www.tuba.gov.tr
TÜBA-AR
Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi
Turkish Academy of Sciences Journal of Archaeology
Sayı: 30
Volume: 30
2022
TÜBA-AR Türkiye Bilimler Akademisi
Arkeoloji Dergisi
Turkish Academy of Sciences Journal of
Archaeology
TÜBA-AR uluslararası hakemli bir dergi
olup TÜBİTAK ULAKBİM (SBVT) ve Avrupa
İnsani Bilimler Referans İndeksi (ERIH PLUS)
veritabanlarında taranmaktadır.
TÜBA-AR is an international refereed journal
and indexed in the TUBİTAK ULAKBİM (SBVT)
and The European Reference Index for the
Humanities and the Social Sciences (ERIH PLUS)
databases.
Yayın Sahibi / Owner:
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı adına / on
behalf of Turkish Academy of Sciences
Prof. Dr. Muzaffer ŞEKER (Başkan / President)
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Managing Editor
Mete KURT
Teknik Editör / Technical Editor
Doç. Dr. Haydar YALÇIN
Basın ve Halkla İlişkiler /
Press & Public Relations
Asiye KOMUT
Grafik Tasarım / Graphic Design
Fatih Akın ÖZDEMİR
TÜBA-AR İletişim Asistanı /
Communication Assistant
Cansu TOPRAK
Yayın Şekli ve Yayın Türü
Publication Form and Publication Type
6 aylık, Türkçe / İngilizce. Yaygın süreli yayın.
Biannual, Turkish/English. Common periodical.
Baskı: Tek Ses Ofset Matbaacılık Yay. Org.
San. Ltd. Şti. 0.312 341 66 19
Sayı: 30/2022 (500 adet)
Basıldığı Tarih: 30 Haziran 2022
ISSN: 1301 - 8566
e-ISSN: 2667-5005
TÜBA-AR Yazışma Adresi
TUBA-AR Postal Address
Türkiye Bilimler Akademisi
Rabi Medresesi Süleymaniye Mahallesi
Mimar Sinan Caddesi
No: 24 34116 Fatih – İstanbul / Türkiye
Tel: +90 212 513 4824
Faks: +90 212 514 9996
E-posta - E-mail: cansu.toprak[at]tuba.gov.tr
Web: tubaar.tuba.gov.tr
Türkiye Bilimler Akademisi
Turkish Academy of Sciences
Vedat Dalokay Cad. No: 112 06670
Çankaya- Ankara / TÜRKİYE
Tel: +90 312 442 29 03
Faks: +90 312 442 72 36
www.tuba.gov.tr
© Türkiye Bilimler Akademisi, 2022
© Turkish Academy of Sciences, 2022
(All rights reserved.)
Bu derginin tüm yayın hakları saklıdır. Tanıtım için
yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni
olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz, CD ya da
manyetik bant haline getirilemez.
(Kaynağı belirtilmemiş görseller, makalelerin
yazarlarına aittir.)
All rights are reserved. Except for the short
citations, the manuscripts cannot be reproduced,
converted into CDs or magnetic tape in any way
without the written permission of the publisher.
(All images without specific references can be
accepted as authors’ images)
Kapak Fotoğrafı
Sıraltı Boyama Tekniğinde Çanak
Van Müzesi Arşivi
Gülsen BAŞ - Güler YILMAZ
TÜBA-AR
TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ ARKEOLOJİ DERGİSİ
TÜBA-AR, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) tarafından altı aylık olarak
yayınlanan uluslararası hakemli bir dergidir. Derginin yayın politikası, kapsamı
ve içeriği ile ilgili kararlar, Türkiye Bilimler Akademisi Konseyi tarafından
belirlenen Yayın Kurulu tarafından alınır.
DERGİNİN KAPSAMI VE YAYIN İLKELERİ
TÜBA-AR dergisi ilke olarak, dönem ve coğrafi bölge sınırlaması olmadan
arkeoloji ve arkeoloji ile bağlantılı tüm alanlarda yapılan yeni araştırma, yorum,
değerlendirme ve yöntemleri kapsamaktadır. Dergi arkeoloji alanında yeni
yapılan çalışmalara yer vermenin yanı sıra, bir bilim akademisi yayın organı
olarak, arkeoloji ile bağlantılı olmak koşuluyla, sosyal bilimlerin tüm uzmanlık
alanlarına açıktır; bu alanlarda gelişen yeni yorum, yaklaşım, analizlere yer veren
bir forum oluşturma işlevini de yüklenmiştir.
Dergi, arkeoloji ile ilgili yeni açılımları kapsamlı olarak ele almak için belirli
bir konuya odaklanmış yazıları “dosya” şeklinde kapsamına alabilir; bu amaçla
çağrılı yazarların katkısının istenmesi ya da bu bağlamda gelen istekler Yayın
Kurulu tarafından değerlendirir. Kazı ve yüzey araştırmaları da dahil olmak üzere,
yeni yorum ve açılım getirmeyen, yalnızca malzeme tanıtımı içeren, ön rapor
niteliğindeki yazılar dergi kapsamının dışındadır. Kültür tarihi açısından önemli
bir yenilik getiren önemli buluntular “haber” olarak dergiye kabul edilebilir.
Yazarlar dergiye makale gönderdiklerinde, söz konusu yazının daha önce, çeviri
olarak bile başka bir yerde yayımlanmadığını ya da yayımlanmak üzere bir başka
dergiye gönderilmemiş olduğunu kabul etmiş sayılırlar.
TÜBA-AR
TURKISH ACADEMY OF SCIENCES JOURNAL OF ARCHAEOLOGY
TÜBA-AR is an international peer-reviewed journal published biannually by the
Turkish Academy of Sciences (TÜBA). The decisions regarding editorial policy,
scope and content of the journal is taken by the Editorial Board that determined
by the Turkish Academy of Sciences Council.
COVERAGE AND PUBLICATION PRINCIPLES OF THE JOURNAL
Principally, the TÜBA-AR journal covers all recent studies, comments,
evaluations, and methods in archaeology, and in adjacent areas related to
archaeology, without limitation to any periods or geographic regions. In addition
to studies carried out in the field of archaeology, as a publication organ of an
academy of science, the journal is open to all professional fields of the social
sciences, provided that they are related to archaeology; it has also undertaken
the function to create a forum covering recent interpretations, approaches, and
analyses developing in these fields.
The journal may feature writings focused on a specific subject as a “file” in order
to comprehensively cover new initiatives related to archaeology; and to this end,
the Editorial Board decides whether contributions of invited writers are required,
or evaluates any requests received in that context. Articles that do not introduce
new interpretations and initiatives, but are rather in the form of a preliminary
report containing only introductions to materials, including archaeological
excavations and surface researches, are out of the scope of the journal. Important
findings introducing significant innovations in terms of the cultural history can be
accepted as pieces of “news”. When writers send articles to the journal, they are
deemed to have agreed and undertaken that the article in question has not been
published in any other journal, including its translations into any languages, and
that it has not been submitted to any other journal for publication, including its
translations.
TÜBA-AR
Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi
Turkish Academy of Sciences Journal of Archaeology
Kurucu (Founder)
Prof. Dr. Ufuk ESİN
Editörler (Editors)
Prof. Dr. Necmi KARUL (İstanbul Üni.)
Prof. Dr. Vasıf ŞAHOĞLU (Ankara Üni.)
Prof. Dr. Gül IŞIN (Akdeniz Üni.)
Doç. Dr. Harun ÖZDAŞ (Dokuz Eylül Üni.)
Doç. Dr. Şakir ÇAKMAK (Ege Üni.)
Danışma Kurulu (Editorial Advisory Board)
Prof. Dr. Mustafa ADAK (Akdeniz Üni.)
Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK (Ankara Üni.)
Prof. Dr. Serdar AYBEK (Manisa Celal Bayar Üni.)
Prof. Dr. Ayşe AYDIN (Muğla Sıtkı Koçman Üni.)
Prof. Dr. Okşan BAŞOĞLU (Gazi Üni.)
Prof. Dr. Daniş BAYKAN (Trakya Üni.)
Prof. Dr. Christoph BERNS (Hamburg Üni.)
Prof. Dr. Ziya Kenan BİLİCİ (Ankara Üni.)
Prof. Dr. Nicholas CAHILL (Wisconsin-Madison Üni.)
Prof.Dr. Thomas CORSTEN (Viyana Üni.)
Prof. Dr. Bahattin ÇELİK (Iğdır Üni.)
Prof. Dr. İbrahim ÇEŞMELİ (İstanbul Üni.)
Prof. Dr. Gül GÜRTEKİN DEMİR (Ege Üni.)
Prof. Dr. Aiman DOSSYMBAYEVA (Avrasya Milli Üni.)
Prof. Dr. Serra DURUGÖNÜL (Mersin Üni.)
Prof. Dr. Ömür Dilek ERDAL (Hacettepe Üni.)
Prof. Dr. Osman ERAVŞAR (Akdeniz Üni.)
Prof. Dr. Yılmaz Selim ERDAL (Hacettepe Üni.)
Prof. Dr. Zeynep KOÇEL ERDEM (Mimar Sinan Üni.)
Prof. Dr. Burçin ERDOĞU (Akdeniz Üni.)
Prof. Dr. Ayla Sevim EROL (Ankara Üni.)
Prof. Dr. Bozkurt ERSOY(Ege Üni.)
Prof. Dr. Yaşar ERSOY (Yaşar Üni.)
Prof. Dr. Bekir ESKİCİ (Gazi Üni.)
Prof. Dr. Massimo FRASCA (Catania Üni.)
Prof. Dr. Marco GALLI (Roma La Sapienza Üni.)
Prof. Dr. Özlem ÇEVİK GÜÇYILMAZ (Trakya Üni.)
Prof. Dr. Sevinç GÜNEL (Hacettepe Üni.)
Prof. Dr. Ralf von den HOFF (Freiburg Albert Ludwigs Üni.)
Prof. Dr. Mehmet IŞIKLI (Atatürk Üni.)
Prof. Dr. Yusuf Kağan KADIOĞLU (Ankara Üni.)
Prof. Dr. Musa KADIOĞLU (Ankara Üni.)
Prof. Dr. Selma KADIOĞLU (Ankara Üni.)
Prof. Dr. Metin KARTAL (Ankara Üni.)
Prof. Dr. Sedef ÇOKAY-KEPÇE (İstanbul Üni.)
Prof. Dr. Taner KORKUT (Akdeniz Üni.)
Doç. Dr. Erkan KONYAR (İstanbul Üni.)
Prof. Dr. Fikri KULAKOĞLU (Ankara Üni.)
Prof. Dr. Veli KÖSE (Ankara Üni.)
Prof. Dr. Sabine LADSTAETTER (Avusturya Arkeoloji Enstitüsü)
Prof. Dr. Antonio La MARCA (Calabria Üni.)
Prof. Dr. Zeynep MERCANGÖZ (Ege Üni.)
Prof. Dr. Arthur MULLER (Lille Üni.)
Prof. Dr. Zeynep ÇİZMELİ-ÖĞÜN (Ankara Üni.)
Prof. Dr. Aynur ÖZFIRAT (Artuklu Üni.)
Prof. Dr. Felix PIRSON (Alman Arkeoloji Enstitüsü)
Prof. Dr. Gürcan POLAT (Ege Üni.)
Prof. Dr. Brian ROSE (Pennsylvania Üni.)
Prof.Dr. Chris ROOSEVELT (Koç Üni.)
Prof. Dr. Mustafa Hamdi SAYAR (İstanbul Üni.)
Prof. Dr. R.R.R. SMITH (Oxford Üni.)
Prof. Dr. S. Yücel ŞENYURT (Hacı Bayram Üni.)
Prof. Dr. Harun TAŞKIRAN (Ankara Üni.)
Prof. Dr. Billur TEKKÖK (Başkent Üni.)
Prof. Dr. Gülsün UMURTAK (İstanbul Üni.)
Prof. Dr. Harun ÜRER (İzmir Katip Çelebi Üni.)
Prof. Dr. Ünsal YALÇIN (Ruhr Üni.)
Prof. Dr. Çağlar YALÇINER (Çanakkale 18 Mart Üni.)
Prof. Dr. Tayfun YILDIRIM (Ankara Üni.)
Prof. Dr. Anıl YILMAZ (İzmir Katip Çelebi Üni.)
Prof. Dr. Turgut YİĞİT (Ankara Üni.)
Prof. Dr. Hüseyin YURTTAŞ (Atatürk Üni.)
Doç. Dr. Gülsün Çiler ALGÜL ( İstanbul Üni.)
Doç. Dr. Levent ATICI (Nevada Üni.)
Doç. Dr. Atilla BATMAZ (Ege Üni.)
Doç. Dr. Çiler ÇİLİNGİROĞLU (Ege Üni.)
Doç. Dr. Zafer DERİN (Ege Üni.)
Doç. Dr. Lale DOĞER (Ege Üni.)
Doç. Dr. Yiğit Hayati ERBİL (Hacettepe Üni.)
Doç. Dr. Akın ERSOY (İzmir Katip Çelebi Üni.)
Doç. Dr. Özlem SİR GAVAZ (Hitit Üni.)
Doç. Dr. Farshid IRAVANİ GHADİM (İsfahan Sanat Üni.)
Doç. Dr. Sema Gündüz KÜSKÜ (İzmir Katip Çelebi Üni.)
Doç. Dr. Üyesi Çiğdem MANER (Koç. Üni.)
Doç. Dr. Eylem ÖZDOĞAN (İstanbul Üni.)
Doç. Dr. Ferudun ÖZGÜMÜŞ (İstanbul Üni.)
Doç. Dr. Bülent ÖZTÜRK (Mimar Sinan Üni.)
Doç. Dr. Hasan PEKER (İstanbul Üni.)
Doç. Dr. Evangelia PİŞKİN (ODTÜ)
Doç. Dr. V. Macit TEKİNALP (Hacettepe Üni.)
Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Emel EKİM (FSMVÜ)
Dr. Öğr. Üyesi Dr. Rüstem BOZER (Ankara Üni.)
Dr. Öğr. Üyesi Sarp ALATEPELİ (İzmir Katip Çelebi Üni.)
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
Editör’ün Notu .................................................................................................................................... 8
Editor’s Note ...................................................................................................................................... 9
The Early Bronze Age in Caria Revisited
Yeniden Erken Tunç Çağı’nda Karia .............................................................................................. 11
Umay OĞUZHANOĞLU
Konya Havzası Metalik Çanak Çömleği:Erken Tunç Çağı’na Ait Özel Bir
Çanak Çömlek Grubunun Tipolojik, Teknolojik ve Kronolojik Yönden İncelenmesi
The Konya Basin Metallic Ware: Typological,Technological and Chronological
Analysis of an Early Bronze Age Ceramic Group .......................................................................... 31
Yusuf TUNA - Michele MASSA - Fatma ŞAHİN
Wooden Remains Found at Daskyleion and Their Anatomical Examination
Daskyleion’da Bulunan Ahşap Kalıntılar Ve Anatomik İncelemeleri ............................................... 55
Özgün KASAR - Ünal AKKEMİK - Kaan İREN
Knidos ve Ionia Rönesansı
Knidos and the Ionian Renaissance ............................................................................................... 65
Aytekin BÜYÜKÖZER
Bithynia Kenti Klaudiopolis’ten (Bolu) Bir Heykel Başı
A Head of a Statue from the Bithynian City of Claudiopolis (Bolu) ................................................ 91
Meral ORTAÇ
Van Müzesi’nde Bulunan İslami Dönem Sırlı Seramikleri Üzerine Bir Değerlendirme
An Evaluation on the Islamic Period Glazed Ceramics
in the Van Museum ....................................................................................................................... 117
Gülsen BAŞ - Güler YILMAZ
Pleistosen Dönem Gürgürbaba Tepesi 028 Numaralı Buluntu Alanı (Gbt-028)
Yontmataş Topluluğu, Erciş-Van
Lithic Assemblages of Locality 028 (Gbt-028) from
Pleistocene Gürgürbaba Hill, Erciş - Van ..................................................................................... 143
İsmail BAYKARA - Didem TURAN - N. Pınar ÖZGÜNER
Yeni Veriler Işığında Eski Smyrna Ok Uçları Tipolojisi
The Arrowheads Typology of Old Smyrna in The Light of New Data ........................................... 169
Duygu AKAR TANRIVER - Serhat FOÇA
Paphlagonia Hadrianopolisi’nde Kare Planlı Yapı’da Bulunan
Pontic Sigillata Grubu Seramikleri
Pontic Sigillatas from Square Buildings of Paphlagonia Hadrianopolıs ....................................... 203
Mevlüt ELİÜŞÜK - Gülçin KARAKAŞ
8
EDİTÖRÜN NOTU
Türkiye Bilimler Akademisi’nin yılda (Haziran-Aralık) iki kez çıkan yayın organı TÜBA-AR geçtiğimiz sayılarda
olduğu gibi 30. sayısında da ülkemiz ve ülkemize yakın kültür bölgelerinin geniş aralıklı tarihsel süreçlerini kapsayan,
arkeoloji, sanat tarihi, eskiçağ tarihi ve arkeometri alanlarında çok disiplinli yaklaşımlarla hazırlanmış makaleleri
sizlerle buluşturmaya devam ediyor. Yeni sayımıza dahil olan makaleler Uluslararası indekslere katılabilme
hedefimize uygun titiz değerlendirmelerle, 28. sayımızda başlattığımız ilkeler doğrultusunda yayına kabul ediliş
tarihlerine göre sıralanmışlardır.
