Papers by Ahmet Akgül (Assoc. Prof. Dr.)
EKEV Akademi Dergisi, 2021
Abstract:
Egyptian poet Mohammed b. Said al-Busiri (d. 1297?) is a prominent figure in Islamic l... more Abstract:
Egyptian poet Mohammed b. Said al-Busiri (d. 1297?) is a prominent figure in Islamic literature with his panegyrics for the Prophet Muhammad. Among these, his poem known as Qasida al-Burdah (Kevâkibu’d-dürriye fî medhi hayri’l-beriyye) and his Qasida al-Mudariyya (al-Kasîdetü’l-muzâriyye fi’s-salâti alâ hayri’l-beriyye), also known as Qasida al-Râiyya, are the most common ones. In many prayer journals, Qasida al-Mudariyya is accredited with such attributes in narratives such as “those who recite it will see the Prophet in his/her dream” or “they’ll find a cure for their diseases.” Apart from the quintets, it has also been interpreted and translated into different languages many times. One of them is the poetic translation for Qasida al-Mudariyya written by İbrahim Efendi of Yalvac (İbrahim b. Muhammed el-Yalvacî, d. 1877), who earned reputation with the name “İhbar Billezi”. There is no academic study found in which the ode, recorded in a journal where the author’s poems with similar content were collected, was dealt with separately. In this article, information is given about some copies of the journal (el-Mecmûatü’l-kübrâ mine’l-kasâidi’l-fuhrâ), where the poetic translation written by İbrahim Efendi is found, the transcription of the translation is presented, and the evaluations are made about its content and form characteristics. In addition, it has been revealed that the Qasida al-Mudariyya translation attributed to Ali Rıza Efendi of Yalvac (Ali Rıza b. Mehmed Rüşdi Yalvacî, d. 1902) both in the records in Konya Regional Manuscript Library and in some contemporary studies, is not a work different from İbrahim Efendi’s translation, thus correcting an error in the archives and resources.
//
Öz:
Mısırlı şair Muhammed b. Said el-Bûsîrî, (öl. 1297?) İslam edebiyatında Hz. Peygamber methiyeleriyle şöhret bulmuş bir şahsiyettir. Bu methiyeler arasında, Kaside-i Bürde sanıyla bilinen manzumesi (Kevâkibu’d-dürriye fî medhi hayri’l-beriyye) ile Kaside-i Râiyye olarak da anılan Kaside-i Muzariyye’si (el-Kasîdetü’l-muzâriyye fi’s-salâti alâ hayri’l-beriyye) en yaygın olanlarıdır. Birçok vird mecmuasında, “okuyanın Hz. Peygamber’i rüyasında göreceği” veya “hastalıklarına şifa bulacağı” şeklinde rivayetlerle kayıtlı bulunan Kaside-i Muzariyye, çok defa şerh ve tahmis edilmiş, farklı dillere çevrilmiştir. “İhbâr Billezî” lakabıyla bilinen Yalvaçlı İbrahim Efendi’nin (İbrahim b. Muhammed el-Yalvacî, öl.1877) Kaside-i Muzariyye’ye yazdığı manzum tercüme de bunlardan biridir. Müellifin benzer içerikteki şiirlerinin toplandığı bir mecmuada kayıtlı olan kasidenin müstakil olarak ele alındığı herhangi bir akademik çalışmaya rastlanmamıştır. Bu makalede, İbrahim Efendi tarafından yazılan manzum tercümenin bulunduğu mecmuanın (el-Mecmûatü’l-kübrâ mine’l-kasâidi’l-fuhrâ) bazı nüshaları hakkında bilgi verilmiş, tercümenin çevriyazılı metni oluşturulmuş, içeriği ve şekil özellikleri hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bunun yanında hem Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesindeki kayıtlarda hem de bazı çağdaş araştırmalarda, Yalvaçlı Ali Rıza Efendi’ye (Ali Rıza b. Mehmed Rüşdi Yalvacî, öl. 1902) atfedilen Kaside-i Muzariyye tercümesinin de İbrahim Efendi’nin tercümesinden farklı bir eser olmadığı ortaya konarak arşiv ve kaynaklardaki bir yanlışlık düzeltilmiştir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi / The Journal of International Social Research, 2021
Öz:
Klasik Türk edebiyatında aşk, bütün edebiyat geleneklerinde olduğu gibi, bütün tezahürleriy... more Öz:
Klasik Türk edebiyatında aşk, bütün edebiyat geleneklerinde olduğu gibi, bütün tezahürleriyle işlenmiş bir temadır. Bu geleneğe mensup şairler, aşk kavramını temel ve beşerî arzulardan uhrevî ve tasavvufî boyutlarına kadar çeşitli yönleriyle ele almışlardır. Hemen her klasik şair, özellikleri ortak bir sevgiliye âşık olmak ve onu anlatmakla yükümlüymüş gibi davranmaktadır. Bu edebiyatın temelindeki lirizmin kaynağı aşktır ve bu aşkın kahramanlardan biri, kayıtsız şartsız seven taraf, yani âşık; diğeri ise âşığa acı ve ızdırap vermekten hoşlanan taraf, yani sevgilidir. Hemen her klasik şairin divanında örneklerini görebileceğimiz, kuralları önceden belirlenmiş olan bu âşık-maşuk ilişkisi, XVI. yüzyıl şairlerinden Fuzûlî’nin (ö. 1556) bazı şiirlerinde aynen görülürken bazı şiirlerinde önemli farklılıklar göstermektedir. Şairin fikir ve estetik yönlerinden klasik Türk edebiyatının genel geçer kaidelerine sadık olduğu söylenebilir. Ancak divanında gelenekten farklılaşan fikirlere de rastlanmaktadır.
Bu çalışmada, Fuzûlî’nin Türkçe divanında yer alan gazellerindeki âşık-sevgili ilişkisi incelenmiş ve şairin gelenek içerisinde öne çıktığı iki hususa dikkat çekilmiştir. Bunlardan ilki, sevgiliden gelen eziyetlerin vefa yahut iyilik kabilinden değerlendirilmesidir. Fuzûlî’ye göre sevgilinin âşığa ettiği eziyetler aslında vefa göstergesidir. Şairin mensup olduğu gelenek açısından bu fikir oldukça orijinaldir. Diğeri ise, sevgilinin eziyetlerine seve seve katlanan bir ‘âşık’ profili çizilmesidir. Fuzûlî’ye göre, sevgilinin eziyetleri de âşık için lütuftur ve bunlardan asla şikâyet edilmemelidir. Şairin her iki konudaki özgün ifadeleri divanından seçilen örnek beyitlerle izaha çalışılmıştır.
//
Abstract:
Love in classical Turkish literature, as in all literary traditions, is a theme handled with all its manifestations. Poets belonging to this tradition have dealt with the concept of love in various aspects, ranging from basic and human desires to otherworldly and mystical dimensions. Almost every classical poet behaves as if they are obliged to fall in love with a beloved one who has common traits and to expatiate on her. The source of lyricism at the basis of this literature is love, and one of the heroes of this love is the unconditional loving side, which is the lover, while the other is the party who likes to inflict pain and anguish on the lover, which is the beloved one. This lover-beloved relationship, whose examples we can see in the diwan of almost every classical poet and whose rules are predetermined, is seen exactly in some of the poems of Fuzûlî (d. 1556), one of the 16th century poets, while it shows significant differences in some of his poems. The poet can be said to be loyal to the general rules of classical Turkish literature in terms of his ideas and aesthetics. However, there are also ideas that differ from tradition in his diwan.
In this study, the relationship between the lover and the beloved in Fuzûlî's ghazals in his Turkish diwan is examined and attention is drawn to two issues in which the poet stands out in the tradition. The first of these is the evaluation of the torments from the lover in terms of loyalty or goodness. According to Fuzûlî, the beloved one’s maltreatment to the lover is actually a sign of loyalty. This idea is quite original in terms of the tradition the poet belongs to. The other one is the drawing of a 'lover' profile, who gladly endures the maltreatments of the beloved. According to Fuzûlî, maltreatments of the beloved one are also a blessing for the lover, and he should never complain about them. The original expressions of the poet on both subjects are tried to be explained with sample couplets selected from his diwan.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
International Journal of Language Academy, 2021
Öz
Halk anlatılarının pek çok kültürde benzer özellikler göstermesi sebebiyle ortak bir köken ar... more Öz
Halk anlatılarının pek çok kültürde benzer özellikler göstermesi sebebiyle ortak bir köken arayışı, Tarihî-Coğrafî Fin Okulunun temel paradigmalarından olmuştur. Okulun araştırmacılarından olan Axel Olrik, bu fikirden hareketle, epik karakterli halk anlatılarındaki ortaklıkları on beş madde ile ortaya koymuş ve ‘Halk Anlatılarının Epik Yasaları’ adıyla bir çalışma yöntemi oluşturmuştur. Bu yasalar, anonim ya da sözlü kültür ürünlerinin yanı sıra yazılı kültür ürünlerine de uygulanarak sözlü kültür ortamının müellife ve esere etkisi gibi hususları ortaya çıkarmaya elverişlidir. Olrik’in çalışması bu yönüyle şimdiye kadar pek çok sözlü ve yazılı kültür ürününe uyarlanmış ve anlatıların bu yasalara uygunlukları değerlendirilmiştir. Bu çalışmada klasik edebiyat içerisinde kategorize edilen ve mesnevi nazım şekliyle yazılmış olan bir aşk hikâyesine Olrik’in ortaya koyduğu yasalar uygulanmıştır. Mesnevilerin yazarları genellikle bellidir. Olrik’in tablosu ise anonim türlere; özellikle de mit, türkü, kahramanlık destanları ve efsanelere yönelmiş bir çalışmadır. Bu incelemede, anonim ya da yazarı belli olan eser ayrımı gözetilmeden Şeyhî’nin Hüsrev ü Şirin adlı aşk mesnevisi incelemeye alınmıştır. İnceleme yapılırken Olrik’in yasalarının halk anlatılarının beslendiği yahut halk anlatılarını besleyen bir kaynağa uygulanması hedeflenmiştir. Makalede, klasik Türk edebiyatı mahsulü olan Hüsrev ü Şirin mesnevisinin halk edebiyatı ürünleri için hazırlanmış bir kalıba göre incelenmesi amaçlanmış ve bulgular üzerinden uygunluklar ya da uyumsuzluklar hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Abstract
Since folk narratives have similar characteristics in many cultures, the search for a common origin has been one of the basic paradigms of the Historical-Geographical Finnish School. Based on this idea, Axel Olrik, who is one of the researchers of the school, has set forth fifteen commonalities of folk narratives of epic character and created a study method called "Epic Laws of Folk Narrative". These laws are suitable for revealing issues such as the effect of the oral culture environment on the author and the work by applying them to the written cultural products as well as the anonymous or oral cultural products. In this respect, Olrik's work has been adapted to many oral and written culture products, and the compliance of the narratives with these laws has been evaluated. In this study, the laws put forth by Olrik were applied to a love story categorized in classical literature and written in mesnevi verse form. The authors of the masnavis are generally known. However, Olrik's table is devoted to anonymous types, especially to the myths, folk songs, heroic epics and legends. In this review, the love masnavi of Sheyhi, entitled Husrev u Shirin, is studied, regardless of the distinction made between an anonymous work or a work whose author is known. While studying the masnavi, it was aimed to apply the laws of Olrik to a source that feeds folk narratives or that is fed by them. In the article, it is aimed to examine Hüsrev ü Şirin mesnevi, which is a product of classical Turkish literature, according to a pattern prepared for folk literature products, and evaluations are made about conformities or incompatibilities based on the findings.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi / RumeliDE Journal of Language and Literature Studies, 2021
Abstract
In addition to the traditional commentary, foreign art theories have recently been adde... more Abstract
In addition to the traditional commentary, foreign art theories have recently been added to the studies aimed at understanding classical Turkish literature poems. One of these modern aesthetic theories is the ontological understanding of art. The systematization of art ontology, which is one of the contemporary art philosophies, in Turkish literature was achieved thanks to İsmail Tunali (1922-2015). After Tunali's work entitled Art Ontology, the application of ontological analysis methods to literary works has been accepted in some academic circles, and the theory has been taken as reference by many academicians and researchers. When the classical Turkish literature is studied, Dursun Ali Tokel and Yavuz Bayram are observed to have made use of this method in their ghazal analysis and pioneered the method to become widespread. In particular, the methods and steps in the table developed by Yavuz Bayram based on Tunali's work were taken as an example in the ontological analysis studies after him.
In this article, the ghazal of Sheikh Galip (d. 1799), who is accepted as one of the last great representatives of Sebkihindi (Indian style) movement, ending with the redif ‘düştü’ has been studied by the ontological analysis method. Within the context of the method followed, the examples used in the application of the theory to classical Turkish literature poems until today have not been excluded, and the table prepared by Yavuz Bayram with reference from İsmail Tunali has been used. The relevant ghazal has been found in the literature to be studied through classical annotation and structuralist methods. Also, in this article, ontic integrity is analyzed. Using the ontological analysis method, the sound and meaning layers of the poem are discussed, and also the concrete and abstract meaning levels as well as the Sufi level are revealed. Whether there are reflections from the poet’s mood and life in the ghazal is also questioned through these layers.
Öz
Klasik Türk edebiyatı manzumelerini anlamaya yönelik çalışmalara, son zamanlarda geleneksel şerhin yanında yabancı sanat kuramları eklenmiştir. Bu modern estetik kuramlarından biri de ontolojik sanat anlayışıdır. Çağdaş sanat felsefelerinden biri olan sanat ontolojisinin Türk edebiyatında sistemleşmesi İsmail Tunalı (1922-2015) sayesinde olmuştur. Tunalı’nın Sanat Ontolojisi adlı eseri sonrasında ontolojik analiz yöntemlerinin edebî eserlere uygulanması bazı akademik çevrelerde kabul görmüş ve kuram birçok akademisyen ve araştırmacı tarafından referans alınmıştır. Klasik Türk edebiyatı literatürüne bakıldığında Dursun Ali Tökel ve Yavuz Bayram’ın gazel çözümlemelerinde bu yöntemden faydalandıkları ve yöntemin yaygınlaşması için öncülük ettikleri görülmektedir. Bilhassa Yavuz Bayram’ın Tunalı’nın eserinden yola çıkarak geliştirdiği tabloda yer alan yöntem ve aşamalar kendisinden sonraki ontolojik analiz çalışmalarında örnek alınmıştır.
Bu makalede, Sebkihindi (Hint üslubu) akımının son büyük temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Şeyh Galip’in (ö. 1799) ‘düştü’ redifli gazeli ontolojik analiz metoduyla incelenmiştir. Yöntem olarak kuramın bugüne kadar klasik Türk edebiyatı manzumelerine uygulanmasında kullanılan örneklerinin dışına çıkılmamış, Yavuz Bayram’ın İsmail Tunalı’dan referansla hazırladığı tablodan istifade edilmiştir. Gazelin literatürdeki çalışmalarda, klasik şerh ve yapısalcılık metotlarıyla incelendiği görülmüştür. Bu makaleyle de ontik bütünlüğü analiz edilmiştir. Ontolojik analiz metodu ile manzumenin ses ve anlam katmanları ele alınmış somut ve soyut anlam düzeyi ile tasavvufî düzeyi ortaya konmuştur. Gazelde şairin ruh hâlinden ve hayatından akisler bulunup bulunmadığı da yine bu katmanlar vasıtasıyla sorgulanmıştır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Yalvaç Kent Araştırmaları, 2020
Akdeniz Bölgesinin batısında, Göller Yöresinin en kuzeyinde yer alan Yalvaç, Isparta ilinin Merke... more Akdeniz Bölgesinin batısında, Göller Yöresinin en kuzeyinde yer alan Yalvaç, Isparta ilinin Merkez’den sonraki en büyük ilçesidir. Kentin köklü bir tarihî ve kültürel geçmişe sahip olduğu bilinmektedir. Bu yazıda, Türkiye’deki üniversitelerde yapılmış, Yalvaç’ı konu edinen lisansüstü çalışmaların alanlarına göre tasnif edilerek kayıt altına alınması amaçlanmıştır. Bu sayede, Yalvaç’la ilgili herhangi bir konuda araştırma yapacak olanların kent hakkında bugüne dek yapılmış lisansüstü tezlere çabucak ulaşmaları sağlanmak istenmiştir. Yalvaç hakkında yapılmış çalışmalar elbette lisansüstü tezlerle sınırlı değildir. Kenti konu alan çok sayıda çalışma (kitap, bilimsel makale, bildiri, gazete makaleleri vb.) mevcuttur ve bu çalışmalar başka bir yazının konusu olmaya elverişlidir.
