SPOR SOSYOLOJİSİ
SPOR SOSYOLOJİSİ
Edi̇törler
Doç. Dr. Ayhan DEVER – Dr. Hasan SÖZEN
SPOR SOSYOLOJİSİ
Doç. Dr. Ayhan DEVER
ORCID: 0000-0002-8300-529X
Dr. Hasan SÖZEN
ORCID: 0000-0002-9947-621X
© Gazi Kitabevi Tic. Ltd. Şti.
Bu kitabın Türkiye’deki her türlü yayın hakkı Gazi Kitabevi Tic. Ltd. Şti’ne aittir, tüm hakları
saklıdır. Kitabın tamamı veya bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre, kitabı yayınlayan
firmanın ve yazarlarının önceden izni olmadan elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir
kayıt sistemiyle çoğaltılamaz, yayınlanamaz, depolanamaz.
ISBN • 978-625-8494-25-9
1. Baskı • Eylül 2021, Ankara
Dizgi/Mizanpaj • Gazi Kitabevi
Kapak Tasarımı • Gazi Kitabevi
Merkez
Dögol Cad. No: 49/B Beşevler/ANKARA
0.312 213 32 82 - 0.312 213 56 37
0.312 213 91 83
Sosyal Medya
Bahçelievler Mah. 53. Sok. No: 29 Çankaya/ANKARA
0.312 223 77 73 - 0.312 223 77 17
0.544 225 37 38
0.312 215 14 50
www.gazikitabevi.com.tr
info@gazikitabevi.com.tr
Mağaza
Gazi Kitabevi Tic. Ltd. Şti.
Yayıncı Sertifika No: 44884
gazikitabevi
gazikitabevi
gazikitabevi
Vadi Grafik Tasarım Reklam Ltd. Şti.
Sertifika No: 47479
Matbaa
“En İyi
Akademi, Bir
Kitaplıktır.”
İvedik Organize Sanayi Bölgesi 1420. Cadde
No:58/1 Yenimahalle / ANKARA
0.312 395 85 71
Türk Sporu’na emeği geçen bütün sporcularımıza
ithaf edilmiştir…
Önsöz Yerine…
Akademik bir disiplin olarak “spor sosyolojisi” kavramının ortaya çıkışının 100. yılında yılındayız. İlk defa Theodor Adorno’nun öğrencisi olan Heinz
Risse tarafından 1921 yılında kullanılan kavram, akademik kimliğine 1950’li
yıllardan itibaren kavuşmaya başlamıştır.
Kuzey Amerika ve Avrupa eksenli olarak hızlı bir gelişim gösteren spor
sosyolojisinin, ülkemizde de özellikle son dönemlerde bir atılım ve kabuğundan sıyrılma dönemi içerisine girdiğini söylemek mümkündür. Buna karşın
ülkemizde spor sosyolojisi alanındaki çalışmaların yeterli düzeyde olduğu
söylenemez. Bu eksiklik içerisinde “Spor Sosyolojisi” isimli çalışmamızın
alana bir parça da olsa katkı sunacağını düşünmekteyiz. Özellikle de spor
sosyolojisinin ülkemizde de kurumsal bir hale gelmesini sağlamak amacıyla
temel alt yapı kitaplarına ihtiyaç olduğu düşünülecek ve çalışmaların da oldukça yetersiz olduğu dikkate alınacak olursa çalışmanın bir boşluğu dolduracağını ifade etmemiz mümkündür.
Çalışmada emeklerini esirgemeyen değerli hocalarımıza teşekkür eder, çalışmanın alana katkıda bulunmasını umut ederiz.
Doç. Dr. Ayhan DEVER – Dr. Hasan SÖZEN
Kasım, 2021.
Ordu
İÇİNDEKİLER
I. BÖLÜM
Spor Sosyolojisinde Temel Kavramlar Spor Sosyolojisi:
‘Sosyoloji ve Sporun Birlikteliği’: ............................................................................ 3
Doç. Dr. Ayhan DEVER
Sosyoloji Teorileri ve Spor: ....................................................................................21
Doç. Dr. Ayhan DEVER
II. BÖLÜM
Spor Sosyolojisinde Temel Konular Sosyalleşme ve Spor: ................................53
Dr. Erol BULUT
Eğitim ve Spor:........................................................................................................79
Dr. Ezel Nur KORUR
Spor Ahlakı:.............................................................................................................97
Doç. Dr. Mehmet ŞAHİN
Taraftarlığın Sosyolojisi: ......................................................................................125
Prof. Dr. Ahmet TALİMCİLER
Sporda Şiddet ve Saldırganlık: ............................................................................147
Dr. Hülya ÖRKİ
Toplumsal Tabakalaşma ve Spor: .......................................................................177
Dr. Cihan AKKAYA
Sporda Etnisite ve Irkçılık: ..................................................................................199
Doç. Dr. Metin KILIÇ
Toplumsal Cinsiyet ve Spor:................................................................................221
Dr. Esra EMİR
Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet ve Spor: .............................................................241
Dr. Didem Gülçin KAYA
x
D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N
Günümüz Spor Ekonomisinde Değişim ve Dönüşüm: ...................................251
Tuğrul AKŞAR
Küreselleşme ve Spor: ..........................................................................................269
Dr. Rahşan İNAL
Medya ve Spor:......................................................................................................295
Dr. Çağdaş Ümit YAZGAN
Spor Politikası: ......................................................................................................311
Öğr. Gör Deniz DEMİR BOLÇAY
Uluslararası İlişkiler ve Spor: ..............................................................................331
Doç. Dr. Yiğit Anıl GÜZELİPEK
Fizyolojik Açıdan Sosyoloji, Sağlık ve Fiziksel Aktivite Etkileşimine
Genel Bir Bakış: ....................................................................................................351
Doç. Dr. Ali ASLAN
Çocuk ve Spor: ......................................................................................................371
Doç. Dr. Sebiha GÖLÜNÜK BAŞPINAR
Yaşlılık ve Spor: .....................................................................................................387
Dr. Gökhan KURT
Dezavantajlı Gruplar ve Spor: .............................................................................417
Dr. Ekrem AKBUĞA – Doç. Dr. Murat ELİÖZ – Doç. Dr. Mehmet ÇEBİ
Spor, Dezavantajlı Gruplar ve Rehabilitasyon: .................................................443
Arş. Gör. Sibel TEMİZ – Doç. Dr. Meral ÖZTÜRK – Dr. Sami KALAYCI
Sosyal Gelişme ve Spor: .......................................................................................461
Dr. Murat YÜKSEL
E- Spor: .................................................................................................................479
Dr. Hasan SÖZEN
SPO R SO SY O LO JİSİ
221
TOPLUMSAL CİNSİYET VE SPOR
“Asıl sorun kadının ve erkeğin biyolojik doğası değildir.
Sorun, kadının ve erkeğin, onların biyolojilerinin bir aynası olan
psikolojileridir. Çocuk, dişi olarak doğmuşsa, içinde büyüdüğü kültür
sayesinde dişiliği, erkek doğmuşsa erkekliği kazanacaktır.”
Sigmund Freud.
Esra EMİR24
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet Kavramlari:
1960’ların sonlarına doğru psikoloji dergilerinde ve bazı psikologların
yazılarında kullanılmaya başlayan cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasındaki
kavram farklılıkları, Kate Millet ve Ann Oakley gibi kilit feminist düşünürlerce
benimsenince bu iki kavram artık birbirinden farklı tanımlanır hale geldi. Her
ne kadar bu iki kavram arasındaki farklılık çok eski bir tarihe sahip olsa da o
döneme kadar sadece dilbilgisel anlamda literatürde yer alıyordu. Cinsiyet ve
toplumsal cinsiyet kavramları arasındaki ayrım toplumsal cinsiyetin, kültürün
ve toplumun fikirlerinin bir ürünü olduğunu dolayısıyla değişebileceğini ortaya
koyuyordu. Feminist teorisyenlerin bu iki kavram arasındaki ayrıma oldukça
önem vermelerinin nedeni de kadınların ve erkeklerin mevcut toplumsal
konumlarının nedenini açıklamakta bütüncül bir yaklaşım sunmasıydı (Stone,
2016).
Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramları arasındaki ayrımı bilmek için
öncelikle bu iki kavrama yüklenen anlamları bilmekte fayda vardır. Temel
bir tanımlama yapmak gerekirse cinsiyet kavramı, kadın veya erkek olmanın
biyolojik yönünü, toplumsal cinsiyet kavramı ise kadın veya erkek olmaya
toplumun ve kültürün yüklediği anlam ve beklentileri ifade eder. (Saraç,
2013). Cinsiyet (biyolojik cinsiyet) kavramını daha derinlemesine tanımlamak
24 Dr. Öğr. Üyesi, Bartın Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Spor Yöneticiliği Bölümü,
Bartın.
222
D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N
gerekirse insanlar da dâhil olmak üzere çoğu memelide, döllenme anından
itibaren fetüsün kromozomları arasında XX ya da XY kromozomları bulunur.
Eğer fetüs, XY kromozomuna sahipse eşeylik organı zamanla testislere
dönüşür aksi durumda ise yumurtalıklara dönüşür. Bununla birlikte anatomik
olarak erkek ya da dişil dış organlar gelişir (Archer - Lloyd, 2002). Cinsiyet
kavramı tamamen üreme ile başlayan biyolojik ve anatomik bir süreci, bu
sürecin insan fizyolojisindeki etkilerini ifade eder. Toplumsal cinsiyet terimi
ise, kadınlar ve erkekler arasındaki farkın toplumsal düzlemde kurulmuş
yönlerine dikkat çeker (Marshall, 1999). İnsan dişi veya erkek olarak doğar
ancak toplumsal düzende yetiştirilirken sosyalleşme süreci ile birlikte
toplumun kendilerinden beklediği cinsiyete özgü roller çerçevesinde kız veya
erkek çocuk olmayı öğrenerek büyürler (Terzioğlu - Taşkın, 2008). Her bir
cinsiyete hangi davranışın uygun düştüğüne dair her toplumun kuralları vardır
ancak bu kurallar da toplumdan topluma değişebilir (Oakley, 1972). Dişi ya da
erkek olarak doğuyor olabiliriz ancak kültürle yüzleştiğimizde bu bize çeşitli
yollarla kadın ya da erkek olmanın farklı deneyimlerini yaşatarak kadın veya
erkek olmanın tarzlarını üstlenme sorumluğu/zorunluluğu yükler. Cinsiyet
doğal ve değişmezdir, toplumsal cinsiyet ise zamana, kültüre, aileye göre
değişebilir ve insan icadıdır. Bireyleri, biyolojik olsun toplumsal olsun bir
cinsiyet rolünü oynamaya zorunlu kılarken bedensel beklentiler ön plandadır.
Toplumun tarihsel, kültürel ve geleneksel süreci bireyin bedeni üzerinden
işler.
Toplumsal yapılar tarafından belirlenen, beden üzerinden deneyimlenen
cinsiyet rolleri, kadınların ve erkeklerin ne yapması/yapmaması gerektiğinden
nasıl giyinmesi/giyinmemesi gerektiğine, nelerden hoşlanmasının toplumda
doğal karşılanacağından nelerden hoşlanmaması gerektiğine kadar birçok
şeyi etkileyip yönlendirmektedir. Çoğu toplumda kadınlar naif, kırılan,
güzellik idealleri olan, anaç bir yapıda olması gerekirken; erkekler daha sert,
güçlü, hâkimiyet kuran, koruyan ve kollayan bir yapıda olmalıdır. Toplumsal
beklentiler bu yöndedir ve belirlenen bu yazısız kuralların dışında kalanlar
erkeksi (kadınlar) veya kadınsı (erkekler) olarak norm dışı görülürler. Kadınlar
ile erkekler arasındaki biyolojik farklılıklardan doğan, toplumsal cinsiyet
rolleri ile bireyleri toplumsallaştıran değerlendirmeler en ilkel topluluklardan
beri yapılmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca da birinin diğerinden üstün ya da
SPO R SO SY O LO JİSİ
223
etkili olması arzu edilmiştir. Erkeklere, görece kadınlardan üstün görülen
fiziksel güçleri nedeniyle koruyan kollayan, kadınlara ise doğurganlık
özellikleri nedeniyle korunmaya muhtaç olan rollerin biçilmesi kaçınılmaz
son olmuştur.
Spor Alaninda Toplumsal Cinsiyet
Spor, bir dizi kurala bağlı olması, rekabet içermesi gibi faktörlerin yanı sıra
temelde üst düzey fiziksel performans gerektiren bedensel etkinlikleri içermesi
sebebiyle bedeni öznesi haline getirmiş bir alandır. Spor alanını yaşayan
da yaşatan da bedendir. Spor, bedenin koşarken, atlarken, topa vururken,
bisiklete binerken yapıp ettikleridir. Bedenin sadece biyolojik ve fizyolojik
işlevleri yerine getiren etten kemikten ibaret bir yapı olmadığını, sosyal,
kültürel ve toplumsal süreçler tarafından da şekillendirilen bir yapı olduğunu
anlamak için spor muazzam bir sosyal alandır (Koca, 2016). Beden, sporun
öznesiyken ve toplumsal cinsiyet rolleri de beden üzerinden dayatılıyorken
spor ile toplumsal cinsiyet arasında kurulan ilişkinin ne derece sağlıklı olduğu
önem taşımaktadır. Ancak özellikle yarışma sporlarına bakıldığında kadınlık
ve erkeklik rolleri ile ilgili kuvvetli mesajlar taşımaktadır. Üstün sportif
performans erkeklikle eşdeğer görülüp, geleneksel erkek cinsiyet rolleriyle
bağdaştırılmakta ve bu tür sporlar erkeklere özgü olarak atfedilmektedir.
Kadınların spor alanındaki toplumsal gerçekliği ise naif, kırılgan, görece
erkeklerden güçsüz olarak görülen bedenlerine uygun sporları tercih etmeleri
yönündedir. Erkeklerin spordaki varlığı atletik olarak algılanırken, kadınların
spordaki varlığı estetik olarak algılanmakta ve daha çok cinselleştirilmektedir
(Koca - Bulgu, 2005).
Spor alanına toplumsal cinsiyet açısından bakıldığında en belirgin ve göze
çarpıcı olanın sporun cinsiyetlendirilmiş hali olduğu görülse de spor, küresel
düzeyde büyük bir endüstridir. Özellikle modern spor, ulusal ve uluslararası
boyutta kurumsallaşmış, bürokratik araçlarla yönetilen, yadsınamayacak
derecede seyirci kitlelerine sahip, profesyonelleşmenin ve başarının ölçüldüğü
bir alandır. Modern sporda artık kurumsallaşma, uzmanlaşma, ölçülebilir
performans değerleriyle sayısallaştırma ve rekor arayışları vardır (Guttmann,
2004). Bedenin bu kadar makineleştirildiği bir alanda güçsüz görülenin oyun
dışına atılması normalleştirilmiştir. Spor alanında toplumsal cinsiyet pratikleri
224
D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N
de sadece sporun cinsiyetlendirilmesi şeklinde işlememekte aynı zamanda
biyolojik farklılıklar, fırsat eşitliği (sayıca üstünlük), spor alanında yaşanan
deneyimler, kullanılan dil ve söylemler, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin
yeniden üretimi, medyada kadın sporcuların sunumu gibi çeşitli açılardan
varlık göstermektedir. Bu bölümde spor alanı içerisinde farklı açılardan yer
alan toplumsal cinsiyet pratikleri anlatılacaktır.
