[go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu
TÜFEK nýnda önemli olaylar meydana geldi. Onun III. Abdurrahman’a itaatten ayrýlýp Leon ve Navarra (Neberre) krallýklarýyla ittifak kurmasý ve Leon Kralý II. Ramiro’nun hâkimiyetini tanýdýðýný açýklamasý üzerine iki taraf arasýnda mücadele baþladý (323/935). III. Abdurrahman 326’da (938) isyaný bastýrmak için harekete geçti. Önce Muhammed’in idaresindeki Kal‘atü Benî Eyyûb’u ele geçirdi, ardýndan Sarakusta’yý kuþatýp isyancý valiyi teslim olmak zorunda býraktý. Ancak hükümdar, Benî Tücîb’in kuzey sýnýrlarýndaki etkinliðini dikkate alarak Muhammed b. Hâþim’i affedip görevinde býraktý. 329’da (940-41) Simancas surlarý önünde cereyan eden ve müslümanlarýn yenilgisiyle sonuçlanan savaþta Leon kralýna esir düþen Muhammed, III. Abdurrahman’ýn yaptýðý barýþ sayesinde kurtuldu (940). Bu sýrada Kurtuba’ya (Cordoba) geldi, kendisini çok iyi karþýlayan halife tarafýndan vezirlik mertebesine yükseltildi ve görevine yeniden baþladý. Hýristiyanlarla savaþta önemli baþarýlar kazanan Muhammed b. Hâþim’in ölümü üzerine (338/ 949) vali tayin edilen oðlu Yahyâ b. Muhammed de hýristiyanlarla mücadelede baþarý gösterdi. Daha sonraki valilerden Abdurrahman b. Mutarrif’in adý, devlet yönetimini fiilen elinde tutan Baþvezir Ýbn Ebû Âmir el-Mansûr’a karþý onun oðlu Abdullah’ýn liderliðinde yürütülen bir isyan hazýrlýðýna karýþtý. Bu sýrada görevden alýnan ve ardýndan idam edilen Abdurrahman’ýn yerine Yahyâ b. Abdurrahman getirildi (379/989). Benî Hâþim (1019-1039). Yahyâ b. Abdurrahman’ýn ardýndan valilik görevini oðlu Münzir üstlendi (400/1010). Münzir bölgede giderek gücünü arttýrdý, valiliðinin onuncu yýlýnda hükümdarlýðýný ilân etti (410/1019). Mülûkü’t-tavâif döneminde Sarakusta’da hüküm süren Benî Hâþim hânedanýnýn ilk hükümdarý kabul edilen Münzir b. Yahyâ el-Mansûr Kastilya, Barselona (Berþelûne), Navarra ve Leon krallýklarýyla dostluk kurdu. Lâride (Lérida), Tutîle (Tudela) gibi egemenliði altýndaki þehirlerde istikrarý saðladý. Baþþehir Sarakusta onun zamanýnda sakin dönemlerinden birini yaþadý, nüfusu arttý ve refah seviyesi yükseldi. Münzir’in 414 (1023) yýlýnda ölümünden sonra tahta oðlu Yahyâ çýktý. Yahyâ el-Muzaffer zamanýnda Barselona kralýyla iliþkiler bozuldu ve sýnýrdaki bazý merkezler iþgal edildi. Onun ölümünün (420/1029) ardýndan tahta çýkan II. Münzir b. Yahyâ Muizzüddevle 430’da (1039) kumandanlarý ve bazý yakýnlarý tarafýndan öldürüldü. Bunun üzerine Sarakusta’da karýþýklýklar çýktý. Bu esnada Süleyman b. Hûd’un þehri ele geçirmesiyle Sarakusta Tücîbîleri’nin egemenliði sona erdi (Muharrem 431 / Eylül-Ekim 1039) ve Hûdîler’in hâkimiyeti baþladý. Benî Sumâdýh (1042-1091). Endülüs Emevî Devleti hâcibi Ýbn Ebû Âmir el-Mansûr’un kumandanlarýndan olan Muhammed b. Ahmed b. Sumâdýh ayný zamanda Veþka (Huesca) valiliði görevinde bulunmuþtu. Daha sonra Belensiye’de hüküm süren Âmirî Hâcib Abdurrahman b. Ebû Âmir’in oðlu Abdülazîz, 416’da (1025) Muhammed b. Ahmed’in oðlu Ebü’l-Asbað Ma‘n et-Tücîbî’yi Meriye’ye vali tayin etti. Ebü’l-Asbað baðýmsýzlýðýný ilân ederek Benî Sumâdýh kolunu kurdu. Baþarýlý bir hükümdar olan Ma‘n, istikrarý saðlamanýn yanýnda Lûrka (Lorca), Beyyâse (Baeza) ve Ceyyân’ý (Cáen) egemenliði altýna aldý. 1051’de ölümünden sonra henüz on dört yaþýndaki oðlu Ebû Yahyâ Muhammed amcalarýnýn desteðiyle Mu‘tasým-Billâh lakabýyla tahta çýktý. Amcasý Ebû Utbe Ýbn Sumâdýh üç yýl boyunca nâib sýfatýyla yönetim iþlerinde yardýmcý oldu. Bastýrdýðý sikkelerde Vâsik-Billâh ve Reþîd lakaplarýný kullanan Mu‘tasým’ýn kýrk yýl devam eden melikliði komþularýyla mücadele içinde geçti. Gýrnata ve Belensiye ile mücadele eden Mu‘tasým, Gýrnata’yý istilâ etmeye niyetlendi, ancak bunu baþaramadý. Mu‘tasým, oðlu Muizzüddevle ile Endülüs’e geçen Murâbýt Hükümdarý Yûsuf b. Tâþfîn’e kýymetli hediyeler ve ordusuna yardýmcý birlik gönderdi; bu askerler Zellâka (Sagrajos) savaþýna (479/1086) ve Aledo (Lîd) kuþatmasýna katýldý. Mu‘tasým ölümünden (14 Mayýs 1091) bir süre önce oðlu Ahmed Muizzüddevle’ye, Ýþbîliye (Sevilla) Murâbýtlar’ýn eline geçtiði takdirde Meriye’yi onlara býrakýp Hammâdîler’in hâkimiyetindeki Maðrib topraklarýna sýðýnmasýný vasiyet etti. Muizzüddevle’nin onun vasiyetine uyarak üç gemiyle Bicâye’ye gitmesi üzerine Benî Sumâdýh hânedaný sona erdi (Ramazan 484 / Ekim-Kasým 1091). Diðer bir rivayete göre ise Murâbýt birlikleri þehri kuþattýðýnda hayatta olan Mu‘tasým hastalýðýna raðmen Murâbýt kuvvetlerine karþý direnmiþ, ancak içeri girmelerini önleyememiþtir. Þehri Muizzüddevle’nin savunduðu, fakat sonunda Akdeniz’deki Benî Mezgannâ adasýna yerleþmek için þehri terkettiði de söylenmektedir. Benî Sumâdýh devrinde Meriye mimari, ticaret, bilim ve kültür alanlarýnda en parlak dönemini yaþamýþ, Mu‘tasým Meriye’nin imarý için büyük gayret göster- miþ, þehre temiz su getirmek amacýyla kanallar açtýrmýþ, çeþitli bina ve saraylar yaptýrmýþtýr. Donanma üssü niteliðini sürdürmesinin yanýnda Endülüs’ün en iþlek ticarî limaný olarak zenginleþen þehirde önemli imar faaliyetleri gerçekleþtirilmiþtir. Benî Sumâdýh sarayýnda Ýbnü’l-Haddâd el-Vâdîâþî, Ýbn Ubâde, Ýbn Þüheyd, coðrafyacý Ýbnü’d-Delâî el-Uzrî ve Ebû Ubeyd el-Bekrî gibi âlim, þair ve edipler kalmýþtýr. Diðer taraftan Batý Endülüs’te Batalyevs merkez olmak üzere Saðrülednâ’da hüküm süren Eftasîler’in (10221095), Berberî asýllý olmalarýna raðmen toplum içinde itibarlý bir mevki edinebilmek amacýyla ikinci hükümdar Abdullah b. Muhammed’den itibaren Tücîbîler’e mensup olduklarýný söyledikleri bilinmektedir. BÝBLÝYOGRAFYA : Ýbn Sa‘d, e¹-ªabašåt, I, 323; Ýbn Abdülhakem, Fütû¼u Mý½r (Torrey), s. 