Tarih Okulu Dergisi (TOD)
Şubat 2021
Yıl 14, Sayı L, ss.145-174.
Journal of History School (JOHS)
February 2021
Year 14, Issue L, pp.145-174.
DOI No: http://dx.doi.org/10.29228/Joh.48887
Authenticity process is conducted by
Makale Türü: Araştırma makalesi
Geliş Tarihi: 14-01-2021
Kabul Tarihi: 20-02-2021
On-line Yayın: 25-02-2021
Article Type: Research article
Submitted: 14-01-2021
Accepted: 20-02-2021
Published Online: 25-02-2021
Atıf Bilgisi / Reference Information
Kanberoğlu, N. (2021). Meclis-i Vükela Tarihi. Journal of History School, 50, 145174.
MECLİS-İ VÜKELA TARİHİ1
Öz
Nesrin KANBEROĞLU2
Günümüzün “Bakanlar Kurulu”na denk gelen “Meclis-i Vükela”, devletin yürütücü
kurumu olması nedeniyle Osmanlı Devleti’nin kurulduğu günden yıkıldığı güne dek
varlığını sürdüren bir yapı olmuştur. Divan-ı Hümayun, Encümen-i Mahsus, Meclis-i
Hass-ı Ali, Meclis-i Mahsus-ı Vükela, Meclis-i Mahsus, Meclis-i Hass-ı Meşveret,
Meclis-i Vükela gibi çeşitli isimlerle anılan kurumun sahip olduğu bakanlıklar dönemin
ihtiyaçlarına göre değişiklik göstermiştir. Osmanlı’nın ilk yıllarında daha çok Divan
şeklinde olan, hatta Fatih Sultan Mehmed’in ilk dönemlerine kadar padişahların da
katıldığı yapı Sultan II. Mahmud Dönemi ile farklı bir hal alarak Divan’dan Meclis-i
Vükela’ya evirilmeye başlamıştır. Bunda Avrupa’nın da etkisi vardır. Avrupa’da
kurulmaya başlanan modern bakanlıklar Osmanlı Devleti’ndeki yapıyı etkilemiştir,
çünkü çağla birlikte ihtiyaçlar benzerlik göstermiştir. Devletin yönetici kadrosunda
bulunan kurumlar yıllar içinde profesyonelleşerek sorunlarını kendileri çözer hale
geldiğinden bakanlıkların oluşması kaçınılmaz olmuştur. Bakanlıkların kendi yetki
sınırlarında çözemedikleri devlet konuları da Meclis-i Vükela toplantılarına bırakılmıştır.
Yıllar içinde Meclis-i Vükela’ya dair çeşitli düzenlemeler yapılarak kurumun işleyiş ve
yetki alanı genişletilmiştir. Devletin yürütücü kurumu olmasına ve yüzlerce yıl hizmet
vermesine karşın Meclis-i Vükela’nın tarihi çalışılmamıştır. Bu boşluktan yola çıkılarak
hazırlanan makale, nitel bir çalışma olup doküman analiz tekniği kullanılarak yazılmıştır.
Bu makale “Meclis-i Vükela Mazbataları Işığında II. Meşrutiyet Dönemi (1908-1914)” isimli
doktora tezinden üretilmiştir.
2 Dr., Orcid: 0000-0001-5614-9224
1
[145]
Nesrin KANBEROĞLU
Anahtar Kelimeler: Meclis-i Vükela, Hükümet, Anayasa, Meşrutiyet, Yürütme
The History of Meclis-i Vükela
Abstract
“Meclis-i Vükela” which corresponds to today’s “Council of Ministers”, has been a
government agency that has existed from the day the Ottoman Empire was established
until the day it collapsed. Over the years, the institution has been called by different names
such as Divan-ı Hümayun, Encümen-i Mahsus, Meclis-i Hass-ı Ali, Meclis-i Mahsus-ı
Vükela, Meclis-i Mahsus, Meclis-i Hass-ı Meşveret and Meclis-i Vükela. The sultans also
attended the meetings until the reign of Fatih Sultan Mehmed. The institution that has
undergone changes over the years, especially II. Mahmud period has experienced
significant changes. Modern ministries that started to be established in Europe also
affected the institutions in the Ottoman Empire, because the needs have shown similarities
with the age. It was inevitable for the ministries to be formed as the institutions in the
administrative staff of the state became professional and solved their problems over the
years. The state issues that the Ministries could not resolve within their jurisdiction were
left to the Meclis-i Vükela meetings. Over the years, various regulations have been made
regarding the Meclis-i Vükela, thus the functioning and jurisdiction of the institution has
been expanded. Although it was the executive institution of the state and had served for
hundreds of years, the history of the Meclis-i Vükela has not been studied. In this paper,
the history of Meclis-i Vükela is studied and document analysis technique is used.
Keywords: Meclis-i Vükela, Government, Constitution, Constitutionalism, Executive.
1. GİRİŞ
Osmanlı belgelerinde Divan-ı Hümayun, Encümen-i Mahsus, Meclis-i
Has, Meclis-i Mahsus-ı Vükela, Meclis-i Hass-ı Ali, Heyet-i Vükela gibi farklı
isimlerle anılan Meclis-i Vükela, Osmanlı Devleti kurulduğu andan yıkıldığı
güne dek devletin yürütücü ve temel kurumu olarak varlığını sürdürmüştür
(Akyıldız, 2003, s.251). Farklı isimlerle anılsa da ilk günden itibaren varlığı
görülen kurumun “Divan-ı Hümayun” Dönemine ait geniş çaplı eserler kaleme
alınmış ancak “Meclis-i Vükela” tarihi ile ilgili kısmı zayıf kalmıştır. Ali
Akyıldız’ın kaleme aldığı, TDV İslam Ansiklopedisinde yayınlanan üç sayfalık
“Meclis-i Vükela” maddesi nitelikli bir çalışma olmakla birlikte ansiklopedi
maddesi olması nedeniyle hayli kısa iken, İhsan Güneş’in “Meşrutiyetten
Cumhuriyete Türkiye’de Hükümetler” isimli kitabı daha çok hükümetler ve
programları üzerine yoğunlaşmıştır. Halil İnalcık, İsmail Hakkı Uzunçarşılı,
Enver Ziya Karal, Yusuf Halaçoğlu gibi isimlerin çalışmaları başta olmak üzere
pek çok eserde dönemsel olarak Osmanlı’nın devlet teşkilatı ele alınmıştır. Ancak
[146]
Meclis-i Vükela Tarihi
kurumun Meclis-i Vükela’ya evirilişinden 1914’e -Osmanlı Devri’nde geçirdiği
son yapısal değişikliğe- kadar gelen özel bir çalışma kaleme alınmamıştır. Bu
eksikten yola çıkarak hazırlanan makale ile alana katkı yapılması hedeflenmiştir.
Çalışma yapılırken özellikle, devlet kanunlarının, nizamname ve diğer
mevzuatının yer aldığı Düstur serisi kullanılmıştır. Ayrıca telif eser ve tezler de
incelenerek gerekli katkı yapılmıştır. “Meclis-i Vükela Mazbataları” ise Meclisi Vükela’nın yapısı ya da geçirdiği değişikliklere dair bilgi vermeyip, devlet
sorunlarına dair kararlardan oluştuğu için birkaç örnek göstermek dışında bu
çalışmada yer almamıştır.
1.1. Divan-ı Hümayun’dan Meclis-i Vükela’ya
Devletin ilk yıllarında Divan-ı Hümayun ismini taşıyan kurum, II. Mahmut
Dönemi yapılan yeniliklerle zaman içinde hem biçim hem de isim değiştirmeye
başlamıştır. Kurumun isminin tam olarak ne zaman Meclis-i Vükelaya dönüştüğü
net olmasa da, II. Mahmut Dönemi, -Avrupa’daki benzerleri gibi- toplantılara
nazırların katıldığı bir kurum olmaya başladığı bilinmektedir. Meclis-i Vükela,
birinci dereceden devlet işlerinin görüşüldüğü bir kurum olduğundan, devletin
işleyişi için her dönem önemli bir etkiye sahip olmuştur. Meclis-i Vükelanın
tarihini ele almadan önce, kurumun geçirdiği değişimi anlamak için Divan-ı
Hümayunu incelemek gerekmektedir.
Divan-ı Hümayun, ilk olarak Sultan Orhan zamanında toplanmaya
başlamıştır. İlhanlı, Selçuklu gibi Türk devletlerinden esinlenerek oluşturulan
kurum (Halaçoğlu, 1991, s.8) padişah ya da vekili veziriazam huzurunda
toplanmakta olup, merkezi yönetimle ilgili devlet işlerinin görüşüldüğü, kamu –
taşra yönetiminin denetlendiği, devlete ait gelir ve giderlerin hesaplandığı yer
olmuştur. Devlet işlerinin yanı sıra halktan gelen şikâyet ve davalar da burada
görüşülerek, yasama, yargı ve yürütme konusunda padişaha yardımcı önemli bir
kurum görevini üstlenmiştir(Güneş, 2012, s.4). Sultan Orhan zamanında kurulan
Divan-ı Hümayun, Sultan Orhan’dan Fatih Sultan Mehmet Dönemine dek, her
gün ve bizzat padişahın riyasetinde toplanmıştır. Sabah namazından sonra
başlayıp, öğle yemeğinden sonra sona ermiştir. Padişahlığının ilk dönemleri
Divana bizzat katılan Fatih Sultan Mehmet, bu uygulamaya daha sonra son
vermiştir. Ayrıca Divan sonrası veziriazam ve vezirlerle yemek yeme geleneğini
de bitirmiş, bu durumu da kanunnamesinde belirtmiştir(Uzunçarşılı, 1991, s.2).
Divan toplantısında bitmeyen konular ile padişah onayı gerektirmeyen mevzular,
veziriazamın sarayında görüşülüp karara bağlanmıştır. Bu toplantılar ikindi ezanı
sonrasında yapıldığından, bu divana “İkindi Divanı” denmiştir. Veziriazamın
[147]
Nesrin KANBEROĞLU
sarayında yapılan İkindi Divanları için, Salı ve Perşembe günleri dışında
toplanılmıştır(Uzunçarşılı, 1991, s.136). 17. Yüzyıl itibarı ile Divan-ı
Hümayun’un önemi azaldığı için konuların çoğu veziriazamın divanında
görüşülür olmuştur(Ortaylı, 2007, s.211). Bununla birlikte Divan-ı Hümayun
toplantıları Sultan I. Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed ve II. Murad
Dönemlerinde de toplanmaya devam etmiştir. Divan, Fatih Sultan Mehmed’e
kadar Cuma hariç her gün toplanmıştır, bu durum Fatih’in ilk dönemleri de böyle
olmuş, XVI. Yüzyılla birlikte haftanın dört günü toplanmaya başlamıştır. Bu dört
günün iki günü “arz günü” olarak kabul edilmiştir. Ancak Divan-ı Hümayun
toplantıları yüzyıllar içinde azalmaya başlamıştır. XVI. Yüzyılda dört gün
toplanan Divan, XVII. Yüzyıl ortalarında haftada ikiye, XVIII. Yüzyılda III.
