ISSN: 1304-4796
CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ
Journal of Social Sciences
Cilt/Volume:13
Sayı/Number:2
Haziran/June 2015
İktisadi ve İdari Bilimler Sayısı
Economics and Administrative Sciences Issue
Manisa-2015
Dergimiz “TÜBİTAK-ULAKBİM Sosyal Bilimler Veri Tabanı (SBVT)”,
“DERGİPARK”, “Central and Eastern European Online Library”, “SCIPIO”, “ASOS
İndeks”, “İSAM İlahiyat Makaleleri Veritabanı”, “Türk Eğitim İndeksi”, “Akademik
Türk Dergileri İndeksi ve “Arastirmax Bilimsel Yayın İndeksi” tarafından
taranmaktadır.
This journal is indexed by ULAKBIM, DERGIPARK, CEEOL, SCIPIO, TEI, ASOS,
ISAM, AKADEMIK DIZIN and ARASTIRMAX.
http://ulakbim.tubitak.gov.tr/
http://dergipark.ulakbim.gov.tr/
http://www.ceeol.com/
http://www.scipio.ro/
http://www.asosindex.com/
http://www.isam.org.tr/
http://www.turkegitimindeksi.com/
http://www.akademikdizin.com/
http://www.arastirmax.com/
ISSN: 1304-4796
E-ISSN: 2146-2844
CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ
JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES
Sahibi / Owner:
Prof. Dr. Halit EV
Yönetim Kurulu Adına, Sosyal Bilimler Enstitü Müdürü
On Behalf of the Administration Board, Director of Social Sciences Institute
Editörler / Editors:
Doç. Dr. Burak KARTAL (Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Ertan GÖKMEN (Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Fatma ŞAŞMAZ ÖREN (Celal Bayar Üniversitesi)
Yardımcı Editörler / Assistant Editors:
Araş. Gör. Ahmet AYDIN (Celal Bayar Üniversitesi)
Araş. Gör. Deniz İSPİRLİ (Celal Bayar Üniversitesi) (İngilizce)
Araş. Gör. H. Handan ÖZTEMİZ (Celal Bayar Üniversitesi)
İngilizce Editörü / English Editor:
Doç. Dr. Atalay GÜNDÜZ (Celal Bayar Üniversitesi)
Yayın Kurulu / Editorial Board:
Prof. Dr. Ahmet GÜÇ (Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Erdem HEPAKTAN (Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Çiğdem SOFYALIOĞLU (Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. F. Şayan ULUSAN (Celal Bayar Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Hacer ÂŞIK EV (Celal Bayar Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Ayvaz MORKOÇ (Celal Bayar Üniversitesi)
Kapak Tasarımı / Cover Design:
Öğr. Gör. Gürol YERALTI
İletişim Adresi / Correspandence: Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Bilgi Erişim Merkezi Giriş Kat, Muradiye Yerleşkesi, 45030 Manisa, TÜRKİYE
Telefon / Phone: 0 (236) 201 27 61
Faks / Fax: 0 (236) 233 09 49
e-mail: cbusbe.dergi@gmail.com
İnternet: http://edergi.cbu.edu.tr/ojs/index.php/sbe
Basım Yeri / Place: Celal Bayar Üniversitesi Matbaası, Manisa.
©Copyright: CBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergide yer alan yazılarda ileri sürülen görüşler yazarlara aittir. / Writers are responsible
for the content of their articles.
Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi yılda dört (4) sayı olarak yayınlanan
uluslararası hakemli bir dergidir. / Celal Bayar University Journal of Social Sciences is a
four times a year published, refereed international journal.