Çalışma hazırlanırken tarama modeli benimsenmiş, öncelikle konuyla ilgili yapılmış herhangi bir yayın olmadığı tespit edilmiştir. Çalışmada kaynak olarak Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) ‘Tez Merkezi’ veri tabanı esas alınmış, bunun yanında kısmen de olsa SOBİAD Atıf Dizininden istifade edilmiştir. Yalvaç hakkındaki lisansüstü çalışmalar -yararlanmayı kolaylaştırmak için- içeriklerine göre tasnif edilmiş ve yazar soyadı esasıyla alfabetik olarak sıralanmıştır. Tezler bu bağlamda; ‘Fen Bilimleri’, ‘Sosyal ve Beşerî Bilimler’ ve ‘Sağlık Bilimleri’ başlıkları altında toplanmıştır. İlave olarak yine YÖK’ün veri tabanındaki “Hazırlanmakta Olan Tezler” bölümünde kayıtlı bulunan ve henüz devam eden çalışmalar da tasnifin sonuna eklenmiştir. Bu künyelerin dışında tezlerle ilgili çeşitli değerlendirmelerde bulunulmuş ve çalışmaların alanları, düzeyleri, yılları, yapıldıkları üniversiteler gibi konularda istatistiksel veriler sunulmuştur.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Osmanlı Mirası Araştırmaları Dergisi / Journal of Ottoman Legacy Studies, 2020
Summary
It is observed that the journals, which are among the important supplementary references ... more Summary
It is observed that the journals, which are among the important supplementary references of Turkish literature, are compiled in many subjects ranging from poetry to music, from prayer to sermon, from fortunes to hadiths, from letters to stories, etc. These works have a variety of benefits such as allowing access to sociocultural information, which are not found in the main sources and references (dictionaries of poet biographies, divans, historical references, etc.), about the period when they were compiled, informing about those poets who do not have a divan as well as discovering the poems of the poets which are not found in their own divans. However, the fact that these works have different features in terms of content and form makes it difficult to make holistic reviews. These sources, which are expected to be enlightening in terms of the literary taste of the period they belong to and the tendencies of the society, should first be transcribed into Latin letters, and then they should be subjected to different classifications according to their content. Considering the volume of the material to come out, it can be well understood that it is indispensable to create a database using digital technology. In recent years, pioneering works have been done on the development of these databases that will allow the classification of journals. The most comprehensive of the missions in this regard is the Project for Systematic Classification of Journals, which started with the proposal of Mehmet Fatih Köksal in 2012 and was developed with the contributions of his colleagues as well as many researchers embracing the project. Thanks to this project, also known by the acronym MESTAP, many journals have been recently gathered and publicized.
In this article, the detailed content inventory of the poetry journal registered in the Manuscripts Collection of Turkish National Library with the archive number 06 Mil Yz A 7331 was made on the tables prepared within the scope of the Project for Systematic Classification of Journals (MESTAP). As a result of the reviews, it has been found that there have not been any previous publications or publicity stunts with regard to the journal. In the entire 27-leaf journal, some leaves of which are recognized to have been torn off, there are poems belonging to the poets categorized within the tradition of classical Turkish literature. All of the poems are composed in aruz prosody. In the journal, there are 76 poems of 36 poets, mostly from the 16th century, as well as 16 poems, the poets of which could not be identified. Hayâlî with sixteen poems, Necâtî with twelve poems and Usûlî with five poems come to the forefront as the poets whose poems are mostly included. In the journal where 24 poets take their place with one poem, Kınalızâde Ali Çelebi have four poems, while Bâkî, Emrî, İbrahim, Nahifî, Rahmî, Şevkî-i Konevî, Sun’î and Meyli have two. On the other hand, some poems recorded in this work in the names of Nahifî, Rızâyî, Necâtî, and Hayâlî were not found in the published divans of the poets.
In the journal, whose leaves are decorated with the patterns of rose, tulip, hyacinth, gazelle, peacock, cypress etc., singular couplet (mufrad-38), ode (ghazal-33), and encomium (qasida-12) are the most commonly used forms of poem. Some of the singular couplets that have a wide range of themes are in the form of enigma (muamma) and conundrum (lugaz). Most of the ghazals are amatory. Yet, almost all of the encomiums are of praise. This journal, in which there are two examples of rubai, masnavi and mustazad (supplemented), also includes one tuyug, muhammes (pentastich), and tahmis. In addition to these poems, there are five date verses and three unfinished prose texts in the journal.
There is no concrete information about the compiler(s) in the journal. However, it is possible to make some inferences by going through the content of the work. The content of the reviewed journal indicates that it was produced by more than one compiler. The journals are the works that are not completed by one person and in a short period of time. Those who get possession of the journal in the following periods can continue to produce it through the additions they make. Therefore, it is natural that the reviewed journal has more than one compiler. Acting very attentively while creating the work, the first compiler decorated the pages with a variety of figures such as roses, tulips, hyacinths, and peacocks. The same care is also observed in handwriting and page layouts as well as the tabulated forms on the pages, all of which form the main axis of the journal. The compiler(s) who continued to produce the journal stuck to the content, even though they did not comply with the layout. Like the first compiler, they only recorded examples from classical Turkish poetry in the journal. It is another common feature of compilers that poets such as Necâtî, Hayâlî, and Usûlî, whose poems contain local and harmonious elements, prove to have been preferred much more in the journal. Compilers who did not include any poetry in a foreign language were also successful in spelling rules. In addition, the fact that they complied with the spelling rules largely and made no mistakes in the spelling of words and suffixes is an indication that the compilers were well-trained figures. Although the copying date of the journal was specified as 1117 AH (1705-06 CE) in the archive records, neither this date nor another one was not ascertained anywhere in the work. The predominance of the 16th century poets makes us believe that the journal might have been completed in the 16th century or, at the very latest, in the first quarter of the 17th century.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi / The Journal of Ottoman Literature Studies, 2019
Özet
Osmanlı Devleti’nin birçok yönden zirvede olduğu on altıncı asrın en belirgin türlerinden bi... more Özet
Osmanlı Devleti’nin birçok yönden zirvede olduğu on altıncı asrın en belirgin türlerinden biri Süleymannamelerdir. Yavuz Sultan Selim için yazılan Selimnamelerin devamı niteliğinde olan bu eserler, Osmanlı tarih yazıcılığının önemli örneklerindendir. Bunun yanı sıra Osmanlı’nın en uzun saltanat süreli ve ihtişamlı devri hakkında pek çok konuda yüksek oranda doğru ve sağlam bilgiler vermeleri beklenen Süleymannameler; edebî, içtimai, askerî, dinî ve iktisadi yönlerden çalışılmayı hak edecek değere sahiptir.
Kanuni Sultan Süleyman ile aynı dönemde yaşamış müellif ve şairlerce padişahın sefer ve gazalarının anlatıldığı altısı manzum, dördü mensur olmak üzere on Süleymanname yazıldığı bilinmektedir. Manzum olarak kaleme alınan Senâyî’nin Süleymaniyye’si de bu dönemde yazılmıştır ve Sultan Süleyman döneminin ilk yarısını konu edinmektedir. Seferlere katılanlardan edinilen bilgilere dayanılarak yazıldığı anlaşılan eserde, Sultan Süleyman’ın Doğu ve Batı’ya yaptığı seferler, savaşlar ve fetihler anlatılmaktadır. Biri tarafımızca tespit edilmiş iki nüshası bulunan kitap, edebî değerinin yanında yazıldığı dönemin iskân politikasını, idari yapısını, ordunun durumu ve bölümlerini tasvir etmesi yönleriyle Kanuni devrinin ilk yarısı için orijinal bir kaynaktır. Mesnevi nazım şekliyle yazılan Süleymaniyye, 3526 beyitten müteşekkildir. 1521 yılındaki Belgrad Seferi’yle başlayan eser, 1538 tarihli Kara Boğdan seferiyle sona ermektedir.
Bu makalede Senâyî’nin kimliği üzerinde durulmuş; Süleymaniyye’nin nüshaları tanıtılmış, şekil özellikleri ve içeriği hakkında bilgiler verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Süleymanname, Süleymaniyye, Senâyî, Kanuni Sultan Süleyman, Mesnevi.
Abstract
One of the most prominent types of the sixteenth century, when the Ottoman Empire was at its peak in many ways, was the Suleyman-namas. These works, which are the continuation of the Selimnames written for Selim I, are important examples of Ottoman historiography. In addition, Suleyman-namas, which are expected to give a high level of correct and sound information about the most long-term and magnificent period of the Ottoman Empire, are worthy of being studied in literary, social, military, religious and economic aspects.
It was known that ten Suleyman-namas, six of which were in verses and four of which were in poems depicting expeditions and holy wars of Sultan, were written by the scribes who lived in the same period with Sultan Suleyman the Magnificent. The Suleymaniyye of Mr. Senayi, written in verse, was also written during this period and is about the first half of the period of Sultan Suleyman the Magnificent. In the work which is understood to be written based on the information obtained from the attendants of the sultan, Sultan Suleyman’s expeditions to the East and to the West, wars and conquests are described. The book contains two copies, one of which is determined by us, along with its literary value, it is an original source for the first half of the Kanuni period in terms of its housing policy, its administrative structure, the condition of the army and its sections. Suleymaniyye, written in mathnawi verse form, is composed of 3526 couplets. The work which started with the Belgrade expedition in 1521 ended in 1538 with the Kara Bogdan (Moldavia) expedition.
In this article, it was focused on the identity of Mr. Senayi; copies of Suleymaniyye were introduced and information regarding figure features and contents were given.
Keywords: Suleyman-nama, Suleymaniyye, Mr. Senayi, Suleyman the Magnificent, Mathnawi.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Dil ve Edebiyat Araştırmaları / Journal of Language and Literature Studies, 2018
Öz:
Kültürel ve edebi mirasımızın önemli bir evresini oluşturan klasik Türk edebiyatını layıkıyl... more Öz:
Kültürel ve edebi mirasımızın önemli bir evresini oluşturan klasik Türk edebiyatını layıkıyla tanıyabilmek için, içinde yaşadıkları toplumun izlerini bizlere aksettiren divan şairlerini anlayabilmek gerekir. Bu nedenle klasik Türk edebiyatı döneminde kaleme alınan eserlerin gün yüzüne çıkarılması ve incelenmesi kültürümüz açısından önemlidir. 18. yüzyıl, Osmanlı Devleti'nin gerileme dönemine girdiği bir devirdir. Bu asırdaki siyasi, içtimai ve ekonomik durgunluklar edebi gelişmeleri çok etkilememiş; klasik Türk edebiyatı, önceki asrın devamı olarak olgunluk dönemini yaşamayı sürdürmüş, yeni şairler ve eserler ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmaya konu olan Abdullah Sıdkî de klasik Türk edebiyatının çok sayıda şair yetiştirdiği 18. yüzyıl şairlerindendir. Yaklaşık olarak H.1099 (M.1687/1688)'da doğup H.1172 (M.1758/1759) senesinde vefat etmiştir. Sıdkî, ayrıca Halveti şeyhlerindendir, imamlık yapmıştır. Bu çalışmada ele alınan Abdullah Sıdkî Divanı, şairin vefatından sonra oğlu tarafından tertiplenmiştir. Nitekim Divan'ın başına oğlu tarafından eklenen mensur kısım sayesinde kendisi hakkında birinci elden bilgiler elde edilmiştir. Makalede ayrıca şairin hayatıyla ilgili diğer biyografik kaynaklardaki bilgilerden de istifade edilmiş, şiirlerinden hareketle edebi kişiliği üzerinde durulmuştur. Bilinen tek nüshası Ankara Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonunda bulunan eserde Türkçe 14 kaside, 135 gazel ve bir murabba bulunmaktadır.
Abstract
For a proper understanding of the classical Turkish literature which constitutes a landmark for the cultural and literary legacy of Turkey, it is essential to thoroughly know the divan poets who successfully
convey the qualities of the society of their time. Thus, it is important for Turkish culture to bring to light and study such works penned during the classical period of Turkish literature.
The 18th century was a period of decline for the Ottoman Empire, when literary developments were not largely influenced by political, social and economic downturns, and classical Turkish literature was still in its maturity as a continuation of the previous century, raising new poets and
creating new works.
The subject of this study, Abdullah Sıdkî, was a poet of the 18th century, a productive time for new poets in classical literature. Born in around AH 1099 (1687/1688 AD) and died in AH 1172 (1758/1759 AD), Sıdkî was also a sheikh of Khalwati order who acted as an imam.
Abdullah Sıdkî’s divan was posthumously compiled by his son. Thanks to the prosaic text he appended at the opening section of his divan, we enjoy first-hand information about the poet himself. Also drawing upon other biographical sources about the poet’s life, this paper addresses
his literary personality as well. With its only known extant copy in the Manuscripts Collection of the National Library in Ankara, the work contains 14 kasides, 135 gazels and a murabba, all composed in Turkish.
Keywords: Classical Turkish Literature, Abdullah Sıdkî, divan, 18th century, Khalwati order.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Özet:
Biyografi, bütün dünyada tarih ve edebiyatla ilişkilendirilmiş; çoğunlukla edebiyatın alt ... more Özet:
Biyografi, bütün dünyada tarih ve edebiyatla ilişkilendirilmiş; çoğunlukla edebiyatın alt dallarından biri olarak kabul edilmiştir. Şuara tezkireleri de Türk edebiyatında Osmanlı şairlerinin biyografileri hakkında bilgi veren en eski ve güvenilir kaynaklar olarak kabul görmektedir. Yakın geçmişte tezkirelerin tıpkıbasımları yahut bugünkü harflere aktarılmış (transkripsiyonlu) metinleri oldukça ciddi çalışmalar neticesinde günümüz araştırmacısının istifadesine sunulmuştur. Mamafih bu emek mahsulü çalışmaların yanında tezkirelerle ilgili yapılması gereken başka önemli çalışmalar da vardır. Bunlardan biri şair tezkirelerinin mukayeseli ve tenkidî bir bakış açısıyla ele alınması, bir diğeri ise tezkirelerde verilen bilgilerin güvenirliklerinin sorgulanmasıdır. Zira bu eserlerin hangi kimlik, karakter ve bakış açısıyla kaleme alındığı konusu, içerdikleri birçok sıradan bilgiden daha fazla önem arz etmektedir. Bu çalışmada, Osmanlı tarih ve edebiyatının önemli müelliflerinden Gelibolulu Mustafa Âlî'ye ait olarak bilinen Künhü'l-Ahbâr'ın Tezkire Kısmı'nda yer alan biyografilerin, içerdikleri anekdotlar vasıtasıyla, okuyucunun bilinçaltına verdiği olumsuz mesajlar üzerinde durulmuştur. Seçilen yöntem, incelenen eser üzerinde teknik ve bütüncül bir kaynak tenkidi çalışması olduğu iddiasında değildir. Zira kullanılan metot/bakış açısı, sezgi ve muhakeme üzerine kurulmuş basit bir metottur ve hiçbir yönüyle Künhü'l-Ahbâr'ın sahihliğini tespit edebilme kudretine sahip değildir. Fakat eser, sahihlik yönünden kendisinden şüphe duyulmayı hak edecek verilerle doludur. Makalede bu veriler bağlamında, tezkire yazarının anlattığı anekdotlarla Osmanlı toplumunu hangi karakter ve bakış açısından tasvir ettiği ortaya konmaya çalışılmıştır.
