[go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu
EDEBİYAT SOSYOLOJİSİNİ GÜNCEL KILMAK Temel Yaklaşımlar, Toplumsal - Politik Dönüşümler, İncelemeler EDİTÖRLER Aziz Şeker - Emre Özcan EDEBİYAT SOSYOLOJİSİNİ GÜNCEL KILMAK Temel Yaklaşımlar, Toplumsal - Politik Dönüşümler, İncelemeler Editörler: Aziz Şeker, Emre Özcan Yazarlar: Alev Önder, Aziz Şeker , Aziz Tamer Güler, Betül Bayraktar, Cahit Aslan, Cennet Altundaş, Çiçek Coşkun, Ejder Çelik, Elif Hacısalihoğlu, Emre Özcan, Ertuğrul Aydın, Esra Gedik, Faruk Yücel, Ferma Lekesizalın, Gazenfer Kaya, Günil Özlem Ayaydın Cebe, Hasan Turgut, İbrahim Özakman, İhsan Çetin, İnan Akdağ, Menekşe Yavuz, Mustafa Günay, Nihal Tuzcu, Senem Gürkan, Uğur Dolgun, Umut Belek Erşen, Veysel Lidar Nika Yayınevi - 143 1. Baskı: Eylül 2021 ISBN: 978-625-7653-29-9 Sertifika No: 48850 Kapak Tasarımı: Aycan Kurt Sayfa Düzeni: İlhan Ulusoy © Bu kitabın basım, yayın, satış hakları © Nika Yayınevi Basım Yayın Matbaacılık Dağıtım Reklam Eğitim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Anılan kuruluşun izni alınmadan kitabın tümü ya da bölümleri, mekanik, elektronik, manyetik ya da başka yöntemlerle çoğaltılamaz, basılamaz. Baskı ve Cilt: Bizim Büro Matbaacılık Sertifika No: 42488 Nika Yayınevi Kültür Mah. Dr. Mediha Eldem Sokak No 55/2 Kızılay-Ankara T: 0312 433 71 15 www.nikayayinevi.com.tr info@nikayayinevi.com.tr EDEBİYAT SOSYOLOJİSİNİ GÜNCEL KILMAK Temel Yaklaşımlar, Toplumsal - Politik Dönüşümler, İncelemeler EDİTÖRLER Aziz Şeker - Emre Özcan YAZARLAR Alev Önder, Aziz Şeker , Aziz Tamer Güler, Betül Bayraktar, Cahit Aslan, Cennet Altundaş, Çiçek Coşkun, Ejder Çelik, Elif Hacısalihoğlu, Emre Özcan, Ertuğrul Aydın, Esra Gedik, Faruk Yücel, Ferma Lekesizalın, Gazenfer Kaya, Günil Özlem Ayaydın Cebe, Hasan Turgut, İbrahim Özakman, İhsan Çetin, İnan Akdağ, Menekşe Yavuz, Mustafa Günay, Nihal Tuzcu, Senem Gürkan, Uğur Dolgun, Umut Belek Erşen, Veysel Lidar İÇİNDEKİLER GİRİŞ: EDEBİYAT BULVARINDA SOSYOLOJİK DÜŞÜNMEK: HAKİKATİN EDEBİYATI .............................................................................. 9 Aziz Şeker, Emre Özcan 1. KISIM TEMEL YAKLAŞIMLAR EDEBİYAT SOSYOLOJİSİ YAPMAK YA DA YAPAMAMAK!............... 25 Uğur Dolgun EDEBİYAT SOSYOLOJİSİ-KARŞILAŞTIRMALI EDEBİYAT BİLİMLERİNDE KESİŞEN NOKTA ve REFERANSLAR ........................ 79 Ertuğrul Aydın EKONOMİK ve TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM: “PARA AĞI” ve EDEBİYAT ......................................................................... 89 Ferma Lekesizalın EDEBİYATIN TOPLUMSAL NİTELİĞİ ................................................... 107 Ejder Çelik SOSYAL PROBLEM KAVRAMI ÜZERİNDEN EDEBİYATI GÜNCEL KILMAK ..................................................................................... 127 Emre Özcan, Aziz Şeker EDEBİYAT ve FELSEFE İLİŞKİSİ ÜZERİNE ........................................... 145 Mustafa Günay MODERNİTE ve EDEBİYAT: BAUMAN’IN MODERNİTE ELEŞTİRİLE- Rİ ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME .............................................. 159 Veysel Lidar MİLLİYETÇİLİKTEN KÜRESELCİLİĞE EDEBİYAT TARİHİ YAZIMI...................................................................... 183 Günil Özlem Ayaydın Cebe FEMİNİST METODOLOJİ ve EPİSTEMOLOJİNİN OLASILIĞI ile FEMİNİST EDEBİYAT ELEŞTİRİSİNİN ORTAKLIĞI ÜZERİNE ........ 205 Senem Gürkan EKOELEŞTİRİ ve EDEBİYAT .................................................................... 221 Menekşe Yavuz 2. KISIM TOPLUMSAL-POLİTİK DÖNÜŞÜMÜN İZLERİ YAZINSAL ÇEVİRİ BAĞLAMINDA TOPLUMSAL DEĞİŞİMİN TEMELLERİ: “TERCÜME ODASI” ve “TERCÜME BÜROSU” .......... 233 Faruk Yücel, Nihal Tuzcu ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ MODERNLEŞME SÜRECİNDE EDEBİYATIN İŞLEVİ.......................................................... 255 İbrahim Özakman TÜRKİYE’NİN KIRSAL ve KENTSEL YAPISINDAKİ TOPLUMSAL DEĞİŞMELERİN EDEBİYATA YANSIMALARI: (1950-1980 DÖNEMİ) ................................................................................. 267 Gazanfer Kaya 1980 SONRASI TOPLUMSAL DEĞİŞİM ve TÜRK EDEBİYATI.......... 295 Çiçek Coşkun NEOLİBERAL DÖNÜŞÜMÜN TÜRK DİSTOPYA ÖYKÜLERİNDEKİ YANSIMALARI ........................................................ 309 Betül Bayraktar 3. KISIM İNCELEMELER CHARLES DICKENS’IN İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ ROMANINDA POLİTİK ÖZNENİN İNŞASINDA NESNEL KOŞULLARIN ROLÜ .. 331 İnan Akdağ DRİNA KÖPRÜSÜ ROMANINDA MEKÂN SOSYOLOJİSİ ÇÖZÜMLEMESİ ......................................................................................... 345 İhsan Çetin KARNAVAL ve JÖN TÜRK ROMANLARINDA “SINIRLARI” AŞARAK EĞLENEN TÜRK KADINLARI.............................................. 