Ahmed Dönemi haftada bire düşürülmüştür. Hatta bir ara kaldırılmış, ancak
görülen lüzum üzerine sonra yeniden Salı günleri toplanmaya başlamıştır. Fakat
bir müddet sonra bu düzen de değişime uğrayıp, altı haftada bir toplanılarak
devlet işleri genel olarak veziriazamın divanına bırakılmıştır (Halaçoğlu, 1991,
s.8).
Fatih Sultan Mehmed Dönemine dek, Osmanlı padişahları Divan-ı
Hümayun’u bizzat yönetmiştir. Fakat Fatih Dönemi ile bu durum değişerek kafes
usulü başlamıştır. Sultan toplantıda bizzat bulunmak yerine yapılan görüşmeleri
kafesin arkasından takip etmiştir. Bir rivayete göre bir gün Türk bir köylü, Divan
muhafızlarının elinden sıyrılarak Divan alanına girmiş ve “Devletlü hünkar
kangınızdır, şikayetim var” demiş, bu olay da padişahın canını çok sıkmıştır.
Sadrazam Gedik Paşa’nın tavsiyesi üzerine de Fatih, Divan toplantılarını perde
arkasından dinlemeye başlamış, bu yüzden mühr-i hümayunu da veziriazama
vermiştir (Uzunçarşılı,1991, s.3). Divan-ı Hümayun toplantılarını bizzat perde
arkasından izleyen padişahlar sırası ile Fatih Sultan Mehmed, I. Selim ve I.
Süleyman olmuştur (İnalcık, c.II, 2014, s.58). Divanda alınan kararların çoğu
padişahın onayına sunulmuştur. Padişah, toplantı bitiminden sonra “Arz Odası”
olarak adlandırılan mekânda yerini almış, Divandan çıkan azalar ve veziriazam
tarafından getirilen hükümleri burada incelemiştir. Padişah tarafından tasdik
edilen kararlar da “Mühimme Defteri” denilen defterlere kaydedilip yürürlüğe
sokulmuştur (Ortaylı, 2007, s.210). Kararlar her ne kadar padişah tarafından
tasdik ediliyor olsa da veziriazamın aldığı kararların reddedilmeyerek
onaylanması gelenek olarak yerleşmiştir. II. Osman, IV. Murad, IV. Mehmed gibi
çocuk sultanların görüldüğü XVII. Yüzyılın ilk yarısında Divan toplantıları
sultanların huzurunda toplanmış, ancak toplantılar perde arkasından sultanların
valideleri tarafından dinlenmiştir. Nitekim alınan kararlar da valideleri tarafından
çocukları adına tasdik edilmiş, valideler gerekli gördüğü vakit emir vermek sureti
ile devlet yönetimini kontrol altına almıştır( İnalcık, c.II, 2014, s.52,73).
[148]
Meclis-i Vükela Tarihi
Divan-ı Hümayun’un asil üyeleri, veziriazam başta olmak üzere, vezirler,
defterdar, kadı askerler ve nişancılardır. Ayrıca Divan işlerinin yürümesine
yardımcı olan reisülküttap, kapıcılar kethüdası, çavuşbaşı gibi hizmetliler de
mevcuttur. Türkçe bilmeyen yabancıların davalarını anlatması için Divanda
ayrıca tercüman da bulundurulmuş, bu görevlilere de Divan-ı Hümayun
tercümanı denmiştir. Divan-ı Hümayun ile Paşa Kapısı’nda bulunan kalemlerin
şefleri, şehremini, tersane emini, kapıkulu ocaklarının kâtipleri, maliye, matbah,
darphane eminleri, teşrifatçı, baruthane, tophane vb. hizmetlerin müdür, emin ve
nazırları da Divan-ı Hümayun hocaları olarak adlandırılmıştır (Halaçoğlu, 1991,
s.19). Şeyhülislam, Divan toplantılarına alınmamış fakat görüşü gerekli
olduğunda Divana davet edilmiştir. Şeyhülislamın Divanda yer almama sebebi,
manevi otorite olarak kabul edilen şeyhülislam ile padişahın mutlak vekili olan
veziriazamı karşı karşıya getirmemek, birbirlerinin yetki alanlarına müdahale
etmelerini engellemektir (Özbilgen, 2007, s.185). Bu durum XVIII. Yüzyıl
sonunda değişmiştir, şeyhülislamlar XVIII. Yüzyıl sonundan itibaren Babıâli
dışında, kendi konaklarında yapılan toplantılara katılır olmuş, bu da zamanla
şeyhülislamın vekiller heyetine dâhil olmasına neden olmuştur (Halaçoğlu, 1991,
s.27). Nitekim I830 yılında Sultan II. Mahmud şeyhülislamların da Vükela
Heyetine katılmasını emrederek durumu resmileştirmiştir (Uzunçarşılı, 1988,
s.189). Bu saatten sonra Vükela Heyetinde yer almaya başlayan şeyhülislam,
vükelanın sadece içinde yer almamış en az sadrazam kadar da önemli olmuştur
(Başgil, 2007, s.187). Şeyhülislamlar, II. Abdülhamid Dönemi, Sultanın arzusu
ile bir ara hükümetten uzak tutulmuşsa da, diğer nazırların talebiyle tekrar
hükümet toplantılarına dâhil olmuştur (Karal, VIII, 1988, s.304). Hükümet
dâhilinde fetva verme hakkına sahip olan şeyhülislam, yalnız dini konularda değil
idari, adli, siyasi, eğitim gibi konularda da söz söyleme hakkına sahipti (Karal,
VII, 1988, s.139).
Divan toplantılarında oturma düzeni önceden belirlenmiştir: Veziriazam,
devletin en üst kademesini temsil ettiğinden makam olarak sağ cenahın
efradından olurdu. Divanı yürütmekle de görevli olan veziriazam ayrıca
padişahın ve hazinenin de muhafazasından sorumluydu. İkinci vezir ise padişahın
mührünü muhafaza etmekle görevliydi, ayrıca padişahın önemli işlerini de görür,
Divanda ise toplantıların yürümesi için veziriazama yardım ederdi. Meclisteki
yeri de veziriazamın karşısında yer alan sol tarafta bulunurdu. Divan
toplantılarında ikinci vezir dışında, üç ve dördüncü vezirler de yer alır, alınan
kararlar onların da oyuna sunulurdu(İdris-i Bitlisi, 2013, s.44). Ayrıca Divanda,
sipahi ve orduların zaptıyla, askeri konuların düzenlenmesi için mevzuları
padişaha arz etmekle görevli paşa bulunurdu. İkinci sınıf olarak adlandırılan
kısımda ise kadı askerler bulunmuştur. Askerlerin içinde bulunan kadı askerler,
[149]
Nesrin KANBEROĞLU
İslam hâkimi olup şeriatın doğru biçimde uygulanması, din sancağının düzgün
şekilde yükselmesi için çalışmıştır. Makamları nedeni ile hayli yüksek bir
noktada olan bu grup toplantı ve arz günlerinde, padişahın karşısına çıkan ilk
kimseler olmuştur. Kadı askerler bu yüzden huzura sabah vakti alınmıştır.
Dünyevi işlere geçilmeden evvel ulemanın, fukaranın, sulehanın ve takva ehlinin
işleri görülmüştür. Arzdan sonra ise ilim, fazilet ehlinin işleri ve gerekli erzak
tayini yapılmıştır. Kalem erbabı olan, gelen-giden erzakın muhasebesi ile
ilgilenen kâtipler ise üçüncü sınıf gruba dâhildir. Bu grubun en üstünde yer alan
defterdar, Divan günü padişahın huzuruna çıkarak mali konularla ilgili arzda
bulunmuştur. Devlet memurluğu için tayin yahut azil de Divan büyüklerine bağlı
olduğundan bu tür konular da Divanda görüşülmüş ancak veziriazamın onayı
olmadan tayin ya da azil konusunda bir karar alınmamıştır (İdris-i Bitlisi, 2013,
s.43-45).
1566 yılına dek düzgün biçimde işleyen Divan-ı Hümayun ve bürokratik yapı, II.
Selim’in tahta çıkışıyla zedelenmeye başlamıştır. Bunda II. Selim’in tahta çıkışı
üzerine İstanbul’a gelen grubun Veziriazam Sokullu Mehmed Paşa ile
mücadelesi etkili olmuştur. Bundan sonra kapıkulu zorbaları, saray nedimleri,
ulema ve diğerleri devlet işlerine karışır hale gelmiştir. Bu da Osmanlı
Devleti’nin klasik kanun ve düzeninde bozulmalara sebep olmuştur (İnalcık, c.I,
2014, s.192). Divan-ı Hümayun’un işlevini yitirerek durağanlaşması ise XVII.
Yüzyılın ikinci yarısından itibaren olmuştur. IV. Mehmed vaktinin çoğunu av
eğlenceleri için İstanbul dışında geçirmeye başlayınca, Divan toplantıları da
sadrazamın konağına kaymış (Güneş, 2012, s.4), bundan dolayı Divan-ı
Hümayun yerine İkindi Divanları önem kazanmaya başlamıştır. Daha önemli
toplantılar ise farklı mekânlarda toplanmakta olan Şura’ya bırakılmıştır. Tüm bu
gelişmeler zamanla Divan-ı Hümayun toplantılarının ve buradaki vezirler
usulünün kalkarak, vekiller heyetinin oluşmasına neden olmuştur (Halaçoğlu,
1991, s.27). Tüm bunlar gösteriyor ki Divan, ülkeyi yöneten kurum olmuş,
padişahın Divana olan katılım ve ilgisi ise her padişahta farklılık göstermiştir.
Divanın toplanma sıklığı da sürekli şekilde değişiklik göstermiş olmasına rağmen
ülke daima padişah ve –özellikle- veziriazamın kontrolü altında yönetilmeye
devam etmiştir. Divanın toplanmaması ülkenin yönetiminde zafiyet oluştuğunu
düşündürmemelidir, çünkü Divan-ı Hümayun toplanamasa bile yönetim
veziriazam nezdinde farklı divanlarda toplanarak ülkenin idaresi için gerekli
kararlar alınmaya devam etmiştir. Divan üyelerinin meşguliyeti, bu insanların
yıllar içinde uzmanlaşması, çağın gereksinimleri gibi durumlar, devleti zaman
içinde Divan-ı Hümayun’dan farklı bir yapılanmaya gitmeye mecbur kılmıştır.
[150]
Meclis-i Vükela Tarihi
2. MECLİS-İ VÜKELA
Osmanlı Devleti dünyadaki gelişmeleri daima yakında takip eden bir
devlet olmuş, reform yapmaktan da geri kalmamıştır. Özellikle III. Selim ile
başlayan reform hareketleri, zaman zaman Osmanlı Devleti’nin Büyük Petro’su
olarak da anılan II. Mahmud ile birlikte genişleyerek devam etmiştir(Lewis,
1993, s.77). Bu reformlar geleneksek yapının değişmesinde önemli faktörler
olmuş, merkezi yapıda ciddi değişiklikler yapılmıştır. Bu reform hareketleri
esnasında artık işlevini yetirmiş olan Divan-ı Hümayun da kaldırılarak yerine
Fransa’daki örnekleri gibi bakanlıklar kurulmuştur. İlk olarak Dâhiliye, Hariciye,
Maliye, Adliye ve Ticaret nezaretleri, ardından Ziraat, Nafıa, Maarif ve Evkaf-ı
Hümayun nezaretleri kurulmuştur. Sadrazamlık makamı da 30 Mart 1838
tarihinde Başvekâlet makamına çevrilmiştir (Güneş, 2012, s.4). Ancak bu durum
Sultan II. Mahmud’un ölümünden sonra değişmiş, Başvekâlet tekrar Sadarete
çevrilmiştir. Meclis bu dönem Divan-ı Hümayun’daki gibi yargı yetkisine sahip
değildir. Ama üyeler daha önce de olduğu gibi padişah tarafından atanmaktadır
(Akyıldız, 1993, s.178-181). Reformlar II. Mahmud öldükten sonra da devam
etmiş, oğlu Sultan Abdülmecid Osmanlı tarihinde önemli bir yeri -ayrıca ciddi de
muhalifi olan- Tanzimat Fermanı’nı ilan ederek, Tanzimat Devrini başlatmıştır
(Tanzimat’a ve vükelaya yapılan muhalefet için bkz. Fatma Aliye, 1994, s.54).
