EDEBİYAT SOSYOLOJİSİNİ GÜNCEL KILMAK
Temel Yaklaşımlar, Toplumsal - Politik Dönüşümler, İncelemeler
EDİTÖRLER
Aziz Şeker - Emre Özcan
EDEBİYAT SOSYOLOJİSİNİ GÜNCEL KILMAK
Temel Yaklaşımlar, Toplumsal - Politik Dönüşümler, İncelemeler
Editörler: Aziz Şeker, Emre Özcan
Yazarlar: Alev Önder, Aziz Şeker , Aziz Tamer Güler, Betül Bayraktar, Cahit Aslan,
Cennet Altundaş, Çiçek Coşkun, Ejder Çelik, Elif Hacısalihoğlu, Emre Özcan, Ertuğrul Aydın,
Esra Gedik, Faruk Yücel, Ferma Lekesizalın, Gazenfer Kaya, Günil Özlem Ayaydın Cebe,
Hasan Turgut, İbrahim Özakman, İhsan Çetin, İnan Akdağ, Menekşe Yavuz, Mustafa Günay,
Nihal Tuzcu, Senem Gürkan, Uğur Dolgun, Umut Belek Erşen, Veysel Lidar
Nika Yayınevi - 143
1. Baskı: Eylül 2021
ISBN: 978-625-7653-29-9
Sertifika No: 48850
Kapak Tasarımı: Aycan Kurt
Sayfa Düzeni: İlhan Ulusoy
© Bu kitabın basım, yayın, satış hakları © Nika Yayınevi Basım Yayın Matbaacılık Dağıtım Reklam Eğitim Danışmanlık
Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Anılan kuruluşun izni alınmadan kitabın tümü ya da bölümleri, mekanik, elektronik, manyetik ya da
başka yöntemlerle çoğaltılamaz, basılamaz.
Baskı ve Cilt: Bizim Büro Matbaacılık
Sertifika No: 42488
Nika Yayınevi
Kültür Mah. Dr. Mediha Eldem Sokak No 55/2 Kızılay-Ankara
T: 0312 433 71 15
www.nikayayinevi.com.tr
info@nikayayinevi.com.tr
EDEBİYAT SOSYOLOJİSİNİ
GÜNCEL KILMAK
Temel Yaklaşımlar, Toplumsal - Politik Dönüşümler, İncelemeler
EDİTÖRLER
Aziz Şeker - Emre Özcan
YAZARLAR
Alev Önder, Aziz Şeker , Aziz Tamer Güler, Betül Bayraktar, Cahit Aslan, Cennet Altundaş,
Çiçek Coşkun, Ejder Çelik, Elif Hacısalihoğlu, Emre Özcan, Ertuğrul Aydın, Esra Gedik,
Faruk Yücel, Ferma Lekesizalın, Gazenfer Kaya, Günil Özlem Ayaydın Cebe, Hasan Turgut,
İbrahim Özakman, İhsan Çetin, İnan Akdağ, Menekşe Yavuz, Mustafa Günay, Nihal Tuzcu,
Senem Gürkan, Uğur Dolgun, Umut Belek Erşen, Veysel Lidar
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ: EDEBİYAT BULVARINDA SOSYOLOJİK DÜŞÜNMEK:
HAKİKATİN EDEBİYATI .............................................................................. 9
Aziz Şeker, Emre Özcan
1. KISIM
TEMEL YAKLAŞIMLAR
EDEBİYAT SOSYOLOJİSİ YAPMAK YA DA YAPAMAMAK!............... 25
Uğur Dolgun
EDEBİYAT SOSYOLOJİSİ-KARŞILAŞTIRMALI EDEBİYAT
BİLİMLERİNDE KESİŞEN NOKTA ve REFERANSLAR ........................ 79
Ertuğrul Aydın
EKONOMİK ve TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM:
“PARA AĞI” ve EDEBİYAT ......................................................................... 89
Ferma Lekesizalın
EDEBİYATIN TOPLUMSAL NİTELİĞİ ................................................... 107
Ejder Çelik
SOSYAL PROBLEM KAVRAMI ÜZERİNDEN EDEBİYATI
GÜNCEL KILMAK ..................................................................................... 127
Emre Özcan, Aziz Şeker
EDEBİYAT ve FELSEFE İLİŞKİSİ ÜZERİNE ........................................... 145
Mustafa Günay
MODERNİTE ve EDEBİYAT: BAUMAN’IN MODERNİTE ELEŞTİRİLE-
Rİ ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME .............................................. 159
Veysel Lidar
MİLLİYETÇİLİKTEN KÜRESELCİLİĞE
EDEBİYAT TARİHİ YAZIMI...................................................................... 183
Günil Özlem Ayaydın Cebe
FEMİNİST METODOLOJİ ve EPİSTEMOLOJİNİN OLASILIĞI ile
FEMİNİST EDEBİYAT ELEŞTİRİSİNİN ORTAKLIĞI ÜZERİNE ........ 205
Senem Gürkan
EKOELEŞTİRİ ve EDEBİYAT .................................................................... 221
Menekşe Yavuz
2. KISIM
TOPLUMSAL-POLİTİK DÖNÜŞÜMÜN İZLERİ
YAZINSAL ÇEVİRİ BAĞLAMINDA TOPLUMSAL DEĞİŞİMİN
TEMELLERİ: “TERCÜME ODASI” ve “TERCÜME BÜROSU” .......... 233
Faruk Yücel, Nihal Tuzcu
ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ MODERNLEŞME
SÜRECİNDE EDEBİYATIN İŞLEVİ.......................................................... 255
İbrahim Özakman
TÜRKİYE’NİN KIRSAL ve KENTSEL YAPISINDAKİ
TOPLUMSAL DEĞİŞMELERİN EDEBİYATA YANSIMALARI:
(1950-1980 DÖNEMİ) ................................................................................. 267
Gazanfer Kaya
1980 SONRASI TOPLUMSAL DEĞİŞİM ve TÜRK EDEBİYATI.......... 295
Çiçek Coşkun
NEOLİBERAL DÖNÜŞÜMÜN TÜRK DİSTOPYA
ÖYKÜLERİNDEKİ YANSIMALARI ........................................................ 309
Betül Bayraktar
3. KISIM
İNCELEMELER
CHARLES DICKENS’IN İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ ROMANINDA
POLİTİK ÖZNENİN İNŞASINDA NESNEL KOŞULLARIN ROLÜ .. 331
İnan Akdağ
DRİNA KÖPRÜSÜ ROMANINDA MEKÂN SOSYOLOJİSİ
ÇÖZÜMLEMESİ ......................................................................................... 345
İhsan Çetin
KARNAVAL ve JÖN TÜRK ROMANLARINDA “SINIRLARI”
AŞARAK EĞLENEN TÜRK KADINLARI.............................................. 365
Cennet Altundaş
GELENEKLE MODERNLİK ARASINDA KAMUSALLIK,
RASYONEL ÖZNENİN İNŞASI ve MİRAS: NAMIK KEMAL’İN
