Skip to main content
Derya Deniz
  • İstanbul Kültür Üniversitesi Ataköy Kampüsü, Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü

Derya Deniz

  • EĞİTİM BİLGİLERİ 1998-2002 İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü Lisans Programı 2003- 2007 İstanbul Üniversit... moreedit
It could be said that currently there is a significant increase in the incidence of mood disorders including depression. According to the DSM V, the diagnostic book for mental disorders, mood disorders are classified as bipolar and... more
It could be said that currently there is a significant increase in the incidence of mood disorders including depression. According to the DSM V, the diagnostic book for mental disorders, mood disorders are classified as bipolar and related disorders and depressive disorders. Even though the incidence of these disorders is lower in pilots compared to the general population, these disorders have aspects related to flight safety due to their nature causing weakening of cognitive capacities or self-harm. Pilots are expected to be emotionally stable, calm, and tolerant to stress, to be agile and brave when appropriate, and to continue to work unrelentingly in the face of difficulties due to the nature of their job. However, mood disorders may develop because of problems in private life, economic difficulties, professional responsibilities, problems about the sense of belonging in corporate life, and the sense of social isolation due to long working hours and travels. It is seen that pilots who experience one of these disorders may avoid seeking treatment because of fear of stigmatization, punishment among colleagues, or fear of being regarded as unsuitable for the occupation. In the history of aviation, there are numerous cases of suicide caused by -hidden- mood disorders of the pilots. Therefore, following the mental health processes of the pilots, taking protective measures, and enabling support mechanisms in case of problems are considered important steps in the aviation sector. It should be said that it would be beneficial to conduct a mental health screening in the field and to conduct research on the identification of specific psychological problems.
ÖZET Travma, kişinin doğal baş etme becerilerini felce uğratan olağandışı bir durumdur. Aynı zamanda yaşanan olayın kişinin yaşamına ve/veya vücut bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak algılanmasıdır. Travmaya maruz kalan kişi yaşadığı... more
ÖZET Travma, kişinin doğal baş etme becerilerini felce uğratan olağandışı bir durumdur. Aynı zamanda yaşanan olayın kişinin yaşamına ve/veya vücut bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak algılanmasıdır. Travmaya maruz kalan kişi yaşadığı olaya bir anlam veremez. Suç eyleminin mağdur üzerinde yarattığı en önemli etkilerden birisi de travma yaşantısıdır. Özellikle ağır suç eylemlerine maruz kalanlarda bu tablo daha da belirginleşir. "Tekrarlayan Travma terimi mağdurların önceki travmatik deneyimlerini hatırlatan bir olay veya etkileşim nedeniyle travma semptomlarının yeniden ortaya çıkmasını tanımlar. İkincil mağduriyet ise mağdurun yasal haklarını kullanma esnasında adli süreçte hissettiği ihlaller ya da olumsuz sosyal / toplumsal tepkiler ile mağduriyetlerinin keskinleşmesidir. Ceza adaleti sistemindeki kimi prosedürler suç mağdurlarında ikincil mağduriyete yol açabilmektedir. Bu nedenle haksızlığa uğrama algıları daha da artabilir. Adli süreçte ikincil mağduriyete sebep olacak etkenlerin saptanması için hangi prosedürlerin riskli olduğu iyi araştırılmalıdır. Böylelikle mağdurlar için gerekli tedbirler alınabilir ve hakları korunabilir Bu çalışmanın amacı ceza adalet sistemi içerisindeki bazı süreçlerin mağdurlar üzerindeki olası etkilerine dikkat çekmek ve çocuk mağdurlara yaklaşımlarla ilgili öneriler sunmaktır.
Aile her çağda ve her toplumda insan topluluklarının oluşmasını sağlayan temel bir kurum olmuştur. Bir çocuğun gelişiminde ilk sosyalleştiği yer ailedir ve ilk iletişim kurduğu kişiler de aile bireyleridir. Okul ve akran gruplarıyla... more
Aile her çağda ve her toplumda insan topluluklarının oluşmasını sağlayan temel bir kurum olmuştur. Bir çocuğun gelişiminde ilk sosyalleştiği yer ailedir ve ilk iletişim kurduğu kişiler de aile bireyleridir. Okul ve akran gruplarıyla beraber, onlardan daha da etkili biçimde aile birincil toplumsallaşma kaynağı olarak çocuğun sosyal tutum, değer, inanç ve davranış kazanmasında başlıca etkiye sahiptir. Çocuk, doğduğu andan itibaren büyüme süreci içinde ailesiyle kurduğu etkileşimden çıkardığı sonuçlar ile kişiliğinin ve ruhsal yapısının temellerini oluşturmaktadır. Ancak sevgi dolu ve huzurlu bir aile ortamında kurduğu temellerle davranışlarını, sosyal ilişkilerini ve topluma uyumunu düzenler. Bir ailenin psikolojik olarak temel gereksinimlerinden bahsetmek gerekirse bunlar değerli olma duygusu, güven duyma, yakınlık ve dayanışma duygusu, sorumluluk duygusu, zorluklarla mücadele etme becerisini kazanma, mutlu olma, kendini gerçekleştirme ve sağlıklı manevi yaşamın temellerini oluşturma olarak sıralanabilir. İşte bu nedenle çocuğun yaşamını temellendirmesinde bu ortamın ne kadarına sahip olduğu yaşamının ve ruh sağlığının kalitesi açısından aile, önemli oranda belirleyicidir. Aile içi ilişkilerde zaman zaman yoğun ve farklı duygular yaşanabilir. Kızgınlık, sevgi, düş kırıklığı, umutsuzluk, kıskançlık, sevinç gibi duygular örnek olarak verilebilir. Önemli olan bu duyguları zamanında ve yerinde ifade etmek, doğru iletişim teknikleri kullanmak gereklidir. Bireyler kendilerini ifade ederken saldırgan, savunmacı, pasif veya etkisiz ya da girişken etkili ve sorun çözmeye yönelik davranmaktadır. Sayılan ilk üç davranış biçimini uygulamak iletişim kurmada sorunlar yaratır. Bu tarz bir iletişimde birey anlaşılamadığını ve anlayamadığını hisseder. Sorun çözmeye yönelik davranış ise etkili bir iletişimin esasıdır. Başarılı bir iletişimin temel koşulları karşıdaki kişi ya da kişilere saygı duymak, onların varlığını kabul etmek, onlara önemli ve değerli olduklarını hissettirmek ve onları oldukları gibi kabul etmek anlamını taşır.
