U L U S L A R A R A S I
K İ T L E S E L
G Ö Ç L E R
V E
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
S U R İ Y E L İ L E R
rapor
ULUSLARARASI KİTLESEL GÖÇLER
VE TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİLER
Uluslararası Kitlesel Göçler ve
Türkiye’deki Suriyeliler
I.ULUSLARARASI GÖÇ VE GÜVENLİK KONFERANSI
SONUÇ RAPORU
11-13 Kasım 2016
Rapor-5
Kasım-2016
Ankara
Uluslararası Kitlesel Göçler ve
Türkiye’deki Suriyeliler
Raporu Hazırlayanlar:
Doç.Dr. Coşkun TaşTan (Polis Akademisi, GÖÇMER Md. V.)
Yrd.Doç.Dr. ayşe Çolpan KavunCu (Polis Akademisi, SAMER Md. V.)
arş.Gör. ayşe Merve Akbulut (Polis Akademisi)
arş.Gör. İbrahim İrDeM (Polis Akademisi)
uzman emür osManoğlu (Polis Akademisi)
arş.Gör. Ömer ÖzKaYa (Polis Akademisi)
arş.Gör. aslıhan Küçüker YılDız (Polis Akademisi)
polis akademisi Yayınları:17
rapor no:5
Kasım 2016
ısBn: 978-605-4619-46-7
© Polis Akademisi-2016. Bu raporun tüm yayın hakları saklıdır ve polis akademisi’ne aittir.
rapor polis akademisi’nin yazılı izni olmadan bütün halinde çoğaltılamaz, ticari amaçlarla
dağıtılamaz.
Bu yayının içeriği polis akademisi Başkanlığı’nın ve GÖÇMer’in resmi fikir ve görüşlerini
yansıtmamaktadır. raporda yer alan bilgi ve fikirler konferans katılımcılarına aittir.
Polis Akademisi
Güvenlik Bilimleri enstitüsü
Göç ve sınır Güvenliği araştırma Merkezi (GÖÇMer)
Necatibey Caddesi No: 108 06400 Çankaya/ANKARA
Tel: +90 312 462 90 58
Eposta: gocmer@pa.edu.tr
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
İÇİNDEKİLER
YÖNETİCİ ÖZETİ...................................................................................................................5
GİRİŞ .....................................................................................................................................9
I. KİTLESEL GÖÇLER ve EKONOMİ .................................................................................11
II. KİTLESEL GÖÇLER ve BARINMA................................................................................14
III. KİTLESEL GÖÇLER ve EĞİTİM....................................................................................17
IV. KİTLESEL GÖÇ, KENT ve GÜVENLİK ........................................................................22
V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ ...............................................................25
VI. SONUÇ ..........................................................................................................................37
Konferans Konuşmacı Listesi .........................................................................................39
3
KISALTMALAR
: afet ve acil Durum Yönetimi Başkanlığı (T.C. Başbakanlık)
AFAD
AFKEN : afet Geçici Kent Yönetimi sistemi
EYDAS : elektronik Yardım Dağıtım sistemi (aFaD)
: Geçici Barınma Merkezleri
GBM
GKAB : Geçici koruma altında bulunan
GÖÇMER : Göç ve sınır Güvenliği araştırma Merkezi (polis akademisi)
KAGEM : Kadın aile ve Gençlik Merkezi (Diyanet vakfı)
: Milli eğitim Bakanlığı
MEB
: sivil toplum Kuruluşu
STK
YÖKSİS : Yüksek Öğretim Bilgi sistemi (YÖK)
4
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
YÖNETİCİ ÖZETİ
• Polis Akademisi Göç ve Sınır Araştırma
Merkezi (GÖÇMER) tarafından 11-13 Kasım 2016 tarihlerinde Antalya’da, “Kitlesel
Göçler ve Kent” konulu I. Uluslararası Göç
ve Güvenlik konulu konferans gerçekleştirilmiştir.
• Yurtiçinden ve yurtdışından konuşmacıların katıldığı konferansta 11 oturum
düzenlenmiş, bu oturumlarda 52 konuşmacı tarafından toplam 45 sunum gerçekleştirilmiştir.
• Geçtiğimiz elli yıl içerisinde dünya nüfusunun üçte ikisi kırsal alanlardan kentsel alanlara göç etmiştir. Projeksiyonlar,
gelecekte bu eğilimin giderek artacağını;
2050 yılında tüm dünya nüfusunun %
60’ının kentlerde yaşayacağını göstermektedir.
• 2016 yılı itibariyle dünyada 65.5 milyon
mülteci bulunmaktadır. Eğer tüm mülteciler bir devlet olsaydı dünyanın 21. büyük
devletini meydana getirirlerdi.
• Küresel düzeyde kendini gösteren kırdan
kente göç eğilimi, konunun tüm boyutlarıyla ele alınmasını gerekli kılmaktadır.
GÖÇMER tarafından 2016 yılında “Kitlesel
Göçler ve Kent” temasıyla ilki düzenlenen
ve ilerleyen yıllarda farklı temalarla düzenlenmesi planlanan bu konferanslar
dizisi bu bakımdan önemli bir boşluğu
doldurmayı hedeflemektedir.
• Konferans kapsamındaki sunumlarda,
göçmenlerin kent planlamalarında hesaba katılmamasının küresel düzeyde
önemli bir eksik olduğu vurgulanmıştır. Örneğin Pakistan özelinde, özellikle
yoksul göçmenler ve kadın göçmenler
aleyhine gizli ayrımcılık pratikleri içeren kent planlaması uygulamaları olduğu dile getirilmiştir.
• Türkiye’de geçici koruma altında bulunan (GKAB) Suriyelilerin nüfusu 15
Aralık 2016 tarihi itibariyle 2.801.586’dır.
Bunların 258.571’i geçici barınma merkezlerinde (kamplarda), geri kalanları
ise kamp dışı alanlarda kendi imkânlarıyla barınmaktadırlar.
• Eğer Türkiye’de bulunan geçici koruma
altındaki Suriyeliler tek bir ilde toplansalardı Türkiye’nin 4. büyük ilini meydana getirirlerdi.
• Türkiye’de GKAB Suriyelilerin nüfusuna
dair yapılan projeksiyonlarda geliştirilen 4 farklı senaryoya göre 2025 yılında
Türkiye’deki GKAB Suriyelilerin nüfusu
2.4 milyon ile 3.7 milyon arasında bir
sayıyla ifade edilecektir.
• Türkiye’de geçici koruma altında bulunan (GKAB) Suriyelilerin ülke ekonomisi üzerindeki etkisi önemlidir.
Konferansta, GKAB Suriyelilerin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri ele
5
YÖNETİCİ ÖZETİ
alınmıştır. Konferans kapsamında gerçekleştirilen sunumlarda bu etkiler şu
şekilde tespit edilmiştir:
• Olumlu etkiler:
◦ GKAB Suriyelilerin ülke ekonomisi
üzerindeki etkilerini sadece olumsuz
anlamda değerlendirmek taraflı bir
değerlendirme olacaktır. Dolayısıyla
bu değerlendirmeler yapılırken beraberlerinde getirdikleri mal varlıklarıyla, bulundukları yerlerin ekonomisine sağlamakta oldukları katkılar da
göz önüne alınmalıdır.
• Türkiye’de GKAB Suriyelilerin eğitimi
ile ilgili olarak yapılan sunumlarda ön
plana çıkan konular şunlardır:
◦ Türkiye’de nüfusu 3 milyona yaklaşan GKAB Suriyelilerin yaklaşık 1
milyonu (900 bini) okul çağındaki çocuklardan oluşmaktadır.
◦ Sınır bölgelerinde yapılan geniş çaplı
yardımlar yerel firmalar için ekonomik hareketlilik yaratmıştır (özelikle
tekstil ve gıda ile ilgili yerel düzeydeki
üretim artmıştır)
◦ “Türkiye’de bulunan tüm Suriyelilere
eğitim vereceğiz” demek, afaki bir
yaklaşımdır. Tüm çabalara rağmen
eğitim sistemine katılmayacak çok
sayıda GKAB Suriyeli olacaktır.
◦ Emlak piyasasında hareketlilik oluşmaktadır
◦ 2014 yılı öncesinde GKAB Suriyelilerin ülkelerine geri dönecekleri
varsayımıyla “Suriyeliler Türkiye’de
misafirdir, dolayısıyla kendi müfredatlarıyla eğitilmelidirler” düşüncesi
belirleyiciyken, 2014 yılından sonra
GKAB Suriyelilere özgü Türk eğitim
müfredatı oluşturuldu.
• Olumsuz etkiler:
◦ Kiralar artmıştır
◦ İşgücü piyasasında haksız rekabet
oluşmaktadır ve (özellikle tarımda ve
vasıfsız iş gücü alanında) emek ülke
ortalamasının altına düşecek kadar
ucuzlaşmaktadır
◦ İl bazında enflasyon Kilis, Gaziantep
ve Hatay gibi GKAB Suriyeli yükünün
fazla olduğu illerde ülke ortalamasının üzerine çıkmaktadır
◦ Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde,
vergi kaybında ve vergi kaçakçılığında artış söz konusudur
• Kitlesel göçün etkileri ekonomik açıdan ele alındığında GKAB Suriyeliler
bağlamında kitlesel göç hareketlerine
yalnızca güvenlik anlayışı ile değil aynı
zamanda iyi yönetim açısından da bakılması gerektiği vurgulanmıştır.
• Konferans kapsamında gerçekleştiri-
6
len sunumların bir kısmı, kitlesel göçmenlerin eğitimi hakkındadır. Yakın
zamanda en büyük kitlesel göç hareketlerinden biri olması nedeniyle Türkiye’deki GKAB Suriyelilerin eğitimi, bu
sunumların başat teması niteliğindedir.
◦ Türkiye, GKAB Suriyelilerin eğitimi
için 2016 yılına kadar 3 milyar ABD
doları harcama yapmıştır.
◦ Türkiye’de 2016 yılı itibariyle GKAB
Suriyelilerin eğitimi 4 farklı koldan
sağlanmaktadır:
‣ Geçici Barınma Merkezlerinde bulunan Geçici Eğitim Merkezleri (2016
yılı itibariyle 425 adet). Bu merkezlerde Suriye müfredatı uygulanmaktadır ve 325.000 öğrenciye eğitim verilmektedir.
‣ Tekli eğitim yapan Türk okullarında Suriyeli müfredatına göre verilen
eğitim.
‣ MEB okullarında Türk öğrencilerle
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
birlikte kontenjanlar ölçüsünde Suriyeli öğrencilere eğitim verilmektedir
(yaklaşık 509.000 öğrenci bu şekilde
eğitim almaktadır).
‣
MEB tarafından akredite edilen
STK’larda verilen eğitim (yaklaşık
30.000 civarında öğrenci bu şekilde
eğitim almaktadır)
‣ GKAB Suriyelilerin eğitimine ayrılan kaynaklar itibariyle bakıldığında,
yerel yönetimlerin, barınma, gıda ve
sağlık gibi temel ihtiyaçların yanı sıra
GKAB Suriyelilere eğitim alanında da
yardımda bulundukları görülmektedir.
‣ Türkiye’de GKAB Suriyelilerden
19.200 öğretmen adayına hizmet içi
eğitim verilmiş ve bu kişiler öğretmen olmaya hazır duruma getirilmiştir.
• Kitlesel göçler ve barınma ile ilgili olarak yapılan sunumlarda ön plana çıkan
konular şunlardır:
◦ Türkiye’de 10 ile yerleşik 25 Geçici Barınma Merkezinde (2016 yılının sonuna doğru) toplam 258.571
GKAB Suriyeli barınmaktadır.
◦ Türkiye’deki geçici barınma merkezlerinin maliyeti bir hayli yüksektir ve
bu barınma merkezlerinde GKAB
Suriyelilerin her türlü temel ihtiyaçları son derece modern şekilde karşılanmaktadır.
◦ AFAD tarafından sevk ve idare edilen
geçici barınma merkezleri, dünya çapında övgüye mazhar olmuştur.
◦ Türkiye’de geçici barınma merkezleri dışında (kamp dışında) yaşayan
GKAB Suriyelilerin barınma ile ilgili
olarak ciddi sorunlar yaşadıkları tespit edilmiştir.
◦ Özellikle kentlerin çöküntü bölgele-
rinde ve gecekonduların yaygın olduğu yoksul alanlarda yoğunlaşan
GKAB Suriyeliler, fiziksel şartları pek
de iyi olmayan binalarda barınmaktadırlar. Bu durum, ciddi toplumsal
sorunların yanı sıra, sağlık sorunlarına da yol açabilmektedir.
◦ GKAB Suriyelilerin barınma ihtiyacı,
(G.Antep, Ş.Urfa, Kilis gibi) belirli illerde konut kiralarının yükselmesine
neden olmuştur.
• Kitlesel göçler ve kentsel güvenlik ile
ilgili olarak yapılan sunumlarda, aşağıdaki konular ön plana çıkmıştır:
◦ Kitlesel göçler, yabancı düşmanlığı
ve benzeri “nefret suçlarının” artmasına neden olabilmektedir.
◦ Ev sahibi toplum ile kitlesel göçmenler arasındaki sosyal-psikolojik tansiyonun izlenmesi ve devamlı olarak
önlemler alınması gereklidir.
◦ Kentsel güvenlik konusu, kitlesel
göçlerden bağımsız bir şekilde zaten
ilerlemekte, kendi mecrasını bulmakta iken GKAB Suriyelilerin Türkiye’ye akın etmesi ile birlikte, daha
önemli bir konu haline gelmiştir.
“Yüksek güvenlikli site” anlayışında
örneğini bulan “kentsel barınma ve
güvenlik” konusu, GKAB Suriyelilerin
barınma ihtiyacı karşısında geliştirilen söylemlerle şekillenmektedir.
◦ Getto, bir kentin herhangi bir azınlıkça yerleşilen bölümüne genel olarak verilen addır. Gettolaşma kent
güvenliğini doğrudan etkilemektedir. Kentlerin çevrelerinde oluşan
bu bölgeler kent güvenliğini tehdit
etmektedir. Göçmenlerin kendilerini
soyutlamaları bulundukları ülkeye
entegrasyonu zorlaştırır. Kaçakçılık,
uyuşturucu ticareti, kalpazanlık gibi
suç türleri bu bölgelerde yaygın olarak görülmektedir. Aynı zamanda
7
YÖNETİCİ ÖZETİ
kentli kimliğinin kazanılamamasında gettolaşma önemli bir husustur.
◦ Göçmenlerin Kentsel ve sosyal yaşama uyum sağlamak yerine kendi
sistemleriyle hareket etmeleri orta
ve uzun vadede ulusal güvenlik tehdidi oluşmasına neden olabilir.
◦ Kitlesel göçler, sınır güvenliği açısından tehditlerin oluşmasına neden
olmaktadır.
◦ Kitlesel göçlerle birlikte insan kaçakçılığı suçlarında artış gözlenmektedir.
