Yayın ilkeleri, izinler ve abonelik hakkında ayrıntılı bilgi:
E-mail: bilgi@uidergisi.com.tr
Web: www.uidergisi.com.tr
Milletler Cemiyeti’nde Türkiye:
İyimserlik ve Kuşku Arasında
Dilek BARLAS*
* Prof. Dr., Tarih Bölümü, Koç Üniversitesi
Bu makaleye atıf için: Barlas, Dilek, “Milletler Cemiyeti’nde
Türkiye: İyimserlik ve Kuşku Arasında”, Uluslararası İlişkiler,
Cilt 14, Sayı 55, 2017, s. 93-111.
Bu makalenin tüm hakları Uluslararası İlişkiler Konseyi Derneği’ne aittir. Önceden yazılı izin
alınmadan hiç bir iletişim, kopyalama ya da yayın sistemi kullanılarak yeniden yayımlanamaz,
çoğaltılamaz, dağıtılamaz, satılamaz veya herhangi bir şekilde kamunun ücretli/ücretsiz
kullanımına sunulamaz. Akademik ve haber amaçlı kısa alıntılar bu kuralın dışındadır.
Aksi belirtilmediği sürece Uluslararası İlişkiler’de yayınlanan yazılarda belirtilen fikirler
yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK Derneğini, editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.
Uluslararası İlişkiler Konseyi Derneği | Uluslararası İlişkiler Dergisi
Web: www.uidergisi.com.tr | E- Posta: bilgi@uidergisi.com.tr
Milletler Cemiyeti’nde Türkiye:
İyimserlik ve Kuşku arasında
Dilek BARLAS
Prof. Dr., Tarih Bölümü, Koç Üniversitesi, İstanbul. E-posta: dbarlas@ku.edu.tr
ÖZET
Bu makale, 1932 yılında Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne özellikle de 1934 yılında Konsey’e üye olduktan sonraki
faaliyetlerini ve Cemiyet’e yönelik ikircikli tutumunu ele almaktadır. Çalışma esasen İsviçre’nin Cenevre kentinde
bulunan Milletler Cemiyeti Arşivi’ndeki belgelere dayanmaktadır. Ulusal arşivlere oranla mütevazı sayılabilecek bir
koleksiyona sahip olmakla beraber mevcut belgeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin katıldığı ilk uluslararası örgüt olan
Milletler Cemiyeti’ndeki faaliyetleri, Ankara’nın iki savaş arası dönemde uluslararası ilişkilere bakışını ve tavrını büyük
ölçüde yansıtmaktadır. Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne yaklaşımı ikircikliydi. Ankara bir yandan özüne uygun
biçimde uygulandığı takdirde Cemiyet’in ilkelerinin dünya barışına katkıda bulunacağı inanmakta, öte taraftan da bu
ilkeler bir türlü yaşama geçirilemediği için Cemiyet’in işleyişini sorgulamaktaydı.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, Milletler Cemiyeti, İki Savaş Arası Dönem, Uluslararası İlişkiler, Uluslararası
Örgütler
Turkey in the League of Nations: Between Optimism and Suspicion
ABSTRACT
This article discusses Turkey’s activities after its membership to the League of Nations in 1932 and especially
to the Council in 1934 and its ambivalent position towards to the League. This work is based on the archival
documents on Turkey at the League of Nations’ Archives in Switzerland. Even though bulk of documents on
Turkey has not been classified yet, collection presently available is sufficient to reflect the ambivalent position of
Ankara towards the League in the interwar era. Ankara believed that the League could contribute a great deal to
the world peace but at the same time it questioned the implementation of its principles.
Keywords: Turkish Diplomacy, League of Nations, Interwar Era, International Relations, International
Organizations.
ULUSLARARASIiLiŞKiLER, Cilt 14, Sayı 54, 2017, s. 93-111
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
Giriş
Bu makale, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne üye olduktan sonraki faaliyetlerini ve Cemiyet’e karşı
ikircikli tutumunu Milletler Cemiyeti Arşivi’ndeki belgelere dayanarak tartışmaktadır. Türkiye
Cumhuriyeti, Cemiyet’e kuruluşundan 12 yıl sonra katılmıştır. Türkiye’nin Cemiyet’e üyeliği, 1922’ye
kadar Birinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkan ülkelere karşı mücadele ettiği ve bu tarihten sonra da bu
ülkelere hala temkinli yaklaştığı için zaman almıştır. Türkiye’nin bu temkinli tavrı, Cemiyet’e 1932’de
üye olduktan sonra da devam etmiştir. Türk karar alıcılar temel prensiplerin uygulanması halinde
Cemiyet’in dünya barışına katkıda bulunacağına inanmaktaydılar. Fakat diğer taraftan bu prensiplerin
üye devletlerce gerektiği gibi uygulanmadığını düşünen aynı isimler, Türkiye’nin üyeliği boyunca
Cemiyet’in işleyişini sorgulamaktan da geri durmamışlardır.
Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ndeki rolü üzerine akademik çalışmalar sınırlıdır. Özden
Zeynep Alantar’ın konuyu ana hatları ile ele alan çalışması dışındaki eserler genellikle Türkiye’nin
Milletler Cemiyeti’ne üye olma süreci ile ilgilidir.1 Örneğin, Yücel Güçlü’nün makalesi bu süreci
detayları ile anlatmaktadır.2 Şayan Ulusan’ın Türkiye’nin üyelik sürecine yoğunlaşan çalışması, T.C.
Başbakanlık Arşivi’ndeki belgelere dayanmaktadır.3 Öte yandan Bilal Karabulut ve Abdullah Kıran gibi
Milletler Cemiyeti’nin savaşı önlemedeki başarısızlığı üzerinde duran araştırmacılar da vardır.4 Lerna
Ekmekçioğlu daha özellikli bir konu olan Milletler Cemiyeti azınlık rejimi ve Türkiye Cumhuriyeti ile
bağlantısı üzerine yazmıştır.5 Cabir Doğan ise Milletler Cemiyeti’nin kuruluşunun İstanbul basınına
yansımaları üzerinde durmuştur.6
İsviçre’de bulunan ve günümüzde arşive dönüştürülmüş olan eski Milletler Cemiyeti binasında
bulunan Türkiye ile ilgili belgelere dayanan bu çalışma, diğerlerinden farklı olarak Türkiye’nin Milletler
Cemiyeti’ndeki ve özellikle Konsey’e üye olduktan sonraki dönemdeki faaliyetlerine odaklanmaktadır.
Bu belgeler, tamamı tasnif edilmediği için sınırlı sayıda olmalarına rağmen, Türkiye’nin Milletler
Cemiyeti bünyesindeki faaliyetleri ile Ankara’nın iki savaş arası dönemdeki uluslararası ilişkilere
bakışını ve tavrını büyük ölçüde yansıtmaktadır.
Çalışmanın ilk bölümü, Milletler Cemiyeti’nin nasıl ve hangi amaçlarla kurulduğunu
özetleyip bu amaçları gerçekleştirmek için geliştirilen mekanizmaları ele almaktadır. Ayrıca bu
bölümde dönemin devlet adamları için Cemiyet’in taşıdığı anlama ve Avrupalı tarihçilerin bunlara
ilişkin yorumlarına da yer verilmektedir. İkinci bölüm, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne üye
olduktan sonraki faaliyetlerini irdelemektedir. Bu bölüm özellikle Türkiye’nin Milletler Cemiyeti
Konseyi’ne üye olduktan sonra, Ankara’nın hem Cemiyet’e hem de uluslararası gelişmelere karşı
tutumuna yoğunlaşmaktadır.
1
2
3
4
5
6
94
Özden Zeynep Alantar, “Türk Dış Politikasında Milletler Cemiyeti Dönemi”, Faruk Sönmezoğlu (der.), Türk Dış
Politikasının Analizi, İstanbul, Der Yayınları, 2004, s.99-129.
Yücel Güçlü, “Turkey’s Entrance into the League of Nations”, Middle Eastern Studies, Cilt 39, No.1, 2003, s.186-206.
Şayan Ulusan, “Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne (Cemiyet-i Akvam) Girişi-Öncesi ve Sonrası”, Çağdaş Türkiye Tarihi
Araştırmaları Dergisi, Cilt VII, No.16-17, 2008, s.237-258.
Bilal Karabulut, “Birinci Dünya Savaşı ve Uluslararası İlişkilerde İdealizmin Yükselişi”, Akademik Bakış, Cilt 8, No.15,
2014, s.57-72; Abdullah Kıran, “Milletler Cemiyeti ve Önlenemeyen Savaş”, Girne American University Journal of Social
and Applied Sciences, Cilt 3, No.6, 2008, s.19-36.
Lerna Ekmekçioğlu, “Republic of Paradox: League of Nations Minority Protection Regime and the New Turkey StepCitizens”, International Journal of Middle East Studies, Cilt 46, Özel Sayı (World War I) , No.4, 2014, s.657–679.
Cabir Doğan, “Cemiyet-i Akvam’ın Kuruluşunun İstanbul Basınına Yansımaları”, Osmanlı Medeniyeti Araştırmaları
Dergisi, Cilt 2, No.3, 2016, s.33-47.
Milletler Cemiyeti’nde Türkiye
Tarihsel Arka Plan: Milletler Cemiyetinin Kuruluşu ve Amaçları
Milletler Cemiyeti’nin kuruluş amacı, uluslararası barış ve güvenliği saldırgan bir devlete veya
devletler grubuna karşı kolektif bir hareketle sağlamaktı. Savaş karşıtı ve barış yanlısı gruplar, Birinci
Dünya Savaşı’nın ortalarına doğru savaş sonrası kurulacak bir uluslararası örgütün yeni bir savaşı
engelleyeceğini düşünüyorlardı. İngiliz Abluka Bakanı (the Minister of Blockade) Lord Robert Cecil,
Savaş Kabinesi üyesi ve Güney Afrika Dışişleri Bakanı General Jan Smuth ve ABD’de Woodrow
Wilson gibi devlet adamları da savaşın son iki yılında savaş sonrası bazı güçlerin birlikte hareket ederek
uluslararası barışı koruyabileceğine inanmaya başlamışlardı. İngiliz Başbakanı David Lloyd George, 5
Ocak 1918’de Cecil ve destekleyicilerinin baskısıyla hükümete “savaşa alternatif olarak uluslararası
çatışmalara çözüm getirmek amacıyla uluslararası bir örgütün kurulması” önerisinde bulundu.7 Üç
gün sonra, ABD Başkanı Wilson ABD Kongresi’ne Wilson prensipleri olarak bilinen 14 maddelik
önerisini sundu. Paris Konferansı toplandıktan bir hafta sonra, 25 Ocak 1919’da, Milletler Cemiyeti’ni
oluşturma planlarının barış antlaşmalarının ayrılmaz bir parçası olacağı belirtilerek Cemiyeti kurmak
amacıyla Wilson’ın başkanlığında bir komisyon kurulacağı açıklandı.8
Ülkelerin siyasal bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü vurgulayan Wilson’ın 14. prensibi olan
“Cemiyet Üyeleri, bütün Cemiyet üyelerinin ülke bütünlüklerine ve şimdiki siyasal bağımsızlıklarına
saygı göstermeği ve bunları dışarıdan gelecek herhangi bir saldırıya karşı korumayı yükümlenirler”
prensibi, Milletler Cemiyeti Misakı’na bir madde (10. Madde) olarak eklendi.9 Milletler Cemiyeti’nin
ilk on maddesi barışı desteklemek ve savaşı engellemek amacıyla belirlenmişti. Eğer devletler
bir uyuşmazlığı görüşme ve tartışma yoluyla çözemiyorlarsa Milletler Cemiyeti Konseyi’nin
arabuluculuğuna başvuracaklardı.10 Misakın 14. maddesi, Konsey’i “bir Uluslararası Sürekli Adalet
Divanı tasarısı hazırlamakla ve bu tasarıyı Cemiyet Üyelerine sunmakla görevlendirmişti”.11 16. madde
ise barışı bozan devlete siyasi ve ekonomik tecrit uygulamayı önermekteydi.12
Bu maddelerin uygulamaya konulabilmesi için Cemiyet’in üç esas organdan oluşması
öngörülmüştü: Genel Kurul, Konsey ve Sekreterlik. Tüm üye ülkeler Genel Kurul’da temsil
ediliyorlardı. Genel Kurulun görevleri arasında Cemiyet’e üye kabulü, bütçeyi denetleme, Konsey
üyelerinin seçimi için usulleri oluşturma vardı. Konsey’in sorumlulukları, ihtilafları çözme, hükümlere
uymayan üyeleri Cemiyet’ten atma, silahsızlanma planları oluşturma, ceza yaptırımlarını uygulama
yöntemlerini belirleme gibi, daha geniş ve önemliydi. Konsey en az 3 en fazla 6 daimi üye ile en az
4, en fazla 10 geçici üyeden oluşacaktı. Daimi üyeler ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya olarak
belirlenmişti. ABD Kongresi üyeliği onaylamayınca 1926 yılında Cemiyet’e üye olan Almanya
Konsey’e daimi üye olarak girdi.