Bu sayıda Umay Oğuzhanoğlu tarafından kaleme alınan ilk makalede Karya Bölgesi’nin Tunç Çağı, mevcut bulgular
ışığında topluca yeniden gözden geçirilmektedir. Araştırmacı bölgede bu döneme ait mimari verilerin eksikliğine
rağmen, ele geçen uzak mesafeli ticari dolaşıma dahil kimi özgün seramik ve metal objelerden yola çıkarak, Ege ve
Yakındoğu coğrafyasında alışageldik yönetsel elit sınıfına benzer bir oluşumun eş zamanlı olarak, bölgede de var
olması gerekliliğini savunmaktadır.
Yusuf Tuna, Michele Massa ve Fatma Şahin’den oluşan üç yazarlı ikinci makalede Konya ili Karatay ve Cumra
ilçeleri yüzey araştırmaları kapsamında ele geçen yeni veriler ışığında Erken Tunç Çağ metal taklidi çömlekler
bütüncül olarak ele alınmıştır. Çalışmada bahse konu çömlek grubu için tartışmalı görülen eski yaklaşımlara
açıklık kazandırılmıştır. Makale, Konya havzası Tunç Çağ metal taklidi kapların karakteristiğini belirgin bir şekilde
ayrıştırarak bu gruba net bir tanımlama getirmiştir.
Üçüncü makalemiz Daskyleion ekibi tarafından kaleme alınmıştır. Özgür Kasar, Ünal Akkemik ve Kaan İren’den
oluşan araştırma ekibi Akrodaskyleion’daki üç odalı bir yapı ile T6 ve T7 tümülüslerinden ele geçen ahşap kalıntıların
arkeometrik analiz yöntemlerini tanıtmış; açığa çıkan sonuçları arkeolojik olarak değerlendirerek çok disiplinli bir
çalışmanın önemli verilerini bizlerle paylaşmışlardır.
Aytekin Büyüközer’in Knidos’taki mimari detaylar ve tarihsel veriler üzerinden “İonia Rönesansı”nı tartıştığı
dördüncü makalede Knidos’un MÖ 4. yüzyıldan itibaren Hekatomnid Hanedanlığı için jeopolitik ve kültürel
bağlamda önemli bir merkez olarak öne çıktığı vurgulamaktadır.
Beşinci makalede Meral Ortaç, antik Klaudiopolis kentinin lokalize edildiği Bolu’da1976 yılında Karga Tepe
mevkiinde bir inşaat sırasında bulunmuş ve uzun yıllardır Bolu Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen boyalı bir heykel
başını okuyucu ile buluşturmuştur. Daha önce farklı görüşlerle kimliklendirilen eser ilk kez Ortaç tarafından tipolojik,
stilistik ve tarihsel bir kurgu içinde bütüncül bir bakış açısıyla sunulmaktadır.
Gülsen Baş ve Güler Yılmaz’ın birlikte hazırladığı altıncı makale bizi Van Müzesi’nde bulunan İslami Dönem sırlı
seramiklere götürüyor. Makale 12. yüzyıldan 20. yüzyıla Anadolu, İran ve Suriye merkezli üretimlere ait geniş bir
yelpazedeki renkli ve bezemeli koleksiyonu tanıtıyor.
Yedinci sırada Van Erçiş Gürgürbaba çalışmalarında Alt Paleolitik Dönem’e ait iki binin üzerindeki obsidyen yontma
taş alet üzerinde yapılan araştırmanın sonuçları bilim dünyasına sunulmuştur. İsmail Baykara, Didem Turan ve Pınar
Özgüner Gülhan’ın karşılaştırmalı analiz sonuçları, araştırma coğrafyasındaki Geç Acheulean toplulukların Levant
ve Kafkas coğrafyası bireylerinden davranışsal farklılıklar gösterebileceğini ortaya koymuştur.
Duygu Sevil Akar Tanrıver ve Serhat Foça’nın makalesinde Bayraklı Höyüğü’nde bulunan MÖ 7. ve MÖ 4. yüzyıl
aralığına ait bronz ve demir 133 ok ucu tanıtılmıştır. Kazı buluntusu malzemenin önemli bir kısmının Alyattes
saldırısının gerçekleştirildiği Kuşatma Tepesi ve kentin tek girişi olan Doğu Kapısı çevresinden ele geçmiş olması
kentin savaş tarihinin birinci dereceden tanıklarla yeniden ele alınmasını sağlamıştır.
Mevlüt Eliüşük ve Gülçin Karakaş’ın birlikte ürettiği çalışma, Pontos Euxeinos havzasında Roma İmparatorluğu’nun
ilk üç yüz yılı boyunca yaygın bir seramik grubu olan Pontic sigillatalarının Hadrianapolis “Kare Planlı Yapı”
kazılarından ele geçen örneklerini konu almıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda Paphlagonia bölgesinde bazı
“Pontic Sigillata” formlarının yerel olarak üretilmiş olabileceği önermesi yapılmıştır.
Dergimize yazılarıyla ile katkı sağlayan araştırmacılara teşekkürlerimizi sunar TÜBA-AR’ın yeni sayılarına
makalelerinizi bekleriz. Bu süreçte desteklerinden ötürü TÜBA Başkanı Prof. Dr. Muzaffer ŞEKER’e, Editör, Yayın
ve Danışma kuruluna, makalelere verdikleri çok değerli katkılardan ötürü hakemlerimize, derginin hazırlanmasında
büyük emekleri olan Fatih Akın Özdemir ve Cansu Toprak’a teşekkürlerimizi sunarız.
Prof. Dr. Gül Işın
Editör
9
EDITOR’S NOTE
TÜBA-AR, the publication organ of the Turkish Academy of Sciences, published twice a year (June-December), in
its 30th issue, covers the wide range of historical processes of our country and cultural regions close to our country,
in the fields of archaeology, art history, ancient history and archaeometry, continues to bring you articles prepared
with multidisciplinary approaches. The articles included in our new issue have been listed according to the date of
their acceptance for publication, in line with the principles we started in our 28th issue, with rigorous evaluations
in line with our goal of being able to participate in international indexes.
In the first article written by Umay Oğuzhanoğlu in this issue, the Bronze Age of the Caria Region is reviewed
collectively in the light of the available archaeological material. Despite the lack of architectural data of this period
in the region, the researcher argues that a formation similar to the usual administrative elite in the Aegean and
Near East geography should exist simultaneously in the region, based on the original ceramic and metal objects
belonging to long-distance commercial circulation found in the research geography.
In the second article with three authors, Yusuf Tuna, Michele Massa and Fatma Şahin, Early Bronze Age metallic
pottery is discussed holistically in the light of new data obtained within the scope of the surveys in Konya province
Karatay and Cumra districts. The study clarifies the controversial approaches for the pottery group in question
in previous studies. Researchers clearly distinguish the characteristics of the Bronze Age metallic vessels of the
Konya basin, giving a clear definition to this group.
Our third article was written by the Daskyleion team. The research team, consisting of Özgür Kasar, Ünal Akkemik
and Kaan İren, introduced the archaeometric analysis methods of wooden remains recovered from the threeroomed structure in Akrodaskyleion and two different tumuli. They evaluated the results archaeologically and
shared the important data of a multidisciplinary study with us.
In the fourth article, in which Aytekin Büyüközer discusses the “Ionian Renaissance” through architectural details
and historical data in Knidos, he emphasizes that Knidos has come to the fore as an important geopolitical and
cultural centre for the Hekatomnid Dynasty since the 4th century BC.
In the fifth article, Meral Ortaç presents the head of a painted statue that was found during a construction in Karga
Tepe area in 1976 in Bolu, where the ancient city of Claudiopolis is localized, and has been exhibited in the Bolu
Archaeology Museum for many years. The work, which was previously identified with different views, is presented
for the first time by Ortaç with a holistic perspective within a typological, stylistic, and historical narrative.
The sixth article, prepared jointly by Gülsen Baş and Güler Yılmaz, takes us to the Islamic Period glazed ceramics
in the Van Museum. The article introduces a wide range of colourful and decorated collections of productions
based in Anatolia, Iran, and Syria from the 12th to the 20th centuries.
In the seventh place, the results of the research carried out on over two thousand obsidian chipped stone tools
from the Lower Palaeolithic Period in the works of Van Erçiş Gürgürbaba were presented to the scientific world.
The comparative analysis results of İsmail Baykara, Didem Turan and Pınar Özgüner Gülhan revealed that Late
Acheulean communities in the research geography may show behavioral differences from individuals from the
Levant and Caucasus.
Bronze and iron 133 arrowheads from the 7th and 4th centuries BC found in Bayraklı Tumulus were introduced in
the article by Duygu Sevil Akar Tanrıver and Serhat Foça. The fact that a significant part of the material excavated
around the Siege Hill, where the Alyattes attack was carried out, and the East Gate, which is the only entrance to
the city, was captured, enabled the city’s war history to be reconsidered with first-degree witnesses.
In the nineth article, the samples of Pontic sigillata, which was a common ceramic group in the Pontus Euxeinus
basin during the first three centuries of the Roman Empire, obtained from the Hadrianapolis “Square Planed
Building” excavations were studied by Mevlüt Eliüşük and Gülçin Karakaş. As a result of the evaluations, it was
suggested that some “Pontic Sigillata” forms may have been produced locally in the Paphlagonia region.
We would like to thank the researchers who contributed to our journal with their articles and look forward to your
articles for the new issues of TÜBA-AR. We would like to thank TUBA President Prof. Dr. Muzaffer ŞEKER for
their support during this process, the editorial, publication and advisory board, the referees for their contributions
to the articles, Fatih Akın Özdemir and Cansu Toprak for their great efforts in the preparation of the journal.
Prof. Dr. Gül Işın
Editor
65
TÜBA-AR 30/2022
KNIDOS VE IONIA RÖNESANSI
KNIDOS AND THE IONIAN RENAISSANCE
Makale Bilgisi
Başvuru: 01 Mart 2022
Hakem Değerlendirmesi: 07 Nisan 2022
Kabul: 22 Nisan 2022
Article Info
Received: March 01, 2022
Peer Review: April 07, 2022
Accepted: April 22, 2022
DOI : 10.22520/tubaar2022.30.004
Aytekin BÜYÜKÖZER*1
ÖZET
Batı Anadolu’daki Pers hakimiyeti sonucunda MÖ 5. yüzyılda imar faaliyetleri neredeyse durma noktasına gelmiştir.
MÖ 4. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren koşullar değişmiş, Atinalılar, Spartalılar ve Persler arasındaki savaşlar
Perslerin lehine sonuçlanmıştır. MÖ 387/6 yılındaki Kral Barışı olarak bilinen antlaşmanın ardından Atina, Batı
Anadolu’yu kontrol etme arzusundan vazgeçmek zorunda kalmış ve Anadolu tamamen Pers kontrolüne geçmiştir.
Kral Barışı, Pers egemenliği altında yeni bir refah ve istikrar dönemi başlatmış ve Batı Anadolu, Arkaik Ionia
kültürünün Hekatomnid Hanedanlığı ile yeniden canlanmaya başladığı “Ionia Rönesansı” olarak adlandırılan
mimarlık tarihindeki en gelişmiş dönemlerden birini yaşamıştır. Bu süreçte Hekatomnos ve ardılları, yönetimleri
süresince bölgelerini karışık siyasi ortamdan uzak tutmayı başarmış, bunun sonucunda bölgede yeni kentler kurulmuş
veya varolanlar yeniden düzenlenerek tekrar büyük ölçekli yapılar inşa edilmeye başlanmıştır.
Bu çalışmanın amacı “Ionia Rönesansı” olarak adlandırılan dönemin Knidos’taki yansımalarını belirleyebilmektir.
Bu kapsamda öncelikli ve ağırlıklı olarak bu dönemin karakteristik uygulamalarından olan “çift köşe bağı” tekniği ile
“Karia-Ionia tipi kurtağzı kanca yuvalarının” kentteki örnekleri üzerinde durulacaktır. Knidos savunma kulelerinde
uygulanan çift köşe bağı tekniği ile ilgili detayların, bu duvar örgüsünün tarihsel gelişimine önemli bir katkı
sağlayacağı düşünülmektedir. Karakteristik uygulamalar dışında kentte, söz konusu dönemin genel özellikleri de
çalışma kapsamında kısaca değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Karia, Knidos, Ionia Rönesansı, Çift Köşe Bağı, Karia-Ionia Tipi Kurtağzı Kanca Yuvası.
*1
Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, Konya/TÜRKİYE.
e-posta: aytekinbuyukozer[at]selcuk.edu.tr
ORCID: 0000-0001-7788-4404
Bu araştırma 01.06.2020 tarih ve 2587 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Selçuk Üniversitesi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı
adına Prof. Dr. Ertekin M. Doksanaltı’nın yürüttüğü Knidos Kazı ve Araştırmalarının bir bölümü olarak gerçekleştirilmiştir.
Söz konusu çalışma Selçuk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri birimi tarafından 17401033 proje numaralı “Knidos Kent
Surları” konusu ile ilgili olup, ilgili birimce desteklenmiştir.
The contents of this system and all articles published in Journal of TÜBA-AR are licenced under the
"Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0".
66
DOI: 10.22520/tubaar.2022.30.004
Aytekin BÜYÜKÖZER
ABSTRACT
As a result of Persian rule in Western Anatolia, construction activities came to a standstill in the 5th century BC.
From the first quarter of the 4th century BC, the conditions changed, and the wars between the Athenians, Spartans
and Persians ended in favor of the Persians. After the King’s Peace in 387/6 BC, Athens had to give up its desire to
control Western Anatolia and Anatolia was completely under Persian control. The King's Peace started a new period
of prosperity and stability under Persian rule, and as a result, Western Anatolia experienced one of the most advanced
periods in the history of architecture, called the “Ionian Renaissance”, when the Archaic Ionian culture began to
revive with the Hekatomnid Dynasty. In this process, Hecatomnus and his successors managed to keep their regions
away from the mixed political environment during their rule, as a result, new cities were established in the region or
existing cities were rearranged and large-scale structures were started to be built again.
The aim of this study is to determine the reflections of the period called “Ionian Renaissance” in Knidos. In this
context, firstly, the examples of the Karian-Ionian lewis hole in the city with the double corner bond technique,
which is one of the characteristic applications of the Ionian Renaissance, will be emphasized. It is thought that the
details of the double corner bond technique applied in the towers of Knidos will make an important contribution to
the historical development of this masonry. In addition to the characteristic applications, the general characteristics
of the period in question in the city will also be briefly evaluated.
Keywords: Karia, Knidos, Ionian Renaissance, Double Corner Bond, Karian-Ionian Lewis.
67
KNIDOS VE IONIA RÖNESANSI
Figür 1: Karia bölge haritası (Pedersen 2020, fig. 1) / Map of Caria region.
GİRİŞ
Knidos yarımadasında 20. yüzyılın ortalarında sistematik
olarak araştırmalar yapan J. M. Cook ve G. E. Bean1
çalışmalarının sonucunda, eski-yeni Knidos problemini
tartışmaya açarak, Arkaik ve Klasik Knidos’un DatçaBurgaz’da olduğunu ve MÖ 4. yüzyılda şehrin Tekir
Burnu’ndaki şimdiki yerine taşındığını iddia etmişlerdir
(fig. 1). Güncelliğini koruyan eski-yeni Knidos
probleminde, bazı araştırmacılar bu hipotezi desteklerken,
bazıları karşı çıkmaktadır2. Knidos’ta farklı dönemlerde
gerçekleştirilen bilimsel çalışmalar ise MÖ 2. binyıldan
itibaren burada bir yerleşimin var olduğuna dair önemli
sonuçlar içermektedir. Knidos ismi ilk olarak MÖ 13.
yüzyıla tarihlenen Peloponnessos’ta bir liman kenti olan
Pylosele’de bulunan tabletlerde geçmekte olup, bu yazılı
1
2
Bean/Cook 1952: 173-178, 210-121.
N. Tuna, Burgaz’daki yerleşimin MÖ 340 sonrasında
terkedildiğini belirtirken (Tuna 1998: 430), 1987-2006 yılları
arasında Knidos’taki bilimsel kazıları yürüten R. Özgan ise
arkeolojik verilere göre böyle bir taşınmanın yaşanmadığını
belirtir (Özgan 2009: 94-95). N. Demand, Bean ve Cook’un
hipotezinin cesur ve yaratıcı olduğunu ancak edebi ve epigrafik
kanıtlara göre bu taşınmanın gerçekleşmediğini belirtmektedir
(Demand 1989: 224-237).
dokümanlar MÖ 13. yüzyılda bir yerleşimin varlığını
ve M.Ö. 2. binin sonlarına doğru Kıta Yunanistan ile
ilişki içerisinde olduğunu göstermektedir3. Askeri Liman
çevresindeki kazılarda bulunmuş olan Kameros stilindeki
vazolar ve Myken seramik parçaları, yazılı dokümanları
doğrular niteliktedir4. Yine Askeri Liman çevresinde
açığa çıkarılan Protogeometrik ve Geometrik Dönem’e
tarihlendirilen seramikler, kentin Geç Klasik Dönem
öncesindeki varlığına dair düşünceleri desteklemektedir5.
