 22-38.
Allen F. and A. M. Santomero 1999: “What Do Financial Intermediaries Do?” Working Paper 99-30-B,
Financial Institutions Center, The Wharton School, University of Pennsylvania.
Aysan M. 1981: “Faiz Curcunası Bankacılığı Tehdit Ediyor”, Banka Meslek ve Fikir Dergisi, cilt 18, sayı 2,
ss. 5-9.
Allen F. and D. Gale 2000: “Comparing Financial Systems”, Cambridge MA: MIT Press
Allen F. and D. Gale 2003: “Financial Intermediaries and Markets”, Wharton School, Financial Institutions
Center, 00-44-C.
Aysan M. 1974: “Halka Açılmanın Sorumluluğu”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, cilt 11, sayı 2, ss. 2-9.
Aytekin A. 2007: “Varlığa Dayalı Menkul Kıymetler ve Varlık Teminatlı Menkul Kıymetler”, SPK Yeterlik
Etüdü.
Allen L.2003: Keseden Bankaya, Tezgahtan Borsaya, M.Tekçe (çev), Kitap Yayınevi, İstanbul.
Artunç B. 2002: “Özel Amaçlı Varlıklar ve Bilanço Dışı Muhasebeleştirme Yönetimi Olarak Kullanımları”,
SPK Yeterlik Etüdü, Ankara.
Alpak O.,T. Özmen ve S. Soydemir 1988: “İzmir’de Menkul Kıymetler Borsası Açılması”, SPK Araştırma
Raporu, Ankara.
Bak B. 2009: “Borsa Opsiyon Sözleşmeleri”, A.Ü. SBF Dergisi, cilt 64, sayı 4, ss. 39-75. www.politics.ankara.
edu.tr/dergi (Erişim 28.06.2011).
Alp A. 2009: Modern Konut Finansmanı, SPK yayın no 51, 3. Tıpkı Basım.
Bakkal S. ve T. Gürdal 2001: “Borçlanmanın Ekonomik Etkileri” Akademik İncelemeler cilt 2, sayı 2, ss.
147-173.
Alper D. ve A. Anbar 2010: “Osmanlı İmparatorluğunun İç Borçlanmada Kullandığı Yöntem ve Mali Araçlar”, Maliye ve Finans Yazıları, yıl 24, sayı 87, ss. 27-49.
Alptekin
E. 2009: “Dalgalı Piyasalarda Sığınılacak Liman: VOB”, http://www.izto.org.tr/NR/
rdonlyres/7475BDA1-95B7-4855-B351-9ADCE4362AFE/11246/VOB_erdemalptekin.pdf.
Altun O. ve S. Yıldırım 1995: “Türk Bankacılık Sisteminin Değerlendirilmesi: 1980-1993 Deneyimi”,
Türkiye’de Kaynak Aktarım Sürecinde Sermaye Piyasalarının Rolü: 1980 Sonrası Dönemin Bir Değerlendirmesi; ss. 75-159, SPK Yayın No: 17.
Bartholomew, Philip, and Gary Whalen. 1995: “Fundamentals of Systemic Risk” In Research in Financial
Services: Banking, Financial Markets, and Systemic Risk, vol. 7, edited by George G. Kaufman,
3–17, Greenwich, Conn: JAI.
Başbuğ F.Y. 1979: “Bankacılık, Bankerlik ve Para Piyasasındaki Gelişmeler”, Banka ve Ekonomik Yorumlar
Dergisi, cilt 16, sayı 8, ss. 61-67.
Anderson A. M. and E. A. Dyl 2007: “Trading Volume: Nasdaq and the NYSE”, Financial Analysts Journal, vol. 63, no: 3, p. 79-88.
Başpınar A. 2004: “Türkiye’de ve Dünyada Muhasebe Standartlarının Oluşumuna Genel Bir Bakış” Maliye
Dergisi, http://portal1.sgb.gov.tr/calismalar/maliye_dergisi/yayinlar/md/md146/muhasesestandardı.pdf (Erişim 1.06.2011).
Aras G. 2005: “Sermaye Piyasalarında Asimetrik Bilgi Etkisi ve Piyasaların İşleyişindeki Rolü”, İktisat İşletme ve Finans 19, sayı 225, ss 81–94.
BDDK 2003: “Bankacılık Sektörü yeniden yapılandırma Programı Gelişme Raporu-VII”, Ekim, http://www.
bddk.org.tr/turkce/Raporlar/Diger_Raporlar/1525BSYYP_Gelisme_102003.pdf.
Aras G. ve A. Müslümov 2003: “Sermaye Piyasalarının Gelişmesinde Kurumsal Yatırımcıların Rolü OECD
Ülkeleri ve Türkiye Örneği”, KYD Yayını, İstanbul.
BDDK (2006): “Finansal Piyasalar Raporu”, http://www.bddk.org.tr.
Arıkan İ. 1992: “Gelecek Borsaları ve Türkiye’de Olabilirliği”, SPK Yeterlik Etüdü.
Arıkan Ö. 1995: “Örtülü Kazanç Aktarımı”, SPK/OFD Araştırma Raporu.
Berki Ş. 1966: “İslam Hukuku Miras Sistemi ile Medeni Kanunun Miras Sistemi Arasındaki Farklar”,
A.Ü.Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt 22, sayı 2, ss. 1-15. http://dergiler.ankara.edu.tr (Erişim Tarihi
03.05.2011).
Arnott R. ve J. E. Stiglitz 1981: “Moral Hazard and Nonmarket Institutions: Dysfunctional Crowding Out or
Peer Monitoring”, American Economic Review, March 1991, vol. 81, no. 1, p. 179-189.
Berki Ş. 1969: “Türk Medeni Kanununda Mahfuz Hisse Çeşitleri ve Rolü”, A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt
26, sayı 3, ss. 215-236.
Arrow K. J. 1984: “Insurance, Risk and Resource Allocation”, Arrow K. J. Economics of Information, Collected Papers of Kenneth J. Arrow, 147–171.
Bernstein P. 1996: Against the Gods: The Remarkable Story of Risk, John Wiley & Sons Inc. New York.
Bernstein P.L. 2006: Tanrılara Karşı: Riskin Olağanüstü Tarihi, Feyyat C. (çev), Scala Yayıncılık, İstanbul.
Artunç B. 2002: “Özel Amaçlı Varlıklar ve Bilanço Dışı Muhasebeleştirme Yönetimi Olarak Kullanımları”,
SPK Yeterlik Etüdü.
Bernstein P. L. 2008: Altının Gücü, Bir Tutkunun Olağanüstü Tarihi, Konyar L. (çev), Scala Yayıncılık,
İstanbul.
Ashigian B. P. (1986): “The Political Economy of Futures Markets Regulation”, ….içinde (Futures Markets cilt 1).
Benston G. J. 1994: “Universal Banking”, Journal of Economic Perspectives, vol. 8, n. 3, pp. 121-143.
Aslantaş Ş. ve R. Eser 2006: “An Overview Corporate Governance Theory and Turkish System Within European Perspective”, International Finance Symposium 2006, Financial Sector Integration, Review
and Steps Ahead, Marmara University Institute and School of Banking and Insurance and Vienna
University of Economics and Business Administration, İstanbul.
Beşirli M.2009: “Osmanlı’da Borsa: Dersaadet Tahvilât Borsası’ndan Eshâm ve Tahvilât Borsası’na Yeni
Düzenleme Girişimler”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, cilt 19, sayı 1, 185-208.
Aşıkoğlu Y. 1993: “Alternative Frameworks of Financial Liberalization and Financial Reform in Turkey”,
Aşıkoğlu Y. ve H. Ersel (edt), Financial Liberalization in Turkey, TCMB, Ankara içinde, ss. 79-109.
Birch M.2004: “Küreselleşme-Yol Ayrımındaki Muhasebe Mesleği”, Pekdemir R. (ed), Globalleşmenin Muhasebe Mesleği Üzerine Etkileri ve Toplum Çıkarlarının Korunması, İSMMMO VI.Türkiye Muhasebe
Denetimi Sempozyumu, İstanbul, 22-25.
Atiyas İ. 1989: “The Private Sector Response to Financial Liberalization in Turkey: 1980-1982”, World Bank,
Working Paper, WPS147 http://documents.worldbank.org/curated/en/1989/01/700601/privatesectors-response-financial-liberalization-turkey-1980-82 (Erişim 25.05.2011).
Bicksler J.L.2008: “The Subprime Mortgage Debacle and Its Linkages to Corporate Governance” International Journal of Disclosure and Governance, vol. 5, no. 4. pp. 295-300.
Birdişli M.2012: “Türk Bankacılık Sisteminde Mevduat Bankalarının Yurt İçi Piyasalarda Menkul Kıymet
İhraç Nedenlerinin Banka Bilançolarına Etkileri Çerçevesinde Değerlendirilmesi”, Active Finans
Dergisi, yıl 14, sayı 74, ss. 30-35.
736 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 737
BIS (2003): “Sound Practices for the Management and Supervision of Operational Risk”, http://www.bis.
org/bcbs96.pdf.