Aim: The purpose of this study is to investigate whether the perception of workplace cyber bullying in teachers who started working remotely during the Covid-19 process differs according to various variables. Method: Sociodemographic Data... more
Aim: The purpose of this study is to investigate whether the perception of workplace cyber bullying in teachers who started working remotely during the Covid-19 process differs according to various variables. Method: Sociodemographic Data Form and Workplace Cyberbullying Measure (Farley et al.2016) were used for the research. The scales were sent to 700 people working as teachers in the Ministry of Education via their personal e-mails. 486 of them answered the entire battery. They voluntarily participated in the research. Participants consist of teachers working in different provinces Marmara, Aegean and Mediterranean Regions in Turkey. Descriptive Analysis, Kruskal-Wallis Test and Mann Whitney U Test were used for data analysis. Findings: According the self-report, 40 percent of the teacher stated that they had psychological problems during the pandemic period. 60 percent of the teachers stated that they cannot adapt to working remotely. It was found that the participants' perceptions of "work-oriented" cyber bullying were significantly higher in those who said they were exposed to workplace bullying before Covid-19, those who could not adapt to remote work, and those who had physical and psychological problems during the pandemic period (p<.05). It was determined that there is a significant difference in perceptions of "individual-oriented" workplace cyber bullying among those of the male gender, those who said they had experienced workplace bullying before Covid-19, those who had family members in need of care at home, and those who had physical and / or psychological problems (p<.05). Result: The education sector is one of the sectors that started working remotely with the pandemic in an unprepared and rapid manner. Removal of borders in time and place and demands for new needs created uncertainty in employees. It can be said that the lack of institutional consideration of teachers' individual needs and problems during the Covid-19 process leads to the perception of workplace cyber bullying.
Most criminology theories and criminologists explain questions such as “why do some people deviate from legal and social norms?” or “why do people commit crimes?” at the factual level. Criminology does not only treat crime as a set of... more
Most criminology theories and criminologists explain questions such as “why do some people deviate from legal and social norms?” or “why do people commit crimes?” at the factual level. Criminology does not only treat crime as a set of actions or inaction defined within the legal parameters. Understanding what lies beneath the cognitive, emotional, and social aspects of the criminal act is highly dependent on the information available about the nature of the illegal act and the criminal. Criminal law also needs a broader perspective because of this need. In that sense, to understand the individual and socio-psychological aspects of crimes, it is vital to understand the details of current crimes and their perpetrators. For the perpetrator to be held accountable for their criminal act or inaction; they must have committed the said crime deliberately, knowing the consequences of their actions, must be aware that they will be punished as a result, and must have the ability to control their impulses. It is the basis of the law approach that individuals cannot be held responsible for their actions and cannot be punished if they cannot control their behavior. The perpetrator’s mental health at the time of the criminal act is evaluated by mental health professionals. While there is no relationship between the majority of people with mental disorders and criminal behavior, it can be said that certain disorders may be a risk factor in some criminal acts. However, even if a relationship can be established between some mental disorders and the criminal acts, it should also be investigated how this relationship was indirectly affected by variables such as low socioeconomic status, previous arrest records, or substance abuse. Therefore, it should be noted that mental disorders that affect perpetrators do not lead them to criminal acts.
Suggested Citation: Ozden-Yildirim, M. S. & Deniz, D. (2018). The predictive role of psychological well-being and social safeness and pleasure on tendency of psychological stigma [Psikolojik iyi olus ile sosyal guvende hissetme ve... more
Suggested Citation: Ozden-Yildirim, M. S. & Deniz, D. (2018). The predictive role of psychological well-being and social safeness and pleasure on tendency of psychological stigma [Psikolojik iyi olus ile sosyal guvende hissetme ve memnuniyetin kisilerin damgalama egilimi uzerindeki yordayici rolu]. Abstract Stigmatisation is based on negative beliefs and prejudices that starts with labelling and ends with discrimination and exclusion. In most of the research studies, stigma tendency was associated with illnesses and disabilities, but it can be experienced at any time in life. Stigma tendency of people can be related to psychological properties. On this basis, the aim of this study is to determine the predictive role of psychological well-being and social safeness and pleasure on the tendency of psychological stigma. The research group was conducted by 200 adults. Data were collected with Demographical Information Form, Stigma