[go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu

Toplumsal Cinsiyet ve Spor

2021, Gazi Kitabevi

Biyolojik cinsiyet ile toplumsal cinsiyet her ne kadar birbirinden farklı anlamlar içeren kavramlar olsa da toplumsal cinsiyetin, cinsiyet rollerinin, normların, söylemlerin, eşitsizliklerin dayandırıldığı en temel gerekçe biyolojik cinsiyettir. Spor alanı bedeni kendine özne edinmiş bir alan olarak toplumsal cinsiyet ağının sürdürülebilirliğinin en yoğun yaşandığı alanlardan biridir. Sporculardan antrenörlere, hakemlerden yöneticilere, medyadan politikalara kadar toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri yaşatılmakta ve uzun yıllardır spor alanının temel sorunlarından biri olarak süregelmektedir. Dayatılan her yeni fırsat eşitsizliği toplumsal cinsiyet normlarının yeniden üretilmesine yol açmaktadır. Alanda yaşanan birçok ikincilleştirme ve değersizleştirmeye rağmen kadınlar spor alanında giderek artan sayılarıyla ve başarılarıyla var olmaya, alanın sahipleri olmaya devam etmektedirler. Uluslararası alanda geliştirilen ve uygulanan spor politikaları, bu alanda henüz gelişmekte olan ülkemiz için örnek strateji ve politika belgeleri olarak sporda fırsat eşitliğinin sağlandığı spor politikalarının geliştirilip uygulanmasına ışık tutacaktır. Her ne kadar beklentileri karşılayacak noktada olmasa da kadın sporcular, hakemler, antrenörler, yöneticiler başarılarıyla, dernek ve sivil toplum kuruluşları da verdikleri sporda toplumsal cinsiyet eşitliği mücadeleleriyle alanın erkek egemen yapısını eşitlikçi bir alana dönüştürecektir.

SPOR SOSYOLOJİSİ SPOR SOSYOLOJİSİ Edi̇törler Doç. Dr. Ayhan DEVER – Dr. Hasan SÖZEN SPOR SOSYOLOJİSİ Doç. Dr. Ayhan DEVER ORCID: 0000-0002-8300-529X Dr. Hasan SÖZEN ORCID: 0000-0002-9947-621X © Gazi Kitabevi Tic. Ltd. Şti. Bu kitabın Türkiye’deki her türlü yayın hakkı Gazi Kitabevi Tic. Ltd. Şti’ne aittir, tüm hakları saklıdır. Kitabın tamamı veya bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre, kitabı yayınlayan firmanın ve yazarlarının önceden izni olmadan elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılamaz, yayınlanamaz, depolanamaz. ISBN • 978-625-8494-25-9 1. Baskı • Eylül 2021, Ankara Dizgi/Mizanpaj • Gazi Kitabevi Kapak Tasarımı • Gazi Kitabevi Merkez Dögol Cad. No: 49/B Beşevler/ANKARA 0.312 213 32 82 - 0.312 213 56 37 0.312 213 91 83 Sosyal Medya Bahçelievler Mah. 53. Sok. No: 29 Çankaya/ANKARA 0.312 223 77 73 - 0.312 223 77 17 0.544 225 37 38 0.312 215 14 50 www.gazikitabevi.com.tr info@gazikitabevi.com.tr Mağaza Gazi Kitabevi Tic. Ltd. Şti. Yayıncı Sertifika No: 44884 gazikitabevi gazikitabevi gazikitabevi Vadi Grafik Tasarım Reklam Ltd. Şti. Sertifika No: 47479 Matbaa “En İyi Akademi, Bir Kitaplıktır.” İvedik Organize Sanayi Bölgesi 1420. Cadde No:58/1 Yenimahalle / ANKARA 0.312 395 85 71 Türk Sporu’na emeği geçen bütün sporcularımıza ithaf edilmiştir… Önsöz Yerine… Akademik bir disiplin olarak “spor sosyolojisi” kavramının ortaya çıkışının 100. yılında yılındayız. İlk defa Theodor Adorno’nun öğrencisi olan Heinz Risse tarafından 1921 yılında kullanılan kavram, akademik kimliğine 1950’li yıllardan itibaren kavuşmaya başlamıştır. Kuzey Amerika ve Avrupa eksenli olarak hızlı bir gelişim gösteren spor sosyolojisinin, ülkemizde de özellikle son dönemlerde bir atılım ve kabuğundan sıyrılma dönemi içerisine girdiğini söylemek mümkündür. Buna karşın ülkemizde spor sosyolojisi alanındaki çalışmaların yeterli düzeyde olduğu söylenemez. Bu eksiklik içerisinde “Spor Sosyolojisi” isimli çalışmamızın alana bir parça da olsa katkı sunacağını düşünmekteyiz. Özellikle de spor sosyolojisinin ülkemizde de kurumsal bir hale gelmesini sağlamak amacıyla temel alt yapı kitaplarına ihtiyaç olduğu düşünülecek ve çalışmaların da oldukça yetersiz olduğu dikkate alınacak olursa çalışmanın bir boşluğu dolduracağını ifade etmemiz mümkündür. Çalışmada emeklerini esirgemeyen değerli hocalarımıza teşekkür eder, çalışmanın alana katkıda bulunmasını umut ederiz. Doç. Dr. Ayhan DEVER – Dr. Hasan SÖZEN Kasım, 2021. Ordu İÇİNDEKİLER I. BÖLÜM Spor Sosyolojisinde Temel Kavramlar Spor Sosyolojisi: ‘Sosyoloji ve Sporun Birlikteliği’: ............................................................................ 3 Doç. Dr. Ayhan DEVER Sosyoloji Teorileri ve Spor: ....................................................................................21 Doç. Dr. Ayhan DEVER II. BÖLÜM Spor Sosyolojisinde Temel Konular Sosyalleşme ve Spor: ................................53 Dr. Erol BULUT Eğitim ve Spor:........................................................................................................79 Dr. Ezel Nur KORUR Spor Ahlakı:.............................................................................................................97 Doç. Dr. Mehmet ŞAHİN Taraftarlığın Sosyolojisi: ......................................................................................125 Prof. Dr. Ahmet TALİMCİLER Sporda Şiddet ve Saldırganlık: ............................................................................147 Dr. Hülya ÖRKİ Toplumsal Tabakalaşma ve Spor: .......................................................................177 Dr. Cihan AKKAYA Sporda Etnisite ve Irkçılık: ..................................................................................199 Doç. Dr. Metin KILIÇ Toplumsal Cinsiyet ve Spor:................................................................................221 Dr. Esra EMİR Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet ve Spor: .............................................................241 Dr. Didem Gülçin KAYA x D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N Günümüz Spor Ekonomisinde Değişim ve Dönüşüm: ...................................251 Tuğrul AKŞAR Küreselleşme ve Spor: ..........................................................................................269 Dr. Rahşan İNAL Medya ve Spor:......................................................................................................295 Dr. Çağdaş Ümit YAZGAN Spor Politikası: ......................................................................................................311 Öğr. Gör Deniz DEMİR BOLÇAY Uluslararası İlişkiler ve Spor: ..............................................................................331 Doç. Dr. Yiğit Anıl GÜZELİPEK Fizyolojik Açıdan Sosyoloji, Sağlık ve Fiziksel Aktivite Etkileşimine Genel Bir Bakış: ....................................................................................................351 Doç. Dr. Ali ASLAN Çocuk ve Spor: ......................................................................................................371 Doç. Dr. Sebiha GÖLÜNÜK BAŞPINAR Yaşlılık ve Spor: .....................................................................................................387 Dr. Gökhan KURT Dezavantajlı Gruplar ve Spor: .............................................................................417 Dr. Ekrem AKBUĞA – Doç. Dr. Murat ELİÖZ – Doç. Dr. Mehmet ÇEBİ Spor, Dezavantajlı Gruplar ve Rehabilitasyon: .................................................443 Arş. Gör. Sibel TEMİZ – Doç. Dr. Meral ÖZTÜRK – Dr. Sami KALAYCI Sosyal Gelişme ve Spor: .......................................................................................461 Dr. Murat YÜKSEL E- Spor: .................................................................................................................479 Dr. Hasan SÖZEN SPO R SO SY O LO JİSİ 221 TOPLUMSAL CİNSİYET VE SPOR “Asıl sorun kadının ve erkeğin biyolojik doğası değildir. Sorun, kadının ve erkeğin, onların biyolojilerinin bir aynası olan psikolojileridir. Çocuk, dişi olarak doğmuşsa, içinde büyüdüğü kültür sayesinde dişiliği, erkek doğmuşsa erkekliği kazanacaktır.” Sigmund Freud. Esra EMİR24 Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet Kavramlari: 1960’ların sonlarına doğru psikoloji dergilerinde ve bazı psikologların yazılarında kullanılmaya başlayan cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasındaki kavram farklılıkları, Kate Millet ve Ann Oakley gibi kilit feminist düşünürlerce benimsenince bu iki kavram artık birbirinden farklı tanımlanır hale geldi. Her ne kadar bu iki kavram arasındaki farklılık çok eski bir tarihe sahip olsa da o döneme kadar sadece dilbilgisel anlamda literatürde yer alıyordu. Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramları arasındaki ayrım toplumsal cinsiyetin, kültürün ve toplumun fikirlerinin bir ürünü olduğunu dolayısıyla değişebileceğini ortaya koyuyordu. Feminist teorisyenlerin bu iki kavram arasındaki ayrıma oldukça önem vermelerinin nedeni de kadınların ve erkeklerin mevcut toplumsal konumlarının nedenini açıklamakta bütüncül bir yaklaşım sunmasıydı (Stone, 2016). Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramları arasındaki ayrımı bilmek için öncelikle bu iki kavrama yüklenen anlamları bilmekte fayda vardır. Temel bir tanımlama yapmak gerekirse cinsiyet kavramı, kadın veya erkek olmanın biyolojik yönünü, toplumsal cinsiyet kavramı ise kadın veya erkek olmaya toplumun ve kültürün yüklediği anlam ve beklentileri ifade eder. (Saraç, 2013). Cinsiyet (biyolojik cinsiyet) kavramını daha derinlemesine tanımlamak 24 Dr. Öğr. Üyesi, Bartın Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Spor Yöneticiliği Bölümü, Bartın. 222 D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N gerekirse insanlar da dâhil olmak üzere çoğu memelide, döllenme anından itibaren fetüsün kromozomları arasında XX ya da XY kromozomları bulunur. Eğer fetüs, XY kromozomuna sahipse eşeylik organı zamanla testislere dönüşür aksi durumda ise yumurtalıklara dönüşür. Bununla birlikte anatomik olarak erkek ya da dişil dış organlar gelişir (Archer - Lloyd, 2002). Cinsiyet kavramı tamamen üreme ile başlayan biyolojik ve anatomik bir süreci, bu sürecin insan fizyolojisindeki etkilerini ifade eder. Toplumsal cinsiyet terimi ise, kadınlar ve erkekler arasındaki farkın toplumsal düzlemde kurulmuş yönlerine dikkat çeker (Marshall, 1999). İnsan dişi veya erkek olarak doğar ancak toplumsal düzende yetiştirilirken sosyalleşme süreci ile birlikte toplumun kendilerinden beklediği cinsiyete özgü roller çerçevesinde kız veya erkek çocuk olmayı öğrenerek büyürler (Terzioğlu - Taşkın, 2008). Her bir cinsiyete hangi davranışın uygun düştüğüne dair her toplumun kuralları vardır ancak bu kurallar da toplumdan topluma değişebilir (Oakley, 1972). Dişi ya da erkek olarak doğuyor olabiliriz ancak kültürle yüzleştiğimizde bu bize çeşitli yollarla kadın ya da erkek olmanın farklı deneyimlerini yaşatarak kadın veya erkek olmanın tarzlarını üstlenme sorumluğu/zorunluluğu yükler. Cinsiyet doğal ve değişmezdir, toplumsal cinsiyet ise zamana, kültüre, aileye göre değişebilir ve insan icadıdır. Bireyleri, biyolojik olsun toplumsal olsun bir cinsiyet rolünü oynamaya zorunlu kılarken bedensel beklentiler ön plandadır. Toplumun tarihsel, kültürel ve geleneksel süreci bireyin bedeni üzerinden işler. Toplumsal yapılar tarafından belirlenen, beden üzerinden deneyimlenen cinsiyet rolleri, kadınların ve erkeklerin ne yapması/yapmaması gerektiğinden nasıl giyinmesi/giyinmemesi gerektiğine, nelerden hoşlanmasının toplumda doğal karşılanacağından nelerden hoşlanmaması gerektiğine kadar birçok şeyi etkileyip yönlendirmektedir. Çoğu toplumda kadınlar naif, kırılan, güzellik idealleri olan, anaç bir yapıda olması gerekirken; erkekler daha sert, güçlü, hâkimiyet kuran, koruyan ve kollayan bir yapıda olmalıdır. Toplumsal beklentiler bu yöndedir ve belirlenen bu yazısız kuralların dışında kalanlar erkeksi (kadınlar) veya kadınsı (erkekler) olarak norm dışı görülürler. Kadınlar ile erkekler arasındaki biyolojik farklılıklardan doğan, toplumsal cinsiyet rolleri ile bireyleri toplumsallaştıran değerlendirmeler en ilkel topluluklardan beri yapılmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca da birinin diğerinden üstün ya da SPO R SO SY O LO JİSİ 223 etkili olması arzu edilmiştir. Erkeklere, görece kadınlardan üstün görülen fiziksel güçleri nedeniyle koruyan kollayan, kadınlara ise doğurganlık özellikleri nedeniyle korunmaya muhtaç olan rollerin biçilmesi kaçınılmaz son olmuştur. Spor Alaninda Toplumsal Cinsiyet Spor, bir dizi kurala bağlı olması, rekabet içermesi gibi faktörlerin yanı sıra temelde üst düzey fiziksel performans gerektiren bedensel etkinlikleri içermesi sebebiyle bedeni öznesi haline getirmiş bir alandır. Spor alanını yaşayan da yaşatan da bedendir. Spor, bedenin koşarken, atlarken, topa vururken, bisiklete binerken yapıp ettikleridir. Bedenin sadece biyolojik ve fizyolojik işlevleri yerine getiren etten kemikten ibaret bir yapı olmadığını, sosyal, kültürel ve toplumsal süreçler tarafından da şekillendirilen bir yapı olduğunu anlamak için spor muazzam bir sosyal alandır (Koca, 2016). Beden, sporun öznesiyken ve toplumsal cinsiyet rolleri de beden üzerinden dayatılıyorken spor ile