Dash M. 1999: “Tulipomania: The Story of the World’s Most Coveted Flower and Extraordinary Passions It
Aroused”, reprint, Phoneix, London.
BİST (2014): Borsa Istanbul 2013 Faaliyet Raporu.
Demetriades P. O. and H. Khaled 1996: “Does Financial Development Cause Economic Growth?”, Journal
of Development Economics, no. 51, pp. 387–411.
Black S. W. and M. Moersch 1998: “Finansal Structure, Investment and Economic Growth in OECD Countries” Black S.W. and M.Moersch (eds), Competition and Convergence in Financial Markets: The
German and Anglo-American Models, New York, North Holland, ss. 157–174.
Bodie Z., A Kane ve A. J. Marcus (1996): Investments, Third Edition, Irwin McGraw Hill, Boston.
Bollen N.P.B. ve V.K. Pool 2008: “Conditional Return Smooting in the Hedge Fund Industry”, Journal of
Financial and Quantative Analysis, vol. 43, no. 2 pp. 267-298.
Boysal H. 1987: “İpotek Sözleşmeleri Pazarı”, SPK AGD Araştırma Raporu.
Bozkurt Ü. 1979: “Sermaye Piyasası”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi cilt 16, sayı 6, ss. 53-66.
Brandmeir K. et al, 2012: Allianz Global Wealth Report 2012, Allianz SE, Temmuz.
Braudel F. 2004: “Maddi Uygarlık, Mübadele Oyunları”, çev. Kılıçbay M. A., İmge Kitabevi, 2. baskı, Ankara.
Brunnermeier, M. K. 2009: “Deciphering the 2007–08 Liquidity and Credit Crunch”, Journal of Economic
Perspectives, 23(1), 77–100.
Bulutay T. 2003 “Bilim ve İktisat” İktisat, İşletme ve Finans, No 211, ss.5-49.
Bulutay T. 2004: “Kalkınma ve Büyüme”, İktisat, İşletme ve Finans, Ocak 2004 cilt 19, sayı 214, ss. 5-93.
Bulutay T. 2005 : “Türkiye Ekonomisinde Uluslararası Ticaret ve Döviz Piyasalarında 1980 Sonrası Gelişmelerin Temel Nitelikleri”, Erlat H. (ed), Bölgesel Gelişme Stratejileri ve Akdeniz Ekonomisi, Türkiye
Ekonomi Kurumu Yayını, sayfa 21–85; Ankara. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/324/3211.
pdf (Erişim Tarihi 03.05.2011).
Can E. (2003): “Operasyonel Risk ve Yönetimi”, Yeterlik Etüdü, SPK.
Caprio Jr.G. and R. Levine 2002: “Corporate Governance in Finance: Concepts and International Observations” in Financial Sector Governance: The Roles of the Public and Private Sectors, Litan R. E.,
Palermo M. and V. Sundarajan (eds), Washington D.C. The Brokings Institution, pp. 17–50.
Carosio G. 2001: “The New Basel Capital Adequacy Framework”, Economic Notes by Banca Monte Dei
Pashi di Siene SpA, vol. 30, no. 3, pp. 327-335.
Caruana J. 2012: “Building A Resilient Financial System”, 2012 ADB Financial Sector Forum on “Enhancing
Financial Stability-Issues and Challenges, Manila, www.bis.org.
Demir H. ve Palabıyık V. K. 1995: “Konut Ediniminde Uzun Vadeli İpotek Kredisi Sistemi”, Jeodezi, Jeoinformasyon ve Arazi Yönetimi Dergisi 2005/92, ss. 3-12, http://www.hkmo.org.tr/resimler/ekler/
CBNZ_9cb3ea317a_ek.pdf, 24.12.2009.
Demirçelik A. 1986: “Halka Açılma Deneyimleri”, Araştırma Raporu, SPK-AGD/8630.
Demirçelik A. ve S. Soydemir (1989): Geleceğe Yönelik İşlemler Piyasaları (Futures Markets), Araştırma
Raporu, SPK-AGD/8915.
Demirgüç Kunt A. and V. Maksimovic 1996: “Stock Market Development and Firm Financing Choices”,
World Bank Economic Review, 10, pp 341–370
Demirtaş Ö. ve A. Güngör 2004: “Portföy Yönetimi ve Portföy Seçimine Yönelik Uygulama”, Havacılık ve
Uzay Teknolojileri Dergisi, cilt 1, sayı 4, ss.103-109.
Derelioğlu D. 2001: “Dünyada Emeklilik Fonu Uygulamaları ve Türkiye İçin Öneriler”, TÜGİAD Ekonomi
Ödülleri Kitapları-1, İstanbul.
Derin S. 1991: “Evrensel Bankacılık Sistemi ve Türk Sermaye Piyasalarında Bankalar”, SPK Yeterlik Etüdü.
Dimson E. and P.March 1995: “Capital Requirements for Securities Firms”, The Journal of Finance, vol 50,
no 3, 821-851.
Ding M and E. Prasad 2010: “Why Rising Government Debt Burdens Really Matter?”, Financial Times,
31 Ekim, http://blogs.ft.com/economistsforum/2010/10/why-rising-government-debt-burdensreally-matter/.
Doğru H. 2007: Menkul Kıymetleştirme ve Mortgage: Genel ve Hukuki Esaslar, Doğru Hukuk Yayınları,
İstanbul.
Dornbusch R. 2002: A Primer on Emerging Markets Crisis”, Sebastian E. and J. A. Frenkel (eds), Preventing
Currency Crises in Emerging Markets, Pages 734-754, NBER Conference Report Series, University
of Chicago Press, Chicago.
Dowd K. 2009: “Moral Hazard and the Financial Crisis”, Cato Journal, vol 29, no 1, 141-166.
DPT. 2009: İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı, Ekim.
Chammah W. A. 1991: “An Owerview of Securitization”, Norton J.a d P.Spellman (eds): Asset Securitization
International Financial and Legal Aspects içinde, pp. 1-15.
Dudley S. E. 2009: “Lessons Learned, Challenges Ahead”, Regulation, vol. 32, no. 2, pages. 6-11, www.
cato.org.
Champbell R. D. et al, 2011: Corporate Governance and Performance in the Market for Corporate Control:
The Case of REITs, Journal of Real Estate Financial Economics 42:451–480.
Dura N. 1985: Yeniden Değerleme Değer Artış Fonunun Sermayeye İlavesi Konusunda Öneri, SPK, Araştırma Raporu.
Cook T. Q. and R. K. La Roche 2002: Para Piyasası Enstrümanları, İstanbul Altın Borsası Yayını, No. 15,
(çeviri), İstanbul.
Durakpaşa N. 1982: “Banker Kastelli Olayı ve Ötesi: Söyleşi”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, cilt 19,
sayı 7, ss. 7-18.
Coşan M. F. 1986: “Geri Satın Alma Antlaşmaları”, SPK/AGD Araştırma Raporu.
Düzakın H. G. 1998: “İMKB’de Halka İlk Arzdan Sonra Hisse Senetlerinin Performanslarının Ölçümü ve
Düşük Fiyatlandırmayla İlgili Yaklaşımların Firmalar ve Bunlara Aracılık Eden Kurumlar Açısından
Değerlendirilmesi”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, www.econturk.org/hatice.
pdf (Erişim 20.02.2012).
Coşkun Y. 2009: “Aracı Kurum Çevrimini Yönlendiren Etkenler ve Finansal Araç Piyasaları Hakkındaki Direktifin
(Mifid) Sektörel Gelişime Etkileri”, Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, cilt 2, sayı 3, ss. 1-34.
Coşkun Y. 2012: “Repo ve Ters Repo Düzenlemeleri: Banker Krizi Sonrası Ortaya Çıkışı ve Finansal Başarısızlık Dersleri Işığında Politika Önerileri”, Business and Economics Research Journal, volume 3,
number 1, 2012, pp. 59-90.
Dymski G.A.2010: “Why the Subprime Crisis is Different: A Minskyian Approach”, Cambridge Journal of
Economics, 34,239-255 doi: 10.1093/cje/bep054.
Crockett A. and B. H. Cohen 2009: “Financial Markets and Systemic Risk in an Era of Innovation”, International Finance, vol. 4, no.1, pp. 127-144.
Eatwell J, T. Mouakil and L. Taylor (2008): “Liquidity, Leverage and the Impact of Subprime Turbulence”,
http://www.newschool.edu/cepa/financial%20Crisis%202008/Taylor_Subprime.doc.
Crouhy M. and S. M. Turnbull (2008): “The Subprime Credit Crisis of 07”, http://ssrn.com/abstract=1112467,
May 11, 2008.
Edgar R. J. 2009: “The Future of Financial Regulation: Lessons from the Global Financial Crisis”, The Australian Economic Review, vol. 42, no. 4, pp. 470-476.
Çelebican G. 1979: “Mevduat Sertifikaları”, A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt 36, sayı 104, ss. 271-294,
www://auhf.ankara.edu.tr/dergiler (Erişim 15.05.2011).
Ekinci, N. K. 2001: Basic Economics, Literatür Yayınları, No. 68, İstanbul.