ŞİİR ESKİZLERİ ........................................................................................... 379
Hasan Turgut
NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE MEKÂNSIZLIK ........................................ 395
Aziz Tamer Güler
TOPLUMSAL DEĞİŞME DİNAMİKLERİNİN YAŞAR KEMAL
ROMANLARINDAKİ İZDÜŞÜMÜ: HÜYÜKTEKİ NAR AĞACI
ROMANI ÜZERİNDEN BİR OKUMA .................................................... 415
Cahit Aslan
ADALET AĞAOĞLU’NUN HAYIR… ROMANINDA
AYDIN SORUNSALI .................................................................................. 435
Alev Önder
KAPİTALİST TOPLUMSAL GERÇEKLİK ve DÖNEMİN SINIF
KAVRAYIŞLARI EKSENİNDE LATİFE TEKİN ROMANLARINI
OKUMAK..................................................................................................... 469
Elif Hacısalihoğlu
HAKAN GÜNDAY ROMANLARINDA ERKEKLİK İNCELEMESİ .. 497
Esra Gedik, Umut Belek Erşen
GİRİŞ: EDEBİYAT BULVARINDA SOSYOLOJİK
DÜŞÜNMEK: HAKİKATİN EDEBİYATI
Aziz Şeker, Emre Özcan
Sosyolojik yönüyle edebiyat olgusunu çeşitli açılardan tartışmak amacıyla
yapılandırılan bu kitabın hükmünü, hiç kuşkusuz okur ve zaman verecektir.
Şimdilik bize düşen, teşekkürü borç bildiğimiz farklı disiplinlerden kalemlerin, aynı sofra için bilimsel bir yolculuk sonrasında ürettiklerini bir “Giriş”
yazısında genel hatlarıyla ifade etmektir. Kitabın ardında bıraktığı hatalar ve
boşluklar için affınıza sığındığımızı en baştan belirtmek isteriz.
Ortaya çıkışından itibaren Batı’da edebiyat sosyolojisi, edebiyat dışı olarak görülebilecek sosyal teoride ve edebiyatın doğrudan kendisinde başlı
başına bir uygulama alanı olarak çeşitli arayışlara konu yapılmayı sürdürmektedir. Sosyal teorinin zenginleşmesine olanak oluşturan edebi metinlerin
sosyolojik analizi, edebiyat sosyolojisi çerçevesinde değerlendirilmektedir.
Alver’in belirttiği gibi (2006, s. 106), “edebiyatın sosyolojik izahını gerçekleştirme düşüncesinden hareketle varlık kazanan edebiyat sosyolojisi, edebiyat
ile toplumsal olgular arasındaki karşılıklı ilişkileri inceleyerek, edebiyat-toplum ilişkisinin değişik yönlerini, yansımalarını ortaya koymaya çalışmaktadır. Edebiyat sosyolojisi, bilimsel bir yöntemle elde ettiği bilgilerle toplum
kuramının oluşumuna katkı sağlamaktadır.” Sosyal teori açısındansa edebiyatın önemi, onun sosyolojik bir bağlama oturmasından kaynaklanır. Bu,
bize edebiyatın hakikat düzlemine dayalı olduğu gerçeğini hatırlatır. Temel
belirlenim, sanat ve özelinde edebiyatın hakikati üreten toplumsal bir olgu
olmasıdır. Ancak bu şekilde sanatta özne-nesne, yapı-fail, birey-toplum,
mikro-makro gibi ikilikleri yalnızca ikincil etki (epifenomen) olarak kavrayabileceğimiz bir noktaya erişebiliriz.
Edebiyatın hakikat temelinde toplumsal bir olgu olarak değerlendirilmesi, -başlangıçta dikkatler edebiyat endüstrisine ve estetik kaygılara çekilse
de- 1960’lardan itibaren edebi metinlerin sosyolojik bir malzeme olarak ele
10
Edebiyat Sosyolojisini Güncel Kılmak
alınması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu, kendiliğinden gelişen bir süreç
değildir. Özellikle büyük ölçekli sosyo-ekonomik dönüşümler paralelinde
toplumsal koşulların ortaya çıkardığı sosyal problemler, kültürel akışkanlıkların değişimi, kentleşme, toplumsal cinsiyet gibi ögelerin insan ve toplum
yaşamını derinden yönlendirdiği gerçeği, öncelikli olarak edebiyat yazarlarınca su yüzüne çıkarılmıştır. 21. yüzyılda da edebiyat yazarlarının bu rollerine sadık kalmaya devam ettiklerini söylemek mümkündür. Bunun yanı
sıra söz konusu süreçlerle iç içe geçmiş arka plandaki psikolojik unsurların
kritik edilerek, “insanoğlunun evrensel varlık koşullarını aydınlatan duygulara” yer verilmesi de ihmal edilmemiştir. Denilebilir ki, edebiyatın hakikati
üretme gayreti içinde olması, “her bilim dalının belli verileri arasına yayılmış ve serpiştirilmiş gerçeğin” (Paz, 1990) üretim ilkesine yerleştirilmesi konusunda şüpheye yer olmadığını göstermektedir.
Edebiyat bizim açımızdan, hakikati keşfe değil, üretime yaslamanın anahtarıdır. Hakikati, ancak bir üretim kuralı olarak düşünürsek edebiyatın toplumsal dönüşüm süreçlerindeki rolünü ortaya koyabiliriz. Bu süreçlerin edebiyata taşınması, hakikatin güçlü bir haykırışıdır. Her toplumsal dönüşüm
süreci kendi hakikatini dokurken, edebiyat yazarları yaşananları toplumsal
belleğe yerleştirme noktasında ön sıralarda yer almışlardır. Edebiyat, yeri
geldiğinde kötülüğü, yeri geldiğindeyse iyiliği hanesine işleyip insanlara
taşırken, toplumsal belleği her daim diri tutmasını bilmiştir. Bu edim noktasında ideoloji konusuna da dikkat çekmek gerekir. Parla’nın ifade ettiği gibi
(2003, s. 42), “ideolojiler, kendilerini yaşatacak ve kendilerine hizmet edecek
özneler üretir. Sanatçı böyle bir özne olmayı reddeden kişidir; ama bu onun
ideolojinin dışına çıkabilmesi anlamına da gelmez. Yapabileceğinin azamisi,
ideolojinin öznesi olmayı reddettiği ölçüde ideolojiyi açık etmektir.”