Bu verilere göre Tekir Burnu’nda MÖ 4. yüzyıl öncesinde
bir yerleşimin varlığı neredeyse kesindir.
MÖ 4. yüzyıla gelindiğinde bölgede yaşanan siyasi
gelişmeler ve bunların sonuçları Knidos’u da kapsamış
ve kentte köklü bir değişim yaşanmıştır. Söz konusu
dönemde Karia’da, Hekatomnos Hanedanlığı hüküm
sürmekteydi. MÖ 392 yılında Karia satraplığına
atanan Hekatomnos ve ardılları, yönetimleri süresince
bölgelerini karışık siyasi ortamdan uzak tutmayı
başarmış, bunun sonucunda bölgede yeni kentler
3
4
5
Stelle 1965: 34-35, dn. 83; Cahn 1970: 13; Bruns-Özgan 2002:
7-8.
Love 1978: 1111; Bruns-Özgan 2002: 7-8.
Tozluca/Doksanaltı 2020.
68
DOI: 10.22520/tubaar.2022.30.004
kurulmuş veya varolanlar yeniden düzenlenerek tekrar
büyük ölçekli yapılar inşa edilmeye başlanmıştır. Arkaik
Ionia kültürünün Hekatomnid Hanedanlığı ile yeniden
canlanmaya başladığı bu dönem “Ionia Rönesansı”
olarak adlandırılmaktadır6.
IONIA RÖNESANSI
Batı Anadolu’daki kentler Arkaik Dönem’de hem
ekonomik hem de kültürel açıdan çok gelişmişlerdir.
MÖ 546 yılından itibaren Pers egemenliği altına
girmiş olmalarına karşın, bu durumun kentlerin
organizasyonunda herhangi bir olumsuzluğa neden
olmadığı düşünülmektedir7. Ancak MÖ 499 yılından
sonra durum değişmiş, Perslere karşı başlatılan isyan
bastırılmış, akabinde MÖ 494 yılında ise Persler
Miletos’u yağmalamıştır. Bu olaylar Batı Anadolu’daki
Pers baskısını arttırmış ve MÖ 5. yüzyılda imar
faaliyetleri neredeyse durma noktasına gelmiştir8. MÖ
4. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren koşullar değişmiş,
Atinalılar, Spartalılar ve Persler arasındaki savaşlar
Perslerin lehine sonuçlanmıştır. MÖ 387/6 yılındaki
Kral Barışı olarak bilinen antlaşmanın ardından Atina,
Batı Anadolu’yu kontrol etme arzusundan vazgeçmek
zorunda kalmış ve Anadolu tamamen Pers kontrolüne
geçmiştir. Kral Barışı, Pers egemenliği altında yeni bir
refah ve istikrar dönemi başlatmış ve Batı Anadolu Ionia
Rönesansı olarak adlandırılan mimarlık tarihindeki en
gelişmiş dönemlerden birini yaşamıştır. İlk kez F. Noack
tarafından9 kullanılan Ionia Rönesansı terimi daha sonra
W. B. Dinsmoor ve A. Bammer gibi araştırmacılarca da
tercih edilmiştir10. Konuya ilişkin en kapsamlı çalışmaları
yapan P. Pedersen söz konusu sürecin karakteristik
uygulamalarını belirlemiş ve döneme dair kronolojik bir
tanımlama yapmaya çalışmıştır11.
Ionia Rönesansının, Maussollos’un satraplık başkentini
Mylasa’dan Halikarnassos’a taşıması ile başladığı12
ve temel özelliklerinin Halikarnassos’un yeniden
6
7
8
9
10
11
12
Pedersen 2020: 223.
Pedersen 2020: 220.
J. M. Cook, inşa faaliyetlerinin, sanatın ve şehirlerin
gelişimindeki durgunluğun İskender’in bölgedeki kentleri
bağımsızlıklarına kavuşturuncaya kadar devam ettiğini
düşünmektedir (Cook 1961: 90-101). J. M. Balcer’e göre MÖ
5. yüzyıl içinde pek çok Batı Anadolu kenti maddi açıdan
oldukça iyi bir durumdadır ancak politik baskılar nedeniyle
kültürel anlamda gerileme yaşanmıştır (Balcer 1991: 57-58).
P. Pedersen, Cook’un aksine Anadolu’daki mimari gelişimin
İskender’den yarım yüzyıl önce başladığını savunmaktadır
(Pedersen 2001/2002: 122, dn. 50).
Noack 1910: 37-48, lev. 49-64. F. Noack bu dönemi “Ionik
Rönesans” olarak adlandırmıştır.
Dinsmoor 1950: 216; Bammer 1972: 34-36.
Pedersen 1994: 11-32; Pedersen 2001/2002: 112-119; Pedersen
2013: 33-46; Pedersen 2020; Pedersen 2021.
Pedersen 2020: 223.
Aytekin BÜYÜKÖZER
planlanması ve anıtsal yapılarla donatılmasında Arkaik
Ionia geleneğinin yenilikçi bir sentezle kullanılmasıyla
oluşturulduğu kabul edilir13. Ionia Rönesansının ortaya
çıkışı ve gelişiminde Halikarnassos kadar önemli bir
diğer merkez Labraunda’dır. Buradaki Zeus Tapınağı,
propylonlar, Maussollos ve Idrieus tarafından yaptırılan
andronlar14 ve kutsal alanda söz konusu dönemde
inşa edilmiş diğer yapılar Ionia Rönesansının mimari
ilerleyişinde önemli bir yere sahiptir. Mylasa’daki
Uzunyuva Mezar Anıtı (Hekatomneion)15, Amyzon’da
Artemis Kutsal Alanı16, Iasos’taki tapınak17 ve anıtlar18
Hekatomnos Hanedanı döneminde Ionia Rönesansını
biçimlendiren ilk aşamanın önemli yapılarından sadece
bir kaçıdır. Bu dönemde yaşanan mimari gelişim
Hekatomnidler’in öncülüğünde başta Karia olmak üzere
tüm Batı Anadolu’ya yayılmıştır. Ionia Rönesansının
kronolojik sınırları tam anlamıyla belirlenememiş olsa
da kabul edilen genel görüş Maussollos zamanında
başladığı ve yaklaşık olarak MÖ 200-150 yıllarına, kadar
devam ettiği yönündedir19.
Ionia Rönesansı, genel özelliklerinin20 yanı sıra bazı
karakteristik özellikleriyle de tanımlanmaktadır21.
Bunlardan biri, “Karia-Ionia tipi kurtağzı kanca” olarak
adlandırılan, özellikle bezemeli mimari blokların
kaldırılarak, yapılardaki yerlerine yerleştirilmelerinde
kullanılan yuvadır. İkincisi, tapınak, mezar anıtı ve bazı
önemli kamu yapılarının basamak ve stylobat blokları
üzerindeki görülebilecek şekilde açılmış “dekoratif
kenetler”22, üçüncüsü ise çoğunlukla kulelerde ve bazı
teras duvarlarında görülen “çift köşe bağı” tekniğidir.
Knidos’ta bu karakteristik özelliklerden çift köşe
bağı tekniğinin varlığı bilinmesine karşın, bu tekniğin
Knidos’taki kullanımı üzerine herhangi bir çalışma
yapılmamıştır. Kentte yakın zamanda tespit edilen bir
diğer karakteristik özellik ise Karia-Ionia tipi kurtağzı
kanca yuvasıdır.
ÇİFT KÖŞE BAĞI
Çift köşe bağı olarak isimlendirilen özel teknik, eşit
yükseklikteki bosajlı bloklardan inşa edilen dörtgen
kulelerde23 her iki sırada bir, taş sırasının köşesinin
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
Pedersen 2020: 224.
Hellström/Blid 2019.
Diler 2020.
Robert/Robert 1983.
Masturzo 2016.
Maddoli 2010; Nafissi 2010: 99-101; Berti 2011: 300-301;
Fabiani/Nafissi 2013: 51-52; Gider-Büyüközer 2019: 123-124.
Pedersen 2012: 514.
Pedersen 2020: 229-232.
Pedersen 2001/2002: 112-119.
Pedersen 2001/2002: 114, fig, 18-19.
Bu teknik genel olarak kulelerde görülmesine karşın,
Labraunda (Karlsson vd. 2011: 20-30, fig. 7; Karlsson 2013:
262, fig. 7-8) ve Amyzon’da (Robert/Robert 1983: fig. 37) teras
69
KNIDOS VE IONIA RÖNESANSI
Figür 2: a. Çift Köşe Bağı tekniği (Pedersen/Ruppe 2016, fig. 6) - b. Latmos Herakleiası doğu surlarından bir kule - c. Latmos Herakleiası
doğu surlarından bir kule / a. System of double corner bond - b. A tower from the Heracleia under Latmus - c. A tower from the Heracleia
under Latmus.
çift atkı/bağ24 taşı ile bitirilmesidir (fig. 2a). Bölgedeki
örnekler incelendiğinde tekniğin genel hatlarıyla
iki farklı şekilde uygulandığı görülmektedir25. İlk
uygulamada köşelerdeki çift bağ taşı, aynı duvar
sırasının her iki köşesinde de görülmekteyken (fig. 2b),
ikincisinde aynı duvar sırasının sadece bir köşesinde
görülmektedir (fig. 2c). Tekniğin uygulandığı coğrafya
ve tarihsel sınırları ile ilgili bazı değerlendirmeler yapan
Pedersen26, Karia Bölgesi’nde Halikarnassos, Myndos,
Alabanda, Alinda, Latmos, Kaunos, Theangela, Latmos
Herakleiası, Euromos gibi kentler ile Teke Kale gözlem
karakolunda bu tekniğin uygulandığını tespit etmiştir27.
Son zamanlarda bölgede gerçekleştirilen yüzey
araştırmalarında Karapınar, Pladasa ve Stratonikeia
territoryumunda Kafaca-Delik Hisar’daki kulelerde de
bu tekniğin uygulandığı belirlenmiştir28. Yeni tespitler,
Karia Bölgesi’ndeki yüzey araştırmalarının sonuçları
yayınlandıkça bu örneklerin artabileceğinin göstergesidir.
Bölgedeki yoğun kullanımın aksine tekniğin bölge
dışındaki kullanımı Ephesos, Pergamon, Assos ve Samos
gibi merkezlerle sınırlıdır29. Çift köşe bağı tekniğinin
tarihsel sınırlarına bakıldığında ise en erken örneklerin
Maussollos zamanında, yaklaşık olarak MÖ 370’lerde,
Halikarnassos ve Labraunda’da görüldüğü ancak sadece
bu dönemle sınırlı kalmayıp, MÖ 200-150 yıllarına kadar
devam ettiği kabul edilir30.
Knidos, uzunluğu yaklaşık 4 km olan ve dönemin kuşatma
tekniklerine dayanabilmesi için çok sayıda kule ile
desteklenen ‘Geländemauern’ tipindeki tahkimat sistemi
ile koruma altına alınmıştır31. Kent suruna ilişkin bilgiler,
29
24
25
26
27
28
duvarlarında da uygulanmıştır.
Çalışmanın geri kalan bölümünde sadece “bağ taşı” olarak
bahsedilecektir.
Alabanda surlarında üçlü köşe bağına sahip sıra dışı bir örnek
bulunmaktadır (Pedersen/Ruppe 2016: 567).
Pedersen/Ruppe 2016: 565-566.
Halikarnassos (Pedersen/Ruppe 2016: 563-569, fig. 5-6,8),
Myndos (McNicoll 1997: fig. 7), Alabanda (McNicoll 1997:
fig. 18-19) Alinda (Konecny/Ruggendorfer 2014: 717, 719720, fig. 6b-c, 14), Euromos (Pedersen/Ruppe 2016: 565),
Latmos (Peschlow-Bindokat 2005a: 9, lev. 17.1), Theangela
(Pedersen 2001/2002: 126), Kaunos (Öğün/Işık 2003: fig. 17;
Pedersen 2001/2002: fig. 19) ve Teke Kale (Paton/Myres 1896:
fig. 14).
Karapınar için bk. Henry 2012: 290-291; Pladasa için bk.
Çörtük 2020: 107-108. Stratonikeia territoryumunda KafacaDelik Hisar’daki kullanım “Yatağan ve Çevresi Arkeolojik
Yüzey Araştırması” projesi kapsamında tespit edilmiştir.
Kuleler ve teras duvarları dışındaki nadir kullanımlardan
biri Alinda tiyatrosunun analemma duvarındaki düzensiz
kullanımdır. Duvarın alt kısımlarında çift köşe bağı görülmekte
iken, üst kısımlarda örgü aynı şekilde devam etmez.
30
31
Bu nedenle tekniğin bölgesel bir uygulama olduğu kabul edilir
(Müth/Ruppe 2016: 243-244, fig. 8). Bölge dışındaki kullanım
için bk. Ephesos (Winter 1994: fig. 8), Pergamon (Pedersen 2004:
fig. 21), Assos (Pedersen/Ruppe 2016: 565), Samos (Kienast
1978: fig. 24.1, 26.2, 30.2). Priene’de kulelerden bir tanesinde
‘çift köşe bağı’ görülebilmektedir (Pedersen/Ruppe 2016:
573, fig. 13). B. Demirtaş, Leto Tapınağı’nın güneybatısındaki
podyum duvarlarında bu tekniğin uygulandığını belirtmektedir
(Demirtaş 2015: 137, fig. 17). Ancak tapınak podyumundaki
teknik çift köşe bağı değildir.
Pedersen/Ruppe 2016: 566.
Knidos’un Geländemauer tipi kent suru, kente saldırmayı
düşünenler için hem caydırıcı bir etki yaratmış hem de
savaş stratejilerini uygulamalarına engel olmuştur. Çünkü
gerek fırlatmalı silahlar gerekse diğer silahlar için araziden
faydalanma ihtimalleri yoktu. Savaş arabası, kuşatma kuleleri
ve koç başı gibi antik çağın savaş aletlerini, sur bedenlerinin
veya kulelerin yakınına kadar getirip, uygun pozisyonu
alma imkanları da bulunmuyordu. Kent suru geniş bir alan
kaplamaktaydı ve tüm avantajlarına karşın bu tip bir tahkimatın
en önemli sorunlarından biri kalabalık bir insan topluluğuna
ihtiyaç duymasıydı. Knidos’un MÖ 4. yüzyıl öncesindeki
nüfusuna dair hiçbir bilgimiz yok ancak yeni planlanan kentin
70
DOI: 10.22520/tubaar.2022.30.004
Aytekin BÜYÜKÖZER
Figür 3: Askeri Liman girişindeki kule / The tower at the entrance
of the Military Harbor
çalışmalar devam ettikçe artmasına karşın, savunma
hattının kaç kule ile desteklendiğinin belirlenebilmesi
mevcut şartlarda mümkün değildir. A. von Gerkan, kentte
gerçekleştirdiği çalışmalarda 57 kule32 tespit ederken, I. C.
Love 40 kule33 belirlemiştir. Her iki çalışmayı da dikkate
alarak kendi değerlendirmesini yapan A. W. McNicoll
ise von Gerkan’ın tespitlerine 4 kule daha ekleyerek kule
sayısını 61’e çıkarmıştır34. Akropolis ve Kap Krio’da
daha tutarlı sonuçlar elde edilebilirken, ana karada gerek
kuzeydeki sırtta gerekse doğu bölümde kent surunun
büyük oranda tahrip olması nedeniyle sonuç almak
mümkün değildir. Topoğrafik yapı nedeniyle kuleler
arasında standart bir mesafe olmaması da tahmini bir
sonuca ulaşılmasını engeller. Kentteki güncel çalışmalar
Love tarafından yapılan değerlendirmenin, Knidos
tahkimatındaki kulelerin sayısına dair en tutarlı tespit
olduğunu göstermiş olsa da mevcut şartlarda kule sayıları
ile ilgili tespitler kapsamlı bir kazı çalışması yapılmadığı
sürece varsayımdan öteye gitmeyecektir. Bu genel
durum içinde Knidos tahkimatındaki tanımlanabilen
kulelerde çift köşe bağı tekniğinin, Kap Krio’da sadece
Askeri Liman girişindeki kulede, ana karada doğuda
deniz surları ile kara surlarının birleştiği köşedeki kulede
ve Akropolisteki altı kulede uygulandığı tespit edilmiştir.
32
33
34
ihtiyaçlarını karşılamak üzere çok daha fazla insana ihtiyaç
duyulacağı aşikârdır. Bu tür durumlarda nüfusu dengelemek
için Halikarnassos ve Latmos Herakleiası gibi örneklerden
bilindiği üzere synoikismos politikası kapsamında çevredeki
küçük yerleşim birimlerinin sakinlerinin yeni kurulan kente
taşındığı veya buna zorlandıkları bilinmektedir. Herhangi bir
kanıt olmamakla birlikte yukarıdaki gerekçelerden hareketle
Knidos’ta da benzer bir synoikismos yaşanmış olabilir.
von Gerkan 1924: fig. 10.
Love 1968: fig. 2.
McNicoll 1997: 55-58.