Kadinlar ve Erkekler Arasindaki Biyolojik Farkliliğin Spor’a
Yansimasi
Biyolojik olarak kadınların erkeklerden farklı oluşu, toplumsal ve
geleneksel olarak da bu iki cinsiyet arasında farklılığın olduğu/olması
gerektiği düşüncesini desteklemiştir. Çağlar boyunca da bu algı yanlış
veya haksız birçok kurguya temel oluşturmuştur (Neslioğlu, 2011). Bazı
düşünürlere göre biyolojik belirlenimcilik kavramı üzerine kurulan geleneksel
erkeklik ve kadınlık algıları günümüzde bile hala biyolojik farklılıktan fazlaca
beslenmektedir. Örneğin kadının biyolojik doğasında var olan doğurganlık,
emzirme, adet görme gibi özellikleri, kadınları aklın dışında duygusal bir varlık
olarak konumlanmaya zorlamıştır. Erkeklerin ise bunun karşısında korunma,
beslenme ihtiyacından doğan fiziksel çabaları onları aklın baskın olduğu bir
varlık olarak konumlanmaya zorlamıştır. Biyolojik olarak bunun doğruluğu
olmasa bile toplumsal ve genel ahlaki kurallar bu anlayışla şekillendirilmiş
ve kadınlar sanki doğası gereği duygusal (!) erkekler ise sanki doğası gereği
mantıksal (!) varlıklar olarak tanımlanmışlardır (Friedman, 1987). Böyle
bir düşüncenin sonucu olarak toplumsal düzende kadınla erkek arasındaki
iş bölümünden kişisel ilişkilere, hak ve adaletten kişisel ihtiyaçlara kadar
birçok konu biyolojik belirlenimcilik anlayışından doğan bu düşünce yapısı
ile şekillendirilmiştir.
Biyolojik farklılıklardan doğan toplumsal cinsiyet normları haline gelen
bu yapıların spor alanına yansımasına baktığımızda kadınlar ile erkekler
arasındaki biyolojik farklılığın dayatmalara fazlaca dönüştüğünü görebiliriz.
Spor alanındaki ikincilleştirmenin en temel unsurlarından biri olduğunu
söylemek bile mümkündür. Günümüzde kırılmaya başlamış olsa da spor alanı
erkeklere özgü bir alan olarak görülüp, kadınların bu alandaki varlığı alanın
doğasına uygun görülmemiştir. Geleneksel kadınlık bakış açısıyla naif, kırılgan,
SPO R SO SY O LO JİSİ
225
hassas ve güçsüz görülen kadınların fiziksel yapısı ve geleneksel erkeklik
bakış açısıyla sert, dayanıklı ve kas gücü daha yüksek görülen erkeklerin
fiziksel yapısı nedeniyle spor branşları cinsiyetlendirilmiştir. Resmi olmayan
ancak toplumsal normlarla ve geleneksel yapıyla yıkılması zor bir tabu haline
gelen sporun cinsiyetlendirilmesi konusu biyolojik farklılıklardan doğan ve
spor alanına yerleşmiş olumsuz yargılardan sadece bir tanesidir. Örneğin
futbol, boks, güreş, fitness, motor sporları gibi temasın, hızın ve üst düzey
performansın ön planda olduğu sporlar daha çok erkeklere uygun veya erkeksi
sporlar olarak görülürken; pilates, yoga, bale, voleybol gibi esneklik, daha az
performans gerektirdiği düşünülen veya cinselliğe vurgu yaptığı düşünülen
sporlar kadınlara uygun veya kadınsı olarak görülmektedir (Appleby - Foster
2013). Yapılan araştırmalara göre örneğin uluslararası düzeyde bile olsa boks
yapan bir kadının performansı spor alanında yer alan ötekiler tarafından
güçsüz, basit ve komik algılanmaktadır. Erkek boksu ile karşılaştırıldığında
ise daha az izleyici kitlesine sahiptir (Emir - Karaçam ve Koca, 2015). Her
ne kadar boks alanında uluslararası anlamda kadınlar daha çok başarıya ve
madalyaya sahip olsalar bile boks erkeksi bir alan olarak görülmeye devam
etmektedir. 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda Busenaz Sürmeneli’nin
olimpiyat şampiyonu olması, Busenaz Çakıroğlu’nun ise olimpiyat ikincisi
olması, ancak erkek boksunda madalya alınamaması buna güncel bir örnektir.
Kadınların erkeksi görülen spor branşlarında da var olması ve başarılar elde
etmesi bu toplumsal yargıyı tüm dirençlere rağmen kıracaktır. Diğer yandan
örneğin bale yapan bir erkek de toplumda kadınsı olarak algılanmakta veya
farklı cinsel yönelimleri olabileceği düşünülmektedir. Görüldüğü üzere
biyolojik farklılıklardan kaynaklanan sporun cinsiyetlendirilmesi sorununu
sadece kadınlar değil erkekler de yaşamaktadır. Ancak her iki durumda
da kadınların veya kadınsılığın güçsüzlüğüne vurgu yapılarak kadınlar
ikincilleştirilmektedir. Erkeklere ait görülen bir spor branşında var olan
kadınlar komik olarak algılanırken, kadınsı görülen spor branşlarında var olan
erkekler de yine erkekler tarafından dışlanarak sporun erkek egemen yapısı
sürdürülmeye çalışılmaktadır. Spor alanında yaşanılan bu deneyimler gayri
resmi toplumsal pratikler olarak algılansa da sporun erkek egemen yapısının
resmi kanallarca dayatılan örneğin üstün performans gösteren kadın sporculara
yapılan cinsiyet testi gibi dayatmaları da yaşanmaktadır (Öztürk, 2018).
226
D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N
Sadece sporcu bedenler üzerinden biyolojik farklılıklara vurgu
yapılmamakta aynı zamanda spor alanı içerisinde yer alan antrenörler,
hakemler, yöneticiler gibi alanın diğer üyelerine de benzer ötekileştirilmeler
yapılmaktadır. Örneğin erkek futbolunda olduğu gibi birçok spor branşında
kadın hakemler kabul görmezken, kadın antrenörler daha bilgisiz ve itaat
edilmeye gerek duyulmayan kişiler olarak algılanmakta, kadın yöneticiler
ise neredeyse yok denecek kadar az sayıdaki varlıklarıyla erkek egemen bir
alanda söz sahibi olamamaktadırlar.
Spor alanı içerisinde yer alan kadın bedeni, belalı bir beden olarak
algılanmaktadır çünkü sporcu bedeninin özellikleri kadın bedenini içermez.
Spor alanında kaslılık ve fiziksel güce vurgu yapılan erkek bedeni ve
erkeklikle özdeşleştirilen saldırganlık ve rekabet gibi özellikler üstün değerler
olarak görülmektedir (Koca, 2016). Biyolojik farklılıkların bedensel yapılarla
özdeşleştirilip spor alanında metalaştırılması veya aksi bedenlerin alanın
dışına itilmesi sadece basit anlamda biyolojik farklılıkların yol açtığı bir sorun
olarak görülemez. Biyolojik farklılıklara yüklenen toplumsal cinsiyet rolleri
ve normları spor alanında yaşanan kadınların ikincilleştirilmesi sorununun
temel sebebidir. Başka bir deyişle kadınların toplumsal cinsiyet rolleri ile
ikincilleştirilme pratikleri spor alanı içerisinde biyolojik farklılıklar gerekçe
gösterilerek beden üzerinden tekrar tekrar dayatılmaktadır.