Çelik A. 2004: “Güveni Oluşturmanın Yapı Taşları”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, A.Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
Eldem E. 2006: “Osmanlı Devletinin Avrupa İle Mali Bütünleşmesi Süreci: Dış Borç, Osmanlı Bankası ve
Düyun-ı Umumiye”, Genç M. ve E. Özvar (hazırlayanlar), Osmanlı Maliyesi Kurumlar ve Bütçeler 1,
Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, İstanbul içinde, ss. 95-114.
Çetin N. ve H. E. Töremiş 2008: “Menkul Kıymet Borsalarında Alım Satıma Aracılık Faaliyeti Kapsamında
Aracı Kurumlarla Yatırımcılar Arasındaki İlişkinin Hukuki Niteliği”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt XII, yayın 2008, sayı 1-2, ss. 77-102.
Eldem E. 1999: Osmanlı Bankası Tarihi, Osmanlı Bankası Tarihi Araştırma Merkezi, İstanbul.
Elliott D. J. and M. N. Baily 2009: “Telling the Narrative of the Financial Crisis: Not Just a Housing Bubble”,
www.brookings.edu/papers/2009/1123_narrative_elliott_baily.aspx.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 739
738 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Elul R. 2005: “The Economics of Asset Securitization”, Business Review Q3 2005, p. 16-25.
Emeklilik Gözetim Merkezi (EGM) 2014: BES Temel Göstergeleri, http://www.egm.org.tr/weblink/BESgostergeler.htm (Erişim 13.6.2014).
Erbaş S. 2004: “Devlet İç Borçlanma Senetlerinin Saklamasına İlişkin Uygulamalar, Sorunlar ve Öneriler”,
SPK Yeterlik Etüdü, Ankara.
Ercan M.K. ve Ü. Ban 2005: Değere Dayalı İşletme Finansı. Finansal Yönetim, Gazi Kitabevi, Ankara.
Erden S. 1992 “Menkul Kıymet Piyasalarında Takas ve Saklama Hizmetleri”, SPK Yeterlik Etüdü, Ankara.
Ergenekon Ç. 2001: Emekliliğin Finansmanı Global Özel Emeklilik Fonu Uygulamaları Işığında Ülkemiz için
Öneriler, Emir Ofset, İstanbul.
Erkan N. ve B. Temir 1998: Şirketler Kesimi Finansman Eğilimleri Anketi Sonuçları 1996, SPK Yayın No
126, Ankara.
Ertuğa Y. T. 2004: Hedge Fonların İşleyişi, SPK, Yeterlik Etüdü, İstanbul.
Ertürk H. 2010: “S&P ve Türkiye’nin Kredi Notu Derecelendirmesi”, Active Bankacılık ve Finans Dergisi, yıl
12, sayı 14, 30-47.
Ersel H. 2008: “ABD Madem Konut Şirketlerini Kurtaracaktı, Niçin Özelleştirdi?”, Referans Gazetesi, 21
Temmuz 1998.
Ersel H. 2011: “Finansal istikrar ve Merkez Bankası”, www.radikal.com.tr, 04.04.2011 (Erişim 21.07.2011).
Ersel H. 2011: “Mali İstikrarsızlık ve Makro Sakıngan Önlemler”, Radikal 03.01.2011, www.radikal.com.tr
(Erişim 08.06.2011).
Ersel H. 2012: “2012’de İktisat Politikalarına Destek Sağlamanın Güçlüğü”, http://www.tepav.org.tr/tr/
tum-kose-yazisi/s/2944.
Ertugay T. Y. 2004: “Hedge Fonların İşleyişi”, SPK Yeterlik Etüdü, Ankara.
Eser R. 1999: Hanehalkı Tasarruf ve Yatırım Eğilimleri Anketi Sonuçları”, SPK Yayın No 133.
Euractiv 2007: “AB Pasaportlu Yatırım Fonları”, http://www.euractiv.com.tr/yazici-sayfasi/article/abpasaportlu-yatirim-fonlari (06.01.2009).
Fama E. 1980: “Agency Problems and the Theory of the Firm”, Journal of Political Economy, vol. 88, no. 2,
pp. 288-308.
Fan G. Z. and et al, 2006: “Moral Hazard, Effort Sensitivity and Compensation in Asset-Backed Securitization”, Journal of Real Estate Financial Economics, no. 32, p. 229-251.
Ferri G., G. Lui and J. E. Stiglitz 1999: “The Procyclical Role of Rating Agencies: Evidence from East Asian
Crisis”, Economic Note by Banca Monte dei Paschi di Siena SPA, vol. 28, no. 3, pp. 335-355.
Fertekligil A. 1985: “Türkiye’de Menkul Kıymet Borsasının Öyküsü”, Para ve Sermaye Piyasası Dergisi, ss.
41-45.
Gertler M. 1988: “Financial Structure and Aggregate Economic Activity: An Overview”, Journal of Money,
Credit and Banking, 20, pp. 559-588.
Ghandhi J. 1988: “Reflections on the Operation of Capital Markets”, Proceedings of the OECD_CMB Conference, The Interrelationship Between Money and Capital Markets, SPK Yayını, No: 10, Ankara.
Giorgio G. Di, C. Di Noia and L. Piatti 2000: “The Case of Italy and Proposal for the Euro Area”, The Working Paper Series 00-24, Financial Institutions Center, Wharton School, University of Pennsylvania.
Goldsmith R.W. 1969: “Financial Structure and Development”, Yale University Press, London.
Godenhielm M. and K. Kutti 2008: “In a Herd? Herding with Costly Observation and an Unknown Number
of Predecessors”; Finnish Economic Papers – Volume 21, No.2, pp.95-10.
Gokhale J. 2009: “Animal Spirits: How Human Psychology Drives The Economy and Why It Matters For
Global Capitalism” (Book Review) Cato Journal, Vol. 29, No. 3, 587-594.
Gompers P. and J.Lerner 2001: “The Venture Capital Revolution”, Journal of Economic Perspectives, vol.
15, num. 2, page. 145-168.
Gorton G. and A. Metrick 2010: “Regulating the Shadow Banking System”, Brookings Papers on Economic
Activity, Fall2010, pp. 261-312.
Gorton G. and A. Winton 2002: “Financial Intermediation”, Working Paper, no. 8926, NBER, Cambridge.
Graff R. A. 2006: “Securitization Demystified”, Journal of Real Estate Portfolio Management, vol. 12, no. 3,
p. 233–248.
Gubler Z. J. 2011: “The Financial Innovation Process: Theory and Application”, Delaware Journal of
Corporate Law, Vol. 36, N. 1, Pages. 55-119. http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_
id=1905458 (Erişim 05.01.2012).
Gurley J. G. and E. S. Shaw 1967: “Financial Structure and Economic Development”, Economic Development and Cultural Change, Vol. 15, No. 3, pp. 257-267
Gülcan Y. 2008: “Bölgesel kalkınmada kültürel faktörlerin rolü: Ege Bölgesi illeri arasında karşılaştırmalı
bir çalışma”, İktisat İşletme ve Finans 23 (271) 2008: 93-114.
Gültekin N. B. and G. Sak 1993: “The Role of Securities Markets in the Financial Liberalization Process
and Performance of Turkish Experience”, Aşıkoğlu Y. ve H.Ersel (edt), Financial Liberalization in
Turkey, TCMB, Ankara içinde, ss. 143-166.
Günal V. 1986: Sermaye Piyasası Hukuku, SPK Yayın No. 5, Ankara.
Güngör A. İ. 2004: “Borsalar Arası İşbirliği, Birleşme ve Entegrasyon Çalışmaları ve Türk Sermaye Piyasası”, Yeterlik Etütleri (16. dönem), cilt 1, s. 7-130, SPK yayın no, 148.
Güngör E. 1999: “Gayrimenkul Değerlemesi ve Türkiye’de Sermaye Piyasalarında Gayrimenkul Ekspertiz
Şirketlerine Yönelik Düzenlemeler Yapılmasına İlişkin Öneriler”, SPK Yeterlik Etüdü.
Fertekligil A. 1993: “Türkiye’de Borsanın Tarihçesi”, İMKB Yayınları, Yayın No. 3.
Hacıalioğlu R. 2006: “Borsa Opsiyon Sözleşmeleri”, Hatemi H. (edt), Prof. Dr. Özer Seliçi’ye Armağan, içinde
ss. 529-558, Seçkin Yayıncılık, Ankara.
Fisch J. 2005: “Rating the Raters- Reflections on Proposals for Regulatory Reform of the Credit Rating
Agencies”, http://blj.ucdavis.edu/article/549/>(Jan.10.2005).
Haroutounian M. K. and E. Theissen 2008: “Competition Between Exchanges: Euronext Versus Xetra”,
European Financial Management, vol. 15, no. 1, pp: 181-207.
Fisher D. E. and R. J. Jordan (1991): “Security Analysis And Portfolio Management”, Fifth Edition, Prentice
Hall International Edition.
Harper D. 2003: “Introduction to Hedge Funds”, http://www.investopedia.com/articles/03/112603.asp
(13.03.2009).
Frankel T. 1980: “The Regulation of Money Mangers”, Second Edition, 3rd Volume, Little Brown and Company, Boston.