toplumsal cinsiyet arasında kurulan ilişkinin ne derece sağlıklı olduğu önem taşımaktadır. Ancak özellikle yarışma sporlarına bakıldığında kadınlık ve erkeklik rolleri ile ilgili kuvvetli mesajlar taşımaktadır. Üstün sportif performans erkeklikle eşdeğer görülüp, geleneksel erkek cinsiyet rolleriyle bağdaştırılmakta ve bu tür sporlar erkeklere özgü olarak atfedilmektedir. Kadınların spor alanındaki toplumsal gerçekliği ise naif, kırılgan, görece erkeklerden güçsüz olarak görülen bedenlerine uygun sporları tercih etmeleri yönündedir. Erkeklerin spordaki varlığı atletik olarak algılanırken, kadınların spordaki varlığı estetik olarak algılanmakta ve daha çok cinselleştirilmektedir (Koca - Bulgu, 2005). Spor alanına toplumsal cinsiyet açısından bakıldığında en belirgin ve göze çarpıcı olanın sporun cinsiyetlendirilmiş hali olduğu görülse de spor, küresel düzeyde büyük bir endüstridir. Özellikle modern spor, ulusal ve uluslararası boyutta kurumsallaşmış, bürokratik araçlarla yönetilen, yadsınamayacak derecede seyirci kitlelerine sahip, profesyonelleşmenin ve başarının ölçüldüğü bir alandır. Modern sporda artık kurumsallaşma, uzmanlaşma, ölçülebilir performans değerleriyle sayısallaştırma ve rekor arayışları vardır (Guttmann, 2004). Bedenin bu kadar makineleştirildiği bir alanda güçsüz görülenin oyun dışına atılması normalleştirilmiştir. Spor alanında toplumsal cinsiyet pratikleri 224 D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N de sadece sporun cinsiyetlendirilmesi şeklinde işlememekte aynı zamanda biyolojik farklılıklar, fırsat eşitliği (sayıca üstünlük), spor alanında yaşanan deneyimler, kullanılan dil ve söylemler, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretimi, medyada kadın sporcuların sunumu gibi çeşitli açılardan varlık göstermektedir. Bu bölümde spor alanı içerisinde farklı açılardan yer alan toplumsal cinsiyet pratikleri anlatılacaktır. Kadinlar ve Erkekler Arasindaki Biyolojik Farkliliğin Spor’a Yansimasi Biyolojik olarak kadınların erkeklerden farklı oluşu, toplumsal ve geleneksel olarak da bu iki cinsiyet arasında farklılığın olduğu/olması gerektiği düşüncesini desteklemiştir. Çağlar boyunca da bu algı yanlış veya haksız birçok kurguya temel oluşturmuştur (Neslioğlu, 2011). Bazı düşünürlere göre biyolojik belirlenimcilik kavramı üzerine kurulan geleneksel erkeklik ve kadınlık algıları günümüzde bile hala biyolojik farklılıktan fazlaca beslenmektedir. Örneğin kadının biyolojik doğasında var olan doğurganlık, emzirme, adet görme gibi özellikleri, kadınları aklın dışında duygusal bir varlık olarak konumlanmaya zorlamıştır. Erkeklerin ise bunun karşısında korunma, beslenme ihtiyacından doğan fiziksel çabaları onları aklın baskın olduğu bir varlık olarak konumlanmaya zorlamıştır. Biyolojik olarak bunun doğruluğu olmasa bile toplumsal ve genel ahlaki kurallar bu anlayışla şekillendirilmiş ve kadınlar sanki doğası gereği duygusal (!) erkekler ise sanki doğası gereği mantıksal (!) varlıklar olarak tanımlanmışlardır (Friedman, 1987). Böyle bir düşüncenin sonucu olarak toplumsal düzende kadınla erkek arasındaki iş bölümünden kişisel ilişkilere, hak ve adaletten kişisel ihtiyaçlara kadar birçok konu biyolojik belirlenimcilik anlayışından doğan bu düşünce yapısı ile şekillendirilmiştir. Biyolojik farklılıklardan doğan toplumsal cinsiyet normları haline gelen bu yapıların spor alanına yansımasına baktığımızda kadınlar ile erkekler arasındaki biyolojik farklılığın dayatmalara fazlaca dönüştüğünü görebiliriz. Spor alanındaki ikincilleştirmenin en temel unsurlarından biri olduğunu söylemek bile mümkündür. Günümüzde kırılmaya başlamış olsa da spor alanı erkeklere özgü bir alan olarak görülüp, kadınların bu alandaki varlığı alanın doğasına uygun görülmemiştir. Geleneksel kadınlık bakış açısıyla naif, kırılgan, SPO R SO SY O LO JİSİ 225 hassas ve güçsüz görülen kadınların fiziksel yapısı ve geleneksel erkeklik bakış açısıyla sert, dayanıklı ve kas gücü daha yüksek görülen erkeklerin fiziksel yapısı nedeniyle spor branşları cinsiyetlendirilmiştir. Resmi olmayan ancak toplumsal normlarla ve geleneksel yapıyla yıkılması zor bir tabu haline gelen sporun cinsiyetlendirilmesi konusu biyolojik farklılıklardan doğan ve spor alanına yerleşmiş olumsuz yargılardan sadece bir tanesidir. Örneğin futbol, boks, güreş, fitness, motor sporları gibi temasın, hızın ve üst düzey performansın ön planda olduğu sporlar daha çok erkeklere uygun veya erkeksi sporlar olarak görülürken; pilates, yoga, bale, voleybol gibi esneklik, daha az performans gerektirdiği düşünülen veya cinselliğe vurgu yaptığı düşünülen sporlar kadınlara uygun veya kadınsı olarak görülmektedir (Appleby - Foster 2013). Yapılan araştırmalara göre örneğin uluslararası düzeyde bile olsa boks yapan bir kadının performansı spor alanında yer alan ötekiler tarafından güçsüz, basit ve komik algılanmaktadır. Erkek boksu ile karşılaştırıldığında ise daha az izleyici kitlesine sahiptir (Emir - Karaçam ve Koca, 2015). Her ne kadar boks alanında uluslararası anlamda kadınlar daha çok başarıya ve madalyaya sahip olsalar bile boks erkeksi bir alan olarak görülmeye devam etmektedir. 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda Busenaz Sürmeneli’nin olimpiyat şampiyonu olması, Busenaz Çakıroğlu’nun ise olimpiyat ikincisi olması, ancak erkek boksunda madalya alınamaması buna güncel bir örnektir. Kadınların erkeksi görülen spor branşlarında da var olması ve başarılar elde etmesi bu toplumsal yargıyı tüm dirençlere rağmen kıracaktır. Diğer yandan örneğin bale yapan bir erkek de toplumda kadınsı olarak algılanmakta veya farklı cinsel yönelimleri olabileceği düşünülmektedir. Görüldüğü üzere biyolojik farklılıklardan kaynaklanan sporun cinsiyetlendirilmesi sorununu sadece kadınlar değil erkekler de yaşamaktadır. Ancak her iki durumda da kadınların veya kadınsılığın güçsüzlüğüne vurgu yapılarak kadınlar ikincilleştirilmektedir. Erkeklere ait görülen bir spor branşında var olan kadınlar komik olarak algılanırken, kadınsı görülen spor branşlarında var olan erkekler de yine erkekler tarafından dışlanarak sporun erkek egemen yapısı sürdürülmeye çalışılmaktadır. Spor alanında yaşanılan bu deneyimler gayri resmi toplumsal pratikler olarak algılansa da sporun erkek egemen yapısının resmi kanallarca dayatılan örneğin üstün performans gösteren kadın sporculara yapılan cinsiyet testi gibi dayatmaları da yaşanmaktadır (Öztürk, 2018). 