Kadinlarin ve Erkeklerin Spor Alanindaki Firsat Eşitliği
Neredeyse doğumdan itibaren farklı sosyalleştirme biçimleriyle ve
toplumsal cinsiyet normlarıyla büyütülen kız ve erkek çocuklarının spora
yönlendirilmeleri ve katılımları da yine bu çerçevede belirlenmektedir. Erkek
çocukları daha erken yaşlarda sporla tanışabilirken kız çocuklarının sporla
tanışması çok daha geç yaşlara denk gelmektedir. Çocukluk yaşlarından
itibaren başlayan spora katılımdaki bu farklılıklar ileriki yaşlarda da devam
etmektedir. Profesyonel veya amatör düzeyde spora katılım oranları cinsiyet
bazında incelendiğinde kadınlar ile erkekler arasında sayısal anlamda ciddi
farklılıklar olduğu görülmektedir.
Kadınlar için Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği (KASFAD) tarafından 2020
yılında hazırlanan raporu incelediğimizde sporun birçok kademesinde spora
erişim fırsatlarındaki eşitsizlikler dikkat çekicidir. Gençlik ve Spor Bakanlığı’na
bağlı lisanslı sporcu sayıları incelendiğinde %68,6’sı erkek, %31,4’ü kadındır.
SPO R SO SY O LO JİSİ
227
Engelli kadın ve erkek sporcu sayılarına baktığımızda ise %77,7’si erkek,
%22,3’ü kadındır. Kadınlar ve erkekler arasındaki spora katılımda var olan
bu ciddi farklılıklar toplumsal cinsiyetin sporla olan olumsuz ilişkisini ortaya
koymaktadır. Sadece spora katılımda değil sporun yönetim kademesinde de
benzer farklar olduğu görülmektedir. KASFAD raporuna göre 2020 yılında 65
federasyon başkanının sadece 3’ü kadındır. Yine 65 federasyonun sadece 8’inin
genel sekreteri kadındır. Federasyonların yönetim kurullarına bakıldığında ise
%4,3’ü kadındır. Spor alanında yönetim kademesinde kadınların sayısı yok
denecek kadar azdır. Kadınlara sporun karar verici, yönetici kademelerinde yer
verilmemesi spordaki erkek egemen yapıyı desteklemektedir. Federasyonlara
bağlı antrenör sayılarına bakıldığında %71,9’unun erkek, %28,1’inin
kadın olduğu görülmektedir. Ayrıca antrenörlük kademeleri arttıkça kadın
antrenör sayılarının düştüğü de görülmektedir. Yönetim kademelerinde yer
verilmeyen kadınlara aynı zamanda sporcu yetiştirme konusunda da yer
verilmemektedir. Antrenörlük ve yöneticilik mesleğine ilişkin liderlik vasıfları,
toplumsal cinsiyet kalıp yargılarına göre kadın cinsiyet rolü ile örtüşmeyen
özelliklerdendir (Eagly - Karau, 2002). Kadınlara sporun üst düzey yönetim
veya antrenörlük kademelerinde yer verilmiyor oluşu duygusal, naif ve
güçsüz görülen kadınların ikincilleştirilmelerini de beslemektedir. Spor
alanında da erkekler yöneten, koruyan, karar veren, lider roldeyken kadınlar
ise yine toplumun birçok alanında olduğu gibi yönetilen, korunması gereken,
yardımcı role hapsedilmiştir. Son olarak spor bilimleri fakültelerinin özel
yetenek sınav kontenjanlarına bakıldığında %49’unun erkeklere, %33’ünün
kadınlara ayrıldığı, %18’inin ise nötr kaldığı görülmektedir. Anayasamızın
10. maddesine göre kadınlar ve erkekler eşit haklara sahipken ve Yüksek
Öğretim Kanunu’nun 7. maddesine göre de yükseköğretim kurumlarına
girişte imkân ve fırsat eşitliği sağlayacak önlemlerin alınması yer alıyorken
sporun eğitim kademesinde de kadınlar ile erkekler arasında fırsat eşitliğinin
olmadığı görülmektedir (KASFAD, 2020).
Kadınları toplumsal alanlardan çok ev içi rollere hapseden ataerkil düzen,
kadının toplumsal alandaki konum, iş gücü ve emeğini de alt kademelerde
veya yardımcı pozisyonlarda değerlendirilmeye iterek değersizleştirmektedir.
Toplumsal alanda uzmanlık gerektiren, otorite, liderlik veya gücü elinde
bulunduran yetkili konumlarda ise erkekler bulundurularak, bu özellikler
ile erkek toplumsal cinsiyet rolü özdeşleştirilmektedir (Connell, 2016). Bu
228
D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N
bağlamda spor alanı incelendiğinde kadınlar ile erkekler arasındaki fırsat
eşitliği ve sayıca üstünlük spor alanının her kademesinde göze çarpmaktadır.
Bourdieu (2016)’nun “erkekler bedenleriyle daha fazla mekân kaplar, özellikle
de kamusal alanda” sözünden yola çıkacak olursak birçok alanda olduğu
gibi spor alanında da erkekler bedenleriyle daha fazla yer kaplamaktadır.
Var olan sayıca üstünlük ve fırsat eşitsizlikleri, kadınların görünürlüğünün
azalması, spor alanının erkek egemen yapısının güçlenmesi gibi toplumsal
cinsiyet ikincilleştirmelerine ve kadınların beden gücünün/iş gücünün
değersizleştirilmesine hatta maddi bir karşılık bulamamasına yol açmaktadır.
Spor Alaninda Yaşanan Toplumsal Cinsiyet Deneyimleri
Toplumda kadınsılığa veya erkeksiliğe dair kalıplaşmış beklentiler vardır
ve bu kalıpların dışında davranan, norm dışı bireyler ister kadın ister erkek
olsun toplumda zorlayıcı ve kısıtlayıcı deneyimlerle karşı karşıya kalabilir
(Koivula, 2001). Spor alanında fazlasıyla norm dışı görülen kadın bedeninin
bu alanda yaşadığı deneyimler yetersizlik, değersizleştirme, dışlanma, sözlü
veya cinsel taciz, kadınlığının ve cinsel yönelimlerinin sorgulanması vb.
başlıklar altında toplansa da bilinen veya bilinmeyen birçok yönden baskı
altına alınmaya çalışılmaktadır. Benzer şekilde spor alanında erkeklerin
yaşadığı birçok dışlanma, cinsel yönelim sorgulaması ve değersizleştirme gibi
deneyimler de bulunmaktadır. Ancak bu deneyimler daha çok kadınsı görülen
erkeklere yaşatılmaktadır. Bu da bize yine kadınsılığın değersizleştirildiği bir
alanı işaret etmektedir.
Spor pratikleri bedenleri ölçer, derecelendirir, sınırlandırır, yani sporcu
bedeni ister kadın ister erkek olsun hem işlevselliği hem de görünümü
açısından mercek altındadır. Bireyler vücut ağırlığına göre sikletlere ayrılır,
yarışmalarda derecelendirilir, spor dalına özgü giydirilir, biyolojik cinsiyetine
göre hangi sporu yapabileceği gösterilir (Koca, 2016). Örneğin erkekliğin
ve erkeksiliğin fazlaca işlediği vücut geliştirme alanında yer alan kadınların
vücutları ideal kadın bedeninin dışında görülerek itici algılanmaktadır. Buna
karşın müsabakalarda gösterişli bikiniler, topuklu ayakkabılar ve fazlaca
makyajla boy göstererek dikkat çekici şekilde kadınlık vurgusu yapılmaktadır.
