KAMU YÖNETİMİ
ANSİKLOPEDİSİ
GENİŞLETİLMİŞ
2. CİLT
Editörler
Yasemin MAMUR IŞIKÇI
Esmeray ALACADAĞLI
Emre AKCAGÜNDÜZ
Ankara, Aralık 2020
2
Kamu Yönetimi Ansiklopedisi Cilt II
Kamu Yönetimi Ansiklopedisi Cilt II
Kamu Yönetimi Ansiklopedisi
Editörler
Yasemin MAMUR IŞIKÇI
Esmeray ALACADAĞLI
Emre AKCAGÜNDÜZ
© Bu eserin bütün hakları saklıdır.
Kapak Tasarımı
FMK Tasarım
Sayfa Tasarımı
Yasin GÜNEŞ
Ankara Aralık 2020
ISBN
---------------------------Baskı
Bizim A.Ş. (41356)
Astana Yayınları
Akademisyen Eğitim Danışmanlık Yayıncılık Hizmetleri A.Ş.
Taşkent Caddesi No: 3/2 Bahçelievler, Çankaya/ ANKARA
Tel: 0 312 230 04 85
Belgegeçer: 0 312 230 04 89
www.astanayayinlari.com
astanayayinlari@gmail.com
3
Kamu Yönetimi Ansiklopedisi Cilt II
97
Burjuvazi (Bourgeoisie)
Metin Özkan, (Arş. Gör. Dr.), Ankara Hacı Bayram Veli
Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, 06560,
Beşevler/Ankara, Orcid No:0000-0001-6562-1981
metin.ozkan@hbv.edu.tr
Yakın Anlamlı Kavramlar
Kapitalist, Sermayedar, Orta Sınıf
Tanım
Burjuvazi, kasaba ya da kent kökenli olup sermaye, kira ve mülk
sahibi ekonomik koşullarının yanı sıra geçimlerini ticaret ya da finans
sektörlerinden sağlayan kişileri ifade etmek için kullanılan “özel” bir
toplumsal sınıf tanımlamasıdır (Maza, 2005, s. 4). Kavramın bu özel
niteliği, Batı Avrupa’nın deneyimlediği ve evrensel ölçekte kabul gören
sosyo-ekonomik ve siyasal dönüşümler paralelinde beliren iktidar
kavrayışını önemli ölçüde etkileyen “zihniyet devrimi”nin ana
aktörlerinden birisi olmasıyla yakından ilişkilidir.
Etimolojik kökleri Latince kale burcu anlamındaki “burgus”
terimine uzanan burjuva kavramına küçük bir pazar kasabasında, duvarla
çevrili yerleşim alanlarında (bourg) yaşayan ve ticaretle uğraşan orta
sınıf Fransız vatandaşı anlamına gelen “burgeis” terimi kaynaklık eder
(Hoad, 1996, s. 47). Ortaçağ Avrupası’nda kentlerin surlarla çevrili
olduğu bilinmektedir. Köylüler bu surların dışındaki çiftliklerde
yaşarken eğitimli, mülk sahibi ve ticaretle uğraşan kesimler ise surların
içindeki kentlerde yaşarlardı. Bu taşra kasabalarında yaşayan insanlar
burjuva olarak anılmıştır. Bu bağlamda tarihsel olarak burjuvazi, işçiler
ve köylüler ile üretim araçlarının sahipleri arasındaki sosyo-ekonomik
toplumsal sınıfı tanımlamak için kullanılmıştır: İlk “orta sınıf”.
Ortaçağ’ın sonu Yeni Çağ’ın başı itibariyle Avrupa’nın
deneyimlediği siyasal, sosyal ve ekonomik dönüşümler feodal yönetim
mekanizmasının temelini oluşturan ilişkilerde köklü değişimleri
beraberinde getirmiş ve merkezî krallıklar ortaya çıkmıştır. Nitekim bu
98
Kamu Yönetimi Ansiklopedisi Cilt II
süreçte toplumu oluşturan soylu-ruhban-köylü tabaka düzeni yerini
burjuvazinin de içinde bulunduğu çatışmacı bir toplumsal yapıya
bırakacaktır (Kansu, 1994, s. 23). Bu toplumsal yapı içerisinde sosyal ve
ekonomik gücüyle ön plana çıkan burjuvazi, 17. ve 18. yüzyıl
demokratik devrimleriyle birlikte tarihsel ve politik bir fenomene
dönüşerek siyasal iktidardan pay arayışını halk adına gerçekleştirmiştir.