DANIŞMA KURULU /ADVISORY BOARD
Prof. Dr. Keziban ACAR KAPLAN
(Celal Bayar Üniversitesi)
Prof. Dr. Osman BİLEN
(Dokuz Eylül Üniversitesi)
Prof. Dr. Mehmet ÇELİK
(Celal Bayar Üniversitesi)
Prof. Dr. Remzi DURAN
(Selçuk Üniversitesi)
Prof. Dr. Muammer ERBAŞ
(Dokuz Eylül Üniversitesi)
Prof. Dr. Halit EV
(Celal Bayar Üniversitesi)
Prof. Dr. Sibel GÜZEL
(Dokuz Eylül Üniversitesi)
Prof. Dr. Ahmet GÜÇ
(Celal Bayar Üniversitesi)
Prof. Dr. Milay KÖKTÜRK
(Pamukkale Üniversitesi)
Prof. Dr. Nadir ÖZKUYUMCU
(Celal Bayar Üniversitesi)
Prof. Dr. Haluk SELVİ
(Sakarya Üniversitesi)
Prof. Dr. Nejdet HAYTA
(Gazi Üniversitesi)
Doç. Dr. Serdar AYBEK
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Feryal ÇUBUKÇU
(Dokuz Eylül Üniversitesi)
Doç. Dr. Ertan GÖKMEN
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Buğra ÖZER
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Güven ŞEKER
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. B. Ayça ÜLKER ERKAN
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Ceren ÜNAL
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Rabia AKTAŞ
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Burak KARTAL
(Celal Bayar Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Ferhat ARSLAN
(Celal Bayar Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Dilara ŞEKER
(Celal Bayar Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Coşkun ÇILBANT
(Celal Bayar Üniversitesi)
Prof. Dr. Mustafa BAKAÇ
(Celal Bayar Üniversitesi)
Prof. Dr. Âdem CEYHAN
(Celal Bayar Üniversitesi)
Prof. Dr. Bünyamin DURAN
(Celal Bayar Üniversitesi)
Prof. Dr. Feridun EMECEN
(İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi)
Prof. Dr. Kenan ERDOĞAN
(Celal Bayar Üniversitesi)
Prof. Dr. Ramazan GÖKBUNAR
(Celal Bayar Üniversitesi)
Prof. Dr. Dilek DİRENÇ
(Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Ayşe İLKER
(Celal Bayar Üniversitesi)
Prof. Dr. Mustafa MİYNAT
(Celal Bayar Üniversitesi)
Prof. Dr. Claus SCHÖNİG
(Frei Berlin Universität)
Prof. Dr. Ömer TURAN
(Orta Doğu Teknik Üniversitesi)
Doç. Dr. Mustafa ALKAN
(Gazi Üniversitesi)
Doç. Dr. Serhat BAŞTAN
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Hatice ERDEMİR
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Mahmut KARĞIN
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Sibel SELİM
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. F. Şayan ULUSAN
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Aylin ÜNAL
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Selhan ÖZBEY
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Murat ÖZŞAKER
(Celal Bayar Üniversitesi)
Doç. Dr. Âdem SEZER
(Uşak Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Hande ŞAHİN
(Celal Bayar Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. H. Saim PARLADIR
(Kâtip Çelebi Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Alaattin DİKMEN
(Celal Bayar Üniversitesi)
ISSN: 1304-4796
E-ISSN: 2146-2844
BU SAYININ HAKEM KURULU*/ REFEREES OF THIS ISSUE
Prof. Dr. Canan AY
Prof. Dr. İbrahim CANBOLAT
Prof. Dr. Kıymet ÇALIYURT
Prof. Dr. İbrahim EROL
Prof. Dr. Berrin ONARAN
Prof. Dr. Şevki ÖZGENER
Prof. Dr. Mustafa TEPECİ
Prof. Dr. Şevket TÜYLÜOĞLU
Prof. Dr. Doğan UYSAL
Doç. Dr. Arif AKGÜL
Doç. Dr. M. Emin AKKILIÇ
Doç. Dr. Ramazan AKSOY
Doç. Dr. Hüseyin AKTAŞ
Doç. Dr. Volkan ALPTEKİN
Doç. Dr. Asena ALTIN GÜLOVA
Doç. Dr. Oğuzhan AYDEMİR
Doç. Dr. Necdet BİLGİN
Doç. Dr. Erdem DENK
Doç. Dr. Sibel KARĞIN
Doç. Dr. Mahmut KARĞIN
Doç. Dr. Burak KARTAL
Doç. Dr. Sinan NARDALI
Doç. Dr. Tuncer ÖZDİL
Doç. Dr. Buğra ÖZER
Doç. Dr. Yunus Emre ÖZER
Doç. Dr. Ahmet POLAT
Doç. Dr. H. Şebnem SEÇER
Doç. Dr. Sibel SELİM
Doç. Dr. Olca SÜRGEVİL
Doç. Dr. Güven ŞEKER
Doç. Dr. Aylin ÜNAL
Yrd. Doç. Dr. Hüriyet BİLGE
Yrd. Doç. Dr. Sertaç ÇİFCİ
Yrd. Doç. Dr. Levent GELİBOLU
Yrd. Doç. Dr. Melih ÖZÇALIK
Yrd. Doç. Dr. Galip Engin ŞİMŞEK
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Nazmi ÜSTE
Dr. Bilgehan EMEKLİER
*
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Uludağ Üniversitesi)
(Trakya Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Dokuz Eylül Üniversitesi)
(Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniv.)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Gazi Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Yüksek Öğretim Kurulu)
(Balıkesir Üniversitesi)
(Bülent Ecevit Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Namık Kemal Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Ankara Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Dokuz Eylül Üniversitesi)
(Polis Akademisi)
(Dokuz Eylül Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Dokuz Eylül Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(Abant İzzet Baysal Üniversitesi)
(Kafkas Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
(İstanbul Üniversitesi)
(Dokuz Eylül Üniversitesi)
(Celal Bayar Üniversitesi)
Hakem listesi unvana ve soyada göre alfabetik olarak sıralanmıştır.