226 D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N Sadece sporcu bedenler üzerinden biyolojik farklılıklara vurgu yapılmamakta aynı zamanda spor alanı içerisinde yer alan antrenörler, hakemler, yöneticiler gibi alanın diğer üyelerine de benzer ötekileştirilmeler yapılmaktadır. Örneğin erkek futbolunda olduğu gibi birçok spor branşında kadın hakemler kabul görmezken, kadın antrenörler daha bilgisiz ve itaat edilmeye gerek duyulmayan kişiler olarak algılanmakta, kadın yöneticiler ise neredeyse yok denecek kadar az sayıdaki varlıklarıyla erkek egemen bir alanda söz sahibi olamamaktadırlar. Spor alanı içerisinde yer alan kadın bedeni, belalı bir beden olarak algılanmaktadır çünkü sporcu bedeninin özellikleri kadın bedenini içermez. Spor alanında kaslılık ve fiziksel güce vurgu yapılan erkek bedeni ve erkeklikle özdeşleştirilen saldırganlık ve rekabet gibi özellikler üstün değerler olarak görülmektedir (Koca, 2016). Biyolojik farklılıkların bedensel yapılarla özdeşleştirilip spor alanında metalaştırılması veya aksi bedenlerin alanın dışına itilmesi sadece basit anlamda biyolojik farklılıkların yol açtığı bir sorun olarak görülemez. Biyolojik farklılıklara yüklenen toplumsal cinsiyet rolleri ve normları spor alanında yaşanan kadınların ikincilleştirilmesi sorununun temel sebebidir. Başka bir deyişle kadınların toplumsal cinsiyet rolleri ile ikincilleştirilme pratikleri spor alanı içerisinde biyolojik farklılıklar gerekçe gösterilerek beden üzerinden tekrar tekrar dayatılmaktadır. Kadinlarin ve Erkeklerin Spor Alanindaki Firsat Eşitliği Neredeyse doğumdan itibaren farklı sosyalleştirme biçimleriyle ve toplumsal cinsiyet normlarıyla büyütülen kız ve erkek çocuklarının spora yönlendirilmeleri ve katılımları da yine bu çerçevede belirlenmektedir. Erkek çocukları daha erken yaşlarda sporla tanışabilirken kız çocuklarının sporla tanışması çok daha geç yaşlara denk gelmektedir. Çocukluk yaşlarından itibaren başlayan spora katılımdaki bu farklılıklar ileriki yaşlarda da devam etmektedir. Profesyonel veya amatör düzeyde spora katılım oranları cinsiyet bazında incelendiğinde kadınlar ile erkekler arasında sayısal anlamda ciddi farklılıklar olduğu görülmektedir. Kadınlar için Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği (KASFAD) tarafından 2020 yılında hazırlanan raporu incelediğimizde sporun birçok kademesinde spora erişim fırsatlarındaki eşitsizlikler dikkat çekicidir. Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı lisanslı sporcu sayıları incelendiğinde %68,6’sı erkek, %31,4’ü kadındır. SPO R SO SY O LO JİSİ 227 Engelli kadın ve erkek sporcu sayılarına baktığımızda ise %77,7’si erkek, %22,3’ü kadındır. Kadınlar ve erkekler arasındaki spora katılımda var olan bu ciddi farklılıklar toplumsal cinsiyetin sporla olan olumsuz ilişkisini ortaya koymaktadır. Sadece spora katılımda değil sporun yönetim kademesinde de benzer farklar olduğu görülmektedir. KASFAD raporuna göre 2020 yılında 65 federasyon başkanının sadece 3’ü kadındır. Yine 65 federasyonun sadece 8’inin genel sekreteri kadındır. Federasyonların yönetim kurullarına bakıldığında ise %4,3’ü kadındır. Spor alanında yönetim kademesinde kadınların sayısı yok denecek kadar azdır. Kadınlara sporun karar verici, yönetici kademelerinde yer verilmemesi spordaki erkek egemen yapıyı desteklemektedir. Federasyonlara bağlı antrenör sayılarına bakıldığında %71,9’unun erkek, %28,1’inin kadın olduğu görülmektedir. Ayrıca antrenörlük kademeleri arttıkça kadın antrenör sayılarının düştüğü de görülmektedir. Yönetim kademelerinde yer verilmeyen kadınlara aynı zamanda sporcu yetiştirme konusunda da yer verilmemektedir. Antrenörlük ve yöneticilik mesleğine ilişkin liderlik vasıfları, toplumsal cinsiyet kalıp yargılarına göre kadın cinsiyet rolü ile örtüşmeyen özelliklerdendir (Eagly - Karau, 2002). Kadınlara sporun üst düzey yönetim veya antrenörlük kademelerinde yer verilmiyor oluşu duygusal, naif ve güçsüz görülen kadınların ikincilleştirilmelerini de beslemektedir. Spor alanında da erkekler yöneten, koruyan, karar veren, lider roldeyken kadınlar ise yine toplumun birçok alanında olduğu gibi yönetilen, korunması gereken, yardımcı role hapsedilmiştir. Son olarak spor bilimleri fakültelerinin özel yetenek sınav kontenjanlarına bakıldığında %49’unun erkeklere, %33’ünün kadınlara ayrıldığı, %18’inin ise nötr kaldığı görülmektedir. Anayasamızın 10. maddesine göre kadınlar ve erkekler eşit haklara sahipken ve Yüksek Öğretim Kanunu’nun 7. maddesine göre de yükseköğretim kurumlarına girişte imkân ve fırsat eşitliği sağlayacak önlemlerin alınması yer alıyorken sporun eğitim kademesinde de kadınlar ile erkekler arasında fırsat eşitliğinin olmadığı görülmektedir (KASFAD, 2020). Kadınları toplumsal alanlardan çok ev içi rollere hapseden ataerkil düzen, kadının toplumsal alandaki konum, iş gücü ve emeğini de alt kademelerde veya yardımcı pozisyonlarda değerlendirilmeye iterek değersizleştirmektedir. Toplumsal alanda uzmanlık gerektiren, otorite, liderlik veya gücü elinde bulunduran yetkili konumlarda ise erkekler bulundurularak, bu özellikler ile erkek toplumsal cinsiyet rolü özdeşleştirilmektedir (Connell, 2016). Bu 228 D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N bağlamda spor alanı incelendiğinde kadınlar ile erkekler arasındaki fırsat eşitliği ve sayıca üstünlük spor alanının her kademesinde göze çarpmaktadır. Bourdieu (2016)’nun “erkekler bedenleriyle daha fazla mekân kaplar, özellikle de kamusal alanda” sözünden yola çıkacak olursak birçok alanda olduğu gibi spor alanında da erkekler bedenleriyle daha fazla yer kaplamaktadır. Var olan sayıca üstünlük ve fırsat eşitsizlikleri, kadınların görünürlüğünün azalması, spor alanının erkek egemen yapısının güçlenmesi gibi toplumsal cinsiyet ikincilleştirmelerine ve kadınların beden gücünün/iş gücünün değersizleştirilmesine hatta maddi bir karşılık bulamamasına yol açmaktadır. Spor Alaninda Yaşanan Toplumsal Cinsiyet Deneyimleri Toplumda kadınsılığa veya erkeksiliğe dair kalıplaşmış beklentiler vardır ve bu kalıpların dışında davranan, norm dışı bireyler ister kadın ister erkek olsun toplumda zorlayıcı ve kısıtlayıcı deneyimlerle karşı karşıya kalabilir (Koivula, 2001). Spor alanında fazlasıyla norm dışı görülen kadın bedeninin bu alanda yaşadığı deneyimler yetersizlik, değersizleştirme, dışlanma, sözlü veya cinsel taciz, kadınlığının ve cinsel yönelimlerinin sorgulanması vb. başlıklar altında toplansa da bilinen veya bilinmeyen birçok yönden baskı altına alınmaya