Hâl böyle iken, Batı orjinli katı bir okuma anlayışının beraberinde farklı sorunsalları getirdiğini belirtmek zaruridir. Bu meyanda yine de hakkını
teslim etmek yönünden şunu söylemek yanlış olmayacaktır: Kamusallık, modernlik ve ilerlemecilik açısından yaklaşıldığında her türlü eleştiriyi içinde
barındırmasına rağmen Batı coğrafyasındaki dönüşümlerin anlamlandırılması, bilimsel bilginin yayılımı sayesinde olmuştur. Toplumsal kurumları
da kendi içinde biçimlendiren bu düşünceyi, kesinlikle Doğu toplumlarında
edebiyatın varlığını inkar eden bir koşul olarak kabul etmemek gerekir. Son
kertede edebiyat sosyolojisinin bir disiplin haline gelmesini değerlendirirken,
sözü edilen değişkenlerin göz ardı edilmemesi gerekir. Bu yüzden Batı-dışı
coğrafyalarda yazılan kanonik düzeyde yapıtların varlığını da anımsatmak
mecburiyetindeyiz. Elbette ki, bu durum özellikle romanın, Batı uygarlığının
ürettiği en büyük edebi türlerden biri olduğu gerçeğini değiştirmez.
Giriş
11
Orhan Pamuk sanatın, görüntülerin ve tarihin arkasındaki hakikate yöneldiğini düşünür. Bununla birlikte dünyayı derinden kavramaya çalışan
modern romanlara bakıldığında yüz yıllık geçmişiyle Türk romanında
Tanpınar, Oğuz Atay, Yusuf Atılgan ve Yaşar Kemal’in cesur romanlarının
varlığına rağmen bir avuç romanın yetersiz sayıda olduğuna dikkat çeker
(Pamuk, 1999). Moran ise Pamuk’a ait saptamayı, “Türkiye’de romanın,
Avrupa’da olduğu gibi toplumsal koşullar sonucu doğmuş bir anlatı türü
olmadığı” gerçeğine bağlayarak destekler (Moran, 1990). Bu tespit bile Türk
romanının uzun yıllar yalpalamasının en önemli gerekçeleri arasında gösterilebilir. Ne de olsa bu dinamiği öz gayretleriyle tersine çevirmeyi başaranların çabasını da unutmamak gerekir.
İfade edilmesi gereken şey, Batı ve Batı-dışındaki ülkelerin kültür ve sanat
dünyalarında anlam oluşturan yapıtların, bu ülkelerin sosyal bilimcilerinin
araştırmalarında yerel ve evrensel nitelikte özellikler sergilemiş olmalarıdır.
Yazarlar, yerel ve evrensel düzeyde toplumsal dönüşümlerin çoğunlukla adil
yüzü olabilmişlerdir. Eğer rasyonel bir farklılık olarak kabul edilebilecekse,
Türk romanının gelmiş olduğu süreci sosyolojik biçimde çözümlemek buna
uygun bir davranış olacaktır. Nitekim Modern Türk Edebiyatı’nın evrensel
düzeyini kazanması için zorlu bir yol gerekmiştir. Modern Türk Edebiyatı,
bu bağlamda Türkiye’deki toplumsal-politik dönüşümlerin kartografyalaştırılması şeklinde düşünülmelidir.
Sosyal bilimlerde edebiyat sosyolojisine düşünsel ve akademik ilgi duyanların, disiplinlerarası kavrayışa inanmaları bakış açılarını zenginleştirici bir tutumdur ki, Türkiye’de edebiyat sosyolojisinin şekillenişinden söz
ediyorsak bu kaçınılmaz bir durumdur. Bu noktada “edebiyatın sosyolojisi” ile “edebiyat sosyolojisi” arasındaki ayrımı hatırlatmak gerekir. Ahmet
Cuma’nın ifade ettiği gibi (2009, s. 93), Batı’da edebiyatın sosyolojisinden
bir edebiyat eserindeki toplum ile ilintili ögelerin sosyolojik araştırması,
edebiyat sosyolojisinden ise görüngü olarak eserden hareketle toplum fenomenine yönelmek anlaşılmaktadır; ancak Türkiye’de Batı’dan farklı olarak edebiyat sosyolojisinden daha çok edebiyat dışı disiplinlerle çalışan
alan anlaşıla gelmektedir. Nitekim edebi metinlerin feminizme, felsefeye,
mimarlığa, çalışma ekonomisine vb. kapısını aralaması edebiyat sosyolojisi
odağında disiplinlerarası kavrayışın kimlik kazanmasıyla ilişkilidir. Ayrıca
karşılaştırmalı edebiyat çalışmaları, edebiyat sosyolojisinin ilgi alanlarından
hiç de ayrı tecessüm etmemektedir. Edebiyat, bir şekilde edebi metinleri uygulama alanı olarak gören ya da bu çerçevede kuramsal arayışlara ve tartışmalara giren diğer disiplinlerin ortaya çıkardığı gerçeklik ile sosyal teori
bağlamında değerli bir birlikteliğin müzakere şartlarını beraberinde getir-
12
Edebiyat Sosyolojisini Güncel Kılmak
mektedir. Öyle ki, edebiyatı sosyal teorinin dışında bırakan görüş, gerçeklik ve kurmaca ikilemini karşı karşıya koymakta ve edebiyatı kurmacanın
alanına bırakma riskini ortaya çıkarmaktadır. Nihayetinde hakikati haykırabileceğimiz bir toplumsal olan vardır ve edebiyat bu haykırışın en önemli figürüdür. Edebiyat, son dönemde sıklıkla kurmaca olarak sosyal bilim
jargonuna dahil olma handikabıyla karşılaşsa da sosyal bilim metodolojisinin kurmaca kavramını azımsanamayacak ölçüde dışarda bırakıyor olması
önemli bir güçtür. Bu güç, edebiyatın sosyal teori odağındaki önemine katkı
sunduğu gibi, salt olarak sosyal teorinin imgelemini zenginleştirmede de rol
oynamaktadır. Edebiyat Sosyolojisini Güncel Kılmak isimli oylumlu çalışma,
işte bu yönde atılmış bir adımdır.
Bu çalışmanın ortaya çıkmasında emeği geçen her bir yazarın, anlamlı bir
uğraş sonucunda var kıldıkları bölümleriyle aydınlatıcı bir işlevi yerine getirdikleri aşikardır. Kitap, bir bütün olarak gözetildiğinde Temel Yaklaşımlar,
Toplumsal-politik Dönüşümler ve İnceleme şeklinde üç kısımdan oluşmaktadır.
Kuramsal arayışlara ayrılan ilk bölüm edebiyat sosyolojisine dair geniş
bir izlek sunmaktadır.
Uğur Dolgun, “Edebiyat Sosyolojisi Yapmak ya da Yapamamak!” isimli
çalışmasında çok geniş bir çerçeveden önemli konulara değiniyor. Bölüm boyunca “Bilim, sosyal bilim ve edebiyat: Farklı metodolojiler ve çakışa(maya)n
yollar tartışmasında “hem sosyoloji ile edebiyat arasındaki işbirliğinin hem
de edebiyat sosyolojisi alanında ortaya çıkması son derece mümkün olan
geleneğin önündeki engellerden sadece bazılarıdır...” değerlendirmesinde
bulunurken, “Sosyoloji ve Edebiyat: Aynı Annenin Emzirdiği Üvey Kardeşler (mi?)”de ise “maddi dünya ve toplumsal gerçeklikten aldıklarını kendi
dünyasının soyutluğu ve imgelemeleri bağlamında yeniden biçimlendiren
edebiyatçının yaptığı, sosyolojik ifadeyle toplumsalın yeniden üretimidir”
diyor. Dolgun, “edebiyat, bir bakıma dolaylı yoldan sosyoloji yapmaktır.
Edebiyatın alanına girip de sosyolojik bakış açısının dışında kalmış konu
yok gibidir” sözleriyle radikal denilebilecek bir tespiti de serimliyor. Yazar,
“edebiyatın taşıdığı coşku ve sosyolojinin bitip tükenmez merak güdüsüyle,
edebiyat sosyolojisi bugün hala en bakir ve mahsun alanlardan biri olarak
keşfedilmeyi (!) beklemekte...” finaliyle ise Türkiye’de edebiyat sosyolojisinin hala yeterli düzeyde tartışılmadığının mesajını iletiyor.
Ertuğrul Aydın, “Edebiyat Sosyolojisi-Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimlerinde Kesişen Nokta ve Referanslar” çalışmasında, her iki disiplini tarihsel
bir zeminde ele almaktadır. Aydın’a göre: “Edebiyat eserlerinde zamanmekân-vak’a/olay örgüsü ve kahramanlara ait açıklama ve bilgiler kendi
döneminin tanığı konumundadır. Toplumsal kültürün ortak paydalarının
Giriş
13
sergilendiği bu unsurlarda geçmişin izlerini sürerek; toplum ve kültür tarihini aydınlatmak edebiyat sosyolojisi ve karşılaştırmalı edebiyatın görevleri
arasındadır.”
Ferma Lekesizalın, “Ekonomik ve Toplumsal Dönüşüm, ‘Para Ağı’ ve
Edebiyat” isimli kapsamlı analiziyle -toplumsal dönüşümlerin iktisat temelinde biçimlenen doğasından hareketle- “parayı anlatmak” meselesinin edebiyatta, özellikle de romanda yansımalarını ele alıyor. Romanın kimliksel
temellerinin Batı ile ilişkilendirildiği düşünüldüğünde, Lekesizalın’ın önemli saptamalar içeren bu çalışması, roman örnekleriyle “para ağı” arasında
önemli tespitler sunuyor. Lekesizalın’ın şu sözleri, açıkçası kitabın temel
savlarıyla da örtüşmektedir: “Tarihsel süreç ve dönüşümler edebiyata yön
verirken, edebiyat bu dönüşümleri yaratıcı bir bakışla yorumlar. Bireyin ve
toplumun geçtiği tarihsel evreleri edebiyatın yaratıcı iç dinamiklerinden
yansıyan haliyle okumak bu nedenle benzersiz bir deneyimdir.” Yazar ayrıca, “Batı edebiyatının sanayileşme ve sermayenin serbest dolaşımıyla değişen toplumu ve bireyi roman estetiğiyle yorumlayarak nasıl yansıttığını
tartıştığı” yazısında “romanın modern kentsoylu sınıfın ‘para ağı’ çerçevesindeki ilişkileriyle şekillenen, aynı zamanda bu ilişkileri yorumlayan bir tür
olarak sosyolojik önemi”nin altını çiziyor.
Ejder Çelik, “Edebiyatın Toplumsal Niteliği” isimli yazısında, edebiyat
toplum etkileşimini tarihsel ve sosyolojik yönleriyle irdeliyor. Çelik, romanın toplumsal konuları işlemesine ve önemine değinirken, aile, toplumsal
değişme ve göç gibi unsurlar açısından da bir yaklaşım geliştiriyor. Yazar,
ayrıca “edebi eserin kavramsal ve olgusal düzeyde analizi yanında sosyolojik kuramlarla ilişkilendirilmesine” dikkat çekerek, kuramsal örnekler üzerinde duruyor. Çelik’e göre, “kuramsal örneklerle bağlantılı olarak baktığımızda edebiyat eserinde gördüğümüz şey, yazar ve eserinin ayrı ayrı birer
sosyal aktör olarak ortaya çıkardığı nesnel etkidir. Dolayısıyla birçok farklı
kuramsal yaklaşımın edebi eserle özellikle roman türünde eserlerle ilişkilendirilerek bir toplumsal açıklama alanı oluşturmak mümkündür. Bu alan
edebiyat eseri ile sosyoloji biliminin buluştuğu yerdir.” Ömer Türkeş’in
belirttiği gibi (1999, s. 110), kuşkusuz sosyolojik bağlamı içinde “eğilimi ne
olursa olsun, sanat ve edebiyat, yaşanılan atmosferi yansıtmak açısından en
güvenilir kaynaklardan bir tanesi. Romanlar ve öyküler, -konu edindikleri tarihin değil- yazıldıkları dönemin bireysel, toplumsal, hukuksal, siyasal
ilişkilerinin kokusunu, rengini, seslerini taşırlar.”
Editörler olarak bizlerin kaleme aldığı, “Sosyal Problem Kavramı Üzerinden Edebiyatı Güncek Kılmak” isimli metin, ekonomik yapıyla kültürelsanatsal yapılar arasındaki ilişkiyi irdeleyerek sosyal problemler kavramının
14
Edebiyat Sosyolojisini Güncel Kılmak
sosyolojik yönüyle ilgili değerlendirmesinde bulunuyor. Edebiyatın sosyolojik boyutu ile sosyal teorideki öneminin altının çizildiği çalışmada, “toplumsal gerçeğe dayanan insan ve toplum sistemleri içerisinde sosyal problem kavramından hareketle edebiyatı güncel kılabilen bir yazar ise yaşadığı
toplumda, fail olarak kaleme aldıklarıyla yalnızca estetize ettiği gerçekliği
bir yansıtıcı olmak biryana aynı zamanda sosyal değişmeye etki edebilir”
saptaması önemli bir motto olarak serimleniyor.
Felsefe alanında önemli çalışmaların altına imza atan Mustafa Günay,
“Edebiyat ve Felsefe İlişkisi Üzerine” isimli bölümde, felsefeci kimliğiyle edebiyat ile felsefe ilişkisini ele alıyor. Her iki dalın birbirini nasıl beslediklerini
vurguladığı yazısında şu gerçekliğin altını çiziyor: “İnsanın varoluş gerçekliğini konu edinen edebiyatın, felsefe gibi sorgulayıp düşündürmesi ve bizi
cevaplamamız gereken sorularla başbaşa bırakması söz konusudur. Kimi zaman edebiyat felsefeyi beslemekte ve ona öncülük edebilmektedir. Bazı konuların ve sorunların hem felsefeyi hem de edebiyatı ilgilendirdiği de görülmektedir. Ancak söz konusu sorunları ele alma ve dile getirme bakımından felsefe
ve edebiyat arasında farklılıklar bulunduğunu da unutmamak yerinde olur.”
Veysel Lidar, “Modernite ve Edebiyat: Bauman’ın Modernite Eleştirileri
Üzerinden Bir Değerlendirme” konulu çalışmasında Bauman’ın moderniteye getirdiği eleştirileri temele alarak, edebiyattaki izlerini araştırıyor. Lidar’a
göre, “modernite toplumların modernleşme süreçlerinin toplamı ya da tezahürü olarak nitelenebilecek bir olgu olduğundan; toplumları, toplumların yaşamını yansıtan edebiyatta da bu süreç ele alınmış, modernleşme sürecinde
yaşanan aksaklıklar ya da toplumu modernitenin geleneklerine uygun bir yaşayışa kavuşturma amacı taşıyan uygulamalar edebi metinlerde işlenmiştir.”
Bu bağlamda aynı zamanda edebiyat sosyolojisi incelemesini içeren metninde
Jerzy Kosinski’nin Boyalı Kuş adlı eserinden hareketle bir çözümleme yapıyor.
Günil Özlem Ayaydın Cebe, “Milliyetçilikten Küreselciliğe Edebiyat Tarihi Yazımı” adlı çalışmasında, Avrupa ve Amerika kıtaları odağında edebiyat tarihyazımının bir tarihini sunarken, oldukça derin bir literatürden
hareket ediyor. Eleştirel bir bilinçle okuma yöntemi sunan metin, edebiyat
tarihyazımının doğuşunu milliyetçi bir proje bağlamında tartışıp “Birinci
Dünya Savaşı sonrasında edebiyattaki ve edebiyat kuramlarındaki değişimlere koşut olarak yeni bir edebiyat tarihçiliği anlayışına doğru gidildiği işlenir” saptamasında bulunuyor. Cebe, “küresel edebiyat tarihi yazımı,
anayurdu olan coğrafyalarda bile kuşatıcı idealine ulaşmaktan çok uzaktır.
Küreselciliğin paradoksal biçimde ürettiği monolog, çeperin söze katılmasıyla bir diyaloğa dönüşmediği sürece de edebiyat tarihi yazımının kendisini
doğuran zihniyetten özgürleşemeyeceği anlaşılmaktadır” değerlendirme-
Giriş
15
siyle bölümünü noktalıyor. Teorik zemini oldukça güçlü yazının; karşılaştırmalı edebiyat, edebiyat teorisi, edebiyat sosyolojisi çerçevesinde, bilhassa
merkez-çevre ilişkisine ilgi duyanlar için önemli bir kaynak konumunda olduğunu belirtmek gerekir.
Senem Gürkan, “Feminist Metodoloji ve Epistemolojinin Olasılığı ile Feminist Edebiyat Eleştirisinin Ortaklığı Üzerine” isimli çalışmasında feminist
metodoloji ve epistemolojiye ilişkin bilgi verirken bununla feminist edebiyat
eleştirisinin kesişim noktalarına vurgu yapıyor.
Menekşe Yavuz, “Ekoeleştiri ve Edebiyat” isimli yazısıyla son dönemlerde popülerliği artan konulara eğiliyor. Ekolojik değişimin sonuçlarının ve
etkilerinin çoğalmasının edebi metinlere yansıdığı belirtilirken, bu süreçte
çevreci kültür bakış açısıyla bu edebi metinlerin ele alındığı çalışmalara değiniyor. Yavuz bu çerçevede Yaşar Kemal’in İstanbul’da geçen romanlarını
ekoeleştiri açısından irdeliyor. Yavuz’un “ekoeleştiri, kültürel metinlerde
doğal varlıkların, insan-doğa ilişkisinin temsil edilme biçimlerini ekomerkezci bir bakışla inceleyerek insan merkezci bakışın sessizleştirdiği doğanın
sesi olmayı amaçlar” saptaması ise okuru edebiyat ve çevre konusunda duyarlılığa açıkça teşvik ediyor.
Çalışmanın ikinci bölümü, Türk/Kemalist Modernleşme sürecinden itibaren Türkiye’deki toplumsal-politik dönüşümlere dair belirli tarihsel kırılma noktalarına referans yapıp bu noktaların edebiyattaki izdüşümlerine
kapı aralıyor.