Bu yeniliklerden Divan-ı Hümayun’un yerini alan Meclis-i Vükela da
etkilenerek, Avrupa’daki örnekleri gibi gelişme göstermiştir. Tanzimat Dönemi,
nazırlıkların/bakanlıkların sayısında artış olmuş, bu da Meclis-i Vükela’nın
önemini arttırmıştır. Bu dönem Meclis-i Vükela’da adliye reisi, hariciye nazırı,
maliye nazırı, hazine-i hassa nazırı, evkaf-ı hümayun nazırı, ticaret nazırı, zaptiye
müşiri, müsteşar-ı sadrıali ve valide kethüdası bulunmaktadır. Nazırlar padişahın
hatt-ı hümayunu ayrıca sadrazam ve tayini yapılacak kişilerin muvafakati ile
atanmaktadır. Bununla beraber, padişah kimi zaman muvafakat almadan da tayin
yapmıştır. Sadrazamın azledilmesi durumunda, Meclis-i Vükela’da bulunan
nazırlardan sadrazamı destekleyen yahut onun gözetiminde olanların da
azledildiği zamanlar olmuştur. Bu arada sadrazamlar, tophane müşirleri, kaptanı deryalar, seraskerler, Meclis-i Vükela reisleri ve zaptiye müşirleri mutlaka
vezirlerden seçilmiştir (Karal, c.VI, 1998, s.117). Diğer nazırlar da ya vezirler
arasından ya da balâ rütbesi olanlardan seçilmiştir (Balâ için bkz. Emecen, 1991,
s.554).
Tanzimat Dönemi, vezir olup da bakanlık yapanlar 60-100 bin kuruş
arasında maaş alırken, balâ rütbesinden nazır olanlar 30-50 bin kuruş arası maaş
almıştır. Şeyhülislamın aylık maaşı ve tayinatı ise 100 bin kuruş olarak
belirlenmiştir. Padişah bu nazırlar için ara ara atiye vermeyi ihmal etmediği gibi
kimi zaman yalı ve köşk yaptırıp kendilerine hediye de etmiştir. Rütbe
[151]
Nesrin KANBEROĞLU
yükseltilmesi gibi durumlar için vekillere bol miktarda hediye götürüldüğü de
göz önünde bulundurulursa, nazırların bu dönem bolluk içinde yaşadığını
söylemek yanlış olmasa gerek. Sadrazam, padişahtan sonra gelen kişi olarak en
üst mevkide yer alırken, dış ilişkilerin daima önem arz etmesi nedeniyle Meclisi Vükela’daki en önemli kişi, sadrazamdan sonra hariciye nazırı olmuştur.
Padişah, hariciye nazırı atarken, nazırın hem düzgün bir lisan kullanmasına hem
de yabancı dil bilmesine önem vermiştir. Yine Tanzimat ile birlikte yani 1839
yılında yapılan bir düzenleme ile hem yeni başlayan memurlar için hem de
Meclis-i Vükela üyeleri için padişahın huzurunda yemin merasimi getirilmiştir.
Nazırlar, padişahın yemin etmesinin ardından padişaha ve devlete bağlı kalıp asla
rüşvet almayacaklarına, devlet malına müsrif davranmayacaklarına dair Kur’an
üzerine ant içmiştir (Akyıldız, 2003, s.252).
Meclis-i Vükela bu dönem devletin yönetim merkezi olan Babıâli’de,
sadrazamın önderliğinde ve haftada iki defa toplanmıştır. Kararların sayı
üstünlüğü ile alındığı toplantı tutanakları padişaha mazbata ile sunulmuştur.
Padişah kararlara baktıktan sonra, karar eğer dini bir içeriğe sahip değilse, bu
kararları hatt-ı hümayun ile yürürlüğe sokmuştur. Eğer dini bir konu varsa,
padişahın hatt-ı hümayununun yanına şeyhülislamın fetvası da eklenmiştir.
Sultan Abdülmecid, zaman zaman Meclis-i Vükela toplantılarına katılarak
bakanların çalışmalarını gözlemlemiştir. Gerekli gördüğü yerlerde müdahale
etmiş ya da talepte bulunmuştur. 1845 yılında Babıâli’ye yapmış olduğu
ziyaretlerin birinde sadrazam ve bakanlara eğitim problemi üzerinde durulması
gerektiği ile ilgili bir konuşma yapmıştır (Karal, 1999, s.21). Sultan Abdülaziz
Dönemi de Vükela üyelerini padişah atadığından, meclisin içinde birbirinden
hoşlanmayan ya da birbirine güveni bulunmayan insanları görmek mümkün
olmuştur. Bununla birlikte bu durum, devlet işlerinin yürütülmesine engel teşkil
etmemiştir. Sadarette Âli Paşa gibi güçlü isimler olduğu zaman, Vükela
Heyetinde disiplin hâkim olmuştur. Vekiller devlet yönetiminde söz sahibi
olmakla birlikte, sarayla ilişkileri kati biçimde ayrılmıştır, padişah saraya davet
etmiş olsa bile, saraya gidebilmeleri için sadrazama haber verilmesi gerekmiştir
(Karal, c.VII, 1998, s.143). Sultan Abdülaziz’in son yıllarında, Vükela Heyetinde
Şirvanizade Rüştü Paşa, Mithat Paşa ve Hüseyin Avni Paşa gibi güçlü isimler yer
almış ve bu isimler padişahın karşısında bir grup oluşturarak, uzun çabalar sonucu
sultanı hâl etmişlerdir (Mahmud Celaleddin Paşa, 1983, s.102). Mecliste bu denli
güçlü isimlerin bulunması, üstelik de padişaha karşı olması tehlike oluşturmakla
birlikte, Meclis-i Vükela güçlü sadrazamlar döneminde disiplinli ve verimli
çalışmalar yapmıştır. Hem meclis üyeleri, hem de yüksek memurlar normalde
padişah kontrolünde olduğundan, meclis çalışmaları etkisiz, atmosfer de bulanık
kalmıştır (Karal, c.VII, 1998, s.143).
[152]
Meclis-i Vükela Tarihi
Kanun-i Esasi hazırlanıncaya değin, Meclis-i Vükela’nın çalışma düzenini,
görev ve yetkilerini belirleyen bir nizamnamesi olmamıştır. Divan-ı
Hümayun’dan itibaren meclisin toplanma günleri sürekli şekilde değişiklik
göstermiştir. Bu dönem haftada iki gün toplanan meclis, 7 Aralık 1843’ten
itibaren Çarşamba günleri toplanma kararı almış, ancak Cuma dışındaki günler
de toplanmıştır. Duruma göre birkaç gün artarda toplandığı zamanlar olmuştur.
Gerekli gördüğünde padişah da meclisi toplanmaya çağırmıştır. Sultan II.
Abdülhamid Döneminde meclisin toplanma günü Çarşamba ve Pazar olarak
belirlenmiş, bu günler dışında yapılacak toplantılar için padişahın evhamlı
yapısından dolayı ondan izin almak gerekmiştir. Toplantılar Babıâli dışında,
sadrazam, şeyhülislam yahut vükeladan birinin konağında da toplanmıştır.
Ramazan aylarında, toplantılar genellikle sadrazamın konağında iftar sonrası
yapılmıştır. Sarayda toplanıldığı zaman ise Yıldız Sarayı’nın Merasim
Dairesindeki Vezir Odasında yapılmıştır. Meclis toplanmadan önce, Teşrifat
Kaleminden tezkire yazılarak üyelere yer ve zaman bildirimi yapılmış, toplantıya
katılmayacak bir üye olursa o da mazeretini Sadarete bildirmiştir. Üyelerden biri
İstanbul dışında bulunursa yerine vekâlet eden kişi toplantıya katılabilmiştir.
Zaman zaman da hükümet dışı olan fakat tecrübelerinden faydalanılmak istenilen
kişiler üyeliğe tayin edilmiş, ancak bu uygulama Sultan II. Abdülhamid Dönemi
ortadan kaldırılmıştır. Mecliste oy çokluğu ile karar alınmış, konun tercih şıkları
beyaz bir kâğıt üzerinde vekillere dağıtılmış, vekiller de uygun bulduğu şıkkın
altını imzalamak suretiyle tercihte bulunmuştur.1850’li yıllardan önce müstakil
mazbatalar düzenlenmediği için meclisin toplandığına dair bilgi sadaret
tezkerelerinden anlaşılmaktadır. 1 Temmuz 1872’de yapılan bir düzenleme ile
mevcut kanun ya da nizamlarda değişiklik yapılması ya da yeni bir kanun
çıkarılması için konunun önce Şura-yı Devlet’te, ardından Meclis-i Vükela’da
görüşülüp ele alınması ondan sonra padişahın onayına sunulması esası
getirilmiştir (Akyıldız, 2003, s.252).
2.1. Kanun-i Esasi’de Meclis-i Vükela
Osmanlı Devleti, 23 Aralık 1876’da Kanun-i Esasi’yi ilan ederek
parlamenter sisteme geçiş yapmıştır. Kanun-i Esasi’nin üçüncü bölümü de
devletin yönetim kademesi olan “Meclis-i Vükela”ya ayırmıştır. Kanun-i
Esasi’ye göre Meclis-i Vükela’nın kuruluş ve işleyiş biçimi şöyledir (bkz. Düstur,
I/IV, 1299, s.6-8):
Sadrazam ve şeyhülislam padişah tarafından güvenilir kişilerden atanır,
aynı şekilde vükela da padişahın iradesiyle memuriyetlerine başlar (madde 27).
Dâhili ve harici önemli işlerin görüşüldüğü yer olan Meclis-i Vükela sadrazamın
[153]
Nesrin KANBEROĞLU
başkanlığı altında toplanır. Görüşme sonunda padişahın iznini gerektiren konular
“irade-i seniyye” ile yürürlüğe girer (madde 28). Vükelanın her biri görev
alanlarına giren konuları usulüne uygun olarak yaparlar, yetki alanı içinde
olmayan konular içinse sadrazama başvururlar, sadrazam işin yapılması için izin
verir ya da padişahın görüşünün alınmasını gerektiren konuları padişaha arz eder,
müzakereye ihtiyaç duyulan konuları ise Meclis-i Vükela’ya sunar,
görüşmelerden sonra çıkacak irade-i seniyyenin gereğini yapar. Bu işlerin çeşit
ve derecesi özel bir nizamname ile belirlenir (madde 29). Vükela,
memuriyetlerine ait ahval ve icraattan sorumludurlar (madde 30).