“Kolektif güvenliğe duyulan inanç ve ihtiyaç iki savaş arası Milletler Cemiyeti hareketine
ilham verse de”,13 Milletler Cemiyeti’nin savaşı önlemekteki rolü kuruluşundan itibaren sınırlı
7
8
9
10
11
12
13
Brian J. C. McKercher, “The League of Nations and Collective Security 1919-1939”, The League of Nations 1920-1946,
New York, United Nations, 1996, s. 67.
A. LeRoy Bennett and James K. Oliver, International Organizations, New Jersey, Prentice Hall, 2002, s. 29.
Erdem Denk, “Milletler Cemiyeti Misakı”, www.erdemdenk.com/mcmisaki.doc (Erişim Tarihi 30 Ağustos 2016).
Bennett and Oliver, International Organizations, s.31.
Divan, Konseyin ya da Genel Kurulun kendisine göndereceği her türlü anlaşmazlık ya da sorun üzerinde danışma
görüşleri [istişarî mütalaalar] de verecektir. Denk, “Milletler Cemiyeti Misakı ”.
Ibid.
George Egerton, “The League of Nations: An Outline History 1920-1946”, The League of Nations 1920-1946, New York,
United Nations, 1996, s.26.
95
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
kalmıştır. Cemiyet’in kurucu devletlerinden birisi olan İngiltere’nin Dışişleri Bakanlığı, savaşları
önlemekten ziyade bazı savaşları geciktirebilecek bir mekanizmanın kurulmasını önermiştir.14
Milletler Cemiyeti’nin, 19. yüzyıl uluslararası sisteminden tamamıyla kopmadığı da tartışılan
konular arasındadır. Bazıları Cemiyet Misakı’nın beş galip ülke tarafından hükmedilen Paris Barış
Antlaşmaları’nın bir uzantısı olduğunu düşünmektedir.15 Karl Polanyi, Milletler Cemiyeti’nin Birinci
Dünya Savaşı’ndan galip çıkan devletlerin savaştan sonra genişletilmiş ve geliştirilmiş bir Avrupa
Uyumu sisteminin yeniden canlandırılması çabalarının bir ürünü olduğuna inanır.16
Dönemin büyük devletlerinin amaçlarının daha kapsayıcı olduğunu düşünen Eric Hobsbawm,
Versay Antlaşması ile savaştan galip çıkan devletlerin (ABD, İngiltere, Fransa) amaçlarının Avrupa
haritasını, hem Almanya’yı zayıflatarak hem de Rus, Osmanlı ve Avusturya İmparatorluklarının
çökmesiyle ortaya çıkan Ortadoğu ve Avrupa arasında kalan geniş boş alanı paylaşarak, yeniden çizmek
olduğunu yazar.17 Başka bir deyişle, barış antlaşmasının şartlarının yanı sıra kurulacak birliğin yapısı
da galip devletler tarafından belirleniyordu. Cemiyet, bu bağlamda büyük devletlerin bir aracı haline
dönüşüyordu. Bu açıdan geçmişten kopuşu değil, tam aksine güç diplomasisini temsil etmekteydi.
Edward H. Carr, güç faktörünün Milletler Cemiyeti’nin kuruluşundan itibaren belirleyici olduğunu yazar.
“İlk Britanya ve Amerikan taslaklarında, Cemiyet Konseyi’ne üyeliğin büyük devletlerle sınırlanmasının”
tasarlandığını belirten Carr, bir taraftan Wilson’ın danışmanı Albay House’ın sadece büyük devletlerin
Cemiyet’e kabul edilmesi gerektiğini düşündüğünü, öte taraftan da Lord Cecil bu taslaklardan birinde
“küçük devletlerin her halükarda önemli bir etkide bulunmayacağına” inandığını söylemektedir.18 Wilson,
diğerlerinden farklı olarak söyleminde açık diplomasiden ve buna bağlı olarak tüm milletleri temsil eden
bir örgütlenmeden bahsetse de, amacı ABD’yi savaş sonrası gelişmelerde söz sahibi yapmaktır.
Milletler Cemiyeti gibi bir örgütün kurulmasını dünya düzenini “iyileştirme” çabaları şeklinde
tanımlayan değerlendirmeler de bulunmaktadır. 19 Bu yaklaşım Cemiyet’in geçmiş ile bir kopuştan
ziyade geleneksel adet ve pratiklerin değişimi için yeni araçlar sunduğunu savunmaktadır. Cemiyet güç
politikasının yerini alamaz ama onu sınırlamaya çalışmaktadır. Cemiyet’in kurulma sürecine iyimser
bakan diğer bir kesim ise o dönemde başını Leonard Woolf ’un çektiği “ilerici enternasyonalistler”
olarak adlandırılan yazarlar grubuydu. Onlara göre Cemiyet mükemmel değildi fakat yeni bir şeyin
başlangıcını, yeni barışçıl enternasyonalizm sistemini temsil etmekteydi. Milletler Cemiyeti, sadece
“yeni bir diplomasi aracı” değil “yaşayan, görünen, çalışan bir medeniyet düzeninin organı” olacaktı.20
Ayrıca Milletler Cemiyeti, Fransa, İngiltere ve daha az güçlü ülkeler tarafından farklı algılanmaktaydı.21
Wilson gibi siyasetçilere göre ise Milletler Cemiyeti insanlığın örgütlü görüşünü temsil edecek
ve hükümetlerin askeri ve ekonomik gücünü kontrol edebilecekti.22 Carr, uluslararası kamuoyunun
gücüne ilişkin bu yanılgının 1920’ler boyunca yavaş yavaş gözler önüne serildiğini yazar.23 Lloyd
George ve Georges Clemenceau gibi siyasetçiler ise zaten Milletler Cemiyeti’nin, Paris Antlaşması’nı
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
96
Ruth Henig, The League of Nations, London, Haus Histories, 2010, s.48.
John P. Dunbabin, “The League of Nations’ Place in the International System”, History, Cilt 78, No.254, 1993, s.425.
Karl Polanyi, The Great Transformation, Boston, Beacon Press, 2001, s.21-22.
Eric Hobsbawm, Age of Extremes, London, Abacus, 1994, s.31-32.
Edward H. Carr, Yirmi Yıl Krizi 1919-1939, Can Cemgil (çev.), İstanbul, Bilgi Üniversitesi, 2010, s.149.
Peter Wilson, “Leonard Woolf, the League of Nations and Peace Between the Wars”, The Political Quarterly, Cilt 86,
No.4, 2015, s.536.
Ibid.
Ibid. s.535.
Carr, Yirmi Yıl Krizi, s.179.
Ibid.
Milletler Cemiyeti’nde Türkiye
uygulamaya koyabilecek ve çözümlenmemiş sorunlara çare bulabilecek pratik bir değere sahip
olduğuna inanmıyorlardı.24 Buna rağmen 1920’lerde Cemiyet’in varlığını sürdürebilmesinin nedeni,
“tutkunlarının, tam da farklı insanlar için farklı ve aslında çelişik anlamlara geldiği için evrensel bir
cazibeye sahip olan barış ve silahsızlanma gibi sloganları, inatla kullanmalarıydı. Her ülke kendi
politikasının hedeflerine savaş olmadan ulaşmak istiyordu ve dolayısıyla barıştan yanaydı.”25 Başka bir
deyişle, hedefleri değişmemiş ama araçlar değişmişti.
Joseph Davis’e göre Milletler Cemiyeti 1921-1925 yılları arasında Almanya ve Polonya arasındaki
Yukarı Silezya ihtilafını, İtalya ve Yunanistan arasındaki Korfu olayını çözümleme ve Türkiye’den
Yunanistan’a gelen mübadillerin yerleşimine aracı olma gibi konularda başarılı olmuştu.26 Konsey,
Kuzey Arnavutluk’u istila eden Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı’nı ve Bulgaristan topraklarını istila eden
Yunanistan’ı, askeri güçlerini çekmeye ikna etmişti. Hatta Milletler Cemiyeti, kurucu üyesi olamayan
ve Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile çıkan Almanya’ya 1926 yılında kucağını açmıştı. Ruth Henig,
1920’lerin sonuna doğru Avrupa’da halkın Milletler Cemiyeti’nin gelecekte olabilecek çatışmaları
çözebilecek kuvvete sahip olduğunu hissetmeye başladığını yazmaktadır. Fakat özellikle Fransız-İngiliz
anlaşmazlığı göz önünde tutulunca, siyasetçiler ve seçkinlerin Cemiyet’in kısıtlarının ve güçlü bir devlete
karşı siyasi ve askeri bir hareketi pek başaramayacağının farkında olduklarını da eklemektedir.27
Milletler Cemiyeti’nin etkisinin ne kadar sınırlı olduğu 1930’larda ortaya çıkmaya başlamıştı.
Davis gibi yazarlar Cemiyet’in Saar’daki ekonomik problemleri çözmede ve Danzig’de istikrarlı
bir para biriminin kullanımında başarılı olduğunu iddia etmekteydi.28 Oysa Hobsbawn, o dönem
Milletler Cemiyeti’nin uzmanlarının kısa vadede Almanya’ya yayılacak olan ABD’deki iktisadi
durgunluğu gözlemlemelerine rağmen işin ciddiyetini dikkate almadıklarını yazar. Bu aymazlık
Milletler Cemiyeti’nin gidişatını da etkileyecektir. 1929 Dünya Ekonomik Krizi sadece ekonomik
değil politik istikrarsızlığı da beraberinde getirir. 1931’de Japonya’nın Mançurya’ya saldırısı ve
1935’de İtalya’nın Habeşistan’ı işgali karşısında tedbir alamaması Cemiyet’in zayıflığını gösteren en
bilinen örneklerdir. Nazi Almanya’sının Versay ve Lokarno antlaşmalarını feshetmesi ve Ren Bölgesini
işgali ise Cemiyet’in hiçe sayıldığına işaret etmektedir. Ayrıca Almanya, Avusturya ve Çekoslovakya
olaylarında Cemiyet’ten hiçbir itiraz yükselmemiştir.