Vücut geliştirme alanında erkeklerin deneyimlerine odaklanıldığında ise
alanda var olan baskın erkeklik kültürünün alana giren tüm erkekler üzerinde
ciddi bir baskı yarattığı açıktır. Erkekler de vücut geliştirme sporuna,
SPO R SO SY O LO JİSİ
229
toplumda saygı gören, güçlü ve özgüvenli bir erkek olmak amacıyla dâhil
olurlar (Karaçam, 2015). Erkekler baskın erkeklik ideallerini pekiştirirken
alandaki kadınları da bir şekilde dışlayarak kendilerine özgü gördükleri
alanın yapısını koruma içgüdüsüyle hareket etmektedirler. Erkeksi görülen
başka bir alan olan boks’a bakıldığında boks yapan kadınlar kadınlıklarını
koruyabilmek için boks ortamı dışında ya aşırı kadınsı role bürünmektedirler
ya da erkeklerin hâkimiyetinde olan bir alanda var olabilmek için erkeksi
rolleri ve fiziksel görüntüyü tercih etmektedirler (Emir - Karaçam ve Koca,
2015). Profesyonel anlamda boks alanında var olan ilk kadın boksörlerden biri
olan Sabriye Şengül’ün hayat hikâyesini anlattığı röportajında ringde elbise ve
topuklu ayakkabı giymesi gibi kadınlıklarını koruma ve toplumsal alanlarda
yansıtma çabalarının olduğu görülmektedir.
Erkeklik veya kadınlık kimliklerini yeniden üreten geleneksel spor
kültürünün yer aldığı branşların (futbol, güreş, boks, vücut geliştirme) dışında
alternatif sporlara bakıldığında da benzer bir yapı olduğu görülür. Alternatif
sporlarda da (dağcılık, kürek vb.) cinsiyet örüntüleri daha çok erkekler ve
erkeklik deneyimleri üzerinden inşa edilir. Bu sporlarda da erkekler spor
aracılığı ile güç kazanır veya sahip oldukları gücü pekiştirirler. Bu anlamda
alternatif sporlar da geleneksel kültürün hâkim olduğu sporlar gibi erkek
egemen bir ideolojiyi, erkeğin gücü ve üstünlüğünü tekrarlayan ve yeniden
üreten bir yapıya sahiptir (Willis, 1982).
Sporcu bedenlerin dışında spor ile ilişkili olan kadınlar da bir şekilde
toplumda ikincileştirme deneyimleri yaşamaktadırlar. Örneğin toplumda yaygın
söylemlerden biri olan kadının futbol bilgisinin ofsaytın ne olduğunu bilebiliyor
oluşuyla ölçülmesi gibi zor veya karmaşık görülen zihinsel süreçlerin de aktif
olduğu bilgi/deneyim düzeyine kadınların hâkim olamayacağı görüşü de bir çeşit
ikincilleştirme pratiğidir. Veya erkeksi bir mekân olarak görülen stadyumlarda
kadınlar genellikle öteki olarak görülürler. Yanlarında küfür edilmeyen, parfüm
kokulu, ince sesli ve tribünlerde eğreti durduğu düşünülen kadın taraftarlar
stadyumdaki diğer erkekler tarafından rahatsız olunulan, orada bulunmaması
gereken bir cinsiyet olarak algılanırlar ve yadırganırlar (Erhart, 2016).
Spor Alaninda Kullanilan Dil ve Söylemler
Dil, hem toplumu etkileyen ve şekillendiren hem de toplumda var olan
kültürden etkilenip şekillenen bir yapıdır (Yemenici, 1995). Söylem ise
230
D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N
anlatım şekli, görüş, bakış açısı, topluma ait öğretiler, ideoloji, sav ve
görüşleri ifade eder (Kocaman, 2009). Dilde var olan kavram ve söylemler
hiçbir zaman tam anlamıyla söz konusu gerçekliği ifade eden sözel işaretler
olarak tanımlanamaz. Daha çok toplumsal olanı, toplumsal olanla bağlantıları
ve ilişkiler bütünündeki belirli kesitleri anlaşılır kılar veya ön plana çıkarırlar.
Bu anlamda dil ve söylem toplumsal hayatın anlaşılmasına ve kavranmasına
katkıda bulunur (Purvis - Hunt, 2014). Söylem üzerine araştırmaları bulunan
birçok sosyologa göre söylem toplumsal pratikleri içerir, ideolojik ve
eylemseldir. Toplumsal yapı içerisinde farklı toplumsal alanların kendine has
dil ve söylemleri bulunabilir.
Toplumsal yapıda cinsiyetçi dilin en sık kullanıldığı, cinsiyet rollerini
ve kodlarını içerisinde en çok barındıran alanlardan biri olan spor alanında
kullanılan dil ve söylemler bizlere alandaki baskın toplumsal cinsiyet etkisini
göstermektedir. Bu denli cinsiyetlendirilmiş bir alan olan spor alanında kullanılan
dil ve söylemlerin toplumsal yapının ve ideolojinin bir yansıması da olduğu
düşünülürse ayrımcılığı ne denli yarattığı ve sürdürdüğü gözler önüne serilebilir.
Spor alanındaki en temel ayrıştırma bu alana ait kavramların direkt olarak erkeği
işaret etmesi ve aynı kavramların kadınlar için kullanılması durumunda “kadın
antrenör”, “kadın futbolu” gibi kadın ön ekine ihtiyaç duyularak ifade edilmesidir.
Bu ve bunun gibi birçok cinsiyetçi söyleme karşı KASFAD tarafından 2015 yılında
yayınlanan Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Dil Rehberi’nde spor alanında sıklıkla
karşılaştığımız cinsiyetçi yanlış söylemler ve bu söylemlerin dildeki doğru ifade
ediliş biçimleri yer almaktadır (Tablo 1, Tablo 2).
Tablo 1. Sporda Cinsiyet Belirtmek Amacıyla Kullanılan İfadeler
Yanliş Kullanim
Toplumsal Cinsiyete Duyarli Doğru
Kullanim
Futbol/Kadın futbolu
Erkek futbolu / Kadın futbolu
Cinsiyetin ilgisiz olduğu durumda: Futbol
Dünya Kupası / Kadınlar Dünya
Kupası
Erkekler Dünya Kupası / Kadınlar Dünya
Kupası
Antrenör / Kadın antrenör
Sporcu / Kadın sporcu
Erkek antrenör / Kadın antrenör
Erkek sporcu / Kadın sporcu
Cinsiyetin ilgisiz olduğu durumda:
Antrenör / Sporcu
Bayan soyunma odası
Kadın soyunma odası
SPO R SO SY O LO JİSİ
231
Tablo 2. Sporda “Erkek Olmayla” Özdeşleştirilen ve Kadını Görünmez
Kılan İfadeler
Yanliş Kullanim
Toplumsal Cinsiyete Duyarli
Doğru Kullanim
Sportmen
Sporcu / Adil oyuncu
Centilmen sporcu
Saygılı / Kibar sporcu
Spor adamı
Spor insanı / Spor uzmanı
Adam adama oynamak
Bire bir oynamak
Teknik adam
Teknik direktör
Gol kralı
En golcü oyuncu / Gol şampiyonu
Adam gibi oynamak
Başarılı / İyi oynamak
Sporda sergilenen performansın yetersizliğini veya başarısızlığını
ifade etmek için kullanılan küçümseyici ifadeler de spor alanındaki dil ve
söylemlerden çıkarılması gereken ifadelerdir. Örneğin; kız gibi oynamak, kız
gibi, karı gibi, karı gibi ağlamak vb. ifadeler kullanılmaması gereken toplumsal
cinsiyete duyarlı dile aykırı ifadelerdendir. Bunun yanı sıra kadın oyuncuları
korunmaya ihtiyacı olan, kırılgan ve hayal ürünü gibi gösteren ifadelerin yanı
sıra erkekleri de tarihsel olarak güçle özdeşleştiren ifadeler de spor alanında
kullanılmaması gereken ifadelerdendir. Örneğin; potanın perileri, filenin
sultanları, 12 dev adam, potanın aslanları vb. (KASFAD dil rehberi, 2015).