T.C.
CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ
Yıl: 2015 Cilt: 13 Sayı: 2
_________
ISSN:1304-4796
İÇİNDEKİLER/CONTENTS
Editörden ………………………………………………………………………………………………
A Quantitative Model Proposal for the Assesment of Project
Performance: The Bridge Model
Proje Performansı Değerlendirme Model Önerisi: Köprü Modeli
Zafer ALTIN-Ömer LİVVARÇİN …..…………………………….........................................
İç Güvenlikteki Değişimlerin Turizm Gelirlerine Olan Etkisi:
Kırgızistan Örneği
The Effects of Changes of Homeland Security in Tourism Incomes: The Case
of Kyrgyzstan
Ahmet ŞAHİN-Güven ŞEKER..………………………............................................................
The Impact of Intercultural Communication Competence on Service
Quality and Customer Satisfaction
Kültürlerarası İletişim Kabiliyetinin Hizmet Kalitesine ve Müşteri
Memnuniyetine Etkisi
İsmet GÜNEŞ-Fauziah Sh. AHMAD…………………………………………….....................
Zabıta Çalışanlarında İş Güvencesizliği ile Tükenmişlik İlişkisine
Yönelik Bir Araştırma
The Relationship Between Job Insecurity and Burnout -Sample of Municipal
PolicesCemile ÇETİN…………...…………………………………………………………...........................
Finansal Hizmet Sektöründe Siber Güvenlik Riskleri ve Çözüm
Yolları: Ödeme Sistemleri ve Tedarik Zinciri Bütünlüğü
Cyber Security Risks and Solutions in the Financial Services Sector: Payment
Systems and Supply Chain Integrity
Hamdi YEŞİLYURT………………………………………………………………………………….
Alman Federalizminin Tarihsel Süreçteki Gelişimi
Development of German Federalism in Historical Process
Cafer Tayyar KARADAĞ…………………………………………………………………………..
I
1
27
51
73
97
121
The
Relationships
Between
Ethical
Leadership
Styles,
Depersonalization and Demographic Characteristics: A Research
Study in Banking Sector
The Determination of the Relationship Among Ethical Leadership Styles,
Depersonalization and Demographic Characteristics: A Research on
Banking Sector
Altan AYAN…………………………………………....................................................................... 137
Nikaragua Divan Kararları Işığında Kuvvet Kullanma ve Meşru
Müdafaa Sorunu
Problem of Use of Force and Self Defence in the Light of the Nicaragua Court
Decisions
Eren Alper YILMAZ-Orhan IRK...……………………………………………………………… 151
Polislerin Demografik Değişkenler Açısından Tükenmişlik
Düzeylerini Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma
A Research to Determine the Burnout Levels of the Policemen in Terms of
Demographic Variables
Hüriyet BİLGE-Buket AYDİLEK.………………………………………………………………. 167
Mobil Telefon Tercihinde Etki Faktörleri-Kırgızistan’daki Üniversite
Öğrencileri Üzerine Bir Çalışma
The Impact Factors on Mobile Phone Choice-A Study on University Students
in Kyrgyzstan
Cihat POLAT-Azamat MAKSUDUNOV……………………………………………………... 187
Ulusal Güvenlik Kaygılarından Mali Külfet Söylemine: Türkiye’nin
Yeni Sığınma Politikaları
From National Security Concerns to Economic Burden Discourse: New
Asylum Policies of Turkey
Deniz EROĞLU……………………………………………………………………………………….. 209
The Effects of Perceived Risk and Cost on Technology Acceptance: A
Study on Tourists’ Use of Online Booking
Risk ve Maliyet Algılarının Teknoloji Kabulüne Etkileri: Turistlerin Online
Rezervasyon Kullanımı Üzerine Bir Çalışma