Scale, Psychological Well-Being Scale, Social Safeness and Pleasure Scale. The findings indicated that psychological well-being had a significant predictive role on the tendency of psychological stigma, but social safeness and pleasure did not predict stigma tendency. The findings of the research were discussed with regard to relevant literature and suggestions were offered regarding the findings of the study. Ozet Damgalama genel olarak olumsuz inanclar ve onyargi ile temellenmekte, etiketlemeyle baslamakta, ayrimcilik ve dislamayla sona ermektedir. Damgalama egilimi yasamin bir cok alaninda deneyimlenmesine ragmen yapilan calismalar daha cok hastalik ve engellilik durumlariyla iliskilendirilmektedir. Bu calismanin da temel amaci psikolojik iyi olus ile sosyal guvende hissetme ve memnuniyetin kisilerin damgalama egilimi uzerindeki yordayici rolunu incelemektir. Calismanin orneklem grubunu 200 yetiskin olusturmustur. Veri toplama araci olarak
Öz Amaç: Çalışmanın amacı, mobbing yaşantısı ile İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana-bilim Dalı Polikliniği'ne başvuran ve buradaki muayeneleri sonrasında haklarında sosyal inceleme raporu hazırlanması istenen 34 hastanın... more
Öz Amaç: Çalışmanın amacı, mobbing yaşantısı ile İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana-bilim Dalı Polikliniği'ne başvuran ve buradaki muayeneleri sonrasında haklarında sosyal inceleme raporu hazırlanması istenen 34 hastanın verilerinin değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Olgulara ait mobbing süreci, sosyodemografik özellikler ve işyeri bilgileri için klinik görüşme ile elde edilen bilgiler kullanılmış olup psikiyatrik tanıları için İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı'ndaki muayeneleri sonrasında aldıkları tanılar esas alınmıştır. Toplamda 34 kişiye ait verilerin deskriptif analizleri yapılmıştır. Bulgular: Olguların %67,6'sı kadın,%32,4'si ise erkek cinsiyetindedir. Yaşları 31 ile 62 arasında değişmektedir (Ortalama=42,18 yıl). Olguların 20'si bekâr, 12'si evli, 2'si ise boşanmıştır. 3 kişi lise, 11 kişi lisans, 10 kişi ise yüksek lisans mezunudur. 24 kişi kamu sektöründe (%70,6) 10 kişi özel sektörde (%29,4) çalışmaktadır. İş tecrübeleri 5 ile 35 yıl arasında değişmektedir. Mobbinge maruz kalma süre ortalamaları 31,6 ay olarak saptanmıştır. Olguların %91,2'si (31 kişi) dikey mobbinge maruz kaldığını belirtmiştir. Olgulardan 16'sı öğretmen, 7 kişi akademisyen, 2 kişi sağlık çalışanı, 4 kişi hizmet sektörü çalışanı, 2 kişi devlet memuru, 2 kişi sivil toplum kuruluşu çalışanı, 1 kişi ise avukattır. En yüksek oranlı mobbing yöntemi kendini gösterme ve iletişim oluşumunun engellenmesi olarak saptanmıştır (%79.4). 33 kişi psikiyatri muayeneleri sonrasında en az 1 tanı almış olup 5 kişi yaygın anksiyete bozukluğu ya da panik bozukluk, 29 kişi majör depresyon ya da depresif bozukluk, 13 kişi ise travma sonrası stres bozukluğu tanısı almıştır. Sonuç: Mobbing sürecinin ruh sağlığı üzerinde yarattığı tahribat ve bozulmalar ele alındığında bu durumun ciddi bir saldırı niteliği taşıdığı ve insan eliyle meydana getirilen travmalardan biri olarak değerlendirilmesi gerektiği söylenebilir. Mobbingle ilgili sektörel ve bireysel risk faktörlerini belirle-mek için daha geniş örneklemli çalışmalara ihtiyaç vardır. Abstract Objective: The aim of this study to evaluate mobbing victims who resorted to outpatient clinics of Department of Forensic Medicine at İstanbul University Faculty of Medicine. 34 workers who were exposed to mobbing were evaluated by clinical interview and social investigation. Materials and Methods: Information about the mobbing process, sociodemographic characteristics and workplace of the cases were obtained by clinical interview. In this study, the diagnoses given to the patients after the assessment in the Psychiatry Department of İstanbul University Medical Faculty were used. Descriptive Analysis were made using the data of 34 participants. Results: 67.6% of the cases were female and 32.4% were male. They were aged between 31-62 years and the mean age was 42, 18. 20 of the cases were single, 12 of them were married and 2 of them were divorced. 3 of them were high school graduates, 11 of them have bachelor's degree and 10 of them have master's degree. 24 of them (% 70, 6) were working in the public sector and 10 of them (%29,4) were working in the private sector. Their work experiences range from 5 to 35 years. The mean duration of exposure to mobbing was 31.6 months. 91.2% of the cases (31 workers) stated that they were exposed to vertical mobbing.16 of cases were teachers, 7 of them were academicians, 2 of them were health workers, 4 of them were employees of service sector, 2 of them were civil servants, 2 of them were non-governmental organizations' workers and 1 of them was a lawyer. The highest rate of mobbing was determined as prevention of victim's self-expression and the way of communication (%79,4). 33 of cases had at least one psychiatric diagnosis. 5 cases were diagnosed as generalized anxiety disorder or panic disorder, 29 cases were diagnosed as major depression or depressive disorder, and 13 cases were diagnosed with posttraumatic stress disorder. Conclusion: When the damage and deterioration caused by the mobbing process on mental health is considered, it can be said that this situation is a serious attack and should be evaluated as one of the human-induced traumas. Further studies with larger sample are needed to determine sectoral and individual risk factors related to mobbing.
The aim of this study is to compare participantsí level of posttraumatic symptoms and the assumptions of the world according to participantsí trauma witness situation and to examine the relationship among tendency of... more
The aim of this study is to compare participantsí level of posttraumatic symptoms and the assumptions of the world according to participantsí trauma witness situation and to examine the relationship among tendency of individualism-collectivism, level of posttraumatic symptoms and the world assumptions. The case that witnessed on this trauma was happened on December 10, 2016 and took place at Vodafone Arena stadium in Istanbul, Turkey. The explosion happened after a soccer match, and terrorists attack carried out against security forces. It was targeted police car with a bomb outside Vodafone Arena and 46 people were killed and 150 people were injured in the blasts attributed by some members of a terrorist organization.The sample of the study was composed of 99 females and 34 males of the students from a university in ›stanbul, 133 participants in total. Demographic form, Post Traumatic Stress Symptom Scale, Individualism-Collectivism Scale, and World Assumptions Scale were used in this study. There was a significant difference between the trauma symptomsí levels according to the presence or absence of trauma events in the past. The results indicated that trauma symptomsí levels of participants, who had traumatic experience, were higher than participants who had no traumatic experience earlier. The ANOVA test results demonstrated that the way of witnessing trauma affects justice assumption scores and it was observed that there was a statistically significant difference in the scores of groups. The scores of justice assumptions of the visually witnessed group in the terrorist attack were higher than the scores of the group who learned the incident from the news sources and social media. Furthermore, the scores of justice assumption of the eye-witnesses group of terrorist attack were higher than the group who ear-witnesses the terrorist attack. The ANOVA test results indicated that the way of witnessing trauma affects control assumption scores and it was found that there was a statistically significant difference in the scores of control assumptions of the groups. The scores of control assumptions of eye-witnesses group in the terrorist attack were higher than the scores of the group whose relatives died or injured in the incident. According to the Pearson correlation analysis results, there was a positive correlation between the tendency of individualism and assumption of randomness. Симптомы посттравматического стресса у очевидцев террористических актов и их восприятие мира Целью данного исследования является сравнение уровня посттравматических симп-томов у очевидцев террористических актов и восприятия ими окружающего мира в зависи-мости от способа наблюдения за травматической ситуацией, а также изучение взаимосвязи между позицией на оси индивидуализм-коллективизм, уровнем посттравматических сим-птомов и восприятием мира. Террористический акт, повлёкший за собой изучаемую трав-матическую ситуацию, произошёл 100декабря 2016 года на стадионе Vodafone Arena в Стамбуле (Турция) после футбольного матча и был совершён по отношению к работни-кам охраны. В частности, была взорвана полицейская машина, стоявшая возле стадиона, в результате чего 46 человек погибли и 150 человек были ранены. Выборка исследования состояла из 99 женщин и 34 мужчин-всего 133 студента Стамбульского Университета. При проведении исследования были использованы следующие инструменты: демогра
Bu makale, günümüz toplumlarında güzellik algısına dair normları ve bu normların bireylerde yarattığı kaygıyı konu edinmektedir. Her ne kadar estetik biliminin, güzelliğin duyumsandığı koşulları incelediği ancak güzelliğin doğası ve... more
Bu makale, günümüz toplumlarında güzellik algısına dair normları ve bu normların bireylerde yarattığı kaygıyı konu edinmektedir. Her ne kadar estetik biliminin, güzelliğin duyumsandığı koşulları incelediği ancak güzelliğin doğası ve kökeni konusuna bir açıklama getiremediği yönünde eleştiriler bulunsa da (Freud, 1999) büyük bir haz değeri olan güzelliğin kavramsal içeriğine ait belirlemeler onu sadece bir kavram olmaktan çıkararak yaşam alanını belirleyen bir ölçüte dönüştürmektedir. Yaşam, güzel kavramının ölçüt alınması ile düzenlenir hale gelirken; güzel olan, bilincin yaşam ile ilişkisinin tarzını ve içeriğini belirleyen bir güç olagelmiştir. Bu çalışmada içinde bulunduğumuz çağda güzellik kavramının içerdiği anlamdaki değişim, mevcut ekonomik sistemin yarattığı neden-sonuç ilişkisi ile bu durumun insanın kendisini algılayış biçimi ve davranışlarına etkisi açıklanmıştır. Bu bağlamda yeni "güzellik algısının" ekonomik sistemin ürettiği normlarla sınırlandırıldığı; sürekli olarak tüketmeye teşvik ettiği ve önceki çağlardan farklı biçimde her iki cinsi de seyir sürecine dâhil ettiği söylenebilir. Hatları belirlenmiş bir güzelliğe sahip olmak mutluluk, doyumlu bir hayat, sosyal ve cinsel tercih edilebilirlik, farklılık ve statünün anahtarı gibi sunulmakta; normlara uygun bir güzellik dayatmasının dışında kalmak ise kişiyi tekinsiz bir durumla başbaşa bırakabilmektedir. Buradaki tekinsizliği yaratan şey ise toplumun dışında kalmak, başarısızlık, yalnızlık, kişinin varoluşu ve kendilik değerine ilişkin kaygıları, gerçekçi ya da hayali korkuları olabilmektedir.
ABSTRACT Objective: The aim of this study to observe the prevalence of Childhood Trauma and Dissociative Experiences among adult offenders. Material and Methods: The research were gone through with suspects and arrested who are sent to... more
ABSTRACT
Objective: The aim of this study to observe the prevalence of Childhood Trauma and Dissociative Experiences among adult offenders.

Material and Methods: The research were gone through with suspects and arrested who are sent to Assembly of the Council of Forensic Medicine 4th Special Board (Forensic Psychiatry) and the Department of Psychiatric Observation, by court order. Clinical and Sociodemographic Data Form, Childhood Trauma Questionnaire (CTQ) and Dissociative Experiences Scale (DES) were extended to the participants.  25 participants answered only Clinical and Sociodemographic Data Form. 51 participants answered all scales. A statistical evaluation were made on the research findings.

Results: According to the results of the research, % 30 of the participants had a significantly high Dissociative Experiences Scale score. The results show that, there is a positive and statistically significant relationship among Emotional Abuse, Sexual Abuse, Childhood Traumas total sub-dimension score and their Dissociative Experiences. It was obtained that Childhood Traumas experiences of the participants had a statistically significant effect on their  Dissociative Experiences. According to the  analysis as the scores of Childhood Trauma total sub-dimension and Emotional Abuse increases, the score of Dissociative Experiences also increases.

Conclusion:  According to the results of the research, the prevalence of criminals having Dissociative Experiences is higher than the general population and clinical sample. As the experiences of participants’ Emotional Abuse and Childhood Traumas’ sub-dimensions increases, their Dissociative Experiences are also increasing. None of the participants have had a diagnosis of Dissociative Disorder but had different psychiatric diagnosis is another finding of the research. From this perspective, it might be asserted that forensic occasions need  a structured and unchanging approach that consider Dissociative Experiences inevitably.

Key Words: Dissociative disorders; stress disorder, trauma; crime; psychology, criminal
Özet Bu anket çalışmasının amacı çalışanların nevrotiklik ve dışadönüklük kişilik özellikleri ile cinsiyetlerinin örgüt ortamında yıldırmaya maruz kalma algıları üzerinde bir etkisi olup olmadığını saptamaktır. Çalışmanın ilk aşamasında... more
Özet Bu anket çalışmasının amacı çalışanların nevrotiklik ve dışadönüklük kişilik özellikleri ile cinsiyetlerinin örgüt ortamında yıldırmaya maruz kalma algıları üzerinde bir etkisi olup olmadığını saptamaktır. Çalışmanın ilk aşamasında 22 maddelik bir İşyerinde Yıldırma Ölçeği geliştirilmiştir. İkinci aşamada bir kamu kuruluşunda çalışan 113 çalışana bu ölçek ile birlikte dışadönüklük, nevrotiklik ve demografik soruları içeren bir soru formu uygulamıştır. Araştırmanın sonuçları çalışanların işyerinde yıldırmaya uğradıkları yönündeki algılarında nevrotik kişilik yapılarının etkili olduğu hipotezini doğrulamış ancak dışadönüklüğü düşük olanlar ile kadınların işyerinde daha fazla yıldırmaya uğrayacakları yönündeki hipotezler desteklenmemiştir. Abstract: The aim of this survey study is to investigate the effect of neuroticism and extraversion personality factors and sex of the employees on the perception of mobbing. In the first stage of the study, a mobbing scale consisting of 22 items was developed. In the second stage, 113 employees of a public institution were administered scales measuring extraversion, neuroticism along with the mobbing scale. The results of the study support the hypothesis that high level of neuroticism is a predictor of mobbing perception. However, the hypotheses that low level of extraversion and being female would predict higher level mobbing are not supported.
Research Interests:
Research Interests:
S aldırganlık, yaşamın her alanında görülebilen bir davranışken, zamanımızın büyük bir kısmı-nın geçtiği işyerlerinde hangi biçimlerde kendisi-ni gösterir? Elbette her işyeri içerisinde bir miktar öfke, reka-bet, çekişme ve tartışmalar... more
S aldırganlık, yaşamın her alanında görülebilen bir davranışken, zamanımızın büyük bir kısmı-nın geçtiği işyerlerinde hangi biçimlerde kendisi-ni gösterir? Elbette her işyeri içerisinde bir miktar öfke, reka-bet, çekişme ve tartışmalar yaşanır. Fakat, görece ba-sit sayılabilecek bu tarz sorunların dışında meydana gelen bir olgu daha bulunmaktadır ki, etkileri basit sal-dırganlık davranımından çok daha tehlikeli, hasar verici ve uzun sürelidir. İnsan eliyle yaratılan travmalardan biri olarak adlandırılabilecek bu olgu " Mobbing (İşyerinde Yıldırma) olarak adlandırılmış ve son yıllarda hakettiği önemi kazanmıştır. Mobbing olgusunun kavramsallaş-ması oldukça yakın bir dönemde gerçekleşse de, bu tanım içinde yer alan davranışlar tüm toplum ve kültür-lerde oldukça uzun zamandır görülmektedir. Avrupa-lı bir biliminsanı olan Heinz Leymann, 1980'li yıllarda yaptığı araştırmalarda, işyerinde " zor " olarak tabir edi-len kişilerin, çalışma hayatlarının başlangıcında olum-suz özelliklere sahip olmadıklarını; zamanla, kurum içe-risinde damgalanarak grup şiddetine maruz kaldıkları-nı bulgulamıştır. Mobbing'in tanımı Leymann, Mobbingi " iş hayatında meydana gelen, bir veya birkaç kişi tarafından hedefte olan kişiye yö-neltilmiş, kişiyi yardımsız ve korumasız bırakmaya yö-nelik, ahlaki olmayan ve düşmanca davranımlar " ola-rak tanımlar. Mobbing'i işyeri içerisindeki anlık ve geçi-ci sorunlardan ayıran taraf ise; hedefteki çalışanın ça-lışma arkadaşları, astları ya da yöneticileri tarafından sistematik ve sürekli olarak kötü ve incitici muameleye maruz kalmasıdır. İşyerinde meydana gelen olumsuz ve incitici dav-ranımların mobbing olarak adlandırılması için; bu dav-ranışların, mağduru, o işyerinden ayrılmaya sevketme kastı ile yapılıyor olması gerekmektedir. Bu bağlamda gösterilen davranımların en az birkaç ay süresince ka-sıtlı, stratejik ve sürekli bir biçimde, sistematik olarak sürdürülmesi de diğer önemli kriterlerdir. Mobbing çer-çevesinde meydana gelen saldırgan davranımlar, se-lam vermemekten fi ziksel ya da cinsel saldırıya kadar değişen bir spektrumda yer alabilmektedir. İşyerlerin-de saldırgan davranışlar genellike daha sofi stike biçim-lerde karşımıza çıkar. Doğrudan kaba/ şiddetli saldır-gan davranımlara daha az rastlanır. Ancak örtük şiddet davranımlarının daha az hasar verici olduğu yanılgısına düşülmemelidir.
Yrd.Doç.Dr.Derya DENİZ İstanbul Kültür Üniversitesi ÖTENAZİ Ötenazi kelimesi (Euthanasia) kelimesi Yunanca Eu (i) ve Thanatos (ölüm) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir ve acısız, rahat ölüm anlamında kullanılmaktadır.... more
Yrd.Doç.Dr.Derya DENİZ İstanbul Kültür Üniversitesi
ÖTENAZİ
Ötenazi kelimesi (Euthanasia) kelimesi Yunanca Eu (i) ve Thanatos (ölüm) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir ve acısız, rahat ölüm anlamında kullanılmaktadır. Ötenazi terim olarak ilk kez Bacon tarafından kullanılmıştır. Bacon'a göre, doktorların görevi hastanın iyileşmesini sağlamak, ağrı ve acılarını hafifletmektir. Hastanın ağrı ve acılarını hafifletme görevi, sadece hastayı iyileştirmek için değil, rahat ve kolay bir ölüme hazırlamak gerektiğinde de yerine getirilmelidir. Ötenazi, iyileşmesi tıbben mümkün olmayan ve hasta için dayanılmaz acılara sebep olan durumlarda, kendi istemi veya hasta irade beyan edemeyecek durumda ise kanuni yakınlarının talebi ile hastanın hayatına tıbbi usullerle acısız olara son verilemesidir. Irkın saflaştırılması için toplum uğruna yapılan ötenazi anlayışı ise çağdaş ahlak ve insanlık anlayışı perspektifinde bugün koşullarında büyük ölçüde reddedilmektedir. Ancak İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler tarafından "Nazi Ötenazi Programı" uygulanmıştır. Hitler, üstün ırk yaratma iddiaları ile Yahudi katliamı yapmış, sanatoryumlarda, hastane ve akıl hastanelerinde acı duymadan öldürme faaliyetleri gerçekleştirilmiş, deliler, sakatlar, yaşlılar ve çocuklar, faydasız yere, beslenmemeleri maksadı ile sistemli olarak öldürülmüştür. A. TIBBİ AÇIDAN ÖTENAZİ Pasif Ötenazi: Hayatı uzatacak olan tedaviye başlamamak veya başlanmışsa durdurma yoluyla yapılan ötenazidir. Örneğin respiratörü kapatmak veya son safhadaki bir pnömöniyi antibiyotik ile tedavi etmemektir. Aktif Ötenazi: Doğrudan doğruya öldürmek üzere aktif bir şekilde uygulanan ötenazi çeşididir. Örneğin yüksek dozda morfin veya potasyum klorid enjekte etmektir.
Research Interests:
Psikopat ve sosyopat kelimelerini kullanırken doğru kullandığınızdan emin olmadığınız oluyor mu? Eğer öyleyse yalnız değilsiniz. Birçok psikiyatrist, adli psikolog, kriminolog ve emniyet mensubu da bu kavramları yanlış yerde... more
Psikopat ve sosyopat kelimelerini kullanırken doğru kullandığınızdan emin olmadığınız oluyor mu? Eğer öyleyse yalnız değilsiniz. Birçok psikiyatrist, adli psikolog, kriminolog ve emniyet mensubu da bu kavramları yanlış yerde kullanmaktalar. Önde gelen birçok uzman her iki kavram arasında anlamlı bir farkın olup olmadığı hususunda tartışmaktadırlar. Oysa psikopati ve sosyopati kavramları arasında belirgin ve anlamlı ayırımlar mevcuttur. Amerikan Psikiyatri Birliği'nin yayımladığı Ruhsal Bozuklukların Tanı Ölçütleri kitabının beşinci baskısında (DSM 5) hem sosyopati hem de psikopati, Antisosyal Kişilik Bozukluğu başlığının altında listelenmiş durumdadır. Bu bozukluklar, kendilerinin tanımı hakkında kafa karıştıracak birçok ortak özelliğe sahip gözükmektedir. Psikopati ve sosyopatinin ortak olarak paylaştığı ana özellikler şunlardır: a. Sosyal kurallar ve kanunları hiçe sayma b. Başkalarının haklarını umursamama c. Pişmanlık ve suçluluk duygularını hissetmede belirgin problemler d. Agresif ve şiddet davranışları sergileme Fakat bunlara ek olarak her iki bozukluk kendine has davranışsal orijin ve karakteristiğe sahiptir. Sosyopatlar sinirli ve kolayca ajite olmaya eğilimlidir. Genellikle değişken bir ruh haline sahip olup öfke başta olmak üzere duygusal taşkınlıklar yapmaya yatkındırlar. Psikopatlara göre daha az eğitim almış olup toplumsal yaşamın merkezinde yer almazlar. Çoğunlukla sabit bir işte kalma ya da bir yerde uzun bir süre bulunma yetileri bulunmaz. Sıklıkla başkalarına bağlanma güçlüğü yaşarlar. Az sayıda sosyopat bağlanma becerisine sahip olabilir. Bir ilişki geliştirmek içinse çok çaba harcamaları gerekir. Diğerlerinin gözünden sosyopatlar genellikle çok rahatsız edici veya sapkın kimseler olarak görülür. Birçok suç-öldürme suçu başta olmak üzere-sosyopatlar tarafından işlenir. Ancak onlar karıştıkları suçları genellikle gelişigüzel ve plan yapmaksızın işlerler. Sapkın görünümleri yüzünden sosyopatlar hem suç uzmanı olan hem de olmayan kişiler tarafından kolaylıkla kimliklendirilir. Psikopatlar ise sosyopatlardan farklı olarak diğerlerine duygusal bağlanma ya da gerçek bir empati kurma konusunda tam bir kapasite yoksunluğu yaşarlar. Onlar dış dünyada agresif ve yırtıcı olmaya eğilimidir. Diğer insanları genellikle kendi eğlencelerine birer malzeme olarak görürler. Başkalarıyla empati kuramamalarına rağmen sıklıkla kendilerini sevdirmeyi başarırlar. Hatta diğer insanlara çekici gelebilirler. Oldukça manipulatif olduklarından başkalarının güvenini çok çabuk kazanabilirler. Gerçek duyguları hissedebilmede yetersizlik yaşasalar da duygulanımlara ait mimikleri yapmayı öğrenirler ve normal masum bir insan gibi görünmeyi başarabilirler. Bununla birlikte psikopatlar, sosyopatlara göre daha iyi eğitimli ve sabit bir işe sahip olabilirler. Bazıları manipulasyon yapmada ve duyguları taklit etmede o kadar iyilerdir ki onların gerçek doğalarının ne olduğundan şüphelenmeden insanlar bu kişiler ile aile kurabilirler. Bir suça karıştıklarında, psikopatlar her ayrıntıyı dikkatlice planlayarak ve alternatif planlar da kurarak ilerlerler. Kriz anlarında bile oldukça soğukkanlıdırlar.
Research Interests:
Psikolojinin bu alanı, hukuk sistemi ile ilişkili tüm alan ve bakış açıları ile ilintilidir. Aslında çok farkında olmasanız bile aslında adli psikolojinin ilgi alanına giren olaylar çevrenizde meydana gelmektedir. Örneğin televizyonu her... more
Psikolojinin bu alanı, hukuk sistemi ile ilişkili tüm alan ve bakış açıları ile ilintilidir. Aslında çok farkında olmasanız bile aslında adli psikolojinin ilgi alanına giren olaylar çevrenizde meydana gelmektedir. Örneğin televizyonu her açtığınızda, gazeteleri okuduğunuzda karşılaştığınız olaylar çoğunlukla adli psikolojiyle ilişkili olabilir. Ne yazık ki medyanın adli psikoloji konusunda çizdiği portreler kimi zaman hatalı olabilmektedir. Örneğin filmlerde psikologlar düğümleri çözen, işleri yürüten kişiler gibi gösterilmekte iken gerçekte psikologlar bu çözümleri daha farklı biçimde ve daha farklı yollardan yürütürler.
Research Interests:
Research Interests:
Borderline Kişilik Bozukluğu uzun zamandan beri tartışmalı bir konudur. Öncelikle psikanalitik yönelimli ruh sağlığı çalışanlarınca ele alınan bu kişilik bozukluğu daha çok gizli şizofreni ile eşdeğer olarak değerlendirilse de yakın... more
Borderline Kişilik Bozukluğu uzun zamandan beri tartışmalı bir konudur. Öncelikle psikanalitik yönelimli ruh sağlığı çalışanlarınca ele alınan bu kişilik bozukluğu daha çok gizli şizofreni ile eşdeğer olarak değerlendirilse de yakın dönemde şizofreniden ayrı olarak adlandırılmış ve bu bağlamda ele alınmaya başlanmıştır. Bu olguda bireyin kimlik duygusunda, ilişkilerinde ve duygulanımlarında yaygın ve süreğen bir dengesizlik belirgindir. Bu nedenle sosyal, mesleki ve özel hayatlarında güvensizlik ve dengesizlik gözlenir. Kimlik duyguları sağlam olarak inşa edilmemiştir. Çabuk düş kırıklığına uğramaktadırlar ve sıklıkla bunaltı, çökkünlük belirtileri göstermektedirler. Boşluk ve anlamsızlık duygularından yakınırlar. Bu duyguların bir yansıması olarak anti sosyal davranış örüntüleri, madde kötüye kullanımı ya da uyuşturucu/uyarıcı madde bağımlılığı kendilerine zarar verme eğilimleri (kendilerini jiletle kesme, sigara ile yakma, özkıyım girişimleri) gösterebilirler. Bu davranış örüntüleri bağlamında hekimler tarafından çoğu zaman şizotipal, histriyonik, narsisistik veya antisosyal kişilik bozukluğu tanısı da alabilmektedirler. DSM IV Tanı Ölçütlerine göre Borderline Kişilik Bozukluğu Kriterleri şöyle açıklanmıştır: Aşağıdakilerden beşinin ya da daha fazlasının olması ile belirli, genç erişkinlik döneminde başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan, kişilerarası ilişkilerde, benlik algısında ve duygulanımda tutarsızlık ve belirgin dürtüselliğin olduğu sürekli bir örüntü: 1) Gerçek ya da hayali bir terk edilmeden kaçınmak için çılgınca çabalar gösterme 2) Gözünde aşırı büyütme (göklere çıkarma) ve yerin dibine sokma uçları arasında gidip gelen, gergin ve tutarsız kişilerarası ilişkilerin olması 3) Kimlik karmaşası: Belirgin olarak ve sürekli bir biçimde tutarsız bir benlik algısı ya da kendilik duyumu 4) Kendine zarar verme olasılığı yüksek en az iki alanda dürtüsellik (para harcama, cinsellik, madde kötüye kullanımı, pervasızca araba kullanma, tıkınırcasına yemek yeme) 5) Yineleyen intiharla ilgili davranışlar, girişimler, göz korkutmalar ya da kendine kıyım davranışı
Research Interests:
Birçok kişi, gündelik yaşamında karşılaştığı kişilerin karakterlerini iyi tahlil etmekle övünebilir. Bu kişilere baktığınızda arkadaş seçimlerinde ya da iş hayatlarında oldukça yerinde kararlar aldıklarını görürsünüz. Sıra romantik... more
Birçok kişi, gündelik yaşamında karşılaştığı kişilerin karakterlerini iyi tahlil etmekle övünebilir. Bu kişilere baktığınızda arkadaş seçimlerinde ya da iş hayatlarında oldukça yerinde kararlar aldıklarını görürsünüz. Sıra romantik kararlara geldiğinde aynı kişilerin kendileri için uygunsuz ya da tehlikeli sayılabilecek tercihler yaptığına da şahit olursunuz. Bu zeki insanlar nasıl oluyor da kendilerine felaket getirecek romantik seçimlerde bulunabiliyorlar?