Vükeladan birinin görev alanına giren işlerden dolayı mebus ya da
mebuslar şikâyetçi olurlarsa, ilk olarak Heyet-i Mebusanın dâhili nizamnamesi
gereğince bu gibi maddelerin heyete havalesi lazım gelip gelmeyeceği
müzakereye memur olan şubede incelenerek şikâyeti gönderen Heyet-i Mebusan
reisine verilir, şikâyet takriri reis tarafından üç gün içerisinde o şubeye gönderilir.
Bu şube tarafından gerekli olan incelemeler şikâyet olunan kişi tarafından yeterli
izah alındıktan sonra şikâyetin yerinde olup olmadığına dair düzenlenecek
kararname Heyet-i Mebusanda okunur. Gerektiğinde şikâyet olunan kişi davet
edilerek bizzat veya bir aracı vasıtasıyla vereceği izahat dinlenir. İzahat yeterli
bulunmayıp mahkeme talebini isteyen mazbata mevcut azaların üçte biri
çoğunluğuyla kabul olunursa Sadarete takdim edilir ve gerektiğinde irade-i
seniyye ile durum Divan-ı Âliye havale olunur (madde 31). Vekillerden itham
olunanların yargılanması özel bir yasa ile belirlenir (madde 32). Divan-ı Âli
vekilin suçlu olduğuna karar verirse, vekil kendini suçtan aklayana kadar
vekillikten alınır (madde 34). Vükelanın memuriyetleri dışındaki davalarda diğer
Osmanlı vatandaşlarından hiçbir farkı yoktur. Bu gibi hususların mahkemesi ait
oldukları umumi mahkemelerde icra olunur (madde 33).
Vükela ile Heyet-i Mebusan arasında ihtilaflı olan bir konuda vükela
tasarıyı meclise sunar da meclis bunu -oy çokluğu ile tafsilatı ve gerekçesi ilekesin şekilde ve tekrar reddederse, vükelanın değiştirilmesi veyahut kanuni
süresinde seçim yapılmak üzere Heyet-i Mebusanın feshi yalnızca padişahın
yetkisi dairesindedir (madde 35). Meclis açık olmadığı vakit ya da toplanmasına
yeterli vakit bulunmadığında, devleti bir sıkıntıdan ya da genel durumu bozacak
bir halden korumak için, Kanun-ı Esasi’ye aykırı olmamak üzere Heyet-i Vükela
tarafından verilen kararlar Heyet-i Mebusan toplanana kadar irade-i seniyye ile
geçici kanun hükmündedir (madde 36). Vekillerden her biri her ne zaman isterse
heyetlerden her ikisinde de bulunmak veyahut maiyetindeki memur reislerinden
birini vekâleten bulundurmak ve konuşturmak konusunda diğer üyelerden
öncelik hakkına sahiptir (madde 37).Bir konu hakkında meclis tarafından
vekillerden birisinin çağrılması üzerine vekil ya bizzat kendisi ya da kendi adına
[154]
Meclis-i Vükela Tarihi
görevlendirdiği birini meclise gönderir ve sorulan suallere cevap verir ya da
lüzum görürse sorumluluğu üzerine alarak cevabı erteleme hakkına sahiptir
(madde 38).
Maddeler incelendiğinde sadrazam ile vekillerin kim tarafından ve nasıl
atanacağı, Meclis-i Vükela’nın tam olarak ne olduğu, sadrazam ile vekiller
arasındaki ilişkinin biçimi, vekillerin sahip olduğu sorumluluk alanı, yapacakları
bir yanlış karşısında görecekleri muamele, haklarında şikâyet varsa suçlarının
belirlenme usulü, Meclis-i Vükela – Meclis-i Mebusan çatışmasında gidilecek
çözüm yolu gibi konulara dair bilgi verildiği görülmektedir. Meclis-i Vükela da
vekiller de yaptıkları işten, kanun önünde sorumludur. Ve eğer padişah gerekli
görürse ihtilaflı bir durum halinde Meclis-i Vükela’yı feshetme hakkına sahiptir.
Aynı şekilde vükeladan birini değiştirme yetkisine de sahiptir. Bu durum, Meclisi Vükela’nın padişah kontrolünde olmasını sağlamıştır.
Kanun-i Esasi’de Vükela Heyeti hakkında belirlenmeyen konular da vardı.
Meclis nasıl toplanacak, heyet kaç kişiden oluşacak, kararlar nasıl alınacak,
kararların uygulama biçimi nasıl olacak, hangi bakanlıklar yer alacak, bakanların
görevleri ne olacak, gibi soruların cevapları yoktu. Bu belirsizlikten dolayı 1 Mart
1879’da kabul edilen 16 fasıl 99 maddelik bir tasarı ile özel bir düzenlemeye
gidilmiş (Güneş, 2012, s.8-10) ve Meclis-i Vükeladaki bakanlıklar, bakanların
sorumluluk alanları ve meclisin işleyiş biçimi belirlenmiştir. Tasarının ilk faslı
“Vezaif-i Umumiye-i Vükela” (2-13. Maddeler) adıyla vükelanın vazifesine
ayrılırken, ikinci faslı “Mesned-i Sadaret” başlığı altında sadrazamın yetki alanı
ve vekillerle olan ilişkisine ayrılmıştır(14 – 19. Maddeler). Üçüncü Fasıl:
Mesned-i Meşihat (25-30. madde), Dördüncü Fasıl: Makam-ı Seraskeri (31-38.
madde), Beşinci Fasıl: Makam-ı Kapdanı (39-43. madde), Altıncı Fasıl: Hariciye
ve Sıhhiye Nezareti (44-49. madde), Yedinci Fasıl: Dâhiliye Nezareti (50-57.
madde), Sekizinci Fasıl: Şura-yı Devlet Riyaseti (58-65. madde), Dokuzuncu
Fasıl: Adliye ve Mezahip Nezareti (66- 69. madde), Onuncu Fasıl: Tophane
Müşirliği (70-71. madde), On Birinci Fasıl: Maliye Nezareti (72-74. madde), On
İkinci Fasıl: Nafia Nezareti (75-78. madde), On Üçüncü Fasıl: Ticaret Nezareti
(79-82. madde), On Dördüncü Fasıl: Maarif Nezareti (83-88. madde), On Beşinci
Fasıl: Evkaf Nezareti (89-93. madde), On Altıncı Fasıl (94-96. madde) Meclis-i
Vükelanın oluşum şekli ve görevleri hakkında olmuştur(Güneş, 2012, s.365-366).
Bu tasarıya göre 1 Mart 1879’dan itibaren Meclis-i Vükela’da(Güneş,
2012, s.10-17) Sadrazamlık, Şeyhülislamlık, Seraskerlik, Kaptan-ı Deryalık,
Hariciye ve Sıhhiye Nezareti, Dâhiliye Nezareti, Şura-yı Devlet Riyaseti, Adliye
ve Mezahip Nezareti, Tophane Müşiriyeti, Maliye Nezareti, Nafia Nezareti,
Ticaret ve Ziraat Nezareti, Maarif Nezareti ve Evkaf Nezareti yer alacaktır
[155]
Nesrin KANBEROĞLU
(madde 1). Vükela heyetini oluşturan nazırlar yetkileri içindeki kısımdan dolayı
Meclis-i Mebusan’a karşı bireysel, birlikte aldıkları karardan dolayı ise topluca
sorumlu olacaktır (madde 2). Vekiller belirlenen gün ve saatte Meclis-i
Vükela’da bulunacak, görüşülen konu hakkında oy verecektir (madde 3). Vekiller
kendi görev alanları içindeki birimlere ait kanun ve yönetmeliklerle saptanmış
işleri yerine getirecek, sadrazama sorulması gereken konularda Sadaretten
gönderilecek irade-i seniyyeye göre hareket edilecektir. Meclis-i Vükela
kararlarına uygun olan işler irade-i seniyye ya da Sadaret makamından
gönderilecek resmi yazıya göre yapılacaktır (madde 4). Vekiller kendi
bütçelerindeki parayı izin almaksızın kullanabilecektir. Harcama yaparken
devletin öncelikleri için hazırlamış olduğu belgeyi dikkate alacak, yapılan
harcamalar Divan-ı Muhasebat tarafından incelenmesi için onlara sunulacaktır
(madde 5). Nazırlar yapılacak işler hakkında vilayetlere ve ilgili yerlere yazı
yazabilecek, yapılmayan işler hakkında inceleme başlatabilecektir (madde 6).
Vekiller kendi görevleri kapsamında bulunan işlere dair yeni bir kanun ve
yönetmeliğin yapılmasını isteyebileceği gibi, değiştirilmesini isterse gerekçesiyle
birlikte hazırladığı taslağı Şura-yı Devlet’e gönderilmek üzere sadrazama
sunabilecektir (madde 7). Vekiller kendi görev alanlarındaki işler, anlaşmalar,
sözleşmelere dair dilekçeleri kabul edecektir (madde 8). Vekiller bir sorunla
karşılaştıkları ya da konu hakkında kararsız kaldıkları veya yeni ödeneğe ihtiyaç
duydukları zaman tasarı hazırlayarak Şura-yı Devlet ve Meclis-i Vükela’da
görüşülmek üzere Sadarete gönderecek ve burada alınan kararlar doğrultusunda
hareket edecektir (madde 9). Vekiller kendi işleri ile ilgili Meclis-i Mebusan ya
da Meclis-i Âyan’dan sorulan sorulara yazılı veya sözlü yanıt vermesi
gerektiğinde, bizzat kendisi gidecek ya da bir memurunu gönderecektir (madde
10). Vekiller kendi emri altında çalışan memurları kanun hükmüne uygun olması
koşuluyla görevden azl edebilir ya da yerini değiştirebilirdi. Ancak irade-i
seniyye ile atanmış olanların görevden alınması ya da yerinin değiştirilmesi
Sadarete arz olunup yine irade-i seniyye ile yapılacaktır (madde 11). Vekiller
kendi maiyetleri altındaki memurların terfi ettirilmesi, emekliye ayrılması ya da
cezalandırılması konusunda da yetkilidir (madde 12).