Volkan ÖZBEK-Mustafa GÜNALAN-Fatih KOÇ-Nisa K. Şahin-Eda KAŞ.………. 227
Perakende Mağazacılık Sektöründe Hizmet Kalitesinin Marka
Sadakati Üzerine Etkisi: Bir Araştırma
The Effect of Service Quality on Brand Loyalty in Retail Industry and a
Research Study
Mustafa KARADENİZ-Gökhan DEMİRKAN…………….....………………………............ 245
Çöpten Geri Dönüşüme Giden Yolda Sürdürülebilir Tüketiciler
The Sustainable Consumers on the Way From Waste to Recycling
Meftune ÖZBAKIR UMUT-Yusuf Volkan TOPUZ-Meltem NURTANIŞ
VELİOĞLU……………………………………………………………………………………………... 263
Measuring the Relationship Between the Theoretical Knowledge
Given in Accounting Education and the Accounting Sector Practices:
Evidence From Aydın
Muhasebe Eğitiminde Verilen Teorik Bilgi ile Muhasebe Sektör Uygulaması
Arasındaki İlişkinin Ölçülmesi: Aydın İli Örneği
Çağrı KÖROĞLU-Yusuf KADERLİ-Yusuf ZEYTUN…………………….………………... 289
Kalkınma Anlayışında Yeni Bir Boyut: Yeşil Ekonomi
A New Dimenion for the Idea of Development: Green Economy
Mustafa ÖZÇAĞ-Hakan HOTUNLUOĞLU…………..…………………….………………...
303
Publishing Principles of the Journal and the General Rules..................................
331
Yazım Kuralları ve Yayın İlkeleri……………………………………………………………... 325
CBÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ
Geliş Tarihi: 07.10.2014
Cilt:13, Sayı:2, Haziran 2015
Doi Number: 10.18026/cbusos.85473
Kabul Tarihi: 28.06.2015
KALKINMA ANLAYIŞINDA YENİ BİR BOYUT: YEŞİL EKONOMİ
Mustafa ÖZÇAĞ1
Hakan HOTUNLUOĞLU2
ÖZ
II. Dünya Savaşı sonrasında sanayileşme faaliyetleri büyük bir ivme
kazanmıştır. Bu süreçte, savaş sonrası dönemin ürünü olarak ortaya çıkmaya
başlayan sürdürülebilir kalkınma ve sonrasındaki yeşil ekonomi anlayışı,
genel kabul görmüş kalkınma olgusuna yeni bir boyut niteliği
kazandırmışlardır. Ekonomik büyüme, endüstriyel üretim ve tüketim, refah
artışı, zenginleşme gibi temel kavramlara yeni bir anlam kazandırma
düşüncesi olarak nitelendirilebilecek olan yeşil ekonomi düzeni, yenilenebilir
kaynakların verimli bir şekilde kullanılarak da dünya genelinde gelir artışının
elde edilebileceğini savunmaktadır. Aynı zamanda bu yeni düzen anlayışı,
kamusal kaynakların doğa ve insan refahı için kullanılması gerekliliğini de
ileri sürmektedir. Bu yeni düzenle birlikte ortaya çıkacak olan “Yeşil İşler
(Green Jobs)” sayesinde yeni istihdam alanlarının yaratılacağı da bu anlayışın
temel söylemlerinden bir tanesidir.
Uzun yıllardır tartışılmakta olan doğanın korunması ve çevre kirliliği
ile mücadele edilmesi çalışmalarından farklı olarak, endüstrileşme ve
kalkınma süreçlerine karşı çıkışın sonucu olan bu yeni düzen söylemi,
mekanist dünya görüşüne karşı tez olarak ortaya atılan ekolojik dünya
görüşünün uzantısı niteliği de taşımaktadır.
Bu çerçevede çalışmanın amacı; yeşil ekonomi anlayışının geleneksel
büyüme ve kalkınma anlayışları karşısında içeriğini, stratejilerini ve
yeniliklerini ortaya koymaya çalışmaktır.
Anahtar Kelimeler: Yeşil ekonomi, yeşil işler, sürdürülebilir kalkınma,
çevre, doğal kaynaklar.
JEL Kodları: O13, O44, F64, Q54
Bu çalışma, 18-21 Ekim 2012 tarihleri arasında Bakü/AZERBAYCAN’da düzenlenen
“Avrasya Sosyal Bilimler Forumu”nda sözlü olarak sunulan "Küresel Ekonomik
Büyümeye Bir Karşı Çıkış: Yeşil Ekonomi" başlıklı bildirinin düzenlenmiş halidir.