Figür 4: Kulenin plan ve cephe çizimleri / Plan and facade
elevations of the tower.
Kap Krio
Kap Krio’nun topoğrafik yapısı adaya doğal bir tahkimat
sağlamış, eksik görülen bölümlere kulelerle desteklenen
bir savunma hattı oluşturulmuştur35. Kap Krio’da bulunan
surlar, adanın batısında, fay dikliğinin güneybatıdaki
başlangıç noktasından başlar, fay dikliğini takip ederek
Askeri Liman girişindeki kuleye bağlanır. Bu hat
üzerinde toplam sekiz kule bulunmaktadır ve bunlardan
sadece Askeri Liman girişindeki kulede çift köşe bağı
tekniği kullanılmıştır36. İnşa tekniğinin yanı sıra kule,
9,5 x 9,5 metrelik ölçüleriyle, 6 x 6 metre ölçülerindeki
diğer kulelerden boyut olarak da ayrılmaktadır. Eşit
yükseklikteki beyaz ve gri renkli kireçtaşı bloklardan,
çift cidarlı olarak inşa edilen (fig. 3-4) kulenin içi,
sağlamlık ve dayanıklılık kazandırması için moloz taş
ve toprakla doldurulmuştur. Bu dolgunun üzerinde doğubatı doğrultulu bir duvar ve bu duvarla kulenin kuzey
duvarı arasına örülen başka bir duvar bulunmaktadır.
Kazısı tamamlanan kulede ne yazık ki tarihleme unsuru
olarak kullanılacak herhangi bir arkeolojik veri elde
edilememiştir.
35
36
Kap Krio savunma sistemi ile ilgili detaylı değerlendirme için
bk. Büyüközer 2020.
Kap Krio’nun doğusundaki savunma hattında yer alan temel
seviyesindeki iki kulede bu tekniğe dair herhangi bir veri
bulunmamaktadır.
71
KNIDOS VE IONIA RÖNESANSI
Figür 5: Ana karanın doğusundaki kule / The tower east of the mainland
Ana Kara
Ana karanın doğusunda, deniz ve kara surlarının kesiştiği
noktada yer alan 44 numaralı kule37, ana karada çift köşe
bağının uygulandığı şimdilik bilinen tek örnektir. Ana
karanın doğu surları tüm tahkimattaki en güçlü savunma
hattını oluşturmaktadır. Gri kireçtaşından düzensiz,
çok kenarlı, çoğunlukla büyük boyutlu bloklardan inşa
edilmiş olan sur bedenlerine tezat oluşturacak şekilde
sur bedeninden bağımsız olarak inşa edilen kule, eşit
yükseklikteki konglomera bloklardan, çift cidarlı olarak
inşa edilmiştir. 9,80 x 9,80 metre ölçülerindeki kare planlı
kulenin nispeten korunmuş olan kuzeydoğu köşesinde
çift köşe bağı tekniği ve köşelerde su hattı olarak da
adlandırılan dikey bant silmeler görülmektedir (fig. 5).
Akropolis
Knidos Akropolisi 360 derecelik görüş alanı sağlamasıyla
hem ileri gözetleme yapan hem de kente yönelik olası
saldırılarda sığınak kalesi olarak kullanılabilecek
şekilde inşa edilmiştir. Akropolis surları ana kara ve
Kap Krio surlarına göre daha homojen bir yapıda olup,
şehir surlarındaki gibi arazinin topoğrafik yapısına
uygun olarak savunmaya elverişli noktalardan geçer.
Topoğrafik yapı nedeniyle dönüşler ve kırılmalarla
37
Kulelerin sayılarında bir birlik olmaması nedeniyle bu
numaralandırmada uzun süredir bilinen McNicoll’ün (McNicoll
1997: fig. 11) değerlendirmesi kullanılmıştır.
devam eden savunma hattı yaklaşık 1,1 km uzunluğunda
olup, 15 (?) kule ve 4 girişe sahiptir38. Güneybatıdaki iki
kule ile kuzeydeki dört kulenin inşasında konglomera
kullanılmışken, doğudaki kulelerin inşasında yapı
malzemesi olarak kireçtaşı tercih edilmiştir. Akropolis
kulelerinde malzeme farklılığının yanı sıra kulelerin ölçü,
plan ve inşa tekniklerinde de farklılıklar görülmektedir.
Hem malzeme, hem boyut, hem de teknikte görülen
farklılıklar, Akropolis tahkimatının iki farklı evrede
değerlendirilmesi gerektiğini gösterir. İlk evre, kireç taşı
bloklardan örülmüş, daha küçük boyutlardaki kulelerin
olduğu bölümleri kapsarken, ikinci evre konglomera
bloklardan inşa edilmiş, daha büyük boyutta kulelerin
olduğu bölümleri kapsar. İkinci evredeki farklılıkların
savunma hattının kuzeyinde yoğunlaşması, bu bölümde
değişen savunma stratejilerine işaret eder.
Çevirmenin kuzeyindeki diğer kulelerden daha büyük
boyutlara sahip dört kule, alt katı iki odaya bölen, olasılıkla
üst katın kirişlerini ve döşeme tahtalarını desteklemek
için örülmüş bir iç duvarlara sahiptir. Zemin seviyesine
kadar görülebilen kulelere, McNicoll’ün de vurguladığı
üzere39 kulenin iç kısmındaki dolgu nedeniyle zemin
kattan herhangi bir erişim yoktu. Bu özellikler açıkça
bu kulelerin daha donanımlı olduklarını ve bu kulelere
yerleştirilen silahların da daha büyük ve etkili olduğunu
38
39
Tırpan 1990: 430. Kulelerden ikisinin (K5-K13) Akropolis
surlarına oldukça geç bir dönemde eklendiği anlaşılmaktadır.
McNicoll 1997: 59-60.
72
DOI: 10.22520/tubaar.2022.30.004
Aytekin BÜYÜKÖZER
kanıtlar. Bu durumda Akropolis tahkimatı oluşturulurken
savunma stratejisi diğer yönlere göre topoğrafya eğiminin
daha yumuşak olduğu kuzeyden gelebilecek olan
tehlikeleri savuşturmak üzerine kurulmuştur. Söz konusu
dört kule ile Akropolisin güneybatısındaki iki kulede çift
köşe bağı tekniği kullanılmıştır (fig. 6). Çift köşe bağı
tekniğinin kullanıldığı altı kule konglomera40 bloklardan
inşa edilmiş olup, Akropoliste tekniğin kullanılmadığı
gri kireçtaşı bloklardan inşa edilmiş diğer kulelerden
malzeme açısından da ayrılır. Bu tekniğin kullanıldığı
kulelerin diğer ortak özellikleri yükseklikleri birbirine
eşit, bosajlı dörtgen bloklardan, çift cidarlı olarak inşa
edilmeleri ve köşelerde su hattı olarak da adlandırılan
dikey bant silmelere sahip olmalarıdır (fig. 7-8).
Figür 7: Akropolis tahkimatı ve “çift köşe bağı” tekniğinin
uygulandığı kuleler / Acropolis fortification and towers where the
“double corner bond” technique is applied.
Figür 6: Akropolis tahkimatı ve “çift köşe bağı” tekniğinin
uygulandığı kuleler / Acropolis fortification and towers where the
“double corner bond” technique is applied.
Kentteki, kulelerde görülen farklı teknikler, ölçüler
ve işçilikler çift köşe bağı tekniğinin Knidos’ta hangi
dönemde kullanılmış olduğunu sorgulamamıza neden
olur. Knidos kent surunun MÖ 4. yüzyılın 2. çeyreğinde
yani Halikarnassos surları ile yaklaşık olarak aynı yıllarda
veya biraz sonrasında yapıldığı düşünülmektedir41. Kent
surunun ilk inşa evresine ait kulelerin köşe işçiliklerinde
çift köşe bağı tekniği görülmez42, ayrıca bu kuleler boyut
olarak da çift köşe bağı tekniğinin görüldüğü kulelerden
daha küçüktürler. Bu durumda çift köşe bağı tekniğinin
uygulandığı kuleler savunma hattına ya sonradan eklendi
ya da var olan kuleler Hellenistik Dönem içerisinde
40
41
42
Knidos’ta tekniğin kullandığı kuleler Askeri Liman girişindeki
kule dışında konglomeradan inşa edilmiştir. Özellikle
Akropoliste durum çok net bir ayrım gösterir. Akropolisin
doğusundaki kuleler hem kireçtaşı olması hem de boyut olarak
daha küçük olmalarıyla, çift köşe bağı tekniğinin görüldüğü
kulelerden ayrılır. Bu durum dönemsel bir fark olabileceği
gibi taş ustalarının veya atölyelerin malzeme tercihinden
de kaynaklanabilir. Şayet Askeri Liman girişindeki kulede
kireçtaşı kullanılmamış olsaydı, bir genelleme yaparak
Knidos’ta bu tekniği kullanan taş ustaları için konglomera ile
çalışmanın daha uygun olduğu söylenebilirdi.
Büyüközer 2020: 182-185.
Büyüközer 2020: fig. 6.
gelişen savunma ve saldırı tekniklerine uygun olarak
yeniden inşa edildi. Kap Krio’da K6 ile K7 arasındaki sur
bedeninin yuvarlak planlı K7 ile birleşim noktasındaki
malzeme ve işçilik farklılığı K7’nin sonradan savunma
hattına entegre edildiğini açıkça göstermektedir43. Son
derece stratejik bir konumda bulunan yuvarlak kulenin
bulunduğu noktada kent surunun ilk yapıldığı evrede bir
kule olmadığını düşünmek mümkün değildir. Yuvarlak
kulenin güneyinden gelen Kap Krio surlarındaki
duvarlar ile kulenin duvarları boyut olarak birbirinden
farklıdır, tamirat ve eklemeler de açıkça görülür (fig.
9). Bu alandaki ilk inşa evresine ait kule ya tahrip oldu
ya da konumu gereği işlevsel olmayan dörtgen kuleden
vazgeçildi. Her iki durumda da var olan kule ve kuleyle
bağlantılı duvarlar tamamen kaldırıldı ve yerine daha
işlevsel, daha büyük, köşenin yarattığı dezavantajdan
kurtulmuş, yuvarlak formlu bir kule inşa edildi44. Bu
alandaki arkeolojik veriler bu değişikliğin yuvarlak
kule ile sınırlı olmadığını, Askeri Liman girişindeki
kuleyi ve iki kule arasındaki sur bedenini de kapsadığını
göstermektedir. Askeri Liman girişindeki kule, örgü
tekniği ve ölçüleriyle Kap Krio’daki diğer kulelerden
farklıdır. Bir diğer fark kule içindeki duvarların
varlığından anlaşıldığı üzere, kulenin ağır silahların
yerleştirileceği bir üst kata sahip olmasıdır45. Hellenistik
43
44
45
Büyüközer 2020: 180-181, fig. 15. Kap Krio savunma hattı ve
kulelerin konumları için bk. Büyüközer 2020: fig. 3-4.
Yuvarlak kule (K7), Kap Krio’nun güneyinden doğuya doğru
devam eden savunma hattının güneye doğru dönüş yaptığı
köşede yer alır. Bu özelliği ile hem Kap Krio’nun batısını, hem
açık denizi hem de Askeri Limanı kontrol eden stratejik bir
konuma sahiptir. Bu nedenle bu alanda saldırı anında kolayca
tahrip olabilecek köşeli, dörtgen bir kule yerine daha masraflı
olmasına karşın, dayanıklı olması nedeniyle daha kullanışlı
olan yuvarlak kule yapılmıştır.
Mancınıklar başlangıçta birer saldırı silahı olarak
73
KNIDOS VE IONIA RÖNESANSI
Figür 8: Akropolisteki 4 numaralı kulenin doğu cephesi / East facade of T4 on the Acropolis.
Figür 9: Hellenistik Dönem’e tarihlendirilen yuvarlak kule ile MÖ
4. yüzyıla tarihlendirilen sur bedeninin birleşimi / The combination
of the round tower dated to the Hellenistic Period and the city wall
dated to the 4th century BC.
Dönem’de kuşatma tekniklerindeki gelişim, kulelerin
ağır silahlardan yapılacak atışlara uygun, çok katlı
yapılar haline gelmesine neden olmuştur46. Tahribat47
veya daha kuvvetli ihtimalle gelişen kuşatma silahlarına
46
47
kullanılmışlardır ancak zamanla savunma silahı olarak
da kullanılmasıyla birlikte kulelerin şekli ve boyutlarında
değişiklikler olmuştur. Hem daha fazla silah barındırabilmek
hem de ağır silahları ve mermileri taşıyabilmek için daha geniş
alanlar gerekmiştir (Jansen 2016: 116).
Mardsen 1969: 105-155; Garlan 1974: 291-328.
Düşman saldırılarının yanı sıra kentsel yapının ciddi şekilde
tahribine neden olan en az iki deprem tespit edilmiştir.
Bunlardan biri Hellenistik Dönem’e ikincisi ise Geç RomaErken Doğu Roma Dönemi’ne tarihlendirilmiştir (Altunel
vd. 2003: 137-151). Kentteki sur bedenleri ve kulelerdeki
onarımların depremlerle ilişkili olabileceği de unutulmamalıdır.
karşı önlem almak amacıyla Askeri Liman girişi
Hellenistik Dönem içerisinde yeniden düzenlenmiştir.
Bu düzenleme ile iki kule arasında alt kotta yer alan sur
bedenlerine ilaveten üst kota da duvarlar eklenerek kent
için stratejik önemdeki alanda iki kademeli bir savunma
hattı oluşturulmuştur. Sonuç olarak kent surunun
Maussollos’un Karia’daki büyük tahkimat projesinin
bir parçası olduğu ve MÖ 4. yüzyılın 2. çeyreğinde
büyük oranda tamamlanmış olduğu konusunda bize göre
herhangi bir soru işareti yoktur. Bununla birlikte Askeri
Liman girişinde, yuvarlak kuleden başlayarak yeni bir
düzenlemenin yapıldığı görülür. Ana karada çift köşe
bağı tekniğinin kullanıldığı tek örnek olan 44 numaralı
kule hem inşa edildiği malzeme hem blok boyutları hem
de örgü tekniği açısından bu alandaki sur bedeninden
tamamen farklıdır. Ayrıca kule ile sur bedeninin organik
bağlantısının olmaması da bu kulenin de savunma
sistemine sonradan eklendiğini düşünmemize neden
olur48. Bu düzenlemeler sadece söz konusu kulelerle
sınırlı kalmamış, liman duvarlarının bir kısmını49 ve
48
49
Bu duruma dair bir başka olasılık Philon’un (Poliorketika,
I. 62-63) verdiği “duvar ve kuleler birbirlerinden bağımsız
yapılmalıdır” talimatıdır. Böylece saldırı sırasında duvarlardan
biri yıkılsa dahi diğeri ayakta kalacak ve işlevini sürdürecektir
Askeri Liman mendireğinin deniz feneri ve 12 numaralı kule
arasında kalan güney duvarı, diğer duvarlardan farklı olarak
isodomos yerine pseudo-isodomos teknikte örülmüştür. Bu
duvarın sonradan eklendiği kesindir çünkü MÖ 4. yüzyıla
ait orijinal duvar yerinde korunmaktadır. Pseudo-isodomos
teknikteki duvar ise orijinal evreye ait duvarın önüne, destek
amacıyla tek sıra halinde örülmüştür. İki farklı evreye ait
duvarlar bağ taşlarıyla birbirlerine bağlanmıştır. Benzer teknik,
Ticaret Limanı’nda palamar bağlama halkalarının yer aldığı
duvarlarda da görülmektedir (Büyüközer 2019b: 229-230, fig.
74
DOI: 10.22520/tubaar.2022.30.004
Akropolis surlarını da kapsamıştır. Böylelikle yeni inşa
edilen bölümlerde o dönemin askeri mimarisine özgü
yenilikler uygulanabilmiştir. Bu geniş kapsamlı ekleme
ve düzenlemelerin tam olarak ne zaman yapıldığına dair
arkeolojik bir kanıt yoktur. Bu kapsamda Askeri Liman
girişindeki kulede gerçekleştirilen kazı çalışmalarında da
herhangi bir veriye rastlanmamıştır. Bu düzenlemeler MÖ
4. yüzyıl sonu-3. yüzyıl başlarında, kuşatma silahlarının
geliştiği ve buna karşı aktif savunma yapabilecek
kulelerin inşa edildiği dönemde yapılmış olmalıdır50.