365 Cennet Altundaş GELENEKLE MODERNLİK ARASINDA KAMUSALLIK, RASYONEL ÖZNENİN İNŞASI ve MİRAS: NAMIK KEMAL’İN ŞİİR ESKİZLERİ ........................................................................................... 379 Hasan Turgut NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE MEKÂNSIZLIK ........................................ 395 Aziz Tamer Güler TOPLUMSAL DEĞİŞME DİNAMİKLERİNİN YAŞAR KEMAL ROMANLARINDAKİ İZDÜŞÜMÜ: HÜYÜKTEKİ NAR AĞACI ROMANI ÜZERİNDEN BİR OKUMA .................................................... 415 Cahit Aslan ADALET AĞAOĞLU’NUN HAYIR… ROMANINDA AYDIN SORUNSALI .................................................................................. 435 Alev Önder KAPİTALİST TOPLUMSAL GERÇEKLİK ve DÖNEMİN SINIF KAVRAYIŞLARI EKSENİNDE LATİFE TEKİN ROMANLARINI OKUMAK..................................................................................................... 469 Elif Hacısalihoğlu HAKAN GÜNDAY ROMANLARINDA ERKEKLİK İNCELEMESİ .. 497 Esra Gedik, Umut Belek Erşen GİRİŞ: EDEBİYAT BULVARINDA SOSYOLOJİK DÜŞÜNMEK: HAKİKATİN EDEBİYATI Aziz Şeker, Emre Özcan Sosyolojik yönüyle edebiyat olgusunu çeşitli açılardan tartışmak amacıyla yapılandırılan bu kitabın hükmünü, hiç kuşkusuz okur ve zaman verecektir. Şimdilik bize düşen, teşekkürü borç bildiğimiz farklı disiplinlerden kalemlerin, aynı sofra için bilimsel bir yolculuk sonrasında ürettiklerini bir “Giriş” yazısında genel hatlarıyla ifade etmektir. Kitabın ardında bıraktığı hatalar ve boşluklar için affınıza sığındığımızı en baştan belirtmek isteriz. Ortaya çıkışından itibaren Batı’da edebiyat sosyolojisi, edebiyat dışı olarak görülebilecek sosyal teoride ve edebiyatın doğrudan kendisinde başlı başına bir uygulama alanı olarak çeşitli arayışlara konu yapılmayı sürdürmektedir. Sosyal teorinin zenginleşmesine olanak oluşturan edebi metinlerin sosyolojik analizi, edebiyat sosyolojisi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Alver’in belirttiği gibi (2006, s. 106), “edebiyatın sosyolojik izahını gerçekleştirme düşüncesinden hareketle varlık kazanan edebiyat sosyolojisi, edebiyat ile toplumsal olgular arasındaki karşılıklı ilişkileri inceleyerek, edebiyat-toplum ilişkisinin değişik yönlerini, yansımalarını ortaya koymaya çalışmaktadır. Edebiyat sosyolojisi, bilimsel bir yöntemle elde ettiği bilgilerle toplum kuramının oluşumuna katkı sağlamaktadır.” Sosyal teori açısındansa edebiyatın önemi, onun sosyolojik bir bağlama oturmasından kaynaklanır. Bu, bize edebiyatın hakikat düzlemine dayalı olduğu gerçeğini hatırlatır. Temel belirlenim, sanat ve özelinde edebiyatın hakikati üreten toplumsal bir olgu olmasıdır. Ancak bu şekilde sanatta özne-nesne, yapı-fail, birey-toplum, mikro-makro gibi ikilikleri yalnızca ikincil etki (epifenomen) olarak kavrayabileceğimiz bir noktaya erişebiliriz. Edebiyatın hakikat temelinde toplumsal bir olgu olarak değerlendirilmesi, -başlangıçta dikkatler edebiyat endüstrisine ve estetik kaygılara çekilse de- 1960’lardan itibaren edebi metinlerin sosyolojik bir malzeme olarak ele 10 Edebiyat Sosyolojisini Güncel Kılmak alınması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu, kendiliğinden gelişen bir süreç değildir. Özellikle büyük ölçekli sosyo-ekonomik dönüşümler paralelinde toplumsal koşulların ortaya çıkardığı sosyal problemler, kültürel akışkanlıkların değişimi, kentleşme, toplumsal cinsiyet gibi ögelerin insan ve toplum yaşamını derinden yönlendirdiği gerçeği, öncelikli olarak edebiyat yazarlarınca su yüzüne çıkarılmıştır. 21. yüzyılda da edebiyat yazarlarının bu rollerine sadık kalmaya devam ettiklerini söylemek mümkündür. Bunun yanı sıra söz konusu süreçlerle iç içe geçmiş arka plandaki psikolojik unsurların kritik edilerek, “insanoğlunun evrensel varlık koşullarını aydınlatan duygulara” yer verilmesi de ihmal edilmemiştir. Denilebilir ki, edebiyatın hakikati üretme gayreti içinde olması, “her bilim dalının belli verileri arasına yayılmış ve serpiştirilmiş gerçeğin” (Paz, 1990) üretim ilkesine yerleştirilmesi konusunda şüpheye yer olmadığını göstermektedir. Edebiyat bizim açımızdan, hakikati keşfe değil, üretime yaslamanın anahtarıdır. Hakikati, ancak bir üretim kuralı olarak düşünürsek edebiyatın toplumsal dönüşüm süreçlerindeki rolünü ortaya koyabiliriz. Bu süreçlerin edebiyata taşınması, hakikatin güçlü bir haykırışıdır. Her toplumsal dönüşüm süreci kendi hakikatini dokurken, edebiyat yazarları yaşananları toplumsal belleğe yerleştirme noktasında ön sıralarda yer almışlardır. Edebiyat, yeri geldiğinde kötülüğü, yeri geldiğindeyse iyiliği hanesine işleyip insanlara taşırken, toplumsal belleği her daim diri tutmasını bilmiştir. Bu edim noktasında ideoloji konusuna da dikkat çekmek gerekir. Parla’nın ifade ettiği gibi (2003, s. 42), “ideolojiler, kendilerini yaşatacak ve kendilerine hizmet edecek özneler üretir. Sanatçı böyle bir özne olmayı reddeden kişidir; ama bu onun ideolojinin dışına