◦ Suriye bağlamında yaşanan kitlesel
göç deneyimleri BM için başarısızlık
örneğidir. Bu başarısızlığın sonucunda yoğun göç alan transit bir ülke
olan Türkiye‘nin yüz yüze kaldığı
göçmen krizi, tüm dünyanın sorumlu olduğu ve etkileneceği bir krizdir.
Bundan dolayı, dünya devletlerinin
ve toplumlarının Türkiye’yi ve diğer
transit ülkeleri göçmen krizi ile ilgili
yalnız bırakmaması gerekmektedir.
◦ Suriyeli sığınmacılardan Türkiye’ye
ilk gelenler oldukça zor koşullarda yaşamaya çalışmışlar; zamanla
üretilen politikalarla sığınmacıların
yaşam koşulları iyileştirilmiştir. Ancak Türkiye’de Suriyelilerin topluma
entegrasyonu için hâlâ ileriye yönelik
uzun erimli politikalara ihtiyaç duyulmaktadır.
◦ Türkiye’de süregelen organize suç
ağları, toplumun en zayıf kitlesi olan
Suriyelileri kolaylıkla kandırabilmektedir. Dolayısıyla Türkiye, kısa dönem
içerisinde suç aktörlerinin (hem fail
hem mağdur) etnik kayma yaşaması
tehlikesi ile yüzyüze kalabilir. Buna
yönelik acil önlemler alınması gerekmektedir.
• Türkiye, Suriyeli sığınmacılara yönelik
barınma merkezleri, özel eğitim uy-
8
gulamaları gibi projelerden sonra, Suriyeli sığınmacıların toplumsal yaşama
entegrasyonu noktasında sadece Suriylilere değil, Türkiye’de yerleşik toplumsal kesimlere de yönelik projeler
geliştirmek zorundadır.
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
GİRİŞ
Birleşmiş Milletler verilerine göre 1950
yılında dünya nüfusunun üçte birinden daha
azı kentsel alanlarda yaşıyordu. 2016 yılı itibariyle dünya nüfusunun yarısından fazlası
kentlerde yaşamaktadır. 2050 yılında ise bu
oranın % 66 civarında olacağı tahmin edilmektedir. Nüfusun hızla kentleşmesinin ardındaki en önemli gerçek şüphesiz göçtür.
Modern zamanlarda göçlerin tamamına yakını kırdan kente doğrudur. Bu eğilim, uluslar
arası kitlesel göçler için de geçerlidir. Örneğin
Suriye’den göç ederek Türkiye’de yeni yaşam
kurmaya çalışan göçmenlerin çok büyük
bir kısmının, – geçici koruma kamplarına
yerleşmedikleri ve seçim yapma imkânına
sahip oldukları durumlarda – kırsal alanları
değil, kentsel yerleşim alanlarını tercih ettikleri gözlenmektedir. Türkiye’de bulunan
ve sayısı 2.7 milyon civarında olan geçici koruma altındaki Suriyelilerin yalnızca % 10’u
geçici koruma kamplarında barınmaktadır.
Kamp dışı Suriyeli göçmen nüfusunun çok
büyük bir kısmı ise kentsel alanlara dağılmış
durumdadır.
göçlerle birlikte kentlerin sağlık, eğitim,
barınma, çalışma, üretim, tüketim, ulaşım
ve güvenlik gibi birbiriyle işlevsel bütünlük
içerisinde olan yerleşik yapıları baskı altına
girer. Buna paralel olarak yerleşik nüfusun
göçmenlere bakışı şekillenir. Yerleşik imkânların yetersiz kalması durumunda zenofobik (yabancı düşmanı) tutumlar ve çeşitli toplumsal gerilim biçimleri ortaya çıkabilir. Buna karşılık göçmenler ise barınma,
sağlık, eğitim, meslek edinme ve çalışma
bakımından zorlu koşullara maruz kalırlar.
Göçle birlikte oryantasyon kaybına uğrayan göçmenler, kentin yerleşik koşullarına
uyum sağlayamadıkları gibi, genellikle farkında bile olmaksızın bu şartların değişmesine neden olurlar. Bu nedenlerden dolayı,
göçmen kitlelerine yönelik yerel, ulusal
ve uluslararası düzeyde politikalar önemli hale gelmektedir. Ulusal ve yerel olarak
farklı düzeydeki politikaların uyumlu olması, bu politikaları ortaya koyan ve uygulayan
aktörlerin işbirliği içerisinde olması hayati
öneme sahiptir.
Kentsel alanlara göç, kentlerin sosyal,
kültürel, ekonomik ve demografik yapısını
derinden etkiler. Ani ve büyük kitlesel göçlerle birlikte ortaya çıkan sorunlar iki yönlüdür. Bir yanda kentin yerleşik düzeninde
meydana gelen değişikliklerin getirdiği sorunlar; diğer yanda ise göçmen kitlelerinin
yaşadığı sorunlar bulunur. Büyük kitlesel
Bu konuların uluslar arası bir atmosferde, çok yönlü bakış açısıyla ele alınabilmesi
için Polis Akademisi Göç ve Sınır Güvenliği Araştırma Merkezi (GÖÇMER) tarafından, 11, 12 ve 13 Kasım 2016 tarihlerinde
Antalya’da, “uluslararası kitlesel göç ve
kent” temalı I. Uluslararası Göç ve Güvenlik Konferansı gerçekleştirilmiştir. Kentsel
9
GİRİŞ
alanlarda yaşamakta olan uluslar arası göçmen kitleleriyle ilgili sorunların ele alındığı
konferansta, göçmen kitlelerinin kentsel
mekânlarda karşılaştıkları sorunların yanı
sıra siyasal, kültürel ve ekonomik yönden
kentsel yapıya etkileri hakkında kuramsal
tartışmalara ve uygulamalarla ilgili sunumlara da yer verilmiştir. Genel anlamda uluslar arası kitlesel göçlerin, özelde ise Suriyeli
göçmenlerin ağırlıklı olarak incelendiği konferansta, konuyla ilgili farklı disiplinlerin ve
aktörlerin bir araya getirilmesiyle konunun
derinlemesine analiz edilmesi sağlanmıştır.
Konferansta aşağıdaki konular ele alınmıştır:
‣ Kitlesel göçler ve kentsel güvenlik
‣ Suriyeli göçmen kitlelerinin barınma
sorunları
‣ Suriyeli göçmen kitlelerinin mekânsal
dağılımları
‣ Kitlesel göçmenlerin kentsel mekânlara dağılımları
‣ Türkiye’deki geçici koruma kampları
‣ Ürdün’deki göçmen kampları
‣ Kent yönetimi ve uluslar arası göçmenler
‣ Avrupa’da göçmenlerin yerleşim/yeniden yerleşimleriyle ilgili politikalar ve
uygulamalar
‣ Suriyeli göçmen kitlelerinin sağlık sorunları
‣ Suriyeli göçmen kitlelerinin eğitimi
‣ Suriyeli göçmen kitleleri ile ilgili olarak
emek piyasasında ortaya çıkan sorunlar
(iş ve çalışma ile ilgili yasal düzenlemeler; ucuz işgücü; kaçak işçi çalıştırma;
emek sömürüsü; kayıt dışı ekonomi)
‣ Türkiye’de geçici koruma altında bulunan Suriyeli göçmen kitlelerin adli ve
idari hukuk ile ilişkileri
10
‣ Uluslar arası göçmenler ve mali konular (vergi; kazanç; idari (parasal) cezalar vb.)
‣ Uluslar arası göçmen kitlelerinin eğitim, sağlık, barınma ve çalışma sorunlarını çözmeye yönelik iyi uygulama
örnekleri
Aşağıda, konferansta bu temalar etrafında yapılan sunumlarda vurgulanan noktalar
beş başlık altında özetlenmektedir. Kitlesel
Göçler ve Ekonomi başlığı altında, farklı
sunumlardan elde edilen bilgiler özetlenmektedir. Genel olarak kitlesel göçlerin getirdiği ekonomik sorunların yanı sıra, geniş
hacimli kitlesel göçmenlerin ev sahibi toplumun ekonomik yapısı üzerindeki olumlu
etkilerine de işaret edilmektedir. Kitlesel
Göçler ve Barınma başlıklı bölümde, özellikle Türkiye’de GKAB Suriyelilerin barınma
ihtiyaçlarını esas alan bir çerçevede, kitlesel göçün hem göçmenler hem de ev sahibi toplum açısından barınma konusunda
ne gibi sorunları beraberinde getirdiği ele
alınmaktadır. Kitlesel Göçler ve Eğitim başlıklı bölümde ise, yine Türkiye’deki GKAB
Suriyelilerin eğitimi ile ilgili konuları esas
alan bir yaklaşımla, kitlesel göç ve eğitim
konusu ele alınmaktadır. Kitlesel Göç, Kent
ve Güvenlik başlıklı bölüm, kitlesel göçlerin
kentsel güvenliğe etkisi üzerine odaklanmaktadır. Son olarak, Deneyimler ve Uygulama Örnekleri başlıklı bölüm, konferansta
bürokratlar, hukukçular ve politika yapıcıları tarafından yapılan önemli sunumlarda
ortaya konan verileri ve yaklaşımları özetlemektedir. İlk dört bölümden farklı olarak V. Bölüm, özellikle Türkiye’deki GKAB
Suriyelilerle ilgili politikaları ve uygulama
örneklerini masaya yatıran ve aydınlatıcı
bilgiler içeren sunumlara dayanmaktadır.
Bu nedenle V. Bölüme daha hacimli bir alan
ayrılmıştır.
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
I. KİTLESEL GÖÇLER ve EKONOMİ
Günümüzde küreselleşme süreci ile
artan uluslararası göç hareketleri, zengin
ve yoksul ayrımı yapmaksızın tüm halkları
tehdit eden, göç veren ülke refahını olumsuz etkileyen uluslararası ekonomik krizler,
terör, iç savaş, iklim değişiklikleri, ekolojik
sorunlar gibi küresel sorunların bir sonucu
olarak gerçekleşmektedir.
Kitlesel göç hareketleri, kentlerin sosyo-kültürel yapısını, demografik özelliklerini ve ekonomisini derinden etkilemektedir.
Göç alan kentlerde kitlesel göç akımlarının
etkisiyle mekânsal ve kültürel değişmeler,
istihdam, işgücü, kent yönetimi ve gelir da-
ğılımı konularında değişmeler yaşanmaktadır.
Göçmenler ve bilhassa mülteciler gittikleri ülkenin ekonomisine yapacağı etki
nedeniyle ön yargı ve ayrımcılığın en kolay
hedefi haline gelebilmektedirler. Göçmenler ve mülteciler gittikleri bölgelerde ekonomik sorunların kaynağı olarak görülmektedirler. Söz konusu kesimin ön yargı
ve ayrımcılık ile “ötekileştirilmesinde” temel
etmen; gittikleri ülkede yerli nüfusun istihdam imkânlarına ortak olmaları, gittikleri
ülkede işsizliğe neden olmaları, hedef ülkenin kalkınma amaçlı olarak farklı sektör
Resim-1. Suriye’den Türkiye’ye kitlesel göç (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir)
11
I. KİTLESEL GÖÇLER VE EKONOMİ
ve alanlarda yapacağı harcamaları sekteye
uğratmaları yönündeki düşüncelerden ve
ön yargılardan kaynaklanmaktadır. Oysa
yeni gelen nüfus, hem bir tüketici hem de
bir üretici aktör olarak mevcut ekonominin
genişlemesine katkıda bulunmaktadır. Bu
da fırsatlarla risklerin iç içe geçtiği bir tabloya işaret etmektedir.
Bugün resmi rakamlara göre Türkiye’de
geçici koruma kapsamında üç milyona
yakın GKAB Suriyeli bulunmaktadır. 2016
yılının Aralık ayı itibariyle 2.801.586 Suriyeliye ev sahipliği yapan ülke olarak Türkiye,
dünyanın en büyük sığınmacı yüküne sahip
ülkesi konumuna gelmiştir. Suriyeli nüfusun yakın gelecekte de ülkelerine dönme
ihtimali oldukça düşük görünmektedir. Bu
nedenle Türkiye’de geçici koruma altında
bulunan Suriyelilerin ekonomi için yarattığı
olumlu ve olumsuz etkilerin tespitinin yakın
gelecekte alınması gerekecek tedbirler için
oldukça önemli olduğu değerlendirilmiştir.
Suriyelilerin ülkemize gelmesi tüm şehirler ekseninde kiracılar için kiraların artması riskini taşırken, ev sahipleri için de
Suriyelilerin emlak talebinde artışa neden
olması fırsata dönüşmüştür. Sınır illerinde
temel gıda maddelerinin artması sonucunda enflasyonun bu illerde (Kilis, Hatay,
Gaziantep) Türkiye ortalamasının üzerinde
olması; sanayide – tarımda – küçük çaplı
işletmelerde ucuz iş gücü olarak çalışan
Suriyelilerin yerel iş gücü piyasasına yarattığı dezavantaj ve Suriyeli ucuz işçi çalıştıran firmaların, çalıştırmayan firmalara göre
haksız rekabet içerisinde olması Suriye’den
Türkiye’ye kitlesel göçün Türkiye’de yarattığı ekonomik riskler olarak düşünülmektedir. Suriyelilerin yerel iş gücünün çalışmak
istemediği işlerde çalışarak iş gücündeki
açığı kapatmaları, sınır illerindeki kamplara
ve Suriye’ye yönelik olarak yapılan ekonomik yardımların yerel firmalar üzerinden
yapılması ve bunun neticesinde tekstil, gıda
alanlarında faaliyet gösteren firmaların üretiminin artması ve ihracat açığının denge-
12
lenmesi, Suriye’den gelen yatırımcı ve tüccar kesimin hem ticarete hem de piyasaya
olumlu etkisi Suriyelilerin genelde Türk
ekonomisine özelde ise yerel ekonomiye
katkıları olarak ele alınmıştır. Dolayısıyla,
kitlesel göç hareketlerinin ve bu anlamda
en iyi örnek olarak Suriyelilerin ekonomi
üzerindeki etkisi madalyonun iki yüzü gibidir. Suriyeliler sadece yerleştikleri yerlere,
gittikleri bölgelere ekonomik külfet değil, aynı zamanda beraberinde getirdikleri
varlıklarıyla katma değer getirmektedirler.
Konferansta bu düşünceye dayanarak yapılan sunumlarda kitlesel göç hareketlerine
“güvenlik” anlayışından ziyade bir yönetim
anlayışı ile yaklaşılırsa bunun bir güce ve
enerjiye dönüşeceği vurgulanmıştır.
Suriyeliler beraberlerinde
getirdikleri varlıklarıyla bilgi,
beceri ve tecrübeleri ile ev
sahibi toplumun ekonomisine
katma değer sağlamaktadır.