Çift köşe bağı olarak isimlendirilen bu karakteristik duvar
işçiliğinin nasıl ortaya çıkmış olabileceğine dair bazı
sorular sorulmuş ve cevaplar aranmıştır51. Bu sorulardan
ilki, bu uygulamanın dekoratif olup olmayacağıdır. Bu
ihtimal tahkimat ve teras duvarlarının işlevleri dikkate
alınarak olasılık dışı görülmüştür52. Bu olasılığın çok
geçerli olmadığı açıktır ancak bu ihtimalin olasılık
dışı bırakılmasında salt işlevin dikkate alınması doğru
değildir. Surun temel işlevi şüphesiz ki kenti korumak
ve kente saldırmayı düşünenleri caydırmaktır, hatta barış
zamanlarında bile sağlam surun varlığı halkın kendini
güvende hissetmesi için son derece önemlidir53. Bununla
birlikte kent suru, çevrelediği kente güç ve itibar sağlar54,
kente gelecek herhangi bir kişinin kente dair göreceği ilk
yapı olması nedeniyle savunma işlevinin yanında estetik
kaygıların da güdüldüğü bir yapı grubudur. Dolayısıyla
sadece savunma işlevi ile ilişkilendirerek bu olasılığı
yok saymak çok tatmin edici bir açıklama değildir. Bu
tekniğin, dekoratif amaçlı kullanımını tartışmasız bir
şekilde kabul edebilmemiz için, kente dışardan gelecek
insanların doğrudan görebileceği konumdaki kulelerde
kullanılmış olması gerekirdi. Nitekim Halikarnassos’taki
Myndos Kapısı55 ve Knidos Askeri Liman girişindeki kule
bu düşünceye iyi bir örnek olabilir, ancak kent sakinleri
dışında kimsenin göremeyeceği konumda yer alan Knidos
Akropolisi’ndeki örnekler işlevden ziyade kullanıldıkları
kulelerin konumları nedeniyle bu olasılığın çok geçerli
olamayacağını gösterir. Karia Bölgesi’ndeki bazı tekil
gözetleme kuleleri56 de aynı düşünce ile bu uygulamanın
dekoratif amaçlı kullanılmış olduğu ihtimalini zayıflatır.
İkinci soru, ikinci bağ taşının amacının duvarda iyi bir
ritim/uyum yaratması için kullanıldığıdır. Pedersen bu
50
51
52
53
54
55
56
18).
Pedersen 2001/2002: 109.
Pedersen/Ruppe 2016: 566-567.
Pedersen/Ruppe 2016: 566.
Aristotales Politika (Pol. VII. 10) adlı eserinde “Sur kentin dışa
bakan yüzüdür. Bu nedenle savunma sistemi kent kimliğinin
önemli elemanlarından olup, halk için fiziksel bir sınırı, statü,
bağımsızlık, refah ve güç anlamlarıyla ifade edilmelidir”
demektedir.
Müth 2016: 127.
Pedersen 2010: 283-288
Karapınar (Henry 2012: 290-291), Pladasa (Çörtük 2020: 107108).
Aytekin BÜYÜKÖZER
açıklamayı en mantıklı açıklama olarak kabul etmiştir57.
Buna göre, içte kalan bağ taşının, duvardaki diğer bloklar
yerlerine oturtulduktan sonra köşelerde kalan boşluğu
doldurmak için, duvar sırasının sonuncusu olarak
yerleştirilen bir taş olduğunu öne sürülmektedir. Bu
öneri, aynı sırada tek bir köşede çift bağ taşı kullanılan
kuleler için geçerli olabilir (fig. 2c). Ancak aynı sırada
her iki köşede de tekniğin uygulandığı kuleler (fig. 2b)
için kabul edilebilir bir öneri değildir.
Bir diğer soru, içte kalan bağ taşının çift cidarlı duvarın
iç cidarının devamı olup olamayacağıdır. Hem Pedersen
hem de S. Müth ve U. Ruppe ikinci bağ taşının iç
cidarın devamı gibi görülebileceğini ama ikinci bağ
taşının genellikle duvarın kalınlığına bile ulaşmayan
çok daha kısa bir taş olduğunu, bu nedenle de söz
konusu ihtimalin olamayacağını belirtirler58. Ancak,
Knidos’taki sekiz kulenin tamamında içteki bağ taşı iç
cidarı karşılamaktadır (fig. 10-11). Dolayısıyla bize göre
bu olasılık tartışmaya açık olup, tekniğin Knidos’taki
kullanımı, bir genelleme yaparak bu ihtimali tamamen
olasılık dışı bırakılmaması gerektiğini gösterir. Bu
olasılık tarihsel süreç içerisinde tekniğin uygulamasında
değişim yaşanmış olabileceğini gösterir İçteki bağ
taşının geçirdiği aşamaları takip edebildiğimiz en önemli
örnekler, tarihsel olarak birbirlerini takip ettikleri bilinen
Latmos ve Herakleia kentlerindedir. Latmos’ta kuzey
kale (fig. 12), kuzey dış kule ve kent içindeki tahkimatlı
yapının kulelerinde (fig. 13) dışta kalan bağ taşı geniş
ve uzun, içteki ise dar ve kısa olup, duvarın iç cidarını
karşılamaz. Öncü yerleşim Latmos’taki uygulamaya
karşın Herakleia surunun kulelerinde durum değişmiş,
düzenli kullanıma sahip kulelerde köşedeki bağ taşları
yaklaşık olarak aynı boyutlara gelmiş ve içteki bağ taşı
duvarın iç cidarını karşılamıştır (fig. 14). Aynı bölgedeki
iki yerleşimde tekniğin farklı biçimde uygulanmasının en
mantıklı açıklaması, dönemsel farklılık olmalıdır. Öncü
yerleşim Latmos, tartışmalı olmakla birlikte, en geç
Maussollos döneminde kent suruna sahip olmalıdır59.
Synoikismos anlaşması sonrasında Pidasa ve Latmos
halklarının bir araya getirilmesi ile kurulan60 Herakleia
kent suru ise bazı araştırmacılara göre Demetrios
Poliorketes61 bazılarına göre Pleistarkhos zamanına62
tarihlendirilir63. Ancak her koşulda kent surunun Büyük
İskender sonrası süreçte yapıldığı konusunda bir fikir
57
58
59
60
61
62
63
Pedersen/Ruppe 2016: 567.
Pedersen/Ruppe 2016: 566-567; Müth/Ruppe 2016: 244, fig.
8.
Peschlow 1994: 160-161.
Blümel 1997: 135-142. Son değerlendirme için bk. LaBuff
2010: 115-124.
Hülden 2021: 387-390.
Peschlow-Bindokat 2005b: 112.
Bu iki kuvvetli olasılığın yan ısıra kenti bir Hekatomnos
Hanedanı (Hornblower 1982: 319-320) veya MÖ 323-313
yıllarında bölgeye hükmeden Asandros’un (Wörrle 2003)
kurmuş olabileceğine dair düşünceler de vardır.
75
KNIDOS VE IONIA RÖNESANSI
Figür 10: Akropolisteki kulelerin duvarları / The walls of the towers on the Acropolis.
Figür 11: Akropolisteki kulelerin duvarları / The walls of the towers on the Acropolis.
76
DOI: 10.22520/tubaar.2022.30.004
Aytekin BÜYÜKÖZER
Figür 12: Latmos, Kuzey Kale / Latmus, Northfort.
Figür 13: Latmos’taki çift köşe bağı uygulaması / Double corner bond system in Latmus.
birliği vardır. Bu iki yerleşimde görülen uygulama,
söz konusu tekniğin, ilk aşamada çok düzenli olmayan
köşedeki bağ taşlarının farklı boyutlarda yapıldığını ve
içteki bağ taşının duvarın iç cidarını karşılamayacak
şekilde uygulandığını, ancak Erken Hellenistik Dönem
ile birlikte köşedeki bağ taşlarının yaklaşık aynı
boyutlarda belirlendiğini ve içteki bağ taşının duvarın iç
cidarını karşılayacak şekilde uygulanmaya başlandığını,
böylece duvarların (köşelerin) daha düzenli bir görünüme
sahip olduğunu gösterir. Buradaki tespitleri bölgenin
tamamı için genellemek şimdilik mümkün olmasa da
Knidos’taki uygulama Herakleia ile oldukça benzer olup,
bu düşünceyi destekler. Yukarıda sözü edilen örnekler
dışında Labraunda Tepesar Kale’de kulenin güney
köşesinde içteki bağ taşı iç cidarı karşılamaktadır64.
Delik Hisar’da içteki bağ taşı iç cidarı karşılayacak
şekilde yapılmışken, Karapınar’daki kulenin iç ve dış
cidarlarındaki örgü teknikleri65 birbirinden farklıdır66.
64
65
66
Karlsson 2013: fig. 6.
Henry 2012: 290.
Kent suru ve kulelerle ilgili çalışmalar son yıllarda
artmış olmakla birlikte hala yetersizdir. Söz konusu
çalışmalarda da araştırmacıların kent suru ve kulelerle ilgili
değerlendirmelerinde çalışmaya konu olan teknik detaylarla
77
KNIDOS VE IONIA RÖNESANSI
büyük zaafı köşeli olması ve köşenin düşman tarafından
tahrip edilmesiyle de kulenin işlevini yitirmesidir. Bu
nedenle antik kaynaklar köşelerde ortaya çıkan bu zafiyet
nedeniyle çokgen kenarlı ya da yuvarlak kuleleri tavsiye
etmektedirler69. Çift köşe bağı gerçekten de bir yapısal
avantaj sağlamış olabilir. Düşmanın, en dışta köşe bloğu
olarak yerleştirilen bağ taşını tahrip etmesi durumunda,
ikinci bağ taşının köşenin çökmesini önleyecek bir işleve
sahip olacağı düşünülmüş olabilir.
KARIA-IONIA TİPİ KURTAĞZI KANCA YUVALARI
Figür 14: Herakleia’da çift köşe bağı sisteminin uygulanışı /
Double corner bond system in Herakleia.
Karia-Ionia tipi kurtağzı kanca yuvaları yaygın olarak
kullanılan kurtağzı kancalardan farklı olarak iki veya üç
parçadan70 değil tek parçadan oluşmaktadır (fig. 15). Bu
teknikte bloğun üst yüzeyinin merkezine küçük T biçimli
bir yuva açılmaktaydı. Yuvanın bir tarafında kama
biçimli bir oyuk bulunurdu. Bu oyuğun içine bir zincire
veya halata bağlanmış kama biçimli metal bir bağlayıcı
yerleştirilerek bir ahşap yardımıyla sabitlenir71, bu
şeklide blok kaldırılarak yapıdaki yerine yerleştirilirdi.
Büyük boyutlu yapılarda zaman zaman karşılıklı çift
kurtağzı kanca yuvası da görülebilmektedir72.
Figür 15: a. Karia-Ionia tipi - b. Hellenistik tip - c. Hellenistik-Roma tipi (Pedersen 2011, fig. 9a-c) / a. Karian-Ionian type - b. Hellenistic
type - c. Hellenistic-Roman type.
Son olarak bu tekniğin yapısal avantajı olup
olmadığı sorgulanmıştır67. Kulelerin köşelerindeki
iki bağ taşı, köşeleri güçlendirmek amacıyla yapılmış
olabilir. Pedersen bu düşünceyi tamamen göz ardı
edilemeyeceğini, ancak içte kalan bağ taşının genellikle
köşedekine göre çok küçük olması ve duvarda çok
derine girmemesi nedeniyle belirtilen amaç ile çeliştiğini
belirtir68. Erken örnekler için kısmen kabul edilebilecek
bu açıklamanın Knidos, Herakleia gibi örnekler dikkate
alındığında, tartışmaya açık olduğunu belirtmek gerekir.
Çünkü hem Knidos hem de Latmos Herakleiası’nda
köşedeki bağ taşları hem uzunluk hem de genişlik olarak
hemen hemen aynı ölçülerdedir. Dörtgen bir kulenin en
67
68
ilgili bilgi vermemiş olmaları, fotoğraf ve çizimlerin
yetersiz olması, kapsamlı bir karşılaştırma yapmamıza engel
olmaktadır.
Pedersen/Ruppe 2016: 566.
Pedersen/Ruppe 2016: 566.
Knidos’ta aynı yapıya ait iki plaster başlığı üzerinde
kurtağzı kanca yuvası tespit edilmiştir. Başlıklar, 2000’li
yılların başında Dionysos Tapınak Terası’nın güneyinde,
bugünkü bilet gişesinin olduğu alandaki eski bir ahır ve
ahırın çevresindeki düzenlemeler kapsamında başlatılan
çalışmalarda bulunmuştur. Kazı sonrası mermer
69
70
71
72
Yapımı daha zor ve daha masraflı olmasına karşın, yuvarlak
veya yarım yuvarlak formlu kuleler Vitruvius’un da (Vitr. 1, 5,
22), belirttiği gibi saldırılara karşı dörtgen kulelere oranla daha
dayanıklıdır.
Martin 1965: fig. 99-101.
Bu tipin detaylı tanımı ve değerlendirmeleri için bk. Pedersen
2001/2002: 114, fig. 16-17; Demirtaş 2010: 105-106; Demirtaş
2015: 133-134.
Priene Athena Polias Tapınağı (Koenigs 2015: 35), Belevi
Maussolleumu (Heinz 2017: 206-207) ve Letoon Leto
Tapınağı’ndaki (Demirtaş 2015: 135) örneklerde karşılıklı çift
kurtağzı kanca yuvası bulunmaktadır.
78
DOI: 10.22520/tubaar.2022.30.004
Aytekin BÜYÜKÖZER
Figür 16: Knidos’ta bulunan plaster başlıklarında görülen Karia-Ionia tipi kurtağzı kanca yuvaları / Karian-Ionian type lewis on the
plaster capitals found in Knidos.
eser deposuna taşınan başlıklar, geçtiğimiz yıllarda
Dionysos Tapınak Terası’nda yapılan çevre düzenleme
çalışmalarında sergilenmeye başlanmıştır. Oldukça sıra
dışı bezeme şemasına sahip olan başlıklara dair herhangi
bir bilimsel çalışma yapılmamış olması nedeniyle ne
bezeme şeması, ne kaldırma teknikleri ne de dönemi
ve ait olduğu yapıyla ilgili herhangi bir değerlendirme
bulunmamaktadır73.
İnce grenli, gri damarlı sarımtırak renkli mermerden
yapılan başlıklar büyük oranda sağlamdır. Alttan
üste doğru genişleyen başlıların ön cephesi köşelere
yerleştirilen volütlerle, yan cepheleri ise polster ile
sınırlandırılmış ve başlıklar, yüzeyi iki kademeli
işlenmiş abakusla son bulmuştur. Abakusun üst sınırında
Pergamon ovolosundan oluşan kymation yer almaktadır.
Her iki başlığın da ön cephesinin merkezine kanatlı
kadın figürü işlenmiştir. Başlıklardan birinin sol yan
yüzü, diğerinin sağ yan yüzü işlenmiş olup, hem arka
cepheleri hem de iç cepheye bakan yan yüzleri kaba
yontuludur. Bu ayrıntılar, söz konusu iki başlığın köşe
plasteri olarak kullanıldığını göstermektedir. Başlıkların
üst yüzeyi murç darbeleri ve ince uçlu tarakla düzeltilmiş
olup, ortaya Karia-Ionia tipi kurtağzı kaldırma yuvası
açılmıştır (fig. 16).
matematikçi ve mühendis Heron’un, Mechanica
(Mechanica 3.6-8) isimli kitabında yer almaktadır74.
Konu hakkındaki çalışmalar, bu özel tekniğin Maussollos
Dönemi’nden başlayıp Hellenistik Dönem’in ortalarına
kadar Anadolu’nun batısındaki kısıtlı bir bölgede
kullanıldığını otaya koymuştur. Karia Bölgesi’nde
Halikarnassos’ta, Maussolleon ile Maussollos’un Sarayı
olduğu düşünülen yapının anta başlığında, Bodrum
Türkkuyusu Mahallesi’nde bulunan bir anta ve bir ion sütun
başlığında, Labraunda’da Zeus Tapınağı, Güney Propylon
ve Andron A’da, Amyzon’daki Artemis Tapınağı’nda,
Iassos’taki
Maussolleion’da,
Kastabos
Hemiteia
Tapınağı’nda, Lagina Hekate Tapınağı’nda ve Bargylia’da
bu teknik kullanılmıştır75. Ionia Bölgesi’nde Efes Artemis
Tapınağı ve Sunağında, Priene Athena Polias Tapınağı’nda,
Belevi Maussolleionu’nda, Magnesia Artemis Tapınağı’nda,
Miletos’ta ve Klaros’ta uygulanmıştır76. Lykia Bölgesi’nde
74
75
Karia-Ionia tipi kurtağzı kancalara dair ilk tanımlama
ve çizimler, MS 1. yüzyılda yaşamış olan Aleksandrialı
76
73
Başlıklar
Z.
Gider-Büyüközer
hazırlanmaktadır.
tarafından
yayına
Nix/Schmidt 1900: 212-214, fig. 51.
Halikarnassos Maussolleumu (Jeppesen 2002: 24), Maussollos’un
Sarayı olduğu düşünülen yapının anta başlığı (Pedersen 2009:
329-330), Bodrum Türkkuyusu Mahallesi’nde bulunan bir
anta (Pedersen 2021: 30) ve bir ion sütun başlığında (Pedersen
2011: 372-373), Labraunda Zeus Tapınağı (Hellström/Thieme
1982: 19-20), Labraunda Güney Propylon (Jeppesen 1955:
8-9) Labraunda Andron A (Hellström/Blid 2019: 207), Amyzon
Artemis Tapınağı (Pedersen 2021: 30), Iassos Maussolleion
(Pedersen 2021: 30), Bargylia (Pedersen 2021: 30), Kastabos
Hemiteia Tapınağı (Cook/Plommer 1966: 119) Lagina Hekate
Tapınağı (Büyüközer 2019: 199-202, fig. 4-6).