çıkabilmesi anlamına da gelmez. Yapabileceğinin azamisi, ideolojinin öznesi olmayı reddettiği ölçüde ideolojiyi açık etmektir.” Hâl böyle iken, Batı orjinli katı bir okuma anlayışının beraberinde farklı sorunsalları getirdiğini belirtmek zaruridir. Bu meyanda yine de hakkını teslim etmek yönünden şunu söylemek yanlış olmayacaktır: Kamusallık, modernlik ve ilerlemecilik açısından yaklaşıldığında her türlü eleştiriyi içinde barındırmasına rağmen Batı coğrafyasındaki dönüşümlerin anlamlandırılması, bilimsel bilginin yayılımı sayesinde olmuştur. Toplumsal kurumları da kendi içinde biçimlendiren bu düşünceyi, kesinlikle Doğu toplumlarında edebiyatın varlığını inkar eden bir koşul olarak kabul etmemek gerekir. Son kertede edebiyat sosyolojisinin bir disiplin haline gelmesini değerlendirirken, sözü edilen değişkenlerin göz ardı edilmemesi gerekir. Bu yüzden Batı-dışı coğrafyalarda yazılan kanonik düzeyde yapıtların varlığını da anımsatmak mecburiyetindeyiz. Elbette ki, bu durum özellikle romanın, Batı uygarlığının ürettiği en büyük edebi türlerden biri olduğu gerçeğini değiştirmez. Giriş 11 Orhan Pamuk sanatın, görüntülerin ve tarihin arkasındaki hakikate yöneldiğini düşünür. Bununla birlikte dünyayı derinden kavramaya çalışan modern romanlara bakıldığında yüz yıllık geçmişiyle Türk romanında Tanpınar, Oğuz Atay, Yusuf Atılgan ve Yaşar Kemal’in cesur romanlarının varlığına rağmen bir avuç romanın yetersiz sayıda olduğuna dikkat çeker (Pamuk, 1999). Moran ise Pamuk’a ait saptamayı, “Türkiye’de romanın, Avrupa’da olduğu gibi toplumsal koşullar sonucu doğmuş bir anlatı türü olmadığı” gerçeğine bağlayarak destekler (Moran, 1990). Bu tespit bile Türk romanının uzun yıllar yalpalamasının en önemli gerekçeleri arasında gösterilebilir. Ne de olsa bu dinamiği öz gayretleriyle tersine çevirmeyi başaranların çabasını da unutmamak gerekir. İfade edilmesi gereken şey, Batı ve Batı-dışındaki ülkelerin kültür ve sanat dünyalarında anlam oluşturan yapıtların, bu ülkelerin sosyal bilimcilerinin araştırmalarında yerel ve evrensel nitelikte özellikler sergilemiş olmalarıdır. Yazarlar, yerel ve evrensel düzeyde toplumsal dönüşümlerin çoğunlukla adil yüzü olabilmişlerdir. Eğer rasyonel bir farklılık olarak kabul edilebilecekse, Türk romanının gelmiş olduğu süreci sosyolojik biçimde çözümlemek buna uygun bir davranış olacaktır. Nitekim Modern Türk Edebiyatı’nın evrensel düzeyini kazanması için zorlu bir yol gerekmiştir. Modern Türk Edebiyatı, bu bağlamda Türkiye’deki toplumsal-politik dönüşümlerin kartografyalaştırılması şeklinde düşünülmelidir. Sosyal bilimlerde edebiyat sosyolojisine düşünsel ve akademik ilgi duyanların, disiplinlerarası kavrayışa inanmaları bakış açılarını zenginleştirici bir tutumdur ki, Türkiye’de edebiyat sosyolojisinin şekillenişinden söz ediyorsak bu kaçınılmaz bir durumdur. Bu noktada “edebiyatın sosyolojisi” ile “edebiyat sosyolojisi” arasındaki ayrımı hatırlatmak gerekir. Ahmet Cuma’nın ifade ettiği gibi (2009, s. 93), Batı’da edebiyatın sosyolojisinden bir edebiyat eserindeki toplum ile ilintili ögelerin sosyolojik araştırması, edebiyat sosyolojisinden ise görüngü olarak eserden hareketle toplum fenomenine yönelmek anlaşılmaktadır; ancak Türkiye’de Batı’dan farklı olarak edebiyat sosyolojisinden daha çok edebiyat dışı disiplinlerle çalışan alan anlaşıla gelmektedir. Nitekim edebi metinlerin feminizme, felsefeye, mimarlığa, çalışma ekonomisine vb. kapısını aralaması edebiyat sosyolojisi odağında disiplinlerarası kavrayışın kimlik kazanmasıyla ilişkilidir. Ayrıca karşılaştırmalı edebiyat çalışmaları, edebiyat sosyolojisinin ilgi alanlarından hiç de ayrı tecessüm etmemektedir. Edebiyat, bir şekilde edebi metinleri uygulama alanı olarak gören ya da bu çerçevede kuramsal arayışlara ve tartışmalara giren diğer disiplinlerin ortaya çıkardığı gerçeklik ile sosyal teori bağlamında değerli bir birlikteliğin müzakere şartlarını beraberinde getir- 12 Edebiyat Sosyolojisini Güncel Kılmak mektedir. Öyle ki, edebiyatı sosyal teorinin dışında bırakan görüş, gerçeklik ve kurmaca ikilemini karşı karşıya koymakta ve edebiyatı kurmacanın alanına bırakma riskini ortaya çıkarmaktadır. Nihayetinde hakikati haykırabileceğimiz bir toplumsal olan vardır ve edebiyat bu haykırışın en önemli figürüdür. Edebiyat, son dönemde sıklıkla kurmaca olarak sosyal bilim jargonuna dahil olma handikabıyla karşılaşsa da sosyal bilim metodolojisinin kurmaca kavramını azımsanamayacak ölçüde dışarda bırakıyor olması önemli bir güçtür. Bu güç, edebiyatın sosyal teori odağındaki önemine katkı sunduğu gibi, salt olarak sosyal teorinin imgelemini zenginleştirmede de rol oynamaktadır. Edebiyat Sosyolojisini Güncel Kılmak isimli oylumlu çalışma, işte bu yönde atılmış bir adımdır. Bu çalışmanın ortaya çıkmasında emeği geçen her bir yazarın, anlamlı bir uğraş