Abstract: Biography has been associated with literature and history across the world, and it has widely been accepted as one of the lower branches of literature. Poet biographies are regarded as the oldest and most reliable sources giving information about the biographies of the Ottoman poets in Turkish literature. Facsimile biographies or texts which were transferred to current letters (transcribed ones) were presented to the benefit of today's researchers as a result of a serious study in the recent past. However, in addition to these works, which were obtained through considerable effort, there are another important works which need to be done about the biographies. One of them is consideration of poet biographies with a comparative and critical perspective; the other one is the examination of reliability of the provided information in biographies. Because the issue from which identity, character and point of view these works were penned is more important than the lots of ordinary information they contain. In this study, negative messages, given to the subconscious mind of the reader through anecdotes they contain, which were in Biography Part of Kunh-ul-Ahbar known as the work of Mustafa Ali of Gallipolis who is one of the most important authors of Ottoman history and literature, were focused. The selected method does not claim to be a technique and integrated source of criticism running on the review of work. Because the used method / insight is a simple method based on intuition and reasoning and does not have the ability
to identify the authenticity of any aspect of Kunh-ul-Ahbar. But the work is filled with the data which is
enough to create doubts regarding the work itself in terms of authenticity. In the context of this data in the
article, it was tried to reveal with the depicted anectodes, from which character and point of view the
biography writer portrays the Ottoman society.
Keywords: Ottoman Poet Biographies, Kunh-ul-Ahbar, Mustafa Ali of Gallipolis, Anecdote, Text criticism.
Süleyman Demirel Üniversitesi, Türk Dili Bölümü, ahakgul@yahoo.com.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Conference Presentations by Ahmet Akgül (Assoc. Prof. Dr.)
Proceedings of International Balkan Symposium/Uluslararası Balkan Sempozyumu Bildirileri, 2012
ÖZET
'Şair biyografilerine dair yazılan eserler' şeklinde tanımlanabilecek olan şuara tezkireleri... more ÖZET
'Şair biyografilerine dair yazılan eserler' şeklinde tanımlanabilecek olan şuara tezkireleri, klasik Türk edebiyatının birinci derece biyografi kaynakları arasında yer almaktadır. Tezkireciler eserlerinde ele aldıkları şairler hakkında tanıtıcı bilgiler verirken onların nerede doğduklarını ve yaşadıklarını birtakım benzetme unsurlarından da istifade ederek tasvir ederler. Bu yönüyle tezkireler, şairlerin hayatlarının anlatıldığı biyografik eserler olmalarının yanında, onların yaşadıkları dönemin kültürel ve sosyal coğrafyası hakkında da bilgiler ihtiva eden kaynak eserler hüviyetindedir. Bu tebliğde, Türk edebiyatında 16. yüzyılda yazıldığı bilinen tezkirelerde Balkan coğrafyasının nasıl ele alındığı, bu coğrafyada bulunan muhitlerin nasıl tasvir edildikleri ortaya konmuştur. Böylece Balkanlardaki Türk mirasının şuara tezkirelerinde nasıl tanıtıldığı dikkatlere sunulmuştur.
ABSTRACT
Collections of biographies of poets which can be defined as 'the works which are written about the biographies of poets' take place as fundamental biographical resources of Classical Turkish literature. Biography writers, who write collections of biographies, give introductory information about the poets whom they handle in their works, they describe where they were born and lived making use of a number of comparison factors. From this aspect, collections of biographies, in addition to their being biographical works in which the lives of poets are told, are resource works which involve information about the cultural and the social geography of the time of poets in which they lived as well. At this paper, how the Balkan geography in collections of biographies which are known to be written in Turkish literature in the 16th century and are handled will be presented. Thus, the fact that the Balkans take place in collections of biographies of poets in terms of which characteristics will be presented to the attention.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
12. Uluslararası Dil, Edebiyat ve Kültür Araştırmaları Kongresi / 12th International Congress on Language, Literature and Culture Researches, 2020
Abstract
Ottoman poet tezkires (dictionaries of poet biographies) are one of the most widely used... more Abstract
Ottoman poet tezkires (dictionaries of poet biographies) are one of the most widely used written sources in the works related to the literary, political, social, and religious life of the Ottoman society. These biographical works, which provide information about Ottoman poets and contain examples from their poems, are not only works of biography, literature and history, but also sources of politics, sociology and social anthropology for classical Turkish literature. In these works, while the life stories (biographies) of the poets are narrated, the passages which are either related to the main subject or independent of it are included within the main text. These small exemplary passages reflecting the people’s lives in their biographies, gliding from their memories and arousing curiosity in the reader prove to be termed as anecdotes, digressions, stories, etc. in the literature. This narrative style, which is known to have been frequently used in the narration-based works in both classical East and old Western literatures, appears to be termed as mutayaba, witticism (mulatafa), pleasantry, narrative, story etc. in the Ottoman poet tezkires. This technique, which is said to aim to add richness to the subject, to keep the interest of the reader alive or not to make the reader tired out, is important as a rhetorical tool.
These passages, which are said to add color to the biographies of the poet tezkires- and which are even often considered more important than biographical information - are termed as ‘digression’ or ‘anecdote’ in academic studies on the Ottoman poet tezkires. In the paper, these passages have been suggested to be termed as ‘anecdote’. In addition, other narrative techniques showing close characteristics with anecdote, mistaken for anecdote or likened to it are also briefly introduced, and examples have been offered from the Ottoman poet tezkires known to have been written in the 16th century.
Keywords: Classical Turkish Literature, Ottoman Poet Tezkires, Anecdote, Digression, Narrative, Pleasantry.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
12. Uluslararası Dil, Edebiyat ve Kültür Araştırmaları Kongresi / 12th International Congress on Language, Literature and Culture Researches, 2020
ABSTRACT
Born and raised in Antalya/Elmalı, Ümmî Sinan (d. 1067/1657) was one of the Sufi poets... more ABSTRACT
Born and raised in Antalya/Elmalı, Ümmî Sinan (d. 1067/1657) was one of the Sufi poets in the 17th century. Known as one of the Khalwati sheikhs; the poet was also the Guide of some other Sufi poets such as Niyazi-i Mısrî, Uşşâkî, Askerî and Matlaî having lived in the same period with him, which made him to become well-known also in and around Kütahya, Uşak, Afyon and Denizli besides Antalya and Elmalı. It is understood that Sinan, who proved to have a wide influence area during his time, wrote the poems in his Divan, one of his two works, in an effort to spread the sectarian doctrines as well as to give disciples guidance and moral advice as almost any other Sufi poet did.
During the Ottoman period, the literary works produced by the Sufis in the tekke (Sufi lodges) and the scholars in the madrasahs included religious-mystical features in general terms. This literature (Turkish Sufi Literature), to which Ümmî Sinan was a member as well, has a number of characteristics in common with Classical Turkish Literature in terms of the language, meter, form, aesthetics and content. In these literary works, many concepts were standardized, in other words, idealized. One of these concepts is ‘the lover’. Within the texts focusing on the lover-beloved relationship, the beloved one (literally or figuratively) is usually an abstract type. Also, the narrative fashion of love is about the maturation process of the lover.
In this paper, the profile of ‘the true lover’ that Ümmî Sinan of Elmalı introduced in his Divan has been studied, and it’s been tried to be found out how he benefited from the tradition, because it is observed that the poet tells about what qualities one has to carry in order to be a true lover in many couplets as well as two individual poems in his Divan. This type of ‘lover’ described by the poet is important for Turkish Sufi literature terminology as well as for showing the common features of Turkish Sufi literature and classical Turkish literature.
Keywords: Ümmî Sinan of Elmalı, Classical Turkish Literature, Turkish Sufi Literature, Sufism, Poetry, Lover.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Abstract. Sairname is named of the poetries which the folk poets written with syllabic meter (con... more Abstract. Sairname is named of the poetries which the folk poets written with syllabic meter (consisting of eleven) and mentioned the own term’s poets’ or the before term’s poets’ pseudonym. Asik Omer is the first poet who written sairname in Minstrel literature. He, in this poem mentioned the multiple Diwan poets with some of the folk poets. At this paper, will compare the informations about these poets in Asik Omer’s sairname with the informations in biographical collections of poets (suara tezkires) So, will be put forth the angle’s to the other poets’ of Asik Omer and, who personally engaged in poetry, the writers of biographical collections of poets.
Keywords: Asik Omer, Sairname, Diwan Poets, Nesimi, Fuzuli.
Özet. Halk şairlerinin genellikle on birli hece ölçüsüyle kaleme aldıkları kendi dönemlerinin veya kendilerinden önceki şairlerin mahlaslarına ve bazı özelliklerine yer verdikleri şiirlere şairname adı verilmektedir. Âşık edebiyatında ilk şairname yazan isim Âşık Ömer’dir. Şair, söz konusu şiirinde bazı halk şairleriyle beraber birden fazla divan şairine de yer vermiştir. Bildiride, Âşık Ömer’in Şairname’sinde divan şairleri hakkında verdiği bilgilerle divan şairi biyografileri denildiğinde akla ilk gelen eserlerden olan şuara tezkirelerindeki bilgiler karşılaştırılmıştır. Böylece Âşık Ömer ile tezkire sahibi olan ve birçoğu da bizzat şiirle uğraştığı ifade edilen tezkire yazarlarının diğer şairlere bakışı mukayeseli olarak ortaya konmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Âşık Ömer, Şairname, Divan Şairi, Nesîmî, Fuzûlî.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
11. Uluslararası Dil, Edebiyat ve Kültür Araştırmaları Kongresi / 11th International Congress on Language, Literature and Culture Researches, 2019
Özet
Kanadalı sosyolog John Alan Lee’nin ciddi bir literatür taraması ve alan araştırmasıyla orta... more Özet
Kanadalı sosyolog John Alan Lee’nin ciddi bir literatür taraması ve alan araştırmasıyla ortaya koyduğu “Aşk Stilleri” ve “Altı Aşk Çeşidi” kuramlarının aşkla alakalı çeşitli araştırmalarda temel alındığı görülmektedir. Lee, doğadaki üç temel renk olan kırmızı, sarı ve maviye dayandırarak izah ettiği aşk kuramında hiçbirinin diğerini karşılamadığı ve bir diğerine üstün gelmediği üç temel aşk stilinden bahsetmektedir. Bunlar: Tutkulu aşk (eros), oyun gibi aşk (ludus) ve arkadaşça aşktır (storge). Araştırmacıya göre yine bu aşk stilleri ikişer şekilde birleşerek ikincil aşk stillerini doğurmaktadır. Buna göre arkadaşça aşk ile oyun gibi aşk birleşerek mantıklı aşkı (pragma), tutkulu aşk ile oyun gibi aşk birleşerek sahiplenici aşkı (mania), tutkulu aşk ile arkadaşça aşk birleşerek özgeci/verici aşkı (agape) meydana getirmektedir.
Lee’nin özgeci aşk stilinde âşığın kendini ilişkiye ve sevdiğine adamış olması ön plandadır. Seven sevdiğine karşı daima özverilidir ve daima onun mutlu olmasına çabalar. Üstelik sabır ve kararlılık gerektiren bu gayretin karşılık bulmasını da beklemez. Kuramda yer alan bu fikirler, Fuzuli’nin Leyla ve Mecnun (Leyla vü Mecnun) mesnevisinde anlattığı âşık-maşuk ilişkisinde sevenin sevdiğine karşı olan tutum ve davranışlarıyla örtüşmektedir.
Bu bildiride Lee’nin ortaya koyduğu ikincil aşk stillerinden olan özgeci/verici aşka (agape) göre Fuzuli’nin Leyla ve Mecnun adlı mesnevisi incelenmiştir. Mesnevide şairin “sevgili uğruna can verme” fikrini işlediği kısımlar, özgeci aşk stili (agape) bağlamında değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Fuzuli, Leyla ve Mecnun, Aşk, John Alan Lee, Özgeci Aşk (Agape).
GIVING LIFE FOR THE BELOVED IN MR. FUZILI’S LEYLA AND MECNUN ACCORDING TO JOHN A. LEE’S ALTRUISTIC (AGAPE) THEORY
Abstract
Canadian sociologist John Alan Lee’s “Love Styles” and “Six Types of Love” theories which he put forward through a serious literature review and field research seem to be based on various researches about love. In his theory of love, which he explains on the basis of the three basic colors of nature, red, yellow and blue, Lee speaks of the three basic styles of love in which none of them meet and surpass one another. These are: passionate love (eros), playful love without commitment (ludus) and friendly love (storge). According to the researcher, these love styles combine in binary and give rise to secondary love styles. According to this, friendly love and playful love combine to make sense of love (pragma), passionate love and playful love combine to make love (mania), passionate love and friendly love combine to form altruistic/selfless love (agape).
In Lee’s altruistic love style, it is in the forefront that the lover devotes himself to the relationship and the beloved. The lover is always selfless towards his beloved and always strives to make her happy. Moreover, he does not expect this effort, which requires patience and determination, to come back. These ideas in the theory coincide with the attitudes and behaviors of the lovers towards the loved ones in the lover-the beloved relationship which Mr. Fuzuli describes in the mesnevi of Leyla and Mecnun.
In this paper, Mr. Fuzuli’s mesnevi named Leyla and Mecnun was examined according to Lee’s altruistic/selfless love agape, which is one of the secondary love styles. The parts in which the poet in Mesnevi deals with the idea of “giving life for the beloved” were evaluated in the context of altruistic love style (agape).
Keywords: Mr. Fuzuli, Leyla and Mecnun, Love, John Alan Lee, Altruistic Love Style (Agape).
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
Papers by Ahmet Akgül (Assoc. Prof. Dr.)
Egyptian poet Mohammed b. Said al-Busiri (d. 1297?) is a prominent figure in Islamic literature with his panegyrics for the Prophet Muhammad. Among these, his poem known as Qasida al-Burdah (Kevâkibu’d-dürriye fî medhi hayri’l-beriyye) and his Qasida al-Mudariyya (al-Kasîdetü’l-muzâriyye fi’s-salâti alâ hayri’l-beriyye), also known as Qasida al-Râiyya, are the most common ones. In many prayer journals, Qasida al-Mudariyya is accredited with such attributes in narratives such as “those who recite it will see the Prophet in his/her dream” or “they’ll find a cure for their diseases.” Apart from the quintets, it has also been interpreted and translated into different languages many times. One of them is the poetic translation for Qasida al-Mudariyya written by İbrahim Efendi of Yalvac (İbrahim b. Muhammed el-Yalvacî, d. 1877), who earned reputation with the name “İhbar Billezi”. There is no academic study found in which the ode, recorded in a journal where the author’s poems with similar content were collected, was dealt with separately. In this article, information is given about some copies of the journal (el-Mecmûatü’l-kübrâ mine’l-kasâidi’l-fuhrâ), where the poetic translation written by İbrahim Efendi is found, the transcription of the translation is presented, and the evaluations are made about its content and form characteristics. In addition, it has been revealed that the Qasida al-Mudariyya translation attributed to Ali Rıza Efendi of Yalvac (Ali Rıza b. Mehmed Rüşdi Yalvacî, d. 1902) both in the records in Konya Regional Manuscript Library and in some contemporary studies, is not a work different from İbrahim Efendi’s translation, thus correcting an error in the archives and resources.
//
Öz:
Mısırlı şair Muhammed b. Said el-Bûsîrî, (öl. 1297?) İslam edebiyatında Hz. Peygamber methiyeleriyle şöhret bulmuş bir şahsiyettir. Bu methiyeler arasında, Kaside-i Bürde sanıyla bilinen manzumesi (Kevâkibu’d-dürriye fî medhi hayri’l-beriyye) ile Kaside-i Râiyye olarak da anılan Kaside-i Muzariyye’si (el-Kasîdetü’l-muzâriyye fi’s-salâti alâ hayri’l-beriyye) en yaygın olanlarıdır. Birçok vird mecmuasında, “okuyanın Hz. Peygamber’i rüyasında göreceği” veya “hastalıklarına şifa bulacağı” şeklinde rivayetlerle kayıtlı bulunan Kaside-i Muzariyye, çok defa şerh ve tahmis edilmiş, farklı dillere çevrilmiştir. “İhbâr Billezî” lakabıyla bilinen Yalvaçlı İbrahim Efendi’nin (İbrahim b. Muhammed el-Yalvacî, öl.1877) Kaside-i Muzariyye’ye yazdığı manzum tercüme de bunlardan biridir. Müellifin benzer içerikteki şiirlerinin toplandığı bir mecmuada kayıtlı olan kasidenin müstakil olarak ele alındığı herhangi bir akademik çalışmaya rastlanmamıştır. Bu makalede, İbrahim Efendi tarafından yazılan manzum tercümenin bulunduğu mecmuanın (el-Mecmûatü’l-kübrâ mine’l-kasâidi’l-fuhrâ) bazı nüshaları hakkında bilgi verilmiş, tercümenin çevriyazılı metni oluşturulmuş, içeriği ve şekil özellikleri hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bunun yanında hem Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesindeki kayıtlarda hem de bazı çağdaş araştırmalarda, Yalvaçlı Ali Rıza Efendi’ye (Ali Rıza b. Mehmed Rüşdi Yalvacî, öl. 1902) atfedilen Kaside-i Muzariyye tercümesinin de İbrahim Efendi’nin tercümesinden farklı bir eser olmadığı ortaya konarak arşiv ve kaynaklardaki bir yanlışlık düzeltilmiştir.