11 Ocak 2016 tarihinde çıkarılan yönetmelik ile Suriyelilerin Türkiye’deki çalışma
şartları düzenlenmiş ve mevsimlik tarım
işlerinde çalışmaları serbest kılınmış, diğer alanlarda çalışmaları ise belirli şartlara
bağlanmıştır. Bu durum atıl işgücü problemi olarak görülen ve ileride toplumsal
bir takım sorunlara yol açma riski taşıyan
Suriyeli işgücünün kısmen de olsa değerlendirilebilmesi anlamına gelmektedir.
Toplumdan bazı kesimlerin ve STK’ların
düşündüğünün aksine, Suriyelilere kısmen
çalışma izninin verilmesi toplumsal barışı
bozmak yerine, uzun vadede Suriyeliler ile
Türk vatandaşları arasındaki toplumsal barışı tesis etme noktasında önemli bir adım
olarak düşünülmüştür. Suriyelilerin iş gücü
piyasasıyla ilgili beklentisini Suriye’de yapmakta oldukları işleri Türkiye’deki emek
piyasasında da yapabilmeleri arzusu oluşturmaktadır. Kendilerini “biz”den biri olarak
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
gören Suriyelilerin Türkiye’de ekonomik,
kültürel ve sosyal sisteme uyum sağlaması, gerek ötekileştirmelerinin önlenmesi
bakımından gerekse de toplumsal huzurun
ve çalışma barışının korunması açısından
önem taşımaktadır. Türk iş gücü piyasasında Suriyeliler ile birlikte artma eğiliminde
olan kayıt dışılığın engellenmesinin kurumsal bir yapı çerçevesinde çalışma şartlarının
iyileştirilmesine bağlı olduğu, hem milli
gelire katkı sağlayacak hem de iş gücünün
sömürülmesini ortadan kaldıracak politika
ve mekanizmaların iş gücü piyasası üzerinde olumlu etki yaratacağı belirtilmiştir.
üretim ve ticarete katkı sağlamakta; ancak
bu işletmelerin pek çoğunun kaçak olması
neticesinde vergi gibi yasal yükümlülüklerin
yerine getirilmemesine ve haksız rekabete
neden olmaktadır. Bu da yerel esnaf arasında Suriyelilere yönelik olarak tepkinin artmasına neden olmaktadır. Konferans kapsamında yapılan sunumlarda göçmenlerin
iktisadi hayatta vergi kanunları neticesinde
yüklendikleri ödevlerle ilgili diğer aksaklıkların tespit edilmesi ve bunlara yönelik
çözüm önerilerinin geliştirilmesi gerektiği
vurgulanmıştır.
Göçmenlerin vergisel anlamda denetlenmeleri devlet hazinesinde kayıplar yaşanmaması açısından ekonomik anlamda
alınması gereken tedbirler içerisinde değerlendirilmiştir. Göçmenlerin hedef ülkelerde ne kadar süre ile bulunacakları net
olarak belirlenemese dahi vergi borçlarının takibi ve tahsili mali sorumluluklarının
yerine getirilmesi bağlamında önem arz
etmektedir. Türk vergi sisteminde de Vergi
Usul Kanunu’nun 8. Maddesinde yer alan
“Vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasak
edilmiş bulunması mükellefiyeti ve vergi
sorumluluğunu kaldırmaz” hükmüne binaen oluşturulmuş vergi ehliyeti, vergi sorumluluğu ve kanuni temsilcilerin ödevleri
gibi kayıp ve kaçağı önleyici yaklaşımların
göçmenlerin mükellefiyet tesisi neticesinde
kötü niyetli kullanmalarına maruz kaldıkları
tespit edilmiştir.
Geçici koruma kapsamında kendi adına
ve hesabına bağımsız çalışan yabancılar
vergi numaraları olması kaydıyla işyerinin
kuruluş işlemlerinin tamamlanması sonrasında, şirketler için ticaret sicil gazetesi,
gerçek kişi tacirler ile esnaf ve sanatkârlar
için ilgili oda sicil kayıt belgesi gibi iş yerinin faaliyetini gösteren belgenin başvuru
esnasında sunulması suretiyle çalışma izni
almak zorundadırlar. Aksi takdirde çalışma
izni hukuka uygun alınmamaktadır. Ülkemizde Suriyeliler küçük işletmeler yoluyla
13
II. KİTLESEL GÖÇLER ve BARINMA
Bir yerden başka bir yere göçün sağlık,
gıda, istihdam ve benzeri ihtiyaçları beraberinde getirdiği kuşkusuzdur ancak bu
ihtiyaçların içinde en temelde yer alanı barınmadır. İnsanı dış dünyaya karşı güvenli
kılmanın bir diğer adı olan barınma ihtiyacı karşılanmaz ise insan için sağlıklı ve
güvenli bir yaşamdan da söz edilemez. Bu
cümleden olmak üzere, Konferansta kitlesel göçmenlerin barınma ihtiyaçları ile ilgili
sunumlar yapılmış, tartışmalar gerçekleştirilmiştir
2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı
3 milyona yakın insanın Türkiye’ye sığın-
masına neden olmuştur. Türkiye, savaştan
kaçan bu sığınmacılara yönelik olarak hem
tarihi ve kültürel birlikteliğinin gereği insani
bir perspektifle yaklaşmış, hem de Cenevre
Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalara taraf olmasının gereği olarak savaştan
kaçan insanlara açık kapı politikası uygulamıştır. Açık kapı politikasının bir sonucu
olarak ülkemize gelen 3 milyona yakın kitlesel göçmenin Türkiye’ye giriş yaptığı andan itibaren en başta gelen ihtiyacı barınma
sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. Kendi ülkelerinde barınma imkânlarının neredeyse
tamamen yok olduğu bu insanlara yönelik
Türkiye’ye girişlerinden itibaren üç farklı
VALİ
VALİ YARDIMCISI
(GENEL KOORDİNATOR)
KONAKLAMA TESİSİ
MERKEZ YÖNETİCİSİ
BKMMYK
TEMSİLCİSİ
DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI
TEMSİLCİSİ
MERKEZ KOMİSYONU
Dışİşlerİ BaKanlığı TeMsİlCİsİ
3. HuDuT alaY KoM. TeMsİlCİsİ
İl JanDarMa KoM. TeMsİlCİsİ
İl eMnİYeT MD. TeMsİlCİsİ
İl Mİllİ eğT. MD. TeMsİlCİsİ
İl sağlıK MD. TeMsİlCİsİ
İl MÜFTÜlÜğÜ TeMsİlCİsİ
İl aFaD MD. TeMsİlCİsİ
aİle ve sosYal polİTİKalar
MD. TeMsİlCİsİ
TÜrK KızılaYı Derneğİ TeMsİlCİsİ
JANDARMA KARAKOL KOMUTANLIĞI
İLÇE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ
TÜRK KIZILAY DERNEĞİ TEMSİLCİLİĞİ
MERKEZ YÖNETİCİ
YARDIMCISI
MERKEZ YÖNETİCİ
YARDIMCISI
loJİsTİK HİzMeTlerİ BÜrosu
sağlıK HİzMeTlerİ BÜrosu
eğİTİM HİzMeTlerİ ve spor
FaalİYeTlerİ BÜrosu
Dİn HİzMeTlerİ ve TerCÜMan
HİzMeTlerİ BÜrosu
İTFaİYe HİzMeTlerİ BÜrosu
TeMİzlİK Ye Çevre sağlığı HİzMeTler
BÜrosu
TeKnİK HİzMeTler BÜrosu
KaYıT KaBul HİzMeTlerİ BÜrosu
Özel GÜvenlİK HİzMeTlerİ BÜrosu
MuHaseBe HİzMeTlerİ BÜrosu
ulaşıM HİzMeTlerİ BÜrosu
Y.azı İşlerİ BÜrosu
HaBer MerKezİ ve enForMasYon
HİzMeTlerİ BÜrosu
Basın-YaYın-proToKol ve BrİFİnG Hİz.
BÜrosu
Şekil-1. Türkiye’de Geçici Barınma Merkezlerinin idari yapısı: Suruç örneği (görsel, konferans sunumlarından
derlenmiştir)
14
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
barınma yöntemi geliştirilmiştir. İç savaşın
başladığı tarihlerde akrabalık ilişkilerinin
sonucu olarak özellikle Şanlıurfa, Gaziantep, Hatay, Mardin ve Siirt başta olmak üzere Türkiye’nin birçok ilindeki akrabalarının
yanına yerleşmişlerdir. İkinci barınma yöntemi ise Türkiye’nin 10 ilde açmış olduğu ve
2016 yılının sonuna doğru sayısı 25’i bulan
geçici barınma merkezlerinde (kamplarda)
sunulan barınma hizmetidir. Üçüncüsü ise
sığınmacıların hiçbir yasal engele takılmadan kendi imkânlarıyla Türkiye’nin 81 ilinde
kiralama ya da satın alma yoluyla edindiği barınma imkânlarıdır. Belirli bir dönem
geçici barınma merkezlerinde kalan ama
daha sonra bu yerlerden farklı gerekçelerle
ayrılan sığınmacıların özellikle büyükşehirlerde kentlerin çöküntü bölgelerinde kiralama yoluyla yerleştikleri görülmektedir.
Bu üç farklı barınma biçiminin her birinin
farklı sonuçları ortaya çıkmakta ve Türkiye
Cumhuriyeti devletine olan maliyeti de farklı olmaktadır. Öncelikle barınma maliyeti
denildiğinde bu kalemin içine girecek olan
unsurlar şunlardır: Ev kirası, elektrik, su,
ısınma-yakıt. Tüm bu kalemlerin masraflarının toplamı barınma maliyetini içermektedir. Sığınmacıların barınma maliyetlerini de
içine alacak şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin
yaptığı toplam harcama miktarı 12 milyar
dolar civarındadır. Sivil toplum örgütlerinin
öncülüğünde yapılan yardımlar ve bireysel
olarak vatandaşların yaptığı yardımlar da
hesaba katıldığında Türkiye’de devletin ve
vatandaşların el birliğiyle, kitlesel olarak
zorunlu göçe maruz bırakılmış olan Suriyelilerin yardımlarına koştukları ifade edilmelidir. 2016 yılının Aralık ayı itibari ile AFAD
koordinasyonunda faaliyetlerini sürdüren
barınma merkezlerindeki Suriyeli sayısı
258.571 kişidir. Barınma merkezlerinde yaşayan sığınmacıların barınma şartlarında
belirgin bir standart söz konusudur. Kamplarda kalan sığınmacıların başta barınma
olmak üzere gıda, eğitim, sağlık, giyim,
ısınma vb. ihtiyaçları insani yaşam koşulları
düzeyinde karşılanmaktadır. Ancak geçici
barınma merkezleri dışında kalan Suriyeli
sığınmacıların barınma ihtiyaçlarının karşılanmasında (bu merkezlerde kalanlara
göre) farklılıklar söz konusudur. Barınma
merkezleri dışında farklı illerde kalan sığınmacıların önemli bir bölümü kendi imkânları ya da sivil toplum kuruluşları ile bireysel
olarak vatandaşların yardımları neticesinde
kiraladıkları konutlarda kalırken bir bölümü
de kentlerin çöküntü bölgelerinde, kentsel
dönüşüm için boşaltılan alanlarda kalmaktadırlar. Bu alanlarda kalanların yaşamlarını son derece zorlu koşullarda sürdürdüğü
ve sağlıklı barınma imkânlarından yoksun
oldukları ifade edilmelidir. Ekonomik durumları elveren sığınmacıların barınma sorunu yaşamadıkları varsayılsa da sığınmacı
olarak gelenlerin büyük bir çoğunluğunun
ekonomik durumlarının kötü olduğu veya
olacağı göz önüne alınmalıdır. Ekonomik
durumları kötü olan sığınmacılar ise barınma masraflarını azaltmak ya da bu sorunla
başa çıkabilmek için bir arada yaşamakta
veya düşük ücretli sağlıksız evlerde barınmak zorunda kalmaktadırlar. Genelde
kentlerin çöküntü ve terk edilmeye yüz tutmuş çeperlerinde oluşan bu nüfus baskısı
Suriyeli sığınmacıların belirgin sığınakları
haline gelmiştir. Bu tür yaşam alanları genellikle giriş veya bodrum katlarında ve oldukça rutubetli, karanlık ve sağlıksız, güneş
almayan, küçük loş dairelerdir. Bu sağlıksız
yaşam koşulları sığınmacıların sağlık durumlarına doğrudan etki etmekte ve farklı
sağlık sorunlarına neden olmaktadır.
Geçici barınma merkezlerindeki Suriyeli
nüfusun her geçen gün barınma maliyetleri
önemli bir artış göstermektedir. Bu sorunun çözümü ancak bu topluluğun normal
bireyler ya da vatandaşlar gibi sosyal hayata katılarak istihdam başta olmak üzere
eğitim ve benzeri ihtiyaçlarını karşılar hale
gelmesiyle mümkündür. Kamp içi barınma
imkânlarının karşılanmasında ihtiyaçların
bir düzen içinde karşılanması gibi pozitif
15
II. KİTLESEL GÖÇLER VE BARINMA
yönler olduğu gibi sosyo-psikolojik açıdan
da olumsuzluklar olduğu uzmanlar tarafından dile getirilmektedir. Bu sorunların en
büyüğü uzun süre bu kamplarda kalmanın
sosyo-psikolojik maliyeti olan yalıtılmışlık
duygusudur. Bundan dolayı kamp içi sığınmacıların barınması ile ilgili politikaların
parçası olarak kimsesiz çocuklar, yaşlı, süreğen hasta ve kadınlar dışında kalanların
belli bir süre sonra kamp dışı barınma imkanlarından faydalanmaları için yönlendirilmelerinin gerekliliği belirtilmektedir.
Geçici barınma merkezi dışında kalan
Suriyeli sığınmacıların ise toplumla karşılaşma sürecinde en önemli parametrenin
ise toplumsal uyum olduğu ortaya çıkmaktadır. Tolerans kavramıyla bir arada ele alınan toplumsal uyum farklı kültürel geçmişten gelen iki veya daha fazla topluluğun bir
arada yaşama tecrübelerini ifade etmektedir. Suriye’den gelen sığınmacıların farklı
illerde zaman zaman münferit hadiselere
karıştıkları görülse ve yerli halkın tepkisiyle
karşılaşsalar da büyük bir kırılmaya neden
olacak denli bir sapma ortaya çıkmamıştır.
Bu duruma neden olan en önemli etkenin
ise farklı diller konuşulsa da kültürel köklerde benzerliklerin olması, Anadolu coğrafyasının tarihsel bakiye olarak göçler sonucu oluşmuş olması gösterilebilir.
İlerleyen süreçte Suriye’de savaş bitse
bile bu sığınmacıların büyük bir kısmının
ülkelerine geri dönmeyecekleri göç literatüründeki tecrübelerden hareketle varsayılabilir. Dolayısıyla ülkemizde hem geçici
barınma merkezleri içinde hem de dışarıda
yaşayan Suriyeli sığınmacıların barınma
ihtiyaçları için daha köklü çözümler üretilmesi, üretilecek olan bu çözümlerin de
toplumsal uyuma katkı yapacak çözümler
olması önem arz etmektedir.