Spor Alaninda Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliğinin Yeniden Üretimi
Toplumsal yapı, bedeni cinsiyet üzerinden inşa ederek cinsiyetlendirilmiş
bir gerçeklik yaratır. Yaratılan bu gerçeklik toplumun tüm bölümlerinde
algı yönetimi ve toplumsal düzen arayışı vasıtasıyla işlemeye ve var olan
her şey üzerinde etki etmeye başlar. Beden üzerinden yaratılan bu güç ve
tahakküm ilişkisi toplumsal iş bölümü aracılığıyla erkeğin, kadın üzerindeki
üstünlüğüne dönüşür ve toplumsal düzenin gerçekliği olarak görülür. Eril
bakış açısıyla inşa edilen bu tahakküm ilişkisi erkekliğin yüceltilerek
sürdürülmesiyle devam eder. Bu noktada erkekliğin yüceltilmesinin toplumsal
düzende kabul görmesinin en büyük sebebi değiştirilemez bir doğa yasası
gibi algılanan güç meşrulaştırmasının biyolojik temellere dayandırılmasıdır.
Bu sayede çocukluktan itibaren sosyalleşme ve toplumsallaşma pratikleri
232
D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N
altında kadınlara ve erkeklere empoze edilen/dayatılan bir eşitsizlikler ağı
oluşturulur ve durmadan kendini yenileyerek devam eder (Bourdieu, 2014).
Toplumda yaratılan cinsiyet eşitsizliği ağının, toplumun tüm alanlarında ve
tüm kurumlarınca açık veya örtük bir biçimde desteklenerek sürdürülmesi var
olan eşitsizliğin yeniden üretim sürecini yaratmaktadır. Toplumsal cinsiyet
eşitsizliğinin kabullenildiği veya işlediği her yeni alan aslında cinsiyet
eşitsizliğinin yeniden üretildiği bir alan olarak karşımıza çıkar.
Fiziksel gücün metalaştırılmasının neredeyse zirve noktasının yaşandığı
spor alanında cinsiyet eşitsizlikleri hem baskın bir şekilde işlemekte hem de
yeniden üretilmektedir. Özellikle performans sporlarında beden ve fiziksel
kapasiteyi çeşitli antrenman yöntemleriyle ve takviye ürün veya programlarla
(diyet, ilaç vb.) destekleyerek fiziksel mükemmelliğe ulaşma idealleri ön
plandadır (Koca - Bulgu, 2005). Bedenin optimal performansa ulaştırılması,
kondisyon edilmesi ve korunması gereken bir makine olarak görüldüğü spor
alanında güçsüz görülen kadın bedeni ikincilleştirilerek toplumsal cinsiyet
eşitsizliğinin yeniden üretimine hizmet etmektedir. Sporun tamamıyla
biyolojik ve fizyolojik özellikler üzerinden deneyimlenen bir alan olması,
kadınlar ile erkekler arasında var olan farklılıkların bir cinsin diğerine
üstünlüğüne dönüştürülerek normalleştirilmesini ve toplumsal cinsiyet
ideolojilerine hizmet etmesini sağlar (Koca - Bulgu, 2005).Yani kadın ve erkek
arasında var olan farklılıklar spor alanında karşımıza eşitsizlikler olarak çıkar.
Spor alanında var olan her ikincilleştirme, ötekileştirme, değersizleştirme
aslında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin birer yeniden üretimidir. Erkeksi
algılanan sporlarda kadınların dışlanması, kadınların kadınlıklarını korumak
endişesiyle spor alanında veya alanın dışında kendilerini topluma sunuş
biçimleri, medyada kadın sporcuların ya yok sayılması ya da cinsellik
vurgusuyla sunulması, başarılı kadın sporculara yapılan cinsiyet testleri gibi
daha birçok değersizleştirme pratiği yeniden üretime örnektir. Bu pratiklerle
kadınların aslında spor alanına ait olmadığı, kadın bedeniyle erkek bedeninin
eşit olmadığı, spor alanında kabul görenin erkek bedeni olduğu dayatılır tam
da bu toplumsal düşünce kalıpları cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretimine yol
açar ve sürdürülmesine katkı sağlar.
Kadınların spor alanında var olmaları daima eşitsizliğin yeniden üretimi ile
toplumsal cinsiyet normlarına karşı duruş arasında bir ikilem yaratmaktadır.
Bir yandan kadınların spor alanında var olması, daha çok görünür olması,
SPO R SO SY O LO JİSİ
233
sayıca artması, yönetim kademelerine gelebilmeleri kadınların toplumsal
cinsiyet normlarına boyun eğmeyip spor alanının sadece erkeklere ait bir
alan olmadığını bizlere gösterirken bir yandan da spor alanında yaşadıkları
ikincilleştirme pratikleri bitmeyen bir eşitsizlik döngüsünü beslemektedir.
Kadınların spor alanında yeterince bilgiye, uzmanlığa, fiziksel güce sahip
olmadıkları düşüncesiyle alandaki erkekler tarafından çoğunlukla bir tehdit
olarak algılanmayarak, çoğunlukla kadınların bu var oluş çabası bir yeniden
üretime dönüşür (Emir - Karaçam ve Koca, 2015). Günümüzde artık birçok
kadın sporcunun farklı branşlarda başarı elde etmesi zamanla kadınların da
spor alanında var olduğunun kabullenilmesine yol açabilir ve eşitsizliğin
yeniden üretimi döngüsünü kırabilir.
Medyada Kadin Sporcularin Sunumu
Teknolojik gelişmelere paralel olarak yazılı ve görsel medya giderek
yaygınlaşmış ve toplum içerisinde yaşayan bireyler medya aracılığı ile
siyasetten sanata, spordan eğlenceye kadar birçok konuda medyadan bilgi ve
fikir sahibi olur hale gelmişlerdir. Hatta günümüzde insanlar bizzat yaşayarak
öğrenemedikleri birçok olay ve olguyu, medyanın kendilerine yansıttığı
biçimde kavrar hale gelmiştir (Kaya, 1999). Toplumu bilgilendirme ve
yönlendirebilme gücünü bu denli elinde bulunduran kitle iletişim araçlarında
kadın ve erkek cinsiyetlerinin nasıl temsil edildiği incelendiğinde cinsiyetçi
kalıp yargıların belirgin şekilde ön plana çıktığı görülmektedir (Özsoy, 2008).
Kadın sporcuların medyadaki en temel sorunu erkek sporculara kıyasla
medyada çok az yer bulabilmeleridir. Kadın sporcuların medyada görünürlüğü
yok denecek kadar azdır, var olan haberler ise toplumsal cinsiyet normlarını
destekler niteliktedir ve cinsiyetten bağımsız sunulmamaktadır (Koca, 2006).
Kadın sporcuların medyadaki sunumuna bakıldığında haberlerin
sayıca azlığının yanı sıra, sunulan haberlerde de erkeklerle kıyaslandığı,
performanslarına çok az vurgu yapılırken cinsiyet üzerinden haberin
sunulduğu görülmektedir. Kadın sporcuların medyadaki bir diğer haber
sunuluşu anne, eş veya kız arkadaşlık gibi kadınlık rollerinin vurgulanarak
sporculuğunun, başarısının veya performansının bu rollerin arkasında
bırakılmasıyla yapılmaktadır (Arslan - Koca, 2006). Kadın sporcular
medyada görüntü zenginliği olarak görülerek kadınlık ve dişilik üzerinden ön
plana çıkarılmaktadır (Akkaya - Kaplan, 2014). Medyada erkek sporcuların
234
D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N
haberlerinde başarıya odaklanılırken kadın sporcu sunumlarında cinselliğe
vurgu yapan görseller kullanılmaktadır (Özsoy, 2008).