Carr’a göre artık uluslararası kamuoyu, Cemiyet’in bazı ülkelerin çıkarlarına hizmet ettiğini
daha açık hissetmekteydi.29 Aslında bu gözlem 1920’ler için de geçerliydi. Özellikle silahsızlanma
konferansının başarısız olmasından sonra “Milletler Cemiyeti’nin ancak en güçlü üyelerin ulusal
politikasının bir aracı haline gelirse etkili olabileceği gözler önüne serildi.”30 Öte yandan 1930’larda
Cemiyet’e, Türkiye ve Sovyetler Birliği gibi ülkeler üye olurken, Japonya, Almanya ve bazı Latin
Amerika ülkeleri Cemiyet’ten çekildiler. Türkiye, Cemiyet’e üye olmak için kendisini ancak 1930’ların
başlarında (1932) hazır hissetti. Cemiyet’e zorlu bir dönemin başlangıcında üyelik beraberinde
belirsizlikler de getirdi. Kısacası, Türkiye Cumhuriyeti’nin üyeliği Cemiyet’in gözden düştüğü bir
döneme denk gelmekteydi.
24 Joseph S. Davis, The World Between the Wars 1919-39: An Economist’s View, Baltimore, Johns Hopkins University Press,
1976, s.50.
25 Carr, Yirmi Yıl Krizi, s.179.
26 Davis, World Between the Wars, s.51.
27 Henig, League of Nations, s.106-107.
28 Davis, World, s.51; Hobsbawn, Age of Extremes, s.91.
29 Carr, Yirmi Yıl Krizi, s.179.
30 Ibid.
97
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
Türkiye’nin Milletler Cemiyet Üyeliğine Giden Süreç
Milletler Cemiyeti’nin kuruluş süreci Osmanlı Devleti’nin yıkılış dönemine denk düşer. Cemiyet’in
resmen kurulduğu 1920 yılında, Birinci Dünya Savaşı’nın sonrasında Anadolu’yu işgal eden İtilaf
devletlerine karşı direniş devam etmekteydi. Birinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkan İtilaf devletleri
statükoyu korumak amacıyla Milletler Cemiyeti’ni kurma çabası içindeyken, Anadolu halkı, savaşın
sonunda ortaya çıkan durumu değiştirmek amacıyla 1922 yılına kadar devam edecek olan direnişini
sürdürmekteydi. Bundan nedenle Türkiye’nin 1919-1922 yılları arasında Milletler Cemiyeti ile
münasebeti söz konusu değildi. 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanması ile yeni Türkiye
Cumhuriyeti meşru olarak varlığını uluslararası alanda kabul ettirse de hala dışlanmış hissediyordu.
Ankara, bu dönemde dış dünya ile ilişkisini uluslararası bir kuruluşun bünyesinde yer almaktan
ziyade ikili anlaşmalar aracılığı ile geliştirmiştir. İlişkiler, özellikle Birinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkan
devletlerle hala pürüzlüydü. Lozan Barış Antlaşması’nın ekonomik hükümleri 1928 yılının sonuna
kadar yürürlükteydi. Lozan’a bizzat gelmiş olan faşist İtalya lideri Mussolini, On İki Ada’da İtalya’nın
varlığının sürdürülmesini garanti altına almıştı. Bunun yanında Türkiye güneydoğu sınırında, Arap
topraklarında kurulan manda sistemi nedeniyle İngiltere’nin ve Fransa’nın askeri ve siyasi varlığını
bir tehdit olarak yakından hissediyordu. Adı geçen bu üç devlet de Türkiye’den farklı olarak Milletler
Cemiyeti üyesiydiler. Lozan Antlaşması ile Birinci Dünya Savaşı’nın doğurduğu sonuçlardan
çıkarlarına aykırı olanların bir kısmında değişiklik yaratmayı başaran Ankara, bu bağlamda statükoyu
korumaya çalışmakla birlikte Cemiyet dışında kalmış bir devlet olarak zaman zaman revizyonist bir
tavır sergilemek durumunda kalmaktaydı. Bunun ilk örneklerinden biri Ankara’nın Musul ile ilgili
olarak aldığı tutumdur.
Birinci Dünya Savaşı galibi ve Milletler Cemiyeti üyesi İngiltere ile henüz Cemiyet üyesi
olamayan Türkiye arasında 1923-1926 döneminde yaşanan Musul Sorununa çözüm bulma girişimleri,
Türkiye’nin o dönemde uluslararası alanda etkisinin ne denli sınırlı olduğunu göstermek bakımından
iyi bir örnek oluşturmaktadır. İngiltere, Türkiye’nin muhalefetine rağmen Cemiyet aracılığı ile
Musul’un kendi mandası olan Irak’a verilmesini sağlayabilmişti.31 Musul Sorunu, Milletler Cemiyeti
üyeleri olan büyük devletlerin Türkiye’yi revizyonist bir ülke olarak görmelerine, Türkiye’nin de
Cemiyet’i tamamıyla büyük devletlerin denetiminde bir örgüt gibi kabul etmesine yol açmıştır. Farklı
bir söylemle, Milletler Cemiyeti’nin Musul konusunda aldığı tavır zaten Cemiyet’e davet edilmemiş
olan Türkiye’yi iyice yabancılaştırmıştır. Nitekim Musul Sorununun 1926’daki çözümüne kadar
Cemiyet’in düzenlediği silahsızlanma dâhil tüm konferanslara katılan Türkiye, bu tarihten itibaren
Cemiyet ile arasına büyük bir mesafe koymuştur.32
Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Milletler Cemiyeti için şu görüşü dile getiriyordu:
Birinci Cihan Muharebesinden sonra kurulan Milletler Cemiyeti müessesesi, bütün eksikleri ile
beraber ikinci yol (dünya milletleri arasında bir işbirliği kurarak hep birlikte ve elbirliği ile yeni
ahengi aramak ve bulmak) için bir nevi başlangıç sayılabilirdi. Vakıa bu müessese, bu ihtiyacı
duyan insanlığa karşı bir taraftan ümit vermek, diğer taraftan da Birinci Cihan Muharebesi sulhu
ile elde edilen sakat muvazene ve ahengi sathi tamirlerle muhafaza etmek emeliyle tertiplenmişti.33
31 İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Cilt I, Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1983, s.304-319.
32 Hatta 1922 yılında İstanbul’da bir Cemiyet-i Akvam Müzaheret Cemiyeti kurulmuştur. 1925 yılına kadar Türk delegeler
Müzaheret Cemiyetleri Birliği toplantılarına katılmışlar fakat Musul kararından sonra Birlik’ten ayrılmışlardır. Bkz.
Serpil Sürmeli, “Cemiyet-i Akvam’a Müzaheret Cemiyeti-Türkiye’de Kuruluşu ve Prag Konferansı”, Ankara Üniversitesi
Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, No.25-26, 2000, s.181-200.
33 Tevfik Rüştü Aras, Atatürk’ün Dış Politikası, İstanbul, Kaynak Yayınları, 2003, s.107.
98
Milletler Cemiyeti’nde Türkiye
Aras’ın bu değerlendirmesinden de anlaşılacağı üzere Türkiye’nin Cemiyet algısı çok da olumlu
olmasa da, Yugoslavya gibi Balkan devletleri Türkiye’nin Cemiyet’e bir an önce üye olmasını istiyorlardı.
Nitekim Yugoslavya’nın Cenevre’deki delegesi Nihic, Türk diplomat Hüseyin Ragıp Baydur’a Türkiye
için üyeliğin yararından bahsederek, Ankara’nın Cemiyet’e 1926’dan önce katılması halinde Konsey
üyeliklerinden birine seçilebileceğini belirtmekteydi.34 O dönemde dahi Ankara için sadece Millet
Cemiyeti’ne üye olmak değil aynı zamanda Konsey’de de temsil edilmek önemliydi çünkü sade üyelik
Konsey üyelerine göre daha düşük bir statü ima etmekteydi. Kısacası Türkiye egemen eşitliğinin
kabulü açısından Konsey’e üye olmayı önemli görüyordu
Türkiye’nin Milletler Cemiyetine Girişi
1930’lara gelindiğinde dünya konjonktürü değişmiş, buna bağlı olarak hem Milletler Cemiyetinin
yapısı hem de Türkiye’nin Cemiyet’e karşı tutumu farklılaşmıştır. 1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin
etkisiyle liberal ekonomik sisteme duyulan güven sarsılmış, siyasi çöküntülerle karşı karşıya kalınmıştı.
Başta liberalizmin kalesi olan İngiltere olmak üzere Birinci Dünya Savaşının galipleri güçten düşmüş
ve küresel güç dengesi değişmişti. Bir yandan Almanya gibi savaşın mağlup devletleri yeni güç odakları
olarak sivrilmeye başlarken, öte yandan da Türkiye gibi nispeten küçük devletler siyasal ve ekonomik
yapıyı sorgulayarak yeni bir düzen oturtmaya çalışmaktaydılar. Daha da önemlisi büyük devletler eşit
bir platformda olmasa da diğer devletlerin işbirliğine ihtiyaç duymaktaydılar. Bu çerçevede Milletler
Cemiyeti bünyesinde uluslararası işbirliği daha fazla dile getirilmeye başlamıştır. Bu bağlamda
Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne yaklaşımı ve ilişkisinin de değişmeye başladığı görülmektedir. Bu
değişimin ve Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne üye olma isteğinin ardında yatan ana neden o dönemin
İtalyan politikasıdır. İtalya’nın Türkiye ile olan ilişkisi 1928-1932 yılları arasında nispeten iyi olsa da
ilişkilerin bu dönemden itibaren kötüleşmeye başladığı görülmektedir. Bunun nedenlerinin başında
İtalya’nın İngiltere, Almanya ve Fransa ile dörtlü güç paktı oluşturma çabalarıdır. Mussolini’ye göre
barış Milletler Cemiyeti gibi uluslararası bir örgütten ziyade Avrupa’nın adları geçen dört büyük
devletinin işbirliği sayesinde sağlanabilecektir.35 Bunun yanında Roma, Türkiye ve Yunanistan ile
Küçük Antantı destekleyen Fransa’ya karşı da bir cephe oluşturmak istemektedir.36 Ankara böyle bir
cepheleşmeye katılmak istememiş; uluslararası camiada yerini almayı tercih etmiştir. Bu bağlamda,
Türkiye’nin Cemiyet’e bakışının da değiştiğine işaret eden yaklaşımının ilk yansıması 1930’da Aristide
Briand’ın önerisi ile Milletler Cemiyeti bünyesinde kurulan Avrupa Birliği İnceleme Komisyonu’na
Türkiye’nin katılımıdır.37
Türkiye, takiben hemen 1931’den itibaren Milletler Cemiyeti toplantılarına, özellikle
silahsızlanma ile ilgili olanlara temsilciler göndermeye başlamıştır. Milletler Cemiyeti 29 Eylül 1931’de
silahlanmaya ara verilmesi konusunda bir karar almış ve bu karara uyup uymayacağı Türkiye’ye
de sorulmuştur. Bu bağlamda Türkiye, Polonya’nın silahların sınırlandırılması ile ilgili Milletler
Cemiyeti’ne verdiği muhtıraya onay vermiştir.38 13 Nisan 1932 tarihli Silahsızlanma Konferansı
Genel Komisyonu’nun oturumunda Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, İspanyol delege Don
34 Dilek Barlas ve Serhat Güvenç, Türkiye’nin Akdeniz Siyaseti (1923-1939), İstanbul, Koç Üniversitesi Yayınları, 2014, s.80.
35 Dilek Barlas, “Friends or Foes? Diplomatic Relations between Italy and Turkey, 1923-36”, IJMES, Cilt 36, No.2, Mayıs
2004, s.246.
36 Küçük Antant 1922 yılında Çekoslovakya, Romanya ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı tarafından kurulmuştur.