çalışılmaktadır. Benzer şekilde spor alanında erkeklerin yaşadığı birçok dışlanma, cinsel yönelim sorgulaması ve değersizleştirme gibi deneyimler de bulunmaktadır. Ancak bu deneyimler daha çok kadınsı görülen erkeklere yaşatılmaktadır. Bu da bize yine kadınsılığın değersizleştirildiği bir alanı işaret etmektedir. Spor pratikleri bedenleri ölçer, derecelendirir, sınırlandırır, yani sporcu bedeni ister kadın ister erkek olsun hem işlevselliği hem de görünümü açısından mercek altındadır. Bireyler vücut ağırlığına göre sikletlere ayrılır, yarışmalarda derecelendirilir, spor dalına özgü giydirilir, biyolojik cinsiyetine göre hangi sporu yapabileceği gösterilir (Koca, 2016). Örneğin erkekliğin ve erkeksiliğin fazlaca işlediği vücut geliştirme alanında yer alan kadınların vücutları ideal kadın bedeninin dışında görülerek itici algılanmaktadır. Buna karşın müsabakalarda gösterişli bikiniler, topuklu ayakkabılar ve fazlaca makyajla boy göstererek dikkat çekici şekilde kadınlık vurgusu yapılmaktadır. Vücut geliştirme alanında erkeklerin deneyimlerine odaklanıldığında ise alanda var olan baskın erkeklik kültürünün alana giren tüm erkekler üzerinde ciddi bir baskı yarattığı açıktır. Erkekler de vücut geliştirme sporuna, SPO R SO SY O LO JİSİ 229 toplumda saygı gören, güçlü ve özgüvenli bir erkek olmak amacıyla dâhil olurlar (Karaçam, 2015). Erkekler baskın erkeklik ideallerini pekiştirirken alandaki kadınları da bir şekilde dışlayarak kendilerine özgü gördükleri alanın yapısını koruma içgüdüsüyle hareket etmektedirler. Erkeksi görülen başka bir alan olan boks’a bakıldığında boks yapan kadınlar kadınlıklarını koruyabilmek için boks ortamı dışında ya aşırı kadınsı role bürünmektedirler ya da erkeklerin hâkimiyetinde olan bir alanda var olabilmek için erkeksi rolleri ve fiziksel görüntüyü tercih etmektedirler (Emir - Karaçam ve Koca, 2015). Profesyonel anlamda boks alanında var olan ilk kadın boksörlerden biri olan Sabriye Şengül’ün hayat hikâyesini anlattığı röportajında ringde elbise ve topuklu ayakkabı giymesi gibi kadınlıklarını koruma ve toplumsal alanlarda yansıtma çabalarının olduğu görülmektedir. Erkeklik veya kadınlık kimliklerini yeniden üreten geleneksel spor kültürünün yer aldığı branşların (futbol, güreş, boks, vücut geliştirme) dışında alternatif sporlara bakıldığında da benzer bir yapı olduğu görülür. Alternatif sporlarda da (dağcılık, kürek vb.) cinsiyet örüntüleri daha çok erkekler ve erkeklik deneyimleri üzerinden inşa edilir. Bu sporlarda da erkekler spor aracılığı ile güç kazanır veya sahip oldukları gücü pekiştirirler. Bu anlamda alternatif sporlar da geleneksel kültürün hâkim olduğu sporlar gibi erkek egemen bir ideolojiyi, erkeğin gücü ve üstünlüğünü tekrarlayan ve yeniden üreten bir yapıya sahiptir (Willis, 1982). Sporcu bedenlerin dışında spor ile ilişkili olan kadınlar da bir şekilde toplumda ikincileştirme deneyimleri yaşamaktadırlar. Örneğin toplumda yaygın söylemlerden biri olan kadının futbol bilgisinin ofsaytın ne olduğunu bilebiliyor oluşuyla ölçülmesi gibi zor veya karmaşık görülen zihinsel süreçlerin de aktif olduğu bilgi/deneyim düzeyine kadınların hâkim olamayacağı görüşü de bir çeşit ikincilleştirme pratiğidir. Veya erkeksi bir mekân olarak görülen stadyumlarda kadınlar genellikle öteki olarak görülürler. Yanlarında küfür edilmeyen, parfüm kokulu, ince sesli ve tribünlerde eğreti durduğu düşünülen kadın taraftarlar stadyumdaki diğer erkekler tarafından rahatsız olunulan, orada bulunmaması gereken bir cinsiyet olarak algılanırlar ve yadırganırlar (Erhart, 2016). Spor Alaninda Kullanilan Dil ve Söylemler Dil, hem toplumu etkileyen ve şekillendiren hem de toplumda var olan kültürden etkilenip şekillenen bir yapıdır (Yemenici, 1995). Söylem ise 230 D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N anlatım şekli, görüş, bakış açısı, topluma ait öğretiler, ideoloji, sav ve görüşleri ifade eder (Kocaman, 2009). Dilde var olan kavram ve söylemler hiçbir zaman tam anlamıyla söz konusu gerçekliği ifade eden sözel işaretler olarak tanımlanamaz. Daha çok toplumsal olanı, toplumsal olanla bağlantıları ve ilişkiler bütünündeki belirli kesitleri anlaşılır kılar veya ön plana çıkarırlar. Bu anlamda dil ve söylem toplumsal hayatın anlaşılmasına ve kavranmasına katkıda bulunur (Purvis - Hunt, 2014). Söylem üzerine araştırmaları bulunan birçok sosyologa göre söylem toplumsal pratikleri içerir, ideolojik ve eylemseldir. Toplumsal yapı içerisinde farklı toplumsal alanların kendine has dil ve söylemleri bulunabilir. Toplumsal yapıda cinsiyetçi dilin en sık kullanıldığı, cinsiyet rollerini ve kodlarını içerisinde en çok barındıran alanlardan biri olan spor alanında kullanılan dil ve söylemler bizlere alandaki baskın toplumsal cinsiyet etkisini göstermektedir. Bu denli cinsiyetlendirilmiş bir alan olan spor alanında kullanılan dil ve söylemlerin toplumsal yapının ve ideolojinin bir yansıması da olduğu düşünülürse ayrımcılığı ne denli yarattığı ve sürdürdüğü gözler önüne serilebilir. Spor alanındaki en temel ayrıştırma bu alana ait kavramların direkt olarak erkeği işaret etmesi ve aynı kavramların kadınlar için kullanılması durumunda “kadın antrenör”, “kadın futbolu” gibi kadın ön ekine ihtiyaç duyularak ifade edilmesidir. Bu ve bunun gibi birçok cinsiyetçi söyleme karşı KASFAD tarafından 2015 yılında yayınlanan Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Dil Rehberi’nde spor alanında sıklıkla karşılaştığımız cinsiyetçi yanlış söylemler ve bu söylemlerin dildeki doğru ifade ediliş biçimleri yer almaktadır (Tablo 1, Tablo 2). Tablo 1. Sporda Cinsiyet Belirtmek Amacıyla Kullanılan İfadeler Yanliş Kullanim Toplumsal Cinsiyete Duyarli Doğru Kullanim Futbol/Kadın futbolu Erkek futbolu / Kadın futbolu Cinsiyetin ilgisiz olduğu durumda: Futbol Dünya Kupası / Kadınlar Dünya Kupası Erkekler Dünya Kupası / Kadınlar Dünya Kupası Antrenör / Kadın antrenör Sporcu / Kadın sporcu Erkek antrenör / Kadın antrenör Erkek sporcu / Kadın sporcu Cinsiyetin ilgisiz olduğu durumda: Antrenör / Sporcu Bayan soyunma odası Kadın soyunma odası SPO R SO SY O LO JİSİ 231 Tablo 2. Sporda “Erkek Olmayla” Özdeşleştirilen ve Kadını Görünmez Kılan İfadeler Yanliş Kullanim Toplumsal Cinsiyete Duyarli Doğru Kullanim Sportmen Sporcu / Adil oyuncu Centilmen sporcu Saygılı / Kibar sporcu Spor adamı Spor insanı / Spor uzmanı Adam adama oynamak Bire bir oynamak Teknik adam Teknik direktör Gol kralı En golcü oyuncu / Gol şampiyonu Adam gibi