Spor medyasının okuyucuya veya izleyiciye yansıttığı haberlerde
kahramanlar genellikle erkeklerdir. Erkekler performans gösterir, başarıyı
kazanır, ödülü alır; kadınlar ise yan rollerdedir, birleştiricidir, görsel zenginliktir
(Özsoy, 2008). Medya, toplumsal cinsiyet normlarının ve kalıp yargılarının
oluşmasında etkili bir rolde durarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden
üretilmesine ve sürdürülmesine zemin oluşturan en gelişmiş ağlardan bir tanesi
haline gelmektedir (Kaypakoğlu, 2004). Spordaki ve spor medyasındaki erkek
egemen yapının ve spor haberlerinin öznesinin erkeklerden oluşmasının bir
sonucu olarak da spor medyasındaki muhabir, yazar ve editör gibi görevlerde
de çoğunlukla erkekler çalışmaktadır. Sahalarda veya stadyumlarda bulunan
kadın muhabir sayısı yok denecek kadar azdır (Kırlı, 2019). Kadın sporcular
gibi kadın muhabirler de spor alanında ötekiler olarak algılanmaktadırlar.
Sporda Toplumsal Cinsiyet Politikalari
Spora katılım temel bir insan hakkıdır ancak ilk defa UNESCO tarafından
1978 yılında yayınlanan Uluslararası Beden Eğitimi ve Spor Şartı’nda
“herkes fiziksel, düşünsel ve ahlaki güçlerini geliştirmede ve korumada
özgür olmalı ve beden eğitimi ve spora erişim bütün insanlar için güvence
altına alınmalıdır” şeklinde tanınmıştır. Temel bir insan hakkı sayılan spora
katılımda kadınlar ile erkekler arasında fırsat eşitsizliklerinin olması ve bu
alanda birçok mücadelenin verilmesi, uluslararası kuruluşlar ve devletlerin
gündemine toplumsal cinsiyet eşitliği temelli spor politikaları geliştirilmesi
konusunu getirmiştir. 1990’lı yıllar itibariyle de uluslararası insan hakları
belgeleri referans alınarak belli standartlar geliştirilmiştir. Birçok uluslararası
spor kuruluşunun (IOC, IAPESGW, WSF vb.) iki temel kabulü bulunmaktadır.
Bunlardan ilki spora katılımın temel bir hak olduğu, ikincisi ise kadınların spor
alanında yaşadığı cinsiyet eşitsizlikleri nedeniyle spora katılamamalarının bir
kadın hakkı ihlali olduğudur.
Olimpik Hareket organize, evrensel ve devamlı bir eylemdir. Uluslararası
Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından Olimpik Antlaşma ile teşkilatlandırılmış
hukuki gerçekliği olan bir yapıdır. Olimpik Hareket, Olimpik Antlaşma’yı
rehber olarak benimseyen kurumları, sporcuları ve diğerlerini Uluslararası
Olimpiyat Komitesi’nin çatısı altında toplamaktadır. IOC’nin dünya çapında
SPO R SO SY O LO JİSİ
235
sporu yönlendiren merkezi bir liderlik rolü bulunmaktadır. Dolayısıyla
Uluslararası Olimpiyat Komitesi politikaları, spor alanında devletler nezdinde
yasal bağlayıcılığı olan en temel politika belgeleridir. Birleşmiş Milletler ve
Avrupa Konseyi öncülüğünde hazırlanan Uluslararası Spor Politika Belgeleri,
kadınlara spora katılımda fırsat eşitliği sağlanması, haklarının korunması için
gerekli ortamın yaratılması konusunda devletlerin yasal yükümlülüklerini
tanımlamaktadır. Bu anlamda devletlerin sporda toplumsal eşitliği politikaları
geliştirme, izleme, teşvik etme, hakların sağlanması ve korunması gibi
konularda görev ve sorumlulukları bulunur (Koca, 2018).
2016 yılında yayınlanan Avrupa Konseyi Sporda Toplumsal Cinsiyet
Göstergelerinin Haritalanması belgesine göre sporda toplumsal cinsiyet
eşitliğinin sağlanması politikalarının geliştirilmesinde önemli görülen beş
stratejik alan bulunur. İlki spora katılımdır, kadınların spora katılımının
arttırılması önemli bir strateji olarak görülür. İkincisi sporun yönetim
kademelerinde, karar alma mekanizmalarında toplumsal cinsiyete duyarlı
eşit temsil konusudur. Üçüncüsü antrenörlük ve spor eğitiminde toplumsal
cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıdır. Dördüncüsü cinsiyete dayalı şiddetin spor
yoluyla ortadan kaldırılmasıdır. Son olarak ise spor medyasında toplumsal
cinsiyet eşitliğinin sağlanarak medyada sporla ilgili toplumsal cinsiyet
kalıplarının ortadan kaldırılmasıdır. Bu beş stratejik alanla ilgili standart ve
normlar belirlenmiştir. Bu normlara göre devletler spor şartları, bildirgeler,
strateji ve politikalar geliştirerek uygulamaya başlamıştır. Belirlenen standart
ve normlardan bazıları şunlardır; toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılması,
spor kaynaklarının tahsisinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması,
pozitif ayrımcılık, performans sporunda kadın ve erkeklerin eşit haklara
sahip olması, kadınların taraftarlık haklarının sağlanması için erkeklerle eşit
haklara sahip olması, adil oyun anlayışının yaygınlaştırılması, toplumsal
cinsiyet eşitliği eylem planlarının hazırlanması, karar alma mekanizmalarında
toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, antrenörlük mesleğinde toplumsal
cinsiyet eşitliği sağlanması, sporda cinsel taciz ve istismarın önlenmesi, spor
medyasında kadın ve erkeğin eşit temsili (Koca, 2018).
Türkiye’de spor politikalarının gelişimine bakıldığında ise 1960’lı
yıllarda düzenlenen Anayasa’nın 59. maddesiyle ilk kez spora yer verilerek,
devletin sporu geliştirmekle ve yaygınlaştırmakla yükümlü olduğuna dair
sorumluluğu yasal olarak belgelenmiştir. Anayasa maddeleri, kanun ve
236
D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N
yönetmelikler, politika belgeleri, kamu kurum ve kuruluşları, federasyonlar
ve sivil toplum kuruluşları iş birliğinde toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları
ve stratejileri geliştirme çalışmaları yapılarak, uygulamalar denetlenmeye
çalışılmaktadır. Henüz uluslararası standartlarda toplumsal cinsiyete duyarlı
spor politikası ve stratejisi sistemi oturtulmamış olduğu görülmektedir. Birçok
federasyonda veya kurumda toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı uygulamalar
olduğu da görülmektedir. Türkiye’de spor alanında toplumsal cinsiyet
eşitliğinin sağlanması ve korunması amacıyla hak temelli uygulamalar
yürüten derneklerin başında Kadınlar İçin Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği
(KASFAD) gelmektedir (Koca, 2018). Birçok kamu kurumuyla ve sivil toplum
kuruluşuyla iş birliği içerisinde olup kadınların eşit fırsatlarda katılabileceği
bir spor alanı oluşturulması için strateji ve politika geliştirme temelli çalışmalar
yürütülmeye devam etmektedir. Bu anlamda Türkiye henüz gelişmekte olan
bir sporda toplumsal cinsiyet eşitliği politika yapısına sahiptir.
Sonuç
Biyolojik cinsiyet ile toplumsal cinsiyet her ne kadar birbirinden farklı
anlamlar içeren kavramlar olsa da toplumsal cinsiyetin, cinsiyet rollerinin,
normların, söylemlerin, eşitsizliklerin dayandırıldığı en temel gerekçe biyolojik
cinsiyettir. Spor alanı bedeni kendine özne edinmiş bir alan olarak toplumsal
cinsiyet ağının sürdürülebilirliğinin en yoğun yaşandığı alanlardan biridir.