Meclis-i Vükela’da görüşülecek konular ise, devletin bağımsızlığı başta
olmak üzere, harici ülkelerle olan ilişkiler, savaş durumu halinde askeri hızla
silahlandırma, Mebusan Meclisi ile bakanlar arasında çıkabilecek uyuşmazlık,
bakanlıklara dair tasarılar, bakanlıklar arasında yapılacak bütçe aktarımları,
borçlanma ile ilgili Maliye Nezaretine sunulacak sözleşmeler, bayındırlık işleri
için yapılacak anlaşmalar, yabancı devletlerle yapılacak tüm anlaşma ya da
yapılacak değişiklikler (madde 96), hızla kanun çıkartılması ya da yürürlükteki
bir kanunun değiştirilmesi için teklif verilmesi, Şura’yı Devletin yaptığı kanun
[156]
Meclis-i Vükela Tarihi
tasarılarının incelenmesi, sıkıyönetim, savaş, genel af ya da barış teklifleri
(madde 97) olarak belirlenmiştir. Bu tasarı Meclis-i Umumi kapatıldıktan sonra
görüşüldüğünden yasalaşamamıştır ancak bu tasarı temel alınarak “Vükela-yı
Devlet-i Âliye’nin ve Meclis-i Vükela’nın Vezaifi Hakkında Kararname” adıyla
yeni bir çalışma yapılmıştır. Öncekinden farklı olarak birkaç maddenin değiştiği
bu tasarı da aynı biçimde 16 fasıldan oluşmuş ancak madde sayısı 99’dan 102’ye
çıkmıştır. Geçici kararname olarak yayınlanan çalışmanın 4 Haziran 1879’da
uygulanması kararlaştırılmıştır (Nitekim 31 Mart 1909’da çıkarılan Meclis-i
Vükela Nizamnamesi Dâhilîsi’nin 9. maddesinde bu kararnameden bahsedilmesi
4 Haziran 1879 tarihli kararnamenin uygulandığını gösterir (Güneş, 2012, s.18)).
4 Haziran 1879 tarihli kararnameden 5 ay sonra 17 Kasım 1879’da
yayınlanan bir talimatnameyle de Vükela-yı Devletin kendileriyle görüşme talep
edenleri kabulüne dair bir usul belirlenmiştir:
Başvekâlet ile vekiller kendileri ile görüşme talebinde bulunanlara haftada
bir yahut iki gün belirleyecek ve bu günler ilan edilecekti, eğer bu gün ve
saatlerde bir değişiklik olur ise bunlar da yine ilan olunacaktı. Önemli bir söylemi
olanlar, belirlenmiş olan muayyen gün ve saatten evvel kabul edilmelerini yazılı
ve sözlü olarak bildirebilecekti. Ayrıca bu usule göre sadrazam ile diğer nazırların
dairesinde ikişer adet oda bulunmaktadır. Bu odalardan bir tanesi resmi işler
diğeri ise görüşmek isteyen kişileri kabul etmek içindir. Görüşmeye gelen kişinin
rütbesi ne olursa olsun misafire ayrılan odaya gidip, kabul edilene dek orada
bekleyecektir. Çağırılmadığı sürece resmi işlerin görüşüldüğü odaya
gitmeyecektir. Misafir için ayrılan odalarda kahve, sigara gibi içecekler serbesttir
ancak resmi odaya geçtiklerinde rütbesi ne olursa olsun bu tür taleplerde
bulunamayacaktır. Misafir odasında bekleyenler sıra usulüne göre ve tek tek
kabul edilecektir. Sırada rütbe ya da mevkie bakılmayacaktır. Bekleme ve içeri
alınma işinin düzgün yürümesi için nazırlar nezdinde birer memur yahut kâtip
görevlendirilecektir. Nazırlarla görüşmeye gidenler, iş mevzuları dışında
herhangi bir konuda konuşmayacak, sırf ziyaret amacıyla bir nazıra
gidilmeyecektir (Düstur, I/IV, 1299, s.613-614).
27 Nisan 1880 tarihli bir kararname ile Vükela Heyetinin alacağı aylık
maaş da belirlenmiştir. Maaş cetveline göre (Düstur, I/Z1, 1298, s.42-43):
Başvekil:
25 bin kuruş
Meşihat:
20 bin kuruş
Dâhiliye Nezareti:
20 bin kuruş
Şurayı Devlet Riyaseti:
20 bin kuruş
Harbiye Nezareti:
20 bin kuruş
Kapudanlık:
20 bin kuruş
[157]
Nesrin KANBEROĞLU
20 bin kuruş
20 bin kuruş
20 bin kuruş
20 bin kuruş
20 bin kuruş
20 bin kuruş
20 bin kuruş
20 bin kuruş alacaktır.
Hariciye Nezareti:
Adliye Nezareti:
Ticaret Nezareti:
Tophane-i Amire Müşirriyeti:
Evkaf-ı Hümayun Nezareti:
Maarif-i Umumiye Nezareti:
Maliye Nezareti:
Nafia Nezareti:
Maaş cetvelinden anlaşıldığı kadarıyla bakanların maaşlarında indirim söz
konusudur. Sultan Abdülhamid’in tutumlu yapısı göz önüne alındığında bu garip
olmasa gerek. Tanzimat Dönemi bakan maaşlarının 30 bin ila 100 bin arasında
değiştiği düşünülürse maaşlarda ciddi bir törpüleme yapılmıştır. Nazırlar II.
Abdülhamid Dönemi de geçinebildiğinden Tanzimat Devri verilen maaşların
abartılı olduğu düşünülebilir.
Nitekim Said Paşa 3 Zilkade 1296 (19 Ekim 1879)’da sadrazam olarak
atandığında aldığı maaş 90.000 kuruş iken, düzenleme sonrası aldığı maaş 25.000
kuruşa düşürülmüştür. Tutumluluğuyla bilinen Said Paşa maaşının 4’te 3’ünün
kesilmesine itiraz etmezken vükeladan diğer isimler maaşların azaltılmasından
hoşlanmamıştır. Bu arada maaş indirimi yalnız vükelaya değil en ufak
memuriyete dek her kesime yapılmıştır(Vekillerin itirazları için bkz. İbnülemin,
II, 1982, s.1006-1007). Kanun-i Esasi’nin 76. maddesinde belirtildiğine göre
milletvekilleri de içtima için senelik 20 bin kuruş, azimet ve avdet içinse 5 bin
kuruş alacaktı (bkz. Kili ve Gözübüyük, 2000, s.50).
Bu demek oluyordu ki Sultan Abdülhamid Dönemi indirilen maaşlarla bir
bakan 20 bin kuruş maaş alırken bir milletvekilinin maaşı da aylık, 6.600 kuruş
civarındaydı.
2.2. II. Meşrutiyet ve Meclis-i Vükela
Osmanlı Devleti’nin anayasalı rejime geçtiği 23 Aralık 1876’dan,
Mebusan Meclisi’nin kapatıldığı 4 Şubat 1878’e kadar geçen sürece I.
Meşrutiyet, 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyetin tekrar ilanından Sultan
Vahdettin’in 11 Nisan 1920’de Mebusan Meclisi’ni dağıtmasına kadar geçen
sürece ise II. Meşrutiyet denir. I. Ve II. Meşrutiyet arasında 30 yıllık bir kesinti
vardır. Bu kesinti sürecinde anayasa rafa kaldırılmış ve Mebusan Meclisi
kapatılmış ise de, hükümetler devletin yürütücü organı olduğundan Meclis-i
Vükela’ya herhangi bir şey olmamıştır. Bu kesinti süreci boyunca Meclis-i
Vükela, Osmanlı Devleti’nin her dönemi olduğu gibi, yukarıda anlatılan
[158]
Meclis-i Vükela Tarihi
düzenlemelerle çalışmalarını sürdürmeye devam etmiştir. Bununla birlikte 1908
Temmuzunda II. Meşrutiyet’in ilanı, Meclis-i Mebusan’ın tekrar açılarak
anayasalı parlamenter bir rejime gidilmesi, zaman zaman yapılan anayasa
tadilleriyle Meclis-i Vükela’ya dair bazı düzenlemeleri beraberinde getirmiştir.
II. Meşrutiyet’i ilan ettiren İttihat ve Terakki Cemiyeti, Sultan II.
Abdülhamid’e ve düzenine karşı olduğu için, Meşrutiyet ilan edilir edilmez
ülkede geniş çaplı bir tensikat hareketine başlamış, yüksek rütbeli subaylar başta
olmak üzere ödenen abartılı maaşları törpüleme, çocuk yaşına rağmen müfettişlik
alanların rütbelerini geri alma gibi düzenlemelere girişmiştir. Bu esnada
bakanların maaşlarında da bir düzenleme yapılmış, ama maaşlar beklenildiği
üzere düşürülmemiş onun yerine bir miktar arttırılmıştır. Bu durum basında
tepkiye neden olarak Sultan Abdülhamid Dönemi maaşlarına dönülmesi
gerektiği, bakanlıkların para kazanma yolu olmaması gerektiği yazılmışsa da
durum değişmemiştir(Akşin, 2014, s.150). 22 Ağustos 1908 tarihli irade-i
seniyeye göre sadrazam 40 bin kuruş (15 bin tahsisat), şeyhülislam 30 bin kuruş
(10 bin arpalık), nazırlıklar ise 25 bin ila 15 bin kuruş arasında değişen miktarlar
alacaktır. Şura-yı Devlet Riyaseti, Hariciye, Dâhiliye, Adliye, Harbiye, Maliye,
Evkaf-ı Hümayun, Bahriye, Ticaret ve Nafia, Maarif, Orman ve Maden ve Ziraat
Nezaretleri 25 bin kuruş, Tophane, Zabtiye, Defter-i Hakani, Posta ve Telgraf
Nezaretleri 15 bin kuruş, Techizat-ı Askeriye ile Hicaz Demiryolu İdare-i Maliye
Nezaretleri ise 10 biner kuruş maaş alacaktır(Düstur, II/I, 1329, s.62-63). Maaş
cetvelinden görüldüğü kadarıyla yalnızca Tophane-i Amire’nin maaşı 5 bin kuruş
indirilmiş, bu arada Zabtiye, Defter-i Hakani, Posta ve Telgraf, Hicaz Demiryolu
İdare-i Maliye Nezareti gibi yeni bakanlıklar kurulmuştur. Bakanlıkların dönem
dönem değişiyor olması devrin ihtiyaçları ile ilgilidir.
Değişiklikler maaşla kalmamış, Meclis-i Mebusan açıldıktan hemen sonra,
anayasa tadilleri çerçevesinde, Meclis-i Vükela’yı da ilgilendiren yenilikler için
hazırlıklar başlamıştır. Ancak (13 Nisan 1909’da)31 Mart Vakıası’nın yaşanması
anayasada yapılacak değişikliklerin bir müddet kesintiye uğramasına neden
olmuş, bundan sebep anayasa tadili ancak 21 Ağustos 1909’da
gerçekleştirilebilmiştir3.
Ama bu tadilden önce 31 Mart 1909’da “Meclis-i Vükela Nizamname-i
Dâhilîsi” çıkarılarak Meclis-i Vükela’nın işleyiş biçimi bir kez daha
belirlenmiştir. İki fasıl on bir maddeden oluşan nizamnameye göre, Birinci Fasıl
“Usul-ü İctima ve Müzakere” (madde 1-7), İkinci Fasıl ise “Meclis-i Vükela
3
Bülent Tanör tarih olarak 8 Ağustos 1909 yazmıştır. Ancak kanunun ilan tarihi Rumi 8 Ağustos
1325/Miladi 21 Ağustos 1909’dur, muhtemelen yazarken iki tarihi birbirine karıştırmıştır (bkz.
Tanör, 1999, s.192).
