[go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu
U L U S L A R A R A S I K İ T L E S E L G Ö Ç L E R V E T Ü R K İ Y E ’ D E K İ S U R İ Y E L İ L E R rapor ULUSLARARASI KİTLESEL GÖÇLER VE TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİLER Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler I.ULUSLARARASI GÖÇ VE GÜVENLİK KONFERANSI SONUÇ RAPORU 11-13 Kasım 2016 Rapor-5 Kasım-2016 Ankara Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler Raporu Hazırlayanlar: Doç.Dr. Coşkun TaşTan (Polis Akademisi, GÖÇMER Md. V.) Yrd.Doç.Dr. ayşe Çolpan KavunCu (Polis Akademisi, SAMER Md. V.) arş.Gör. ayşe Merve Akbulut (Polis Akademisi) arş.Gör. İbrahim İrDeM (Polis Akademisi) uzman emür osManoğlu (Polis Akademisi) arş.Gör. Ömer ÖzKaYa (Polis Akademisi) arş.Gör. aslıhan Küçüker YılDız (Polis Akademisi) polis akademisi Yayınları:17 rapor no:5 Kasım 2016 ısBn: 978-605-4619-46-7 © Polis Akademisi-2016. Bu raporun tüm yayın hakları saklıdır ve polis akademisi’ne aittir. rapor polis akademisi’nin yazılı izni olmadan bütün halinde çoğaltılamaz, ticari amaçlarla dağıtılamaz. Bu yayının içeriği polis akademisi Başkanlığı’nın ve GÖÇMer’in resmi fikir ve görüşlerini yansıtmamaktadır. raporda yer alan bilgi ve fikirler konferans katılımcılarına aittir. Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri enstitüsü Göç ve sınır Güvenliği araştırma Merkezi (GÖÇMer) Necatibey Caddesi No: 108 06400 Çankaya/ANKARA Tel: +90 312 462 90 58 Eposta: gocmer@pa.edu.tr Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler İÇİNDEKİLER YÖNETİCİ ÖZETİ...................................................................................................................5 GİRİŞ .....................................................................................................................................9 I. KİTLESEL GÖÇLER ve EKONOMİ .................................................................................11 II. KİTLESEL GÖÇLER ve BARINMA................................................................................14 III. KİTLESEL GÖÇLER ve EĞİTİM....................................................................................17 IV. KİTLESEL GÖÇ, KENT ve GÜVENLİK ........................................................................22 V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ ...............................................................25 VI. SONUÇ ..........................................................................................................................37 Konferans Konuşmacı Listesi .........................................................................................39 3 KISALTMALAR : afet ve acil Durum Yönetimi Başkanlığı (T.C. Başbakanlık) AFAD AFKEN : afet Geçici Kent Yönetimi sistemi EYDAS : elektronik Yardım Dağıtım sistemi (aFaD) : Geçici Barınma Merkezleri GBM GKAB : Geçici koruma altında bulunan GÖÇMER : Göç ve sınır Güvenliği araştırma Merkezi (polis akademisi) KAGEM : Kadın aile ve Gençlik Merkezi (Diyanet vakfı) : Milli eğitim Bakanlığı MEB : sivil toplum Kuruluşu STK YÖKSİS : Yüksek Öğretim Bilgi sistemi (YÖK) 4 Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler YÖNETİCİ ÖZETİ • Polis Akademisi Göç ve Sınır Araştırma Merkezi (GÖÇMER) tarafından 11-13 Kasım 2016 tarihlerinde Antalya’da, “Kitlesel Göçler ve Kent” konulu I. Uluslararası Göç ve Güvenlik konulu konferans gerçekleştirilmiştir. • Yurtiçinden ve yurtdışından konuşmacıların katıldığı konferansta 11 oturum düzenlenmiş, bu oturumlarda 52 konuşmacı tarafından toplam 45 sunum gerçekleştirilmiştir. • Geçtiğimiz elli yıl içerisinde dünya nüfusunun üçte ikisi kırsal alanlardan kentsel alanlara göç etmiştir. Projeksiyonlar, gelecekte bu eğilimin giderek artacağını; 2050 yılında tüm dünya nüfusunun % 60’ının kentlerde yaşayacağını göstermektedir. • 2016 yılı itibariyle dünyada 65.5 milyon mülteci bulunmaktadır. Eğer tüm mülteciler bir devlet olsaydı dünyanın 21. büyük devletini meydana getirirlerdi. • Küresel düzeyde kendini gösteren kırdan kente göç eğilimi, konunun tüm boyutlarıyla ele alınmasını gerekli kılmaktadır. GÖÇMER tarafından 2016 yılında “Kitlesel Göçler ve Kent” temasıyla ilki düzenlenen ve ilerleyen yıllarda farklı temalarla düzenlenmesi planlanan bu konferanslar dizisi bu bakımdan önemli bir boşluğu doldurmayı hedeflemektedir. • Konferans kapsamındaki sunumlarda, göçmenlerin kent planlamalarında hesaba katılmamasının küresel düzeyde önemli bir eksik olduğu vurgulanmıştır. Örneğin Pakistan özelinde, özellikle yoksul göçmenler ve kadın göçmenler aleyhine gizli ayrımcılık pratikleri içeren kent planlaması uygulamaları olduğu dile getirilmiştir. • Türkiye’de geçici koruma altında bulunan (GKAB) Suriyelilerin nüfusu 15 Aralık 2016 tarihi itibariyle 2.801.586’dır. Bunların 258.571’i geçici barınma merkezlerinde (kamplarda), geri kalanları ise kamp dışı alanlarda kendi imkânlarıyla barınmaktadırlar. • Eğer Türkiye’de bulunan geçici koruma altındaki Suriyeliler tek bir ilde toplansalardı Türkiye’nin 4. büyük ilini meydana getirirlerdi. • Türkiye’de GKAB Suriyelilerin nüfusuna dair yapılan projeksiyonlarda geliştirilen 4 farklı senaryoya göre 2025 yılında Türkiye’deki GKAB Suriyelilerin nüfusu 2.4 milyon ile 3.7 milyon arasında bir sayıyla ifade edilecektir. • Türkiye’de geçici koruma altında bulunan (GKAB) Suriyelilerin ülke ekonomisi üzerindeki etkisi önemlidir. Konferansta, GKAB Suriyelilerin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri ele 5 YÖNETİCİ ÖZETİ alınmıştır. Konferans kapsamında gerçekleştirilen sunumlarda bu etkiler şu şekilde tespit edilmiştir: • Olumlu etkiler: ◦ GKAB Suriyelilerin ülke ekonomisi üzerindeki etkilerini sadece olumsuz anlamda değerlendirmek taraflı bir değerlendirme olacaktır. Dolayısıyla bu değerlendirmeler yapılırken beraberlerinde getirdikleri mal varlıklarıyla, bulundukları yerlerin ekonomisine sağlamakta oldukları katkılar da göz önüne alınmalıdır. • Türkiye’de GKAB Suriyelilerin eğitimi ile ilgili olarak yapılan sunumlarda ön plana çıkan konular şunlardır: ◦ Türkiye’de nüfusu 3 milyona yaklaşan GKAB Suriyelilerin yaklaşık 1 milyonu (900 bini) okul çağındaki çocuklardan oluşmaktadır. ◦ Sınır bölgelerinde yapılan geniş çaplı yardımlar yerel firmalar için ekonomik hareketlilik yaratmıştır (özelikle tekstil ve gıda ile ilgili yerel düzeydeki üretim artmıştır) ◦ “Türkiye’de bulunan tüm Suriyelilere eğitim vereceğiz” demek, afaki bir yaklaşımdır. Tüm çabalara rağmen eğitim sistemine katılmayacak çok sayıda GKAB Suriyeli olacaktır. ◦ Emlak piyasasında hareketlilik oluşmaktadır ◦ 2014 yılı öncesinde GKAB Suriyelilerin ülkelerine geri dönecekleri varsayımıyla “Suriyeliler Türkiye’de misafirdir, dolayısıyla kendi müfredatlarıyla eğitilmelidirler” düşüncesi belirleyiciyken, 2014 yılından sonra GKAB Suriyelilere özgü Türk eğitim müfredatı oluşturuldu. • Olumsuz etkiler: ◦ Kiralar artmıştır ◦ İşgücü piyasasında haksız rekabet oluşmaktadır ve (özellikle tarımda ve vasıfsız iş gücü alanında) emek ülke ortalamasının altına düşecek kadar ucuzlaşmaktadır ◦ İl bazında enflasyon Kilis, Gaziantep ve Hatay gibi GKAB Suriyeli yükünün fazla olduğu illerde ülke ortalamasının üzerine çıkmaktadır ◦ Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde, vergi kaybında ve vergi kaçakçılığında artış söz konusudur • Kitlesel göçün etkileri ekonomik açıdan ele alındığında GKAB Suriyeliler bağlamında kitlesel göç hareketlerine yalnızca güvenlik anlayışı ile değil aynı zamanda iyi yönetim açısından da bakılması gerektiği vurgulanmıştır. • Konferans kapsamında gerçekleştiri- 6 len sunumların bir kısmı, kitlesel göçmenlerin eğitimi hakkındadır. Yakın zamanda en büyük kitlesel göç hareketlerinden biri olması nedeniyle Türkiye’deki GKAB Suriyelilerin eğitimi, bu sunumların başat teması niteliğindedir. ◦ Türkiye, GKAB Suriyelilerin eğitimi için 2016 yılına kadar 3 milyar ABD doları harcama yapmıştır. ◦ Türkiye’de 2016 yılı itibariyle GKAB Suriyelilerin eğitimi 4 farklı koldan sağlanmaktadır: ‣ Geçici Barınma Merkezlerinde bulunan Geçici Eğitim Merkezleri (2016 yılı itibariyle 425 adet). Bu merkezlerde Suriye müfredatı uygulanmaktadır ve 325.000 öğrenciye eğitim verilmektedir. ‣ Tekli eğitim yapan Türk okullarında Suriyeli müfredatına göre verilen eğitim. ‣ MEB okullarında Türk öğrencilerle Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler birlikte kontenjanlar ölçüsünde Suriyeli öğrencilere eğitim verilmektedir (yaklaşık 509.000 öğrenci bu şekilde eğitim almaktadır). ‣ MEB tarafından akredite edilen STK’larda verilen eğitim (yaklaşık 30.000 civarında öğrenci bu şekilde eğitim almaktadır) ‣ GKAB Suriyelilerin eğitimine ayrılan kaynaklar itibariyle bakıldığında, yerel yönetimlerin, barınma, gıda ve sağlık gibi temel ihtiyaçların yanı sıra GKAB Suriyelilere eğitim alanında da yardımda bulundukları görülmektedir. ‣ Türkiye’de GKAB Suriyelilerden 19.200 öğretmen adayına hizmet içi eğitim verilmiş ve bu kişiler öğretmen olmaya hazır duruma getirilmiştir. • Kitlesel göçler ve barınma ile ilgili olarak yapılan sunumlarda ön plana çıkan konular şunlardır: ◦ Türkiye’de 10 ile yerleşik 25 Geçici Barınma Merkezinde (2016 yılının sonuna doğru) toplam 258.571 GKAB Suriyeli barınmaktadır. ◦ Türkiye’deki geçici barınma merkezlerinin maliyeti bir hayli yüksektir ve bu barınma merkezlerinde GKAB Suriyelilerin her türlü temel ihtiyaçları son derece modern şekilde karşılanmaktadır. ◦ AFAD tarafından sevk ve idare edilen geçici barınma merkezleri, dünya çapında övgüye mazhar olmuştur. ◦ Türkiye’de geçici barınma merkezleri dışında (kamp dışında) yaşayan GKAB Suriyelilerin barınma ile ilgili olarak ciddi sorunlar yaşadıkları tespit edilmiştir. ◦ Özellikle kentlerin çöküntü bölgele- rinde ve gecekonduların yaygın olduğu yoksul alanlarda yoğunlaşan GKAB Suriyeliler, fiziksel şartları pek de iyi olmayan binalarda barınmaktadırlar. Bu durum, ciddi toplumsal sorunların yanı sıra, sağlık sorunlarına da yol açabilmektedir. ◦ GKAB Suriyelilerin barınma ihtiyacı, (G.Antep, Ş.Urfa, Kilis gibi) belirli illerde konut kiralarının yükselmesine neden olmuştur. • Kitlesel göçler ve kentsel güvenlik ile ilgili olarak yapılan sunumlarda, aşağıdaki konular ön plana çıkmıştır: ◦ Kitlesel göçler, yabancı düşmanlığı ve benzeri “nefret suçlarının” artmasına neden olabilmektedir. ◦ Ev sahibi toplum ile kitlesel göçmenler arasındaki sosyal-psikolojik tansiyonun izlenmesi ve devamlı olarak önlemler alınması gereklidir. ◦ Kentsel güvenlik konusu, kitlesel göçlerden bağımsız bir şekilde zaten ilerlemekte, kendi mecrasını bulmakta iken GKAB Suriyelilerin Türkiye’ye akın etmesi ile birlikte, daha önemli bir konu haline gelmiştir. “Yüksek güvenlikli site” anlayışında örneğini bulan “kentsel barınma ve güvenlik” konusu, GKAB Suriyelilerin barınma ihtiyacı karşısında geliştirilen söylemlerle şekillenmektedir. ◦ Getto, bir kentin herhangi bir azınlıkça yerleşilen bölümüne genel olarak verilen addır. Gettolaşma kent güvenliğini doğrudan etkilemektedir. Kentlerin çevrelerinde oluşan bu bölgeler kent güvenliğini tehdit etmektedir. Göçmenlerin kendilerini soyutlamaları bulundukları ülkeye entegrasyonu zorlaştırır. Kaçakçılık, uyuşturucu ticareti, kalpazanlık gibi suç türleri bu bölgelerde yaygın olarak görülmektedir. Aynı zamanda 7 YÖNETİCİ ÖZETİ kentli kimliğinin kazanılamamasında gettolaşma önemli bir husustur. ◦ Göçmenlerin Kentsel ve sosyal yaşama uyum sağlamak yerine kendi sistemleriyle hareket etmeleri orta ve uzun vadede ulusal güvenlik tehdidi oluşmasına neden olabilir. ◦ Kitlesel göçler, sınır güvenliği açısından tehditlerin oluşmasına neden olmaktadır. ◦ Kitlesel göçlerle birlikte insan kaçakçılığı suçlarında artış gözlenmektedir. ◦ Suriye bağlamında yaşanan kitlesel göç deneyimleri BM için başarısızlık örneğidir. Bu başarısızlığın sonucunda yoğun göç alan transit bir ülke olan Türkiye‘nin yüz yüze kaldığı göçmen krizi, tüm dünyanın sorumlu olduğu ve etkileneceği bir krizdir. Bundan dolayı, dünya devletlerinin ve toplumlarının Türkiye’yi ve diğer transit ülkeleri göçmen krizi ile ilgili yalnız bırakmaması gerekmektedir. ◦ Suriyeli sığınmacılardan Türkiye’ye ilk gelenler oldukça zor koşullarda yaşamaya çalışmışlar; zamanla üretilen politikalarla sığınmacıların yaşam koşulları iyileştirilmiştir. Ancak Türkiye’de Suriyelilerin topluma entegrasyonu için hâlâ ileriye yönelik uzun erimli politikalara ihtiyaç duyulmaktadır. ◦ Türkiye’de süregelen organize suç ağları, toplumun en zayıf kitlesi olan Suriyelileri kolaylıkla kandırabilmektedir. Dolayısıyla Türkiye, kısa dönem içerisinde suç aktörlerinin (hem fail hem mağdur) etnik kayma yaşaması tehlikesi ile yüzyüze kalabilir. Buna yönelik acil önlemler alınması gerekmektedir. • Türkiye, Suriyeli sığınmacılara yönelik barınma merkezleri, özel eğitim uy- 8 gulamaları gibi projelerden sonra, Suriyeli sığınmacıların toplumsal yaşama entegrasyonu noktasında sadece Suriylilere değil, Türkiye’de yerleşik toplumsal kesimlere de yönelik projeler geliştirmek zorundadır. Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler GİRİŞ Birleşmiş Milletler verilerine göre 1950 yılında dünya nüfusunun üçte birinden daha azı kentsel alanlarda yaşıyordu. 2016 yılı itibariyle dünya nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşamaktadır. 2050 yılında ise bu oranın % 66 civarında olacağı tahmin edilmektedir. Nüfusun hızla kentleşmesinin ardındaki en önemli gerçek şüphesiz göçtür. Modern zamanlarda göçlerin tamamına yakını kırdan kente doğrudur. Bu eğilim, uluslar arası kitlesel göçler için de geçerlidir. Örneğin Suriye’den göç ederek Türkiye’de yeni yaşam kurmaya çalışan göçmenlerin çok büyük bir kısmının, – geçici koruma kamplarına yerleşmedikleri ve seçim yapma imkânına sahip oldukları durumlarda – kırsal alanları değil, kentsel yerleşim alanlarını tercih ettikleri gözlenmektedir. Türkiye’de bulunan ve sayısı 2.7 milyon civarında olan geçici koruma altındaki Suriyelilerin yalnızca % 10’u geçici koruma kamplarında barınmaktadır. Kamp dışı Suriyeli göçmen nüfusunun çok büyük bir kısmı ise kentsel alanlara dağılmış durumdadır. göçlerle birlikte kentlerin sağlık, eğitim, barınma, çalışma, üretim, tüketim, ulaşım ve güvenlik gibi birbiriyle işlevsel bütünlük içerisinde olan yerleşik yapıları baskı altına girer. Buna paralel olarak yerleşik nüfusun göçmenlere bakışı şekillenir. Yerleşik imkânların yetersiz kalması durumunda zenofobik (yabancı düşmanı) tutumlar ve çeşitli toplumsal gerilim biçimleri ortaya çıkabilir. Buna karşılık göçmenler ise barınma, sağlık, eğitim, meslek edinme ve çalışma bakımından zorlu koşullara maruz kalırlar. Göçle birlikte oryantasyon kaybına uğrayan göçmenler, kentin yerleşik koşullarına uyum sağlayamadıkları gibi, genellikle farkında bile olmaksızın bu şartların değişmesine neden olurlar. Bu nedenlerden dolayı, göçmen kitlelerine yönelik yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde politikalar önemli hale gelmektedir. Ulusal ve yerel olarak farklı düzeydeki politikaların uyumlu olması, bu politikaları ortaya koyan ve uygulayan aktörlerin işbirliği içerisinde olması hayati öneme sahiptir. Kentsel alanlara göç, kentlerin sosyal, kültürel, ekonomik ve demografik yapısını derinden etkiler. Ani ve büyük kitlesel göçlerle birlikte ortaya çıkan sorunlar iki yönlüdür. Bir yanda kentin yerleşik düzeninde meydana gelen değişikliklerin getirdiği sorunlar; diğer yanda ise göçmen kitlelerinin yaşadığı sorunlar bulunur. Büyük kitlesel Bu konuların uluslar arası bir atmosferde, çok yönlü bakış açısıyla ele alınabilmesi için Polis Akademisi Göç ve Sınır Güvenliği Araştırma Merkezi (GÖÇMER) tarafından, 11, 12 ve 13 Kasım 2016 tarihlerinde Antalya’da, “uluslararası kitlesel göç ve kent” temalı I. Uluslararası Göç ve Güvenlik Konferansı gerçekleştirilmiştir. Kentsel 9 GİRİŞ alanlarda yaşamakta olan uluslar arası göçmen kitleleriyle ilgili sorunların ele alındığı konferansta, göçmen kitlelerinin kentsel mekânlarda karşılaştıkları sorunların yanı sıra siyasal, kültürel ve ekonomik yönden kentsel yapıya etkileri hakkında kuramsal tartışmalara ve uygulamalarla ilgili sunumlara da yer verilmiştir. Genel anlamda uluslar arası kitlesel göçlerin, özelde ise Suriyeli göçmenlerin ağırlıklı olarak incelendiği konferansta, konuyla ilgili farklı disiplinlerin ve aktörlerin bir araya getirilmesiyle konunun derinlemesine analiz edilmesi sağlanmıştır. Konferansta aşağıdaki konular ele alınmıştır: ‣ Kitlesel göçler ve kentsel güvenlik ‣ Suriyeli göçmen kitlelerinin barınma sorunları ‣ Suriyeli göçmen kitlelerinin mekânsal dağılımları ‣ Kitlesel göçmenlerin kentsel mekânlara dağılımları ‣ Türkiye’deki geçici koruma kampları ‣ Ürdün’deki göçmen kampları ‣ Kent yönetimi ve uluslar arası göçmenler ‣ Avrupa’da göçmenlerin yerleşim/yeniden yerleşimleriyle ilgili politikalar ve uygulamalar ‣ Suriyeli göçmen kitlelerinin sağlık sorunları ‣ Suriyeli göçmen kitlelerinin eğitimi ‣ Suriyeli göçmen kitleleri ile ilgili olarak emek piyasasında ortaya çıkan sorunlar (iş ve çalışma ile ilgili yasal düzenlemeler; ucuz işgücü; kaçak işçi çalıştırma; emek sömürüsü; kayıt dışı ekonomi) ‣ Türkiye’de geçici koruma altında bulunan Suriyeli göçmen kitlelerin adli ve idari hukuk ile ilişkileri 10 ‣ Uluslar arası göçmenler ve mali konular (vergi; kazanç; idari (parasal) cezalar vb.) ‣ Uluslar arası göçmen kitlelerinin eğitim, sağlık, barınma ve çalışma sorunlarını çözmeye yönelik iyi uygulama örnekleri Aşağıda, konferansta bu temalar etrafında yapılan sunumlarda vurgulanan noktalar beş başlık altında özetlenmektedir. Kitlesel Göçler ve Ekonomi başlığı altında, farklı sunumlardan elde edilen bilgiler özetlenmektedir. Genel olarak kitlesel göçlerin getirdiği ekonomik sorunların yanı sıra, geniş hacimli kitlesel göçmenlerin ev sahibi toplumun ekonomik yapısı üzerindeki olumlu etkilerine de işaret edilmektedir. Kitlesel Göçler ve Barınma başlıklı bölümde, özellikle Türkiye’de GKAB Suriyelilerin barınma ihtiyaçlarını esas alan bir çerçevede, kitlesel göçün hem göçmenler hem de ev sahibi toplum açısından barınma konusunda ne gibi sorunları beraberinde getirdiği ele alınmaktadır. Kitlesel Göçler ve Eğitim başlıklı bölümde ise, yine Türkiye’deki GKAB Suriyelilerin eğitimi ile ilgili konuları esas alan bir yaklaşımla, kitlesel göç ve eğitim konusu ele alınmaktadır. Kitlesel Göç, Kent ve Güvenlik başlıklı bölüm, kitlesel göçlerin kentsel güvenliğe etkisi üzerine odaklanmaktadır. Son olarak, Deneyimler ve Uygulama Örnekleri başlıklı bölüm, konferansta bürokratlar, hukukçular ve politika yapıcıları tarafından yapılan önemli sunumlarda ortaya konan verileri ve yaklaşımları özetlemektedir. İlk dört bölümden farklı olarak V. Bölüm, özellikle Türkiye’deki GKAB Suriyelilerle ilgili politikaları ve uygulama örneklerini masaya yatıran ve aydınlatıcı bilgiler içeren sunumlara dayanmaktadır. Bu nedenle V. Bölüme daha hacimli bir alan ayrılmıştır. Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler I. KİTLESEL GÖÇLER ve EKONOMİ Günümüzde küreselleşme süreci ile artan uluslararası göç hareketleri, zengin ve yoksul ayrımı yapmaksızın tüm halkları tehdit eden, göç veren ülke refahını olumsuz etkileyen uluslararası ekonomik krizler, terör, iç savaş, iklim değişiklikleri, ekolojik sorunlar gibi küresel sorunların bir sonucu olarak gerçekleşmektedir. Kitlesel göç hareketleri, kentlerin sosyo-kültürel yapısını, demografik özelliklerini ve ekonomisini derinden etkilemektedir. Göç alan kentlerde kitlesel göç akımlarının etkisiyle mekânsal ve kültürel değişmeler, istihdam, işgücü, kent yönetimi ve gelir da- ğılımı konularında değişmeler yaşanmaktadır. Göçmenler ve bilhassa mülteciler gittikleri ülkenin ekonomisine yapacağı etki nedeniyle ön yargı ve ayrımcılığın en kolay hedefi haline gelebilmektedirler. Göçmenler ve mülteciler gittikleri bölgelerde ekonomik sorunların kaynağı olarak görülmektedirler. Söz konusu kesimin ön yargı ve ayrımcılık ile “ötekileştirilmesinde” temel etmen; gittikleri ülkede yerli nüfusun istihdam imkânlarına ortak olmaları, gittikleri ülkede işsizliğe neden olmaları, hedef ülkenin kalkınma amaçlı olarak farklı sektör Resim-1. Suriye’den Türkiye’ye kitlesel göç (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir) 11 I. KİTLESEL GÖÇLER VE EKONOMİ ve alanlarda yapacağı harcamaları sekteye uğratmaları yönündeki düşüncelerden ve ön yargılardan kaynaklanmaktadır. Oysa yeni gelen nüfus, hem bir tüketici hem de bir üretici aktör olarak mevcut ekonominin genişlemesine katkıda bulunmaktadır. Bu da fırsatlarla risklerin iç içe geçtiği bir tabloya işaret etmektedir. Bugün resmi rakamlara göre Türkiye’de geçici koruma kapsamında üç milyona yakın GKAB Suriyeli bulunmaktadır. 2016 yılının Aralık ayı itibariyle 2.801.586 Suriyeliye ev sahipliği yapan ülke olarak Türkiye, dünyanın en büyük sığınmacı yüküne sahip ülkesi konumuna gelmiştir. Suriyeli nüfusun yakın gelecekte de ülkelerine dönme ihtimali oldukça düşük görünmektedir. Bu nedenle Türkiye’de geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin ekonomi için yarattığı olumlu ve olumsuz etkilerin tespitinin yakın gelecekte alınması gerekecek tedbirler için oldukça önemli olduğu değerlendirilmiştir. Suriyelilerin ülkemize gelmesi tüm şehirler ekseninde kiracılar için kiraların artması riskini taşırken, ev sahipleri için de Suriyelilerin emlak talebinde artışa neden olması fırsata dönüşmüştür. Sınır illerinde temel gıda maddelerinin artması sonucunda enflasyonun bu illerde (Kilis, Hatay, Gaziantep) Türkiye ortalamasının üzerinde olması; sanayide – tarımda – küçük çaplı işletmelerde ucuz iş gücü olarak çalışan Suriyelilerin yerel iş gücü piyasasına yarattığı dezavantaj ve Suriyeli ucuz işçi çalıştıran firmaların, çalıştırmayan firmalara göre haksız rekabet içerisinde olması Suriye’den Türkiye’ye kitlesel göçün Türkiye’de yarattığı ekonomik riskler olarak düşünülmektedir. Suriyelilerin yerel iş gücünün çalışmak istemediği işlerde çalışarak iş gücündeki açığı kapatmaları, sınır illerindeki kamplara ve Suriye’ye yönelik olarak yapılan ekonomik yardımların yerel firmalar üzerinden yapılması ve bunun neticesinde tekstil, gıda alanlarında faaliyet gösteren firmaların üretiminin artması ve ihracat açığının denge- 12 lenmesi, Suriye’den gelen yatırımcı ve tüccar kesimin hem ticarete hem de piyasaya olumlu etkisi Suriyelilerin genelde Türk ekonomisine özelde ise yerel ekonomiye katkıları olarak ele alınmıştır. Dolayısıyla, kitlesel göç hareketlerinin ve bu anlamda en iyi örnek olarak Suriyelilerin ekonomi üzerindeki etkisi madalyonun iki yüzü gibidir. Suriyeliler sadece yerleştikleri yerlere, gittikleri bölgelere ekonomik külfet değil, aynı zamanda beraberinde getirdikleri varlıklarıyla katma değer getirmektedirler. Konferansta bu düşünceye dayanarak yapılan sunumlarda kitlesel göç hareketlerine “güvenlik” anlayışından ziyade bir yönetim anlayışı ile yaklaşılırsa bunun bir güce ve enerjiye dönüşeceği vurgulanmıştır. Suriyeliler beraberlerinde getirdikleri varlıklarıyla bilgi, beceri ve tecrübeleri ile ev sahibi toplumun ekonomisine katma değer sağlamaktadır. 