16
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
III. KİTLESEL GÖÇLER ve EĞİTİM
Konferans kapsamında kitlesel göçlerin farklı bağlamlarda eğitimle ilgili ne gibi
sorunlara yol açtığı, gerek kitlesel göçmenlerin gerekse ev sahibi toplumların bakış
açısıyla ele alınmıştır. Göç hareketleri, artan
nüfus, gelişen dünya düzeni, değişen ekonomik sistemler ve toplumsal zaruretler ile
birlikte, özellikle 20. yüzyıldan itibaren siyasi
ve ekonomik alanlarda, eğitim, sağlık, terör
ve doğal afetler gibi çok çeşitli nedenlerle
ulusal ve uluslararası bir boyut kazanmıştır.
Özellikle son yüzyılda küreselleşmenin
de yarattığı etkilere bağlı olarak bugün dünyada 35 kişiden biri uluslararası göçmen
durumunda iken bu oran giderek entegre
olan ekonomik ortamda, artan ulaşım imkanları ve gelişen teknolojinin de desteğiyle
hızlı bir yükseliş göstermektedir.
II. Dünya Savaşından sonra kitlesel göç
hareketlerine daha fazla şahit olan Avrupa devletleri 1951 yılında imzaladıkları
Cenevre Antlaşmasıyla, bulundukları bölgeden zaruri olarak/mecburen göç eden
insanlarla bulundukları yerden mecbur
kalmadan göç edenler arasında bir ayrım
yapmışlardır.
Buna göre Avrupa’dan mecburen göç
eden insanlara “mülteci” tanımı yapılırken,
mecburen olmayacak şekilde göç eden insanlara da “göçmen” denilmektedir. 1967
yılına gelindiğinde artan göç hareketlerine
de bağlı olarak Avrupa devletleri bu tanımı
“dünyanın her yerinden göç eden insanlar”
için kullanmaya başlamışlardır. Türkiye
1951 yılında imzalanan Cenevre Sözleşmesi’ni 1961 yılında onaylamıştır.
Dünya
göç çağını yaşıyor!
Bu sebeple Türkiye Suriye’den göç
eden insanları hukuken “göçmen” ya da
“mülteci” olarak adlandırmamaktadır. Gelen insanlara insani gerekçelerle açık kapı
politikası uygulamıştır. Ancak bu gelen
kişilerin Türkiye’de hukuki statüleri ile ilgili bazı yeni durumlar ortaya çıkmıştır. Bu
anlamda Türkiye sadece artan göç hareketlerine de bağlı olarak 6458 sayılı Geçici
Koruma Kanunu ile bu insanlara kimlik,
sağlık, barınma, gıda, aile birleşimi, hukuki danışma, göz altına alınmama, geri gönderilmeme gibi haklar tanımıştır.
Konferans kapsamında yapılan değerlendirmeler, bugün her türlü göç hareketine açık olan dünya sistemi içerisinde
devletlerin bu göç hareketlerinden toplum
ve devlet adına olumsuz manada etkilenebilirliklerini en aza indirmelerinin ve
dezavantajları avantaja çevirebilmelerinin yolunun entegrasyonu (göçmenlerin/
mültecilerin/sığınmacıların yeni toplumsal
şartlara uyumunu) güçlendirmekten geçtiği konusunu ön plana çıkarmıştır.
17
III. KİTLESEL GÖÇLER VE EĞİTİM
Entegrasyonun sağlanmadığı ülkelerde
çok önemli sorunlar yaşandığını da bize
yapılan çalışmalar göstermektedir. Bu sorunlardan bir kısmının da özellikle gençlerde görülmek üzere, toplumda kendine yer
bulamayan insanların marjinalleşmesiyle
ortaya çıktığının altı çizilmiştir.
Uyum sorunu
marjinalleşmeye yol açıyor!
Avrupa yakın zamanda yaşadığı toplumsal olaylar ve sokak eylemleri neticesinde bu
sorunun farkına varmıştır. Buna göre kendisinin toplumdan izole eden toplumun bir
parçası olduğu hissini taşımayan, kendisini
topluma ait hissetmeyen, toplumca dışlanan
ya da yarattıkları riskler bakımından farklı
olmakla birlikte göç eden/göçe maruz kalan
çocukların topluma entegrasyon sorunu onları marjinalleşmeye itmektedir.
Uyum için en önemli
araç: Eğitim
Toplumsal oluşumlarda ailenin toplumdaki kuralların, dilin, çevre koşullarının,
meslek kuruluşlarının payı yadsınamamakla birlikte; yeni geldikleri coğrafyaya
entegre olmaları aşamasında, başta çocukların/gençlerin olmak üzere insanları bu
entegrasyonlarını kolaylaştıran en önemli
araç şüphesiz ki eğitimdir.
Göç eden insanların bulundukları yerde
ihtiyaç duyacağı en önemli şey bulundukları ülkenin dilidir. Öyle ki insanlar ancak
bu sayede bulundukları topluma entegre
olabilirler. Yine göç eden insanların ihtiyaç
duyacakları ikinci önemli şey ise paradır. İnsanlar gerek dili öğrenmek gerekse de para
kazanmak için eğitime mecburdurlar.
Devlet kendi okullarında kendi toplum
yapısının sağlığı açısından verdiği eğitim-
18
lerle, yurttaşlarını arasında birlik sağlarken
aynı zamanda bireylerin kendi geçimini
sağlayacak meslek bilgisine sahip olması
ve okulda aldıkları diplomaların önce ülke
içinde sonra diğer ülkelerde geçerli olacak
şekilde vererek gelişimini sağlamaktadır.
Yaşanan hızlı küresel göç hareketleri
belki de etkisini ilk ve en açık şekilde eğitim alanında hissettirmektedir. Bugün pek
çok Batı ülkesinde okul çağı çocuklarının
önemli bir kısmı – örneğin Amerika’da dört
çocuktan biri – göçmen ailelerin çocuklarından oluşmaktadır.
Özellikle çocukların entegrasyonu açısından zaruri olan eğitim, aileyle birlikte göç yaşayan çocuğun, çevresel, mesleki ve bazen
de inanış açısından yaşadığı farklı eğilimlere
makul ve sağlıklı çözümler geliştirebilmesinin en kolay ve en gerekli yoludur.
Türkiye’de de durum çok farklı olmamakla birlikte şu an Türkiye’de 5-17 yaş
arasında 1 milyon civarında Suriyeli genç ve
çocuk bulunmakta ve bunların ancak yarıya
yakın eğitim imkanlarından yararlanmaktadır.
Göçmenlerin eğitimi
önemlidir çünkü:
Eğitim, genellikle genç
nüfusa sahip kitlesel
göçmenlerin bulundukları
topluma uyumunu
hızlandırır ve göçle birlikte
yaşadıkları oryantasyon
kaybını telafi eder.
Göçmen çocuklar/gençler etrafında oluşabilecek en önemli sorunların başında
şüphesiz ki ırkçı ve mezhepçi toplumsal
çatışmalar gelmektedir. Bugün Türkiye’de
mevcut durum “ensar millet” anlayışıyla her
ne kadar kabul ediliyor ve sorun çıkmaya-
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
Resim-2.Bir Geçici Barınma Merkezinde kuaförlük kursu (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir)
cağı düşünülüyorsa da değişmeye başlamış
olan toplum yapısı, artan ihtiyaçlar, tükenen
kaynaklar ve küreselleşmenin de etkisiyle
ülkenin zaman zaman yaşadığı ekonomik
sorunlar gibi değişkenler bu durumla ilgili
olarak ilerleyen zamanlarda sorunlar yaşanabileceğine dair riskleri göstermektedir.
Konferans kapsamında gerçekleştirilen sunumlarda, Türkiye’nin bu riskli duruma karşı
önlemini şimdiden almasının önemli olduğu
yönünde tespitler yapılmıştır.
Türkiye’ye Suriye’den gelen kitlesel göçmenler genç nüfusa sahiptir. Öyle ki bunların
% 50’den fazlası 18 yaş altında olup, bu nüfus içerisinde okullaşma oranı % 50’yi daha
yeni yeni aşmaya başlamıştır. Üstelik çok
hızlı gerçekleşen göç ve akabinde yaşanan
adaptasyon sorununda kurumlar ve sistem
açısından da sıkıntılar yaşanmaktadır.
Bu noktada karşımıza çıkan en etkili çözüm aracı şüphesiz ki eğitim çalışmalarıdır. Bulundukları ülkede aldıkları eğitimle o
ülkeye, topluma entegre olmaları kolaylaşan göçmenler, yine kendi ülkelerinde aldıkları eğitimle toplumun yapısını öğrenen
ve topluma aidiyetleri artan gençler de-
ğerlendirildikleri takdirde birçok aşamada
karşımıza olumlu parametreler çıkacaktır.
Müfredat, dil, sistem ve insan kaynağı ile
ilgili sıkıntılar olmakla birlikte, okul binası/
sınıf vb. gibi maddi/fiziksel gereksinimler
de mevcuttur. Üstelik şiddetten ve savaştan
etkilenmiş olan, bulundukları coğrafyada
travmatik deneyimler yaşayan çocuklar,
bölgede süren savaş ve istikrarsızlıktan
kaçarak geldikleri ülkelerde radikal örgüt
ve terörün de odak noktası haline gelebilmektedirler.
Konferans kapsamında yapılan sunumlarda, bu süreç içerisinde özellikle çocuklara daha fazla dikkat etmekte büyük fayda
olduğu ortaya konmuştur. Tüm bu süreçlerin hiç yaşanmaması, yahut kaçınılmaz
olarak yaşanması durumunda ise en az hasarla atlatılabilmesinin en önemli koşullarından biri, göçmenlerin ihtiyaçlarını da göz
önünde bulunduran kaliteli eğitimdir.
Bunun için öncelikle eğitime erişim
önemlidir. Yeni gelen göçmenlerin eğitime
erişimlerinin önünün açılması için yasal
düzenlemelerin yapılması ve mevcut düzenlemelerin tamamlanması önem arz et-
19
III. KİTLESEL GÖÇLER VE EĞİTİM
Resim-3. AFAD Suruç Çadır Kentinde GKAB Suriyeli çocukların eğitimi (görsel, konferans sunumlarından
derlenmiştir)
mektedir. Ancak bu düzenlemeler tamamlandıktan sonra göçmenlerin topluma
entegrasyonunu kapsayan açık ve yalın bir
eğitim sistemi hazırlanabilir.
Bu eğitim sistemi sadece GKAB Suriyelileri kapsayıcı bir eğitim değil, hem Türk hem
Suriyeli çocukları kapsayan bütünleştirici bir
eğitim sistemi olmalı ki bunun için de eğitim
sistemindeki yapısal faktörlerin düzenlenmesi, göçmenlere özel politikaların uygulanması gerekmektedir.
GKAB Suriyeli çocukların eğitimi için duyulan ihtiyaç göçün başlangıcından beri fark
edilmiş ve bazı Suriyeli girişimciler ve STK’lar
bu konuda hizmet vermeye başlamışlardır.
Eğitimin önemini bilen ya da Suriye’de
olduğu dönemde eğitimci olan birçok kişi
evini okula çevirmiş, Suriyelilerin oturduğu
bölgelerde bazı binalar ortak çabayla okula
çevrilmiş ve savaş bitip de tekrar ülkelerine
döndüklerinde Suriyeli çocukların kaldıkları yerden devam edebilmeleri için gerekli
adımlar atılmaya çalışılmıştır.
Bu çerçevede Suriyelilerin olduğu hemen her şehirde Suriyeli gençlere yönelik
20
birden çok okul açılmıştır. Açılan okullarda
kullanılan kitaplar, revize edilerek (rejim
yanlısı ve Türk karşıtı ibarelerin çıkarılması
suretiyle) eğitime devam edilirken kitaplardaki sistematik taramayı KAGEM, Heyet-i
Şam-i İslamiye ve daha sonra onun yerine
Suriye Eğitim Derneği yapmıştır. Taranan
bu kitaplardan 200 bin adet basılarak okullarda eğitime sunulmuştur.
Bu işe ilk Türkiye Diyanet Vakfı bünyesinde yer alan KAGEM başlamıştır. 2012
yılında Diyanet İşleri Başkanı’nın Nizip’i ziyareti esnasında atılan ilk adımla, iki Kuran
kursuyla başlayan eğitim çalışmaları giderek genişlemiştir.
Antep, Urfa ve Maraş’tan sonra son olarak Ankara’da açılan okullar daha sonra
Geçici Eğitim Merkezi adıyla MEB kontrolüne girmiştir. 2014’de Arap ve Suriyeli eğitimcilerin eğitmenliğiyle ve Suriye Eğitim
Derneği’nin de kuruduğu komisyonla yaptığı müfredatı yeniden düzenleme çalışmasıyla yürüyen sistem, her ilde bir koordinatör gözetiminde sabah Türk öğleden sonra
da Suriyeli gençlere olmak üzere devam
etmektedir.
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
Yine bu aşamada zaman zaman STK’larla da anlaşma yapan MEB, kendi dili, kendi
müfredatı ve kendi eğitimcisiyle yürüttüğü
bu sistemle bir Türk buluşu olan Geçici Eğitim Merkezlerini literatüre kazandırmıştır.
Ancak GKAB Suriyelilere yönelik eğitim
sisteminin daha işler ve verimli hale gelebilmesi için Geçici Eğitim Merkezlerinin kapatılarak, Suriyelilerin Türk okullarında örgün öğretimle eğitim görmelerini sağlayan
düzenlemelerin MEB tarafından yapılması
gerektiği konferans kapsamında yapılan
sunumlarda vurgulanmıştır.
Türkiye’deki GKAB
Suriyelilerin eğitiminde
görev alan
“Geçici Eğitim
Merkezleri” kitlesel
göçmenlerin eğitim
sorunlarına hızla
cevap verilebilmesi
bakımından önemlidir.
ilgili sorunların bu engellerden biri olduğu
ve buna çözüm olabilecek şeyin vatandaşlık statüsünün verilmesi olduğu düşüncesi
ortaya atılmıştır.
Yine aynı şekilde dil engeli mevcuttur ve
verilen tercüme hizmeti yetersiz durumdadır. Bunun için ise dil kurslarının açılması ve
yaygınlaşması gerekmektedir. Bu anlamda
uzmanlık dışı istihdam da yine uygulamalardan kaynaklanan sorunlar arasında yer
almaktadır. Yurt dışından gelen akademisyenlere, sadece bildikleri dil gereği ilâhiyat
fakültelerinde kadro verilmeye çalışılmakta
yahut İngilizce bilme şartı aranmaktadır.