37 Dilek Barlas ve Serhat Güvenç, “Turkey and the Idea of a European Union”, Middle Eastern Studies, Cilt 45, No.3, 2009,
s.434-35.
38 Ulusan, “Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne”, s.237-258.
99
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
Salvador de Madriaga’nın daha önceki oturumdaki konuşmasını davet olarak algılayarak, Türkiye’nin
Cemiyet’e katılmaya hazır olduğunu belirtmiştir.39 Türkiye her ne kadar konuşmanın hemen ardından
üyelik için bir davet almasa da Türkiye’nin Cemiyet’e katılımının başta Yunanistan olmak üzere
Balkan komşuları tarafından hararetle desteklendiği görülmektedir. Nitekim Türkiye’nin yukarıda da
belirtilen Milletler Cemiyeti bünyesinde kurulan Avrupa Birliği İnceleme Komisyonu’na katılımına
en büyük desteği de Yunanistan vermiştir. Konunun tartışıldığı oturumda Yunan Dışişleri Bakanı
Andre Michalakopoulos, Türk-Yunan dayanışmasının Avrupa milletleri arasındaki daha geniş çaplı
bir işbirliği için gerekli olduğunu savunmuştur.40 Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne üyeliğini Balkan
ülkeleri desteklemekte öte taraftan İtalya karşı çıkmaktaydı.41 Cemiyet’e üye olmak Türkiye’nin kendi
ayarındaki ülkelerle işbirliğini kolaylaştıracağı için bir anlamda yararlı olabilirdi. Türkiye kendisi gibi
benzer kaygılar taşıyan ülkelerle, İtalya ve Bulgaristan’a karşı, Cemiyet içinde işbirliği yapabilirdi.42
Ayrıca Milletler Cemiyeti’ne üyelik Türkiye’nin izolasyonunu ortadan kaldıracak ve uluslararası
konumunu “normalleştirecekti”.
Türkiye’nin Milletler Cemiyeti Bünyesindeki Faaliyetleri
Türkiye’nin Cemiyet’e 18 Temmuz 1932’de üye olarak katılması, uluslararası statükoya bağlı bir güç
olduğunun statüko yanlısı büyük güçler tarafından kabul edilmesi anlamına gelmektedir.43 Türkiye’nin
Milletler Cemiyeti üyeliğine kabulünün ardından, Yunanistan delegesi N. Politis’in Aras’ı Gündem
Komitesi üyeliğine aday göstermesi üzerine Aras, Meclis Gündem Komitesi’ne hem üye hem de başkan
seçildi.44 Aras, Türkiye’nin diplomatik kazanımın şöyle özetlemiştir: “Milletler Cemiyeti müessesine
girmiş olmak sayesinde birçok devletlerle, seyahetler ve ziyaretler gibi nümayişlere ve tefsirlere kapı
açan vasıtalara müracata mecbur kalmadan temas etmek imkânını kazandık”.45
Aras’ın Milletler Cemiyeti Meclisi’nde yaptığı ilk konuşma Irak’ın Cemiyet’e katılımı ile ilgiliydi.
1926’da Musul’un Irak’a bağlanmasını kabul etmek zorunda kalan Türkiye’nin Dışişleri Bakanı, Ekim
1932’de yaptığı konuşmada Irak’ın Milletler Cemiyeti’ne üye olmasını İngiltere’nin akıllıca bir politika
gütmesinin sonucu olarak yorumluyordu.46 Irak’ın Milletler Cemiyeti’ne girmesini fırsat bilerek Aras,
Irak ve İran Dış İşleri Bakanları ile ileride kurulacak olan “misak” meselesini görüşmüştü.47
Türkiye’nin Milletler Cemiyeti bünyesindeki faaliyetleri 1933’den itibaren arttı. Cemiyet’in
köleliği kaldırılmasını öneren 1926 konvansiyonu TBMM tarafından onaylandı.48 Aynı yıl, Yunan
Başbakanı Çaldaris Genel Kurul’da, o yıl imzalanan ve Türk-Yunan ortak sınırını güvence altına alan
pakt hakkında bir konuşma yaptı. Daha önce imzalanan Lokarno Anlaşmalarından bahsedip bu
paktın da aynı çizginin uzantısı olduğunu belirtti. Türk ve Yunan görüşmelerinin sonunda, tarafların
39 Madriaga Türkiye’nin katılımını Cemiyete ek güç olarak görse de İspanya delegasyonunun herhangi bir ülkeyi Cemiyete
girmeye davet etme yetkisinin olduğunu düşünmediğini belirtir. Bkz. League of Nations, Verbatim Record of the Special
Session of the Assembly, Altıncı Genel Kurul Toplantısı, 1 Temmuz 1932, s.1-2.
40 Barlas ve Güvenç, “Turkey and the Idea”, s.434.
41 İtalya, Türkiye’nin Cemiyet’e girmesinden çok Roma ile bir ittifak kurmasını tercih ediyordu.
42 Bulgaristan revizyonist bir devlet olduğundan İtalya ile işbirliği yapmayı tercih ediyordu.
43 Güçlü, “Turkey’s Entrance”, s.186-206.
44 Barlas ve Güvenç, Türkiye’nin Akdeniz Siyaseti, s.178.
45 Bkz. Aras, Atatürk’ün Dış Politikası, s.108.
46 League of Nations, Official Journal, Records of the Thirteenth Ordinary Session of the Assembly, Special Supplement,
No.104, 3 Ekim 1932, s.50-51.
47 Burada ileride kurulacak olan Sadabad Paktı kastedilmektedir.
48 League of Nations Archives, 6 B/1045/1045, Ocak 1933.
100
Milletler Cemiyeti’nde Türkiye
bu işbirliğini sanayi sektörüne de yaymayı planladıklarını belirterek esas bu konuda uluslararası
alanda eyleme geçilmesi gerektiğini ekledi.49 Verilmek istenen mesaj, Türkiye ve Yunanistan arasında
kurulan bu dostluğun Milletler Cemiyeti’nin önerdiği yöntemlerden biri olan, devletlerarası güvenin
sağlanmasının önemli bir göstergesi olduğuydu.
Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne üye olur olmaz faal bir tutum takınmasına rağmen, Milletler
Cemiyeti’ne karşı şüpheci bakışı da tamamıyla ortadan kalkmamıştır. Türkiye temsilcisi bu şüpheci
yaklaşımı, Milletler Cemiyeti Genel Sekreterliği’nde açık bulunan kadrolarla ilgili müdahalesinde dile
getirmiştir. Bu konuda en çarpıcı tartışma 1933 yılında Türk delegasyonunun, Milletler Cemiyeti
Meclisi’nde katıldığı Uluslararası Çalışma Ofisi Müdürlüğü’nün 1934 yılı bütçesinin incelendiği
oturumda yaşandı. 1932 yılında Genel Sekreterlik, boş olan kadroları doldurmayarak bütçeden 130,000
frank kısıntı yapılmasını önermişti. Bu tedbirin Cemiyet’e yeni giren üye devletlere karşı kullanılarak
ön yargılı davranılmaması gerektiği Türk temsilci Cemal Hüsnü Taray tarafından vurgulanmıştır.
Bunun üzerine bu devletlerin zararlı çıkmayacaklarına dair resmi bir güvence verilmiştir. Bütün
bunlara ve Türk delegelere verilen sözlere rağmen, 1933 yılında halen Türkiye’ye Genel Sekreterlik
veya Uluslararası Çalışma Ofisi Müdürlüğü bünyesinde hiçbir kadro verilmemişti.50
Ekim ayı başında Genel Sekreter, sekreterliğe bir Türk’ün getirileceği sözünü vermiş, Uluslararası
Çalışma Ofisi Müdürü aynı zamanda kendi bünyesinde halen doldurulmayan 10 kadro bulunduğunu
ve bunlar doldurulurken Türkiye’nin unutulmayacağını ümit ettiğini de söylemiştir. Türk delegasyonu
ekonomik tedbirlere karşı olmadığını fakat bu tedbirlerin bazı ülkelere karşı kullanılmaması gerektiğini
yinelemiştir. Eğer Sekreterlikte çok fazla memur varsa bunun sebebi Cemiyet’e yeni giren üyeler
olmadığını eklemiştir. Cemiyet’e yeni bir üye katıldığında yeni aktivitelerin yeni atamaları beraberinde
getirmesinin kaçınılmaz olduğunu belirttikten sonra tercihin, nitelikleri göz önünde bulundurularak,
yönetimde az temsil edilen devletlerin lehinde yapılmasını önermiştir. Ayrıca Türk delegasyonu,
istatistiki bir araştırma yapıldığında yeni üye olan devletlerin temsilcilerine bütçeden ne kadar az
pay ayrıldığının göze çarpacağı üzerinde durmuştur. Bu tavır devam ettiği sürece sorunun er veya
geç gündeme geleceği yine Türk delegasyonu tarafından savunulmuştur. Bu eleştirilere Yugoslavya,
Yunanistan, Şili ve Küba temsilcileri de katılmıştır.51
Öte yandan İsviçre temsilcisi üye kaydetme ölçütünün az temsil edilen ülkelerin diğerleri
ile eşitliğinin sağlanması değil yetenekli kişilerin üzerinde odaklanılması olduğundan bahisle, zaten
rasyonel olanın da bunu gerektirdiğini savunmuştur. Cemal Hüsnü, İsviçre temsilcisinin kendi
önerisine cevap vermediğini umarak şöyle devam etmiştir:
Türk delegasyonu da neyin rasyonel olduğunu bilir, bu da en fazla verimlilik alınabilecek şekilde
yönetimi örgütlemektir. Fakat en fazla verimlilik almak kadroların çoğunluğunu bazı ülkelere
vermek değildir. Kadrolara adaylık için Milletler Cemiyeti tarafından tüm üyelere rekabet fırsatı
verilmesi gerekir. Maalesef şimdiye kadar durum böyle olmamıştır. Şu andaki duruma bakarsak
yeni üye olan devletlerin vatandaşları için hiçbir kadro söz konusu değildir. Yetenek bakımından
denk adaylar aranırsa az temsil edilen ülkelerin adayları tercih edilmelidir.52
49 League of Nations, Official Journal, Records of the Fourteenth Ordinary Session of the Assembly, Special Supplement,
No.115, 30 Eylül 1933, s.52-53.
50 League of Nations, Official Journal, Records of the Fourteenth Ordinary Session of the Assembly, Special Supplement,
No.118, 7 Ekim 1933, s.76.
51 Ibid.
52 Ibid., s.77.
101
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
Bu tartışma, aslında dönemin uluslararası ilişkiler sisteminde süregelen devletlerarası eşitsizliği
yansıtmaktaydı. Cemiyete üye de olsalar Türkiye, Şili ve Yugoslavya gibi ülkeler uluslararası alanda eşit
temsil edilmediklerinin bilincindeydiler.