11 Ocak 2016 tarihinde çıkarılan yönetmelik ile Suriyelilerin Türkiye’deki çalışma şartları düzenlenmiş ve mevsimlik tarım işlerinde çalışmaları serbest kılınmış, diğer alanlarda çalışmaları ise belirli şartlara bağlanmıştır. Bu durum atıl işgücü problemi olarak görülen ve ileride toplumsal bir takım sorunlara yol açma riski taşıyan Suriyeli işgücünün kısmen de olsa değerlendirilebilmesi anlamına gelmektedir. Toplumdan bazı kesimlerin ve STK’ların düşündüğünün aksine, Suriyelilere kısmen çalışma izninin verilmesi toplumsal barışı bozmak yerine, uzun vadede Suriyeliler ile Türk vatandaşları arasındaki toplumsal barışı tesis etme noktasında önemli bir adım olarak düşünülmüştür. Suriyelilerin iş gücü piyasasıyla ilgili beklentisini Suriye’de yapmakta oldukları işleri Türkiye’deki emek piyasasında da yapabilmeleri arzusu oluşturmaktadır. Kendilerini “biz”den biri olarak Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler gören Suriyelilerin Türkiye’de ekonomik, kültürel ve sosyal sisteme uyum sağlaması, gerek ötekileştirmelerinin önlenmesi bakımından gerekse de toplumsal huzurun ve çalışma barışının korunması açısından önem taşımaktadır. Türk iş gücü piyasasında Suriyeliler ile birlikte artma eğiliminde olan kayıt dışılığın engellenmesinin kurumsal bir yapı çerçevesinde çalışma şartlarının iyileştirilmesine bağlı olduğu, hem milli gelire katkı sağlayacak hem de iş gücünün sömürülmesini ortadan kaldıracak politika ve mekanizmaların iş gücü piyasası üzerinde olumlu etki yaratacağı belirtilmiştir. üretim ve ticarete katkı sağlamakta; ancak bu işletmelerin pek çoğunun kaçak olması neticesinde vergi gibi yasal yükümlülüklerin yerine getirilmemesine ve haksız rekabete neden olmaktadır. Bu da yerel esnaf arasında Suriyelilere yönelik olarak tepkinin artmasına neden olmaktadır. Konferans kapsamında yapılan sunumlarda göçmenlerin iktisadi hayatta vergi kanunları neticesinde yüklendikleri ödevlerle ilgili diğer aksaklıkların tespit edilmesi ve bunlara yönelik çözüm önerilerinin geliştirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Göçmenlerin vergisel anlamda denetlenmeleri devlet hazinesinde kayıplar yaşanmaması açısından ekonomik anlamda alınması gereken tedbirler içerisinde değerlendirilmiştir. Göçmenlerin hedef ülkelerde ne kadar süre ile bulunacakları net olarak belirlenemese dahi vergi borçlarının takibi ve tahsili mali sorumluluklarının yerine getirilmesi bağlamında önem arz etmektedir. Türk vergi sisteminde de Vergi Usul Kanunu’nun 8. Maddesinde yer alan “Vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasak edilmiş bulunması mükellefiyeti ve vergi sorumluluğunu kaldırmaz” hükmüne binaen oluşturulmuş vergi ehliyeti, vergi sorumluluğu ve kanuni temsilcilerin ödevleri gibi kayıp ve kaçağı önleyici yaklaşımların göçmenlerin mükellefiyet tesisi neticesinde kötü niyetli kullanmalarına maruz kaldıkları tespit edilmiştir. Geçici koruma kapsamında kendi adına ve hesabına bağımsız çalışan yabancılar vergi numaraları olması kaydıyla işyerinin kuruluş işlemlerinin tamamlanması sonrasında, şirketler için ticaret sicil gazetesi, gerçek kişi tacirler ile esnaf ve sanatkârlar için ilgili oda sicil kayıt belgesi gibi iş yerinin faaliyetini gösteren belgenin başvuru esnasında sunulması suretiyle çalışma izni almak zorundadırlar. Aksi takdirde çalışma izni hukuka uygun alınmamaktadır. Ülkemizde Suriyeliler küçük işletmeler yoluyla 13 II. KİTLESEL GÖÇLER ve BARINMA Bir yerden başka bir yere göçün sağlık, gıda, istihdam ve benzeri ihtiyaçları beraberinde getirdiği kuşkusuzdur ancak bu ihtiyaçların içinde en temelde yer alanı barınmadır. İnsanı dış dünyaya karşı güvenli kılmanın bir diğer adı olan barınma ihtiyacı karşılanmaz ise insan için sağlıklı ve güvenli bir yaşamdan da söz edilemez. Bu cümleden olmak üzere, Konferansta kitlesel göçmenlerin barınma ihtiyaçları ile ilgili sunumlar yapılmış, tartışmalar gerçekleştirilmiştir 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı 3 milyona yakın insanın Türkiye’ye sığın- masına neden olmuştur. Türkiye, savaştan kaçan bu sığınmacılara yönelik olarak hem tarihi ve kültürel birlikteliğinin gereği insani bir perspektifle yaklaşmış, hem de Cenevre Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalara taraf olmasının gereği olarak savaştan kaçan insanlara açık kapı politikası uygulamıştır. Açık kapı politikasının bir sonucu olarak ülkemize gelen 3 milyona yakın kitlesel göçmenin Türkiye’ye giriş yaptığı andan itibaren en başta gelen ihtiyacı barınma sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. Kendi ülkelerinde barınma imkânlarının neredeyse tamamen yok olduğu bu insanlara yönelik Türkiye’ye girişlerinden itibaren üç farklı VALİ VALİ YARDIMCISI (GENEL KOORDİNATOR) KONAKLAMA TESİSİ MERKEZ YÖNETİCİSİ BKMMYK TEMSİLCİSİ DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI TEMSİLCİSİ MERKEZ KOMİSYONU Dışİşlerİ BaKanlığı TeMsİlCİsİ 3. HuDuT alaY KoM. TeMsİlCİsİ İl JanDarMa KoM. TeMsİlCİsİ İl eMnİYeT MD. TeMsİlCİsİ İl Mİllİ eğT. MD. TeMsİlCİsİ İl sağlıK MD. TeMsİlCİsİ İl MÜFTÜlÜğÜ TeMsİlCİsİ İl aFaD MD. TeMsİlCİsİ aİle ve sosYal polİTİKalar MD. TeMsİlCİsİ TÜrK KızılaYı Derneğİ TeMsİlCİsİ JANDARMA KARAKOL KOMUTANLIĞI İLÇE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ TÜRK KIZILAY DERNEĞİ TEMSİLCİLİĞİ MERKEZ YÖNETİCİ YARDIMCISI MERKEZ YÖNETİCİ YARDIMCISI loJİsTİK HİzMeTlerİ BÜrosu sağlıK HİzMeTlerİ BÜrosu eğİTİM HİzMeTlerİ ve spor FaalİYeTlerİ BÜrosu Dİn HİzMeTlerİ ve TerCÜMan HİzMeTlerİ BÜrosu İTFaİYe HİzMeTlerİ BÜrosu TeMİzlİK Ye Çevre sağlığı HİzMeTler BÜrosu TeKnİK HİzMeTler BÜrosu KaYıT KaBul HİzMeTlerİ BÜrosu Özel GÜvenlİK HİzMeTlerİ BÜrosu MuHaseBe HİzMeTlerİ BÜrosu ulaşıM HİzMeTlerİ BÜrosu Y.azı İşlerİ BÜrosu HaBer MerKezİ ve enForMasYon HİzMeTlerİ BÜrosu Basın-YaYın-proToKol ve BrİFİnG Hİz. BÜrosu Şekil-1. Türkiye’de Geçici Barınma Merkezlerinin idari yapısı: Suruç örneği (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir) 14 Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler barınma yöntemi geliştirilmiştir. İç savaşın başladığı tarihlerde akrabalık ilişkilerinin sonucu olarak özellikle Şanlıurfa, Gaziantep, Hatay, Mardin ve Siirt başta olmak üzere Türkiye’nin birçok ilindeki akrabalarının yanına yerleşmişlerdir. İkinci barınma yöntemi ise Türkiye’nin 10 ilde açmış olduğu ve 2016 yılının sonuna doğru sayısı 25’i bulan geçici barınma merkezlerinde (kamplarda) sunulan barınma hizmetidir. Üçüncüsü ise sığınmacıların hiçbir yasal engele takılmadan kendi imkânlarıyla Türkiye’nin 81 ilinde kiralama ya da satın alma yoluyla edindiği barınma imkânlarıdır. Belirli bir dönem geçici barınma merkezlerinde kalan ama daha sonra bu yerlerden farklı gerekçelerle ayrılan sığınmacıların özellikle büyükşehirlerde kentlerin çöküntü bölgelerinde kiralama yoluyla yerleştikleri görülmektedir. Bu üç farklı barınma biçiminin her birinin farklı sonuçları ortaya çıkmakta ve Türkiye Cumhuriyeti devletine olan maliyeti de farklı olmaktadır. Öncelikle barınma maliyeti denildiğinde bu kalemin içine girecek olan unsurlar şunlardır: Ev kirası, elektrik, su, ısınma-yakıt. Tüm bu kalemlerin masraflarının toplamı barınma maliyetini içermektedir. Sığınmacıların barınma maliyetlerini de içine alacak şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptığı toplam harcama miktarı 12 milyar dolar civarındadır. Sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde yapılan yardımlar ve bireysel olarak vatandaşların yaptığı yardımlar da hesaba katıldığında Türkiye’de devletin ve vatandaşların el birliğiyle, kitlesel olarak zorunlu göçe maruz bırakılmış olan Suriyelilerin yardımlarına koştukları ifade edilmelidir. 2016 yılının Aralık ayı itibari ile AFAD koordinasyonunda faaliyetlerini sürdüren barınma merkezlerindeki Suriyeli sayısı 258.571 kişidir. Barınma merkezlerinde yaşayan sığınmacıların barınma şartlarında belirgin bir standart söz konusudur. Kamplarda kalan sığınmacıların başta barınma olmak üzere gıda, eğitim, sağlık, giyim, ısınma vb. ihtiyaçları insani yaşam koşulları düzeyinde karşılanmaktadır. Ancak geçici barınma merkezleri dışında kalan Suriyeli sığınmacıların barınma ihtiyaçlarının karşılanmasında (bu merkezlerde kalanlara göre) farklılıklar söz konusudur. Barınma merkezleri dışında farklı illerde kalan sığınmacıların önemli bir bölümü kendi imkânları ya da sivil toplum kuruluşları ile bireysel olarak vatandaşların yardımları neticesinde kiraladıkları konutlarda kalırken bir bölümü de kentlerin çöküntü bölgelerinde, kentsel dönüşüm için boşaltılan alanlarda kalmaktadırlar. Bu alanlarda kalanların yaşamlarını son derece zorlu koşullarda sürdürdüğü ve sağlıklı barınma imkânlarından yoksun oldukları ifade edilmelidir. Ekonomik durumları elveren sığınmacıların barınma sorunu yaşamadıkları varsayılsa da sığınmacı olarak gelenlerin büyük bir çoğunluğunun ekonomik durumlarının kötü olduğu veya olacağı göz önüne alınmalıdır. Ekonomik durumları kötü olan sığınmacılar ise barınma masraflarını azaltmak ya da bu sorunla başa çıkabilmek için bir arada yaşamakta veya düşük ücretli sağlıksız evlerde barınmak zorunda kalmaktadırlar. Genelde kentlerin çöküntü ve terk edilmeye yüz tutmuş çeperlerinde oluşan bu nüfus baskısı Suriyeli sığınmacıların belirgin sığınakları haline gelmiştir. Bu tür yaşam alanları genellikle giriş veya bodrum katlarında ve oldukça rutubetli, karanlık ve sağlıksız, güneş almayan, küçük loş dairelerdir. Bu sağlıksız yaşam koşulları sığınmacıların sağlık durumlarına doğrudan etki etmekte ve farklı sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Geçici barınma merkezlerindeki Suriyeli nüfusun her geçen gün barınma maliyetleri önemli bir artış göstermektedir. Bu sorunun çözümü ancak bu topluluğun normal bireyler ya da vatandaşlar gibi sosyal hayata katılarak istihdam başta olmak üzere eğitim ve benzeri ihtiyaçlarını karşılar hale gelmesiyle mümkündür. Kamp içi barınma imkânlarının karşılanmasında ihtiyaçların bir düzen içinde karşılanması gibi pozitif 15 II. KİTLESEL GÖÇLER VE BARINMA yönler olduğu gibi sosyo-psikolojik açıdan da olumsuzluklar olduğu uzmanlar tarafından dile getirilmektedir. Bu sorunların en büyüğü uzun süre bu kamplarda kalmanın sosyo-psikolojik maliyeti olan yalıtılmışlık duygusudur. Bundan dolayı kamp içi sığınmacıların barınması ile ilgili politikaların parçası olarak kimsesiz çocuklar, yaşlı, süreğen hasta ve kadınlar dışında kalanların belli bir süre sonra kamp dışı barınma imkanlarından faydalanmaları için yönlendirilmelerinin gerekliliği belirtilmektedir. Geçici barınma merkezi dışında kalan Suriyeli sığınmacıların ise toplumla karşılaşma sürecinde en önemli parametrenin ise toplumsal uyum olduğu ortaya çıkmaktadır. Tolerans kavramıyla bir arada ele alınan toplumsal uyum farklı kültürel geçmişten gelen iki veya daha fazla topluluğun bir arada yaşama tecrübelerini ifade etmektedir. Suriye’den gelen sığınmacıların farklı illerde zaman zaman münferit hadiselere karıştıkları görülse ve yerli halkın tepkisiyle karşılaşsalar da büyük bir kırılmaya neden olacak denli bir sapma ortaya çıkmamıştır. Bu duruma neden olan en önemli etkenin ise farklı diller konuşulsa da kültürel köklerde benzerliklerin olması, Anadolu coğrafyasının tarihsel bakiye olarak göçler sonucu oluşmuş olması gösterilebilir. İlerleyen süreçte Suriye’de savaş bitse bile bu sığınmacıların büyük bir kısmının ülkelerine geri dönmeyecekleri göç literatüründeki tecrübelerden hareketle varsayılabilir. Dolayısıyla ülkemizde hem geçici barınma merkezleri içinde hem de dışarıda yaşayan Suriyeli sığınmacıların barınma ihtiyaçları için daha köklü çözümler üretilmesi, üretilecek olan bu çözümlerin de toplumsal uyuma katkı yapacak çözümler olması önem arz etmektedir. 