Efes Artemis Tapınağı (Bammer 1972: 40) ve Sunağında
(Muss/Bammer 2001: fig. 261), Priene Athena Polias Tapınağı
(Koenigs 2015: 35), Belevi Maussolleumu (Heinz 2017:
79
KNIDOS VE IONIA RÖNESANSI
Limyra Ptolemaionu77 ile Letoon Leto Tapınağı’nda78
ve Lydia Bölgesi’nde Sardes Artemis Tapınağı’nda79 bu
tipin uygulandığı görülmektedir. Karia-Ionia tipi kurtağzı
kancaların Batı Anadolu dışında bilinen örnekleri ise
Olympia80, Delos81, Korinth82 ve Kos’ta83 tespit edilmiştir.
Bu yapıların neredeyse tamamında Karia-Ionia tipinin yanı
sıra basit tipteki kancalar da kullanılmıştır.
Tekniğin yukarıda belirtilen kentlerde ve yapılardaki
kullanımı ağırlıklı olarak sütun ve anta başlıkları ile daha
nadir olmak kaydıyla tambur, geison, kaide, arşitrav ve
friz bloklarıyla sınırlıdır. Özellikle başlıklarda tercih
edilmesi, bu tipin özel işçilik gerektiren mimari bloklarda
kullanıldığını göstermektedir. Yakın zamana kadar tespit
edilen örneklerden hareketle, Karia-Ionia tipi kurtağzı
kanca yuvasının Maussollos Dönemi’nde başladığı
ve ağırlıklı olarak MÖ 4. ve 3. yüzyıla tarihlendirilen
önemli yapılarda kullanıldığı sonucu çıkarılmış ve
tekniğin MÖ 200-150 yılları ile birlikte kullanımın sona
erdiği kabul edilmiştir. Ancak son yıllardaki çalışmalarda
Geç Hellenistik Dönem’e tarihlendirilen Lagina Hekate
Tapınağı’nın sütun tamburları, korinth başlıkları, arşitrav
ve friz bloklarının bir kısmı ile bir anta bloğunda da
bu tipin uygulandığının tespit edilmesi84, tekniğin
daha geniş bir zaman aralığında kullanıldığını ortaya
koymuştur. Knidos gibi bir merkezde bile bu tekniğin ilk
kez tespit edilmiş olması, bölgedeki çalışmalar sürdükçe
örneklerin artabileceğini ve kronolojik sınırların daha da
genişletilebileceğini gösterir.
KNIDOS’TA IONIA RÖNESANSI İLE İLİŞKİLİ GENEL
ÖZELLİKLER
Knidos’ta MÖ 4. yüzyılın ikinci çeyreğinde, yeni
planlama çerçevesinde başlayan imar faaliyetleri,
Halikarnassos’ta başlayarak kısa sürede Kuzey Karia’ya
yayılan mimari canlanmanın Knidos’u da önemli ölçüde
etkilediğini gösterir. Söz konusu dönemde uzunluğu
yaklaşık 4 km olan ve dönemin kuşatma tekniklerine
77
78
79
80
81
82
83
84
206-207), Miletos (Pedersen 2011: fig. 18), Klaros (Aylward
2014: 73-74) ve Magnesia Artemis Tapınağı (Demirtaş 2010:
106, fig. 4-7).
Pedersen 2020: 236, fig. 22.
Demirtaş 2015: 133-144
Pedersen 2011: fig. 11.
Olympia’da Pedersen’in kişisel gözlemleri ile tespit ettiği 3
farklı yapıda bu teknik kullanılmıştır (Pedersen 2021: 30).
Moretti 2015: 90-91.
Pedersen 2021: 30.
Asklepieion Tapınak A (Pedersen 2015: fig. 21); Tapınak B
(Livadiotti 2013: 147-149) ve diğer yapılar için bk. Livadiotti
2013.
Büyüközer 2019a: 198-202, fig. 4-6. Hekate Kutsal Alanı’nın,
Erken İmparatorluk Dönemi’ne tarihlendirilen tören kapısının
(propylon) stylobat blokları üzerinde görülen dekoratif kenetler
de bu uygulamaların daha uzun bir kullanıma sahip olduğunu
desteklemiştir (Büyüközer 2019a: 202-208, fig. 8, 11-13).
dayanabilmesi için çok sayıda kule ile desteklenen yeni
bir tahkimat sistemi ile kent koruma altına alınmıştır85.
Kentin planı, Miletoslu Hippodamos tarafından
geliştirilmiş ızgara plana göre düzenlenmiştir86. Bu iki
önemli faaliyetin Halikarnassos’taki uygulamaları Ionia
Rönesansının oluşmasına neden olan temel etkenler
arasında gösterilir87. Ionia Rönesansının bir başka önemli
özelliği yapıların büyük teraslar üzerine inşa edilmesi
ve böylelikle muazzam bir anıtsallık elde ederek, bu
teraslar sayesinde yapay bir peyzaj yaratılmasıdır88. Bu
önemli özelliğin Knidos’ta topografik yapının da bir
sonucu olarak uygulandığı, özellikle Liman Caddesi’nin
doğu ve batısında dini ve kamusal yapılar için geniş
teraslar oluşturulduğu görülmektedir. Kentin kuzeydoğu
köşesindeki Demeter Kutsal Alanı terası da bu kapsamda
değerlendirilmelidir. Bu teraslara önemli yapılar inşa
edilmiş ve bu yapılar dönemin en önemli heykeltıraşlarının
elinden çıkan eserlerle süslenmiştir. Genel olarak
MÖ 4. yüzyılın 2. çeyreği ve ortalarına tarihlendirilen
heykeltıraşlık eserleri89 ile kentteki kazılarda elde edilen
veriler90, MÖ 4. yüzyılın 2. çeyreğinde Knidos’ta kent
planlamasının tamamlandığına ve imar faaliyetlerinin
başladığına işaret eder.
Kentteki teraslardan biri Knidos’un en önemli tanrısı
olan Apollon Karneios için düzenlenmiş olup, kutsal
alana, kentin doğu-batı doğrultulu ana caddesinin
batısında, Liman Caddesi ile kesiştiği noktada yer alan
bir propylon91 ile erişim sağlanmaktadır (fig. 17). Geç
Klasik-Erken Hellenistik Dönem’e92 tarihlendirilen
propylon, Vitruvius (Vitr. III. 4) tarafından tanımlanan
85
86
87
88
89
90
91
92
Büyüközer 2019b; Büyüközer 2020.
von Gerkan 1924: 117-118, fig. 10.
Pedersen 2020: 223-224.
Pedersen 2004.
R. Özgan, Yüksek Klasik Devrin en ünlü yontucuları olan Skopas,
Bryaksis ve Leokhares’in MÖ 360-350 yıllarında Halikarnassos’ta
çalıştıklarını, aynı yıllarda Knidos için de eserler verdiklerini
belirtmektedir (Özgan 2009: 97). Atinalı Praksiteles’in Çıplak
Aphrodite yontusu A. Corso tarafından MÖ 364-361 yıllarına
(Corso 1997: 92; Corso 2004: 352), I. Jenkins tarafından MÖ
360 yıllarına tarihlendirilir (Jenkins 2008: 53-57, fig. 32-33).
Araştırmacıların bir kısmı daha genel bir tarih vererek heykeli MÖ
350 civarına tarihlendirmektedir (Özgan 2009: 97, dn. 16). Newton
tarafından gerçekleştirilen kazı çalışmaları sırasında Demeter Kutsal
Alanı’nda bulunan ve bugün Britanya Müzesi’nde sergilenen
Demeter ve Persephone heykelleri ile bazı hayvan heykelleri de
MÖ 4. yüzyılın ortalarına tarihlendirilmektedir (Jenkins 2008: 3942, fig. 21-25; Ridgway 1997: 249-250).
Kap Krio’daki yerleşim teraslarının dolgu tabakalarında MÖ 5.
yüzyılın sonu ve MÖ 4. yüzyılın ilk çeyreğine ait Attik siyah
glazürlü ve kırmız figürlü kaplara ait çok miktarda parça ile MÖ
4. yüzyılın başlarına tarihlendirilen Lazanalar ve yerel üretim
siyah astarlı kaplar bulunmuştur (Love 1968: 134; Doksanaltı
2007: 12-13).
Yapı hakkındaki değerlendirmeler için bk. Bankel 2009.
Yapıyı, F. Rumscheid Geç Klasik-Erken Hellenistik Dönem’e
(Rumscheid 1994: Kat. No. 88, lev. 58. 1-3 ), Bankel ise MÖ
280 civarına tarihlendirmiştir (Bankel 2009: 339)
80
DOI: 10.22520/tubaar.2022.30.004
Aytekin BÜYÜKÖZER
Figür 17: Kentin batısındaki kutsal alan terasları (Bankel 2009, fig. 1) / Terraces for the sanctuaries in the west of the city.
“Scamilli impares” tekniğinde inşa edilmiştir. Ion
düzenindeki yapının doğu cephesi tetrastylos in antis
planlı iken batı cephesinde üç kapı yer almaktadır
(fig. 18). Bu planı ile antikçağ propylonlarının genel
tipolojisine93 uymayan yapının cephe mimarisi de Batı
Anadolu’daki çağdaş Ion düzenli yapılara göre bazı
farklılıklar içerir. Ionia Rönesansının, Ion düzenindeki
yapıları için Anadolu-ion tipi kaide neredeyse bir standart
olarak kabul edilirken94, propylonda Samos tipi kaide
kullanılmıştır (fig. 19). Mevcut bilgilerimiz bu tipin
Hellenistik Dönem’de Batı Anadolu’da sadece bu yapıda
kullanıldığı yönündedir95. Yapının ion başlıkları da Samos
tipindedir (fig. 20). Ionia Rönesansının ilk evrelerinde
Hekatomnid mimarları tarafından üç tip ion başlığı
kullanılmıştır. Bunlardan olasılıkla en erkeni Labraunda
andronlarında kullanılan ve pulvinusları üzerindeki
anthemion bezemesi nedeniyle Samos’taki Polykrates
Tapınağı’nın Geç Arkaik-Erken Klasik dönemlere ait
anthemion süslemeli sütun başlıkları geleneğini sürdüren
Figür 18: Proylon’un Bankel tarafından yapılan rekonstrüksiyonu
(Bankel 2009, fig. 7) / Bankel’s reconstruction of the Propylon.
95
93
94
Tipoloji için bk. Carpenter 1970.
Anadolu-ion tipi kaide Anadolu’da Ion düzenli yapılarda,
Arkaik Dönem’den MÖ 3. yüzyıl sonlarına kadar temel tiptir
(Rumscheid 1994: 296). Hermogenes yapıları ile birlikte
daha kolay işlenebilen basit profilli Attika-ion tipi kaidenin
popüler olmasıyla birlikte Anadolu-ion tipi kaidenin kullanımı
nerdeyse terkedilme noktasına gelmiştir. Bununla birlikte
Hellenistik Dönem’de, MÖ 2. yüzyıla tarihlendirilen Pergamon
Büyük Sunak’ta (Pedersen 2004: 429), MÖ 159 civarına
tarihlendirilen Milet II. Eumenes Gymnasium Propylonu’nda
(Rumscheid 1994: 296, Kat. No. 159.1, Lev. 102.6), Erken
İmparatorluk Dönemi’nde ise Klaros’ta (Rumscheid
1994: 296), Ephesos’ta Ticaret Agorası’nın batı kapısında
(Rumscheid 1994: Kat. No. 43.2, Lev. 39.7), Mylasa AugustusRoma Tapınağı’nın akanthuslu sütun kaidelerinde (Rumscheid
2004: 144-146, 157, fig. 16.) ve Lagina Hekate Kutsal Alanı
Propylonu’nda (Büyüközer 2019: 210, fig. 15) Anadoluion tipi kaide görülmektedir. En geç örneklerden biri ise
Domitian Dönemi’ne tarihlendirilen Aizanoi Zeus Tapınağı’nın
kaideleridir. Bu örnekler MÖ 3. yüzyıl sonrasında Anadolu-ion
tipi kaidenin kullanımının azalmış olmakla birlikte tamamen
terk edilmediğinin göstergesidir.
Halikarnassos’ta benzer özellikte iki kaide tespit edilmiştir
(Pedersen 1994: 29, fig. 25-26). Kaidelerin tarihlendirilmesi
konusunda farklı düşünceler olsa da genel olarak Geç ArkaikErken Klasik Dönem’e ait oldukları kabul edilmektedir
(Pedersen 1994: 29; Hellner 2002: 177). A. Baran ise MÖ 5.
yüzyıl başlarından sonrasına hatta ortalarına tarihlenebileceğini
düşünmektedir (Baran 2010: 24).
81
KNIDOS VE IONIA RÖNESANSI
Figür 19: Propylonun Samos tipi sütun kaidesi / Samian type column base of the Propylon
başlıklardır96. Diğer iki başlık parataktik pulvinuslu Efes
tipi ve MÖ 4. yüzyılda Pytheos tarafından tasarlandığı
düşünülen üst üste binen yapraklarla süslü balteuslu
başlıklardır97.
Halikarnassos’taki
Maussolleion,
Labraunda’daki Zeus Tapınağı ve Priene Athena Polias
Tapınağı’nda uygulanan bu yeni tipin esas olarak Arkaik
Artemision’un mimarisine dayandığı kabul edilir98.
Pedersen, Hekatomnidlerin önde gelen mimarlarının
tapınaklar ve anıtlar üzerinde çalışmalar yapmak için
Samos ve Ephesos’a seyahat ettiğini düşünmektedir99.
Propylonun Ion başlıkları, Labraunda andronlarının
başlıklarından farklı olarak pulvinusunda herhangi bir
bezeme yoktur. Bu açıdan diğer örneklerden ayrılırken
bezemelerin boya ile yapılmış olabileceği ihtimali de
göz ardı edilmemelidir. Yapıda, söz konusu dönemde
kanonik hale gelen Anadolu-ion tipi kaide yerine
Samos tipi kaide tercih edilmesi, Ionia Rönesansı
ile ilişkilendirilmesi konusunda bazı soru işaretleri
doğurabilir. Ancak yapıyı salt bu açıdan değerlendirerek
bir sonuca varmak sağlıklı değildir. Kaldı ki tercih edilen
kaide Samos’un Arkaik evresindeki geleneği sürdürür
niteliktedir ve Ionia Rönesansının oluşmasında Samos
ve Efes gibi merkezlerin Arkaik Dönem mimarisi önemli
rol oynamıştır. Propylon, yukarıda da belirtildiği üzere
kentin en önemli kültü niteliğindeki Apollon Karneios
Kutsal Alanı’na girişi sağlamaktadır. Ancak Apollon
Karneios Tapınağı 2006 yılında elde edilen arkeolojik
sonuçlara göre MÖ 2. yüzyılda100, muhtemelen Geç
Klasik-Erken Hellenistik Dönem’den kalma eski kült
96
97
98
99
100
Hellström/Blid 2019: 71, fig. 131-133, 230 (Andron B); 168, fig.
344-349, 352 (Andron A). Başlıkların genel değerlendirmesi
için bk. Hellström/Blid 2019: 247.
Pedersen 2020: 229-230
Pedersen 2020: 230.
Pedersen 2013: 43.
Erkhardt 2011: 53-55.
Figür 20: Propylonun Ion başlığı / Ionic capital of the Propylon
yapısına ait malzemeler kullanılarak inşa edilmiştir.
Yapının altarı da sunak panolarının ön yüzlerindeki Theon
ve Zenodotos ismindeki sanatçı imzaları dikkate alınarak
MÖ 2. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmektedir101. Bu
önemli yapının ilk evresine dair elimizde herhangi bir
veri olmadığı için, Ionia Rönesansı kapsamında yapıyı
değerlendirebilmemiz mümkün değildir.
Kent, kurulduğu dönemden terk edildiği MS 7. yüzyılın
3. çeyreğine kadar aralıksız imar faaliyetlerine maruz
kalmıştır. Bu nedenle Geç Klasik-Erken Hellenistik
Dönem’de imar faaliyetlerine dair çok az mimari kanıt
vardır. Bunlar arasında en bilinen yapı, kent merkezine çok
da uzak olmayan bir burun üzerine inşa edilen ve piramidal
101
Erkhardt 2011: 53.
82
DOI: 10.22520/tubaar.2022.30.004
çatısının üstüne yerleştirilen 7 tonluk aslan heykeli
nedeniyle “Aslanlı Mezar” olarak adlandırılan yapıdır102.
Maussollos’un mezarının en erken benzerlerinden biri103
olarak tanımlanan mezar, dışta dörtgen, içte yuvarlak
planlıdır. Yapı altta üç basamaklı bir krepidoma ile çevrili
kare bir kaideye sahiptir. Krepidomanın devamındaki
yüksek podyum üstünde, tamamı gri renkli yerel
kireçtaşından olan, her bir cephede pseudo tetrastyle
sütunlar yer almaktadır. Merkezi sütunların aksial aralığı
daha geniş tutulmuş olup, yapının dört cephesinde
de merkez sütunlar arasına kalkan motifi işlenmiştir.