sonucunda var kıldıkları bölümleriyle aydınlatıcı bir işlevi yerine getirdikleri aşikardır. Kitap, bir bütün olarak gözetildiğinde Temel Yaklaşımlar, Toplumsal-politik Dönüşümler ve İnceleme şeklinde üç kısımdan oluşmaktadır. Kuramsal arayışlara ayrılan ilk bölüm edebiyat sosyolojisine dair geniş bir izlek sunmaktadır. Uğur Dolgun, “Edebiyat Sosyolojisi Yapmak ya da Yapamamak!” isimli çalışmasında çok geniş bir çerçeveden önemli konulara değiniyor. Bölüm boyunca “Bilim, sosyal bilim ve edebiyat: Farklı metodolojiler ve çakışa(maya)n yollar tartışmasında “hem sosyoloji ile edebiyat arasındaki işbirliğinin hem de edebiyat sosyolojisi alanında ortaya çıkması son derece mümkün olan geleneğin önündeki engellerden sadece bazılarıdır...” değerlendirmesinde bulunurken, “Sosyoloji ve Edebiyat: Aynı Annenin Emzirdiği Üvey Kardeşler (mi?)”de ise “maddi dünya ve toplumsal gerçeklikten aldıklarını kendi dünyasının soyutluğu ve imgelemeleri bağlamında yeniden biçimlendiren edebiyatçının yaptığı, sosyolojik ifadeyle toplumsalın yeniden üretimidir” diyor. Dolgun, “edebiyat, bir bakıma dolaylı yoldan sosyoloji yapmaktır. Edebiyatın alanına girip de sosyolojik bakış açısının dışında kalmış konu yok gibidir” sözleriyle radikal denilebilecek bir tespiti de serimliyor. Yazar, “edebiyatın taşıdığı coşku ve sosyolojinin bitip tükenmez merak güdüsüyle, edebiyat sosyolojisi bugün hala en bakir ve mahsun alanlardan biri olarak keşfedilmeyi (!) beklemekte...” finaliyle ise Türkiye’de edebiyat sosyolojisinin hala yeterli düzeyde tartışılmadığının mesajını iletiyor. Ertuğrul Aydın, “Edebiyat Sosyolojisi-Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimlerinde Kesişen Nokta ve Referanslar” çalışmasında, her iki disiplini tarihsel bir zeminde ele almaktadır. Aydın’a göre: “Edebiyat eserlerinde zamanmekân-vak’a/olay örgüsü ve kahramanlara ait açıklama ve bilgiler kendi döneminin tanığı konumundadır. Toplumsal kültürün ortak paydalarının Giriş 13 sergilendiği bu unsurlarda geçmişin izlerini sürerek; toplum ve kültür tarihini aydınlatmak edebiyat sosyolojisi ve karşılaştırmalı edebiyatın görevleri arasındadır.” Ferma Lekesizalın, “Ekonomik ve Toplumsal Dönüşüm, ‘Para Ağı’ ve Edebiyat” isimli kapsamlı analiziyle -toplumsal dönüşümlerin iktisat temelinde biçimlenen doğasından hareketle- “parayı anlatmak” meselesinin edebiyatta, özellikle de romanda yansımalarını ele alıyor. Romanın kimliksel temellerinin Batı ile ilişkilendirildiği düşünüldüğünde, Lekesizalın’ın önemli saptamalar içeren bu çalışması, roman örnekleriyle “para ağı” arasında önemli tespitler sunuyor. Lekesizalın’ın şu sözleri, açıkçası kitabın temel savlarıyla da örtüşmektedir: “Tarihsel süreç ve dönüşümler edebiyata yön verirken, edebiyat bu dönüşümleri yaratıcı bir bakışla yorumlar. Bireyin ve toplumun geçtiği tarihsel evreleri edebiyatın yaratıcı iç dinamiklerinden yansıyan haliyle okumak bu nedenle benzersiz bir deneyimdir.” Yazar ayrıca, “Batı edebiyatının sanayileşme ve sermayenin serbest dolaşımıyla değişen toplumu ve bireyi roman estetiğiyle yorumlayarak nasıl yansıttığını tartıştığı” yazısında “romanın modern kentsoylu sınıfın ‘para ağı’ çerçevesindeki ilişkileriyle şekillenen, aynı zamanda bu ilişkileri yorumlayan bir tür olarak sosyolojik önemi”nin altını çiziyor. Ejder Çelik, “Edebiyatın Toplumsal Niteliği” isimli yazısında, edebiyat toplum etkileşimini tarihsel ve sosyolojik yönleriyle irdeliyor. Çelik, romanın toplumsal konuları işlemesine ve önemine değinirken, aile, toplumsal değişme ve göç gibi unsurlar açısından da bir yaklaşım geliştiriyor. Yazar, ayrıca “edebi eserin kavramsal ve olgusal düzeyde analizi yanında sosyolojik kuramlarla ilişkilendirilmesine” dikkat çekerek, kuramsal örnekler üzerinde duruyor. Çelik’e göre, “kuramsal örneklerle bağlantılı olarak baktığımızda edebiyat eserinde gördüğümüz şey, yazar ve eserinin ayrı ayrı birer sosyal aktör olarak ortaya çıkardığı nesnel etkidir. Dolayısıyla birçok farklı kuramsal yaklaşımın edebi eserle özellikle roman türünde eserlerle ilişkilendirilerek bir toplumsal açıklama alanı oluşturmak mümkündür. Bu alan edebiyat eseri ile sosyoloji biliminin buluştuğu yerdir.” Ömer Türkeş’in belirttiği gibi (1999, s. 110), kuşkusuz sosyolojik bağlamı içinde “eğilimi ne olursa olsun, sanat ve edebiyat, yaşanılan atmosferi yansıtmak açısından en güvenilir kaynaklardan bir tanesi. Romanlar ve öyküler, -konu edindikleri tarihin değil- yazıldıkları dönemin bireysel, toplumsal, hukuksal, siyasal ilişkilerinin kokusunu, rengini, seslerini taşırlar.” Editörler olarak bizlerin kaleme aldığı, “Sosyal Problem Kavramı Üzerinden Edebiyatı Güncek Kılmak” isimli metin, ekonomik yapıyla kültürelsanatsal yapılar arasındaki ilişkiyi irdeleyerek sosyal problemler kavramının 14 Edebiyat Sosyolojisini Güncel Kılmak sosyolojik yönüyle ilgili