16 Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler III. KİTLESEL GÖÇLER ve EĞİTİM Konferans kapsamında kitlesel göçlerin farklı bağlamlarda eğitimle ilgili ne gibi sorunlara yol açtığı, gerek kitlesel göçmenlerin gerekse ev sahibi toplumların bakış açısıyla ele alınmıştır. Göç hareketleri, artan nüfus, gelişen dünya düzeni, değişen ekonomik sistemler ve toplumsal zaruretler ile birlikte, özellikle 20. yüzyıldan itibaren siyasi ve ekonomik alanlarda, eğitim, sağlık, terör ve doğal afetler gibi çok çeşitli nedenlerle ulusal ve uluslararası bir boyut kazanmıştır. Özellikle son yüzyılda küreselleşmenin de yarattığı etkilere bağlı olarak bugün dünyada 35 kişiden biri uluslararası göçmen durumunda iken bu oran giderek entegre olan ekonomik ortamda, artan ulaşım imkanları ve gelişen teknolojinin de desteğiyle hızlı bir yükseliş göstermektedir. II. Dünya Savaşından sonra kitlesel göç hareketlerine daha fazla şahit olan Avrupa devletleri 1951 yılında imzaladıkları Cenevre Antlaşmasıyla, bulundukları bölgeden zaruri olarak/mecburen göç eden insanlarla bulundukları yerden mecbur kalmadan göç edenler arasında bir ayrım yapmışlardır. Buna göre Avrupa’dan mecburen göç eden insanlara “mülteci” tanımı yapılırken, mecburen olmayacak şekilde göç eden insanlara da “göçmen” denilmektedir. 1967 yılına gelindiğinde artan göç hareketlerine de bağlı olarak Avrupa devletleri bu tanımı “dünyanın her yerinden göç eden insanlar” için kullanmaya başlamışlardır. Türkiye 1951 yılında imzalanan Cenevre Sözleşmesi’ni 1961 yılında onaylamıştır. Dünya göç çağını yaşıyor! Bu sebeple Türkiye Suriye’den göç eden insanları hukuken “göçmen” ya da “mülteci” olarak adlandırmamaktadır. Gelen insanlara insani gerekçelerle açık kapı politikası uygulamıştır. Ancak bu gelen kişilerin Türkiye’de hukuki statüleri ile ilgili bazı yeni durumlar ortaya çıkmıştır. Bu anlamda Türkiye sadece artan göç hareketlerine de bağlı olarak 6458 sayılı Geçici Koruma Kanunu ile bu insanlara kimlik, sağlık, barınma, gıda, aile birleşimi, hukuki danışma, göz altına alınmama, geri gönderilmeme gibi haklar tanımıştır. Konferans kapsamında yapılan değerlendirmeler, bugün her türlü göç hareketine açık olan dünya sistemi içerisinde devletlerin bu göç hareketlerinden toplum ve devlet adına olumsuz manada etkilenebilirliklerini en aza indirmelerinin ve dezavantajları avantaja çevirebilmelerinin yolunun entegrasyonu (göçmenlerin/ mültecilerin/sığınmacıların yeni toplumsal şartlara uyumunu) güçlendirmekten geçtiği konusunu ön plana çıkarmıştır. 17 III. KİTLESEL GÖÇLER VE EĞİTİM Entegrasyonun sağlanmadığı ülkelerde çok önemli sorunlar yaşandığını da bize yapılan çalışmalar göstermektedir. Bu sorunlardan bir kısmının da özellikle gençlerde görülmek üzere, toplumda kendine yer bulamayan insanların marjinalleşmesiyle ortaya çıktığının altı çizilmiştir. Uyum sorunu marjinalleşmeye yol açıyor! Avrupa yakın zamanda yaşadığı toplumsal olaylar ve sokak eylemleri neticesinde bu sorunun farkına varmıştır. Buna göre kendisinin toplumdan izole eden toplumun bir parçası olduğu hissini taşımayan, kendisini topluma ait hissetmeyen, toplumca dışlanan ya da yarattıkları riskler bakımından farklı olmakla birlikte göç eden/göçe maruz kalan çocukların topluma entegrasyon sorunu onları marjinalleşmeye itmektedir. Uyum için en önemli araç: Eğitim Toplumsal oluşumlarda ailenin toplumdaki kuralların, dilin, çevre koşullarının, meslek kuruluşlarının payı yadsınamamakla birlikte; yeni geldikleri coğrafyaya entegre olmaları aşamasında, başta çocukların/gençlerin olmak üzere insanları bu entegrasyonlarını kolaylaştıran en önemli araç şüphesiz ki eğitimdir. Göç eden insanların bulundukları yerde ihtiyaç duyacağı en önemli şey bulundukları ülkenin dilidir. Öyle ki insanlar ancak bu sayede bulundukları topluma entegre olabilirler. Yine göç eden insanların ihtiyaç duyacakları ikinci önemli şey ise paradır. İnsanlar gerek dili öğrenmek gerekse de para kazanmak için eğitime mecburdurlar. Devlet kendi okullarında kendi toplum yapısının sağlığı açısından verdiği eğitim- 18 lerle, yurttaşlarını arasında birlik sağlarken aynı zamanda bireylerin kendi geçimini sağlayacak meslek bilgisine sahip olması ve okulda aldıkları diplomaların önce ülke içinde sonra diğer ülkelerde geçerli olacak şekilde vererek gelişimini sağlamaktadır. Yaşanan hızlı küresel göç hareketleri belki de etkisini ilk ve en açık şekilde eğitim alanında hissettirmektedir. Bugün pek çok Batı ülkesinde okul çağı çocuklarının önemli bir kısmı – örneğin Amerika’da dört çocuktan biri – göçmen ailelerin çocuklarından oluşmaktadır. Özellikle çocukların entegrasyonu açısından zaruri olan eğitim, aileyle birlikte göç yaşayan çocuğun, çevresel, mesleki ve bazen de inanış açısından yaşadığı farklı eğilimlere makul ve sağlıklı çözümler geliştirebilmesinin en kolay ve en gerekli yoludur. Türkiye’de de durum çok farklı olmamakla birlikte şu an Türkiye’de 5-17 yaş arasında 1 milyon civarında Suriyeli genç ve çocuk bulunmakta ve bunların ancak yarıya yakın eğitim imkanlarından yararlanmaktadır. Göçmenlerin eğitimi önemlidir çünkü: Eğitim, genellikle genç nüfusa sahip kitlesel göçmenlerin bulundukları topluma uyumunu hızlandırır ve göçle birlikte yaşadıkları oryantasyon kaybını telafi eder. Göçmen çocuklar/gençler etrafında oluşabilecek en önemli sorunların başında şüphesiz ki ırkçı ve mezhepçi toplumsal çatışmalar gelmektedir. Bugün Türkiye’de mevcut durum “ensar millet” anlayışıyla her ne kadar kabul ediliyor ve sorun çıkmaya- Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler Resim-2.Bir Geçici Barınma Merkezinde kuaförlük kursu (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir) cağı düşünülüyorsa da değişmeye başlamış olan toplum yapısı, artan ihtiyaçlar, tükenen kaynaklar ve küreselleşmenin de etkisiyle ülkenin zaman zaman yaşadığı ekonomik sorunlar gibi değişkenler bu durumla ilgili olarak ilerleyen zamanlarda sorunlar yaşanabileceğine dair riskleri göstermektedir. Konferans kapsamında gerçekleştirilen sunumlarda, Türkiye’nin bu riskli duruma karşı önlemini şimdiden almasının önemli olduğu yönünde tespitler yapılmıştır. Türkiye’ye Suriye’den gelen kitlesel göçmenler genç nüfusa sahiptir. Öyle ki bunların % 50’den fazlası 18 yaş altında olup, bu nüfus içerisinde okullaşma oranı % 50’yi daha yeni yeni aşmaya başlamıştır. Üstelik çok hızlı gerçekleşen göç ve akabinde yaşanan adaptasyon sorununda kurumlar ve sistem açısından da sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu noktada karşımıza çıkan en etkili çözüm aracı şüphesiz ki eğitim çalışmalarıdır. Bulundukları ülkede aldıkları eğitimle o ülkeye, topluma entegre olmaları kolaylaşan göçmenler, yine kendi ülkelerinde aldıkları eğitimle toplumun yapısını öğrenen ve topluma aidiyetleri artan gençler de- ğerlendirildikleri takdirde birçok aşamada karşımıza olumlu parametreler çıkacaktır. Müfredat, dil, sistem ve insan kaynağı ile ilgili sıkıntılar olmakla birlikte, okul binası/ sınıf vb. gibi maddi/fiziksel gereksinimler de mevcuttur. Üstelik şiddetten ve savaştan etkilenmiş olan, bulundukları coğrafyada travmatik deneyimler yaşayan çocuklar, bölgede süren savaş ve istikrarsızlıktan kaçarak geldikleri ülkelerde radikal örgüt ve terörün de odak noktası haline gelebilmektedirler. Konferans kapsamında yapılan sunumlarda, bu süreç içerisinde özellikle çocuklara daha fazla dikkat etmekte büyük fayda olduğu ortaya konmuştur. Tüm bu süreçlerin hiç yaşanmaması, yahut kaçınılmaz olarak yaşanması durumunda ise en az hasarla atlatılabilmesinin en önemli koşullarından biri, göçmenlerin ihtiyaçlarını da göz önünde bulunduran kaliteli eğitimdir. Bunun için öncelikle eğitime erişim önemlidir. Yeni gelen göçmenlerin eğitime erişimlerinin önünün açılması için yasal düzenlemelerin yapılması ve mevcut düzenlemelerin tamamlanması önem arz et- 19 III. KİTLESEL GÖÇLER VE EĞİTİM Resim-3. AFAD Suruç Çadır Kentinde GKAB Suriyeli çocukların eğitimi (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir) mektedir. Ancak bu düzenlemeler tamamlandıktan sonra göçmenlerin topluma entegrasyonunu kapsayan açık ve yalın bir eğitim sistemi hazırlanabilir. Bu eğitim sistemi sadece GKAB Suriyelileri kapsayıcı bir eğitim değil, hem Türk hem Suriyeli çocukları kapsayan bütünleştirici bir eğitim sistemi olmalı ki bunun için de eğitim sistemindeki yapısal faktörlerin düzenlenmesi, göçmenlere özel politikaların uygulanması gerekmektedir. GKAB Suriyeli çocukların eğitimi için duyulan ihtiyaç göçün başlangıcından beri fark edilmiş ve bazı Suriyeli girişimciler ve STK’lar bu konuda hizmet vermeye başlamışlardır. Eğitimin önemini bilen ya da Suriye’de olduğu dönemde eğitimci olan birçok kişi evini okula çevirmiş, Suriyelilerin oturduğu bölgelerde bazı binalar ortak çabayla okula çevrilmiş ve savaş bitip de tekrar ülkelerine döndüklerinde Suriyeli çocukların kaldıkları yerden devam edebilmeleri için gerekli adımlar atılmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede Suriyelilerin olduğu hemen her şehirde Suriyeli gençlere yönelik 20 birden çok okul açılmıştır. Açılan okullarda kullanılan kitaplar, revize edilerek (rejim yanlısı ve Türk karşıtı ibarelerin çıkarılması suretiyle) eğitime devam edilirken kitaplardaki sistematik taramayı KAGEM, Heyet-i Şam-i İslamiye ve daha sonra onun yerine Suriye Eğitim Derneği yapmıştır. Taranan bu kitaplardan 200 bin adet basılarak okullarda eğitime sunulmuştur. Bu işe ilk Türkiye Diyanet Vakfı bünyesinde yer alan KAGEM başlamıştır. 2012 yılında Diyanet İşleri Başkanı’nın Nizip’i ziyareti esnasında atılan ilk adımla, iki Kuran kursuyla başlayan eğitim çalışmaları giderek genişlemiştir. Antep, Urfa ve Maraş’tan sonra son olarak Ankara’da açılan okullar daha sonra Geçici Eğitim Merkezi adıyla MEB kontrolüne girmiştir. 2014’de Arap ve Suriyeli eğitimcilerin eğitmenliğiyle ve Suriye Eğitim Derneği’nin de kuruduğu komisyonla yaptığı müfredatı yeniden düzenleme çalışmasıyla yürüyen sistem, her ilde bir koordinatör gözetiminde sabah Türk öğleden sonra da Suriyeli gençlere olmak üzere devam etmektedir. Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler Yine bu aşamada zaman zaman STK’larla da anlaşma yapan MEB, kendi dili, kendi müfredatı ve kendi eğitimcisiyle yürüttüğü bu sistemle bir Türk buluşu olan Geçici Eğitim Merkezlerini literatüre kazandırmıştır. Ancak GKAB Suriyelilere yönelik eğitim sisteminin daha işler ve verimli hale gelebilmesi için Geçici Eğitim Merkezlerinin kapatılarak, Suriyelilerin Türk okullarında örgün öğretimle eğitim görmelerini sağlayan düzenlemelerin MEB tarafından yapılması gerektiği konferans kapsamında yapılan sunumlarda vurgulanmıştır. Türkiye’deki GKAB Suriyelilerin eğitiminde görev alan “Geçici Eğitim Merkezleri” kitlesel göçmenlerin eğitim sorunlarına hızla cevap verilebilmesi bakımından önemlidir. ilgili sorunların bu engellerden biri olduğu ve buna çözüm olabilecek şeyin vatandaşlık statüsünün verilmesi olduğu düşüncesi ortaya atılmıştır. Yine aynı şekilde dil engeli mevcuttur ve verilen tercüme hizmeti yetersiz durumdadır. Bunun için ise dil kurslarının açılması ve yaygınlaşması gerekmektedir. Bu anlamda uzmanlık dışı istihdam da yine uygulamalardan kaynaklanan sorunlar arasında yer almaktadır. Yurt dışından gelen akademisyenlere, sadece bildikleri dil gereği ilâhiyat fakültelerinde kadro verilmeye çalışılmakta yahut İngilizce bilme şartı aranmaktadır. Arap dünyası içinde cazibe merkezi olan Türkiye’de nasıl ki Türk-Alman üniversitesi varsa aynı şekilde bir Türk-Arap üniversitesinin de olması gerektiği vurgulanmış ve ancak bu şekilde Suriye’den gelen akademisyenlere istihdam yaratılabileceği tespit edilmiştir. Türk Alman Üniversitesi varsa Türk-Arap Üniversitesi de olabilir. Suriye’den ülkemize gelen akademisyenler için de durum yine değişmemektedir. Akademisyenler Türkiye’de kalmak isteseler de Türkiye’den gitmek zorunda hissetmektedirler. Üstelik her ne kadar Türkiye bu akademisyenlerden istifade etmek istese de kanunlarda ve düzenlemelerde mevcut bulunan aksaklıklar ve düzenleme eksikliklerinden dolayı insan kaynağı yeteri kadar değerlendirilememektedir. Bugün YÖKSİS’de (sadece Suriyeli değil) Arap dünyasından 5 bin akademisyen kayıtlı iken bunlardan yalnızca 317’si istihdam edilmiş durumdadır. Bu durumun ortaya çıkmasında ise sistemden ve düzenlemelerden kaynaklanan bir takım engellerin rol oynadığı tespit edilmiştir. Oturum izni ile 21 IV. KİTLESEL GÖÇ, KENT ve GÜVENLİK Nefret suçlarıyla mücadele konusunda kent güvenliği yaklaşımında belli kriterler vardır. Göçmenlere karşı nefret suçları, kitlesel göçün güvenliğe etkisinde çarpan etkisi yaratmaktadır. Bu etki olayların boyutunu çok fazla artırmaktadır. Kent güvenliğinin ilk kriteri suç önlemede kurumsal kapasitenin boyutudur. Nefret suçları devreye girdiğinde polisin ve yargının nefret suçuyla ilgili farkındalığının azlığı durumunda, nefret suçlarıyla mücadele kapasitesi oldukça azalmaktadır. Bir diğer kriter ekonomik ve sosyal fırsatlara erişimde eşitsizliktir. Suriyelilere ev vermeme, onlarla arkadaş olmama gibi yaklaşımlar, bir diğer deyişle nefret söylemleri, toplumsal ayrışmayı derinden etkilemektedir. Toplumdaki karşılıklı güven, önemli bir kent güvenliği kriteridir. Bu gruplar arasındaki karşılıklı güven ortamı nefret suçlarını azaltan bir husustur. Toplumsal meşruiyet zeminine sahip kent ve devlet yönetimi bir diğer önemli kriterdir. Bu konuda zafiyet olması durumunda olaylar büyümekte ve polis bir süre sonra yetersiz kalmaktadır. Bu durum da “Suriye- Nefret suçları önlenebilir suçlardır. Nefret suçlarını önleme çabaları lüks değildir. 22 lilere linç girişimine bulunuldu, polis izledi” gibi medyaya yansımalarda bulunmaktadır. Bu durum bir süre sonra toplumsal meşruiyet sorgulamalarına sebep olmaktadır. Önlenebilir suçlarla ilgili bir planın olması kent güvenliği için oldukça önemli bir kriterdir. Eğer farkındalık olmazsa nefret suçları çok fazla öngörülememektedir. Nefret suçları konusunda güvenlik çalışmaları lüks değildir. Bu konu gerçekten önemlidir. Nefret suçlarının önlenmesi için Polis Akademisi ile AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi işbirliği yapmıştır. Bu işbirliği çerçevesinde nefret suçlarıyla mücadelede kolluk etkinliğinin geliştirilmesi projesi devam etmektedir. Kentsel güvenlik her geçen gün katlanarak önem kazanan bir olgudur. Güvenlikli sitelerin artması ve bu sitelere gösterilen ilgi bunun bir yansımasıdır. Kentlerin heterojen yapısı suç kaygısı ve korkusunu ortaya çıkarmaktadır. Önceki yıllarda yapılan çalışmalarda kentlerin öncelikli sorunları alt yapı ve işsizlik olarak görülmekte iken, yakın zamanda yapılan çalışmalar kentsel güvenlik konusunun ön sıralara yükseldiğini göstermektedir. Örneğin Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesinde yapılan bir çalışmada (Suriyelilerle ilişkili olarak) güvenlik konusunun kentlerin öncelikli sorunları arasında görüldüğü ortaya konmuştur. Suç korkusunun varlığı önemli ölçüde Suriye- Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler lilerle/göçmenlerle ilişkilendirilmektedir. Göçmenler hem kültürel anlamda, hem ekonomik anlamda hem de toplumsal anlamda bir tehdit olarak toplum tarafından görülebilmektedir. Suriyeliler, toplum tarafından, toplumsal düzeni tehdit eden önemli bir tehdit unsuru olarak görülmektedir. Değişen kentsel güvenlik ve suç korkusu/ güvenlik algısı bağlamında; güvenlik algısının ekonomik sistemle ilişkili olduğu belirlenmiştir. Ekonomik krizlerle birlikte bu algı ortaya çıkmakta ve artmaktadır. Bununla birlikte hem medyanın hem de toplumsal yapının korku kültürü oluşturulmasıyla ilgili, isteyerek veya istemeyerek, korku kültürünü artırdığı görülmektedir. Türkiye’nin Helsinki süreci ile başlayan Avrupalılaşma süreci ve AB’nin güvenlik kaygısı, yani bir bakıma göçün AB tarafından güvenlikleştirilmesi, Türkiye’nin göç ve sınır yönetimi politikasının belirli oranda Avrupalılaşmasına neden olmuştur. Türkiye tarafından gerçekleştirilen kayda değer hukuksal değişiklikler (6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu gibi) ve yapısal düzenlemeler, birçok AB ülkesi ile imzalanan projeler, geri kabul anlaşmaları göç ve sınır yönetimi konusunda Avrupalılaşma sürecinin politika anlamında etkisiyle gerçekleşen önemli adımlardır. Ancak Türkiye milli çıkarları, jeopolitik konumu itibariyle komşuları ile tarihi, kültürel ilişkileri, kendine has özellikleri de mevcut göç politikasının şekillenmesinde ve sınır güvenliğinin sağlanmasında belirleyici olmuştur. Türkiye’nin mevcut göç politikası Türkiye için maddi zararlar doğursa da dünya barışı için ümit vermektedir. Göç ve sınır yönetimi politikalarında Türkiye’nin Avrupa’dan değil, Avrupa’nın Türkiye’den alması gereken modeller vardır. Türkiye bu bağlamda sadece Avrupa’ya değil, dünyaya model olmaktadır. Türkiye ve AB’nin güvenlik algılamaları aynı değildir. Dolayısıyla Türkiye’den AB’nin politikalarına harfi harfine uymasının beklenmesi AB ülkeleri insanlık birikimini Suriyeliler bağlamında heba etmiştir. Türkiye ise Suriye’den gelen kitlesel göçler karşısındaki tutumu ile bu birikimi sahiplendiğini ortaya koymuştur. gerçekçi değildir. Güvenlik yönetişimi temelinde stratejik yönetim odaklı göç ve sınır yönetimi politikasının gerek düzensiz göçün engellenmesi, gerekse mültecilere ilişkin insan hakları ihlallerinin en aza indirilmesinde ve etkin güvenlik politikalarının izlenmesinde önemli bir model olacağı vurgulanmıştır. AB’nin keskin sınır ve göç politikası izlemesi yerine, insan hakları temelli, kendi kuruluş değerleriyle örtüşen politikalara yer vermesi gerekmektedir. Göçler ülkelerin hem iç siyasetini hem de uluslararası siyasetini belirleyen ana aktörler olmuştur. Türkiye önceden göç konusunu, özellikle göçmen kaçakçılığı bağlamında, suç ile değerlendirmekte idi. Günümüzde ise konu ile ilgili olarak Türkiye’nin yaklaşımı tamamıyla değişmiştir. Bu süreçte Türkiye’nin yaptığı kanuni yenilikler birçok paydaşın katkısı ile düzenlenmiştir. Birçok Avrupa ülkesindeki kanunlar, Türkiye’de yapılan düzenlemeler kadar çağı yakalar nitelikte değildir. Avrupa Birliği’nin son dönem politikalarında değişiklikler söz konusudur. Bu değişiklikte son beş yıldaki çatışmaların etkisi büyüktür. AB daha güvenlikli bir ortam yaratma bağlamında üçüncü ülkelerle yeni politikalar izlemeye yönelmiştir. Geri kabul anlaşması bunun bir sonucudur. AB yaşanan süreçte güvenliği elden hiç bırakmamıştır. Ana düşünce, sorunu yerinde çözme yaklaşımına dayan- 23 IV. KİTLESEL GÖÇ, KENT ve GÜVENLİK maktadır. AB bu krizi başlarda bölgesel bir kriz olarak ele alsa da durum böyle değildir. AB, politik açıdan istediğini almıştır. Gerek vize serbestisi, gerek mali destek gibi yollarla Suriyelilerin Avrupa’ya geçişinin azalmasında önemli bir yol kat etmiştir. Göç etmek durumunda kalan kişiler, evinin anahtarını alarak yola çıkmaktadır. Amaçları tekrar evlerine dönmektir. İşte bu durum, insani bir durumdur. Göçün, hele de kitlesel göçlerin yol açtığı insanî maliyetler güvenlik kaygılarının üzerinde görülmelidir. 24 Göçler bize birlikte yaşamayı, farklı kültürlerin bir arada yaşamasını öğretmektedir. Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ Dünya kamuoyu, Suriye’deki iç savaşın sonucunda ortaya çıkan sığınmacı ve kitlesel göçmen kriziyle beraber kitlesel nüfus hareketlerini artık daha fazla konuşur oldu; ancak bir o kadar da bir şey yapılamaz hale gelindi. Bugün BM’nin analizlerine göre, dünyada yaklaşık 6 milyon mülteci çocuk yaşamaktadır. Dünyada mülteci olmayan çocuklarda ilköğretim seviyesinde eğitime ulaşma oranı % 90 iken bu oran mülteci çocuklarda % 50 civarında kalmaktadır. Yine dünya genelinde lise düzeyinde mülteci olmayan çocuklarda % 84 oranında okullaşma söz konusu iken mülteci çocukların sadece % 22’si liseye gidebilmektedir. Böylesi büyük bir sığınmacı, göçmen ve mülteci krizi ile baş etmek için artık konuşmaktan çok somut adımlar atmak gerekmektedir. Bu noktada ülkelerin çözülmesi gereken bu soruna yönelik olarak tek tek ve birbirinden bağımsız olarak politikalar üretmeye çalışması yararlı değildir; tam tersine, liderlerin artık politik kararlılık içinde bir arada acil çözüm önerisi getirmeleri gerekmektedir. Bunun için BM, birçok adım atmıştır. New York, Londra ve İstanbul’da insani zirveler düzenlenmiştir. Bu adımların sonunda Suriye savaşı ile ilgili etkili tüm liderler aynı masa etrafında oturup taahhütler vermiş ancak bunları gerçekleştirecek somut adımlar atmamışlardır. Bu, aslında BM’nin bir başarısızlığı olarak yorumlan- BM’nin bu gibi krizlerdeki rolü, ülkelerin politik kararlarıyla ve bu kararlarının arkasında durmalarına paralel olarak başarıya ulaşabilir. Suriye bağlamında yaşanan kitlesel göç deneyimleri, BM için başarısızlık örneğidir. maktadır. Ancak BM’nin bu gibi krizlerdeki rolü, ülkelerin politik kararlarıyla ve bu kararlarının arkasında durmalarına paralel olarak başarıya ulaşabilir. Suriye bağlamında yaşanan kitlesel göç deneyimleri, BM için başarısızlık örneğidir. Bu başarısızlığın sonucunda yoğun göç alan Türkiye gibi transit bir ülkenin yüz yüze kaldığı bu krizle tek başına mücadele ediyor olması adil değildir. Buna rağmen Türkiye, Suriye krizinin başından beri ülkeye akın akın gelen Suriyeli sığınmacılara yönelik olarak hem toplumsal düzeyde hem de devlet düzeyinde elinden gelen tüm çabaları ortaya koymuştur. Travmalarıyla birlikte Türkiye’ye gelen Suriyelileri Türk halkı bağrına basmıştır. 25 V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ Mevcut durumda Türkiye’de Suriyelilerin yüz yüze kaldıkları ve ortaya çıkardıkları sorunlar Suriye sınırındaki yerleşim yerlerinde ilk dönem ortaya çıkan sorunlar: Bir örnek olarak Reyhanlı ilçesi Suriye nüfusu 2011 yılında 20 milyon civarında idi. Suriye iç savaşı ile bu nüfusun 11 milyonu, ülke içi ve dışı olmak üzere, yerinden edildi. Yerinden edilen nüfusun 6.1 milyonu, Suriye sınırı ötesindeki 5 komşu ülkeye göç etti. Bu şekilde yerinden edilen Suriyelilerin yaklaşık yarısı şu anda Türkiye’de yaşamaktadır. Bu anlamda, Türkiye, Suriye savaşı sonucunda mülteci krizi bakı- Sınırdan ülkeye girenlerin kabul usul ve prosedürüne göre, önce güvenlik kontrolü, sonra silahsızlandırma ve sivillerin ayırt edilmesi, ardından ön kayıt ve kimliklendirme, kimlik kontrolü, sağlık kontrolü, halk sağlığına ilişkin bir çok hizmet hemen sınır kapısında gerçekleştirilmektedir. Biyometrik kayıt, geçici koruma kimlik belgesi ve sevk belgesi bu aşamada tedarik edilmektedir. Ancak bu sistematik işlemlerin düzenli şekilde yürütülmesi son yıllarda gerçekleştirilebilmiştir. Oysa Suriye’den Türkiye’ye gerçekleşen ilk kitlesel göçlerle beraber bu sistemin düzenli işlememesi sonucu özellikle sınırdaki yerleşim alanlarında ciddi sorunlar ortaya çıkmıştır. Türkiye 2016 yılı Aralık ayı itibari ile en büyük sayıda yerinden olmuş Suriyeli nüfusuna ev sahipliği yapan ülke konumundadır. Travmalarıyla birlikte Türkiye’ye gelen Suriyelileri Türk halkı bağrına basmıştır. mından en fazla etkilenen ülke haline geldi. Yaklaşık 3 milyon civarı olan Türkiye’deki Suriyeli nüfusun erkek ve kadın oranı dengeli iken, yaş dağılımı bakımından ciddi dengesizlik yaşanmaktadır. Göç eden Suriyeli nüfusun neredeyse yarısı 18 yaş altıdır. Genç nüfusun uyum yeteneklerinin daha güçlü olduğu göz önüne alınırsa bir yönüyle bu bir avantaj olarak görülebilir. Öte yandan genç nüfusun eğitim, doğum oranı, sağlık gibi daha fazla sosyal harcamaya ihtiyaç duymaları hem de sosyal uyumu yüksek olan bu genç nüfusun ülkede kalıcı olma ihtimallerinin yüksekliği, dezavantajlar doğurmaktadır. GKAB Suriyelilerin, Türkiye’de yüz yüze kaldığı temel sorunları şu başlıklar altında toplamak mümkündür: 26 GKAB Suriyelilerle beraber, Türkiye’de özellikle sınırdaki yerleşim alanlarında kaçakçılığın artması, yaşanan süreçte ortaya çıkan en önemli sorunların başındadır. Bu anlamda özellikle 2011-2012 yıllarında Suriye’den ülkemize gerçekleşen ilk göç dalgalarına Türkiye hazırlıksız yakalandı. Daha sonraları bir sistem kurulmaya çalışılsa da ilk zamanlar sınırdaki yerleşim yerlerinde büyük bir izdiham ortaya çıkmaya başlamıştı. 