Mezar anıtının üst yapısında dorik arşitrav, triglif-metop
frizi ve dorik geison-sima blokları kullanılmıştır. Yapı,
Maussolleion’daki basamaklı piramit modelini taklit
eden bir üst örtüye sahiptir. Bu çatının ortasında dörtgen
bir kaide üzerinde meşhur aslan heykeli yer almaktaydı
(fig. 21). C. T. Newton104, bu anıtın MÖ 394 yılında
Knidos kenti yakınlarında Atina ile Sparta arasında
yapılan savaşta ölenlerin anısına yapılmış olabileceğini
belirtirken, F. Krischen yapıyı Milet Bouleuterionu’nun
dorik mimari elemanları ile karşılaştırarak MÖ 2.
Aytekin BÜYÜKÖZER
yüzyılın başlarına tarihlendirmiştir105. F. Willemsen106
anıt mezarı MÖ 4. yüzyılın 2. yarısına tarihlendirirken,
aslan heykeli ve mezarın çevresindeki arkeolojik veriler
üzerine gerçekleştirilen son çalışmalar yapının inşa tarihi
olarak MÖ 4. yüzyılın sonlarına işaret eder107. Bu farklı
tarih önerilerinin dışında araştırmacılar genel olarak
yapının Erken Hellenistik Dönem’de inşa edildiğini
savunmaktadır108. Yapının mimari elemanlarının göz ardı
edildiği bu değerlendirmelerin aksine Z. Gider Büyüközer
dorik mimari elamanların stil özelliklerinden hareketle
mezarı MÖ 4. yüzyılın son çeyreğine tarihlendirmiştir109.
Bu süreçte inşa edildiği düşünülen bir başka önemli yapı
da kentin batısında yer alan ve “Pembe Tapınak” olarak
da bilinen Dor Tapınağı’dır. Tapınak, pronaos, naos
ve opisthodomostan oluşmaktadır. Newton, stylobat
seviyesinde korunan bu tapınağın Aphrodite’ye adanmış
olabileceğini belirtmiştir110, ancak Love tarafından
yapılan kazı çalışmalarında tapınakta bulunan bir blok
üzerine kazınmış, zengin tüccar Theopompos’un Apollon
Karneios’a adadığını içeren bir yazıttan hareketle yapının
Apollon’a adanmış olabileceği düşünülmektedir111.
Tapınağın tarihiyle ilgili kesin bir öneri olmamakla
birlikte, MÖ 2. yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir112.
Dorik mimari elemanlar üzerine yapılan çalışmalar ise
stil özelliklerinden hareketle yapının MÖ 4. yüzyılın 2.
yarısına ait olabileceğini ortaya koymuştur113. Kentte dor
düzenindeki bir başka yapı, “Korinth Tapınak Terası”
olarak adlandırılan üçüncü terasın güney sınırına inşa
edilmiş olan ve Erken Hellenistik Dönem’e tarihlendirilen
bir stoadır114. Dorik Stoa, I planlı, iki nefli, tek katlıdır.
Stoanın ön cephesi doğal kayaya oyulmuş üç basamaklı
bir alt yapı üzerine inşa edilmiştir. Alanda sadece yapının
doğal kayaya oyulan basamaklarının bir kısmı ve yapının
cephe düzenlemesine ait dorik mimari bloklar ile bu
bloklara ait parçalar görülebilmektedir (fig. 4).
Yukarıda kısaca bahsedilen üç yapının ortak özelliği dor
düzeninde inşa edilmiş olmalarıdır ki bu da söz konusu
yapıların Ionia Rönesansı olarak tanımlanan dönemle
bağlantısız oldukları sonucunu doğurabilir. Bununla
birlikte gerek Karia gerekse Batı Anadolu’daki önemli
merkezlerde görülen dorik yapılar bu düşüncenin yanlış
olabileceğine işaret eder. Ionia Rönesansının en önemli
merkezlerinden Labraunda’da kutsal alanın mimari
105
106
107
108
Figür 21: Aslanlı mezarının rekonstrüksiyon önerisi (Rumscheid
1994, lev. 60.1) / Reconstruction of the Lion Tomb.
109
110
111
102
103
104
Jenkins 2008.
Henry 2020: 308.
Newton 1863: 493-494.
112
113
114
Krischen 1944: 173-181.
Willemsen 1959: 51.
Hellmann 2002: 296; Jenkins 2008: 29-32.
Kalpaxis 1986: 161-162; Waywell 1980: 5-7; Fedak 1990: 78;
Webb 1996: 121; Waywell 1996: 98; Waywell 1998: 235-241;
Berns 2003: 229-230; Jenkins 2006: 227-231; Jenkins 2008:
19-29.
Gider-Büyüközer 2019: 118-120.
Newton 1863: 368.
Love 1978: 1126-1127.
Bankel 2004: 104; Bankel 2009: 324.
Gider-Büyüközer 2019: 106.
Gider-Büyüközer 2020.
83
KNIDOS VE IONIA RÖNESANSI
açıdan en sıra dışı yapılarından olan andronlarda dikey
taşıyıcılar Ion düzeninde olsa da üst yapı elemanları dor
düzenindedir115. Labraunda’da dor düzenindeki Oikoi
Binası’nın arşitrav bloklarında116, Pergamon’da MÖ 4.
yüzyılın son çeyreğine tarihlendirilen dor düzenindeki
Athena Tapınağı’nın stylobat bloklarında117, Sinuri’deki
Dorik Stoa’nın stylobat bloklarında118 ve Miletos’un dor
düzenindeki Liman Stoası’nın stylobat bloklarında119
görülen dekoratif kenetler, söz konusu yapıları Ionia
Rönesansı ile bağlantılı hale getirir. Bu durumla
ilişkili bir başka önemli örnek Kos Asklepios Kutsal
Alanı’ndaki dorik yapılarda karşımıza çıkar. Buradaki
bazı dorik mimari elemanlarda dönemin en önemli
karakteristik uygulaması olarak kabul edilen KariaIonia tipi kurtağzı kanca yuvaları görülmektedir120.
MÖ 3. yüzyılın en önemli anıtlarından olan korinth
düzenindeki Belevi Maussolleion’u podyumunda dorik
entablatür tercih edilmiştir121. Mezar anıtı, korinth
başlıklarında görülen Karia-Ionia tipi kurtağzı kanca
yuvaları nedeniyle dönemin önemli yapıları arasındadır.
Tüm bu detaylar isminden dolayı sadece Ion düzeni ile
ilişkili görülebilecek olan bu dönemin aslında düzen
fark etmeksizin neredeyse tüm yapıları kapsadığını
göstermektedir.
SONUÇ
Maussollos’un satraplık başkentini Mylasa’dan
Halikarnassos’a taşıması ile başladığı kabul edilen Ionia
Rönesansının temel özelliklerini, Halikarnassos’un
yeniden planlanması ve anıtsal yapılarla donatılmasında,
Arkaik Ionia geleneğinin yenilikçi bir sentezle
kullanılmasıyla oluşturulduğu kabul edilir122. Bu süreç
Knidos’u, yeniden planlandığı MÖ 4. yüzyılın 2.
çeyreğinde, kent planlaması ve kent suruyla, devam eden
süreçte ise karakteristik uygulamalarıyla kapsamıştır.
Knidos’ta çift köşe bağının kullanımı Herakleia
kulelerindeki uygulamalar ile birlikte bu karakteristik
duvar tasarımının süreç içerisindeki gelişimine iyi bir
örnek oluşturarak, belki de bir tarihleme unsuru olarak
kullanılabilir. Bunu tutarlı bir değerlendirme olarak
sunabilmek için bölgedeki diğer kentlerde görülen
uygulamaların detaylandırılması gerekmektedir.
115
116
117
118
119
120
121
122
Hellström/Blid 2019: 78-104, fig. 229, 231 (Andron B); 172191, fig. 401 (Andron A).
Gider-Büyüközer 2019: 125-126, fig. 18.
Pedersen 2004: 415-419.
Pedersen 2004: 423-424, fig. 17.
Pedersen 2004: 423-426, fig. 19-20.
Asklepieion Tapınak A (Pedersen 2015: fig. 21); Tapınak B
(Livadiotti 2013: 147-149) ve diğer yapılar için bk. Livadiotti
2013.
Heinz 2017: 40-42, fig. 77-80.
Pedersen 2020: 223-224.
Knidos, bölgenin tarihsel süreci içinde Hekatomnid
Hanedanlığı için önemli bir merkez olmalıdır. Lydia
satraplığına bağlı iken MÖ 392 yılında özerk bir
satraplık olan Karia’da yeni satraplık merkezinin başına
getirilen Hekatomnos’un ilk görevi Kıbrıslı Evagoras’a
karşı savaşa katılmasıdır123. Bu durum MÖ 5. yüzyıl ve
4. yüzyıl başlarında Perslerin Karia’daki hakimiyetinin
devamlı tehdit altında olduğunu ve hatta yeni satraplığın
olasılıkla Akdeniz’den gelebilecek bazı tehditlere karşı
tampon bölge oluşturması amacıyla oluşturulduğunu akla
getirir. Özerk bir satraplık konumuna gelmesi ve bölgenin
Akdeniz’den gelecek tehditlere karşı korunması gibi bir
misyon yüklenmesi nedeniyle özellikle kıyı kentlerinin
kendilerini koruyacak tahkimat yapılarına daha çok
ihtiyaç duydukları açıktır. Maussollos’un satraplık
başkentini iç kesimlerdeki Mylasa’dan deniz kıyısındaki
Halikarnassos’a taşımasında, yeni başkentin konumunun
getirdiği avantajların etkili olduğu düşünülmektedir124.
Geniş ve korunaklı doğal limanı, kentin konumu
itibariyle gerek Ege gerekse Doğu Akdeniz ile ticari
ve kültürel ilişkileri geliştirebilecek olması ve şehri
çevreleyen kayalık tepelerin liman ve donanma için doğal
bir savunma sistemi oluşturması ve şehrin güçlü surlarla
çevrilmesine olanak tanıması gibi avantajlar, Knidos için
de geçerlidir. Şayet söz konusu dönemde bu yeni satraplık
Akdeniz’den gelen tehlikelere karşı bir tampon görevi
görecekse, Knidos’ta da Halikarnasos’takine benzer bir
düzenleme yapılması kaçınılmazdır. Tüm bu detaylar,
Knidos’un MÖ 4. yüzyılda yaşadığı köklü değişimlerin
Hekatomnid Hanedanlığı ile bağlantısına işaret eder.
Bir başka bağlantı, bir dönem çalışmalarını Maussollos’un
sarayında sürdüren filozof, matematikçi ve astronom
olan Knidoslu Eudoksos ile daha çok mimar kimliği ile
tanıdığımız Pytheos’tur. Ionia Rönesansının yeni mimari
standartlarının oluşmasında Eudoksos’un önemli bir payı
olduğu, Pytheos ile birlikte hem Maussolleion hem de
Priene Athena Polias Tapınağı’nın tasarımında karelaj
sistemine dayanan bir plan geliştirdiği düşünülmektedir125.
Uzunyuva mezar anıtının kazıları sırasında bulunan ve
üzerinde 121 mısralı şiirsel bir methiyenin yer aldığı
mermer bir yazıt126 ise Pytheos’un Knidos ile bağlantısı
hakkında çok önemli bilgiler içermektedir. Arkaik ve
Klasik Hellen şiir sanatında eğitim görmüş bir Hellenistik
Dönem şairi olan Hyssaldomos tarafından kaleme alınan
methiyede Pytheas ismi dikkat çeker. Ch. Marek127,
123
124
125
126
127
Briant 2020: 47.
Pedersen 2020: 223-228.
Pedersen 2020: 230, fig. 11.
Temenos alanına güneyden girişi sağlayan anıtsal kapının
batısındaki geç döneme ait bir yapının merdiven basamağı
olarak kullanılmış olan yazıt harf karakterlerine göre MÖ geç
3.- MÖ erken 2. yüzyıla tarihlendirilmiştir (Marek 2020)
Ch. Marek Hekatomnidlerin özellikle de Maussolos’un
sadece Mylasa ve Halikarnassos’un değil aynı zamanda
Kos ve Knidos’un kent yapılanmalarında da etkili olduğunu
84
DOI: 10.22520/tubaar.2022.30.004
yazıtta Pytheas’ın mesleği ile ilgili bir bilginin yer
almadığını belirtirken, methiyenin atfedildiği bey ile dost
ve Knidos’un politik yaşamında aktif bir kişi olduğunu
belirtir128. Methiyedeki ifadelere göre Pytheas’ın
memleketi Knidos’tur ve Knidos’ta Knidosluları
kötülüklerden koruyacak ve düşmanları hakim önüne
çıkaracak kadar nüfuzlu ve saygın biridir129. Metinde
geçen Pytheas’ın bizim tanıdığımız ünlü mimar Pytheos
olup olmadığı kesinlik kazanmamakla birlikte kuvvetli
bir ihtimal olarak görülmektedir. Pytheas’ın Pytheos
olması ve memleketinin de Knidos olması durumunda
Eudoksos ile birlikte Knidos’un yeniden planlaması
aşamasında başta kent planlaması olmak üzere her
noktada eser verdiği kabul edilebilir. Bu da çalışmanın
konusunu oluşturan Ionia Rönesansının şekillenmesi
aşamasında Knidos’un bu süreçten etkilenen değil bu
süreci yönlendiren kentlerden biri olduğu sonucunu
doğurur.
Anadolu’nun güneybatısındaki konumuyla Knidos,
özellikle Arkaik Dönem’de, Karia Bölgesi’nden ziyade
çevresini saran adalar grubunun bir üyesi gibi tamamen
denize bağımlı bir kent yapısına sahiptir. Bu durum doğal
olarak Knidos’un bölgeden bağımsız Rhodos ve Kos gibi
adalarla bağlantılı bir kent olarak düşünülmesine neden
olmuştur. Ancak MÖ 4. yüzyıldaki gelişmeler ve kentte
tespit edilen mimari detaylar, adalar grubunun üyesi olan
Knidos’u “Karia Kültür Topluluğu”na yaklaştırmaktadır.
128
129
belirtmektedir (Marek 2020, 423). 2017 yılında Knidos kent
surları projesine başladığımızda kentin taşınma ve/veya
yeniden planlanması ile bağlantılı olarak kabul gören düşünce
bu planlamanın İskender sonrasında yapıldığı yönündeydi.
Kent surlarının tarihinin de MÖ 330 sonrası olması gerektiği
belirtilmekteydi. Ancak biz bu sürecin Hekatomnos ve
özellikle Maussollos ile bağlantılı olarak kent planlamasının
MÖ 4. yüzyılın 2. çeyreğinde gerçekleşmiş olması gerektiğini
belirttik (Büyüközer 2020). Bugün gelinen noktada yeni
arkeolojik veriler ve bunların yorumlanmasıyla Knidos’un
Hekatomnidlerle olan bağlantısı her geçen gün daha kabul
edilir bir öneri haline gelmiştir.
Marek 2020, 426.
Marek 2020, 428.
Aytekin BÜYÜKÖZER
85
KNIDOS VE IONIA RÖNESANSI
KAYNAKÇA
ALTUNEL, E. / STEWART, S. / BARKA, A. /
PICCARDI, L. 2003.
“Earthquake Faulting at Ancient Cnidus, SW Turkey”,
Turkish Journal of Earth Sciences 12, 137-151.
ARISTOTALES
Politika Atinalıların Devleti, (çev. F. Akderin), İstanbul,
2005.
AYLWARD, W. 2014.
“Lewis Holes at Claros”, (Ed. J.-C. Moretti): Le
sanctuarie de Claros et son oracle. Lyon, 63-74.
BALCER, J. M. 1991.
“The East Greeks under Persian Rule: A Reassessment”,
Akhaemenid History VI, Asia Minor and Egypt:
Old Cultures in a New Empire, (Eds. H. SancisiWeerdenburg / A. Kuhrt), Leiden, 57-65.
BAMMER, A. 1972.
Die Architektur des jüngeren Artemision von Ephesos,
Wiesbaden.
BANKEL, H. 2004.
“Knidos. Das Triopion. Zur Topographie des
Stammesheiligtums der dorischen Hexapolis”, Macht
Architectur, Architectur der Mach, Mainz am Rhein,
(Eds. E. L. Schwandner/ K. Rheidt), 100-113.
BANKEL, H. 2009.
“Versatzmarken am Propylon des Heiligtums für Apollon
Karneios in Knidos”, Byzas 9, 323-341.
BARAN, A. 2010.
Hekatomnidler Öncesinde Karia Mimarisi, Ankara:
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
BRIANT, P. 2020.
“Akhaimenid Hâkimiyeti Altında Karia ve Karialılar”,
Karialılar, Denizcilerden Kent Kuruculara, İstanbul,
(Eds. O. Henry/ A. Belgin-Henry), 42-49.
BRUNS-ÖZGAN, C. 2002.
Knidos Antik Kent Rehberi,
Matbaacılık.
Konya:
Pozitif
BÜYÜKÖZER, A. 2019a.
“Lagina ve Ionia Rönesansı: Tapınak ve Propylon’daki
Uygulamalar Işığında Ionia Rönesansı’nın Kronolojik
Tanımlamasına Yeni Bir Katkı”, Arkhaia Anatolika 2,
195-217.
BÜYÜKÖZER, A. 2019b.
“Knidos Liman Duvarları”, Cedrus VII, 215-237.
BÜYÜKÖZER, A. 2020.