Klasik Türk edebiyatında aşk, bütün edebiyat geleneklerinde olduğu gibi, bütün tezahürleriyle işlenmiş bir temadır. Bu geleneğe mensup şairler, aşk kavramını temel ve beşerî arzulardan uhrevî ve tasavvufî boyutlarına kadar çeşitli yönleriyle ele almışlardır. Hemen her klasik şair, özellikleri ortak bir sevgiliye âşık olmak ve onu anlatmakla yükümlüymüş gibi davranmaktadır. Bu edebiyatın temelindeki lirizmin kaynağı aşktır ve bu aşkın kahramanlardan biri, kayıtsız şartsız seven taraf, yani âşık; diğeri ise âşığa acı ve ızdırap vermekten hoşlanan taraf, yani sevgilidir. Hemen her klasik şairin divanında örneklerini görebileceğimiz, kuralları önceden belirlenmiş olan bu âşık-maşuk ilişkisi, XVI. yüzyıl şairlerinden Fuzûlî’nin (ö. 1556) bazı şiirlerinde aynen görülürken bazı şiirlerinde önemli farklılıklar göstermektedir. Şairin fikir ve estetik yönlerinden klasik Türk edebiyatının genel geçer kaidelerine sadık olduğu söylenebilir. Ancak divanında gelenekten farklılaşan fikirlere de rastlanmaktadır.
Bu çalışmada, Fuzûlî’nin Türkçe divanında yer alan gazellerindeki âşık-sevgili ilişkisi incelenmiş ve şairin gelenek içerisinde öne çıktığı iki hususa dikkat çekilmiştir. Bunlardan ilki, sevgiliden gelen eziyetlerin vefa yahut iyilik kabilinden değerlendirilmesidir. Fuzûlî’ye göre sevgilinin âşığa ettiği eziyetler aslında vefa göstergesidir. Şairin mensup olduğu gelenek açısından bu fikir oldukça orijinaldir. Diğeri ise, sevgilinin eziyetlerine seve seve katlanan bir ‘âşık’ profili çizilmesidir. Fuzûlî’ye göre, sevgilinin eziyetleri de âşık için lütuftur ve bunlardan asla şikâyet edilmemelidir. Şairin her iki konudaki özgün ifadeleri divanından seçilen örnek beyitlerle izaha çalışılmıştır.
//
Abstract:
Love in classical Turkish literature, as in all literary traditions, is a theme handled with all its manifestations. Poets belonging to this tradition have dealt with the concept of love in various aspects, ranging from basic and human desires to otherworldly and mystical dimensions. Almost every classical poet behaves as if they are obliged to fall in love with a beloved one who has common traits and to expatiate on her. The source of lyricism at the basis of this literature is love, and one of the heroes of this love is the unconditional loving side, which is the lover, while the other is the party who likes to inflict pain and anguish on the lover, which is the beloved one. This lover-beloved relationship, whose examples we can see in the diwan of almost every classical poet and whose rules are predetermined, is seen exactly in some of the poems of Fuzûlî (d. 1556), one of the 16th century poets, while it shows significant differences in some of his poems. The poet can be said to be loyal to the general rules of classical Turkish literature in terms of his ideas and aesthetics. However, there are also ideas that differ from tradition in his diwan.
In this study, the relationship between the lover and the beloved in Fuzûlî's ghazals in his Turkish diwan is examined and attention is drawn to two issues in which the poet stands out in the tradition. The first of these is the evaluation of the torments from the lover in terms of loyalty or goodness. According to Fuzûlî, the beloved one’s maltreatment to the lover is actually a sign of loyalty. This idea is quite original in terms of the tradition the poet belongs to. The other one is the drawing of a 'lover' profile, who gladly endures the maltreatments of the beloved. According to Fuzûlî, maltreatments of the beloved one are also a blessing for the lover, and he should never complain about them. The original expressions of the poet on both subjects are tried to be explained with sample couplets selected from his diwan.
Halk anlatılarının pek çok kültürde benzer özellikler göstermesi sebebiyle ortak bir köken arayışı, Tarihî-Coğrafî Fin Okulunun temel paradigmalarından olmuştur. Okulun araştırmacılarından olan Axel Olrik, bu fikirden hareketle, epik karakterli halk anlatılarındaki ortaklıkları on beş madde ile ortaya koymuş ve ‘Halk Anlatılarının Epik Yasaları’ adıyla bir çalışma yöntemi oluşturmuştur. Bu yasalar, anonim ya da sözlü kültür ürünlerinin yanı sıra yazılı kültür ürünlerine de uygulanarak sözlü kültür ortamının müellife ve esere etkisi gibi hususları ortaya çıkarmaya elverişlidir. Olrik’in çalışması bu yönüyle şimdiye kadar pek çok sözlü ve yazılı kültür ürününe uyarlanmış ve anlatıların bu yasalara uygunlukları değerlendirilmiştir. Bu çalışmada klasik edebiyat içerisinde kategorize edilen ve mesnevi nazım şekliyle yazılmış olan bir aşk hikâyesine Olrik’in ortaya koyduğu yasalar uygulanmıştır. Mesnevilerin yazarları genellikle bellidir. Olrik’in tablosu ise anonim türlere; özellikle de mit, türkü, kahramanlık destanları ve efsanelere yönelmiş bir çalışmadır. Bu incelemede, anonim ya da yazarı belli olan eser ayrımı gözetilmeden Şeyhî’nin Hüsrev ü Şirin adlı aşk mesnevisi incelemeye alınmıştır. İnceleme yapılırken Olrik’in yasalarının halk anlatılarının beslendiği yahut halk anlatılarını besleyen bir kaynağa uygulanması hedeflenmiştir. Makalede, klasik Türk edebiyatı mahsulü olan Hüsrev ü Şirin mesnevisinin halk edebiyatı ürünleri için hazırlanmış bir kalıba göre incelenmesi amaçlanmış ve bulgular üzerinden uygunluklar ya da uyumsuzluklar hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Abstract
Since folk narratives have similar characteristics in many cultures, the search for a common origin has been one of the basic paradigms of the Historical-Geographical Finnish School. Based on this idea, Axel Olrik, who is one of the researchers of the school, has set forth fifteen commonalities of folk narratives of epic character and created a study method called "Epic Laws of Folk Narrative". These laws are suitable for revealing issues such as the effect of the oral culture environment on the author and the work by applying them to the written cultural products as well as the anonymous or oral cultural products. In this respect, Olrik's work has been adapted to many oral and written culture products, and the compliance of the narratives with these laws has been evaluated. In this study, the laws put forth by Olrik were applied to a love story categorized in classical literature and written in mesnevi verse form. The authors of the masnavis are generally known. However, Olrik's table is devoted to anonymous types, especially to the myths, folk songs, heroic epics and legends. In this review, the love masnavi of Sheyhi, entitled Husrev u Shirin, is studied, regardless of the distinction made between an anonymous work or a work whose author is known. While studying the masnavi, it was aimed to apply the laws of Olrik to a source that feeds folk narratives or that is fed by them. In the article, it is aimed to examine Hüsrev ü Şirin mesnevi, which is a product of classical Turkish literature, according to a pattern prepared for folk literature products, and evaluations are made about conformities or incompatibilities based on the findings.
In addition to the traditional commentary, foreign art theories have recently been added to the studies aimed at understanding classical Turkish literature poems. One of these modern aesthetic theories is the ontological understanding of art. The systematization of art ontology, which is one of the contemporary art philosophies, in Turkish literature was achieved thanks to İsmail Tunali (1922-2015). After Tunali's work entitled Art Ontology, the application of ontological analysis methods to literary works has been accepted in some academic circles, and the theory has been taken as reference by many academicians and researchers. When the classical Turkish literature is studied, Dursun Ali Tokel and Yavuz Bayram are observed to have made use of this method in their ghazal analysis and pioneered the method to become widespread. In particular, the methods and steps in the table developed by Yavuz Bayram based on Tunali's work were taken as an example in the ontological analysis studies after him.
In this article, the ghazal of Sheikh Galip (d. 1799), who is accepted as one of the last great representatives of Sebkihindi (Indian style) movement, ending with the redif ‘düştü’ has been studied by the ontological analysis method. Within the context of the method followed, the examples used in the application of the theory to classical Turkish literature poems until today have not been excluded, and the table prepared by Yavuz Bayram with reference from İsmail Tunali has been used. The relevant ghazal has been found in the literature to be studied through classical annotation and structuralist methods. Also, in this article, ontic integrity is analyzed. Using the ontological analysis method, the sound and meaning layers of the poem are discussed, and also the concrete and abstract meaning levels as well as the Sufi level are revealed. Whether there are reflections from the poet’s mood and life in the ghazal is also questioned through these layers.
Öz
Klasik Türk edebiyatı manzumelerini anlamaya yönelik çalışmalara, son zamanlarda geleneksel şerhin yanında yabancı sanat kuramları eklenmiştir. Bu modern estetik kuramlarından biri de ontolojik sanat anlayışıdır. Çağdaş sanat felsefelerinden biri olan sanat ontolojisinin Türk edebiyatında sistemleşmesi İsmail Tunalı (1922-2015) sayesinde olmuştur. Tunalı’nın Sanat Ontolojisi adlı eseri sonrasında ontolojik analiz yöntemlerinin edebî eserlere uygulanması bazı akademik çevrelerde kabul görmüş ve kuram birçok akademisyen ve araştırmacı tarafından referans alınmıştır. Klasik Türk edebiyatı literatürüne bakıldığında Dursun Ali Tökel ve Yavuz Bayram’ın gazel çözümlemelerinde bu yöntemden faydalandıkları ve yöntemin yaygınlaşması için öncülük ettikleri görülmektedir. Bilhassa Yavuz Bayram’ın Tunalı’nın eserinden yola çıkarak geliştirdiği tabloda yer alan yöntem ve aşamalar kendisinden sonraki ontolojik analiz çalışmalarında örnek alınmıştır.
Bu makalede, Sebkihindi (Hint üslubu) akımının son büyük temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Şeyh Galip’in (ö. 1799) ‘düştü’ redifli gazeli ontolojik analiz metoduyla incelenmiştir. Yöntem olarak kuramın bugüne kadar klasik Türk edebiyatı manzumelerine uygulanmasında kullanılan örneklerinin dışına çıkılmamış, Yavuz Bayram’ın İsmail Tunalı’dan referansla hazırladığı tablodan istifade edilmiştir. Gazelin literatürdeki çalışmalarda, klasik şerh ve yapısalcılık metotlarıyla incelendiği görülmüştür. Bu makaleyle de ontik bütünlüğü analiz edilmiştir. Ontolojik analiz metodu ile manzumenin ses ve anlam katmanları ele alınmış somut ve soyut anlam düzeyi ile tasavvufî düzeyi ortaya konmuştur. Gazelde şairin ruh hâlinden ve hayatından akisler bulunup bulunmadığı da yine bu katmanlar vasıtasıyla sorgulanmıştır.
Çalışma hazırlanırken tarama modeli benimsenmiş, öncelikle konuyla ilgili yapılmış herhangi bir yayın olmadığı tespit edilmiştir. Çalışmada kaynak olarak Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) ‘Tez Merkezi’ veri tabanı esas alınmış, bunun yanında kısmen de olsa SOBİAD Atıf Dizininden istifade edilmiştir. Yalvaç hakkındaki lisansüstü çalışmalar -yararlanmayı kolaylaştırmak için- içeriklerine göre tasnif edilmiş ve yazar soyadı esasıyla alfabetik olarak sıralanmıştır. Tezler bu bağlamda; ‘Fen Bilimleri’, ‘Sosyal ve Beşerî Bilimler’ ve ‘Sağlık Bilimleri’ başlıkları altında toplanmıştır. İlave olarak yine YÖK’ün veri tabanındaki “Hazırlanmakta Olan Tezler” bölümünde kayıtlı bulunan ve henüz devam eden çalışmalar da tasnifin sonuna eklenmiştir. Bu künyelerin dışında tezlerle ilgili çeşitli değerlendirmelerde bulunulmuş ve çalışmaların alanları, düzeyleri, yılları, yapıldıkları üniversiteler gibi konularda istatistiksel veriler sunulmuştur.
It is observed that the journals, which are among the important supplementary references of Turkish literature, are compiled in many subjects ranging from poetry to music, from prayer to sermon, from fortunes to hadiths, from letters to stories, etc. These works have a variety of benefits such as allowing access to sociocultural information, which are not found in the main sources and references (dictionaries of poet biographies, divans, historical references, etc.), about the period when they were compiled, informing about those poets who do not have a divan as well as discovering the poems of the poets which are not found in their own divans. However, the fact that these works have different features in terms of content and form makes it difficult to make holistic reviews. These sources, which are expected to be enlightening in terms of the literary taste of the period they belong to and the tendencies of the society, should first be transcribed into Latin letters, and then they should be subjected to different classifications according to their content. Considering the volume of the material to come out, it can be well understood that it is indispensable to create a database using digital technology. In recent years, pioneering works have been done on the development of these databases that will allow the classification of journals. The most comprehensive of the missions in this regard is the Project for Systematic Classification of Journals, which started with the proposal of Mehmet Fatih Köksal in 2012 and was developed with the contributions of his colleagues as well as many researchers embracing the project. Thanks to this project, also known by the acronym MESTAP, many journals have been recently gathered and publicized.
In this article, the detailed content inventory of the poetry journal registered in the Manuscripts Collection of Turkish National Library with the archive number 06 Mil Yz A 7331 was made on the tables prepared within the scope of the Project for Systematic Classification of Journals (MESTAP). As a result of the reviews, it has been found that there have not been any previous publications or publicity stunts with regard to the journal. In the entire 27-leaf journal, some leaves of which are recognized to have been torn off, there are poems belonging to the poets categorized within the tradition of classical Turkish literature. All of the poems are composed in aruz prosody. In the journal, there are 76 poems of 36 poets, mostly from the 16th century, as well as 16 poems, the poets of which could not be identified. Hayâlî with sixteen poems, Necâtî with twelve poems and Usûlî with five poems come to the forefront as the poets whose poems are mostly included. In the journal where 24 poets take their place with one poem, Kınalızâde Ali Çelebi have four poems, while Bâkî, Emrî, İbrahim, Nahifî, Rahmî, Şevkî-i Konevî, Sun’î and Meyli have two. On the other hand, some poems recorded in this work in the names of Nahifî, Rızâyî, Necâtî, and Hayâlî were not found in the published divans of the poets.
In the journal, whose leaves are decorated with the patterns of rose, tulip, hyacinth, gazelle, peacock, cypress etc., singular couplet (mufrad-38), ode (ghazal-33), and encomium (qasida-12) are the most commonly used forms of poem. Some of the singular couplets that have a wide range of themes are in the form of enigma (muamma) and conundrum (lugaz). Most of the ghazals are amatory. Yet, almost all of the encomiums are of praise. This journal, in which there are two examples of rubai, masnavi and mustazad (supplemented), also includes one tuyug, muhammes (pentastich), and tahmis. In addition to these poems, there are five date verses and three unfinished prose texts in the journal.
There is no concrete information about the compiler(s) in the journal. However, it is possible to make some inferences by going through the content of the work. The content of the reviewed journal indicates that it was produced by more than one compiler. The journals are the works that are not completed by one person and in a short period of time. Those who get possession of the journal in the following periods can continue to produce it through the additions they make. Therefore, it is natural that the reviewed journal has more than one compiler. Acting very attentively while creating the work, the first compiler decorated the pages with a variety of figures such as roses, tulips, hyacinths, and peacocks. The same care is also observed in handwriting and page layouts as well as the tabulated forms on the pages, all of which form the main axis of the journal. The compiler(s) who continued to produce the journal stuck to the content, even though they did not comply with the layout. Like the first compiler, they only recorded examples from classical Turkish poetry in the journal. It is another common feature of compilers that poets such as Necâtî, Hayâlî, and Usûlî, whose poems contain local and harmonious elements, prove to have been preferred much more in the journal. Compilers who did not include any poetry in a foreign language were also successful in spelling rules. In addition, the fact that they complied with the spelling rules largely and made no mistakes in the spelling of words and suffixes is an indication that the compilers were well-trained figures. Although the copying date of the journal was specified as 1117 AH (1705-06 CE) in the archive records, neither this date nor another one was not ascertained anywhere in the work. The predominance of the 16th century poets makes us believe that the journal might have been completed in the 16th century or, at the very latest, in the first quarter of the 17th century.