Hatipoğlu Z. 1965: “Sermaye Piyasası Semineri”, Banka Meslek ve Fikir Dergisi, cilt 2, s.1. ss 46-47.
Ghandhi J. 1988: “Reflections on the Operation of Capital Markets”, Proocedings of the OECD_CMB Conference, The Interrelationship Between Money and Capital Markets, SPK Yayını, No: 10, Ankara.
Frost C. A. 2007: “Credit Rating Agencies In Capital Markets: A Review of Research Evidence on Selected
Criticisms of the Agencies”, Journal of Accounting, Auditing and Finance, v. 22, iss. 3, pp. 469-492.
Hatipoğlu Z. 1966: “1966 Programında Para, Kredi ve Bankacılık”, Banka Meslek ve Fikir Dergisi, cilt 3, s.
5, ss. 4-7.
Hatipoğlu Z. 1970: “Türkiye’de Sermaye Piyasasının Gelişmesinin Ekonomik Açıdan Tetkiki”, Banka Meslek
ve Fikir Dergisi, c.7, s.9, ss. 38-52.
Garbade K. 1982: “Securities Markets”, McGraw-Hill.
Heakal R. 2003: “What is Corporate Credit Rating?”,
les/03/102203.asp (24.08.2009).
Gartland W. J. and N. C. Letica 2000: “The Basics of Interest Rate Options”, Fabozzi F. J. (Edt), The Handbook of Fixed Income Securities, pp. 1233-1257, Sixth Edition, McGraw Hill Inc, USA.
Heakal R. 2007: “What Was The Glass Steagal Act?”, http://investopedia.com/articles/03/07/1603.asp (Erişim 12.03.2009).
Gasbarro D and et al. 2004: “Syndicated Loan Announcements and Borrower Value”, The Journal of Financial Research, XXVII, No 1, pp. 133–141.
Healy, P. M. and Palepu, K. G: “The Fall of Enron”, Journal of Economic Perspectives”, vol. 17, number. 2,
pp. 3-26.
Genç M. 2006: “Osmanlı Maliyesinde Mukataa Kavramı”, Genç M. ve E. Özvar (Hazırlayanlar), Osmanlı Maliyesi
Kurumlar ve Bütçeler 1, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, İstanbul içinde, ss. 57-64.
Herring R. J. and R. E. Litan (1995): Financial Regulation in the Global Economy, The Brookings Institutions Washington D.C.
www.investopedia.com/printable.asp?a=/artic-
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 741
740 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Herring R. J. and A. M. Santomero 1999: “What is Optimal Financial Regulation?”, Wharton School, Financial Institutions Center, Working Paper 00-34.
Hicks 1969:
Hoeing T. M. 1996: “Rethinking Financial Regulation”, Federal Reserve Bank of Kansas City Economic Review ,vol. 81, issue 2, pp.5-13.
Hoshi T. 2011: “Financial Regulation: Lessons from the Recent Financial Crisis”, Journal Of Economic Literature, vol. 49, no. 1, pp.120-128.
ICI 2008: ICI Fact Book, 2008, www.icifactbook.org/pdf/2008_factbook.pdf. (06.01.2009)
ICI 2012: 2011 Investment Company Factbook, 51st Edition, http://www.ici.org/pdf/2012_factbook.pdf
(06.11.2012)
IOSCO 1998: “Risk Management and Control Guidance for Securities Firms and Their Supervisors”, IOSCO
Public Document.
IOSCO 2005: “IOSCO Arrangement on International Financial Reporting Standarts Regulatory Interpretation
and Enforcement”, https://www.iosco.org/ifrs/pdf/ifrs_database_arrangement.pdf
İMKB 1992: Borsa Rehberi (1928), İMKB Borsa Tarihi Araştırmaları, İMKB Yayını, 2. baskı, İstanbul.
İMKB (2005) “Takas ve Saklama: Dünya Uygulamaları” İMKB Dergisi, yıl 7 sayı 28.
İMKB 2008: “Yıllık Rapor”, http://www.imkb.gov.tr/veri.htm
İnalcık H. 1969: “Capital Formation in the Ottoman Empire”, The Journal of Economic History, vol. 29, no.
1, pp. 97-140.
İnalcık H. 2004: Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300-1600), çev (Sezer R.) 5. bası, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul,
İpekçi A. 1974: “Şirketlerin Halka Açılmasında Değerlendirme Sorunları”, Banka ve Ekonomik Yorumlar
Dergisi, cilt 11, sayı 4, sayfa 43-47.
İzmir Ticaret Borsası 2013, http://www.itb.org.tr/tr/yeniProje.asp#link1 (Erişim 7.4.2013).
Jacoby H. G. 1994: “Borrowing Constraints and Progress Through School: Evidence Form Peru”, Review Of
Economics and Statistics, No. 76, pp. 151-160.
Jaffee D. and Russel T. 1976: “Imperfect Information, Uncertainity and Credit Rationing”, Quarterly Journal
of Economics, 90, pp. 651–666.
Jansen, K. 1989: “Monetary Policy and Financial Development”, Fitzgerald E.V.K. and R. Vos (1989) Financing Economic Development, A Structural Approach to Monetary Policy, Gower, London.
Jensen M. C. (1989): “Eclipse of the Public Corporation”, Harward Business Review, Sep.Oct.1989, pp.
61-74.
Jensen, M. 1993: “The Modem Industrial Revolution, Exit And The Failure Of Internal Control Systems. The
Journal of Finance, vol. 48, Number. 3, pp. 831 -880.
Jensen M. C. and W. H. Meckling 1976: “Theory of the Firm: Managerial Behavior, Agency Costs and Ownership Structure”, Journal of Financial Economics, October, 1976, V. 3, No. 4, pp. 305-360. (http://
ssrn.com/abstract=94043).
Kaufman H. 2000: On Money and Markets, McGraw-Hill, USA.
Kaufman, G. G. and S., Kenneth E. 2003: “What is Systemic Risk, and Do Bank Regulators Retard or
Contribute to It?”, Independent Review, vol. 7, issue 3, pp. 371-391. http://www.independent.org/
publications/tir/ (Erişim 18.07.2011).
Kaya A. 2002: “Dünyada Türkiye’de Risk Sermayesi”, Cumhuriyetin 80. Yılına Armağan, cilt 2 içinde, ss.
481-558. SPK Yayın No. 147, Ankara.
Kavlak D. 2003: “Kredi Riski ve Türev Araçlar Kullanılarak Aktarımı”, Yeterlik Etüdü, SPK.
Kayım A. 2006: “Kurumsal Risk Yönetimi ve İç Denetimin Kurumsal Risk Yönetimindeki Rolü”, Active Bankacılık ve Finans Dergisi, yıl 8, sayı 50, Ekim-Kasım 2006, ss.28-33.
Kaytmaz M. F. 1983: “İflas eden İşçi Şirketleri”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, yıl 20, sayı 8, sayfa
43-46.
Kazgan H. 1999: “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Şirketleşme”, Creative Yayıncılık, İstanbul.
Kazgan H. ve Diğerleri. 1999: “Osmanlı’dan Günümüze Türk Finans Tarihi”, cilt I ve II, İMKB Yayını, İstanbul.
Keyder N. 1993: “Para: Teori, Politika ve Uygulama”, Bizim Büro, 4. basım, Ankara.
Kırman A. 1998: “Opsiyon Sözleşmesinin Hukuki Niteliği ve İşlemin Vergisel Boyutu”, Prof.Dr. Ali Bozer’e
Armağan içinde, ss. 713-745, Bankacılık ve Ticaret Hukuku Araştırmaları Enstitüsü, Ankara.
Kieff F. S. and T. A. Paredes 2010: “Introduction”, Kieff F. S. and T. A. Paredes (eds) Perspectives on Corporate Governance, içinde 1-14, Cambridge University Press, New York.
Kindleberger C. P. 1989: “Manias, Panics, and Crashes: A History of Financial Crises”, Second Edition, Macmillan, New York.
King R. G and R. Levine 1993: “Finance, Enterpreneurship and Growth: Theory and Evidence”, Journal of
Monetary Economics, 32, 513–542.
Knight F. H. 1921: “Risk, Uncertainty and Profit”, New York, Houghton Mifflin.
Koçaker E. 2010: “Kurumsal Yönetim İlkeleri Açısından Ulusal ve Uluslar arası Gelişmeler”, Sermaye Piyasası Dergisi, sayı 1.127-135.
Kohn M. 1994: “Financial Institutions and Markets”, McGraw-Hill.
Kokkoris I. and R. O. Caminal 2008: “Lessons from the Recent Stock Exchange Merger Activity”, Journal
of Competition Law and Economics, vol. 4, no. 3, pp. 837-867.
Kothari V. 2006: Securitization: The Financial Instrument of the Future John Wiley and Sons (Asia) Pte.Ltd.
Singapore.
Kumaş M. S. 2006: “Bir Finans Yöntemi Olarak İş Ortaklığı Uygulaması-Mudarabe-Commenda Karşılaştırması, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,cilt 15, sayı 1, ss.369-383.