Arap dünyası içinde cazibe merkezi olan
Türkiye’de nasıl ki Türk-Alman üniversitesi
varsa aynı şekilde bir Türk-Arap üniversitesinin de olması gerektiği vurgulanmış ve
ancak bu şekilde Suriye’den gelen akademisyenlere istihdam yaratılabileceği tespit
edilmiştir.
Türk Alman Üniversitesi
varsa Türk-Arap
Üniversitesi de olabilir.
Suriye’den ülkemize gelen akademisyenler için de durum yine değişmemektedir. Akademisyenler Türkiye’de kalmak isteseler de Türkiye’den gitmek zorunda hissetmektedirler. Üstelik her ne kadar Türkiye bu akademisyenlerden istifade etmek
istese de kanunlarda ve düzenlemelerde
mevcut bulunan aksaklıklar ve düzenleme
eksikliklerinden dolayı insan kaynağı yeteri
kadar değerlendirilememektedir.
Bugün YÖKSİS’de (sadece Suriyeli değil)
Arap dünyasından 5 bin akademisyen kayıtlı iken bunlardan yalnızca 317’si istihdam
edilmiş durumdadır. Bu durumun ortaya
çıkmasında ise sistemden ve düzenlemelerden kaynaklanan bir takım engellerin
rol oynadığı tespit edilmiştir. Oturum izni ile
21
IV. KİTLESEL GÖÇ, KENT ve GÜVENLİK
Nefret suçlarıyla mücadele konusunda
kent güvenliği yaklaşımında belli kriterler vardır. Göçmenlere karşı nefret suçları,
kitlesel göçün güvenliğe etkisinde çarpan
etkisi yaratmaktadır. Bu etki olayların boyutunu çok fazla artırmaktadır. Kent güvenliğinin ilk kriteri suç önlemede kurumsal kapasitenin boyutudur. Nefret suçları devreye
girdiğinde polisin ve yargının nefret suçuyla
ilgili farkındalığının azlığı durumunda, nefret suçlarıyla mücadele kapasitesi oldukça azalmaktadır. Bir diğer kriter ekonomik
ve sosyal fırsatlara erişimde eşitsizliktir.
Suriyelilere ev vermeme, onlarla arkadaş
olmama gibi yaklaşımlar, bir diğer deyişle
nefret söylemleri, toplumsal ayrışmayı derinden etkilemektedir. Toplumdaki karşılıklı
güven, önemli bir kent güvenliği kriteridir.
Bu gruplar arasındaki karşılıklı güven ortamı nefret suçlarını azaltan bir husustur.
Toplumsal meşruiyet zeminine sahip kent
ve devlet yönetimi bir diğer önemli kriterdir. Bu konuda zafiyet olması durumunda
olaylar büyümekte ve polis bir süre sonra
yetersiz kalmaktadır. Bu durum da “Suriye-
Nefret suçları
önlenebilir suçlardır.
Nefret suçlarını önleme
çabaları lüks değildir.
22
lilere linç girişimine bulunuldu, polis izledi”
gibi medyaya yansımalarda bulunmaktadır.
Bu durum bir süre sonra toplumsal meşruiyet sorgulamalarına sebep olmaktadır. Önlenebilir suçlarla ilgili bir planın olması kent
güvenliği için oldukça önemli bir kriterdir.
Eğer farkındalık olmazsa nefret suçları çok fazla öngörülememektedir. Nefret
suçları konusunda güvenlik çalışmaları
lüks değildir. Bu konu gerçekten önemlidir. Nefret suçlarının önlenmesi için Polis
Akademisi ile AGİT Demokratik Kurumlar
ve İnsan Hakları Ofisi işbirliği yapmıştır. Bu
işbirliği çerçevesinde nefret suçlarıyla mücadelede kolluk etkinliğinin geliştirilmesi
projesi devam etmektedir.
Kentsel güvenlik her geçen gün katlanarak önem kazanan bir olgudur. Güvenlikli
sitelerin artması ve bu sitelere gösterilen
ilgi bunun bir yansımasıdır. Kentlerin heterojen yapısı suç kaygısı ve korkusunu ortaya çıkarmaktadır. Önceki yıllarda yapılan
çalışmalarda kentlerin öncelikli sorunları
alt yapı ve işsizlik olarak görülmekte iken,
yakın zamanda yapılan çalışmalar kentsel
güvenlik konusunun ön sıralara yükseldiğini göstermektedir. Örneğin Karamanoğlu
Mehmetbey Üniversitesinde yapılan bir çalışmada (Suriyelilerle ilişkili olarak) güvenlik konusunun kentlerin öncelikli sorunları
arasında görüldüğü ortaya konmuştur. Suç
korkusunun varlığı önemli ölçüde Suriye-
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
lilerle/göçmenlerle ilişkilendirilmektedir.
Göçmenler hem kültürel anlamda, hem
ekonomik anlamda hem de toplumsal anlamda bir tehdit olarak toplum tarafından
görülebilmektedir. Suriyeliler, toplum tarafından, toplumsal düzeni tehdit eden önemli bir tehdit unsuru olarak görülmektedir.
Değişen kentsel güvenlik ve suç korkusu/
güvenlik algısı bağlamında; güvenlik algısının ekonomik sistemle ilişkili olduğu belirlenmiştir. Ekonomik krizlerle birlikte bu algı
ortaya çıkmakta ve artmaktadır. Bununla
birlikte hem medyanın hem de toplumsal
yapının korku kültürü oluşturulmasıyla ilgili, isteyerek veya istemeyerek, korku kültürünü artırdığı görülmektedir.
Türkiye’nin Helsinki süreci ile başlayan
Avrupalılaşma süreci ve AB’nin güvenlik
kaygısı, yani bir bakıma göçün AB tarafından güvenlikleştirilmesi, Türkiye’nin göç
ve sınır yönetimi politikasının belirli oranda
Avrupalılaşmasına neden olmuştur. Türkiye
tarafından gerçekleştirilen kayda değer hukuksal değişiklikler (6458 sayılı Yabancılar
ve Uluslararası Koruma Kanunu gibi) ve yapısal düzenlemeler, birçok AB ülkesi ile imzalanan projeler, geri kabul anlaşmaları göç
ve sınır yönetimi konusunda Avrupalılaşma
sürecinin politika anlamında etkisiyle gerçekleşen önemli adımlardır. Ancak Türkiye
milli çıkarları, jeopolitik konumu itibariyle
komşuları ile tarihi, kültürel ilişkileri, kendine has özellikleri de mevcut göç politikasının şekillenmesinde ve sınır güvenliğinin
sağlanmasında belirleyici olmuştur. Türkiye’nin mevcut göç politikası Türkiye için
maddi zararlar doğursa da dünya barışı için
ümit vermektedir.
Göç ve sınır yönetimi politikalarında
Türkiye’nin Avrupa’dan değil, Avrupa’nın
Türkiye’den alması gereken modeller vardır. Türkiye bu bağlamda sadece Avrupa’ya
değil, dünyaya model olmaktadır. Türkiye
ve AB’nin güvenlik algılamaları aynı değildir. Dolayısıyla Türkiye’den AB’nin politikalarına harfi harfine uymasının beklenmesi
AB ülkeleri insanlık
birikimini Suriyeliler
bağlamında heba
etmiştir. Türkiye ise
Suriye’den gelen kitlesel
göçler karşısındaki tutumu
ile bu birikimi sahiplendiğini
ortaya koymuştur.
gerçekçi değildir. Güvenlik yönetişimi temelinde stratejik yönetim odaklı göç ve
sınır yönetimi politikasının gerek düzensiz
göçün engellenmesi, gerekse mültecilere
ilişkin insan hakları ihlallerinin en aza indirilmesinde ve etkin güvenlik politikalarının
izlenmesinde önemli bir model olacağı vurgulanmıştır. AB’nin keskin sınır ve göç politikası izlemesi yerine, insan hakları temelli,
kendi kuruluş değerleriyle örtüşen politikalara yer vermesi gerekmektedir.
Göçler ülkelerin hem iç siyasetini hem
de uluslararası siyasetini belirleyen ana
aktörler olmuştur. Türkiye önceden göç
konusunu, özellikle göçmen kaçakçılığı
bağlamında, suç ile değerlendirmekte idi.
Günümüzde ise konu ile ilgili olarak Türkiye’nin yaklaşımı tamamıyla değişmiştir. Bu
süreçte Türkiye’nin yaptığı kanuni yenilikler
birçok paydaşın katkısı ile düzenlenmiştir.
Birçok Avrupa ülkesindeki kanunlar, Türkiye’de yapılan düzenlemeler kadar çağı
yakalar nitelikte değildir. Avrupa Birliği’nin
son dönem politikalarında değişiklikler söz
konusudur. Bu değişiklikte son beş yıldaki çatışmaların etkisi büyüktür. AB daha
güvenlikli bir ortam yaratma bağlamında
üçüncü ülkelerle yeni politikalar izlemeye
yönelmiştir. Geri kabul anlaşması bunun
bir sonucudur. AB yaşanan süreçte güvenliği elden hiç bırakmamıştır. Ana düşünce,
sorunu yerinde çözme yaklaşımına dayan-
23
IV. KİTLESEL GÖÇ, KENT ve GÜVENLİK
maktadır. AB bu krizi başlarda bölgesel bir
kriz olarak ele alsa da durum böyle değildir.
AB, politik açıdan istediğini almıştır. Gerek vize serbestisi, gerek mali destek gibi
yollarla Suriyelilerin Avrupa’ya geçişinin
azalmasında önemli bir yol kat etmiştir.
Göç etmek durumunda kalan kişiler, evinin
anahtarını alarak yola çıkmaktadır. Amaçları tekrar evlerine dönmektir. İşte bu durum,
insani bir durumdur. Göçün, hele de kitlesel
göçlerin yol açtığı insanî maliyetler güvenlik
kaygılarının üzerinde görülmelidir.
24
Göçler bize birlikte
yaşamayı, farklı
kültürlerin bir
arada yaşamasını
öğretmektedir.
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ
Dünya kamuoyu, Suriye’deki iç savaşın
sonucunda ortaya çıkan sığınmacı ve kitlesel göçmen kriziyle beraber kitlesel nüfus
hareketlerini artık daha fazla konuşur oldu;
ancak bir o kadar da bir şey yapılamaz hale
gelindi. Bugün BM’nin analizlerine göre,
dünyada yaklaşık 6 milyon mülteci çocuk
yaşamaktadır. Dünyada mülteci olmayan
çocuklarda ilköğretim seviyesinde eğitime
ulaşma oranı % 90 iken bu oran mülteci çocuklarda % 50 civarında kalmaktadır. Yine
dünya genelinde lise düzeyinde mülteci
olmayan çocuklarda % 84 oranında okullaşma söz konusu iken mülteci çocukların
sadece % 22’si liseye gidebilmektedir.
Böylesi büyük bir sığınmacı, göçmen ve
mülteci krizi ile baş etmek için artık konuşmaktan çok somut adımlar atmak gerekmektedir. Bu noktada ülkelerin çözülmesi
gereken bu soruna yönelik olarak tek tek
ve birbirinden bağımsız olarak politikalar
üretmeye çalışması yararlı değildir; tam
tersine, liderlerin artık politik kararlılık içinde bir arada acil çözüm önerisi getirmeleri
gerekmektedir. Bunun için BM, birçok adım
atmıştır. New York, Londra ve İstanbul’da
insani zirveler düzenlenmiştir. Bu adımların
sonunda Suriye savaşı ile ilgili etkili tüm liderler aynı masa etrafında oturup taahhütler vermiş ancak bunları gerçekleştirecek
somut adımlar atmamışlardır. Bu, aslında
BM’nin bir başarısızlığı olarak yorumlan-
BM’nin bu gibi
krizlerdeki rolü,
ülkelerin politik kararlarıyla
ve bu kararlarının arkasında
durmalarına paralel olarak
başarıya ulaşabilir. Suriye
bağlamında yaşanan kitlesel
göç deneyimleri, BM için
başarısızlık örneğidir.
maktadır. Ancak BM’nin bu gibi krizlerdeki rolü, ülkelerin politik kararlarıyla ve bu
kararlarının arkasında durmalarına paralel
olarak başarıya ulaşabilir. Suriye bağlamında yaşanan kitlesel göç deneyimleri, BM
için başarısızlık örneğidir.
Bu başarısızlığın sonucunda yoğun göç
alan Türkiye gibi transit bir ülkenin yüz yüze
kaldığı bu krizle tek başına mücadele ediyor
olması adil değildir. Buna rağmen Türkiye,
Suriye krizinin başından beri ülkeye akın
akın gelen Suriyeli sığınmacılara yönelik
olarak hem toplumsal düzeyde hem de
devlet düzeyinde elinden gelen tüm çabaları ortaya koymuştur. Travmalarıyla birlikte
Türkiye’ye gelen Suriyelileri Türk halkı bağrına basmıştır.
25
V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ
Mevcut durumda Türkiye’de Suriyelilerin
yüz yüze kaldıkları ve ortaya
çıkardıkları sorunlar
Suriye sınırındaki yerleşim yerlerinde
ilk dönem ortaya çıkan sorunlar: Bir
örnek olarak Reyhanlı ilçesi
Suriye nüfusu 2011 yılında 20 milyon civarında idi. Suriye iç savaşı ile bu nüfusun
11 milyonu, ülke içi ve dışı olmak üzere,
yerinden edildi. Yerinden edilen nüfusun 6.1
milyonu, Suriye sınırı ötesindeki 5 komşu
ülkeye göç etti. Bu şekilde yerinden edilen
Suriyelilerin yaklaşık yarısı şu anda Türkiye’de yaşamaktadır. Bu anlamda, Türkiye,
Suriye savaşı sonucunda mülteci krizi bakı-
Sınırdan ülkeye girenlerin kabul usul ve
prosedürüne göre, önce güvenlik kontrolü,
sonra silahsızlandırma ve sivillerin ayırt edilmesi, ardından ön kayıt ve kimliklendirme,
kimlik kontrolü, sağlık kontrolü, halk sağlığına ilişkin bir çok hizmet hemen sınır kapısında gerçekleştirilmektedir. Biyometrik kayıt,
geçici koruma kimlik belgesi ve sevk belgesi
bu aşamada tedarik edilmektedir. Ancak bu
sistematik işlemlerin düzenli şekilde yürütülmesi son yıllarda gerçekleştirilebilmiştir.
Oysa Suriye’den Türkiye’ye gerçekleşen ilk
kitlesel göçlerle beraber bu sistemin düzenli işlememesi sonucu özellikle sınırdaki
yerleşim alanlarında ciddi sorunlar ortaya
çıkmıştır.
Türkiye 2016 yılı Aralık ayı
itibari ile en büyük sayıda
yerinden olmuş Suriyeli
nüfusuna ev sahipliği
yapan ülke konumundadır.
Travmalarıyla birlikte
Türkiye’ye gelen
Suriyelileri Türk halkı
bağrına basmıştır.
mından en fazla etkilenen ülke haline geldi.