Osmanlı Devleti’nin birçok yönden zirvede olduğu on altıncı asrın en belirgin türlerinden biri Süleymannamelerdir. Yavuz Sultan Selim için yazılan Selimnamelerin devamı niteliğinde olan bu eserler, Osmanlı tarih yazıcılığının önemli örneklerindendir. Bunun yanı sıra Osmanlı’nın en uzun saltanat süreli ve ihtişamlı devri hakkında pek çok konuda yüksek oranda doğru ve sağlam bilgiler vermeleri beklenen Süleymannameler; edebî, içtimai, askerî, dinî ve iktisadi yönlerden çalışılmayı hak edecek değere sahiptir.
Kanuni Sultan Süleyman ile aynı dönemde yaşamış müellif ve şairlerce padişahın sefer ve gazalarının anlatıldığı altısı manzum, dördü mensur olmak üzere on Süleymanname yazıldığı bilinmektedir. Manzum olarak kaleme alınan Senâyî’nin Süleymaniyye’si de bu dönemde yazılmıştır ve Sultan Süleyman döneminin ilk yarısını konu edinmektedir. Seferlere katılanlardan edinilen bilgilere dayanılarak yazıldığı anlaşılan eserde, Sultan Süleyman’ın Doğu ve Batı’ya yaptığı seferler, savaşlar ve fetihler anlatılmaktadır. Biri tarafımızca tespit edilmiş iki nüshası bulunan kitap, edebî değerinin yanında yazıldığı dönemin iskân politikasını, idari yapısını, ordunun durumu ve bölümlerini tasvir etmesi yönleriyle Kanuni devrinin ilk yarısı için orijinal bir kaynaktır. Mesnevi nazım şekliyle yazılan Süleymaniyye, 3526 beyitten müteşekkildir. 1521 yılındaki Belgrad Seferi’yle başlayan eser, 1538 tarihli Kara Boğdan seferiyle sona ermektedir.
Bu makalede Senâyî’nin kimliği üzerinde durulmuş; Süleymaniyye’nin nüshaları tanıtılmış, şekil özellikleri ve içeriği hakkında bilgiler verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Süleymanname, Süleymaniyye, Senâyî, Kanuni Sultan Süleyman, Mesnevi.
Abstract
One of the most prominent types of the sixteenth century, when the Ottoman Empire was at its peak in many ways, was the Suleyman-namas. These works, which are the continuation of the Selimnames written for Selim I, are important examples of Ottoman historiography. In addition, Suleyman-namas, which are expected to give a high level of correct and sound information about the most long-term and magnificent period of the Ottoman Empire, are worthy of being studied in literary, social, military, religious and economic aspects.
It was known that ten Suleyman-namas, six of which were in verses and four of which were in poems depicting expeditions and holy wars of Sultan, were written by the scribes who lived in the same period with Sultan Suleyman the Magnificent. The Suleymaniyye of Mr. Senayi, written in verse, was also written during this period and is about the first half of the period of Sultan Suleyman the Magnificent. In the work which is understood to be written based on the information obtained from the attendants of the sultan, Sultan Suleyman’s expeditions to the East and to the West, wars and conquests are described. The book contains two copies, one of which is determined by us, along with its literary value, it is an original source for the first half of the Kanuni period in terms of its housing policy, its administrative structure, the condition of the army and its sections. Suleymaniyye, written in mathnawi verse form, is composed of 3526 couplets. The work which started with the Belgrade expedition in 1521 ended in 1538 with the Kara Bogdan (Moldavia) expedition.
In this article, it was focused on the identity of Mr. Senayi; copies of Suleymaniyye were introduced and information regarding figure features and contents were given.
Keywords: Suleyman-nama, Suleymaniyye, Mr. Senayi, Suleyman the Magnificent, Mathnawi.
Kültürel ve edebi mirasımızın önemli bir evresini oluşturan klasik Türk edebiyatını layıkıyla tanıyabilmek için, içinde yaşadıkları toplumun izlerini bizlere aksettiren divan şairlerini anlayabilmek gerekir. Bu nedenle klasik Türk edebiyatı döneminde kaleme alınan eserlerin gün yüzüne çıkarılması ve incelenmesi kültürümüz açısından önemlidir. 18. yüzyıl, Osmanlı Devleti'nin gerileme dönemine girdiği bir devirdir. Bu asırdaki siyasi, içtimai ve ekonomik durgunluklar edebi gelişmeleri çok etkilememiş; klasik Türk edebiyatı, önceki asrın devamı olarak olgunluk dönemini yaşamayı sürdürmüş, yeni şairler ve eserler ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmaya konu olan Abdullah Sıdkî de klasik Türk edebiyatının çok sayıda şair yetiştirdiği 18. yüzyıl şairlerindendir. Yaklaşık olarak H.1099 (M.1687/1688)'da doğup H.1172 (M.1758/1759) senesinde vefat etmiştir. Sıdkî, ayrıca Halveti şeyhlerindendir, imamlık yapmıştır. Bu çalışmada ele alınan Abdullah Sıdkî Divanı, şairin vefatından sonra oğlu tarafından tertiplenmiştir. Nitekim Divan'ın başına oğlu tarafından eklenen mensur kısım sayesinde kendisi hakkında birinci elden bilgiler elde edilmiştir. Makalede ayrıca şairin hayatıyla ilgili diğer biyografik kaynaklardaki bilgilerden de istifade edilmiş, şiirlerinden hareketle edebi kişiliği üzerinde durulmuştur. Bilinen tek nüshası Ankara Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonunda bulunan eserde Türkçe 14 kaside, 135 gazel ve bir murabba bulunmaktadır.
Abstract
For a proper understanding of the classical Turkish literature which constitutes a landmark for the cultural and literary legacy of Turkey, it is essential to thoroughly know the divan poets who successfully
convey the qualities of the society of their time. Thus, it is important for Turkish culture to bring to light and study such works penned during the classical period of Turkish literature.
The 18th century was a period of decline for the Ottoman Empire, when literary developments were not largely influenced by political, social and economic downturns, and classical Turkish literature was still in its maturity as a continuation of the previous century, raising new poets and
creating new works.
The subject of this study, Abdullah Sıdkî, was a poet of the 18th century, a productive time for new poets in classical literature. Born in around AH 1099 (1687/1688 AD) and died in AH 1172 (1758/1759 AD), Sıdkî was also a sheikh of Khalwati order who acted as an imam.
Abdullah Sıdkî’s divan was posthumously compiled by his son. Thanks to the prosaic text he appended at the opening section of his divan, we enjoy first-hand information about the poet himself. Also drawing upon other biographical sources about the poet’s life, this paper addresses
his literary personality as well. With its only known extant copy in the Manuscripts Collection of the National Library in Ankara, the work contains 14 kasides, 135 gazels and a murabba, all composed in Turkish.
Keywords: Classical Turkish Literature, Abdullah Sıdkî, divan, 18th century, Khalwati order.
Biyografi, bütün dünyada tarih ve edebiyatla ilişkilendirilmiş; çoğunlukla edebiyatın alt dallarından biri olarak kabul edilmiştir. Şuara tezkireleri de Türk edebiyatında Osmanlı şairlerinin biyografileri hakkında bilgi veren en eski ve güvenilir kaynaklar olarak kabul görmektedir. Yakın geçmişte tezkirelerin tıpkıbasımları yahut bugünkü harflere aktarılmış (transkripsiyonlu) metinleri oldukça ciddi çalışmalar neticesinde günümüz araştırmacısının istifadesine sunulmuştur. Mamafih bu emek mahsulü çalışmaların yanında tezkirelerle ilgili yapılması gereken başka önemli çalışmalar da vardır. Bunlardan biri şair tezkirelerinin mukayeseli ve tenkidî bir bakış açısıyla ele alınması, bir diğeri ise tezkirelerde verilen bilgilerin güvenirliklerinin sorgulanmasıdır. Zira bu eserlerin hangi kimlik, karakter ve bakış açısıyla kaleme alındığı konusu, içerdikleri birçok sıradan bilgiden daha fazla önem arz etmektedir. Bu çalışmada, Osmanlı tarih ve edebiyatının önemli müelliflerinden Gelibolulu Mustafa Âlî'ye ait olarak bilinen Künhü'l-Ahbâr'ın Tezkire Kısmı'nda yer alan biyografilerin, içerdikleri anekdotlar vasıtasıyla, okuyucunun bilinçaltına verdiği olumsuz mesajlar üzerinde durulmuştur. Seçilen yöntem, incelenen eser üzerinde teknik ve bütüncül bir kaynak tenkidi çalışması olduğu iddiasında değildir. Zira kullanılan metot/bakış açısı, sezgi ve muhakeme üzerine kurulmuş basit bir metottur ve hiçbir yönüyle Künhü'l-Ahbâr'ın sahihliğini tespit edebilme kudretine sahip değildir. Fakat eser, sahihlik yönünden kendisinden şüphe duyulmayı hak edecek verilerle doludur. Makalede bu veriler bağlamında, tezkire yazarının anlattığı anekdotlarla Osmanlı toplumunu hangi karakter ve bakış açısından tasvir ettiği ortaya konmaya çalışılmıştır.
Abstract: Biography has been associated with literature and history across the world, and it has widely been accepted as one of the lower branches of literature. Poet biographies are regarded as the oldest and most reliable sources giving information about the biographies of the Ottoman poets in Turkish literature. Facsimile biographies or texts which were transferred to current letters (transcribed ones) were presented to the benefit of today's researchers as a result of a serious study in the recent past. However, in addition to these works, which were obtained through considerable effort, there are another important works which need to be done about the biographies. One of them is consideration of poet biographies with a comparative and critical perspective; the other one is the examination of reliability of the provided information in biographies. Because the issue from which identity, character and point of view these works were penned is more important than the lots of ordinary information they contain. In this study, negative messages, given to the subconscious mind of the reader through anecdotes they contain, which were in Biography Part of Kunh-ul-Ahbar known as the work of Mustafa Ali of Gallipolis who is one of the most important authors of Ottoman history and literature, were focused. The selected method does not claim to be a technique and integrated source of criticism running on the review of work. Because the used method / insight is a simple method based on intuition and reasoning and does not have the ability
to identify the authenticity of any aspect of Kunh-ul-Ahbar. But the work is filled with the data which is
enough to create doubts regarding the work itself in terms of authenticity. In the context of this data in the
article, it was tried to reveal with the depicted anectodes, from which character and point of view the
biography writer portrays the Ottoman society.
Keywords: Ottoman Poet Biographies, Kunh-ul-Ahbar, Mustafa Ali of Gallipolis, Anecdote, Text criticism.
Süleyman Demirel Üniversitesi, Türk Dili Bölümü, ahakgul@yahoo.com.
Conference Presentations by Ahmet Akgül (Assoc. Prof. Dr.)
'Şair biyografilerine dair yazılan eserler' şeklinde tanımlanabilecek olan şuara tezkireleri, klasik Türk edebiyatının birinci derece biyografi kaynakları arasında yer almaktadır. Tezkireciler eserlerinde ele aldıkları şairler hakkında tanıtıcı bilgiler verirken onların nerede doğduklarını ve yaşadıklarını birtakım benzetme unsurlarından da istifade ederek tasvir ederler. Bu yönüyle tezkireler, şairlerin hayatlarının anlatıldığı biyografik eserler olmalarının yanında, onların yaşadıkları dönemin kültürel ve sosyal coğrafyası hakkında da bilgiler ihtiva eden kaynak eserler hüviyetindedir. Bu tebliğde, Türk edebiyatında 16. yüzyılda yazıldığı bilinen tezkirelerde Balkan coğrafyasının nasıl ele alındığı, bu coğrafyada bulunan muhitlerin nasıl tasvir edildikleri ortaya konmuştur. Böylece Balkanlardaki Türk mirasının şuara tezkirelerinde nasıl tanıtıldığı dikkatlere sunulmuştur.
ABSTRACT
Collections of biographies of poets which can be defined as 'the works which are written about the biographies of poets' take place as fundamental biographical resources of Classical Turkish literature. Biography writers, who write collections of biographies, give introductory information about the poets whom they handle in their works, they describe where they were born and lived making use of a number of comparison factors. From this aspect, collections of biographies, in addition to their being biographical works in which the lives of poets are told, are resource works which involve information about the cultural and the social geography of the time of poets in which they lived as well. At this paper, how the Balkan geography in collections of biographies which are known to be written in Turkish literature in the 16th century and are handled will be presented. Thus, the fact that the Balkans take place in collections of biographies of poets in terms of which characteristics will be presented to the attention.
Ottoman poet tezkires (dictionaries of poet biographies) are one of the most widely used written sources in the works related to the literary, political, social, and religious life of the Ottoman society. These biographical works, which provide information about Ottoman poets and contain examples from their poems, are not only works of biography, literature and history, but also sources of politics, sociology and social anthropology for classical Turkish literature. In these works, while the life stories (biographies) of the poets are narrated, the passages which are either related to the main subject or independent of it are included within the main text. These small exemplary passages reflecting the people’s lives in their biographies, gliding from their memories and arousing curiosity in the reader prove to be termed as anecdotes, digressions, stories, etc. in the literature. This narrative style, which is known to have been frequently used in the narration-based works in both classical East and old Western literatures, appears to be termed as mutayaba, witticism (mulatafa), pleasantry, narrative, story etc. in the Ottoman poet tezkires. This technique, which is said to aim to add richness to the subject, to keep the interest of the reader alive or not to make the reader tired out, is important as a rhetorical tool.
These passages, which are said to add color to the biographies of the poet tezkires- and which are even often considered more important than biographical information - are termed as ‘digression’ or ‘anecdote’ in academic studies on the Ottoman poet tezkires. In the paper, these passages have been suggested to be termed as ‘anecdote’. In addition, other narrative techniques showing close characteristics with anecdote, mistaken for anecdote or likened to it are also briefly introduced, and examples have been offered from the Ottoman poet tezkires known to have been written in the 16th century.
Keywords: Classical Turkish Literature, Ottoman Poet Tezkires, Anecdote, Digression, Narrative, Pleasantry.
Born and raised in Antalya/Elmalı, Ümmî Sinan (d. 1067/1657) was one of the Sufi poets in the 17th century. Known as one of the Khalwati sheikhs; the poet was also the Guide of some other Sufi poets such as Niyazi-i Mısrî, Uşşâkî, Askerî and Matlaî having lived in the same period with him, which made him to become well-known also in and around Kütahya, Uşak, Afyon and Denizli besides Antalya and Elmalı. It is understood that Sinan, who proved to have a wide influence area during his time, wrote the poems in his Divan, one of his two works, in an effort to spread the sectarian doctrines as well as to give disciples guidance and moral advice as almost any other Sufi poet did.
During the Ottoman period, the literary works produced by the Sufis in the tekke (Sufi lodges) and the scholars in the madrasahs included religious-mystical features in general terms. This literature (Turkish Sufi Literature), to which Ümmî Sinan was a member as well, has a number of characteristics in common with Classical Turkish Literature in terms of the language, meter, form, aesthetics and content. In these literary works, many concepts were standardized, in other words, idealized. One of these concepts is ‘the lover’. Within the texts focusing on the lover-beloved relationship, the beloved one (literally or figuratively) is usually an abstract type. Also, the narrative fashion of love is about the maturation process of the lover.
In this paper, the profile of ‘the true lover’ that Ümmî Sinan of Elmalı introduced in his Divan has been studied, and it’s been tried to be found out how he benefited from the tradition, because it is observed that the poet tells about what qualities one has to carry in order to be a true lover in many couplets as well as two individual poems in his Divan. This type of ‘lover’ described by the poet is important for Turkish Sufi literature terminology as well as for showing the common features of Turkish Sufi literature and classical Turkish literature.
Keywords: Ümmî Sinan of Elmalı, Classical Turkish Literature, Turkish Sufi Literature, Sufism, Poetry, Lover.
Keywords: Asik Omer, Sairname, Diwan Poets, Nesimi, Fuzuli.