Kumrulu A.G. 1976: “Mali Denge Vergisi”, A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt 33, sayı 1-4, ss. 49-62, www://
dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/310/2967.pdf (Erişim13.05.2011).
Kuran T. 2003: “The Islamic Commercial Crisis: Institutional Roots of Economic Underdevelopment in the
Middle East”, The Journal of Economic History, vol 63, number 2, pp. 414-446.
Joehnk M. D. 1987: “An Introduction to fixed Income Securities”, Fabozzi F.J. ve I.M.Pollack (Eds), The
Handbook of Fixed Income Securities, içinde, Second Edition, Dow Jones –Irwin, Illinois.
Kuran T. 2004: “Why the Middle East is Economically Underdeveloped: Historical Mechanisms of Institutional Stagnation”, Journal of Economic Perspectives, vol.18, number3, pp. 71-90.
Jones J. D., W. W. Lang and P. J. Nigro 2005: “Agent Bank Behaviour in Bank Loan Syndications”, The
Journal of Financial Research, XXVIII no. 3, pp. 385-402.
Kuran T. 2006: “The Absence of the Corporation in Islamic Law: Origins and Persistence”, http://dukespace.
lib.duke.edu:8080/dspace/bitstream/handle/10161/2546/Kuran_The_Absence_of.pdf? squence=1
(Erişim.12.05.2011).
Hein S. E. and J. D. Steward (2003): “Zorunlu Karşılık Uygulamasına Modern Bakış”, Bankacılar Dergisi,
sayı 44, ss.81–94.
Kambhu J., T. Schuermann, and K. J. Stiroh 2007: “Hedge Funds, Financial Intermediation and Systemic
Risk”, FRBNY, Economic Policy Review, December 2007, pp. 1-18
Kuran T. 2012: “Yollar Ayrılırken; Orta Doğu’nun Geri kalma Sürecinde İslam Hukukunun Rolü”, (çev. N.
Elhüseyni), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
Kurdaş K. 1980: “Açık Oturum”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, yıl 17, sayı 9.
Karacan A. İ. 1981: “Banka ve Banker Faaliyetleri Üzerine”, Para Dergisi, sayı 6, ss. 49-52.
Kurtay S. 1989: “Yeniden Değerleme Değer Artış Fonu”, SPK Araştırma Raporu.
Karacan A. İ. 1996a: Bankacılık ve Kriz, Finans Dünyası Yayınları, No: 1.
Kurtulan E. 1997: “Kurumsal Yönetimin Firma Performansına Etkisi”, SPK Yeterlik Etüdü.
Karacan A. İ. 1996b: İktisat Yazıları, Finans Dünyası Yayınları, İstanbul.
Kurun E. 2005: Faiz Riski Yönetimi ve Türkiye Uygulaması, SPK Yayın No: 181, Ankara.
Karacan A. İ. 2002: Mali Piyasalar Üzerine Denemeler, Creative Yayıncılık, İstanbul.
Krugman P. 2008a: “Gordon Does Good”, The New York Times, October 12, 2008.
Karagözoğlu A. K. 2007: “Vadeli İşlem Piyasalarına Global Bakış”, TSPAKB Seminer Sunumu, www.vob.
org.tr (Erişim 04.07.2011).
Krugman P. 2011: “The Profession and the Crisis”, Presidential Adress, Eastern Economic Journal, 37,307312.doi:10.1057/eej .2011.8.
742 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 743
Köse M. 2001: “Osmanlı’da Borsa ve Galata Bankerlerinin Devletin Mali Yapısındaki Yeri”, A.Ü.Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 18, ss. 229-251.
Önen A. S. ve Y. Ö. Okat 2007: “Konut Finansmanı Sistemi”, Atatürk’ün 125. Doğum Yılına Armağan, cilt 2
İçinde, s. 479-507, SPK yayın no. 204, Ankara.
Küçüksözen C. 2010: “Türkiye’de Bağımsız Denetimin Gelişimi ve Türk Sermaye Piyasasında Bağımsız
Denetim Uygulamaları”, Sermaye Piyasası Dergisi, sayı 1, 99-121.
Özatay F. 1995: “1994 Krizinden Alınacak Dersler: Kamu İç Borç Yönetiminde Yapılan Yanlışlıklar ve Güven
Bunalımı”, İşletme ve Finans Dergisi Nisan 1995, sayı 109, sayfa 17-33.
Lafgren K.G., T. Persson and J. W. Weibull 2002: “Markets with Asymmetric ınformation: The Contributions of G. Akerlof, M. Spence and J. Stigltz”, Scand.J.of.Economics, 104 (2).195-211.
Özbay R. 1989: “Altın Sertifikası ve Yatırım Fonlarında Değerlendirilmesi”, SPK Araştırma Raporu.
Langley P. 2006: “Securitising Suburbia: The Transformation of Anglo-American Mortgage Finance”, Competition and Change, vol. 10, no. 3, p.283–299.
La Porta ve diğerleri 1998: “Law and Finance”, Journal of Political Economy 106:1113–1155.
La Porta ve diğerleri 2000:“Agency Problems and Dividend Policies Around the World.” Journal of Finance,
55(1): 1–33.
Özatay F. 2010: “Finansal Krizler ve Türkiye”, 2. Baskı, Doğan Kitap, İstanbul.
Özbay R. ve S. Yıldırım 1994: “Türkiye’de Altın Piyasalarının Yeniden Yapılanması Çerçevesinde Yeni Mali
Araçlar, Kurumsal ve Yasal Düzenlemeler”, SPK Araştırma Raporu, AD/9404.
Özcan O. ve T. E. Türe 2004: “Sermaye Piyasasında Yatırımcı Eğitiminin Önemi”, İktisat İşletme ve Finans,
yıl 19, sayı 225, ss.58-72.
Levi M. D. 2009: International Finance, Fifth Edition, Routledge, London.
Özdemir E. 2004: “Aracı Kurumların Sermaye Yeterliliği Düzenlemeleri, Uygulama Sorunları ve Çözüm
Önerileri”, SPK Yeterlik Etüdü.
Levine R. 1997: “Financial Development and Economic Growth: Views and Agenda”, Journal of Economic
Literature, June 1997, pp. 688-726.
Özdoğan A. 2002: “Halka Açık Anonim Ortaklıklarda Pay Sahibinin Ortaklıktan Ayrılma Hakkı”, SPK Yeterlik
Etüdü.
Levine R. 2004 : “Finance and Growth: Theory and Evidence”, NBER Working Paper, no. 10766.
Özkul L. 2003: “ABD Sermaye Piyasalarında Son Gelişmelerin ve ABD’de Yürürlüğe Giren 2002 Tarihli
Sarbanes –Oxley Kanunu’nun Türk Sermaye Piyasası Açısından Değerlendirilmesi”, SPK/Yeterlik
Etüdü.
Levine R. 2012: “The Governance of Financial Regulation: Reform Lessons from the Recent Crisis”, International Review of Finance, vol. 12, no. 1, pp. 39-56.
Lumpkin S. A. 2002: “Repo ve Ters Repo Sözleşmeleri”, İAB, Para Piyasası Araçları, içinde, sayfa. 91-109,
İAB yayın no. 15, İstanbul.
Marshall B., et al 1998: “The Declining Credit Quality of U.S.Corporate Debt: Myth or Reality?”, The Journal
of Finance, v. 53, iss. 4, pp. 1389-1413,
McDonough W. J. (2002); “Issues in Corporate Governance”, Current Issues in Economics and Finance,
Federal Reserve Bank of New York.
McKinnon R. J. 1989: “Financial Liberalization and Economic Development: A Reassestment of Interest
Rate Policies in Asia and Latin America”, OREP, vol.5, no. 4, pp. 29-54.
Mishkin F. S. 2006: The Economics of Money, Banking and Financial Markets, Eighth Edition Pearson
Addison Wesley, Boston.
Mishkin F. S. 2007: “The Economics of Money, Banking and Financial Markets”, Eighth Edition Update,
Pearson-Addison Wesley, Boston.
Mishkin F. S. 2009: “Why We Shouldn’t Turn Our Backs on Financial Globalization”, IMF Staff Papers,
56:1, 139-170.
Mishkin F. S. 2011: “Over the Cliff: From the Subprime to the Global Financial Crisis”, Journal of Economic
Perspectives, vol. 25, no. 1, pages. 49-70.
Mishkin F.S. and S. G. Eakins. 2005: “Financial Markets and Institutions”, Fifth Edition, Pearson-Adison
Wesley.
Mishkin F. S. and S. G. Eakins. 2005: “Financial Markets and Institutions”, Fifth Edition, Pearson-Adison
Wesley.
Metron R. C. and Z. Bodie 2004: “The Design of Financial Systems: Towards a Synthesis of Function and
Structure”, NBER, Working Paper, No. 10620.
MKK-TÜYİD 2014: “Borsa Trendleri Raporu”, Sayı: 7 Ocak-Aralık 2013, http://www.tuyid.org/files/Borsa_
Trendleri_Raporu_III.pdf (Erişim 17.8.2014).
Morck R., D. Wolfenzon and B. Yeung 2005: “Corporate Governance”, Journal of Economic Literature, vol.