Yaklaşık 3 milyon civarı olan Türkiye’deki
Suriyeli nüfusun erkek ve kadın oranı dengeli iken, yaş dağılımı bakımından ciddi
dengesizlik yaşanmaktadır. Göç eden Suriyeli nüfusun neredeyse yarısı 18 yaş altıdır.
Genç nüfusun uyum yeteneklerinin daha
güçlü olduğu göz önüne alınırsa bir yönüyle
bu bir avantaj olarak görülebilir. Öte yandan
genç nüfusun eğitim, doğum oranı, sağlık
gibi daha fazla sosyal harcamaya ihtiyaç
duymaları hem de sosyal uyumu yüksek
olan bu genç nüfusun ülkede kalıcı olma
ihtimallerinin yüksekliği, dezavantajlar doğurmaktadır. GKAB Suriyelilerin, Türkiye’de
yüz yüze kaldığı temel sorunları şu başlıklar altında toplamak mümkündür:
26
GKAB Suriyelilerle beraber, Türkiye’de
özellikle sınırdaki yerleşim alanlarında kaçakçılığın artması, yaşanan süreçte ortaya
çıkan en önemli sorunların başındadır. Bu
anlamda özellikle 2011-2012 yıllarında Suriye’den ülkemize gerçekleşen ilk göç dalgalarına Türkiye hazırlıksız yakalandı. Daha
sonraları bir sistem kurulmaya çalışılsa da
ilk zamanlar sınırdaki yerleşim yerlerinde
büyük bir izdiham ortaya çıkmaya başlamıştı. 2013 yılında örneğin Reyhanlı’da yeni
gelen göçmenlere dair hiçbir bilgi ya da kayıt
söz konusu değildi. Reyhanlı’da göçmenlerin
kayıt altına alınabilmesi için kapı kapı Suriyeliler tespit edilmeye çalışılmıştı. En büyük
sıkıntı kimlik tespiti idi. Sahte pasaportlar
yaygındı. Bu dönem yaklaşık 15-16 bin civarı
olan GKAB Suriyelilerin, 2014 Eylül ayında
Reyhanlı’da AFAD’ın Geçici Kayıt Sistemi ile
35 bine ulaştıkları anlaşıldı. 2013 yılsonu itibari ile İlçenin yerleşik nüfusu yaklaşık 62 bin
idi. Bu GKAB Suriyelilerin yoğun bir nüfusa
sahip olduğunu açıkça göstermektedir. Böylece 2014 yılında nüfusu neredeyse 100 bine
ulaşan ilçede her geçen gün Suriyelilerin
sayısı artmaktaydı. İlk göç dalgalarında en
önemli sorun kontrolsüz girişlerdi.
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
Şekil-2. GKAB Suriyelilerin Türkiye’ye kabul protokolü (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir)
Yeni gelen göçmenler hayatlarını devam
ettirebilmek için ilçenin ekonomik hayatına
karışmaya çalışmakta; esnaf ucuz işgücü
olarak Suriyelileri tercih etmekteydi. İlçenin ekonomik düzeni böylece yavaş yavaş
değişmeye başlamıştı. Suriyelilerin ilçede
yarattığı önemli bir değişim de ilçede ev
kiralarının yükselmesi idi. Neredeyse 3 kat
artan ev kirası, özellikle ilçedeki orta sınıfı
olumsuz etkilemeye başlamıştı.
Bir başka sorun alanı, bu yüksek nüfusa
yeterli bakımevi, hastane hizmeti sunabilmekti. Gelenlerin çoğu, yaralılardan ve acil
müdahaleye ihtiyaç duyanlardan oluşuyordu. Dahası, bu ilk dalgada gelen Suriyeliler,
barınma sorununu sınırlarda ciddi şekilde
yaşıyorlardı. Daha sonra gelenlere barınma
konusunda yardım eden bu ilk Suriyeliler,
maalesef parklarda, depolarda, cami avlularında yaşamaya çalıştılar. Kamu görevlileri bu göçmenleri tespit etse bile onlara
Türkiye Kitlesel biçimde
ülkeye akın eden
Suriyeliler karşısında
ilk etapta hazırlıksızdı.
Buna bağlı olarak bazı
aksaklıklar yaşansa
da kısa süre içerisinde
gerekli önlemler alındı
dokunamıyorlardı. Çünkü söz konusu parklardan alınsalar bile yerleştirilecek alternatif alanlar yoktu. Henüz AFAD sahada etkin
biçimde yer almamaktaydı. Geçici barınma
merkezleri (o zamanki adıyla “kamplar”)
yeterli kapasiteye sahip değildi.
Bu ilk dönem bir başka sorun alanı, sınırdaki yerleşim alanlarına Suriyelilere yar-
27
V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ
dımda bulunmak üzere gelen insani yardım
kuruluşları idi. Kontrolsüz bir şekilde gelen
bu kuruluşlar kayıt altına alınamamaktaydı.
Hangi kurumun ne tür yardımlarda bulunduğu kayıtlara geçmiyordu. Kontrolsüz yardım dağıtımı beraberinde kavgaları, tartışmaları ortaya çıkarmaktaydı.
Hiçbir ülke, Suriyeliler örneğinde görülen büyük çaptaki kitlesel göçlere hazırlıklı
olamaz. Türkiye de bu ani ve büyük çaplı nüfus hareketine hazırlıksız yakalandı.
Buna bağlı olarak kamu düzenini ekonomi,
güvenlik gibi alanlarda tehdit eden gelişmeler yaşandı. Sınırda kontroller sağlıklı bir
şekilde gerçekleştirilemeyince petrol kaçakçılığı bile başladı. Yine kaçakçılıktan gelir
kolay elde edildiği için, Reyhanlı öğrencileri
arasında bile bu dönem eğitimi bırakıp kaçakçılığa başlayanlar oldu. 13-14 yaşında
bir çocuk ilçede kaçakçılıktan günlük ortalama 1000 lira kazanabiliyordu.
İlçeye yeni gelen kesimler arasında ortaya çıkan ufak bir tartışma hızla kitlesel bir
boyuta ulaşabiliyordu. Ya da halk çok çabuk
Suriyelilerle ilgili provoke edilebiliyordu.
Küçük bir söylenti hızla yayılıyor ve yerli
halk Suriyelilere saldırabiliyordu.
Sınırdaki yerleşim yerlerinin bu hızlı nüfus artışı karşısında karşılaştıkları sosyal ve
ekonomik sorunlar yanında, Suriye iç savaşının yansımalarını da yaşaması söz konusuydu. Kilis, Reyhanlı gibi yerleşim alanlarında roket atışları, bombalar, mermiler
görülmeye başlanmıştı.
GKAB Suriyelilerle ilgili hukuki
sorunlar
GKAB Suriyelilerle ilgili bugün ülkemizde yaşanan en temel hukuki sorun, kimlik
tespiti meselesidir. Bir sığınmacı suça maruz kaldığında veya suç işlediğinde ortada
kimliğine dair bir bilgi yoksa, bir şey yapmak çok zorlaşmakta, hatta bazen imkânsızlaşmaktadır. Bu yüzden Suriyelilerle muhatap olan tüm uygulayıcıların öncelikle bu
28
kişileri kayıt altına almaları en çok ihtiyaç
duyulan noktadır. Çünkü bir kere karşılaştığımız Suriyeli sığınmacıyı bir daha bulamayabiliriz. Bundan dolayı ya sınır kapılarından
girişte ya da bir yardımdan faydalanma
durumunda hemen kayıt altına alınarak bu
kişilerin kimlik tespitinin yapılması son derecede önemlidir.
Herhangi bir nedenden dolayı GKAB Suriyelilere ulaşma ihtiyacından dolayı Suriyeli
sığınmacılara erişimin rahat olması gerekmektedir. Bunun için de mümkün olduğunca sığınmacıların yurt içinde hareketliliğinin
kontrol altında tutulması gerekmektedir.
GKAB Suriyelilerle ilgili bir başka sorun,
göçmen kaçakçılığı konusudur. Göçmen
kaçakçılığı ile ilgili ilk tespit edilmesi gereken nokta, sığınmacıların ya da göçmenlerin bu suçun faili değil mağduru olduklarıdır. Bunu kendileri bilmemektedirler ya da
bilseler de kendilerine faydalı olacak kişileri
deşifre etmekten kaçınmaktadırlar. Kaçakçıların tespiti noktasında göçmenlerden bu
yüzden hiçbir şekilde yardım almak mümkün olmamaktadır. Bu da daha fazla mağdur olmalarına sebep olmaktadır. Bundan
dolayı, göçmenleri kaçakçılık konusunda
bilinçlendirmek en gerekli noktadır. Göçmenler kaçarken genellikle deniz kıyısında yakalanmaktadırlar. Ancak bu noktada
göçmenlerin ifadesini almak için yetki söz
konusu olmadığı için göçmenlerle ilgili beyanları alma işlemi karada bulunan jandarma veya polise devredilmektedir. Bu durum
hem süreci uzatmakta hem de kurumlar
arası yetki ve sorumluluk çakışmaları nedeniyle sorunlar ortaya çıkabilmektedir.
Ayrıca, ifade almakla yetkili kişilerin gerekli
profesyonelliğe sahip olması gerekmektedir. Çoğu zaman kaçarken yakalanan
göçmenlerin ifadesini alan kişiler tam ne
aradıklarını bilememektedirler. Bundan dolayı örneğin, teknelerde kaçmaya çalışan
göçmenler arasında kimin teknenin sahibi
olduğu ve kaçmayı organize ettiği bulunamamaktadır.
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
Bu tekneler çoğu zaman güvensiz, donanımdan yoksun ve 10-20 kişilik olmalarına rağmen kapasitelerinin üstünde
göçmen alan, çoğu zaman lastik botlardan
oluşmaktadırlar. Yunanistan tarafından bu
botlar denizde bilerek delinerek, göçmenler
ölüme terk edilmektedir. Ardından da Yunanistan Türkiye Sahil Güvenliğini arayarak
durumu bildirmektedirler. Göçmenler ya bu
şekilde ya da soğuktan donarak ölüme terk
edilmektedirler. Bu botlara kapasitesinden
fazla göçmen yükleyen kaçakçıların cezalandırılması açısından da önemli boşluklar
yaşanmaktadır.
Suriyeli mültecilerin Türkiye’de yaşadıkları bir başka sorun, cinsel suçlarla ilgili
hukuksal boşluklardan doğan mağduriyetlerdir. Suriyeli sığınmacılar arasında erken
yaşta evlenmek doğal kabul edilmektedir. Oysa Türkiye’nin kanunlarına göre, 15
yaşına gelmemiş birisinin rızası olsa bile
cinsel bir olaya karışması mağduriyet olarak görülmektedir. Suriyeliler arasında
akrabalar arası 15 yaşından küçük kızların
18 yaşındaki erkeklerle evlendirilmesi çok
yaygındır. Bunlar çoğu zaman Türkiye’de ilgili kuruluşların fark etmediği durumlardır.
Durumun devlet otoriteleri tarafından fark
edilmesi ancak rastlantısal olarak (örneğin
hamile kalan bir çocuk gelinin sağlık birimlerine başvurması halinde) ve genellikle
müdahale imkânının kalmadığı bir şekilde
mümkün olabilmektedir.
Örneğin reşit olmamış Suriyeli kız çocukları akrabalarının 18 yaşındaki çocuklarıyla
düğünlü dernekli biçimde evlendirilebil-
Fuhuş yapan kadınlar aslında
mağdur durumundadırlar.
Bu yüzden uygulamada bu
kadınların mağduriyetini
arttıracak işlemler
yapılmamalıdır.
mektedir. Bu tür durumlar hukuki mercilere derhal intikal etmemektedir. Bu biçimde
evlendirilen bir çocuk gelin hamile kalarak
sağlık hizmetinden yararlanmak istediğinde
kanunlarla karşılaşmakta ve durum hukukî
bir zemine taşınmaktadır. Kanuna göre böylece suç meydana gelmekte ve suçun faili
çoğu zaman anne, baba ya da kocası olmaktadır. Bu kişiler, 15 yıl ceza alabilmektedirler.
Böylece Suriyeli sığınmacılar daha da mağdur hale gelmektedir. Bu gibi olaylar, farklı
ülkelerde Türkiye aleyhine haberler ortaya
çıkmasına sebep olmaktadır.
Bir diğer mağduriyet alanı da fuhuş suçudur. GKAB Suriyeli kadınların fuhuşa
karışması meselesi önemli bir sorundur.
Aslında söz konusu kadın veyahut da onun
müşterisi suçun faili değildir. Bu suçun faili,
bu fuhuş için aracılık yapan, yer ve imkân
temin eden kişidir. Fuhuş yapan kadınlar
aslında mağdur durumundadırlar. Bu yüzden uygulamada bu kadınların mağduriyetini arttıracak işlemler yapılmamalıdır.
Suriyeli ve diğer sığınmacıların karşı
karşıya oldukları bir başka sorun alanı da
faili meçhul cinayetlerdir. Türkiye’de sığınmacıların karıştığı cinayet vakaları, çoğu
zaman Türkiye vatandaşı ile sığınmacılar
arasında gerçekleşmeyip kendi içlerinde
yaşanmaktadır. Dahası, diğer devletlerin
gerçekleştirdiği suikastlar ya da terör örgütlerinin bizzat bu mültecileri hedef alarak
işledikleri cinayetler söz konusudur. Bu tip
cinayetler çoğu zaman profesyonel kişilerce işlendiği için takibi kolay olmamaktadır.
Bazen ortada ceset bile söz konusu olmamaktadır. Kimlik kaydı olmayan sığınmacıların cinayete kurban gitmeleri durumu ise
hukukun hiçbir şekilde konusu olmamakta
ve mağduriyetler en üst seviyede ortaya
çıkmaktadır. Suriye’nin kendi içindeki terör
grupları sık sık Türkiye’ye gelen Suriyelilerin peşine düşmektedir.
Suriyeli mültecilerin, Türkiye’de zaman
geçtikçe farklı alanlarda yaşadıkları mağ-
29
V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ
Resim-4. AFAD Suruç Çadırkenti (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir)
duriyetler ortaya çıkmaya başladı. Bunların
başında mali kaçakçılık gelmektedir. Türkiye’de sığınmacılarla ve göçmenlerle ilgili
her bakanlığın görev alanı tanımlansa da
Maliye Bakanlığı’nda bu konuda bir boşluk
yaşanmaktadır. Göçmenlerin Türkiye’de
gerçekleştirdiği ticari faaliyetler özellikle
vergi kaçakçıları tarafından suiistimal edilmektedirler. Bu durum, hukuki boşluklardan da kaynaklanmaktadır ve sonuç olarak
devlet hazinesine zarar olarak geri dönüş
yaratmaktadır. Esasında Türkiye’de bu kayıplar GKAB Suriyelilerden önce de söz konusuydu; ancak şu anda bu kişilerin izleri
bile bulunamamaktadır.