Özet. Halk şairlerinin genellikle on birli hece ölçüsüyle kaleme aldıkları kendi dönemlerinin veya kendilerinden önceki şairlerin mahlaslarına ve bazı özelliklerine yer verdikleri şiirlere şairname adı verilmektedir. Âşık edebiyatında ilk şairname yazan isim Âşık Ömer’dir. Şair, söz konusu şiirinde bazı halk şairleriyle beraber birden fazla divan şairine de yer vermiştir. Bildiride, Âşık Ömer’in Şairname’sinde divan şairleri hakkında verdiği bilgilerle divan şairi biyografileri denildiğinde akla ilk gelen eserlerden olan şuara tezkirelerindeki bilgiler karşılaştırılmıştır. Böylece Âşık Ömer ile tezkire sahibi olan ve birçoğu da bizzat şiirle uğraştığı ifade edilen tezkire yazarlarının diğer şairlere bakışı mukayeseli olarak ortaya konmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Âşık Ömer, Şairname, Divan Şairi, Nesîmî, Fuzûlî.
Kanadalı sosyolog John Alan Lee’nin ciddi bir literatür taraması ve alan araştırmasıyla ortaya koyduğu “Aşk Stilleri” ve “Altı Aşk Çeşidi” kuramlarının aşkla alakalı çeşitli araştırmalarda temel alındığı görülmektedir. Lee, doğadaki üç temel renk olan kırmızı, sarı ve maviye dayandırarak izah ettiği aşk kuramında hiçbirinin diğerini karşılamadığı ve bir diğerine üstün gelmediği üç temel aşk stilinden bahsetmektedir. Bunlar: Tutkulu aşk (eros), oyun gibi aşk (ludus) ve arkadaşça aşktır (storge). Araştırmacıya göre yine bu aşk stilleri ikişer şekilde birleşerek ikincil aşk stillerini doğurmaktadır. Buna göre arkadaşça aşk ile oyun gibi aşk birleşerek mantıklı aşkı (pragma), tutkulu aşk ile oyun gibi aşk birleşerek sahiplenici aşkı (mania), tutkulu aşk ile arkadaşça aşk birleşerek özgeci/verici aşkı (agape) meydana getirmektedir.
Lee’nin özgeci aşk stilinde âşığın kendini ilişkiye ve sevdiğine adamış olması ön plandadır. Seven sevdiğine karşı daima özverilidir ve daima onun mutlu olmasına çabalar. Üstelik sabır ve kararlılık gerektiren bu gayretin karşılık bulmasını da beklemez. Kuramda yer alan bu fikirler, Fuzuli’nin Leyla ve Mecnun (Leyla vü Mecnun) mesnevisinde anlattığı âşık-maşuk ilişkisinde sevenin sevdiğine karşı olan tutum ve davranışlarıyla örtüşmektedir.
Bu bildiride Lee’nin ortaya koyduğu ikincil aşk stillerinden olan özgeci/verici aşka (agape) göre Fuzuli’nin Leyla ve Mecnun adlı mesnevisi incelenmiştir. Mesnevide şairin “sevgili uğruna can verme” fikrini işlediği kısımlar, özgeci aşk stili (agape) bağlamında değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Fuzuli, Leyla ve Mecnun, Aşk, John Alan Lee, Özgeci Aşk (Agape).
GIVING LIFE FOR THE BELOVED IN MR. FUZILI’S LEYLA AND MECNUN ACCORDING TO JOHN A. LEE’S ALTRUISTIC (AGAPE) THEORY
Abstract
Canadian sociologist John Alan Lee’s “Love Styles” and “Six Types of Love” theories which he put forward through a serious literature review and field research seem to be based on various researches about love. In his theory of love, which he explains on the basis of the three basic colors of nature, red, yellow and blue, Lee speaks of the three basic styles of love in which none of them meet and surpass one another. These are: passionate love (eros), playful love without commitment (ludus) and friendly love (storge). According to the researcher, these love styles combine in binary and give rise to secondary love styles. According to this, friendly love and playful love combine to make sense of love (pragma), passionate love and playful love combine to make love (mania), passionate love and friendly love combine to form altruistic/selfless love (agape).
In Lee’s altruistic love style, it is in the forefront that the lover devotes himself to the relationship and the beloved. The lover is always selfless towards his beloved and always strives to make her happy. Moreover, he does not expect this effort, which requires patience and determination, to come back. These ideas in the theory coincide with the attitudes and behaviors of the lovers towards the loved ones in the lover-the beloved relationship which Mr. Fuzuli describes in the mesnevi of Leyla and Mecnun.
In this paper, Mr. Fuzuli’s mesnevi named Leyla and Mecnun was examined according to Lee’s altruistic/selfless love agape, which is one of the secondary love styles. The parts in which the poet in Mesnevi deals with the idea of “giving life for the beloved” were evaluated in the context of altruistic love style (agape).
Keywords: Mr. Fuzuli, Leyla and Mecnun, Love, John Alan Lee, Altruistic Love Style (Agape).
Egyptian poet Mohammed b. Said al-Busiri (d. 1297?) is a prominent figure in Islamic literature with his panegyrics for the Prophet Muhammad. Among these, his poem known as Qasida al-Burdah (Kevâkibu’d-dürriye fî medhi hayri’l-beriyye) and his Qasida al-Mudariyya (al-Kasîdetü’l-muzâriyye fi’s-salâti alâ hayri’l-beriyye), also known as Qasida al-Râiyya, are the most common ones. In many prayer journals, Qasida al-Mudariyya is accredited with such attributes in narratives such as “those who recite it will see the Prophet in his/her dream” or “they’ll find a cure for their diseases.” Apart from the quintets, it has also been interpreted and translated into different languages many times. One of them is the poetic translation for Qasida al-Mudariyya written by İbrahim Efendi of Yalvac (İbrahim b. Muhammed el-Yalvacî, d. 1877), who earned reputation with the name “İhbar Billezi”. There is no academic study found in which the ode, recorded in a journal where the author’s poems with similar content were collected, was dealt with separately. In this article, information is given about some copies of the journal (el-Mecmûatü’l-kübrâ mine’l-kasâidi’l-fuhrâ), where the poetic translation written by İbrahim Efendi is found, the transcription of the translation is presented, and the evaluations are made about its content and form characteristics. In addition, it has been revealed that the Qasida al-Mudariyya translation attributed to Ali Rıza Efendi of Yalvac (Ali Rıza b. Mehmed Rüşdi Yalvacî, d. 1902) both in the records in Konya Regional Manuscript Library and in some contemporary studies, is not a work different from İbrahim Efendi’s translation, thus correcting an error in the archives and resources.
//
Öz:
Mısırlı şair Muhammed b. Said el-Bûsîrî, (öl. 1297?) İslam edebiyatında Hz. Peygamber methiyeleriyle şöhret bulmuş bir şahsiyettir. Bu methiyeler arasında, Kaside-i Bürde sanıyla bilinen manzumesi (Kevâkibu’d-dürriye fî medhi hayri’l-beriyye) ile Kaside-i Râiyye olarak da anılan Kaside-i Muzariyye’si (el-Kasîdetü’l-muzâriyye fi’s-salâti alâ hayri’l-beriyye) en yaygın olanlarıdır. Birçok vird mecmuasında, “okuyanın Hz. Peygamber’i rüyasında göreceği” veya “hastalıklarına şifa bulacağı” şeklinde rivayetlerle kayıtlı bulunan Kaside-i Muzariyye, çok defa şerh ve tahmis edilmiş, farklı dillere çevrilmiştir. “İhbâr Billezî” lakabıyla bilinen Yalvaçlı İbrahim Efendi’nin (İbrahim b. Muhammed el-Yalvacî, öl.1877) Kaside-i Muzariyye’ye yazdığı manzum tercüme de bunlardan biridir. Müellifin benzer içerikteki şiirlerinin toplandığı bir mecmuada kayıtlı olan kasidenin müstakil olarak ele alındığı herhangi bir akademik çalışmaya rastlanmamıştır. Bu makalede, İbrahim Efendi tarafından yazılan manzum tercümenin bulunduğu mecmuanın (el-Mecmûatü’l-kübrâ mine’l-kasâidi’l-fuhrâ) bazı nüshaları hakkında bilgi verilmiş, tercümenin çevriyazılı metni oluşturulmuş, içeriği ve şekil özellikleri hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bunun yanında hem Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesindeki kayıtlarda hem de bazı çağdaş araştırmalarda, Yalvaçlı Ali Rıza Efendi’ye (Ali Rıza b. Mehmed Rüşdi Yalvacî, öl. 1902) atfedilen Kaside-i Muzariyye tercümesinin de İbrahim Efendi’nin tercümesinden farklı bir eser olmadığı ortaya konarak arşiv ve kaynaklardaki bir yanlışlık düzeltilmiştir.
Klasik Türk edebiyatında aşk, bütün edebiyat geleneklerinde olduğu gibi, bütün tezahürleriyle işlenmiş bir temadır. Bu geleneğe mensup şairler, aşk kavramını temel ve beşerî arzulardan uhrevî ve tasavvufî boyutlarına kadar çeşitli yönleriyle ele almışlardır. Hemen her klasik şair, özellikleri ortak bir sevgiliye âşık olmak ve onu anlatmakla yükümlüymüş gibi davranmaktadır. Bu edebiyatın temelindeki lirizmin kaynağı aşktır ve bu aşkın kahramanlardan biri, kayıtsız şartsız seven taraf, yani âşık; diğeri ise âşığa acı ve ızdırap vermekten hoşlanan taraf, yani sevgilidir. Hemen her klasik şairin divanında örneklerini görebileceğimiz, kuralları önceden belirlenmiş olan bu âşık-maşuk ilişkisi, XVI. yüzyıl şairlerinden Fuzûlî’nin (ö. 1556) bazı şiirlerinde aynen görülürken bazı şiirlerinde önemli farklılıklar göstermektedir. Şairin fikir ve estetik yönlerinden klasik Türk edebiyatının genel geçer kaidelerine sadık olduğu söylenebilir. Ancak divanında gelenekten farklılaşan fikirlere de rastlanmaktadır.
Bu çalışmada, Fuzûlî’nin Türkçe divanında yer alan gazellerindeki âşık-sevgili ilişkisi incelenmiş ve şairin gelenek içerisinde öne çıktığı iki hususa dikkat çekilmiştir. Bunlardan ilki, sevgiliden gelen eziyetlerin vefa yahut iyilik kabilinden değerlendirilmesidir. Fuzûlî’ye göre sevgilinin âşığa ettiği eziyetler aslında vefa göstergesidir. Şairin mensup olduğu gelenek açısından bu fikir oldukça orijinaldir. Diğeri ise, sevgilinin eziyetlerine seve seve katlanan bir ‘âşık’ profili çizilmesidir. Fuzûlî’ye göre, sevgilinin eziyetleri de âşık için lütuftur ve bunlardan asla şikâyet edilmemelidir. Şairin her iki konudaki özgün ifadeleri divanından seçilen örnek beyitlerle izaha çalışılmıştır.
//
Abstract:
Love in classical Turkish literature, as in all literary traditions, is a theme handled with all its manifestations. Poets belonging to this tradition have dealt with the concept of love in various aspects, ranging from basic and human desires to otherworldly and mystical dimensions. Almost every classical poet behaves as if they are obliged to fall in love with a beloved one who has common traits and to expatiate on her. The source of lyricism at the basis of this literature is love, and one of the heroes of this love is the unconditional loving side, which is the lover, while the other is the party who likes to inflict pain and anguish on the lover, which is the beloved one. This lover-beloved relationship, whose examples we can see in the diwan of almost every classical poet and whose rules are predetermined, is seen exactly in some of the poems of Fuzûlî (d. 1556), one of the 16th century poets, while it shows significant differences in some of his poems. The poet can be said to be loyal to the general rules of classical Turkish literature in terms of his ideas and aesthetics. However, there are also ideas that differ from tradition in his diwan.
In this study, the relationship between the lover and the beloved in Fuzûlî's ghazals in his Turkish diwan is examined and attention is drawn to two issues in which the poet stands out in the tradition. The first of these is the evaluation of the torments from the lover in terms of loyalty or goodness. According to Fuzûlî, the beloved one’s maltreatment to the lover is actually a sign of loyalty. This idea is quite original in terms of the tradition the poet belongs to. The other one is the drawing of a 'lover' profile, who gladly endures the maltreatments of the beloved. According to Fuzûlî, maltreatments of the beloved one are also a blessing for the lover, and he should never complain about them. The original expressions of the poet on both subjects are tried to be explained with sample couplets selected from his diwan.
Halk anlatılarının pek çok kültürde benzer özellikler göstermesi sebebiyle ortak bir köken arayışı, Tarihî-Coğrafî Fin Okulunun temel paradigmalarından olmuştur. Okulun araştırmacılarından olan Axel Olrik, bu fikirden hareketle, epik karakterli halk anlatılarındaki ortaklıkları on beş madde ile ortaya koymuş ve ‘Halk Anlatılarının Epik Yasaları’ adıyla bir çalışma yöntemi oluşturmuştur. Bu yasalar, anonim ya da sözlü kültür ürünlerinin yanı sıra yazılı kültür ürünlerine de uygulanarak sözlü kültür ortamının müellife ve esere etkisi gibi hususları ortaya çıkarmaya elverişlidir. Olrik’in çalışması bu yönüyle şimdiye kadar pek çok sözlü ve yazılı kültür ürününe uyarlanmış ve anlatıların bu yasalara uygunlukları değerlendirilmiştir. Bu çalışmada klasik edebiyat içerisinde kategorize edilen ve mesnevi nazım şekliyle yazılmış olan bir aşk hikâyesine Olrik’in ortaya koyduğu yasalar uygulanmıştır. Mesnevilerin yazarları genellikle bellidir. Olrik’in tablosu ise anonim türlere; özellikle de mit, türkü, kahramanlık destanları ve efsanelere yönelmiş bir çalışmadır. Bu incelemede, anonim ya da yazarı belli olan eser ayrımı gözetilmeden Şeyhî’nin Hüsrev ü Şirin adlı aşk mesnevisi incelemeye alınmıştır. İnceleme yapılırken Olrik’in yasalarının halk anlatılarının beslendiği yahut halk anlatılarını besleyen bir kaynağa uygulanması hedeflenmiştir. Makalede, klasik Türk edebiyatı mahsulü olan Hüsrev ü Şirin mesnevisinin halk edebiyatı ürünleri için hazırlanmış bir kalıba göre incelenmesi amaçlanmış ve bulgular üzerinden uygunluklar ya da uyumsuzluklar hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Abstract
Since folk narratives have similar characteristics in many cultures, the search for a common origin has been one of the basic paradigms of the Historical-Geographical Finnish School. Based on this idea, Axel Olrik, who is one of the researchers of the school, has set forth fifteen commonalities of folk narratives of epic character and created a study method called "Epic Laws of Folk Narrative". These laws are suitable for revealing issues such as the effect of the oral culture environment on the author and the work by applying them to the written cultural products as well as the anonymous or oral cultural products. In this respect, Olrik's work has been adapted to many oral and written culture products, and the compliance of the narratives with these laws has been evaluated. In this study, the laws put forth by Olrik were applied to a love story categorized in classical literature and written in mesnevi verse form. The authors of the masnavis are generally known. However, Olrik's table is devoted to anonymous types, especially to the myths, folk songs, heroic epics and legends. In this review, the love masnavi of Sheyhi, entitled Husrev u Shirin, is studied, regardless of the distinction made between an anonymous work or a work whose author is known. While studying the masnavi, it was aimed to apply the laws of Olrik to a source that feeds folk narratives or that is fed by them. In the article, it is aimed to examine Hüsrev ü Şirin mesnevi, which is a product of classical Turkish literature, according to a pattern prepared for folk literature products, and evaluations are made about conformities or incompatibilities based on the findings.
In addition to the traditional commentary, foreign art theories have recently been added to the studies aimed at understanding classical Turkish literature poems. One of these modern aesthetic theories is the ontological understanding of art. The systematization of art ontology, which is one of the contemporary art philosophies, in Turkish literature was achieved thanks to İsmail Tunali (1922-2015). After Tunali's work entitled Art Ontology, the application of ontological analysis methods to literary works has been accepted in some academic circles, and the theory has been taken as reference by many academicians and researchers. When the classical Turkish literature is studied, Dursun Ali Tokel and Yavuz Bayram are observed to have made use of this method in their ghazal analysis and pioneered the method to become widespread. In particular, the methods and steps in the table developed by Yavuz Bayram based on Tunali's work were taken as an example in the ontological analysis studies after him.