Sporculardan antrenörlere, hakemlerden yöneticilere, medyadan politikalara
kadar toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri yaşatılmakta ve uzun yıllardır spor
alanının temel sorunlarından biri olarak süregelmektedir. Dayatılan her yeni
fırsat eşitsizliği toplumsal cinsiyet normlarının yeniden üretilmesine yol
açmaktadır. Alanda yaşanan birçok ikincilleştirme ve değersizleştirmeye
rağmen kadınlar spor alanında giderek artan sayılarıyla ve başarılarıyla var
olmaya, alanın sahipleri olmaya devam etmektedirler. Uluslararası alanda
geliştirilen ve uygulanan spor politikaları, bu alanda henüz gelişmekte olan
ülkemiz için örnek strateji ve politika belgeleri olarak sporda fırsat eşitliğinin
sağlandığı spor politikalarının geliştirilip uygulanmasına ışık tutacaktır. Her ne
kadar beklentileri karşılayacak noktada olmasa da kadın sporcular, hakemler,
antrenörler, yöneticiler başarılarıyla, dernek ve sivil toplum kuruluşları da
verdikleri sporda toplumsal cinsiyet eşitliği mücadeleleriyle alanın erkek
egemen yapısını eşitlikçi bir alana dönüştürecektir.
SPO R SO SY O LO JİSİ
237
KAYNAKÇA
Akkaya, C.- Kaplan, Y. (2014). Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Spor Medyasında
Kadın. International Journal of Sport Culture and Science, 2 (Special Issue
2), 177-182.
Appleby, K. M.- Foster, E. (2013). Gender and Sport Participation. In: Gender Relations
in Sport (Ed.: EA Roper). Sense Publishers. Rotterdam, The Netherlands.
Archer, J.- Lloyd, B. (2002). Sex and gender. Cambridge University Press.
Arslan, B.- Koca, C. (2006). Kadın Sporcuların Yer Aldığı Günlük Gazete Haberlerinin
Sunum Biçimine Dair Bir İnceleme. Spor Bilimleri Dergisi, 17(1), 1-10.
Bourdieu, P. (2016). Eril Tahakküm (Çev. Yılmaz B). Bağlam Yayıncılık, 3. Baskı:
İstanbul. Syf:43
Bourdieu, P. (2014). Eril Tahakküm (Çev. B. Yılmaz). İstanbul: Bağlam.
Connell, R. W. (2016). Toplumsal Cinsiyet ve İktidar (Çev. Soydemir C). Ayrıntı
Yayınları, 2. Baskı: İstanbul.
Eagly, A. H.- Karau, S. J. (2002). Role Congruity Theory of Prejudice Toward Female
Leaders. Psychol Rev., 109: 573-598.
Emir, E.- Karaçam, M. Ş. ve Koca, C. (2015). Kadın boksörler: Boks ringinde ve
ringin dışında sürekli eldiven giymek. Spor Bilimleri Dergisi, 26(4), 136-153.
Erhart, I. (2016). Kadınlar ofsayttan anlar mı? Tarihi karar, kadın taraftarlar ve
etiketler. C. Koca (Ed.) Sporun Toplumsal Cinsiyet Halleri içinde (184-200).
Ankara: Spor Yayınevi.
Freud, S. (2006). Cinsellik Üzerine, çev. Emre Kapkın, İstanbul.
Friedman, S. S. (1987). Creativity and the childbirth metaphor: Gender difference in
literary discourse. Feminist Studies, 13(1), 49-82.
Guttmann, A. (2004). From ritual to record: The nature of modern sports. Columbia
University Press.
https://www.kasfad.org/wp-content/uploads/dil_klavuz_son.pdf (08.08.2021).
https://www.kasfad.org/wp-content/uploads/KASFAD_2020_yeni_.pdf (08.08.2021)
Karaçam, M. (2015). Vücut Geliştirme Alanında Erkeklik Kimliğinin İnşasında Besin
Desteği Kullanımının Yeri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe
Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü.
Kaya, R. (1999). Medya, toplum, siyaset. K. Alemdar (Ed.), Medya gücü ve demokratik
kurumlar. İstanbul: Afa.
238
D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N
Kaypakoğlu, S. (2004). Medyada Cinsiyet Stereotipleri. İstanbul: Naos Yayıncılık.
Kırlı, ED. (2019). Spor Bilimleri Araştırmaları Dergisi Türk Spor Medyasında Kadın
Gazetecilere Yönelik Cinsiyet Ayrımcılığı.
Koca, C. (2016). Cinsiyetlendirilmiş bir sosyal alan olarak spor. C Koca, Ed.). Sporun
Toplumsal Cinsiyet Halleri s. 18-38. Ankara: Spor Yayınevi.
Koca, C. (2018). Sporda toplumsal cinsiyet eşitliği haritalama ve izleme çalışması.
CEİD Yayınları: 11 ISBN: 978-605-69015-0-8
Koca, C.- Bulgu, N. (2005). “Spor ve Toplumsal Cinsiyet: Genel bir bakış” Toplum
ve Bilim, 103, s.163-184
Koca, C. (2006). “Beden Eğitimi ve Spor Alanında Toplumsal Cinsiyet İlişkileri.”,
Hacettepe Spor Bilimleri Dergisi, 17 (2): 81-99.
Kocaman, A. (2009). Söylem Üzerine. Ankara: ODTÜ Yayıncılık.
Koivula, N. (2001). Perceives Characteristics of Sports Categorized as GenderNeutral, Feminine and Masculine. Journal of sport behavior, 24(4).
Marshall, G. (1999). Sosyoloji sözlüğü. Çev. Akınhay, O. - Kömürcü, D., Bilim ve
Sanat Yayınları.
Neslioğlu, F. (2011). Yanlış Kadın Kim’liğinden Doğru Kadın Neliğine: Hume’cu Bir
Çözüm Denemesi. Kadin/Woman 2000, 12(2).
Oakley, A. (1972). Sex, Gender and Society. Revised Edition. Hampshire: Arena
Gower Publishing.
Özsoy, S. (2008). Türk Spor Medyasında Kadın. Spor Bilimleri Dergisi, 19(4), 201219.
Öztürk, P. (2018). Feminist Interventions in Physical Activity and Sport Science
in Turkey. In The Palgrave Handbook of Feminism and Sport, Leisure and
Physical Education (pp. 747-756). Palgrave Macmillan, London.
Purvis, T.- Hunt, A. (2014). Söylem, İdeoloji, Söylem, İdeoloji, Söylem,
İdeoloji... Moment Dergi, 1(1), 9-36.
Saraç, S. (2013). Toplumsal cinsiyet. Toplumsal Cinsiyet ve Yansımaları, Editörler
Lerzan Gültekin, Gül Güneş, Ceylan Ertung, Aslı Şimşek, Atılım Üniversitesi
Yayınları, Ankara, 27-32.
Stone, A. (2016). Feminist felsefeye giriş. İstanbul: Otonom.
Terzioğlu, F.- Taşkın, L. (2008). Kadının toplumsal cinsiyet rolünün liderlik
davranışlarına ve hemşirelik mesleğine yansımaları. CÜ Hemşirelik
Yüksekokulu Dergisi, 12(2), 62-67.
SPO R SO SY O LO JİSİ
239
Willis, P. (1982). Women in sport in ideology (pp. 117-135). Routledge & Keegan
Paul.
Yemenici, A. (1995). Söylem Çözümlemesinde Üç Temel Yaklaşım ve Kültürlerarası
İletişimde Söylem Çözümlemesinin Önemi. Dilbilim Araştırmaları Dergisi, 6,
152-166.