Türkiye’de kayıtlı bir şirketin, Suriyeli bir
şirketle ortaklık kurmasıyla başlayan bu
mali kaçakçılık sürecinde mali sorumlu
olarak Türkiye’de Suriyeli şirket gösterilince
tam mükelleflik ortadan kalkmaktadır. Dahası, devlet bu durumu tespit edip de söz
konusu mali sorumludan vergisini almaya çalıştığında muhatabını bulamamakta
ve vergi alınamaz hale gelmektedir. Ya da
ortak Suriyeli firmanın ikametgahı Suriye olarak gösterildiğinde dar mükelleflik
ortaya çıkmakta ve vergi almak imkânsız
hale gelmektedir. Örneğin, Halep’te kayıtlı
30
bir firmaya ulaşmak mümkün olamamaktadır. Göçmenler bağlamında bu açıdan en
önemli sorunlardan biri kayıtlı mali sorumlu kişilerdir. Türkiye bu süreci engelleyemezse, kısa sure içerisinde tüm Suriyelilere
karşı, kendileri de mağdur oldukları halde,
toplumsal bir önyargı doğma tehlikesi söz
konusudur.
Türkiye’de GKAB Suriyelilere yönelik
uygulamada etkili olan kamu kurumları,
aktörler ve faaliyetleri
Türkiye, kitlesel göç ile ilk defa Suriye
krizinde karşılaşılmadı. Ancak, Suriye krizi
ile başlayan kitlesel göçte Türkiye’ye gelen
Suriyelilerin oranı neredeyse Cumhuriyetin
başından 2011’e kadar ülkemize gerçekleşen nüfus hareketinin toplamı kadardır.
Buna bağlı olarak GKAB Suriyelilerle birlikte, Türkiye’nin göç konusunda kurumsal
anlamda ve hukuki anlamda önemli bir değişim geçirdiğini söyleyebiliriz. Bu değişim
sürecinde ön plana çıkan kurumlar, aktörler ve uygulamalar şunlardır:
Geçici Barınma Merkezleri (GBM)
Açık kapı politikası ile beraber Türkiye’ye
gelen Suriyelilere yönelik 10 ilde 25 Geçici
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
Şekil-3. Türkiye’de GKAB Suriyeliler için kurulan Geçici Barınma Merkezlerinin yönetim sistemi (görsel,
konferans sunumlarından derlenmiştir)
Barınma Merkezi kurulmuştur. Bu barınma
merkezleri açısından güney illeri oldukça
yoğundur.
Geçici barınma merkezlerine GKAB Suriyeliler, tamamen gönüllülük esasına bağlı
bir şekilde yerleştirilmektedirler. Suriyelilerin bazıları kendi ayakları üzerinde durabilmekte, bazıları akrabalarının yanına yerleşmektedir. Ancak bu tür fırsat ve imkânlara
sahip olamayan GKAB Suriyeliler kendi istekleri doğrultusunda geçici barınma merkezlerinde kalabilmektedirler.
Geçici Barınma Merkezlerine ilk kabul,
29 Nisan 2011 Hatay Yayla Dağı’ndan Türkiye’ye giriş yapan 252 kişi için gerçekleşti.
2014’ün başına kadar bu oran hızla artmış;
2014’ten 2015 arası daha az ivme ile artış
gerçekleşmişti. 2014 Ocak ayında geçici
barınma merkezlerinde 224 bin kişi barınıyordu. Geçici Barınma Merkezlerinde
Temmuz-Eylül arası mevsimlik işçi olarak
çalışmaya gidenlerden dolayı nüfus azalmaktadır.
300 binden fazla Suriyeli barındıran şe-
hirler olarak karşımıza Hatay, Şanlıurfa,
Gaziantep, İstanbul çıkmaktadır. Kilis gibi
şehirler ise 300 bin kadar Suriyeli barındırmasa da kendi nüfusundan daha yüksek
oranda Suriyeli barındırmaktadır.
Geçici koruma yönetim sistemi, 22 ekim
2014’te geçici koruma yönetmenliğinin yayımlanması ile birlikte Suriyelilere yönelik
yapılan hizmetlerin içerikleri ve kimin neden sorumlu olacağına dair maddeleri de
içermektedir. Yönetmeliğin 26/4. maddesine göre, Suriyelilere yönelik tüm hizmetlerin koordinasyonundan AFAD sorumludur.
Buna göre, Suriyelilerin kayıt işlemlerinden
Göç İdaresi, sağlık hizmetlerinden sağlık
bakanlığı sorumludur. Yani normal zamanlarda hangi hizmetler hangi kurum tarafından yürütülüyorsa Suriyeliler için de aynen
bu süreç benimsenmiştir. Sağlık hizmetleri
konusunda 2015 yılının Temmuz ayı itibariyle AFAD ile Sağlık Bakanlığı arasında
anlaşma yapılmıştır. Buna göre, Suriyelilerin her tür sağlık ihtiyaçlarının karşılanması aynı Türk vatandaşları gibi götürü bedel
üzerinden gerçekleştirilecektir.
31
V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ
Şekil-4. Barınma Merkezi dışı yardım dağıtım sistemi (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir)
Geçici barınma merkezlerinde, kamp
yönetim sistemi söz konusudur. Buna göre,
biyometrik kayıttan sonra Geçici barınma
merkezine kabul edilenler aynen bir şehirde var olan tüm hizmetleri buradan alabilmektedirler. Sağlık hizmetleri için mutlaka
bir doktorun poliklinik hizmeti vermesi
söz konusudur. Türkiye’de bugüne kadar,
177.568 Suriyeli bebek doğmuştur. Bunlara
sağlık kurumlarınca toplam 918.694 poliklinik hizmeti verilmiştir. Eğitim hizmetleri,
okullar, geçici barınma merkezleri bünyesinde yer almaktadır. Sosyal hizmet bağlamında mesleki eğitimden spor tesislerine
kadar pek çok hizmet sunulmaktadır.
Yine geçici barınma merkezlerinde oluşturulan elektronik yardım dağıtım sistemi
(EYDAS), özellikle STK’larla ihtiyaç sahibi
Suriyelilerin buluşturulması amacı ile oluşturulmuş elektronik bir sistemdir. Bu sistemin çalışması tamamen gönüllük esasına
dayanmaktadır. Bu sistem sayesinde yardımlarda mükerrerlik önlenebilmekte, daha
etkin yardım sistemi oluşturulabilmekte ve
şeffaflık korunabilmektedir.
32
Sıfır noktası insanı yardımlar özellikle
üzerinde durulması gereken bir stratejidir.
Ülkemizin Suriye krizi ile dünya literatürüne kazandırdığı bir kavram olan sıfır noktası insani yardım aslında bir soruna yardım
yapılamama engelinin aşılması neticesinde
ortaya çıkmıştır. Uluslararası insancıl yardım sisteminde insani yardım yapılabilmesi
için öncelikle donör olarak karşı ülkeden bu
yardımı alacak resmi bir kurumla işbirliği
yapmak gerekmektedir. Suriye’de bu neredeyse imkânsızdır. Bu imkansızlığı aşmak
için sıfır noktasına gelen bir insani yardım
aracının yine Suriye’den gelen insani yardım
aracı ile zero point noktasında buluşmaları
mantığına dayanan bu sistem bir nevi seyyar bir gümrük kapısı oluşturmak anlamına gelmektedir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti
Gümrük Bakanlığı bunu başarmaktadır. Şu
ana kadar 28.966 araçla insani yardım malzemesi gönderilmiş durumdadır.
İnsani olarak geçici barınma merkezleri,
bir istisna olarak kabul edilmelidir. Suriyelilerin yaşama uyumunu ve kendi ayakları
üzerinde yaşama kabiliyetini sağlamak bu
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
barınma merkezlerinin temel hedefidir. Bir
anlamda geçici olarak kurulan bu barınma
merkezleri, travmalar yaşayan bu yeni nüfusun topluma kazandırılmasını sağlayan
bir rehabilitasyon merkezi gibi düşünülmelidir. Bu yüzden zamanla bu barınma merkezlerinin sayısı azaltılıp sistem daha çok
toplumsal uyuma yönelik çalıştırılacaktır.
Eğitim alanındaki sorunlara yönelik
politikalar
2011’den itibaren ortaya çıkan Suriye
krizi ile beraber kitlesel göç sonucunda ülkemize eğitim çağında olan yoğun bir Suriyeli çocuk nüfus göç etmiştir. Bu çocuklara
eğitim hizmeti vermek acil bir sorun olarak
gündeme gelmiştir. İlk başta merkezi bir
teşkilatlanma olarak geçici koruma altındaki Suriyeli ve diğer yabancılara yönelik
Müsteşar yardımcılığına bağlı Hayat Boyu
Öğrenme Genel Müdürlüğü bünyesinde
Göç ve Acil Durum Eğitim Daire Başkanlığı
kurulmuş ve bu başkanlık merkezi planlamadan sorumlu hale gelmiştir. Göç ve
Acil Durum Eğitim Daire Başkanlığı, genel
anlamda politika ve strateji belirleme, ilgili birimlerle koordinasyon sağlama, kriz
durumlarında eğitim faaliyetleri planlama,
ulusal ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği
sağlama, ulusal ve uluslararası eğitim projeleri ve destek programlarının koordinasyonunu gerçekleştirmektedir. İl müdürlükleri, il milli eğitim müdür yardımcıları ve yabancı öğrenci il komisyonu ve şube müdürleri ise koordinasyon sağlayan kurumlardır.
MEB, 2014’ten itibaren bir genelge ile
Suriyeli çocuklara yönelik eğitim hizmetlerini düzenlemektedir. İnsan hakları evrensel
bildirgesi, Avrupa insan hakları sözleşmesi,
mültecilerin hukuki durumuna dair sözleşme, göçmen işçi hukuki statüsündeki Avrupa sözleşmesi, Tüm göçmenlerin işçilerin
aile fertlerinin haklarının korunmasına dair
uluslararası sözleşmelerin içindeki eğitim
maddeleri de MEB’i bağlamaktadır. Bu düzenlemeler doğrultusunda, Türkiye’de bu-
lunan yabancı çocukların da ülke çocukları
gibi eğitim hakkından yararlanma hakkı söz
konusudur.
Bu kapsamda en son verilerde 833.039
Suriyeli öğrenci kayıtlıdır. 2016-17 eğitim
yılı içinde benimsenen yeni paradigma ile
resmi okullar da sürece dahil edilmiştir. Bu
kapsamda da 155.000’i aşkın Suriyeli çocuk
resmi okullarda eğitim görmektedir. 20162017 eğitim yılından önce ise, bir başarı
örneği olarak gösterilebilecek Geçici Eğitim Merkezlerinde 328.0000 Suriyeli çocuk
kayıtlıdır. Geçici eğitim merkezi 2011 yılında
kitlesel göç ile sınırlara dayanan Suriyelilerin ülkemizde oluşan geçicilik statüleri
sayesinde bunların eğitimi yarım kalmasın
diye oluşturulmuş acil birimlerdir. Yani bu
merkezlerin “geri dönecekler” felsefesine
dayalı bir eğitim mantığı vardı. Ancak zamanla bu insanların geri dönmeyecekleri
anlaşıldı ve 2016’dan itibaren Türkiye’deki
tüm Suriyeli çocukların Türk Eğitim sistemine dahil edilmesine karar verildi.
Bugün 81 ilde 9945 resmi okulda
155.000 Suriyeli çocuk eğitim görmektedir.
Kamp içindekiler de dâhil özellikle 21 ilde
425 geçici eğitim merkezi vardır. Bunlarla
beraber 2016 yılı Kasım ayı itibariyle toplam
328.642 Suriyeli çocuk eğitim görmektedir.
Yeni uyum çerçevesinde, Türk öğrencilerle
ortak eğitim alan Suriyelilere karşılık, eski
paradigmanın okulları olan geçici eğitim
merkezlerinde ise Suriyeli çocuklar Arapça
eğitim almaktaydılar. Ayrıca şu anda Türkiye’de 12.630 Suriyeli gönüllü öğretmen
çalışmaktadır. Bu öğretmenler de Türk eğitim formasyonuna uygun pedagojik eğitim
almaktadırlar. Ayrıca yaygın eğitim kapsamında da yetişkinlere eğitim verilmektedir. Mesleki eğitim çerçevesinde toplam
237.509 Suriyeliye eğitim verilmiştir. Yine
halk eğitim merkezleri aracılığı ile 137.729
Suriyeliye Türkçe eğitim verilmiştir.
33
V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ
Resim-5. Bir geçici Barınma Merkezinde tekstil kursu (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir)
Sosyal projeler
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sadece
merkezi yönetim anlamında değil, bizzat
gündelik hayatta zorluklar yaşayan Suriyelilerin topluma uyum sağlayabilmesi için
yerel yönetimler düzeyinde de önemli politikalar gerçekleştirmektedir. Bunların başında mültecilerin topluma uyum düzeyini
arttırmak için gerçekleştirilen sosyal projeler gelmektedir.
Nitekim bugün Türkiye’deki GKAB Suriyelilerin sadece %15’i kamplarda ve geçici
barınma merkezlerinde yaşamaktadır; geri
kalan %85 oranındaki Suriyeli ise kentlerde
gündelik hayatın parçası olarak hayatlarını
sürdürmektedirler. Bu durumda güvenli
barınma dışında adil, etkin ve hızlı bir koruma mekanizması kurmak gerekmektedir.
Bu noktada ciddi travmatik sorunlar yaşayan GKAB Suriyelilere yönelik sosyal uyum
projeleri önemli hale gelmektedir. Ayrıca bu
entegrasyon konusu sadece GKAB Suriyelileri değil mevcut vatandaşları da etkileyecek düzeyde olmalıdır.
Sosyal uyum projeleri gerçekleştirme
noktasında bugün 108.000 Suriyeliye ev
sahipliği yapan İzmir Büyükşehir Belediye-
34
si’nin uygulamaları örnek olarak ele alınabilir. İzmir bir geçiş bölgesidir. İzmir halkı,
yeni misafirlerine gıda, kıyafet yardımı yaptı, ancak bu misafirlerin kalıcı olmadığı kısa
sürede anlaşıldı. Çünkü gelen Suriyeliler
hızla Avrupa’ya geçmeye çalışıyorlardı. Avrupa’ya ilk illegal geçişler İzmir’den gerçekleşti. Fakat 2016 ile beraber durum biraz
değişti ve Suriyeliler İzmir’de yavaş yavaş
yerleşmeye ve hayatlarını burada kurmaya
başladılar. Türkmen olan göçmenler ortak
dilden dolayı şehre kolaylıkla adapte olabildiler. Ama Kürtçe ve Arapça konuşan mülteciler daha fazla problem yaşadılar. Kadifekale, Basmahane, Agora bölgesi, İzmir’in
Arap ve Kürt kökenli bu yeni toplumsal
gruplarına ev sahipliği yapan bölgelerdir.