“Knidos Kent Surları: Kap Krio Savunma Sistemi ve 56
Numaralı Kule (?)”, Olba 28, 165-206.
CAHN, H. A. 1970.
Knidos. Die münzen des 6. und 5.Jhs. v.Chr., Berlin.
CARPENTER, J. R. 1970.
The Propylon in Greek and Hellenistic Architecture,
Yayınlanmamış
Doktora
Tezi,
Pennsylvania
Üniversitesi, Philadelphia.
COOK J. M./ PLOMMER, W. H. 1996.
The Sanctuary of Hemiteia at Kastabos, Cambridge.
COOK, J. M. 1961.
“Some Sites of the Milesian Territory”, BSA 56, 90101.
BEAN, G. E./ COOK, J. M. 1952.
“The Cnidia”, BSA 47, 171-212.
CORSO, A. 1997.
“The Cnidian Aphrodite”, Sculptors and Sculpture
of Caria ant the Dodecannese, (Eds. I. Jenkins/ G. B
Wayvell), 91-98.
BERNS, C. 2003.
“Untersuchungen zu den Grabbauten der frühen
Kaiserzeit in Kleinasien”, Asia Minor Studien 51, 2003.
CORSO, A. 2004.
“Il Sostrato Storico-Politico Dell’Aphrodite Cnidia”,
Annuario LXXXII, 343-364.
BERTI, F. 2011.
“L’agora di Iasos alla luce delle più recenti scoperte”,
Labraunda and Karia, (Eds. L. Karlsson/ S. Carlsson),
Boreas 32, 291-305.
ÇÖRTÜK, U. 2020.
“Pladasa Kenti Savunma Mimarisi Üzerine Gözlemler”,
Arkeoloji Dergisi XXV, 99-116
BLUMEL, W. 1997.
“Vertrag zwischen Latmos und Pidasa”, EpigrAnat 29,
135–142
and
DEMAND, N. 1989.
“Did Knidos Really Move? The Literary
Epigraphical Evidence”, ClAnt, 8, 224-237.
86
DOI: 10.22520/tubaar.2022.30.004
Aytekin BÜYÜKÖZER
DEMİRTAŞ, B. 2010.
“Karia-İonia Tipi Kurt Ağzı Kanca ve Magnesia Artemis
Tapınağı”, Metropolis Ionia II. Yolların Kesiştiği Yer.
Recep Meriç İçin Yazılar, (Eds. S. Aybek/ A. K. Öz),
İstanbul, 105-114.
DEMİRTAŞ, B. 2015.
“Karia-İonia Tipi Kurtağzı Kanca: Letoon, Leto Tapınağı
Örnekleri”, Kum’dan Kente Patara Kazılarının 25
Yılı, (Eds. H. İşkan/ F. Işık), İstanbul, 133-144.
DİLER, A. 2020.
Mylasa Uzunyuva Hekatomneionu, İstanbul: Ege
Yayınları.
DINSMOOR, W. B. 1950.
The Architecture of Ancient Greece, London: B. T.
Batsford.
DOKSANALTI, E. 2007.
“Knidos- Kap Krio Yerleşim Alanı”, İdol 33, 8-17.
ERHARDT, W. 2011.
“Knidische Sakralbezirke im Hellenismus”, Kölner und
Bonner Archaeologicia 1, (Eds. M. Bentz/ D. Boschung/
T. Fischer/ R. Förtsch/ M. Heinzelmann/ F. Rumscheid),
49-64.
HELLNER, N. 2002.
Die Säulenbasen des zweiten Dipteros von Samos,
Diss. TU München.
HELLSTROM, P./ BLID, J. 2019.
“The Andrones”, Labraunda 5, Stockholm.
HELLSTROM, P./ THIEME, T. 1982.
“The Temple of Zeus”, Labraunda Swedish
Excavations and Researches, Vol. 1.3, Stockholm.
HENRY, O. 2012.
“Buildings the Mountain, The Isolated Settlement of
Karapınar in Karia”, Stratonikeia’dan Lagina’ya,
A.A. TIRPAN’a Armağan, . (Eds. B. Söğüt), 289302.
HENRY, O. 2020.
“Karia Anıtsal Mezarları ve Maussolleionları Üzerine
Bir Araştırma”, Karialılar, Denizcilerden Kent
Kuruculara, (Eds. O. Henry/ A. Belgin-Henry),
İstanbul, 296 – 320.
HORNBLOWER, S. 1982.
Mausolus, Oxford.
FABIANI, R./NAFISSI, M. 2013.
“La pubblicazione dei decreti a Iasos: cronologia e
topografia”, Iasos e il suo territorio, Archaeologica
170, (Eds. D. Baldoni/ F. Berti/ M. Giuman), 37-60.
HULDEN, O. 2021.
“Herakleia am Latmos. Von einer lokalen
‘Dynastensiedlung‘
zur
frühhellenistischen
Herrscherresidenz”, L’Asie Mineure Occidentale
au IIIe siècle A.C., (Eds. P Brun/ L. Capdetrey/ P
Fröhlich), 381-395.
FEDAK, J. 1990.
Monumental Tombs of the Hellenistic Age: A Study
of Selected Tombs from the Pre-Classical to the Early
Imperial Era, Toronto, University of Toronto Press.
JANSEN, B. 2016.
“Defensive Funktionen”, Ancient Fortification,
(Eds. S. Müth/ P. I. Schneider/ M. Schnelle/ P. D De
Staebler), 101-125.
GARLAN, Y. 1974.
Recherches de poliorcetique grecque, Athens: French
Scholl at Athens.
JENKINS, I. 2006.
Greek Architecture and Its Sculpture, London.
GİDER-BÜYÜKÖZER, Z. 2019.
“Anadolu Dor Mimarisi: MÖ 4. Yüzyıl”, Arkhaia
Anatolika 2, 102-165.
GİDER-BÜYÜKÖZER, Z. 2020.
“Knidos Dorik Stoa (Sostratos
Değerlendirme”, Olba 28, 131-164.
?):
Stilistik
HEINZ, R. 2017.
Das Mausoleum von Belevi: Bauforschungen, Wien.
HELLMANN, M.C. 2002.
L’archıtecture Grecque, 1: Les Prıncıpes De La
Constructıon, Paris.
JENKINS, I. 2008.
The Lion of Knidos, London.
JEPPESEN, K. 1955.
“The Propylaea”, Labraunda 1.1, Lund.
JEPPESEN, K. 2002.
The Maussolleion At Halikarnassos 5. The
Superstructure, Aarhus: Aarhus University Press.
KALPAXIS, T. E. 1986.
Hemiteles. Akzidentelle Unfertigkeit und “BossenStil” in der griechischen Baukunst, Mainz am Rhein.
87
KNIDOS VE IONIA RÖNESANSI
KARLSSON, L. 2013.
“The Building Techniques in the Fortification Towers of
Labraunda”, Orhan Bingol’e 67. Yaş Armağanı, (Eds
G. Kökdem), 261-272.
KARLSSON, L./ BLID, J./ HENRY, O. 2011.
“Labraunda 2010. A Preliminary Report on the
Swedish Excavations”, OpAthRom 4, 19-67.
KIENAST, H. J. 1978.
Die Stadtmauer von Samos, Bonn.
KOENIGS, W. 2015.
Der Athenatempel von Priene, Wiesbaden.
KONECNY, A. L./ REGGENDORFER, P. 2014.
“Alinda in Karia: The Fortifications”, Hesperia 83/4,
709-746.
KRISCHEN, F. 1944.
“Löwenmonument und Maussolleion”, RM 59, 173181
LABUFF, J. 2010.
“The Union of Latmos and Pidasa Reconsidered”,
EpigrAnat 43, 115-124.
LIVADIOTTI, M. 2013.
“L’Olivella Cario-Ionica e il legamede Kos con la
‘Rinascenza ionica”, Monumenti di Kos I. La Stoa
Meridionale dell’agora. Thiasos Monografie 3 (Eds.
G.Rocco), Roma.
LOVE, I. C. 1968.
“Knidos- Excavations in 1967”, TAD XVI/2, 133-159.
LOVE, I. C. 1978.
“A Brief Summary of Excavations at Knidos 19671973”, The Proceeding of the Xth International
Congress of Classical Archaeology, II, Ankaraİzmir, 23-30/IX/1973, 1111-1133.
MADDOLI, G. 2010.
“Du nouveau sur les Hékatomnides d’après les
inscriptions de Iasos”, Hellenistic Karia (Eds. R. Van
Bremen / J-M. Carbon), Bordeaux, 123-131.
MAREK, Ch. 2020
“Milas Hekatomnid Mezarı’ndan Yeni Bir Hymnus”,
Mylasa Uzunyuva Hekatomneion’u (Ed. A. Diler),
İstanbul, 407-432.
MARSDEN, E. W. 1969.
Greek
and
Roman
Development, Oxford.
Artillery,
Historical
MARTIN, R. 1965.
Manuel d’architecture grecque, 1.Matériaux et
techniques, Paris.
MASTURZO, N. 2016.
“L’area a sud dell’agora. Il tempio distilo d’eta
ecatomnide e l’architettura ionica”, Missione
Archeologica Italiana di Iasos 6, Roma.
McNICOLL, A. W. 1997.
Hellenistic Fortifications From the Aegean to the
Euphrates, Oxford.
MORETTI, J.-C. 2015.
“L’architecture publique à Délos au IIIe s. A.C. ”,
L’Architecture monumentale Grecque au IIIe siècle
A.C (Ed. J. des Courtils), Bordeaux, 83-115.
MUSS, U./BAMMER, A. 2001.
“Der Altar des Artemisions von Ephesos”, Forschungen
in EphesosBd. 12.2, Wien.
MUTH, S./RUPPE, U. 2016.
“Regional begrenzte Phänomene”, Ancient Fortification,
(Eds. S. Müth/ P. I. Schneider/ M. Schnelle/ P. D. De
Staebler), 231-248.
MUTH, S. 2016.
“Urbanistic Functions and Aspects”, Ancient
Fortification, (Eds. S. Müth/ P. I. Schneider/ M. Schnelle/
P. D. De Staebler), 159-172.
NAFISSI, M. 2010.
“Hekatomnidler ve Karia”, Gezgin Taşlar. İstanbul
Arkeoloji Müzesi’ndeki Iasos Mermerleri, (Eds. F.
Berti/ R. Fabiani/ Z. Kızıltan/ M. Nafissi),İstanbul, 99101.
NEWTON, C. T. 1863.
A History of Discoveries at Halicarnassus, Cnidus,
and Branchidae II, London.
NIX, L. –SCHMIDT, W. 1900.
Herons von Alexandria Mechanik und Katoptrik,
Leipzig.
NOACK, F. 1910.
Die Baukunst des Altertums, Berlin.
ÖĞÜN, B./ IŞIK, C. 2003.
“Kaunos”, Kbid, İzmir.
ÖZGAN, R. 2009.
“Eski-Yeni Knidos Problemi”, Arkeoloji ve Sanat
Dergisi 132, 93-112.
88
DOI: 10.22520/tubaar.2022.30.004
PATON, W. R./ MYRES, J. L 1896.
“Karian Sites and Inscriptions”, The Journal of Hellenic
Studies 16, 188-271.
PEDERSEN, P./ RUPPE, U. 2016.
“The Fortifications at Halikarnassos and Priene: Some
Regional Characterıstıcs?”, Focus on Fortifications,
(Eds. R. Frederiksen/ S. Müth/ P. I. Schneider/ M.
Schnelle), Oxford, 560-580.
PEDERSEN, P. 1994.
“The Fortifications of Halikarnassos”, Fortifications et
Défense du Territoire en Asie Mineure Occidentale
et Méridionale, (Eds. P. Debord/ R. Descat), Bordeaux,
215-236.
Aytekin BÜYÜKÖZER
PEDERSEN, P. 2020.
“Batı Küçük Asya Mimarlığında Ionia Rönesansı”,
Karialılar, Denizcilerden Kent Kuruculara, (Eds. O.
Henry/ A.Belgin-Henry), İstanbul, 220-239.
PEDERSEN, P. 2021.
“From Classical to Hellenistic: the Maussolleion and
the Ionian Renaissance”, Karia and the Dodekanese:
Cultural Interrelations in the Southeast Aegean I
Late Classical to Early Hellenistic (Eds. P. Pedersen/
B. Poulsen/ J. Lund), 25-38.
PESCHLOW-BINDOKAT, A. 2005a.
“Feidforschungen im Latmos. Die Karische Stadt
Latmos”, Milet Ill.6, Berlin.
PEDERSEN, P. 2001/2002.
“Reflections on the Ionian Renaissance”, Hephaistos
19/20, 97-130.
PESCHLOW-BINDOKAT, A. 2005b.
Latmos’ta Bir Karia Kenti Herakleia Şehir ve Çevresi,
İstanbul: Homer Kitap Evi.
PEDERSEN, P. 2004.
“Pergamon and the Ionian Renaissance”, IstMitt 54,
409-434
PESCHLOW, A. 1994.
“Die Befestigungen von Latmos”, REA, Vol. 96, 155172.
PEDERSEN, P. 2009.
“The Palace of Maussollos in Halikarnassos”, Die Karer
und die Anderen, (Eds. F. Rumscheid), 315-348.
PHILON
Poliorketica, (Çev. A. W. Lawrance, Greek Aims in
Fortifications, Oxford, 1979).
PEDERSEN, P. 2010.
“The City Wall of Halicarnassos”, Hellenistic Karia,
(Eds. R. Van Bremen/ J. M. Carbon), 269-316.
RIDGWAY, B. S. 1997.
Fourth-Century Styles in Greek Sculpture, Madison:
University of Wisconsin Press.
PEDERSEN, P. 2011.
“The Ionian Renaissance and Alexandria seen from the
perspective of a Karia-Ionian lewis hole”, Labraunda
and Karia. Proceedings of the International
Symposium Commemorating Sixty Years of Swedish
Archaeological Work in Labraunda, (Eds. L. Karlsson/
S .Carlsson), Upsala, 365-388.
ROBERT, J. / ROBERT, L. 1983.
Fouilles d’Amyzon en Carie I, Paris.
PEDERSEN, P. 2012.
“Lagina and the Ionian Renaissance”, Stratonikeia’dan
Lagina’ya Ahmet Adil Tırpan Armağanı, İstanbul,
(Eds. B. Söğüt), 513-525.
PEDERSEN, P. 2013.
“The 4th century BC ‘Ionian Renaissance’ and Karian
Identity”, 4th Century Karia. Defining a Karian
Identity under the Hekatomnids, Varia Anatolica
XXVIII (Eds. O. Henry), İstanbul, 33-64.
PEDERSEN, P. 2015.
“The Ionian Renaissance and the Hellenistic architecture
of Kos”, L’Architecture monumentale Grecque au IIIe
siècle A.C. (Eds. J. des Courtils), Bordeaux, 147-174.
RUMSCHEID, F. 1994.
Untersuchungen zur Kleinasiatischen Bauornamentik
des Hellenismus I-II, Mainz.
RUMSCHEID, F. 2004.
“Der Tempel des Augustus und der Roma in Mylasa. Eine
kreative Mischung östlicher und westlicher Architektur”,
JdI 119, 131-178.
STELLE, L. A. 1965.
La civiltà micenae nei documenti contemporanei,
Roma
TIRPAN, A. A. 1990.
“Knidos Akropol Surları”,
Toplantısı 8, 429-456.
Araştırma
Sonuçları
TOZLUCA, D. O./ DOKSANALTI, E. M. 2019.
“A Group of Protogeometric and Geometric Pottery
Found in Knidos”, Anodos, Studies of Ancient World
14/2014, 217-225.
89
KNIDOS VE IONIA RÖNESANSI
TUNA, N. 1998.
“Burgaz Arkeolojik Kazıları 1997 Yılı Çalışmaları”,
KST 20/2, 425-439.
VITRUVIUS
Mimarlık Üzerine On Kitap, (çev. Güven, S.) Ankara
1990.
von GERKAN, A. 1924.
Griechische Städteanlagen. Leipzig.
WAYWELL, G. B. 1980.
“Mausolea in South-West Asia Minor”, Yayla 3, 5-11.
WAYWELL, G. B. 1996.
“The Scylla Monument from Bargylia”, AntP 25, 75-119
WAYWELL, G. B. 1998.
“The Lion from the Lion Tomb at Cnidus”, Regional
Schools in Hellenistic Sculpture, (Eds. O. Palagia/ W
Coulson), Oxford, 235-241.
WEBB, P. A. 1996.
Hellenistic Architectural Sculpture. Figural motifs in
Western Anatolia and Aegean Island, London.
WILLEMSEN, F. 1959.
“Die Löwenkopf-Wasserspeier vom
Zeustempels”, OlForsch 4, Berlin.
Dach
des
WINTER, F.E. 1994.
“Problems of Tradition and Innovation in Greek
Fortifications in Asia Minor, Late Fifth to Third Century
B. C.”, Fortifications et Défense du Territoire en Asie
Mineure Occıdentale et Méridionale, (Eds. P. Debord/
R. Descat), 29-52.
WÖRRLE, M. 2003.
“Inschriften von Herakleia am Latmos III. Der
Synoikismos der Latmioi mit den Pidaseis”, Chiron 33,
121-143.