değerlendirmesinde bulunuyor. Edebiyatın sosyolojik boyutu ile sosyal teorideki öneminin altının çizildiği çalışmada, “toplumsal gerçeğe dayanan insan ve toplum sistemleri içerisinde sosyal problem kavramından hareketle edebiyatı güncel kılabilen bir yazar ise yaşadığı toplumda, fail olarak kaleme aldıklarıyla yalnızca estetize ettiği gerçekliği bir yansıtıcı olmak biryana aynı zamanda sosyal değişmeye etki edebilir” saptaması önemli bir motto olarak serimleniyor. Felsefe alanında önemli çalışmaların altına imza atan Mustafa Günay, “Edebiyat ve Felsefe İlişkisi Üzerine” isimli bölümde, felsefeci kimliğiyle edebiyat ile felsefe ilişkisini ele alıyor. Her iki dalın birbirini nasıl beslediklerini vurguladığı yazısında şu gerçekliğin altını çiziyor: “İnsanın varoluş gerçekliğini konu edinen edebiyatın, felsefe gibi sorgulayıp düşündürmesi ve bizi cevaplamamız gereken sorularla başbaşa bırakması söz konusudur. Kimi zaman edebiyat felsefeyi beslemekte ve ona öncülük edebilmektedir. Bazı konuların ve sorunların hem felsefeyi hem de edebiyatı ilgilendirdiği de görülmektedir. Ancak söz konusu sorunları ele alma ve dile getirme bakımından felsefe ve edebiyat arasında farklılıklar bulunduğunu da unutmamak yerinde olur.” Veysel Lidar, “Modernite ve Edebiyat: Bauman’ın Modernite Eleştirileri Üzerinden Bir Değerlendirme” konulu çalışmasında Bauman’ın moderniteye getirdiği eleştirileri temele alarak, edebiyattaki izlerini araştırıyor. Lidar’a göre, “modernite toplumların modernleşme süreçlerinin toplamı ya da tezahürü olarak nitelenebilecek bir olgu olduğundan; toplumları, toplumların yaşamını yansıtan edebiyatta da bu süreç ele alınmış, modernleşme sürecinde yaşanan aksaklıklar ya da toplumu modernitenin geleneklerine uygun bir yaşayışa kavuşturma amacı taşıyan uygulamalar edebi metinlerde işlenmiştir.” Bu bağlamda aynı zamanda edebiyat sosyolojisi incelemesini içeren metninde Jerzy Kosinski’nin Boyalı Kuş adlı eserinden hareketle bir çözümleme yapıyor. Günil Özlem Ayaydın Cebe, “Milliyetçilikten Küreselciliğe Edebiyat Tarihi Yazımı” adlı çalışmasında, Avrupa ve Amerika kıtaları odağında edebiyat tarihyazımının bir tarihini sunarken, oldukça derin bir literatürden hareket ediyor. Eleştirel bir bilinçle okuma yöntemi sunan metin, edebiyat tarihyazımının doğuşunu milliyetçi bir proje bağlamında tartışıp “Birinci Dünya Savaşı sonrasında edebiyattaki ve edebiyat kuramlarındaki değişimlere koşut olarak yeni bir edebiyat tarihçiliği anlayışına doğru gidildiği işlenir” saptamasında bulunuyor. Cebe, “küresel edebiyat tarihi yazımı, anayurdu olan coğrafyalarda bile kuşatıcı idealine ulaşmaktan çok uzaktır. Küreselciliğin paradoksal biçimde ürettiği monolog, çeperin söze katılmasıyla bir diyaloğa dönüşmediği sürece de edebiyat tarihi yazımının kendisini doğuran zihniyetten özgürleşemeyeceği anlaşılmaktadır” değerlendirme- Giriş 15 siyle bölümünü noktalıyor. Teorik zemini oldukça güçlü yazının; karşılaştırmalı edebiyat, edebiyat teorisi, edebiyat sosyolojisi çerçevesinde, bilhassa merkez-çevre ilişkisine ilgi duyanlar için önemli bir kaynak konumunda olduğunu belirtmek gerekir. Senem Gürkan, “Feminist Metodoloji ve Epistemolojinin Olasılığı ile Feminist Edebiyat Eleştirisinin Ortaklığı Üzerine” isimli çalışmasında feminist metodoloji ve epistemolojiye ilişkin bilgi verirken bununla feminist edebiyat eleştirisinin kesişim noktalarına vurgu yapıyor. Menekşe Yavuz, “Ekoeleştiri ve Edebiyat” isimli yazısıyla son dönemlerde popülerliği artan konulara eğiliyor. Ekolojik değişimin sonuçlarının ve etkilerinin çoğalmasının edebi metinlere yansıdığı belirtilirken, bu süreçte çevreci kültür bakış açısıyla bu edebi metinlerin ele alındığı çalışmalara değiniyor. Yavuz bu çerçevede Yaşar Kemal’in İstanbul’da geçen romanlarını ekoeleştiri açısından irdeliyor. Yavuz’un “ekoeleştiri, kültürel metinlerde doğal varlıkların, insan-doğa ilişkisinin temsil edilme biçimlerini ekomerkezci bir bakışla inceleyerek insan merkezci bakışın sessizleştirdiği doğanın sesi olmayı amaçlar” saptaması ise okuru edebiyat ve çevre konusunda duyarlılığa açıkça teşvik ediyor. Çalışmanın ikinci bölümü, Türk/Kemalist Modernleşme sürecinden itibaren Türkiye’deki toplumsal-politik dönüşümlere dair belirli tarihsel kırılma noktalarına referans yapıp bu noktaların edebiyattaki izdüşümlerine kapı aralıyor. Faruk Yücel ve Nihal Tuzcu, yazınsal çeviriye toplumsal değişim açısından eğildikleri bu bölümün ilk yazısında, Osmanlı Devleti’nin modernleşme çabalarına denk gelen sürecin Cumhuriyet döneminde de sürdüğünü, bu amaç doğrultusunda kültürel etkisi büyük olan yazınsal çeviriye de yer verildiğini belirtiyorlar. Özellikle ilk dönemdeki “Tercüme Odası” ile Cumhuriyet dönemindeki “Tercüme Bürosu”nun işlevinin tartışıldığı metinde toplumsal-tarihsel denklemde kültürel değişmenin boyutları yazınsal çevirinin önemi açısından tartışılıyor. Ayrıca metnin içeriğinin, Türk aydınının/ bürokratının nasıl ortaya çıktığına ve Batılılaşmada çeviri olgusunun devlet bürokratları ve aydınları üzerinden yapılmasına dair ufuk açıcı tartışmalara katkı verdiğini söylemek mümkündür. Yazarların değerlendirmesiyle, Osmanlı döneminde çevirinin “devletin işleyişini geliştiren ve giderilmesi gereken bir gereksinimi karşılarken, Cumhuriyet döneminde çevirinin yeni bir dünya görüşünün temsilcisi olduğu ve ulusal kimliğin yaratılmasında önemli bir araçsal görevi yerine getirdiği görülmektedir.” İbrahim Özakman, “Erken Cumhuriyet Dönemi Modernleşme Sürecinde Edebiyatın İşlevi” konulu çalışmasında modernleşme ve Tanzimat süreç- 16 Edebiyat Sosyolojisini Güncel Kılmak lerine eğiliyor. Bu anlamda Milli Edebiyat dönemine de yer verdiği metinde, Tanzimat da dahil Cumhuriyet dönemine yayılan modernleşme olgusu üzerinden, “Modernleşme sürecinde bireyin öne çıktığı, düşüncelerini ifade edebildiği mecraların artması ile edebiyat öğreten, gösteren ve aynı zamanda toplumsal dönüşümün temsil yeri olarak görülmeye başlanmıştır. Halkı eğitmek, kitleleri aydınlatmak amacıyla modernleşme sürecinde edebiyatın işlevi kullanılmıştır” değerlendirmesinde bulunuyor. Gazanfer Kaya, “Türkiye’nin Kırsal ve Kentsel Yapısındaki Toplumsal Değişmelerin Edebiyata Yansımaları (1950-1980 Dönemi)” başlıklı metnini sosyolojik bir bakışla yapılandırırken, “edebiyat eserlerinde ele alınan toplumsal konular, ülkelerin toplumsal yapısından ve bu yapıdaki değişmelerden izler taşırlar. 1950-1980 dönemi Türkiye’sindeki kırsal ve kentsel mekânlar, birbirinden bağımsız olmayan sosyolojik değişmelerin hızlandığı bir dönem olarak edebiyat eserlerinde önemli bir yere sahiptir” değerlendirmesiyle önemli bir noktaya işaret eder. Çiçek Coşkun “1980 Sonrası Toplumsal Değişim ve Türk Edebiyatı”nda, edebiyattaki değişim ile toplumsal koşulların dönüşümü arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. Özellikle 1980’lı yılların edebiyattaki iz düşümünü ele aldığı metinde şu yaklaşımı okurla paylaşmaktadır: “Türk edebiyatında 1980’li yıllar öncesinde hâkim olan toplumcu ve gerçekçi anlayış, 1980’li yıllar ile yerini post-modern bir anlayışa bırakmaya başlamıştır. Ayrıca 1980 öncesinde, 1950’li yıllardan itibaren yaşanan kırsal değişim, köyden kente göç, kentleşme, gecekondular, eşitsizlik gibi konular edebiyatta da varlığını duyumsatmıştır. 1980’li yıllarda ise ’80 darbesi, sosyo-ekonomik dönüşümler ve kentleşmenin yanı sıra dünyada yaşanan gelişmeler, küreselleşme, teknolojik değişimler ve post-modernizmin Türkiye’de de tartışılmaya başlanmasının etkisi ile edebiyatımızda yeni bir döneme girilmiştir.” Betül Bayraktar, “Neoliberal Dönüşümün Türk Distopya Öykülerindeki Yansımaları” isimli çalışmasında, Türkiye’deki neoliberalizmi örneklediği distopya öyküler bağlamında değerlendirmeyi başarıyor. Bayraktar’ın belirttiği üzere, sanat eserinin içine doğduğu toplumla etkileşimi yadsınamaz bir gerçektir: “Bir eser hangi çağ ve toplumda üretildiyse mutlaka ondan izler taşımaktadır. Bu noktada akla şu soru gelmektedir. Peki, bu eserler mevcudu güzelleyerek mi, yoksa eleştirerek mi aktarmaktadır? Burada mevcudun ve edebi türün ne olduğu sorunsalı gündeme gelmektedir. Türkiye’nin geldiği son aşama olan neoliberal topluma dair sorunsallaştırmalar Türk öykülerinde distopik bir kurgu içine yerleştirilmektedir. Her çağ kendi edebiyatını da üretmektedir.” Kitabın üçüncü bölümü, çeşitli sosyolojik olgular etrafında odaklanılan edebiyat sosyolojisi incelemelerinden oluşmaktadır. Yazarların, akademik Giriş 17 bir duyarlılıkla eğildikleri metinlerin en belirgin özelliği, kuşkusuz önemsenen şu varsayımı işaret etmektedir. Parla’nın aktarımıyla (2003, s. 340), “yazın metinleri elbette insana ilişkin bir ya da birçok gerçeği temsil eder, ama temsil ettikleri bir çırpıda açıklanacak türden çelişkisiz, bütün ve tutarlı değildir. Belki de sorun, temsilin (resim/misal/emsal’in) tutarlı, gerilimsiz, çelişkisiz olması gerektiğine ilişkin olan varsayımdır.” İnan Akdağ, “Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi Romanında Politik Öznenin İnşasında Nesnel Koşulların Rolü” metninde ekonomi-politik açısından bir çözümlemeye girişiyor. Kendisinin ifade ettiği gibi, “çalışmada İki Şehrin Hikayesi politik çerçeveden ele alınırken, sınıfsal öznelerin, politik özneye dönüşümü temelinde nesnellik açısından maddi dünyanın koşulları çözümlenmektedir.” Kent sosyolojisi alanındaki üretimleriyle tanınan İhsan Çetin, İvo Andriç’e ait Drina Köprüsü romanına mekân sosyolojisi açısından yaklaşıyor. Yaptığı sosyolojik çözümlemede mekânın toplumsal hafızayı taşımasını ve kuşaklar arası aktarımını Drina Köprüsü üzerinden okuyucuya sunuyor. Çetin’e göre, “Drina Köprüsü bu manada bir hafıza