[159]
Nesrin KANBEROĞLU
Kararlarının Suver-i İcraiyesi” (madde 8-11) başlıklarından oluşmaktadır. Bu
nizamnameye göre (nizamnamenin orijinali için bkz. Düstur, II/I, 1329, s.143145);
Meclis-i Vükela iş durumuna göre sadrazamın belirlediği vakitte toplanır
(madde 1). Amedi Divan-ı Hümayunu, Meclis-i Vükela’nın görüşmelerini
kaydetmeye, sadaret mektupçusu ise görüşmeye konulan evrakın okunmasına
memurdur. Meclisin yazı işlerini idaresi için amedi muavini ile kâtiplerinden bir
ya da bir kaçı bulundurulur (madde 2). Meclis-i Vükela toplantısında görüşülecek
konular sadaret mektupçuluğu tarafından özet yapılıp hazırlanır. Sadaret
mektupçusu sadrazamın belirlediği gündemi maddeler halinde hazırlar (madde
3). Görüşülecek evrak hangi daireye ait ise o dairenin vekili görüşmede
bulunmadıkça, evrak toplantıya sunulmaz (madde 4). Meclis toplandığında ilk
olarak önceki toplantıda cereyan eden görüşmelerin zabıtnameleri, sonra
müzakereye konulacak maddelerin içeriği okunur. Önceki toplantı
kararlaştırıldığı gibi ise (zabtı karara uygun ise) kabul edilir eğer bir hata var ise
düzeltilerek önceki mecliste hazır bulunan aza tarafından ayrı ayrı imzalanır
(madde 5). Görüşme kayıtları imzalandıktan sonra, eğer vekillerin acil olarak dile
getirmek istediği bir şey varsa onu meclise bildirir, daha sonra konuşulacak
konunun önem derecesine göre hangisinin daha önce görüşülmesi gerektiği
sadaret makamı tarafından kararlaştırılır (madde 6). Meclis-i Vükela
görüşmelerinin idaresi ve üyelerin bir konu hakkındaki görüşlerinin alınması
sadrazamın görevlerindendir. Görüşme esnasında görüş beyan edecek kişinin ilk
olarak Sadaret makamını temsil eden kişiden izin istemesi gerekir. Görüşülmesi
bitmiş olan konunun açıklanması ya da tekrar görüşülmesi istenemez (madde 7).
Meclis-i Vükela kararları, işlemi kısım ve önem derecesine göre kayıt
altına alınarak yürürlüğe sokulur. Ancak bir karar için padişah onayı
gerekmekteyse önce Sadaret makamından sorulmak suretiyle “irade-i seniyye”
metni hazırlanır ve padişaha arz edilir. Sadarete sorulmasına gerek olmayan işler
ise yazı ile ilgili makama iletilir. Borç sözleşmesine, savaş ve barış, sıkıyönetim
ilanına, deniz ve kara kuvvetlerinin tamamen veya kısmen seferberlik haline,
Meclis-i Umumi’nin mevcut olmadığı zamanlarda kararname düzenlenmesine ve
bütçe haricinde fevkalade zorunlu masraflar gerekliliğine, imtiyazlar,
mukaveleler ve idare devirleri için nizamnameler düzenlenmesine, anlaşma
hükümlerine ve Osmanlı Devleti ile yabancı devletlerarasında ihtilaflı olan
önemli siyasi işlere dair kararlar (öneminden dolayı vekillerin belirleyeceği işler
mazbata ile ve bunların dışındaki açıklanması gereken konular meclisin
müzakeresine uygun olarak) Sadaret makamından tezkere ile arz ve istizan olunur
(madde 8).
[160]
Meclis-i Vükela Tarihi
Bir Meclis-i Vükela mazbatası sadece “karar”dan (Ek.1) oluşuyorsa,
belgenin sağ üst köşesine hem Hicri hem de Rumi tarihle toplantı tarihi, belgenin
orta kısmına ise “hülasa meali” yazılarak gönderilen evrakın hangi bakanlıktan
geldiği ve konunun ne olduğu kısaca anlatılır. Nitekim eğer konu Meclis-i
Vükela’nın yetki alanında olup tek başına çözebileceği bir konu ise belgenin alt
kısmına “karar” yazılarak, sorun çözülüp imzalar atılmak suretiyle gerekli
bakanlıklara cevap yazılır. Ama konu Meclis-i Vükela yetkisini aşıyor ve
padişahın onayı gerekiyorsa mazbataya “irade-i seniyye”(Ek.2) eklenir ya da bir
kanun layihası oluşturulacaksa “Meclis-i Mebusan’a havalesi”(Ek.3) yazılır,
ancak Meclis-i Umumi kapalıysa “Meclis-i Umumi’nin ilk küşadında
görüşülmek üzere muvakkaten yürürlüğe koyulması”(Ek.4) yazılır.
Meclis-i Vükela’nın aldığı kararlar için mutlaka tutanak tutulması ve bu
tutanakların vükeladaki heyet tarafından imzalanması şarttır. Bir mecliste özrünü
beyan ederek toplantıya katılmayan kişiler Vezaif-i Vükela Kanunu’nun 99.
maddesine dayanarak, bir sonraki meclise katıldığında evvelki kararın zaptını
imzalar. (Gerek görülürse) Mazbatalar mazereti olan kişilerin evlerine
gönderilerek mühürlettirilir (madde 9). Meclis tutanakları Amedi Odası’nda
düzenlenip saklanır. Her mecliste karar verilen maddelerin sureti, müzakereleri
ve neticeleri sırasıyla bend bend yazılır ve bu zabıtların müsveddeleri Amedi
Divan-ı Hümayun’u tarafından tedkik edilir, meclis görüşmelerine uygun bir
şekilde kaydettirilir, açıklanması gereken maddelerin mazbata veya arz
tezkereleri yazılıp açıklamaya muhtaç olmayan konuların zabıtları 8. maddenin
2. fıkrasında açıklandığı üzere mahallere tahrirat ve tezkere ile tebliğ olunmak
üzere Mektubi Sadaret Kalemi’ne gönderilir ve ekleri Amedi Divan-ı Hümayun
Memuriyetinin özel mührü ile mühürlenir (madde 10). Meclis-i Vükelaya
gönderilen evrakın, nazır tarafından istenildiği zaman görülebilmesi için sıralı
numara ile bir defteri tutulur. Her dairenin ne kadar havale olunan kağıdı
bulunduğu bu defterin özel kısmında gösterilir (madde 11).
21 Ağustos 1909 tarihli anayasa tadilleri esnasında Meclis-i Vükela’yı
ilgilendiren 27, 28, 29, 30, 35 ve 38. Maddelerde değişiklik yapılarak padişahın
Meclis-i Vükela ve Meclis-i Mebusan ile olan ilişkisine dair önemli değişiklikler
yapılmıştır4:
4
27,28,29,30,35 ve 38. maddelerin 1909 öncesi ve sonrasındaki orijinal halleri yazılmamış, onun
yerine hem az yer kaplaması hem de Türkçe akışın bozulmaması için bu kısım tamamen
karşılaştırmalı analiz şeklinde ele alınmıştır. Maddelerin orijinal hali için bkz. Düstur, II/I, 1329,
s.640-642.
[161]
Nesrin KANBEROĞLU
Madde 27’ye göre 1909 öncesi sadrazamlık ve şeyhülislamlık padişah
tarafından emin görülen zatlara verilir, Meclis-i Vükela üyeleri de Kanun-ı
Esasi’de belirtildiği üzere padişah iradesi ile atanırdı. Ancak maddede Meclis-i
Vükela’nın kim tarafından oluşturulacağı ile ilgili bir açıklama yoktu. İttihatçılar,
Sultan Abdülhamid Döneminde bu maddenin padişah tarafından istenildiği gibi
uygulanması sebebiyle bazı ilaveler yapılması gerektiğini düşünmüş ve bu
yüzden Meclis-i Vükela’nın “tensib”i işini sadrazama bırakmıştır. Meclis-i
Vükela artık sadrazam tarafından oluşturuluyor ise de atanmaları için yine de
irade-i seniyye gerekmekteydi.
Madde 28’e göre 1909 öncesi padişahlık makamı, “muhtac-ı istizan” yani
izin makamı iken, yapılan değişiklikle “muhtac-ı tasdik” yani onay makamı
haline getirilmiştir. Ve bu bile başlı başına çok büyük bir değişikliktir.
Madde 29’un ilk halinde, vekiller görev alanlarına giren konuları usulüne
uygun yapacak, görev alanı içinde olmayan konular içinse sadrazama
başvuracaktır. Sadrazam da bu gibi maddelerden müzakereye muhtaç
olmayanların gereğini tek başına yapacak eğer izne muhtaç durumda ise
padişahtan izin alarak gereğini yapacaktır. Müzakere edilmesi gerekenleri
Meclis-i Vükela’nın görüşmelerine arz edecek, çıkacak irade-i seniyye gereğince
işi yapacaktır. Bu konuların çeşit ve derecesi de özel bir nizamname ile
belirlenecektir. Maddenin yeni halinde ise 28. Maddedeki değişimle doğru
orantılı bir değişikliğe gidilmiştir. İlk madde ile aynı şekilde yine vükeladan her
biri dairesine ait olan işlerden mezuniyeti altında bulunanları usulüne uygun icra
edecek, icrası yetkisi altında olmayanları sadrazama gönderecektir. Sadrazam da
bu gibi maddelerden müzakereye muhtaç olmayanları doğrudan uygulayacak,
müzakereye muhtaç bulunanları ise Meclis-i Vükela’da görüştükten sonra, tasdik
gerekiyorsa padişaha arz edecektir. Tasdik gerekmiyorsa Heyet-i Vükela kararını
yayınlayacaktır. Yani yeni maddede padişahtan izin almak yerine padişah onayı
gereken kararlar Meclis-i Vükela sonrası padişahın onayına gönderiliyordu. Bu
demek oluyor ki tüm karar Meclis-i Vükela’da alınıyor, izne gerek olanlar için
irade-i seniyye hazırlanıp, formalite icabı padişaha gönderiliyordu. Üstelik
herhangi bir konu padişaha danışılmadan doğrudan doğruya sadrazam tarafından
Meclis-i Vükela’ya getirilebiliyordu. Ayrıca bu sefer yapılacak işlerin çeşitleri ve
dereceleri özel bir kanunla belirlenecekti. Nizamname değil de kanunname
çıkarılacağı için konu da Meclis-i Mebusan’dan geçirilecektir. Ek olarak
maddeye “Şeyhülislam müzakereye muhtaç olmayan konuları doğrudan
sadrazama arz edecektir” ilavesi yapılmıştır.
Madde 30’da ise, madde daha önce “vekiller görev alanlarındaki işlerden
sorumludur”, şeklindeyken yapılan tadil ile artık vükela, hükümetin genel
[162]
Meclis-i Vükela Tarihi
siyasetinden ortak, kendi dairelerine ait işlerden ise bireysel şekilde sorumludur,
üstelik Meclis-i Mebusan’a karşı sorumluluk taşımaktadır şeklinde
değiştirilmiştir. Ayrıca padişahın onayına ihtiyaç duyulan kararların, padişahın
onayına gitmesi için öncelikle Meclis-i Vükela tarafından imzalanarak kararın
sorumluluğunun üzerlerine alınmış olması gerekmektedir.