XLIII, Sep. 2005, pp. 655-720.
Nielsen B. 2007: “Fannie Mae and Freddie Mac, Boon or Boom”, http://www.investopedia.com.articles/07/
fannies-freddie.asp
OECD 1996: “Corporate Governance, Competition and Performance”, OECD Economic Studies, No. 27, s.
7-70
OECD 2010: “Pensions Markets in Focus”, Temmuz.
Öcal N. 1997: Türkiye’de Menkul Kıymetleştirme Uygulaması, Etkileri, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, SPK
Yayın No 106, Ankara
Önder T. 2005: “Para politikası: araçları, amaçları ve Türkiye uygulaması”, TCMB, Uzmanlık Yeterlik Tezi.
Özlale Ü. 2012: “Türkiye’de Tasarruf Açığının Nedenleri ve Kapatılması İçin Politika Önerileri”, TBB Araştırma Raporu.
Özütürk B. 2007: “Yatırım Fonlarının 20 Yıllık Tarihi”, Atatürk’ün 125. Doğum Yılına Armağan, cilt 2 içinde, s.
463-478, SPK yayın no. 204, Ankara.
Pamuk Ş. 2006: “Osmanlı Devletinin İç Borçlanma Kurumlarının Evrimi, 1600–1850”, Genç M. ve E. Özvar
(eds): Osmanlı Maliyesi Kurumlar ve Bütçeler, içinde, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi,
İstanbul. s. 27–28.
Pamuk Ş. 2007: “Osmanlı Devletinin İç Borçlanma Kurumlarının Evrimi, 1600-1850”, Osmanlı Ekonomisi ve
Kurumları, Seçme Eserler I, içinde 133-154, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.
Pamuk Ş. 2008: “Bağımlılık ve Büyüme: Küreselleşme Çağında Osmanlı Ekonomisi, 19-820-1914”, “Osmanlıdan Cumhuriyete Küreselleşme, İktisat Politikaları ve Büyüme, Seçme Eserler II”, içinde ss.
3-28, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.
Partnoy F. 2002: “The Paradox of Credit Ratings”, Levich R. M., G. Majnoni and C. Reinhart (Eds) 2002: Ratings, Rating Agencies and the Global Financial System, pp. 65-84, Kluwer Academic Publishers,
Boston.
Pashigian B. P. (1986): “The Political Economy of Futures Markets Regulation”, ….içinde (Futures Markets
Cilt 1).
Perry B. 2008a: “An In Deep Look At The Credit Crisis”, http://i.investopedia.com/inv/pdf/tutorials/Credit-Crisis.pdf
Perry B .2008b: “Credit Crisis”, http://www.investopedia.com/university/credit-crisis/credit-crisis9.asp
(30.12.2008).
Pirgaip B. 2004 “Sermaye Piyasasında Bağımsız Denetim Standartlarının Uluslararası Denetim Standartları İle Harmonizasyonu”, SPK Yeterlik Etüdü.
Pitts M. and F. J. Fabozzi 2000: “Introduction to Interest-Rate Futures and Options Contracts”, Fabozzi F.
J. (edt): The Handbook of Fixed Income Securities, pp. 1175-1196, Sixth Edition, McGraw Hill Inc.
USA.
Rajan R. G. and L. Zingales 2003: “Saving Capitalism from the Capitalists”, Random House, New York, NY.
Rich D. and J. A. Moore 2002: “Scope and Dynamics of the Securities Lending Industry”, Journal of
Portfolio Management, Fall 2002, 61-75.
Richardson M. and L. White 2009: “ The Rating Agencies: Is Regulation the Answer?”, Financial Markets,
Institutions and Instruments, volume 18, number 2, pp. 145-147.
Rizvi Z. M. 2008: “Housing and Housing Finance: A Social Challenge and Economic Opportunity”, Housing
Finance International, Dec.2008, 23, 2, pp.32-37.
Rodrik D. and A. Subramanian 2009: “Why did Globalization Disappoint?”, IMF Staff Papers, 56:1;
112-138.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 745
744 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Romano R. 2009: “Does the Sarbanes-Oxley Act Have a Future?”, Yale Journal of Regulation, vol. 26:2,
229-341.
Soydemir S. 1993b: “Kurumsal Yatırımcı Olarak Yatırım Fonları ve Ortaklıkları”, İktisat İşletme ve Finans,
85-86, 11-21, 1993.
Ross S. A. 2001: “Financial Regulation in the New Millenium”, The Geneva Papers on Risk and Insurance,
vol. 26, no. 1, pp. 8-16.
Soydemir S. 1994: “Risk Sermayesi”, Ekonomik Yaklaşım Gazi Üniversitesi İktisat Bölümü, cilt 4, sayı 11,
77-94, 1994.
Rosser, J. B. 2003 “A Nobel Prize Asimetric Information: The Economic Contributions of George Akerlof,
Michael Spence and Joseph Stiglitz”, Review of Political Economy, vol. 15, number 1, p. 3-21.
Soydemir S. 1995a: “Kurumsal Yatırımcıların Fon Kaynakları ve Kullanım Yerleri (1981-1993)”, Türkiye’de
Kaynak Yaratım Sürecinde Sermaye Piyasalarının Rolü: 1980 Sonrası Dönemin Bir Değerlendirmesi
içinde, SPK AD, s. 203-245, SPK Yayın No: 17.1995.
Ross S. A., R. W. Westerfield and B. D. Jordan (1983): “Fundamentals of Corporate Finance”, Richard
D. Irwin Inc. New York.
Fan G.Z., and et al. 2006: “Moral Hazard, Effort Sensitivity and Compensation in Asset-Backed Securitization”, J Real Estate Finance Econ, no.v 32,vp 229-251.
Soydemir S. 1995b: “Sermaye Piyasası ve Borsa: 1981-1994”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi,
C.11-118-123.
Soydemir S. 1998: “Türkiye’de Finansal Fon Akımları: 1982-1993”, SPK Yayını No: 122, Ankara.
Sak G.1987: “Sermaye Piyasasının Gelişiminde Mali Aracılık Faaliyetlerinin Rolü”, SPK Yeterlik Etüdü.
Soydemir S. 2000: “Türk Tarımı ve Menkul Kıymetleştirme”, Mülkiye Dergisi, cilt XXIV, s.224, 103-106.
Sak G. 1989a: “Futures Piyasaları ve Bunların Türkiye’de Olabilirliği Üzerine Değerlendirme ve Öneriler”,
SPK/AGD Araştırma Raporu.
Soydemir S. 2004: “Türk Tarımı ve Şirketleşme”, İktisat, İşletme ve Finans, 215, 28-38.
Sak G. 1989b: “Futures Piyasalarına Konu Olabilecek Mal Gruplarının ve İlgili Borsanın Belirlenmesi Üzerine Öneriler”, SPK/AGD Araştırma Raporu.
Sak G. 1989c: “Konut Finansmanı Modellerine İlişkin İlk Değerlendirmeler”, SPK-AGD Araştırma Rapor. 20.
Sam C. Y. 2007: “Corporate Governance Reforms in the Post-1997 Asian Crisis: Is There Really a Convergence to the Anglo American Model?” Global Economic Review; Vol. 36, No. 3, pp. 267-287.
Sanchez M. 2011: “Financial Crisis: Prevention Correction and monetary Policy”, Cato Journal, Vol.31, no.
3, pp. 521-534.
Schama S. 1987: The Embarrassment of Riches, Vintage Books, New York.
Schmidt M. 2009: “Bond Rating Agencies: Can You Trust Them?”, www.investopedia.com/printable.
asp?a0/articles/bonds/09/bond-rating-agencies.asp (24.08.2009).
Schwarcz S. L. 1991: “Structuring and Legal Issues of Asset Securitization in The United States”, Norton J.a
dP. Spellman (eds): Asset Securitization International Financial and Legal Aspects içinde; pp. 16-50.
Schüler M. 2002: “The Threat of Systemic Risk in European Banking” Quarterly Journal of Business and
Economics”, Summer/Autumn 2002, vol. 41, Issue. 34, p. 145-165.
SEC 2003: “Report on the Role and Function of Credit Rating Agencies in the Operation of the Securities
Markets”, www.sec.gov
Sharpe W. F. 1978: Investments, Third Edition, Prentice Hall International Inc. London.
Shleifer A. and R. Vishny 2011: “Fire Sales in Finance and Macroeconomics”, Journal of Economic Perspectives, Vol. 25, No. 1, pages. 29-48.
Scholtens B. and D. van Wensveen 2000: “A Critique on the Theory of Financial Intermediary”, Journal of Banking and Finance, vol 24, pp. 1243-1251 (www.wlsevier.com/locate/econbase, (Erişim
12.07.2011).
Soydemir S. 2004a: “Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde Tarımsal Yapı, Şirketleşme ve Sermaye Piyasası”, Uygur E. ve İ. Civcir (eds): Gap Bölgesinde Dış Ticaret ve Tarım, içinde TEK yayını, Ankara.