oynamak Başarılı / İyi oynamak Sporda sergilenen performansın yetersizliğini veya başarısızlığını ifade etmek için kullanılan küçümseyici ifadeler de spor alanındaki dil ve söylemlerden çıkarılması gereken ifadelerdir. Örneğin; kız gibi oynamak, kız gibi, karı gibi, karı gibi ağlamak vb. ifadeler kullanılmaması gereken toplumsal cinsiyete duyarlı dile aykırı ifadelerdendir. Bunun yanı sıra kadın oyuncuları korunmaya ihtiyacı olan, kırılgan ve hayal ürünü gibi gösteren ifadelerin yanı sıra erkekleri de tarihsel olarak güçle özdeşleştiren ifadeler de spor alanında kullanılmaması gereken ifadelerdendir. Örneğin; potanın perileri, filenin sultanları, 12 dev adam, potanın aslanları vb. (KASFAD dil rehberi, 2015). Spor Alaninda Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliğinin Yeniden Üretimi Toplumsal yapı, bedeni cinsiyet üzerinden inşa ederek cinsiyetlendirilmiş bir gerçeklik yaratır. Yaratılan bu gerçeklik toplumun tüm bölümlerinde algı yönetimi ve toplumsal düzen arayışı vasıtasıyla işlemeye ve var olan her şey üzerinde etki etmeye başlar. Beden üzerinden yaratılan bu güç ve tahakküm ilişkisi toplumsal iş bölümü aracılığıyla erkeğin, kadın üzerindeki üstünlüğüne dönüşür ve toplumsal düzenin gerçekliği olarak görülür. Eril bakış açısıyla inşa edilen bu tahakküm ilişkisi erkekliğin yüceltilerek sürdürülmesiyle devam eder. Bu noktada erkekliğin yüceltilmesinin toplumsal düzende kabul görmesinin en büyük sebebi değiştirilemez bir doğa yasası gibi algılanan güç meşrulaştırmasının biyolojik temellere dayandırılmasıdır. Bu sayede çocukluktan itibaren sosyalleşme ve toplumsallaşma pratikleri 232 D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N altında kadınlara ve erkeklere empoze edilen/dayatılan bir eşitsizlikler ağı oluşturulur ve durmadan kendini yenileyerek devam eder (Bourdieu, 2014). Toplumda yaratılan cinsiyet eşitsizliği ağının, toplumun tüm alanlarında ve tüm kurumlarınca açık veya örtük bir biçimde desteklenerek sürdürülmesi var olan eşitsizliğin yeniden üretim sürecini yaratmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kabullenildiği veya işlediği her yeni alan aslında cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretildiği bir alan olarak karşımıza çıkar. Fiziksel gücün metalaştırılmasının neredeyse zirve noktasının yaşandığı spor alanında cinsiyet eşitsizlikleri hem baskın bir şekilde işlemekte hem de yeniden üretilmektedir. Özellikle performans sporlarında beden ve fiziksel kapasiteyi çeşitli antrenman yöntemleriyle ve takviye ürün veya programlarla (diyet, ilaç vb.) destekleyerek fiziksel mükemmelliğe ulaşma idealleri ön plandadır (Koca - Bulgu, 2005). Bedenin optimal performansa ulaştırılması, kondisyon edilmesi ve korunması gereken bir makine olarak görüldüğü spor alanında güçsüz görülen kadın bedeni ikincilleştirilerek toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretimine hizmet etmektedir. Sporun tamamıyla biyolojik ve fizyolojik özellikler üzerinden deneyimlenen bir alan olması, kadınlar ile erkekler arasında var olan farklılıkların bir cinsin diğerine üstünlüğüne dönüştürülerek normalleştirilmesini ve toplumsal cinsiyet ideolojilerine hizmet etmesini sağlar (Koca - Bulgu, 2005).Yani kadın ve erkek arasında var olan farklılıklar spor alanında karşımıza eşitsizlikler olarak çıkar. Spor alanında var olan her ikincilleştirme, ötekileştirme, değersizleştirme aslında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin birer yeniden üretimidir. Erkeksi algılanan sporlarda kadınların dışlanması, kadınların kadınlıklarını korumak endişesiyle spor alanında veya alanın dışında kendilerini topluma sunuş biçimleri, medyada kadın sporcuların ya yok sayılması ya da cinsellik vurgusuyla sunulması, başarılı kadın sporculara yapılan cinsiyet testleri gibi daha birçok değersizleştirme pratiği yeniden üretime örnektir. Bu pratiklerle kadınların aslında spor alanına ait olmadığı, kadın bedeniyle erkek bedeninin eşit olmadığı, spor alanında kabul görenin erkek bedeni olduğu dayatılır tam da bu toplumsal düşünce kalıpları cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretimine yol açar ve sürdürülmesine katkı sağlar. Kadınların spor alanında var olmaları daima eşitsizliğin yeniden üretimi ile toplumsal cinsiyet normlarına karşı duruş arasında bir ikilem yaratmaktadır. Bir yandan kadınların spor alanında var olması, daha çok görünür olması, SPO R SO SY O LO JİSİ 233 sayıca artması, yönetim kademelerine gelebilmeleri kadınların toplumsal cinsiyet normlarına boyun eğmeyip spor alanının sadece erkeklere ait bir alan olmadığını bizlere gösterirken bir yandan da spor alanında yaşadıkları ikincilleştirme pratikleri bitmeyen bir eşitsizlik döngüsünü beslemektedir. Kadınların spor alanında yeterince bilgiye, uzmanlığa, fiziksel güce sahip olmadıkları düşüncesiyle alandaki erkekler tarafından çoğunlukla bir tehdit olarak algılanmayarak, çoğunlukla kadınların bu var oluş çabası bir yeniden üretime dönüşür (Emir - Karaçam ve Koca, 2015). Günümüzde artık birçok kadın sporcunun farklı branşlarda başarı elde etmesi zamanla kadınların da spor alanında var olduğunun kabullenilmesine yol açabilir ve eşitsizliğin yeniden üretimi döngüsünü kırabilir. Medyada Kadin Sporcularin Sunumu Teknolojik gelişmelere paralel olarak yazılı ve görsel medya giderek yaygınlaşmış ve toplum içerisinde yaşayan bireyler medya aracılığı ile siyasetten sanata, spordan eğlenceye kadar birçok konuda medyadan bilgi ve fikir sahibi olur hale gelmişlerdir. Hatta günümüzde insanlar bizzat yaşayarak öğrenemedikleri birçok olay ve olguyu, medyanın kendilerine yansıttığı biçimde kavrar hale gelmiştir (Kaya, 1999). Toplumu bilgilendirme ve yönlendirebilme gücünü bu denli elinde bulunduran kitle iletişim araçlarında kadın ve erkek cinsiyetlerinin nasıl temsil edildiği incelendiğinde cinsiyetçi kalıp yargıların belirgin şekilde ön plana çıktığı görülmektedir (Özsoy, 2008). Kadın sporcuların medyadaki en temel sorunu erkek sporculara kıyasla medyada çok az yer bulabilmeleridir. Kadın sporcuların medyada görünürlüğü yok denecek kadar azdır, var olan haberler ise toplumsal cinsiyet normlarını destekler niteliktedir ve cinsiyetten bağımsız sunulmamaktadır (Koca, 2006). Kadın sporcuların medyadaki sunumuna bakıldığında haberlerin sayıca azlığının yanı sıra, sunulan haberlerde de erkeklerle kıyaslandığı, performanslarına çok az vurgu yapılırken cinsiyet üzerinden haberin sunulduğu görülmektedir. Kadın sporcuların medyadaki bir diğer