1Yrd. Doç. Dr., Adnan Menderes Üniversitesi, Nazilli İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, Nazilli/AYDIN/
TÜRKİYE, e-mail: mustafaozcag@gmail.com.
2Yrd. Doç. Dr., Adnan Menderes Üniversitesi, Nazilli İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi,
Maliye
Bölümü,
Nazilli/AYDIN/TÜRKİYE,
e-mail:
hakanhotunlu@gmail.com.
Mustafa Özçağ-Hakan Hotunluoğlu
______________________________________________________
A NEW DIMENSION FOR THE IDEA OF DEVELOPMENT:
GREEN ECONOMY
ABSTRACT
Industrialization has gained momentum after the World War II. In
the process, sustainable development as an offspring of the post-war era and
the succeeding green economy have brought a new dimension to the notion of
development. The order of green economy, which could be described as an idea
of endowing the basic concepts such as economic growth, industrial
production, consumption, prosperity and enrichment with a brand new
meaning, holds that a worldwide income growth could be achieved via
efficient use of renewable resources. At the same time, this new order suggests
that public resources should be used for the welfare of humans and natural
environment. This new discourse of green economy also suggests that new
areas of employment called green jobs will emerge.
As distinct from the long discussed endeavors in protecting nature
and fighting against environmental pollution, the discourse of a new order as
a counter action against industrialization and development is an extension of
the ecological world view, which is itself an anti-thesis of the mechanical
world view.
In this context, the purpose of the study is reveal the content,
strategies and innovations of the green economy against the traditional
approaches towards growth and development.
Keywords: Green economy, green jobs, sustainable development,
environment, natural resources.
JEL Codes: O13, O44, F64, Q54
Giriş
Mekanist dünya görüşünün bir alternatifi olarak ifade
edilebilecek olan “Ekolojik Dünya Görüşü”ne göre çevre sorunları,
toplumların felsefi ve metafizik inançlarında ortaya çıkan
değişmelerin neticesinde meydana gelmektedir. Bu düşüncenin
taraftarlarına göre çevre sorunlarının ortadan kaldırılabilmesi için,
insanların doğa ile yanlış ilişkiler kurmalarına neden olan kavram,
fikir, duygu, kültürel değerler ve yaşam tarzlarının yeniden ele
alınması ve çeşitli alternatiflerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu
açıdan, ekolojik düşünce savunucuları, yeni bir insan, toplum, doğa
ve evren anlayışı ile birlikte ile yeni bir ekonomik refah anlayışı da
geliştirmeye çalışmaktadırlar.
17. yüzyılın ortalarında varlığını gösteren benmerkezci ahlak
anlayışı çerçevesinde doğanın insan amaçlarını gerçekleştirmesinin
bir aracı olarak görülmesi yönündeki yanlış anlayış ve tutum, 1800’lü
yılların ikinci yarısında anlam kazanmaya başlayan neoklasik iktisat
ve insanmerkezci ahlak anlayışı ile değişmeye başlamıştır.
304 | Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 13, Sayı: 2, Haziran 2015
Kalkınma Anlayışında Yeni Bir Boyut: Yeşil Ekonomi
Günümüze kadar varlığını devam ettiren sermaye odaklı
büyüme paradigmasına karşı doğal kaynak odaklı bir paradigma
olarak ifade edilebilecek olan yeşil ekonomi anlayışı, doğal kaynak
tüketimini arttırarak büyüme yerine, kaynak tüketiminin azaltılarak
da büyümenin mümkün olduğunu savunmaktadır. Bu nedenle de söz
konusu ekonomi anlayışı, "düşük karbon emisyonlu ekonomi" olarak
da ifade edilmektedir. Geleneksel ekonomik büyüme ve kalkınma
anlayışları karşısında önemli değişiklikleri gündeme getiren "Yeşil
Ekonomi" anlayışı, günümüzde çevresel kirliliği yüksek olan
mesleklerin alternatifi olarak “Yeşil İşler (Green Jobs)” adı verilen
yeni meslek gruplarının da ortaya çıkacağını savunmaktadır.
