Skip to main content
Cansu Aksoy

Cansu Aksoy

Öz: İnsanların, toplumların kendilerini tanımlama ihtiyacı, ben olmayan'ı da tanımlamaya yönelik bir süreci içermektedir. Ben'in ne/kim olduğuna yönelik soru, ben'in ne olmadığından hareketle öteki'nin sınırını çizer. Bu bağlamda, tarih... more
Öz: İnsanların, toplumların kendilerini tanımlama ihtiyacı, ben olmayan'ı da tanımlamaya yönelik bir süreci içermektedir. Ben'in ne/kim olduğuna yönelik soru, ben'in ne olmadığından hareketle öteki'nin sınırını çizer. Bu bağlamda, tarih boyunca toplumlar, kendi anlam ve değerler içeriğini oluşturmak için ilişki içinde olduğu öteki'ne yönelir. Bu bir tanıma/tanınma sürecini ihtiva etmekle birlikte 19. yüzyıla gelindiğinde ben tanımına merkezilik atfeden bir içeriğe dönüşmüştür. Avrupa'da kapitalist yayılmacılığın hâkim olduğu bir konjonktürde ben, merkez olma durumunu Şarkiyatçı söylemle sabitleyen bir dönüşüme uğramıştır. Şarkiyatçılıkla yeniden anlamlanan ben-öteki, Doğu-Batı ayrımı karşısında Doğu, ben tanımlamasını da Avrupa'nın öteki'si olma durumundan kurtulmaya yönelik olarak gerçekleşmiştir. Avrupa merkezin çevre ötekisi olarak kendini kuran Doğu, Garbiyatçı söylem aracıyla çevreden kurtulup merkez olarak kendini inşa etmeye çalışır. 19. yüzyılda Şarkiyatçılığın kavram karşıtı olarak ortaya çıkan Garbiyatçılık, tarihyazımında da merkez olma, farklı olma söylemini kültürel, manevi unsurlar aracılığıyla kurarak meşruluk elde etmeye çalışır. Bunun nasıl gerçekleştiğini incelemek amacıyla İslamcılık, Türkçülük ve Muhafazakârlık ideolojilerinin önemli temsilcileri Garbiyatçı söylem çerçevesinde incelenmeye çalışılacaktır.
Abstract: The need for people and societies to identify themselves included a process of defining the non-self. The question of what/who the self is draws the boundary of the other, based on what the self is not. In this context, throughout history, societies turn to the other in which they relate in order to form their own content of meaning and value. This includes the recognition process, but by the 19th century it has been transformed into a content that attributes centrality to the definition of self. In the conjuncture dominated by capitalist expansionism in Europe, the self underwent a transformation that fixed the centrality with orientalist discourse. In the face of the East-West distinction, which is redefined by Orientalism, the East’s definition of self has also been aimed at getting rid of being the other of Europe. The East, which established itself as the periphery of the European center, tries to get rid of the periphery through the Occidentalist discourse and build itself as the center. Occidentalism, which emerged as an anti-concept of Orientalism in the 19th century, tries to obtain legitimacy by establishing the discourse of being different and central through the cultural and spiritual elements. In order to examine how this happened, Islamism, Turkism and Conservatism will be examined within the framework of Occidentalist discourse.