haber sunuluşu anne, eş veya kız arkadaşlık gibi kadınlık rollerinin vurgulanarak sporculuğunun, başarısının veya performansının bu rollerin arkasında bırakılmasıyla yapılmaktadır (Arslan - Koca, 2006). Kadın sporcular medyada görüntü zenginliği olarak görülerek kadınlık ve dişilik üzerinden ön plana çıkarılmaktadır (Akkaya - Kaplan, 2014). Medyada erkek sporcuların 234 D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N haberlerinde başarıya odaklanılırken kadın sporcu sunumlarında cinselliğe vurgu yapan görseller kullanılmaktadır (Özsoy, 2008). Spor medyasının okuyucuya veya izleyiciye yansıttığı haberlerde kahramanlar genellikle erkeklerdir. Erkekler performans gösterir, başarıyı kazanır, ödülü alır; kadınlar ise yan rollerdedir, birleştiricidir, görsel zenginliktir (Özsoy, 2008). Medya, toplumsal cinsiyet normlarının ve kalıp yargılarının oluşmasında etkili bir rolde durarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretilmesine ve sürdürülmesine zemin oluşturan en gelişmiş ağlardan bir tanesi haline gelmektedir (Kaypakoğlu, 2004). Spordaki ve spor medyasındaki erkek egemen yapının ve spor haberlerinin öznesinin erkeklerden oluşmasının bir sonucu olarak da spor medyasındaki muhabir, yazar ve editör gibi görevlerde de çoğunlukla erkekler çalışmaktadır. Sahalarda veya stadyumlarda bulunan kadın muhabir sayısı yok denecek kadar azdır (Kırlı, 2019). Kadın sporcular gibi kadın muhabirler de spor alanında ötekiler olarak algılanmaktadırlar. Sporda Toplumsal Cinsiyet Politikalari Spora katılım temel bir insan hakkıdır ancak ilk defa UNESCO tarafından 1978 yılında yayınlanan Uluslararası Beden Eğitimi ve Spor Şartı’nda “herkes fiziksel, düşünsel ve ahlaki güçlerini geliştirmede ve korumada özgür olmalı ve beden eğitimi ve spora erişim bütün insanlar için güvence altına alınmalıdır” şeklinde tanınmıştır. Temel bir insan hakkı sayılan spora katılımda kadınlar ile erkekler arasında fırsat eşitsizliklerinin olması ve bu alanda birçok mücadelenin verilmesi, uluslararası kuruluşlar ve devletlerin gündemine toplumsal cinsiyet eşitliği temelli spor politikaları geliştirilmesi konusunu getirmiştir. 1990’lı yıllar itibariyle de uluslararası insan hakları belgeleri referans alınarak belli standartlar geliştirilmiştir. Birçok uluslararası spor kuruluşunun (IOC, IAPESGW, WSF vb.) iki temel kabulü bulunmaktadır. Bunlardan ilki spora katılımın temel bir hak olduğu, ikincisi ise kadınların spor alanında yaşadığı cinsiyet eşitsizlikleri nedeniyle spora katılamamalarının bir kadın hakkı ihlali olduğudur. Olimpik Hareket organize, evrensel ve devamlı bir eylemdir. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından Olimpik Antlaşma ile teşkilatlandırılmış hukuki gerçekliği olan bir yapıdır. Olimpik Hareket, Olimpik Antlaşma’yı rehber olarak benimseyen kurumları, sporcuları ve diğerlerini Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin çatısı altında toplamaktadır. IOC’nin dünya çapında SPO R SO SY O LO JİSİ 235 sporu yönlendiren merkezi bir liderlik rolü bulunmaktadır. Dolayısıyla Uluslararası Olimpiyat Komitesi politikaları, spor alanında devletler nezdinde yasal bağlayıcılığı olan en temel politika belgeleridir. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi öncülüğünde hazırlanan Uluslararası Spor Politika Belgeleri, kadınlara spora katılımda fırsat eşitliği sağlanması, haklarının korunması için gerekli ortamın yaratılması konusunda devletlerin yasal yükümlülüklerini tanımlamaktadır. Bu anlamda devletlerin sporda toplumsal eşitliği politikaları geliştirme, izleme, teşvik etme, hakların sağlanması ve korunması gibi konularda görev ve sorumlulukları bulunur (Koca, 2018). 2016 yılında yayınlanan Avrupa Konseyi Sporda Toplumsal Cinsiyet Göstergelerinin Haritalanması belgesine göre sporda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması politikalarının geliştirilmesinde önemli görülen beş stratejik alan bulunur. İlki spora katılımdır, kadınların spora katılımının arttırılması önemli bir strateji olarak görülür. İkincisi sporun yönetim kademelerinde, karar alma mekanizmalarında toplumsal cinsiyete duyarlı eşit temsil konusudur. Üçüncüsü antrenörlük ve spor eğitiminde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıdır. Dördüncüsü cinsiyete dayalı şiddetin spor yoluyla ortadan kaldırılmasıdır. Son olarak ise spor medyasında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanarak medyada sporla ilgili toplumsal cinsiyet kalıplarının ortadan kaldırılmasıdır. Bu beş stratejik alanla ilgili standart ve normlar belirlenmiştir. Bu normlara göre devletler spor şartları, bildirgeler, strateji ve politikalar geliştirerek uygulamaya başlamıştır. Belirlenen standart ve normlardan bazıları şunlardır; toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılması, spor kaynaklarının tahsisinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, pozitif ayrımcılık, performans sporunda kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olması, kadınların taraftarlık haklarının sağlanması için erkeklerle eşit haklara sahip olması, adil oyun anlayışının yaygınlaştırılması, toplumsal cinsiyet eşitliği eylem planlarının hazırlanması, karar alma mekanizmalarında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, antrenörlük mesleğinde toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanması, sporda cinsel taciz ve istismarın önlenmesi, spor medyasında kadın ve erkeğin eşit temsili (Koca, 2018). Türkiye’de spor politikalarının gelişimine bakıldığında ise 1960’lı yıllarda düzenlenen Anayasa’nın 59. maddesiyle ilk kez spora yer verilerek, devletin sporu geliştirmekle ve yaygınlaştırmakla yükümlü olduğuna dair sorumluluğu yasal olarak belgelenmiştir. Anayasa maddeleri, kanun ve 236 D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N yönetmelikler, politika belgeleri, kamu kurum ve kuruluşları, federasyonlar ve sivil toplum kuruluşları iş birliğinde toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları ve stratejileri geliştirme çalışmaları yapılarak, uygulamalar denetlenmeye çalışılmaktadır. Henüz uluslararası standartlarda toplumsal cinsiyete duyarlı spor politikası ve stratejisi sistemi oturtulmamış olduğu görülmektedir. Birçok federasyonda veya kurumda toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı uygulamalar olduğu da görülmektedir. Türkiye’de spor alanında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve korunması amacıyla hak temelli uygulamalar yürüten derneklerin başında