Faruk Yücel ve Nihal Tuzcu, yazınsal çeviriye toplumsal değişim açısından eğildikleri bu bölümün ilk yazısında, Osmanlı Devleti’nin modernleşme çabalarına denk gelen sürecin Cumhuriyet döneminde de sürdüğünü,
bu amaç doğrultusunda kültürel etkisi büyük olan yazınsal çeviriye de yer
verildiğini belirtiyorlar. Özellikle ilk dönemdeki “Tercüme Odası” ile Cumhuriyet dönemindeki “Tercüme Bürosu”nun işlevinin tartışıldığı metinde
toplumsal-tarihsel denklemde kültürel değişmenin boyutları yazınsal çevirinin önemi açısından tartışılıyor. Ayrıca metnin içeriğinin, Türk aydınının/
bürokratının nasıl ortaya çıktığına ve Batılılaşmada çeviri olgusunun devlet
bürokratları ve aydınları üzerinden yapılmasına dair ufuk açıcı tartışmalara katkı verdiğini söylemek mümkündür. Yazarların değerlendirmesiyle,
Osmanlı döneminde çevirinin “devletin işleyişini geliştiren ve giderilmesi
gereken bir gereksinimi karşılarken, Cumhuriyet döneminde çevirinin yeni
bir dünya görüşünün temsilcisi olduğu ve ulusal kimliğin yaratılmasında
önemli bir araçsal görevi yerine getirdiği görülmektedir.”
İbrahim Özakman, “Erken Cumhuriyet Dönemi Modernleşme Sürecinde Edebiyatın İşlevi” konulu çalışmasında modernleşme ve Tanzimat süreç-
16
Edebiyat Sosyolojisini Güncel Kılmak
lerine eğiliyor. Bu anlamda Milli Edebiyat dönemine de yer verdiği metinde, Tanzimat da dahil Cumhuriyet dönemine yayılan modernleşme olgusu
üzerinden, “Modernleşme sürecinde bireyin öne çıktığı, düşüncelerini ifade
edebildiği mecraların artması ile edebiyat öğreten, gösteren ve aynı zamanda toplumsal dönüşümün temsil yeri olarak görülmeye başlanmıştır. Halkı
eğitmek, kitleleri aydınlatmak amacıyla modernleşme sürecinde edebiyatın
işlevi kullanılmıştır” değerlendirmesinde bulunuyor.
Gazanfer Kaya, “Türkiye’nin Kırsal ve Kentsel Yapısındaki Toplumsal
Değişmelerin Edebiyata Yansımaları (1950-1980 Dönemi)” başlıklı metnini sosyolojik bir bakışla yapılandırırken, “edebiyat eserlerinde ele alınan
toplumsal konular, ülkelerin toplumsal yapısından ve bu yapıdaki değişmelerden izler taşırlar. 1950-1980 dönemi Türkiye’sindeki kırsal ve kentsel
mekânlar, birbirinden bağımsız olmayan sosyolojik değişmelerin hızlandığı
bir dönem olarak edebiyat eserlerinde önemli bir yere sahiptir” değerlendirmesiyle önemli bir noktaya işaret eder.
Çiçek Coşkun “1980 Sonrası Toplumsal Değişim ve Türk Edebiyatı”nda,
edebiyattaki değişim ile toplumsal koşulların dönüşümü arasındaki ilişkiye
dikkat çekiyor. Özellikle 1980’lı yılların edebiyattaki iz düşümünü ele aldığı metinde şu yaklaşımı okurla paylaşmaktadır: “Türk edebiyatında 1980’li
yıllar öncesinde hâkim olan toplumcu ve gerçekçi anlayış, 1980’li yıllar ile
yerini post-modern bir anlayışa bırakmaya başlamıştır. Ayrıca 1980 öncesinde, 1950’li yıllardan itibaren yaşanan kırsal değişim, köyden kente göç,
kentleşme, gecekondular, eşitsizlik gibi konular edebiyatta da varlığını duyumsatmıştır. 1980’li yıllarda ise ’80 darbesi, sosyo-ekonomik dönüşümler
ve kentleşmenin yanı sıra dünyada yaşanan gelişmeler, küreselleşme, teknolojik değişimler ve post-modernizmin Türkiye’de de tartışılmaya başlanmasının etkisi ile edebiyatımızda yeni bir döneme girilmiştir.”
Betül Bayraktar, “Neoliberal Dönüşümün Türk Distopya Öykülerindeki
Yansımaları” isimli çalışmasında, Türkiye’deki neoliberalizmi örneklediği
distopya öyküler bağlamında değerlendirmeyi başarıyor. Bayraktar’ın belirttiği üzere, sanat eserinin içine doğduğu toplumla etkileşimi yadsınamaz
bir gerçektir: “Bir eser hangi çağ ve toplumda üretildiyse mutlaka ondan izler taşımaktadır. Bu noktada akla şu soru gelmektedir. Peki, bu eserler mevcudu güzelleyerek mi, yoksa eleştirerek mi aktarmaktadır? Burada mevcudun ve edebi türün ne olduğu sorunsalı gündeme gelmektedir. Türkiye’nin
geldiği son aşama olan neoliberal topluma dair sorunsallaştırmalar Türk
öykülerinde distopik bir kurgu içine yerleştirilmektedir. Her çağ kendi edebiyatını da üretmektedir.”
Kitabın üçüncü bölümü, çeşitli sosyolojik olgular etrafında odaklanılan
edebiyat sosyolojisi incelemelerinden oluşmaktadır. Yazarların, akademik
Giriş
17
bir duyarlılıkla eğildikleri metinlerin en belirgin özelliği, kuşkusuz önemsenen şu varsayımı işaret etmektedir. Parla’nın aktarımıyla (2003, s. 340),
“yazın metinleri elbette insana ilişkin bir ya da birçok gerçeği temsil eder,
ama temsil ettikleri bir çırpıda açıklanacak türden çelişkisiz, bütün ve tutarlı
değildir. Belki de sorun, temsilin (resim/misal/emsal’in) tutarlı, gerilimsiz,
çelişkisiz olması gerektiğine ilişkin olan varsayımdır.”
İnan Akdağ, “Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi Romanında Politik
Öznenin İnşasında Nesnel Koşulların Rolü” metninde ekonomi-politik açısından bir çözümlemeye girişiyor. Kendisinin ifade ettiği gibi, “çalışmada
İki Şehrin Hikayesi politik çerçeveden ele alınırken, sınıfsal öznelerin, politik
özneye dönüşümü temelinde nesnellik açısından maddi dünyanın koşulları
çözümlenmektedir.”
Kent sosyolojisi alanındaki üretimleriyle tanınan İhsan Çetin, İvo
Andriç’e ait Drina Köprüsü romanına mekân sosyolojisi açısından yaklaşıyor. Yaptığı sosyolojik çözümlemede mekânın toplumsal hafızayı taşımasını
ve kuşaklar arası aktarımını Drina Köprüsü üzerinden okuyucuya sunuyor.
Çetin’e göre, “Drina Köprüsü bu manada bir hafıza mekânıdır.” Çetin, incelemesinde önemli bir değerlendirmenin altını şöyle çizmektedir: “Drina Köprüsü romanı mekânın toplumsallığın, dolayısıyla sosyal ilişkilerin, gündelik
yaşamın, kültürün, karakterin ve diğer unsurların şekillenmesi üzerindeki
etkisini sade bir dille, edebi bir anlatımla aktaran değerli bir eser olarak tarif
edilebilir.” Çetin’in çalışması roman incelemelerinde mekân odaklı sosyolojik incelemelerin değerini ortaya çıkarırken, bir köprünün toplumsal tarihini
insan ilişkileri açısından kritik ediyor.
Cennet Altundaş, “Karnaval ve Jön Türk Romanlarında ‘Sınırları’ Aşarak
Eğlenen Türk Kadınları” adlı çalışmasında Ahmet Mithat Efendi’nin iki romanına kadın temsili açısından yaklaşıyor. Ahmet Mithat Efendi’nin, Türk
romanındaki önemi gözetildiğinde özellikle 19. yüzyıl Türk romanın köşe
taşlarından biri olduğu aşikardır. Değişmekte olan toplum yapısında Batılılaşmanın etkileri/sosyo-kültürel izdüşümleri Ahmet Mithat Efendi’nin
eserlerindeki temel kalkış noktasıdır. Altundaş, bu iki romanda o dönemin
kadınlarının “makbul” ve “makbul olmayan” şeklinde nasıl kodlandığını
aktarıyor.
Hasan Turgut, “Gelenekle Modernlik Arasında Kamusallık, Rasyonel
Öznenin İnşası ve Miras: Namık Kemal’in Şiir Eskizleri” isimli metninde Habermas, Lukacs, Mardin gibi entelektüellerin bakış açılarını dikkate alarak
kamusallık ve rasyonel öznenin inşası temelinde Namık Kemal’e eleştirel bir
tutumla eğiliyor. Özellikle metindeki bazı saptamaları, konuya ilgi duyanların Namık Kemal’le ilgili farklı bakış açıları edinmelerinin önün açmaktadır.
18
Edebiyat Sosyolojisini Güncel Kılmak
Turgut’un değerlendirmesiyle, “Kemal’in yazılarında siyasal düzeydeki statükocu tavırla edebiyattaki ilerlemeci yaklaşımın uyuşmazlıklarının nasıl çözüldüğü, kültürel mücadelesinin merkezine koyduğu ‘edebiyat-ı sahîha’yı,
birçok şiiri ve düzyazılarında hayata geçirememesinin yarattığı çelişkilerle
nasıl baş ettiği, dilde sadeleşme projesinin arka planında gerçekleşen türdeşleşme ve ötekileştirmeyle mücadele edip etmediği açık değildir.” Bu açıdan
Turgut, eleştirel olmakla birlikte yeni çalışmalar için ufuk açmaktadır. Onun,
“bir şair olarak Namık Kemal’in dilsel etkinliğin, haz ve estetik odaklı yapısından tevarüs eden sanatçı figüründense, didaktik ve siyasi işlevini önceleyen bir ideolog tavrını yeğlediğini gösterir” saptamasında bulunması bile
başla başına araştırma yapılması için yeni kapılar aralamaktadır.
Sanatçı yönüyle tanıdığımız Aziz Tamer Güler, özellikle alanıyla ilgili
akademik çalışmalarıyla da farklı bir soluk getirmekte eğildiği konulara.
Yazar, “Nâzım Hikmet Şiirinde Mekânsızlık” isimli çalışmasıyla mekânın,
yazarlar ve şairlerdeki iz düşümünü örnekleyerek Nazım Hikmet’e eğiliyor.
Farklı bir pencere açıyor okur için. Ona göre, “Nazım Hikmet’in mekânsızlığı,
umutsuz insanların, kendine bütün insanlığı, dünyayı düşman gören insanların mekânsızlığı değil, umutları sayesinde mekânlara önem vermeyen her
şeye rağmen “ümitvar” kalan bir insanın mekânsızlığıdır. Dünyanın bütün
çocukları, dünyanın bütün insanlarıyla ilgilenir. Dünyadaki herkesin özgür olmasını ister. Bütün dünyanın mülkü bütün insanlara dağıtılmalıdır.
Mekânların sahibi olmamalıdır. Şiirini evrensel yapmak amacındadır -ki,
bunu başarır- bu yüzden bütün insanlığa seslenir.”
Cahit Aslan, “Türkiye’de Toplumsal Değişme Dinamiklerinin Yaşar Kemal Romanlarındaki İzdüşümü: Hüyükteki Nar Ağacı Romanı Üzerinden Bir
Okuma” isimli çalışmasında Çukurova’da geçen romanın ifşa ettiği sosyal
probleme odaklanmaktadır. Aslan’a göre, “Amerikan kökenli Marshall yardımı sayesinde traktörün ve tarım makinalarının yoğun bir şekilde girdiği
Çukurova’daki toplumsal değişmenin görünümü, mevsimlik tarım işçilerinin ve yarıcılarının durumu Yaşar Kemal’in Hüyükteki Nar Ağacı romanında
açıkça irdelenmiştir. Yazar, onların sıtmayla ve yoksullukla mücadelesinde
ve değişmeye karşı dirençlerinde meydana gelen boş inançlarında ortaya çıkan sonuçları gözler önüne sermiştir.”
Alev Önder, “Adalet Ağaoğlu’nun Hayır… Romanında Aydın Sorunsalı”
isimli çalışmasında derinlemesine analiz ediyor. Önder’e göre, “Hayır… romanı Aysel’in hem kendisi hem de toplumla hesaplaşma anlarını ve başkaldırı
alanlarını yansıtır. Toplumsal dönüşümlerin aydın kadının yaşamında yarattığı kırılmaların irdelendiği roman, bireyin kimlik arayışlarını ortaya koyar.
Yalnız bir birey olan Aysel’in reel yaşamın zorluklarına rağmen ayakta kalma
Giriş
19
ve kendi olma çabası ayrıntılı biçimde ele alınır. Ataerkil ve kapitalist sistemin
dayattığı rolleri sorgulayan öznenin yaşamının merkezinde “kimlik/kendilik”
yer alır.” Hayır… romanında da görüyoruz ki, romanın yazar için önemli yanlarından birisi de “yaratıcılığın temelinde yatan kaygıyı okurla paylaşmaktır.
Romanın çok dikkat çeken bir özelliği hiçbir başka edebiyat türünde olmadığı
ölçekte bu arayışa okuru ortak etmesi ve yazarın varoluşsal kaygılarının yapıtın ontolojisinde önemli yer tutmasıdır” (Parla, 2003, s. 145).
Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişikleri alanında sosyal politika ve edebiyat etkileşimine ilişkin çalışmalarıyla edebiyat sosyolojisine yakın bir isim
olan Elif Hacısalihoğlu, “Kapitalist Toplumsal Gerçeklik ve Dönemin Sınıf
Kavrayışları Ekseninde Latife Tekin Romanlarını Okumak” isimli çalışmasıyla romanın bireysel yalnızlıklara çekildiği bir dönemde toplumsal meselelerden ödün vermeyen bir yazar olarak kabul edilen Latife Tekin’e farklı ve
zengin bir perspektifle eğiliyor. Hacısalihoğlu, metnin başlangıcında “edebiyatın toplumsal gerçekliği anlama ve açıklamada sosyal bilimler literatürüne
sunacağı katkıları tartışmaya açmak ve edebi metinleri bu bağlamda yapılacak bir okumayla görünür hale getirme”yi amaçladığını ifade ediyor. Latife
Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları (1984) ve Manves City (2018) kitaplarını
çözümlediği metinde yazarın şu değerlendirmesi dikkate değerdir: “Kapitalizmin örgütlenme biçimindeki değişimin, 1980’ler ve 2010’larda yazılmış
her iki romanda da sınıf ilişkilerinin coğrafi mekânın/kentin dönüşümü ile
kavrandığı görülmektedir. Çalışma ve yaşam alanlarının, üretim ve yeniden
üretimin toplumsal bütünlüğü ve ilişkiselliğini yansıtacak şekilde aktarıldığı
söylenebilir. Sınıf içi de dahil farklı bakış ve deneyimlerden oluşan, yaşayan
bir ilişkiler ağının hareketli ve oluş haline yer vermesinden hareket ederek,
bu sürecin ‘filmini çektiği’ söylenebilir.”
Esra Gedik’in Umut Belek Erşen ile birlikte kaleme aldıkları, “Hakan
Günday Romanlarında Erkeklik İncelemesi” adlı çalışmalarında, sosyolojik
açıdan hegemonik erkeklik kavramı çerçevesinde toplumsal cinsiyet analizine odaklanıyorlar. Özellikle erkeklik krizi kavramıyla erkeklikleri kritik
ettikleri çalışmanın dökümünü Hakan Günday’ın Piç, Ziyan, Kinyas ve Kayra
ile AZ romanları üzerinden yapıyorlar. Gedik ve Erşen’e göre, “Günday’ın
romanlarındaki erkek karakterlerin çoğu var olan hegemonik erkekliğe karşı gelseler de sonunda toplumun onlardan beklediği erkek olmadıkları için
ya ölürler ya hapse girerler ya da akıl hastanesine kapatılırlar. Bu anlamda,
Günday toplumun beklediği erkekliği sergilememenin yarattığı krizi farklı
bir erkeklik krizi olarak okura sunar.” Günday’ın romanlarında ortaya çıkan
erkeklik halleri, okur için beraberinde önemli bir tartışma zeminini getiriyor.
Kitapta yer alan çalışmalar, bize bir kez daha edebiyatın hakikat üreti-
20
Edebiyat Sosyolojisini Güncel Kılmak
miyle güçlü bir ilişkisi olduğunu gösteriyor. Özellikle romanın hakikatle
kurmuş olduğu bu yakın ilişki, Bauman’ın dediği gibi (2015, s. 17), “insan
dünyası hakkında bir düşünme biçimi” olan sosyolojinin de hedefinde yer
almasını sağlıyor. Hâl böyle iken, sıradan insanların dünyasına eğilen sosyolojinin modernliğin ve post-modernliğin sonuçlarıyla ilgilenmeyi her daim
sürdüreceğini bir kez daha anımsatmak gerekir. Edebiyat, tam da bu noktada sosyolojinin önemli bir başvuru kaynağı olmaya devam edecektir.
Ve teşekkür…
Kitabın ortaya çıkma sürecinde özgün katkılarını sunan akademisyen,
araştırmacı ve yazar dostlarımıza en içten dileklerimizle sevgilerimizi sunarız. Gönül isterdi ki, yayın kuralları gereği sayfa sayısı açısından bir sınırlandırmaya gitmemiş olabilseydik. Bu durumda çok daha geniş bir kitapla
karşınıza çıkabilecektik. Bu anlamda üzülerek de olsa kitaba alamadığımız
geniş oylumlu çalışmaları için dostlarımıza gösterdikleri hoşgörü nedeniyle
teşekkür ederiz. Okurlar açısından ise değerlendirme ve eleştiri penceremiz
her daim açıktır. Umarız ki, edebiyat sosyolojisi alanında çeşitli sınırlardan
kaynaklı muğlaklıklara fırsat vermeden disiplinlerarası çalışmaların yapılmasına kendimizce bir katkıda bulunmuşuzdur.
Nika Yayınevi’nin sevgili emekçileri sizleri unuttuğumuzu düşünmeyin,
başta sevgili dostumuz Baran Çiftçi olmak üzere hepinize emekleriniz ve
samimiyetiniz için teşekkür ediyoruz…
Temmuz 2021, Ankara
Giriş
21
KAYNAKÇA
Alver, K. (2006). Edebiyat sosyolojisi ve hayat. Sosyoloji Dergisi, 15, 105-118.
Bauman, Z. (2015). Sosyolojik düşünmek. (Çev. A. Yılmaz). İstanbul: Ayrıntı Yayınevi.
Cuma, A. (2009). Edebiyat sosyolojisi ve karşılaştırmalı edebiyat bilimi -sanat ve bilimin
sınır ötesi etkileşimi-, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 22, 81-94.
Moran, B. (1990). Türk romanına eleştirel bir bakış 1. İstanbul: İletişim Yayınları.
Pamuk, O. (1999). Öteki renkler: seçme yazılar ve bir hikâye. İstanbul: İletişim Yayınları.
Parla, J. (2003). Don Kişot’tan bugüne roman. İstanbul: İletişim Yayınları.
Paz, O. (1990). Yalnızlık dolambacı. (Çev. B. Güvenç). İstanbul: Cem Yayınevi.
Türkeş, Ö. (1999). Romanda kentleşme: gecekondudan villakentlere. Birikim, 123, 110-118.