2013 yılında örneğin Reyhanlı’da yeni gelen göçmenlere dair hiçbir bilgi ya da kayıt söz konusu değildi. Reyhanlı’da göçmenlerin kayıt altına alınabilmesi için kapı kapı Suriyeliler tespit edilmeye çalışılmıştı. En büyük sıkıntı kimlik tespiti idi. Sahte pasaportlar yaygındı. Bu dönem yaklaşık 15-16 bin civarı olan GKAB Suriyelilerin, 2014 Eylül ayında Reyhanlı’da AFAD’ın Geçici Kayıt Sistemi ile 35 bine ulaştıkları anlaşıldı. 2013 yılsonu itibari ile İlçenin yerleşik nüfusu yaklaşık 62 bin idi. Bu GKAB Suriyelilerin yoğun bir nüfusa sahip olduğunu açıkça göstermektedir. Böylece 2014 yılında nüfusu neredeyse 100 bine ulaşan ilçede her geçen gün Suriyelilerin sayısı artmaktaydı. İlk göç dalgalarında en önemli sorun kontrolsüz girişlerdi. Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler Şekil-2. GKAB Suriyelilerin Türkiye’ye kabul protokolü (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir) Yeni gelen göçmenler hayatlarını devam ettirebilmek için ilçenin ekonomik hayatına karışmaya çalışmakta; esnaf ucuz işgücü olarak Suriyelileri tercih etmekteydi. İlçenin ekonomik düzeni böylece yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. Suriyelilerin ilçede yarattığı önemli bir değişim de ilçede ev kiralarının yükselmesi idi. Neredeyse 3 kat artan ev kirası, özellikle ilçedeki orta sınıfı olumsuz etkilemeye başlamıştı. Bir başka sorun alanı, bu yüksek nüfusa yeterli bakımevi, hastane hizmeti sunabilmekti. Gelenlerin çoğu, yaralılardan ve acil müdahaleye ihtiyaç duyanlardan oluşuyordu. Dahası, bu ilk dalgada gelen Suriyeliler, barınma sorununu sınırlarda ciddi şekilde yaşıyorlardı. Daha sonra gelenlere barınma konusunda yardım eden bu ilk Suriyeliler, maalesef parklarda, depolarda, cami avlularında yaşamaya çalıştılar. Kamu görevlileri bu göçmenleri tespit etse bile onlara Türkiye Kitlesel biçimde ülkeye akın eden Suriyeliler karşısında ilk etapta hazırlıksızdı. Buna bağlı olarak bazı aksaklıklar yaşansa da kısa süre içerisinde gerekli önlemler alındı dokunamıyorlardı. Çünkü söz konusu parklardan alınsalar bile yerleştirilecek alternatif alanlar yoktu. Henüz AFAD sahada etkin biçimde yer almamaktaydı. Geçici barınma merkezleri (o zamanki adıyla “kamplar”) yeterli kapasiteye sahip değildi. Bu ilk dönem bir başka sorun alanı, sınırdaki yerleşim alanlarına Suriyelilere yar- 27 V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ dımda bulunmak üzere gelen insani yardım kuruluşları idi. Kontrolsüz bir şekilde gelen bu kuruluşlar kayıt altına alınamamaktaydı. Hangi kurumun ne tür yardımlarda bulunduğu kayıtlara geçmiyordu. Kontrolsüz yardım dağıtımı beraberinde kavgaları, tartışmaları ortaya çıkarmaktaydı. Hiçbir ülke, Suriyeliler örneğinde görülen büyük çaptaki kitlesel göçlere hazırlıklı olamaz. Türkiye de bu ani ve büyük çaplı nüfus hareketine hazırlıksız yakalandı. Buna bağlı olarak kamu düzenini ekonomi, güvenlik gibi alanlarda tehdit eden gelişmeler yaşandı. Sınırda kontroller sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilemeyince petrol kaçakçılığı bile başladı. Yine kaçakçılıktan gelir kolay elde edildiği için, Reyhanlı öğrencileri arasında bile bu dönem eğitimi bırakıp kaçakçılığa başlayanlar oldu. 13-14 yaşında bir çocuk ilçede kaçakçılıktan günlük ortalama 1000 lira kazanabiliyordu. İlçeye yeni gelen kesimler arasında ortaya çıkan ufak bir tartışma hızla kitlesel bir boyuta ulaşabiliyordu. Ya da halk çok çabuk Suriyelilerle ilgili provoke edilebiliyordu. Küçük bir söylenti hızla yayılıyor ve yerli halk Suriyelilere saldırabiliyordu. Sınırdaki yerleşim yerlerinin bu hızlı nüfus artışı karşısında karşılaştıkları sosyal ve ekonomik sorunlar yanında, Suriye iç savaşının yansımalarını da yaşaması söz konusuydu. Kilis, Reyhanlı gibi yerleşim alanlarında roket atışları, bombalar, mermiler görülmeye başlanmıştı. GKAB Suriyelilerle ilgili hukuki sorunlar GKAB Suriyelilerle ilgili bugün ülkemizde yaşanan en temel hukuki sorun, kimlik tespiti meselesidir. Bir sığınmacı suça maruz kaldığında veya suç işlediğinde ortada kimliğine dair bir bilgi yoksa, bir şey yapmak çok zorlaşmakta, hatta bazen imkânsızlaşmaktadır. Bu yüzden Suriyelilerle muhatap olan tüm uygulayıcıların öncelikle bu 28 kişileri kayıt altına almaları en çok ihtiyaç duyulan noktadır. Çünkü bir kere karşılaştığımız Suriyeli sığınmacıyı bir daha bulamayabiliriz. Bundan dolayı ya sınır kapılarından girişte ya da bir yardımdan faydalanma durumunda hemen kayıt altına alınarak bu kişilerin kimlik tespitinin yapılması son derecede önemlidir. Herhangi bir nedenden dolayı GKAB Suriyelilere ulaşma ihtiyacından dolayı Suriyeli sığınmacılara erişimin rahat olması gerekmektedir. Bunun için de mümkün olduğunca sığınmacıların yurt içinde hareketliliğinin kontrol altında tutulması gerekmektedir. GKAB Suriyelilerle ilgili bir başka sorun, göçmen kaçakçılığı konusudur. Göçmen kaçakçılığı ile ilgili ilk tespit edilmesi gereken nokta, sığınmacıların ya da göçmenlerin bu suçun faili değil mağduru olduklarıdır. Bunu kendileri bilmemektedirler ya da bilseler de kendilerine faydalı olacak kişileri deşifre etmekten kaçınmaktadırlar. Kaçakçıların tespiti noktasında göçmenlerden bu yüzden hiçbir şekilde yardım almak mümkün olmamaktadır. Bu da daha fazla mağdur olmalarına sebep olmaktadır. Bundan dolayı, göçmenleri kaçakçılık konusunda bilinçlendirmek en gerekli noktadır. Göçmenler kaçarken genellikle deniz kıyısında yakalanmaktadırlar. Ancak bu noktada göçmenlerin ifadesini almak için yetki söz konusu olmadığı için göçmenlerle ilgili beyanları alma işlemi karada bulunan jandarma veya polise devredilmektedir. Bu durum hem süreci uzatmakta hem de kurumlar arası yetki ve sorumluluk çakışmaları nedeniyle sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, ifade almakla yetkili kişilerin gerekli profesyonelliğe sahip olması gerekmektedir. Çoğu zaman kaçarken yakalanan göçmenlerin ifadesini alan kişiler tam ne aradıklarını bilememektedirler. Bundan dolayı örneğin, teknelerde kaçmaya çalışan göçmenler arasında kimin teknenin sahibi olduğu ve kaçmayı organize ettiği bulunamamaktadır. Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler Bu tekneler çoğu zaman güvensiz, donanımdan yoksun ve 10-20 kişilik olmalarına rağmen kapasitelerinin üstünde göçmen alan, çoğu zaman lastik botlardan oluşmaktadırlar. Yunanistan tarafından bu botlar denizde bilerek delinerek, göçmenler ölüme terk edilmektedir. Ardından da Yunanistan Türkiye Sahil Güvenliğini arayarak durumu bildirmektedirler. Göçmenler ya bu şekilde ya da soğuktan donarak ölüme terk edilmektedirler. Bu botlara kapasitesinden fazla göçmen yükleyen kaçakçıların cezalandırılması açısından da önemli boşluklar yaşanmaktadır. Suriyeli mültecilerin Türkiye’de yaşadıkları bir başka sorun, cinsel suçlarla ilgili hukuksal boşluklardan doğan mağduriyetlerdir. Suriyeli sığınmacılar arasında erken yaşta evlenmek doğal kabul edilmektedir. Oysa Türkiye’nin kanunlarına göre, 15 yaşına gelmemiş birisinin rızası olsa bile cinsel bir olaya karışması mağduriyet olarak görülmektedir. Suriyeliler arasında akrabalar arası 15 yaşından küçük kızların 18 yaşındaki erkeklerle evlendirilmesi çok yaygındır. Bunlar çoğu zaman Türkiye’de ilgili kuruluşların fark etmediği durumlardır. Durumun devlet otoriteleri tarafından fark edilmesi ancak rastlantısal olarak (örneğin hamile kalan bir çocuk gelinin sağlık birimlerine başvurması halinde) ve genellikle müdahale imkânının kalmadığı bir şekilde mümkün olabilmektedir. Örneğin reşit olmamış Suriyeli kız çocukları akrabalarının 18 yaşındaki çocuklarıyla düğünlü dernekli biçimde evlendirilebil- Fuhuş yapan kadınlar aslında mağdur durumundadırlar. Bu yüzden uygulamada bu kadınların mağduriyetini arttıracak işlemler yapılmamalıdır. mektedir. Bu tür durumlar hukuki mercilere derhal intikal etmemektedir. Bu biçimde evlendirilen bir çocuk gelin hamile kalarak sağlık hizmetinden yararlanmak istediğinde kanunlarla karşılaşmakta ve durum hukukî bir zemine taşınmaktadır. Kanuna göre böylece suç meydana gelmekte ve suçun faili çoğu zaman anne, baba ya da kocası olmaktadır. Bu kişiler, 15 yıl ceza alabilmektedirler. Böylece Suriyeli sığınmacılar daha da mağdur hale gelmektedir. Bu gibi olaylar, farklı ülkelerde Türkiye aleyhine haberler ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bir diğer mağduriyet alanı da fuhuş suçudur. GKAB Suriyeli kadınların fuhuşa karışması meselesi önemli bir sorundur. Aslında söz konusu kadın veyahut da onun müşterisi suçun faili değildir. Bu suçun faili, bu fuhuş için aracılık yapan, yer ve imkân temin eden kişidir. Fuhuş yapan kadınlar aslında mağdur durumundadırlar. Bu yüzden uygulamada bu kadınların mağduriyetini arttıracak işlemler yapılmamalıdır. Suriyeli ve diğer sığınmacıların karşı karşıya oldukları bir başka sorun alanı da faili meçhul cinayetlerdir. Türkiye’de sığınmacıların karıştığı cinayet vakaları, çoğu zaman Türkiye vatandaşı ile sığınmacılar arasında gerçekleşmeyip kendi içlerinde yaşanmaktadır. Dahası, diğer devletlerin gerçekleştirdiği suikastlar ya da terör örgütlerinin bizzat bu mültecileri hedef alarak işledikleri cinayetler söz konusudur. Bu tip cinayetler çoğu zaman profesyonel kişilerce işlendiği için takibi kolay olmamaktadır. Bazen ortada ceset bile söz konusu olmamaktadır. Kimlik kaydı olmayan sığınmacıların cinayete kurban gitmeleri durumu ise hukukun hiçbir şekilde konusu olmamakta ve mağduriyetler en üst seviyede ortaya çıkmaktadır. Suriye’nin kendi içindeki terör grupları sık sık Türkiye’ye gelen Suriyelilerin peşine düşmektedir. Suriyeli mültecilerin, Türkiye’de zaman geçtikçe farklı alanlarda yaşadıkları mağ- 29 V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ Resim-4. AFAD Suruç Çadırkenti (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir) duriyetler ortaya çıkmaya başladı. Bunların başında mali kaçakçılık gelmektedir. Türkiye’de sığınmacılarla ve göçmenlerle ilgili her bakanlığın görev alanı tanımlansa da Maliye Bakanlığı’nda bu konuda bir boşluk yaşanmaktadır. Göçmenlerin Türkiye’de gerçekleştirdiği ticari faaliyetler özellikle vergi kaçakçıları tarafından suiistimal edilmektedirler. Bu durum, hukuki boşluklardan da kaynaklanmaktadır ve sonuç olarak devlet hazinesine zarar olarak geri dönüş yaratmaktadır. Esasında Türkiye’de bu kayıplar GKAB Suriyelilerden önce de söz konusuydu; ancak şu anda bu kişilerin izleri bile bulunamamaktadır. Türkiye’de kayıtlı bir şirketin, Suriyeli bir şirketle ortaklık kurmasıyla başlayan bu mali kaçakçılık sürecinde mali sorumlu olarak Türkiye’de Suriyeli şirket gösterilince tam mükelleflik ortadan kalkmaktadır. Dahası, devlet bu durumu tespit edip de söz konusu mali sorumludan vergisini almaya çalıştığında muhatabını bulamamakta