In this article, the ghazal of Sheikh Galip (d. 1799), who is accepted as one of the last great representatives of Sebkihindi (Indian style) movement, ending with the redif ‘düştü’ has been studied by the ontological analysis method. Within the context of the method followed, the examples used in the application of the theory to classical Turkish literature poems until today have not been excluded, and the table prepared by Yavuz Bayram with reference from İsmail Tunali has been used. The relevant ghazal has been found in the literature to be studied through classical annotation and structuralist methods. Also, in this article, ontic integrity is analyzed. Using the ontological analysis method, the sound and meaning layers of the poem are discussed, and also the concrete and abstract meaning levels as well as the Sufi level are revealed. Whether there are reflections from the poet’s mood and life in the ghazal is also questioned through these layers.
Öz
Klasik Türk edebiyatı manzumelerini anlamaya yönelik çalışmalara, son zamanlarda geleneksel şerhin yanında yabancı sanat kuramları eklenmiştir. Bu modern estetik kuramlarından biri de ontolojik sanat anlayışıdır. Çağdaş sanat felsefelerinden biri olan sanat ontolojisinin Türk edebiyatında sistemleşmesi İsmail Tunalı (1922-2015) sayesinde olmuştur. Tunalı’nın Sanat Ontolojisi adlı eseri sonrasında ontolojik analiz yöntemlerinin edebî eserlere uygulanması bazı akademik çevrelerde kabul görmüş ve kuram birçok akademisyen ve araştırmacı tarafından referans alınmıştır. Klasik Türk edebiyatı literatürüne bakıldığında Dursun Ali Tökel ve Yavuz Bayram’ın gazel çözümlemelerinde bu yöntemden faydalandıkları ve yöntemin yaygınlaşması için öncülük ettikleri görülmektedir. Bilhassa Yavuz Bayram’ın Tunalı’nın eserinden yola çıkarak geliştirdiği tabloda yer alan yöntem ve aşamalar kendisinden sonraki ontolojik analiz çalışmalarında örnek alınmıştır.
Bu makalede, Sebkihindi (Hint üslubu) akımının son büyük temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Şeyh Galip’in (ö. 1799) ‘düştü’ redifli gazeli ontolojik analiz metoduyla incelenmiştir. Yöntem olarak kuramın bugüne kadar klasik Türk edebiyatı manzumelerine uygulanmasında kullanılan örneklerinin dışına çıkılmamış, Yavuz Bayram’ın İsmail Tunalı’dan referansla hazırladığı tablodan istifade edilmiştir. Gazelin literatürdeki çalışmalarda, klasik şerh ve yapısalcılık metotlarıyla incelendiği görülmüştür. Bu makaleyle de ontik bütünlüğü analiz edilmiştir. Ontolojik analiz metodu ile manzumenin ses ve anlam katmanları ele alınmış somut ve soyut anlam düzeyi ile tasavvufî düzeyi ortaya konmuştur. Gazelde şairin ruh hâlinden ve hayatından akisler bulunup bulunmadığı da yine bu katmanlar vasıtasıyla sorgulanmıştır.
Çalışma hazırlanırken tarama modeli benimsenmiş, öncelikle konuyla ilgili yapılmış herhangi bir yayın olmadığı tespit edilmiştir. Çalışmada kaynak olarak Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) ‘Tez Merkezi’ veri tabanı esas alınmış, bunun yanında kısmen de olsa SOBİAD Atıf Dizininden istifade edilmiştir. Yalvaç hakkındaki lisansüstü çalışmalar -yararlanmayı kolaylaştırmak için- içeriklerine göre tasnif edilmiş ve yazar soyadı esasıyla alfabetik olarak sıralanmıştır. Tezler bu bağlamda; ‘Fen Bilimleri’, ‘Sosyal ve Beşerî Bilimler’ ve ‘Sağlık Bilimleri’ başlıkları altında toplanmıştır. İlave olarak yine YÖK’ün veri tabanındaki “Hazırlanmakta Olan Tezler” bölümünde kayıtlı bulunan ve henüz devam eden çalışmalar da tasnifin sonuna eklenmiştir. Bu künyelerin dışında tezlerle ilgili çeşitli değerlendirmelerde bulunulmuş ve çalışmaların alanları, düzeyleri, yılları, yapıldıkları üniversiteler gibi konularda istatistiksel veriler sunulmuştur.
It is observed that the journals, which are among the important supplementary references of Turkish literature, are compiled in many subjects ranging from poetry to music, from prayer to sermon, from fortunes to hadiths, from letters to stories, etc. These works have a variety of benefits such as allowing access to sociocultural information, which are not found in the main sources and references (dictionaries of poet biographies, divans, historical references, etc.), about the period when they were compiled, informing about those poets who do not have a divan as well as discovering the poems of the poets which are not found in their own divans. However, the fact that these works have different features in terms of content and form makes it difficult to make holistic reviews. These sources, which are expected to be enlightening in terms of the literary taste of the period they belong to and the tendencies of the society, should first be transcribed into Latin letters, and then they should be subjected to different classifications according to their content. Considering the volume of the material to come out, it can be well understood that it is indispensable to create a database using digital technology. In recent years, pioneering works have been done on the development of these databases that will allow the classification of journals. The most comprehensive of the missions in this regard is the Project for Systematic Classification of Journals, which started with the proposal of Mehmet Fatih Köksal in 2012 and was developed with the contributions of his colleagues as well as many researchers embracing the project. Thanks to this project, also known by the acronym MESTAP, many journals have been recently gathered and publicized.
In this article, the detailed content inventory of the poetry journal registered in the Manuscripts Collection of Turkish National Library with the archive number 06 Mil Yz A 7331 was made on the tables prepared within the scope of the Project for Systematic Classification of Journals (MESTAP). As a result of the reviews, it has been found that there have not been any previous publications or publicity stunts with regard to the journal. In the entire 27-leaf journal, some leaves of which are recognized to have been torn off, there are poems belonging to the poets categorized within the tradition of classical Turkish literature. All of the poems are composed in aruz prosody. In the journal, there are 76 poems of 36 poets, mostly from the 16th century, as well as 16 poems, the poets of which could not be identified. Hayâlî with sixteen poems, Necâtî with twelve poems and Usûlî with five poems come to the forefront as the poets whose poems are mostly included. In the journal where 24 poets take their place with one poem, Kınalızâde Ali Çelebi have four poems, while Bâkî, Emrî, İbrahim, Nahifî, Rahmî, Şevkî-i Konevî, Sun’î and Meyli have two. On the other hand, some poems recorded in this work in the names of Nahifî, Rızâyî, Necâtî, and Hayâlî were not found in the published divans of the poets.
In the journal, whose leaves are decorated with the patterns of rose, tulip, hyacinth, gazelle, peacock, cypress etc., singular couplet (mufrad-38), ode (ghazal-33), and encomium (qasida-12) are the most commonly used forms of poem. Some of the singular couplets that have a wide range of themes are in the form of enigma (muamma) and conundrum (lugaz). Most of the ghazals are amatory. Yet, almost all of the encomiums are of praise. This journal, in which there are two examples of rubai, masnavi and mustazad (supplemented), also includes one tuyug, muhammes (pentastich), and tahmis. In addition to these poems, there are five date verses and three unfinished prose texts in the journal.
There is no concrete information about the compiler(s) in the journal. However, it is possible to make some inferences by going through the content of the work. The content of the reviewed journal indicates that it was produced by more than one compiler. The journals are the works that are not completed by one person and in a short period of time. Those who get possession of the journal in the following periods can continue to produce it through the additions they make. Therefore, it is natural that the reviewed journal has more than one compiler. Acting very attentively while creating the work, the first compiler decorated the pages with a variety of figures such as roses, tulips, hyacinths, and peacocks. The same care is also observed in handwriting and page layouts as well as the tabulated forms on the pages, all of which form the main axis of the journal. The compiler(s) who continued to produce the journal stuck to the content, even though they did not comply with the layout. Like the first compiler, they only recorded examples from classical Turkish poetry in the journal. It is another common feature of compilers that poets such as Necâtî, Hayâlî, and Usûlî, whose poems contain local and harmonious elements, prove to have been preferred much more in the journal. Compilers who did not include any poetry in a foreign language were also successful in spelling rules. In addition, the fact that they complied with the spelling rules largely and made no mistakes in the spelling of words and suffixes is an indication that the compilers were well-trained figures. Although the copying date of the journal was specified as 1117 AH (1705-06 CE) in the archive records, neither this date nor another one was not ascertained anywhere in the work. The predominance of the 16th century poets makes us believe that the journal might have been completed in the 16th century or, at the very latest, in the first quarter of the 17th century.
Osmanlı Devleti’nin birçok yönden zirvede olduğu on altıncı asrın en belirgin türlerinden biri Süleymannamelerdir. Yavuz Sultan Selim için yazılan Selimnamelerin devamı niteliğinde olan bu eserler, Osmanlı tarih yazıcılığının önemli örneklerindendir. Bunun yanı sıra Osmanlı’nın en uzun saltanat süreli ve ihtişamlı devri hakkında pek çok konuda yüksek oranda doğru ve sağlam bilgiler vermeleri beklenen Süleymannameler; edebî, içtimai, askerî, dinî ve iktisadi yönlerden çalışılmayı hak edecek değere sahiptir.
Kanuni Sultan Süleyman ile aynı dönemde yaşamış müellif ve şairlerce padişahın sefer ve gazalarının anlatıldığı altısı manzum, dördü mensur olmak üzere on Süleymanname yazıldığı bilinmektedir. Manzum olarak kaleme alınan Senâyî’nin Süleymaniyye’si de bu dönemde yazılmıştır ve Sultan Süleyman döneminin ilk yarısını konu edinmektedir. Seferlere katılanlardan edinilen bilgilere dayanılarak yazıldığı anlaşılan eserde, Sultan Süleyman’ın Doğu ve Batı’ya yaptığı seferler, savaşlar ve fetihler anlatılmaktadır. Biri tarafımızca tespit edilmiş iki nüshası bulunan kitap, edebî değerinin yanında yazıldığı dönemin iskân politikasını, idari yapısını, ordunun durumu ve bölümlerini tasvir etmesi yönleriyle Kanuni devrinin ilk yarısı için orijinal bir kaynaktır. Mesnevi nazım şekliyle yazılan Süleymaniyye, 3526 beyitten müteşekkildir. 1521 yılındaki Belgrad Seferi’yle başlayan eser, 1538 tarihli Kara Boğdan seferiyle sona ermektedir.
Bu makalede Senâyî’nin kimliği üzerinde durulmuş; Süleymaniyye’nin nüshaları tanıtılmış, şekil özellikleri ve içeriği hakkında bilgiler verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Süleymanname, Süleymaniyye, Senâyî, Kanuni Sultan Süleyman, Mesnevi.
Abstract
One of the most prominent types of the sixteenth century, when the Ottoman Empire was at its peak in many ways, was the Suleyman-namas. These works, which are the continuation of the Selimnames written for Selim I, are important examples of Ottoman historiography. In addition, Suleyman-namas, which are expected to give a high level of correct and sound information about the most long-term and magnificent period of the Ottoman Empire, are worthy of being studied in literary, social, military, religious and economic aspects.
It was known that ten Suleyman-namas, six of which were in verses and four of which were in poems depicting expeditions and holy wars of Sultan, were written by the scribes who lived in the same period with Sultan Suleyman the Magnificent. The Suleymaniyye of Mr. Senayi, written in verse, was also written during this period and is about the first half of the period of Sultan Suleyman the Magnificent. In the work which is understood to be written based on the information obtained from the attendants of the sultan, Sultan Suleyman’s expeditions to the East and to the West, wars and conquests are described. The book contains two copies, one of which is determined by us, along with its literary value, it is an original source for the first half of the Kanuni period in terms of its housing policy, its administrative structure, the condition of the army and its sections. Suleymaniyye, written in mathnawi verse form, is composed of 3526 couplets. The work which started with the Belgrade expedition in 1521 ended in 1538 with the Kara Bogdan (Moldavia) expedition.
In this article, it was focused on the identity of Mr. Senayi; copies of Suleymaniyye were introduced and information regarding figure features and contents were given.
Keywords: Suleyman-nama, Suleymaniyye, Mr. Senayi, Suleyman the Magnificent, Mathnawi.
Kültürel ve edebi mirasımızın önemli bir evresini oluşturan klasik Türk edebiyatını layıkıyla tanıyabilmek için, içinde yaşadıkları toplumun izlerini bizlere aksettiren divan şairlerini anlayabilmek gerekir. Bu nedenle klasik Türk edebiyatı döneminde kaleme alınan eserlerin gün yüzüne çıkarılması ve incelenmesi kültürümüz açısından önemlidir. 18. yüzyıl, Osmanlı Devleti'nin gerileme dönemine girdiği bir devirdir. Bu asırdaki siyasi, içtimai ve ekonomik durgunluklar edebi gelişmeleri çok etkilememiş; klasik Türk edebiyatı, önceki asrın devamı olarak olgunluk dönemini yaşamayı sürdürmüş, yeni şairler ve eserler ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmaya konu olan Abdullah Sıdkî de klasik Türk edebiyatının çok sayıda şair yetiştirdiği 18. yüzyıl şairlerindendir. Yaklaşık olarak H.1099 (M.1687/1688)'da doğup H.1172 (M.1758/1759) senesinde vefat etmiştir. Sıdkî, ayrıca Halveti şeyhlerindendir, imamlık yapmıştır. Bu çalışmada ele alınan Abdullah Sıdkî Divanı, şairin vefatından sonra oğlu tarafından tertiplenmiştir. Nitekim Divan'ın başına oğlu tarafından eklenen mensur kısım sayesinde kendisi hakkında birinci elden bilgiler elde edilmiştir. Makalede ayrıca şairin hayatıyla ilgili diğer biyografik kaynaklardaki bilgilerden de istifade edilmiş, şiirlerinden hareketle edebi kişiliği üzerinde durulmuştur. Bilinen tek nüshası Ankara Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonunda bulunan eserde Türkçe 14 kaside, 135 gazel ve bir murabba bulunmaktadır.
Abstract
For a proper understanding of the classical Turkish literature which constitutes a landmark for the cultural and literary legacy of Turkey, it is essential to thoroughly know the divan poets who successfully
convey the qualities of the society of their time. Thus, it is important for Turkish culture to bring to light and study such works penned during the classical period of Turkish literature.
The 18th century was a period of decline for the Ottoman Empire, when literary developments were not largely influenced by political, social and economic downturns, and classical Turkish literature was still in its maturity as a continuation of the previous century, raising new poets and
creating new works.
The subject of this study, Abdullah Sıdkî, was a poet of the 18th century, a productive time for new poets in classical literature. Born in around AH 1099 (1687/1688 AD) and died in AH 1172 (1758/1759 AD), Sıdkî was also a sheikh of Khalwati order who acted as an imam.
Abdullah Sıdkî’s divan was posthumously compiled by his son. Thanks to the prosaic text he appended at the opening section of his divan, we enjoy first-hand information about the poet himself. Also drawing upon other biographical sources about the poet’s life, this paper addresses
his literary personality as well. With its only known extant copy in the Manuscripts Collection of the National Library in Ankara, the work contains 14 kasides, 135 gazels and a murabba, all composed in Turkish.
Keywords: Classical Turkish Literature, Abdullah Sıdkî, divan, 18th century, Khalwati order.