Research Interests:
ÖZET Bu çalışmanın amacı, bir terör saldırısına şahit olan kişilerin olaya şahitlik durumlarına göre travma belirtilerinin ve dünyaya ilişkin varsayımlarının karşılaştırılması; bu kişilerin bireycilik ve toplulukçuluk eğilimleri ile... more
ÖZET  Bu çalışmanın amacı, bir terör saldırısına şahit olan kişilerin olaya şahitlik durumlarına göre travma belirtilerinin ve dünyaya ilişkin varsayımlarının karşılaştırılması; bu kişilerin bireycilik ve toplulukçuluk eğilimleri ile travma sonrası stres belirtileri ve dünyaya ilişkin varsayımları arasındaki ilişkinin incelenmesidir. 10 Aralık 2016'ta İstanbul'da (Vodafone Arena Saldırısı) bombalı araçla yapılan terör saldırısına görsel ve işitsel şahitliğin yanı sıra medya yoluyla da şahitlik eden 18 yaş üzeri, 133 kişi çalışmanın örneklemini oluşturmaktadır. Katılımcılar basit seçkisiz örnekleme yöntemiyle seçilmiştir. Çalışmada Demografik Form, Travma Sonrası Stres Belirtisi Ölçeği, Bireycilik Toplulukçuluk Ölçeği ve Dünyaya İlişkin Varsayımlar Ölçeği kullanılmıştır.
Research Interests:
Stigmatization is based on negative beliefs and prejudices that starts with labeling and ends with discrimination and exclusion. In most of the researches stigma tendency was associated with illnesses and disabilities but it can be... more
Stigmatization is based on negative beliefs and prejudices that starts with labeling and ends with discrimination and exclusion. In most of the researches stigma tendency was associated with illnesses and disabilities but it can be experienced at any time in life. Stigma tendency of people can be related with psychological properties. On this basis the aim of this study is to determine the predictive role of psychological well-being and social safeness and pleasure on tendency of psychological stigma. The research group was conducted by 200 adults. Data was collected with Demographical Information Form, Stigma Scale, Psychological Well-Being Scale, Social Safeness and Pleasure Scale. The findings indicated that psychological well-being had a significant predictive role on tendency of psychological stigma but social safeness and pleasure didn't predict stigma tendency. The findings of the research were discussed with regard to relevant literature and suggestions were offered regarding the findings of the study. Özet Damgalama genel olarak olumsuz inançlar ve önyargı ile temellenmekte, etiketlemeyle başlamakta, ayrımcılık ve dışlamayla sona ermektedir. Damgalama eğilimi yaşamın bir çok alanında deneyimlenmesine rağmen yapılan çalışmalar daha çok hastalık ve engellilik durumlarıyla ilişkilendirilmektedir. Bu çalışmanın da temel amacı psikolojik iyi oluş ile sosyal güvende hissetme ve memnuniyetin kişilerin damgalama eğilimi üzerindeki yordayıcı rolünü incelemektir. Çalışmanın örneklem grubunu 200 yetişkin oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak Demografik Bilgi Formu, Damgalama Ölçeği, Psikolojik İyi Oluş Ölçeği, Sosyal Güvende Hissetme ve Memnuniyet Ölçeği kullanılmıştır. Çalışmanın bulguları psikolojik iyi oluşun psikolojik damgalama eğilimi üzerinde yordayıcı rolü olduğunu ama sosyal güvende hissetme ve memnuniyetin ise yordayıcı rolü olmadığını göstermektedir. Çalışmanın bulguları ilgili literatür doğrultusunda değerlendirilmiş ve ileriki çalışmalar için önerilerde bulunulmuştur. Anahtar kelimeler: Psikolojik iyi oluş; sosyal güvende hissetme; memnuniyet; damgalama
Çocukluk Çağı Travmaları’nın, bireylerin ruhsal gelişimi ve ruh sağlıkları üzerinde yarattığı örselenmeler bilinmekle beraber retrospektif ve prospektif çalışmalar devam etmektedir. Özellikle bu dönemdeki ruhsal travmalar ile Antisosyal... more
Çocukluk Çağı Travmaları’nın, bireylerin ruhsal gelişimi ve ruh sağlıkları üzerinde yarattığı örselenmeler bilinmekle beraber retrospektif ve prospektif çalışmalar devam etmektedir. Özellikle bu dönemdeki ruhsal travmalar ile Antisosyal Kişilik Bozukluğu ya da Dissosiyatif Bozukluklar arasındaki ilintiler yakın dönem bilimsel çalışmalarına konu olmuştur. Araştırmalar göstermektedir ki Çocukluk Çağı Travmaları’nın gerek Antisosyal davranış örüntüleri gerekse Dissosiyatif Bozukluklar ile anlamlı bir ilişkisi vardır. Ne var ki özellikle ülkemizde yürütülen çalışmaların çoğunluğu Klinik Psikiyatri ve Klinik Psikoloji ekseninde sürdürülmüştür. Dolayısıyla çalışmaların amaç ve doğrultusu sağaltım üzerine odaklanmaktadır.  Bununla beraber Dissosiyatif Bozukluk olgularının, doğası gereği adli psikiyatri, adli psikoloji, kriminoloji ve ceza hukukunu ilgilendiren yönleri de bulunmaktadır. Bu çerçevede ülkemizde yapılan çalışmaların da sınırlı olduğu görülmektedir. Bu çalışma ile Dissosiyatif Bozuklukların, kişilerin şuur ve hareket serbestisine olan etkileri, dolayısıyla suça karışmaya hangi oranda sebebiyet verdiği ve cezai ehliyet ile ilgili değerlendirmede nasıl ele alınması gerektiğine dair tartışmalara katkı sağlaması amaçlanmıştır. Cezai ya da hukuki değerlendirmeyi gerekli kılacak adli psikiyatrik ortamlarda bulunan bireylerde dissosiyatif yaşantıların klinik psikiyatrik ortamlara ya da genel populasyona oranla daha yüksek sıklıkta bulunacağı, ayrıca bu durumun “bozukluk” düzeyine (Dissosiyatif Bozukluklar) ulaşması durumunda bu bireylerin adli mekanizmaya dâhil olma risklerinin yüksek olacağı düşünülmektedir.