224-235; Kindî, el-Vülât ve’l-šuŠât (Guest), s. 10, 34-35, 49, 51, 65, 71, 303-305, 309, 311, 317; Ebû Bekir el-Mâlikî, Riyâ²ü’n-nüfûs (nþr. Beþîr el-Bekkûþ), Beyrut 1403/ 1983, I, 102-106; Yâkut, Mu£cemü’l-büldân (Cündî), II, 19; Ýbn Ýzârî, el-Beyânü’l-mu³rib, III, 167169; Bosworth, Ýslâm Devletleri Tarihi, s. 17-22; D. Wasserstein, The Rise and Fall of the PartyKings: Politics and Society in Islamic Spain 10021086, Princeton 1985, bk. Ýndeks; M. Abdullah Ýnân, Devletü’l-Ýslâm fi’l-Endelüs: Düvelü’¹-¹avâßif, Kahire 1408/1988, s. 164-173, 264-270; Receb Muhammed Abdülhalîm, el-£Alâšåt beyne’l-Endelüsi’l-Ýslâmiyye ve Ýsbânyâ en-Na½râniyye fî £a½ri Benî Ümeyye ve mülûki’¹-¹avâßif, Kahire, ts. (Dârü’l-kütübi’l-Ýslâmiyye), s. 336-346; E. Lévi-Provençal, “Tucibîler”, ÝA, XII/1, s. 479; P. Guichard, “Tujýb”, EI 2 (Ýng.), X, 582-584; Settâr Ûdî, “Tücîbiyân”, Dâniþnâme-i Cihân-ý Ýslâm, Tahran 1380/2002, VI, 11-14; Câsim el-Ubûdî, “Sarakusta”, DÝA, XXXVI, 113-114. ÿNadir Özkuyumcu – — TÜFEK ˜ ™ Ahþap kundak üzerine yerleþtirilmiþ namludan ve namludaki ateþleme tertibatýyla niþangâhtan meydana gelen ateþli bir el silâhýdýr. Farsça tufeng kelimesi Osmanlý kaynaklarýnda tüfenk, tüfeng, tüfek þeklinde geçer. Kelime bu mânasýný XV. yüzyýlda kazanmýþtýr. Kundaksýz dövme demir namludan ibaret olup aðýzdan doldurulan, taþ veya demir gülle atan, uzaktan tetiksiz bir fitilli ateþleme mekanizmasýyla ateþlenen en eski silâhlarý küçük çaplý top veya aðýr tüfek diye nitelendirmek mümkündür. Bu tür silâhlardan olan ve daha çok kalelerin metrislerinde kullanýlan þakalozlarý XV ve XVI. yüzyýllarda Osmanlýlar küçük top, Macarlar ise aðýr tüfek (puska, pixis) þeklinde nitelendirmiþ459 TÜFEK tir. Macarca’da “kancalý tüfek” mânasýna gelen “szakállas puska”, adýný namlunun altýnda bulunan ve silâhýn güçlü tepmesini önlemek amacýyla duvara veya sipere raptetmek için kullanýlan kancadan almaktadýr. XIV. yüzyýlýn son çeyreðinde ateþli silâhlarla Balkanlar’da tanýþan Osmanlýlar’ýn ne zamandan beri tüfek kullandýklarý kesin þekilde bilinmemektedir. Tüfek kullanýmýyla ilgili verilen en erken tarihleri (1394, 1402, 1421, 1430, 1440, 1442) bazý tarihçiler doðru bulmamakla beraber Osmanlýlar’ýn 1443-1444 Osmanlý-Macar savaþlarý ile II. Kosova Savaþý’nda tüfek kullandýklarý genellikle kabul edilmektedir (Gazavât-ý Sultân Murâd, s. 42, 52, 54, 67-68; Emecen, s. 34). Bu silâhlarýn arkebüz veya þakaloz tarzýnda kundaksýz küçük top yahut aðýr ateþli el silâhlarý olmasý muhtemeldir. XV. yüzyýldan kalma buna benzer silâhlar Macar Askerî Müzesi dahil birçok Avrupa müzesinde mevcuttur. Bu tür fitilli arkebüzler Avrupa’da 1380’lerden beri bilinmekteyse de bunlarýn el silâhý þeklinde kullanýlýþlarý XV. yüzyýlýn sonlarýna rastlar. Tüfekler Osmanlýlar’a muhtemelen ticaret yoluyla yahut Balkanlar’da ve Doðu