Biyografi, bütün dünyada tarih ve edebiyatla ilişkilendirilmiş; çoğunlukla edebiyatın alt dallarından biri olarak kabul edilmiştir. Şuara tezkireleri de Türk edebiyatında Osmanlı şairlerinin biyografileri hakkında bilgi veren en eski ve güvenilir kaynaklar olarak kabul görmektedir. Yakın geçmişte tezkirelerin tıpkıbasımları yahut bugünkü harflere aktarılmış (transkripsiyonlu) metinleri oldukça ciddi çalışmalar neticesinde günümüz araştırmacısının istifadesine sunulmuştur. Mamafih bu emek mahsulü çalışmaların yanında tezkirelerle ilgili yapılması gereken başka önemli çalışmalar da vardır. Bunlardan biri şair tezkirelerinin mukayeseli ve tenkidî bir bakış açısıyla ele alınması, bir diğeri ise tezkirelerde verilen bilgilerin güvenirliklerinin sorgulanmasıdır. Zira bu eserlerin hangi kimlik, karakter ve bakış açısıyla kaleme alındığı konusu, içerdikleri birçok sıradan bilgiden daha fazla önem arz etmektedir. Bu çalışmada, Osmanlı tarih ve edebiyatının önemli müelliflerinden Gelibolulu Mustafa Âlî'ye ait olarak bilinen Künhü'l-Ahbâr'ın Tezkire Kısmı'nda yer alan biyografilerin, içerdikleri anekdotlar vasıtasıyla, okuyucunun bilinçaltına verdiği olumsuz mesajlar üzerinde durulmuştur. Seçilen yöntem, incelenen eser üzerinde teknik ve bütüncül bir kaynak tenkidi çalışması olduğu iddiasında değildir. Zira kullanılan metot/bakış açısı, sezgi ve muhakeme üzerine kurulmuş basit bir metottur ve hiçbir yönüyle Künhü'l-Ahbâr'ın sahihliğini tespit edebilme kudretine sahip değildir. Fakat eser, sahihlik yönünden kendisinden şüphe duyulmayı hak edecek verilerle doludur. Makalede bu veriler bağlamında, tezkire yazarının anlattığı anekdotlarla Osmanlı toplumunu hangi karakter ve bakış açısından tasvir ettiği ortaya konmaya çalışılmıştır.
Abstract: Biography has been associated with literature and history across the world, and it has widely been accepted as one of the lower branches of literature. Poet biographies are regarded as the oldest and most reliable sources giving information about the biographies of the Ottoman poets in Turkish literature. Facsimile biographies or texts which were transferred to current letters (transcribed ones) were presented to the benefit of today's researchers as a result of a serious study in the recent past. However, in addition to these works, which were obtained through considerable effort, there are another important works which need to be done about the biographies. One of them is consideration of poet biographies with a comparative and critical perspective; the other one is the examination of reliability of the provided information in biographies. Because the issue from which identity, character and point of view these works were penned is more important than the lots of ordinary information they contain. In this study, negative messages, given to the subconscious mind of the reader through anecdotes they contain, which were in Biography Part of Kunh-ul-Ahbar known as the work of Mustafa Ali of Gallipolis who is one of the most important authors of Ottoman history and literature, were focused. The selected method does not claim to be a technique and integrated source of criticism running on the review of work. Because the used method / insight is a simple method based on intuition and reasoning and does not have the ability
to identify the authenticity of any aspect of Kunh-ul-Ahbar. But the work is filled with the data which is
enough to create doubts regarding the work itself in terms of authenticity. In the context of this data in the
article, it was tried to reveal with the depicted anectodes, from which character and point of view the
biography writer portrays the Ottoman society.
Keywords: Ottoman Poet Biographies, Kunh-ul-Ahbar, Mustafa Ali of Gallipolis, Anecdote, Text criticism.
Süleyman Demirel Üniversitesi, Türk Dili Bölümü, ahakgul@yahoo.com.
'Şair biyografilerine dair yazılan eserler' şeklinde tanımlanabilecek olan şuara tezkireleri, klasik Türk edebiyatının birinci derece biyografi kaynakları arasında yer almaktadır. Tezkireciler eserlerinde ele aldıkları şairler hakkında tanıtıcı bilgiler verirken onların nerede doğduklarını ve yaşadıklarını birtakım benzetme unsurlarından da istifade ederek tasvir ederler. Bu yönüyle tezkireler, şairlerin hayatlarının anlatıldığı biyografik eserler olmalarının yanında, onların yaşadıkları dönemin kültürel ve sosyal coğrafyası hakkında da bilgiler ihtiva eden kaynak eserler hüviyetindedir. Bu tebliğde, Türk edebiyatında 16. yüzyılda yazıldığı bilinen tezkirelerde Balkan coğrafyasının nasıl ele alındığı, bu coğrafyada bulunan muhitlerin nasıl tasvir edildikleri ortaya konmuştur. Böylece Balkanlardaki Türk mirasının şuara tezkirelerinde nasıl tanıtıldığı dikkatlere sunulmuştur.
ABSTRACT
Collections of biographies of poets which can be defined as 'the works which are written about the biographies of poets' take place as fundamental biographical resources of Classical Turkish literature. Biography writers, who write collections of biographies, give introductory information about the poets whom they handle in their works, they describe where they were born and lived making use of a number of comparison factors. From this aspect, collections of biographies, in addition to their being biographical works in which the lives of poets are told, are resource works which involve information about the cultural and the social geography of the time of poets in which they lived as well. At this paper, how the Balkan geography in collections of biographies which are known to be written in Turkish literature in the 16th century and are handled will be presented. Thus, the fact that the Balkans take place in collections of biographies of poets in terms of which characteristics will be presented to the attention.
Ottoman poet tezkires (dictionaries of poet biographies) are one of the most widely used written sources in the works related to the literary, political, social, and religious life of the Ottoman society. These biographical works, which provide information about Ottoman poets and contain examples from their poems, are not only works of biography, literature and history, but also sources of politics, sociology and social anthropology for classical Turkish literature. In these works, while the life stories (biographies) of the poets are narrated, the passages which are either related to the main subject or independent of it are included within the main text. These small exemplary passages reflecting the people’s lives in their biographies, gliding from their memories and arousing curiosity in the reader prove to be termed as anecdotes, digressions, stories, etc. in the literature. This narrative style, which is known to have been frequently used in the narration-based works in both classical East and old Western literatures, appears to be termed as mutayaba, witticism (mulatafa), pleasantry, narrative, story etc. in the Ottoman poet tezkires. This technique, which is said to aim to add richness to the subject, to keep the interest of the reader alive or not to make the reader tired out, is important as a rhetorical tool.
These passages, which are said to add color to the biographies of the poet tezkires- and which are even often considered more important than biographical information - are termed as ‘digression’ or ‘anecdote’ in academic studies on the Ottoman poet tezkires. In the paper, these passages have been suggested to be termed as ‘anecdote’. In addition, other narrative techniques showing close characteristics with anecdote, mistaken for anecdote or likened to it are also briefly introduced, and examples have been offered from the Ottoman poet tezkires known to have been written in the 16th century.
Keywords: Classical Turkish Literature, Ottoman Poet Tezkires, Anecdote, Digression, Narrative, Pleasantry.
Born and raised in Antalya/Elmalı, Ümmî Sinan (d. 1067/1657) was one of the Sufi poets in the 17th century. Known as one of the Khalwati sheikhs; the poet was also the Guide of some other Sufi poets such as Niyazi-i Mısrî, Uşşâkî, Askerî and Matlaî having lived in the same period with him, which made him to become well-known also in and around Kütahya, Uşak, Afyon and Denizli besides Antalya and Elmalı. It is understood that Sinan, who proved to have a wide influence area during his time, wrote the poems in his Divan, one of his two works, in an effort to spread the sectarian doctrines as well as to give disciples guidance and moral advice as almost any other Sufi poet did.
During the Ottoman period, the literary works produced by the Sufis in the tekke (Sufi lodges) and the scholars in the madrasahs included religious-mystical features in general terms. This literature (Turkish Sufi Literature), to which Ümmî Sinan was a member as well, has a number of characteristics in common with Classical Turkish Literature in terms of the language, meter, form, aesthetics and content. In these literary works, many concepts were standardized, in other words, idealized. One of these concepts is ‘the lover’. Within the texts focusing on the lover-beloved relationship, the beloved one (literally or figuratively) is usually an abstract type. Also, the narrative fashion of love is about the maturation process of the lover.
In this paper, the profile of ‘the true lover’ that Ümmî Sinan of Elmalı introduced in his Divan has been studied, and it’s been tried to be found out how he benefited from the tradition, because it is observed that the poet tells about what qualities one has to carry in order to be a true lover in many couplets as well as two individual poems in his Divan. This type of ‘lover’ described by the poet is important for Turkish Sufi literature terminology as well as for showing the common features of Turkish Sufi literature and classical Turkish literature.
Keywords: Ümmî Sinan of Elmalı, Classical Turkish Literature, Turkish Sufi Literature, Sufism, Poetry, Lover.
Keywords: Asik Omer, Sairname, Diwan Poets, Nesimi, Fuzuli.
Özet. Halk şairlerinin genellikle on birli hece ölçüsüyle kaleme aldıkları kendi dönemlerinin veya kendilerinden önceki şairlerin mahlaslarına ve bazı özelliklerine yer verdikleri şiirlere şairname adı verilmektedir. Âşık edebiyatında ilk şairname yazan isim Âşık Ömer’dir. Şair, söz konusu şiirinde bazı halk şairleriyle beraber birden fazla divan şairine de yer vermiştir. Bildiride, Âşık Ömer’in Şairname’sinde divan şairleri hakkında verdiği bilgilerle divan şairi biyografileri denildiğinde akla ilk gelen eserlerden olan şuara tezkirelerindeki bilgiler karşılaştırılmıştır. Böylece Âşık Ömer ile tezkire sahibi olan ve birçoğu da bizzat şiirle uğraştığı ifade edilen tezkire yazarlarının diğer şairlere bakışı mukayeseli olarak ortaya konmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Âşık Ömer, Şairname, Divan Şairi, Nesîmî, Fuzûlî.
Kanadalı sosyolog John Alan Lee’nin ciddi bir literatür taraması ve alan araştırmasıyla ortaya koyduğu “Aşk Stilleri” ve “Altı Aşk Çeşidi” kuramlarının aşkla alakalı çeşitli araştırmalarda temel alındığı görülmektedir. Lee, doğadaki üç temel renk olan kırmızı, sarı ve maviye dayandırarak izah ettiği aşk kuramında hiçbirinin diğerini karşılamadığı ve bir diğerine üstün gelmediği üç temel aşk stilinden bahsetmektedir. Bunlar: Tutkulu aşk (eros), oyun gibi aşk (ludus) ve arkadaşça aşktır (storge). Araştırmacıya göre yine bu aşk stilleri ikişer şekilde birleşerek ikincil aşk stillerini doğurmaktadır. Buna göre arkadaşça aşk ile oyun gibi aşk birleşerek mantıklı aşkı (pragma), tutkulu aşk ile oyun gibi aşk birleşerek sahiplenici aşkı (mania), tutkulu aşk ile arkadaşça aşk birleşerek özgeci/verici aşkı (agape) meydana getirmektedir.
Lee’nin özgeci aşk stilinde âşığın kendini ilişkiye ve sevdiğine adamış olması ön plandadır. Seven sevdiğine karşı daima özverilidir ve daima onun mutlu olmasına çabalar. Üstelik sabır ve kararlılık gerektiren bu gayretin karşılık bulmasını da beklemez. Kuramda yer alan bu fikirler, Fuzuli’nin Leyla ve Mecnun (Leyla vü Mecnun) mesnevisinde anlattığı âşık-maşuk ilişkisinde sevenin sevdiğine karşı olan tutum ve davranışlarıyla örtüşmektedir.
Bu bildiride Lee’nin ortaya koyduğu ikincil aşk stillerinden olan özgeci/verici aşka (agape) göre Fuzuli’nin Leyla ve Mecnun adlı mesnevisi incelenmiştir. Mesnevide şairin “sevgili uğruna can verme” fikrini işlediği kısımlar, özgeci aşk stili (agape) bağlamında değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Fuzuli, Leyla ve Mecnun, Aşk, John Alan Lee, Özgeci Aşk (Agape).
GIVING LIFE FOR THE BELOVED IN MR. FUZILI’S LEYLA AND MECNUN ACCORDING TO JOHN A. LEE’S ALTRUISTIC (AGAPE) THEORY
Abstract
Canadian sociologist John Alan Lee’s “Love Styles” and “Six Types of Love” theories which he put forward through a serious literature review and field research seem to be based on various researches about love. In his theory of love, which he explains on the basis of the three basic colors of nature, red, yellow and blue, Lee speaks of the three basic styles of love in which none of them meet and surpass one another. These are: passionate love (eros), playful love without commitment (ludus) and friendly love (storge). According to the researcher, these love styles combine in binary and give rise to secondary love styles. According to this, friendly love and playful love combine to make sense of love (pragma), passionate love and playful love combine to make love (mania), passionate love and friendly love combine to form altruistic/selfless love (agape).
In Lee’s altruistic love style, it is in the forefront that the lover devotes himself to the relationship and the beloved. The lover is always selfless towards his beloved and always strives to make her happy. Moreover, he does not expect this effort, which requires patience and determination, to come back. These ideas in the theory coincide with the attitudes and behaviors of the lovers towards the loved ones in the lover-the beloved relationship which Mr. Fuzuli describes in the mesnevi of Leyla and Mecnun.
In this paper, Mr. Fuzuli’s mesnevi named Leyla and Mecnun was examined according to Lee’s altruistic/selfless love agape, which is one of the secondary love styles. The parts in which the poet in Mesnevi deals with the idea of “giving life for the beloved” were evaluated in the context of altruistic love style (agape).
Keywords: Mr. Fuzuli, Leyla and Mecnun, Love, John Alan Lee, Altruistic Love Style (Agape).
Çeşitli disiplinlerden araştırmacıların değerli birikim ve katkılarıyla meydana gelen kitaptaki çalışmaların künyeleri şöyledir:
- Hatice Özcan, “Şehir Markalaşması Bağlamında Yalvaç’ın Değerleri”
- Elif Cemre Çolak, “Sürdürülebilir Kentleşme Kapsamında Sakin Şehir Yalvaç”
- Arda Atmaca, “Dünden Bugüne Yalvaç Müzesi ve Bazı Çağdaş Öneriler”
- Erhan Özkan, “Kent Müzeciliği Üzerine Bir Değerlendirme: Geleneksel Yalvaç Evleri”
- Bülent Özgül, “Yerleşim Yeri ve Siyasi Kültür Özellikleri Bakımından Yalvaç’ta Genel ve Yerel Seçimlerde Siyasi Tercihler ve Seçmen Davranışı (1982-2019)”
- Durmuş Karaman, “Millî Mücadele Dönemi’nde Yalvaç”
Adnan Selman, “Yalvaç’ta Boş Zaman Etkinliklerine Çınaraltı Üzerinden Sosyolojik Bir Yaklaşım”
- Derya Balcı ve Fatma Handân Giray, “Yalvaç Ekmeği Kalkınma Modelinin Teorik Çerçevesi”
- Zehra Albay ve Bedia Şimşek, “Yalvaç’ta Süt ve Süt Ürünleri”
- Seda Tözüm Akgül, “Yalvaç’ın Su Kaynakları Üzerine Bazı Tespit ve Öneriler”
- N. Damla Yılmaz Usta ve Serdar Mayda, “Isparta Karasal Neojeni Yüzey Araştırması 2019 Yılı Çalışmaları: Yalvaç Omurgalı Fosil Yatakları ve Yeni Bulgulara İlişkin Ön Bilgiler”
- Meriç Pehlivan, “Ahlâk Felsefesi Penceresinden Yalvaç’ın Yaşam Pratikleri Üzerine Bir Değerlendirme”
- Ahmet Akgül, “Yalvaç Hakkındaki Lisansüstü Tezler Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi”
- Ömer Kürşad Tüfekci ve Leyla Akbaş, “Yalvaç’ın E-Ticaret, E-İşletme ve E-Pazarlama Bakış Açısını Geliştirmeye Yönelik Bir Değerlendirme”
- Leyla Akbaş ve Ömer Kürşad Tüfekci, “Yalvaç’ın Ticari Potansiyeli ve Elektronik Ticaret Avantajının Değerlendirilmesi Üzerine Öneriler”
- Bülent Okumuş, “Yalvaç’ta Yaşayan Süreksiz Tarım İşçilerinin Türk Sosyal Güvenlik Sistemi Kapsamında Değerlendirilmesi”
- Zübeyde Şahin, “Yalvaç Derisinin Ebru Sanatı ile Buluşması”
- İsmail Güneş, “Arşivlerde Kalmış Bir Girişimcilik Hikâyesi: Yalvaç Osmanlı Elektrik ve Emtia Anonim Şirketi”
- Murat Kodaloğlu, “Yalvaç Oto Tamir Esnafının Sorunları ve İş Güvenliği Açısından Bazı Öneriler”