Soydemir S. 2007: “Financial Structure of Turkish Private Sector Companies and Rent Economies in Turkey: 1989-2004”, Atatürk’ün 125. Doğum Yılına Armağan, Cilt 2 içinde, s. 551-592, SPK Yayın No
204.
Soydemir S. 2009: “KOBİ’lerin Finansmanında Borsalar”; Yiğidim A. 2009 (ed): Gaziantep Sanayinde İhracat, Finansman ve İstihdam Sorunları, içinde, TEK Yayını, Ankara.
Soydemir S. 2013a: “Ekonomik Gelişmelerin Perspektifinden Sermaye Piyasası Kanunları”, Sermaye Piyasası Dergisi, Sayı 13, s. 30-65.
Soydemir S. 2013b: “Türkiye’de Sermaye Piyasasının Tarihi”, Bulutay T. ve S. Soydemir ve D. Ö. Çubuklçu
2013 (eds) İsmail Türk’e Armağan içinde, Mülkiyeliler Birliği Yayını.
Soydemir S. ve A. Akyüz 1988: “Issues Related to the Management and Performance of Mutual Funds in
Turkey” Proc. The Role, Regulation and Operation of Investment Companies, OECD-CMB Conference, Ankara, 146-169, SPK yayın no: 10, Ankara, 1988.
Soydemir S ve O. Altun 1991: “Kurumsal Yatırımcılar ve Sermaye Piyasası”, SPK-AGD Araştırma Raporu.
No 9111.
Soydemir S. ve S. Derin 2009: “Türkiye’de Sermaye Piyasalarının Kısa Tarihi”, Standart Ekonomik ve Teknik
Dergi, yıl 48, sayı 564, s. 25-33.
Soylu S. 2004: “Emeklilik Yatırım Fonlarının Yönetimi”, SPK-Yeterlik Etüdü.
SPK. 1981: “Sermaye Piyasası Kanunu’nun Gerekçesi”.
SPK. 2008: “Yatırım Fonları”, http://www.spk.gov.tr/displayfile.aspx?action=displayfile&pageid=78&fn=78.
pdf (06.01.2008).
SPK. 2012: Aylık Bülten, Kasım.
Slattery D. and J. G. Nellis 2011: “Rethinking the Role of Regulation in the Aftermath of the Global Financial Crisis”, Panoeconomicus, vol. 3, pp. 407-423.
SPK 2012: Halka Arz;www.spk.gov.tr
Slimane F. B. 2012: “Stock Exchange Consolidation and Return Volatility”, Managerial Finance, vol. 38,
no 6, pp. 606-627.
Stiglitz J. 1993: “Finansal Piyasalarda Devletin Rolü”, World Bank 1993 Annual Conference on Development
Economics, Çeviren Selim Soydemir, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, C. XVIII, s. 171.
Smith B. M. 2003: “A History of the Global Stock Market: From Ancient Rome to Silicon Valley”, Reprint
Edition, Chicago University Press, Chicago.
Stiglitz J. E. 2001: “Principles of Financial Regulation: A Dynamic Portfolio Approach”, The World Bank
Reseach Observer, vol.16, no. 1, pp. 1-18.
Solomon J. and Solomon A. 2004: “Corporate Governance and Accountability”, John Wiley & Sons Ltd.
Stiglitz J. E. (2002a): “Information and the Change in The Paradigm in Economics”, AER, vol 92, No. 3, pp.
460-501.
Sonay H. 1994: “İpoteğe Dayalı Menkul Kıymetler ve Türkiye’de Konut Finansmanı”, SPK Yeterlik Etüdü.
SPK 2013: Aylık Bülten, Aralık.
Soydemir S. 1987: “ABD, Kore ve İsviçre Hukukunda Yatırım Fonları ve Para Piyasası Fonlarının Türkiye’de
Uygulanabilirliği”, SPK Yeterlik Etüdü.
Stiglitz J. E. 2002b:”Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı”, Taşçıoğlu A ve D. Vural (çev), Plan b, İstanbul.
Soydemir S. 1988: “Menkul Kıymet Yatırım Fonları ve Bazı Değerleme Sorunları”, SPK Araştırma Raporu,
AGD 1988/12.
Stiglitz J. and Weiss A. 1981: “Credit Rationing in Markets with Imperfect Information” American Economic Review 71, 393–410.
Soydemir 1991: “İMKB Hisse Senetleri Fiyat Endeksinin Öncü Göstergeler Endeksine Dâhil Edilmesi
Üzerine Bir Deneme”, SPK/AGD Araştırma Raporu, No: 28, Ankara.
Stoll H. R. (2006): “Electronic Trading in Stock Markets”, Journal of Economic Perspectives, vol. 20, num.
1, pages: 153-174.
Soydemir S. 1993a: “Türkiye’de Kamu İç Borçlanmasının Niteliği”, SPK-AD Araştırma Raporu,
SPK/AD-9307.
Stultz R. M. 2007: “Hedge Funds: Past, Present, and Future”, Journal of Economic Perspectives, vol.v21,
num.2, pp. 175-194.
Stiglitz J. E., J. Driffill 2000: Economics, W.W.Norton and Company, New York.
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 747
746 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Suca C. 2004: “Türkiye’de Takas Sistemi ve Sistemin Yeniden Yapılanmasına İlişkin Öneriler”, SPK Yeterlik Etüdü.
Türk İ. 2010: “Kamu Maliyesi”, Turhan Kitabevi, 8. bası, Ankara.
Süer A. Z. 2004: “Profesyonel Muhasebe Mesleğinde Enron Skandalı ve Sonrası Gelişmeler”, Pekdemir R.
(ed): Globalleşmenin Muhasebe Mesleği Üzerine Etkileri ve Toplum Çıkarlarının Korunması, İSMMMO, VI. Türkiye Muhasebe Denetimi Sempozyumu, İstanbul, 112-126.
Türker D. 2010: “İslami Finans Sisteminde Finansal Aracılık : Dünyadaki Gelişmeler ve Sermaye Piyasasının Geliştirilmesi Açısından Türkiye İçin Öneriler”, SPK Yeterlik Etüdü.
Şanlısoy S. ve A. Özcan 2006: “Türkiye’de Bağımsız Düzenleyici Kurumların Bağımsızlığı”, Siyasa, yıl 2, sayı
3-4, ss. 99-132.
Sylla R. 2002: “An Historical Primer On The Business of Credit Rating”, Levich R. M., G. Majnoni and C.
Reinhart (Eds) 2002: Ratings, Rating Agencies and the Global Financial System, pp. 19–40, Kluwer
Academic Publishers, Boston.
Şengül S. 1987: “İpotekli Borç Senetleri”, SPK Araştırma Raporu.
Tabellini G. 2005: “Culture and Institutions: Economic Development in Regions of Europe” CESifo Working
Paper, No. 1492.
Takasbank 2007: “Elektronik Fon Transfer Sistemi”, http://www.takasbank.com.tr/Pages/TakasbankElektronikTransferSistemi.aspx
Tan T. 1996: “Bağımsız İdari Otorite Olarak Sermaye Piyasası Kurulu”, Prof.Dr.İsmail Türk’e Armağan, ss.
3-15, SPK Yayın No. 54, Ankara.
Tantan S. 1996: “Menkul Kıymetleştirme: ABD Uygulamaları ve Bankacılık Sektörüne Etkisi”, SPK Yayın No
44, Ankara.
TBMM 2012: “Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi İşlevsiz
Kılan Diğer Tüm Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu”, sıra sayı 376, cilt 1 ve 2,
TBMM Yayını, Ankara.
TCMB 2014: “Özel Sektörün Yurtdışından Sağladığı Uzun Vadeli Kredi Borcu (2002-2013)”, http://www.
tcmb.gov.tr/ (Erişim 15.8.2014).
TBB 2004: “Risk Yönetimi ve Basel II’nin KOBİ’lere Etkileri”, TBB Çalışma Raporu, Yayın No. 228
TBB 2008: “50.Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye’de Bankacılık Sistemi 1958–2007”, Türkiye Bankalar Birliği Yayını, No. 262, İstanbul.
TCMB 2011: “e-egitim”; www.tcmb.gov.tr/yeni/e-egitim (Erişim 21.07.2011).
Tecer M. 1983: “Sermaye Piyasasındaki Gelişmeler: 1967-1981”, Banka ve Ekonomik Yorumlar, cilt 20, sayı
5, ss. 49-56.
Tekeli İ. ve S. İlkin 1997: Para ve Kredi Sisteminin Oluşumunda Bir Aşama: Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası, II. Basım, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yayını, Ankara.
Türker H. 2009: “Riske Maruz Değer (Value at Risk) ve Stres Testi”, SPK Araştırma Raporu.
TSRSB (2005): “Sigortanın Tarihi”, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği, www.tsrsb.org.tr/tsrsb/
sigorta/sigortanın+tarihi/
Türen Ş. 1982: “Sermaye Piyasası”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, yıl 19, s. 3, sayfa 45–48.
Uçak N. 2000: “Gelecekteki Nakit Akımlarına Dayalı Menkul Kıymetleştirme”, SPK Yeterlik Etüdü, Ankara.