Madde 35’in ilk hali “Vükela ile Heyet-i Mebusan arasında ihtilaflı olan
bir konuda vükela tasarıyı meclise sunar da meclis bunu kabul etmez ama vükela
tasarı konusunda ısrar ederse, vükelanın istifası ya da meclisin feshedilmesi
konusunda karar verecek kişi padişahtır”, şeklindedir. Yapılan değişiklikle
“Vükela ile Heyet-i Mebusan arasında ihtilaflı olan bir konu olursa, vükela aldığı
karar hakkında ısrar eder ancak Mebusan bu kararı katiyen ve tekrar reddederse
Meclis-i Vükela ya Meclisi Mebusan’ın kararını kabul edecek ya da istifa
edecektir. İstifa sonrasında yeni gelen Meclis-i Vükela, bir önceki vükelanın
aldığı kararda ısrar eder, Mebusan da yine reddeder ise 7. maddeye dayanarak
padişah seçimlere başlanmak üzere meclisi feshedebilir. Ancak seçim sonrası
oluşacak olan yeni Mebusan Meclis’i de bir önceki Mebusan Meclisi’nin aldığı
kararda ısrar ederse o vakit Meclis-i Mebusan’ın kararı kabul edilecektir”
şeklinde değiştirilmiştir. Bu madde ile Meclis-i Mebusan’ın padişah tarafından
feshedilmesi zorlaştırılmıştır.
Madde 36’nın ilk hali “Meclis açık olmadığı vakit, devleti bir sıkıntıdan ya
da genel durumu bozacak bir halden korumak için, Kanun-ı Esasi’ye aykırı
olmamak üzere Heyet-i Vükela tarafından verilen kararlar Heyet-i Mebusan
toplanana kadar irade-i seniyye ile geçici kanun hükmünde olacaktır” şeklindedir.
Maddenin değişmiş hali de aynı olup ek olarak “İlk toplantıda Mebusan
Meclisi’ne gönderilmesi lazımdır” cümlesi ilave edilmiştir. Böylece Meclis-i
Vükela’nın hâkimiyet alanına bir kısıtlama getirilmiş, Meclis-i Mebusan’ın
muvakkat kanunları nihai olarak görüşmesi lüzumu kararlaştırılmıştır.
Madde 38’in ilk halinde “Bir konu hakkında meclis tarafından vekillerden
birisinin çağrılması üzerine vekil ya bizzat kendisi ya da kendi adına
görevlendirdiği biri meclise gidecek ve sorulan suallere cevap verecektir ya da
lüzum görürse sorumluluğu üzerine alarak cevabı erteleme hakkına sahip
olacaktır” denilmiştir, yapılan değişiklikle ilk kısmı aynı kalmakla beraber
maddeye, “mebuslar bir sebeple vekil hakkında itimatsızlık beyan eder ve bunu
oy çokluğu ile kabul ederlerse vekilin bakanlığı - eğer Meclis-i Vükela reisi
hakkında bir güvensizlik olursa hükümet- düşer” kısmı eklenmiştir. Böylece
sadrazam hakkında, meclisin güvensizlik beyanı hükümetin düşmesi sonucunu
çıkarmıştır denilebilir.
[163]
Nesrin KANBEROĞLU
20 Aralık 1909’da yürürlüğe giren bir irade-i seniyye ile de hem rüesa-yı
memurinin hem de Heyet-i Vükelanın bayramlarda, resmi ziyaret ve günlerde
resmi üniforma giymeleri gerektiğine dair bir karar çıkmıştır. İrade-i seniyyeden
anlaşıldığı kadarıyla resmi üniforma yok ya da hiç giyilmiyor değildir, ancak 20
Aralık 1909 tarihli bu irade ile hem saltanat merkezi hem de ülkenin diğer
eyaletlerindeki tüm rüesa-yı memurin ve ayrıca Vükela Heyeti için resmi
üniformanın giyilmesine dair yeniden bir karar alınmıştır. Üniformanın nasıl
olacağı da Teşrifat Dairesi tarafından belirlenecektir(Düstur, II/II, 1330, s.61-62).
1912 yılına kadar Meclis-i Vükela ile ilgili yeni bir düzenleme yapılmamış,
6 Haziran 1912 tarihinde ise yeni bir düzenleme ile 31 Mart 1909 tarihli
nizamname feshedilmiştir. Yeni nizamnameye göre(Düstur, II/IV, 1331, s.547548) Meclis-i Vükelada görüşülecek konular üç kısma ayrılmıştır: Genel siyasete
ait meseleler, Kanun-ı Esasi gereğince vükelanın ortak sorumlu olduğu işler ve
diğer kanunlar gereğince Meclis-i Vükela kararına bağlı hususlar (madde 1).
Meclis-i Vükelada görüşülmesi bakanlar tarafından teklif edilecek maddelerin
genel siyaseti ilgilendirmesi şarttır. Bir meselenin Meclis-i Vükela’da, bakanlar
tarafından görüşülmesi gerekli görülüyorsa, nazırların bunun sebeplerini ve konu
hakkındaki düşünülenlerini açık bir şekilde ve yazılı olarak Sadarete bildirmeleri
gerekmektedir (madde 2). Birinci ve ikinci maddelerde belirtilen konular
dışındaki meselelerden padişahın onayı sebebiyle padişaha arz edilmesi
gerekenler için nazırlar tarafından hazırlanacak irade-i seniyye layihalarının
bakanlar ve sadrazam tarafından imzalanmasının ardından padişah tarafından da
imzalanarak icraya konulur. Daire-i ilmiyeye ait konular önceden olduğu gibi
Meşihat makamına arz edilerek izin alınır (madde 3). Meclis-i Vükela
kararlarından padişah onayı gerekli olanlar, padişaha mazbata ile sunulur,
mazbata eklenecek irade-i seniyye layihalarının Vükela Heyeti tarafından
imzalanması şarttır (madde 4). Meclis-i Vükela’nın kararları meclisçe uygun
görülecek şekilde, ya özet olarak yahut meclisin ittifakıyla ya da çoğunluğun
yaptığı teklife göre aynen zapt edilecektir (madde 5). Meclis-i Vükela
zabıtnameleri, Meclis-i Vükela ve Maruzat Kalemi müdürünün sorumluluğu ve
Sadaret müsteşarının gözetimi altında zabıt kâtipleri tarafından tanzim edilecek
ve vekiller tarafından imzalanacaktır (madde 6). Bu nizamnamenin icrasına
sadaret memurdur (madde 7)(Düstur, II/IV, 1331, s.547-548).
Bu değişiklikten 16 gün sonra (22 Haziran 1912’de) İttihat ve Terakki
Cemiyeti’nin ısrarı ile Kanun-ı Esasi’nin 7. ve 35. maddeleri tadil edilmek üzere
Meclis-i Mebusan’a götürülmüş ve 13’e karşı 210 oyla istenilen değişiklik de
yapılmıştır. Ancak 4 Ağustos 1912’de Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasından
dolayı bu maddelerin yasalaşması 1914 yılına kalmıştır(M.M.Z.C., 1328, s.336346). 28 Mayıs 1914’te yasalaşan bu maddelerden 35. madde doğrudan Meclis-i
[164]
Meclis-i Vükela Tarihi
Vükela’yı ilgilendirmektedir. Yapılan yeni düzenlemeye göre Meclis-i Vükela ile
Meclis-i Mebusan arasında çatışma olunan maddelerden birinin kabulünde
vükela tarafından ısrar olunup da mebusan tarafından oy çokluğu ile ve tekrar
reddedildiği halde vükelanın değiştirilmesi veya yeniden ve dört ay zarfında
seçilerek içtima olunmak üzere Heyet-i Mebusanın feshi padişahın
hukukundandır. Fakat yeni toplanan mebusan evvelkinin oyunda ısrar ederse
Meclis-i Mebusan’ın kararının kabulü mecburidir (madde 35).
3. SONUÇ
Zaman içinde yapılmış olan tüm bu değişiklikler dikkate alındığında
görünen o ki ülke yönetiminde söz sahibi olan padişah, Meclis-i Mebusan ve
Meclis-i Vükela’ya tanınan yetkiler zaman içinde, siyasi gidişata göre değişiklik
göstermiştir. Bununla birlikte padişahın yanında her daim varlığını gördüğümüz
Meclis-i Vükela, II. Meşrutiyetin ilan edildiği güne dek -çoğunlukla- padişahın
kontrolünde olmuştur. 1876 yılında devleti hem anayasalı hem de parlamenter bir
rejime sokacak olan Kanun-i Esasi ilan edilmişse de, Kanun-i Esasi’nin varlığı
Meclis-i Vükela’nın padişah karşısındaki durumunu, padişahın da Meclis-i
Vükela karşısındaki üstünlüğünü ortadan kaldırmamıştır. Aksine mevcut durum
anayasada yazılı hale getirilerek padişahın üstünlüğü güvence altına alınmıştır.
Kanun-i Esasi’ye göre de şeyhülislam ile sadrazam başta olmak üzere kabinenin
tüm üyeleri padişah tarafından belirlenip atanacaktır. Ve tüm hükümet padişaha
karşı sorumludur. Bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin parlamenter rejim
denemesi uzun sürmemiş, Kanun-i Esasi yürürlükte kalsa da onunla birlikte
açılan Meclis-i Mebusan 1878 yılında kapatılarak 30 yıl sürecek bir tatil sürecine
girmiştir. Osmanlı ile Rusya arasında yaşanan savaş bahane gösterilerek kapatılan
Meclis-i Mebusan’a karşın devlet işlerinin yürütücü organı olduğu için Meclis-i
Vükela varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Ancak ülkeyi padişahın
kontrolünde yönetmeyi sürdüren kurum için durum II. Meşrutiyet’in ilan edildiği
23 Temmuz 1908 tarihinden itibaren değişmeye başlamıştır. Bunda II.
Meşrutiyet’i ilan ettiren İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin etkisi büyüktür. Sultan
II. Abdülhamid’in mutlak kontrolünden rahatsız olan cemiyet üyeleri, padişahın
yetkilerini kısıtlayabilmek adına bazı değişikliklere gitmiştir. Meclis-i
Vükela’nın başındaki isim olan sadrazamı atama hakkı yine padişaha verilmiş
olmakla birlikte sadrazam II. Meşrutiyet ile tekrardan açılan Meclis-i Mebusan’a
sorumlu hale getirilmiştir. Artık kabine üyelerini de kendi belirleyen sadrazamın
atanabilmesi için, sadrazamın kendisi de kuracağı hükümet de Meclis-i
Mebusan’dan güvenoyu almak zorundaydı. Bu da demek oluyordu ki padişah
sadrazamı atarken, artık Meclis-i Mebusan’ı dikkate almak zorundadır. Bu
[165]
Nesrin KANBEROĞLU
dönem ayrıca sadrazamlara Meclis-i Mebusan’da hükümet programı okuma
zorunluluğu da getirilmiş, böylece Meclis-i Vükela’nın plan ve programı
bilinmek istenmiştir. Hükümetin padişah kontrolünden çıkarılıp daha çok Meclisi Mebusan’a sorumlu hale getirilmesi Meşrutiyetin ilan ettiricisi olan İttihat ve
Terakki Cemiyeti’nin Meclis-i Vükela’da değil Meclis-i Mebusan’da yer
almasıyla ilgili olmuştur. Bu dönemin en önemli değişikliği 1909’daki anayasa
tadillerinin 28. Maddesindeki değişiklikle padişahlık makamının “izin” alınan
mevkiden “onaylama” mevkiine dönüştürülmüş olmasıdır. Bu değişiklik öncesi,
padişah izni gerektirdiği için önce onun izninden geçmesi gereken konular artık
ona danışılmadan Meclis-i Vükela gündemine alınmış, üstelik padişaha
danışılmadan konu hakkında karara da varılarak, gerektiğinde formalite icabı
onayı için önüne götürülmüştür. Bu dönem yapılan değişikliklerle Meclis-i
Vükela aldığı tüm kararların altına imza atarak, hükümetin genel siyasetinden
sorumlu hale gelmiştir. Değişiklikler bununla kalmamış II. Meşrutiyet’in ilanında
etkin rol oynayan İttihat ve Terakki Cemiyeti, Meclis-i Mebusan’da çoğunluk
oluşturduğundan, 35. maddenin değişikliğine giderek Meclis-i Mebusan’ın
feshini karmaşık zor bir düğüm haline getirmiştir. Böylece gerek Sultan Mehmed
Reşad’ın gerek daha sonra gelecek padişahların, 1878 yılında Sultan II.