mekânıdır.” Çetin, incelemesinde önemli bir değerlendirmenin altını şöyle çizmektedir: “Drina Köprüsü romanı mekânın toplumsallığın, dolayısıyla sosyal ilişkilerin, gündelik yaşamın, kültürün, karakterin ve diğer unsurların şekillenmesi üzerindeki etkisini sade bir dille, edebi bir anlatımla aktaran değerli bir eser olarak tarif edilebilir.” Çetin’in çalışması roman incelemelerinde mekân odaklı sosyolojik incelemelerin değerini ortaya çıkarırken, bir köprünün toplumsal tarihini insan ilişkileri açısından kritik ediyor. Cennet Altundaş, “Karnaval ve Jön Türk Romanlarında ‘Sınırları’ Aşarak Eğlenen Türk Kadınları” adlı çalışmasında Ahmet Mithat Efendi’nin iki romanına kadın temsili açısından yaklaşıyor. Ahmet Mithat Efendi’nin, Türk romanındaki önemi gözetildiğinde özellikle 19. yüzyıl Türk romanın köşe taşlarından biri olduğu aşikardır. Değişmekte olan toplum yapısında Batılılaşmanın etkileri/sosyo-kültürel izdüşümleri Ahmet Mithat Efendi’nin eserlerindeki temel kalkış noktasıdır. Altundaş, bu iki romanda o dönemin kadınlarının “makbul” ve “makbul olmayan” şeklinde nasıl kodlandığını aktarıyor. Hasan Turgut, “Gelenekle Modernlik Arasında Kamusallık, Rasyonel Öznenin İnşası ve Miras: Namık Kemal’in Şiir Eskizleri” isimli metninde Habermas, Lukacs, Mardin gibi entelektüellerin bakış açılarını dikkate alarak kamusallık ve rasyonel öznenin inşası temelinde Namık Kemal’e eleştirel bir tutumla eğiliyor. Özellikle metindeki bazı saptamaları, konuya ilgi duyanların Namık Kemal’le ilgili farklı bakış açıları edinmelerinin önün açmaktadır. 18 Edebiyat Sosyolojisini Güncel Kılmak Turgut’un değerlendirmesiyle, “Kemal’in yazılarında siyasal düzeydeki statükocu tavırla edebiyattaki ilerlemeci yaklaşımın uyuşmazlıklarının nasıl çözüldüğü, kültürel mücadelesinin merkezine koyduğu ‘edebiyat-ı sahîha’yı, birçok şiiri ve düzyazılarında hayata geçirememesinin yarattığı çelişkilerle nasıl baş ettiği, dilde sadeleşme projesinin arka planında gerçekleşen türdeşleşme ve ötekileştirmeyle mücadele edip etmediği açık değildir.” Bu açıdan Turgut, eleştirel olmakla birlikte yeni çalışmalar için ufuk açmaktadır. Onun, “bir şair olarak Namık Kemal’in dilsel etkinliğin, haz ve estetik odaklı yapısından tevarüs eden sanatçı figüründense, didaktik ve siyasi işlevini önceleyen bir ideolog tavrını yeğlediğini gösterir” saptamasında bulunması bile başla başına araştırma yapılması için yeni kapılar aralamaktadır. Sanatçı yönüyle tanıdığımız Aziz Tamer Güler, özellikle alanıyla ilgili akademik çalışmalarıyla da farklı bir soluk getirmekte eğildiği konulara. Yazar, “Nâzım Hikmet Şiirinde Mekânsızlık” isimli çalışmasıyla mekânın, yazarlar ve şairlerdeki iz düşümünü örnekleyerek Nazım Hikmet’e eğiliyor. Farklı bir pencere açıyor okur için. Ona göre, “Nazım Hikmet’in mekânsızlığı, umutsuz insanların, kendine bütün insanlığı, dünyayı düşman gören insanların mekânsızlığı değil, umutları sayesinde mekânlara önem vermeyen her şeye rağmen “ümitvar” kalan bir insanın mekânsızlığıdır. Dünyanın bütün çocukları, dünyanın bütün insanlarıyla ilgilenir. Dünyadaki herkesin özgür olmasını ister. Bütün dünyanın mülkü bütün insanlara dağıtılmalıdır. Mekânların sahibi olmamalıdır. Şiirini evrensel yapmak amacındadır -ki, bunu başarır- bu yüzden bütün insanlığa seslenir.” Cahit Aslan, “Türkiye’de Toplumsal Değişme Dinamiklerinin Yaşar Kemal Romanlarındaki İzdüşümü: Hüyükteki Nar Ağacı Romanı Üzerinden Bir Okuma” isimli çalışmasında Çukurova’da geçen romanın ifşa ettiği sosyal probleme odaklanmaktadır. Aslan’a göre, “Amerikan kökenli Marshall yardımı sayesinde traktörün ve tarım makinalarının yoğun bir şekilde girdiği Çukurova’daki toplumsal değişmenin görünümü, mevsimlik tarım işçilerinin ve yarıcılarının durumu Yaşar Kemal’in Hüyükteki Nar Ağacı romanında açıkça irdelenmiştir. Yazar, onların sıtmayla ve yoksullukla mücadelesinde ve değişmeye karşı dirençlerinde meydana gelen boş inançlarında ortaya çıkan sonuçları gözler önüne sermiştir.” Alev Önder, “Adalet Ağaoğlu’nun Hayır… Romanında Aydın Sorunsalı” isimli çalışmasında derinlemesine analiz ediyor. Önder’e göre, “Hayır… romanı Aysel’in hem kendisi hem de toplumla hesaplaşma anlarını ve başkaldırı alanlarını yansıtır. Toplumsal dönüşümlerin aydın kadının yaşamında yarattığı kırılmaların irdelendiği roman, bireyin kimlik arayışlarını ortaya koyar. Yalnız bir birey olan Aysel’in reel yaşamın zorluklarına rağmen ayakta kalma Giriş 19 ve kendi olma çabası ayrıntılı biçimde ele alınır. Ataerkil ve kapitalist sistemin dayattığı rolleri sorgulayan öznenin yaşamının merkezinde “kimlik/kendilik” yer alır.” Hayır… romanında da görüyoruz ki, romanın yazar için önemli yanlarından birisi de “yaratıcılığın temelinde yatan kaygıyı okurla paylaşmaktır. Romanın çok dikkat çeken bir özelliği hiçbir başka edebiyat türünde olmadığı ölçekte bu arayışa okuru ortak etmesi ve yazarın varoluşsal kaygılarının yapıtın ontolojisinde önemli yer tutmasıdır” (Parla, 2003, s. 145). Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişikleri alanında sosyal politika ve edebiyat etkileşimine ilişkin çalışmalarıyla edebiyat sosyolojisine yakın bir isim olan Elif Hacısalihoğlu, “Kapitalist Toplumsal Gerçeklik ve Dönemin Sınıf Kavrayışları Ekseninde Latife Tekin Romanlarını Okumak” isimli çalışmasıyla romanın bireysel yalnızlıklara çekildiği bir dönemde toplumsal meselelerden ödün vermeyen bir yazar olarak kabul edilen Latife Tekin’e farklı ve zengin bir perspektifle eğiliyor. Hacısalihoğlu, metnin başlangıcında “edebiyatın toplumsal gerçekliği anlama ve açıklamada sosyal bilimler literatürüne sunacağı katkıları tartışmaya açmak ve edebi metinleri bu bağlamda yapılacak bir okumayla görünür hale getirme”yi amaçladığını ifade ediyor. Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları (1984) ve Manves City (2018) kitaplarını çözümlediği metinde yazarın şu değerlendirmesi dikkate değerdir: “Kapitalizmin örgütlenme biçimindeki değişimin, 1980’ler ve 2010’larda yazılmış her iki romanda da sınıf ilişkilerinin coğrafi mekânın/kentin dönüşümü ile kavrandığı görülmektedir. Çalışma ve yaşam alanlarının, üretim ve yeniden üretimin toplumsal bütünlüğü ve ilişkiselliğini yansıtacak şekilde aktarıldığı söylenebilir. Sınıf içi de dahil farklı bakış ve deneyimlerden oluşan, yaşayan bir ilişkiler ağının hareketli ve oluş haline yer vermesinden hareket ederek, bu sürecin ‘filmini çektiği’ söylenebilir.” Esra Gedik’in Umut Belek Erşen ile birlikte kaleme aldıkları, “Hakan Günday Romanlarında Erkeklik İncelemesi” adlı çalışmalarında, sosyolojik açıdan hegemonik erkeklik kavramı çerçevesinde toplumsal cinsiyet analizine odaklanıyorlar. Özellikle erkeklik krizi kavramıyla erkeklikleri kritik ettikleri çalışmanın dökümünü Hakan Günday’ın Piç, Ziyan, Kinyas ve Kayra ile AZ romanları üzerinden yapıyorlar. Gedik ve Erşen’e göre, “Günday’ın romanlarındaki erkek karakterlerin çoğu var olan hegemonik erkekliğe karşı gelseler de sonunda toplumun onlardan beklediği erkek olmadıkları için ya ölürler ya hapse girerler ya da akıl hastanesine kapatılırlar. Bu anlamda, Günday toplumun beklediği erkekliği sergilememenin yarattığı krizi farklı bir erkeklik krizi olarak okura sunar.” Günday’ın romanlarında ortaya çıkan erkeklik halleri, okur için beraberinde önemli bir tartışma zeminini getiriyor. Kitapta yer alan çalışmalar, bize bir kez daha edebiyatın hakikat üreti- 20 Edebiyat Sosyolojisini Güncel Kılmak miyle güçlü bir ilişkisi olduğunu gösteriyor. Özellikle romanın hakikatle kurmuş olduğu bu yakın ilişki, Bauman’ın dediği gibi (2015, s. 17), “insan dünyası hakkında bir düşünme biçimi” olan sosyolojinin de hedefinde yer almasını sağlıyor. Hâl böyle iken, sıradan insanların dünyasına eğilen sosyolojinin modernliğin ve post-modernliğin sonuçlarıyla ilgilenmeyi her daim sürdüreceğini bir kez daha anımsatmak gerekir. Edebiyat, tam da bu noktada sosyolojinin önemli bir başvuru kaynağı olmaya devam edecektir. Ve teşekkür… Kitabın ortaya çıkma sürecinde özgün katkılarını sunan akademisyen, araştırmacı ve yazar dostlarımıza en içten dileklerimizle sevgilerimizi sunarız. Gönül isterdi ki, yayın kuralları gereği sayfa sayısı açısından bir sınırlandırmaya gitmemiş olabilseydik. Bu durumda çok daha geniş bir kitapla karşınıza çıkabilecektik. Bu anlamda üzülerek de olsa kitaba alamadığımız geniş oylumlu çalışmaları için dostlarımıza gösterdikleri hoşgörü nedeniyle teşekkür ederiz. Okurlar açısından ise değerlendirme ve eleştiri penceremiz her daim açıktır. Umarız ki, edebiyat sosyolojisi alanında çeşitli sınırlardan kaynaklı muğlaklıklara fırsat vermeden disiplinlerarası çalışmaların yapılmasına kendimizce bir katkıda bulunmuşuzdur. Nika Yayınevi’nin sevgili emekçileri sizleri unuttuğumuzu düşünmeyin, başta sevgili dostumuz Baran Çiftçi olmak üzere hepinize emekleriniz ve samimiyetiniz için teşekkür ediyoruz… Temmuz 2021, Ankara Giriş 21 KAYNAKÇA Alver, K. (2006). Edebiyat sosyolojisi ve hayat. Sosyoloji Dergisi, 15, 105-118. Bauman, Z. (2015). Sosyolojik düşünmek. (Çev. A. Yılmaz). İstanbul: Ayrıntı Yayınevi. Cuma, A. (2009). Edebiyat sosyolojisi ve karşılaştırmalı edebiyat bilimi -sanat ve bilimin sınır ötesi etkileşimi-, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 22, 81-94. Moran, B. (1990). Türk romanına eleştirel bir bakış 1. İstanbul: İletişim Yayınları. Pamuk, O. (1999). Öteki renkler: seçme yazılar ve bir hikâye. İstanbul: İletişim Yayınları. Parla, J. (2003). Don Kişot’tan bugüne roman. İstanbul: İletişim Yayınları. Paz, O. (1990). Yalnızlık dolambacı. (Çev. B. Güvenç). İstanbul: Cem Yayınevi. Türkeş, Ö. (1999). Romanda kentleşme: gecekondudan villakentlere. Birikim, 123, 110-118.