Konsey Üyesi Olarak Türkiye’nin Etkinliği
Türkiye, 17 Eylül 1934’de Milletler Cemiyeti Konsey üyeliğine seçilmiştir. Türkiye’nin Konsey üyesi
olarak uluslararası alanda aktif bir rol yüklendiği bir gerçektir. Bu aktivizm Türkiye’nin önce Konsey daha
sonra Genel Kurul Başkanlığını üstlenmesiyle daha da artmıştır.53 Türkiye, Cemiyet’in daha kapsayıcı
bir örgüt olma çabalarını desteklemiştir. Ankara, 1934’de Sovyetler Birliği’nin Milletler Cemiyeti’ne
üyeliğini bu yönde atılmış olumlu bir adım olarak nitelerken Aras, yakın dostu ve “Sovyetler Birliği’nin
seçkin temsilcisi” Litvinof ile aynı bünye içinde yer almaktan duyduğu mutluluğu dile getirmiştir.54
Türkiye kendisini o dönem, arasının iyi olduğu komşusu Sovyetler Birliği’nin Cemiyet’e katılmasıyla
daha bir güvende hissetmiştir. Aynı konuşmada Aras, Milletler Cemiyeti’nin kural ve yöntemlerini
iyileştirmesini de önermiştir. Kısacası Türkiye, Cemiyet’in henüz tam anlamda adil olduğuna
inanmamakta ve bu yolda adımlar atılmasını önermektedir. Bu adımlar sadece Avrupa’da statükoyu
belirleyen devletler tarafından değil Cemiyet’in genişlemesini sağlayan Türkiye ve Sovyetler Birliği
gibi ülkeler tarafından da atılmalıydı.55
Bu nedenle Türkiye Milletler Cemiyeti Konseyi bünyesinde özellikle bölgesel savunma konusuna
önem vermiştir. Aras, Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’nda yaptığı ilk kapsamlı konuşmasında
Türkiye’nin komşularıyla olan diplomatik ilişkilerini ele almıştır. Özellikle Balkan ülkeleri üzerinde
duran Aras bu devletlerin aralarında yaptıkları anlaşmalardan bahsetmiştir. Aras, Aralık ayında Yugoslav
Kralı Aleksander’ın öldürülmesi üzerine Balkan Antantı üyeleri adına yaptığı konuşmasında, Cemiyet’in
bundan sonra meydana gelebilecek terör olaylarını önlemek için tedbirler almasının gerekliliğini
vurgulamıştır. Aynı konuşmada Aleksander’ın Balkanlar’da yeni bir ufuk açılması için çabalamış
olduğunu ve bunun sonucunda da diğer Avrupa ülkelerine örnek oluşturacak Balkan Antantı için canla
başla çalışmış olduğunu belirtmiştir.56 Türkiye, o dönem Cemiyet’e üyeliğine rağmen, Balkan ülkeleri ile
olan ilişkilerine öncelik veriyordu. Aleksander’ın öldürülmesi bağlamında Aras’ın Balkan Antantı’ndan
bahsetmesi bunun bir göstergesiydi. Farklı bir söylemle, Ankara uluslararası düzeyden çok bölgesel
alanda strateji geliştirmenin daha kolay ve gerçekçi olduğu inancındaydı. Kısacası, Türkiye ve Yunanistan
gibi aynı bölgede aynı sorunlarla karşı karşıya olan devletler arasındaki işbirliği ön plana çıkmış ve bu
ülkeler uluslararası düzeyde de birbirlerine destek vermişlerdir.57
Aras, Türkiye’nin komşu ülkeler ile ilişkileri hakkında yaptığı konuşmasında, Türkiye’nin
sadece Avrupalı komşuları ile değil aynı zamanda Asyalı komşuları ile de iyi ilişkiler içinde olduğunu
dile getirmiştir. Buna örnek olarak da İran ve Afganistan sınırının belirlenmesi konusunda bu iki
ülkenin yetkililerinin Türkiye’deki dostlarının hakemliğine başvurduklarını ve bu güven için onlara
müteşekkir olduğunu vurgulamıştır.58 Dışişleri Bakanı Türkiye’nin, Cemiyet’e üye olmadan önceki
53
54
55
56
57
Üner Kırdar, “Atatürk ve Milletler Cemiyeti”, Sivil Müdafaa Dergisi, Cilt 14, No.47, Ocak 1972, s.3-16.
League of Nations, Official Journal, Eighty-First Session of the Council, No.11 (Part I), Kasım 1934, s.1723.
Ibid.
League of Nations, Official Journal, Eighty-Third Session of the Council, No.12 (Part II), Aralık 1934, s.1723
Atina, Türkiye’nin Avrupa Birliği projesine katılması için destek vermiştir. Barlas ve Güvenç, Türkiye’nin Akdeniz Siyaseti,
s.170.
58 Société des Nations, Journal Officiel, Supplement Officiel, No.125, Actes de la Quinzieme Session Ordinaire de
L’assemblée, Geneve, 1934, s.86.
102
Milletler Cemiyeti’nde Türkiye
dönemde yaptığı gibi, ülkeler arası işbirliğini sürdürmeye devam etmesinin Cemiyet’in esas fikrinin
uygulanmaya konmasının bir örneği olduğunu da savunur. Aras, Türkiye’nin Cemiyet’e üye olmasının
nedeninin, uluslararası uyumu, kendileri gibi düşünenlerle birlikte bir gerçeklik haline dönüştürmek
olduğunu iddia eder. Aras’ın konuşmasında uluslararası ilişkilerde güç dengesi değil, uyumdan
söz etmesi ilginçtir. Güç dengesi hiyerarjik oysa uyum daha eşitlikçi bir uluslararası düzeni ima
ediyordu. Ayrıca Türkiye’nin amacının şimdiye kadar yaptıklarıyla böbürlenmek değil, bundan sonra
yapacaklarıyla olumlu bir tesir uyandırmak olduğunu belirtir.59
Aynı konuşmada Aras, Cemiyet’in kural ve prosedürlerinin geliştirilmesi için Genel Kurul’a
değişik öneriler getirilmesi gerektiğini ve sadece bazı görüşlerin değil önerilerin tamamının ele alınarak
tartışılması gerekliliğini de vurgulamaktadır. Yapıcı yöntemler kullanarak olumlu amaçlara yönelmenin
herkesin hedefi olduğuna inanmak istediğini belirten Aras’a göre, bazı üyelerin Cemiyet’ten ayrıldığı
dönemde Türkiye’nin yakın dostu olan Sovyetler Birliği’nin işbirliğinin sağlanması, Cemiyet’in
evrenselleşmesinde önemli bir adım oluşturmaktadır. Aras, bu değerlendirmeyle Milletler Cemiyeti’ne
sadece ilk dönemde giren üyelerin değil, Türkiye ve Sovyetler Birliği gibi Cemiyet’e sonradan giren
ülkelerin de barışa katkı sağladığı mesajını vermek istemekteydi. Bu bağlamda, Aras’ın Cemiyet’in
eski şekliyle yürüyemeyeceği, yeni yöntem ve prosedürlerin yürürlüğe konmasının gerekli olduğu
vurgusu aslında Türkiye ve Sovyetler Birliği Cemiyet’e üye olduktan hemen sonra başta Japonya ve
Almanya olmak üzere bazı ülkelerin Cemiyet’ten çekilmiş olmasıdır. Aras bu türde çabalara örnek
olarak Sovyetlerin, Türkiye, Romanya ve Polonya ile birlikte saldırganın tanımını yaparak (barışa)
etkin bir katkıda bulunmasını vermiştir. 60
Türkiye’nin üzerinde durduğu bir diğer öncelikli konu sınırlar ve güvenlik idi. Tevfik Rüştü
Aras’ın 1935 yılında Milletler Cemiyeti Konseyi’ne başkanlık ettiği en önemli oturumlardan biri
Saar bölgesinde yapılacak olan plebisit ile ilgili olanıdır.61 Aras, Kasım 1934’de Litvinof ile birlikte bu
konunun sürekli bilinmeyen bir tarihe atılmasına karşı çıkan bir beyanda bulunmuş ve Ocak 1935’te
bir yıl önce bu konuyu yürütmek üzere kurulan komitenin konuya bir çözüm getirmesi gerekliliğini
vurgulamıştır. Bunu takiben Milletler Cemiyeti Konseyi, Saar halkının plebisit sonucunda aldığı
Almanya ile birleşme kararını Aras başkanlığı altında 15 Ocak 1935’te kabul etmiştir. Bu bağlamda
Musul’un elden çıkmasıyla hayal kırıklığına uğrayan Ankara’nın, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra
verilen bazı kararların revizyona uğramasına olumlu baktığı değerlendirmesi yapılabilir. Konsey’in
Saar konusundaki kararı Türkiye için bir umut uyandırmıştı. Sonrasında neredeyse bir yıl içinde
Boğazların statüsünün de Türkiye lehine değişmesi beklentileri artırmıştı.
Bu çerçevede gündeme gelen ve Aras’ın başkanlığında tartışılan bir diğer sınır anlaşmazlığı
konusu da Irak ile İran’ı ilgilendirmekteydi. Irak ile İran, sınırlarının Osmanlı döneminde belirlendiğini
öne sürerek değişiklik isteseler de Aras, Osmanlı döneminde imzalanan antlaşmaların Türkiye’yi
bağlamadığını belirterek, Konsey oturum başkanı olarak bu konuda yetkili olan raportöre iki tarafla
görüşebilmesi için daha fazla zaman verilmesini önermişti.62
59 Ibid.
60 Ibid. Türk hükümetinin Cemiyet Genel Kurulu’nun Eylül 1928’de onayladığı Uluslararası Anlaşmazlıklara Barışçıl
Çözüm kararına katılımı, Dışişleri Bakanlığı tarafından Aralık 1934’de duyurulmuştur.
61 League of Nations, Official Journal, Eighty-First Session of the Council, No.12 (Part II), Aralık 1934, s.1765. AlmanyaFransa sınırında bulunan ve 1815 yılında Prusya’ya geçen Saar Bölgesi I. Dünya Savaşı’ndan sonra 15 yıl süre ile Milletler
Cemiyeti’nin yönetimine bırakılmıştır. Bkz. “Saarland”, Encyclopædia Britannica, https://global.britannica.com/place/
Saarland (Erişim Tarihi 30 Ağustos 2016).
62 Ibid., s.123.
103
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
Aynı yıl Aras’ın oturum başkanlığını yaptığı oturumda konuşulan bir diğer konu, Türkiye
ve Yunanistan’ı ilgilendiren nüfus mübadelesiydi.63 Konsey’deki konuşmasında Aras, Ekim 1923’te
Atina’da bu konuda onun başkanlığında oluşturulan karma komisyonun faaliyetini hem başlatmış
hem de sonuçlandırmış olmaktan şeref duyduğunu belirterek, bunun mutlu bir tesadüf olduğunu
vurgulamaktan geri kalmamıştır.64
Ankara ve Atina arasındaki sorunun halledilmesinden bir ay sonra (7 Mart 1935) ve Türkiye’nin
Konsey üyeliği devam ettiği sırada Bulgaristan, Milletler Cemiyeti’ne Ankara’nın Türk-Bulgar
sınırındaki asker sayısını arttırdığını bildirerek bir nota vermiştir. Ankara, notanın Yunanistan’da
Venizelos ve taraftarlarının bir darbe girişiminde bulundukları sırada verilmesine dikkat çekerek
Bulgaristan’ın konuyu çarpıttığını belirtmiştir. Ankara’ya göre Bulgaristan Balkan Antantı dışında
kalmayı tercih ederek revizyonist tutumunu alenen ortaya koymuştu. Bulgaristan, komşu ülkelerde
istikrarsızlık yaratma peşindeydi. Bulgaristan, Balkan Antantı’na üye olan Romanya’nın tanınmış
devlet adamı ve o sırada Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri olan Nicolae Titulescu’nun yaptığı aracılık
sayesinde notayı geri çekmiştir. 65
Habeşistan’ın Milletler Cemiyeti nezdindeki temsilcisi Mayıs 1935’te İtalya’nın bölgedeki askeri
hazırlıklarının, ülkesini tehdit ettiğini vurgulamış ve sorunun 1928 yılında iki ülke arasında imzalanan
antlaşmaya dayanarak çözümlenememesi nedeniyle konunun Milletler Cemiyetinde olağanüstü bir
oturumla ele alınmasını talep etmiştir. Bu talebin değerlendirildiği oturuma başkanlık eden Aras,
iki tarafın da barışçıl amaçlarını açık olarak anlattıklarını belirterek tarafların 1928 İtalya-Habeşistan
antlaşmasına göre sorunu çözebilecekleri ifade ederek olağanüstü bir oturuma gerek olmadığını ifade
etmiştir.66 Aras’ın İtalya-Habeşistan konusundaki değerlendirmesi Türkiye’nin bu konuya yaklaşımı
ile çelişmekteydi. Yunus Nadi, Ağustos ayında yaptığı bir değerlendirmede Milletler Cemiyeti’nin
bu konudaki rolünün önemi üzerinde durmaktaydı: “İtalya-Habeş anlaşmazlığında Cemiyet’in
varlığı son berzahta son sınaması ile karşı karşıya bulunuyor.”67 Sözlerine, “Eğer İtalya tek Cemiyeti
bırakıp gitmesin diye onun Habeşistan’a gelişigüzel saldırmasına göz yumulursa o zaman haysiyetli
milletlerin boş yere masraflarla böyle bir kurumda kalmaları abes olur. O zaman da bunların Cemiyeti
bırakıp gitmeleri tabi görülmelidir” diyerek devam eden Nadi, aynı zamanda umudunu tamamen
yitirmediğinin işareti olarak “ancak bu Cemiyet hak esasını mutlaka belirtecek olan bir Cemiyet
olacaktır.” sonucuna varmaktaydı.68 Aslında Nadi, yaptığı değerlendirmede Türkiye’nin ikilemini dile
getirmekteydi: Türkiye, bir yandan Milletler Cemiyeti’nden tamamıyla umudunu kesmez iken öte
yandan da Cemiyet’in Habeşistan gibi konularda daha aktif olamamasından doğan hayal kırıklığını
yaşamaktaydı.