Akdeniz’de Avrupalýlar’a karþý yaptýklarý akýn ve savaþlarýn sonucunda ulaþmýþtýr. Osmanlýlar’ýn Balkanlar’daki sýnýr kalelerinde XV. yüzyýlýn ortalarýndan itibaren top ve tüfek kullandýklarý arþiv kaynaklarýndan bilinmektedir. Meselâ 1455’te Üsküp Kalesi’nde on iki topla 125 kurþun top güllesi ve 148 tüfekle 4000 tüfek kurþunu (fýndýk), ayný tarihte Novoberda Kalesi’nde üç büyük top, beþ prangý denilen küçük topla elli beþ tüfek bulunmaktaydý (Emecen, s. 35-36). XV. yüzyýlda bazý Balkan kalelerinin silâh defterlerinde görülen tüfenk kelimesinin fitilli arkebüz için kullanýldýðý düþünülebilirse de bu silâhlarýn yýlankavi ateþleme tertibatý ile mi yoksa fitilli ateþleme tertibatýnýn daha geliþmiþ bir türüyle mi çalýþtýðý konusu açýk deðildir. Yýlankavi tertibat olarak bilinen en eski fitilli mekanizmanýn XV. yüzyýlýn baþlarýnda ortaya çýktýðý söylenmektedir. Bu tertibat, merkezî bir eksenle kabzaya raptedilmiþ “ S ” þeklinde bir metal parçasý olup silâhý ateþlemek için kullanýlmaktaydý. “ S ” þeklindeki tertibatýn üst kýsmý yanan fitili tutuyor, alt kýsmý tetik vazifesini görüyordu. Asker, yýlankavi tertibatýn alt kýsmýný çekince fitili, silâhý ateþleyecek olan fünye barutunun bulunduðu ateþleme tavasýna indirmiþ oluyordu. 460 YENÝÇERÝLERE AÝT AÐIR METRÝS TÜFEKLERÝ Tarih (yüzyýl) Ateþleme tertibatý Namlu uzunluðu (cm.) Çap (mm.) Envanter nr. XVI. yüzyýl fitilli 148 22 8825 XVII. yüzyýl baþlarý fitilli 128 44 2307 XVI-XVII. yüzyýl fitilli 139,5 25 9090 XVI-XVII. yüzyýl fitilli 137,5 20 9089 XVII. yüzyýl sonlarý fitilli 122 28 8786 XVI. yüzyýl miquelet tertibatý 147 29 9017 XVII. yüzyýl miquelet tertibatý 131 26 8896 XVII-XVIII. yüzyýl miquelet tertibatý 122 35 (havan) 8392 XVII-XVIII. yüzyýl miquelet tertibatý 143,5 21,6 5844 XVIII. yüzyýl sonlar miquelet tertibatý 232 21,9 3043 Kaynaklarda belirtildiðine göre Üsküp, Novoberda, Güvercinlik ve Resava gibi kalelerde top ve tüfekleri kullanan askerlerin çoðu hýristiyan topçu ve tüfekçilerdi. Ancak Novoberda’da on bir hýristiyan tüfekçi yanýnda on yeniçeri tüfekçinin bulunmasý dikkat çekicidir (a.g.e., s. 36). Yeniçeriler II. Murad döneminde ateþli el silâhlarý kullanmýþ, fakat tüfekle teçhiz edilen yeniçerilerin sayýsý ancak XV. yüzyýlýn sonlarýna doðru artmaya baþlamýþtýr. Mohaç seferinden (932/1526) söz eden Lutfi Paþa her ne kadar “otuz bin piyade tüfengendaz”dan bahsederse de (Târih, s. 325) diðer kaynaklara göre sayýlarý 12.000 olan yeniçerilerin yalnýz bir kýsmý tüfek kullanmýþtýr. Kanûnî Sultan Süleyman’ýn 1532 Viyana ve Macaristan seferi hakkýnda ayný senede yazýlmýþ bir Alman kaynaðýnda, 10.000 yeniçeriden yaklaþýk 9000 kadarýnýn ateþli silâhlarla teçhiz edildiði ve 1000 kadarýnýn sadece mýzrak türü silâhlar taþýdýðý Türk esirlerinden alýnan bilgilere dayanýlarak ileri sürülmüþtür. Sayýlarý Fâtih