ve vergi alınamaz hale gelmektedir. Ya da ortak Suriyeli firmanın ikametgahı Suriye olarak gösterildiğinde dar mükelleflik ortaya çıkmakta ve vergi almak imkânsız hale gelmektedir. Örneğin, Halep’te kayıtlı 30 bir firmaya ulaşmak mümkün olamamaktadır. Göçmenler bağlamında bu açıdan en önemli sorunlardan biri kayıtlı mali sorumlu kişilerdir. Türkiye bu süreci engelleyemezse, kısa sure içerisinde tüm Suriyelilere karşı, kendileri de mağdur oldukları halde, toplumsal bir önyargı doğma tehlikesi söz konusudur. Türkiye’de GKAB Suriyelilere yönelik uygulamada etkili olan kamu kurumları, aktörler ve faaliyetleri Türkiye, kitlesel göç ile ilk defa Suriye krizinde karşılaşılmadı. Ancak, Suriye krizi ile başlayan kitlesel göçte Türkiye’ye gelen Suriyelilerin oranı neredeyse Cumhuriyetin başından 2011’e kadar ülkemize gerçekleşen nüfus hareketinin toplamı kadardır. Buna bağlı olarak GKAB Suriyelilerle birlikte, Türkiye’nin göç konusunda kurumsal anlamda ve hukuki anlamda önemli bir değişim geçirdiğini söyleyebiliriz. Bu değişim sürecinde ön plana çıkan kurumlar, aktörler ve uygulamalar şunlardır: Geçici Barınma Merkezleri (GBM) Açık kapı politikası ile beraber Türkiye’ye gelen Suriyelilere yönelik 10 ilde 25 Geçici Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler Şekil-3. Türkiye’de GKAB Suriyeliler için kurulan Geçici Barınma Merkezlerinin yönetim sistemi (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir) Barınma Merkezi kurulmuştur. Bu barınma merkezleri açısından güney illeri oldukça yoğundur. Geçici barınma merkezlerine GKAB Suriyeliler, tamamen gönüllülük esasına bağlı bir şekilde yerleştirilmektedirler. Suriyelilerin bazıları kendi ayakları üzerinde durabilmekte, bazıları akrabalarının yanına yerleşmektedir. Ancak bu tür fırsat ve imkânlara sahip olamayan GKAB Suriyeliler kendi istekleri doğrultusunda geçici barınma merkezlerinde kalabilmektedirler. Geçici Barınma Merkezlerine ilk kabul, 29 Nisan 2011 Hatay Yayla Dağı’ndan Türkiye’ye giriş yapan 252 kişi için gerçekleşti. 2014’ün başına kadar bu oran hızla artmış; 2014’ten 2015 arası daha az ivme ile artış gerçekleşmişti. 2014 Ocak ayında geçici barınma merkezlerinde 224 bin kişi barınıyordu. Geçici Barınma Merkezlerinde Temmuz-Eylül arası mevsimlik işçi olarak çalışmaya gidenlerden dolayı nüfus azalmaktadır. 300 binden fazla Suriyeli barındıran şe- hirler olarak karşımıza Hatay, Şanlıurfa, Gaziantep, İstanbul çıkmaktadır. Kilis gibi şehirler ise 300 bin kadar Suriyeli barındırmasa da kendi nüfusundan daha yüksek oranda Suriyeli barındırmaktadır. Geçici koruma yönetim sistemi, 22 ekim 2014’te geçici koruma yönetmenliğinin yayımlanması ile birlikte Suriyelilere yönelik yapılan hizmetlerin içerikleri ve kimin neden sorumlu olacağına dair maddeleri de içermektedir. Yönetmeliğin 26/4. maddesine göre, Suriyelilere yönelik tüm hizmetlerin koordinasyonundan AFAD sorumludur. Buna göre, Suriyelilerin kayıt işlemlerinden Göç İdaresi, sağlık hizmetlerinden sağlık bakanlığı sorumludur. Yani normal zamanlarda hangi hizmetler hangi kurum tarafından yürütülüyorsa Suriyeliler için de aynen bu süreç benimsenmiştir. Sağlık hizmetleri konusunda 2015 yılının Temmuz ayı itibariyle AFAD ile Sağlık Bakanlığı arasında anlaşma yapılmıştır. Buna göre, Suriyelilerin her tür sağlık ihtiyaçlarının karşılanması aynı Türk vatandaşları gibi götürü bedel üzerinden gerçekleştirilecektir. 31 V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ Şekil-4. Barınma Merkezi dışı yardım dağıtım sistemi (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir) Geçici barınma merkezlerinde, kamp yönetim sistemi söz konusudur. Buna göre, biyometrik kayıttan sonra Geçici barınma merkezine kabul edilenler aynen bir şehirde var olan tüm hizmetleri buradan alabilmektedirler. Sağlık hizmetleri için mutlaka bir doktorun poliklinik hizmeti vermesi söz konusudur. Türkiye’de bugüne kadar, 177.568 Suriyeli bebek doğmuştur. Bunlara sağlık kurumlarınca toplam 918.694 poliklinik hizmeti verilmiştir. Eğitim hizmetleri, okullar, geçici barınma merkezleri bünyesinde yer almaktadır. Sosyal hizmet bağlamında mesleki eğitimden spor tesislerine kadar pek çok hizmet sunulmaktadır. Yine geçici barınma merkezlerinde oluşturulan elektronik yardım dağıtım sistemi (EYDAS), özellikle STK’larla ihtiyaç sahibi Suriyelilerin buluşturulması amacı ile oluşturulmuş elektronik bir sistemdir. Bu sistemin çalışması tamamen gönüllük esasına dayanmaktadır. Bu sistem sayesinde yardımlarda mükerrerlik önlenebilmekte, daha etkin yardım sistemi oluşturulabilmekte ve şeffaflık korunabilmektedir. 32 Sıfır noktası insanı yardımlar özellikle üzerinde durulması gereken bir stratejidir. Ülkemizin Suriye krizi ile dünya literatürüne kazandırdığı bir kavram olan sıfır noktası insani yardım aslında bir soruna yardım yapılamama engelinin aşılması neticesinde ortaya çıkmıştır. Uluslararası insancıl yardım sisteminde insani yardım yapılabilmesi için öncelikle donör olarak karşı ülkeden bu yardımı alacak resmi bir kurumla işbirliği yapmak gerekmektedir. Suriye’de bu neredeyse imkânsızdır. Bu imkansızlığı aşmak için sıfır noktasına gelen bir insani yardım aracının yine Suriye’den gelen insani yardım aracı ile zero point noktasında buluşmaları mantığına dayanan bu sistem bir nevi seyyar bir gümrük kapısı oluşturmak anlamına gelmektedir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Bakanlığı bunu başarmaktadır. Şu ana kadar 28.966 araçla insani yardım malzemesi gönderilmiş durumdadır. İnsani olarak geçici barınma merkezleri, bir istisna olarak kabul edilmelidir. Suriyelilerin yaşama uyumunu ve kendi ayakları üzerinde yaşama kabiliyetini sağlamak bu Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler barınma merkezlerinin temel hedefidir. Bir anlamda geçici olarak kurulan bu barınma merkezleri, travmalar yaşayan bu yeni nüfusun topluma kazandırılmasını sağlayan bir rehabilitasyon merkezi gibi düşünülmelidir. Bu yüzden zamanla bu barınma merkezlerinin sayısı azaltılıp sistem daha çok toplumsal uyuma yönelik çalıştırılacaktır. Eğitim alanındaki sorunlara yönelik politikalar 2011’den itibaren ortaya çıkan Suriye krizi ile beraber kitlesel göç sonucunda ülkemize eğitim çağında olan yoğun bir Suriyeli çocuk nüfus göç etmiştir. Bu çocuklara eğitim hizmeti vermek acil bir sorun olarak gündeme gelmiştir. İlk başta merkezi bir teşkilatlanma olarak geçici koruma altındaki Suriyeli ve diğer yabancılara yönelik Müsteşar yardımcılığına bağlı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü bünyesinde Göç ve Acil Durum Eğitim Daire Başkanlığı kurulmuş ve bu başkanlık merkezi planlamadan sorumlu hale gelmiştir. Göç ve Acil Durum Eğitim Daire Başkanlığı, genel anlamda politika ve strateji belirleme, ilgili birimlerle koordinasyon sağlama, kriz durumlarında eğitim faaliyetleri planlama, ulusal ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği sağlama, ulusal ve uluslararası eğitim projeleri ve destek programlarının koordinasyonunu gerçekleştirmektedir. İl müdürlükleri, il milli eğitim müdür yardımcıları ve yabancı öğrenci il komisyonu ve şube müdürleri ise koordinasyon sağlayan kurumlardır. MEB, 2014’ten itibaren bir genelge ile Suriyeli çocuklara yönelik eğitim hizmetlerini düzenlemektedir. İnsan hakları evrensel bildirgesi, Avrupa insan hakları sözleşmesi, mültecilerin hukuki durumuna dair sözleşme, göçmen işçi hukuki statüsündeki Avrupa sözleşmesi, Tüm göçmenlerin işçilerin aile fertlerinin haklarının korunmasına dair uluslararası sözleşmelerin içindeki eğitim maddeleri de MEB’i bağlamaktadır. Bu düzenlemeler doğrultusunda, Türkiye’de bu- lunan yabancı çocukların da ülke çocukları gibi eğitim hakkından yararlanma hakkı söz konusudur. Bu kapsamda en son verilerde 833.039 Suriyeli öğrenci kayıtlıdır. 2016-17 eğitim yılı içinde benimsenen yeni paradigma ile resmi okullar da sürece dahil edilmiştir. Bu kapsamda da 155.000’i aşkın Suriyeli çocuk resmi okullarda eğitim görmektedir. 20162017 eğitim yılından önce ise, bir başarı örneği olarak gösterilebilecek Geçici Eğitim Merkezlerinde 328.0000 Suriyeli çocuk kayıtlıdır. Geçici eğitim merkezi 2011 yılında kitlesel göç ile sınırlara dayanan Suriyelilerin ülkemizde oluşan geçicilik statüleri sayesinde bunların eğitimi yarım kalmasın diye oluşturulmuş acil birimlerdir. Yani bu merkezlerin “geri dönecekler” felsefesine dayalı bir eğitim mantığı vardı. Ancak zamanla bu insanların geri dönmeyecekleri anlaşıldı ve 2016’dan itibaren Türkiye’deki tüm Suriyeli çocukların Türk Eğitim sistemine dahil edilmesine karar verildi. Bugün 81 ilde 9945 resmi okulda 155.000 Suriyeli çocuk eğitim görmektedir. Kamp içindekiler de dâhil özellikle 21 ilde 425 geçici eğitim merkezi vardır. Bunlarla beraber 2016 yılı Kasım ayı itibariyle toplam 328.642 Suriyeli çocuk eğitim görmektedir. Yeni uyum çerçevesinde, Türk öğrencilerle ortak eğitim alan Suriyelilere karşılık, eski paradigmanın okulları olan geçici eğitim merkezlerinde ise Suriyeli çocuklar Arapça eğitim almaktaydılar. Ayrıca şu anda Türkiye’de 12.630 Suriyeli gönüllü öğretmen çalışmaktadır. Bu öğretmenler de Türk eğitim formasyonuna uygun pedagojik eğitim almaktadırlar. Ayrıca yaygın eğitim kapsamında da yetişkinlere eğitim verilmektedir. Mesleki eğitim çerçevesinde toplam 237.509 Suriyeliye eğitim verilmiştir. Yine halk eğitim merkezleri aracılığı ile 137.729 Suriyeliye Türkçe eğitim verilmiştir. 33 V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ Resim-5. Bir geçici Barınma Merkezinde tekstil kursu (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir) Sosyal projeler Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sadece merkezi yönetim anlamında değil, bizzat gündelik hayatta zorluklar yaşayan Suriyelilerin topluma uyum sağlayabilmesi için yerel yönetimler düzeyinde de önemli politikalar gerçekleştirmektedir. Bunların başında mültecilerin topluma uyum düzeyini arttırmak için gerçekleştirilen sosyal projeler gelmektedir. Nitekim bugün Türkiye’deki GKAB Suriyelilerin sadece %15’i kamplarda ve geçici barınma merkezlerinde yaşamaktadır; geri kalan %85 oranındaki Suriyeli ise kentlerde gündelik hayatın parçası olarak hayatlarını sürdürmektedirler. Bu durumda güvenli barınma dışında adil, etkin ve hızlı bir koruma mekanizması kurmak gerekmektedir. Bu noktada ciddi travmatik sorunlar yaşayan GKAB Suriyelilere yönelik sosyal uyum projeleri önemli hale gelmektedir. Ayrıca bu entegrasyon konusu sadece GKAB Suriyelileri değil mevcut vatandaşları da etkileyecek düzeyde olmalıdır. Sosyal uyum projeleri gerçekleştirme noktasında bugün 108.000 Suriyeliye ev sahipliği yapan İzmir Büyükşehir Belediye- 34 si’nin uygulamaları örnek olarak ele alınabilir. İzmir bir geçiş bölgesidir. İzmir halkı, yeni misafirlerine gıda, kıyafet yardımı yaptı, ancak bu misafirlerin kalıcı olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Çünkü gelen Suriyeliler hızla Avrupa’ya geçmeye çalışıyorlardı. Avrupa’ya ilk illegal geçişler İzmir’den gerçekleşti. Fakat 2016 ile beraber durum biraz değişti ve Suriyeliler İzmir’de yavaş yavaş yerleşmeye ve hayatlarını burada kurmaya başladılar. Türkmen olan göçmenler ortak dilden dolayı şehre kolaylıkla adapte olabildiler. Ama Kürtçe ve Arapça konuşan mülteciler daha fazla problem yaşadılar. Kadifekale, Basmahane, Agora bölgesi, İzmir’in Arap ve Kürt kökenli bu yeni toplumsal gruplarına ev sahipliği yapan bölgelerdir. Bu yerleşim alanları 1990’larda doğudan gelen ailelerin yoğunlukta olduğu bölgeler olduğu için Suriyeli Arap ve Kürtler bu yerleşim yerlerini tercih etti. İzmir Büyükşehir Belediyesi, sadece mülteciler özelinde değil