1935 yılının ortalarına gelindiğinde İtalya ve Almanya’nın saldırgan politikalarını
yoğunlaştırdıkları görülmekteydi. Alman hükümeti, Mart 1935’de Almanya’da mecburi askerlik
hizmetini yasalaştırarak Versay Barış Antlaşması’nın bu ülkeye uyguladığı silahsızlanma hükmünü yok
saydı. Bunun üzerine Fransa, İngiltere ve İtalya’nın da desteği ile Almanya’nın kınanması talebinde
bulunmuş ve genel güvenliğin sağlanması için buna benzer girişimleri önleyecek tedbirlerin alınmasını
önermiştir. Bu öneriyi tartışmak için Mayıs ayında Aras’ın başkanlığında Konsey oturumu açılmıştır.
63
64
65
66
67
68
League of Nations, Official Journal, Eighty-Fourth Session of the Council, No.2, Şubat 1935, s.103.
Ibid., s.105.
League of Nations Archives, Political, 1/16924/16923, 16 Mart 1935, s.2.
League of Nations, Official Journal, Eighty-Fifth Extraordinary Session of the Council, No.5, Mayıs 1935, s.567.
Yunus Nadi, “Milletler Cemiyetinin Geçirmekte Olduğu Büyük Tehlike”, Cumhuriyet, 12 Ağustos 1935.
Ibid.
104
Milletler Cemiyeti’nde Türkiye
Aras, oturum başkanı sıfatıyla değil de Türkiye’yi temsilen ülkesinin güvenlik sorununu ele almıştır.
Aras, Fransız Dışişleri Bakanı Pierre Laval tarafından sunulan üç ülkenin karar taslağının Stresa
Konferansı sonrası yaptıkları açıklamanın ışığında incelendiğini belirtmiştir.69 Hatırlanacağı üzere
İngiliz ve Fransız devlet adamları, Stresa Konferansı sırasında Almanya’ya karşı İtalya’yı yanlarına
çekmek amacıyla Mussolini’ye Habeşistan’da bir takım ödünler vermişlerdi.70 Bu durumdan rahatsız
olan Aras, fırsattan istifade ederek Türkiye’nin savunma konusundaki yetersizliğini dile getirmek
istemiştir. Lozan Antlaşması’nın bazı maddelerinin milli sınırları savunma olanağını sınırlandırdığını
belirterek söze başlayan Aras, oturumda özellikle Boğazlara dair askeri konuları içeren maddeleri,
“eşitlik gözetmeyen maddeler” olarak nitelemiştir. Bu maddelerin, silahsızlandırılmış bölgelere
ilaveten, Boğazların savunma olanaklarını sınırladığını belirten Aras, bunların Lokarno Anlaşmaları
gibi bir muadilinin olmadığını da sözlerine eklemiştir. Bu durum, değişmeye şartlar altında Türkiye’nin
aleyhine işlemekteydi. Bu açıklamalardan sonra Aras, “eğer var olan antlaşmalar değişikliklere
uğrayacaksa” Türkiye’nin de mecburi olarak Boğazlar rejimini değişikliklere tabi tutacağını dile
getirmiştir.71 Aras bu talebini iki temel gerekçeye dayandırmıştır:
Birincisi, Türkiye’nin, herhangi bir devlet gibi, güvenliğe ihtiyacı vardır. İkincisi de, Türkiye
kendisini savunma ihtiyacı hissederek barışı güçlendiren her girişime katılmış fakat bu gayretin
kendisine eşit davranılmamasına yol açmasına da izin vermemiştir. Bu durumda antlaşmaların
askeri konuları içeren maddeleri bir sorun haline gelince, biz de askeri madde içeren Lozan
Antlaşması’nı söz konusu etmeden geçemezdik.72
Aras’a göre tam eşitlik ve mütekabiliyet içeren bir sistemde herkese fazlasıyla güven
verilmelidir. Aras, öneriyi tartışırken, bu konunun içeriğini söz konusu etmekten ziyade Türkiye’nin
görüşünü yansıtmak zorunluluğu hissettiğine de özellikle parmak basmıştır. İngiltere delegesi Aras’ın
konuşmasını gündem dışı olarak yorumlamış; Fransa delegesi ise konuşmanın vurgusunun Boğazlar
değil güvenlik olduğunu iddia etmiştir. Oturum sonunda Milletler Cemiyeti, hiçbir ülkenin uluslararası
sorumluluklarını yok sayamayacağını ve uluslararası hukuk ihlallerine karşı daha etkili tedbirlerin
alınması gerekliliğini onaylamıştır.73 Bu bağlamda söylenebilecek olan Türkiye’nin, Milletler Cemiyeti
bünyesindeki pozisyonunu zaman zaman kendi ulusal çıkarlarını dile getirmek için kullanmaktan
kaçınmadığıdır.
Aras’ın üstünde durduğu diğer bir konu İngiltere, Almanya, Belçika, Fransa, İtalya Polonya ve
Çekoslovakya arasında imzalanan Lokarno Antlaşması’ydı. Dışişleri Bakanı, Lozan Antlaşması’nın
Boğazlar bölgesini içeren maddelerini söz konusu ederken Lokarno Antlaşması’na değinmişti. Bu
antlaşmayla, imzacı devletler olan Almanya, Fransa ve Belçika sınırlarını garanti altına alıyorlardı.
Anlaşmazlık çıkması durumunda taraflar Milletler Cemiyeti’ne başvuracaklardı. Oysa Lozan
Antlaşması’na göre, Boğazlar’a yönelik bir tehdit durumunda Türkiye’nin böyle bir başvuru yapma
imkânı yoktu. Aras, hem Lokarno Antlaşması’nı imzalayan tarafların Konsey’e antlaşmanın içeriği
hakkında daha detaylı bilgi vermeleri gerektiğini vurgulamış hem de Konsey’in bu bilgileri incelemek
69 League of Nations, Official Journal, Eighty-Fifth Extraordinary Session of the Council, No.5, Mayıs 1935, s.556-565.
70 11 Nisan 1935 tarihinde İngiltere Stresa’da, Ocak ayında Fransa’nın Almanya’ya karşı Roma ile işbirliği yapabilmek için
Habeşistan’daki tüm ekonomik çıkarlarını İtalya’ya bırakmasını, onaylamıştı. Nicholas Farell, Mussolini: A New Life,
London: Weidenfeld&Nicolson, 2003, s.259.
71 Ibid., s.562. Lozan Antlaşması gereğince kurulan Boğazlar Komisyonu, 1928 yılına kadar her yıl Milletler Cemiyeti’ne
rapor sunmakla sorumlu tutulmuştur.
72 Ibid.
73 Ibid.
105
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
için bir Komite kurma ihtiyacının doğabileceğini belirtmiştir.74 Aras’ın, Lokarno’yu imzalayan
taraflardan böyle bir açıklama beklemesi şaşırtıcı değildir.75 Bu durum Türkiye’nin, Cemiyet’in İngiltere
ve Fransa gibi önde gelen üyelerine tam güven duymadığının açık bir işaretidir. Nitekim bu iki devlet,
kısa bir süre önce Stresa’da Cemiyet’e detaylı bilgi vermeden Roma’ya Habeşistan konusunda ödün
vermiş ve hemen ardından da İtalya Habeşistan’ı işgal etmişti.
Türkiye gibi Milletler Cemiyeti üyesi olup da kendisini bu örgüt içinde güvende hissetmeyen
başka ülkeler de vardı. Konsey oturumlarındaki en ilginç tartışmalardan biri, Şili temsilcisi Rivas
Ficuna’nın Temmuz 1936’da Cemiyet bünyesinde reform yapılması önerisi üzerine yaşanan
tartışmalardır. Konuşmasına Cemiyet’in etkin çalışabilmesi için evrensel olmasının şart olduğunu
savunarak başlayan Ficuna, reform konusunda Cemiyet’e üye olmayanların da fikir beyan etmelerine
imkân tanınması gerektiğini belirtti. Şili temsilcisi, dünya şartlarının değişmekte olduğunu ve
Cemiyet’in yükümlüklerine rağmen silahlanmada, başka bir deyişle insanlığı yok etme gücünde bir
artış gözlemlendiğini belirtmekteydi. Bu durum Şili’yi endişelendirdiği için reform konusunun Eylül
ayında Konsey’de ve Genel Kurul’da gündem konusu olmasını önermişti.76
Milletler Cemiyeti Başkanı Titulescu, Şili’nin önerisini makul bulduğunu ve örnek olarak da
Habeşistan işgali sırasında İtalya’ya Cemiyet’in uyguladığı yaptırımların pek etkili olmadığı gerçeğini
dile getirdi. Bununla birlikte Titulescu, Ficuna’nın çatışmanın savaşın çıktığı bölgede sınırlı tutularak
diğer yerlere yayılmasını önlenmesinin sağlanması önerisinin, barışın bölünmezliği prensibine aykırı
olduğunu da iddia etmiştir. Aynı zamanda, esasında Milletler Cemiyeti Misakı’nın değil genel olarak
insanların ıslah edilmesi gerektiğini savunmuştur. Titulescu’nun burada insanlardan kastı aslında
Cemiyet’in politikalarını belirleyen ve uygulayan bireylerin yanlış uygulamalarıdır. Benzer şekilde
İspanya delegesi Barcia da Misak’ın ıslahından çok Misak’ın gerektirdiği şekilde davranılmasına
ihtiyaç olduğunu söylemiştir.77
Hem Titulescu’nun hem de Barcia’nın fikirlerine katıldığını ifade eden Tevfik Rüştü Aras,
Şili temsilcisinin önerisinin yararlı olduğunu belirterek böyle bir tartışmayı başlattığı için Barcia’ya
teşekkür etmiştir. Gelişen olaylara rağmen insanların ve hükümetlerin Milletler Cemiyeti’ne olan
inançlarının devam etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Aras’a göre Misak’ın muğlaklığı her yöne
çekilmesinin önüne geçmek adına Milletler Cemiyeti’nin yaşanan olaylar karşısındaki tutumu ve
gelecekteki muhtemel faaliyetleri dünya kamuoyuna etkin bir biçimde anlatılmalıydı. Aras, İspanyol
delegeye benzer biçimde üstünde durulması gerekenin insanların Misak’ı uygulamaya nasıl koyduğu
konusuna odaklanılması gerektiğini savunmuştur.78 Bu konuya örnek teşkil ettiği düşüncesiyle
“Misak’ın 8. Maddesi hala geçerli midir?” sorusunu soran79 Aras’a göre; sonuçta “eğer silahlanmada bir
74 League of Nations, Official Journal, Ninety-Second Session of the Council, Nisan 1936, s.342.
75 Zeki Mesud, Milletler Cemiyeti’ni kalkındırmanın mümkün olmayacağı anlaşılınca enternasyonal hayatı, bu cemiyet
dışında ve daha ziyade siyasi kombinasyonlara başvurmak suretiyle düzenlemek teşebbüslerine girişildiğini yazar.