Sultan Mehmed’in son yýllarýnda 10.000’e ulaþan yeniçerileri II. Bayezid’in fitilli tüfeðin daha geliþmiþ ve da- ha etkili bir çeþidiyle donattýðý bir Venedik raporunda kaydedilmektedir. Ancak söz konusu raporda Osmanlýlar’ýn Avrupa’dan ithal ettikleri yeni tip fitilli tüfeklerin mi yoksa kendileri tarafýndan geliþtirilen yýlankavi mekanizmayla donatýlmýþ el silâhlarýnýn mý kastedildiði anlaþýlamamaktadýr. Venedik kaynaklarý ayrýca III. Murad’ýn bütün yeniçerileri tüfeklerle donattýðýný ifade etmektedir. Bu kaynakta büyük ihtimalle daha da geliþmiþ bir silâh olan fitilli misket tüfeðinden söz edilmektedir. Bunlar ilk defa XVI. yüzyýlýn baþýnda Ýtalya’da aðýr zýrhlý askerlerle savaþýrken daha güçlü silâhlara olan ihtiyacý gören Ýspanyol askerleri tarafýndan kullanýlmýþtýr. Misket / musket tüfekleri arkebüzden daha aðýr ve namlusu daha uzundur; daha aðýr mermileri ayný veya daha yüksek hýzla atabiliyordu. Bu kombinasyon aðýr zýrhlý düþman birliklerinin yarattýðý þoka karþý etkili olmuþtur. Yeniçeriler her ne kadar XVII. yüzyýlýn ilerleyen yýllarýna kadar fitilli tüfekleri kullanmýþlarsa da Osmanlý Devleti’nde XVI. yüzyýlýn sonlarýndan itibaren çakmaklý tüfekler giderek daha çok sayýda üretilme- YENÝÇERÝ TÜFEKLERÝ Tarih (yüzyýl) Ateþleme tertibatý Namlu uzunluðu (cm.) Çap (mm.) Envanter nr. XVI-XVII. yüzyýl fitilli 120 16 406 XVI-XVII. yüzyýl fitilli 150 16 8925 XVI-XVII. yüzyýl fitilli 133 19 9086 XVII. yüzyýl sonlarý fitilli 144 11 21.626 XVI. yüzyýl miquelet tertibatý 132 19 9053 XVII. yüzyýl miquelet tertibatý 141 19 1371 XVII-XVIII. yüzyýl miquelet tertibatý 154 13 1890 XVII-XVIII. yüzyýl miquelet tertibatý 147 16 10.410 XVII-XVIII. yüzyýl miquelet tertibatý 151 17 1900 XVIII. yüzyýl miquelet tertibatý 123 13 81 XVIII. yüzyýl miquelet tertibatý 115 15 13.607 XVIII. yüzyýl miquelet tertibatý 116 16 8821 XVIII. yüzyýl miquelet tertibatý 136 13,5 4177 TÜMEN ye baþlanmýþtýr. Bu tüfeklerin ateþlemesi çakmak taþýyla yapýlýyordu. Asker tetiði çekince horoz içindeki çakmak taþýný çakmak demirine çarpar ve bu esnada çýkan ateþi falyaya düþürür, falyadaki ateþ de namludaki barutu ateþlerdi. XVI. yüzyýlýn sonlarýndan itibaren baþta Ýspanya’da olmak üzere çakmaklý tüfeklerin daha geliþmiþ çeþidi olan ve ateþleme mekanizmasýndan dolayý “patilla / miquelet tüfeði” diye adlandýrýlan silâhlar imal edilmiþtir. Bu silâhlar Osmanlýlar’ýn katkýlarýyla Akdeniz’de ve Balkanlar’da çabuk yaygýnlaþmýþtýr. Ancak ilk çakmaklý tüfekler fitilli tüfekler kadar güvenilir deðildi: Çakmak aþýnýr, ateþleme tavasýna yanlýþ açýdan çarpar veya horozundan düþtüðü için tavadaki barutu ateþleyecek kadar kývýlcým üretemezdi. Dolayýsýyla Osmanlýlar da Avrupalýlar gibi birleþik ateþleme tertibatlarýný kullanmýþtýr; Avrupa’da buna 1688’lerden sonra “vauban mekanizmasý” denilmekteydi. Osmanlýlar’ýn 