Abdülhamid’in yaptığı gibi Meclis-i Mebusan’ı fesh etmesini engellemek
istemiştir. Ayrıca “Muvakkat Kanun” çıkarma hakkına sahip olan Meclis-i
Vükela 36. maddede yapılan değişiklikle (çıkarmak istediği kanunların ilk
toplantıda görüşülmek üzere Meclis-i Mebusan’a havalesi belirtilerek ve
görünürde kanun hakkında yetkili nihai mercii Meclis-i Mebusan gösterilerek)
Muvakkat Kanun uygulamalarını hukuki bir zemin üzerine inşa etmiştir. Bununla
birlikte 38. madde ile Meclis-i Mebusan’a güvensizlik halinde sadrazamı ve
kabineyi düşürme yetkisi verilmiştir. Meclis-i Mebusan’ı, Meclis-i Vükela
karşısında üstün kılan bu kararın nedeni İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1913
yılına dek hükümette değil Meclis-i Mebusan’da güçlü olmasıdır. Meclis-i
Mebusan ile Meclis-i Vükela arasındaki dengeler, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin
siyasi mevkii ve gücüne göre değişiklik göstermiştir. Nitekim rüzgârın, zaman
zaman, hükümette de yer alan İttihat ve Terakki Cemiyeti aleyhine dönmüş
olması nedeniyle 7. ve 35. maddeler 1912 yılında tekrar değiştirilmiştir. 7. madde
ile Meclis-i Mebusan’ın fesh süresinin bir sene içindeki ictima süresinin yarısını
geçemeyeceği kuralı oluşturulmuştur. Bunun nedeni 35. maddede yapılmak
istenen tadildir. Çünkü 35. madde ile artık, Meclis-i Mebusan’ın padişah
tarafından feshi karmaşık ve zor olmaktan çıkarılarak basitleştirilmiş, ayrıca
Meclis-i Mebusan ile Meclis-i Vükela arasında yaşanan çekişmede hükümeti ya
da Meclis-i Mebusan’ı seçme hakkı padişaha verilmiştir. Fakat 4 Ağustos
1912’de Meclis-i Mebusan, İttihat ve Terakki muhalifleri tarafından, süresiz
biçimde tatil edildiğinden 7. ve 35. maddeler ancak Meclis yeniden açıldıktan
[166]
Meclis-i Vükela Tarihi
sonra 28 Mayıs 1914’te değiştirilebilmiştir. Tüm bu gelişmelere bakıldığında
görünen o ki, birinci dereceden devlet işlerinin ele alındığı bu yapı, devletin
kurulduğu ilk devirlerde “yasama, yürütme, yargı” işlerinde padişaha yardım
eden bir kurumken yıllar içinde padişahtan güçlü bir hale gelmiştir. Tanzimat
Dönemi “yargıdan” tamamen bağımsızlaşarak “yasama” ve “yürütmeyi” elinde
tutan Meclis-i Vükela II. Meşrutiyet yıllarında “yasama”da belirli sınırlar içinde
kalmış, “yürütme” konusunda ise her ne kadar Meclis-i Mebusan’a sorumlu olsa
da yürütmenin mutlak sahibi olmuştur. Yaşanan siyasi çekişme ve mücadeleler
fiiliyatta Meclis-i Vükela’nın Meclis-i Mebusan’a üstünlüğü ile son bulmuş 1912
yılında, padişaha Meclis-i Mebusan’ın fesh ettiren vükela 1914 yazına dek
Meclis-i Mebusan’ın kapalı kalmasını sağlamıştır. 2 yıllık bu süreç zarfında da
“ilk toplantıda Meclis-i Mebusan’a göndermek kaydıyla” “Muvakkat Kanun” adı
altında birçok kanun çıkarmıştır.
KAYNAKÇA / REFERENCES
Resmi Yayınlar
Düstur, I. Tertib, Z1 (1298). Darü’t-tıbai’l-amire.
Düstûr, I. Tertib, C. IV (1299). Mahmud Bey Matbaası.
Düstûr, II. Tertib, C.I (1329). Matbaa-yı Osmaniye.
Düstûr, II. Tertib, C.II (1330). Matbaa-yı Osmaniye.
Düstûr, II. Tertib, C.IV(1331). Matbaa-yı Amire.
MMZC, D.II, C.I, İ.S.I, 11 Haziran 1328.
Telif Eserler
Akşin, S. (2014). Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İmge Kitabevi.
Akyıldız, A. (1993). Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında Reform,
Eren Yayıncılık.
Akyıldız, A. (2003). Meclis-i Vükela, TDV İslam Ansiklopedisi içinde (Cilt. 28,
s. 251-253). TDV İslam Ansiklopedisi.
Başgil, A. F. (2007). Din ve Laiklik. Yağmur Yayınevi.
Emecen, F. (1991). Bâlâ, TDV İslam Ansiklopedisi içinde (Cilt. IV, 554). TDV
İslam Ansiklopedisi.
[167]
Nesrin KANBEROĞLU
Fatma Aliye Hanım (1994). Ahmet Cevdet Paşa ve Zamanı. Metin Hasırcı, Pınar
Yayınları.
Güneş, İ. (2012). Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Türkiye’de Hükümetler, İş
Bankası Yayınları.
Halaçoğlu, Y. (1991). Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK
Yayınları.
İbnülemin Mahmut Kemal İnal (1982). Son Sadrazamlar II, Dergâh Yayınları.
İdris-i Bitlisi, (2013). Heşt Behişt, VII. Ketibe,
Yıldırım, TTK Yayınları.
Çev. Muhammed İbrahim
İnalcık, H. (2014). Devlet-i Aliyye, C.I, C.II, İş Bankası Yayınları.
Karal, E. Z. (1998). Osmanlı Tarihi, C.V, VI, VII, VIII, TTK Yayınları.
Karal, E. Z. (1999). Tanzimat-ı Hayriye Devri, Çağdaş Matbaacılık.
Kili, S. & Gözübüyük, Ş. (2000). Türk Anayasa Metinleri, İş Bankası Yayınları.
Lewis, B. (1993). Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı, TTK
Yayınları.
Mahmud Celaleddin Paşa (1983). Mirat-ı Hakikat, Nşr. İsmet Miroğlu, Berakat
Yayınevi.
Ortaylı, İ. (2007). Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi, Cedit Neşriyat.
Özbilgen, E. (2007). Bütün Yönleriyle Osmanlı, İz Yayınları.
Tanör, B. (1999). Osmanlı - Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları.
Uzunçarşılı, İ. H. (1988). Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı, TTK Yayınları.
Uzunçarşılı, İ.H. (1991). Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, TTK
Yayınları.
[168]
Meclis-i Vükela Tarihi
EKLER
EK 1: Meclis-i Vükela Belgelerinde Karar Örneği
[169]
Nesrin KANBEROĞLU
EK 2: Meclis-i Vükela Belgelerinde İrade-i Seniyye Örneği
[170]
Meclis-i Vükela Tarihi
EK 3. Meclis-i Mebusan’a Havale Edilen Karar Örneği
[171]
Nesrin KANBEROĞLU
Ek 4. Meclis-i Vükela Belgelerinde Muvakkat Kanun Örneği
[172]
Meclis-i Vükela Tarihi
EXTENDED ABSTRACT
Purpose: This article is written, from the establishment of the Divan-ı Hümayun
to the collapse of the Ottoman Empire, since the process of the Meclis-i Vükela
has not been written before.
Method: While preparing the article, first the “Düstur” and then the “copyrighted
works” were examined. Especially the Düstur was benefited. Because the Düstur
is an official book containing the regulations and laws prepared and accepted by
the state as of the Tanzimat Period. It continued to be published until the collapse
of the Ottoman Empire. Therefore, the Düstur is the main source in terms of
showing the legal change that the Meclis-i Vükela, which is an official institution
of the state, has undergone over the years. The functioning of the Meclis-i Vükela
was included in the Kanun-i Esasi, which entered into force in 1876. The change
it has undergone as of 1876 has been carefully considered by examining the
articles of law. The institution is the Divan-ı Hümayun before the Düstur begins
to be published. And the history of the Divan-ı Hümayun was written. Therefore,
copyrighted works were used for the previous part of the Düstur. Copyright works
were used not only for the Divan-ı Hümayun part, but also for the whole article.
Memories, encyclopedia articles, books were examined, thus the history and
political background of the institution’s change were also examined. In this way,
the reasons for the changes in the articles of the law were revealed. Since the
decisions taken in the Meclis-i Vükela were not related to the functioning of the
institution, they (Meclis-i Vükela Mazbataları) were not used except to show a
few examples.
Findings: “Meclis-i Vükela” which corresponds to today’s “Council of
Ministers”, had been a government agency that had existed from the day the
Ottoman Empire was established until the day it collapsed. Over the years, the
institution was called by different names such as Divan-ı Hümayun, Encümen-i
Mahsus, Meclis-i Hass-ı Ali, Meclis-i Mahsus-ı Vükela, Meclis-i Mahsus,
Meclis-i Hass-ı Meşveret and Meclis-i Vükela. The sultans also attended the
meetings until the reign of Fatih Sultan Mehmed. The institution that had
undergone changes over the years, especially II. Mahmud period had experienced
significant changes. Modern ministries that started to be established in Europe
also affected the institutions in the Ottoman Empire, because the needs had shown
similarities with the age. It was inevitable for the ministries to be formed as the
institutions in the administrative staff of the state became Professional and solved
their problems over the years. The state issues that the Ministries could not
resolve within their jurisdiction were left to the Meclis-i Vükela meetings. Until
the Kanun-i Esasi came into force in 1876, the Meclis-i Vükela didn’t have a
[173]
Nesrin KANBEROĞLU
regulation determining the working order, authority and duties. However, when
and how the Vükela meetings would be held, what would be the agenda, how
decisions would be made have never been a problem, when a meeting was
required, the grand vizier sent a notice to all ministers.
Conclusion and Discussion: Until Second Constitutional Monarchy, ministers,
primarily the grand vizer and shaykh al-islam, were appointed by the sultan, so it
was not possible to talk about a government independent of the sultan, except for
exceptional examples. This situation changed with the Second Constitutional
Monarchy, although the sultan had the right to elect the grand vizier and the
shaykh al-islam, he did not have the freedom to act independently as before, since
the government should have been approved by the parliament. With the 1909
constitutional amendments and the dismissal of Sultan Abdülhamid from the
throne, the Meclis-i Vükela became completely independent from the sultan and
even made the sultan a place of approval.
[174]