“Milletler Cemiyeti Düzeni”, İnsan Hakları, No.24, Aralık 1948, s.3-11.
76 League of Nations, Official Journal, Ninety-Second Session of the Council, Temmuz 1936, s.752.
77 Ibid., s.753.
78 Nihat Erim, Sovyet hükümetinin de aynı şekilde misakta değişiklik yapılmasına lüzum görmediğini sadece devletlerin iyi
niyetle hareket etmelerinin her şeyi düzeltmeye yeteceğine inandığını yazar. Nihat Erim, “Milletler Cemiyeti Üzerinde
Düşünceler”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 1, No.1, 1943, s.31-46.
79 Cemiyet üyeleri, ulusal askeri güçlerinin emniyetleri ile mütenasip asgari düzeye indirilmesinin ve bunun gerektirdiği
ortak eylemin, barışın korunması için şart olduğunu kabul ederler.” [The Members of the League recognise that the
maintenance of peace requires the reduction of national armaments to the lowest point consistent with national safety and the
enforcement by common action of international obligations.] “The Covenant of the League of Nations”, http://avalon.law.
yale.edu/20th_century/leagcov.asp (Erişim Tarihi 18 Nisan 2017).
106
Milletler Cemiyeti’nde Türkiye
indirime gidilmemişse o zaman seçilen yöntem uygun değildir.”80 Bu amaca ulaşmak için konferanslarda
kuramsal tartışmalara girmek yetersizdir. Milletler Cemiyeti üyeleri öyle bir güç oluşturmalıdırlar ki
hiçbir devletin kendi özel gücünü geliştirmede çıkarı olmamalı ve bu durum silahlanmayı yararsız
kılmalıdır. Ancak bu şekilde silahlanmaya sınırlama getirilir ve 8. maddenin uygulanması ile ilgili
tartışmaya faydalı bir şekilde yeniden başlanabilirdi.81 Aras, bu amaçla Türk hükümetinin, olay ve
tecrübelerden ders çıkaran bir Genel Kurul’a müzahir olabileceğini belirtmiştir. Türk Dışişleri Bakanı
konuşmasında Milletler Cemiyeti’nin bu sınavdan galip çıkmasını ümit ettiğini de vurgulamıştır.82
Kısacası Türkiye, Titulescu’nun dile getirdiği ve Habeşistan durumunda görüldüğü gibi Cemiyet’in
önde gelen üyelerinin Milletler Cemiyeti Misakını gerektiği gibi uygulamadıkları bir ortamda çalışan
bir Cemiyet’in insafına kalmak istemiyordu.
4 Haziran 1936 tarihli Kurun gazetesi, genelde Güney Amerika devletlerinin Milletler
Cemiyeti’ni bir imtihandan geçirdiklerini yazıyordu.83 Örneğin Arjantin, Milletler Cemiyeti Genel
Kurulu’nun derhal toplanıp silahsızlanma ve barış gibi büyük işlerle meşgul olmasını istemişti.
Milletler Cemiyeti’nin kuvvetini ve prensiplere sadakatini denemek isteyen Arjantin, buna bağlı
olarak diğer Güney Amerika devletleri ile birlikte Milletler Cemiyeti’nden ayrılıp ayrılmamaya
karar verecekti. Guatemala, Meksika ve Şili, yakın zamanda toplanacak olan Amerikan devletleri
konferansında bu konuda neleri ele alıp almayacaklarını belirlemek amacıyla bir komite kurmuşlardı.
Bu devletler arasında sadece Milletler Cemiyeti’ne yeni üye olan Meksika üyeliğe devam etmekten
yanaydı.84 Cemiyet’ten ayrılmış olan Guatemala ise diğer Güney Amerika devletlerinin de Cemiyet’ten
ayrılmasını istemekteydi. Sözü geçen ülkelerin bu yaklaşımlarının ardında Milletler Cemiyeti’nin
İtalya-Habeşistan konusunda gösterdiği zaaf ve tereddüttün Cemiyet’e olan güveni sarsması
yatmaktaydı. Kolombiya’ya göre Milletler Cemiyeti büyük devletlerin tahakkümü altında özünü
kaybediyor, tecavüzü hoş gören emperyalistlerin ihtiraslarına alet olan bir kurum haline dönüşüyordu.
Şili’ye göre, Amerikan devletleri Milletler Cemiyeti’ni kuvvetlendirmek ve tamamlamak amacıyla
Amerika kıtasında yer almayan devletlerle bir pakt imzalamalıydılar. Kısacası, bu devletlerin Milletler
Cemiyeti’ni son bir sınavdan geçirmek istedikleri görülmekteydi.85 Güney Amerika devletlerinin
bir bölümü, tıpkı Türkiye gibi, Milletler Cemiyeti’nin barışı sağlamakta yetersiz kaldığının farkında
oldukları için bölgesel işbirliğine önem vermekteydiler. Ancak Türkiye bunların bazılarının yaptığı
gibi Cemiyet’ten ayrılmak yerine, bu örgütün bünyesinde mücadele etmeyi tercih etti.
Türkiye’nin bu tutumuna en güzel örnek Hatay konusudur. Ankara, Cemiyet’in Hatay’a
yolladığı Seçimleri Düzenleme ve Denetleme Komisyonu’nun aldığı tutumdan dolayı hayal kırıklığına
uğramış olmakla birlikte, basında yer alan Türkiye’nin Cemiyet’ten ayrılmasını öneren yazılara rağmen
üyeliğini devam ettirmiştir.86 Arşivde bu konuda herhangi bir belgeye rastlanmamakla beraber,
Türkiye’deki tepkileri Türk basınında takip etmek mümkündür. Örneğin Asım Us, 18 Haziran 1938’de
Cemiyet’in Hatay’a yolladığı komisyonun tutumunu eleştiren bir yazı yayınlar. Us, komisyonun
Türkiye ve Fransa’nın Hatay konusunda uzlaştığı konularda bile sorun çıkardığını yazar. Oysa 1938’de
Fransa’da iktidara gelen Léon Blum’un Halk Cephesi, Türkiye’nin Hatay ile ilgili önerilerine daha
80
81
82
83
84
85
86
League of Nations, Official Journal, Ninety-Second Session of the Council, Temmuz 1936, s.755.
Ibid., s.756.
Ibid.
1917 yılında yayınlanmaya başlayan Vakit gazetesi 1934-1938 yılları arasında Kurun başlığı altında çıkmaya başladı.
B. R., “Milletler Cemiyeti Yeni Bir İmtihan Geçiriyor, Kazanacaklar mı Yoksa…”, Kurun, 4 Haziran 1936.
Ibid.
Alantar, Falih Rıfkı Atay’ın Komisyon Genel Sekreteri Anker’e “Türkiye’nin M.C. ile ilişkilerini ve bu örgüte olan üyeliğini
göden geçirme zamanı gelmedi mi?” diye sorduğunu yazar. “Türk Dış Politikasında Milletler Cemiyeti Dönemi”, s.127.
107
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
olumlu yaklaşmaya başlamıştır. Us’a göre, Türklerin haklarına darbe vurulduğunu gören Türkiye,
bunları sadece protesto etmekle kalmamalı, bu konuda daha açık bir tavır takınmalıdır. Aynı zamanda
Us, bir Türk’ün öldürülmesinden sorumlu zanlının tutuklanmış olduğunu fakat komisyon başkanının
tutuklunun bırakılması için gösteri yapanları adeta teşvik ettiğini yazmıştır.87 22 Haziran 1938
tarihli Kurun gazetesi ise “Milletler Cemiyeti Komisyonu ile her türlü münasebatı kestik” başlığı ile
yayınlanmıştır.88
Sonuç
Cemiyet’in yapısı 1936’dan sonra özellikle İtalya’nın Almanya ile Mihver devletlerini Avrupa’da cephe
oluşturmaya başlaması ile iyice zayıflamıştır. 1935 yılında Cemiyet’ten ayrılan Almanya saldırganlığın
dozunu artırmıştır. Mart ayında Hitler Avusturya’nın Almanya ile birleştiğini (Anschluss) ilan
etmiştir. Milletler Cemiyeti üyeleri açısından daha da önemli olan İngiltere ve Fransa’nın Nazi
Almanyası’na karşı direnmek yerine yatıştırma politikası gütmeye başlamalarıdır. Londra ve Paris’in
Eylül 1938’de Almanya ile Münih Anlaşması’nı imzalayarak Almanya’nın Çekoslovakya toprakları
üzerinde faaliyetlerine göz yumması tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük yankı uyandırmış,
Habeşistan konusunda İtalya’ya verilen ödünün şokunu daha yeni atlatmaya çalışan kamuoyunda
Milletler Cemiyeti’nin rolü açıkça sorgulanmıştır. Resmi görüşü yansıtan Kurun, bu konuda hem
İngiltere’ye ve Fransa’ya hem de Milletler Cemiyeti’ne tepkisini göstermiştir. Asım Us, 6 Ekim 1938
tarihli yazısında Chamberlain’ın Hitler ile anlaşmasını “şimdiye kadar Milletler Cemiyetine ait olan
bir takım vazifeler bu müesseseden alınarak başka bir heyete veriliyor.” şeklinde yorumlamıştır.89
Asım Us, “Münih Konferansı’nın Avrupa tarihinde bir dönüm noktası olduğunu kabul etmek
lazımdır”, diye ekledikten sonra, Milletler Cemiyeti’nin bugünkü hali ile yaşamasının mümkün
olmadığını belirtmiştir. Ayrıca Milletler Cemiyeti Konsey Başkanlığının Chamberlain’a bir tebrik
mesajı yollamasının Cemiyet’in “kendi idamı için teşekkür çıkarması anlamına geldiğini” de sözlerine
eklemiştir.90 Münih Konferansı’ndan sonra Milletler Cemiyeti hakikaten “intihar etmiş” sayılıyordu.
Nitekim sonrasında neredeyse bir sene içinde İkinci Dünya Savaşı başlamış, Türkiye katılmasa da
savaşın etkilerini yakından hissetmiştir.
Milletler Cemiyeti’nin amacına ulaşamamasının önemli nedenlerinden birini Carr söyle dile
getirmekteydi: “Cenevre’de veya Dışişleri Bakanlıklarında durumların özenle sınıflanmış bir kataloğu
olabileceğine ve bir durumla karşılaşıldığında Konsey üyelerinden birinin veya Dışişleri Bakanının o
durumu anında saptayıp uygun eylemin belirlenmiş olduğu dosyalara yönlendirilmek için kataloğa
başvurulabileceğine inanılmaktaydı.”91 Oysa pratikte işler teorideki gibi ideal bir şekilde yürümedi.
Bu durum hem Cemiyet’in teorik işlevinin pratiğe dökülmesinin zorluğundan hem de ülkelere çifte
standart uygulanmasından kaynaklanmaktaydı. Türkiye bunu bile bile iki savaş arası dönemdeki
uluslararası faaliyetlerin savaş sonrası uluslararası kuruluşlara katılımının önünü açacağı inancıyla
sonuna kadar Cemiyet’in üyesi olarak kaldı. Daha da önemlisi Cemiyet Türkiye’nin uluslararası
alandan yalıtılmışlık haline izin vermeyen bir kurum olarak görüldü. İçinde bulunduğu müddetçe
Türk devlet adamları az bir umutla da olsa düzeleceğini umarak ve fakat aynı zamanda eleştirerek
Cemiyet’in faaliyetlerine katıldılar. Uluslararası bir örgütün parçası olma gerekliliğini Cumhuriyet’in
87
88
89
90
91
Asım Us, “Milletçe Sorulan Bir Sual, Türkiye Milletler Cemiyetinde Kalmalı mıdır?”, Kurun, 18 Haziran 1938.
Asım Us, “Bir Ziyaretin Manası”, Kurun, 22 Haziran 1938.
Asım Us, “Milletler Cemiyeti Ne Olacak?”, Kurun, 6 Ekim 1938.
Ibid.
Carr, Yirmi Yıl Krizi, s. 79.
108
Milletler Cemiyeti’nde Türkiye
ilanından itibaren hisseden Türkiye, Cemiyet gerçek işlevini yerine getirmese de diplomatik katkılarda
bulunmuştur.
Türkiye’nin Milletler Cemiyeti ile olan ilişkisi hakkında genel bir değerlendirme yapıldığında şu
hususlar öne çıkmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, Milletler Cemiyetine kendi sınırlarını güvenceye alana
dek girmemiştir. Milletler Cemiyeti’ne katılmak Türkiye’nin diplomatik ilişkilerini çeşitlendirmesini
ve diğer ülkelerle sosyalleşmesini sağlamıştır. Türkiye’nin üye olmadan önce Milletler Cemiyeti
himayesinde yürütülen silahsızlanma konferanslarına ve daha sonra Aristide Briand’ın Avrupa Birliği
önerisinin tartışıldığı komisyona katılımı, uluslararası alanda sosyalleşmesinin yolunu açmıştır.
Tüm bunların sonucu, Türkiye’nin Cemiyet üyeliğidir. Bu sayede Türkiye’nin uluslararası profili ve
diplomatik etkinliği de artmıştır. Türkiye, Milletler Cemiyeti bünyesinde coğrafi olarak kendisine
bir hayli uzak olan Güney Amerika ülkeleri ile dahi temasa geçip benzer kaygıları dile getirebilmiştir.
Bu ülkeler, Türkiye’nin Cemiyet’e yönelik ikircikli tutumu paylaşıyordu. Öte yandan, Ankara’nın
evrensel normları yorumlayışı silahsızlanma konusunda Cemiyet’in önde gelen üye devletleri ile
çelişkiye düşülmesi örneğinde olduğu gibi genel eğilime aykırılık gösterebilmiştir. Ankara’nın genel
silahsızlanma ilkesinden anladığı tüm ülkelerin büyüklüklerine bakılmaksızın denk askeri güçte
olmalarıydı. Tüm bunlara rağmen Türkiye’nin Milletler Cemiyete katılımı, Osmanlı diplomasisinin
19. yüzyıldan beri izlediği uluslararası sisteme eklemlenme hedefinin Cumhuriyet dönemindeki bir
uygulaması gibi durmaktadır.92 Konu bu açıdan ele alındığında, Türkiye’nin uluslararası kurumlar
aracılığıyla söz konusu eklemlenme sürecinin miladını oluşturan Paris Kongresi’nden (1856) o güne
ilk kez edilgen değil etken bir role soyunduğu iddia edilebilir. Olaylara günümüz gelişmeleri ışığında
bakıldığında, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti üyeliği Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası örgütlere
karşı takındığı genel çekinceli yaklaşımın erken bir tezahürü gibi durmaktadır. Ankara’nın uzun
süredir üye olduğu NATO ve Avrupa Konseyi gibi örgütlere yönelik ikircikli, hatta şüpheci yaklaşımı
bu anlamda bir sürekliliğe işaret etmektedir.
92 Bu konuda bkz. Bilge Criss, “Türkiye-NATO İttifakının Tarihsel Boyutu”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 9, No.94,
2012, s.1-28.
109
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
Kaynakça
Alantar, Özden Zeynep. “Türk Dış Politikasında Milletler Cemiyeti Dönemi”, Faruk Sönmezoğlu (der.), Türk
Dış Politikasının Analizi, İstanbul, Der Yayınları, 2004, s.99-129.
Aras, Tevfik Rüştü. Atatürk’ün Dış Politikası, İstanbul, Kaynak Yayınları, 2003.
Barlas, Dilek ve Serhat Güvenç. Türkiye’nin Akdeniz Siyaseti (1923-1939), İstanbul, Koç Üniversitesi Yayınları, 2014.
Barlas, Dilek ve Serhat Güvenç. “Turkey and the Idea of a European Union”, Middle Eastern Studies, Cilt 45, No.3,
2009, s.425-446.
Barlas, Dilek. “Turkey and the Balkans: Cooperation in the Interwar and Post-Cold War Periods”, Turkish Review
of Balkan Studies, No.4, 1998/1999, s.65-80.
Bennett, A. LeRoy and James K. Oliver. International Organizations, New Jersey, Prentice Hall, 2002.
Carr, Edward H. Yirmi Yıl Krizi 1919-1939, Can Cemgil (çev.), İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2010.
Criss, Bilge. “Türkiye-NATO İttifakının Tarihsel Boyutu”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 9, No.94, 2012, s.1-28.
Davis, Joseph S. The World Between the Wars 1919-39: An Economist’s View, Baltimore, Johns Hopkins University
Press, 1976.
Denk, Erdem. “Milletler Cemiyeti Misakı”, http://www.erdemdenk.com/mcmisaki.doc (Erişim Tarihi 30
Ağustos 2016).
Doğan, Cabir. “Cemiyet-i Akvam’ın Kuruluşunun İstanbul Basınına Yansımaları”, Osmanlı Medeniyeti
Araştırmaları Dergisi, Cilt 2, No.3, 2016, s.33-47.
Dunbabin, John P. “The League of Nations’ Place in the International System”, History, Cilt 78, No.254, 1993,
s.421-442.
Egerton, George. “The League of Nations: An Outline History 1920-1946”, The League of Nations 1920-1946,
New York, United Nations, 1996, s.24-29.
Ekmekçioğlu, Lerna. “Republic of Paradox: League of Nations Minority Protection Regime and the New
Turkey Step-Citizens”, International Journal of Middle East Studies, Cilt 46, Özel Sayı (World War I), No.4,
2014, s.657–679.
Erim, Nihat. “Milletler Cemiyeti Üzerinde Düşünceler”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 1, No.1, 1943, s.31-46.
Farell, Nicholas. Mussolini: A New Life, London: Weidenfeld&Nicolson, 2003, s. 259.
Güçlü, Yücel. “Turkey’s Entrance into the League of Nations”, Middle Eastern Studies, Cilt 39, No.1, 2003, s.186-206.
Henig, Ruth. The League of Nations, Londra, Haus Histories, 2010.
Hobsbawn, Eric. Age of Extremes, Londra, Abacus, 1994.
Karabulut, Bilal. “Birinci Dünya Savaşı ve Uluslararası İlişkilerde İdealizmin Yükselişi”, Akademik Bakış, Cilt 8,
No.15, 2014, s.57-72.
Kıran, Abdullah. “Milletler Cemiyeti ve Önlenemeyen Savaş”, Girne American University Journal of Social and
Applied. Sciences, Cilt 3, No.6, 2008, s.19-36.
Kırdar, Üner. “Atatürk ve Milletler Cemiyeti”, Sivil Müdafaa Dergisi, Cilt 14, No.47, Ocak 1972, s.3-16.
League of Nations Archives, 6 B/1045/1045, Ocak 1933.
League of Nations Archives, Political, 1/16924/16923, 16 Mart 1935.
League of Nations, Verbatim Record of the Special Session of the Assembly, Altıncı Genel Kurul Toplantısı, 1
Temmuz 1932.
League of Nations, Official Journal, Records of the Thirteenth Ordinary Session of the Assembly, Special
Supplement, no 104, 3 Ekim 1932.
League of Nations, Official Journal, Records of the Fourteenth Ordinary Session of the Assembly, Special
Supplement, no 115, 30 Eylül 1933.
110
Milletler Cemiyeti’nde Türkiye
League of Nations, Official Journal, Records of the Fourteenth Ordinary Session of the Assembly, Special
Supplement, no 118, 7 Ekim 1933.
League of Nations, Official Journal, Eighty-First Session of the Council, No 11 (Part I), Kasım 1934.
League of Nations, Official Journal, Eighty-First Session of the Council, No 12 (Part II), Aralık 1934.
League of Nations, Official Journal, Eighty-Third Session of the Council, No 12 (Part II), Aralık 1934.
League of Nations, Official Journal, Eighty-Fourth Session of the Council, No 2, Şubat 1935.
League of Nations, Official Journal, Eighty-Fifth Extraordinary Session of the Council, No 5, Mayıs 1935.
League of Nations, Official Journal, Ninety-Second Session of the Council, Nisan 1936.
League of Nations, Official Journal, Ninety-Second Session of the Council, Temmuz 1936.
McKercher, Brian J. C. “The League of Nations and Collective Security 1919-1939”, The League of Nations 19201946, New York, United Nations, 1996, s.66-73.
Mesud, Zeki. “Milletler Cemiyeti Düzeni”, İnsan Hakları, No.24, Aralık 1948, s.3-11.
Nadi, Yunus. “Milletler Cemiyetinin geçirmekte olduğu Büyük Tehlike”, Cumhuriyet, 12 Ağustos 1935.
Polanyi, Karl. Büyük Dönüşüm, Ayşe Buğra (çev.), İstanbul, İletişim, 2003.
R. B. “Milletler Cemiyeti Yeni Bir İmtihan Geçiriyor, Kazanacaklar mı Yoksa…”, Kurun, 4 Haziran 1936.
“Saarland”, Encyclopædia Britannica, https://global.britannica.com/place/Saarland (Erişim Tarihi 30 Ağustos 2016).
Société des Nations. Journal Officiel, Supplement Officiel, No.125, Actes de la Quinzieme Session Ordinaire de
L’assemblée, Geneve, 1934.
Soysal, İsmail. Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Cilt I, Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1983, s.304-319.
Sürmeli, Serpil. “Cemiyet-i Akvam’a Müzaheret Cemiyeti-Türkiye’de Kuruluşu ve Prag Konferansı”, Ankara
Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, No.25-26, 2000, s.181-200.
“The Covenant of the League of Nations”, http://avalon.law.yale.edu/20th_century/leagcov.asp (Erişim Tarihi
18 Nisan 2017).
Ulusan, Şayan. “Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne (Cemiyet-i Akvam) Girişi-Öncesi ve Sonrası”, Çağdaş Türkiye
Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt VII, No.16-17, 2008, s.237-258.
Us, Asım. “Milletler Cemiyeti Ne Olacak?”, Kurun, 6 Ekim 1938.
Us, Asım. “Bir Ziyaretin Manası”, Kurun, 22 Haziran 1938.
Us, Asım. “Milletçe Sorulan Bir Sual, Türkiye Milletler Cemiyetinde Kalmalı mıdır?”, Kurun, 18 Haziran 1938.
Wilson, Peter. “Leonard Woolf, the League of Nations and Peace Between the Wars”, The Political Quarterly, Cilt
86, No.4, 2015, s.532-539.
111