1094’te (1683) II. Viyana Kuþatmasý’nda kullandýklarý bu tip tüfeklerden bazýlarý hýristiyanlar tarafýndan ele geçirilmiþ ve Dresden Müzesi’nde sergilenmiþtir. Kuþatmalarda ve kale savunmalarýnda Osmanlýlar sekiz köþeli yahut silindirik formlu, kaval namlulu aðýr fitilli tüfek kullanýyordu. Metris tüfeði diye bilinen bu silâhlarýn namlu uzunluðu 130-160 cm., namlu çapý 20-29 mm. olup çok defa humbara atmak için kullanýlan daha geniþ namlu çapýna (35 ve 45 mm.) sahip olanlarý da vardý. Avrupa kaynaklarý, Osmanlý el silâh- Topkapý Sarayý’nda sergilenen iki tüfeðin süslemeli kabza ve tetik mekanizmalarý larýnýn Avrupalýlar’daki silâhlardan daha büyük olduðunu iddia ederken muhtemelen Osmanlý kuþatmalarý sýrasýnda gördükleri bu metris tüfeklerini kastediyorlardý. Fakat Avrupa kaynaklarý temel alýnarak yapýlan genellemelere ihtiyatla yaklaþmak gerekir; çünkü bu aðýr tüfeklerin yaný sýra yeniçeriler daha küçük ve hafif tüfekler de kullanýyordu. 1567’de Belgrad Kalesi’ndeki yeniçeriler 12 ve 15 gr. (4-5 dirhem) aðýrlýðýnda kurþun atan tüfeklere sahipti (BA, MD, nr. 7, s. 198, hk. 539). Aralýk 1567 sonlarýnda Ýstanbul’dan Mýsýr’a 12 gr. (dörder dirhem) atar 2500 kabza tüfekle 5 milyon kurþunun gönderilmesi emredilmiþtir (BA, MD, nr. 7, s. 219, hk. 609). Devlet imalâthanelerinde yapýlan ve 1571’de Baðdat’ta kullanýlan tüfekler 15 gr. (5 dirhem) aðýrlýðýnda kurþun atýyordu (BA, MD, nr. 12, s. 488, hk. 934). Kurþun mermilerin aðýrlýðý göz önüne alýndýðýnda bu silâhlarýn yaklaþýk 13 veya 14 mm. bir çapa sahip olduðu ve meydan muharebelerinde kullanýlan yeniçeri tüfeklerinin daha küçük türlerine benzediði söylenebilir. Bu küçük tüfekler genellikle 115-140 cm. uzunluðunda olup 3-4,5 kg. aðýrlýðýnda ve namlularý 11, 13, 14 veya 16 mm. (nâdiren 19 veya 20 mm.) çapýndaydý. Yeniçeri tüfekleri Avrupa’da kullanýlanlara çok benzemekteydi. Avrupa ordularýnda kullanýlan “tipik” fitilli tüfek 120-150 cm. uzunluðunda ve 2,5-4,5 kg. aðýrlýðýnda olup 14-18 mm. çapý vardý. Tipik XVI. yüzyýl arkebüzünün özellikleri de benzerdi: 4,5 kg. aðýrlýðýnda olup 15 mm. veya o civarda bir namlu çapýna sahipti. Osmanlý tüfeklerinin kalitesiyle ilgili olarak kaynaklar çeliþkili bilgiler vermektedir. 1015’te (1606) kaleme alýnan ve ocaðýn çok ayrýntýlý bir tasvirini yapan Kavânîn-i Yeniçeriyân’da mîrî tüfek kârhânelerinde imal edilen tüfeklerin özel silâh imalâtçýlarýnda bulunanlara göre daha düþük kalitede olduðundan þikâyet edilmektedir. Öte yandan Raimondo Montecuccoli, Türk tüfeklerinin metalinin kaliteli, menzillerinin ve tesir kuvvetlerinin hýristiyan tüfeklerinden daha iyi olduðunu iddia etmiþtir. Teknoloji tarihçileri bu iddiayý teyit edip Osmanlý tüfek namlularýnýn Avrupa’dakilere nisbeten daha güçlü ve güvenilir olmasýný, Osmanlý tüfek yapýmcýlarýnýn Þam kýlýçlarýna benzer