Bu bağlamda 19. yüzyıldan itibaren küresel ölçekte kabul gören liberaldemokratik sistemde burjuvazinin oynadığı rol, kavrama yönelik iki
farklı “kapitalist zihniyet” perspektifini de gündeme getirir. 21. yüzyıl
itibariyle burjuva ve burjuvazi kavramlarına yönelik tanımlamalar, iş
ahlakı ve erdemleri olan “insan tipi” formülasyonu (Weber, 2011, s. 25;
Sombart, 2017, s. 126) ile üretim araçlarının mülkiyetini elinde
bulunduran, “artı değere el koymak suretiyle ücretli emeği sömürerek
yaşayan” ve sermaye gücüyle siyasal iktidarların politikalarını
yönlendirme kapasitesine sahip toplumsal sınıf (Marx ve Engels, 2018,
s. 40) kavramsallaştırmaları üzerinde yükselir.
İçerik
Fransızca orijinal kullanımında “burjuvazi” kavramı, soylu
sınıfsal statüye sahip kişiler ile kentlerde/kasabalarda yaşayan “sıradan”
insanlar arasındaki sosyo-ekonomik ve siyasal parametrelerdeki ayrımı
ortaya koymak için kullanılmıştır (Lerner, Meacham ve Burns, 1998, s.
590). İngiltere’de ise “orta sınıf” kavramsallaştırmasının karşılığı olarak
burjuvazinin, kentlerde yaşayan ve feodalizmin lord-vassal ilişkisine
dâhil olmayan “bağımsız” bireyleri kategorize etmek için kullanıldığı
görülür. Bağımsızlığı feodal sistemin toplumsal ve ekonomik
yükümlülüklerine dâhil olmamalarından kaynaklanan bu kişiler, serf ya
da köylü olmadıkları gibi soylu statüye de sahip değildirler (Wallerstein,
1988, s. 91).
11. yüzyıl Avrupası’nda ticaretin canlanışı paralelinde kentlerin
siyasal, ekonomik ve kültürel olarak yükselişi burjuvaziyi tarihsel ve
siyasal bir fenomen haline getirir. Feodalitenin siyasal, toplumsal ve
ekonomik kurumsal yapılarındaki çözülüş akabinde ulusal devletlerin
ortaya çıkmaya başladığı süreç, burjuvazinin iktidardan pay arayışını da
iyiden iyiye belirginleştirir. Nitekim dönem itibariyle hem İngiltere’de
hem de Fransa’da saray makamlarının, askerî, idarî ve yargı görevlerinin
satın alınabilirliği burjuvazinin bu mevkileri elde etmesiyle
sonuçlanacaktır (Elias, 2004, s. 256). 16. yüzyılın sonunda burjuvazi,
Kamu Yönetimi Ansiklopedisi Cilt II
99
siyasal iktidar-halk bağıntısının modern görünümü olan temsilîparlamenter sistemlerde önemli bir siyasal güce erişir. Bu sistemin
gelişiminde, özellikle 17. yüzyıldan itibaren Avrupa’da siyasal iktidar
mücadelesi bağlamında aristokratlarla işbirliği içinde bulunan
burjuvazinin önemli rolü bulunur.
17. ve 18. yüzyıllardaki demokratik devrimlerde burjuvazi,
kralların “yönetme tekeli”nin karşısında parlamento saflarında anayasal
yönetim ve doğal hak gibi liberal-demokratik ilkeleri destekleyen,
siyasal bağlamda “devrimci” bir toplumsal sınıf görünümdedir. Bu
süreçte İngiltere, kral yanlıları ile Parlamento destekçileri arasında,
Christopher Hill’in (2019) İngiltere’de Devrim Çağı (1640-1660-1688)
olarak isimlendirdiği, uzun bir iç savaşı deneyimlemiştir.
Parlamento’nun zaferiyle sonuçlanan Şanlı Devrim’in akabinde ilan
edilen Bill of Rights (Haklar Bildirgesi) ise siyasal iktidar-halk
bağıntısına ilişkin sadece İngiltere’de değil genel olarak Batı dünyasında
önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu bağlamda siyasal iktidarın
halk/ulus meşruiyet temelinde yükseldiği ve parlamentonun karar
mekanizması konumuna geldiği yönetsel perspektif, Amerikan Devrimi
ile Fransız Devrimi’ne de ilham kaynağı olmuştur. Nitekim iki ülkede de
devrim sonrasında Bill of Rights’ı içerik bağlamında takip eden
bildirgeler (Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, Virginia Haklar Bildirgesi
ve İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi) yayınlanmıştır.
Demokratik devrimlerde burjuvazinin özgürlük, eşitlik ve insan
hakları adına verdiği mücadele burjuvaziye siyasal iktidardan büyük bir
pay kazandırmıştır. İngiltere’de başlayıp Kıta Avrupası’na oradan da
Amerika’ya yayılan sanayileşme sürecinde ise burjuvazi yeni toplumsal
yapının dinamo gücünü oluşturmuştur (Laroque, 1969, s. 39).
Sanayileşmenin ortaya çıkardığı değişim/dönüşüm süreci, modern
devletler sisteminin liberalizm temelinde yükseleceği sosyo-ekonomik
ve siyasal yapıyı hazırlamıştır. Bu süreçte klasik-liberal ekonominin
sacayaklarını oluşturan kapitalistleşmenin, serbest girişimin ve özel
mülkiyetin gelişimi burjuvazinin itici gücüyle gerçekleşmiştir. 18.
yüzyıla gelindiğinde klasik liberalizmin ekonomi-politiği birbirini
tamamlayan üç ana bileşen üzerinde yükseliyordu. Bunlardan birincisi,
kişinin ekonomik güdülerinin temelinde, en az çaba ile en fazla tatmini
aramasını ifade eden “ekonomik davranış (Homo Economicus)
ilkesi”nin bulunduğudur. İkincisi, devletin düzen-güvenlik bağlamında
“gece bekçisi” konumu paralelinde faaliyet alanını ekonominin dışında
100
Kamu Yönetimi Ansiklopedisi Cilt II
tutmaya yönelik “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” (laissez-faire,
laissez-passer) anlayışıdır. Üçüncüsü, piyasa ekonomisinin rekabet
temelinde kendi kendini düzenlediği ve ekonomik faaliyetlerin
“görünmez el” aracılığıyla genel dengesini bulabileceği varsayımları
ekseninde “doğal düzen” düşüncesidir.
Klasik liberalizmin yukarıda kısaca özetlenen ekonomi-politiği,
Adam Smith’in iktisat teorisi üzerinde yükselir. Smith, Ulusların
Zenginliği [1776] isimli eserinde, toplumda bölüşüm -başka bir ifadeyle
gelir dağılımı- sorunsalı üzerinde ayrıntılı bir şekilde durmamıştır.
Düşünüre göre işçiler, sermayedarlar/burjuvazi ve toprak sahiplerinden
oluşan üç toplumsal sınıf arasında piyasa, bölüşümü doğal dengesinde
sağlayacaktır. Bu noktada her bir toplumsal sınıfın ya da bireyin kendi
çıkarlarının peşinde koşması, aslında zenginliğe hizmet edecektir.
Dolayısıyla Smith’in teorisinde rekabet temelinde piyasa ekonomisi;
yalnızca kendilerini ve gelirlerini düşünen insanların, ekonomik
faaliyetleriyle kamu yararına hizmet etmelerini sağlayacak önemli bir
argüman olarak dikkat çeker (Smith, 1997, s. 161). Bu bağlamda Smith,
rekabetin önüne geçeceğinden dolayı herhangi bir toplumsal sınıfın
ekonomik-siyasal üstünlüğünü kabul etmemektedir. Örneğin tüccarlar ve
sanayicilerden
oluşan
toplumsal
sınıfın (burjuvazi),
ulusu
zenginleştirmesine rağmen sürekli olarak ayrıcalık peşinde olduğundan
siyasal iktidarda hegemonik bir kazanım elde etmemesi gerektiğini
belirtir (Smith, 2002, s. 7). Ancak şu nokta gözden kaçmamalıdır ki
dönem itibariyle toplumsal sınıflar arasındaki bölüşüm sorunsalı henüz
belirgin bir görünüm arz etmemektedir. Klasik liberalizmin ekonomi
politiği, kapitalizmi, insan doğasına ve aklına en uygun ekonomik sistem
olarak sunarken burjuvazinin aristokrasiye karşı mücadelesi devam
etmektedir. Bu mücadelede “emek işçileri” de büyük ölçüde burjuvazi
saflarında yer almaktadır. Son tahlilde toplumsal sınıflar ve insanlar
arasında büyük ekonomik uçurumları görünür kılan Sanayi Devrimi ile
birlikte burjuvazi, siyasal ve sosyolojik bağlamlarıyla kapitalist bir
toplumun “yönetici-üst sınıfı”nı tanımlamanın ifadesi haline gelecektir.
Fransız Devrimi ile Sanayi Devrimi’nden önce eğitimli, ticaretle
uğraşan ve ekonomik konumlarıyla ön plana çıkan şehir sakinlerini ifade
eden burjuvazi, aristokrasinin siyasal gücünü kaybettiği 18. yüzyıl
sonrası dönem de dâhil olmak üzere, pejoratif bir kavramsallaştırmaya
sahip olmuştur. Modern kavrayışıyla burjuvazinin pejoratif bir anlam
yüküyle donatılmasına, özellikle Marksist literatürdeki burjuva ile
Kamu Yönetimi Ansiklopedisi Cilt II
101
kapitalist kavramlarının ekonomik bağlamda özdeş kullanımı kaynaklık
eder. Ellen Meiksins Wood’un belirttiği üzere, tanımsal düzeyde bir
kentte yaşayan ve geçimini bedensel işler haricinde sermaye gerektiren
sektörler aracılığıyla sağlayan bireyleri ifade eden “burjuva” ve
“kapitalist” kavramlarının özdeş kullanımı, İngiliz ve Fransız
devrimlerinin teorik/pratik arka planlarıyla yakından ilişkilidir (Wood,
2003, s. 22). Eric Hobsbawm da tarihsel gelişim çizgisinde burjuvazinin,
ekonomik bağlamda kapitalist, sermayedar, sermaye üzerinden kâr elde
eden girişimci veya bunların hepsi birden olabileceğini ifade eder
(Hobsbawm, 2009, s. 263).
Burjuvazi kavramı, kendi içerisinde belirli sınırları barındıran iki
farklı perspektif aracılığıyla analiz edilebilir. Bunlardan birincisi,
kavramın belirli bir ekonomik konum ile bu konum tarafından yaratılan
toplumsal sınıfı imlediğine yönelik Marksist kullanımdır. Buna göre
burjuvazi, kapitalist ve pro-kapitalist üretim/tüketim sistemlerinde
üretim araçları tekelinde bulunan mülkiyet sahiplerinin yarattığı ve
siyasal iktidarı feodal aristokratik bir hüviyet taşıyan özel bir sınıftır
(Dobb, 2007, s. 9). Karl Marx ve Friedrich Engels, Komünist Manifesto
[1848] isimli eserlerinde, burjuvaziyi tanımlamak için Ortaçağ’ın
yönetsel yapısına işaret ederler: Burjuvazi, Ortaçağ’ın statüye dayalı
yönetim yapısında ortaya çıkan ve ayrıcalıklara sahip soylu sınıflardan
özellikle aristokrasinin karşısında kendilerini konumlandırmış “küçük
mülk sahipleri”nin sınıfıdır (2018, ss. 52-53). 17. ve 18. yüzyıl
“demokratik devrimleri”nde sosyo-ekonomik güçlerinin yanına siyasal
güç de ekleyen burjuvazi, modern endüstrinin ve küresel ekonominin
kuruluşuyla birlikte özel çıkarlarını modern devletin çıkarlarıyla
eşgüdümlü düşünülmesini sağlamıştır (Wood, 2003, ss. 44-45). Marksist
literatürün takip ettiği bu perspektif, üretim ilişkilerinde ve dolayısıyla
devletin yönetsel konumlarında “baskın sınıfı” tanımlamanın bir yolu
olarak kullanılır.