yerleşik halka yönelik olarak da sosyal uyum projeleri gerçekleştirmektedir. Çünkü bu bölgeler zaten dezavantajlı bölgelerdir. Bundan dolayı halkın tamamına yönelik projeler oluşturulmaktadır. Bunlardan biri gençlere yönelik Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler Türkiye’de GKAB Suriyelilerin % 85’i kentlerde gündelik hayatın parçası olarak hayatlarını sürdürmektedirler. Bu durumda güvenli barınma dışında adil, etkin ve hızlı bir koruma mekanizması kurmak gerekmektedir. oluşturulmuştur. Bu proje çerçevesinde üniversite öğrencileri gönüllü bir şekilde her dönem belirlenen ilkokul ve ortaokulda ders yardımı yapılmıştır. Buna Suriyeli üniversite öğrencileri de katılmıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından uygulanan bir başka proje, daha çok kadınları kapsayan Yaşam Atölyesi projesidir. Şiddet karşıtlığı ve toplumsal eşitlik gibi temel değerlerin bu proje kapsamında yaygınlaştırılması için çalışmalar yapılmıştır. Bunun dışında madde bağımlılığı, erken evlendirme gibi konularda da bilinçlendirme eğitimleri gerçekleştirilmiştir. Yine kadın sağlığı konusunda önemli eğitim düzenekleri oluşturulmuştur. Ayrıca yine İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından çocuklar için de farklı atölyeler düzenlenmekte ve bunlara STK’lar destek vermektedir. Örneğin, yazın geçici koruma altında bulunan çocuklar ve Türkiyeli çocuklara yönelik kukla atölyesi düzenlenmiştir. Böylece çocukların güven hislerinin artırılması amaçlanmıştır. Türkiye’ye destek veren uluslararası kuruluşlar ve Türkiye’nin Suriye krizindeki yalnızlığı Türkiye gibi geçiş ülkesi olan bir bölgede kitlesel göçlere yönelik politikaların gerçekleştirilmesi noktasında uluslararası AB tarafından Türkiye’ye GKAB Suriyeliler için harcanmak üzere 3 milyar Euro yardım verileceği konuşulmaktadır. Ancak verilen sözlerin yerine getirilmesi konusunda AB ayak sürümektedir. aktörlere oldukça fazla görev ve sorumluluk düşmektedir. Türkiye’nin bugün Suriyelilere yönelik insani yardım harcamaları 12.1 milyar dolara ulaşmış durumdadır. Bu miktar, sadece hazinenin harcamasını içermektedir. Bu miktar, STK ve vatandaş bağışları ilâve edildiğinde 25 miyar dolara ulaşmaktadır. Fakat uluslararası toplumdan Türkiye’ye çok az yardım gelmiştir.. Aslında 15 ekim 2015 tarihinde Türkiye AB ortak eylem planı yapılmıştır. Bunun neticesinde Suriyelilere Türkiye’de kullandırılmak üzere 3 milyar Euro gönderilmesine karar verilmiştir. 3 milyarın 2.24 milyarını AB ödeyeceğini taahhüt etmiştir. Fakat sözleşmeye bağlı olarak bu miktar 1.2 milyara düşmüştür. Bunun da sadece 676 milyonu aktarılmış durumdadır. Bunun içinden de 222 milyon doğrudan hizmet yürüten kamu kurumlarına ulaşmıştır. Türkiye ile AB arasında 3 milyar Euro konuşulmaktadır ancak uygulamaya yansıyan rakam sadece 222 milyon Euro’dur. Birleşmiş Milletler, Türkiye Cumhuriyeti’ne Suriyeli sığınmacılar konusunda destek olmaya çalışan en önemli uluslararası kuruluştur. Ancak fon konusunda BM sıkıntılar yaşamaktadır. Çünkü BM’nin ortak para havuzu olmayıp uluslararası camia duyarsız kalınca BM’nin de elinden bir şey gelmemektedir. Her şeye rağmen sığınmacı çocukların eğitimi konusunda BM’nin önemli projeler gerçekleştirdiği söylenebilir. 35 V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ Avrupa bu konuda BM’ye destek olma noktasında açıkça sınıfta kalmıştır. BM, aile birleştirme programları ya da sağlıkla ilgili eşit mülteci alma sayısı gibi projeler düzenlemektedir. Ancak kotalar çok azdır. Buna göre BM, sığınmacılar ile ilgili 3 aşamalı çözüm ortaya koymaktadır. İlk ve ideal olan çözüm, sığınmacıların ülkelerine tekrar dönebilmesidir. Bu gerçekleşmezse, reel entegrasyon ikinci ideal çözümdür. Üçüncü çözüm ise üçüncü ülkelere yerleştirme kotasıdır. Türkiye’de bugün 3 milyona yakın kayıtlı Suriyeli ve 250 bin civarı diğer göçmen ve sığınmacılar yaşamaktadır. Üçüncü ülkeye yerleştirme kotası sadece 27.000’dir. 3 milyon civarındaki kitlesel göçmen düşünüldüğünde bu rakamın gerçekçi olmaktan uzak olduğu ve sorun çözecek mahiyette olmadığı açıkça görülmektedir. 36 Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler VI. SONUÇ Konferansta, uluslararası kitlesel göç çok çeşitli boyutlarıyla ele alınmış, özellikle Türkiye’deki GKAB Suriyeliler bağlamında sorunlar ortaya konmuş, çözüm önerileri sunulmuştur. Konferansta ön plana çıkan sorunlar ve çözüm önerileri şu şekilde özetlenebilir: • Türkiye’de GKAB Suriyelilerin (gıda, sağlık, barınma gibi) temel ihtiyaçları karşılanmış, bu alanlarda yapılabilecek olanlar asgari düzeyde yapılmaya devam etmektedir. Şimdi sıra, bir üst safhaya geçerek kültürel düzeyde yapılması gerekenleri hayata geçirmeye gelmiştir. • AB ilerleme raporlarında Türkiye çeşitli açılardan kimi zaman sert biçimde eleştirilmekte, ancak Suriyelilerle ilgili politikalarında ve uygulamalarında “fevkalade” gibi sözcüklerle övgü almaktadır. • Türkiye’de GKAB Suriyeliler küçük işletmeler vasıtasıyla üretim sektörlerine ve ticarete katılmaktadır. Ne var ki bu tür işletmelerin çoğu kayıt altına alınmadığı için vergi kaybı ve vergi kaçakçılığı ortaya çıkmaktadır. Bu durum ülke ekonomisine zarar vermenin yanı sıra yerel halk arasında GKAB Suriyelilere karşı bir öfkenin birikmesine neden olmaktadır. Konferans bağlamında, GKAB Suriyelilerin vergi kanunları karşısındaki ödevlerine vurgu yapılmış, ekonomik faaliyetlerinin kayıt altına alınması için adımlar atılmasının önemi vurgulanmıştır. • Türkiye’de yabancıların çalışma izni ile ilgili önemli adımlar atıldı ancak daha fazla düzenlemeye ihtiyaç var. Örneğin sürekli oturum izni olmadığından nitelikli iş gücü (örneğin akademisyenler) çalışamıyor. • Gönüllü kuruluşların Türkiye’deki GKAB Suriyelilerle ilgili yaptığı eğitim faaliyetleri önemli düzeydedir. Ancak Türkiye’nin GKAB Suriyelilerle ilgili politikalarında sivil toplum örgütlerine daha aktif ve etkin roller verilmelidir. • Türkiye’de GKAB Suriyelilerin eğitimi için geliştirilen “Geçici Eğitim Merkezleri” göçmen eğitim yapılanması, Türk buluşu olarak alana girmiştir. • Türkiye’deki GKAB Suriyelilerin kimlik kaydı ile ilgili eksiklikler söz konusudur. Bu eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir. • Türkiye’de GKAB Suriyeli nüfusun yerel halkla etkileşimini artıracak tedbirler alınmalıdır. • Ankara/Altındağ örneğinde görüldüğü üzere Suriyeli göçmenlerle yerel halk arasında kentsel yerleşim mekânları 37 VI. SONUÇ açısından rekabetin çatışmalara dönüşmemesi için tedbirler alınmalıdır. • Kitlesel göçün toplum içerisinde nefret söylemlerini ve nefret suçlarını da tetiklediği ve bu çerçevede kent güvenliğine olumsuz etkilerde bulunduğu söylenebilir. Ancak sosyolojik, kriminolojik, hukuksal, polisiye yaklaşımların ve medya söyleminin entegre biçimde interdisipliner bir risk yönetimi tarzıyla sevk edilmesi halinde bu riskler azaltılabilir. • Çeşitlenen ve yaygınlaşan suç veya şiddet olgusunun en kapsayıcı ve etkili olan sonucu toplumda korkular üretmesi ve güvensizliğe neden olmasıdır. Bireysel açıdan kente, diğer kentlilere ve kimi kentsel mekânlara karşı güvensizlik duygusu gelişmektedir. • Göçmenlerin plansız olarak kentlere dağılması ayrıştırmalara neden olmakta ve kişileri kendi gönüllü gettolarına çekilmeye yöneltmektedir. Böylece kent, farklılıkların birbirini besleyip zenginleştirdiği mekân olmaktan çok bireylerin ve toplumsal tabakaların birbirlerinden ayrıştığı ve birbirlerine şüpheyle baktıkları bir yer haline gelebilmektedir. • Türkiye’de uluslar arası kitlesel göçlerin yanı sıra bir de yurt içi yoğun göçler söz konusudur. Bu iki göç şekli birleştiğinde kentsel alanlarda istenmeyen manzaralarla karşılaşmak mümkün hale gelebilmektedir. Örneğin Ankara’da kentsel dönüşüm kapsamına alınan bazı alanlara, dönüşümün başlatıldığı dönemde boşaltılan konutlara yerleşen GKAB Suriyelilerin, dönüşüm projelerinin gerçekleştirilmesi amacıyla bu konutlardan çıkarılmak zorunda kalınmasıyla birlikte hem Suriyeli göçmenler için hem de ev sahibi toplum için zor durumlar ortaya çıkmıştır. Türkiye’de özellikle Doğu Anadolu ve Gü- 38 neydoğu Anadolu bölgelerinden göçlerin azaltılması için idari, ekonomik ve kültürel tedbirlerin alınması önemlidir. • Uluslararası hukuk (1951 Cenevre Sözleşmesi), iç hukukumuzda göçmenlerle ilgili uygulamalarda bazı zorluklara neden olabilmektedir. Bu nedenle 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin yerine Türkiye’nin öncülük ettiği, GKAB Suriyelilerin durumundan yola çıkan alan ama her türlü uluslararası göç hareketlerini de gözeten yeni bir sözleşme hayata geçirilmelidir. • Göçmenler toplumun yan unsuru olarak değil, asli unsuru olarak görülmelidir. Uluslararası Kitlesel Göçler ve Türkiye’deki Suriyeliler I. Uluslar arası Göç ve Güvenlik Konferansı (11-13 Kasım 2016/Antalya) Konferans Konuşmacı Listesi ahmad HaMMaD German Jordanian University/Ürdün ahmed adedeji lAwAl Department of Public Administration, Obafemi Awolowo University/Nijerya alizee zapporoli Manzoni BoDson University of Toronto/Kanada Doç.Dr. ahmet MuTlu Ondokuz Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi prof.Dr. ahmet sinan TÜrKYılMaz Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Dr. ahsan ullAh Univerisiti Brunei Darussalam/Brunei Doç.Dr. asım bAlcı Ankara Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri atay uslu TBMM Mülteci Hakları Komisyonu Başkanı Christina velenTza Democritus University of Thrace, Refugee Law and Human Rights/Yunanistan senior res. assoc. Dana WaGner Global Diversşty Exchange, Ryerson University/Kanada Duygu uzunDuruKan Reyhanlı Emekli Emniyet Müdürü Yrd.Doç.Dr. Deniz Turan Polis Akademisi Doç.Dr. emel topçu Ankara Siyasal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi entela KalesHİ PhD Student, University of Tirana/Arnavutluk Yrd. Doç.Dr. Faik TanrıKulu Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi Fatma ÇaKır Member of Youth Council of Paris/Fransa arş.Gör.İbrahim İrDeM Polis Akademisi Dr. ımdad Hussaİn Forman Christian College Lahore , Centre for Public Policy and Governance/Pakistan İsmail Yeşİl AFAD Dr. Kerem KınıK Kızılay Genel Başkanı prof.Dr. Kerem KaraBuluT Atatürk Üniversitesi, İİBF Öğretim Elemanı Dr. Maria aurora sottimano University Institute of Lisbon Center for International Studies/Portekiz 39 Marius MaTıCHesCu West University of Timişoara/Romanya nazım Taha koçAk Konya İdare Mahkemesi Hakimi Dr. olakunle FolaMı Adekunle Ajasin University/Nijerya Dr. onur unuTulMaz Ankara Sosyal Bilimler Üniveristesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Özgür topkAyA Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga İİBF Öğretim Üyesi raheel QudısAt UNHCR prof.Dr. ruşen Keleş Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi sara Buzzonı Norwegan Refugee Council/Norveç Yrd.Doç.Dr. seda Öz YılDız Polis Akademisi selin Ünal Yrd. Doç.Dr. sevcan Güleç solAk 40 BM Mültciler Yüksek Komiserliği Dış İlişkiler ve Basın Müdürü Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi, İİBF Öğretim Üyesi prof.Dr.şafak ertan ÇoMaKlı Polis Akademisi Doç.Dr.sutay Yavuz TODAİE Doç.Dr. şenol YapraK Polis Akademisi Dr. Taiwo aakanbi olAıyA Department of Public Administration Obafemi Awolowo University/Nijerya Dr. Tuba DuMan Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Tuğba AdAlı Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü vehbi DeMİr Fethiye Cumhuriyet Savcısı prof.Dr. Yasin AktAy Siirt Vekili Yelda şİMşİr Sosyolog-İzmir Büyükşehir Belediyesi prof.Dr. Yılmaz çolAk Polis Akademisi Dr. Yusuf Furkan şen Emniyet Müdürü Doç.Dr. Yusuf TeKİn Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı