Abdullah Metin
Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünden mezun oldum. Yüksek Lisans ve doktoramı Gazi Üniversitesi'nde tamamladım. Çalışmalarım Oksidentalizm, Türk Siyasal Hayatı, Karşılaştırmalı Siyasal Sistemler ve Siyaset Sosyolojisi üzerine odaklanmaktadır.
I graduated from Hacettepe University, Department of Political Science. I completed my MA and Ph.D. at Gazi University. My studies focus on Occidentalism, Turkish Political Life, Comparative Political Systems, and Political Sociology.
Address: Cankiri, Turkey
I graduated from Hacettepe University, Department of Political Science. I completed my MA and Ph.D. at Gazi University. My studies focus on Occidentalism, Turkish Political Life, Comparative Political Systems, and Political Sociology.
Address: Cankiri, Turkey
less
Uploads
Papers
öğelere sık rastlanmakla birlikte, Kısakürek Türkiye dışındaki İslami hareketlere oldukça mesafelidir. Kısakürek inkilap, Karakoç diriliş kelimesini tercih eder. Karakoç diriliş alanında özellikle edebiyat ve
sanatı ön plana çıkarırken, Kısakürek bunlara yönetim ve devleti de ekler. Karakoç’ta dillendirilmeyen Türk etnisitesi Kısakürek’te inanç ile iç içe ele alınır ve İslam dünyasındaki dirilişin öncüsü kabul edilir.
İki yazar da mefkurelerinin gerçekleşmesine öncülük edecek bir kadroyu zorunlu görür. Karakoç, bu misyonu aydınlara yüklerken, Kısakürek -münevverler aristokyasını İslam inkilabının tek sınıfı olarak görmekle birlikte- bir liderin varlığını zorunlu görür.
less attention has been paid to its discourse on the West. Therefore, this paper aims to explore ISIS’ perception of the West from Occidentalist perspective. To achieve this aim, numerical and text-based data was acquired by scanning ISIS propaganda magazines, Dabiq, Konstantiniyye, and Rumiyah. Also, an operational analysis was performed by mapping the locations targeted by ISIS’ actions. This article contributes to the literature on several points. First, while
almost all of the studies analyze only the English-language magazines Dabiq and Rumiyah, this study also includes the Turkish magazine Konstantiniyye. Second, unlike other studies, this research also focuses on ISIS’ targeting of the Western way of life. Third, the study assesses
ISIS’ attacks in the West by combining them with the content analysis of the magazines. Last but not least, it compares ISIS’ reaction to the West with the other Eastern reactions that persisted for nearly 200 years. The results disclose that ISIS considers its struggle against the West
as a religious and sacred war. It also targets the different core values and lifestyles of the West. Furthermore, ISIS’ discourse is repudiative, condemning, and challenging, whereas previous
Eastern reactions to the West were eclectic and apologizing.
ilkesel parametreleri belirlenmiştir.
kurulmuştur, fakat nev-zuhûr bir devlet değildir. Türklerin Orta Asya’dan Avrupa’ya uzanan tarih yolculuğunda kurmuş oldukları devlet zincirinin son halkası olan Osmanlılar Türk ve İslam devlet geleneklerinin taşıyıcısıdır. Osmanlı bir uç beyliği olarak kurulmuş ve devletleşme
imtihanını Bizans’a karşı vermiştir. Bu imtihanı başarıyla geçerek Roma İmparatorluğu’nun da varisi olmuştur. Anadolu’da, Avrupa’da, Arap yarımadasında, Yakın Asya’da, Kuzey Afrika’da önemli topraklara sahip olan ve üç denize hâkim olan Osmanlı, bu denli geniş topraklarda hüküm sürmenin gerektirdiği siyasi kabiliyeti tarihten ve coğrafyadan öğrenmiştir. Devletin ve Hanedan’ın bekasını öncelediği için pragmatik ve esnek bir siyaset uygulamıştır. Katılıktan uzak bu siyasi anlayış devletin
kendi kurumlarını oluşturabilmesini ve gerektiğinde yeni şartlara adapte olmasını kolaylaştırmıştır. Devletin tevarüs ettiği gelenek, süreç
içerisinde kendi tesis ettiği kurumlar ve düşünsel anlamda kırılma noktaları Osmanlı’nın siyasi düşüncesinin bütününü teşkil etmektedir.
Bu çalışmanın amacı tüm bu gelenekleri, kurumları ve kırılma noktalarını detaylarıyla ele almaktan ziyade noktaları birbirine bağlamak suretiyle Osmanlı siyasi düşüncesinin değişim çizgisini göstermeye çalışmaktır.
Bu makalenin amacı, ulusal sorun üzerine Avrupalı ve Rusyalı sosya-listlerin tartışmalarını aktarmak ve Sultan Galiyev'in bu tartışmalara yaptığı katkıyı araştırmaktır. Ulusal sorun tartışmaları özellikle Birin-ci Dünya Savaşı yıllarında hızlanmıştır. Savaşın etkisiyle-birkaç dü-şünür/politikacı haricinde-sosyalistler milli çıkarları ön plana çıkar-mış ve bu millileşme eğilimi II. Enternasyonal'in dağılmasına sebep olmuştur. Rusya'da ise Stalin sosyalizmi ihraç etmek yerine tek ülkede sosyalizm kurma politikası gütmüştür. Galiyev'in ulusal sorun tartış-malarına en büyük katkısı, sömürünün düzlemini proleterya-burjuva ilişkisinden ezilen uluslar-sömüren ülkeler (metropoller) düzlemine çekmesidir. Batı proleteryasının sömürgeci kapitalistlerle işbirliği içinde olduğunu ve bu yüzden devrim yapmayacağını düşünen Gali-yev rotanın Doğu'ya çevrilmesi ve sömürülen ülkelerin sömürgecilere karşı mücadelelerinin desteklenerek Sosyalist Enternasyonal'in bu şekilde kurulması taraftarıdır. Anahtar Kelimeler: Ulusal sorun, sosyalist enternasyonal, kültürel özerklik, kendi kaderini tayin hakkı
Abstract
The aim of this essay is to narrate the discussions of the European and Russian Socialists upon the national question and also to investigate the contribution of Sultan Galiev to these discussions. The discussions on the national question particularly came to life around the First World War. Apart from some scholars/politicians, by the effect of the War, Socialists brought national interests into the forefront and this nationalization/ national orientation got the II. International separated. In Russia, instead of exporting the socialism, Stalin carried out the policy of implementing the socialism just in one country. The most important contribution of the Galiev to the discussions on the national question is to change the platform of the exploitation from the relation of proletariat-bourgeois classes to the relation of oppressed nations -exploiter countries. Galiev, considering that the Western proletarian is in cooperation with the imperialist capitalists therefore this class will not revolutionize, holds by being founded of the Socialist In- Arş. Gör., Gazi Üniversitesi, abmetin@gmail.com
Bu makalenin amacı e-devletin Türkiye'de geldiği noktayı, vatandaşların e-devlet uygulamasına tepkilerini, Birleşmiş Milletler ülkeleri içerisinde e-devlet altyapısı, katılım ve e-devlet okuryazarlığı açısından Türkiye'nin yerini ortaya koymak ve e-devletin bürokratik yapı üzerindeki etkisini araştırmaktır. Çalışmamız bize göstermiştir ki, Türkiye'de vatandaşın e-devlete tepkisi olumlu olmakla birlikte, yazılım, donanım, personel ve ağ bağlantısı gibi teknolojik ve insani altyapılar tamamlanamadığı için e-devlet uygulamaları istenilen seviyeye gelememiş, bunun neticesinde Türkiye dünya e-devlet gelişim indeksinde 69. sırada kalmıştır. Bahsedilen problemler aşıldığında Türkiye en azından ekonomisiyle orantılı bir sıraya gelecektir. Ayrıca e-devlet uygulamasının yaygınlaşması ile bürokrasi rahatlayacak, iş yükü ve kaynak kullanım masrafları azalacak, arşivleme kolaylaşacak ve işlem sürelerinin önemli ölçüde kısalmasıyla bürokrasi hantal yapısından kurtulup güçlenecektir.
Abstract
The aim of this article is to exhibit the e-government's position in Turkey, citizen's reaction to implementation of e-government, Turkey's position in terms of e-government infrastructure in United Nations countries, participation and e-government literacy and research the effects of e-government on bureaucratic structure. According to this study, in Turkey, citizen's reaction against e-government is positive as well as e-government applications have not reached the desired level because of infrastructures such as software, hardware, personnel and network connection were not completed, as a result, Turkey was staid in 69 th row in the world e-government development index. If mentioned problems exceeded, at least, Turkey will come to row that is proportional with its economy. In addition, with the widespread implementation of e-government, bureaucracy will relax, labor force and costs of resource use will decrease, archiving will be easy and bureaucracy will discard its clumsy structure and get strong by the decreasing of processing time significantly.
Bu çalışmanın amacı toplumsal süreç içerisinde gerçekliğin nasıl inşâ edildiğini, genelde kimliğin, özelde ise geleneksel kadın kimliğinin nasıl aktarıldığını incelemektir. Çalışmanın teorik zemininde, Peter Berger ve Thomas Luckmann'ın gündelik hayatın oluşumu ve toplumun gerçekliğinin üretilmesi, devam ettirilmesi üzerine düşüncelerinden hareket edilmektedir. Bu, döngüsel bir süreçtir ve üç ayağı vardır: Dışsallaştırma, Nesnelleşme ve İçselleştirme. Dışsallaştırılan gerçeklik kendi gerçekliğimizin meşrulaştırılması ve öteki gerçekliklerin hiçleştirilmesi ile zaman içinde kurumsallaşır ve nesnelleşir. Nesnelleşen gerçeklik asli ve tâli sosyalleşme sürecinde içselleştirilir. İçselleştirilmiş olanın rol ve eylemlerle dışsallaştırılması ile de döngü tamamlanmış olur. Kimlikler de bu döngü dahilinde gündelik hayat içerisinde üretilirler. Bu kimliklerden birisi olan kadın kimliği de dışsallaştırılır, nesnelleşir, içselleştirilir ve zamanla "şey"leşir ve artık sorgulanmaksızın aktarımına devam edilir. Buradaki amacımız kadın kimliğini tanımlamak ve bu kimliğin hızlı ve radikal değişimlerini incelemek değil, değişimi daha yavaş olan geleneksel kadın kimliğinin aktarımını ortaya koymaktır.
Abstract
The aim of this research is to analyze the construction of the reality and the transition of the traditional female identity within the social process. In the theoretical basis of this research lie the thoughts of " the formation of the everyday life and the production of the realization of the society " of Peter Berger and Thomas Luckmann. It is a process of a cycle with three bases; externalization, objectivation and internalization. The externalized reality gets institutionalized and objectified in time by the legitimation of the self-reality and the nihilization of the other realities. The objectified reality gets internalized in the primary and the secondary socialization process. The cycle rounds out by the externalization of what is internalized in the roles and actions. The identities get constructed within this process of cycle in the everyday life. One of these identities, the female identity gets externalized, objectified, internalized and in time reified and the transition continues without questioning. Our objective here is neither to define the female identity nor to analyze its rapid and radical transition but to put forward the transition of the traditional female identity that has a slower rate of change.
Books
Book Chapters
öğelere sık rastlanmakla birlikte, Kısakürek Türkiye dışındaki İslami hareketlere oldukça mesafelidir. Kısakürek inkilap, Karakoç diriliş kelimesini tercih eder. Karakoç diriliş alanında özellikle edebiyat ve
sanatı ön plana çıkarırken, Kısakürek bunlara yönetim ve devleti de ekler. Karakoç’ta dillendirilmeyen Türk etnisitesi Kısakürek’te inanç ile iç içe ele alınır ve İslam dünyasındaki dirilişin öncüsü kabul edilir.
İki yazar da mefkurelerinin gerçekleşmesine öncülük edecek bir kadroyu zorunlu görür. Karakoç, bu misyonu aydınlara yüklerken, Kısakürek -münevverler aristokyasını İslam inkilabının tek sınıfı olarak görmekle birlikte- bir liderin varlığını zorunlu görür.
less attention has been paid to its discourse on the West. Therefore, this paper aims to explore ISIS’ perception of the West from Occidentalist perspective. To achieve this aim, numerical and text-based data was acquired by scanning ISIS propaganda magazines, Dabiq, Konstantiniyye, and Rumiyah. Also, an operational analysis was performed by mapping the locations targeted by ISIS’ actions. This article contributes to the literature on several points. First, while
almost all of the studies analyze only the English-language magazines Dabiq and Rumiyah, this study also includes the Turkish magazine Konstantiniyye. Second, unlike other studies, this research also focuses on ISIS’ targeting of the Western way of life. Third, the study assesses
ISIS’ attacks in the West by combining them with the content analysis of the magazines. Last but not least, it compares ISIS’ reaction to the West with the other Eastern reactions that persisted for nearly 200 years. The results disclose that ISIS considers its struggle against the West
as a religious and sacred war. It also targets the different core values and lifestyles of the West. Furthermore, ISIS’ discourse is repudiative, condemning, and challenging, whereas previous
Eastern reactions to the West were eclectic and apologizing.
ilkesel parametreleri belirlenmiştir.
kurulmuştur, fakat nev-zuhûr bir devlet değildir. Türklerin Orta Asya’dan Avrupa’ya uzanan tarih yolculuğunda kurmuş oldukları devlet zincirinin son halkası olan Osmanlılar Türk ve İslam devlet geleneklerinin taşıyıcısıdır. Osmanlı bir uç beyliği olarak kurulmuş ve devletleşme
imtihanını Bizans’a karşı vermiştir. Bu imtihanı başarıyla geçerek Roma İmparatorluğu’nun da varisi olmuştur. Anadolu’da, Avrupa’da, Arap yarımadasında, Yakın Asya’da, Kuzey Afrika’da önemli topraklara sahip olan ve üç denize hâkim olan Osmanlı, bu denli geniş topraklarda hüküm sürmenin gerektirdiği siyasi kabiliyeti tarihten ve coğrafyadan öğrenmiştir. Devletin ve Hanedan’ın bekasını öncelediği için pragmatik ve esnek bir siyaset uygulamıştır. Katılıktan uzak bu siyasi anlayış devletin
kendi kurumlarını oluşturabilmesini ve gerektiğinde yeni şartlara adapte olmasını kolaylaştırmıştır. Devletin tevarüs ettiği gelenek, süreç
içerisinde kendi tesis ettiği kurumlar ve düşünsel anlamda kırılma noktaları Osmanlı’nın siyasi düşüncesinin bütününü teşkil etmektedir.
Bu çalışmanın amacı tüm bu gelenekleri, kurumları ve kırılma noktalarını detaylarıyla ele almaktan ziyade noktaları birbirine bağlamak suretiyle Osmanlı siyasi düşüncesinin değişim çizgisini göstermeye çalışmaktır.
Bu makalenin amacı, ulusal sorun üzerine Avrupalı ve Rusyalı sosya-listlerin tartışmalarını aktarmak ve Sultan Galiyev'in bu tartışmalara yaptığı katkıyı araştırmaktır. Ulusal sorun tartışmaları özellikle Birin-ci Dünya Savaşı yıllarında hızlanmıştır. Savaşın etkisiyle-birkaç dü-şünür/politikacı haricinde-sosyalistler milli çıkarları ön plana çıkar-mış ve bu millileşme eğilimi II. Enternasyonal'in dağılmasına sebep olmuştur. Rusya'da ise Stalin sosyalizmi ihraç etmek yerine tek ülkede sosyalizm kurma politikası gütmüştür. Galiyev'in ulusal sorun tartış-malarına en büyük katkısı, sömürünün düzlemini proleterya-burjuva ilişkisinden ezilen uluslar-sömüren ülkeler (metropoller) düzlemine çekmesidir. Batı proleteryasının sömürgeci kapitalistlerle işbirliği içinde olduğunu ve bu yüzden devrim yapmayacağını düşünen Gali-yev rotanın Doğu'ya çevrilmesi ve sömürülen ülkelerin sömürgecilere karşı mücadelelerinin desteklenerek Sosyalist Enternasyonal'in bu şekilde kurulması taraftarıdır. Anahtar Kelimeler: Ulusal sorun, sosyalist enternasyonal, kültürel özerklik, kendi kaderini tayin hakkı
Abstract