Bu yerleşim alanları 1990’larda doğudan
gelen ailelerin yoğunlukta olduğu bölgeler
olduğu için Suriyeli Arap ve Kürtler bu yerleşim yerlerini tercih etti.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, sadece
mülteciler özelinde değil yerleşik halka yönelik olarak da sosyal uyum projeleri gerçekleştirmektedir. Çünkü bu bölgeler zaten
dezavantajlı bölgelerdir. Bundan dolayı halkın tamamına yönelik projeler oluşturulmaktadır. Bunlardan biri gençlere yönelik
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
Türkiye’de GKAB
Suriyelilerin % 85’i
kentlerde gündelik hayatın
parçası olarak hayatlarını
sürdürmektedirler. Bu
durumda güvenli barınma
dışında adil, etkin ve hızlı
bir koruma mekanizması
kurmak gerekmektedir.
oluşturulmuştur. Bu proje çerçevesinde
üniversite öğrencileri gönüllü bir şekilde
her dönem belirlenen ilkokul ve ortaokulda
ders yardımı yapılmıştır. Buna Suriyeli üniversite öğrencileri de katılmıştır.
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından
uygulanan bir başka proje, daha çok kadınları kapsayan Yaşam Atölyesi projesidir.
Şiddet karşıtlığı ve toplumsal eşitlik gibi
temel değerlerin bu proje kapsamında yaygınlaştırılması için çalışmalar yapılmıştır.
Bunun dışında madde bağımlılığı, erken evlendirme gibi konularda da bilinçlendirme
eğitimleri gerçekleştirilmiştir. Yine kadın
sağlığı konusunda önemli eğitim düzenekleri oluşturulmuştur.
Ayrıca yine İzmir Büyükşehir Belediyesi
tarafından çocuklar için de farklı atölyeler
düzenlenmekte ve bunlara STK’lar destek
vermektedir. Örneğin, yazın geçici koruma
altında bulunan çocuklar ve Türkiyeli çocuklara yönelik kukla atölyesi düzenlenmiştir. Böylece çocukların güven hislerinin
artırılması amaçlanmıştır.
Türkiye’ye destek veren uluslararası
kuruluşlar ve Türkiye’nin Suriye
krizindeki yalnızlığı
Türkiye gibi geçiş ülkesi olan bir bölgede kitlesel göçlere yönelik politikaların
gerçekleştirilmesi noktasında uluslararası
AB tarafından Türkiye’ye
GKAB Suriyeliler için
harcanmak üzere 3 milyar
Euro yardım verileceği
konuşulmaktadır. Ancak
verilen sözlerin yerine
getirilmesi konusunda
AB ayak sürümektedir.
aktörlere oldukça fazla görev ve sorumluluk
düşmektedir. Türkiye’nin bugün Suriyelilere
yönelik insani yardım harcamaları 12.1 milyar dolara ulaşmış durumdadır. Bu miktar,
sadece hazinenin harcamasını içermektedir.
Bu miktar, STK ve vatandaş bağışları ilâve
edildiğinde 25 miyar dolara ulaşmaktadır.
Fakat uluslararası toplumdan Türkiye’ye çok
az yardım gelmiştir.. Aslında 15 ekim 2015
tarihinde Türkiye AB ortak eylem planı yapılmıştır. Bunun neticesinde Suriyelilere Türkiye’de kullandırılmak üzere 3 milyar Euro
gönderilmesine karar verilmiştir. 3 milyarın
2.24 milyarını AB ödeyeceğini taahhüt etmiştir. Fakat sözleşmeye bağlı olarak bu miktar
1.2 milyara düşmüştür. Bunun da sadece
676 milyonu aktarılmış durumdadır. Bunun
içinden de 222 milyon doğrudan hizmet yürüten kamu kurumlarına ulaşmıştır. Türkiye
ile AB arasında 3 milyar Euro konuşulmaktadır ancak uygulamaya yansıyan rakam sadece 222 milyon Euro’dur.
Birleşmiş Milletler, Türkiye Cumhuriyeti’ne Suriyeli sığınmacılar konusunda destek olmaya çalışan en önemli uluslararası
kuruluştur. Ancak fon konusunda BM sıkıntılar yaşamaktadır. Çünkü BM’nin ortak
para havuzu olmayıp uluslararası camia
duyarsız kalınca BM’nin de elinden bir şey
gelmemektedir. Her şeye rağmen sığınmacı
çocukların eğitimi konusunda BM’nin önemli
projeler gerçekleştirdiği söylenebilir.
35
V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ
Avrupa bu konuda BM’ye destek olma
noktasında açıkça sınıfta kalmıştır. BM, aile
birleştirme programları ya da sağlıkla ilgili
eşit mülteci alma sayısı gibi projeler düzenlemektedir. Ancak kotalar çok azdır. Buna
göre BM, sığınmacılar ile ilgili 3 aşamalı
çözüm ortaya koymaktadır. İlk ve ideal olan
çözüm, sığınmacıların ülkelerine tekrar
dönebilmesidir. Bu gerçekleşmezse, reel
entegrasyon ikinci ideal çözümdür. Üçüncü çözüm ise üçüncü ülkelere yerleştirme
kotasıdır. Türkiye’de bugün 3 milyona yakın
kayıtlı Suriyeli ve 250 bin civarı diğer göçmen ve sığınmacılar yaşamaktadır. Üçüncü
ülkeye yerleştirme kotası sadece 27.000’dir.
3 milyon civarındaki kitlesel göçmen düşünüldüğünde bu rakamın gerçekçi olmaktan
uzak olduğu ve sorun çözecek mahiyette
olmadığı açıkça görülmektedir.
36
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
VI. SONUÇ
Konferansta, uluslararası kitlesel göç
çok çeşitli boyutlarıyla ele alınmış, özellikle
Türkiye’deki GKAB Suriyeliler bağlamında
sorunlar ortaya konmuş, çözüm önerileri
sunulmuştur. Konferansta ön plana çıkan
sorunlar ve çözüm önerileri şu şekilde
özetlenebilir:
• Türkiye’de GKAB Suriyelilerin (gıda,
sağlık, barınma gibi) temel ihtiyaçları
karşılanmış, bu alanlarda yapılabilecek olanlar asgari düzeyde yapılmaya
devam etmektedir. Şimdi sıra, bir üst
safhaya geçerek kültürel düzeyde yapılması gerekenleri hayata geçirmeye
gelmiştir.
• AB ilerleme raporlarında Türkiye çeşitli açılardan kimi zaman sert biçimde
eleştirilmekte, ancak Suriyelilerle ilgili politikalarında ve uygulamalarında
“fevkalade” gibi sözcüklerle övgü almaktadır.
• Türkiye’de GKAB Suriyeliler küçük işletmeler vasıtasıyla üretim sektörlerine ve ticarete katılmaktadır. Ne var
ki bu tür işletmelerin çoğu kayıt altına
alınmadığı için vergi kaybı ve vergi kaçakçılığı ortaya çıkmaktadır. Bu durum
ülke ekonomisine zarar vermenin yanı
sıra yerel halk arasında GKAB Suriyelilere karşı bir öfkenin birikmesine neden olmaktadır. Konferans bağlamında, GKAB Suriyelilerin vergi kanunları
karşısındaki ödevlerine vurgu yapılmış,
ekonomik faaliyetlerinin kayıt altına
alınması için adımlar atılmasının önemi
vurgulanmıştır.
• Türkiye’de yabancıların çalışma izni ile
ilgili önemli adımlar atıldı ancak daha
fazla düzenlemeye ihtiyaç var. Örneğin
sürekli oturum izni olmadığından nitelikli iş gücü (örneğin akademisyenler)
çalışamıyor.
• Gönüllü kuruluşların Türkiye’deki
GKAB Suriyelilerle ilgili yaptığı eğitim
faaliyetleri önemli düzeydedir. Ancak
Türkiye’nin GKAB Suriyelilerle ilgili
politikalarında sivil toplum örgütlerine
daha aktif ve etkin roller verilmelidir.
• Türkiye’de GKAB Suriyelilerin eğitimi
için geliştirilen “Geçici Eğitim Merkezleri” göçmen eğitim yapılanması, Türk
buluşu olarak alana girmiştir.
• Türkiye’deki GKAB Suriyelilerin kimlik
kaydı ile ilgili eksiklikler söz konusudur. Bu eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir.
• Türkiye’de GKAB Suriyeli nüfusun yerel
halkla etkileşimini artıracak tedbirler
alınmalıdır.
• Ankara/Altındağ örneğinde görüldüğü
üzere Suriyeli göçmenlerle yerel halk
arasında kentsel yerleşim mekânları
37
VI. SONUÇ
açısından rekabetin çatışmalara dönüşmemesi için tedbirler alınmalıdır.
• Kitlesel göçün toplum içerisinde nefret söylemlerini ve nefret suçlarını da
tetiklediği ve bu çerçevede kent güvenliğine olumsuz etkilerde bulunduğu
söylenebilir. Ancak sosyolojik, kriminolojik, hukuksal, polisiye yaklaşımların
ve medya söyleminin entegre biçimde
interdisipliner bir risk yönetimi tarzıyla
sevk edilmesi halinde bu riskler azaltılabilir.
• Çeşitlenen ve yaygınlaşan suç veya
şiddet olgusunun en kapsayıcı ve etkili
olan sonucu toplumda korkular üretmesi ve güvensizliğe neden olmasıdır.
Bireysel açıdan kente, diğer kentlilere
ve kimi kentsel mekânlara karşı güvensizlik duygusu gelişmektedir.
• Göçmenlerin plansız olarak kentlere
dağılması ayrıştırmalara neden olmakta ve kişileri kendi gönüllü gettolarına
çekilmeye yöneltmektedir. Böylece
kent, farklılıkların birbirini besleyip
zenginleştirdiği mekân olmaktan çok
bireylerin ve toplumsal tabakaların
birbirlerinden ayrıştığı ve birbirlerine
şüpheyle baktıkları bir yer haline gelebilmektedir.
• Türkiye’de uluslar arası kitlesel göçlerin yanı sıra bir de yurt içi yoğun göçler
söz konusudur. Bu iki göç şekli birleştiğinde kentsel alanlarda istenmeyen
manzaralarla karşılaşmak mümkün
hale gelebilmektedir. Örneğin Ankara’da kentsel dönüşüm kapsamına
alınan bazı alanlara, dönüşümün başlatıldığı dönemde boşaltılan konutlara
yerleşen GKAB Suriyelilerin, dönüşüm
projelerinin gerçekleştirilmesi amacıyla bu konutlardan çıkarılmak zorunda
kalınmasıyla birlikte hem Suriyeli göçmenler için hem de ev sahibi toplum
için zor durumlar ortaya çıkmıştır. Türkiye’de özellikle Doğu Anadolu ve Gü-
38
neydoğu Anadolu bölgelerinden göçlerin azaltılması için idari, ekonomik ve
kültürel tedbirlerin alınması önemlidir.
• Uluslararası hukuk (1951 Cenevre Sözleşmesi), iç hukukumuzda göçmenlerle ilgili uygulamalarda bazı zorluklara
neden olabilmektedir. Bu nedenle 1951
Cenevre Sözleşmesi’nin yerine Türkiye’nin öncülük ettiği, GKAB Suriyelilerin durumundan yola çıkan alan ama
her türlü uluslararası göç hareketlerini
de gözeten yeni bir sözleşme hayata
geçirilmelidir.
• Göçmenler toplumun yan unsuru olarak
değil, asli unsuru olarak görülmelidir.
Uluslararası Kitlesel Göçler
ve Türkiye’deki Suriyeliler
I. Uluslar arası Göç ve Güvenlik Konferansı
(11-13 Kasım 2016/Antalya)
Konferans Konuşmacı Listesi
ahmad HaMMaD
German Jordanian University/Ürdün
ahmed adedeji lAwAl
Department of Public Administration, Obafemi Awolowo
University/Nijerya
alizee zapporoli Manzoni BoDson
University of Toronto/Kanada
Doç.Dr. ahmet MuTlu
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi
prof.Dr. ahmet sinan TÜrKYılMaz
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü
Dr. ahsan ullAh
Univerisiti Brunei Darussalam/Brunei
Doç.Dr. asım bAlcı
Ankara Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri
atay uslu
TBMM Mülteci Hakları Komisyonu Başkanı
Christina velenTza
Democritus University of Thrace, Refugee Law and Human
Rights/Yunanistan
senior res. assoc. Dana WaGner
Global Diversşty Exchange, Ryerson University/Kanada
Duygu uzunDuruKan
Reyhanlı Emekli Emniyet Müdürü
Yrd.Doç.Dr. Deniz Turan
Polis Akademisi
Doç.Dr. emel topçu
Ankara Siyasal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi
entela KalesHİ
PhD Student, University of Tirana/Arnavutluk
Yrd. Doç.Dr. Faik TanrıKulu
Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi
Fatma ÇaKır
Member of Youth Council of Paris/Fransa
arş.Gör.İbrahim İrDeM
Polis Akademisi
Dr. ımdad Hussaİn
Forman Christian College Lahore , Centre for Public Policy
and Governance/Pakistan
İsmail Yeşİl
AFAD
Dr. Kerem KınıK
Kızılay Genel Başkanı
prof.Dr. Kerem KaraBuluT
Atatürk Üniversitesi, İİBF Öğretim Elemanı
Dr. Maria aurora sottimano
University Institute of Lisbon Center for International
Studies/Portekiz
39
Marius MaTıCHesCu
West University of Timişoara/Romanya
nazım Taha koçAk
Konya İdare Mahkemesi Hakimi
Dr. olakunle FolaMı
Adekunle Ajasin University/Nijerya
Dr. onur unuTulMaz
Ankara Sosyal Bilimler Üniveristesi Öğretim Üyesi
Yrd. Doç.Dr. Özgür topkAyA
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Biga İİBF Öğretim Üyesi
raheel QudısAt
UNHCR
prof.Dr. ruşen Keleş
Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi
sara Buzzonı
Norwegan Refugee Council/Norveç
Yrd.Doç.Dr. seda Öz YılDız
Polis Akademisi
selin Ünal
Yrd. Doç.Dr. sevcan Güleç solAk
40
BM Mültciler Yüksek Komiserliği
Dış İlişkiler ve Basın Müdürü
Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi,
İİBF Öğretim Üyesi
prof.Dr.şafak ertan ÇoMaKlı
Polis Akademisi
Doç.Dr.sutay Yavuz
TODAİE
Doç.Dr. şenol YapraK
Polis Akademisi
Dr. Taiwo aakanbi olAıyA
Department of Public Administration
Obafemi Awolowo University/Nijerya
Dr. Tuba DuMan
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi
Dr. Tuğba AdAlı
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü
vehbi DeMİr
Fethiye Cumhuriyet Savcısı
prof.Dr. Yasin AktAy
Siirt Vekili
Yelda şİMşİr
Sosyolog-İzmir Büyükşehir Belediyesi
prof.Dr. Yılmaz çolAk
Polis Akademisi
Dr. Yusuf Furkan şen
Emniyet Müdürü
Doç.Dr. Yusuf TeKİn
Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı