TC
YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
İKTİSAT DOKTORA PROGRAMI
DOKTORA TEZİ
KOMPLEKSİTE İKTİSADI, KENDİ KENDİNE
ORGANİZE OLAN KRİTİKLİK VE FİRMA
DİNAMİKLERİ
RÜYA ESER
8710302
TEZ DANIŞMANI
PROF. DR. ERCAN EREN
İSTANBUL
ARALIK 2016
TC
YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
İKTİSAT DOKTORA PROGRAMI
DOKTORA TEZİ
KOMPLEKSİTE İKTİSADI, KENDİ KENDİNE
ORGANİZE OLAN KRİTİKLİK VE FİRMA
DİNAMİKLERİ
RÜYA ESER
8710302
Tezin Enstitüye Verildiği Tarih: 21.12.2016
Tezin Savunulduğu Tarih: 15.02.2017
Tez Oy birliği / Oy çokluğu ile başarılı bulunmuştur
Unvan
Ad Soyad
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Ercan EREN
Jüri Üyeleri : Prof. Dr. Murat DONDURAN
Prof. Dr. Nuri YILDIRIM
Prof. Dr. Meral UZUNÖZ
Doç. Dr. Gönenç YÜCEL
İSTANBUL
ARALIK 2016
İmza
ÖZ
KOMPLEKSİTE İKTİSADI, KENDİ KENDİNE ORGANİZE OLAN
KRİTİKLİK VE FİRMA DİNAMİKLERİ
Rüya ESER
Aralık, 2016
Geleneksel iktisat ilişkilerin basit olduğu varsayımına göre kurulmuş olmasına
karşın, gerçek dünya iktisadi sistemleri genel olarak komplekstir. İktisadi sistemler,
kompleks sistemlerin temel özelliklerin çoğunu göstermektedir. Bu çerçevede "kendi
kendini organize eden kritiklik" (KKOK) teorisinin, iktisadi sistemlerde dinamik
denge ve kompleksitenin kaynağını açıklayabileceği gündeme gelmiştir. Kendi
kendine organize olan kritiklik, evrimsel sistemlerin gelişimini araştırmayı
amaçlayan dinamik sistemler analizinden, son dönemlerde geliştirilmiş bir
kavramdır. KKOK'da yavaş dışsal güçler, sistemin unsurları arasındaki güçlü yerel
etkileşimlerle birlikte analiz edilmekte, sistemlerin davranışlarının önemli ve anlamlı
dönüşümlerine yol açan, iç dinamiklerinden gelen kritik koşullar belirlenmektedir.
KKOK, genel şokların sonucu olarak görülen çığ gibi katastrof olaylarının meydana
gelişini yakalayıp açıklayabildiğinden, iktisat için etkileyici bir analiz aracı olarak
görülmeye başlanmıştır.
Bu çalışmada iktisatta firma gibi kompleks dinamik sistemlerin kendi kendine
organize olan kritiklik özelliği gösterip göstermediği araştırılmıştır. Bunun için
kompleks sistem davranışlarını belirleyen evrensel kanunlar olarak nitelenen
ölçeksizlik ve güç kanunlarının firma dağılımlarının temel özelliklerini veren
çalışılabilir bir yöntem olup olmadığı belirlenerek, firma dinamiklerinin KKOK
durumu sergileyip sergilemedikleri ortaya konmaya çalışılmıştır. Çalışmada,
2000'den 2014'e kadar olan yıllar için Türkiye’de ekonominin üretken reel kesimini
oluşturan imalat sanayi firmalarının çalışan sayısı, satışlar ve aktif toplamı düzeyinde
evrimsel büyüme dinamikleri ile ilgili olarak, KKOK varlığı incelenmiştir. Bu
amaçla, ilk olarak Türkiye’de imalat sanayi firmalarının büyüklüklerinin, bir sistemin
kompleksliğinin göstergesi olan güç kanunu dağılımına uygunluğu sınanmış ve
çalışan sayısı, satışlar ve aktif toplamı olarak ölçülen büyüklüklerin güç kanunu
dağılımına uyduğu sonucuna varılmıştır. Daha sonra aynı ölçütler kullanılarak, firma
büyümesinin k-ortalamalar kümeleme yöntemi ile oluşturulan kümeleri için güç
kanunu dağılımının varlığı test edilmiştir. Ampirik bulgularda kümelerin dağılımının
da güç kanununa uyduğu görülmüş ve böylece imalat sanayi firmalarının kendi
kendine organize olan kritiklik özelliği gösterdiği hipotezinin reddedilemeyeceği
sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kendi Kendine Organize Olan Kritiklik, Firma Büyüklük
Dağılımı, Güç Kanunu Dağılımı, Kompleks Sistemler, Kompleksite İktisadı.
i
ABSTRACT
COMPLEXITY ECONOMICS, SELF ORGANIZED CRITICALITY
AND FIRM DYNAMICS
Rüya ESER
December 2016
Although traditional economics is based on the assumption that relations are simple,
the real world economic systems are generally complex. Economic systems display
many of the basic emergent properties of complex systems. In this framework, the
theory of "self organizing criticality" (SOC) it can explain the source of dynamic
equilibrium and complexity in economic systems. Self-organized criticality is a
concept developed over the last decade from the analysis of dynamical systems
investigating the progression of evolutionary systems. The main emphasis in the
SOC is to determine the critical conditions that result from the internal dynamics of
slow exogenous forces, which are analyzed together with strong local interactions
between the elements of the system, leading to significant and meaningful
transformations of the behavior of the systems. The SOC began to be seen as an
impressive analysis tool for economics, as it could capture and explain catastrophic
phenomena such as avalanches seen as the result of aggregate shocks.
This study investigates whether firms in the economy, as complex dynamical
systems, show self-organized criticality characteristics. It is examined whether the
firm dynamics show a SOC status by determining whether scale invariance and
power laws, which are universal laws that determine complex system behaviors,
describe the basics of firm distribution. Presence of SOC is investigated in the
context of evolutionary growth dynamics for Turkish manufacturing firms for the
years 2000 through 2014, where size is approximated by the number of employees,
volume of sales and total assets. In this study, firstly the size of the manufacturing
firms were tested for suitability to of power law distribution, which is indicative of
the complexity of a system. The results indicate that the size of the manufacturing
firms in Turkey, measured in terms of number of employees, sales and total assets
conform to power law distribution. Secondly, using the same criteria, the existence of
a power law distribution for the clusters generated by the k-means clustering method
of firm growth was tested. In the empirical findings the distribution of the clusters
also proved to be in with power law. Thus, is concluded that the hypothesis of
manufacturing firms showing self-organizing criticality characteristics, could not to
be rejected.
Keywords: Self Organized Criticality, Firm Size Distribution, Power Law
Distribution, Complex Systems, Complexity Economics.
ii
ÖN SÖZ
Öncelikle tez çalışmasında, beni kompleksite iktisadı üzerine çalışma yapmaya
yönlendiren, tezin yazılma aşamasında ve tüm doktora eğitimim süresince bilgi
birikimi ile her zaman aydınlatarak, iktisatta yeni yaklaşımlar ile tanışmamı
sağlayan, manevi desteğini hiç bir zaman esirgemeyen ve tezi yazmam konusunda
sabırla bekleyen tez danışmanım Prof. Dr. Ercan EREN’e sonsuz şükranlarımı
sunuyorum.
Bu çalışmanın uygulama kısmında R programının kullanılmasında çok büyük katkısı
olan ve uygulama ile ilgili yaşadığım tüm sıkıntı ve ümitsizliklerde bana destek olan
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi İstatistik Bölümü
Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Elif Özge ÖZDAMAR’a çok teşekkür ederim. Tez
çalışmamın uygulama kısmı için beni Elif Özge ÖZDAMAR ile tanıştıran üniversite
arkadaşım Yrd. Doç Dr. M. Levend DURANSOY’a da teşekkür borçluyum. Ayrıca
tezin uygulama kısmında kullandığım kutulama yöntemi konusunda bana yol
gösteren doktoradan dönem arkadaşım Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi
Bandırma İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonometri Bölümü Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Hale KIRER’e teşekkür ederim.
Tezin sonuçlandırılması sürecinde, yazım düzeltmeleri konusundaki yardımları başta
olmak üzere, her türlü desteği ile yanımda olan sevgili eşim Serdar ESER’e
çalışmamdaki emeği ve anlayışı için gönülden teşekkürler.
İktisat alanındaki kompleks sistem uygulamaları ve kendi kendine organize olan
kritiklik konusunda yapılacak bundan sonraki çalışmalar için yararlı bir kaynak teşkil
etmesi dileklerimle…
İstanbul, Aralık 2016
Rüya ESER
iii
İÇİNDEKİLER
ÖZ ................................................................................................................................. i
ABSTRACT ................................................................................................................ ii
ÖN SÖZ ...................................................................................................................... iii
İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... iv
TABLOLAR LİSTESİ ............................................................................................. vii
ŞEKİLLER LİSTESİ .............................................................................................. viii
KISALTMALAR ....................................................................................................... x
1. GİRİŞ ...................................................................................................................... 1
2. KOMPLEKSİTE TEORİSİ VE KOMPLEKSİTE İKTİSADI ......................... 4
2.1. Kompleksitenin Tanımı ve Kompleksite Teorisi .............................................. 4
2.2. Kompleks Uyum Sağlayan Sistemler ................................................................ 9
2.3. Kompleks Sistemlerin Özellikleri ................................................................... 11
2.4. İktisadi Sistemlerde Kompleksite.................................................................... 15
2.5. Kompleksite İktisadı ile Geleneksel İktisat Arasındaki Farklar ...................... 19
2.6. İktisatta Kompleksitenin Ölçümü ve Modellenmesi ....................................... 23
3. KENDİ KENDİNE ORGANİZE OLAN KRİTİKLİK .................................... 27
3.1. Ölçekleme Değişmezliği ve Ölçeksizlik ......................................................... 27
3.2. Kendi Kendine Organize Olan Kritiklik Nedir?.............................................. 31
3.2.1. Kendi Kendine Organize Olma .............................................................. 31
3.2.2. Kompleksite Mekanizması: Kritiklik Durumu ve Kaos Eşiği ................ 34
3.3. Kendi Kendine Organize Olan Kritikliğin Yapısı ........................................... 37
3.4. Kendi Kendine Organize Olan Kritiklik Modelleri ......................................... 39
3.4.1. BTW Kum Yığını Modeli ....................................................................... 40
3.4.2. Kum Yığını Modeline Dayalı Diğer Modeller ....................................... 43
3.5. Sistemin KKOK Olduğunun Belirlenmesi ...................................................... 48
3.6. KKOK İle İlgili İstatistiksel Dağılımların Özellikleri ..................................... 51
3.6.1. Güç Kanunu Dağılımı ............................................................................. 51
3.6.2. Güç Kanunu Dağılımının Matematiksel Çerçevesi ................................ 54
3.7. Kendi Kendine Organize Olan Sistemlerde Güç Kanunu ............................... 57
iv
4. İKTİSATTA KENDİ KENDİNE ORGANİZE OLMA ................................... 61
4.1. İktisadının Evrimsel Yapısı ............................................................................. 61
4.2. İktisatta Kendi Kendine Organize Olma Yaklaşımları ve Uygulamaları ........ 64
4.3. İktisadi Sistemlerde Kendi Kendine Organize Olmanın Ana Mekanizması ... 69
4.4. Kompleksite Teorisi İktisadi Sistemlerin Analizinde Kullanılmalı Mıdır? .... 74
5. FİRMA DİNAMİKLERİ, KOMPLEKSİTE VE KENDİ KENDİNE
ORGANİZE OLMA ............................................................................................ 78
5.1. Firma Anlayışı ve Firma Teorilerinin Oluşumu .............................................. 78
5.2. Kompleks Sistem Olarak Firmalar .................................................................. 81
5.3. KKOK Unsuru Olarak Firmalarda Büyüme.................................................... 84
5.3.1. Firma Büyümesi Stokastik Ya Da Determinisitik Midir? ...................... 84
5.3.2. Firma Büyümesinin Kendini Organize Eden Yapısı: Güç Kanunu ........ 87
5.4. Kendiliğinden Organize Olan Kritikliğin İktisadi Sistemlerde Belirlenmesi . 89
5.4.1. Kendi Kendine Organize Olan Kritikliğin İktisadi Sistemlerde
Belirlenmesi Üzerine Bir Model ............................................................ 89
5.4.2. Kendiliğinden Organize Olan Kritiklik Konusunda Ampirik
Uygulamalar ........................................................................................... 94
5.5. Kendi Kendine Organize Olan Kritiklik Firmalar İçin Uygun Mudur? .......... 98
6. İMALAT SANAYİ FİRMALARI ÜZERİNE KKOK UYGULAMASI ....... 102
6.1. Araştırma Hipotezleri .................................................................................... 102
6.2. Çalışmada Kullanılan Veriler ........................................................................ 103
6.3. İmalat Sanayi Firmalarının Büyüklük Dağılımları........................................ 104
6.3.1. Uygulanan Yöntem ............................................................................... 104
6.3.2. Elde Edilen Ampirik Bulgular .............................................................. 107
6.3.2.1. Çalışan Sayısı Büyüklük Dağılımı .................................................. 107
6.3.2.2. Satış Büyüklük Dağılımı ................................................................. 111
6.3.2.3. Aktif Büyüklük Dağılımı ................................................................ 114
6.3.2.4. Genel Değerlendirme ...................................................................... 118
6.4. İmalat Sanayi Firmaları Dinamiklerinde Kendi Kendine Organize Olan
Kritikliğin Belirlenmesi .............................................................................. 120
6.4.1. Uygulanan Yöntem ............................................................................... 120
6.4.2. Elde Edilen Ampirik Bulgular .............................................................. 125
6.4.2.1 Çalışan Sayısı Büyüme Dinamikleri ................................................ 125
v
6.4.2.2 Satışların Büyüme Dinamikleri ........................................................ 127
6.4.2.3. Aktif Büyüme Dinamikleri.............................................................. 129
6.4.2.4. Genel Değerlendirme ...................................................................... 130
7. SONUÇ ................................................................................................................ 133
KAYNAKÇA .......................................................................................................... 138
EKLER .................................................................................................................... 154
Ek 1: Çalışma Kapsamındaki İmalat Sanayi Firmalarının Sektörel Dağılımı ..... 154
Ek 2: Çalışma Kapsamındaki İmalat Sanayi Firmalarının Mekansal Dağılımı ... 155
Ek 3: İmalat Sanayi Firmalarının Çalışan Sayısı Kernel Yoğunluk Tahmini ...... 156
Ek 4: İmalat Sanayi Firmalarının Çalışan Sayısı Üst Grubunun Güç Kanunu
Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - OLS .............................................. 157
Ek 5: İmalat Sanayi Firmalarının Çalışan Sayısı Üst Grubunun Güç Kanunu
Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - MLE ............................................. 158
Ek 6: İmalat Sanayi Firmalarının Satışlar Kernel Yoğunluk Tahmini ................. 159
Ek 7: İmalat Sanayi Firmalarının Satışlar Üst Grubunun Güç Kanunu Dağılımına
Uygunluğunun Gösterimi - OLS ................................................................. 160
Ek 8: İmalat Sanayi Firmalarının Satışlar Üst Grubunun Güç Kanunu Dağılımına
Uygunluğunun Gösterimi - MLE ................................................................ 161
Ek 9: İmalat Sanayi Firmalarının Aktif Toplamı Kernel Yoğunluk Tahmini ...... 162
Ek 10: İmalat Sanayi Firmalarının Aktif Toplamı Üst Grubunun Güç Kanunu
Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - OLS .............................................. 163
Ek 11: İmalat Sanayi Firmalarının Aktif Toplamı Üst Grubunun Güç Kanunu
Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - MLE ............................................. 164
Ek 12: Çalışan Sayısı Büyüme Oranlarının Küme Sayısı Belirlemede Dindex
Grafikleri ..................................................................................................... 165
Ek 13: Satışlar Büyüme Oranlarının Küme Sayısı Belirlemede Dindex Grafikleri
.................................................................................................................... 166
Ek 14: Aktif Toplamı Büyüme Oranlarının Küme Sayısı Belirlemede Dindex
Grafikleri ..................................................................................................... 167
Ek 15: Çalışmada Kullanılan R Script’leri ........................................................... 168
ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................ 169
vi
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1: Kompleks Sistemlerin Genel Özellikleri ..................................................... 13
Tablo 2: Kompleksitenin Ontolojik Özellikleri ......................................................... 14
Tablo 3: Neoklasik ve Kompleksite İktisadı Arasındaki Farklar ............................... 21
Tablo 4: Popüler KKOK Modelleri ve Kullanılan Kısaltmaları ................................ 44
Tablo 5: Evrimsel Düşüncenin İki Yapısı .................................................................. 62
Tablo 6: Kendi Kendine Organize Olmanın Kompleksite Ontolojisi İle İlgili
Varsayımları ....................................................................................................... 65
Tablo 7: Kum Yığını Modeli ile Bazı Sistemler Arasındaki Analojiler .................... 69
Tablo 8: Dinamik Dengeleri Olan İktisadi Olaylar .................................................... 70
Tablo 9: Çalışan Sayısı Verilerinin Tanımlayıcı İstatistikleri.................................. 108
Tablo 10: Firmaların Çalışan Sayısı Büyüklüğünün Güç Kanunu Değerleri .......... 109
Tablo 11: Satış Verilerinin Tanımlayıcı İstatistikleri............................................... 111
Tablo 12: Firmaların Satış Büyüklüğünün Güç Kanunu Değerleri ......................... 114
Tablo 13: Aktif Toplamı Verilerinin Tanımlayıcı İstatistikleri ............................... 115
Tablo 14: Firmaların Aktif Toplamı Büyüklüğünün Güç Kanunu Değerleri .......... 117
Tablo 15: Firmaların Çalışan Sayısı Büyüme Kümelerinin Üstel Dağılımı ............ 126
Tablo 16: Firmaların Çalışan Sayısı Büyüme Kümelerinin Güç Kanunu Dağılımı 126
Tablo 17: Firmaların Satış Büyüme Kümelerinin Üstel Dağılımı ........................... 128
Tablo 18: Firmaların Satış Büyüme Kümelerinin Güç Kanunu Dağılımı ............... 128
Tablo 19: Firmaların Aktif Büyüme Kümelerinin Üstel Dağılımı........................... 130
Tablo 20: Firmaların Aktif Büyüme Kümelerinin Güç Kanunu Dağılımı ............... 130
Tablo 21: Kümelerin Dağılım Sonuçlarının Karşılaştırmalı Analizi ....................... 130
vii
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1: Tezin Amacı.................................................................................................... 2
Şekil 2: NK Uzayında, Durum Uzayı Ekseni............................................................... 8
Şekil 3: Kompleks Sistemlerin Önemli Özellikleri .................................................... 12
Şekil 4: Kendine Benzerlik, Kendi Kendine Organize Olma, Güç Kanunu ve Fraktal
Boyut Arasındaki İlişki ...................................................................................... 29
Şekil 5: Güç Kanunu Biliminin Temel Unsurları ...................................................... 30
Şekil 6: Yerel Mikroskobik Etkileşim........................................................................ 33
Şekil 7: Kaos ve Kaos Eşiği ....................................................................................... 34
Şekil 8: KKOK Kavramının Şematik Sunumu .......................................................... 39
Şekil 9: BTW Kum Yığını Modeli ............................................................................. 41
Şekil 10: Kum Yığını Paradigması ve KKOK ........................................................... 42
Şekil 11: Orman Yangını Modeli ............................................................................... 46
Şekil 12: Orman Yangını Modelinde Yangın Boyutlarının Kümülatif Dağılımı ...... 47
Şekil 13: Gaussyen ve Pareto Dağılımları ................................................................. 53
Şekil 14: Biçimlendirilmiş Güç Kanunu Dağılımları................................................. 54
Şekil 15: Deterministik, Kendi Kendine Organize Olan ve Kaotik Sistemlerde Güç
Kanunu Dağılımı ................................................................................................ 59
Şekil 16: İktisadi Ajanların ve Dinamik Dengelerin İktisadi Sistem Tipinde
Etkileşimi ........................................................................................................... 73
Şekil 17: Danimarka Domuz Eti Üretim Sektörünün Güç Kanunu Dağılımı ............ 95
Şekil 18: Almanya İş Gücü Piyasası Büyüme Kümelerinin Ampirik Dağılımı......... 97
Şekil 19: Amerika’da Firma Birleşmelerinin Zipf Dağılımı ...................................... 98
Şekil 20: 2000-2014 Yılları Arasında İmalat Sanayi Firmalarının Çalışan Sayısının
Olasılık Yoğunluk Fonksiyonunun Lineer - Lineer Ölçekte Gösterimi .......... 108
Şekil 21: Bazı Yıllara İlişkin İmalat Sanayi Firmalarının Çalışan Sayısı Üst
Grubunun Güç Kanunu Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - OLS ............ 110
Şekil 22: Bazı Yıllara İlişkin İmalat Sanayi Firmalarının Çalışan Sayısı Üst
Grubunun Güç Kanunu Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - MLE ........... 110
Şekil 23: 2000-2014 Yılları Arasında İmalat Sanayi Firmalarının Satışlarının Olasılık
Yoğunluk Fonksiyonunun Lineer - Lineer Ölçekte Gösterimi ........................ 112
Şekil 24: Bazı Yıllara İlişkin İmalat Sanayi Firmalarının Satışlarının Üst Grubunun
Güç Kanunu Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - OLS ............................. 113
viii
Şekil 25: Bazı Yıllara İlişkin İmalat Sanayi Firmalarının Satışlarının Üst Grubunun
Güç Kanunu Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - MLE ............................. 113
Şekil 26: 2000-2014 Yılları Arasında Aktif Toplamı Olasılık Yoğunluk
Fonksiyonunun Lineer - Lineer Ölçekte Gösterimi ......................................... 115
Şekil 27: Bazı Yıllara İlişkin İmalat Sanayi Firmalarının Aktif Toplamı Üst
Grubunun Güç Kanunu Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - MLE ........... 116
Şekil 28: Bazı Yıllara İlişkin İmalat Sanayi Firmalarının Aktif Toplamı Üst
Grubunun Güç Kanunu Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - MLE ........... 116
Şekil 29: İmalat Sanayi Firmalarının 2000-2014 Yılları Arasında Güç Kanunu
Üstelinin Gelişimi ............................................................................................ 118
Şekil 30: 2000-2014 Yılları Arasında İmalat Sanayi Firmalarının Çalışan Sayısı
Ortalama Büyüme Oranı .................................................................................. 125
Şekil 31: Firmaların Çalışan Sayısı Büyüme Kümelerinin Ampirik Dağılımı ........ 126
Şekil 32: 2000-2014 Yılları Arasında İmalat Sanayi Firmalarının Satışlarının
Ortalama Büyüme Oranları .............................................................................. 127
Şekil 33: Firmaların Satış Büyüme Kümelerinin Ampirik Dağılımı ....................... 128
Şekil 34: 2000-2014 Yılları Arasında İmalat Sanayi Firmalarının Aktiflerinin
Ortalama Büyüme Oranları .............................................................................. 129
Şekil 35: Firmaların Aktif Toplamı Büyüme Kümelerinin Ampirik Dağılımı ........ 129
Şekil 36: Ölçeklere Göre Maksimum Küme Büyüklüğünün Gelişimi .................... 131
ix
KISALTMALAR
ACE
: Ajan Bazlı Hesapsal İktisat (Agent-based Computatioal Economics)
ABM
: Ajan Bazlı Modelleme
BTW
: Bak, Tang ve Wiesenfeld
CDF
: Kümülatif Dağılım Fonksiyonu (Cumulative Density Function)
ISIC
: Uluslararası Standart Sanayi Sınıflaması (International Standart
Industrial Classification)
KS
: Kolmogorov-Smirnov
MLE
: Maksimum Olabilirlik Tahmini (Maximum Likelihood Estimator)
OLS
: Sıradan En Küçük Kareler (Ordinary Least Square)
PDF
: Olasılık Yoğunluk Fonksiyonu (Probability Density Function)
KKOK
: Kendi Kendine Organize Olan Kritik
x
1. GİRİŞ
İktisat, iktisadi birimler arasında karşılıklı etkileşimlerin olduğu, karmaşık
düzenlemelerin yeraldığı dinamik bir yapıdır. Ekonominin ana unsurlarından olan
firmalar da zaman içinde değişen koşullara göre belirlenen dinamik bir yapıya
sahiptir. Firmaların dinamik büyüme süreçleri ise hem endüstriyel organizasyon,
insan kaynakları gibi iç bileşenlere, hem de rekabetçi stratejiler, pazarlama
yaklaşımları, bölgesel davranış gibi dış bileşenlere bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.
Özellikle firmalar, diğer firmaların davranışlarını gözlemleyip, öğrenerek, kendi
faydalarını arttırmakta ve diğer firmaların stratejileri ile rekabetçi davranışlarına göre
ağ (network) bağlantıları ile davranışlarını belirlemektedir. Her firmanın bu değişim
süreciyle oluşan kendine özgü morfolojisi ve büyüme karakteri olması, büyümenin
biçimsel özelliklerinden bağımsız olan birtakım unsurların sistemin işleyiş ve
düzeninde etkili olduğunu göstermektedir.
İktisatta, firmaların iç ve dış bileşenlere bağlı büyüme karakterinin geleneksel iktisat
yöntemleriyle incelenmesi zordur. Çünkü geleneksel iktisat ajanların yarattığı
kompleks
örüntüyü
incelemek
yerine
basit
analitik
çıkarsamalar
üzerine
odaklanmıştır. Bu nedenle firmaların dinamik performans örneklerinin kararlı bir
evrim sergileyip sergilemediği veya firmaların iç tepki stratejilerinden ya da iş
ortamındaki değişikliklere olan dış tepkilerden kaynaklanabilecek şok ve sıçramalar
gösterip göstermediği konusunda yeni bir metodolojiye ihtiyaç duyulmuştur. Bu
çerçevede dinamik büyüme ve öğrenme temelli ekonomide firmaların evrimi,
kompleksite ve istatistiksel fizik açısından araştırılmaya başlanmıştır.
Son yıllarda dinamik sistemler teorisinden ortaya çıkan yeni teorik ve metodolojik
kavramlar ile firmalarda büyüme veya küçülme davranışlarını başlatan dönüm
noktalarının ve kritik durumların belirlenip belirlenemeyeceği soruları ele alınmakta
ve incelenmektedir. Bu çerçevede Bak, Tang ve Wiesenfeld (1987) ve Bak ve Chen
(1991) “belirli denge sistemlerinin dışsal ajanlar tarafından kontrol veya manipüle
edilmediği durumlarda, yapılar ve örüntüler geliştirebilme yeteneği” olarak
tanımlanan oldukça genel nitelikte olan kendi kendine organize olma kavramına atıf
1
yaparak “kendi kendine organize olan kritiklik” (KKOK) kavramını ortaya atmıştır.
Bu kavram fizik ve biyoloji yanında, ekonomi dahil sosyal bilimlerde pek çok
kompleks sistemin dinamik davranışını açıklamak için kullanılmaya başlamıştır.
Bu çalışma kompleksite fizikçilerinin öne sürdüğü “uzun ömürlü kompleks sistemler
düzen ve kaos arasında bir noktada mutlaka dengelenirler” hipotezini başlangıç
noktası olarak almaktadır: Düzen ve kaos arasında kalacak uzun süreli bir iktisadi
sisteme duyulan ihtiyaç başlıca sorunlardan biridir (Pueyo 2014). Bu kapsamda
çalışmada, kompleks sistemler olarak iktisat ele alınarak, firma büyümesi
kompleksitenin temel oluşum (emergence) özelliği olan KKOK bağlamında
incelenmektedir (Şekil 1). KKOK sistemlerin dinamikleri yalnızca dış şoklar
tarafından değil, ayrıca hem mikro hem de makro seviyelerdeki iç mekanizmalar
tarafından da belirlenmektedir. KKOK yaklaşımı, kritik durumun ortaya çıkması için
sistemin iç dinamiklerindeki hangi koşulların sistemin davranışında önemli ve
yapısal dönüşümlere neden olduğunu incelemeyi amaçlamaktadır.
Şekil 1: Tezin Amacı
Bu çalışmada, iktisatta firma gibi kompleks dinamik sistemlerin KKOK özelliği
gösterip göstermediğinin saptanması için, kompleks sistem davranışlarını belirleyen
evrensel kanunlar olarak nitelenen ölçeksizlik ve güç kanunlarının firma
dağılımlarının temel özelliklerini veren çalışılabilir bir yöntem olup olmadığı
belirlenerek, firma dinamiklerinin KKOK durumu sergileyip sergilemedikleri ortaya
konmaya çalışılmaktadır.
Çalışmanın beklenen katkıları üç alanda ele alınabilir: 1) Çalışma iktisatta,
disiplinlerarası bir yaklaşım benimsemektedir. İktisat ve fizik disiplinleri arasındaki
birleşimin kuvvetlendirilmesi 2) Firma büyümesi hakkında teori oluşturma
çabalarına katkıda bulunulması ve 3) İktisatta ve özellikle firmalarda "kendi kendine
2
organize olma” kavramının tüm araştırma için çekirdek analitik paradigma görevini
görmesidir.
Çalışma yedi ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümdeki giriş yer almakta olup,
ikinci bölümde kompeksite teorisinin tanımına, kavramlarına ve özeliklerine
değinilerek, iktisatta kompleksite olgusunun ortaya çıkışı, kompleksite iktisadının
geleneksel iktsattan farkları ele alınmaktadır
Üçüncü
bölümde,
son
zamanlarda
geliştirilen
ve
kompleks
davranışların
dinamiklerinin aniden ve beklenmedik bir biçimde değişiklik gösterebileceği çeşitli
çoklu gövdeli sistemlerde kendiliğinden gelişebileceğine dayanan KKOK kavramının
fikir ve yansımaları incelenmektedir. Bu kapsamda, ölçekleme (scaling), KKOK
kavramının tanım ve özelliklerine değinilerek, evrimsel dinamiklerin gelişimi ile
ilgili “oluşum” (emergence) olgusu üzerinde yoğunlaşılmakta, iktisadi sistemlerde
KKOK’un varlığını belirlemeyi hedefleyen metodoloji tanımlanmaktadır.
Dördüncü bölümde, iktisatta evrimsel dinamiklerin gelişimi, iktisatta kendi kendine
organize olma olgusu ile evrimsel iktisadi sistemlerde KKOK uygulamalarının genel
görünümü verilmektedir.
Beşinci bölümde firmaların oluşumu ele alınarak, firmaların kompleks bir sistem
olup olmadığına değinilmekte, firmaların dinamik yapısının göstergesi olan büyüme
konusundaki yaklaşımlar değerlendirilmekte, büyümenin temelini oluşturan firma
büyüklüğüne
ilişkin
istatistiksel
fizik
bağlamında
büyüklük
dağılımlardan
bahsedilmekte, KKOK unsuru olarak firma büyümesine ilişkin model ve
uygulamalar
sonucunda
firmaların
KKOK
olarak
değerlendirilip
değerlendirilemeyeceği açıklanmaktadır.
Altıncı bölümde, Türkiye’deki imalat sanayi firmalarının dinamikleri 2000-2014
yılları arasındaki zaman zarfında incelenmektedir. Bu çerçevede firmaların büyüme
ölçütü olan büyüklüklerin güç dağılımı gösterip göstermediği belirlenmekte, daha
sonra firmaların büyümelerine bağlı büyüme kümelerinin arasındaki ilişkilerde güç
dağılımı bulunup bulunmadığı analiz edilerek, firma büyümesinde KKOK varlığı
belirlenmeye çalışılmaktadır.
Son olarak yedinci bölümde ise, sonuç ve değerlendirmeler yer almakta olup, ileriye
dönük yorumlar ile çalışma sonlandırılmaktadır.
3
Bütün, parçaların toplamından daha fazladır.
The whole is more than the sum of its parts.
— Aristotle
Şeylerin kompleksitesi- şeylerin içindeki şeyler - sonsuz görünmektedir.
Yani hiçbir şey kolay değil, hiçbir şey basit değildir.
The complexity of things — the things within things — just seems to be endless.
I mean nothing is easy, nothing is simple
— Alice Munro
2. KOMPLEKSİTE TEORİSİ VE KOMPLEKSİTE İKTİSADI
2.1. Kompleksitenin Tanımı ve Kompleksite Teorisi
Kompleks sistemleri ayrıntıları ile incelemeden önce, bir sisteme atfedilen
“kompleks” teriminin kelime anlamının ne olduğunun bilinmesinde yarar vardır.
Ayrıca, kompleksiteyi sadece mecazi ya da gerçek anlamı ile değil, matematiksel,
bilimsel ve analitiksel olarak formel biçimde de anlamak önemlidir. Çünkü
kompleksite konusu modern bilimin temel bölümlerinden birini oluşturmaktadır
(Potts, 2007).
Öncelikle kompleks (complex) ve kompleksite (complexity) sözcüğünün kökenine
bakılmalıdır. İngilizce “complex” kelimesi Latince birlikte veya bağlı anlamına gelen
“cum” ve örülmüş veya kıvrılmış anlamına gelen “plexus” kelimelerinden türemiştir.
Oxford İngilizce Sözlüğü “complex” terimini “parçalardan oluşan” ve “girift kolaylıkla analiz edilmeyen veya çözülmeyen" olarak açıklamaktadır (Ameen ve
Jacob, 2009). İngilizce “complexity” kelimesi de aynı şekilde Latince “complexus”
kelimesinden gelmekte ve anlamı Marriam Webster sözlüğünde dolaşmak, bütünün
karşılıklı etkileşimli veya karmaşık kısımlardan oluşması olarak tanımlanmaktadır
(Koivisto, 2001, 4; Kuhn, 2009; Morin, 2005’den aktaran Abbasi, 2008).
Kompleksite teriminin Türkçedeki karşılığı olan “karmaşıklık”; Türk Dil Kurumu
sözlüğünde “karmaşık olma durumu olarak tanımlanmakta”, sıfat olarak “karmaşık”
kelimesi ise, “içinde aynı cinsten birçok öğe bulunan, birbirine az çok aykırı birçok
şeyden oluşan” ve “ögelerinin veya gerekli işlemlerin sayısının çokluğu, çeşitliliği
yüzünden anlaşılması, yapılması güç olan, komplike” olarak tanımlanmaktadır.
Ancak kompleksite kavramı, Türkçedeki “karmaşıklık” tanımından çok daha geniş
bir anlam taşımakta ve içinde veriler, süreçler ve ilişkiler olan dinamik ve organik bir
4
yapıyı yansıtmaktadır. Bu nedenle, bu tezde karmaşıklık yerine “kompleksite”
teriminin kullanılması tercih edilmiştir.
Ayrıca kompleksite ile komplike (complicated), komplikasyon (complication) ve
çokluk (multiplicity) arasındaki ayırımın belirtilmesine de ihtiyaç vardır. Komplike
olmak “karmaşık ve anlaşılması güç olmak” anlamına gelirken, komplikasyon teorik
olarak indirgenebilirliğin (reducible) niceliksel bir artışıdır. Bundan başka komplike
sözcüğünün, yaygın olarak farklı parçaların birbirleriyle iç içe geçmesi anlamında
kullanıldığı görülmektedir. Bu tür komplike sistemlere, kısımlarının birbirinden
ayrılıp, tekrar birleşitirilmesinin mümkün olduğu saat, araba ve bilgisayar örnek
olarak verilebilir. Kompleksite ise komplike (complicated) olma durumundan daha
fazlasını ifade etmekte, farklı anlamlar içermekte ve belirli disipliner bir tanımı
bulunmaktadır (Potts, 2007; Martin ve Sunley 2007, 577).
Potts (2007) kompleks ile komplike arasındaki farkı aşağıdaki gibi bir denklem
biçiminde tanımlamıştır.
Öğeler arasındaki
bağlantılar kritik
yapıdadır. Ajanlar
arası bağlantılar bu
şekildedir.
Öğelerin her biri ve
onların bağlantıları
eşit olarak önemlidir.
+
Basit kuralların
sonuçları
kompleks ve
adaptif cevapları
ortaya çıkarır.
+
Basit algoritma
basit ve tahmin
edilebilir cevaplar
üretir.
+
Ajanların
kurallar
içinde cevap
serbestliği
vardır.
=
Kompleks
+
Cevapların
bileşenleri
tamamıyla
bellidir.
=
Komplike
Potts (2007) gibi, Axelrod ve Cohen (2000) ile Pavard ve Dugdale (2000) da
çalışmalarında, komplike ve kompleks arasındaki farka vurgu yapmıştır. Komplike
bir sistem, bireysel davranışların toplamından oluşan kolektif davranışları olan çok
sayıda genellikle çok yüksek unsurların toplanmasıdır. Başka bir deyişle, komplike
bir sistem alt unsurlara ayrışabilmekte ve bu alt unsurların her birinin analiz edilmesi
ile anlaşılabilmektedir. Tam aksine, kompleks bir sistem ise sadece bütün olarak
unsurların analiz edilmesi ile belirlenebilmekte, hemen hemen sistemi oluşturan
kısımların sayısından bağımsızdır (Martin ve Sunley, 2007, 577). Eğer sistemi
oluşturan parçaların analiz edilmesi ile bütün tamamıyla anlaşılmıyor ve sistemin
bütünü kısımlarının toplamından farklılık gösteriyor ise sistemin kompleks olduğu
söylenmektedir (Reitsma, 2002).
Kompleksite konusu ile hangi açıdan ilgilenildiğine bağlı olarak, kompleksitenin
tanımı da değişebilmektedir. Bunun sonucunda literatürde tek bir kompleksite tanımı
5
bulunmamaktadır. "Bir sistem ne kadar ve ne derecede komplekstir?" soruları birçok
alanda birçok bilim adamını meşgul eden ve halen tam bir açıklaması yapılamamış
bir konudur. Bu soruların yanıtları kompleks sistemleri anlama yeteneğini artıracaktır
(Edmonds, 1999).
Kompleksite kavramının orijini doğal bilimlerden gelmektedir. Kompleksite ve
kompleks sistem üzerine doğal bilimlerde, ekonomide, sosyal bilimlerde ve
dilbiliminde birçok çalışma yapılmaktadır. Ancak bilimsel olarak kompleksitenin
tanımı, farklı bilimlerde değişik şekilde ele alınmıştır. Kompleksite kavramı üzerinde
bir
uzlaşma
oluşmadığından,
bulunmamaktadır.
Kompleksite,
kompleksitenin
Lewis
standart
Carroll’un
tek
(1960)
bir
Alice
tanımı
Harikalar
Diyarında/Aynanın İçinden, kitabının karakteri Yumurta Adam’ın (Humpty Dumpty)
dediği gibi “Eğer ben bir sözcük kullanıyorsam, hangi anlama gelmesini istiyorsam
o anlamda kullanırım. Ne bir eksik, ne bir fazla!” ifadesine benzemektedir. Bu
nedenle olgunun disiplinlerarası soruşturulmasından dolayı, ne evrensel kabul gören
tanımı, ne de kompleksiteyi neyin oluşturduğu konusunda etkili bir düşünce
bulunmamaktadır (Nedopil, Steger ve Aman, 2010). Edmonds (1999) ve Lloyd
(2001) kompleksiteyi tanımlamak ve ölçmek için 45 farklı biçimde liste
oluşturmuşlardır.
Edmonds (1999) ve Lloyd (2001) kompleksite biçimlerini benzer şekilde şöyle
özetlemektedir; ağ kompleksitesi, azaltılamazlık (irreducibility), boyut (dimensions)
sayısı, bilgisayar ve matematik ile ilgili aritmetik kompleksite, psikoloji ile ilgili
bilişsel
kompleksite1
(cognitive
complexity),
bağlantı (loop) kompleksitesi, siklomatik
bağlantısallık
(connectivity),
2
kompleksite (cyclomatic complexity),
Kolmogorov kompleksitesi3, çekicilerin boyutu (dimension of attractor), kolay
Bireylerin dünyevi algı ve değerlendirmeleri kompleksliğin belirlenmesinde bir değişken olarak
kullanılmaktadır. Kişinin algılamada ve kategorize etmedeki duyarlılığını açıklamaktadır. Bilgi
edinme ve bilinçli duruma gelme sürecinin öğrenme, davranış üzerindeki etkileri psikolojinin
konusunu oluşturur (Couture, 2007).
1
2
Yazılım ölçümü ile ilgilidir. Thomas J. McCabe tarafından 1976'da, yazılımların kompleksite
düzeyini ölçmek üzere geliştirilmiştir. Siklomatik kompleksite ölçütü, bir modülün (sınıfın alt
bileşeni) karar yapısının kompleksliğini ölçmeye yarar. Doğrusal olarak bağımsız karar patikalarının
sayısını göstermektedir (Couture, 2007).
3
Minumum tanımlama büyüklüğüdür. Kolmogorov kompleksitesi, stokastik kompleksite, Chaitin
kompleksitesi, algoritmik entropi veya program boyu kompleksitesi olarak da bilinmektedir.
Genelliklede dilbilimi kompleksitesinin ölçülmesinde kullanılır. Daha uzun tanımlanan bir sistem,
daha az kelime ile tanımlanabilen sisteme göre daha kompleks olarak değerlendirilmektedir. Bir
sistem için uzun tanımın gerekliliği, daha fazla karşılıklı ilişki olduğu ve bu yüzden daha fazla
kompleks olduğu yönündedir (Fredendall ve Gabriel, 2003). Komplesksite basit yapısal düzeyde
6
ayrıştırma
(easy
kompleksitesi,
of
decomposition),
iktisadi
kompleksite,
enformasyon
entropi,
Goodman
kompleksitesi;
işlemsel
kompleksite
(computational complexity), hiyerarşik kompleksite, algoritmik kompleksite4, Horn
kompleksitesi,
hiyerarşik yaklaşımda ve ölçeklemede bilgi kazanımı ya da
Kullback–Leibler uzaklığı (göreli entropi), Kauffman kompleksitesi5, Kemeny
kompleksitesi6, mantıksal (logical) kompleksite, alt grupların minimum sayısı
(minimum büyüklük); içsel ilişki sayısı, sonlu otomat (automata) sayısı, değişken
sayısı,
organize/organize
olmayan
kompleksite,
Shannon
enformasyonu,
basitlik/sadelik, büyüklük, Sober's minimum ekstra enformasyon, sofistike olma
(sophistication), tabular kompleksite, termodinamik derinlik, çeşitlilik, efektif ölçüm
kompleksitesi,
Fisher
enformasyonu,
gramer
kompleksitesi,
Lempel-Ziv
kompleksitesi, topolojik (topological) kompleksite.
Söz konusu kompleksite ölçüleri birbirini dikkate almakta, aynı zamanda farklı
yönlerden kompleksiteye değinerek birbirini tamamlamaktadır (Xing ve Manning,
2005). Bu yaklaşımlar birbirine karşı olmayıp, sadece seçtikleri hesaplama
yöntemleri farklıdır (Fredendall ve Gabriel, 2003). Bununla birlikte, bu kompleksite
biçimleri yaygın olarak birkaç grupta sınıflandırılarak ortaklaşa kullanılmaktadır
(Lloyd, 2001; Rescher, 1998, 8-16): Bunlar, oluşum/yaradılış zorluğu, tanımlama
zorluğu ve organizasyon derecesidir. Buradan hareketle, kompleksitenin genel
tanımı, kısımlar arası ilişkilerin (etkileşimlerin) basit olmadığı, kısımların çeşitliliği
ile sayılarının çokluğu olarak yapılmaktadır. Belirtmek gerekir ki kısımların kendisi
açıklama uzunluğu ile ölçülmektedir. Ancak, Kolmogorov kompleksitesi, sezgilere/mantığa/anlayışa
aykırı olarak rassal dizelere (serilere) yüksek komplesksite değerleri atamaktadır (Page, 2011).
4
Bir hesaplamayı gerçekleştirmek veya bir problemi çözmek için kesin işlemlerin sonlu kümesine
algoritma denmektedir. Algoritmaların özelliklerinden biri de verimliliktir. Algoritmanın
verimliliğinin ölçütü ise, algoritmanın belirli bir giriş verisine karşın, problemin çözümü için
bilgisayarın harcadığı zamanın ölçülmesidir. Diğer bir ölçü ise, belirli giriş verisine karşı bilgisayarın
kullandığı bellek miktarıdır. Problemi çözmek için algoritmanın harcadığı zamanın analizi zaman
kompleksitesinin, gerekli belleğin analizi ise yer (space) kompleksitesinin hesabını gerektirir. Yer
kompleksitesi probleminin çözümü, algoritmayı gerçeklerken kullanılan veri yapıları ile bağlantılıdır.
Algoritmanın zaman karmaşıklığı ise, belirli miktardaki giriş verisine karşılık, yapılan karşılaştırma,
tamsayı toplama, tamsayı çıkartma, tamsayı çarpma ve bölme işlemleri ile diğer basit işlemlerin sayısı
olarak hesaplanmaktadır (Türkyılmaz, 2011).
5
Kauffman (1993) kompleksiteyi "çelişkili (conflicting) kısıtlamalar sayısı" olarak tanımlamaktadır.
Tanım belirtilen kısıtlamalar veya "kurallar" içinde başarılı bir görev belirtmenin zorluğunu
göstermektedir. Bununla birlikte tanım sadece yapısal kuralların kompleksite faktörü ile ilgilidir (Xing
ve Manning, 2005).
6
Kemeny, izomorfik olmayan sonlu modellerinin sayısının logaritması temelinde ekstra mantıksal
(extra-logical) doğrulama türüne kompleksitenin ölçümünü dayandırmaktadır. Bu, tarz ve yön olarak
Goodman'ın kompleksite ölçümüne benzemektedir (Edmonds, 1999).
7
basit olabilir, ama aralarındaki ilişkiler basit değildir (Fredendall ve Gabriel, 2003;
Rescher, 1998, 1).
Bu noktada “Bir sistem sırf çok sayıda parçadan oluştuğu için kompleks midir?”
sorusu ortaya çıkmaktadır. Örneğin bir araba çok sayıda parçalardan oluşur, fakat
arabanın davranışı basittir ve teknik anlamında kompleks sistem olmak için
tasarlanmamıştır. Bir balonun içindeki çok sayıda hava molekülü genellikle bir
kompleks sistem olarak anılmaz. Aynı şekilde, yüz milyar yıldız içeren bir galaksi de
kompleks bir sistem olarak düşünülmez. Buna karşın, basit parçaların kompleks
davranışları olabilir. Örneğin, bir arada uçan kuşlar, yürüyen insanlar, otoyoldaki
trafik, Twitter’deki arkadaşlık ağı, beyindeki nöron ağı kompleks sistemlerdir. Genel
olarak bir sistemi “kompleks” yapan şeyin, sistemin bir bütün olarak, bireysel
bileşenlerden beklenmeyen davranışlar sergilemesi olduğu kabul edilmektedir.
Page (2011, 31–33) ise kompleksite ile ilgili tanımlamaları birleştirmekte ve
kompleksiteyi sadece iki genel özellik ile açıklamaktadır;
1. Kompleksite kolayca tanımlanamaz, tahmin edilemez,
2. Kompleksite düzen ile düzensizliğin (rasgeleliğin) arasındadır (Şekil 2).
Şekil 2: NK Uzayında, Durum Uzayı Ekseni
Kaynak: Poots, 2007.
Burdan hareketle tamamıyla düzenli sistemlerde bütün ilişkiler belli ve kısımlar
arasında sınırlı sayıda ilişki olduğundan kompleksite bulunmamaktadır. Aynı
zamanda tamamıyla düzensiz sistemlerde bütün unsurlar öngörülemez şekilde
hareket ettiklerinden kompleksite yoktur. Düzensiz sistemlerde birçok unsur
bulunabilir, fakat unsurların öngörülemez olması, aralarında kesin bir ilişki olmaması
anlamına gelir, yani sistem kompleks değildir. Sistemdeki unsurlar arasında düzenli
ilişki, karşılıklı etkileşim varsa, kompleks sistem var demektir (Fredendall ve
Gabriel, 2003).
8
Kompleksite kavramını tanımlarken, bazen deterministik (belirleyici) kaos teorisinin
basit uygulamaları kompleks olarak adlandırılmakta, bazen de bir sistemi oluşturan
parçalar
arasındaki
karşılıklı
ilişki
(interrelation)
kompleksite
ile
ilişkilendirilmektedir. Bazı durumlarda ise, “oluşum” (emergence) varlığının
üzerinde durulmaktadır (Kirman ve Salzona, 2005).
Rickles (2008) kompleksitede birleştirici (unificatory) yaklaşımlardan kaçınılması
gerektiğini belirtmesine karşın, farklı hesaplamaları paylaşan bir temel varsayımın
oldukça güvenli olduğunu belirtmiştir. Bunlar;
1. Bir kompleks sistem birçok alt birim içermeli,
2. Alt birimler birbiriyle etkileşimli olmalı
3. Alt birimler arasındaki bu etkileşim doğrusal olmamalıdır.
Buradan hareketle kompleksite için doğrusal olmama gerekli, fakat yeterli şart
değildir (Rickles, 2008, 4-5). Kompleksite teorisi, kısmen doğrusal olmayan dinamik
sistemler ve aynı zamanda stokastik dinamik sistemler üzerine çalışmalardan ortaya
çıkmıştır (Potts, 2007).
Kompleksitenin ne olduğu konusunda Langton’dan (1989) alınan alıntı genel bir fikir
oluşturmaktadır: “Sistemlere neden oluştukları açısından değil, nasıl davrandıkları
açısından bakmalısınız. Bunu yaptığınızda düzen ve kaostan meydana gelen iki uç
olduğunu göreceksiniz. Atomların mekan içinde kilitli kaldığı katılar ve atomların
rastgele biçimde birbiri üzerinden geçtiği sıvılar arasındaki farklılık gibidir. Ancak
bu iki ucun tam ortasında, "kaos sınırı" adı verilen soyut bir evre geçişinde
kompleksiteyi bulabilirsiniz.” (Langton 1989’dan aktaran Waldrop, 1992, 293).
2.2. Kompleks Uyum Sağlayan Sistemler
Kendi kendine organize olan ve dinamik davranışı basit durağanlıktan ve kaostan
farklı olan, bazı doğrusal olmayan dinamik sistemler bulunmaktadır. Bu sistemlerin
genel matematik terimi olarak tanımlanması kolay olmamakla birlikte, “kompleks
uyum
sağlayan
sistemler”
(complex
adaptive
systems-CAS)
olarak
adlandırılmaktadır (Albin, 1998, 14). Kompleks uyum sağlayan sistemler, açık,
çevresiyle etkileşim süreciyle uyum sağlayan ve evrim geçiren doğrusal olmayan
dinamik, yeni bilgiyi analiz etme ve değerlendirebilme yetisine sahip olan sistemler
biçiminde tanımlanmaktadır (Foster, 2005; Mason, 2007, 18).
9
Kompleks uyum sağlayan sistemler, özü itibarıyla kendi kendini organize eder, uyum
sağlar, öğrenir, çevre içinde yaşamak ve konumunu güçlendirmek için tepkiler verir.
Uyum, öğrenme ve tepki sistemdeki her bir hiyerarşik kademede ortaya çıkar. Bazen
bir kademedeki uyum, küçük dalgalanmalarla, bütün kademelerde uyum sağlama
sürecini başlatır; burada bir çeşit içsel kelebek etkisi görülür. Kompleks uyum
sağlayan sistemler, bu içsel doğrusal olmayan dinamikler yoluyla yaşamlarını
sürdürmek için kendilerini sürekli olarak yeniden yaratırlar. Bir başka ifadeyle,
kompleks uyum sağlayan sistemler kendi kendini organize eden davranış sergilerler,
başlangıç koşullarına olağanüstü duyarlıdırlar ve optimum bir duruma nadiren
gelebilirler.
Makro düzeyde uyum sağlama; oluşum (emergence) ve sistemi oluşturan adaptif
davranışı temel alan kendi kendine organize olma (self-organization) ile karakterize
edilir. Oluşan (emergent) yeni sistem davranışı başlangıç şartlarına çok duyarlıdır
(Merali, 2006). Uyum sağlamak ve tahminde bulunmak için bir sistemin sağlam
(robust) olması gerekir. Eğer bir sistem hassas ise, düzensizliğe karşı koyamaması
nedeniyle parçalanacaktır. Bu nedenle eğer bir sistem düzensizlikler karşısında
çalışmasını sürdürüyorsa, o sistemin sağlam olduğu belirtilir (Gershenson, 2007).
Bir sistem kendi kendini organize ediyorsa, çok sayıda ajanın hiç birinin yalnız
olarak bulunduğunda sahip olmayıp, bir araya geldiklerinde oluşan (emergent)
özellikler olan davranışlar gösterir. Oluşan (emergent) özellik durumuna örnek
olarak, iki molekül hidrojen ile bir molekül oksijenin birleşmesinden su molekülünün
oluşması verilebilir (Glenn, 2002).
Uyum sağlayan ve kendi kendini organize edebilen kompleks sistem fikri orijinal
olarak doğa bilimlerinden geliştirilmiştir. Son yıllarda bu fikirler analoji7 olarak
değil, homoloji8 olarak sosyal bilimlere yayılmıştır. Sosyal dünya (insanlar, politika,
ticaret gibi) çok sayıda içsel bağlantıların olduğu en büyük ve en geniş biçimde
kompleks uyum sağlayan sistemdir. Kompleks uyum sağlayan sistemlere örnek
olarak pay senedi piyasası/borsalar, karınca kolonileri, biosfer ve ekosistem, beyin ve
bağışıklık sistemi, hücre ve embriyonun gelişimi, tedarik zinciri, endüstri işletmeleri,
Benzeşim, örnekseme. köken ya da yapı olarak farklı olmaya karşın, benzer özellik ya da işlevdeki
iki oluşum.
8
Türdeşlik, Darwin ve takipçileri, homolojiyi “ortak bir atadan kalıtım yoluyla miras alınmış
özellikler” olarak tarif etmişlerdir.
7
10
kültürel ve sosyal sistemde çaba gösteren sosyal gruplar (siyasi partiler gibi)
verilebilir.
Teknolojik gelişmişlik düzeyi artıkça, yani, iktisadi sistemin toplam enerjisi
yükseldikçe, sistemin kompleksitesi artmaktadır. Sistemdeki bağlar bilgiyi
tanımlamakta ve birleşme biçimlerindeki değişimler, farklı yapı, örgüt ve
teknolojileri oluşturmaktadır. Bu tür sistemler düzen ve kaos arasında sınırda (edge
of chaos) yer alan sistemlerdir ve değişimlere kendi kendilerine uyum sağlarlar. Bu
sistemlerin çalışmasına ya da davranışlarına müdahale çoğu zaman beklenmedik
sonuçlara yol açar.
McMillan (2004) göre, kompleks uyum sağlayan sistemler, duruma göre uyum
sağlamayı değişmeyi öğrenen, pasif olarak olaylara cevap veren bazı kendi kendine
organize olan sistemlerden farklıdır. Çünkü kompleks uyum sağlayan sistemler,
uyum sağlarken pasif olarak olaylara cevap vermez, aktif olarak her hangi bir
durumdan faydalanmayı gerektirir. Gell-Mann’a (1994) göre, kompleks uyum
sağlayan sistemler, çevresiyle etkileşimli, deneyimlerden öğrenen ve sonra uyum
sağlayan örüntüyü (pattern) aramaktadır. Bundan başka, kompleks uyum sağlayan
sistemler geleceği tahmin edebilir. Waldrop (1992) kompleks uyum sağlayan
sistemlerin deneyim kazandıkça sürekli olarak kendini ele alıp ve yeniden organize
olduğunu belirtmiştir.
Tüm bu açıklamalara karşın, bilimsel literatürde kompleks uyum sağlayan sistemler
ile kompleks sistemler arasındaki ayırım her zaman açık değildir. Santa Fe
Enstitüsünün
kullandığı
“kompleks
uyum
sağlayan
sistemler”,
“kompleks
sistemlere” göre genellikle daha kapsamlı gözükmektedir (Couture, 2007, 16).
2.3. Kompleks Sistemlerin Özellikleri
Kompleks sistemler, deterministik sistemler ve sibernetik9 sistemlerden önemli
ölçüde farklılık gösterirler, çünkü sistemin unsurları arasındaki etkileşimler,
özelliklerinden daha fazla önem arz etmektedirler. Sistem teorisyenleri (örneğin:
9
Sibernetik veya güdüm bilimi, canlılar ile kendi kendini düzenleyen makinalar arasındaki çalışma
benzerliklerini araştırmaktadır. Yaşayan organizmalarla ve makinalarda kontrol ve haberleşme ile
alâkalı bilimlerin karmaşıklığını ifâde etmek için kullanılmaktadır (Wikipedia, [01.07.2016]).
Sibernetik terimini ilk kez 1834 yılında Fransız matematikçi ve fizikçi André-Marie Ampére
kullanmıştır. Terim günümüzdeki anlamını ise, modern sibernetiğin kurucuları arasında olan
Amerikalı matematikçi ve felsefeci Norbert Wiener 1948 yılında yapmış olduğu tanımlamadır.
11
Mandelbrot, Bak, Axelrod, Watts, Scott, Strogatz) fiziksel, biyolojik, iktisadi veya
başka bir yapıdan olmasına bakılmaksızın kompleks sistemlerin tipik temel
özellikleri olduğu konusunda görüş birliği içindedirler (Noell, 2007). Kompleks
sistemlerin
birçok
spesifik
özellikleri
olup,
önemli
olanlar
Şekil
3’de
gösterilmektedir.
Şekil 3: Kompleks Sistemlerin Önemli Özellikleri
Kaynak: Noell, 2007.
Kompleksite teorisi, sistem ve kaos teorisinin bir uzantısıdır ve kavramsal temellerini
buradan almaktadır (Glenn, 2002, 3). Bu nedenle kompleksite ve kaos teorisinin
kendine özgü anahtar niteliği taşıyan temel kavramlarının çoğu her iki teoride de
kullanılmaktadır. Bu özellikler birbirleriyle o kadar içiçe geçmişlerdir ki, bunları
anlamadan kaos ve kompleksite teorisini anlamak ve yorumlamak mümkün değildir
(Abbasi, 2008, 31). Kompleksiteye dayalı yazında genellikle şu kavramlarla
karşılaşılır; kendi kendine organize olma, kaos eşiği, güç kanunu ölçeklemesi,
fraktallar ve diğer özbenzeşimler (self similarity), uyum sağlama (adaptability),
parçacık sistemlerinin karşılıklı etkileşimi, karşılıklı bağımlılık (interdependence),
istatistiksel mekanik, ortalama alan teorisi (mean field theory), ergodik olmayan10
sistemler, büyük sayılar kanununun bozulması, doğrusal olmama, oluşum
(emergence), bağlantısallık (connectivity), geribildirim (feedback), dengeden
uzaklık, mekânsal ve zamansal bağımlılık, birlikte evrim (co-evolution), çatallanma
ve yüzlerin değişimi (bifurcation and face changes), garip çekiciler (strange
10
Ergodik sistemler için ortalamalar oldukça iyi tanımlanmıştır. Sistemi açıklayan koşullu olasılık
ifadeleri, sistemin ortalama veya uzun vadedeki davranışını benzersiz bir şekilde karakterize etmezse,
sistem ergodik değildir (Durlauf 2005).
12
attractors), patika bağımlılığı (path dependency)11, ölçek (scale), başlangıç durumuna
duyarlılık, örüntüler, evrensellik, yitigen yapılardır12 (Abbasi, 2008). Bu kavramlar
bir çeşit “komplekslik sözlüğünü” ve aynı zamanda kompleks sistemlerin
özelliklerini oluşturmaktadır.
Kompleks sistemlerin söz konusu ortak özellikleri farklı şekillerde gruplanmaktadır.
Martin ve Sunley (2007) ana gruplar olarak kompleks sistemlerin özelliklerini Tablo
1’deki gibi sınıflamaktadır.
Tablo 1: Kompleks Sistemlerin Genel Özellikleri
Özellikler
Yorumlar
Dağınık yapı
Sistemin unsurları arasındaki fonksiyonlar ve ilişkiler çok çeşitli ölçeklerde
dağılır, bu sisteme yüksek derecede dağınık (dispersed) bağlantısallık verir.
Açıklık
Kompleks sistemler diğer sistemlerle sürekli enerji, madde ve bilgi alışverişinde
bulundukları için açıktırlar, çevrelerinden izole değildir. “Açıklık” özelliği
nedeniyle kompleks sistemlerin sınırlarını belirlemek zordur.
Doğrusal
olmayan
dinamikler
Sistem unsurları arasında birçok kompleks geribildirim ve karşılıklı etkileşimler
yüzünden kompleks sistemler doğrusal olmayan dinamikler sergilerler.
Kompleks sistemler böylece sıklıkla patika bağımlılığıyla nitelendirilirler.
Büyük değişimlerin küçük etkileri olur ya da hiç etkisi yoktur, buna karşın
küçük değişimler büyük sonuçlara neden olabilir. Sebebin boyutuyla etkinin
boyutunun ilintisiz olması, kompleks sistemleri tamamıyla öngörülemez yapar.
Sınırlı
fonksiyonel
ayrışma
Yüksek derecede bağlantısallık içermesi, açıklık ve dinamik yapısından dolayı,
bir kompleks sistemin denge unsurlarına doğru ayrışması sınırlıdır. Sistemin
unsurları arasındaki etkileşimlerin örüntüleri, doğrusal olmayan ve dağıtılmış
yapısı, kendisini zamanla yeniden yapılandırmasına olanak tanımaktadır.
Oluşum ve
kendini organize
edebilme
Oluşumveya kendi kendini organize olma özellikleri dinamik bir sistem
tarafından bir bütün olarak sahip olunan, ancak onu oluşturan parçalar tarafından
sahip olunmayan özellikler olarak tanımlanabilir. Kendini düzenleme sistemin
çeşitli unsurları etkileştikçe ve geribildirimlerle gerçekleşmektedir.
Uyumlu
davranışlar ve
uyum sağlama
Sistemin verimliliğini tehdit eden çevresel rahatsızlıklara karşı, kendisini veya
çevresini değiştirme kabiliyeti adaptosyan olarak nitelenir. Kendi kendini
organize etmekle ilgili süreçler, kendi yapılarını ve dinamiklerini uyarlayabilme
potansiyeli olan kompleks sistemlerin, gerek dış çevredeki değişimlere cevap
vermesi, gerekse birlikte evrimleşen mekanizmalarla veya kendi kendini
organize eden kritiklik cevapları ile oluşmaktadır.
Deterministik ve
çözülebilir
olmamak
Kompleks sistemler temel olarak deterministik değillerdir. Bütün parçalarının
işlevleri bilinse bile, davranışlarını tamamen sezmek mümkün değildir. Ama bu
durum, sistemlerin davranışlarının rassal olduğunu belirtmez.
Kaynak: Martin ve Sunley, 2007.
11
Geçmişin bugün üzerindeki belirleyici etkisini vurgulayan bir kavramdır. Patika bağımlılığı
(tarihsel bağımlılık) geçmişte alınan kararların bugünün koşullarında geçerliliğini yitirmiş olmaları
durumuna bile devamlılık göstermesini açıklamaya çalışmaktadır.
12
Kompleks sistemler yitigen yapılar (dissipative structures), yani dış baskılara ve doğrusal tipte
yönlendirmelere cevap vermeyen yarı sabit ayarlamalardır. Yitigenı yapılar doğrusal olmayan mantığa
göre işler. Yitigen bir yapı örnek olarak belirli konumlarda önemli derecede dış baskıyı emip, başka
bir konumda ise küçük etkiler altında ciddi şekilde değişebilir (Amagoh, 2008).
13
Robert ve Yoguel (2013) ise, kompleksitenin farklı tanımlarında mevcut olan öğeleri
sentezleyerek; i) mikro-heterojenite, ii) etkileşimler, iii) ağ mimarisi, iv)
dengesizlikler ve farklılıklar ve iv) oluşum (emergence) olarak beş grupta
toplamıştır. Söz konusu özellikleri ise ontolojik olarak Tablo 2’deki gibi alt unsurlara
ayırmıştır.
Tablo 2: Kompleksitenin Ontolojik Özellikleri
I. Mikro Hetorojenite
1. Ajanların evrimsel heterojenitesi
2. Öğrenme ve adaptasyon
3. Sistemler arası heterojenite (mikro-meso)
II. Etkileşimler
4. Unsurlardan çok bağlantılar önemli
5. Yerel ve kısmı bilgi.
III. Ağ yapısı
6. Hiyerarşik organizasyonlar
7. Ayrılabilir modüler yapı
IV. Dengesizlik ve farklılık
8. Pozitif geribildirim
9. Denge dinamiklerinden uzaklık
10. Belirsizliklik ve değişkenlik
11. Patika bağımlılığı, dönemsel olmama
12. Global optimum eksikliği
V. Oluşum
13. Çok ölçekli analiz
14. Yenilik
15. Makro düzenlilik ile tutarlı mikro değişkenlik
Kaynak: Robert ve Yoguel, 2013,195.
Birinci özellik mikro-heterojenite boyutu, sistemlerin unsurların farklı özelliklerine,
alt
sistemlere
(mikro-meso),
sistemlerin
davranışına
ve
performansına
değinmektedir. Sistem unsurlarının farklılık oluşturma, uyum sağlama ve gelişme
yetenekleri ile ilgilidir. İkinci etkileşim boyutu, sistemin unsurlarının karşılıklı
etkileşimini ele almaktadır. Sistemin global dinamikleri açısından, sistemlerin
karşılıklı etkileşimlerin karakteristikleri, unsurların karakteristiklerine göre daha
önemlidir. Üçüncü ağ yapısı boyutu kompleks sistemlerin içinde bulundukları
etkileşimler ve bağlantılar ağının mimari türü ile ilgilidir. Bilginin sistem içinde,
sistemler ve çevre arasındaki dolaşım karakteristiklerini ağ yapısı belirlemektedir.
Dördüncü özellik dengesizliklerdir. Kompleks sistemler denge dışıdır; düzen vardır,
ancak bu denge durumu anlamına gelmemektedir. Geri besleme süreçleri, sistemin
heterojen unsurları ve sistemin çevre arasındaki etkileşimleri ile ortaya çıkmaktadır.
Bu durum sistemlerin neden dengeden uzak dinamiklere sahip olduklarını
açıklamaktadır. Sistem dinamikleri başlangıç koşulları ile ilişkili olup, patika
bağımlılığına sahiptir. Söz konusu ilişki farklı patikalara ve bağımlı durumlara neden
14
olan dinamikleri yaratmakta ve bu nedenle tek bir denge bulunmamaktadır. Son
olarak beşinci oluşum (emergence), analizlerin farklı ölçeklerindeki çoklu karşılıklı
etkileşimler sonucu gelişen özelliklerdir. Kompleks sistemlerin çeşitli zaman ve
mekan ölçekleri göstermesi gerçeği, her bir ölçeğin doğrusal bir biçimde daha düşük
ölçeklerden türetilemeyeceği, her birinin her bir durumda spesifik özelliklere sahip
olacağı anlamına gelmektedir (Robert ve Yoguel, 2013 ve 2014).
Tüm anlatımların sonucunda, henüz bir kompleksite teorisi oluşturacak genel olarak
kabul edilmiş kanun benzeri kesin ifadelerin mevcut olmadığı görülmektedir.
Bununla birlikte kompleks sistemler, karşılıklı etkileşimlere evrimleşen, iç yapılarını
anında düzenleyebilmelerini sağlayan uyum sağlama kapasiteleriyle kendi kendini
organize eden davranışların ortaya çıkması ile belirlenebilmektedir.
2.4. İktisadi Sistemlerde Kompleksite
Kompleks sistemler ile ilgili buraya kadar yapılan açıklamalar, kompleksite
teorisinin temelinin, sosyal dünyanın kompleks, dinamik sistemleri içermesi
nedeniyle iktisat dahil diğer sosyal bilimlere, kurum teorisine ve iş stratejisine
uygulanabileceğini düşündürmektedir. Sosyal bilimlerdeki geleneksel yaklaşımların,
teknoloji, iletişim ve ulaşımdaki hızlı gelişmelerle güdülen sosyal ve ekonomik
yaşamın gittikçe artan kompleksitesinin gerisinde kaldığı iddia edilmektedir.
Kompleksite toplumlardaki istikrarlı ve karşılıklı olarak birbirini destekleyen
etkileşimler ağına odaklandığından sosyal, siyasal ve ekonomik etkileşimleri içerdiği
kabul edilmektedir. Ekonomi ve politika dünyasının kompleks ve dinamik olduğu
tartışılmaz bir gerçektir; ancak hangi geleneksel doğrusal modellerin ve tahminlerin
yetersiz olduğu veya kompleksite teorisinin boşlukları doldurmada ne kadar iyi
olacağı belli değildir (Levy, 2000).
İktisatta birbirini etkileyen ve birbirinden etkilenen birçok unsur vardır. Tek bir
firmadan global ekonomiye, iktisadi ve sosyal sistemin hepsi kompleks biçimde
çeşitli nedenlerle birbiriyle etkileşimli aktörleri içermektedir. İktisadi sistemler,
etkileşim içindeki çok sayıda ajan içerdiklerinden kompleks, evrimleşen sistemler
olarak ele alınmaktadır. Makro seviyede kompleks yapılar çok sayıda ve birbirleri ile
ilişki içindeki bileşenlere sahiptirler. Niteliksel açıdan bu bileşenler arasında
öngörülemez dinamiklere neden olabilecek etkileşimler mevcuttur. Bu etkileşimler
15
interaktif olup, bir dönemdeki çıktı, gelecek dönemin başlangıç noktasını
oluşturmaktadır, yani patika bağımlılığı söz konusudur (Levy, 2000).
İktisadi sistemler “yavaş güdülen, etkileşim egemenliğinde eşik sistemleri” olarak da
tanımlanabilir. İktisadi faaliyetler, tamamen olmasa bile, büyük ölçüde etkileşim
egemenliğindedir; değişiklikler genelde yarı kararlı yapıların evrilmesine ve zaman
ölçülerinin ayrılmasına izin verecek kadar yavaş (veya hızlı) gerçekleşmektedir
(Noell, 2006).
İktisadi ajanların birbiri ile etkileşime girdiği her durumda, örneğin varlık
fiyatlarında, döviz kurlarında, açık artırmada, borsalarda, ürün piyasalarında ve
endüstrilerde etkileşimlerin genel sonuçları ve trendleri çok sayıda faktöre bağlı
olduğundan tahmin edilmesi zordur. Özellikle iktisadi ajan sayısı arttıkça, ajanların
heterojenitesi çoğalmakta, etkileşimler yoğunlaşmakta ve karşılıklı etkileşim süresi
uzun oldukça daha fazla yan etki ortaya çıkarak, geri bildirim tepkileriyle iktisadi
yapılar üzerinde etkisi olacak amaçlanmamış sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. İktisadi
ajanların (üreticiler, tüketiciler, politika oluşturanlar ve kurumlar) etkileşimleri ve
karakteristikleri sürekli değişen veya evrim geçiren kurallara göre hareket eden
dinamik iktisadi yapılar şeklinde zamanla organize olmakta ve şekil almaktadır
(Noell 2007, 219). Sistem teorisi açısından bakıldığında, söz konusu koşullar altında
sistem elemanlarını oluşturan iktisadi ajanların etkileşimlerinin ve kendi kendini
organize eden güçlerin kompleks bir sistem oluşturduğunu söylemek mümkündür.
Kompleks sistemler, yapıları gereği iktisatta doğal olarak ortaya çıkmaktadır.
Bankalar, tüketiciler, firmalar veya yatırımcılar gibi iktisadi ajanlar satın alma
kararlarını, piyasa hareketlerine, fiyatlara ve beklentilerin oluşturdukları duruma göre
sürekli olarak düzenlemektedir. Ancak spin13 camda yerel manyetik alana her zaman
bir tepki veren iyonlardan farklı olarak, iktisadi "ajanlar" gösterecekleri davranışların
sonucunu öngörecek strateji ve beklentiyle hareket etmektedir. Bu özellik iktisada
doğa bilimlerinde bulunmayan bir kompleksite katmanı eklemektedir (Arthur 1999,
1).
Spin, kütle, yarıçap ve hızın çarpımına eşit olan açısal momentumdur. Kuantum mekaniğine göre,
her bir parçacığın toplam spini sabittir; ancak spinin yönü sabit değildir (Hooft, 2008). Spin camı,
ferromanyetik, (demir, nikel, kobalt ve alaşımlarını içeren maddelerin kuvvetli bir şekilde
mıknatıslardan etkilenmesidir) bağlar arasına rastgele ferromanyetik olmayan bağlar yerleşmesiyle
oluşan, spinlerin rastgele yönlerde donmaları sonucu oluşan bir sistemdir. Spin camı fazında zamana
göre düzen, konumuna göre deterministik bir kaos altında düzensizlik, yani toplamında rastgale
donmuşluk vardır. Burada konuma göre bir rastgelelik mevcuttur.
13
16
Çalışmanın 1.1. Bölümünde ayrıntılı olarak belirtildiği gibi fizikçi Lloyd (2001)
tarafından ifade edilen 45 farklı kompleksite tanımı olmakla beraber, ancak bu
tanımlardan az bir kısmı iktisat için uygun ve geçerlidir. İktisatta kullanılmaya uygun
üç
farklı
kompleksite
tanımı
bulunmaktadır.
Bunlar
basit
kompleksite
(complicatedness), dinamik kompleksite ve hesapsal (computational) kompleksitedir
(Rosser, 2010). İktisadi anlamda kompleksite ise, daha çok yapısal olarak
karmaşıklıktan bahsedilmek amacıyla kullanılmaktadır. Bu çerçevede kompleksite
iktisadında iktisat, birbirini etkileyen parçacıkların birleşimi ve onlar arasındaki
ilişkiyi inceleyen kompleks uyum sağlayan sistemler olarak tanımlanmaktadır.
Teknolojik gelişmişlik düzeyi artıkça, yani, iktisadi sistemin toplam enerjisi
yükseldikçe, sistemin kompleksitesi artmaktadır. Dinamik kompleksite, durağan bir
sistemin zaman farkından oluşmakta (dl/dt) ve zaman içinde (deterministik bir süreç
olarak) sistem durumunun nasıl değiştiğini göstermektedir. İktisatta büyüme
eşitlikleri dinamik sistemlerdir. Bu nedenle iktisatta büyüme, kompleksitenin
kaynağını oluşturmaktadır (Potts, 2007).
Kompleksite iktisadı, dünyayı makinadan çok yaşayan ve belli özelliklere sahip bir
organizma olarak görmektedir. Değişen ve statik formda kalmayan bir dünyada
ekonomiye genellikle gelişen/evrimleşen, kendi kendine organize olan ve kendisini
meydana getirenlerin toplu davranışlar nedeniyle oluşumun (emergence) yaşandığı
bir kompleks sistem biçiminde bakılmaktadır. Kompleksite iktisadının bu tamımı
aynı zamanda Santa Fe yaklaşımı (Amerikan bakış açısı) olarak adlandırılmaktadır.
Benzer yaklaşım Holland’ın (2002) kompleks uyum sağlayan sistem paradigmasını
kullanan ajan bazlı hesapsal iktisatta da (agent-based computatioal economics-ACE)
bulunmaktadır. Fakat ACE nesneye yönelik (object-oriented) “aşağıdan yukarıya”
kurulmuş bir iktisadi model tasarlayan bilgisayar simülasyonu kullanımına
yoğunlaşmıştır (Zaman, 2005). Hem Santa Fe, hem de ACE yaklaşımı ile amaç,
ajanların yerel bilgilerinden ve yerel etkileşimlerinden global ekonomik olgunun
nasıl yükseldiğini belirlemektir. Bu çıkarımlar ekonomide global yada merkezi
kontrol olmadığının kanıtıdır. İktisadi bir ağda global düzenler, tamamıyla yerel
adaptif otonom ajanların ya da kurumların karşılıklı ilişkilerinden çıkmaktadır.
Kompleksite perspektifi iktisatta nedir? Bu kompleksitenin tanımında da görüldüğü
gibi, cevap verilmesi kolay bir soru değildir. Bunun anlamı hala araştırılmaktadır.
İktisat yazarları arasında iktisat içerisindeki kompleksitenin önemi ve anlamı
17
hakkında tek bir tutarlı görüş bulunmamaktadır. Bunun yerine, bir araya
getirildiğinde iktisat içerisinde kompleksitenin mevcut anlamını oluşturan birbirleri
ile ilgili konulara dayalı ortak noktalar bulunmaktadır.
Arthur, Durlauf ve Lane (1997, 3-4) ise, çalışmalarında iktisatta kompleksite
yaklaşımını tanımlamak için ekonominin 6 özelliğine dikkat çekmektedir. Bunlar;
1. Heterojen ajanlar arasında dağınık etkileşim
2. Global kontrolün olmaması
3. Kesişen (cross-cutting) hiyerarşik organizasyon
4. Devamlı öğrenen ve evrim geçiren, uyum sağlayan ajanlar
5. Ekolojik sistemde yeni piyasalar, teknolojiler, davranışlar kurumlar olarak
sürekli yenilik yaratılması
6. Dinamik dengesizlik, ya da birçok dengeli dinamikler ve asla global
optimuma yakın olmayan sistemlerdir.
Durlauf (2005) ise kompleksitenin dört özelliğinin sosyal bilim ile ilgili olduğunu
görmüştür. Bunlar; ergodik olmama (non-ergodic), evre geçişi, oluşum (emergence)
ve evrenselliktir. Bu özelliklerin her birisi kompleks bir sistemde oluştuğunda,
sosyoekonomik olayların anlaşılmasında büyük önem taşıyacağını ve iktisadi
kompleksitenin farklı ampirik yönlerini değerlendirmek için kullanılabileceğini
belirtmiştir.
Buraya kadar yapılan açıklamalardan kompleksite iktisadı ile ilgili problemlerin üç
konuda ortaya çıktığı görülmektedir (Perona, 2007):
1. Birden fazla kompleksite kavramının ve tanımının bulunması; Kompleksitede
birbirleriyle rekabet içindeki çeşitli görüşlerin bulunması ve bu görüşlerin
kapsamının ve türlerinin başarılı bir biçimde açıklığa kavuşturulmamış
olması,
2. İktisatçıların kompleksitenin, iktisadın ve iktisadi modellerin bir özelliğiymiş
gibi çelişkili davranmaları,
3. Geleneksel
teorinin başarısızlıklarına ortodoks ve heterodoks olarak
kompleksite iktisadının cevabının belirsiz olması; ayrıca kompleksitenin hem
geleneksel hem de heterodoks iktisatçılar tarafından benimsenmiş gibi
gözükmesidir.
18
2.5. Kompleksite İktisadı ile Geleneksel İktisat Arasındaki Farklar
Neoklasik (ana akım/geleneksel) iktisat modellemesi, halen geleneksel bilimi etkisi
altına alan 19. yüzyıl fiziğinden alınan paradigmaları izlemektedir. Bu çerçevede
neoklasik yaklaşımın yaygın olarak bilinen temel unsurları; genel denge kavramı,
evrimsel olmayan dinamikler, çok iyi tanımlanan tercihler, tam rasyonalite ile
şekillendirilmiş ajanların beklenen faydalarını maksimize ettiği optimizasyon
teorisidir. Ayrıca neoklasik iktisatta artan getiri bulunmamakta, üretim setinin
dışbükey (konveks) olduğu öngörülmektedir. Tercihlerin dışbükeyliği ile birlikte
marjinalist yaklaşım kabul edilmiş, toplulaştırılmış davranışları analiz ederken
temsili ajan kullanılmıştır. Tüm bunlar aynı zamanda neoklasik yaklaşımın
hipotezlerine olan itirazları oluşturmaktadır (Kirman ve Salzona, 2005).
Kompleksite paradigması, tam bilgi, azalan getiri ve bir kurum adına hareket eden
tek bir rasyonel vekilin varlığı gibi geleneksel neoklasik iktisadın bazı temel
varsayımlarını reddetmektedir (Levy, 2000). İktisadi analiz açısından, iktisadi
olguların neoklasik iktisat çerçevesinde grafik ve birkaç eşitlikle temsil edilecek
kadar basit olmadığı kabul edilmektedir (Zaman, 2005).
Bu durumda kompleks iktisat nedir? Öncelikle kompleks iktisat asla bir denge
değildir. Çünkü iktisat sürekli olarak kısa süreli hareketleri etkileyen hem dışsal, hem
de içsel şoklara maruz kalmaktadır. Sistemde kuvvetli bozulmaların olmadığı
hallerde bile, ekonomik değişkenlerin (fiyat, miktar, maaş, varlık bedelleri) denge
değerlerinden önemli biçimde sapmasına neden olan, yerel doğrusal olmayan
rezonanslar sıklıkla yaşanmaktadır (Gintis, 2006). Bu sapmalar zaman serisi olarak,
genellikle neoklasik teorinin Gauss dağılımlarına zıt olarak, kompleks sistemlerin
güç kanunlarının “şişman kuyruk” özelliklerine sahip olmaktadırlar (Farmer ve Lillo,
2004).
İktisadi sistemlerdeki negatif döngüleri içeren neoklasik modeller, genel olarak
sistemleri dengeye götürme eğilimindedirler. Ev talebindeki bir artış ev fiyatlarını
artırırken, oluşan bu fiyat etkisi evlerin gelecekteki taleplerini azaltıcı yönde bir etki
yapan negatif bir geri besleme sürecini göstermektedir. Bu anlamda neoklasik
ekonomik modellerin çekirdeğinde yer alan negatif geri besleme süreçlerinin
sistemleri stabilize edici işlev gördüğü ileri sürülebilmektedir (Page, 2011).
19
Beinhocker (2006) kompleks ekonomide “Tek Fiyat Kanunu” nun geçersiz olduğunu
vurgulamıştır. Örnek olarak, ekonomiler nadiren dengede olduğundan, çoğu üretim,
ticaret ve tüketim denge dışında gerçekleşmektedir. Bu nedenle en azından
Walrasyen ekonominin bir şekilde dengeye ulaştığı gerçeğiyle kıyaslandığında
Pareto-suboptimaldir (Gintis, 2006).
Kompleksite iktisadına bakıldığında daha çok doğrusal olmayan modelleri, çoklu
dengeyi ve heterojen ajanları içeren yapıları kapsadığı görülmektedir. Kompleksite
iktisadının öne çıkardığı heterojen ajan, sınırlı rasyonellik, kompleks uyum sağlayan
sistemler, hesapsal iktisat (ACE) ve simülasyon tekniklerindeki hızlı gelişim, giderek
yerleşik iktisadı daha fazla etkilemeye başlamıştır.
Geleneksel iktisat teorisi, ajanların yarattığı biçimlerin oluşumunu (emergence)
incelemek
yerine,
analitik
çözümler
bulmak
amacıyla
sorduğu
soruları
basitleştirmeyi tercih etmiştir. Örneğin, genel denge teorisi “üretilen ve tüketilen
ürünlerin hangi fiyatları ve miktarları ekonomi piyasalarındaki fiyatlar ve miktarların
toplam şekliyle tutarlı olduğunu” sorusunu sormaktadır. Oyun teorisi “hangi
stratejiler, hareketler veya tahsisler söz konusu stratejiler, hareketler ve tahsislerin
işaret edebileceği potansiyel sonuçlarla tutarlı olduğunu” sorgulamaktadır. Rasyonel
beklentiler teorisi, “hangi beklentilerin söz konusu beklentiler ve tahminlerle birlikte
yarattığı sonuçlarla tutarlı olduğunu” araştırmaktadır. Bu nedenle geleneksel iktisat,
hangi davranışsal unsurların (eylemler, stratejiler, beklentiler) ortaklaşa yarattığı
toplam biçimlerle uyumlu olduğunu, yani davranışsal dengeyi fazla tetiklemeyecek
tutarlı biçimleri incelemektedir. Santa Fe Enstitüsü, Massachusetts Teknoloji
Enstitüsü (MIT), Stanford, Şikago ve diğer enstitülerdeki iktisatçılar eylemler,
stratejiler veya beklentilerin genel anlamda bunların yarattığı toplam biçimlere nasıl
tepki vereceği, bunlarla birlikte nasıl içsel biçimde değişeceği sorusunu yönelterek
söz konusu dengeyi genişletmektedir. Sonuç olarak kompleksite iktisadı, standart
iktisadi teoriye bir ilave değil, daha geniş ölçekte dengesizlikleri dikkate alan bir
teoridir (Arthur, 1999).
Neoklasik teori ve kompleksite iktisadı arasındaki farklılıkları Beinhocker (2006) ve
Montgomery (1999) aşağıdaki gibi belirtmektedir. Bu farklılıklar ayrıca Tablo 3’de
özetlenmektedir.
20
Tablo 3: Neoklasik ve Kompleksite İktisadı Arasındaki Farklar
Neoklasik İktisat
Kompleksite İktisadı
Doğa
bilimlerindeki
kökenleri
19. yüzyıl Newton fiziğini temel alır
(denge, durağanlık, belirleyici
dinamikler).
Biyolojiyi (yapı, örüntü, kendi kendine
organize olma, yaşam döngüsü),
termodinamik ve kompleksite bilimini
temel alır.
Ajanlar
Ajanlar homojendir, toplu olarak
modellenir; karar vermek için
kompleks tümdengelimci
hesaplamaları kullanır; tam bilgi
vardır, piyasa temizleyen (market
clearing) fiyat ile sadece
etkileşimdedir; hata ve önyargı
yoktur; halihazırda mükemmeliyet
olduğundan öğrenme ve uyum
göstermeye ihtiyaç yoktur.
Ajanlar heterojendir, bireysel olarak
modellenir; karar vermek için temel
kural tümevarımı kullanır; eksik bilgi
vardır; hatalar ve önyargılar söz
konusudur; zaman boyunca uyum sağlar;
sonsuz ikili etkileşim vardır, direkt
etkileşim ilişkilerde geribildirime izin
vermektedir.
Ağlar
Ajanlar birbiriyle piyasa
mekanizmaları ile dolaylı olarak
etkileşim içindedir.
Ajanlar arasında birbirini etkileyen
ağlar açık olarak modellenir; ilişkiler ağı
zamanla değişir.
Oluşum
(Emergence)
Mikro ve makroekonomi ayrı disiplin
olarak ele alınmıştır.
Mikro ve makroekonomi arasında ayırım
yoktur. Makro örüntüler mikro düzeyde
davranışlar ve karşılıklı ilişkiler
sonucunda ortaya çıkar.
Evrim
Endojen (içsel) olarak yenilik
yaratacak mekanizmalar veya düzen
içinde büyüme ve kompleksite
yoktur.
Farklılaşmanın evrimsel süreçleri, seçim
ve güçlendirme sisteme yenilik sağlar
ve bunlar düzen içinde büyümeyi ve
kompleksiteyi yarartır.
Teknoloji
Teknoloji veridir yada ekonomik
temelde seçilidir.
Teknoloji akışkandır, sistemde
endojendir.
Tercihler
Tercihler veridir; ajanlar bencildir.
Tercihlerin formülasyonu temel
olmuştur; ajanların bencil olması
gerekmez.
Sistemler
Kapalı, doğrusal, dengede, statik
durumdadır.
Açık, doğrusal olmayan, dengeden uzak,
çoklu denge, dinamik durum vardır.
Beklentiler
Rasyonel beklentiler, ajanlar tam
bilgiye sahiptir; hatalar yapmaz ve
önyargıları yoktur; öğrenmeye ve
adaptasyona ihtiyacı yoktur.
Adaptif beklentiler, evrimsel
tümevarımcı, ajanlar hatalar ve
önyargılara duyarlıdır; öğrenir ve uyum
sağlar.
Unsurlar
Fiyat ve miktar söz konusudur.
Örüntüler ve olasılıklar söz konusudur.
Piyasa
Azalan getiri, kurumlar yok, akıcı,
rekabetçi serbest piyasa.
Artan getiri, kurumlar var, patika
bağımlılığı, piyasa başarısızlığı.
Kaynak: Velasquéz 2009, 32; Beinhocker 2006, 97.
a. Dinamikler/Denge: Kompleks ekonomi termodinamik olarak açık, dinamik,
doğrusal olmayan ve genellikle dengeden uzak bir yapıdadır. Walrasyen ekonomi ise
kullanılan cebirsel geometri ve çok katmanlı teorinin anlaşılabilmesi açısından
termodinamik olarak kapalı, statik ve doğrusaldır. Neoklasik teori tıpkı kaynağını
aldığı 19. yüzyıl fiziği gibi doğrusallaştırma (linearization) üzerine kuruluyken,
kompleksite
teorisi
ekonomik
olgunun
21
doğrusal
olmamanın
gerekliliğini
vurgulamaktadır. Neoklasik teori, iktisat biliminin temel kavramı olarak dengeyi
vurgularken, kompleksite teorisi dengesizlik (veya bazen çoklu denge) süreçlerini
temel almaktadır. Ayrıca, kompleks sistemler teorisi iktisadi sistemlerin durumunun
genel statik dengelerde değil, dinamik dengelerde buluştuğunu kabul etmektedir.
Bunun muhtemel nedeni, kendi kendine organize olan kritikliğin etkilerinin tamamen
keşfedilmemiş sonuçlarıdır.
b. Ajanlar: Kompleks ekonomide ajanlar sınırlı bilgiye sahiptir ve yüksek bilgi
işleme maliyetleriyle karşı karşıyadır. Ancak uygun koşullarda kompleks ortamlarda
faaliyet göstermek için optimal olmasa da oldukça etkili bilişsel yöntemler
geliştirilmektedir. Bunun aksine neoklasik ekonomide ajanlar mükemmel bilgilere
sahiptir ve maliyetsiz biçimde optimize olabilirler. Ajanlar neoklasik teoride
“rasyonel” beklentilere sahipken, kompleksite teorisyenleri adaptif, evrimsel,
tümevarımcı süreçleriyle gerçek ekonomide ajanların öğrenmekte olduğunu
vurgulayan beklenti oluşturma teorilerinin önemini belirtirler.
c. Ağlar: Kompleks ekonomideki ajanlar, sınırlı bilgiye sahip olup, karşı karşıya
kaldıkları oldukça yüksek bilgi işleme maliyetleri sorununu gidermelerini sağlayan
sofistike biçimde içiçe geçmiş ağlar içinde faaliyet göstermektedir. Walrasyen
ekonomide, ajanlar hiçbir etkileşimde bulunmamaktadır, her bir ajan kişiler üstü bir
fiyat yapısıyla karşı karşıyadır. Neoklasik teori toplu davranışların, izole edilmiş
olarak görülen “temsilci ajan” davranışları yoluyla tamamen anlaşılabileceğini
savunurken, kompleksite teorisyenleri bunun yanılgı olduğunu, toplu davranışın
topluluk içerisindeki ajanlar arasında meydana gelen karşılıklı etkileşimler, ilişkiler
ağı ile farkına varılacağını iddia etmektedirler.
d. Oluşum (emergence): Kompleks ekonomide makroekonomik örüntüler mikro
düzeyde etkileşimler ve davranışların oluşan (emergent) özellikleridir. Bu
durumlarda makro sistemin özellikleri bileşen parçalarının özelliklerinden analitik
olarak türetilemediğinden, oluşan (emergent) özelliklerin davranışını modellemek
için özgün matematik tekniklerin kullanılması gerekmektedir. Walrasyen ekonomide
makroekonomiyi oluşturan mikro özelliklerden türetilebilecek teknikler ve makro
özellikler bulunmamaktadır. Kompleksite iktisadında da halen söz konusu yüksek
seviyeli modelleme yapıları büyük oranda mevcut değildir, ancak ajan temelli
modelleme uygun matematiksel araçların geliştirilmesi için gerekli olan verileri
sağlayabilmektedir.
22
e. Evrim: Kompleks ekonomide farklılaşım (diferentiation), ayıklanma (selection) ve
çoğalma (amplification) evrimsel süreci, sistemi olağandışı yaparak düzenli ve
kompleks biçimde büyümeyi yaratmaktadır. Walrasyen ekonomide ise, olağandışılık
veya kompleksite içinde büyüme oluşturacak bir mekanizma yoktur. Neoklasik teori
geçmiş kararların günümüz kararlarını kısıtlamadığını kabul ederken, kompleksite
teorisi patika bağımlılığını, adaptif evrimin ve kurumsal yapının hayati önemini
vurgulamaktadır. Kompleks sistemler teorisi, teorik iktisadın ve özellikle de evrimsel
iktisadın merkezinde yer almaktadır.
f. Piyasa: Neoklasik teori, azalan getiriler varsayımı süreçleri (veya olumsuz
geribildirim) üzerine kurulmuştur, kompleksite teorisyenleri ise artan getiriler (veya
olumlu geribildirim) gibi birçok sürecin ekonomik olarak önemli olduğunu
vurgulamaktadır. Neoklasik teorisyenler genellikle basit serbest piyasa görüşlerine
sahipken, kompleksite teorisyenleri serbest ticaret için serbest piyasa koşullarını ve
serbest
piyasa
teknoloji
seçimlerini
geçersiz
kılan,
“piyasa
başarısızlığı”
senaryolarını ortaya koymaktadırlar.
Kompleksite teorisi, iktisadın sorunları ele alışı, yorumlayışı ve analiz biçimi
üzerinde çok önemli etkiler yaratmıştır. Böylece Colander, Holt ve Rosser (2004)
tarafından standart/ana akım iktisat teorisinin kutsal üçlüsü olarak tanımlanan
rasyonellik, bencillik ve denge varsayımları vazgeçilmez olmaktan çıkmıştır.
2.6. İktisatta Kompleksitenin Ölçümü ve Modellenmesi
İktisatta kompleksiteyi ölçme ve modelleme yöntemleri bu tezin konusu olmamakla
birlikte, bu çalışamda ele alınan kendi kendine organize olan kritiklik açısından genel
olarak kullanılan yöntemlere göz atmak faydalı olacaktır. William Thomson yada
diğer adıyla Lord Kelvin’nin ölçmenin önemini vurgulayan sözleri; “Eğer
konuştuğun hakkında ölçüm yapabiliyor ve onu rakamlar ile ifade edebiliyorsan
onun hakkında bir şeyler biliyorsun, ancak onu ölçemez, onu rakamlar ile ifade
edemezsen senin bilgin tatmin edici değildir.” sözlerinde olduğu gibi ölçme önemli
bir konudur.
Sistemlerin kompleksitesini ölçmek için ideal bir ölçütler (metrics) seti, tüm
yönleriyle kompleksiteyi ele almak amacıyla tüm bilgiler yakalamalıdır. Bazı ölçüm
alanları Couture (2007, 88) tarafından aşağıdaki gibi önerilmiştir.
23
Oluşan (emergent) yapıları açıklamak için ölçütler (örneğin kendi kendine
organize olma).
Göreceli kompleksiteyi değerlendirmek için ölçütler
Kompleks sistemlerin kontrolünü sağalayan ölçütler
Etkin modellerin oluşumuna yol gösteren ölçütler
İstatistiksel tahminleri sağlayan ölçütler
Düzen ve bilgi kanunlarını miktarını belirlemek için ölçütler
Bir sistem kompleks olarak tanımlandıktan sonra ona uygun yaklaşımlarla ve
tekniklerle çalışmalıdır. Kompleksite teorisi paradigması olaylar ve etkiler arasında
doğrusal nedenselliği benimseyen mekanik ontolojik modelleri reddetmektedir
(Mason, 2007, 22). Bunun sonucunda kompleksitenin modellenmesinde kompleksite
iktisadında farklı yaklaşımlar ele alınmıştır. İktisatta kompleks sistemlerin incelenme
yöntemleri, bilişim teknolojilerinin sunduğu yeni imkanlarla son yirmi senede artarak
devam etmektedir.
Kompleksitenin
modellenmesinde
genellikle,
“matematiksel
programlama
teknikleri” ve “simülasyon” yaklaşımı kullanılmaktadır. Matematiksel programlama
kompleksite ile statik açıdan ilgilenmektedir. Diğer taraftan simülasyon dinamik
açıdan kompleksiteyi ele almakta ve genellikle “sistem dinamiği” ve “ajan bazlı
modeller” (agent based modelling) kullanılmaktadır. En popüler simülasyon
yöntemleri Boolen ağları (network), hücresel otomat (cellular automata) genetik
algoritmayı temel alan ajan bazlı modellerdir (Abbasi 2008). Couture (2007)
tarafından önerilen simülasyon ve teknikler; oyun teorisi, spin camları (spin glasses),
zaman serisi analizi, bulanık mantık (fuzzy logic), çok amaçlı optimizasyon (mullti
objective optimization), sistem dinamiği, evrimsel dinamikler ve çoklu ajan
sistemleridir.
Ajan bazlı modelleme (ABM) etkileşen ajanların dinamik sistemlerinin hesapsal
(computational) çalışmasıdır. ABM güçlü bir simülasyon (yapay) hesaplama tekniği
olup, yoğun olarak kompleks sistemler olmak üzere son yıllarda birçok uygulamaları
görülmektedir. ABM bir sistem, ajan olarak adlandırılan otonom olarak karar veren
birimlerin toplanıp modellenmesidir. Her bir ajan bireysel olarak kendi durumunu
değerlendirmekte ve bir kurallar seti çerçevesinde karar vermektedir. Ajanlar temsil
ettiği sistem için uygun olan farklı davranışlar gösterebilmektedir. Söz konusu bu
24
bireysel ajanların etkileşimleri doğrusal olmadığından, genel davranış, parçaların
davranışlarının toplamından elde edilememektedir. Bu yüzden ajan bazlı modelleri
“aşağıdan – yukarıya” modeller olarak tanımlanmaktadır.
Diğer bir kompleks sistem modellemesindeki yaygın sınıflama: (1) cebir (algebra)
analizi ve istatistiği temel alan dinamik sistem, (2) çizge/graf (graph) teorisini temel
alan ağlardır. Buna aynı zamanda hesaplamayı (computation) temel alan genetik
algoritma ve hücresel otomat (cellular automata) dahildir. Bunlar çok ajanlı
simülasyon modellemesinin (multi agent simulation modelling) temeli olup, aynı
zamanda ajan temelli hesaplanabilir modeller olarak bilinmektedir (Potts 2007).
Kendi kendine organize olan kritiklikte ise simülasyon ve istatistiksel fizik temelli
yöntemler kullanılmaktadır. Bu çalışamnın temel aldığı KKOK durumunun ortaya
konduğu Bak, Tang ve Wiesenfield (1987) çalışması, kum yığınına dayalı bir
simülasyon modeldir. Model hücresel otomat modeli olup, fraktal yapıları
incelemekte, basit yapılar ile kompleksitenin ortaya çıkacağını ve sistemin kritik
noktaya spontane olarak geleceğini göstermektedir.
İstatistiksel fizik14 yönteminde ise farklı ölçeklerdeki kompleks dinamik sistemlerin
gözlemlenebilir
özelliklerinin
istatistiksel
dağılımı
incelenmektir.
Bunun
karakteristik imzası güç kanunu dağılımıdır (Potts, 2007, 2). Bu doğrultuda
istatistiksel fizik, ölçekleme teorisini formülleştirmiştir. Ölçekleme teorisinin ana
fikri, belirli şartlar altındaki çok parçacıklı bir sistemin özelliklerinin değişmez
ölçekli olacağıdır. Bu yöntemi daha çok ekonofizikçiler kullanmakta, istatistiksel
dağılımların
kuyruklarında
bulunan
uç
(ekstrem)
olayların
analizleri
ile
ilgilenmektedirler.
Krugman (1996) tarafından belirtildiği gibi, güç kanunları genellikle kendi kendine
organize olma (self-organization) ve kendi kendine organize olan (self-organizing)
ekonomilerin göstergesi olarak görülmektedir (Andriani ve McKelvey, 2009). Bu
çalışmada da KKOK için istatistiksle fizik yöntemi kullanılmaktadır.
Bak (1996), başlangıçtaki küçük olayların oransal çığlarla ardışık kompleksiteye
neden olduğu kendi kendine organize olan kritiklik - basit bir güç kanunu tarafından
İstatistiksel fiziğin temeli termodinamiktir. Termodinamik enerji düzensizliği ve düzenli enerji
arasındaki ilişkiyi anlamak üzerinedir. Fizikte düzensiz enerji sıcaklık olarak adlandırılmaktadır.
Termodinamik ismi 19. yüzyıl ortalarında ampirik bir görüşle çalışan fizikçiler tarafından verilmiştir.
İstatistiksel mekanik/istatistiksel fizik ismi, daha sonraları teorik görüşle çalışan, istatistik kullanarak
mekanikten termodinamik kanunlarını türetmeye çalışan fizikçiler tarafından verilmiştir.
14
25
temsil edilen bir süreç- durumunu keşfetmesi ile bu bakışın ilk genişletilmiş
uygulamasını sağlamıştır.
Doğrusal olmayan dinamiklerin incelenme yöntemleri geçtiğimiz yüzyılda evrimsel
zamansal sistemler ile ilgili kuvvetli ve umut verici bir bakış açısı ileri sürmüştür.
Özellikle kaos ve kompleksite teorisi doğrusal olmayan sistemlerin bilimsel
gelişmesinde indirgemeci bir bakış açısı ile çözülmesi zor olan problemleri ele
alabilme yeteneği ile büyük etkiye sahip olmuştur. Bununla birlikte kompleks
sistemler yaklaşımının modellemesi ve ampirik anlamlılığı hala birçok bilimsel
tartışmaya neden olmaktadır (Andergassen, Reggiani ve Nijkamp 2004).
26
Olasılık kanunları genellikle doğru, istisnai olarak yanıltıcıdır.
The laws of probability, so true in general,
so fallacious in particular.
— Edward Gibbon
Doğal süreçleri mekanik süreçlerden farklı değerlendirilmeli
çünkü onlar kendi kendine organize olurlar.
“Natural processes should be judged different from mechanical ones
because they are self-organizing”
—Immanuel Kant
3. KENDİ KENDİNE ORGANİZE OLAN KRİTİKLİK
3.1. Ölçekleme Değişmezliği ve Ölçeksizlik
Fizikte, KKOK bir çekici (attractor) olarak kritik bir noktaya sahip dinamik
sistemlerin bir özelliğidir. KKOK’in makroskopik davranışları, evre geçişinin kritik
noktasının
mekansal
ve
zamansal
ölçek-değişmezliği
(scale
invariance)
karakteristiklerini göstermektedir. Buradan hareketle güç kanunlarının kendi kendini
organize eden davranışın temeli olduğunu ileri sürülmektedir. Bu dinamikler fraktal
yapılarla sonuçlanmakta ve ölçeksizlik ya da başka bir deyişle “ölçeklenebilirlik
(scalability)” teorisi ile açıklanmaktadır (McKelvey Lichtenstein ve Andriani, 2010).
Bu nedenle kendi kendine organize olan kritiklik kavramına girmeden önce, bu
kavramın dahil olduğu üst kavram olan ölçekleme değişmezliği örüntülerinin
meydana gelişinden bahsetmek faydalı olacaktır.
Ölçekleme
kanunları
olarak
bilinen
“benzerlik
kanunları”
kendine
benzerlik/özbenzeşim, belirli fiziksel gözlemlenebilir unsurların uyduğu sürekli bir
simetri, model ve örnek yapı arasındaki ilişkileri tanımlamaya yarayan korelasyon
fonksiyonlarının tümüne verilen isimdir. Fizik, matematik15, istatistik16 ve iktisatta
ölçek değişmezliği için enerji, uzunluk veya diğer değişken ölçülerinin, bir ortak
faktör ile çarpılabilir olup olmadığı belirlenerek, ölçekleme kanunları ortaya
konulmaya çalışılmaktadır.
15
16
Matematikte ölçek değişmezliği, fonksiyonların veya eğrilerin değişmezliği anlamındadır.
İstatistiksel mekanikte yada istatistiksel fizikte, ölçek değişmezliği faz geçişlerinin bir özelliğidir.
27
Kendine benzerlik/özbenzeşim ve ölçekleme değişmezliğinin en iyi bilinen örneği
fraktallardır17. Fraktallar, farklı ölçeklerde tekrar eden örüntülerdir. Kendine benzer
bir nesnede, nesneyi oluşturan unsurlar nesnenin bütününe benzer, desenler giderek
küçülen ölçeklerde yenilenir ve küçük nesnelerin şekli büyütüldüğünde aynı görünür
ve nesnenin kendisine benzer parçalar elde edilir (Komulainen, 2004). Kendine
benzerlik çerçevesinde toplumsal davranış parametreleri (iktisadi veriler ya da firma
büyümeleri) bir “zaman serisi” olarak incelemeye tabi tutulduğunda, zamana bağlı
görülen değişikliklerin farklı zaman ölçekleri içinde örüntü olarak kendisini
tekrarladığı gözlenebilir.
Ölçeklenebilirlik Mandelbrot’un (1982) “fraktal geometri” adını verdiği alandan
doğmuştur. Genel olarak, boyutsuz niceliklerde ölçek değişmezdir. Ölçekleme
değişmezliklerinden dolayı, göllerin ve adaların büyük bir çoğunluğu küçükken,
bazıları çok büyüktür. Bir dağdan daha küçük dağlar ve tepeler, nehirlerin daha
küçük kolları, her bir göl ve ada için daha küçük bir göl ve ada vardır. Ayrıca bulut
ve deniz kıyılarının şekillerinde, ağaçların ve solunum borularının dallanma
örüntülerinde benzer düzenler gözlemlenebilir, bunlar hep kendilerinin daha küçük
parçalarına benzerler (Pueyo, 2014). Bu konuda verilebilecek diğer bir örnek
karnabahardır. Karnabaharın içindeki “çiçekçiklerden” biri kesilip alındığında, sonra
bu çiçekçiğin içinden bir çiçekçik daha kesip alındığında, ikinci çiçekçiğin içinden
de bir çiçekçik çıktığı, her bir parçanın aynı şekil ve yapıda, ancak bir önce
kesilenden daha küçük olduğu görülecektir. Bunlar fraktaldır, çünkü hepsi aynı
görüntüye ve aynı davranışlara sahiptir (Andriani ve McKelvey, 2009, 2). Ölçekleme
değişmezliği, mekanın (spatial) yanı sıra, zamanda (temporal) da bulunmaktadır.
Örneğin, kuraklık sürelerinde, depremlerde (Guthenberg-Richter kanunu), heyelan,
fırtına, hortum, sel ve kırsal alan yangınları gibi birçok katastrof olayının
boyutlarında ölçekleme değişmezliği gözlemlenmiştir (Pueyo, 2014).
Daha büyük ve daha küçük unsurlar arasındaki orantı, büyük unsurun ne kadar büyük
olduğundan bağımsız olarak kendini sıklıkla tekrar etmektedir. Bu özellikleri
gösteren sistemler “ölçekleme değişmezi” olarak adlandırılmaktadır. Ölçekleme
17
Fraktal, kaosun tahayyülü olup, kendine benzeme özelliği gösteren kompleks geometrik şekillerin
ortak adıdır. Fraktal cisimler, düzensiz biçimlidirler. Klasik Öklid geometrisi ile anlamlı ve
tanımlayıcı olan ölçüler çok kompleks nesneleri yeterli düzeyde ifade edememektedir. Bu nedenle,
fraktal geometride kompleksite düzeyinin ölçülmesi olarak ifade edilecek bir yöntemle uzunluk, yüzey
veya hacmin, ölçme birimi küçüldükçe nasıl değiştiği incelenmektedir. Fraktal nesneler alt ölçekten
üst ölçeğe doğru aynı ilkenin tekrarı ile gelişmektedir.
28
değişmezliği düzen ve kaos arasının özelliği olarak görülebilir, örneğin fraktal
sıradağlar yerde yayılmış kaya setlerinden daha düzenli, fakat devasa bir monolit
oluşturan kayalar topluluğundan daha az düzenlidir (Pueyo, 2014).
Güç kanunu ve fraktal boyut, bir paranın iki yüzüdür ve aralarında Şekil 4’de
gösterildiği gibi sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Fraktallar, sabit bir oranla küçüldükleri
için bir güç kanunu etkisi sergilerler ve sıralama (rank)/frekans dağılımlarıyla
belirlenirler. Aynı davranışı gösteren sistemlerinin gerçek hayattaki örnekleri olarak,
kum yığınlarının çığları, şehirlerin ve depremlerin büyüklüğü, ay kraterleri, güneş
patlamaları, bilgisayar dosyaları, elektrik kesintisi ya da internet üzerindeki ağ
kesintisi sıklığı, web sayfalarının tıklanma sayıları, savaşlar ve kelimelerin sıklığı,
insan isimlerinin sayıları, bilim adamlarının yazdığı makale sayıları, makalelere atıf
yapılması ve farklı boyutlarda kayaların dağılımı verilebilir (Newman 2005).
Araştırmacılar organizasyonlara ilişkin güç kanunlarına firma içi kararlarda, tüketici
satışlarında,
maaşlarda,
firma
büyüklüklerinde,
ekosistemlerde,
yönetici
bağlantılarında, biyoteknoloji ağlarında ve sanayi bölgelerinde rastlamaktadırlar
(Andriani ve McKelvey, 2009, 2). Güç kanunu, kişilerin yıllık gelirleri, pay senedi
fiyat oynaklığı, pay senedi işlem hacmi gibi diğer iktisadi olaylarda da
görülmektedir.
Şekil 4: Kendine Benzerlik, Kendi Kendine Organize Olma,
Güç Kanunu ve Fraktal Boyut Arasındaki İlişki
Kaynak: Komulainen 2004, 110.
Birçok kompleks sistem seviyeleri kendine benzer/özbenzeştir; oluşan (emergent) bir
sistemin
çoklu
seviyelerinde düzen oluşturma davranışlarında aynı
29
süreç
güdülmektedir. Sistemlerin ardıl seviyelerinde fazlasıyla basit gelişim kurallarının
tekrarlanması, oldukça kompleks ancak özbenzeş yapılara yol açabilir. Söz konusu
süreçler
“ölçekleme
kanunları”
ya
da
“ölçekleme
değişmezliği”
olarak
adlandırılmaktadır. Çünkü ölçekleme değişmezliği, atomlardan galaksilere ve doğada
baz çiftlerden türlere kadar, ölçümü yapılan ölçekten bağımsız olarak birçok
büyüklük dizisine uygulanabilen sistem davranışlarını temsil etmektedirler. Şekil
5’de görüldüğü gibi kompleksite araştırmaları yeni düzenli sistemlerin oluşumu
(emerge) olarak gelişen örüntülerin veya ölçekleme kanunlarının altında yatan
güçleri anlamaya yönelmişlerdir (Baum ve McKelvey, 2006 123).
Şekil 5: Güç Kanunu Biliminin Temel Unsurları
Kaynak: Andriani ve McKelvey, 2011, 259.
Ölçeğe duyarsızlığın güç kanunu oluşturmasının ampirik temellerinin başında kendi
kendine organize olan kritiklik (self-organized criticality) gelmektedir. Bunun yanı
sıra kendiliğinden düzen yaratma (spontaneous order creation), faz geçişleri, tercihli
bağlanma18 (preferential attachment), en az çaba ilkesi (least effort)19, kare/küp
problemi (square/cube law) ve hiyerarşik modülerlik (hierarchical modularity) de güç
kanunu yaratan ölçeğe duyarsızlık durumlardır (Andriani ve McKelvey, 2011).
Çizge (graph) teorisinin temelindeki bağlantılar ve birbirine bağlanmış düğümler ile ilgilidir.
En az çaba ilkesi; belli bir amacın gerçekleştirilmesi için, insanın mümkün olduğu kadar az enerji
ve çaba harcaması olarak tanılanmaktadır. Bunun temeli, 14. yüzyıl düşünürlerinden Ockham’lı
William’ın (William of Ockham) tarafından, Ockham’ın usturası (Ockham’s razor) olarak adlandırılan
“eğer aynı şeyi açıklayan bir biriyle rakip iki teori varsa, daha basit olanı tercih edilmelidir” görüşüne
dayanmaktadır (Eser ve Toigonbaeva, 2011). En az çaba ilkesi, Zipf kanunu olarak bilinen Zipf’in
(1949) çalışmasındaki dilin kullanımındaki en az çabayla ilişkilendirilmektedir.
18
19
30
3.2. Kendi Kendine Organize Olan Kritiklik Nedir?
KKOK olgusu fizikçiler tarafından son yıllardaki kompleksite çalışmalarında
türetilmiştir. KKOK ilgi çekici iki konuyu birleştirir: 1. “Kendi kendine organize
olma”, 2. “Kritiklik” (Li, 2002). "Kritiklik" kelimesi, sonsuz boyutta limit içerisinde
korelasyon uzunluğunun ve hassasiyetin sonsuz olduğu kritik bir noktada bulunan bir
sistem durumu anlamına gelmektedir. “Kendi kendine organize olma” kavramı ise,
genellikle birçok etkileşimli unsurlar arasındaki örüntüyü biçimlendirmek için
kullanılmaktadır.
Kavram,
yapılanmanın,
örüntülerin
ve
büyük
ölçekli
organizasyonların kendiliğinden ortaya çıkması anlamındadır. Kendi kendine
organize olma kavramı, kontrol parametrelerinin eksikliğini işaret etmektedir
(Sornette, 2007). Her iki kavram aşağıda ayrıntılı ele alınmaktadır.
3.2.1. Kendi Kendine Organize Olma
Kendi kendine organize olma kelimesinin ortaya çıkışı 1950’lerin sonunda,
matematikçiler, mühendisler, sibernetikçiler ve nörologlar tarafından kullanılmaya
başlanmasıyla olmuştur (Morin 2005’den aktaran Abbasi, 2008).
Kendi kendine organize olma, istatistiksel fizikte, manipülasyon veya kontrol
eksikliğinde dışsal ajan tarafından örüntüler ve yapılar geliştirerek kesin dengede
olmayan sistemler yaratma yeteneği olarak tanımlanmaktadır (Leong, 2003). Diğer
bir değişle, belirli denge sistemlerinin dış bir ajan tarafından kontrol veya manipüle
edilmediği durumlarda örüntüler ve yapılar geliştirebilme yeteneğidir (Andergassen,
Reggiani ve Nijkamp, 2004). Kendi kendine organize olan sistemler unsurlarının
etkileşimlerinden küresel bir örüntü üreten sistemlerdir (Gershenson, 2007). Kendini
organize eden sistem, dış kontrollerin etkisi olmadan düzenli duruma doğru eğilim
gösteren bir sistemdir. Örneğin kar yağdıktan sonra dışarı bakıldığında kendini
düzenleyen bir sistem görülür. Eğer rüzgar yoksa kar kendini, kar altındaki zeminde
bulunan tüm çarpıklıkları örten, pürüzsüz bir katman oluşturacak şekilde düzenler.
Burada kar taneleri kendilerini sabit bir halde düzenlemiş olurlar (Davis, 2008).
Kendi kendine organize olmaya verilebilecek diğer klasik örnekler olarak, böcek, kuş
ve balık sürüleri sayılabilir (Gershenson ve Fernandez, 2012).
Kendi kendine organize olma, kompleks sistemlerin spontone olarak yeni içsel
yapılar ve davranış biçimleri üretme yeteneğidir. Ancak bu, sibernetik kavramındaki
kendini düzenleyen ve organizasyonun kontrol konusuna odaklanan kendi kendine
31
organize olmadan farklıdır. Kapalı sistemler entropilerini azaltamayacaklarından,
kendiliğinden organize olma, yalnız enerjinin devamlı aktığı açık sistemlerde
görülür.
Kendini organize eden sistemlerin mekanizmalarından bağımsız olarak, zaman
içindeki düzenlerini kendi iç dinamikleriyle artıran sistemler olduğu söylenebilir.
Herhangi bir dinamik sistem, çekim noktalarına20 doğru meyilli olduğunda ve söz
konusu çekim noktaları “düzenli” olarak adlandırıldığında kendi kendini organize
eden sistem olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla kendini organize etme kısmen bir
sistemin en olası durumuna verilen anlama bağlıdır. Bu kendini organize etmenin
tamamen öznel/subjektif olduğu anlamına gelmemektedir. Düzeni ölçmek için
Shannon bilgi teorisi kullanılabilir: düzenli ve sıralı diziler kaotik ve düzensiz
dizilerden daha az bilgiye sahiptir. Kendini düzenleme, negatif bilgi değişimi olarak
(ΔI) ölçülebilmektedir: böylece bilgi azaldığında kendini düzenleme gerçekleşirken;
bilgi arttığında ise kendini düzensizleştirme durumu gerçekleşmektedir. Ayrıca, tek
bir sistemin ölçeğe ve duruma göre mekânının bölümlenmesine bağlı olarak hem
kendini düzenleyici, hem de kendini düzensizleştirici olarak kabul edilebileceği
gösterilmiştir (Gershenson ve Fernandez, 2012).
Bunların yanı sıra kendi kendine organize olmada indirgeyici bir yaklaşım söz
konusudur. İndirgeyici yaklaşım, kendiliğinden organize olma kavramının iki temel
özelliğine dayalı olarak ortaya çıkmaktadır:
1. Sürekli enerji alış verişinde bulunan açık sistemler olarak yaşayan sistemler
2. Yüksek derecede doğrusal olmama içeren geniş etkileşim ağları olan
kompleks organizasyonlar.
Bu iki özelliğin bileşimi kompleks sistemlerin kendiliğinden organize olmasına
neden olarak oluşumu (emergence) sağlamaktadır. Buna bağlı olarak sinerji ile
sinerjetik,21 ilerleyici evrimde ve böylece kendiliğinden organize olma olgusunun
Çekim Noktaları (Çoklu Dengeler): Kompleks sistemlerin tek ve statik denge hallerine erişme
eğilimi yoktur. Bunun yerine birçok muhtemel çekim noktası veya denge halleri bulunur. Çekim
noktaları, bir nokta, düzenli bir yol, kompleks bir haller serisi veya “tuhaf çekim noktası” ya da
“fraktal çekim noktası” olarak adlandırılan sonsuz bir dizi olabilir (Noell, 2007).
21
Sinerjetik, iki veya daha çok parçanın veya organizmanın tektek yapamayacakları bir şeyi birlikte
başarabilmek için bir araya gelen, aralarındaki etkileşimin gelişmesi ile bütünleşen ve durağan
enerjilerini hareket enerjisine dönüştürerek sinerji yaratan veya sinerji geliştirmek, arttırnak için
kendini organize eden dinamik güçlü, hareketli canlı grup ya da organizasyon demektir (Çamlıbel,
2003)
20
32
oluşumunda önemli bir rol oynayabilmektedir (Andergassen, Reggiani ve Nijkamp,
2004).
Oluşum (emergence), mikro seviye etkileşimler arasındaki dinamik karşılıklı
bağımlılık ve makro seviyede ortaya çıkan küresel yapı sonucunda kendiliğinden
organize olma ile belirlenmektedir. Bu nedenle hem makro hem de mikro seviye
etkileşimlerin yanı sıra, birbirleri arasındaki sürekli etkileşim, oluşumun (emergence)
ve kendiliğinden organize olan yapının sürdürülmesi için çok önemlidir.
Kompleksite kaynağı olan etkileşim, bilimsel düşüncenin gelişiminde “yukarıdan
aşağıya”(top-down) “aşağıdan yukarıya” (bottom-up) doğru olarak karakterize
edilebilecek bir paradigma kaymasına yol açmıştır. Şekil 6’da detaylandırılmış olan
bu yeni yaklaşıma “oluşum (emergence) olgusu” adı verilmektedir (Andergassen,
Reggiani ve Nijkamp, 2004). Bir sistemin etkileşimler sonucu orijinal yapısından
daha farklı bir yapıya sahip olması oluşan (emergent) özelliklerdir. Bu tanımına göre,
buz, suyun ortaya çıkmış bir özelliğidir. Buz olmanın özelliği, su moleküllerinin
birbirinden bağımsız olarak tek tek bir araya gelmesinden değil, bir molekülün
komşularıyla bağlantılı olan özelliklerin bir araya gelmesi ile tanımlanmaktadır.
Benzer şekilde, mıknatıslanma, ortaya çıkan bir özelliktir, çünkü ortak atom
parçalarındaki atomların spinlerinin bağlantısından kaynaklanmaktadır (Durlauf,
2005).
Şekil 6: Yerel Mikroskobik Etkileşim
Kaynak: Andergassen, Reggiani ve Nijkamp, 2004.
KKOK davranışı sergilediğine inanılan fiziksel sistemler, aynı zamanda çevreden
enerji alan ve veren maddeler olarak karakterize edilmektedir. Dolayısıyla, bu
sistemler aslen dengede olmayan sistemlerdir (Markovic ve Gros, 2013, 6).
33
3.2.2. Kompleksite Mekanizması: Kritiklik Durumu ve Kaos Eşiği
Kritiklik, bir sistemin özelliklerinin aniden değişebilme (eşik etkisi) halidir.
Kompleks sistemlerin daha yüksek tepkimeye sahip kritik hallere ulaşmak üzere
kendi kendilerini düzenledikleri, evre değişikliklerinden geçtikleri, daha az tepkimeli
bir hale geçerek “gevşedikleri” ve ardından tekrar kritik hallere erişmek üzere
geliştikleri ve bunu sürekli tekrarladıkları belirtilmektedir (Noell, 2007).
Düzen ve kaos arasında olmanın iyi bir tanımı evre geçişi teorisinde yapılmaktadır.
Packard (1988) ve Langton (1990) gibi öncü yazarlar, “düzen ve kaos arasından”
ziyade, daha dar “kaosun eşiğinde” ifadesini kullanmışlardır, çünkü evre geçişi varsa
iyi tanımlanmış bir “eşik” vardır (Şekil 7) (Pueyo, 2014).
Şekil 7: Kaos ve Kaos Eşiği
Kaynak: Hill, 2012.
Evre geçişleri, düzen ve kaos arasındaki paradigmanın önemli içeriklerindendir.
Kritiklik tam olarak denge termodinamiğinde tanımlanmaktadır ve devamlı evre
geçişi ile bağlantılı kullanılmaktadır (Leong, 2003). Evre geçişi iki tür olmaktadır.
Örneğin, bir katı suya dönüştüğünde veya bir sıvı katıya dönüştüğünde “birinci
derece evre geçişi”22 söz konusudur. Likit suyun kaynama noktasında gaza geçişi ise
Katıdan sıvıya veya sıvıdan katıya geçişi durumunu karaktirize etmek için ihtiyaç duyulan düzen
parametresi “yoğunluktur”. Bu geçiş, sistemi soğutarak uygulanabildiğinden, sıcaklık “kontrol
parametresi” rolünü oynamaktadır. Eşik sıcaklık (Tc) aşıldığında ve sistem katıdan sıvıya geçtiğinde,
tipik olarak yoğunlukta sürekli olmayan bir artış sergilemektedir. Kontrol parametresi ile düzen
parametresi arasındaki, ilişki süreksizlik sergilediğinde, bu bir “birinci derece evre geçişidir”.
22
34
kritiklik örneğidir. Eğer katı bir kristal ise, aslen düzenliyken, sıvı (gaz kadar kaotik
olmasa da) aslen kaotiktir. Mıknatıslar ise “ikinci derece evre geçişi”23 için
verilebilecek başka bir örnektir. Mıknatısların polaritesi (kutupları), oluştukları
cisimlerin de polarize (kutuplaşma) olmasından ve düzenli bir şekilde ayarlanmış
olmasından kaynaklanmaktadır. Fakat sıcaklık belirli bir eşiğin üzerine çıktığında,
cisimler düzenlenmiş durumlarını terk etmekte ve metal parçası mıknatıs özelliğini
yitirmektedir (Pueyo, 2014).
İkinci derece evre geçişlerinde kritik eşikte dengelenen sistemler, ölçekleme
değişmezlikleri sergilemektedir. Evre geçişleri sürecinden geçen sistemlerde, “düzen
ve kaos arasında” bulunma anlamında belirsizlik yoktur: sistem düzen ve kaos
arasında kritik eşiktedir (Pueyo, 2014).
Eşik değerine ulaşıldığında, sistem bileşeni tetikleyici harekete göre ayarlanan
sistemin karakteristiklerinin durumu olarak diğer sistem bileşenlerine ve çevreye
uyarılar gönderir. Eğer bir sistem bu tür çok sayıda bileşenden oluşuyorsa ve bu
bileşenlerin birbiriyle bağlantılı olması durumunda karşılıklı etkileşime girmesi söz
konusu olabilir. Karşılıklı etkileşim, “değişik uyarıları” sistem boyunca taşımakta ve
bireysel sistem bileşenleri birbirlerinin eşik değerlerini artırıp nihayetinde birbirlerini
harekete geçirmektedir. Kritiklik halinde farklı sistem bileşenleri arasındaki etkileşim
çok yoğun olup, yerel bir olay tıpkı domino taşları etkisi veya zincirleme reaksiyon
gibi tüm sistemi kapsayacak şekilde yayılabilir. Çığa benzer sistem reaksiyonunun
büyüklüğü sistem bileşenlerinin yerel veya bir bütün olarak eşik değerlerine ulaştığı
dereceye bağlıdır. Bir sistem yerel olarak eşik seviyesine ulaştığında, küçük bir
sarsıntı geniş bir tepkilere yol açabilir, bu ucu ucuna kararlılık (yarı kararlılık) olarak
adlandırılır (Noell, 2007). Ancak yavaş güdülen, etkileşim egemenliğindeki eşik
sistemler niteliğindeki kompleks sistemler kendi kendini düzenleyen kritiklik haline
evrilebilir.
KKOK teorisinin evre geçişlerin yanında ilgi çekici diğer bir özelliği de evrensellik
kavramıdır. Evrensellik, çok farklı mikroskobik sistemlerin evre geçişinde aynı
davranışı gösterebilen gözlem olarak tanımlanmaktadır. Böylece farklı sistemlerde
Mıknatısta ise, rasgele dizilmemiş olan bileşen cisimlerin polaritesinden dolayı manyetik alana
sahip bir metalle karşı karşıya kalındığından, düzen parametresi mıknatıslanmadır veya daha uygun
olarak “mıknatıslanma yoğunluğudur”. Matematiksel terimlerle, kontrol parametresi ile düzen
parametresi arasındaki ilişki devamlıdır, fakat Tc hala özeldir, çünkü bu iki parametre arasındaki ilişki
bu noktada türevlenebilir değildir. Bu durumda, elimizde “ikinci derece evre geçişi” vardır (Pueyo,
2014).
23
35
evre geçişleri aynı temel değişmeyen ölçek teorisi ile tarif edilmektedir. Aynı ölçek
değişmezliği gösteren, farklı mikroskobik sistemler kümesi evrensenlik sınıfı24
olarak bilinmektedir (Markovic ve Gros, 2013). Sistemin sahip olduğu bir özellik,
sistemin mikro yapısının değişik koşullarında varoluşunu sürdürüyorsa evrensellik
söz konudur. Örneğin fizikte, mıknatıslanma, demirdeki bireysel atomlar arasındaki
spinlerin birbirine bağımlılığının bir dizi farklı spesifikasyonları için oluştuğundan
evrenseldir (Durlauf, 2005).
Kendini düzenleme bağlamında kritiklik, dinamik bir sistemin istikrarlılığını
sürdürmek veya artırmak için kendini tekrar düzenlemesi gereken bir duruma ulaşma
eğilimidir. Kar veya kum gibi taneciklerden oluşan bir sistemde söz konusu kritik
nokta, komşu tanecikler arasındaki yükseklik farkının büyük olduğu bir durumdan,
daha az fark içeren bir duruma geçme gibi düşük bir dengeden daha yüksek bir denge
durumuna kayan tanecikler “çığından” hemen önce yer alan an veya haldir.
Dolayısıyla bu iki kavramı birleştirildiğinde kendi kendini organize eden kritikliğin,
bir sistemin çığların takip edeceği kritik noktalara ulaşarak, mümkün olan en
istikrarlı hallere erişme eğilimi içinde olduğu görülür. Bir KKOK sistemindeki
çığların büyüklüğü değişir. Büyüklük ise yığılan olayların sayısı ve taneciklerin bir
konumdan bir çığ içindeki diğer bir konuma hareketleri olarak tanımlanır (Davis,
2008).
Jensen’ın (1998) KKOK’ya ilişkin tanımlamasında belirttiği üzere, kendi kendini
organize eden kritikliği, sebep ve etkilerin zaman ölçeklerinin ayrılması mümkün
kılmaktadır. Bu ölçek ayrılmasının nedeni “rahatlamış” durumdaki bir sisteme tesir
eden eşik etkisinin doğrudan bir reaksiyona sebep olmak yerine, “kritik” yani tetikte
olma halini artırmasıdır. Bir süre sonra kritik durum rahatlar ve kritik reaksiyon
potansiyeli tekrar oluşmaya başlar. Sistem çok sık ve/veya çok fazla etkilendiğinde
ya da çok hızlı rahatladığında çığ oluşumu süreci gerçekleşememektedir (Jensen
1998’den aktaran Noell 2007). Düzen ve rassallık arasındaki bölge kaos eşiği olarak
adlandırılır. Kritik durum “kaosun eşiği” yani düzenli durumdan kaotik davranışa
geçiş ile özdeşleştirilmektedir.
24
Farklı sistemlerin aynı kritik üslere sahip olması özelliğine evrensellik denmektedir. Kritik üsleri
aynı olan sistemler aynı evrensellik sınıfında yer alırlar. Evrensellik kurallı Ising modeli evre
geçişinde ve klasik sıvılar içinde sıvı-buhar geçişinde oluşur. Bu iki sistemin mikroskobik fiziği
tamamen farklı olsa bile, kendi kritik üslerinin aynı olduğu ortaya çıkar (Erdem, 2006).
36
Langton (1990) ve Kauffman (1993), “eşiğe yakın olan sistemlerin en zengin, en
kompleks davranışlara sahip olduğu ve bu gibi sistemlerin daha iyi uyum sağladığını
ileri sürmektedirler. Böylelikle de yaşayan sistemlerin kaosun eşiğine yakın
konumda bulunacak şekilde evrimleştiği belirtilmektedir (Andergassen, Reggiani ve
Nijkamp, 2004).
Kaos eşiği ve kendiliğinden organize kritiklik kavramlarının her ikisinde de yaygın
olan şey kritik davranıştır. Sistemin kritik durumda veya kritik duruma yakın
işlemesi mümkün olan en küçük bozulmanın sistemin büyük kısmında şiddetli
değişikliklere neden olabileceği anlamına gelmektedir. Genellikle bozulmaların
etkisi yerelleştirilmiş olur ve kısa sürer. Kritik durumda sistem tüm ölçeklerde
birbirine bağlanmıştır. Büyük sistemleri kritik durumda ele almak sayısal zorlukların
meydana gelebileceği anlamına gelir (Andergassen, Reggiani ve Nijkamp, 2004).
3.3. Kendi Kendine Organize Olan Kritikliğin Yapısı
Birçok farklı alanda çalışan kişilerin yoğun ilgisine rağmen, KKOK davranışlarının
ortaya çıkmasında gerekli olan koşullar ve KKOK’un biçimciliği ile ilgili olarak
kolay anlaşılır, genel kabul görmüş tanımlar bulunmamaktadır. KKOK hala iyi
oturtulmuş matematiksel bir çerçeveden yoksundur. Matematiksel biçimcilik
eksikliği KKOK için tanım eksikliği ile bağlantılıdır (Andergassen, Reggiani ve
Nijkamp, 2004)
KKOK, kaosa yakın olmasına rağmen, kaotik özellikler göstermez. KKOK – yani
düzen ve kaos arası – durağanlık ve kaos sınırında uzun geçiş periyodunda kendini
organize eden bir kritik durum karakteristiği olarak nitelendirilmektedir. KKOK,
büyüklükleri güç kanunları olarak ölçeklenen bozulmalarla kesintiye uğrayan yarı
kararlı bir dengeler dizisi sergileyen, yavaş güdülen eşik sistemleri kapsayan bir
terimdir (Jensen, 1998’den aktaran Noell, 2007). Olgunun isminden de anlaşıldığı
üzere hem kendini düzenleme, hem de kritiklik unsurları mevcut olmalıdır. KKOK
sistemlerinde diğer sistemlerden farklı olan, bunların güç kanunlarından sorumlu
ölçeksiz çıktıyı ürettikleri kritik noktada kalmak için özellikle çaba göstermelerine
gerek olmamasıdır (Cederman, 2003).
Kritik dereceye yaklaşıldığında, sistemin aşırı kırılganlaşmasından dolayı kritik
derecenin aşılamadığı bir düzen var ise düzende devamlı artış sağlayan herhangi bir
37
mekanizma, sistemin düzen ve kaos arasında kalmasına yol açabilecektir. Bu “kendi
kendine organize olan kritiklik” olarak adlandırılan fenomenin özüdür. KKOK’un
gerçekleşmesi için, bu “kırılganlık” artan düzen süreçleri ile karşılaştırıldığı
kadarıyla hızlı olan yıkıcı olaylar şeklinde hayata geçmelidir. KKOK olgusu ayrıca
“düzen” ile tanımlanamayan, fakat benzer dinamikler sergileyen nicelikler için de
geçerlidir (Pueyo, 2014). Kendi kendine organize olmanın sonucu olarak sistemler,
dış etmenler olmadan belirli yapılar haline gelirler. Bu sistemlere yapısal gelişimi
kısıtlayan veya şekillendiren kuvvetler dâhil olup, kendi kendini düzenleme belirli ağ
karakteristikleri ile tüm sistem türlerinde ortaya çıkmaktadır (Noell, 2007).
Kompleks sistemler analizinde, güç kanunu dağılımı oluşumu ve sistemin davranışı
KKOK için fenomenolojik bir tanım ve gösterge olarak kullanılmaktadır. (Noell,
2007). Kendi kendine organize olan sistem bulmak kolaydır, fakat sistemin KKOK
sergilediğini belirlemek zordur (Leong, 2003).
Ne tür sistemler KKOK sergiler? KKOK, depremler, güneş patlamaları, orman
yangınları ve nötronal çığlar/heyelanlar gibi bir çok katastrof olayı çeşidi olan doğal
olaylarda ve kum yığını ve pirinç yığınında gözlemlenir. Aynı şekilde biyolojik
evrim, imparatorlardan şirketlerdeki CEO’lara, politik değişimler; ekonomide iş
döngüleri (business cycle) veya ekonomik demografi gibi sistemler de KKOK
sergileyebilir (Leong, 2003).
Şekil 8’de merkezde bulunan en asgariden, en dışta bulunan en çok görünür olana
kadar literatürde KKOK kavramı ile ilgili alanların şematik bir sunumu
verilmektedir. Şekilde belirtilen çekirdek, doğada bazı sistemlerin bir mekanizma ile
kendilerini bir evre geçişine ayarlamaları yoluyla var olduğunu göstermektedir. Bu
mekanizma bazen doğadaki fraktalların (ikinci halka) esas nedeni olarak tanıtılmıştır.
Bazı yazarlar fraktal ve güç kanunlarını eşanlamlı olarak görmüş (üçüncü halka) ve
birçok durumdaki alternatif açıklamaya rağmen kendiliğinden organize olan
kritikliğin ikinci halka için de destekleyici bir mekanizmaya ihtiyacı olduğunu ileri
sürmüşlerdir. En dıştaki bölge ise, kendiliğinden organize olan kritikliğin işareti
olarak doğada beklenmedik olayları ele almaktadır (Watkins ve diğ., 2016).
38
Şekil 8: KKOK Kavramının Şematik Sunumu
Kaynak: Watkins ve diğ., 2016, 7.
KKOK’in temel fikri, kompleks sistemlerin genel şartlar altında, dışsal müdahaleye
veya ayarlamaya ihtiyaç duymadan, iki farklı rejim arasında geçiş durumunda kritik
noktada kendiliğinden organize olunmasıdır. Bu gibi kendiliğinden korunmuş evre
geçişlerinde bir KKOK sistem modeli, büyüklük durumu, devam süresi ve bazı
durumlarda 1/f güç spektrumu ölçeğinde güç kanunu sergilemektedir (Markovic ve
Gros, 2013, 4).
Özetle, kompleks sistemde ajanlar arası karşılıklı etkileşimin doğrudan fonksiyonu
KKOK olarak adlandırılmaktadır. KKOK teorisi, basit kuralların karşılıklı
etkileşiminden güç kanunu ilişkilerinin doğada görülen büyük interaktif sistemlerin
nasıl çokluğu geliştirdiğini açıklamaya çalışmaktadır (Li, 2002).
3.4. Kendi Kendine Organize Olan Kritiklik Modelleri
Son 25 yılda KKOK kavramının, özellikle güneş fiziği ve astrofizik olmak üzere
kritik eşiği olan ve yavaş güdülen sistemlerde birçok uygulaması yapılmıştır.
Dolayısıyla KKOK sistemleri için daha pragmatik ve fizik esaslı tanımlar yapılmış
olup, iktisadi sistemlerde uygulaması ise oldukça yenidir (Aschwanden ve diğ.,
2016).
KKOK
kavramı,
birtakım
basit
hücresel
otomasyon
(cellular
automata)
modellerinden yararlanan sayısal simülasyonlardan evrilmiştir. Bu bağlamda
hücresel terimi modelin mekan açısından ayrık olduğunu ifade ederken, otomasyon
terimi sistemin evriminin kendi kendine işlediğini göstermektedir. Klasik KKOK
hücresel otomasyon modeli düzenli bir kafes/ızgara (lattice/grid) ağıdır; burada
39
tekrar dağılım (redistribution) kuralı en yakındaki etkileşimli komşu hücrelerle
gerçekleşmektedir (Aschwenden, 2013). Hücresel otomasyon, kum yığınındaki çığ
süreçlerinin ana işleyişini göstermek için tercih edilen bir araç olmuştur. Kum yığını
ile ilgili Bak, Tang ve Wiesenfeld (1987) çalışmasından sonra Bak (1996)
çalışmasında kum yığınına benzer türde düzenlilik üreten basit bir bilgisayar modeli
oluşturmuş ve hücresel otomasyon konusunda son derece basitleştirilmiş bir örnek
vermiştir.
KKOK ile ilgili teorik modeller;
1. Kompleksitenin istatistik yönleriyle ilgili olan ve tüm KKOK olguları için
evrensel olup, esasen “fizik içermeyen” matematiksel bir kısım (güç kanunu
benzeri dağılım fonksiyonları ve fraktal boyutlar gibi) ve
2. KKOK çığ hacmini belirli fiziksel bir mekanizma üzerinden fiziksel
gözlemlenebilir bir unsura bağlayan fiziksel bir kısım (örneğin çığ hacmi ve
gözlemlenen emisyon arasında bir ölçekleme kanunu biçiminde),
olmak üzere ikiye ayrılmaktadır (Aschwenden, 2013, 24). Aşağıda fizik içermeyen
matematiksel temelli teorik modeller kısaca açıklanmaktadır.
3.4.1. BTW Kum Yığını Modeli
Kendini organize eden kritiklik ile ilgili ilk çalışma Bak, Tang ve Wiesenfeld (1987)
tarafından kum yığını benzetmesi temel alınarak yapılan, kum yığını modelidir.
BTW modeli olarak adlandırılan bu çalışma, bir kum yığınının çığlarını taklit eden,
mekânsal olarak kompleks örüntüler içeren dinamik bir sistemin sayısal bir kafes
simülasyonundan yola çıkılarak oluşturulmuştur. Kum yığını modeli hücresel
otomasyon sisteminin basit bir örneğidir.
BTW modelinde, güç kanunlarının kritik noktalarda kendini düzenleme kabiliyeti
olan kompleks sistemlerin istatistik bir sonucu olduğu varsayılmıştır. Bak Tang ve
Wiesenfeld (1987) bu çalışmalarında, farklı kompleks sistemlerde gözlemlenen güç
kanunu davranışlarını birleştiren bir etki teorisi geliştirmişler ve bunu KKOK olarak
adlandırmışlardır. KKOK teorisi, geniş alanlara yayılmış olayların fraktal yapılarını
ve bütün boyutlarda tehlike durumu üretebilen büyük dağılımlı sistemlerin eğilimi
tarafından 1/f yayılımını açıklamaktadır.
Kum yığını modeli Şekil 9’da görselleştirilmiştir. Öncelikle kum yığını kritik bir
eğime ulaşmakta, daha sonra bütün boyutlarda heyelanlar meydana gelmektedir.
40
Modelin dinamiği çok basittir. Kum yığını modeli, Nd=Ld kesişen noktaları içeren
doğrusal büyüklük L’nin (ya da
boyutlu) bir i (i = 1,2,...) kafes boyutlu olarak
tanımlanmaktadır. Kafesin her bir noktası boğum (node) olarak adlandırılmakta,
kafesin her bir boğumunda belli miktarda,
ile ifade edilen kum içermektedir.
Bir kum tanesini rassal olarak tepeye (x,y) konulduğunda,
olacaktır. Eğer bir kaç kum tanesi toplandığında, belli bir eşik değeri
geçiliyorsa tepe noktası ateşlenmektedir: Bu değişme yerel enerji olarak ya da kum
yığınının yerel baskı ya da yerel yükseklik düzeyi (kafesdeki kum tanesi sayısı)
olarak görülebilir (Markovic ve Gros, 2013, 6). Burada
tepesinde eşik
değeri ifade etmekte ve (x,y) tepesi 4 kum tanesi ile kaybolmakta:
komşu/bitişik taraf tekrar dağıtılmaktadır:
. Kafesin tepe eşiği de, aynı zamanda 4 kum
tanesi ile köşe dışlarına saçılarak kaybedilmektedir (Morar, 2009, 10). Böylece tek
kum taneciği bir veya daha çok tepe noktasını ateşleyerek, domino etkisi ile ardışık
çığlar oluşmaktadır. Bu modelin önemli karakteristiği, küçük kum taneciklerinin
toplanması sonucunda, büyük çığların yaratılması, büyük olayların nedenlerinin
belirlenmesinin çok zor olabilmesidir (Morar, 2009, 10).
Düşüş
Dışsal tahrik
Enerji yitimi
alan
1
2
3
4
5
Şekil 9: BTW Kum Yığını Modeli
Şekil 9’da L = 5 boyutta bir kafes üzerinde tek-boyutlu küçük bir BTW Modeli gösterilmektedir.
Hareket etmek üzere olan parçacıklar taranmış olarak gösterilmekte, bir yerde görünmek üzere
olan parçacıklar ise gri olarak gösterilmektedir. Mevcut kum tanesi yapılandırması h = {5,5,4,2,2}
ve dışsal tahrik sonrasında ise h = {6,5,3,3,1} şeklinde belirtilmiştir. Gri parçacıklardan bir tanesi
tıpkı alan 5’de veya alanlar 3 ile 4 arası gibi sistemin içerisinde bir yıkılma gerçekleşmeksizin
meydana gelen alan i = 1 içerisine dışsal tahrik ile eklenmektir. Eğim eşiği, i=3’de ve i = 5’de iki
taraflı aşmaktadır. İkincisi yıkıldığında parçacıklardan bir tanesi sınırda dağıtımda kalıcı olarak h 6
= 0 olarak kaybolmaktadır.
Kaynak: Watkins ve diğ., 2016, 14.
41
BTW kum yığını modelinde kum yığını dengedeyken, diğer bir deyişle kararlı
durumdayken, kum yığınına bir kum tanesi daha eklendiğinde, kum yığınına eklenen
kumun ortalama eklenme hızı oranı kumun kenardan düşme ortalamasına eşit olup,
burada çok sayıda ufak çığ ve az sayıda büyük çığ zinciri meydana gelmektedir.
Özellikle Bak, Tang ve Wiesenfeld (1987) çığların sıklığı ve boyutu ile ilişkili
karakteristik bir güç kanunu dağılımı bulmuşlardır. Bu “doğal” evrimleşme
durumunu “kritiklik” olarak tanımlamışlardır (Andergassen, Reggiani ve Nijkamp,
2004, 297). Bu tanımla birlikte “kritiklik” teriminin anlamı, doğrusal olmayan
sistemlerin tamamına yönelik global kararsızlık (instability), düzensizlik eşiğini
kapsayan daha genel “kritik nokta” olarak genişlemiştir (Şekil 10). Ayrıca bir KKOK
sisteminin dış kontrol parametresi olmadan kendini düzenlemesi veya ayarlaması
gerekir; bu da her bir çığdan sonra sistemi tekrar kritik noktaya döndüren yavaş ve
sürekli bir güdücü ile sağlanmaktadır. Böylece bir KKOK sisteminin yavaş güdülen
girdi ile (anlık) çığ çıktısı arasında enerji dengesine sahip olduğunu ve bu şekilde
enerjinin sistemde (zaman ortalamasında) korunduğu söylenebilir (Aschwanden ve
diğ., 2016).
Kum Yığını KOK Paradigması
TETİKLEYİCİ
ENERJİ
Fiziksel KOK Kavramı
GİRDİ:
GÜDÜCÜ
KRİTİKLİK:
YIĞIN AÇISI
KRİTİK NOKTA:
DEĞİŞKENLİK EŞİĞİ
GÜDÜCÜ
BÜYÜME
EVRESİ
ÇIKTI:
ÇIĞLAR
DOYMA
EVRESİ
ZAMAN
Şekil 10: Kum Yığını Paradigması ve KKOK
Sol: Güdücüden (girdi), kendini düzenleyen kritiklik mekanizmasından ve çığlardan (çıktı) oluşan
temel kum yığını KKOK paradigması. Sağ: Fiziksel bir KKOK kavramında güdücü yavaş ve
sürekli bir enerji girdisi hızı oluşturur ve kritiklik mekanizması yerini genelde doğrusal olmayan
büyüme evresinden ve takip eden doyma evresinden oluşan bir çığın tetiklendiği değişkenlik eşiği
biçimini almış bir kritik noktaya bırakır.
Kaynak: Aschwanden ve diğ. 2016, 8.
42
KKOK, sonsuz-küçük dış zorlamanın sınırında birçok bağlı serbestlik derecesi olan
sistemlerde evrensel olarak meydana gelen temel bir fizik olgusu olarak kabul
edilebilir. Bu teori, tıpkı bir kum yığınının kritik eğimini, yığının tepesine istikrarlı
(ancak rassal) bir şekilde yeni kum taneleri dökülmesi yoluyla sürdüren kendi
kendini düzenlemesi açısından sağlam olan bir kritik halini ele almaktadır. Tek çığlar
geniş bir şekilde dağılan büyüklüklerde ve ilk bozulmadan daha yüksek büyüklüklere
sahip düzenlerde gerçekleşmektedir (Aschwenden, 2013). Yığına yavaş bir şekilde
kum taneleri eklendiğinde güç kanunu dağılımlı çığları tetiklediği belirlenmiştir. Bu
örnek, sabit ve doğrusal bir girdinin, bir sistem içinde küçük olaylardan büyük
olaylara uzanan doğrusal olmayan ve gecikmeli çıktıya yol açan soyut KKOK
kavramını belirginleştirmektedir (Cederman, 2003).
Kum yığını modelinin davranışı üç özelliğe dayanmaktadır:
1. Eşik: Her karenin belli bir dayanma eşiği vardır. Gerçek bir kum yığınında
bunun kaynağı taneler arası sürtünmedir. Ama sosyal hayatta bir insan
topluluğu ele alındığında bu eşik tahammül, çekingenlik veya korkudan
kaynaklanıyor olabilir.
2. Yavaş birikim: Yığına yavaş yavaş kum eklenerek belli bir “gerilim birikimi”
oluşmaktadır. Çığların oluşma sebebi bu birikimdir.
3. Etkileşimin ağırlıklı rolü: Her kare, sadece komşusu olan karelerden
etkilenmekte ve onlardan aldığı “kum taneleri” ile harekete geçme eşiğine
ulaşmaktadır. Dış etkiler modele katılmamaktadır.
Makro seviye dağılımları ölçeksiz sistemlerin sabit özellikleri olarak ortaya çıkarken,
mikro seviyede bu tür sistemler ciddi derecede patikaya bağımlılık sergilemektedir
(Arthur 1994). Kum yığını örnek olarak kullanıldığında tanelerin tam olarak nereye
ve ne zaman indiği önem kazanmaktadır. Bu durum deprem olgusunun da gösterdiği
gibi, nokta tahminin genellikle boşuna olması anlamına gelmektedir. Bununla
beraber hiçbir düzenliliğin mevcut olmadığı anlamı da çıkarılmamalıdır. Özellikle de
KKOK türündeki kompleks kendi kendini organize eden sistemler, aynı şekilde
öngörülemez davranışlar üreten kaostan ayrılmaktadır (Cederman, 2003).
3.4.2. Kum Yığını Modeline Dayalı Diğer Modeller
Kum yığını modellerinin tarihçesinde fiziksel kum yığını modelleri ve bilgisayar
temelli kum yığını modelleri olduğu görülmektedir. İlgi çekici KKOK meselesi son
43
dönemlerde özellikle de fiziksel olguya atıf yaparak, çok sayıda uygulamaya yol
açmıştır. Ayrıca kum yığını, orman yangını, kafes gaz ve deprem modelleri gibi bir
dizi prototip model yapılmıştır.
Kum yığını modellerinde ise, Bak, Tang ve Wiesenfeld (1987) çalışmalarından sonra
kum yerine cam boncuk, pirinç ve farklı ıslaklıkta kum gibi farklı maddelerin
kullanıldığı fiziksel kum yığını modelleri25 araştırılmaları gerçekleştirilmiştir (Davis,
2008). Çok sayıda çalışmada, örneğin Bak (1996), Jensen (1998), Turcotte (1999),
Charbonneau ve diğ. (2001), Sornette (2004), Aschwanden (2011) ve Pruessner
(2012) çalışmalarında KKOK davranışı ve bu davranışı simule eden modeller
yapılmıştır. Ayrıca, kum yığını modelleri yanında Drossel ve Schwabl (1992)
tarafından geliştirilen orman yangınları modeli de diğer bir KKOK özelliği
sergileyen modeldir (Crosby, 2013).
Tablo 4: Popüler KKOK Modelleri ve Kullanılan Kısaltmaları
Kısaltması
Modelin Özelliği
AST- modeli
Durum geçişini emen modellerdir (absorbing state transition)
SOqC- modeli
Kendi kendine organize olma benzeri kritiklik (self organized quasi
criticality) gösteren modeldir.
BTW kum yığını modeli
Bak,Tang ve Wiesenfeld (1987) tarafından önerilen orijinal kum yığını
modelidir.
Manna kum yığını modeli
Manna (1991) tarafından önerilen, taneciklerin stokastik dağılım ile
ilgili BTW modelin bir türüdür.
OFC deprem modeli
Olami, Feder ve Christensen (1992) tarafından önerilen yitigen kum
yığını modelidir.
Zhang kum yığını modeli
Zhang (1989) tarafından önerilen, devamlı enerji ile BTW modelin
abelyan26 olmayan çeşididir.
Kaynak: Markovic ve Gros, 2013, 7.
Modelin değiştirilmiş olduğu ikinci bir türünde, kumun yerini daha büyük tanecikler almakta,
modelde kumu simüle eden ancak taneciklerin kumdakinin aksine ayrı ayrı olarak gözlemlenebilecek
şekilde büyük olmasını sağlayan cam boncuklardan yararlanılmaktadır. Kum aynı zamanda cam
boncuklarla karşılaştırıldığında küresel olmayan, yoğunluğu kayda değer derecede daha az olan ve
sürtünme katsayısı daha fazla olan pirinçle de değiştirilebilmektedir. Yığın için kullanılan ortamda
yapılan üçüncü bir değişiklik de farklı ıslaklıklarda kum kullanılmasıyla gerçekleşmektedir. Bu
tutunma özelliklerini değiştirerek, yığının kritik noktaya erişmeden önce daha büyük yüksekliklere
erişmesini sağlamaktadır. Bu yöntem kar kaymalarının yarattığı çığlara örnek verirken yararlı
olmaktadır. Kar kaymaları karın ıslaklığından etkilenir; bu da sıcaklık tarafından kontrol edilen bir
unsurdur. Yapılan çalışmada kuru kum çok soğuk koşullarda meydana gelen kuru toz halindeki karı
temsil etmektedir. Islak kum ise nispten daha sıcak havalarda düşen ve kartopu yapmak için uygun
ancak kayakçılık için korkunç olan karı temsil etmektedir (Davis, 2008).
26
Matematikte; öbek (veya grup), öncelikle öğeleri boş olmayan bir küme ve üzerine tanımlı bir ikili
işlem olan bir kümedir. Öbek kuramı, bu işlemin özelliklerine göre öbekleri incelemektedir. Abelyen
grup; yalnızca sırası değiştirilebilir öğelerden oluşan gruplara denmekte. bunun dışındakilere ise,
abelyen olmayan gruplar denmektedir. Örneğin bir eksen çevresinde dönme bir abelyen gruptur.
Değişme: her a, b
G için ab=ba önermesini sağlıyorsa değişmeli öbek/grup ya da Abel’in anısına
abelyen öbek/grup olarak adlandırılmaktadır.
25
44
Devamlı enerji formundaki abelyen olmayan KKOK model ilk olarak Zhang (1989)
çalışmasında analiz edilmiş ve böylece Zhang kum yığını modeli olarak
adlandırılmıştır. BTW ve Zhang kum yığını modellleri yanında diğer türde çöküş
kuralları da mevcuttur. Çöküş (toppling) kuralları değişiklikleri, sıklıkla evrensellik
sınıfının değişimi ile sonuçlanmasına bağlı olarak çalışmaktadır (Markovic ve Gros,
2013, 8). Manna (1991) tarafından önerilen stokastik kum yığını modelinin, analitik
olarak çözülebilirliği konusunda çok sayıda çalışma yapılmıştır. Çöküş kuralı
abelyen olana karşı abelyen olmayan, deterministik karşısında stokastik ve
yönlendirilen (directed) perkolasyona (percolation-süzülme) karşı yönlendirilmeyen
(undirected) perkolasyon olarak farklı biçimlere ayrılmaktadır.
Geleneksel KKOK modelleri, BTW, Zhang veya Manna gibi kum yığını modelleri
enerji içeren kritik ölçekleme davranışı göstermekte ve ölçeğe duyarsız gözlemler
türetmek için kendini organize etme sürecini temel almaktadır (Markovic ve Gros
2013, 48). Bazı modeller ise, kendi kendine organize olma sürecini belli bir dereceye
kadar semantik olarak sorgulanmasını yapmaktadır. Bir çok durumda bir sistemin
düzeni kritik noktaya doğrudur. Kendi kendine organize olmanın altında yatan
nedeninin, düzen sürecinin içsel ilerleme zaman ölçeğinin deneysel zaman ölçeğine
göre daha kısa olduğu konusunda genel bir uzlaşı bulunmaktadır. Bununla birlikte,
içsel parametrelerin düzeninin (tuning), örneğin Kauffman’ın “kritik eşikte hayat”
kavramında, Darwinci seçim (doğal ayıklanma) gibi daha uzun zaman ölçekleri
süreçlerinde gerçekleştiği durumlarda bulunmaktadır. Her iki durumda da, gerçek
dünya sistemleri için, dinamik durum hiç bir zaman tam kritik noktada olmamakta,
fakat dalgalanma çok uzun zaman ölçeğine rağmen kritik nokta etrafında
gerçekleşmektedir (Markovic ve Gros, 2013, 48-49).
KKOK sistemlere klasik bir örnek çalışma perkolasyon modelini27 baz alan Drossel
ve Schwabl’ın (1992) orman yangını modeli gösterilebilir. Perkolasyon modeli, bir
27
Kritiklik olgusunun fiziğini anlatan basit ve öğretici bir örnek “perkolasyon geçişi” dir. Şekil
11’de gösterildiği gibi bazı karelerin renklendirildiği kare bir kafes ele alındığında, her bir kareyi
bağımsız olasılık p ile renklendirildiği, yani ortalama olarak bir p bölümünün renklendirildiği
varsayılsın. Oluşan renkli kare kümelerine, yani yakın renkli karelerin bitişik bölgelerine bakarark,
mesela rastgele seçilen bir karenin ait olduğu kümenin ortalama alanı (s) nedir sorusunu yöneltebiliriz.
Eğer bu kare renklendirilmediyse alanı sıfırdır. Eğer renkliyse fakat komşuluğundaki karelerin
hiçbirisi renkli değilse alanı birdir, bu şekilde devam eder. p küçük olduğunda yalnızca birkaç kare
renkli olur ve renkli karelerin çoğu da kafeste yalnız kalır ya da ikili, üçlü gruplarda olur. Dolayısıyla
(s) de küçük olur. Aksine, eğer p büyük olursa – alabileceği en yüksek değer olan 1’e yakın – çoğu
kare renkli olur ve neredeyse tamamı büyük bir küme halinde birbirine bağlı olur, buna da kapsayan
küme denir. Bu durumda sistemin perkole olduğunu söyleyebiliriz. Tepe noktanın ait olduğu kümenin
45
ormanın primitif modeli olarak görülür. Bu modelde kafes peyzajı temsil etmekte ve
her karede tek bir ağaç yetişebilmektedir. Dolu kareler ağaçları, boş kareler ise ağaç
olmayan boş araziyi temsil etmektedir. Ağaçlar sabit bir oranda rastgele dağılmıştır
ve böylece kümenin kareleri rastgele dolar. Nadiren bir kümenin bir karesinde, bir
yıldırım sonucunda veya başka bir nedenle, söndürülmesi güç bir yangın başlamakta
ve bu karedeki ağaç kümede ona bağlı olan diğer tüm ağaçla birlikte yanmaktadır.
Bu süreç Şekil 11’de gösterilmiştir. Alevlerin tüm küme yanana dek bir ağaçtan
yakındaki diğer bir ağaca sıçradığını, ancak alevlerin boş bir kare tarafından
meydana gelen yangın duvarını aşamayacağı düşünülmüştür. Karede yıldırım çarpan
bir ağaç yoksa hiçbir şey olmamaktadır. Yangından sonra, yanan ağaçların
doldurduğu karelerden ağaçlar tekrar büyümekte, böylece bu süreç sonsuza kadar
devam etektedir.
Şekil 11: Orman Yangını Modeli
Şekil’de Yıldırım orman yangını modelinde rastgele noktalara düşmekte, çarptığı ağacın da
içinde bulunduğu tüm kümeyi ortadan kaldıran bir yangın başlatmaktadır.
Kaynak: Newman, 2005, 22.
Boş bir kafesten başlanırsa ağaçlar görünmeye başlar, ancak ilk başlarda seyrek
olacaktır ve yıldırım ya boş kareye ya da şans eseri bir ağaca çarparak onu ve
kafesini yakacaktır, ancak bu kafes küçük ve yerel olacaktır. Çünkü perkolasyon
eşiğinin altında bulunulmaktadır. Bu nedenle alevlerin ormanın genelinde büyük
oranda etkisi olmayacaktır. Ancak zaman geçtikçe ağaçlar büyümeye devam edecek
ve perkolasyona ulaşılmasına yetecek sayıya geleceklerdir. Bu noktada, görüldüğü
gibi, boyutu yalnızca kafes ile sınırlı olan yayılmış küme formlarına ve bu kümeden
herhangi bir ağaca yıldırım düştüğünde tüm küme yanıp kül olacaktır. Bu da yayılan
kümeyi ortadan kaldırarak perkolasyonu engelleyecektir, ancak zamanla ağaçlar
ortalama boyutu artık sadece kafes boyutuyla sınırlıdır ve kafes boyutunu büyüttükçe (s) de büyür.
Yani elimizde iki farklı davranış vardır, birisi (s)’nin küçük olduğu ve sistemin boyutuna bağlı
olmadığı küçük p, diğeriyse (s)’nin çok daha büyük olduğu ve sistemin boyutuyla birlikte büyüdüğü
büyük p.
46
büyüdükçe büyük olasılıkla perkolasyona tekrar ulaşılacaktır ve bu senaryo
tekrarlanacaktır. Nihai sonuç ise, sistemin kritik nokta etrafında gidip gelmesidir;
önce ağaçlar ortaya çıktığında perkolasyon eşiği aşılacak ve sonrasında yangın ile
tekrar bu eşikten aşağı inecektir. Büyük boyutlu sistem limitlerinde bu
dalgalanmalar, bütün olarak sistemin büyüklüğü ile karşılaştırıldığında ve sistemin
eşiğe süresiz bir şekilde tam oturduğu mükemmel kararlılıkla kıyaslandığında, çok
küçük kalmaktadır. Bu nedenle eğer yeterince beklenirse orman yangını modelinin
kümelerinin ya da yangınların boyutlarının güç kanunu dağılımına sahip bir duruma
kendiliğinden organize olması beklenebilir.
Şekil 12’de görüldüğü gibi orman yangını modelindeki yangın boyutlarının
kümülatif dağılımı güç kanunu yakın bir şekilde takip etmektedir. Bu durumda
dağılımın üsteli oldukça küçüktür. En iyi güncel tahmin α = 1.19 ± 0.01 değerini
vermiş olup, dağılımın büyük sistemlerde sonsuz ortalamaya sahip olduğu anlamına
gelmektedir. Bununla birlikte tüm gerçek sistemler için ortalama sınırlıdır: dağılım,
büyük boyutlu kuyruklarda kesilmektedir, çünkü alevler kafesin tamamından daha
büyük bir boyuta sahip olamadıklarından ortalamayı daha iyi tahmin edilebilir
olmaktadır. Bu kesilme Şekil 12’de alanın sağına doğru düşen eğriden açıkça
görülmektedir (Newman 2005).
s’den büyük
yangınlar -CDF
Şekil 12: Orman Yangını Modelinde Yangın Boyutlarının
Kümülatif Dağılımı
Şekil 12’de Drossel ve Schwabl (1992) orman yangını modeli simülasyonundaki 5000 x 5000
büyüklüğündeki kare kafes için “yangın” boyutlarının kümülatif dağılımı.
Kaynak: Newman, 2005, 22.
Yapılan tüm çalışmalarda, KKOK modelleri ile yavaş dış tahrik ve çığ tepkisi
araştırılmıştır. Kendiliğinden organize olmanın rolünü belirlemede, çok fazla zorluk
olduğu ortaya çıkmıştır.
47
3.5. Sistemin KKOK Olduğunun Belirlenmesi
KKOK’nin kompleks sistemlerde gelişimine ilişkin üzerinde mutabık kalınmış
formel bir matematiksel tanımı, keskin eşik süreçlerinin teşkil ettiği büyük
matematiksel zorluk sebebiyle henüz geliştirilememiştir. Ancak KKOK’ün tam bir
tanımı olmamasına karşın, KKOK bazı özelikleri bilinmekte ve bu özelliklerden yola
çıkarak tanımlar oluşturulmaya çalışılmaktadır. KKOK özellikleri ile ilgili öncelikle
fiziksel ölçütler belirlenmeye çalışıldığı, daha sonra fizik içermeyen istatistiksel
yaklaşımlar yapıldığı görülmektedir.
Kendi kendine organize olan kritiklikte, fraktallar ve çekim noktaları en belirgin
özelliklerdir. Buna göre KKOK mekanizmalarının fraktal sistem değişiklikleri
yarattığı ve çekim noktalarının fraktal bir yapıya sahip olduğu savunulmaktadır.
(Noell, 2007). Diğer önemli bir özelliği ise, bu sistemde neden ve etki arasındaki
ilişkinin doğrusal olmayışıdır (Morar 2009, 10). KKOK, aynı zamanda “çığ kavramı”
olarak da bilinmekte ve kısa bir aralıkta etkileşen büyük sayıda unsur içeren yitigen
sistemlerin davranışlarını nitelemektedir. Bu sistemler, ufak bir olay sonucunda
(fiziksel anlamda rastgele bir enerji girdisi tarafından) sistemde herhangi bir sayıda
unsurun etkilenmesi ile zincir bir reaksiyon başlatan kritik bir hale evrilebilmektedir
(Aschwenden, 2013).
KKOK temel özellikleri aşağıdaki gibi özetlenebilir. Bunu yaparken temel olarak
Jensen’den (1998) faydalanılmıştır (Jensen 1998’den aktaran Andergassen, Reggiani
ve Nijkamp, 2004):
Açık yitigen sistemler olması,
Sistem bileşenlerinin basit kurallar tarafından yönetilmesi,
Sistem içinde eşiklerin mevcudiyeti ve eşiği aşana kadar sistemde baskı
yaratılması; Bir KKOK sisteminde sistemin dış tahriki ile bağlantılı olan
süreç iç rahatlama sürecinden çok daha yavaş olmalıdır; örneğin deprem
olgusunda tahrik gücü yıllar sürebilir, ancak rahatlama yalnızca birkaç saniye
sürer,
KKOK’ün hem korunumlu sistemlerle (örneğin, kum yığını), hem de
korunumsuz sistemlerle (örneğin, depremler) ilişkili olması,
KKOK’ün kaotik sistemlerin aksine, uzun süreli tahminlere izin vermesi,
48
Doğal sürecin kritik duruma doğru olması; böylece yarı kararlı durumlar ve
eşik dinamikleri olan bir tür evrim ile karşı karşıya kalınması,
Sistemde küçük çalkantıların sistemde çığ (avalanches) olarak (zincirleme
reaksiyon) adlandırılan etkilere neden olabilmesi,
KKOK durumunda çeşitli olayların meydana geldiği frekansları tanımlayan
dağılım fonksiyonlarının güç kanunları sergilemesi,
Tüm yarı kararlı durumlar (meta-stable) arasında, marjinal olarak kararlı
durum olarak adlandırılan durumların özellikle önemli olması. Bu
durumların, uygulanan güçte en ufak bir artışın, tipik herhangi bir zaman
veya uzunluk ölçeği olmadan herhangi bir tepkiye neden olabildiği
zamanlarda meydana gelmesi,
Kritik durumun doğasının, bir sistemin dış bozulmaya (dış karışıklığa)
(perturbation) karşı olan tepkisi tarafından tanımlanması: Bu sistemin
durumuna göre,
a. Kritik olmayan davranış gösteren sistemler için: karakteristik tepki zamanı
ve uzunluk ölçeği; tepkilerin dağıtımı dar olup, ortalama tepki tarafından iyi
bir biçimde tanımlanır;
b. Kritik davranış gösteren sistemler için: farklı pozisyonlarda uygulanan aynı
bozulma veya aynı pozisyonda farklı zamanlarda uygulanan aynı bozulma
herhangi bir boyutta bir tepkiye neden olabilir.
Dış tahrik gücüne dayalı olarak (tahrik gücü ne kadar büyükse ilgili hafıza
etkisi o kadar az olacaktır) – KKOK sistemlerinde mikro seviyede olan küçük bir hafıza etkisinin mevcut olması.
Ayrıca KKOK’un özellikleri olarak, aşağıdaki ”fizik içermeyen” üç KKOK ölçütü
Aschwanden (2013, 6-9) tarafından ileri sürülmüştür:
1. İstatistiksel Bağımsızlık: Bir KKOK sisteminde gerçekleşen olaylar istatistik
olarak bağımsızdır ve nedensel olarak mekan (space) ya da zamanla
(temporally) bağlantılı değildir.
2. Doğrusal Olmayan Uyumlu Büyüme: Bir KKOK olayının zaman içinde
evriminde, kritik bir eşiğin aşılmasından sonra, doğrusal olmayan büyüme
evresi
bulunmaktadır.
Büyüklük
veya
gerçekleşme
sıklığı
dağılımı
ölçeksizdir ve belirli bir büyüklük aralığı üzerinde bir güç kanunu fonksiyonu
ile nitelenebilir.
49
3. Yükselme Zamanlarının Rassal Uzunlukları: Bir sistemin KKOK halinde
olması durumunda, bir çığın uyumlu büyüme evresinin yükselme zamanı
veya süresi öngörülemez ve dolayısıyla rassal bir uzunluk sergiler. Ayrıntılı
mekânsal ve zamansal evrim komplekstir ve fraktal geometri ile stokastik
(olasılıksal) dalgalanan (fluctuacting) zaman, özellikleri içerir (bunlar bazen
1/f28 gürültüsü, beyaz, pembe, kırmızı veya siyah gürültü ile modellenir).
KKOK belirlenmesi için ileri sürülen bu özelliklerin yanında, Noell (2007) ile
Watkins ve diğ. (2016) bir sistemin KKOK olduğunun belirlenmesi için yeterli ve
gerekli olan koşulları belirlemişlerdir. Noell’e (2007) göre;
1. Bir sistemin davranışsal değişkenlerinin istatistik özellikleri bir güç kanunu
dağılımı göstermelidir (yeterli koşul). Böylece kendi kendine organize
olmayı araştırmanın yerini, güç kanunu almıştır. (Morar, 2009)
2. Bir KKOK hali oluşturan temel koşullar (eşik seviyeleri, yarı kararlılık, ucu
ucuna kararlılık) ve süreçler (eşik seviyelerinin birikimi ve gevşemesi, çığ
benzeri sistem değişiklikleri) tanımlanabilir (birinci gerekli koşul).
3. Bir sistem yavaş güdülen, etkileşim egemenliğinde eşik sistemleri, olarak
tanımlanabilir (ikinci gerekli koşul) (Noell, 2007).
Böylece yukarıdaki tek yeterli ve iki gerekli koşul yerine getirildiğinde bir sistemin
KKOK göstermesi oldukça muhtemel olduğu kabul edilmektedir.
Watkins ve diğ. (2016, 22) ise, tartışmalı konumda olan KKOK için gerekli ve yeterli
koşullarını benzer şekilde belirlemiştir. Buna göre gerekli koşulları aşağıdaki gibi
özetlemiştir;
1. Basit olmayan ölçekleme (sonlu büyüklük ölçeklemesi; kontrol parametresine
bağımlı olmama),
2. Mekansal-zamansal güç kanunu korelasyonları,
3. Kendiliğinden kritik noktaya ayarlanma.
KKOK için yeterli koşullar ise aşağıdaki gibidir;
4. Doğrusal olmayan etkileşim, (çoğunlukla eşikler etkileşimi belirlemektedir)
28
Aynı zamandas 1/ƒ ölçekleme, gürültü (noise) oynak gürültü (flicker noise) olarak bilinir ve
spektral gücün frekansla ters orantıda değiştiği gürültü olup, kendi kendine organize eden kritikliğin
göstergesidir. Kendi kendine organize eden kriklik dağılımın dinamik bir orijini olduğunu belirtir. 1/ƒ
gerçek anlamı 1/ƒα olup, α, 0˂α≤2 arasındadır (Morel 1998). Eğer α≈0 ise beyaz (1/ƒ0), α≈1 ise pembe
(1/ƒ1 yada 1/ƒ) ve α≈2 ise kahverengi (1/ƒ2), gürültü olarak adlandırılır.
50
5. Çığ düşüşü (aralıklı, eşiklerin mevcudiyeti durumunda beklenmektedir ve
yavaş tahriklidir)
6. Zaman ölçeklerinin ayrımı (farklı çığlar elde etmek için bariz bir
gereksinimdir)
Eşzamanlı olarak 1-3’teki tanımına göre üç gerekli koşulu karşılayan her sistemin,
KKOK’ün karakteristiklerini sergileyeceği, aksi durumda ise sergilemeyeceği
varsayılmaktadır.
Li (2009, 20) ise, KKOK’in temel belirleyicilerinin şunlar olduğunu belirtmektedir;
1. Güç kanunu: Mekansal (spatial) ve zamansal (temporal) büyüklüğün güç
kanunu, KKOK durumunun belirleyicisidir. Güç kanunu olgusu gösteren
bütün sistemler KKOK sistem değilse de, bütün KKOK sistemler
güç
kanunu frekans-büyüklük (frequency-size) istatistiği üretir.
2. Katastrof (catastrophe) olaylar: KKOK sistemlerde seller, çığlar,
depremler gibi büyük katastrof olayları temel belirleyicidir. KKOK
sistemlerde felaketler kaçınılmazdır. Bu sistemler asla dengeye ulaşmayıp, bir
yarı durağan (metastable) durumdan diğerine değişirler.
3. Korelasyon uzunluğu (correlation lengths):
sembolü ile gösterilmektedir.
Aynı zamanda korelasyon uzunluğunun değişimi de KKOK ile ilgili
modellerin davranışında önemli bir yöndür. Korelasyon uzunluğunun artması
kritik evrenin başlayacağının önemli bir göstergesidir.
Bak’ın (1987) ana önermesi, büyük sistemlerin karakteristik özelliklerindeki
değişikliklerin “güç kanunu” dağılımlı olması durumunda kendi kendini düzenleme
süreçlerinin
varlığını
gösterebileceği
yönündedir.
Dolayısıyla,
güç
kanunu
dağılımlarına ilişkin testler kendi kendine organize olan kompleks sistemler için
güçlü bir analitik araç halinde gelmektedir.
3.6. KKOK İle İlgili İstatistiksel Dağılımların Özellikleri
3.6.1. Güç Kanunu Dağılımı
KKOK’in temel özelliği güç kanunu dağılımıdır. Güç kanunu dağılımı, büyük
olayların nadir, küçük olayların ise yaygın olduğu olgusunu tanımlamak için
kullanılmaktadır. Güç kanunu dağılımı, bir popülasyonun dağılımında güç ile sayının
ters orantılı olduğunu kabul eden dağılım şeklidir.
51
Güç kanunları her ne kadar Pareto (1897), Auerbach (1913) ve Zipf (1949) ile
onlarca yıl öncesine uzansa da, Mandelbrot’un (1963, 1982) öncülüğünde
yaygınlaşmıştır (Newman, 2005). Bu kapsamda da güç kanunu dağılımının birçok
farklı adı oluşmuştur. Bunlar aşağıdaki gibi özetlenebilir (Carter, 2007);
Ağır/şişman (heavy/fat) kuyruk dağılımı
Pareto dağılımı
Zipf' dağılımı29
Lotka dağılımı
Bradford kanunu
Zeta dağılımı
Ölçeksiz dağılım
Büyüklük–sıralama kuralı (rank-size rule)
80-20 kuralı
90-9-1 kuralı (katılım eşitsizliği30)
Matthew etkisi (veya "birikmiş üstünlük")31
Kompleks bir olayı açıklayan dağılımlar güç kanunu dağılımı gösterir, normal (veya
Gaussyen) değildir. Gauss dağılımı "uysal" dağılımlar ailesine örnek oluştururken,
güç kanunu dağılımı tam tersine "vahşi" ailesinin bir temsilcidir. Kompleks
sistemlerde, güç kanunu dağılımlarının görülmesi hiyerarşi ve dayanıklılığın simgesi
olarak düşünülmektedir. Güç kanunu dağılımları, sıra dışı olaylar kavramını
canlandırırken,
“9-sigma olayları”32
istisna değildir. Gaussyen
29
çan eğrisi
Zipf kanununa göre, ikinci sırdaki bir yerleşim yerinin nüfus büyüklüğü, sistemdeki en büyük
yerleşim yerinin yarısı, üçüncü sırdakinin en büyüğünün 1/3’ü ve 15. sıradakinin 1/15’i gibi giderek
küçülen düzenli bir dağılım göstermesi beklenecektir.
30
İnternette sanal bir toplulukta kullanıcıların %90′ı katılımda bulunmadan dinlemekte ve okumakta,
%9′u zaman zaman katılımda bulunmakta ve sadece %1′i aktif olarak katılıp içerik üretmektedir. Bu
durum Ben McConnell ve Jackie Huba tarafından “katılım eşitsizliği” olarak isimlendirilmiştir.
31
Ekonomide ve sosyolojide "zenginin daha zengin fakirin daha da fakir" olduğu durumu
belirtmektedir. Ekonomik veya sosyal sermaye gücüne sahip olanlar bu kaynaklarla daha fazla güç
veya sermaye kazanabilir. Terim sosyolog Robert K. Merton tarafından 1968 yılında ortaya atılmıştır.
32
Yunan sigma harfi oynaklığın göstergesini temsil etmektedir. Normal dağılım eğrisine göre, bir
olayın merkezi değerden uzakta olma olasılığı 9 standart sapma uzaklıkta olduğu anlamına
gelmektedir. Normal dağılıma göre bu sapma çok enderdir. Genellikle normal dağılımda sapmalar 1
sigma boyutundadır. 8 yada 9 sigma sapma olayları çok enderdir. Şişman kuyruk dağılımlarında
normal dağılımın tersine ortalamadan 5 ya da daha fazla standart sapma (5 sigma olayı) göstermesinin
yüksek olasılığı vardır. Diğer taraftan şişman kuyruk dağılımlarında belirsiz sigma (teknik anlamda
sınırlandırılmamış varyans) vardır.
52
terminolojisine başvurularak, standart sapma “σ” metrik alarak ortalamadan
sapmaları ölçmek için kullanmaktadır (Sornette, 2007).
Gaussyen ve güç kanunları arasındaki fark, olaylar arasındaki bağıntılara ilişkin
varsayımlardan doğmaktadır. Bir Gauss dağılımda veri noktaları bağımsız katkı
unsuru olarak kabul edilir. Bu olaylar modern istatistiğin temelinde yatan normal
dağılımlar üretir. Hem doğal hem de sosyal bilimlerde istatistikçiler olayların özdeş
ve bağımsız dağıldığı (iid-identically, independently ditribution) varsayımı ile aşırılar
(extremes/outliers) konusunu göz ardı etmişlerdir. Güç kanunu dağılımları ortalama
değerde en yüksek değere sahip değildirler. Aksine, dağılım en yüksek değerde
başlamakta ve daha sonra sıfıra yaklaşmaktadır. Çarpık dağılımları neden olan “aşırı
uçlar” göz ardı edilebilir, rassal olaylara indirgenmiştir. Nedensel unsurlar bağımsızçarpımsal olduğunda lognormal bir dağılım ortaya çıkar ve nedensel kompleksite bir
Pareto dağılımına dönüşür. Olaylar birbirine bağlı ve/veya etkileşimli olduğunda ise,
dağılımlarda normallik kural değildir. Bunun yerine Pareto dağılımları egemen olur,
çünkü uç olaylara yol açan olumlu geribildirim süreçleri (ve diğer süreçler) “normal”
Gauss esaslı istatistiğe göre beklediğimizden daha sık bir şekilde gerçekleşir. Ayrıca
bunlar veri noktalarındaki gerilim sınıra doğru arttıkça bağımsız iken, birbirine
bağımlı hale geçebilir (Andriani ve McKelvey, 2009).
Şekil 13: Gaussyen ve Pareto Dağılımları
Kaynak: Andriani ve McKelvey, 2009; Andriani ve McKelvey, 2011.
Popülerliğin sırasını göstermede kullanılan güç kanunu grafik örneği Şekil 13’de
verilmektedir. Şeklin sol tarafında yer alan grafikte doğrusal ilişki, sağ tarafında
logaritmik ilişki gösterilmektedir. Sol taraftaki grafiğin güç kanunu çizgisinin sağ uç
tarafı uzun kuyruğu ve sol üst taraf baskın olan azlığı göstermektedir. Eğer iki
değişen arasında güç kanunu ilişkisi varsa, bu değişkenlerin birbirine göre durumları
53
log-log şeklinde çizilirse doğrusal bir ilişki gözlemlenmektedir. Bu doğrunun eğimi
ise, ölçekleme kuvvetini (scaling exponent) vermektedir. (Şekil 13, sağ taraf).
Burada log-log ölçekte tarif edilmiş güç kanunu, aynı zamanda Pareto dağılımını
vermektedir (Esade ve McKelvey, 2010).
Güç kanunu dağılımları, normal dağılımlarla karşılaştırıldığında, uzun kuyruklara,
potansiyel olarak sonsuz değişkenliğe, sabit olmayan ortalamalara ve sabit olmayan
güven
aralıklarına
sahiptir
(McKelvey,
Lichtenstein
ve
Andriani,
2010).
Gaussyen/normal dağılımlarda uç olayları aykırı gözlemleri, araştırılan dağılımın bir
parçası olamayacak bir unsur olarak kabul edilirken, güç kanunlarında aykırı
gözlemleri dağılımın önemli bir parçası ve dolayısıyla dikkate değer unsurlar olarak
ele alınmaktadır. Şekil 14’ün üst sol bölgesinde yer alan ufak olayların herhangi biri
nedensel bir zincir reaksiyona yol açarak, şeklin alt sağ bölgesinde yer alan uç bir
sonucu doğurabilmektedir. Dolayısıyla gerçek dünya sisteminde doğrudan Gaussyen
varsayımda bulunmak daha kolaydır (Esade ve McKelvey, 2010). Sabit olmayan
ortalama ve potansiyel olarak sonsuz varyans sebebiyle bunları olası hale
getiremeseler de, güç kanunları ölçeksiz olguların araştırılmaya değer olduğuna
işaret etmektedir (Esade ve McKelvey, 2010, 417).
Şekil 14: Biçimlendirilmiş Güç Kanunu Dağılımları
Kaynak: Esade ve McKelvey, 2010.
3.6.2. Güç Kanunu Dağılımının Matematiksel Çerçevesi
Güç kanunu, aşağıdaki gibi yazılan iki gösterge (skaler) değişken x ve y arasındaki
ilişkidir.
54
Burada C orantısallık (proportionality) sabiti ve k güç kanunu üstelidir. Yukarıdaki
eşitliğin iki tarafının log’u alındığında aşağıdakinin eşdeğer denklem oluşur.
Bu aynı zamanda aşağıdaki doğru çizgi için oluşan denklem ile aynıdır.
denkleminin göreceli (relative) ölçek değişimi özelliği vardır, yani
⁄
x’den bağımsızdır. Bunun anlamı
) karakteristik bir ölçeği
eksiktir yada ölçek duyarsızdır (Wu ve Holt 2006). Güç kanunları ölçeksiz teoriler
gerektirir, çünkü aynı teori farklı seviyelerin her birine uygulanabilir (Baum ve
McKelvey, 2006, 123). Sistemin küçük bileşenleri büyük olanlar ile aynı özelliklere
sahip olduğu sürece, bu tip sistemlerin ölçek değişmezliği (invariance) sergilediği
belirtilir.
Güç kanunun genel formulu
olup, ölçek değişmezliği ölçekleme
değişkeni x’in sabit faktörü tarafından türetilir;
Bu şekilde
in bir sabit tarafından çarpılmak yoluyla
elde edilebileceği
görülür. Bunun nedeni, önceki eşitliğin iki tarafının logaritması alındığında düz bir
çizgi beklentisidir (Morar, 2009, 25).
Güç kanunu dağılımı ise, büyüklük (size) s’in olasılık yoğunluk fonksiyonu
olarak ve büyüklüğün “s” kuyruk
(probability density function-PDF),
kümülatif dağılım fonksiyonunun (cumulative distribution function-CDF),
olarak tanımlanmaktadır. α ve β arasındaki ilişki
şeklindedir. β'nın doğrusal regresyon kullanılarak log-log grafik olarak veri
noktalarını kutulama (binning) yapmadan rahatlıkla tahmin edilebilmesi yüzünden
β’nın tahmin edilmesi daha çok tercih edilmektedir (Wu ve Holt 2006).
Güç kanunu dağılımı, ağır kuyruk olasılık fonksiyonuna sahip olup,
formunda ve
genellikle
arasındadır. Bu dağılımın özbenzeşim ve
ölçeksizlik özellikleri vardır.
Böylece güç kanunun genel formülü
olup, bu aynı zamanda
anlamındadır (Adamic, 2000).
55
Büyüklüklerin (boyutlarının) dağılım sıklığı x güç kanununa uymaktadır (Pueyo
2014). Negatif olmayan rassal değişken X, eğer sabit
yoğunluk fonksiyonu p(x);
için,
, takip ediyorsa,
olasılık
ve
üstel (exponent) olmak üzere
’in güç kanunu gösterdiği söylenir (Morar, 2009, 11). Bu eşitlik
aşağıdaki gibi de ifade edilebilir.
Bu denklemde C ve α sabitlerdir. Bu dağılım, logaritmik ölçekteki büyüklüklere
karşılık olarak verilen büyüklükteki firmaların sayısını (veya
olasılık
yoğunluklarını) düz bir çizgi olarak çizileceğinin gözlemleneceğini göstermektedir:
(Pueyo 2014; 3435). Yukardaki formülün iki tarafının logaritması alınırsa, asimptotik
olarak yukardaki formül ile şuna ulaşılır (Morar, 2009, 11).
(
)
Tabii ki boyut olarak örneğin adalar ele alındığında, molekül kadar küçük boyutta
veya Dünyanın tamamı kadar büyük adalar olmadığından, güç kanunları α ile
birleştirildiğinde dağılımı tanımlayan xmin ve xmax iki sınırı arasında geçerlidir. Sabit
C bu üç parametrenin (α, xmin ve xmax) fonksiyonudur ve olasılıkların iki sınır arasında
bir noktaya düşmesini sağlamaktadır (Pueyo 2014, 3435). Güç kanunu sonuçları
kümülatif olasılıklara P(X>x) dayanmaktadırlar α, xmin ve xmax paramterlerinin güç
kanunu için, bu fonksiyonun, sonlu xmax için, log-log grafiğinde düz çizgiye tekabül
etmeyen
formuna sahiptir (Pueyo,
2014, 3438). Güç kanununda, fiziksel sistemlerde mevcut olan alt sınırı açıklamak
için xmin kullanılır. xmin˃0 olmalıdır ve x˃xmin için
yoğunluk fonksiyonudur.
(
) olasılık
Ayrıca küçük olayların yaygın, büyük olayların ender olmasını tanımlarken
kullanılan güç kanunu yanı sıra Zipf kanunu ve Pareto dağılımı kullanıldığı
görülmektedir. Esasen her üç dağılımda aynı konuyu farklı açılardan ele almaktadır.
Zipf kanununa göre, r. sıradaki (rank) bir büyüklüğün sırası ile büyüklüğü arasında
ters orantılı bir ilişki bulunmaktadır. Pareto ise, Zipf’teki r. en büyük gelirin ne
olduğu sorusu yerine, kaç kişinin gelirinin x’den büyük olduğu sorusunu sormuştur.
Bu nedenle Zipf ve Pareto dağılımları ters eksenlere sahiptir. Güç kanunu ise, kaç
kişinin x’den büyük geliri olduğunu vermek yerine, geliri x olan tam kişi sayısını
56
vermektedir (Adamic 2000). Sonuç olarak güç kanunu, Zipf kanunu ve Pareto
dağılımı matematiksel olarak eşittir33.
3.7. Kendi Kendine Organize Olan Sistemlerde Güç Kanunu
KKOK ise, ⁄ gürültüsü olarak da bilinen mekansal fraktalların yaygın oluşumunu
ve fraktal zaman serilerini açıklamaktadır. KKOK göre, karşılıklı etkileşimli
unsurlardan oluşan kompleks bir sistem, zaman boyunca
⁄
gürültüsü) ve
mekansal olarak (özbenzeşik fraktal) kendiliğinden genel karakteristik davranış
sergiler. ⁄ gürültüsü ve özbenzeşik fraktallar KKOK en önemli tanımlamasıdır ve
yaygın olarak güç kanunu ile ölçülür. Eğer bir sistem görülmeyen bir düzende güç
kanunu sergiliyorsa, o sistemin KKOK dinamikleri takip ettiği söylenir. Fraktal
yapılar,
formunda olduğu güç spektral yoğunluk (power sepectral density)
fonksiyonunu gösterir.
,
’nin güç kanunu olarak düştüğü düşük
frekanslarda alınabilir. Burada
α üssü, güç kanunu dağılımındaki
deki α üssü ile aynı şey değildir (Wu ve Holt 2006).
Jensen’a (1998) göre, KKOK halinde olan sistemler, sistem değişikliklerinin (s)
büyüklüklerinin ve (t) sürelerinin [P(s) ve P(t)] istatistik dağılımlarıyla ilgili dışsal
şoklara belirli bir tepki verirler:
. Bir diğer deyişle, bir sistem
ve
tepkisinin belirli büyüklüğü veya süresinin gerçekleşme olasılığı, büyüklüğü ile ters
orantılıdır, bu da genel adıyla “
gürültüsü” yada diğer adıyla Zipf kanunudur.
gürültüsü sistem tepkisinde belirli bir zaman korelasyonuna (veya eşit
büyüklükte bir korelasyona) işaret etmektedir. [N(τ 0), N(τ 0+τ )] sinyalindeki
bağımlılık, tarih ve nedensellik miktarı zamansal korelasyon fonksiyonu ile
karakterize edilebilir (Jensen 1998’den aktaran Noell, 2007):
〉
〈
〈
〉
Zipf (1949) kelimelerin sıklığını ingilizce metinlerde incelemiştir. Zipf kanunu, r. en geniş olma
olasılığı büyüklüğü onun sırası ile ters orantılıdır. Bu durum
olarak gösterilir, “b” genellikle
1’e eşittir. Pareto ise, bir ekonomide refah dağılımınını inelemiştir. Pareto dağılımı kumulatif dağılım
fonksiyonu (CDF) olarak örneğin x’den daha büyük olayların sayısı x’in gücü ile ters orantılıdır.
⌈
⌉
. Ancak Zipf için, sıra (rank) “x” ve büyüklük “y” ekseninde iken, Pareto’da ikisi de
tersinedir. Eğer sıra üsteli (rank exponet) b, Zipf’de
iken, Pareto üsteli 1/ öyleki
olmaktadır. Güç kanunun olasılık yoğunluk fonksiyonu (PDF) Pareto kanunun kümülatif yoğunluk
⌉
fonksiyonu ile ilişkilidir. ⌈
. Böylece güç kanunu dağılımının üsteli
’dır (Adamic 2000).
33
57
’daki sinyal ile τ zaman birimleri sonrasındaki sinyal arasında istatistik korelasyon
olur. Güç spektrumu ve sistem değişiklikleri
yoksa, bu durumda
uzunluğunun dağılımı (sabit bir süreç için) zamansal korelasyon fonksiyonuna
aşağıdaki şekilde bağlıdır (Jensen, 1998’den aktaran Noell, 2007).
Bu sırada
∫
ve
sonrasında, Jensen
olduğunu varsayan matematiksel işlemler
biçiminin güç spektrumlarının β>1 olduğu takdirde
son derece uzun zaman korelasyonlarına denk geldiğini göstermektedir. Dolayısıyla,
yalnızca bir sistemdeki
gürültüsünün güç kanunu dağılımlarını ölçerek,
KKOK’ye denk gelen, son derece uzun zaman korelasyonları tespit edilebilir (Jensen
1998’den aktaran Noell, 2007).
Buradan hareketle bir sistemin KKOK olduğunu belirleyen güç kanunun yapısı ise
şöyledir (Leong, 2003);
1. Gözlenen güç kanunu formu; hem mekansal (spatial) hem de geçici
oynaklıklar için
şeklinde olmalıdır.
2. Hem zamansal, hem de mekansal miktarlarda güç kanununun varlığı
gösterilmelidir.
3. 1/ƒ gürültüsü ve fraktallar, herhangi bir karakteristik ölçek eksikliği sonucu
olarak artması KKOK’un temel fikridir. Buna ek olarak, sistem aynı zamanda
1/ƒ gürültüsü yanında mekansal fraktal sergilemek zorundadır. Bu nedenle
bugüne kadar KKOK çalışmalarında uygun bir biçimcilik (formalizm)
bulunmamaktadır.
Güç kanunu dağılımları, çift logaritmalı ölçekte oluşumunun ölçülen değeri (xi) ve
frekansı
arasından doğrusal bir ilişki gösteren üstel bir dağılım fonksiyonu
türüdür.
,
, ve tipik olarak
ile
biçimindedir (Noell 2007).
58
Şekil 15: Deterministik, Kendi Kendine Organize Olan ve Kaotik
Sistemlerde Güç Kanunu Dağılımı
Kaynak: Noell, 2007.
Temel soru, Şekil 15’de gösterildiği gibi güç kanunu dağılımlarının eğiminin kendi
kendini düzenlemenin sınıflandırılmasına nasıl bağlanabileceğidir. Kendi kendine
organize olan sistemlerin dinamik kararlılığı, deterministik kararlılık ve kaotik
kararsızlık olarak iki uç sistem hali arasında yer almaktadır. Böylece;
•
Bir tarafta yüksek düzen ve çok düşük kompleksite ile karakterize olan,
deterministik halde sistemler vardır. Uç bir durumda %100 kesinlikte güç
kanunu dağılımları
(Şekil 15’de fonksiyon (a) eğimiyle sonsuz
derecede dik hale gelmektedir.
•
Diğer tarafta ise, neredeyse hiç düzen içermeyen ve çok düşük kompleksiteye
sahip kaotik sistemler vardır. Bunun sonucu olarak, tüm muhtemel sistem
değişiklikleri aynı meydana gelme olasılığına sahiptir. Bu uç durumda ise güç
kanunu dağılımı
eğimiyle (Şekil 15’de fonksiyon (c) dikdörtgen
biçimli bir dağılım olacak şekilde düzleşmektedir.
Her iki durumda da kendi kendini düzenleme yoktur, çünkü sistem ya yeterli
esnekliğe ya da yeterli kararlılığa sahip değildir. Şekil 15’de KKOK sınırları (b1) ve
(b2) fonksiyonları tarafından işaretlenmiştir; bunların altında ve üstünde güç kanunu
dağılımı artık KKOK’e işaret etmemektedir.
Güç kanunu dağılımında sabit terim (intercept) dağılımının geçerlilik aralığı
hakkında bilgi sağlarken, eğim bir iktisadi sistemdeki kendi kendini düzenleme
halinin bir göstergesi olabilir. Burada güç kanunu dağılımı eğimlerinin genel olarak
59
KKOK’de kendi kendini düzenlemenin kalitesi, derecesi veya kısıtlılığıyla ilişkili
olduğu ileri sürülmektedir. Kendi kendini düzenlemenin bir sektörün verimliliğiyle
pozitif olarak ilintili olduğu gösterilebildiği takdirde iktisadi sistemlerin analizi için
ilginç olabilir. Tamamen kendi kendine organize olan bir sektörün, kısıtlı veya
azaltılmış kendi kendini düzenlemeye sahip olan bir sektöre göre daha verimli olması
beklenmelidir (Noel 2007).
Güç kanunu davranışları otomatik olarak KKOK’ye işaret eder mi? Kritiklik ve
kendi kendine organize olan kritiklik aslında eşlenik olarak var olabilirler. Kritikliğin
özelliği, mekan ve zamanda spesifik öncü örüntülerin (artan duyarlılık ve korelasyon
uzunluğu) mevcudiyetidir (Sornette, 2007). Teorik sistem literatüründe güç kanunu
dağılımı eğimlerinin en azından kendi kendine organize olan sistemler için tipik
olduğu ileri sürülmektedir. KKOK’nin “maksimum derecesini” tanımlayan evrensel
bir “sabit” olduğu da iddia edilmektedir (Şekil 15’de fonksiyon b ile gösterilmiştir)
ancak bu konuda sayısal bir mutabakat bulunmamaktadır.
Ekonomide firmalar ve sektörler için konuyu ele alacak olursak, α-değerleri KKOK
için ana yorum kaynağıdır. Kompleksite teorisinin ışığı altında daha az denetlenen
bir sektörünün, muhtemelen daha yüksek
-değeri ile daha yüksek derecede kendi
kendini düzenleme göstereceği, katı bir biçimde düzenlenen sektörün, daha düşük bir
α-değeri ile daha düşük derecede kendi kendini düzenleme göstereceği sonucu
çıkarılabilecektir.
KKOK süreçlerini KKOK olmayan süreçlerden ayırmak için tanımlanması gereken
gözlemlenebilir unsurlar, istatistik dağılımlar ve fiziksel modellerdir. Ancak
türbülans, Brown devinimi, perkolasyon (percolation-süzülme) eşiği veya kaotik
sistemler gibi KKOK teorisinin bazı özelliklerini paylaşan ve dolayısıyla bir KKOK
sürecinden ayrılması zor olan fiziksel süreçlerde mevcuttur (Crosby, 2013). Bu
nedenle, KKOK ve türbülans veya aynı ölçeklenmeyi gösteren diğer süreçler
arasında ayrım yapılması her zaman mümkün olmadığından, güç kanunu davranışı
KKOK için yeterli bir sav sağlamamakla birlikte literatürde en çok uygulanan analiz
yöntemi olmuştur.
60
Kompleksite her şeyi değiştiriyor, tamam belki her şeyi değil,
ama iktisadı biraz değiştirdi.
Complexity changes everything; well maybe not everything,
but it does change quite a bit economics.
David Colander
Kompleksite karanlık enerji gibidir: ortadan kalkmaz.
Complexity is like dark energy: it doesn’t go away
Sergey Bratus
4. İKTİSATTA KENDİ KENDİNE ORGANİZE OLMA
4.1. İktisadının Evrimsel Yapısı
Kendi kendine organize olma, evrim sürecinde canlı yapıların ortaya çıkışı ve
değişimine odaklanan yeni, kapsamlı bir paradigmadır. İktisatta da kendi kendine
organize olma değişim ve evrim konusuyla yakından ilgilidir. Bu nedenle iktisatta
KKOK uygulamalarını ele almadan önce iktisatta evrimsel yapılara bakmak faydalı
olacaktır.
Evrim kavramı, zaman içinde gerçekleşen küçük ve sürekli değişmeleri
tanımlamaktadır. Biyoloji açısından evrim, türlerin zaman içinde değiştiği ve eski
türlerden yenilerinin ortaya çıktığı bir süreçtir. Biyoloji ile iktisadın etkileşimi 19.
yüzyılda Darwin ve Malthus’a kadar uzanmaktadır. İktisat teorisinin evrimsel bir
yolda gelişmesini sağlayan önemli iktisatçılardan biri Amerikan kurumsal iktisadının
kurucusu Veblen’dir. 20. yüzyılın başında ise Schumpeter görülmektedir. Daha sonra
teknolojik gelişmeyi Schumpeter’in ele aldığı biçimde inceleyen ve 1965 yılında
İngiltere’de
Sussex
Üniversitesi
iktisatçıları
tarafından
geliştirilmiş
Neo-
Schumpeteryen yaklaşım gelmektedir (Tuncel, 2009).
Neo-Schumpeteryen evrimselcilik başta olmak üzere, iktisat içerisindeki mevcut
evrimsel eğilimler heterojen yapıdadır. Bu heterojeniteye rağmen, birçok iktisatçı
tarafından kabul edilmiş bazı ortak başlangıç noktaları vardır (Robert ve Yoguel,
2014).
Foster
(2000)
evrimsel
iktisadı,
evrimsel
biyolojiye
dayanan
Darwinci/Malthusçu anlayışı ile termodinamik ve kompleksite teorisine dayanan
Schumpeteryen anlayış olarak ikiye ayırmaktadır. Bu anlayışlar arasındaki
farklılıklar Tablo 5’de özetlenmiştir.
61
Tablo 5: Evrimsel Düşüncenin İki Yapısı
Darwinci ve Malthuscu Anlayış
Schumpeteryen Anlayış
Değişim
“Nedensel,” kantitatif:
fonksiyonel, doğrusal ve tersinir:
(çoktan bire eşleme)
“Gelişme,” yenilik adaptif, doğrusal
olmama ve tersinemez (birden çoğa
eşleme / Çatallanma-Bifurcations)
Denge
Newtonyen: güçler denegesi
(Dengesizlik-Disequilibrium)
Termodinamik: yapısal değişim
eksikliği
(Dengede olmama-Nonequilibrium)
Düzen
Kendiliğinden düzen
(Optimizasyon)
Kendi kendine organize olma
kararsız/yitigen (Alışkanlıklar)
Evrim Süreci
Doğal seçim (örtük bilgi) (belirli,
sınırlı ve etkin çıktılar)
“Görünmez el”
Rassal mutasyon (yenilik)
(oluşan/emergent, belirsiz ve
bilinmeyen çıktılar) “Evrimsel el”
Kaynak: Foster, 2000.
Birçok evrimsel iktisatçıya göre (Foster, 1997; Metcalfe, 2010; Metcalfe ve
Foster, 2004), bilginin büyümesi ekonomik evrim işlemlerini uyarmaktadır. Aynı
şekilde, Foster (1997) parçaları birleştirerek biyolojik analoji temelli değil,
bilginin biçimlendirici rol oynadığı kompleks kendi kendine organize olma
üzerine bir evrimsel iktisat görüşü oluşturmuştur. Bu yazarlara göre, bilginin
yapısı bir bağlantı yapısıdır ve teknoloji, rutinler, alışkanlıklar, beceriler gibi
çeşitli bilgiler ile belirli bir çevredeki ağlardan oluşan bağlantı oluşumlarıdır.
Böylece, bu bakış açısından, ekonomik evrim ve dolayısıyla kompleksite iktisadı,
ağlar formundaki çoklu bağlantıların oluşumu ve evrimleşmesi ile ilgilidir.
(Martin ve Sunley, 2007)
Bu çerçevede farklı evrimsel iktisatçılar tarafından kompleksiteye yapılan katkıların
konu bazında sınıflandırması beş grupta toplanmaktadır (Robert ve Yoguel, 2014);
1. Alışkanlık ve rutinler
2. Yenilik (innovasyon) sistemleri
3. Birikimli nedensellik
4. Geribesleme ve artan kar/getiri
5. Kendi kendine organize olma
İlk grup, alışkanlık ve rutinler, firma seviyesindeki öğrenme süreçleri ve aynı
zamanda kurumsalcılık ve yönetim çalışmaları ile ilgili olmasından dolayı, her
zaman evrimsel olmayan bir yapı içerisindeki iktisadi ajanların ve kurumların
davranışlarına olan ilgisi ile tanımlanmaktadır. Biyolojik metaforları, teknolojik
evrim, doğal seleksiyon, tesadüfi genetik mutasyonlar gibi evrimsel biyolojiden
62
ödünç aldığı kavramları kullanmaktadırlar. Bu grubun katkıları iktisatta evrimsel
düşüncenin ontolojik varsayımlarını belirlemesidir. Bilgiye erişimi kısıtlayan sınırlı
rasyonalitenin varlığına ve çevresel belirsizliklere vurgu yapmaktadır. İlk grup
endüstriyel organizasyon, firma teorisi, yönetim ile ilgili olup, diğer yanda da
Avusturya düşünce biçimine karşı olup Amerikan kurumsalcılığı ile ilgilidir (Robert
ve Yoguel, 2014).
İkinci grup, yenilik sistemleri; kümeler, yerel, bölgesel, sektörel ve ulusal yenilik
sistemleri gibi kavramların tabanında yenilik ve teknolojik değişikliklerin sistemsel
boyutunu vurgulamıştır. Bu grup biyolojik analojilere pek başvurmayarak iktisadi
büyüme sürecinde teknolojik ve kurumsal dönüşümün rolüne odaklanan NeoSchumpeteryen yaklaşım teknolojik sistemlerin oluşma dinamiklerinin daha iyi
anlaşılmasına olanak sağlamıştır. Analizlerinin başlıca konuları arasında birbirine
bağlılık, doğrusal olmama, kurumların merkeziyetçiliği gibi öğeler bulunmaktadır
(Robert ve Yoguel, 2014).
Üçüncü grup ise birikimli nedenselliktir. Keynesyen, Schumpeteryen ve Kaldoryan
büyüme kaynaklarının üzerinde durmaktadırlar. Kaldoryan talep ve üretkenlik
arasındaki geri besleme fikirlerinde görülmektedir (Robert ve Yoguel, 2014).
Dördüncü grup geri besleme ve artan kar, Santa Fe Enstitüsü kompleksite iktisadı
görüşleri ile anılabilecek geniş bir düşünce akımından oluşmaktadır. Yalnızca yenilik
sürecine değil, ayrıca finans ve borsalar gibi iktisadi alanlara da doğrusal olmayan
dinamikleri uygulamışlardır. Ayrıca geri besleme mekanizmalarının davranışlar ve
kurumlar arasında da görülebileceği üzerine vurgu yapmışlardır (Robert ve Yoguel,
2014).
Son olarak kendi kendine organize olma olarak adlandırılan beşinci grup
gelmektedir. Ekonomiyi “kompleks uyum sağlayan sistem” olarak tanımlayarak;
Darwinci evrimsel biyoloji kavramlarının sosyoekonomik evrimi açıklamadaki
yetersizliği üzerine vurgu yapan yeni evrimsel yaklaşımdır.
İktisatta evrimsel yaklaşımın, bir şekilde çeşitlilik, doğal seleksiyon, kalıtım ve
benzeri kavramların iktisatta kullanıldığında, katı biyolojik çağrışımlar taşıması
gerekmediği, ancak evrimin iktisadi yoruma anlam katabilecek 'genel' içeriğini
belirlemek için kullanılabileceği ifade edilmektedir. Ancak uygulanabilir bir evrimsel
63
iktisadın sadece evrimsel biyoloji prensipleri temelli olup olamayacağı sorusu
üzerinde tartışma halen devam etmektedir (Martin ve Sunley, 2007).
4.2. İktisatta Kendi Kendine Organize Olma Yaklaşımları ve Uygulamaları
Kompleks sistemlerin itici gücü kompleksitenin temel sebebi olan “kendi kendini
düzenlemedir”. İktisatta kendiliğinden organize olma/kendiliğinden dönüşüm–
kuvvetli evrimsel ve Avusturya kökeni ile karakterize edilmektedir. Evrimsel köken,
iktisadi sistemlerin kendiliğinden dönüşümünün açıklanması ile çeşitlilik ve seçim
tarafından yönetilen popülasyon dinamiklerine ilgi göstermektedir. Avusturya kökeni
ise, iktisadi düzeni, sistem bileşenleri arasındaki etkileşimlerin merkezi olmayan
dengesizliklerinin dışsal sonuçları olarak vurgulamaktadır (Robert ve Yoguel, 2013).
Avusturya Okulunun önde gelen temsilcilerinden Friedrich Hayek, “kendiliğinden
düzen” (spontaneous order) ve kompleksite kavramını ekonomik ve politik
analizlerinin merkezine koymuştur (Pearce, 1994, 104). Avusturya Okulu piyasa
mekanizmasını “kendiliğinden düzenin” bir örneği olarak görmüştür (Colander,
2008, 10). Hayek çalışmalarında insanı iktisat ile sınırlandırmamış, psikoloji, biyoloji
ve sibernetik gibi diğer alanlarda da çalışmalar yapmıştır. Hayek’in erken
kompleksite teorisine ana katkısı, basit sistem davranışlarının öngörülmesinde insan
kapasitesi ve kompleks sistem davranışlarının modellemesinde insan davranışı
ayrımını yapmasıdır. Hayek, iktisat, biyoloji ve psikoloji gibi kompleks bilimlerin
fizik gibi modellenemeyeceğine inanmakla birlikte, kendiliğinden düzen fikri
nedeniyle, uyum sağlayan kompleks sistemler yaklaşımının öncülerinden biri olarak
kabul edilmektedir (Foster, 2005, 878). Ancak Hayek’e yapılan bazı referanslar
dışında, Avusturyalı iktisatçılar kompleksite teorisyenleri tarafından çok az
alıntılanmıştır.
Kompleksite iktisadında temel problemler kendi kendine organize olma etrafında
dönmektedir. Bazı kompleksite iktisatçıları bu kendini organize edebilme ve kendini
dönüştürebilme kavramlarına çok az değinirken, bazıları bu kavramları neredeyse hiç
kullanmamaktadır. İktisatta kendi kendine organize olmanın kompleksite ontolojisi
ile ilgili varsayımları ele alındığında Tablo 6’daki gibi 4 ana konu ile ilgili olduğu
görülmektedir.
64
Tablo 6: Kendi Kendine Organize Olmanın Kompleksite Ontolojisi
İle İlgili Varsayımları
I. Mikro-heterojenite
Mikro-heterojenite evrimsel süreci besleyen kaynaktır
II. Ağ Mimarisi
Kısmi yerel bilgi ağ etkileşiminden kolektif bilgiye artış sağlayacak
biçimde gerçekleştirilir.
III. Etkileşimler, dengesizlik
ve farklılık
Düzen ve dengesizlik arasında ayrım. Adaptif süreç içerisindeki
etkileşimler pozitif geri besleme, dengesizlik ve çeşitlilik
oluşturulması ve seçim üretir.
V. Oluşum
Düzen ve yapıların ortaya çıkması
Kaynak: Robert ve Yoguel, 2014.
İktisatta kendi kendine organize olma ile ilgili olarak makro ve mikro konularda
farklı çalışmalar yapılmıştır. Son zamanlardaki iktisat literatüründe kendi kendine
organize olmanın göstergesi olan güç kanunu dağılımlarının, iktisadın tüm
alanlarında mevcut olduğu ispat edilmiştir. Her şeye rağmen, şimdiye kadar
iktisatçıların güç kanunlarının mevcut olup olmadığının doğrulanmasına orta
derecede ilgi gösterdikleri ve güç kanunlarını dengeyle bağdaştıran çok az çalışma
olduğu görülmektedir (Farmer ve Geanakoplos, 2008).
Ayrıca hala KKOK’un sosyal bilimlere ve özellikle en kantitatif sosyal bilim olan
iktisatta uygulaması fiziksel ve biyoloji bilimindeki uygulamalara göre daha çok
tartışmalıdır. Şüphesiz iktisat, kompleks karşılıklı etkileşim içermektededir, fakat bu
etkileşimin Gaussyen dağılım ve Brown devinimi gibi rassal istatistik uygulamasının
ötesinde nitelendirip nitelendirilemeyeceği açık değildir (Turcotte, 1999).
İktisadi konulardan önce, sosyal alanda ilk kez Richardson (1941) logaritmik
kutulama ile orman yangınları modeline benzer şekilde savaşları incelemiş ve
savaşların yoğunluğunun güç kanununa yaklaştığını göstermiştir. Savaşların
yoğunluğunun güç kanunu istatistiğe uymasının temel nedeni, savaşlar bir KKOK
örneği olmasıdır. Orman yangınında kıvılcımın ağacı tutuşturması ve ağacın ait
olduğu tüm kümeyi yok etmesi gibi, benzer şekilde savaşlar da orman yangınındaki
kıvılcım gibi başlamakta ve diğer ülkelere bölgelere yayılabilmektedir. Bu tip yarı
kararlı/yarı dengede bölgelere Ortadoğu örnek olarak verilmektedir (Turcotte 1999).
İktisatta ise özellikle Schelling’in (1978) Ayrışma Modeli’nin34 ortaya çıkışından
itibaren, iktisadi yapılarda kendi kendini düzenleme süreçlerine olan ilgi artmıştır.
Schelling’in basit modelinde, iki türden birçok birey bir kafes üzerine dağılmış durumda olup, her
birey çevresinde kendine benzerlerin sayısının belli bir eşiğin altına düşmemesini istemektedir.
34
65
Schelling, bireylerin toplumda bir ayrışma istememesine rağmen, her bireyin
çevresinde bir miktar kendisine benzeyen komşusu olmasını istemesi sonucunda
sistemin bütününde bir süre sonra nasıl bir keskin sosyal ayrışmanın ortaya
çıkabileceğini göstermiştir. Ancak iktisattaki KKOK konusunun gelişmesinde
özellikle Bak (1992; 1993) tarafından yapılan iktisatla ilgili çalışmaların katkısı
büyüktür.
İlgi çekici KKOK konusu, özellikle de fiziksel olguya belirli bir atıfta bulunarak son
dönemde çok sayıda uygulamaya yol açmıştır. Ancak çoğu teorik simülasyon temelli
olup, gerçek verilerle iktisadi sistemler alanındaki uygulamaya yönelik çalışmalar
halen çok azdır. İktisat biliminde KKOK kavramının makroekonomide ilk
uygulanması Bak ve diğ. (1992; 1993) çalışmalarında bulunabilir. Bak ve diğ.
(1992), toplam iktisadi aktivitelerdeki sık ve büyük oynamaların, ekonominin farklı
sektörlerinde
birçok
küçük
bağımsız
düzensizliklere,
karışıklıklara
neden
olabildiğini, bu büyük katastrof olaylarını oluşturmak için hiç bir dışsal katolitör
güce
ihtiyaç
olmadığını
örnek
bir
modelde
etkileşimli
ekonomi
olarak
göstermişlerdir. Model, iktisadi aktivitelerdeki dalgalanmaların (oynaklık) durağan
(stable) bir Pareto-Levy dağılımı ile verildiği kritik bir duruma, kendi kendine
organize olmaktadır.
Bak ve diğ. (1993) çalışmasında ise toplu dalgalanmaların ortaya çıkışının
incelendiği üretim modeli35 geliştirilmiştir. Bu çalışmada, iktisadi aktivitelerdeki
oynaklıkların
nasıl
bir
sektördeki
birçok
küçük
bağımsız
şoklardan
kaynaklanabileceği gösterilmektedir. Üretim birimleri arasındaki yerel etkileşim ve
konveks olmayan teknoloji olarak belirlenen iki standart olmayan varsayımında
Schelling modelinde bir bireyin çevresinde kendi türünden çok az birey kaldıysa, birey yer
değiştirmektedir. Sistem dengeye ulaştığında, yeknesak bölgeler ortaya çıkmakta ve toplumda ayrışma
meydana gelmektedir. Ortaya çıkan ilginç sonuç, bireylerin benzerini arama eşiği mesela %30 gibi
düşük bir sayı bile olsa, toplumsal ayrışmanın %70 gibi yüksek bir sayıya ulaşabilmesidir.
35
Modelin amacı, karşılıklı bağlantılı üretim sektörlerinde değiş tokuş ve üretimi açıklamaktır.
Modelde n sektör vardır (örneğin I= I1,I2, I3,...In) ve herbir sektör h firmadan oluşmaktadır
| |
. Firmalar iki boyutlu n satır (her bir sektör bir satırda olmak üzere) bir ızgarada
bulunmakta ve h sütün (bir sektördeki her bir firma). Firma
çıktısını firmaların alt setine Ik+1
satmaktadır (aynı zamanda I k-1 alt setinden girdi satın almaktadır). Böylece firma I 1 birincil girdinin
üreticisi olmaktadır (her hangi bir girdi satın almamaktadır), ajan
son malın tüketicisidir (her
hangi bir mal satmamaktadır). Her bir firmanın stok tutmak ve üretimin optimum düzeyinde siparişleri
oluşturan basit konveks olmayan üretim fonksiyonu vardır. Son tüketicinin talebi asimetrik karşılıklı
etkileşimli yapıyla bütün sisteme yayılan küçük içsel şoklar tarafından etkilenmektedir. Bu durum
ekonominin sürekli olarak stok tutmayı ve üretim düzeyini yeniden organize etmesine neden
olmaktadır. Böylece model ekonominin KKOK sergilediğini göstermiştir (Bak ve diğ.,1993).
66
bulunulmasından dolayı küçük bağımsız şokların etkisi toplu olarak iptal
edilememekte ve ekonomiyi etkilemektedir.
Söz konusu Bak ve diğ. (1992; 1993) çalışmalarında, sistemlerin kendi kendini
düzenlemesinin dışsal şoka doğrusal olmayan (orantısız) bir tepki verilmesine neden
olduğu, sistemin kritik bir duruma doğru kendi kendine organize olurken, toplu çıktı
içerisindeki büyük dalgalanmaları da gözlemlemenin mümkün olduğu gösterilmiştir.
Krugman (1996) açık bir ekonomide kendi kendini düzenleme modeli geliştirmiştir.
Bu model aynı zamanda mekânsal ekonomi araştırmalarında da önemli bir etkiye
sahip olmuştur. Scheinkmann ve Woodford (1994) kuramsal iktisatta KKOK’yi
iktisadi dalgalanmalara ilişkin araştırma modellerindeki güç kanunu dağılımlarının
oluşumuna bağlamıştır. Söz konusu yazarlar toplu bir iktisadi faaliyetteki
dalgalanmanın etkilerinin, farklı sektörlere birçok küçük ve bağımsız şokların
iktisadi ajanların yerel etkileşimi ve diğer sebeplerden dolayı toplamda birbirlerini
iptal etmediği için oluşabileceğini belirtmişlerdir. Ormerod ve Mounfield (2002) ise
bunları Avrupa iş döngülerinde tanımlamıştır, Ponzi ve Aizawa (2000) mali piyasa
modellerinde güç kanunu dağılımlarından bahsetmektedir (Noell, 2006).
Agliardi (1998) bir kurumun gelişim yönünü incelemek “stratejik ikame edilebilirlik
oyunu” için bir model ileri sürmüştür. Model tek boyutlu döngüsel kafes üzerinde
bulunan N-ajanlar tarafından oynanan bir koordinasyonsuzluk oyunudur. Oyun,
teknolojik rekabetin bakımından, bir yeniliğin benimsenmesinin yalnızca iki
komşudan biri yaparsa optimal olduğu biçiminde geliştirilmiştir. Çalışmada
teknolojik uyum sağlamaların güç kanununa göre dağıldığı durumlarda, sistemin
geçiş sürecinden sonra kritik duruma nasıl kendi kendine organize olduğu
gösterilmektedir.
Ormerod (2002) güç kanununu ABD iş döngüleri içerisinde tanımlamıştır.
Andergassen, Nardini ve Ricottilli (2003) endojen yenilik dalgalarının dinamikleri
evrimsel iktisat literatürü ile ilave bağlantıların kurulduğu Schumpeteryen evrimsel
bir çerçevede incelemiştir. Makro konularda ekonomik krizler ve kendi kendine
organize olma konusunda ise, Xi, Ormerod ve Wang (2011; 2012) ile Sirghi ve
Dumitrescu (2011) çalışmaları örnek olarak verilebilir.
KKOK ve güç kanunlarını dengeyle bağdaştıran model Nirei (2006) tarafından
önerilen iktisadi dalgalanmalarla ilgili genel bir denge modelidir. Bu model, güç
67
kanunu davranışının üretim mekanizmasının öge boyutuna (granularity) göre
yönlendirildiği bir KKOK modelidir. Bazı sektörler en azından belli bir
büyüklükte olan üretim tesislerine ve altyapıya ihtiyaç duyarlar. Yeni bir üretim
tesisi inşa edildiğinde veya eski bir tesis onarıldığında, üretim farklı bir düzeyde
atlama yapar ve tedarik fonksiyonu durur. Üretimdeki bu tür değişiklikler denge
dağılımını
etkileyebilir
ve
sistemi
yarı
kararlı
bir
dengeden
diğerine
yönlendirebilir. Üretim büyüklüklerin boyutu, a = 1,5 olduğu bir güç kanunu
dağılımıyla bir kazanç dağılımına neden olmaktadır (Nirei 2006’dan aktaran
Farmer ve Geanakoplos, 2008).
İktisadi sistemlerin mikro konulardaki nicel davranışları ise genellikle firma
dinamikleri üzerine, firma büyüme ve büyüklükleri konularında yapılmıştır.
Mandelbrot (1963) pamuğun ve diğer tarım ürünlerinin fiyat değişikliklerinde
(çoğunlukla fiyat dalgalanmaları) güç kanunu dağılımı gösterdiğini belirlediği
çalışmasından itibaren birçok araştırmacı tarafından firma dinamikleri irdelenmeye
başlamıştır.
Ayrıca fizikçilerin yaptıkları çalışmaların çoğu zengin veri bulunabilen finans
piyasalarında güç kanunlarının oluşumunun modellenmesine yoğunlaşmıştır. Bu
konuda en önemli alan borsalar olup, borsalardaki fiyat hareketleri çığlara benzetilen
kırılmalar ile karakterize edilmeye çalışılmıştır. Bak, Paczuski ve Shubik (1997)
borsaların davranışlarının KKOK’e bir örnek olup olmayacağı ile ilgilenmişler ve
borsalarda kırılmalar öncesinde log-periyodik (kompleks fraktal) oynaklık olup
olmadığını tartışmışlardır. Fakat Turcotte (1999) tarafından Bak, Paczuski ve Shubik
(1997) çalışmasının geçerliliğinin ve yorumlarının şüpheli olduğunu belirtilmiştir.
Bartolozzi, Leinweber ve Thomas (2005) ise, yüksek frekanslı veri olarak ABD pay
senedi endeksi gürültüsünü ayırmak ve çığ büyüklüğünün, süreli (duration) ve
laminar zamanda güç kanunu davranışının istatistiksel analizi için dalgacık (wavalet)
yöntemini kullanmıştır. Uyumlu (coherent) olayları tanımlayarak çığ büyüklüğünün
güç kanunu dağılımı gösterdiğini saptamakla birlikte, bunun KKOK durumu
olduğunu iddia etmek için yeterli olmadığını belirtmiştir. Benzer şekilde Rao, Yi ve
Zhao (2007) çalışmasında yüksek frekanslı Çin borsası verileri ile fiyat
değişimlerinde kümeleme yaparak, bazı fiyat oynaklıklarının (volatility) güç kanunu
davranışı, bazılarının ise klasik KKOK modellerde olmayan asimptotik güç kanunu
davranışı gösterdiğini saptamıştır.
68
Ancak yapılan tüm modeller hala niteliksel olup, çalışmaların verileri tamamen ikna
edici bir şekilde açıkladığını söylemek mümkün değildir (Farmer ve Geanakoplos,
2008). Sonuç olarak, kendi kendine organize olma konusundaki bu ilk çalışmalar,
açık bir biçimde, mikro seviyede eşik dinamikleri tarafından yönetilen geniş
karşılıklı etkileşimli iktisadi sistemlerin dinamiklerini belirleyebilmek için yeni bir
yaklaşım olarak KKOK’un büyük potansiyel olabileceğini göstermektedir.
4.3. İktisadi Sistemlerde Kendi Kendine Organize Olmanın Ana Mekanizması
İktisatta temelde güç kanunu dağılımları ve bunlar vasıtasıyla iktisadi sistemlerde
kendi
kendini
düzenleyen
kritiklik
durumunun
ortaya
çıkmasını
yaratan
mekanizmalar, rekabet ve iş döngüleri olarak belirtilen karşılıklı etkileşimlerdir.
Bu çerçevede iktisadın temel KKOK unsuru bilgidir. Eğer bilgi yoksa, hareket için
motivasyon yoktur. Bu kum yığını modeline benzemektedir. Kum yığınında enerji
girdisi devamlı kum eklemesi ve enerji çıktısı aralıklı çığlardır. İktisadi sistemde ise
özellikle borsalarda, enerji girdisi bilgidir ve enerji çıktısı fiyat oynaklığıdır. Eğer
fiyat oynaklıkları güç kanunu dağılımı gösterirse, bu fiyat oynaklığı analoji olarak
KKOK konusu tarafından açıklanabilir (Rao, Yi ve Zhao, 2007).
Kum yığınına yapılan analoji ile niteliksel (kalitatif) olarak çeşitli sistemlerin
evrimsel dinamiklerini açıklamak mümkün olabilmektedir (Tablo 7). Söz konusu
benzerlikler KKOK sisteminde olması gereken itici güç, cevap, sistem durumu ve
rahatlama olarak 4 unsuru içermektedir. Tablo 7’de görüldüğü gibi bir iktisadi
sistemin KKOK yaratan unsurları, bilgi, fiyat, krizler, arz ve taleptir.
Tablo 7: Kum Yığını Modeli ile Bazı Sistemler Arasındaki Analojiler
Kum Yığını
Modeli
Yazılım (Software)
Sistem
Elektrik Güç
Ekonomi
Sistemi Kesilmesi
İtici güç (girdi)
Kum konması
Tüketicilerin yeni
değişim talepleri
Tüketicilerin
fazla yüklenmesi
Bilgi
Cevap/event
(çıktı)
Kum
kayması/çığlar
Değişim
yayılması/çoğalması
Sınırlı akım
Fiyat
Sistem durumu
Eğimli (gradient)
profil
Rahatlama/ tekrarlama
Yüklenme
Krizler
(loading) örüntüsü
Rahatlama
gücü/zorlaması
Yerçekimi
Tüm şirket
paydaşlarının
(stakeeholder)
memnuniyeti
Elektrik
kesilmesine
cevap
Arz ve
talep
Kaynak: Carreras, Newman ve Dobson 2004, 1739; Rao, Yi ve Zhao, 2007; Wu ve Holt, 2006,16.
69
İktisatta KKOK kuralı olarak, ajanların kararlarının blok bir mermer gibi değil, kum
taneciği gibi yapışkan olduğu tartışılmaktadır. Arz ve talepteki gerilim, hareketi
yaratmaktadır. Yerçekiminden arz ve talebe, düzensiz kum taneciğinden düzensiz
tüketiciye ve yönetimsel karar sürecine ve çıktıya, biyolojik KKOK’den firmaların
ve borsaların KKOK durumu kum çığları ile paralellik arz etmektedir. Bunun
sonucunda güç kanunu biçiminde çığlar gibi iktisadi olaylar ve değişimlerde güç
kanunu biçiminde olmaktadır (McKelvey, Lichtenstein ve Andriani 2010).
Kendini düzenleyen kritiklik durumunun gelişmesi için gerekli olan eşik seviyeleri,
yarı kararlılık, ucu ucuna kararlılık ile ilgili süreçler (eşik seviyelerinin birikimi ve
gevşemesi, çığ benzeri sistem değişiklikleri) her iktisadi sistemde bulunabilmektedir.
İktisadi sistemler yapısal gelişmeler, iş aktivitelerindeki iniş çıkışlar ve beklenen
karlılığa dayalı yapılan yatırımlar gibi birçok eşik seviyeleri ile doludur. İktisadi
faaliyetler, tamamen olmasa bile, büyük ölçüde etkileşim egemenlikli olup,
değişiklikler genelde yarı kararlı yapıların evrimleşebilmesi ve zaman ölçeklerinin
oluşabilmesi için yeterli olacak şekilde yavaş veya hızlı gerçekleşmektedir (Noell,
2007).
İktisadi sistemlerin kompleks oluşan (emergent) özellikleri için Tablo 8’de verilen
örneklere bakıldığında, “rekabetin” iktisadi sistemlerde kendi kendini düzenlemenin
ana mekanizmalarından biri olduğu görülmektedir.
Tablo 8: Dinamik Dengeleri Olan İktisadi Olaylar
İktisadi Sistemlerde
Kompleks Oluşan
Özellikler
Tipik Davranışsal
Bileşenler
Temel Kendi
Dinamik Denge
Kendini Düzenleme
Göstergeleri (Güç
Mekanizmaları
Kanunu Dağılımları)
Piyasalar
Tedarik, talep, kendi
kendini denetleme
Rekabet
Fiyatlar, hacimler
İktisadi sektörler ve
bölgeler
Üretim, pazarlama, kendi
kendini denetleme
Rekabet, işbirliği
Yapısal değişkenler
Tedarik zincirleri ve
ağlar
Uzmanlaşma, büyüme,
bütünleşme, dış kaynak/
taşeron kullanımı
Oligopolistik
rekabet
Yapısal değişkenler
Teknolojik ve kurumsal
yenilik
Benimseme, uyarlama,
taklit
Dağılım
Üretkenlik, verimlilik
Uzun vadeli iş döngüleri
Yatırımlar, üretim
Yatay rekabet
Üretim değeri, karlar
İktisadi ve sosyal
kurumlar
Lobicilik, politika ve
denetleme, kendi kendini
denetleme
Politik rekabet
Yapısal değişkenler
Kaynak: Noell, 2007, 231.
70
Kendi kendini organize eden iktisadi ajanlar ile bunları düzenleyen bağlantılar
arasında etkileşimler vardır. Ancak bir ekonominin katı bir şekilde denetlenmesi
kendi kendine organize olmayı engellemektedir. Kendi kendine organize olmanın bir
süreci olarak görülen rekabet, kompleksite teorisi ile standart ekonomi teorisi
arasında güçlü ve kavramsal bir bağlantıdır. Rekabet Adam Smith’in tek “görünür
eli” statik piyasa dengesinin, dinamik dengeleri tetikleyen sayısız “düşüncesiz ele”
dönüşmesini sağlamaktadır. Bunun yanında, planlanan faaliyetler ve iktisadi ajanlar
arasındaki karşılıklı ekileşimi artırmak ve rekabeti sürdürmek için planlanmamış yan
etkiler önemli rol oynamaktadır. Fiyat seviyelerinde, kalite taleplerinde, genel üretim
maliyetinde vb. konularda gerçekleşen tüm değişiklikler, değişmeyi amaçlamayan
iktisadi ajanların karşılıklı faaliyetlerine dayalıdır; buna örnek olarak bir malın fiyat
dağılımının malın fiyatının artırılması veya azaltılması yoluyla değişmesi verilebilir.
Ayrıca fiyat değişimi ilişkilerinin sonuçlarının ve etkilerinin planlanmamış yan
etkileri vardır ve bunlar rekabeti belirlemektedir (Noell, 2007).
Rekabet yeterli derecede büyük olan, klasik bir şekilde bileşenlerinin özellikleriyle
açıklanamayan bir iktisadi sistemin oluşan (emergent) özelliğidir (Noell, 2007).
Kompleksite literatüründe tanımlanmış, kendini organize etmekle ilgili en ilginç
bakış açılarından biri, rekabette bulunan iki türün uyum sağlamak ve ayakta kalmak
için koşmaya eşdeğer bir yarışa hapsedildiği 'Kızıl Kraliçe'36 (veya rekabetçi eş
evrimlilik) etkisidir. Firmaların birbirini tetiklemek suretiyle giriştikleri rekabet
temelli süreçler, bütünüyle Kızıl Kraliçe Etkisi’nin kapsamını oluşturup, bu
çerçevede Kızıl Kraliçe Etkisi ile rekabet, taraflar arasındaki dengeyi sürekli bozan
bir güç olarak ortaya çıkmaktadır. Böylelikle bu etkinin, rekabet edenleri devamlı
yeni değişiklikleri uygulamaya koymaya zorlanarak, yüksek teknoloji ve finansal
sektörlerdeki yenilik dinamiklerini açıklayabileceği tartışılmaktadır. Belli bir
bölgedeki/kümedeki firmaların yakın rekabetten ötürü yeniliklere zorlandığı Kızıl
36
Kızıl Kraliçe Etkisi’nin çıkış noktası, Lewis Carroll’un (1960) “Alice Harikalar Diyarında” isimli
eseridir. Bu eserde, masalın başkahramanı Alice, Kızıl Kraliçe’nin ülkesinde Kızıl Kraliçe ile birlikte
koşmaktadır. Çok hızlı koşmasına rağmen olduğu yerde ancak kalabilen Alice, Kızıl Kraliçe’ye;
“Benim ülkemde, bu kadar uzun süre ve çok hızlı koşarsan, herhangi bir yere varabilirsin!” der.
Bunun üzerine Kızıl Kraliçe, “Yavaş bir ülke! Burada gördüğün gibi, bu şekildeki koşman, seni ancak
aynı yerde tutabilmeye yetmektedir. Herhangi bir yere ulaşmak istiyorsan, bu koştuğundan iki kat
daha hızlı olmalısın.” yanıtını vermiştir. Bu masaldaki konuşmadan esinlenen biyolog Valen (1973)
Kızıl Kraliçe Etkisi’nin, türlerin gelişimi açısından sahip olduğu tedrici role vurgu yapmıştır. Böylece
herhangi bir sistemin, birlikte geliştiği sistemlere göre canlı kalabilmesi için, yeniliğe-inovasyona
gereksinim olacağı ileri sürülmektedir (Koç ve Yavuz, 2011).
71
Kraliçe etkisinin mekansal olarak tanımlanmış bir türünü öngörmek zor değildir
(Martin ve Sunley 2007).
Diğer taraftan üretim/iş döngüleri ekonomide en önemli dinamik olaylar olup,
KKOK yaratan durumlardır. Kompleks iş dinamikleri olan bir sektörde düzenli
döngüler fazlasıyla olasılık dışıyken, düzensiz iniş çıkışlar dinamik denge hali için
tipiktir. Ayrıca, KKOK teorisi, politika tedbirlerinin, fiyat değişikliklerinin ve
denetimlerin neden bazen küçük olsalar bile güçlü bir sektörel etkiye sahip
olduklarını, bazen de büyük olmalarına rağmen hiç etkide bulunmadıklarına ilişkin
sebepler ileri sürmektedir. Sektör düzenlemesinde kayda değer değişiklikler, yalnızca
sektör veya sektörün büyük kısımları marjinal derecede kararlı olan kritik bir
durumda ise gerçekleşmektedir. Sanayi üretiminde yeni yatırımlar ve yatırımın geri
dönüşü, kar beklentileri tarafından tetiklenir ve karlılık eşiklerine bağlıdır.
KKOK teorisi iş sektörleri veya endüstrilerin analizine uygulandığında ortaya iki
ilginç soru çıkar:
1. Bir sektörün zaman içindeki değişiklikleri üretim değerlerindeki değişimler
güç kanunu dağılımları gösterip, bu yolla kendi kendini düzenleyen bir
sektöre işaret edebilir mi?
2. Birinci soruya olumlu cevap verilmesi durumunda, bir sektördeki kendi
kendini düzenlemenin özel hali veya derecesi hakkında güç kanunu dağılımı
fonksiyonlarından daha fazla hangi bilgiler edinilebilir?
İktisadi sistemlerde kompleksitenin “aşağıdan yukarıya” meydana gelişi hakkındaki
anlatım Şekil 16’da şematik olarak özetlenmiştir. Deterministik sistemler veya kaotik
sistemler yüksek ya da düşük düzen derecesi sebebiyle, gerekli kararlı etkileşimden
yoksundur ve gerçekte yalnızca kısa geçiş safhalarında var olurlar. Tarım, elektrik
piyasası, sermaye piyasası gibi çok denetlenen, üretim kotası, piyasaya giriş kısıtı ve
fiyat sabitleme gibi politik olarak belirlenmesi sebebiyle kendi kendini düzenleme
güçlerinin kısa bir süre azaldığı sistemler, deterministik ve iyi düzenli bir iktisadi
sistem olarak görünebilir. Ancak düzenlemelerin sektördeki ekonomik ve teknolojik
gelişmelerin mevcut düzenlemeleri geçersiz kılması sebebiyle, göreceli olarak kısa
süreler sonra “reform” ile yenilenmesi gerekmektedir. Koordineli veya bağımsız olup
olmamaları fark etmeksizin, iktisadi ajanların faaliyetleri kendi kendini düzenlemeye
yol açmakta, bu da KKOK süreci vasıtasıyla kompleksite ve dinamik dengelere
sebep olmaktadır.
72
Dinamik Denge
Güç Kanunu
Dağılımı
Kompleks
Sistemler
Sistem
Kompleksitesi
Kendi Kendine
Organize Olan
Kritiklik (KKOK)
Belirleyici
Sistemler
Kendi Kendine
Organize Olma
Planlanan
Aktiviteler
Statik Denge
Karşılıklı
Etkileşim
İktisadi Ajanlar
(sistem bileşenleri)
Kaotik
Sistemler
Planlanmayan
Yan Etkiler
Dengenin
Yokluğu
Şekil 16: İktisadi Ajanların ve Dinamik Dengelerin İktisadi
Sistem Tipinde Etkileşimi
Kaynak: Noell 2007.
Kendi kendini düzenlemeye yönelten ve bundan doğan kompleks sonuçları tetikleyen
unsurlar temelde amaçlanmayan yan etkilerdir. Amaçlanmayan yan etkilerin
kaçınılmaz işleyişleri yeni oluşumlara (emergence), yani sektörlerde yapısal ve
fonksiyonel değişikliklere sebep olur. Amaçlanmayan yan etkilerin mekaniği oldukça
basittir. Firmalar, tüketiciler ve aynı zamanda denetleyiciler gibi iktisadi ajanların
ekonomide belirli amaçlarla temelde faydalarını maksimize etmek için çeşitli
faaliyetlerde bulunur. İktisadi ajanların hemen veya gecikmeli olarak görülen yan
etkileri mevcuttur; örneğin bir ürün için gerçekleşen her bir fiyat değişikliği bu
ürünün fiyat dağılımını değiştirir. Fiyat dağılımlarının değişmesi ürün için olan
talepte değişikliklere yol açabilir. Ürünün fiyatının düşmesi, bir ya da daha fazla
firmada üretimini karsız hale getirip, bu firmaların faaliyetlerine son vermesine
neden olabilir. Yeterli derecede yan etki oluşması durumunda, durum yapısal
değişiklerle sonuçlanabilir. Genelde amaçlanmayan yan etkiler iktisadi ajanların
etkileşim örüntülerini değiştirir. Geribildirim tepkilerinin etkileri güçlenir ve çok
sayıda yan etkinin zaman içinde ve aynı anda işliyor olmasından dolayı, gerçek
dünya ekonomilerinde gözlemlediğimiz kompleks etkileşim örüntüleri oluşur. Sonuç
olarak iktisadi ajanların etkileşiminde, iktisadi sistemlerin gelişimi ve ürünleri,
ajanların amaçları ile özelliklerinden çok daha önemlidir (Noell, 2007).
73
4.4. Kompleksite Teorisi İktisadi Sistemlerin Analizinde Kullanılmalı Mıdır?
Gerçek dünyada iktisadi sistemlerinin genelde kompleks olduğu ve “açık sistemler”
yaklaşımı ile tahmin edilebileceği ileri sürülmektedir. Buna ek olarak, iktisadi
sistemlerin, genel kompleks sistemlerin temel ve gelişmiş oluşan (emergent)
özelliklerine (örn: KKOK, fraktallar, çekim noktaları) sahip olmasının oldukça
muhtemel olduğuna işaret edilmektedir. Özellikle KKOK teorisinin iktisadi
sistemlerde dinamik dengeler ve kompleksite kaynağı olarak belirlenmeye
çalışılmaktadır.
Kompleksite teorisi iktisadi sistemlerin analizinde kullanılabilir mi veya kullanılmalı
mıdır? Bu yöntemlerde standart analitik modellere göre herhangi bir avantaj var
mıdır? Kısacası Ockham’ın usturası mantığı ile “her şeyin birbirine eşit olduğu bir
ortamda, en basit çözüm en iyisidir” sözüyle hareket edildiğinde, “kompleksiteye
dayalı analiz ve modelleme araçlarının uygulamadaki yararı nedir?” sorusu
sorulabilir.
İktisatta kompleksite yöntemlerinin lehine olan önemli sebepler Noell (2007)
tarafından aşağıdaki gibi sıralanmıştır:
İktisadi sistemlerin standart politika analizinde varsayılmış olan yapıdan daha
farklı olduğu kesindir. Kompleksite teorisi, bir sistemde yüksek düzeyde
kompleks sonuçlara yol açan ve esasen basit olan kendi kendini düzenleme
süreçlerinin ortaya çıkarılmasına yardımcı olmaktadır. Bunlar görünürde
rassal ve sistemsiz, ancak gerçekte düzenli ve öngörülebilir yapılar
doğurmaktadır.
Kompleks sistemler teorisi, özellikle çekim noktaları olmak üzere, iktisadi
sistemler için oldukça yüksek düzeyde tahmin edilebilir makro yapılar
öngörmektedir. Kompleks sistemler teorisinde, uzun vadeli tahminler
işlemsel ve ampirik karakterden çok, stratejik ve teorik bir karaktere sahiptir
ve özel durumlara göre daha çok iktisadi sektörlerin makro-özelliklerine
odaklanmaktadır.
İktisadi ajanlar, ajan grupları ve kurumlar politika tedbirlerine uygun olarak
bağımsızca (autonomously) tepki verir. İktisadi sistemlerin, dışsal şoklara ve
etkilere doğrusal olmayan tepki vermenin oluşan (emergent) özellikleri
dolayısıyla kontrol edilmesi zordur.
74
“Yukarıdan aşağıya” politikası yerine “aşağıdan yukarıya” yaklaşımlar ve
kontrol yaklaşımları dikkate alınmaktadır. Yalnızca iktisadi ajanların politika
tedbirlerine tepkileri bütünleştirilmemekte, aynı zamanda iktisadi etmenler
arasındaki etkileşimler, olası yan etkiler ve bunların muhtemel sonuçları da
bütünleştirilmektedir.
Bir diğer önemli görüş ise bir ekonominin veya iktisadi sektörün
kompleksitesinin bunun dinamik kararlığı için en iyi garanti olduğudur.
Kompleksite, düzensiz rassal veya karmaşık yapılardan çok, yüksek derecede
düzenli basitlik anlamına gelmektedir. Dolayısıyla kendi kendine organize
olma güçleri desteklenmeli ve iktisadi ilişkileri çok fazla kontrol etmek ve
kısıtlamak yerine yüksek derecede kompleksiteye
izin verilmelidir.
Ekonominin işleyişini tamamen anlamak gerekli değildir, ancak bunun
optimum şekilde kendi kendini düzenlemesi için gereken koşullar anlaşılmalı
ve sürdürülmelidir.
Kompleksite teorisi, standart iktisat yöntemlerine göre daha fazla teorik çaba
gerektirirken, standart iktisat yöntemlerine göre çok daha sade analitik yöntemler
sunmakta ve esas verilere daha az talep olmasına yol açmaktadır. Böylece,
Ockham’ın usturası çerçevesinde, kompleksite teorisinin karşılaştırılabilecek standart
iktisat yöntemlerine göre, tamamıyla daha basit ve/veya daha güçlü analitik araçlar
sunabileceği ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla kompleksite teorisi mevcut araçlar
arasına eklenebilecek önemli bir destek kaynağı olarak kabul edilmelidir.
İktisatta kendi kendini organize edebilen metafor kullanımından dolayı konunun
aleyhinde olan görüşler ise Martin ve Sunley (2007) tarafından aşağıdaki gibi
açıklanmıştır.
İlk olarak, kendi kendini oluşturma (autopoietic) teriminin bir şehrin, bir
bölgenin ekonomisinde ne kadar geçerli olabileceği sorusu vardır.
Bölgesel ekonomiler içsel olarak uyumlu yapılar değillerdir: bir şehrin
veya bölgenin bütünündeki organizasyonel istikrarı etkilemeden, belli
parçalar eklenebilir veya çıkarılabilir. Bir çok firmanın, diğer yerel
firmalarla arasında hiç yoksa birkaç tane bağlantısı vardır ve bir bölgenin
ekonomisinin farklı parçaları farklı yollarda işlev görebilir ve dış çevreye
(dış piyasalara) farklı yollarla bağlanabilir. Bir diğer deyişle, ekonomi
75
içinde kendini organize etme, kendi kendini oluşturma ile eşit tutulmak
zorunda değildir.
Kompleks sistemlerdeki temel varsayım olan, sistemi oluşturan parçalar
arasında dağınık ve dağıtılmış kontrol yapısı, birçok tipteki iktisadi
organizasyonlara açıkça uygulanamaz. Kompleksite iktisadı, kurumsal ve
organizasyonel düzenlenme biçimini tüm ekonomide kuvvetli biçimde
etkileyen güç eşitsizlikleri ile ilgili çok az şey belirtmektedir.
Kendi kendine organize olma, iktisadi sistemlerin sınırlarının içsel
dinamiklerini belirlemenin çok zor olduğu durumlarda tartışmalıdır.
Piyasaların kendi kendini düzenleme (self regulation) ve işbirliği (coordinating) biçimi gösterirken, bu işbirliği etkisinin oluşumunda çok
sayıda kurumsal ve politik önkoşullar olduğu açıktır.
Ekonomide kendi kendine organize olma, bağlantısallık ve düzen
arasındaki ilişki ile ilgili daha fazla sorular vardır. Kompleksite
teorisyenleri kendi kendini organize etmeyi düzen ve kaos arasında kritik
bir denge olarak görmektedir. Potts'a (2000) göre, bu dengenin doğasını
anlamada, iktisadi dünyadaki bağlantısallık derecesi temel anahtardır.
Düzenli bir sistem, düşük seviyede bağlanırlık olarak tanımlanır. Düşük
bağlantısallık, sistemde yüksek derecede bir düzeni ve istikrarı ifade
etmektedir. Bütün unsurların diğerleriyle bağlandığı sıradışı bir durumda,
sistem bütünüyle istikrarsız ve kaotik olacaktır.
Ancak ekonominin mekansal yapısında yüksek derecede istikrar ve düzen
vardır. Şehirler, endüstriyel bölgeler bir gecede oluşmamakta veya
kaybolmamakta; endüstriyel bölgelerin ve kümelerin örüntüleri bir günden
diğerine değişmemektedir. Bu istikrar ve düzen, şehirler ve bölgeler
arasında, düşük seviye bağlanırlığın sonucu olarak görülebilir. Kısaca,
kendi kendine organize olma, bağlanırlık ve düzen arasındaki ilişkiler,
iktisadi coğrafya bağlamında daha geniş ayrıntıya girmeye ihtiyaç
duymaktadır.
Hodgson ve Knudsen'e (2006) göre, kendini organize etme tek başına bir
evrimsel iktisat teorisi sağlamaya yetmez, çünkü seleksiyon hakkında
hiçbir şey söylememektedir: Kendi kendini organize edebilme tek başına
76
uyum sağlamayı ve farklı sağkalımlarını açıklayamamaktadır. Ancak
iktisadi sistemlerde bağlantıların ve birbirine bağlanmaların oluşumunun
(kendini organize etme) sonradan ortaya çıkan seçimlerinden açıkça
ayrılıp ayrılamadığı tartışmalıdır. Kendini organize eden sistemlerin,
düzensizlik ve fazla düzen arasında dengeyi kuracakları, 'kaos eşiği' olarak
adlandırılan dengeli bir duruma doğru hareket ettiği ifade edilir (Potts,
2000). Bu kritik durumda, Kompleks sistemlerin, evrimsel ve rekabetçi
baskıları karşılayabilecek dinamik verimliliği vardır, oysaki fazlasıyla
düzenli ve bir o kadar da kaotik, istikrarsız sistemlerin ikisi de elenmiştir.
Tüm kanıtları bir araya getirirsek, iktisadi dinamiklerin KKOK sergilemeleri
muhtemel değildir, fakat KKOK’a birçok yönden benzerlikler taşıdıkları söylenebilir
(Pueyo, 2014).
77
Kaos dünyada zorluğa neden olmakta, fakat aynı zamanda yaratıcılık ve
büyüme için fırsat sağlamakta
Chaos in the world brings uneasiness, but it also allows the opportunity
for creativity and growth.
– Tom Barrett
Herkes dağın tepesinde yaşamak ister,
fakat bütün mutluluk ve büyüme dağa tırmanırken olur.
Everyone wants to live on top of the mountain,
but all the happiness and growth occurs while you’re climbing it.
– Andy Rooney
5. FİRMA DİNAMİKLERİ, KOMPLEKSİTE VE KENDİ KENDİNE
ORGANİZE OLMA
5.1. Firma Anlayışı ve Firma Teorilerinin Oluşumu
Firmalar iktisadi ajan olarak, iktisadın en önemli unsurlarını oluşturan oluşumlardır.
Bu nedenle firmaların tarihsel durumu, oluşum amaçları ve firma teorileri iktisatta
önemli bir araştırma konusu olmuştur. Firma37 farklı kişilere farklı şeyler ifade
etmektedir. Pratikte ikibin yıldır bir şekilde firmalar var olmasına karşın
38
(Walker,
2010, 2), firma teorisini, oluşturma girişimlerinden ilkinin Smith (1776) tarafından,
Milletlerin Zenginliğinin Doğası ve Nedenleri Üzerine Bir İnceleme çalışması
sırasında yapıldığı kabul edilmektedir (Ledenyov ve Ledonyov 2013). Ancak
günümüz firmalarının yüzyıl önce başlayan sanayileşme sürecinin bir ürünü olması,
firmaların varlığı, organizasyonları ve sınırları için bir firma teorisi açıklama
girişimleri sadece 1920’lere veya 1930’lara kadar geri gitmektedir. Çağdaş firma
teorileri ise, çok daha yeni olup 1970’lerde geliştirilmiştir. 1970’lerden önce firmayı
bir üretim fonksiyonu veya üretim olanakları seti olarak gören, basitçe girdilerin
37
Epistomolojistler (bilgi bilimci) konuyu, İtalyanca “firmare” imza-onaylama anlamından gelen
Alman firma orijinli olarak anlamaktadır. Firmanın bir çok yasal formu hala bu anlamı
yansıtmaktadır. Firma sahibi, ya da onun imzası, ekonomik bir ajan olan firmanın yürütmekte olduğu
faaliyetler ile eşit anlamdadır (Zettining 2003, 35)
38
Eski Hindistan’da M.Ö. 800’e kadar giden şirket özelliklerine sahip bir kurum Sreni’nin bulunduğu
ifade edilmektedir. Sreni’ler ekonomik amaçlı olarak M.S. 1000 yılına kadar yaygın olarak
kullanılmışlardır (Harris, 2007, 25). Sreni organizasyonel bir kuruluş olup, modern şirketlerin
kurumsal yönetimleri ile benzerlikleri vardır. Eski Hindistan’da bu tip kuruluşlar her türlü işlerde
(ticarette) politik ve belediye aktivitelerinde kullanılmaktaydı. Bazı Srenilerin 1000 üyesi olduğu ve
bunda bir üst limit olmadığı bilinmektedir. Sreni başkanı genellikle Sreni üyeleri arasından seçimle
geliyordu. Sreni de üç ayak vardı, üyeler, başkan (jetthaka, sreshtht) yönetici memur (kayra
chintakah), oldukça gelişmiş kurumsal yönetim ilkeleri bulunmaktaydı. Sreni’ler M.S. 1000 yıllarında
çeşitli sebeplerden dolayı faaliyetleri son bulmuştur (Khanna, 2005).
78
çıktıya dönüşüm aracı olarak kabul edilen ana akım firma teorisi mevcuttu (Walker
2010, 34). Bu teori firmaları, tam olarak belirlenebilen teknolojik seçeneklerle,
maliyeti en aza indiren girdiler seçerek, karı maksimuma çıkaracak şekilde hareket
eden tek bir rasyonel ajana indirgemiştir (Axtell 1999).
Firma teorisi, firmanın varlığı, davranışı ve pazarla ilişkileri üzerine yapılan
çalışmaların bütününü oluşturan, mikroekonominin en büyük çalışma alanlarından
birisidir. Zaman boyunca mikroekonomik ve makroekonomik bakış açılarındaki
değişikliklere paralel olarak firma teorileri de gelişmiş ve farklı sorulara cevap
aramaya çalışmıştır. Temel olarak firma teorisi bir piyasa yapısı içerisinde faaliyet
gösteren firmaların niçin kurulduğu ve ne tür fonksiyonlarla tanımlanabileceği
sorularına çözüm aramaktadır. Freiling (2004) ve Levy (1994) ise firma teorisinden
bahsedildiğinde şu soruları sormaktadır.
Firmalar zaman boyunca nasıl gelişir ve değişir?
Firmalar niye var olurlar?
Firmalar niye çöker ve onları sürükleyen güç nedir?
Firmanın çalışma sınırlarını hangi unsurlar açıklamaktadır?
Bir kişiden fazla kişiden oluşan firmaların içsel organizasyonunu açıklamak
nasıl mümkündür?
Niye bazı firmalar diğerlerine göre daha iyi performans gösterir?
Bir firmanın başarısız olduğu yerde, diğerinin başarılı olmasını sağlayan
soyut strateji yetkinliklerin, yeterliliklerin, kaynakların ve değerlerin niteliği
tam olarak nedir?
Belirli bir yetkinliğin tekrarlanmasını veya elde edilmesini zorlaştıran nedir?
Bir firmanın stratejisi çevreye uymalı mıdır, yoksa çevreyi mevcut
yeterliliklerine uyacak şekilde başarılı olarak biçimlendirebilir mi?
Bu soruların cevapları muallaktadır. Çünkü iş hayatındaki başarılar ve başarısızlıklar,
bir kurum olarak firmalar ile firmanın değişmekte olan çevresi arasında yer alan
kompleks ve basit neden-sonuç ilişkileri bulundurmayan etkileşimlerin getirisidir
(Levy, 1994). Ayrıca kompleks sistemlerin çevresinden sürekli enerji, madde ve bilgi
alışverişinde bulundukları için “açık” olarak belirlenmeleri gibi, firmalar da içinde
bulundukları endüstriler, sektörler, pazarlar, tedarik zincirleri ve bölgelerle sürekli
etkileşim içinde olduklarından açık sistem özelliklerini taşımakta ve her zaman
sınırları belirlenememektedir (Noell, 2007).
79
Özellikle son zamanlarda oluşturulan firma teorilerinde evrim ve öğrenme konularına
değinilmektedir. Evrimsel iktisat; ekonomiyi neoklasik iktisadın çoğunlukla dışsal
olarak kabul ettiği teknoloji, kurumlar, tercihler gibi faktörlerin birbirleriyle ilişkili
bir bütün oluşturacak şekilde belirlendiği, değişim ve oluşum içerisindeki bir süreç
olarak analiz etmektedir. Evrimsel iktisatta, firmaların yeniliği (inovasyon) bütün
evrimsel süreci yürütmektedir. Neoklasiklere benzer şekilde, evrimsel iktisadın da
ana ilgi konusu bütün ekonomi olup, firmayı göz önüne alma bu ana amaca hizmet
etmeyi kolaylaştırmaktadır. Ancak neoklasik düşünceye benzemeyen şekilde
evrimsel iktisatta, firmaya daha çok rol verilmiştir.
Seth ve Thomas (1994) neoklasik iktisattan uzaklaşmanın firmanın doğasının
kompleksitesini
artırdığını
tartışmaktadır.
Deterministik
varsayımının
terk
edilmesiyle, yönetimsel güdünün belirlenmesinde tarafsız rasyonaliteden çok
bireysel çıkara göre davranılması, firma amacının kar maksimizasyonu limitinin
ötesinde düzenlemesi ve firmanın faaliyette bulunduğu çevreden etkilenmesinin
kompleksitesiyi oluşturduğunu birçok teori kabul etmektedir (Khachatrian, 2003, 5).
Brown ve Eisenhardt’a göre (1997), içerisindeki kurumların statik veya neredeyse
statik varsayıldığı işlem maliyeti ekonomisi, vekâlet teorisi ve kurum ekolojisi gibi
kurumsal ve stratejik düşünceye ait birçok paradigma çağdaş firmalar için hız ve
esnekliğin kurumsal başarıyla daha az ilişkili olduğu 1970’li yıllarda geliştirilmiş
(Brown ve Eisenhardt 1997’den aktaran Levy, 2000) ve günümüzde yaşanan hızlı
gelişmelerle artan kompleksitenin gerisinde kalmışlardır.
Firma teorilerinin açıklamaya çalıştığı soruların modellenmesinde Freiling (2004),
iktisat
teorisinde
neoklasik
mikroekonomide,
tam
bilgi
anlayışına
dayalı
modellemeler yerine, firmaların farklı modellenmesi gerektiğini belirtmiştir. Benzer
şekilde firmanın iktisadi teorisi ile ilgili olarak Lee (1975) “Mikroekonomiye, pratik
iş yönetiminde muhtemelen kullanılabilmesi için gerçeklik vermek amacıyla, firma
teorilerinde doğrusal olmamayla ilgili değişimler olmuştur” açıklamasını yapmıştır.
Bir firma mükemmel olmayan bir pazara ürün tedarik ederse, hedef fonksiyon
artık doğrusal değildir, çünkü marjinal geliri azalmaktadır. Mükemmel olmayan
bir pazarı ele almak, doğrusal olmayan bir programlama için model oluşturmayı
gerekli kılmıştır. Doğrusal olmayan programlama gereksinimine, belirsizlik
problemi ortaya çıktığında da gerek görülmektedir (Ledenyov ve Ledonyov, 2013).
80
Fakat 1970’lerde doğrusal olmamanın kökeni iyi anlaşılamamış ve türevsel
denklem kullanımı sorgulanmamıştır.
Eksik bilginin karar verme ile iki bağlamda ilişkisi vardır: strateji oluşturma ve
öngörü. Belirsizlik altında karar verme yaklaşımları olasılık ve oyun teorisi
olarak iki sınıfa ayrılmaktadır. Böylelikle, Lee (1975) firmanın iktisadi
teorisindeki önemli araştırma bulgularını aşağıdaki çerçevede özetlemiştir:
1.
Kısıtlı kaynak tahsisi ile ilgili “programlama teorisi”
2.
Eksik bilgi ile ilgili “belirsizlik teorisi”
3.
Zaman ile ilgili “dinamik teori”
Axtel’e (1999) göre, denge kavramlarıyla meşguliyet büyük ölçüde endüstriyel
organizasyondaki
firmaların
büyüklük
dağılımının
göreceli
olarak
ihmal
edilmesinden sorumludur. Büyüklük dağılımının varlığı ve kararlılığı yıllardan beri
bilinmesine ve günümüzde endüstriyel organizasyon teorisine mikroekonomik
kavramların egemen olmasına karşın, görünürde halen toplam büyüklük dağılımının
bir mikroekonomik (denge) açıklaması bulunmamaktadır.
Tüm bunlara bağlı olarak dinamik teorinin gelişmesi sonucunda, firmalar ve
endüstriler ile ilgili fiziksel özelliklerin analizinde mekân-zaman ve mekân-hareket
kavramları (mekan ölçeklendirilmesi) ile fiziksel değişimin dinamik sürecini
inceleyen çalışmalarda matematiksel ve fiziksel yöntemlerin uygulanması sürecine
geçilmiştir. Ayrıca kompleksite iktisadında firmaların büyüme ve ekonomik
performansına, firmaların evrimine yakından bakılarak, günümüzün değişen
ekonomisiyle birlikte evrim geçiren firmanın doğası ve fonksiyonu anlaşılmaya
çalışılmaktadır.
5.2. Kompleks Sistem Olarak Firmalar
Kompleks sistemlerin genel özellikleri olan doğrusal olmama, geribildirim, durağan
olmama, birçok etkileşimli ajanlar, uyum sağlama, evrim ve açık sistem
özelliklerinin büyük çoğunluğu piyasalar ve firmalar için geçerlidir. Kompleksite
teorisinde firmalar kendi kendine organize olan “kompleks uyum sağlayan sistemler”
olarak adlandırılmaktadır (Albin, 1998, 14).
Endüstriler; firmalar, yönetim, iş gücü, tüketiciler arasındaki kompleks etkileşim
sonucunda dinamik, patika bağımlılığı biçiminde zaman boyunca gelişmektedir.
81
Sadece endüstri yapısı firma davranışına etki etmemekte, aynı zamanda firma
davranışı da endüstri yapısını ve rekabet şeklini değiştirebilmektedir. Mevcut teorik
modellerde azalan getiri ve göreceli olarak geribildirim olmadan basit doğrusal bir
ilişki varsayılmaktadır. Halbuki artan getiri kompleksitenin firma teorisine getirdiği
en önemli unsurlardan biridir. İktisatta pozitif geribildirim (pozitif dışsallıklar;
pozitif
geribildirime
bağlı
endüstri/sanayi
yoğunlaşması)
artan
getiriden
yükselmektedir. Böylece önceden büyüme girdi miktarının artması ile sağlanırken,
kompleksite teorisinde içsel (endojen) büyüme fikrinin temel alınması ve ortaya
çıkan teknolojik gelişme (yenilik), öğrenme ve iktisadi süreçte işbirliği ile sisteme
giren dış kaynakları artırmadan büyüme mümkün olmaya başlamıştır.
Diğer dinamik sistemler gibi firmaların büyümesi pozitif ve negatif geribildirimlerin
etkileşimi sonucudur. Negatif geri bildirim firmaların büyümesinde azalan getiri
yaratmaktadır. Faydanın azalımı firmanın bürokratik olarak sıkışıklığı veya
yönetimsel sınırları, yöneticileri ve ortaklar arasındaki bilgi asimetrisi yaratarak,
kurumsal yönetim sorunları nedeniyle olumsuz ölçek ekonomileri yaratmaktadır
(Buendia, 2013).
Ticari organizasyonların kompleksitesini veya firmalar ile ekonominin farklı
sektörleri arasındaki heterojenliği inkar etmeden, firmalar arasında bazı genel
özellikler olduğu savunulmaktadır. Simon (1962) tüm firmalarda olmasa da, tüm
kompleks sistemlerde ortak olduğu görülen bazı kapsamlı özelliklerin firmalarda
olduğunu ileri sürmüştür. Burada öne atılan teorik açıklama, firmaların ayrık ve
birbirini tamamlayıcı kaynaklardan oluşan “kaynak temelli yaklaşıma” (resource
based approach) dayanmaktadır (Coad, 2011). Penrose’ya (1959) atfedilen kaynak
temelli yaklaşım, firma düzeyinde büyümenin içsel (endojen) nitelikler ve her bir
firma için kendine mahsus olan
yeteneklerin
kombinasyonları tarafından
yönlendirildiğini varsaymaktadır (Kunkle 2009).
Bu kapsamda firmanın büyümesi organizasyonel fazlalık kaynaklı olma olasılığı da
hesaba katılmaktadır. Organizasyonel fazlalık, firmalarda kaynaklarının herhangi bir
zamanda bazı nedenlerle tamamen kullanılmaması olarak kabul edilen bir özelliktir.
Bununla beraber yöneticiler bir firmanın kaynaklarını “tam anlamıyla yararlanma”
haline olabildiğince yaklaşmak için en verimli şekilde kullanmaya çalışmaktadır. Bir
firmanın kaynakları yeterince kullanılmadığında büyüme bu kaynak fazlalığı ile
beslenebilmektedir. Diğer yandan, kaynakların tamamına yakının kullanılması
82
durumunda büyüme ancak yeni kaynak eklenmesiyle gerçekleşecektir. İlk olayda
büyüme ilave yatırım gerektirmezken, ikincisinde firma büyümesi potansiyel olarak
geniş ölçekli yatırım ile desteklenecektir. Firma büyümesine ilişkin bu açıklama
“kendini düzenleyen kritiklik” açısından ifade edilebilir. Firma yöneticileri, firmanın
hiyerarşik çerçevesi içinde kaynakları verimli olarak kullanmak için mücadele
ettikçe, firmalar kaynakların tamamen kullanıldığı “kritik hale” ulaşmaya eğilimli
olan bir sistem olarak görülebilir. Böylece sistemin kritikliğine bağlı olarak, büyüme
esnasında bir faaliyet eklenmesi bununla ilgili birçok kaynak üzerindeki yükü
artırarak, KKOK’de olduğu gibi potansiyel şekilde tüm organizasyonu takip eden bir
zincir büyüme reaksiyonunu tetikleyebilecektir (Coad, 2011).
Bu doğrultuda Dixon (1953) bir firmanın kritikliği üzerinde daha geniş bir düzeyde
yorumda bulunarak, “firmanın faaliyetlerine bir kişinin daha eklenmesinin firmada
çalışan artışı, maaş artışı ve ilave sabit varlık artışı biçimini alan bir dizi reaksiyon
zinciri yaratabileceğini vurgulamıştır. Benzer şekilde Hannan (2005), organizasyonel
özellikteki değişiklikler bir organizasyonun parçaları arasındaki birbirine bağımlılık
sebebiyle sıklıkla ilave değişikliklerin çığları başlatacağını belirtmiştir. Weick ve
Quinn (1999) ise, kaosun eşiğinde gerçekleştikleri takdirde küçük değişikliklerin
belirleyici olabileceğini ve birbirine bağlı sistemlerde marjinal değişiklik diye bir şey
olmadığı yorumunda bulunmuştur. “Çığ” ancak ilave kaynaklarla ilişkili fazladan iş
yükünü karşılayabilecek derecede fazla kapasite olması halinde durmaktadır (Coad,
2011).
Firma büyümesinin organizasyonel değişikliklerin ve firma kaynaklarının yarattığı
çığlar gibi, firma küçülmesinin ya da batmasının iktisadi aktivitelere makro ölçüde
büyük etkisi olmaktadır. Çünkü tek bir firmanın batması borç alan ve veren
ilişkisindeki ağlar yoluyla tüm ekonomiye yayılabilmektedir. Firma bankaya borcunu
ödemediğinde bankacılık sistemi sermaye kaybına uğramakta, böylece kredi arzı
daralmaktadır. Bu tip kredi arzının azalması faiz oranını yükseltmekte ve daha fazla
kredi arayan firmalar arası rekabeti zorlaştırmakta ve daha sonra firma bilançosunun
kötüleşmesine neden olmaktadır. Bu durum kendi kendine organize olan
sistemlerdeki gibi domino etkisi yaratmaktadır (Fujiwara, 2003).
Tüm bu açıklamaların sonucu olarak, modern endüstri ülkelerinde firmaların, kendi
kendine organize olan sistemlerin özelliklerini sergileyeceği muhtemeldir. Bu, çok az
sayıda büyük firmaların, çok sayıda küçük firmalar ile bir arada olduğu anlamına
83
gelmektedir (Buendia, 2013). Firmaların kendi kendine organize olması çok sayıda
değişkenler arasındaki karşılıklı nedensellik sonucu kompleks bir ilişkiler ağı
olmasındandır. Bu nedenle kompleksite unsuru olarak firmaların büyümesi ve
büyüklük dağılımları önem arz etmektedir.
5.3. KKOK Unsuru Olarak Firmalarda Büyüme
Firmalar ve firmaların birbirleriyle ilişkileri kuşkusuz iktisadi büyümede çok önemli
rol oynamasına rağmen, bu kompleks sistemin tam bir tanımını iktisatçılar
oluşturamamıştır. Alfred Marshall (1920) bu sistemi tanımlamak için orman
ekosistemi analojisinden yararlanmıştır: “Ormanın genç ağaçları yaşlı rakiplerinin
hissizleştirici gölgeleri arasında mücadele ederek yukarıya doğru büyürler. Birçoğu
kaderine boyun eğmekte, çok azı hayatta kalmaktadır. Firmalar tıpkı ormanda
yaşayan ağaçlara benzerler: Firmalar, ormandaki bir ağaç gibi büyür, en yüksek
noktaya ulaşır ve ölürler”. Bu düzenli bir süreçtir. Bununla birlikte, kural dışı birkaç
firma olabilir'. 'Bu firmalar, sahibinin (girişimci) ustalığına, enerjisine ve şansına
bağlı olarak diğerlerinden daha hızlı büyüyebilir, daha yükseğe ulaşabilir ve batışları
da gecikebilir (O’Neale ve Hendy, 2012). Marshall'a göre girişimciler tarafından
yönetilen firmalar, doğarlar, başarılı oldukları sürece büyürler ve birçoğu daha sonra
çökerek yok olurlar.
Günümüzde firma büyümesinin metafordan daha fazla göstergeleri olduğunu
bilinmektedir. Büyüme ile ilgili temel teoriler ve büyüklük dağılımları aşağıda ele
alınmaktadır.
5.3.1. Firma Büyümesi Stokastik Ya Da Determinisitik Midir?
Firma büyümesi ile ilgili modeller iktisadi teorilerin temeline göre değişmektedir.
Firma büyüme yapısı ile ilgili temel açıklamalar neoklasik modellerde dikkat alınan
determinisitik (sistematik) yaklaşım ve stokastik (rassal) yaklaşım olarak iki türlüdür
(Marti ve Carrizosa, 2011).
Carrizosa (2007) ise, firma büyüme teorilerine ilişkin ana düşünce okullarını 4 gruba
ayırmaktadır. (i) klasik ekonomistler; (ii) firma büyüklük artışında yöneticilerin
rolünü belirten davranışsal ekonomistler; (iii) firma büyümesinin stokastik bir süreç
takip ettiğini varsayan stokastik teori ve (iv) stokastik firma büyüme teorisi ile ilintili
olan öğrenme ve seçme modelleri.
84
Klasik iktisat teorisi firma büyümesi ile dolaylı yoldan ilgilenmiştir. Firma
büyüklüğü ile büyümesi arasında negatif ilişki olduğunu kabul ettiğinden, klasik
iktisat teorisi firmaların optimum etkin büyüklüğünü bulmaya odaklanmıştır.
Neoklasik iktisat da deterministik yaklaşım ile firma büyümesi optimum büyüklük
fikri ile ilgilenmiştir. Firma büyümesinde, firmaların U biçiminde ortalama maliyet
eğrisi olduğunu ve kendi minimum ortalama maliyete ulaşana kadar büyüyecekleri
düşünülmüştür. Küçük firmalar optimal büyüklüğe ulaşana kadar hızlı büyürler ve
sonra büyüme yavaşlar. Zaman boyunca, firma büyümesi ve büyüklüğü, olgun
(mature) endüstrilerde düşük varyans ile dengeye ulaşır (Kunkle 2009). Sonuç olarak
firma büyümesi küçük firmaların optimum büyüklüğe ulaşmak için az ya da çok
gösterdiği çabaya bağlı bir süreçtir. Bu açıdan deterministik yaklaşımda büyüme
problemi, genellikle büyüklüğü piyasadaki aktif firmalardan daha küçük olan yeni
firmaların girişleriyle ilgilidir (Marti ve Carrizosa, 2011).
Neoklasik iktisatçılar klasik mekanik temelinde firma büyümesini (toplamın
davranışını), firmayı oluşturan parçacıkların analizi ile açıklamaya çalışmaktadırlar.
Bu metodolojik indirgemeciliktir. Ancak fizikteki kuantum devrimi, indirgeme
hipotezini yerle bir etmiştir.
Firma düzeyinde büyümenin stokastik ya da deterministik olup olmadığı iktisadi
gelişme politikası için belki birinci ve en önemli sorudur. Eğer büyüme tamamıyla
stokastik ise, firmaların geniş populasyonlar/kitle karşısındaki büyüme dağılımı
normal (Gaussyen) biçimde olmalıdır. Eğer büyüme kısmen deterministik ise,
büyüme dağılımı bir şekilde doğru üretim faktörlerine sahip firmaların alt kümeleri
arasında yoğunlaşabilir. Zaman boyunca en azından firmaların alt kümeleri arasında
pozitif
büyümenin
otokorelasyonu,
kısmen
sistematik
büyüme
olduğunu
destekleyecektir. Eğer büyüme stokastikten çok deterministik gözüküyorsa, hangi
farklılıkların bazı firmaların diğerlerine göre istisnai büyüme sergilemesine neden
olduğu biçimindeki ikinci en önemli soru gelişme politikası açısından ortaya
çıkmaktadır (Kunkle 2009).
Stokastik büyüme modellerinin iki temel amacı vardır; birincisi firma davranışına
etki eden stokastik faktörlerin kalıcılığını ve mevcudiyetini belirlemek, diğeri
firmalar arası yoğunlaşmayı ve eşitsizlikleri tespit edilmesidir. Ayrıca, stokastik
yaklaşım piyasada firma büyüklüğünün dağılımının asimetrik olduğunu temel
85
almaktadır. Ana stokastik büyüme modellerinden Gibrat (1931) ve Kalecki (1945)
modelleri firma büyüklüğünde lognormal dağılım takip ederken, Champernowne
(1937) Pareto dağılımı takip etmektedir (Carrizosa 2007).
Ölçekleme değişmezliğini firma çapında açıklama çabalarının birçoğu, kısıtlı
rastlantısal büyüme modellerine dayanmaktadır. Güç kanunu oluşturmanın temel
mekanizması oransal rassal büyümedir. Firmaların ilk önce bir başlangıç dağılımıyla
başladığını ve sonra bağımsız olaylarla rassal bir şekilde büyüyüp küçüldüğünü ve
Gibrat kanununa uyduğunu, yani tüm firmaların aynı beklenen büyüme hızına ve
aynı büyüme hızı standart sapmasına sahip olduğu varsayılmaktadır. (Marti ve
Carrizosa 2011). Dengeye bir kez ulaşınca, Gibrat’ın oransal etki kanunu, firma
büyümesinin rassal yürüyüş izleyeceğini öngörmüştür. Gibrat kanunu ölçeğe göre
sabit getiri varsayımıyla geliştirilmiştir. Firmaların üretimi minimum ortalama
maliyete ulaştıktan sonra artan oranda büyümeyi imkansız kılmaktadır (Kunkle
2009).
Bütün bunlar açıklamanın “mekanik” kısmıdır. Bir ekonomist ise, ilk başta neden
rassal büyüme olduğunu veya bir başka deyişle neden Gibrat kanununun geçerli
olduğunu bilmek ister. Burada en basit mikro temel firmaların, esasen ölçeğe sürekli
getirilerden, belki de söz konusu kıstastan ufak sapmalardan ve rastlantısallıktan
ibaret olduğu gerçeğidir (Gabaix, 2016).
Gerçekten, ekosistemlerde olduğu gibi, firmaların hareketleri kısmen “rastlantısal”
olmalıdır ve evrimsel iktisat tarafından kabul edildiği şekliyle ekonomik bağlamda,
performansı arttırmak için bilinçli yenilik olan kuvvetli bir “Lamarkçı” öğe de
mevcuttur. Fakat “performans” kelimesi “doğal seleksiyon” için geçerli olup, bu
Schumpeter’in “yaratıcı yıkım” dediği şeye tekabül etmektedir. Ancak, firmalar
türler veya genotipler ile karşılaştırılmamalıdır, firmalar türler veya genotipler ile
bireysel organizmalar arasında bir yapıya sahiptirler. Firmalar, sınırları olmadan
küçülmeleri, büyümeleri ve evrimleşmelerinde türlere veya genotiplere benzerken, iç
uyumlarında ise bireysel organizmalara benzemektedirler (Pueyo, 2014).
Özetle firmaların fiziksel değişimi (büyümesi), basit geometrik formlardan oldukça
karmaşık olanlara kadar çok farklı yapıların oluşumuna neden olan mikro ve makro
ölçeklerdeki dinamik yapısı ile birçok teoriye konu olmuştur. Firma büyümesinin
deterministik ve stokastik teoriler hemen hemen hiç örtüşmezler ve öngörülerinin
86
çoğunluğu birbirine zıttır. Bu nedenle ilk yaklaşımın çok geniş mikroekonomik
desteği varken, ikinci yaklaşımın özelikle piyasada görülen büyüklük dağılımı
konusundaki görüşü daha gerçekçi görünmektedir (Marti ve Carrizosa 2011, 7).
5.3.2. Firma Büyümesinin Kendini Organize Eden Yapısı: Güç Kanunu
Fiziksel değişimin önemli göstergelerinden biri olan büyüme özelliklerinin
incelenmesi ise 20. yüzyılın başına uzanmaktadır. Bu kapsamda bir endüstride ya da
ülkede endüstriyel konsentrasyonun göstergesi olan firma büyüklüğünün dinamik ilk
formal modelini Gibrat ortaya çıkarmıştır. Gibrat Kanunu (yada oransal büyüme
kanunu), firmaların büyüklüğünün büyüme dinamikleriyle ilgili bir önermedir.
Gibrat’ın oransal etki kanununun anlamı firmanın büyüme oranı sabittir yada kendi
büyüklüğü ile oransaldır (Morel 1998).
Gibrat stokastik süreçler için fark denklemleri kullanmıştır. Buradan hareketle
Gibrat, firma büyüklüğünün dağılımı için aşağıdaki basit stokastik süreci kabul
etmiştir. {
} stokastik süreci zamana göre
zamanındaki firma büyüklüğüdür.
olduğu
nin t
özdeş ve bağımsız dağılan (iid-identically,
independently) rassal değişken, t-1 ve t dönemin arasındaki büyüme oranını
simgelemektedir. Eğer büyüme oransal ise (Kaizoji, Iyetomi ve Ikeda, 2006);
(
veya küçük aralıklar için
)
.
dir. Sonuç olarak bu
Burada
∑
.
Merkezi limit teoreminden lnx(T) normal dağılıma yaklaşarak, x(T) asimptotik
olarak lognormal dağılım olmaktadır. Diğer bir deyişle Gibrat’ın oransal etkisi,
orantılı stokastik büyüme süreci log-normal dağılıma neden olmaktadır (Kaizoji,
Iyetomi ve Ikeda, 2006). Stokastik bağlamında firma büyüklük dağılımını, Gibrat,
’nin
’den bağımsız,
’nin zamanla korelasyonunun bulunmadığını ve
firmalar arasında hiçbir etkileşimin olmadığı varsayımını dikkate almıştır.
Ancak büyüme oranı ve büyüklük arasında ilişkiyi gösteren ampirik kanıtlar Gibrat
oransal etki kanunu takip etmediği yönündedir. Ayrıca Gibrat kanununun tam biçimi
lognormal dağılım iken, çağdaş analizler ampirik dağılımın en doğru istatistik
tanımının güç kanununu olduğunu göstermektedir (Gatti ve diğ., 2005).
87
Yapılan birçok çalışma, firma büyüklüğünün güç kanunu dağılımı (ölçeklendirme
dağılımı) takip etiği fikrini desteklemektedir. Firma büyüklük dağılımına ilişkin ilk
ampirik çalışmalar (Simon 1955; Simon ve Bonini 1958; Ijiri ve Simon 1977)
firmaların büyüklük dağılımının Pareto dağılımına yaklaştığını göstermiştir. Özelikle
son zamanlarda Okuyama, Takayasu ve Takayasu (1999); Axtell (2001); Mizuno ve
diğ. (2002); Gaffeo, Gallegati ve Palestrini (2003); Fujiwara ve diğ. (2004); Aoyama,
Fujiwara ve Souma (2004) tarafından yapılan bir kısım ampirik çalışmalar firma
büyüklüğü dağılımının lognormal dağılım yerine, firma büyüklüğünün sağkalım
(survival) fonksiyonunun, birime (1’e) yakın olduğunu, böylece Zipf veya güç
kanunu takip ettiğini belirlemişlerdir (Kaizoji, Iyetomi ve Ikeda, 2006).
Benzer şekilde endüstriyel firma dinamiklerin büyümesinin rassal süreçleri için
birçok ekonomik model ileri sürülmüştür. Firma büyüme hızlarının dağılımının
şişman kuyruklu olduğu Little’in (1962) yaptığı çalışmadan beri bilinmektedir. Buna
bağlı olarak Stanley ve diğ. (1996), Amaral ve diğ. (1997), Bottazzi ve Secchi (2003;
2006), Axtell (1999), Stanley ve Plerou (2001), Newman (2005), Bottazzi ve diğ.
(2007; 2011), Fu ve diğ. (2005), Gatti ve diğ. (2007) gibi birçok araştırmacı
firmaların büyüme hızlarının normal dağılım yerine, genelde simetrik üstel dağılım
olarak da bilinen bir Laplace (veya çift üstel) dağılımına uyduğunu ortaya
çıkarmışlardır. Bu bulgular firma büyüklüklerinin bir güç kanunu olarak dağıtılıyor
olmasından doğmakta olduğunu göstermektedir. Ayrıca Laplace dağılımının satış
büyümesi, istihdam büyümesi veya katma değer büyümesi gibi bir dizi firma büyüme
göstergesinde de geçerli olduğu görülmektedir (Coad 2011; Pueyo 2014).
Yapılan tüm ampirik çalışmalar, endüstriyel dinamiklerle ilgili evrensel kanunlar
olarak nitelendirilebilecek bazı “stilize edilmiş faktörler” olduğunu ortaya
çıkarmıştır. Bunlar (Gatti ve diğ. 2005);
1. Firmaların büyüklük dağılımı sağa eğik olup, Zipf veya güç kanunu yoğunluk
fonksiyonuyla tanımlanabilir, (Eğimli firma büyüklük dağılımları),
2. Firmaların büyüme oranları Laplace dağılımına uymalıdır.
Buradan hareketle Stanley ve diğ. (1996): Axtell (1999), Stanley ve Plerou (2001),
Newman (2005) gibi bazı araştırmacılar firma büyüklüğü ve firma büyümesi
dağılımında güç kanunu mevcudiyetinin, her hangi bir yeni firma teorisinin
açıklayabilmesi gereken bir benchmark olacağını belirtmişlerdir (Kunkle 2009.
88
Sonuç olarak firmaların çok farklı faaliyetlerle uğraşması, özbenzeşlik, hiyerarşi,
rekabet, büyüme, yükselme ve uzun süreli etkileşimler güç kanunu dağılımının
oluşmasına imkan vermektedir (Morel 1998). Özellikle çarpımsal, birbirinden
bağımsız ve aynı dağılıma sahip olaylara maruz kalan birimler arasındaki etkileşim,
sistemin dinamiklerini herhangi bir çekim noktasının belirmediği kompleks ve kritik
bir hale getirebilmektedir (Gaffeo Gallegati ve Palestrini, 2003).
Tüm bu çalışmalar Gibrat’ın aksine, firmaların büyüklüğünün tamamen ilgisiz
alanlarla korelasyon içeren ⁄ dağılımlı sağlam bir olgu olduğunu göstermektedir.
Bu şekilde
⁄
dağılımının oluşumu (emergence), büyüklük dağılımının dinamik
yapısının, evre geçişinde ve kendi kendine organize olan kritiklikte olduğu gibi
ekonomide görünüşte birbiriyle ilgisiz alanların birleşiminin uzun dönemli baskı
yaratarak yerel karşılıklı etkileşimler benzeri etkilere neden olduğunu ortaya
koymaktadır (Morel, 1998).
5.4. Kendiliğinden Organize Olan Kritikliğin İktisadi Sistemlerde Belirlenmesi
Buraya kadar anlatılanlar, firmalarda gözlemlenen çarpık dağılımların güç kanununa
karşılık geldiği ve KKOK’ün imzası niteliğinde olan güç kanununun, dağılımının
dinamik orijinli olduğunu gösterdiği belirtilmiştir. Güç kanununun makroekonomiyi
oluşturan firmaların çeşitli büyüklüklerle ölçülen zamansal değişimi ve etkileşimi ile
belirlenen KKOK konusunda genelde teorik ve simülasyona dayalı modeller
bulunmaktadır. Makroekonomi ile ilgili çalışmaların çoğu ekonomideki ağ
bağlantıları üzerine olup, tek ya da çift boyutlu kafes simülasyonuna dayalıdır.
Gerçek verilerle yapılan ampirik uygulamalar ise sınırlı sayıda olup, KKOK
ölçülmesinde tek bir yöntemin olmamasına bağlı olarak farklı yöntemler
kullanılmıştır. Bu nedenle bu bölümde tezin ampirik uygulamasına temel oluşturulan
teorik bir model ile mikroekonomi alanında uygulamaya yönelik çalışmaların
yöntemlerine değinilmektedir.
5.4.1. Kendi Kendine Organize Olan Kritikliğin İktisadi Sistemlerde
Belirlenmesi Üzerine Bir Model
Bu kısımda KKOK firma büyümesine uygulanması için Andergassen, Reggiani ve
Nijkamp (2004, 302-305) çalışmasında yer alan model incelenecektir.
89
Andergassen, Reggiani ve Nijkamp (2004) ilk olarak, ekonomide firmaların
davranışlarının diğer firmaların davranışlarından bağımsız olup olmadığını
belirleyerek, firmalar arasında uzun süreli korelasyonlar gözlemleme olasılığının
boyut ile doğru orantılı bir biçimde zayıfladığı, ikinci olarak firmaların belirli bir
derecede birbirlerinden bağımsız olma durumu ortaya atarak, hangi koşullar altında
güç kanunu zayıflamasının meydana geldiğine ilişkin bir model geliştirmiştir.
Bu modelde n sayıda firmalardan oluşan bir ekonomi düşünülmüştür. Her bir i
firması için istihdam büyüme oranı
olmak üzere, {
}
tarafından karakterize edilen bir ekonomi elde edilmektedir. i firmasının istihdam
büyümesi oranı, üretim ve verimlilik gibi belirli faktörler ve neticede komşu
firmalarda meydana gelen yayılma etkisi (spillover effects) gibi olaylar tarafından
belirlenmektedir.
Büyüme oranları için
} bir ayrık destek (discrete
{
support) dikkate alınarak, her bir firmanın büyüme oranlarının gerçekleşmesi
olan bu ayrık durum uzayının bir unsuru olarak değerlendirilmektedir. İstihdam
büyüme rejimlerine göre firma kümeleri oluşturulmaktadır. Firmanın belirli bir
büyüme rejiminin olup olmayacağı, kısmen şansla ilgili olaylara dayalıdır. Her bir
destek unsuru Pj’e eşit olan
∑
olasılığı ile ilişkilendirilmektedir. Böylelikle,
olduğu
(
)
elde edilmektedir. Artık belirli s büyüklüğü için gözlemlenen kümelerin olasılıkları
belirlenebilir. Eğer bir kümede aynı büyüme rejimi ile karakterize edilen s sayıda
firmalar varsa, küme s büyüklüğündedir. Modelde 3 olası durum ele alınarak
geliştirilmiştir.
Büyümenin Bağımsız Olduğu Durum
İlk olarak farklı firmaların istihdam büyüme oranları arasında hiçbir etkinin, yani
korelasyonun olmadığı durumda kümelerin dağılımına bakılmıştır. Diğer bir deyişle
belirli bir firmanın içerisindeki ekonomik aktivitenin diğer firmaların ekonomik
aktiviteleri üzerinde hiçbir etkisi olmadığı varsayılmaktadır. Küme büyüklüğünün
örneğin 2 olduğu bir küme gözlemleme olasılığında, i ve j olarak iki firma vardır ve
bunlar aynı istihdam büyüme rejimi ak tarafından karakterize edilmektedir. Eğer bu
iki olay birbirinden bağımsız ise bu olasılık aşağıdaki gibidir:
90
(
)
Genelde aynı büyüme rejimi ile s sayıda firmaların gözlenme olasılığı şu şekilde
ifade edilebilir:
olduğu sürece, her zaman
(
)
sabiti bulmak mümkündür.
olan bir
Böylelikle s küme büyüklüğü gözlemleme olasılığı üstel olarak azalır. Her bir
{
} için
olduğu basitleştirici varsayımında bulunularak, s
büyüklüğünde bir küme gözlemleme olasılığı,
∑
olduğu aşağıdaki gibi belirtilir:
Logaritmik uzay { [
[
]
} içerisinde,
]
olarak C’nin sabit
olduğu şu ilişki bulunur:
(1)
Böylelikle bu logaritmik uzay içerisinde, kümenin büyüklüğünün olasılığının
logaritması ile kümenin boyutunun logaritması arasında üstel bir ilişki gözlemlenir.
Büyümenin İlişkili Olduğu Durum
İkinci olarak firmalar arasında belirli bir derecede korelasyonun olduğu varsayılmış
ve korelasyonun iç kaynaklı stokastik mekanizmalar nedeniyle gerçekleştiği bu
durumda çığlara atıfta bulunularak, korelasyon derecesindeki değişime göre
kümelerin dağılımının nasıl değiştiği incelenmiştir.
Firmalar arasındaki pozitif korelasyon durumunda, diğer bir deyişle i firmasının ak
belirli büyüme rejimi varsa, bu durum aynı büyümenin komşu j firmasında da
gözlemlenmesi olasılığını arttırmaktadır. İlgili komşuluk yapısı tek firmalar
arasındaki ağ oluşturma ilişkileri tarafından tanımlanabilir (örneğin bilgi ve bilgi
yayılmaları). Birbirine komşu i, j firmalarının aynı ak büyüme rejimine sahip olduğu
ele alındığında, bu olasılık
gibi ifade edilebilir:
Buna göre
(
(
)
⁄ )
(
ve
⁄
)
(
olduğu, aşağıdaki
)
ne kadar büyükse firmalar arasındaki korelasyon da o kadar büyüktür.
Bir s büyüklüğündeki kümenin gözlemlenmesi olasılığı şu şekildedir:
91
(
ve her bir
)
için
bulunulmuştur. İlave olarak her zaman
mümkündür. Ancak
olduğu basitleştirici varsayımda
değişkeni bulmak
olan bir
’nın artık pozitif veya negatif olabileceğinin garanti
edilmediğine dikkat etmek gerekir. Bu varsayımları kullanarak s büyüklüğündeki bir
kümenin gözlemlenmesi olasılığı,
olduğu aşağıdaki gibi ifade
⁄∑
edilir:
,
(2)
Eşitlik (2)’den s büyüklüğündeki bir kümenin gözlemlenme olasılığının artık garanti
edilmediği anlaşılmaktadır. Bu artık büyüme rejimleri arasındaki korelasyonun
gücüne bağlıdır. Örneğin, eğer
ise, o halde
olur, yani, s
büyüklüğündeki bir küme gözlemleme olasılığı boyutundan bağımsızdır.
Aşağıdaki türdeki büyüme rejimi kümelerinde güç kanunu dağılımlarını olup
olmadığı aranmaktadır:
(3)
Burada
güç kanununy temsil eder.
için Jensen’den (1998) sistemin kritik
durumda olduğu bilinmektedir. Denklem (2) ve bu son ifade, denklem ile gösterilerse
aşağıdaki eşitlik elde edilir:
(4)
, büyüme rejimi kümelerinin oluşumunun (emerge) güç kanunu
Bu ifadede
dağılımı olarak firmalar arasındaki kritik korelasyonunu vermektedir.
Eğer
ise, ekonomi kritik durumda o kadar kendi kendine organize olur ki,
büyüme rejimi kümelerinin dağılımında güç kanunu gözlemlenebilir. Firmalar
arasındaki kritik korelasyonun kümenin büyüklüğünden bağımsız olmadığı dikkate
alınmalıdır. Özellikle s’nin yeterli büyüklükteki değerleri için, korelasyon s
içerisinde artmaktadır.
için kritik korelasyon
olan
’ya doğru
yaklaşmaktadır.
Eşitlik (3) yoluyla { [
]
şu ilişki gözlemlenebilir:
[
]
} logaritmik uzay içerisinde
(5)
92
olduğu
Diğer bir deyişle küme büyüklüğünün olasılığının logaritması ile küme boyutunun
logaritması arasında doğrusal bir ilişki gözlemlenir.
Ekonomik Şoklarda Büyüme
Son olarak büyüme rejimi davranışının kendine özgü faktörüler nedeniyle değil, bir
araya gelmiş yani yaygın olan faktörler nedeniyle gerçekleştiği durumlar
incelenmiştir; bu durum “bir araya gelmiş şoklar” durumudur. Eğer bir araya gelen
şoklar durumu varsa, tüm firmalar şok tarafından aynı biçimde etkilendiğinden,
benzer büyüme rejimleri göstermektedirler. Böylelikle aşağıdaki denklem elde edilir:
(
)
(
⁄ )
(
Yukarıdaki aynı iddiayı kullanarak şe eşitlik elde edilir:
(
)
)
varsayımında bulunarak s büyüklüğündeki bir kümenin gözlemlenme
olasılığı aşağıdaki gibi ifade edilir:
ve böylelikle kümenin büyüklüğünden bağımsızdır.
Logaritmik uzayda { [
]
[
} aşağıdaki ilişki gözlemlenmelidir:
]
(6)
Diğer bir deyişle, küme büyüklüğü olasılığının logaritması ile küme boyutunun
logaritması arasında sürekli ve bağımsız bir ilişki gözlemlenir.
Sonuç olarak Andergassen, Reggiani ve Nijkamp (2004) bu modelde, firmaların
arasındaki korelasyona (birbirlerine bağlılık derecesine) göre bir ekonominin bir
araya gelen özelliklerini tanımlamıştır. Modeldeki kümelerin ortalama bağlantılar
gibi standart istatistik süreçlerle belirlenebileceğini belirtmiştir. Böylece oluşturulan
kümelerde, eğer belirli bir büyüklükteki kümenin gözlemlenmesi olasılığı boyutu ile
üstel olarak azalıyorsa, firmaların davranışları birbirinden bağımsızdır. Öte yanda
eğer bu olasılık güç kanununa göre azalıyorsa, firmaların davranışları yüksek
derecede birbirleriyle korelasyon içermektedir. Diğer bir deyişle sistem kritik
haldedir.
93
Bu şekilde ekonomide mevcut gerçek verilere bakarak ekonomideki rejim
karakteristikleri belirlenebilmektedir. Diğer bir deyişle veri analizinden ekonominin
kritik bir halde olup olmadığı saptanmaktadır. Eğer büyüme kümelerinin
logaritmaların uzaylarında üstel olarak dağıldığı gözlemlenirse, ekonomi kritik halde
değildir; eğer belirli bir büyüklükteki bir kümenin gözlemlenmesi olasılığının
logaritmasının boyutundan bağımsız olduğu gözlemlenirse, ekonomi temelde bir
araya gelmiş şoklar tarafından güdümlenmektedir; eğer bir güç kanunu dağılımı yani
küme büyüklüğü olasılığı logaritması ve küme boyutu logaritması arasında doğrusal
bir ilişki gözlemlenirse ve dağılımın üsteli (exponent) 2’den daha düşük ise, ekonomi
kritik bir durumdadır. Bu son durum ekonominin kendiliğinden organize olan kritik
(KKOK) bir sistem olduğunu göstermektedir.
Andergassen, Reggiani ve Nijkamp’ın (2004) bu modelinde firmaların etkileşim
nedenleri üzerinde durulmamıştır. Firmalar arasındaki etkileşimin nedeni olarak, Bak
ve diğ. (1993) çalışmasında talep tamamlayıcılığı iken; Agliardi (1998) için firmalar
arasındaki teknolojik rekabet; Andergassen, Nardini ve Ricottilli (2003) için ise
davranış içerisinde kuvvetli bir toplu korelasyonun ortaya çıkmasında bilgi
dağılmaları önemli rol oynamaktadır. Çeşitli çalışmalarda farklı etkileşim
yapılarından farklı büyüme rejimlerinin nasıl ortaya çıktığı gösterilmiştir.
5.4.2. Kendiliğinden Organize Olan Kritiklik Konusunda Ampirik Uygulamalar
KKOK ile ilgili gerek fizik üzerine, gerekse iktisatta uygulamaya yönelik yapılan
çalışmalar oldukça azdır. İktisatta mikro bazlı yapılan çalışmaların çoğu finans
alanındadır. Mikro olarak firmaları temel alarak yapılan çalışmalar ise, firma
büyüklüğünden hareketle büyümenin KKOK yapısı üzerinedir. Yöntem olarak da
zaman sürecini dikkate alarak gruplama yapılarak, gruplar arasındaki ilişkilerin
korelasyonunun belirlenmesi ve grupların dağılımının güç kanunu gösterip
göstermediği üzerine kurgulanmış olup, genelde Zipf dağılımı ile sonuçlar
gösterilmektedir.
Noell (2007) çalışmasında Danimarka tarım sektörlerinde kendi kendini düzenleyen
kritikliğe ilişkin analizlerde bulunmuştur. Çalışmada ampirik kısım, Per Bak’ın kendi
kendini düzenlemeye ilişkin, büyük sistemlerin karakteristik özelliklerindeki
değişikliklerin “güç kanunu” dağılımlı olduğu takdirde kendi kendini düzenleme
süreçlerinin varlığını gösterebileceği yönündeki ana önermesine dayanmaktadır.
94
Danimarka’da tarım alt sektörlerinde 1963-1999 yılları arasında aylık (t) verilerle
toplam parasal üretim değerinin (kg olarak Y) zaman içindeki hareketlerinin güç
kanunu dağılımlı olup olmadığı araştırılmıştır. Bunun için Danimarka mezbahalarına
satılan domuz eti kilogramının satış değerlerine ilişkin dalgalanmaların mutlak
değerleri 12 aylık bir hareketli ortalama ile nispi ölçümlere dönüştürülmüştür. Amaç
her bir ürüne ilişkin hesaplamalarda dalgalanma boyutlarının sınıflandırılmasında
muhtemel sapmaları azaltmaktır. Aşağıdaki şekilde bir test değişkeni (Z)
hesaplanmıştır:
|⁄ ∑
|
Ardından sonuçlar ayrık frekans dağılımlarına bölünmüştür. Sınıf genişliği ilgili
azami Z-değerinin %5 (j = 1..20)’si olacak şekilde tek tip olmak üzere ayarlanmıştır.
Sınıfların her biri regresyon analizinde ortalama Z-değerinin (Zavj) logaritması ve
sınıf frekansının logaritması (nj) ile temsil edilmiştir:
ve
Bu normalleştirme süreci daha uzun sürelerdeki değer hareketlerinin tespit edilmesi
için gerçekleştirilmiştir. Analizinin sonucunda Danimarka domuz eti sektörü için güç
kanunu dağılımı Şekil 17’deki gibi olup, regresyon fonksiyonunun korelasyonu R2
değeri 0,9572 ve α değeri ise -2,39 olarak bulunmuştur..
log
(frekans)
r= -0,97837
r2= 0,95721
log (sınıf
ortalaması)
Şekil 17: Danimarka Domuz Eti Üretim Sektörünün Güç Kanunu Dağılımı
Kaynak: Noell 2007.
95
Domuz eti sektörü için çıkan sonuç güç kanunu dağılımı fonksiyonel bir ilişkiye
işaret ederek, bu sektörde kendi kendini düzenlemenin varlığı ispatlanmıştır. Böylece
incelenen çeşitli tarım sektörlerinin kendi kendini düzenlediği ve dolayısıyla
kompleks özellikler göstermelerinin olası olduğu ve tamamen kendi kendini
düzenleyen sektörlerin ekonomik açıdan da en verimli sektörler olduğu belirtilmiştir.
Andergassen, Reggiani ve Nijkamp (2004) çalışan sayısı olarak ölçülen firma
büyümelerinin Hollanda gayrimenkul firmaları için 1985-2000 yılları arasında
KKOK gösterip göstermediğini 411 firmanın çalışan sayısı verisi ile analiz etmiştir.
Metodoloji olarak Bölüm 5.4.1’de anlatılan teorik model üzerinden geliştirilen
firmalar arası bağlantıya dayalı bir ağ modeli kullanılmıştır. Firmaların büyüme
bağlantıları kümeleme yöntemine (k-ortalamalar) göre gruplanmıştır. Kümelerin
ampirik dağılımının üstel (exponantial) dağılıma uymadığını, buna karşın güç
kanunu dağılımı tahmin sonuçlarının R2 değerinin 0,76’ya ve α değerinin 1,03’e eşit
olduğu bulunmuştur. Böylelikle çığların bir güç kanunu dağılımını 2’den daha düşük
bir üstel takip ettiğini ve istihdam büyümesinde kritik durumun varlığı hipotezinin
reddedilemeyeceği belirlenmiştir.
Benzer şekilde Andergassen, Nijkamp ve Reggiani (2003) çalışmasında Almanya
işgücü piyasasında eski Batı Almanya’da 1987-1997 yılları için 327 iş gücü
bölgesinde ve 1993-2001 yılları Batı ve Doğu Almanya birleşik olarak 438 iş gücü
bölgesinde KKOK varlığını sezgizel (heuristic) yöntem ve gruplar arası ortalama
bağlantı (mean linkages) olarak 2 farklı kümeleme yöntemi ile araştırılmıştır.
Sezgizel bağlantı yönteme göre belirlenen kümelerin ampirik dağılımı Şekil 18’deki
gibidir. Sezgisel bağlantı yönteminde, Batı Almanya’nın güç dağılımının R2’si 0,74,
α değeri -0,79, Batı ve Doğu Almanya birlikte değerlendirildiğinde ise R2’si 0,80, α
değeri -0,91 bulunmuştur. Ortalama bağlantı yöntemine göre ise Batı Almanya’nın
güç dağılımının R2’si 0,83, α değeri -2,72 çıkmıştır. Bu sonuçlara göre, sezgisel
yöntemde Almanya işgücü bölgelerinde iş gücü büyümesinin kritik durumda olduğu
belirlenirken, ortalama bağlantı yönteminde büyüme kümelerinin güç kanunu ve
üstel dağılım gösterdiği ayrımının belirlenememesinden dolayı kritik durum
saptaması yapılamamıştır.
96
Batı Almanya
Batı ve Doğu Almanya
ln(s)
ln[Pr(s)]
ln[Pr(s)]
ln(s)
Şekil 18: Almanya İş Gücü Piyasası Büyüme Kümelerinin Ampirik Dağılımı
Kaynak: Andergassen, Nijkamp ve Reggiani, 2003.
Reggiani ve diğ. (2006) çalışmalarında da Andergassen, Nijkamp ve Reggiani (2003)
çalışmasına benzer şekilde önce eski Batı Almanya’da 326 iş gücü piyasası
bölgesinde çalışan sayısı büyüme oranının 1987-2003 yılları için, daha sonra Batı ve
Doğu Almanya ekonomisini birleştirerek çalışan sayısı büyüme oranlarını 439 iş
gücü piyasası bölgesinde 1993-2003 yıllarında evrimsel dinamiklerinin KKOK
gösterip göstermediğini incelemiştir. Andergassen, Nijkamp, Reggiani (2003)
çalışmasında yer alan kümeleme yöntemleri yerine, bu çalışmada k-ortalamalar ve en
yakın komşu (nearest neighbour) kümeleme yöntemi kullanılmıştır. Sonuç olarak en
yakın komşu yöntemine göre kesin olarak iş gücü piyasasında KKOK durumu
belirlenmiştir.
Park (2010) çalışmasında ise, 1895-2008 Amerika’da firmaların birleşmelerini
inceleyerek, güç kanunu dağılımı gösterdiğini saptamış, depremler ve çığlar gibi
önceki dalga teorilerine benzer şekilde kendi kendine organize olan kritiklik
olgusunu içerdiğini belirlemiştir. Park bu çalışmasında zamansal değişimler için
kümeleme analizi yerine, doğrusal regresyonda yapısal değişim modelini
kullanmıştır. Çalışmada α değeri 4,03 bulunurken, Zipf sıra (rank) üsteli değeri 0,330
bulunmuştur. Bulunan Zipf dağılım grafiği Şekil 19’deki gibidir.
97
Dalga
büyüklüğü
(Z skoru)
Sıra
(rank)
Şekil 19: Amerika’da Firma Birleşmelerinin Zipf Dağılımı
Kaynak: Park 2010.
Tüm bu çalışmalarda, firmalarda KKOK yaratan bir çok mekanizma belirlenerek,
farklı şekillerde çığ yaratan KKOK durumunun bulunup bulunmadığı gerçek verilere
uygulanmaya çalışılmıştır. Ancak çalışmalarda güç kanunu yaratan farklı
yöntemlerin kullanılması ve verilerin nitelik farklılıkları karşılaştırılabilirliği
azaltmaktadır.
5.5. Kendi Kendine Organize Olan Kritiklik Firmalar İçin Uygun Mudur?
KKOK düzen ve kaos arasında mekanizması katastrof boyutundaki olayları içeren
ölçekleme belirsizliğini açıklamak için ortaya atılmıştır. Düzen ve kaos arasında bir
durum sergileyen bazı basit iktisadi modeller de geliştirilmiştir. Bunlar büyüme ve
durgunluk teorileri için esas teşkil etmeye adaydır. KKOK için zincirleme
reaksiyonlar, katastrof olayları dışında olan süreçler için de önem arz etmektedirler.
Kritiklik seviyesinde, her incelenen unsurun (büyüklük) bir güç kanunu dağılımına
uymaktadır. Dolayısıyla, kritiklik yaklaşımı regülasyonun az olduğu durumlarda
ortaya çıkacağı ve belli olayları açıklamada faydalı olacağı beklenmelidir.
Firmalarla ilgili literatürdeki güç kanunu dağılımı ve KKOK’ün gelişmesi için
gerekli 4 özelliğin firmalarda olup olmadığının değerlendirmesi Pueyo (2014)
tarafından şu şekilde yapılmıştır.
a) Sistem, ani bir arızaya uğrayabilecek birimlerden oluşmalıdır.
Firmaların büyüme oranlarının ampirik dağılımları zamansal olarak simetriktir. Fakat
bu analizler firma hatalarını veya iflasları içermemektedir. Firmaların iflası ani bir
98
arıza olarak görülebilir. İflasların her boyutta firmayı ve dolayısıyla sektör ile
ekonomiyi etkilediği yapılan çalışmalarda görülmüştür. Örneğin, hatalar zincirine
dayanan KKOK dinamikleri rastlantısal büyüme dinamikleri ile uyumludur.
b) Söz konusu arıza olaylarının göreceli olarak daha önceden belirlenmiş bir
yolu izleyen zincir reaksiyonları olmalıdır.
İktisadi sistemin içeresinde dalgalanmaların yayılmasının birkaç yolu vardır:
Tek bir firmanın hatası kendi içinde bir zincirleme reaksiyona örnek teşkil
edebilir. Analojik olarak, bir hayvanın bir organındaki bir sorunun o hayvanın
ölümüne yol açabilmesi gibi, bir firmanın başarısızlığı yönetim kurulunda,
departmanlarda veya şubelerinde küçük sorunlar olarak başlamış olabilir.
Firma grupları bağımsız ya da bağımlı olabilirler. Bir firma başka bir firmanın
üretiminin büyük bir bölümünü düzenli olarak satın aldığında veya başka bir
firmanın ihtiyaçlarını büyük oranda tedarik ettiğinde belli bir bağımlılık söz
konusudur.
Ticari krediye ek olarak, tüm diğer kredi bağlantıları dalgalanmaların
yayılmasına sebep olabilmektedir. Banka ağları konusu dikkati çekmektedir.
Bazı ürünler üretim için girdidir veya diğer ürünlerin kullanımı için
tamamlayıcıdırlar. Bir ürün, örneğin teknolojik yenilik sebebiyle piyasadan
çekildiğinde, diğerleri de buna ayak uyduracaktır. Genelde, üründen ürüne olan
söz konusu zincirler ayrıca firmalardan firmalara olan zincirleri de temsil
etmektedir.
Tüm bu durumlarda, iktisadi sistemin bir bölümündeki bir hata iktisadi sistemin
diğer bir bölümünde hataya yol açabilecektir. Bu tür bir etki, KKOK modellerinde
olduğu düşünülen bir etkidir. KKOK durumunda, zincirleme reaksiyonların boyutları
belli bir güç kanunu dağılımı çerçevesinde olmaktadır. Daha küçük şoklar bile, eğer
firma zaten hassas bir dönemdeyse, bir firmanın iflasına sebep olmaya
yetebilmektedir. Ayrıca, makroekonomik değişkenler (enflasyon, faiz oranları vb.)
aracılığıyla da ekonomik açıdan zincirleme tepkiler ortaya çıkmaktadır.
c) Bireysel birimlerin belirli bir noktada belirtilen kritiklik seviyesinin altından
üstüne çıkarak kırılganlıklarını arttırma eğilimleri bulunmalıdır.
Ekonominin kötüye gittiği gerileme dönemleri arasında, büyük firmaların küçük
firmalara rekabet üstünlüğü sağlamaları, firma birleşmeleri veya firma satın
99
alımlarından dolayı yoğunlaşma artışı olması, artan kırılganlık trendini ortaya
çıkarabilecektir. Bunun sonucunda, büyük firmaların iflas etmesi durumunda,
ekonominin geniş bir bölümü de aynı zamanda çöküşe yatkın hale gelecektir. Bu
ihtimale Schumpeter’in gerileme teorisinde yer verilmiştir. Ayrıca firmadan firmaya
iktisadi dalgalanmaların geçişi nedeniyle, durağan dönemlerde firmalar daha kırılgan
hale dönüşebilmektedir. Bunun nedenlerinden biri uzmanlaşmadaki artıştır. Daly
(1993) gibi eleştirmenler, uzmanlaşmanın beraberinde kırılganlıkta artışı getireceğine
dikkat çekmişlerdir. Ancak uzun bir süre durağan durumunu koruyan firmalar,
“yapıcı yıkım” ile benzer bir anlayışla bilgi işlemeye bağlı söz konusu iktisadi
dalgalanmalara karşı daha kırılgan hale gelmelerinin KKOK yaratma olasılığı
düşüktür. Çünkü bu iktisadi dalgalanmaların yayılımı muhtemelen KKOK’ye sebep
olacak kadar hızlı değil, oldukça yavaş gerçekleşecektir.
d) Ortaya çıkarılan bir birimin kritiklik seviyesini aşmak için gereken zaman,
ortalama olarak zincirleme tepkilerin süresinden daha fazla olmalıdır.
Yıkıcı ve yapıcı süreçlerin süreleri arasındaki sistemik asimetri, en az ampirik
desteğe sahip KKOK için gerekli olan bir koşuldur. Yapıcı kuvvetlerin gerçekten
zaman ihtiyaçları varken, yıkım çok çabuk gerçekleşebilmektedir. KKOK, firmaların
doğuşu veya toparlanmaları, bu firmaların eski firmaların yerini almaları sayesinde
sonsuza
kadar
süren
zincirleme
tepkilerin
önüne
geçecek
kadar
yavaş
gerçekleşmeleri durumunda mümkün olabilecektir. Bununla beraber, ani yıkımlar
kesinlikle mevcuttur ve ekonomilerde önemli bir role sahiptir. Bazı gerilemelerin,
borsa çöküşleri gibi çok belirgin başlangıç noktaları vardır. Bu durumda, ekonomik
dokunun organizasyonunda hafif fakat yıkıcı bir parçalanmaya sebep olan ani olaylar
ile yıllara ihtiyaç duyan toparlanma süreçleri arasında zaman ölçeklerinin ayrımı söz
konusudur. Fakat bu süreçlerin KKOK’den kaynaklanıp kaynaklanmadıkları açık
değildir. Çünkü deprem ve hortumlar gibi kesinlikle ekonomilerdeki KKOK’den
kaynaklanmayan bazı dışsal doğa olayları da ekonomide ani yıkımlara sebep
olabilmektedir. Kademeli yapıcı ve yıkıcı süreçler KKOK’den beklenen tarzda
olaylardır. Fakat KKOK’den kaynaklanıp kaynaklanmadıkları tam net değildir. Hızlı
yıkım olaylarının büyüklüğü iktisadi yapıların, muhtemelen yukarıda belirtilen,
düzen ve kaos arasında olan, ama KKOK olmayan mekanizma türlerinden dolayı
ölçekleme değişmezliği büyüklük dağılımlılarına dayanmaktadırlar. Tüm bu
100
mekanizmaların ortak sonuçlarından biri gerileme dönemlerinde gözlemlenen
ölçekleme değişmezliğidir.
Tüm kanıtları bir araya getirirsek, Pueyo (2014) göre, iktisadi dinamiklerin KKOK
sergilemeleri muhtemel değildir, fakat KKOK’a birçok yönden benzerlikler
taşıdıkları söylenebilir.
101
Sayılması mümkün olan şeyler her zaman önemli olmayabilir.
Önemli şeyler ise her zaman sayılamayabilir
Not everything that can be counted counts,
and not everything that counts can be counted.
— Albert Einstein
“Kısımları bilmeden bütünü bilmek ya da bütünü bilmeden kısımları bilmek imkansızdır.
“I consider it impossible to know the parts without knowing the whole,
or to know the whole without knowing the parts.”
—Blaise Pascal
6. İMALAT SANAYİ FİRMALARI ÜZERİNE KKOK UYGULAMASI
6.1. Araştırma Hipotezleri
Ekonomide KKOK varlığını ampirik olarak belirlenmesi için, mikro seviyede
Türkiye’de imalat sanayi sektöründeki firmalarla analizler yapılmıştır. Ancak KKOK
uygulamasından önce, KKOK temel belirleyicisi olan güç kanunu dağılımının firma
büyüklük dağılımında mevcut olup olmadığı araştırılmıştır. Bu nedenle uygulama
kısmı firma büyüklük dağılımlarının analizi ve firma büyümesinde KKOK varlığının
test edilmesi şeklinde iki ana bölümden oluşmaktadır.
Uygulamanın ilk kısmında firma büyüklük verilerinin güç kanunu olasılık dağılımına
uygun olup olmadığının test edilmesi amaçlanmaktadır. Ampirik verilerin dağılımın
uygunluğunun test edilmesi için, kullanılan sıfır (H0) ve alternatif (H1) hipotezleri ise
şu şekildedir:
H0: İmalat sanayi firmalarının büyüklükleri güç kanunu dağılımı takip
etmektedir.
H1: İmalat sanayi firmalarının büyüklükleri güç kanunu dağılımı takip
etmemektedir.
Uygulamanın ikinci kısmında ise, Per Bak’ın kendi kendine organize olmaya ilişkin,
sistemlerin
özelliklerindeki
değişikliklerin
“güç
kanunu”
dağılımlı
olması
durumunda kendi kendini düzenleme süreçlerinin varlığını gösterdiği ana
önermesinden yola çıkarak, firma büyüme dinamiklerinin KKOK yaratıp yaratmadığı
belirlenmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla, KKOK ile ilgili ampirik analize ilişkin ana
hipotezler aşağıdaki gibidir.
102
H0: İmalat sanayi firmaları kendi kendini organize eden sistemlerdir.
H1: İmalat sanayi firmaları kendi kendini organize eden sistemler değildir.
Her iki hipotez için yeterli veri ve uygun bir gösterge değişkeninin seçilmesi
gerekmektedir. Firma büyüklük ve büyümesinin ölçümü için, çalışan sayısı, satışlar,
piyasa payı, kapitalizasyon gibi çok sayıda gösterge bulunmaktadır. Bununla birlikte
en uygun firma büyüme ölçümünün, araştırmacının teorik sorularını en iyi karşılayan
ölçüt olduğu belirtilmektedir (Davidsson, Achtenhagn ve Naldi, 2005). Ekonomiye
doğrudan istihdam olarak yaptığı katkı açısından, çalışan sayısı en uygun ölçüdür.
Ayrıca gösterge belirleme konusuna kaynak temelli firma görüşünden bakılacak
olursa, büyümede çalışanlar/işgücü gibi kaynakların gelişimine odaklanılması daha
uygun olabilecektir. Hatta makroekonomi açısından, istihdam yaratma olanağını
gösteren çalışan sayısının büyümenin ölçümü için kullanılması en rasyonel gösterge
gibi
gözükmektedir.
büyümesi
Satışların
veya
diğer
finansal
ölçülerle
karşılaştırıldığında, çalışan sayısının enflasyona ve para birimine duyarlı olmaması
da diğer bir olumlu taraftır (Kunkle, 2009). Bununla birlikte büyümede çalışan sayısı
gibi tek ölçütün kullanılması, değerlendirme olanaklarını daraltabilecektir. Ayrıca bu
çalışmada kullanılan veri setinde firmaların çalışan sayısının, yıllık ortalamaya veya
yılsonu çalışan sayısına göre hangi biçimde ölçüldüğü tam bilinmediğinden, çalışan
sayısı verilerinin güvenirliği, satış ve aktif toplamı ölçülerine göre daha düşük
gözükmektedir. Tüm bu nedenlerden dolayı çalışmada bütün analizler firmaların
çalışan sayısı, satış büyüklüğü ve aktif toplamı üzerinden üç farklı ölçüte göre
yapılmıştır.
6.2. Çalışmada Kullanılan Veriler
Türkiye’de firmalara ilişkin geniş kapsamlı ve uzun süreli bilgileri içeren veri
kaynakları oldukça sınırlıdır. Çalışmada kullanılan veriler ulaşılabilen kamuya açık
kaynaklar olarak her yıl düzenli olarak yayınlanan, İstanbul Sanayi Odasının
“Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” ile “Türkiye’nin İkinci 500 Büyük Sanayi
Kuruluşu”, Bursa Sanayi Odası’nın “İlk 250 Büyük Firma”, Ege Sanayi Odası’nın
“100 Büyük Firma”, Ekonomist Dergisi’nin “Anadolu’nun En Büyük 500 Şirketi” ve
Fortune
Dergisi’nin
“Fortune
500
Türkiye”
çalışmalarından
yararlanılarak
toplanmıştır. Veri seti 2000-2014 yılları arasında söz konusu 5 farklı kaynakta tüm
103
verileri bulunan firmalardan oluşturularak, 366 firmaya ait çeşitli büyüklük verileri
kullanılarak analizler gerçekleştirilmiştir.
Çalışmada veri kapsamına, imalat sanayi firmaları olarak, Birleşmiş Milletler
tarafından yapılan Uluslararası Standart Sanayi Sınıflaması (International Standard
Industry
Categorization-ISIC)
temel
alınarak
yapılmış
olan
sektör
sınıflandırmasında, ISIC kodu 311-399 arasında olan firmalar dahil edilmiştir.
Hizmet, ticaret, madencilik ve elektrik sektörü firmaları kapsama alınmamıştır.
İmalat sanayi firmaları ile çalışma yapılmasının temel nedeni, bu sektördeki firmalar
ile ilgili daha geniş veri bulunabilme imkanıdır. Veri setinde %14,48 ile gıda sektörü,
%13,11 dokuma sanayi ve %9,84 ile demir çelik sektörü firmaları ağırlıktadır (Ek 1).
Firmaların mekansal olarak merkezlerinin Ticaret Siciline kayıtlı bulunduğu yerler
arasında %39,34 ile İstanbul, %15,85 ile Bursa ve %10,38 ile İzmir ili gelmektedir
(Ek 2). Çalışmada veri sayısının yeterli olmaması nedeniyle imalat sanayi
firmalarının alt sektör kırılımlarına göre analiz yapılma olanağı olmamıştır.
6.3. İmalat Sanayi Firmalarının Büyüklük Dağılımları
Bu bölümde firmaların büyüklük dağılımının zaman boyunca evriminin istatistiksel
bir analizi yapılmaktadır. Literatürde firmaların büyüklük dağılımının bir kaç farklı
istatistiksel dağılım türüne uyduğu gösterilmekle beraber, bu çalışmada amacımız
firma büyüklük dağılımı için ampirik yoğunlukta üst kuyruğun davranışına dikkat
edilerek firma büyüklük dağılımının şeklini incelemektir.
6.3.1. Uygulanan Yöntem
Ampirik verilerin güç kanunu olasılık dağılımına sahip olup olmadığını belirlemek
için literatürde çeşitli yöntemler39 bulunmakla birlikte, bu çalışmada ampirik
dağılımların kuyruklarındaki veri noktası eksikliğinin üstesinden gelmek için,
39
Ölçekleme parametresi;1- Log-dönüştürülen histogram eğimi, 2- Logaritmik kutulama (kutu
genişliğinin artırılması) ile histogram eğimi, 3- Sabit kutu genişiliği ile hesaplanan CDF eğimi, 4Herhangi kutulama yapmadan doğrudan hesaplanan CDF eğimi ile düz çizginin uydurulması ile olur
(Pek 2012). Literaturde güç kanunu hipotezinin olasılığı genellikle kalitatif (nitel) yolla test edilmekte,
eğer veri log-log çizimde (plot) düz çizgi görünüyorsa ve R2 yüksek ise, verinin güç kanununa uyduğu
ileri sürülmektedir. Fakat bu yöntem yanıltabildiğinden Clauset Shalizi ve Newman (2009) tarafından
belirlenen yöntem kullanılarak hesaplamalar yapılmıştır. Bu yöntemde gerçek güç kanunu dağılımı ile
ampirik veri ölçümü ile karşılaştırılmaktadır. Metod, dağılımlar arasındaki uzaklığı ölçen KS istatistik
ile çalışmaktadır.
104
logaritmik kutulama ile kümülatif yoğunluk fonksiyonunun hesaplanması ve
doğrudan CDF’in tahmin edilmesi şeklinde iki yöntem kullanılmıştır.
Birinci yöntemde, CDF hesaplanırken Shaikh, Papanikolaou, ve Wiener’in (2014)
gelir dağılımını belirlerken kullandığı biçimde, olasılık, tüm örnek üstünden
kutulanmış veriden hesaplanmıştır. Yoğunluk tahmini için subjektif yanlılıktan (bias)
kaçınmak için Epanechnikov Kernel fonksiyonunu kullanılarak kutu genişliği
bulunmuştur. İstatistiksel olarak dağılımın histogram şeklinde sunumu da, verilerin
dağılımı konusunda önemli bir gösterge niteliğindedir. Ancak bu durumda kutu
genişliğinin (bin width) seçimi subjektif40 olduğundan, sorunun giderilmesi için
çalışmada kutu genişliği belirlenmesinde Epanechnikov Kernel fonksiyonu yöntemi
kullanılmıştır.
Firmaların çok küçük bir kısmını oluşturan, yüksek gruba ait CDF’i göstermek amacı
ile dağılımın farklı ölçeklerde çizimi yapılmıştır. CDF,
∫
olarak tanımlanmaktadır. CDF’in avantajı, subjektif bir seçim yapmadan veri
kümesinden doğrudan inşa edilebilmesidir. Bu çalışmada, grafiklerin gösteriminde
şeklinde
CDF yerine, log-log olarak
tanımlanan, tamamlayıcı yığılmalı dağılım fonksiyonu (complementary CDF–cCDF)
(aynı zamanda sağkalım fonksiyonu - survival function olarak da bilinmektedir)
kullanılmıştır.
Daha sonra birinci yöntemde, α parametresinin eğimi Shaikh, Papanikolaou, ve
Wiener
(2014)
çalışmasındaki
gibi,
biçimindeki,
logaritmik (log-log) denklemden “Sıradan En Küçük Kareler” (Ordinary Least
Square-OLS) tahmin yöntemi ile hesaplanmıştır.
İkinci yöntemde, birinci yönteme göre doğrudan CDF tahmininde ölçekleme
parametresinin α’nın tahmin edilmesi için kullanılan OLS yönteminin
parametresi
için yaptığı tahmin sapmalı olduğundan (Newman 2005) Maksimum Olabilirlik
Tahmini (Maximum Likelihood Estimator-MLE) yöntemi ile
parametresi
hesaplanmıştır.
40
Eğer kutu genişliği büyükse, her bir kutu içerisindeki gözlem sayısı fazla olacağından istatistiki
sonuçlar iyi olacaktır. Buna karşın PDF’in ince detayları yok olmaktadır. Kutu genişliği dar
olduğunda ise, her bir kutu içerisindeki gözlem sayısı az, göreli dalgalanmalar ise büyük olmaktadır.
Bu da PDF histogramının gürültülü (noisy) olmasına neden olmaktadır (Kırer, 2011).
105
Ampirik verilerin güç kanunu dağılımı göstermesi, sadece belli bir alt sınır (lower
bound) xmin üsütündeki x değerleri için geçerli olduğundan, güç kanunu davranışının
başladığı minimum değeri tespit etmek önem taşımaktadır. Güç kanunu davranışının
başladığı yerin bilinmemesi veya xmin olması gereken değerden küçük ya da büyük
seçilmesi durumunda ölçekleme parametresinin güvenilir bir tahmini elde
edilememektedir.
Literatürde xmin seçmek için kullanılan en yaygın yol, log-log çizimde PDF veya
CDF dağılımının düz çizgi olduğu noktanın görsel olarak seçilmesidir. Çalışmada
OLS ile yapılan hesaplamada bu yöntem kullanılmış ve xmin Kernel grafiğinde görsel
olarak belirlenmiştir. Ancak bu yöntem subjektiftir. Eğer çok düşük xmin seçildiğinde
güç kanunu olmayan veriye güç kanunu modeli uydurulmaya çalışıldığından tahmin
edilen ölçekleme parametresi yanlı olacaktır. Çok yüksek xmin seçildiğinde ise
gözlem kaybı olacak ve ölçekleme parametresinin istatistiksel hatasını artıracaktır.
Bu nedenle çalışmada, uygulanan ikinci MLE yönteminde güç kanunu davranışının
başladığı yerin tahmini (xmin) için Clauset, Shalizi ve Newman (2009) çalışmasında
belirtilen
yöntem
kullanılmıştır.
Alternatif
MLE
yöntemi
analitik
olarak
çözülmemekte doğrudan numerik yöntem kullanılarak maksimize edilmektedir
(Clauset, Shalizi ve Newman, 2009). MLE, güç kanunu fonksiyonel formunun makul
olup olmadığını belirlemek için görsel kontrol yerine Ki-Kare ya da KS gibi uyum
iyiliği testi ile değerlendirilmektedir (White, Enquist ve Green, 2008).
Veri güç kanununa uyuyorsa
, ölçekleme parametresi için maksimum
olabilirlik tahmini aşağıdaki gibi hesaplanmaktadır.
Bu denklemde (7)
[∑
]
’in x değerinin
(7)
olduğu gözlemdir ve
n değerleri alt sınırın ötesindeki gözlem sayısıdır. Söz konusu yönteme göre ilk önce,
bütün mümkün xmin değerleri için, ölçekleme parametresi ̇ maksimum olabilirlik
yöntemi ile tahmin edilmekte ve Kolmogorov-Smirnov (KS) uyum iyiliği (goodness
of fit tests) D hesaplanmaktadır. Daha sonra en küçük D değerini veren xmin değeri
xmin olarak belirlenmektedir. Bir başka ifade ile xmin değeri D’yi minimize eden xmin
değeri olmaktadır. Verinin CDF’leri arasındaki maksimum uzaklığı veren KS
istatistiği aşağıdaki gibi hesaplanmaktadır (Clauset Shalizi ve Newman, 2009).
106
Clauset, Shalizi ve Newman (2009) belirtilen MLE yönteminde KS ile güç kanunu
formuna en iyi uyumu veren verinin, en iyi kesme değeri (xmin) tahmin edilmektedir.
Ancak veri için güç kanununun iyi bir model olup olmadığını belirtmemektedir. Bu
nedenle verinin gerçekten güç kanununu takip edip etmediğini belirlemek için uygun
test olarak Clauset, Shalizi ve Newman (2009)’ın önerdiği şekilde bootstrap
prosedürü yoluyla uyum iyiliği testi yapılmıştır. Bu prosedüre göre, önce gözlenen
veriyle en iyi uyuma sahip güç kanunu dağılımından çekilen çok sayıda yapay veri
seti üretilmiş ve bootstrap yoluyla ampirik uzaklıktan daha büyük yapay uzaklığın
kesiri (fraction) olarak hesaplanan p-değeri bulunmuştur. Çalışmada 100 simülasyon
süresinde bootstrap p-değeri hesaplanmıştır. Eğer p-değeri p
0 ise veya p-değeri
1’den oldukça küçük ise, verilerin güç kanunu dağılımından geldiği konusunda
inandırıcılık sağlamaz ve verilerin güç kanunu dağılımından geldiği söylenemez.
Eğer p-değeri büyük (1’e yakınsa) ise, ampirik veri ile güç kanunu modeli arasındaki
farklılıkların tamamen istatistiksel oynamadan geldiği ve verilerin güç kanunu
dağılımı takip ettiği söylenebilir.
MLE yöntemine göre tüm hesaplamalar R programında yer alan PoweRlaw paketi ile
yapılmış ve Gillespie (2016) PoweRlaw paketinin uygulamasından yararlanılmıştır.
6.3.2. Elde Edilen Ampirik Bulgular
6.3.2.1. Çalışan Sayısı Büyüklük Dağılımı
Firma büyüklük dağılımını test etmeden önce, genel bir bilgi olması açısından 20002014 yıllarına ait çalışan sayısı ölçütüne ait temel tanımlayıcı (descriptive) istatistiki
bilgiler hesaplanmıştır.
Dağılımların şeklinin belirleyicisi olan basıklık (kurtosis) ve çarpıklık (skewness)
değerlerine bakıldığında (Tablo 9), büyüklük ölçütü olarak çalışan sayısı verilerinin
analiz edilen 2000-2014 yıllarındaki basıklık değerinin 3’den ve çarpıklık değerinin
0’dan çok daha büyük olduğu görülmektedir. Söz konusu istatistiki bilgiler imalat
sanayi firmalarının çalışan sayısının göre normal dağılımla41 uyumlu olmadığını
göstermektedir. Ayrıca 2000 yılından 2014 yılına kadar geçen sürede ortalama
Normal dağılımın şartı basıklık 3 ve çarpıklık 0’dır. Eğer normal dağılımda, basıklık (kurtosis) ve
çarpıklık (skewness) sırasıyla 3 ve 0’dan daha fazla olduğunda Jarqubera ve Liflefors testlerinin
ikiside normal dağılımı red etmektedir.
41
107
çalışan sayısının, 2008 yılındaki kriz sonrası etkilerin görüldüğü 2009 yılı hariç,
yükselme eğiliminde olduğu görülmektedir. Ancak en yüksek çalışan sayısı ile en
düşük çalışan sayısı arasındaki fark gittikçe açılırken, en yüksek çalışan sayısına
sahip firma, 2000 yıllında ortalamanın 25 katı çalışana sahip iken, yıllara göre bu
fark azalarak 2014 yılında 15 kata düşmüştür (Tablo 9).
Tablo 9: Çalışan Sayısı Verilerinin Tanımlayıcı İstatistikleri
Yıllar
Ortalama
Varyans
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
789,4235
756,8279
773,7896
807,0601
864,2568
895,7036
925,1202
979,2281
993,0464
936,1148
978,5792
1053,7022
1075,3388
1091,9863
1148,1612
2452093
2137563
2067923
1983239
2107713
2141969
1995098
2445252
2561248
2190361
2258773
2565503
2585772
2604822
2706757
Standart
Sapma
1565,916
1462,041
1438,027
1408,275
1451,796
1463,547
1412,479
1563,730
1600,390
1479,987
1502,921
1601,719
1608,034
1613,946
1645,223
Çarpıklık
7,378458
7,825435
7,043622
6,496639
5,642089
5,437485
4,637026
5,053516
4,943234
5,036158
4,829215
4,426125
4,540372
4,429912
4,379967
Basıklık
Fazlalığı
77,36883
89,16595
73,28599
65,14185
48,42748
45,00840
31,76419
37,72709
34,25379
36,46517
34,45180
29,00810
31,46534
31,01696
31,54200
Minimum Maksimum
Değer
Değer
24,0
20179,0
24,0
19906,0
26,0
18586,0
28,0
17795,0
24,0
16686,0
34,0
16445,0
1,0
13781,0
1,0
16376,0
1,0
15348,0
1,0
14539,0
3,0
14048,0
12,0
14703,0
9,0
15832,0
8,0
16248,0
1,0
16982,0
Bu çerçevede Şekil 20’de 2000-2014 arası yıllara ait olasılık yoğunluk fonksiyonları
(PDF) lineer - lineer ölçekte çizilmiştir. Şekil incelendiğinde, veriler, yaklaşık olarak
2.000 değerinden itibaren x ekseni üzerinde olduğu, Gaussyen dağılıma göre
dağılımın kuyruk kısmındaki değerlerin ayrı bir dağılım izlediği ve çalışan sayısı
dağılımının kuyruğunun zaman boyunca daha da kalınlaştığı görülmektedir. Böylece,
piyasada büyük firmaların mevcudiyeti, Gaussyen dağılıma göre beklenenden daha
büyük olmaktadır. Şekil 20’deki şişman uzun kuyruk (fat long tail) firma çalışan
sayısı büyüklük dağılımın güç kanunu dağılımına uyduğu görünümündedir.
Şekil 20: 2000-2014 Yılları Arasında İmalat Sanayi Firmalarının Çalışan
Sayısının Olasılık Yoğunluk Fonksiyonunun Lineer - Lineer Ölçekte Gösterimi
108
Bu doğrultuda analize konu olan 14 yılın her biri için kuyruk bölgesi güç kanunu
dağılımı olup olmadığı incelenmiştir. Firmaların çalışan sayısı verisine göre CDF
belirlenerek büyüklük dağılım şekli saptanmaya çalışılmıştır. 2000-2014 dönemine
ait OLS ile yapılan hesaplamalar için kutu genişliği grafikleri Ek 3’de ve OLS’ye
göre çizilen CDF log-log ölçekte değerleri Ek 4’de verilmektedir. MLE’ye göre
çizimler ise Ek 5’de yer almaktadır.
OLS’ye göre 2000-2014 yılları arasında firma çalışan sayısının yıllara göre %5,19 ile
%8,46 arasında değişen kısmının güç kanunu dağılımı gösterdiği görülmektedir. OLS
tahmincisine göre ölçekleme parametresi α değeri ise 4 yıl dışında 2,04-2,69 arasında
değişmekte, 2000, 2002, 2005 ve 2008 yıllarında ise α değeri 2’nin altındadır.
MLE’ye göre hesaplanan α değerleri ise OLS’ye göre daha yüksek, tüm yıllar için
2,09-2,65 arasında bulunmuştur (Tablo 10).
Tablo 10: Firmaların Çalışan Sayısı Büyüklüğünün Güç Kanunu Değerleri
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
OLS+CDF
Toplam Eşik Değer
α
İçindeki Üstü Firma
Değeri
Payı (%)
Sayısı
23
1,197
6,28
6,55
24
2,046
7,10
26
1,804
6,01
22
2,252
6,83
25
2,127
8,46
31
1,933
7,38
27
2,120
20
2,149
5,46
6,83
25
1,827
5,19
19
2,099
5,46
20
2,203
7,10
26
2,115
7,10
26
2,333
6,83
25
2,372
7,65
28
2,695
MLE+CDF
Xmin
Değeri
0,9341
0,9039
0,9327
0,9151
0,9521
0,9528
0,9675
0,9367
0,9505
0,9762
0,9672
0,9656
0,9444
0,9133
0,9429
742
598
850
607
577
632
588
1048
867
914
700
468
1661
775
807
N
kuyruk*
98
122
86
130
150
144
167
91
112
101
143
207
63
145
152
α
Değeri
2,399487
2,365137
2,465962
2,303423
2,284773
2,31745
2,331656
2,477583
2,401842
2,450211
2,326523
2,092085
2,656792
2,287214
2,315975
Bootstap
P değeri
0,22
0,44
0,54
0,21
0,17
0,15
0,26
0,70
0,67
0,45
0,12
0,00**
0,42
0,00**
0,02**
* N kuyruk (ntail) xmin’den büyük ya da eşit olan değerleri göstermektedir.
** H0 ret edilmektedir.
Çalışmanın başlangıç bitiş dönemleri olan 2000 ve 2014 yılları ile 2001 Türkiye krizi
ve 2008 küresel finansal krizi içeren yıllara ait kümülatif dağılım fonksiyonları
(CDF) OLS olarak Şekil 21’de, MLE olarak Şekil 22’de verilmektedir. Diğer tüm
yıllara ait grafikler ise Ek 4 ve Ek 5’de yer almaktadır. Gerek OLS, gerekse MLE
yöntemine göre belirlenen CDF’lerin log-log çizimleri düz çizgi halinde olup, teorik
güç dağılımı çizgisi ile örtüşmektedir.
109
OLS – 2000 Yılı
OLS – 2001 Yılı
OLS – 2008
OLS – 2014
Şekil 21: Bazı Yıllara İlişkin İmalat Sanayi Firmalarının Çalışan Sayısı Üst
Grubunun Güç Kanunu Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - OLS
MLE – 2000 Yılı
MLE – 2001 Yılı
2000 Yılı Calisan
0.500
0.100
0.005
0.020
Olasılık (Kuyruk CDF)
0.100
0.020
0.005
Olasılık (Kuyruk CDF)
0.500
2001 Yılı Calisan
20
50
100
500
2000
5000
20000
20
50
100
Büyüklük (Calisan)
MLE – 2008 Yılı
20000
Olasılık (Kuyruk CDF)
1000
0.005 0.010 0.020 0.050 0.100 0.200 0.500 1.000
0.500 1.000
Olasılık (Kuyruk CDF)
0.050 0.100 0.200
100
5000
2014 Yılı Calisan
0.005 0.010 0.020
10
2000
MLE - 2014 Yılı
2008 Yılı Calisan
1
500
Büyüklük (Calisan)
1
10000
10
100
1000
10000
Büyüklük (Calisan)
Büyüklük (Calisan)
Şekil 22: Bazı Yıllara İlişkin İmalat Sanayi Firmalarının Çalışan Sayısı Üst
Grubunun Güç Kanunu Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - MLE
110
MLE yönteminde bootstrap sonucu bulunan p-değerlerinin güç kanunu dağılımına
uyup uymadığı belirlenirken, eğer p-değeri 0,1’den büyük ise güç kanunu veri için
makul bir hipotez kabul edilmekte, aksi durumda hipotez ret edilmektedir. Buna göre
çalışan sayısının 2011, 2013 ve 2014 yıllarında güç kanunu dağılımı gösterdiği ret
edilmektedir (Tablo 10). Diğer yıllarda ise, sıfır hipotezi ret edilmemekte, dolayısıyla
Türkiye’de çalışan sayısına göre imalat sanayi firmaların dağılımının güç kanununa
uyduğu saptanmıştır.
6.3.2.2. Satış Büyüklük Dağılımı
Büyüklük ölçütü olarak satışlar alındığında 2000-2014 dönemi için satış tutarına ait
tanımlayıcı istatistiki bilgiler Tablo 11’de verilmektedir. Satış verilerinde de çalışan
sayısında olduğu gibi basıklık 3’den ve çarpıklık 0’dan büyük olup, imalat sanayi
firmalarının satış tutarına göre normal dağılımla uyumlu olmadığını göstermektedir.
Tanımlayıcı istatistiki bilgiler bakıldığında, 2000 yılından 2014 yılına kadar geçen
sürede satış tutarın ortalamasının çalışan sayısında olduğu gibi, 2008 yılındaki kriz
sonrası etkilerin görüldüğü 2009 yılı hariç, yükselme eğiliminde olduğu
görülmektedir. Ancak en yüksek satış tutarı ile en düşük satış tutarı arasındaki
büyüklük farkının ise arttığı göze çarpmaktadır. Buna karşın en yüksek satış değerine
sahip firma ile ortalama satış değeri arasındaki farkın 2000 yılında 60 kat iken,
yıllara göre azaldığı 2014 yılında 47 kata düştüğü görülmektedir.
Tablo 11: Satış Verilerinin Tanımlayıcı İstatistikleri
Yıllar Ortalama
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
6.610e+07
1.079e+08
1.530e+08
1.986e+08
2.672e+08
2.924e+08
3.664e+08
4.006e+08
4.783e+08
4.112e+08
4.934e+08
6.649e+08
7.072e+08
7.656e+08
8.356e+08
Varyans
5.212061e+16
1.319595e+17
2.106059e+17
3.272305e+17
5.664781e+17
8.640814e+17
1.479878e+18
1.596703e+18
2.741575e+18
1.376401e+18
2.115822e+18
4.875294e+18
6.165634e+18
6.143139e+18
6.171087e+18
Standart Çarpıklık
Sapma
228299396 14,15534
363262330 14,26384
458918169 12,98990
572040684 11,17056
572040684 9,677275
752647362 11,73189
929559797 12,66154
1216502276 12,12598
1263607237 13,42670
1655770323 10,72430
1173201080 10,87026
1454586569 12,58642
2208006735 13,60138
2483069520 12,57742
2478535572 11,44992
111
Basıklık
Fazlalığı
237,2323
240,6923
208,5939
161,8917
122,7236
171,5581
196,8290
183,2336
218,2441
150,3302
153,9197
196,6479
222,8800
196,8403
169,5815
Minimum Maksimum
Değer
Değer
1.919e+06 3.975e+09
3.856e+06 6.352e+09
7.025e+06 7.757e+09
8.813e+06 9.060e+09
1.281e+07 1.100e+10
1.421e+07 1.486e+10
1.748e+07 2.019e+10
2.318e+07 2.060e+10
2.491e+07 2.823e+10
5.704e+05 1.822e+10
1.507e+06 2.271e+10
1.884e+06 3.667e+10
2.130e+06 4.255e+10
2.874e+06 4.120e+10
2.023e+06 3.982e+10
Tanımlayıcı istatistiki bilgileri satış dağılımın normal olmadığını belirtmekle beraber,
ampirik olarak olasılık yoğunluk fonksiyonları kullanılarak, dağılımın şekli
belirlenmeye çalışılmıştır. Şekil 23’de, 2000 – 2014 dönemine ait satış gelirlerinin
olasılık yoğunluk fonksiyonu (PDF) lineer – lineer ölçekte gösterilmektedir. PDF
tarafından karakterize edilen satışların (s) dağılımı P(s), s ile s+dr aralığında satış
geliri bulma olasılığı P(s)dr’ye eşittir şeklinde tanımlanmaktadır. Şekil 23’de de açık
olarak görüldüğü üzere, firma satış geliri dağılımını tek bir dağılım ile açıklamak
mümkün değildir. Veriler, yaklaşık olarak 1 milyar TL değerinden itibaren yatay
eksen üzerindedir. Bu durum, dağılımın kuyruk bölgesinde tamamen farklı bir
dağılımın mevcut olduğunu göstermektedir.
Şekil 23: 2000-2014 Yılları Arasında İmalat Sanayi Firmalarının Satışlarının
Olasılık Yoğunluk Fonksiyonunun Lineer - Lineer Ölçekte Gösterimi
Bu çerçevede analize konu olan firmaların satış gelirleri için kümülatif yoğunluk
fonksiyonlarına (CDF) bakılmıştır. Firmaların satış tutarları verisine göre 2000-2014
yılları arasındaki kümülatif yoğunluk fonksiyonu OLS için kutu genişliği grafikleri
Ek 6’da verilmiştir. Tüm yıllara ilişkin log-log ölçekte çizilen CDF’ler OLS ve MLE
olarak Ek 7 ve Ek 8’de yer almaktadır. Belirlenen 2000, 2001, 2008 ve 2014 yıllarına
ilişkin çizimler ise Şekil 24 ve 25’da verilmektedir. Tüm bunlara göre, firma satış
gelirleri dağılımının güç kanunu dağılımı ile uyumlu olduğu görülmektedir.
112
OLS – 2000 Yılı
OLS – 2001 Yılı
OLS – 2008 Yılı
OLS – 2014 Yılı
Şekil 24: Bazı Yıllara İlişkin İmalat Sanayi Firmalarının Satışlarının Üst
Grubunun Güç Kanunu Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - OLS
MLE – 2000 Yılı
MLE – 2001 Yılı
2001 Yılı Satislar
CDF
0.050 0.100 0.200
0.005 0.010 0.020
0.005 0.010 0.020
CDF
0.050 0.100 0.200
0.500 1.000
0.500 1.000
2000 Yılı Satislar
5e+06
2e+06
5e+06
1e+07
2e+07
5e+07
1e+08 2e+08
5e+08 1e+09
2e+09
1e+07
2e+07
5e+07
1e+08
2e+08
5e+08
1e+09
2e+09
5e+09
5e+09
Satislar
Satislar
MLE – 2008 Yılı
MLE – 2014 Yılı
2014 Yılı Satislar
CDF
0.050 0.100 0.200
0.005 0.010 0.020
0.005 0.010 0.020
CDF
0.050 0.100 0.200
0.500 1.000
0.500 1.000
2008 Yılı Satislar
2e+07
5e+07
1e+08
2e+08
5e+08
1e+09
2e+09
5e+09
1e+10
5e+06 1e+07
2e+10
5e+07 1e+08
5e+08 1e+09
5e+09 1e+10
Satislar
Satislar
Şekil 25: Bazı Yıllara İlişkin İmalat Sanayi Firmalarının Satışlarının Üst
Grubunun Güç Kanunu Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - MLE
113
5e+10
Satış büyüklüğüne göre 2000-2014 yıllarında firmaların %3,00 ile %6,28 arasında
değişen kısmının güç kanunu dağılımı gösterdiği görülmektedir. OLS tahmincisine
göre ölçekleme parametresi α değeri ise 2 yıl dışında 1,35-1.88 arasında
değişmektedir, 2000 ve 2003 yıllarında ise α değeri 2’nin üstündedir. MLE
yöntemine göre hesaplanan α değerleri ise OLS’ye göre daha yüksek bulunmuştur.
Sadece 2000 ve 2009 yıllarında 2’nin altında, diğer tüm yıllar için 2,09-2,29
arasındadır (Tablo 12).
MLE yönteminde bootstrap sonuçlarına bakıldığında, p-değerleri 2000, 2003 ve 2009
yıllarında verinin güç kanunu dağılımı gösterdiği ret edilmektedir. Diğer yıllarda ise,
sıfır hipotezi ret edilmemekte, Türkiye’de imalat sanayi firmalarının satış geliri
dağılımının güç kanununa uyduğu görülmektedir (Tablo 12).
Tablo 12: Firmaların Satış Büyüklüğünün Güç Kanunu Değerleri
Yıllar
Toplam
İçindeki
Payı
(%)
OLS+CDF
Eşik
değer
α
Üstü
Değeri
Firma
sayısı
12
2,206
16
1,805
16
1,880
MLE+CDF
Xmin
Değeri
N
kuyruk*
α
Değeri
Bootstap
P değeri
0,8150
13534890
132009160
84603658
284
64
142
1,904309
2,345330
2,151616
0,01*
0,81
0,43
2000
2001
3,28
4,37
0,8959
0,8127
2002
4,37
2003
2004
2005
2006
2007
2008
3,00
3,82
3,55
3,28
3,27
4,10
11
14
13
12
12
15
2,275
1,593
1,499
1,838
1,698
1,841
0,8538
0,9470
0,9356
0,9751
0,9668
0,9134
103598065
222560691
260472065
359550298
393574658
381498888
145
92
85
74
78
90
2,131301
2,227595
2,276874
2,253335
2,299386
2,180115
0,19*
0,77
0,45
0,92
0,63
0,98
2009
2010
2011
2012
2013
2014
5,46
6,28
3,55
3,82
3,82
5,19
20
23
13
14
14
19
1,350
1,318
1,835
1,829
1,725
1,464
0,8784
0,9062
0,8491
0,8537
0,8673
0,8405
85408561
550357201
588625583
473522002
445232653
552764858
277
68
84
108
123
111
1,879639
2,271865
2,221427
2,150260
2,095210
2,111265
0,00*
0,80
0,83
0,55
0,44
0,30
* N kuyruk (ntail) xmin’den büyük ya da eşit olan değerleri göstermektedir.
** H0 ret edilmektedir.
6.3.2.3. Aktif Büyüklük Dağılımı
Büyüklük olarak aktif büyüklüğü ölçütü alındığında, firmaların analiz edilen yıllara
ait aktif toplamına ilişkin tamamlayıcı istatistiki bilgiler Tablo 13’deki gibi
oluşmaktadır. Aktif büyüklüğü basıklık ve çarpıklık sonuçları verilerin normal
dağılmadığını göstermektedir. 2000 yılından 2014 yılına kadar geçen sürede aktif
114
toplamı ortalaması çalışan sayısı ve satış tutarı verilerinin aksine sürekli yükselme
eğilimi sergilemektedir. Buna karşın en yüksek aktif toplamına sahip firma ile
ortalama aktif değeri arasındaki fark 2000 yılında 29 kat iken, yıllara göre azaldığı
2014 yılında 23 kata düştüğü, aynı şekilde en yüksek aktif toplamına sahip firma,
2000 yılında en düşük aktif toplamına sahip firmanın 3.376 katı iken, 2014 yılında bu
farkın 534 kata düştüğü görülmektedir.
Tablo 13: Aktif Toplamı Verilerinin Tanımlayıcı İstatistikleri
Yıllar
Ortalama
Varyans
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
5.470e+07
8.683e+07
1.288e+08
1.547e+08
2.267e+08
2.475e+08
2.907e+08
3.264e+08
3.770e+08
3.839e+08
4.416e+08
5.177e+08
5.648e+08
6.530e+08
7.339e+08
1.863964e+16
4.165427e+16
8.940261e+16
1.240792e+17
2.738852e+17
3.039431e+17
4.105423e+17
5.423831e+17
6.254976e+17
6.387654e+17
9.779604e+17
1.115872e+18
1.399154e+18
1.881891e+18
2.162202e+18
Standart
Sapma
136527061
204093766
299002698
352248790
523340469
551310355
640735722
736466642
790884055
799228002
988918794
1056348662
1182858327
1371820436
1470442705
Çarpıklık Basıklık
Fazlalığı
7,462110 67,52407
6,621847 53,08065
6,278432 46,92817
6,287682 46,34058
6,703092 55,32913
6,622124 54,16254
6,358719 49,41320
6,769863 55,62428
6,320565 48,41364
6,030243 45,24343
7,136821 64,89788
6,477695 55,74514
6,693645 60,23287
7,323548 74,72016
6,330745 54,93494
Minimum
Değer
4.703e+05
8.539e+05
1.026e+06
1.239e+06
3.972e+06
6.485e+06
7.617e+06
1.078e+07
1.394e+07
1.574e+07
1.549e+07
3.026e+07
2.815e+07
2.998e+07
3.258e+07
Maksimum
Değer
1.588e+09
2.185e+09
3.008e+09
3.440e+09
5.809e+09
6.036e+09
6.609e+09
7.751e+09
7.989e+09
8.334e+09
1.180e+10
1.244e+10
1.440e+10
1.792e+10
1.742e+10
Aktif büyüklüğünün lineer-lineer ölçekte olasılık yoğunluk fonksiyonu Şekil 26’deki
gibi olup, 500 milyon TL değerinden itibaren veriler x ekseni üzerinde
bulunmaktadır. Böylece Gaussyen dağılıma göre kuyruk kısmının farklı bir dağılım
izlediği görülmektedir.
Şekil 26: 2000-2014 Yılları Arasında Aktif Toplamı Olasılık Yoğunluk
Fonksiyonunun Lineer - Lineer Ölçekte Gösterimi
115
OLS – 2000 Yılı
OLS – 2001 Yılı
OLS – 2008 Yılı
OLS – 2014 Yılı
Şekil 27: Bazı Yıllara İlişkin İmalat Sanayi Firmalarının Aktif Toplamı Üst
Grubunun Güç Kanunu Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - MLE
MLE – 2000 Yılı
MLE – 2001 Yılı
2001 Yılı Aktifler
CDF
0.050 0.100 0.200
0.005 0.010 0.020
0.005 0.010 0.020
CDF
0.050 0.100 0.200
0.500 1.000
0.500 1.000
2000 Yılı Aktifler
1e+06
5e+05
1e+06
5e+06
1e+07
5e+07
1e+08
5e+08
5e+06
1e+07
5e+07
1e+08
5e+08
1e+09
Aktif Toplamı
1e+09
Aktif Toplamı
MLE – 2008 Yılı
MLE – 2014 Yılı
2008 Yılı Aktifler
0.500 1.000
CDF
0.005 0.010 0.020
0.050 0.100 0.200
0.050 0.100 0.200
0.005 0.010 0.020
CDF
0.500 1.000
2014 Yılı Aktifler
2e+07
5e+07
1e+08
2e+08
5e+08
1e+09
2e+09
5e+09
1e+10
5e+07
Aktif Toplamı
1e+08
2e+08
5e+08
1e+09
2e+09
5e+09
1e+10
2e+10
Aktif Toplamı
Şekil 28: Bazı Yıllara İlişkin İmalat Sanayi Firmalarının Aktif Toplamı Üst
Grubunun Güç Kanunu Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - MLE
116
Firmaların aktif büyüklüğüne göre OLS yöntemi için hesaplanan kutu genişliği
grafikleri Ek 9’da verilmiştir. 2000–2014 dönemindeki, kümülatif dağılım
fonksiyonları ise tüm yıllar için OLS ve MLE olarak Ek 10 ve Ek 11’de log-log
ölçeğinde gösterilmektedir. Seçilen 2000, 2001, 2008 ve 2014 yıllarına ilişkin
grafikler ise Şekil 27 ve 28’da yer almakta olup, çizimlerin güç kanunu dağılımı ile
uyumlu olduğu görülmektedir.
OLS tahmincisine göre ölçekleme parametresi α değeri 2’nin altında 1,15-1.87
arasında değişmektedir. MLE tahmincisine göre ise, hesaplanan α değerleri ise
OLS’ye göre daha yüksek olup, tüm yıllar için 2’nin üstünde 2,06-2,42 arasında
bulunmuştur (Tablo 14).
Tablo 14: Firmaların Aktif Toplamı Büyüklüğünün Güç Kanunu Değerleri
Yıllar
2000
2001
2002
OLS+CDF
Toplam Eşik Değer
İçindeki Üstü Firma
α
Payı (%)
Sayısı
26
7
1,353
31
8,5
1,333
30
8
1,346
MLE+CDF
Xmin
Değeri
N
kuyruk*
Α
Değeri
Bootstap
P değeri
0,9805
87925224
51
2,397019
0,63
0,9671
0,9675
140545257
81026444
52
130
2,428343
2,155223
0,46
0,45
2003
2004
2005
2006
8
8
5
8
32
28
20
28
1,337
1,409
1,422
1,442
0,9727
0,9791
0,9591
0,984
119334020
172960448
162994895
252563345
108
110
129
97
2,224853
2,221053
2,193969
2,240743
0,70
0,78
0,73
0,69
2007
2008
2009
2010
2011
2012
8
7
7
6
7
7
30
25
27
21
25
25
1,409
1,491
1,155
1,55
1,692
1,628
0,9889
0,9672
0,9775
0,999
0,9725
0,9445
346466451
171003542
234676199
495395179
619561916
549312905
77
178
138
78
73
94
2,277682
2,067186
2,160580
2,347180
2,340347
2,333149
0,60
0,05*
0,35
0,90
0,79
0,26
2013
2014
6,5
7
25
27
1,875
1,797
0,9772
0,9776
582035461
909422767
105
73
2,303435
2,366979
0,22
0,44
* N kuyruk (ntail) xmin’den büyük ya da eşit olan değerleri göstermektedir.
** H0 ret edilmektedir.
MLE yönteminde bootstrap sonuçlarına bakıldığında, p-değerlerine göre sadece 2008
yılında verinin güç kanunu dağılımı gösterdiği ret edilmektedir. Diğer tüm yıllarda
sıfır hipotezi ret edilmemekte, dolayısı ile imalat sanayi firmalarının satış gelirine
göre güç kanunu dağılımı gösterdiği görülmektedir (Tablo 14).
117
6.3.2.4. Genel Değerlendirme
Sonuç olarak çeşitli ölçütlere göre OLS ve MLE yöntemi ile yapılan analizlerde,
imalat sanayi firmalarının çalışan sayısında yaklaşık %.6,5’luk, satışlarda %4’lük ve
aktif toplamında %7’lik kesiminin dağılımının güç kanunu dağılımı izlediği
bulunmuştur. Ancak OLS yönteminde bulunan gerek xmin değerleri gerekse α
değerleri, MLE yöntemine göre bulunan değerden daha düşük çıkmıştır. İmalat
sanayi firmalarının çalışan sayısı, satışlar ve aktif toplamı olarak ölçülen firma
büyüklüğü için 2000-2014 yılları arasındaki güç kanunu üstelinin (α) gelişimi Şekil
29’da verilmektedir.
OLS
MLE
Şekil 29: İmalat Sanayi Firmalarının 2000-2014 Yılları
Arasında Güç Kanunu Üstelinin Gelişimi
Literatürde firma büyüklük dağılımlarında ampirik güç kanunu uyumunda güç
kanunu üsteli sektör ve ülkelere göre bazı farklılıklara karşın, genellikle α=2
bulunmuştur (Okuyama, Takayusu ve Takayusu 1999; Axtel 2001; Gaffeo Gallegati
ve Palestrini 2003; Buendia 2013 gibi). Bu anlamda bulgularımız genel sonuçlarla
tutarlıdır. Ayrıca Gaffeo, Gallegati ve Palestrini (2003) sonuçlarında durgunluk
dönemlerinde üstelin düştüğü bulgusuna benzer şekilde 2007 krizi sonrasında aktif
ve satış üstelinde düşme gözlemlenmiştir.
Türkiye’deki firma büyüklük dağılımları ile ilgili çalışmalar yok denecek kadar
azdır. Bursa Sanayi Odasına kayıtlı 250 büyük firma için 2000-2010 yılları arasında
satış büyüklüğüne göre Gürsakal (2010) çalışmasında hesaplanan α üstel değeri 2,753,46 arasında değişmektedir. Pek (2012) çalışmasında ise sadece 2009 yılında Türk
firmalarının satış rakamlarına göre 99.921 firmanın α değerinin sırasıyla OLS’ye
göre 1,072 ve MLE’ye göre 1,027 bulunmuştur.
118
Literatürdeki çalışmalara benzer şekilde farklı göstergelere göre yapılan ölçümlerde,
farklı üsteller bulunmuştur. OLS sonuçlarında bu farklılık daha bariz iken, MLE
sonuçlarında daha azdır. Ayrıca, Gaffeo ve diğ. (2003), Fujimoto ve diğ (2011)
yaptığı çalışmada42, Heinrich ve Dai (2016)43 maddi duran varlıkların üstelinin en
düşük, yıllık satışların ikinci en düşük ve çalışan sayısı üstelinin en büyük bulunması
gibi, bu çalışmada da hem OLS hem de MLE sonuçlarına göre çalışan üsteli, satışlar
ve aktif toplamına göre (
daha yüksek çıkmıştır. Bu
sonuca göre, α üstel değerinin daha düşük olmasının, firmaların sistematik olarak
daha şişman kuyruklu olduğunu gösterdiği (Pek 2012), daha yüksek güç kanunu
üstelinin ise, daha az ağırlıklı aşırı kuyruk olayları ile daha dik bir kuyruk dağılımı
(bu durumda süper büyük firmalar) ve daha küçük bir dağılım, daha küçük çarpıklık
anlamına geldiği (Heinrich ve Dai 2016) dikkate alındığında, çalışan sayısı büyüklük
dağılımının diğer ölçütlere göre daha az şişman kuyruklu olduğu söylenebilir.
Güç kanunu üsteli α, MLE yönteminde OLS’ye göre zaman boyunca durağandır.
Özellikle çalışan sayısı büyüklük ölçüsü olarak kullanıldığında, büyüklük
dağılımının zaman boyunca göreceli olarak durağan olduğu gözlemlenmektedir. OLS
yönteminde ise üstel α değeri daha oynaktır. Satış gelirleri büyüklük göstergesi
olarak alındığında OLS güç kanunu üsteli α düşme eğiliminde iken, aktif toplamı ve
çalışan sayısı güç kanunu üsteli α yükselme eğilimindedir.
Çoğu literatür firma dinamiklerini yani firmaların büyüklük dağılımını pozitifli
çarpık ve özellikle sağda kalın uzun kuyruğa sahip olduğunu göz önüne almaktadır.
Bu
kısımda
firma
dinamiklerinde,
büyüklük
temsilcisi
olarak
kullanılan
değişkenlerin gözlenen istatistiksel dağılımlarda belirleyici etkisi olduğu ortaya
konmuştur.
Fujimoto ve diğ (2011) çalışmalarında, sabit varlıklar (K), çalışan sayısı (L) ve yıllık satışlara (Y)
göre 30 ülkenin firmalarının 1999-2009 yılları arasında büyüklük dağılımlarını incelemiş ve güç
kanunu üstelinin tüm ülkeler için
olduğunu bulmuştur.
43
Heinrich ve Dai (2016) Çin’de 1998-2008 yıllarında 180.000 firmanın çalışan sayısı, sermaye ve
kar tutarına göre incelediği çalışmada, firma büyüklük dağılımının güç kanununa uyduğunu, çalışan
sayısı üstelinin kar ve sermaye üstelinden büyük olduğunu, buna karşın kar ve sermaye üstelinin
birbirine yakın olduğunu bulmuştur.
42
119
6.4. İmalat Sanayi Firmaları Dinamiklerinde Kendi Kendine Organize Olan
Kritikliğin Belirlenmesi
Buraya kadar yaptığımız ampirik uygulamada firma büyüklüklerinin dağılımı statik
olarak ele alınmıştır. KKOK ise, özellikle dağılımın dinamikliği ile ilgilenmektedir.
Bu nedenle bu kısımda firma dağılımlarındaki dinamikliği anlamak için, imalat
sanayi firmaları büyümelerinin KKOK özellikleri gösterip göstermediği belirlenmeye
çalışılmıştır.
6.4.1. Uygulanan Yöntem
KKOK varlığının testi için tek bir kesin yöntem bulunmadığından, KKOK davranışı
üreten mekanizmalarda kritik durum güç kanunu dağılımı ile saptanmaya
çalışılmıştır.
KKOK
zaman
ölçeği
için,
firma
büyüme
oranı
“g”
ve
komşuluk/bağlantı düzeyi olmak üzere 2 temel parametrenin tanımlanması
gerekmektedir. Her iki parametreye ilişkin uygulanan yöntemler ve sonuçlar aşağıda
sunulmaktadır.
Büyümenin Ölçümü;
Firma büyümesinin ölçümünün net büyüme, mutlak büyüme ve göreceli büyüme gibi
birçok hesaplama yolu bulunmaktadır. Mutlak büyüme, başlangıç büyüklüğü daha
büyük olan firmalara doğru yanlı iken, göreceli büyüme küçük başlangıç
büyüklüğüne sahip firmalara doğru yanlıdır (Kunkle 2009). Göreceli büyüme,
büyüme oranını temsil ettiğinden, bu çalışmada büyüme oranı olarak göreceli
büyüme oranı kullanılmıştır. Çalışmada büyüme oranı (g) aşağıdaki gibi
hesaplanmıştır.
Si,t= i firmasının t zamanındaki büyüklüğü,
Si,t-1= i firmasının t-1 zamanındaki büyüklüğüdür.
Komşuluk /Bağlantı Düzeyi;
Bir sistemin kompleks KKOK yapısına sahip olduğunun belirlenmesinin kesin ve tek
bir yöntemi bulunmadığından çalışmada firma büyüme kümelerinin dağılımı
incelenmiştir. Firma büyüme kümelerinin dağılımının güç kanunu dağılımına uygun
olması, ilişkiler ağının kompleks olduğunun bir göstergesidir. Çünkü güç kanunu
120
dağılımı, az sayıda kümenin çok yüksek hacme, çok sayıda kümenin ise az sayıda
hacme sahip olduğunu göstermektedir. Bu bir anlamda firmaların heterojen yapılarını
ortaya koymaktadır.
KKOK için zamansal evrimi44 belirlemek ve firma büyüklük dinamiklerindeki çığı
yakalamak amacıyla bağlantı düzeyinin saptanması için kümeleme analizi
kullanılmıştır. Kümeleme analizi bir verinin benzerliklerine (similarity) ya da
farklılıklarına (dissimilarity) göre alt gruplar arasında bölünmesini izin vererek, veri
yapısının öğrenilmesini sağlayan bir seri teknikleri ifade etmektedir (James ve diğ,
2013). Bu analizde birimlerin benzerliklerini belirlemek için verilerin birbirleri
arasındaki uzaklıklar kullanılmakta ve uygulanan kümeleme yöntemine göre veriler
uygun kümelere atanmaktadır. Analizde benzerlik ölçüsü olarak değişik ölçüler45
kullanılmakla birlikte, en yaygın olarak kullanılan benzerlik ölçüsü Öklid uzaklık
ölçüsüdür (Çelik, 2016).
Bu nedenlerden dolayı KKOK için kullanılan kümeleme analizinde, küme olasılığı
ile analiz edilen alanın/dizinin düzeni ve zamansal davranışı ölçülebilmektedir.
Küme
olasılığı,
her
bir
dizi/hücre
kümesinin
bütün
içindeki
oranı
ile
belirlenmektedir. Yüksek derecede düzensiz bir dizide küme olasılığı küçük, yüksek
derecede düzenli bir dizide ise küme olasılığı büyüktür. Küme olasılığı güç
spektrumlarındaki 1/f zamansal dalgalanmaları tarafından ispatlandığı üzere
zamansal ölçek değişmezliğini değerlendirmek için kullanılmaktadır. 1/f güç
spektrumları tipik olarak kendine özgü zaman ölçeği olmayan yüksek frekanslı ve
düşük frekanslı sinyallerin ikisini de büyük miktarda içermektedir (Bolliger, 2002).
Farklı türdeki veriler için mevcut kümeleme algoritmaları hiyerarşik46 ve hiyerarşik
olmayan47 yöntemler olarak iki ana kategoride sınıflandırılmaktadır. Bu iki tip analiz
arasındaki temel fark; hiyerarşik kümeleme yöntemlerinde veri setlerinin kaç kümeye
İstatistiksel fizikte kümelerin zamansal evrimi ortalama alan (mean field theory) yaklaşımında ele
alınmaktadır.
45
Eğer analiz edilecek veriler aralık veya oran ölçekli ise, en çok kullanılan uzaklık ölçüleri, Öklit,
kareleri alınmış Öklit, Minkowski ve Manhattan City-Blok’dur. Eğer veriler sınıflayıcı (nominal) veya
sıralayıcı (ordinal) ölçekli ise kullanılan uzaklık ölçüleri; Ki-kare ve normalleştirilmiş Ki-kare olarak
bilinen Phi-karedir. (Çelik, 2016)
46
Çeşitli hiyerarşik kümeleme yöntemleri vardır. En sık kullanılan hiyerarşik kümeleme yöntemleri;
1. Ortalama Yöntemi (Centroid Method), 2. Tek Bağlantı (Single-Linkage Method) /en yakın komşu
(Nearest-Neighbor), 3. Tam Bağlantı (Complete-Linkage Method / Farthest-Neighbor), 4. Ortalama
Bağlantı (Average-Linkage Method) ve 5. Ward Bağlantı Yöntemi (Ward’s Method) (Çelik, 2016).
47
Hiyerarşik olmayan kümeleme yöntemleri, medoid kümeleme (medoid clustering), fuzzy kümeleme
(fuzzy clustering) ve yığma kümeleme (hill climbing) yöntemleridir (Çelik, 2016).
44
121
ayrılacağı ön bilgisi olmadan küme sayısının analizlerle belirlenmesi, diğer
yöntemde ise başlangıçta kaç küme olacağına uygulamacı tarafından karar verilerek
analizlerin yapılmasıdır.
Bu çalışmada hiyerarşik olmayan kümeleme yöntemleri arasında en yaygın olarak
kullanılan k-ortalamalar kümeleme (k-means clustering) yöntemi ile analizler
yapılmıştır. K-ortalamalar kümeleme yöntemi, çok sayıda durumla başa çıkabilen bir
algoritma kullanarak, önceden belirlenen karakteristiklerin temel alarak göreceli
olarak homojen grupları belirlemeyi amaçlamaktadır. K-ortalamalar, ilgilenilen
veriyi k sayıda küme içinde gruplayan bir algoritmadır. Gruplama, veriler (büyüme
oranları) ve uygun küme merkezi (centroid) arasında uzaklıkların ve karelerinin
toplamı minimize edilerek yapılmaktadır. Bu yöntem, firmaları minimum uzaklığa
göre gruplayarak minimum kümeleme prosedürü durağan olana kadar (hiç bir firma
grup içine girmeyene kadar) devam etmektedir. Burada kümeler arası değişkenlik
çok fazla ve kümeler içi değişkenlik en az olacak şekilde sınıflandırma yapılmaktadır
(Reggiani ve diğ. 2006).
K-ortalamalar yönteminin amacı önceden uygulamacı tarafından belirlenen belli
sayıda küme sayısı ile kümeler içindeki farklılığı minimize ederek veriyi ayırmaktır.
Eğer kümeleme işlemi başarılı ise geometrik gösterimde küme içinde yer alan
nesneler birbirine yakın iken, farklı kümelerde yer alanlar birbirinden uzakta yer
alacaktır. Farklılıkları hesaplamanın en yaygın yolu Öklidyen uzaklık karelerinin
kullanılmasıdır (James ve diğ, 2013).
K-ortalamalar yönteminde temel sorun küme sayısının belirlenmesidir. Çalışmada
optimum küme sayısını belirlemek için R programındaki NbClust paketi kullanılarak
en iyi küme sayısı belirlemesi yapılmıştır. Bu pakette yer alan 30 endekse48 göre
sonuçlar değerlendirilmiştir. Küme sayısını grafiksel olarak gösteren D-endekse göre
çizilen ve dirsek sayısındaki artışa göre görsel olarak belirlenen küme sayılarının
(Charrad vd., 2014) Dindeks grafikleri Ek 12, 13 ve 14’de verilmektedir. Nihai
olarak NbClust paketinde 30 endeks arasında en fazla endeks tarafından belirlenen
küme sayısı k-ortalamalar yönteminde küme sayısı olarak alınmıştır.
48
Bunlar, "kl", "ch", "hartigan", "ccc", "scott", "marriot", "trcovw", "tracew", "friedman", "rubin",
"cindex", "db", "silhouette","duda", "pseudot2", "beale", "ratkowsky", "ball", "ptbiserial", "gap",
"frey", "mcclain", "gamma", "gplus", "tau", "dunn", "hubert", "sdindex", "dindex" ve "sdbw"
endeksleridir.
122
Firma Büyümesinde KKOK Durumunun Belirlenmesi
Çalışmada yukarıda anlatıldığı gibi k-ortalamalar yöntemine göre her bir zaman
diliminde firmaların farklı büyüklük ölçütleri ile hesaplanan büyüme oranlarına göre
kümeler oluşturulmuştur. Bu her yıl için yapılmış ve daha sonra kümelerin
büyüklükleri ölçülmüştür. Yani küme büyüklüklerinin meydana geliş sıklıkları
(frekansları/frequency) hesaplanmıştır. Daha sonra ampirik bir olasılık dağılımı elde
etmek için frekanslar normalleştirilmiştir.
Amaç küme büyüklüğünün olasılık dağılımı güç kanunu
takip edip
etmediğinin belirlenmesidir. Burada x küme büyüklüğüdür ve α fonksiyon üstelidir.
Küme büyüklük dağılımının güç kanunu ölçeklemesi göstermesi, birçok küçük
kümeler ve gittikçe azalan büyük kümeler anlamına gelmektedir. Böylece küme
büyüklüğü ile küme sıklığı güç kanunu olarak azalmakta ve log–log çizimi düz çizgi
olarak gösterilmektedir.
Bu şekilde veriyi analiz ederek, büyüklüğün logaritmasına karşın sıklığın logaritması
çizilerek, ekonominin kritik durumda olup olmadığı belirlenmiş ve doğrusal ilişki
hipotezine karşın, alternatif hipotez üstel ilişki test edilmiştir.
Firma dinamiklerinin çığlarının dağılımını farklı firmalar arasında test etmek için
Andergassen, Reggiani ve Nijkamp (2004) çalışmasında kullanılan ve tezin Bölüm
5.4.1’de ayrıntılı anlatılan metodoloji uyarlanmıştır. Buna göre temel hipotez,
ekonomik aktiviteler I firmadan oluşmaktadır (i=1,.....I), i firmasının çalışan
sayısı/satış/aktif toplamı büyüme oranı firmanın kendine özgü spesifik faktörler ve
aynı zamanda komşu firmalar arasında olan olaylar tarafından belirlenmesidir. Aynı
büyüme rejimi tarafından karakterize edilen s firmasının bir kümesi olarak, bir s
boyutunun
çığı
tanımlanarak,
firmaların
kritik
durumda
olup
olamadığı
belirlenecektir.
Firmalar arasında ilişki olmadığı durumda, aynı büyüme rejimindeki (s büyüklük
kümesi) s firmalarının gözlemlenme olasılığı üstel (exponential) şekilde azalacaktır.
Böylece logaritmik uzayda, kümelerin büyüklüğünün olasılığının logaritması ile
kümelerin büyüklüğünün logaritması arasında üstel bir ilişki gözlemlenecektir.
Firmalar arasında bağımlılık olduğunda, firmalar arasında büyüme rejimleri
kümelerinde güç kanunu dağılımı ortaya çıkacaktır. Bu durumda çığlardan
123
bahsedilecektir. Ayrıca küme büyüklüğünün olasılığının logaritması ile küme
büyüklüğünün logaritması arasında lineer ilişki olacaktır.
İlk ampirik adım k-ortalamalar yöntemi ile büyüme kümelerinin belirlenmesidir.
Daha sonra analiz edilen verinin, belli bir s büyüklükte gözlenen kümelerinin
olasılığı pr(s) bulunacaktır. Büyüklüğün sıklığının logaritmasına karşın büyüklüğün
s logaritmasının grafiği çizilerek, üstel (exponantial) veya güç kanununun varlığı test
edilecek ve dolayısıyla firma dinamiklerinin kritik durumda olup olmadığı
belirlenecektir.
Bu şekilde büyümenin bağımsız olduğu yani ilişkinin olmadığı durumda, kümelerin
büyüklüğünün s sıklığının logaritmasına karşı, büyüklük s’in logaritması denklem
(8) deki gibi üstel ilişkilere uydurulmaya çalışılmıştır.
{ [
]}
(8)
Bu denklemde pr(s) aynı büyüme rejiminde gözlemlenen (yani aynı büyüme rejimi
benzerliği gösteren firmalar) s firmalarının olasılığıdır. C ve α tahmin edilecek
parametrelerdir. Denklem (8) deki üstel form, firmalar bağımsız ise, yani bir
firmanın büyüme oranının diğer firmanın büyüme oranı üzerine etkisi olmadığı
durumda ortaya çıkmaktadır.
Denklem (8) logaritmik terimlere çevrilirse aşağıdaki denklem elde edilir.
[
]
(9)
Burada C(1)=ln C ve a=C(2) dir.
Böylece denklem (9) daki logaritmik fonksiyon aracılığı ile büyüklük kümelerinin s
olasılığı ile kümelerin büyüklüğü s arasındaki üstel ilişki araştırılmıştır.
İkinci aşamada veride denklem (10) gibi bir güç kanunu ilişkisi olup olmadığına
bakılmıştur.
(10)
Bu denklemde pr(s) aynı büyüme rejiminde gözlemlenen (yani aynı büyüme rejimi
benzerliği gösteren firmalar) s firmalarının olasılığıdır. C ve α uyumlu bulunan
(fitted) parametrelerdir.
Firmalar arasında bağımlılık olduğunda, firmaların büyüme rejimleri kümelerinde
güç kanunu dağılımı ortaya çıkacaktır. Başka bir deyişle, bir i firmasının belli bir
124
büyüme rejimi varsa, bu aynı büyüme rejimindeki j firmasının gözlenme olasılığını
artıracaktır. Bu durumda çığlardan bahsedilecektir. Güç kanunu dağılımının ortaya
çıkması küme büyüklüğü s’in çığ yarattığı KKOK durumunun mevcudiyetini
belirleyecektir. Ayrıca küme büyüklüğünün olasılığının logaritması ile küme
büyüklüğünün logaritması arasında doğrusal ilişki olacaktır.
Denklem (10) logaritmik terimlere çevrilirse aşağıdaki denklem elde edilir.
[
]
(11)
Burada C(1)=ln C’ ve a’=C(2) dir.
Böylece denklem (11) deki logaritmik fonksiyon aracılığı ile büyüklük kümelerinin s
olasılığı ile kümelerin büyüklüğü s arasındaki doğrusal (lineer) ilişki araştırılmıştır.
6.4.2. Elde Edilen Ampirik Bulgular
6.4.2.1 Çalışan Sayısı Büyüme Dinamikleri
Çalışan sayısı büyümesine göre analiz yapılmadan önce büyüme oranlarının
ortalamasının yıllara göre gelişimine bakılmıştır. İmalat sanayi firmalarının 2000–
2014 döneminde büyüme oranlarının ortalamasında 2008–2009 yıllındaki negatif
büyüme hariç, pozitif büyüme oranı gözlemlenmektedir. Bununla birlikte büyüme
oranında oynaklıklar görülmektedir (Şekil 30).
Şekil 30: 2000-2014 Yılları Arasında İmalat Sanayi Firmalarının
Çalışan Sayısı Ortalama Büyüme Oranı
K-ortalamalar kümeleme yöntemine göre 2000–2014 yılları arasında toplam 98 küme
belirlenmiştir. K-ortalamalar yöntemine göre küme büyüklüğüne {
[
]}
göre kümelerin dağılımı Şekil 31’de verilmektedir. Buna göre maksimum küme
125
büyüklüğü 361’dir (e5,88). Bunun anlamı k-ortalamalar yöntemine göre büyüme
rejimleri kümelerinde firmaların maksimum sayısının 361 olduğudur.
Şekil 31: Firmaların Çalışan Sayısı Büyüme Kümelerinin Ampirik Dağılımı
Üstel (exponential) ilişkilerinin denklem (9) tahmin sonuçları Tablo 15’de
gösterilmektedir. R2’nin değerinin 0,15 olduğu ve üstel dağılma tahminleri sonuçları
C(2) parametresi %95 güven düzeyinde sıfırdan faklı olduğu gözlemlenmektedir.
Tablo 15: Firmaların Çalışan Sayısı Büyüme Kümelerinin Üstel Dağılımı
Katsayı
-4,132088771
C(1)
-0,002357099
C(2)
0,149535428
R2
%95 güven düzeyinde OLS tahmincisi
Standart Sapma
0,084921097
0,000731826
t-istatistik
-48,65797709
-3,220845856
p-değeri
2,5266E-49
0,002080831
Güç kanunu ilişkilerinin denklem (11)’e göre tahmin sonuçları Tablo 16’da
verilmektedir. Buna göre R2 değeri 0,49’a eşit olup, tüm parametrelerin istatistiksel
olarak anlamı bir biçimde sıfırdan farklı olduğu saptanmıştır. Ayrıca, güç kanunu
dağılımının üstelinin C(2) katsayısının negatif olduğu ve 2’den daha düşük olduğu
görülmektedir. Böylelikle çığların denklem (11) gibi bir güç kanunu dağılımını 2’den
daha düşük bir üstel ile takip ettiği varsayımını yani kritik hal varlığının
karakteristikleri reddedilemez.
Tablo 16: Firmaların Çalışan Sayısı Büyüme Kümelerinin Güç Kanunu
Dağılımı
Katsayı
-3,295458192
C(1)
-0,277871914
C(2)
0,495183245
R2
%95 güven düzeyinde OLS tahmincisi
Standart Sapma
0,142628024
0,036526037
126
t-istatistik
-23,1052643
-7,60750237
p-değeri
2,98432E-31
2,52784E-10
Ayrıca R2’nin güç kanunu dağılımında üstel dağılıma göre daha yüksek olması
nedeniyle, ampirik sonuçların çığların güç kanunu dağılımını reddedilemeyeceğini ve
ilave olarak dağılımın üstelinin ikiden daha düşük, yani kritik rejim için karakteristik
olduğu varsayımının reddedilemeyeceğini göstermektedir. Bu kritik halde istihdam
büyüme
oranlarının
korelasyonları,
dalgalanmalarının
tüm
boyutlarda
gözlemlenebildiğini vermekte ve sistemin evrimleşmesi büyük negatif ve pozitif
istihdam çığları yoluyla gerçekleşmektedir. Yani imalat sanayi işgücü piyasasının
2000–2014 döneminde yapısal geçiş durumunda olduğu söylenebilir.
6.4.2.2 Satışların Büyüme Dinamikleri
İmalat sanayi firmalarının satış büyüme oranlarının ortalamasına bakıldığında,
çalışan sayısı büyüme oranının gelişiminin aksine 2000–2014 yılları arasında satış
büyüme oranının genellikle düşme eğiliminde olduğu görülmektedir. Özellikle satış
büyüme oranı 2008–2009 döneminde en düşük noktasına ulaşmıştır (Şekil 32).
Şekil 32: 2000-2014 Yılları Arasında İmalat Sanayi Firmalarının Satışlarının
Ortalama Büyüme Oranları
Firmaların satışlarının büyümesinde k-kümeleme yöntemine göre 73 küme
belirlenmiştir. Belirlenen firma büyüme rejimi kümeleri büyüklüğüne [
küme olasılığının { [
] göre
]} dağılımı Şekil 33’de verilmektedir. En büyük küme
272’dir (e5,61). Bu durum aynı büyüme rejimine sahip firma sayısının maksimum 272
olduğunu göstermektedir. Başka bir ifadeyle, satışların büyüme dağılımının güç
kanunu gösterdiği durumda maksimum 272 firma aynı “çığ” içinde bulunmaktadır.
127
Şekil 33: Firmaların Satış Büyüme Kümelerinin Ampirik Dağılımı
Üstel dağılıma göre R2 0,10 çıkmıştır. α değerini veren C(2) katsayısı ise 0,001 çok
düşük düzeydedir. Katsayı %95 güven düzeyinde
olmasına karşın %99 düzeyinde
anlamlı
anlamsızdır (Tablo 17).
Tablo 17: Firmaların Satış Büyüme Kümelerinin Üstel Dağılımı
Katsayı
-3,97850
C(1)
-0,00145
C(2)
0,101493
R2
%95 güven düzeyinde OLS tahmincisi
Standart Sapma
0,065237
0,000585
t-istatistik
-60,9854
-2,46976
p-değeri
1,74E-51
0,016712
Tablo 18’deki güç kanunu dağılımı ilişkisi sonuçlarına göre R2’nin değeri 0,21 olup,
C(1) ve C(2) parametreleri %95 anlamlılık düzeyinde sıfırdan farklıdır. α değerini
gösteren C(2) değeri -0.12 olup, katsayısı 2’den küçüktür, bu güç kanunu dağılımı
için kritik eşiktir.
Tablo 18: Firmaların Satış Büyüme Kümelerinin Güç Kanunu Dağılımı
Katsayı
-3,64467
C(1)
-0,12
C(2)
0,210929
R2
%95 güven düzeyinde OLS tahmincisi
Standart Sapma
0,125879044
0,031585002
t-istatistik
-28,9537
-3,79933
p-değeri
1,44E-34
0,00037
Üstel dağılıma göre güç kanunu dağılımı sonuçlarının daha yüksek ve anlamlı
çıkması ve tüm veriler birlikte sistemin kritik rejimde olduğu hipotezi ret
edilememektedir.
128
6.4.2.3. Aktif Büyüme Dinamikleri
Satışlara benzer şekilde analizde yer alan imalat sanayi firmalarının 2000–2014
döneminde aktif büyüklüklerinin ortalama büyüme oranları da düşüş trendine sahip
olup, en düşük değere 2008–2009 arasında ulaşmıştır (Şekil 34).
Şekil 34: 2000-2014 Yılları Arasında İmalat Sanayi Firmalarının Aktiflerinin
Ortalama Büyüme Oranları
K-ortalamalar kümeleme yöntemine göre 2000-2014 yılları arasında toplam 83 küme
belirlenmiştir. Söz konusu kümelerin küme büyüklüğüne {
[
]} göre
kümelerin logaritmik uzayda dağılımı Şekil 35’de verilmektedir. Buna göre
maksimum küme büyüklüğü 283’dür (e5,64). Bunun anlamı k-ortalamalar yöntemine
göre büyüme rejimleri kümelerinde 366 firmadan 283’nün aynı çığ durumunu
içerdiğini göstermektedir.
Şekil 35: Firmaların Aktif Toplamı Büyüme Kümelerinin Ampirik Dağılımı
129
Tablo 19’dan C(2) katsayısının %95 güven düzeyinde sıfırdan anlamlı olarak farklı
, ancak %90 düzeyinde sıfırdan farklı olduğu
olmadığı
görülmektedir. Böylece üstel dağılım katsayısının %95 güven
düzeyinde sıfırdan farklı olduğu kabul edilememektedir.
Tablo 19: Firmaların Aktif Büyüme Kümelerinin Üstel Dağılımı
Katsayı
-4,18145
C(1)
-0,00123
C(2)
0,049355
R2
%95 güven düzeyinde OLS tahmincisi
Standart Sapma
0,062768
0,000677
t-istatistik
-66,6173
-1,82284
p-değeri
7,75E-61
0,072999
Kümelerin güç kanunu dağılımı gösterip göstermediğine bakıldığında, R2 değeri 0,16
ve α değeri 0,11 bulunmuştur. Tablo 20’de verilen katsayılar anlamlılık düzeyinde
sıfırdan farklıdır.
Tablo 20: Firmaların Aktif Büyüme Kümelerinin Güç Kanunu Dağılımı
Katsayı
-3,834572728
C(1)
-0,11617678
C(2)
0,163612294
R2
%95 güven düzeyinde OLS tahmincisi
Standart Sapma
0,128280498
0,032834106
t-istatistik
-29,89209411
-3,538295774
p-değeri
2,58513E-39
0,000755788
Firmaların aktif büyüme kümelerinin üstel ve güç kanunu dağılımı uyumundan
sağlanan R2 değeri karşılaştırıldığında, güç kanunun daha iyi uyum sağladığı
görülmektedir. Ayrıca C(2) güç kanunu dağılımı katsayısının değerinin negatif ve
mutlak değerinin 2’den küçük olması sonucunda sistemin kritik rejim olmadığı
hipotezi reddedilememektedir.
6.4.2.4. Genel Değerlendirme
K-ortalamalar yöntemi ile oluşturulan kümeleri kullanarak yapılan tahminlerin üstel
dağılıma göre güç kanununa daha iyi uyduğu saptanmıştır (Tablo 21). Tüm
ölçeklerde R2 değerleri güç kanununda daha yüksektir. Dolayısıyla imalat sanayi
işgücü piyasası gelişiminde KKOK durumunu test etmede k-ortalamalar yöntemi
anlamlı sonuçlar sağlamıştır.
Tablo 21: Kümelerin Dağılım Sonuçlarının Karşılaştırmalı Analizi
Ölçek
Çalışan Sayısı
Satışlar
Aktif Toplamı
Katsayı
Güç
Üstel
Kanunu
Dağılım
-0.27787
-0.00235
-0,12000
-0,00145
-0,11617
-0,00123
Güç
Kanunu
0.495183
0,210929
0,163610
130
R2
Üstel
Dağılım
0.149535
0,101493
0,049350
Küme
Sayısı
98
73
83
Maksimum
Küme
Büyüklüğü
361
272
283
Sonuç olarak;
a) Yöntem çığların güç kanunu dağılımını desteklemektedir.
b) Katsayı değeri 2’den küçüktür (α<2), bu KKOK durumu olduğunun
göstergesidir (kapalı bir sistem göz önüne alındığında) ve böylece firmalar
arasında birbirine bağımlılık vardır.
İncelenen yıllarda kümelerin yapısına bakıldığında, en büyük çığ yılları en büyük
kümelerin oluştuğu yıllardır. Çalışan sayısı büyüme oranlarına göre, 2004, 2006 ve
2011 yıllarında en büyük kümeler görülmüştür. Diğer ölçütlere bakıldığında
satışlardaki büyüme oranların 2002, 2007 ve 2008 yıllarında, aktif toplamı büyüme
oranlarında ise 2002, 2003 ve 2011 yıllarında en büyük kümeler mevcuttur (Şekil
36). Ayrıca Şekil 36’dan en büyük kümenin takip eden yıl azaldığı görülmektedir.
Şekil 36: Ölçeklere Göre Maksimum Küme Büyüklüğünün Gelişimi
Bu büyüklükler imalat sanayi sektöründe gözlemlenen negatif şokları açıklamak için
yeterlidir. Maksimum küme sayısı, büyüme rejimi kümeleri aynı olan maksimum
firma sayısını vermektedir. Yani güç kanununda 366 firmadan maksimum çalışan
sayısında 361 firma, satışlarda 272 firma ve aktif toplamında 283 firma aynı çığı
(pozitif ya da negatif) içermektedir. Geniş küme, bu kümedeki firmaların bütün
firmalarla oldukça yüksek bağlantısı olduğu biçiminde yorumlanabilecektir.
Üstel dağılımın kısa vadeli korelasyonu, güç kanunu dağılımının ise uzun vadeli
korelasyon potansiyelini gösterdiği dikkate alındığında (Reggiani ve diğ. 2006), tüm
ölçeklere göre bulunan sonuçlarda kümlerin (çığların) güç kanunu dağılımı
gösterdiğinin kabul edilmesi, imalat sanayi firmalarının uzun vadeli korelasyonlarla
birbirini etkileği KKOK durumunun varlığı hipotezinin reddedilemeyeceğini ortaya
çıkmıştır.
131
Bu çalışmadaki çalışan sayısı bulguları Andergassen, Reggiani ve Nijkamp (2004)
Hollanda gayrimenkul firmaları için ulaştığı sonuçlarla uyumludur. Ancak Hollanda
gayrimenkul firmalarının çalışan sayısı α değeri 2’nin altında 1,03 çıkarken, Türkiye
imalat sanayi firmalarının çalışan sayısı α değeri de 2’nin altında olmasına karşın
daha da düşük -0.28 çıkmıştır. Önemli fark güç kanunu ilişkisine yönelik R2 Türkiye
imalat sanayi firmaları için 0,49 bulunurken, Hollanda gayrimenkul firmaları için
0,76 bulunmuştur.
Yönteme ilişkin değerlendirme yapıldığında, sadece k-ortalamalar kümeleme
yöntemine göre uygulama yapılmıştır. Ancak literatürde mevcut en yakın komşuluk
(k-nearest neighborhood) diğer kümeleme yöntemlerine göre de analizlerin
tekrarlanmasında fayda vardır. Ayrıca kümeleme analizinde farklı türdeki veriler için
küme sayısının belirlenmesi için geliştirilen yöntemlerin hiç biri güç kanunu
verilerine göre dizayn edilmemiştir. Çalışmada elde edilen maksimum küme
büyüklükleri firmalar arasındaki gerçek bağlantılardan kaynaklanıyor olabileceği
gibi, uygulanan kümeleme yönteminin güç kanunu gösteren verilere küme
belirlenmesine uygun olmamasından dolayı yüksek küme sayısı da çıkmış olma
olasılığı da bulunmaktadır. Bu nedenle güç kanunu gösteren veride küme sayısı ve
dolayısıyla küme büyüklüğünü belirleme zorluğu nedeniyle kümeleme çalışması
yapmanın temel uğraş (Fan, Yiling ve Longbing, 2013) olduğu göz önüne
alındığında, optimum küme sayısının belirlenmesi ve çalışmada belirlenen küme
sayılarının değişmesi ile farklı sonuçlar elde edilebileceğinin de göz önüne alınması
gerekir.
Özellikle üretim faaliyetinde bulunan ve birbirleriyle girdi ve çıktı alışverişinde
bulunan imalat sanayi firmaları verileri kullanarak güç kanunu dağılımının varlığı
test edilmiştir. Ancak imalat sanayinin içinde faaliyet konusu bir birinden farklı olan
sektörler bulunmaktadır. Bu nedenle tüm KKOK çalışması bundan sonrası için,
imalat sanayinin bütünü yerine alt sektörler olarak özellikle regülasyonun az olduğu
sektörler ile elektrik sektörü gibi regülasyonun çok olduğu sektörler bazında
yapılmalıdır.
Konuyla ilgili daha fazla ve daha büyük bir veri seti ile araştırmaya ihtiyaç olduğu
kesindir. Özellikle imalat sanayi firmalarında iş gücü piyasasındaki nedensel
bağlantılar açısından yapılacak analizler kompleks dinamikler için kullanılan
yöntemlerle test edilmelidir.
132
7. SONUÇ
İktisat farklı bilim dallarıyla etkileşim halinde olmuş, özellikle fen bilimlerinden
fiziğin etkisi iktisadın gelişim sürecinde kendini göstermiştir. Klasik fiziğe dayalı
geleneksel iktisat temsili ajan, homojenlik, rasyonalite, tek denge vb. varsayımlar
üzerine kurularak, gerçek hayattan uzak bir hale gelmiştir. Ancak fizikte Newton
fiziği yerine, kuantum ve kompleks sistemlere dayalı fiziğin gelişmesine bağlı olarak
iktisatta da kompleks sistemleri temel alan kompleksite iktisadı gelişmiştir.
Kompleks sistemler teorisi, iktisadın dinamik yaklaşımlar ile güçlendirilmesini ve
daha fazla geliştirilmesini sağlayarak, gerçek dünyadaki iktisadi sistemlere yeni
bakış açıları getirmiştir. Kompleksite iktisadında, ekonomi çevresi ile sürekli
etkileşim halinde olan heterojen ajanların yer aldığı kompleks bir sistem olarak ele
alınmış ve evrimsel iktisat öne çıkmıştır. İktisadi sistemleri kontrol etmek, dışsal
şoklara ve etkilere verdikleri doğrusal olmayan yanıtı içeren oluşan (emergence)
özellikleri belirlemeye yönelik yeni yöntemler doğmuştur. Özellikle kompleks
sistemlerin oluşumlarından biri olarak güç kanunları ortaya konmuş, iktisatta finansal
verilerde, firmalarda ve iktisadi sistemlere ilişkin çok sayıda alanda güç kanunu
inceleyen çalışmalar yapılmıştır.
İktisatta dinamik sistemler analizleri, kompleks davranışsal sistemlerin spontone
olarak gelişebildiği, kendilerini kompleks yapı ile karakterize edilen bir duruma
doğru organize ettiği ve küçük şokların, bütünü oluşturan unsurlarda zincirleme
reaksiyon yaratabildiği Bak ve diğ. (1987) tarafından ortaya konan ölçeksiz
dağılımların KKOK durumundan etkilenmiştir. Fiziksel sistemde KKOK modelleri
genellikle orman yangınları, depremler, güneş patlamaları, çığlar gibi katastrof
olaylarına biyolojik evrim ve diğer pek çok fenomen için uygulanmaktadır. Bu
uygulamalarda KKOK durumu dışsal (yavaş) enerji girdisi ve yapısal değişime ya da
çöküntüye neden olacak çığlara öncülük eden mikroskobik evrim/gelişim şeklinde iki
sonsuz ayrık zaman skalası tarafından tanımlanmaktadır. Başka bir deyişle, KKOK,
mekansal veya zamansal her hangi bir etki olmadan kritik duruma doğru doğal yolla
evrilebilen bazı dinamik sistemde görülmektedir. Kompleks sistemde bu tip kritik
şoklar küçük birimlerin interaktif davranışlarından ortaya çıkmaktadır.
133
Ancak bir sistemin kompleks KKOK yapıya sahip olduğunu anlamanın kesin ve tek
bir yöntemi bulunmamaktadır. KKOK varlığı genellikle simülasyon deneyleri ile test
edilmektedir Yöntemsel eksikliğe rağmen, KKOK durumunun genellikle kabul
edilen özelliği, güç kanunu olarak adlandırılan istatistiksel dağılımın mevcudiyetidir.
Sistemin dengeden uzak olması durumunda kendini düzenleyen olgular ve bir
kendini organize eden kritiklik durumu oluşabilmektedir. KKOK kavramına göre,
ölçekleme bir sistemin alt birimleri heterojen olduğu ve etkileştiği için ortaya
çıkmakta ve bu da herhangi bir çekim noktası olmadan kritik bir duruma yol
açmaktadır. Bir güç kanunu oluşumu kendini düzenleyen süreçlerin hareket halinde
olduğuna dair bir işaret olarak alınabilmektedir.
Per Bak tarafından ortaya atılan güç kanunu dağılımlarının geldiği yeri açıklamak
için muhtemel genelleyici bir mekanizma olarak kendi kendine organize olan
kritiklik büyük heyecan yaratmaktadır. KKOK’un kavramın evrimsel sistemlerin
incelemesinde yeni bakış açıları sağladığı açıktır. Temelde KKOK uyum sağlayan
evrimsel sistemlerin tepe noktası olarak görünmektedir. KKOK, genellikle bir araya
gelen şokların sonucu olarak ele alınan kaza ve çığ gibi olguları yakalayıp
açıklayabilmesinden dolayı mikroekonomi için kullanışlı bir inceleme aracı gibi
gözükmektedir. Ancak genelde KKOK evrimini tahmin etmek mümkün olmamakta;
ancak kritik bir son hale doğru sistemlerin meyillerini gösteren bazı özellikleri test
edilebilmektedir.
İktisadi sistemde ise, öncelikle güç kanunu dağılımlarını içeren çalışmalar yapılmış
olup, KKOK kavramının iktisada uygulanması oldukça yenidir. Makroekonomik
etkilere çok duyarlı olan birbirini etkileyen açık ve karşılıklı bağlantılı birimlerde
ortaya çıkan sosyo ekonomik gelişmeler, örneğin iş gücü dinamiklerinin firmalarda
verimi, mekansal ekonomide iş gücü piyasası örüntüleri KKOK olgusunu test etmek
için kullanılmaya başlanmıştır.
Bu çalışmada iktisatta firma gibi kompleks dinamik sistemlerin kendi kendine
organize olan kritiklik özelliği gösterip göstermediğinin saptanması için, kompleks
sistem davranışlarını belirleyen evrensel kanunlar olarak nitelenen ölçeksizlik ve güç
kanunlarının firma dağılımlarının temel özelliklerini veren çalışılabilir bir yöntem
olup olmadığı belirlenerek, firma dinamiklerinin KKOK durumu sergileyip
sergilemedikleri ortaya konmaya çalışılmıştır. Ekonominin gerçek anlamda üretken,
134
istihdam yaratan reel kesimi olan imalat sanayi firmaları ile son yıllarda üzerinde
yoğun olarak çalışılmaya başlayan iktisat ve fizik bilimlerinin etkileşimi sonucu
ortaya çıkan kompleksite / istatistiksel fizik alanı çerçevesinde ampirik analizler
yapılmıştır.
Bu çerçevede firmaların kompleks yapı sergileme açısından, öncelikle Türkiye
imalat sanayi firmalarının büyüklük dağılımının güç kanunu dağılımı sergileyip
sergilemediği araştırılmış ve Türkiye’de 2000 - 2014 yılları arasındaki dönem için
imalat sanayi firmalarının çalışan sayısında yaklaşık %.6,5’luk, satışlarda %4’lük ve
aktif toplamında %7’lik üst kesiminin dağılımının güç kanunu dağılımı izlediği
bulunmuştur. Çalışmanın bulguları genel olarak imalat sanayi firmalarının güç
kanunu kompleks özelliği taşıdığını doğrulamıştır.
Çalışmada 2000'den 2014'e kadar olan yıllar arasındaki dönem için Türkiye’de
imalat sanayi firmalarının çalışan sayısı, satışlar ve aktif toplamı büyüklüklerinin
“güç kanunu” istatistiksel dağılımı göstermesi, evrimsel büyüme dinamikleri ile ilgili
olarak, KKOK varlığı ile birlikte anılmaktadır. Bu nedenle imalat sanayi firma
dinamiklerinin kompleks bir yapı olarak KKOK niteliği taşıdığı hipotezinden
hareketle, imalat sanayi firmaları için oluşturulan büyüme dinamikleri ile sınamalar
yapılmıştır. Bu amaçla KKOK varlığını saptamak için istatistiksel veri kümelemesi
yöntemlerinin küme çığının ampirik dağılımı üzerine etkisi incelenmiştir. İmalat
sanayi firmalarının k-ortalamalar kümeleme yöntemi ile oluşturulan büyüme
kümelerinde güç kanunu dağılımının varlığı test edilerek, kümelerin dağılımlarının
güç kanununa uyduğu ve böylece imalat sanayi firmalarının kendi kendine organize
olan kritiklik durumunda olduğu hipotezinin ret edilemiyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
Çekiciliğine rağmen kompleksite teorisinin KKOK’in iktisat bilimine uygulanması
hala emekleme çağındadır ve bazı araştırmacılar beklentilerin fazla yüksek olduğunu
düşünmektedir. Her ne kadar birçok ekonomik süreç basit, doğrusal olmayan
sistemler tarafından oluşturulmuş örüntülere benzetilse de, bu durum söz konusu
olguların kolaylıkla modellenip öngörebileceği anlamına gelmemektedir.
Öncelikle firma gibi ekonomik bir organizasyonun neden kritik bir hale
evrilebileceğinin sebeplerinin açıklanması gerekmektedir. Firmalar iç ve dış
ekonomik, yasal ve sosyal baskılar sebebiyle zaman içinde evrilmektedir. Firmalar
organizasyonları içinde alınan kararlar birçok etmen arasındaki kompleks
135
etkileşimlerden doğmakta, yönetime veya başka bir konuya ilişkin büyük olaylar
birbirini tetikleyebilmekte, firmalarda görülen kriz/çöküş bu firmalarla ilişkili diğer
firmalara yansıyabilmekte, coğrafi kümelenme, firmalarda uzmanlaşma, özel bilginin
toplanmasına, teknoloji için işbirliği, ekonomik ve sosyal sistemlerde ağ süreçlerine
imkan tanıyarak firmalar arasında yoğun düzeyde karşılıklı etkileşim üretmektedir.
Bununla beraber firmanın kendini düzenleyen kritik hale evrilmesi için firmanın
kendisini kritik kılan özel parametre değerlerini içsel olarak seçebilme kabiliyetine
ve bu hali uzatan bir mekanizmaya sahip olması gerekmektedir.
Modeller bir güç kanunu dağılımıyla nitelendirilebilecek yeniden organize olmayı
katalize etmek için belirli içsel ve sabit parametre değerleri gerektirmektedir. Ancak
modelin ötesine gidildiğinde ortaya kendini düzenleyen kritikliğe işaret eden bir
takım ilave etmenler çıkmaktadır. İlk olarak rekabetçi piyasa güçleri imalat sanayinin
kendini düzenleyen kritikliğe ilişkin olarak azami verim noktasına taşıyabilmektedir.
Her ne kadar kendini düzenleyen kritik halde bulunan bir sisteme bağlı dinamikleri
oluşturmak için yeterli olmasa da Kızıl Kraliçe ilkesi imalat sanayinin neden bir kez
kendini düzenleyen kritik hale eriştikten sonra burada uzun bir süre kalabileceğini
açıklamaktadır. Her şeye rağmen, bu mekanizmaların firmalarda ne düzeyde olup,
kendini düzenleyen kritikliği ne kadar sağladığı garanti değildir.
Firmaların dinamikleri, hem bireysel ajanların mikro davranışları hem de
davranışlarındaki kompleks birliktelikten kaynaklanan makro bakış açısı ışığında
yorumlanmalıdır. Ekonomide firmalar ve sektörler için KKOK konusunu ele alacak
olursak, daha az denetlenen bir sektörünün, muhtemelen daha yüksek derecede kendi
kendini düzenleme göstereceği, katı bir biçimde düzenlenen sektörün, daha düşük
derecede kendi kendini düzenleme göstereceği sonucu çıkarılabilecektir.
Tüm bu açıklamaların sonucu olarak, endüstri ülkelerinde firmaların, kendi kendine
organize olan sistemlerin özelliklerini sergilemesi muhtemeldir. Bu, çok az sayıda
büyük firmaların, çok sayıda küçük firmalar ile bir arada olduğu anlamına
gelmektedir. Firmaların kendi kendine organize olması çok sayıda değişkenler
arasındaki karşılıklı nedensellik sonucu kompleks bir ilişkiler ağı olmasındandır. Bu
nedenle kompleksite unsuru olarak firmaların büyümesi ve büyüklük dağılımları
önem arz etmektedir.
136
İktisatta fiziğe ait kavram ve teoriler olmasına karşın, insan unsuru içeren iktisadın
fizikten ibaret olmadığı, fiziğe ait kavram ve yöntemlerle tamamıyla çözülemeyeceği
düşüncesiyle, hangi bağlantıların kritik davranışa olanak sağlayabildiği ve daha da
önemlisi,
bu
tip
ağlarla
desteklenen
kritikliğin
içsel
olarak
yükselip
yükselemeyeceği, sosyal ağların sabit olmadığı, fakat ajanın kendi kararı tarafından
etkilenerek birlikte evrim (co-evolve) belkide bağlantılı ajanların denge seçimlerinin
etkisine odaklanan evrimsel oyun teorisindeki gelişmelere yönelinmesi gerekecektir.
Bu önemli konudaki çalışmalar gelecekteki araştırmalara kalmıştır.
Bu çalışma firma büyüme dinamiklerini KKOK olarak ele alınıp incelenmesi
açısından önem taşımaktadır. KKOK analizi, firma büyümesini kompleks bir sistem
olarak ele alıp analiz etme olanağı sağlamıştır. Firmalar KKOK özelliği gösterse de,
firma dinamikleri için KKOK’in ne kadar uygun olduğu tartışmalıdır. KKOK için
farklı kümeleme yöntemlerinin kullanılması ve yeni yöntemlerin geliştirilmesine
ihtiyacı vardır. Daha çok veriyle ve firmaların mekansal/bölgesel konumuna göre
analizler yapılmalıdır. Bundan sonraki adım imalat sanayi alt sektörleri bazında
analizler
yapılması,
düzenlenmiş
ve
düzenlenmemiş
sektörlerdeki
KKOK
süreçlerinin gelişiminin saptanması, böylece kendi kendini organize eden sektörlerin
ekonomik açıdan en verimli sektörler olup olmadığının belirlenmesi olmalıdır.
137
KAYNAKÇA
Abbasi, Maisam. 2008. Perspectives of Complexity and Intelligence on Logistics and
Supply Chain Management. Master Thesis, University of Borås.
http://bada.hb.se/bitstream/2320/4027/1/Maisam_Abbasi.pdf [20.02.2013].
Adamic, Lada A. 2000. Zipf, Power-laws, and Pareto - a Ranking Tutorial. HP Labs.
http://citeseerx.ist.psu.edu/viewdoc/download;jsessionid=D471C1459E79C346
4F7E58F9118DABAC?doi=10.1.1.221.8427&rep=rep1&type=pdf
[01.08.2005].
Agliardi, Elettra. 1998. Positive Feedback Economies. London. MacMillan.
Albin, Peter S. 1998. Barriers and Bounds to Rationality: Essays on Economic
Complexity and Dynamics in Interactive Systems. Princeton. Princeton
University Press.
Amagoh, Francis. 2008. Perspectives on Organizational Change: Systems and
Complexity Theories. The Innovation Journal: The Public Sector
Innovation Journal. 13(3). 1-14.
Amaral, Luis A. Nunes, Sergev V. Buldyrev, Shlomo Havlin, Heiko Leschhorn,
Philipp Maas, Michael A. Salinger, H. Eugene Stanley, Michael H.R. Stanley.
1997. Scaling Behavior in Economics: I. Empirical Results for Company
Growth. Journal de Physique. 7. 621-633.
Ameen, Masood, Mini Jacob. 2009. Complexity in Projects A Study of Practitioners’
Understanding of Complexity in Relation to Existing Theoretical Models.
http://www.diva-portal.org/smash/get/diva2:158819/fulltext01.pdf
[12.12.2014].
Andergassen, Rainer, Peter Nijkamp, Aura Reggiani. 2003. Analysis of Regional
Labour Market Dynamics: In Search of Indications for Self-organised
Criticality. Journal of Geographical Systems. 5(3). 275–290.
Andergassen, Rainer, Aura Reggiani, Peter Nijkamp. 2004. Firm Dynamics and Selforganised Criticality. Entrepreneurship and Regional Economic
Development: A Spatial Perspective, Editors: Henri L. F. De Groot, Peter
Nijkamp, Roger R. Strough. Edward Elgar Pub. 292-313.
Andergassen, Rainer, Franco Nardini, Massimo Ricottilli. 2003. Innovation Waves,
Self-organised
Criticality
and
Technological
Convergence.
http://amsacta.unibo.it/4825/1/469.pdf [23.02.2014].
138
Andriani, Pierpaolo, Bill McKelvey. 2009. From Gaussian to Paretian Thinking:
Causes and Implications of Power Laws in Organizations. Organizational
Science. 20(6). 1053-1071.
Andriani, Pierpaolo, Bill McKelvey. 2011. From Skew Distributions to Power-law
Science. The Sage Handbook of Complexity and Management. Editors:
Peter Allen, Steve Maguire, Bill McKelvey. London. Sage Publication. 254273.
Aoyama, Hideaki, Yoshi Fujiwara, Wataru Souma. 2004. Kinematics and Dynamics
of Pareto-Zipf’s Law and Gibrat’s Law. Physica A: Statistical Mechanics and
Its Applications. 344(1). 117-121.
Arthur, W. Brian. 1994. Increasing Returns and Path Dependency in the
Economy. Ann Arbor: University of Michigan Press.
Arthur, W. Brian. 1999. Complexity and the Economy. Science. 284. 107-109.
http://tuvalu.santafe.edu/~wbarthur/Papers/EconandComplex_Web.pdf
[24.09.2014].
Arthur, W. Brian, Steven N. Durlauf, David Lane. 1997. The Economy as an
Evolving Complex System II. Santa Fe Institute Series. Reading MA.
Addison-Wesley.
Aschwanden, Marcus. 2011. Self-organized Criticality in Astrophysics. The
Statistics of Nonlinear Processes in the Universe. New York. SpringerPraxis.
Aschwanden, Marcus. 2013. Theoretical Models of SOC Systems, Self-Organized
Criticality Systems, Editor: Marcus Aschwanden. Berlin, Warsaw. Open
Academic Press. 23-72.
Aschwanden, Marcus, Norma B. Crosby, Michaila Dimitropoulou, Manolis K.
Georgoulis, Stefan Hergarten, James McAteer, Alexander V. Milovanov, Shin
Mineshige, Laura Morales, Naoto Nishizuka, Gunnar Pruessner, Raul Sanchez,
A. Surja Sharma, Antoine Strugarek, Vadim Uritsky. 2016. 25 Years of SelfOrganized Criticality: Solar and Astrophysics. Space Science Review. 198(1).
47-166.
Axtell, Robert L. 1999. The Emergence of Firms in a Population of Agents: Local
Increasing Returns, Unstable Nash Equilibria, and Power Law Size
Distributions.
http://www.brookings.edu/~/media/research/files/reports/1999
/6/technology-axtell/firms.pdf [23.02.2015].
Axtell, Robert L. 2001. Zipf Distribution of U.S. Firm Sizes, Science. 293. 18181820.
Axelrod, Robert. Michael Cohen. 2000. Harnessing Complexity: Organizational
Implications of a Scientific Frontier. New York. Free Press.
Auerbach, Felix. 1913. Das Gesetz der Bevolkerungskoncentration. Petermanns
Geographische Mitteilungen. 59. 74–76.
139
Bak, Per. 1996. How Nature Works: The Science of Self-organized Criticality,
New York. Copernicus.
Bak, Per, Chao Tang, Kurt Wiesenfeld. 1987. Self-organized Criticality – An
Explanation of 1/f Noise. Physical Review Letters. 59(27). 381-384.
Bak, Per, Kan Chen. 1991. Self-organized Criticality. Scientific American. 246. 46–
53.
Bak, Per, Kan Chen, Jose A. Sheinkman, Michael Woodford. 1992. Self Organized
Criticality and Fluctuations in Economics, http://www.santafe.edu/media/
workingpapers/92-04-018.pdf [23.08.2014].
Bak, Per, Kan Chen, Jose A. Sheinkman, Michael Woodford. 1993. Aggregate
Fluctuations From Independent Shocks: Self-organized Criticality in a Model of
Production and Inventory Dynamics. Ricerche Economiche. 47. 3–30.
Bak Per, Maya Paczuski, Martin Shubik. 1997. Price Variations in a Stock Market
with Many Agents. Physica A: Statistical Mechanics and Its Applications.
246(3). 430-453.
Bartolozzi, Marco, Derek B. Leinweber, Arthur W. Thomas. 2005. Self-organized
Criticality and Stock Market Dynamics: an Empirical Study. Physica A:
Statistical Mechanics and its Applications. 350(2-4). 451-465.
Baum, Leonard E., Bill McKelvey. 2006. Analysis of Extremes in Management
Studies, in Research Methodology in Strategy and Management. Editors: David
J.Ketchen, Donald D. Bergh. Research Methodology in Strategy and
Management, Volume 3) Emerald Group Publishing Limited, 123-196.
Beinhocker, Eric D. 2006. Origin of Wealth: Evolution, Complexity, and the
Radical Remaking of Economics. Harvard Business Review Press.
Bolliger, Janine. 2002. “A Case Study For Self-organized Criticality and Complexity
in Forest Landscape Ecology”, Swiss Federal Research Institute,
http://sprott.physics.wisc.edu/pubs/paper268/paper268.pdf [11.09.2014].
Bottazzi, Giuilio, Angelo Secchi. 2003. A Stochastic Model of Firm Growth.
Physica A: Statistical Mechanics and Its Applications. 324(1). 213-219.
Bottazzi, Giuilio, Angelo Secchi. 2006. Explaining the Distribution of Firms Growth
Rates. Rand Journal of Economics. 37. 234-263.
Bottazzi, Giuilio, Elena Cefis, Giovanni Dosi, Angelo Secchi. 2007. Invariances and
Diversities in the Patterns of Industrial Evolution: Some Evidence from Italian
Manufacturing Industries. Small Business Economics. 29(1). 137-159.
Bottazzi, Giuilio, Alex Coad, Nadia Jacoby, Angelo Secchi. 2011. Corporate Growth
and Industrial Dynamics: Evidence from French Manufacturing. Applied
Economics. 43(1). 103-116.
140
Brown, Shona L., Kathleen M. Eisenhardt. 1997. The Art of Continous Change:
Linking Complexity Theory and Time-paced Evolution in Relentlessly Shifting
Organizations, Administrative Science Quarterly. 42. 1-34 (Aktaran, Levy,
David L., 2000).
Buendia, Fernando. 2013. Self-organizing Market Structures, System Dynamics, and
Urn Theory, Complexity. 18(4). 28-40.
Carreras, Benjamin A., David E. Newman, Ian Dobson. 2004. Evidence for Selforganized Criticality in a Time Series of Electric Power System Blackouts,
IEEE Transactions on Circuits and Systems I: Regular Papers. 51(9). 17331740.
Carrizosa, Mercedes Teruel 2007. Firm Growth, Persistence and Multiplicity of
Equilibria: An Analysis of Spanish Manufacturing and Service Industries. PhD
Dissertation. Universitat Rovira i Virgili. http://www.tdx.cat/handle/10803/
8447 [03.04.2013].
Carter, Tom. 2007. Entropy, Power Laws, and Economics, Complex Systems
Summer School, Santa Fe, https://csustan.csustan.edu/~tom/LectureNotes/Econ101/econ101.pdf [7.8.2013].
Carroll, Lewis. 1960. The Annotated Alice: Alice’s Adventures in Wonderland
and Through the Looking Glass, New York: New American Library.
Cederman, Lars Erik. 2003. Modeling the Size of Wars, From Billiard Balls to
Sandpiles. The American Political Science Review. 97(1). 135-150.
Champernowne, David Gawen. 1937. The Distribution of Income between
Persons. Cambridge. Cambridge University Press.
Charbonneau, Paul, Scott W. McIntosh, Han Li Liu, Thomas Bogdan, 2001.
Avalanche Models for Solar Ares. Solar Physics. 203, 321-353.
Charrad, Malika, Nadia Ghazzali, Veronique Boiteau, Azam Niknafs. 2014. NbClust:
An R Package for Determining the Relevant Number of Clusters in a Data Set.
Journal of Statistical Software. 61(6). 1-36.
Clauset A. Aron, Cosma Rohilla Shalizi, Mark E.J. Newman. 2009. Power-law
Distributions in Empirical Data. https://arxiv.org/pdf/0706.1062.pdf
[22.6.2016].
Coad, Alex. 2011. Firms as Bundles of Discrete Resources – Towards an
Explanation of the Exponential Distribution of Firm Growth Rates,
http://eaepe.econ.tuwien.ac.at/pepe/papers/coad_2011.pdf [16.2.2015].
Colander, David A. 2000. The Complexity Vision and Teaching of Economics.
Cheltenham: Edward Elgar.
Colander, David. 2008. Complexity and the History of Economic Thought.
Middlebury College
Economics
Discussion
Paper
No.
08-04,
http://sandcat.middlebury.edu/econ/repec/mdl/ancoec/0804.pdf [9.10.2013].
141
Colander, David, Richard P. F. Holt, Barkley Jr. Rosser. 2004. The Changing Face of
Mainstream Economics. Review of Political Economy. 16(4). 485–499.
Couture, Mario. 2007. Complexity and Chaos - State-of-the-art; Overview of
Theoretical Concepts, http://cradpdf.drdc-rddc.gc.ca/PDFS/unc63/p527985.pdf
[17.11.2013].
Crosby, Norma B.. 2013. Introduction. Self-Organized Criticality Systems, Editor:
Markus Josef Aschwanden. Berlin. Open Academic Press, 1-21.
Çamlıbel, Diker, Nazire. 2003. Belirsizlik Ortamında Planlama Düşüncesi
“Sinerjetik Toplum-Sinerjetik Yönetim ve Sinerjist Planlama Modeli. Doktora
Tezi. Yıldız Teknik Üniversitesi,.
Çelik, Serra. 2016. R ile Hiyerarşik Kümeleme. http://serracelik.com/2016/02/
22/159/. [05.05.2016].
Daly, Herman E. 1993. The Perils of Free Trade. Scientific American. 269, 50-57.
Davis, Clinton. 2008. Stairway to Self-organized Criticality: SOC on a Slope Using
Relative Critical Heights. American Journal of Undergraduate Research,
6(4). 13-23.
Davidsson, Per, Leona Achtenhagen, Lucia Naldi. 2005. Research on Small Firm
Growth:
A
Review,
http://eprints.qut.edu.au/2072/1/EISB_version_
Research_on_small_firm_growth.pdf [25.11.2015].
Dixon, Robert Livingston. 1953. Creep. Journal of Accountancy. 48-55.
Drossel, Barbara, Franz Schwabl. 1992. Self-organized Critical Forest-Fire Model.
Physical Review Letter. 69(11). 1629-1632.
Durlauf, Steven. 2005. Complexity and Empirical Economics. The Economic
Journal. 115(504). F225-F243.
Edmonds, Bruce. 1999. Syntactic Measures of Complexity. PhD. Dissertation.
University of Manchester.
Erdem, İsa. 2006. Spin-1/2 Ising Modelinin Creutz “Cellular Automaton”
Programının İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi. Pamukkale Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü. http://kutuphane.pamukkale.edu.tr/katalog/0034565.pdf
[9.11.2014].
Esade, Max Boisot, Bill McKelvey. 2010. Integrating Modernist And Postmodernist
Perspectives On Organizations: A Complexity Science Bridge. Academy of
Management Review. 35(3). 415–433.
Eser, Rüya, Davletkan Toigonbaeva. 2011. Psikoloji ve İktisadın Birleşimi Olarak,
Davranışsal İktisat, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 6(1),
287‐321.
142
Fan, Xuhui, Zeng Yiling, Cao Longbing .2013. Non-parametric Power-Law Data
Clustering. https://arxiv.org/abs/1306.3003 [2.3.2016].
Farmer, J. Doyne, Fabrizio Lillo. 2004. On the Origin of Power Law Tails in Price
Fuctuations, Quantitative Finance 4(1). 7–11.
Farmer, J. Doyne, John Geanakoplos. 2008. Power Laws in Economics and
Elsewhere. http://tuvalu.santafe.edu/~jdf/papers/powerlaw3.pdf [13.1.2015].
Foster, John. 1997. The Analytical Foundations of Evolutionary Economics: From
Biological Analogy to Economic Self-organization. Structural Change and
Economic Dynamics. 8(4). 427–451.
Foster, John. 2000. Competitive Selection, Self-organization, and Joseph A.
Schumpeter. Journal of Evolutionary Economics. 10. 311-328.
Foster, John. 2005. From Simplistic to Complex Systems in Economics. Cambridge
Journal of Economics. 29. 873–892.
Freiling, Jörg. 2004. A Competence-based Theory of the Firm, Management Revue,
15(1). 27-52.
Fredendall, Lawrence D., T.J. Gabriel. 2003. Manufacturing Complexity: A
Quantitative
Measure.
.http://www.pomsmeetings.org/ConfProceedings/
001/Papers/JIT-01.4.pdf [16.8.2015].
Fu, Dongfeng, Fabio Pammolli, S.V. Buldyrev, Massimo Riccaboni, Kaushik Matia,
Kazuko Yamasaki, H. Eugene Stanley. 2005. The Growth of Business Firms:
Theoretical Framework and Empirical Evidence. PNAS Proceedings of the
National Academy of Sciences. 102(52). 18801-18806.
Fujimoto, Shouji, Atushi Ishikawa, Takayuki Mizuno, Tsutomu Watanabe. 2011. A
New Method for Measuring Tail Exponents of Firm Size Distributions,
Economics: The Open-Access, Open-Assessment E-Journal, 5(20).1-20.
http://dx.doi.org/10.5018/economics-ejournal.ja.2011-20 [23.4.2016].
Fujiwara, Yoshi. 2003. Zipf Law in Firms Bankruptcy. http://arxiv.org/pdf/condmat/0310062v1.pdf [14.9.2015].
Fujiwara, Yoshi, C. Di Guilmi, Hideaki Aoyama, M. Gallegati, W. Souma. 2004. Do
Pareto-Zipf and Gibrat laws hold true? An analysis with European firms,
Physica A: Statistical Mechanics and Its Applications. 335, 197-216.
Gabaix, Xavier. 2016. Power Laws in Economics: An Introduction, Journal of
Economic Perspectives,30(1), 185–206.
Gaffeo, Edoardo, Mauro Gallegati, Antonio Palestrini. 2003. On the Size
Distribution of Firms. Additional Evidence from the G7 Countries. Physica A:
Statistical Mechanics and Its Applications. 324(1-2). 117-123.
Gatti, Domenico Delli, Corrado Di Guilmi, Edoardo Gaffeo, Gianfranco Giulioni,
Mauro Gallegati, Antonio Palestrini. 2005. A New Approach to Business
143
Fluctuations: Heterogeneous Interacting Agents, Scaling Laws and Financial
Fragility. Journal of Economic Behavior and Organization. 56(4). 489–512.
Gatti, Domenico Delli, Edoardo Gaffeo, Gianfranco Giulioni, Mauro Gallegati, Alan
Kirman, Antonio Palestrini, Alberto Russo. 2007. Complex Dynamics and
Empirical Evidence. Information Sciences. 177(5). 1204-1221.
Gell-Mann, Murray. 1994. The Quark and The Jaguar: Adventures in The
Simple and The Complex. New York: W.H.Freeman.
Gershenson, Carlos. 2007. Design and Control of Self-organizing Systems. PhD
Dissertation. Vrije, Universiteit Brussel. http://cogprints.org/5442/1/thesis.pdf.
[10.11.2015].
Gershenson, Carlos, Nelson Fernandez. 2012. Complexity and Information:
Measuring Emergence, Self-organization, and Homeostasis at Multiple Scales.
Complexity. 18(2), 29-44.
Gibrat, Robert. (1931) "Les Inégalités économiques", Paris, Librairie du Recueil
Sirey, France, (published in English as: On Economic Inequalities,
International Economic Papers 7, 53-70, 1957)
Gillespie, Colin S. 2016. The PoweRlaw Package: Examples. https://cran.rproject.org/web/packages/poweRlaw/vignettes/b_powerlaw_examples.pdf
[12.7.2016].
Gintis Herbert. 2006. The Economy as a Complex Adaptive System A Review of
The Origins of Wealth: Evolution, Complexity, and the Radical Remaking of
Economics. http://www.umass.edu/preferen/Class%20Material/Readings%20in
%20Market%20Dynamics/Complexity%20Economics.pdf, [05.11.2015].
Glenn, Major Kevin B. 2002. “Complex” Targeting: A Complexity-based Theory of
Targeting and Its Application to Radical Islamic Terrorism. Graduation Thesis.
Faculty of The School of Advanced Airpower Studies. Air University Alabama
http://www.dtic.mil/dtic/tr/fulltext/u2/a420704.pdf [01.04.2015].
Gürsakal, Necmi. 2010. Kazanan Hepsini Alır. Bursa’daki 250 Büyük Firma
Araştırması 2010 Yılı Sonuçları, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası. 62-74.
http://www.ilk250.org.tr/document/2010/makaleler/2%20-%20Prof.%20Dr.
%20Necmi%20G%C3%BCrsakal.pdf. [22.9.2015].
Hannan, Michael T. 2005. Ecologies of organizations: Diversity and identity.
Journal of Economic Perspectives, 19(1), 51-70.
Harris, Roan. 2007. The Institutional Dynamics of Early Modern Eurasian Trade:
The Corporation and the Commenda. http://www.usc.edu/schools/college/crcc/
private/ierc/conference_registration/papers/Harris_final.pdf [12.9.2015].
Heinrich, Torsten, Shuanping Daib. 2016. Diversity of Firm Sizes, Complexity, and
Industry Structure in the Chinese Economy. Structural Change and
Economic Dynamics. 37(6). 90–106.
144
Hill, Richard. 2012. Turn Your Workplace into a Lifeplace, Slayt, Mind Science
Institute, http://slideplayer.com/slide/9438899/ [12.10.2015].
Hodgson, Geoffrey M., Thorbjørn Knudsen. 2006. Why We Need a Generalized
Darwinism, and Why Generalized Darwinism is Not Enough. Journal of
Economic Behavior and Organization. 61. 1–19.
Hooft, Gerard’t. 2008. Maddenin Son Yapıtaşları, Çeviri: Mehmet Koca Nazife
Özdeş Koca 9. Baskı TUBİTAK Yayınları.
Holland, John H. 2002. Complex Adaptive Systems and Spontaneous Emergence.
Complexity and Industrial Clusters: Dynamics and Models in Theory and
Practice. Editors: Alberto Quadrio Curzio, Marco Fortis,. Heidelberg. PhysicaVerlag HD. 24–34.
Ijiri, Yuji, Herbert A. Simon. 1977. Skew Distributions and the Sizes of Business
Firms. North Holland. Amsterdam.
Jensen, Henrik Jeldtoft. 1998. Self-organized Criticality:Emergent Complex
Behavior in Physical and Biological Systems. Cambridge. Cambridge
University Press, (Aktaran: Noell, Christian 2007; Andergassen, Rainer, Aura
Reggiani, Peter Nijkamp. 2004)
James, Gareth, Daniela Witten, Trevor Hastie, Robert Tibshirani. 2013. An
Introduction Istatistical Learning, Springer New York Heidelberg Dordrecht
London, http://www-bcf.usc.edu/~gareth/ISL/ISLR%20First%20Printing.pdf.
[12.9.2015]
Kaizoji, Taisei, Hiroshi Iyetomi, Yuichi Ikeda. 2006. Re-Examination of the Size
Distribution of Firms. http://arxiv.org/PS_cache/physics/pdf/0512/0512124
v2.pdf [5.1.2016].
Kalecki, Michal. 1945. On the Gibrat Distrubtion. Econometrica. 13. 161-170.
Kauffman, Stuart. A. 1993. The Origin of Order. New York: Oxford University
Press.
Khachatrian, Arman. 2003. Theory of the Firm: a Critical Survey. Siena Memos and
Papers in Law & Economics (SIMPLE), Working Paper No. 4 February,
University of Siena. http://www.cleis.unisi.it/site/files/004_Khachatrian.pdf
[19.5.2015].
Khanna, Vikramaditya S. 2005. The Economic History of the Corporate Form in
Ancient India http://dx.doi.org/10.2139/ssrn.796464 [14.03.2014]
Kırer, Hale. 2011. Türkiye ve Almanya’nın Kişisel Gelir Dağılımına Ekonofizik
Yaklaşım. Doktora Tezi. Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Kirman, Alan P., Massimo Salzona. 2005. Preface. Economics Complex Windows.
Editors: Massimo Salzona, Alan P. Kirman. Springer-Verlag Italia., ı-xv.
145
Koç Oktay, Çağla Yavuz 2011. İnovasyon ve Rekabet Açısından Kızıl Kraliçe
Etkisi. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, 1(2), 65-78.
Koivisto, Antti M. Latva. 2001. Finding a Complexity Measure for Business Process
Models, Helsinki University of Technology, Systems Analysis Laboratory
http://citeseerx.ist.psu.edu/viewdoc/download?doi=10.1.1.25.2991&rep=rep1&t
ype=pdf. [22.4.2015]
Komulainen, Tiina. 2004. Self-Similarity and Power Laws. Complex Systems:
Science on the Edge of Chaos – Collected Papers of the Spring 2003
Postgraduate Seminar. Editor: Heikki Hyötyniemi. Helsinki. Helsinki
University of Technology. http://citeseerx.ist.psu.edu/viewdoc/download?
doi=10.1.1.122.3189&rep=rep1&type=pdf [23.2.2016]
Krugman Paul. 1996. The Self Organizing Economy. Oxford, UK: WileyBlackwell.
Kuhn, John R. Jr. 2009. Theory of Complex Adaptive Inquiring Organizations:
Application to Continuous Assurance of Corporate Financial Information. PhD
Dissertation. the Department of Management Information Systems in the
College of Business at the University of Central Florida.
http://etd.fcla.edu/CF/CFE0002848/Kuhn_John_R_200912_PhD.pdf
[11.12.2014]
Kunkle, Gary Monroe. 2009. Cluster Requiem and the Rise of Cumulative Growth
Theory. PhD Dissertation. The University of North Carolina at Charlotte.
http://libres.uncg.edu/ir/uncc/f/Kunkle_uncc_0694D_10069.pdf [15.7.2015]
Langton, Christopher G. 1989. "Artificial Life", Artificial Life I, Editor: Christopher
G. Langton. Addison-Wesley. 1-47. (Aktaran, Waldrop, M. Mitchell 1992)
Langton, Christopher G. 1990. Computation at the Edge of Chaos: Phase Transitions
and Emergent Computation, Physica D. 42, 12–37.
Ledenyov, Dimitri O, Ledenyov Viktor O. 2013.On the Theory of Firm in Nonlinear
Dynamic
Financial
and
Economic
Systems.
https://arxiv.org/ftp/arxiv/papers/1302/1302.6721.pdf [10.11.2015].
Lee,
Jung Hwan. 1975. An Essay on the Theory of the Firm,
http://eprints.lib.hokudai.ac.jp/dspace/bitstream/2115/36353/1/2_133-153.pdf.
[25122015].
Leong, Bernard. 2003. A Dummies Guide: Cellular Automata and Self-Organized
Criticality.
http://www.virtual.unal.edu.co/cursos/artes/2003259_2/Cap05/
automatas%20celulares/CELLTALK.pdf [3.5.2014]
Levy David L. 1994. Chaos Theory and Strategy Theory, Application and
Managerial Implications, Strategic Management Journal, 15, 167-178.
Levy, David L. 2000. Applications and Limitations of Complexity Theory in
Organization Theory and Strategy. Handbook of Strategic Management,
146
Editors: Jack Rabin, Gerald J. Miller, W. Bartley Hildreth, Second Edition New
York: Marcel Dekker 67-87.
Li, Bai Lian. 2002. Criticality, Self-Organized, Encyclopedia of Environmetrics.
Edited: Abdel H. El-Shaarawi, Walter W. Piegorsch. Chichester. John Wiley &
Sons, Ltd. 447-450.
Li, Shujuan. 2009. Self-Organizing Criticality Among Chinese Cities. PhD.
Dissertation
in
Geography.
Texas
A&M
University.
http://oaktrust.library.tamu.edu/bitstream/handle/1969.1/ETD-TAMU-2009-05714/LI-DISSERTATION.pdf?sequence=2 [18.05.2016].
Little, Ian Malcolm David. 1962. Higgledy Piggledy Growth. Bulletin of the Oxford
University Institute of Statistics. 24(4). 387-412.
Lloyd, Seth. 2001. Measures of Complexity: A Nonexhaustive List. IEEE Control
Systems Magazine. 21(4). 7-8.
Mandelbrot, Benoit. 1963. New Methods in Statistical Economics. Journal Political
Economics. 71. 421–440.
Mandelbrot, Benoit. 1982. The Fractal Geometry of Nature. New York. Freeman.
Manna, Subhrangshu Sekhar. 1991 Two-state Model of Self-organized Criticality.
Journal of Physics A: Mathematical and General. 24(7). L363, L369.
Markovic, Dimitrije, Claudius Gros. 2013. Power Laws and Self-Organized
Criticality, in Theory and Nature. http://arxiv.org/abs/1310.5527 [12.3.2015]
Marshall Alfred .1920. Principles of Economics (8th Edition). London: Macmillian
and Co., Ltd.
Marti, Federico Pablo, Mercedes Teruel Carrizosa. 2011. “Firm Growth and Market
Structure:
an
Agent
Based
Simulation
Approach”,
http://www.urv.cat/html/grupsrecerca/resultat-gritgrit#tesis-2011 [12.8.2013]
Martin, Ron, Peter Sunley. 2007. Complexity Thinking and Evolutionary Economic
Geography. Journal of Economic Geography. 7. 573-601.
Mason, Roger B. 2007. The External Environment’s Effect on Management and
Strategy A Complexity Theory Approach, Management Decision, 45(1). 1028.
McKelvey, Bill, Benyamin B Lichtenstein,. Pierpaolo Andriani. 2010. When
Organizations and Ecosystems Interact: Toward a Law of Requisite Fractality
in Firms. Chaos and Complexity in Organizations and Society. Edited:
Marcial J. Lopez Moreno; Published by UNESA. http://www.billmckelvey
.org/documents/-0-Pubs%20to%20be%20added%20as%20Hot-Links--TEMP%
20FILE/2010%20McKelvey%20etal(10)-Requisite %20Fractality--English.pdf.
McMillan, Elizabeth. 2004. Complexity, Organizations and Change, USA and
Canada: Routledge.
147
Merali, Yasmin. 2006. Complexity and Information Systems: the Emergent Domain.
Journal of Information Technology, 21(4). 216-228.
Metcalfe, J. Stanley. 2010. “Complexity and Emergence in Economics: The Road
Map from Smith to Hayek (via Marshall and Schumpeter)”. History of
Economic Ideas. XVIII(2). 45-75.
Metcalfe, J.Stanley, John Foster. 2004. Evolution and Economic Complexity.
Cheltenham. Edward Elgar.
Mizuno, Takayuki, Makoto Katori, Hideki Takayasu, Misako Takayasu. 2002.
Statistical Laws in the Income of Japanese Companies. Empirical Science of
Financial Fluctuations. Editor: Hideki Takayasu. Springer Japan. 321-330.
Montgomery, Michael R. 1999. Complexity Theory: An Austrian Perspective.
Complexity Theory and the History of Economic Thought. Editor David
Colander. Routledge Press.
Morar, Daniale. 2009. Power Laws in the Stock Market, Degree Bachelor of Arts
Requirements. Reed College. http://people.reed.edu/~davidp/homepage/
students/morar.pdf [10.08.2014]
Morel, Benoit. 1998. The Distribution of Business Firms Size, Stochasticities and
Self Organized Criticality. Working Paper Carnegie Mellon University,
http://www.casos.cs.cmu.edu/publications/papers/Benoit.pdf [17.12.2014]
Morin, Edgar, 2005. Restricted Complexity, General Complexity. Presented at the
Colloquium “Intelligence de la complexit´e : ´epist´emologie et pragmatique”,
Cerisy-La-Salle, France, June 26th, 2005”. Translated from French by Carlos
Gershenson. (Aktaran, Abbasi, Maisam 2008)
Nedopil, Chiristoph, Ulrich Steger, Wolfgang Aman. 2010. Managing Complexity in
Organizations Text and Cases. Palgrave McMillan,
Newman, Mark E. J. 2005. Power Laws, Pareto Distributions and Zipf’s Law.
Contemporary Physics. 46, 323-351.
Nirei, Makoto. 2006. Threshold Behavior and Aggregate Fluctuation. Journal of
Economic Theory, 127(1), 309–322. (Aktaran: Farmer, J. Doyne, John
Geanakoplos. 2008).
Noell, Christian. 2006. Self-organization in Agricultural Sectors and the Relevance
of
Complex
Systems
Approaches
for
Applied
Economics,
http://ageconsearch.umn.edu/bitstream/25516/1/cp061054.pdf [12.1.2014].
Noell, Christian. 2007. A Look into The Nature of Complex Systems and Beyond
“Stonehenge” Economics: Coping With Complexity or Ignoring It in Applied
Economics? Agricultural Economics. 37, 219–235.
Okuyama, Kenji, Misako Takayasu, Hideki Takayasu. 1999. Zipf’s Law in Income
Distribution of Companies. Physica A: Statistical Mechanics and Its
Application. 269(1). 125-131.
148
Olami, Zeev, Hans Jacob S. Feder, Kim Christensen. 1992. Self-Organized
Criticality in A Continuous, Nonconservative Cellular Automaton Modeling
Earthquakes. Physical Review Letters. 68(8). 1244-1247.
O’Neale Dion R. J, Shaun Hendy. 2012. Power Law Distributions of Patents as
Indicators of Innovation. PLoS ONE 7(12): e49501. doi:10.1371.
Ormerod, Paul, 2002. The US Business Cycle: Power Law Scaling for Interacting
Units with Complex Internal Structure. Physica A: Statistical Mechanics and
its Applications. 314(1-4). 774–785.
Ormerod, Paul, Luegina C. Mounfield. 2002. The Convergence of European
Business Cycles 1978-2000, Physica A: Statistical Mechanics and its
Applications. 307 (3-4). 494-504.
Packard, Norman. 1988. Adaptation Toward the Edge of Chaos; Technical Report
CCSR-88-5; Center for Complex Systems Research, University of Illinois:
Champaign-Urbana.
Page, Scott E. 2011. Diversity and Complexity. Princeton: Princeton University
Press.
Pareto, Vilfredo. 1897. Cours d'Economie Politique. Paris. Rouge & Cie,
Park, Jason Whan. 2010. Riding The Wave: Distributional Properties and Process
Explanations of Merger and Acquisition Waves. PhD Dissertation. University
of
Pittsburgh,
http://d-scholarship.pitt.edu/8625/1/JASON_W_PARK_
DISSERTATION_28-JUL-2010.pdf [23.01.2015]
Pavard, Bernard, Julie Dugdale. 2000. The Contribution of Complexity Theory to the
Study of Socio-technical Cooperative Systems. GRIC - IRIT. Université Paul
Sabatier. http://sistemas-humano-computacionais.wdfiles.com/local--files/capitulo
%3Aredes-socio-tecnicas/Contribution%20of%20complexity%20theory1.pdf
[27.11.2013].
Pek, Cansın. 2012. Firm Size Distribution and Exporting Behaviour: an Empirical
Analysis of Power-law Behaviour of Turkish Firms, Universite Paris,
https://dumas.ccsd.cnrs.fr/dumas-00807765/document [12.5.2015].
Penrose, Edith Tilton. 1959. The Theory of the Growth of the Firm. New York.
Oxford University Press.
Perona, Eugenia. 2007. The Confused State of Complexity Economics: An
Ontological Explanation, Complexity Hints for Economic Policy. New
Economic Windows. Editors: Massimo Salzono, David Collender, Milano:
Springer-Verlag. 33-53.
Ponzi, Adam, Yoji Aizawa. 2000. Criticality and Punctuated Equilibrium in a Spin
System Model of a Financial Market. Chaos Solitons Fractals. 11. 1739–1746.
Potts, Jason. 2000. The New Evolutionary Microeconomics: Complexity,
Competence and Adaptive Behavior. Edward Elgar Publishing.
149
Potts, Jasaon. 2007. Complexity and Creative Industries. Lecture Series on the New
Economics of the Creative Industries. Centre for Creative Industries,
Queensland University of Technology, Brisbane; 1–20.
Pruessner, Gunner. 2012. Self-organised Criticality. Cambridge UK. Cambridge
University Press:
Pueyo Salvodor. 2014. Ecological Econophysics for Degrowht, Sustainability. 6,
3431-3483; doi:10.3390/su6063431.
Rao, Bin, Dong-yun Yi, Cheng-li Zhao. 2007. Self-organized Criticality of
Individual Companies: An Empirical Study. Third International Conference
on Natural Computation (Volume:1 ). 481-487.
Reggiani Aura, Peter Nijkamp, Rainer Andergassen. 2006. Spatial Data Clustering
and Self-organised Criticality: Empirical Experiments on Reginol Labour
Market Dynamics. Spatial Dynamics, Networks and Modelling. Editor: Aura
Reggiani, Edward Elgar Publishing, 61-83.
Reitsma, Femke. 2002. A Response to Simplifying Complexity., Geoforum. 36. 1-4.
https://core.ac.uk/download/files/39/276989.pdf [14.4ç2013]
Rescher, Nicholas. 1998. Complexity: A Philosophical Overview. New Brunswick
NJ. Transaction Publishers.
Richardson, Lewis Fry. 1941. Frequency of Occurrence of Wars and Other Fatal
Quarrels. Nature. 148. 598-598.
Rickles, Dean. 2008. Econophysics and Complexity of Financial Market.
http://philsci-archive.pitt.edu/archive/00003851/01/EconoCompFinal.pdf
[25.06.2013].
Robert, Veronica, Gabriel Yoguel. 2013. The Approach of Complexity and
Evolutionary Economics of Innovation. Filosofía de la Economía 1(1), 187226.
Robert, Veronica, Yoguel Gabriel. 2014. The Ontology of Complexity and the Neo‐
Schumpeterian
Evolutionary
Theory
of
Economic
Change,
http://www.economia.ufpr.br/Eventos/Complexity2013/Yoguel%20-%20The
%20ontology%20of%20complexity.doc [4.5.2014].
Rosser J. Barkley. 2010. Constructivist Logic And Emergent Evolution In Economic
Complexity. Computable, Constructive & Behavioural Economic
Dynamics: Essays in Honour of Kumaraswamy (Vela) Velupillia. Editor:
Stefano Zambelli, Routledge. 184-197.
Scheinkman, Jose Alexandre, Michael Woodford. 1994. Self-organized Criticality
and Economics Fluctuations. American Journal of Economics.. 84. 417–423.
Schelling, Thomas C. 1978. Micromotives and Macrobehaviour. New York. W.W.
Norton and Co.
150
Seth, Anju, Howard Thomas. 1994. Theories of the Firm: Implications for Strategy
Research. Journal of Management Studies. 31(2). 165-192.
Shaikh, Anwar, Nikolaos Papanikolaou, Noe Wiener. 2014. Race Gender and the
Econophysics of Income Distribution. Pysica A: Statistical Mechanics and its
Applications. 415, 54-60.
Simon, Herbert A. 1955. A Behavioral Model of Rational Choice. Quarterly
Journal of Economics. 69(1). 99-118.
Simon, Herbert A. 1962. The Architecture of Complexity. Proceedings of the
American Philosophical Society. 106(6). 467-482.
Simon, Herbert A., Charles P. Bonini. 1958. The Size Distribution of Business
Firms, American Economic Review. 46. 607-617.
Smith, Adam. 1776. An Inquiry Into the Nature and Causes of the Wealth of Nations,
W Strahan and T Cadell London UK, 2008, A selected edition editor: Kathryn
Sutherland Oxford Paperbacks Oxford UK, http://www.ifaarchive.com
/pdf/smith__an_inquiry_into_the_nature_and_causes_of_the_wealth_of_nation
s%5B1%5D.pdf
Sirghi, Andrei, Doru Dumitrescu. 2011. Self-organized Criticality and Economic
Crises. Studia University Babes Bolyai Informatica. LVI (2). 107-112.
Sornette, Didier. 2004. Critical Phenomena in Natural Sciences: Chaos, Fractals,
Self-organization and Disorder: Concepts and Tools. Heidelberg. Springer.
Sornette, Didier. 2007. Probability Distribution
http://arxiv.org/pdf/0707.2194.pdf [12.7.2016].
in
Complex
Systems,
Stanley, Michael HR, Luis AN Amaral, Sergey V Buldyrev, Shlomo Havlin, Heiko
Leschhorn, Philipp Maas, Michael A Salinger, H Eugene Stanley (1996),
Scaling Behavior in the Growth of Companies. Nature, 379, 804-806.
Stanley, H Eugene, Vasiliki Plerou. (2001). Scaling and Universality in Economics:
Empirical Results and Theoretical Interpretation. Quantitative Finance. 1(6).
563-567.
Tuncel Cem Okan. 2009. “Heterodoks Bir Mikro İktisat Teorisine Doğru; Evrimci
İktisadın Teknolojik Gelişme Yaklaşımı ve Firma Doğası”, Ekonomik
Yaklaşım 19: 69, 1-32.
Turcotte, Donald L.1999. Self-organized Criticality. Reports on Progress in
Physics 62(10). 1377-1429.
Türkyılmaz, İbrahim. 2011. Algoritmalar ve Karmaşıklık, Ders notları.
http://members.comu.edu.tr/iturkyilmaz/BM229Dersler/ders11.pdf. [21.3.2015]
Valen, Leigh Van. 1973. A New Evolutionary Law. Evolutionary Theory, 1(1).
179–229.
151
Velasquéz, Tania. 2009. Chaos Theory and the Science, of Fractals, and their
Application in Risk Management. PhD Dissertation. Copenhagen Business
School.
http://studenttheses.cbs.dk/bitstream/handle/10417/804/Tania_
velasquez.pdf?sequence=3. [12.09.2014]
Waldrop, M. Mitchell. 1992. Complexity: The Emerging Science at the Edge of
Order and Chaos. New York, NY. Simon & Schuster.
Walker, Paul. 2010. The Past and Present of The Theory of The Firm.
http://cfile7.uf.tistory.com/attach/245BF24055989DC3189D39. [21.02.2014]
Watkins, W. Nicholas, Gunnar Pruessner, Sandra C. Chapman, Norma B. Crosby,
Henrik J. Jensen,. 2016. 25 Years of Self-Organized Criticality: Concepts and
Controversies, Space Science Review. 198(1). 3-44.
Weick, Karl E., Robert E. Quinn. 1999. Organizational Change and Development.
Annual Review of Psychology, 50. 361-386.
White, Ethan P., Brian J. Enquist, Jessica L. Green. 2008. On Estimating The
Exponent of Power-Law Frequency Distributions, Ecology Journal. 89(4).
905–912.
Wikipedia [01.07.2016]. Cybernetics, https://en.wikipedia.org/wiki/Cybernetics.
Wu, Jingwei,; Richard Holt. 2006. Seeking Empirical Evidence for Self-organized
Criticality in Open Source Software Evolution, David R. Cheriton School of
Computer
Science,
University
of
Waterloo
https://cs.uwaterloo.ca/research/tr/2006/CS-2006-14.pdf [26.04.2014]
Xing, Jing, Carol A. Manning. 2005. Complexity and Automation Displays of Air
Traffic Control: Literature Review and Analysis. Technical Report
DOT/FAA/AM-05/4, FAA Officeof Aerospace Medicine Washington DC.,
http://www.dtic.mil/cgi-bin/GetTRDoc?AD=ADA460107. [12.03.2014].
Xi Ning, Paul Ormerod, Yougui Wang. 2011. Self-organized Criticality in Market
Economies, https://editorialexpress.com/cgi-bin/conference/download.cgi?db_
name=CEF2011&paper_id=435.
Xi Ning, Paul Ormerod, Yougui Wang. 2012. Technological Innovation, Business
Cycles and Self-organized Criticality in Market Economies. Europhysics
Letters, 97(6).
Zaman, Asad. 2005. Towards A New Paradigm for Economics. JKAU: Islamic
Econ, 18(2), 49-59.
Zettining, Peter. 2003. Invisble Organisations Inter –firm Organisational Formation
and
Form
https://www.doria.fi/bitstream/handle/10024/99386/Ae7_2003
Zettinig.pdf?sequence=2.
Zhang, Yi-Cheng. 1989. Scaling Theory of Self-organized Criticality. Physical
Review Letters, 63(5):470-473.
152
Zipf, George Kingsley. 1949. Human Behavior and the Principle of Least Effort,
Reading, MA, Addison-Waley.
153
EKLER
Ek 1: Çalışma Kapsamındaki İmalat Sanayi Firmalarının Sektörel Dağılımı
Kod
Sektörler
311
Gıda Maddeleri Sanayi
312
Başka Yerde Sınıflandırılmamış
Gıda Maddeleri Sanayi
Firma
Sayısı %
53 14.48
7
1.91
Kod
Sektörler
Firma
Sayısı %
354
Çeşitli Petrol ve Kömür
Türevleri Sanayi
2
0.55
355
Lastik Ürünleri Sanayi
6
1.64
12
3.28
313
İçki Sanayi (Alkollü ve Alkolsüz)
6
1.64
356
Başka Yerde
Sınıflandırılmamış Plastik
Ürünler Sanayi
314
Tütün İşleme Sanayi
2
0.55
361
Çanak, Çömlek, Çini, Porselen
Sanayi
5
1.37
321
Dokuma Sanayi
48 13.11
362
Cam ve Camdan Mamul Eşya
Sanayi
6
1.64
322
Giyim Eşya Sanayi
14
3.83
369
Taş ve Toprağa Dayalı Diğer
Sanayi
27
7.38
323
Kürk ve Deri Sanayi
2
0.55
371
Demir-Çelik Ana Metal Sanayi
36
9.84
331
Ağaç ve Mantar Ürünleri Sanayi
7
1.91
372
Demir-Çelik Dışında Ana
Metal Sanayi
13
3.55
332
Ağaç, Mobilya ve Mefruşat Sanayi
7
1.91
381
Metal Eşya Sanayi
11
3.01
341
Kağıt ve Kağıt Ürünleri Sanayi
11
3.01
382
Makine Sanayi (Elektrikli
Olanlar Hariç)
13
3.55
342
Basım Sanayi
4
1.09
383
Elektrik Makineleri, Aletleri ve
Cihazları Sanayi
11
3.01
351
Ana Kimya Sanayi
14
3.83
384
Taşıt Araçları Sanayi
32
8.74
352
Diğer Kimyasal Ürünler Sanayi
14
3.83
390
Diğer İmalat Sanayi
2
0.55
353
Petrol Ürünleri Sanayi
1
0.27
154
TOPLAM
366 100.00
Ek 2: Çalışma Kapsamındaki İmalat Sanayi Firmalarının Mekansal Dağılımı
İller
Firma
Sayısı
%
Şehir
Firma
Sayısı
%
İller
Firma
Sayısı
%
Adana
2
0.55 Erzurum
1
0.27 Manisa
5
1.37
Adıyaman
1
0.27 Eskişehir
5
1.37 Mardin
1
0.27
Afyon
2
0.55 Gaziantep
8
2.19 Mersin
3
0.82
Amasya
1
0.27 Hatay
3
0.82 Niğde
1
0.27
Ankara
13
3.55 Isparta
2
0.55 Ordu
3
0.82
Antalya
1
0.27 İstanbul
144
39.34 Rize
1
0.27
Aydın
4
1.09 İzmir
38
10.38 Sakarya
2
0.55
Balıkesir
5
1.37 K. Maraş
4
1.09 Samsun
4
1.09
Bolu
4
1.09 Karaman
1
0.27 Sivas
1
0.27
Bursa
58
12
3.28 Tokat
1
0.27
Çanakkale
1
15.85 Kayseri
0.27 Kırklareli
1
0.27 Trabzon
2
0.55
Denizli
11
3.01 Kırşehir
1
0.27 Yozgat
1
0.27
Edirne
1
0.27 Kocaeli
7
1.91 Zonguldak
2
0.55
Elazığ
1
0.27 Konya
7
1.91 TOPLAM
366
100
155
Ek 3: İmalat Sanayi Firmalarının Çalışan Sayısı Kernel Yoğunluk Tahmini
2000 Yılı
2001 Yılı
2002 Yılı
2003 Yılı
2004 Yılı
2005 Yılı
2006 Yılı
2007 Yılı
2008 Yılı
2009 Yılı
2010 Yılı
2011 Yılı
2012 Yılı
2013 Yılı
2014 Yılı
156
Ek 4: İmalat Sanayi Firmalarının Çalışan Sayısı Üst Grubunun Güç Kanunu
Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - OLS
2000 Yılı
2001 Yılı
2002 Yılı
2003 Yılı
2004 Yılı
2005 Yılı
2006 Yılı
2007 Yılı
2008 Yılı
2009 Yılı
2010 Yılı
2011 Yılı
2012 Yılı
2013 Yılı
2014 Yılı
157
Ek 5: İmalat Sanayi Firmalarının Çalışan Sayısı Üst Grubunun Güç Kanunu
Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - MLE
2000 Yılı
2001 Yılı
2000 Yılı Calisan
2000
5000
0.500
20
50
100
500
2000
5000
200
500
1000
2000
5000
50
0.500 1.000
0.500
0.005
Olasılık (Kuyruk CDF)
0.020
0.100
Olasılık (Kuyruk CDF)
0.050 0.100 0.200
1000
0.500 1.000
100
500
1000
5000
10000
0.050 0.100 0.200
Olasılık (Kuyruk CDF)
50
0.005 0.010 0.020
Olasılık (Kuyruk CDF)
0.050 0.100 0.200
10
10
50
100
Büyüklük (Calisan)
10000
0.500 1.000
Olasılık (Kuyruk CDF)
0.050 0.100 0.200
0.005 0.010 0.020
Olasılık (Kuyruk CDF)
5000
2014 Yılı Calisan
0.500 1.000
0.500 1.000
0.050 0.100 0.200
10000
1000
2014 Yılı
2013 Yılı Calisan
5000
500
Büyüklük (Calisan)
2013 Yılı
0.005 0.010 0.020
1000
10000
2011 Yılı Calisan
0.005 0.010 0.020
5
10000
2012 Yılı Calisan
500
1000
2011 Yılı
0.500 1.000
0.500 1.000
0.050 0.100 0.200
0.005 0.010 0.020
1000
Büyüklük (Calisan)
100
Büyüklük (Calisan)
2010 Yılı Calisan
2012 Yılı
100
10
10000
2010 Yılı
Büyüklük (Calisan)
50
10000 20000
2008 Yılı Calisan
0.005 0.010 0.020
100
2009 Yılı Calisan
10
2000
Büyüklük (Calisan)
2009 Yılı
100
1000
2008 Yılı
1
10
500
Büyüklük (Calisan)
10000
1
10
200
2007 Yılı Calisan
Büyüklük (Calisan)
1
100
2007 Yılı
2006 Yılı Calisan
1000
5000
0.100
10000 20000
Büyüklük (Calisan)
100
10000 20000
0.500
100
2006 Yılı
10
5000
0.005
50
Büyüklük (Calisan)
1
2000
0.020
Olasılık (Kuyruk CDF)
0.100
20
10000 20000
1000
0.005 0.010 0.020 0.050 0.100 0.200 0.500 1.000
1000
500
2005 Yılı Calisan
0.020
Olasılık (Kuyruk CDF)
500
200
2005 Yılı
0.005
200
100
Büyüklük (Calisan)
0.500
0.500
0.100
0.020
100
50
20000
2004 Yılı Calisan
0.005
Olasılık (Kuyruk CDF)
5000
2004 Yılı
2003 Yılı Calisan
Olasılık (Kuyruk CDF)
2000
Büyüklük (Calisan)
2003 Yılı
50
0.100
20
20000
10
50
100
500
1000
Büyüklük (Calisan)
158
5000
10000
0.050 0.100 0.200
500
0.005 0.010 0.020
100
0.020
Olasılık (Kuyruk CDF)
0.005
0.005
0.020
0.100
Olasılık (Kuyruk CDF)
0.500
0.500
0.100
Olasılık (Kuyruk CDF)
0.020
50
Büyüklük (Calisan)
Olasılık (Kuyruk CDF)
2002 Yılı Calisan
2001 Yılı Calisan
0.005
20
Olasılık (Kuyruk CDF)
2002 Yılı
1
10
100
1000
Büyüklük (Calisan)
10000
Ek 6: İmalat Sanayi Firmalarının Satışlar Kernel Yoğunluk Tahmini
2000 Yılı
2001 Yılı
2002 Yılı
2003 Yılı
2004 Yılı
2005 Yılı
2006 Yılı
2007 Yılı
2008 Yılı
2009 Yılı
2010 Yılı
2011 Yılı
2012 Yılı
2013 Yılı
2014 Yılı
159
Ek 7: İmalat Sanayi Firmalarının Satışlar Üst Grubunun Güç Kanunu
Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - OLS
2000 Yılı r
2001 Yılı
2002 Yılı
2003 Yılı
2004 Yılı
2005 Yılı
2006 Yılı
2007 Yılı
2008 Yılı
2009 Yılı
2010 Yılı
2011 Yılı
2012 Yılı
2013 Yılı
2014 Yılı
160
Ek 8: İmalat Sanayi Firmalarının Satışlar Üst Grubunun Güç Kanunu
Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - MLE
2000 Yılı
2001 Yılı
2002 Yılı Satislar
0.005 0.010 0.020
CDF
0.050 0.100 0.200
0.500 1.000
0.005 0.010 0.020
CDF
0.050 0.100 0.200
0.500 1.000
0.050 0.100 0.200
0.005 0.010 0.020
CDF
2002 Yılı
2001 Yılı Satislar
0.500 1.000
2000 Yılı Satislar
1e+07
5e+07
1e+08
5e+08
1e+09
5e+09
1e+10
Satislar
5e+06
1e+07
2e+07
5e+07
1e+08
2e+08
5e+08
1e+09
2e+09
5e+06
5e+09
1e+07
2e+07
5e+07
1e+08
Satislar
2003 Yılı
2e+09
5e+09
2005 Yılı
0.500 1.000
0.500 1.000
2005 Yılı Satislar
CDF
0.005 0.010 0.020
0.005 0.010 0.020
CDF
0.050 0.100 0.200
0.500 1.000
0.050 0.100 0.200
5e+07
1e+08
5e+08
1e+09
5e+09
1e+07
1e+10
5e+07 1e+08
5e+08
Satislar
1e+09
5e+09
2e+07
1e+10
2006 Yılı
5e+08
1e+09
2e+09
5e+09
1e+10
0.050 0.100 0.200
CDF
5e+07
1e+08
2e+08
5e+08
1e+09
2e+09
5e+09
1e+10
2e+10
2e+07
2009 Yılı
2e+08
5e+08
5e+09
1e+10
2e+10
0.500 1.000
0.500 1.000
2011 Yılı Satislar
CDF
0.050 0.100 0.200
CDF
2e+09
2011 Yılı
0.005 0.010 0.020
0.005 0.010 0.020
1e+09
1e+09
Satislar
2010 Yılı Satislar
0.005 0.010 0.020 0.050 0.100 0.200 0.500 1.000
1e+08
1e+08
2010 Yılı
2009 Yılı Satislar
1e+07
5e+07
Satislar
Satislar
1e+06
1e+10
0.005 0.010 0.020
2e+07
2e+10
5e+09
0.500 1.000
0.500 1.000
CDF
0.005 0.010 0.020
2e+08
2e+09
2008 Yılı Satislar
0.050 0.100 0.200
0.500 1.000
0.050 0.100 0.200
1e+08
5e+08 1e+09
2008 Yılı
2007 Yılı Satislar
0.005 0.010 0.020
5e+07
2e+08
Satislar
2007 Yılı
2006 Yılı Satislar
2e+07
5e+07 1e+08
Satislar
0.050 0.100 0.200
CDF
1e+09
2004 Yılı Satislar
0.005 0.010 0.020
1e+07
CDF
5e+08
2004 Yılı
2003 Yılı Satislar
CDF
2e+08
Satislar
0.050 0.100 0.200
2e+06
1e+10
5e+06 1e+07
Satislar
5e+07 1e+08
5e+08 1e+09
5e+09 1e+10
5e+06 1e+07
5e+07 1e+08
5e+08 1e+09
5e+09 1e+10
5e+10
5e+09 1e+10
5e+10
Satislar
Satislar
2012 Yılı
2013 Yılı
2012 Yılı Satislar
1.000
2014 Yılı Satislar
5e+06 1e+07
5e+07 1e+08
5e+08 1e+09
Satislar
5e+09 1e+10
0.200
0.050
CDF
0.005
0.005
0.010
0.010
0.020
0.020
0.050
CDF
0.100
0.100
0.200
0.050 0.100 0.200
0.500
0.500
1.000
0.500 1.000
2013 Yılı Satislar
0.005 0.010 0.020
CDF
2014 Yılı
5e+10
5e+06 1e+07
5e+07 1e+08
5e+08 1e+09
Satislar
161
5e+09 1e+10
5e+10
5e+06 1e+07
5e+07 1e+08
5e+08 1e+09
Satislar
Ek 9: İmalat Sanayi Firmalarının Aktif Toplamı Kernel Yoğunluk Tahmini
2000 Yılı
2001 Yılı
2002 Yılı
2003 Yılı
2004 Yılı
2005 Yılı
2006 Yılı
2007 Yılı
2008 Yılı
2009 Yılı
2010 Yılı
2011 Yılı
2012 Yılı
2013 Yılı
2014 Yılı
162
Ek 10: İmalat Sanayi Firmalarının Aktif Toplamı Üst Grubunun Güç Kanunu
Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - OLS
2000 Yılı
2001 Yılı
2002 Yılı
2003 Yılı
2004 Yılı
2005 Yılı
2006 Yılı
2007 Yılı
2008 Yılı
2009 Yılı
2010 Yılı
2011 Yılı
2012 Yılı
2013 Yılı
2014 Yılı
163
Ek 11: İmalat Sanayi Firmalarının Aktif Toplamı Üst Grubunun Güç Kanunu
Dağılımına Uygunluğunun Gösterimi - MLE
2000 Yılı
2001 Yılı
2000 Yılı Aktifler
2002 Yılı Aktifler
0.500 1.000
0.050 0.100 0.200
CDF
0.005 0.010 0.020
0.005 0.010 0.020
CDF
0.050 0.100 0.200
0.050 0.100 0.200
0.500 1.000
0.500 1.000
2001 Yılı Aktifler
0.005 0.010 0.020
CDF
2002 Yılı
1e+06
1e+07
5e+07
1e+08
5e+08
1e+09
1e+06
5e+06 1e+07
5e+07 1e+08
Aktif Toplamı
2003 Yılı
0.500 1.000
0.500 1.000
CDF
CDF
0.005 0.010 0.020
0.005 0.010 0.020
5e+06 1e+07 2e+07
5e+08 1e+09
5e+07 1e+08 2e+08
2006 Yılı
5e+09
5e+06
2e+08
5e+08
1e+09
2e+09
1e+08
5e+08
1e+09
5e+09
1e+10
2e+07
5e+09
1e+09
2e+09
5e+09
1e+10
0.005 0.010 0.020
2e+07
1e+10
5e+08
0.500 1.000
CDF
0.050 0.100 0.200
CDF
2e+09
2e+08
2011 Yılı Aktifler
0.005 0.010 0.020
1e+09
5e+09
2011 Yılı
0.500 1.000
0.500 1.000
0.050 0.100 0.200
5e+08
1e+08
2010 Yılı Aktifler
0.005 0.010 0.020
2e+08
2e+09
Aktif Toplamı
2010 Yılı
2009 Yılı Aktifler
1e+08
5e+07
Aktif Toplamı
2009 Yılı
5e+07
1e+09
0.500 1.000
CDF
5e+07
Aktif Toplamı
2e+07
5e+08
0.005 0.010 0.020
1e+07
5e+09
2e+08
2008 Yılı Aktifler
0.500 1.000
CDF
1e+08
1e+08
2008 Yılı
0.005 0.010 0.020
5e+07
5e+07
Aktif Toplamı
0.050 0.100 0.200
0.500 1.000
0.050 0.100 0.200
2e+07
2e+07
2007 Yılı Aktifler
0.005 0.010 0.020
1e+07
1e+07
2007 Yılı
2006 Yılı Aktifler
CDF
5e+08 1e+09 2e+09
Aktif Toplamı
Aktif Toplamı
CDF
2005 Yılı Aktifler
0.050 0.100 0.200
0.500 1.000
CDF
0.050 0.100 0.200
5e+07 1e+08
5e+08 1e+09
2005 Yılı
2004 Yılı Aktifler
0.005 0.010 0.020
5e+06 1e+07
5e+07 1e+08
Aktif Toplamı
2004 Yılı
2003 Yılı Aktifler
1e+06
5e+06 1e+07
5e+08 1e+09
Aktif Toplamı
0.050 0.100 0.200
5e+06
0.050 0.100 0.200
1e+06
0.050 0.100 0.200
5e+05
5e+07
1e+08
2e+08
Aktif Toplamı
5e+08
1e+09
2e+09
5e+09
1e+10
5e+07
Aktif Toplamı
1e+08
2e+08
5e+08
1e+09
2e+09
5e+09
1e+10
Aktif Toplamı
2012 Yılı
2013 Yılı
2012 Yılı Aktifler
2014 Yılı Aktifler
5e+07
1e+08
2e+08
5e+08
1e+09
Aktif Toplamı
2e+09
5e+09
0.500 1.000
0.050 0.100 0.200
CDF
0.005 0.010 0.020
0.005 0.010 0.020
CDF
0.050 0.100 0.200
0.050 0.100 0.200
0.500 1.000
0.500 1.000
2013 Yılı Aktifler
0.005 0.010 0.020
CDF
2014 Yılı
1e+10
5e+07 1e+08
2e+08
5e+08 1e+09
Aktif Toplamı
164
2e+09
5e+09 1e+10 2e+10
5e+07 1e+08 2e+08
5e+08 1e+09 2e+09
Aktif Toplamı
5e+09 1e+10 2e+10
0.08
14
0.002 0.004 0.006 0.008 0.010
6
10
10
10
14
14
14
Number of clusters
2
6
Number of clusters
2
6
Number of clusters
2000-2001 Yılı
10
Second differences Dindex Values
-0.002
14
6
0.08
0.06
0.04
0.12
10
14
0.000
6
10
14
Number of clusters
Dindex Values
0.10
0.02 0.04 0.06 0.08 0.10 0.12 0.14 0.16
10
14
Second differences Dindex Values
-0.005
0.005
0.015
0.025
6
10
10
14
14
14
Number of clusters
2
6
10
14
Number of clusters
2
6
10
Number of clusters
2
2002-2003 Yılı
6
0.02
2006 Yılı
14
0.01
Number of clusters
10
0.00
2
6
Number of clusters
Second differences Dindex Values
-0.01
0.004
2
0.08
0.002
2001-2002 Yılı
6
0.06
2
14
2009 Yılı
10
0.000 0.005 0.010 0.015
0.04
0.10
Second differences Dindex Values
-0.002
Dindex Values
0.02
0.10
Second differences Dindex Values
-0.010
Number of clusters
14
0.08
0.08
2
0.015
2005 Yılı
0.010
10
0.06
6
6
Number of clusters
2
2012 Yılı
14
Number of clusters
10
14
0.015
0.04
2
6
Number of clusters
10
0.005
0.005
0.06
0.04
0.02
6
0.02
2
6
Number of clusters
2
-0.005
Number of clusters
0.10
Second differences Dindex Values
-0.015
Second differences Dindex Values
0.000
Dindex Values
0.08
Dindex Values
0.12
14
0.06
0.10
2
10
0.04
0.08
14
6
Number of clusters
14
Dindex Values
0.02
0.06
10
0.010
0.04
6
0.005
0.000
Number of clusters
-0.005
2008 Yılı
-0.010
2
10
0.03
6
0.02
2014 Yılı
14
0.01
Number of clusters
10
0.00
Second differences Dindex Values
2
6
Number of clusters
2
Second differences Dindex Values
-0.01
14
0.008
0.02
0.12
10
0.006
0.10
6
0.004
2011 Yılı
14
0.002
-0.002 0.000
Number of clusters
10
0.20
0.08
0.06
2
6
Number of clusters
Second differences Dindex Values
0.15
0.10
0.04
0.02
2
14
165
Dindex Values
0.05
Dindex Values
Dindex Values
0.10
2
10
Number of clusters
2
Dindex Values
0.02
Ek 12: Çalışan Sayısı Büyüme Oranlarının Küme Sayısı Belirlemede Dindex
Grafikleri
0.06
6
Number of clusters
0.02 0.03
0.04
2
Second differences Dindex Values
-0.02 -0.01 0.00 0.01
2004 Yılı
14
0.006
10
0.004
0.02
0.15
6
Number of clusters
0.002
Dindex Values
0.10
2
Second differences Dindex Values
0.000
2
10
0.010
6
0.005
Number of clusters
2013 Yılı
14
0.000
2
10
Second differences Dindex Values
2007 Yılı
0.006
14
0.004
10
0.002
6
0.000
Number of clusters
-0.002
6
Number of clusters
2
Second differences Dindex Values
2
0.12
2010 Yılı
0.10
14
0.08
10
0.06
6
Number of clusters
0.04
0.05
0.02 0.03 0.04 0.05 0.06 0.07 0.08
2
Dindex Values
0.02
Dindex Values
Dindex Values
Dindex Values
0.02 0.03 0.04 0.05 0.06 0.07 0.08
14
6
10
14
Number of clusters
2
10
14
Second differences Dindex Values
-0.005 0.000 0.005 0.010 0.015 0.020
6
10
10
14
14
Number of clusters
2
6
Number of clusters
2
0.12
0.02
0.06
0.08
Dindex Values
0.10
0.02 0.04 0.06 0.08 0.10 0.12 0.14
0.12
10
14
Second differences Dindex Values
-0.005
0.000
0.005
0.010
0.015
6
10
10
14
14
14
Number of clusters
2
6
10
14
Number of clusters
2
6
10
Number of clusters
2
2002-2003 Yılı
6
2006 Yılı
14
0.002 0.004 0.006 0.008
Number of clusters
10
2009 Yılı
14
Second differences Dindex Values
-0.002
2
6
10
Number of clusters
2
6
6
Number of clusters
2
2012 Yılı
14
Number of clusters
2
10
14
Second differences Dindex Values
0.000 0.002 0.004 0.006 0.008 0.010
0.04
2001-2002 Yılı
6
2005 Yılı
14
Number of clusters
2
10
0.006
0.004
Dindex Values
0.10
2000-2001 Yılı
10
6
Number of clusters
14
0.08
Second differences Dindex Values
0.04 0.06 0.08 0.10 0.12 0.14 0.16
2
10
0.06
0.002
0.30
0.00 0.01 0.02 0.03 0.04 0.05 0.06
0.10
Second differences Dindex Values
0.000
0.25
Dindex Values
0.08
0.06
0.20
6
14
6
Number of clusters
6
10
Number of clusters
2
6
Number of clusters
2
0.002 0.004 0.006 0.008 0.010
0.04
Number of clusters
10
0.010
2
0.02
0.015
0.15
2
0.04
0.010
6
Number of clusters
0.02
0.005
2
Second differences Dindex Values
0.005
2004 Yılı
14
0.000
Dindex Values
Second differences Dindex Values
-0.002
2008 Yılı
14
14
0.06
0.12
10
10
0.04
Second differences Dindex Values
-0.005
0.10
Dindex Values
0.10
0.08
-0.010 -0.005 0.000
Dindex Values
0.02
0.06
6
0.10
Number of clusters
0.08
0.04
2
0.020
6
Number of clusters
2014 Yılı
14
0.015
2
10
0.000 0.002 0.004 0.006
0.010
2011 Yılı
14
6
Number of clusters
2
Second differences Dindex Values
-0.004
0.005
10
14
10
0.000
6
10
6
Number of clusters
2
14
0.08
Number of clusters
6
Number of clusters
2
14
10
166
Second differences Dindex Values
0.06
0.006
Dindex Values
0.02
0.10
0.08
Dindex Values
0.04
0.02
0.004
2007 Yılı
14
10
6
Number of clusters
2
0.06
0.002
0.05
2
10
0.000
Dindex Values
0.02 0.04 0.06 0.08 0.10 0.12 0.14 0.16
0.10
Second differences Dindex Values
Dindex Values
0.04
0.02
0.08
6
0.015
6
0.015
Number of clusters
0.010
2013 Yılı
14
0.005
0.010
2
10
Second differences Dindex Values
0.000
0.005
Number of clusters
6
Number of clusters
2
Second differences Dindex Values
0.000
0.06
2
0.10
2010 Yılı
14
0.08
10
0.06
6
Number of clusters
0.04
0.04
Ek 13: Satışlar Büyüme Oranlarının Küme Sayısı Belirlemede Dindex
Grafikleri
0.02
2
Dindex Values
0.02
Dindex Values
Dindex Values
Dindex Values
0.02 0.04 0.06 0.08 0.10 0.12
Dindex Values
14
2
6
10
14
14
Number of clusters
10
0.01
2
6
10
14
14
0.04 0.06 0.08 0.10 0.12 0.14
0.10
6
14
Second differences Dindex Values
0.000
0.005
0.010
2
6
6
10
10
10
10
14
14
14
14
Number of clusters
2
6
Number of clusters
6
2002-2003 Yılı
10
14
0.008
2006 Yılı
10
0.006
2
6
0.004
Number of clusters
2
2
2
Number of clusters
Number of clusters
2009 Yılı
14
Number of clusters
10
0.002
0.03
Dindex Values
0.08
Second differences Dindex Values
0.000
0.02
2001-2002 Yılı
Second differences Dindex Values
0.00
Number of clusters
10
6
0.010
0.06
0.25
14
6
2
14
2012 Yılı
10
Number of clusters
6
14
0.006
0.04
0.20
10
2
Number of clusters
14
0.02
0.15
6
14
2005 Yılı
10
0.015
0.10
2
6
0.010
Number of clusters
2
Number of clusters
10
0.10
2000-2001 Yılı
10
6
6
2
10
Number of clusters
6
0.002
0.05
Dindex Values
0.08
Second differences Dindex Values
-0.002
Second differences Dindex Values
Dindex Values
Second differences Dindex Values
0.005
0.20
0.000 0.005 0.010 0.015 0.020 0.025
0.14
0.04 0.06 0.08 0.10 0.12
0.000
0.15
6
2
Number of clusters
2
Number of clusters
14
0.06
2004 Yılı
14
2008 Yılı
14
10
2
Number of clusters
0.004
0.04
0.010
0.10
2
10
10
6
0.02
0.006
Number of clusters
6
0.02
6
2
Number of clusters
2014 Yılı
14
Second differences Dindex Values
0.002
0.002
Dindex Values
Dindex Values
0.05
0.20
Second differences Dindex Values
-0.002
0.12
0.010
0.006
0.002
0.15
Dindex Values
0.10
Second differences Dindex Values
-0.002
0.02 0.03 0.04 0.05 0.06 0.07 0.08
0.000
0.08
2
Number of clusters
14
10
0.004
2011 Yılı
10
6
0.000
0.10
2
14
6
0.010
2
Number of clusters
Second differences Dindex Values
-0.004
Number of clusters
10
2
Number of clusters
14
0.005
0.010
6
10
167
Second differences Dindex Values
0.000
0.06
0.04
0.02
0.14
Dindex Values
0.02 0.03 0.04 0.05 0.06 0.07 0.08
0.005
2
Number of clusters
14
6
0.10
2007 Yılı
14
10
2
Number of clusters
0.06
0.05
Dindex Values
Dindex Values
0.02
0.10
Second differences Dindex Values
0.000
Dindex Values
Dindex Values
0.08
10
6
0.008
2
0.006
2013 Yılı
14
0.004
Number of clusters
10
0.002
0.010
0.06
6
6
Second differences Dindex Values
0.000
0.005
0.04
2
2
Number of clusters
Second differences Dindex Values
0.000
2010 Yılı
14
0.08
Number of clusters
10
0.06
0.02
0.08
6
0.04
0.06
2
Number of clusters
Dindex Values
0.02
0.04
Ek 14: Aktif Toplamı Büyüme Oranlarının Küme Sayısı Belirlemede Dindex
Grafikleri
Dindex Values
0.02
Ek 15: Çalışmada Kullanılan R Script’leri
1-MLE Güç Kanunu Hesaplama
m2000 = conpl$new(veri$Year_2000)
est2000 = estimate_xmin(m2000,xmax=Inf)
est2000
m2000$setXmin(est2000)
> plot(m2000,xlab="Aktif Toplamı",ylab="CDF",main="2000 Yılı Aktifler")
lines(m2000,col=2)
bs_p = bootstrap_p(m2000,xmax=Inf)
bs_p$p
2-K-Ortalama Hesaplama
library(NbClust)
diss_matrix2001<- dist(veri$X2001, method = "euclidean", diag=FALSE)
NbClust(veri$X2001,diss=diss_matrix2001,distance=NULL,method =
"kmeans",index = "all")
NbClust(veri$X2009,diss=diss_matrix2009,distance=NULL,method =
"kmeans",index = "hartigan")
k2001<-kmeans(veri$X2001,13,nstart = 25)
k2001$size
3- Tanımlayıcı İstatistikler
summary(veri)
library(moments)
apply(satis,2,kurtosis)
apply(satis,2,skewness)
apply(satis,2,mean)
apply(satis,2,sd)
168
ÖZGEÇMİŞ
Şahsi Bilgiler
Ad Soyad
Doğum Yeri ve Yılı
Medeni Hali:
Yabancı Dil
: Rüya ESER
: İstanbul/1963
: Evli
: İngilizce
Eğitim Durumu
1995 - 1996
1983 - 1986
1979 - 1983
Birmingham Üniversitesi, İngiltere
Para Banka ve Finans Yüksek Lisansı (Ms.)
İstanbul Üniversitesi
İşletme Finansmanı Yüksek Lisansı (Ms.)
İstanbul Üniversitesi
İktisat Fakültesi (B.Sc.)
İş Deneyimi:
2013- .....
1987- 2013
: Güreli YMM ve Bağımsız Denetim Hizmetleri A.Ş.
: Sermaye Piyasası Kurulu
Bilimsel Yayınlar ve Çalışmalar
Yayınlar/ Kitap bölümü
2013
“Finansal Piyasalarda Kompleksite, Kaos ve Düzenleme”,
Prof. Dr. İsmail Türk’e Armağan, editörler, Tuncer Bulutay,
Selim Soydemir, Dilek Özkök Çubukçu, Mülkiyeliler Birliği
Yayını.
1991
“Sermaye Piyasasında Yaratılan Kaynaklar ve Dağılımı”.
Türkiye’de Kaynak Aktarımı Sürecinde Sermaye
Piyasalarının Rolü: 1980 Sonrası Bir Değerlendirme, SPK
Yayın No: 17, 122-143
Hakemli Dergilerde Yayınlanan Makaleler
2011
“Psikoloji ve İktisadın Birleşimi Olarak, Davranışsal İktisat”,
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Nisan 2011,
6(1), 287-321, (Davletkan Toigonbaeva ile birlikte)
2009
“İktisat ve Fizik İlişkisinden, Ekonofizik Kavramına”, İktisat,
İşletme ve Finans Dergisi (SSCI), 24(284), 46-76 (Hale Kırer
ile birlikte)
169
Uluslararası Bilimsel Toplantılarda Sunulan ve Bildiri Kitabında Basılan
Bildiriler
2011
"Firm Size Distribution in Turkey’s Top 1000”, Anadolu 2nd
International Conference in Economics”, 15-17 Haziran 2011,
Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, (Ercan Eren ve Hale Kırer ile
birlikte),
http://www.econanadolu.org/en/files.php?force&file=2011/pdf
/Kirer_Eser_Eren_FirmSize.pdf [10.09.2015]
2006
“Kurumsal Yönetim Teorisi ve Türk Sistemine Avrupa
Açısından Bir Bakış”, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve
Sigortacılık Enstitüsü ve Viyana Üniversitesi, ”Uluslararası
Finans Sempozyumu; 2006”, 2006 Mayıs, İstanbul. 35-53
(İngilizce), (Şahin Aslantaş ile)
Ulusal Bilimsel Toplantılarda Sunulan ve Bildiri Kitabında Basılan Bildiriler
2015
“Firm Size, Self-Organized Criticality and Complexity”, 1st
Annual International Conference on Social Sciences, Yıldız
Teknik Üniversitesi, 21 Mayıs 2015, İstanbul. (Ercan Eren ile
birlikte) 12-24.
2011
“Kompleksite İktisadı ve Ekonofizik” Darwin ve Evrimsel
İktisat Sempozyumu Kitabı, Editor: M. Kaymak ve A.
Şahinöz. Hacettepe Üniversitesi Yayını. Ankara. 127-140
(Ercan Eren ve Hale Kırer ile birlikte)
Uluslararası Bilimsel Toplantılarda Sunulan ve Yayımlanmamış Konferans
Bildirileri (özet kitapçığında yayınlanan)
2011
“The Firm Size Distribution In Turkey’s Top 1000”, The
International Conference on Econophysics (ICE), 4-6 June
2011, East China University of Science and Technology.
Shangai – Çin, (Ercan Eren ve Rüya Eser ile birlikte)
Kitaplar
2000
“Hanehalkı Tasarruf ve Yatırım Eğilimleri Anketi Sonuçları
1996”. Ankara. SPK Yayın No. 133.
1995
“İşletmelerin Finansman Kararlarının Ekonometrik Modeli
ve Bir Anket Çalışması”. Ankara. SPK Yayın No:26.
Konferanslar
2014
2013
Kompleksite İktisadı Kendi Kendine Örgütlenme ve Firmalara
Uygulanması. Türkiye Ekonomi Kurumu, 18-20 Ekim,
Antalya (Ercan Eren ile birlikte)
“Yatırım Fonlarının Büyüklük Dağılımları Üzerine Ampirik Bir
Çalışma”, EconAnadolu 2013, Anadolu Uluslararası, İktisat
Kongresi,
19-21
Haziran,
2013,
Eskişehir.
http://www.econanadolu.org/en/index.php/past-
170
congresses/econ-2013/articles2013/3656-Yatrm-FonlarnnByklk-Dalmlar-zerine-Ampirik-Bir-alma.html [10.06.2016]
2012
“1980 Sonrası Türkiye Ekonomisinde Firma Büyümesi”
Üçüncü Uluslararası Ekonomi Konferansı, 1-3 Kasım 2012,
TEK, Çeşme, İzmir. (Murat Donduran ve Hale Kırer ile
birlikte),
http://teacongress.org/2012-Kongre-DavetliKonusmacilar-Oturumlar-ipages-tr61.cgi
171