Marksist literatürde burjuvazi, üretim araçlarını tekelinde
bulundurması ekseninde ekonomik niteliğinin yanında kültürel ve
siyasal olarak toplumsal düzeyde egemen konumuyla karakterize edilir.
Bu noktada sosyo-ekonomik ve siyasal bağlamlarda etkin konumu
gündeme gelen burjuvazinin de kendi içerisinde bir sınıflandırmaya tabi
tutulduğu görülür (Poulantzas, 1975; Carchedi, 1977; Burris, 1999):
Büyük sanayi ve ticari şirket sahipleri, büyük gayrimenkul ve hisse
sahipleri, rant üzerinden yüksek gelir elde eden yatırımcıların kategorize
102
Kamu Yönetimi Ansiklopedisi Cilt II
edildiği yüksek burjuvazi; büyük tüccarlar ile küçük/orta ölçekli
sanayicilerden oluşan orta burjuvazi; küçük esnaf ve zanaatkârlar ile
“beyaz yakalı” çalışanların dâhil oldukları küçük burjuvazi. Marksist
literatürde kapitalist sistemin “egemen sınıfı” olarak tanımlanan
burjuvazinin (Marx ve Engels, 2018, ss. 54-55) ayırt edici unsuru, tâbi
tutulduğu sınıflandırmanın da açıkça gösterdiği üzere, sosyo-ekonomik
ve kültürel bağlamlarda kendine yeten “bağımsız” bir kentsoylu grup
oluşturduğuna yönelik tahayyüldür.
Burjuvazi kavramına yönelik ikinci perspektif, soylular ile
aristokratlara karşı sosyo-ekonomik parametrelerden hareket eden bir
muhalefeti konumlandırma girişimidir. Bu noktada burjuvazi, ticaretin
kârlılığı üzerinden saygınlık konumuna erişimin anahtarı olarak görülür.
Bu kullanım, kırsal ve toprağa dayalı –eski- servet biçimi ile kent
yaşamına ve ticarete dayalı –yeni- servet biçimi arasındaki iktidar
ilişkilerini tanımlamaya olanak sağlayan zıtlığın ifadesidir (Green, 1959;
Davis, 1963; Kitch, 1967). Bu çerçevede burjuvazinin ekonomik
konumunun üzerinde kent yaşamı ve kültürü bağlamında bir “orta sınıf”
olarak düşünülmesi mümkün hale gelir. Böylelikle burjuvazi, belirli bir
akrabalık ilişkisini içeren ve çeşitli düşünceler, tutumlar ve bağlılıklar ile
ideolojik karakterinde analiz edilebilir. Burjuvazinin, ekonomik ve
teknik bağlamlarda akılcılık ile girişimciliği merkezine alan düşünsel
perspektifi, Max Weber tarafından Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin
Ruhu [1905] isimli eserinde ortaya konulmuştur. Feodalizmden
kapitalizme geçiş sürecinde “orta sınıf” olarak burjuvaziye ve
burjuvazinin davranış biçimini yönlendiren etkenlere dikkat çeken
Weber, analizinde rasyonaliteyi ön plana çıkarmakla birlikte
burjuvazinin tarihsel bağlamda farklılaşmasının da izinin sürülmesine
imkân tanımaktadır (Weber, 2011, s. 42). Bu noktada, Weber’in
kapitalizm varsayımlarını eleştiren ancak modern ekonomik toplumun
tarihsel süreçteki gelişim çizgisini etkileyen faktörler konusunda
Weber’i takip eden Werner Sombart’ın Burjuva [1913] isimli eseri, bu
perspektife yönelik önemli bir analiz olarak dikkat çekmektedir.
Tarihsel verilere dayanarak kapitalist zihniyetin gelişim çizgisini
burjuva zihniyeti ve girişimcilik ruhu çerçevesinde takip eden Sombart,
burjuvazinin 14. yüzyılda Floransa’da doğduğuna işaret etmektedir.
Nitekim bahsi geçen dönemde İtalya; Rönesans’ın yaşandığı, matbaanın
kullanılmaya başlamasıyla eğitim seviyesinin yükseldiği, ekonominin
büyüdüğü ve uluslararası ticaretin gelişmesiyle birlikte kent devletlerinin
Kamu Yönetimi Ansiklopedisi Cilt II
103
önemli yönetsel merkezler haline geldikleri bir ortama sahip olduğu için
burjuvazinin doğmasına da pratik düzlemde zemin hazırlamıştır
(Sombart, 2017, s. 157). Bahsi geçen unsurlar, toprak aristokrasisinin
sosyo-ekonomik ve siyasal gücünü zayıflatan ve modern yönetsel
ilişkileri belirleyen burjuva kapitalist zihniyetinin oluşumuyla yakından
ilişkilidir. Bu çerçevede kapitalist zihniyetin oluşum sürecini iki aşamalı
bir olgu olarak değerlendiren Sombart’a göre (2017, s. 143), 14.
yüzyıldan 19. yüzyıla kadar süren birinci aşamada burjuvazi; dindarlık,
dürüstlük, rasyonalite ve çalışkanlık gibi özellikleriyle ön plana çıkan
insan tipolojisini tanımlar. 19. yüzyılın ortalarından itibaren ikinci
aşamada ise burjuvazi; sanayileşme ve küresel ölçekteki şirketlerin
etkisinde bahsi geçen özelliklerinden uzaklaşmak “zorunda kalan” ve
kurnazlık, ilerleme, büyüme, hız ve kâr peşinde koşan insan tipolojisini
tanımlamanın adresi haline gelir.
Gelecekteki Yönelimler
Burjuvaziyi konu alan çalışmaların, genel olarak kavrama
yönelik Marksizm ve liberalizm olmak üzere iki rakip düşünsel
düzlemden hareket ettiği görülür. Bununla birlikte iki teorik açılım
arasında kavramın modern kullanımlarını açıklayan sezgisel bağlantılar
bulunmaktadır. Bu noktada burjuvaziye yönelik gelecek projeksiyonları,
modern toplumlarda sınıfları tanımlamanın ve teorize etmenin
zorluğuyla yakından ilişkilidir. Bu bağlamda Marksist literatürün
ekonomik ilişkilerdeki konumuyla eşitlediği ve liberal literatürün yaşam
tarzı, akrabalık ilişkileri, kalıtsal özellikler, ahlakî tutumlar ve etik
olgusuyla eşitlediği burjuvazi açılımları, kavramın gösterdiği sosyolojik
heterojenliğin göz ardı edilmesine olanak tanır. Buna karşın tarihsel
süreçte sosyolojik tepkiselliğiyle ön plana çıkan “burjuvazinin büyüsü”,
Kıta Avrupası’nda başlayan ve evrensel ölçekte kabul gören sosyoekonomik ve siyasal dönüşüm süreçlerini beraberinde getirmiştir. Bu
çerçevede kavrama yönelik nihai çalışma alanı, modern sosyolojinin
imkân tanıdığı sınıf kategorileri paralelinde siyasal, toplumsal ve
ekonomik bağlamlarda burjuvazinin tanımlanması ve kategorize
edilmesi üzerine kurulu olacaktır.
İlgili Kavramlar
Kapitalizm, Sermaye, Toplumsal Sınıf
104
Kamu Yönetimi Ansiklopedisi Cilt II
Tavsiye Edilen Okumalar
Beaud, M. (2003). Kapitalizmin tarihi. (F. Başkaya, Çev.). Ankara: Dost
Kitabevi.
Dejung, C., Motadel, D. & Osterhammel, J. (2019). The global
bourgeoisie: the rise of the middle classes in the age of empire.
New York: Princeton Univ. Press.
Febvre, L. (1995). Uygarlık, kapitalizm ve kapitalistler. (M. A. Kılıçbay,
Çev.). Ankara: İmge Kitabevi.
Gill, G. (2008). Bourgeoisie, state and democracy: Russia, Britain,
France, Germany and the USA. Cambridge: Oxford Univ. Press.
Marx, K. & Engels, F. (2018). Komünist manifesto. (T. Bora, Çev.).
İstanbul: İletişim Yayınları.
Maza, S. (2005). The myth of the French bourgeoisie: an essay on the
social imaginary 1750-1850. Cambridge: Harvard Univ. Press.
Pirenne, H. (2012). Ortaçağ Avrupası’nın ekonomik ve sosyal tarihi. (U.
Kocabaşoğlu, Çev.). İstanbul: İletişim Yayınları.
Sombart, W. (2017). Burjuva. (O. Adanır, Çev.). 3. Baskı, Ankara: Doğu
Batı Yayınları.
Weber, M. (2011). Protestan ahlakı ve kapitalizmin ruhu. (M. Köktürk,
Çev.). Ankara: Bilgesu Yayıncılık.
Kaynakça
Burris, V. (1999). Class structure and political ideology. Critical
Sociology, 25(2-3), 308-332.
Carchedi, G. (1977). On the economic identification of social classes.
London: Routledge.
Davis, J. (1963). Capitalism and it’s culture. New York: Farrar &
Rinehard.
Dobb, M. (2007). Kapitalizmin gelişimi üzerine incelemeler, geçiş
tartışmaları. (F. Akar, Çev.). İstanbul: Belge Yayınları.
Elias, N. (2004). Uygarlık tarihi II. (E. Özbek, Çev.). İstanbul: İletişim
Yayınları.
Green, R. W. (1959). Protestantism and capitalism: the Weber thesis
and it’s critics. Boston: Heath Publishing.
Hill, C. (2019). İngiltere’de devrim çağı (1603-1714). (U. Kocabaşoğlu,
Çev.). 2. Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları.
Kamu Yönetimi Ansiklopedisi Cilt II
105
Hoad, T. F. (1996). Bourgeois. The concise Oxford English etymology.
New York: Oxford Univ. Press.
Hobsbawm, E. (2009). Sermaye çağı, 1848-1875. (B. S. Şener, Çev.).
Ankara: Dost Kitabevi.
Kansu, A. (1994). The rise of the modern state and politics in Western
Europe. Ankara: METU.
Kitch, M. J. (1967). Capitalism and the reformation. London: Longman.
Laroque, P. (1969). Sosyal sınıflar. (Y. Gürbüz, Çev.). İstanbul: Remzi
Kitabevi.
Lerner, R. E., Meacham, S. & Burns, E. M. (1988). Western
civilizations. New York: Norton.
Marx, K. & Engels, F. (2018). Komünist manifesto. (T. Bora, Çev.).
İstanbul: İletişim Yayınları.
Maza, S. (2005). The myth of the French bourgeoisie: an essay on the
social imaginary 1750-1850. Cambridge: Harvard Univ. Press.
Poulantzas, N. (1975). Classes in contemporary capitalism. London:
New Left Books.
Smith, A. (1997). Ulusların zenginliği, C.1. (A. Yunus ve M. Bakırcı,
Çev.). İstanbul: Alan Yayıncılık.
Smith, A. (2002). Ulusların zenginliği, C.2. (M. T. Akad, Çev.).
İstanbul: Alan Yayıncılık.
Sombart, W. (2017). Burjuva. (O. Adanır, Çev.). 3. Baskı, Ankara: Doğu
Batı Yayınları.
Wallerstein, I. (1988). The bourgeois(ie) as concept and reality. The
Newleft Review, 167-Feb., 91-106.
Weber, M. (2011). Protestan ahlakı ve kapitalizmin ruhu. (M. Köktürk,
Çev.). Ankara: Bilgesu Yayıncılık.
Wood, E. M. (2003). Kapitalizmin kökeni. (A. C. Aşkın, Çev.). Ankara:
Epos Yayınları.