þekilde spiral halinde dürdükleri yassý çelik levhalar kullanmalarýna baðlamaktadýr. Bu yöntem, barutun yanmasý esnasýnda ortaya çýkan basýnca namlunun yüksek mukavemet göstermesini saðlamaktaydý. XVII ve XVIII. yüzyýllarda tüfekler daha da çeþitlendi. Osmanlýlar bu yüzyýllarda teknolojik geliþmeyi iyi takip ettiler. Batýda XIX. yüzyýlda geliþtirilen yeni tip mekanizmalý tüfekler (kapsüllü ve iðneli) kýsa süre sonra Osmanlý ordusunda da kullanýlmýþtýr. XIX. yüzyýlýn son çeyreðindeki savaþlar döneminde Amerikan tüfekleriyle teçhiz edilen ordu hasýmlarýna nisbetle daha seri ateþ edebilen tüfeklere sahip olmuþtur. BÝBLÝYOGRAFYA : Lutfi Paþa, Târih, Ýstanbul 1341, s. 325; Topçular Kâtibi Abdülkadir (Kadrî) Efendi Târihi (haz. Ziya Yýlmazer), Ankara 2003, tür.yer.; Peçuylu Ýbrâhim, Târih, I, 78, 85; Gazavât-ý Sultân Murâd b. Mehemmed Hân (haz. Halil Ýnalcýk – Mevlûd Oðuz), Ankara 1978, tür.yer.; D. Petrovi@, “Fire-arms in the Balkans on the Eve of and After the Ottoman Conquest of the Fourteenth and Fifteenth Centuries”, War: Technology and So- ciety in the Middle East (ed. V. J. Parry – M. E. Yapp), London 1975, s. 164-194; Tülin Çoruhlu, Osmanlý Tüfek, Tabanca ve Techizatlarý: Askeri Müzeden Örneklerle, Ankara 1993; Aysel Çötelioðlu, Askeri Müze Osmanlý ve Cumhuriyet Dönemi Ateþli Silahlar Kataloðu, Ýstanbul 2000; G. Ágoston, Barut, Top ve Tüfek: Osmanlý Ýmparatorluðu’nun Askeri Gücü ve Silah Sanayisi (trc. Tanju Akad), Ýstanbul 2006, s. 107-125; a.mlf., “Ottoman Artillery and European Military Technology in the Fifteenth and Seventeenth Centuries”, AOH, XLVII/1-2 (1994), s. 19-26; Feridun M. Emecen, Osmanlý Klasik Çaðýnda Savaþ, Ýstanbul 2010, s. 30-45; Halil Ýnalcýk, “Osmanlýlar’da Ateþli Silâhlar”, TTK Belleten, XXI/83 (1957), s. 508-512; Mücteba Ýlgürel, “Osmanlý Ýmparatorluðunda Ateþli Silâhlarýn Yayýlýþý”, TD, sy. 32 (1979), s. 301-318; V. J. Parry, “Barud”, EI 2 (Ýng.), I, 1061. ÿGabor Agoston – — TÜMEN Ortaçað Türk ve Moðol devletlerinde bir askerî birliði ifade eden, idarî ve malî teþkilâtta da kullanýlan terim. ˜ ™ Türk ve Moðol devletlerinin askerî, idarî ve malî teþkilâtlarýnda çeþitli tanýmlamalar için yaygýn biçimde kullanýlmýþtýr. Kelimenin kökenini bazý araþtýrmacýlar Toharca (tman, tmane, tumane) veya Eski Çince’ye (wán, man, tí-man, *tman) baðlamaya çalýþsa da bu filolojik açýdan pek mümkün görünmez (Doerfer, II, 641-642). Türkçe metinlerde ilk defa VIII. yüzyýlýn ilk yarýsýna ait Tonyukuk ve Kültigin kitâbelerinde “on bin kiþiden oluþan askerî birlik” mânasýnda geçer. VIII. yüzyýlýn ortalarýna ait Þine-Usu kitâbesi ve Göktürk harfleriyle yazýlmýþ bir fal kitabý olan Irk Bitig’de yalnýzca sayý (10.000) anlamýnda kullanýlmýþtýr. Eski Türkler’de askerî sistemin daha Asya Hun Hükümdarý Mao-tun (m.ö. 209-174) devrinden itibaren onlu sistem 461