Uludağ D. 2001: “Aracı Kurumların Mali Yapılarını Güçlendirmeye Yönelik Bir Yöntem: Sermaye Yeterliliği”,
SPK yayın no. 134.
Uygur E. 1993: “Financial Liberalization and Economic Performance in Turkey”, Aşıkoğlu Y. ve H. Ersel (edt)
Financial Liberalization in Turkey, TCMB, Ankara içinde, ss. 1-51.
Ülgener S. 2006a: “Zihniyet ve Din, İslam, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlâkı”, Derin Yayınları, İstanbul.
Ülgener S. 2006b: “İktisadi Çözülmenin Ahlâk ve Zihniyet Dünyası”, Derin Yayınları, İstanbul.
Ünvan N. H. 1985: ABD’de Hisse Senedi Takas Kurumunun ve Hisse Senedi Depozitörünün Faaliyetleri”;
SPK/AGD Araştırma Raporu:90
Varian H. R. 1999: “Intermediate Microeconomics”, Fifth Edition, W. W .Norton and Company Inc., New York.
Wallison P. J. 2010: “The Dodd-Frank Act: Creative Destruction, Destroyed”, Financial Services Outlook,
July-August 2010, www.aei.org
Wallison P. J. 2011: “Three Narratives About The Financial Crisis”, Cato Journal, vol.31, no. 3, pp. 535-549.
Vatansever N. 2000: “Varlığa Dayalı Menkul Kıymet Uygulaması”, Muğla Üniversitesi, SBE Dergisi, cilt 1,
sayı 1 sayfa 259–274, www.mu.edu.tr/sbedergi/dosya/1-17.pdf
Weinstein D. E. and Y. Yafeh 1998: “On the Costs of a Bank-Centered Financial System: Evidence From
Changing Main Banks Relations in Japan”, Journal of Finance 53, pp. 635–672.
VOB 2013: VOB Sözleşmeleri, www.vob.org.tr, (Erişim 30.03.2013).
Weistroffer C. 2009: “Credit Default Swaps”, Deutche Bank Research, www.dbresearch.eu/PROD/DBR_INTERNET_DE-PROD/PROD0000000000252032.PDF (Erişim 05.01.2012).
White L. J. 2002: “The Credit Rating Industry: An Industrial Organization Analysis”, Levich R. M., G. Majnoni
and C. Reinhart (Eds) 2002: Ratings, Rating Agencies and the Global Financial System, pp. 41–64,
Kluwer Academic Publishers, Boston.
Teker B. 1995: “Sermaye Piyasası Araçları Yoluyla Gayrimenkul Finansmanı”, SPK Yeterlik Etüdü.
White L. J. 2009: “The Credit Rating Agencies and the Subprime Debacle”, Critical Review, 21 (2-3), pp.
389–399.
Temir B. 1991: “Gelişmekte Olan Mali Piyasalarda Açısından Sermaye Hareketleri Liberalizasyonu ve Türkiye Deneyimi”, SPK Yeterlik Etüdü.
White L. J. 2011: “Preventing Bubbles: What Role for Financial Regulation”, Cato Journal, vol. 31, no. 3,
pp. 603-619.
TMSF 2003: “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu 2003 Yılı Faaliyet Raporu”, http://www.tmsf.org.tr/index.
cfm?fuseaction=public.dsp_menu_content&menu_id=61
Williams J. 1994: “The Economic Function of Futures Markets”, Reprinted Edition, Cambridge University
Press, New York.
TOBB 1964: “Sermaye Piyasasının Tanzimi ve Teşviki Hakkında Kanun Tasarısı ve Gerekçesi”, TOBB Yayını,
Ankara.
Williams C. A. Jr, M. L. Smith and P. C. Young 1995: “Risk Management and Insurance”, Seventh Edition,
McGraw-Hill Inc., New York.
Tobin J. 1987: “On the Efficiency of the Financial System”, Jackson P. M. (ed) Policies for Prosperity: Essays
in a Keynesian Mode, Wheatsheat Boks, 282–296, Kent.
World Federation of Exchanges. 2013: www.world-exchanges.org (Erişim 8-9.2.2013).
Tok A. 2008: “İslami Finans Sistemi Çerçevesinde Sukuk (İslami Tahvil) Uygulamaları, Katılım Bankaları ve
Türkiye Açısından Değerlendirmeler”, SPK Yeterlik Etüdü.
Tropeano D.2011: “Financial Regulation After the Crisis: Where Do We Stand?”, International Journal of
Political Economy, vol. 40, no. 2, pp. 45-60.
Woychuk I. 2007: “Exploring Real Estate Investments”, http://investopedia.com/university/real_estate/default.asp (08.01.2009).
Yalçıner B. 1996: “Finansal Piyasaların Entegrasyonu”, Prof. Dr. İsmail Türk’e Armağan, SPK Yayın No. 54,
Ankara, ss. 439-470.
TSPAKB. 2014: Aracı Kurum Özet Verileri, www.tspakb.org.tr
Yalkın Y. K. 1988: “Türkiye’de Finansal Muhasebe Standartlarının Oluşumu”, İşletme ve Muhasebe Bülteni,
sayı 23, ss. 9–16.
Turgutlu E. (2006): “Tam Bilgi ve Belirsizlik Altında Etkinlik Analizi: Türk Sigortacılık Endüstrisi Örneği 19902004)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, T.C.Dokuz Eylül Üniversitesi.
Yavaş A. 1987: “İpoteğe Dayalı Olarak Çıkarılan Menkul Kıymetler”, SPK Araştırma Raporu.
Turner A. 2009: “The Turner Review: A Regulatory Response to the Global Banking Crisis”, www.fsa.org.uk
Türen Ş. 1982: “Sermaye Piyasası”, Banka ve ekonomik Yorumlar Dergisi, yıl 19, s. 3, sayfa 45–48.
Türk İ. 1989: “Aracı Kurumların Durumu”, Para ve Sermaye Piyasası Dergisi, yıl 11, sayı 121, sayfa 7–8.
Yayla M ve Y. T. Kaya 2005: “Basel II, Ekonomik Yansımaları ve Geçiş Süreci”, BDDK, ARD Çalışma Raporu.
No. 2005/3.
Yavuz A. 2009: “Başlangıcından Bugüne Türkiye’nin Borçlanma Serüveni: Durum ve Beklentiler”, SDÜ Fen
Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2009, sayı: 20, ss. 203-226.
748 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
Yenal O. 1963: “Türkiye’de Sermaye Piyasasının Gelişmesi Meselesinin İktisadi Mahiyeti ve Önemi”, Sermaye Piyasası Etüdü, TSKB, İstanbul.
Yenal O. 2001: “Cumhuriyet’in İktisat Tarihi”, TSKB Yayını, İstanbul.
Yenal O.2003: “Cumhuriyet’in İktisat Tarihi”, Homer Kitapevi, İstanbul.
Yener C. 2010: “Özel Sektör Borçlanma Araçları Piyasasının Gelişmesinde Düzenlemelerin Etkisi”, Ankara
Üniversitesi SBF Dergisi, cilt 65, sayı 4, sayfa 1-40.
Yıldırım A. 1995: “Tophane’de Büyük Oyun: Borsanın 10 Yıllık Fırtınalı Öyküsü”, Güncel Yayıncılık, İstanbul.
Yıldırım S. 1991: “Uluslararası Altın Piyasaları ve Türkiye’de Altın Borsası”, SPK Araştırma Raporu
ABD/9123.
Yıldırım S. ve O. Altun 1995: “Türk Bankacılık Sisteminin Değerlendirilmesi: 1980–1993 Deneyimi”, SPKAD (derleyen): Türkiye’de Kaynak Aktarım Sürecinde Sermaye Piyasasının Rolü: 1980 Sonrası Dönemin Bir Değerlendirmesi, SPK Yayın No. 17, Ankara.
Yıldız T. E. 2004: “Hedge Fonlarının İşleyişi”, SPK Yeterlik Etüdü.
Yılmaz B. E 2005: “Kamu Borç Yönetiminde Piyasa Yapıcılığı Sistemi”, İÜ İktisat Fakültesi Maliye Araştırma
Merkezi Konferansları, 47. seri, ss. 57-85.
Yılmaz C. 2010: “Ereğli Şirket-i Osmaniyesi”, Sermaye Piyasası Dergisi, sayı 1, ss. 123-126.
Yılmaz C. 2011: “Abidin Paşa Hava Oyunları, Osmanlı Borsasında Finansal İşlemler”, Scala Yayıncılık,
İstanbul.
Yurdakul H. 2010: “Sermaye Piyasalarında Bağımsız Denetçi Rotasyonu”, Sermaye Piyasası, sayı 3, 3-16.
Zingales L. 2010: “A Market-Based Regulatory Policy to Avoid Financial Crisis”, Cato Journal, vol. 30, no.
3, pp. 535-540.
Zhu H. 2007: “Capital Regulation and Banks’ Financial Decisions”, BIS Working Papers, No 232, www.bis.
org/publ/wok232.pdf (Erişim 19.07.2011).
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 749
750 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 751
752 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 753
754 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 755
756 | Dr. Selim Soydemir – Abdullah Akyüz
SERMAYE PİYASASI VE BORSA | 757