Kadınlar İçin Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği (KASFAD) gelmektedir (Koca, 2018). Birçok kamu kurumuyla ve sivil toplum kuruluşuyla iş birliği içerisinde olup kadınların eşit fırsatlarda katılabileceği bir spor alanı oluşturulması için strateji ve politika geliştirme temelli çalışmalar yürütülmeye devam etmektedir. Bu anlamda Türkiye henüz gelişmekte olan bir sporda toplumsal cinsiyet eşitliği politika yapısına sahiptir. Sonuç Biyolojik cinsiyet ile toplumsal cinsiyet her ne kadar birbirinden farklı anlamlar içeren kavramlar olsa da toplumsal cinsiyetin, cinsiyet rollerinin, normların, söylemlerin, eşitsizliklerin dayandırıldığı en temel gerekçe biyolojik cinsiyettir. Spor alanı bedeni kendine özne edinmiş bir alan olarak toplumsal cinsiyet ağının sürdürülebilirliğinin en yoğun yaşandığı alanlardan biridir. Sporculardan antrenörlere, hakemlerden yöneticilere, medyadan politikalara kadar toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri yaşatılmakta ve uzun yıllardır spor alanının temel sorunlarından biri olarak süregelmektedir. Dayatılan her yeni fırsat eşitsizliği toplumsal cinsiyet normlarının yeniden üretilmesine yol açmaktadır. Alanda yaşanan birçok ikincilleştirme ve değersizleştirmeye rağmen kadınlar spor alanında giderek artan sayılarıyla ve başarılarıyla var olmaya, alanın sahipleri olmaya devam etmektedirler. Uluslararası alanda geliştirilen ve uygulanan spor politikaları, bu alanda henüz gelişmekte olan ülkemiz için örnek strateji ve politika belgeleri olarak sporda fırsat eşitliğinin sağlandığı spor politikalarının geliştirilip uygulanmasına ışık tutacaktır. Her ne kadar beklentileri karşılayacak noktada olmasa da kadın sporcular, hakemler, antrenörler, yöneticiler başarılarıyla, dernek ve sivil toplum kuruluşları da verdikleri sporda toplumsal cinsiyet eşitliği mücadeleleriyle alanın erkek egemen yapısını eşitlikçi bir alana dönüştürecektir. SPO R SO SY O LO JİSİ 237 KAYNAKÇA Akkaya, C.- Kaplan, Y. (2014). Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Spor Medyasında Kadın. International Journal of Sport Culture and Science, 2 (Special Issue 2), 177-182. Appleby, K. M.- Foster, E. (2013). Gender and Sport Participation. In: Gender Relations in Sport (Ed.: EA Roper). Sense Publishers. Rotterdam, The Netherlands. Archer, J.- Lloyd, B. (2002). Sex and gender. Cambridge University Press. Arslan, B.- Koca, C. (2006). Kadın Sporcuların Yer Aldığı Günlük Gazete Haberlerinin Sunum Biçimine Dair Bir İnceleme. Spor Bilimleri Dergisi, 17(1), 1-10. Bourdieu, P. (2016). Eril Tahakküm (Çev. Yılmaz B). Bağlam Yayıncılık, 3. Baskı: İstanbul. Syf:43 Bourdieu, P. (2014). Eril Tahakküm (Çev. B. Yılmaz). İstanbul: Bağlam. Connell, R. W. (2016). Toplumsal Cinsiyet ve İktidar (Çev. Soydemir C). Ayrıntı Yayınları, 2. Baskı: İstanbul. Eagly, A. H.- Karau, S. J. (2002). Role Congruity Theory of Prejudice Toward Female Leaders. Psychol Rev., 109: 573-598. Emir, E.- Karaçam, M. Ş. ve Koca, C. (2015). Kadın boksörler: Boks ringinde ve ringin dışında sürekli eldiven giymek. Spor Bilimleri Dergisi, 26(4), 136-153. Erhart, I. (2016). Kadınlar ofsayttan anlar mı? Tarihi karar, kadın taraftarlar ve etiketler. C. Koca (Ed.) Sporun Toplumsal Cinsiyet Halleri içinde (184-200). Ankara: Spor Yayınevi. Freud, S. (2006). Cinsellik Üzerine, çev. Emre Kapkın, İstanbul. Friedman, S. S. (1987). Creativity and the childbirth metaphor: Gender difference in literary discourse. Feminist Studies, 13(1), 49-82. Guttmann, A. (2004). From ritual to record: The nature of modern sports. Columbia University Press. https://www.kasfad.org/wp-content/uploads/dil_klavuz_son.pdf (08.08.2021). https://www.kasfad.org/wp-content/uploads/KASFAD_2020_yeni_.pdf (08.08.2021) Karaçam, M. (2015). Vücut Geliştirme Alanında Erkeklik Kimliğinin İnşasında Besin Desteği Kullanımının Yeri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Kaya, R. (1999). Medya, toplum, siyaset. K. Alemdar (Ed.), Medya gücü ve demokratik kurumlar. İstanbul: Afa. 238 D o ç . D r. Ay h a n D E V E R - D r. H a s a n S Ö Z E N Kaypakoğlu, S. (2004). Medyada Cinsiyet Stereotipleri. İstanbul: Naos Yayıncılık. Kırlı, ED. (2019). Spor Bilimleri Araştırmaları Dergisi Türk Spor Medyasında Kadın Gazetecilere Yönelik Cinsiyet Ayrımcılığı. Koca, C. (2016). Cinsiyetlendirilmiş bir sosyal alan olarak spor. C Koca, Ed.). Sporun Toplumsal Cinsiyet Halleri s. 18-38. Ankara: Spor Yayınevi. Koca, C. (2018). Sporda toplumsal cinsiyet eşitliği haritalama ve izleme çalışması. CEİD Yayınları: 11 ISBN: 978-605-69015-0-8 Koca, C.- Bulgu, N. (2005). “Spor ve Toplumsal Cinsiyet: Genel bir bakış” Toplum ve Bilim, 103, s.163-184 Koca, C. (2006). “Beden Eğitimi ve Spor Alanında Toplumsal Cinsiyet İlişkileri.”, Hacettepe Spor Bilimleri Dergisi, 17 (2): 81-99. Kocaman, A. (2009). Söylem Üzerine. Ankara: ODTÜ Yayıncılık. Koivula, N. (2001). Perceives Characteristics of Sports Categorized as GenderNeutral, Feminine and Masculine. Journal of sport behavior, 24(4). Marshall, G. (1999). Sosyoloji sözlüğü. Çev. Akınhay, O. - Kömürcü, D., Bilim ve Sanat Yayınları. Neslioğlu, F. (2011). Yanlış Kadın Kim’liğinden Doğru Kadın Neliğine: Hume’cu Bir Çözüm Denemesi. Kadin/Woman 2000, 12(2). Oakley, A. (1972). Sex, Gender and Society. Revised Edition. Hampshire: Arena Gower Publishing. Özsoy, S. (2008). Türk Spor Medyasında Kadın. Spor Bilimleri Dergisi, 19(4), 201219. Öztürk, P. (2018). Feminist Interventions in Physical Activity and Sport Science in Turkey. In The Palgrave Handbook of Feminism and Sport, Leisure and Physical Education (pp. 747-756). Palgrave Macmillan, London. Purvis, T.- Hunt, A. (2014). Söylem, İdeoloji, Söylem, İdeoloji, Söylem, İdeoloji... Moment Dergi, 1(1), 9-36. Saraç, S. (2013). Toplumsal cinsiyet. Toplumsal Cinsiyet ve Yansımaları, Editörler Lerzan Gültekin, Gül Güneş, Ceylan Ertung, Aslı Şimşek, Atılım Üniversitesi Yayınları, Ankara, 27-32. Stone, A. (2016). Feminist felsefeye giriş. İstanbul: Otonom. Terzioğlu, F.- Taşkın, L. (2008). Kadının toplumsal cinsiyet rolünün liderlik davranışlarına ve hemşirelik mesleğine yansımaları. CÜ Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 12(2), 62-67. SPO R SO SY O LO JİSİ 239 Willis, P. (1982). Women in sport in ideology (pp. 117-135). Routledge & Keegan Paul. Yemenici, A. (1995). Söylem Çözümlemesinde Üç Temel Yaklaşım ve Kültürlerarası İletişimde Söylem Çözümlemesinin Önemi. Dilbilim Araştırmaları Dergisi, 6, 152-166.