The aim of this essay is to narrate the discussions of the European and Russian Socialists upon the national question and also to investigate the contribution of Sultan Galiev to these discussions. The discussions on the national question particularly came to life around the First World War. Apart from some scholars/politicians, by the effect of the War, Socialists brought national interests into the forefront and this nationalization/ national orientation got the II. International separated. In Russia, instead of exporting the socialism, Stalin carried out the policy of implementing the socialism just in one country. The most important contribution of the Galiev to the discussions on the national question is to change the platform of the exploitation from the relation of proletariat-bourgeois classes to the relation of oppressed nations -exploiter countries. Galiev, considering that the Western proletarian is in cooperation with the imperialist capitalists therefore this class will not revolutionize, holds by being founded of the Socialist In- Arş. Gör., Gazi Üniversitesi, abmetin@gmail.com
Bu makalenin amacı e-devletin Türkiye'de geldiği noktayı, vatandaşların e-devlet uygulamasına tepkilerini, Birleşmiş Milletler ülkeleri içerisinde e-devlet altyapısı, katılım ve e-devlet okuryazarlığı açısından Türkiye'nin yerini ortaya koymak ve e-devletin bürokratik yapı üzerindeki etkisini araştırmaktır. Çalışmamız bize göstermiştir ki, Türkiye'de vatandaşın e-devlete tepkisi olumlu olmakla birlikte, yazılım, donanım, personel ve ağ bağlantısı gibi teknolojik ve insani altyapılar tamamlanamadığı için e-devlet uygulamaları istenilen seviyeye gelememiş, bunun neticesinde Türkiye dünya e-devlet gelişim indeksinde 69. sırada kalmıştır. Bahsedilen problemler aşıldığında Türkiye en azından ekonomisiyle orantılı bir sıraya gelecektir. Ayrıca e-devlet uygulamasının yaygınlaşması ile bürokrasi rahatlayacak, iş yükü ve kaynak kullanım masrafları azalacak, arşivleme kolaylaşacak ve işlem sürelerinin önemli ölçüde kısalmasıyla bürokrasi hantal yapısından kurtulup güçlenecektir.
Abstract
The aim of this article is to exhibit the e-government's position in Turkey, citizen's reaction to implementation of e-government, Turkey's position in terms of e-government infrastructure in United Nations countries, participation and e-government literacy and research the effects of e-government on bureaucratic structure. According to this study, in Turkey, citizen's reaction against e-government is positive as well as e-government applications have not reached the desired level because of infrastructures such as software, hardware, personnel and network connection were not completed, as a result, Turkey was staid in 69 th row in the world e-government development index. If mentioned problems exceeded, at least, Turkey will come to row that is proportional with its economy. In addition, with the widespread implementation of e-government, bureaucracy will relax, labor force and costs of resource use will decrease, archiving will be easy and bureaucracy will discard its clumsy structure and get strong by the decreasing of processing time significantly.
Bu çalışmanın amacı toplumsal süreç içerisinde gerçekliğin nasıl inşâ edildiğini, genelde kimliğin, özelde ise geleneksel kadın kimliğinin nasıl aktarıldığını incelemektir. Çalışmanın teorik zemininde, Peter Berger ve Thomas Luckmann'ın gündelik hayatın oluşumu ve toplumun gerçekliğinin üretilmesi, devam ettirilmesi üzerine düşüncelerinden hareket edilmektedir. Bu, döngüsel bir süreçtir ve üç ayağı vardır: Dışsallaştırma, Nesnelleşme ve İçselleştirme. Dışsallaştırılan gerçeklik kendi gerçekliğimizin meşrulaştırılması ve öteki gerçekliklerin hiçleştirilmesi ile zaman içinde kurumsallaşır ve nesnelleşir. Nesnelleşen gerçeklik asli ve tâli sosyalleşme sürecinde içselleştirilir. İçselleştirilmiş olanın rol ve eylemlerle dışsallaştırılması ile de döngü tamamlanmış olur. Kimlikler de bu döngü dahilinde gündelik hayat içerisinde üretilirler. Bu kimliklerden birisi olan kadın kimliği de dışsallaştırılır, nesnelleşir, içselleştirilir ve zamanla "şey"leşir ve artık sorgulanmaksızın aktarımına devam edilir. Buradaki amacımız kadın kimliğini tanımlamak ve bu kimliğin hızlı ve radikal değişimlerini incelemek değil, değişimi daha yavaş olan geleneksel kadın kimliğinin aktarımını ortaya koymaktır.
Abstract
The aim of this research is to analyze the construction of the reality and the transition of the traditional female identity within the social process. In the theoretical basis of this research lie the thoughts of " the formation of the everyday life and the production of the realization of the society " of Peter Berger and Thomas Luckmann. It is a process of a cycle with three bases; externalization, objectivation and internalization. The externalized reality gets institutionalized and objectified in time by the legitimation of the self-reality and the nihilization of the other realities. The objectified reality gets internalized in the primary and the secondary socialization process. The cycle rounds out by the externalization of what is internalized in the roles and actions. The identities get constructed within this process of cycle in the everyday life. One of these identities, the female identity gets externalized, objectified, internalized and in time reified and the transition continues without questioning. Our objective here is neither to define the female identity nor to analyze its rapid and radical transition but to put forward the transition of the traditional female identity that has a slower rate of change.
olduğunu tartışmaktır. Bu tartışmayı yürütebilmek için öncelikle demokrasi ve cumhuriyetin ifade etiği anlamlar -en azından bu çalışma için geçerli olmak üzere- açıklanmaya çalışılmıştır. Bu kavramsal girişten sonra Türkiye’deki cumhuriyetin
bu tanımla ne ölçüde örtüştüğü sorgulanmıştır. Akabinde ordunun siyaset içindeki yeri teorik düzlemde ele alınarak, ordu
zihniyeti ile cumhuriyet düşüncesi arasındaki paralelliğe dikkat çekilmiştir. Son tahlilde ise Türkiye’de ordunun siyaset içerisindeki tarihî yeri demokrasi ve cumhuriyet açısından analiz
edilmeye çalışılmıştır. Bu analiz için, ordunun siyasi kurumlar
içinde edindiği yer, bu amaçla düzenlemiş olduğu hukuki mevzuatlar ve askerin siyasete müdahale metinleri temel alınmıştır.
Belirtmek gerekir ki, bu çalışma demokrasi ve cumhuriyet de-
ğerlerinden herhangi birini ön plana çıkarmayı değil, ordunun siyasetle olan ilişkisini bu iki kavram üzerinden ortaya koymayı amaçlamaktadır.
yayınlanan Konstantiniyye dergisi başta olmak üzere Rumiyah ve Dabiq dergilerinde Türkiye’nin siyasi kadrolarına, yönetim ilkelerine, kurumsal yapısına ve halkın yaşam tarzına dair ötekileştirici dilinin nicel ve nitel
kavram haritası çıkarılmıştır. Dergiler incelendiğinde görülmektedir ki, IŞİD Ortadoğu’da, Asya’da, Afrika’da ve Avrupa’da söylemini dini öteki üzerine inşa etmektedir. Buradaki dini ötekilik İslam vs. diğer dinler ya da Ehl-i Sünnet vs. diğer din ve mezhepler şeklinde değil IŞİD’in İslam anlayışı vs. diğer mezhepler ve inançlar şeklindedir. Kendi siyasal hilafet anlayışı dışındaki tüm siyasetleri tağut ve batıl gören IŞİD sözde hilafet sancağının altında toplanmayan hiç kimseyi Müslüman kabul etmemektedir. Türkiye’deki laik ve demokratik düzeni İslam dışı gören
IŞİD, siyasileri tağut ve Haçlıların kuklası, meclisi tagutun merkezi, halkı da İslam’ı yanlış yaşayan mürtetler olarak nitelemekte, Türkiye’nin eğitim ve iktisadi sistemini tağuti düzenin önemli parçaları olarak görmektedir.
Anahtar Kelimeler: IŞİD/DAEŞ terörist propaganda, din temelli ötekileştime, Konstantiniyye dergisi