Yoksulluğun azaltılması konusu da yeşil ekonomi anlayışında
üzerinde önemle durulan konulardan biridir. Özellikle yeşil işler
bağlamında ortaya çıkabilecek yeni istihdam alanlarının, gelirin
arttırılması ve yeniden dağıtılması konusunda yoksulluğun
azaltılmasına olumlu katkılar sağlayacağı ileri sürülmektedir.
I. Geleneksel Kalkınma Anlayışlarındaki Değişmeler
İktisat tarihinin önemli krizlerinden biri olarak kabul edilen
ve 1929 yılında ortaya çıkan "Büyük Buhran" ile birlikte Klasik İktisat
teorisinin varolan ekonomik sorunlara çözüm bulma konusunda
yetersiz kalması, Keynes Devrimi'nin oluşmasına kaynaklık etmiş,
sınırsız ilerleme ve ekonomik büyüme olguları yeniden gündeme
gelmiştir. Bununla birlikte, Klasik iktisatçılar ve ilerleyen dönem
boyunca, doğal kaynakların kendi kendini türeten ve sınırsız varolma
özelliklerine sahip oldukları şeklindeki varsayım, Keynes iktisadında
da varlığını devam ettirmiş, çevre sorunları iktisatçılar tarafından
dışlanmış ya da görmezlikten gelinmiştir (Dulupçu, 2001:46). 1950’li
yıllara kadar hakim iktisat teorisi konumunda bulunan Keynes
iktisadı da, doğal kaynakların tükenebilirliği sorununu sürekli olarak
göz ardı etmiştir.
1940’lı yıllar ve 1950’li yılların ilk yarısında ekonomik
büyüme ve kalkınma kavramları arasında çok fazla bir ayrım
yapılmamış, milli gelirin hızlı bir şekilde arttırılması ön planda
tutulmuştur (Han ve Kaya, 2002:279). İktisat biliminin bir alt
disiplini konumunda olan kalkınma iktisadının bu zamana kadarki
temel hedefi, “az gelişmiş ülkelerde sosyal gelişmeyi ve büyümeyi
sistematik bir şekilde ortaya çıkarmak” olarak kabul edilmiştir.
Buradaki temel yaklaşım, kıt faktör konumunda bulunan sermayeyi
en etkin bir şekilde kullanarak; gelir ve üretimi, özellikle de sınai
üretimi arttırmaktır. İktisat teorisyenleri, bu şekilde bir büyüme
sorunuyla ilgilenmeye başladıklarında, iktisadi büyümenin doğal
çevre üzerinde yaratacağı etkileri dikkate almamışlar, doğal kaynak
arzının sınırsız olduğu ve üretim amacıyla ürüne dönüştürülme
İktisadi ve İdari Bilimler Sayısı
| 305
Mustafa Özçağ-Hakan Hotunluoğlu
______________________________________________________
potansiyelinin sonsuz olduğunu düşünmüşlerdir. Bu şekilde bir
varsayımla hareket edilince de iktisat bilimi, kaynakların sınırı ve
tükenebilirliği ve de bunların uzun dönemde ortaya çıkarabileceği
sorunlarla ilgilenmemiştir (Başkaya, 2000:195).
1960’lı yıllarda çevre sorunlarının ciddi tehditler
oluşturmaya başladığının anlaşılması ve 70’li yıllarda varolan
kalkınma anlayışının içeriğinin yeniden ele alınmasının gerekliliği
sonrasında ortaya çıkan ekolojik dünya görüşü, uzun dönemli
büyüme hedefinin çevresel hedeflerle bağdaşmaz olduğunu kabul
ederken, üretim ve tüketim düzeyleri ile nüfus büyüklüğünün
sürdürülebilir bir düzeye indirilmediği sürece ekonomik çöküşün
kaçınılmaz olduğunu ileri sürmektedir. Ekolojik dünya görüşünü
savunanlara göre çevre sorunlarının başlıca nedenlerinden biri,
mekanist felsefenin evreni bütün tinsel güçlerden, bilinçten ve
değerlerden arındırmasıdır. Doğa, bu özelliklerinden arınınca
kendisinde insan eylemlerini sınırlandırıcı bir güç kalmamış ve insan
doğayı ve diğer canlıları istediği gibi kullanmakta kendisini özgür
hissetmiştir (Ünder, 1996:112). Ekolojik görüş, aydınlanma ve
modernlik ideallerine karşı akımlar içinde yer almaktadır.
İlerlemenin yol açmış olduğu olumsuz durumları ortaya çıkan
ilerlemelerden çıkardıklarında, geriye “net ilerleme” olarak fazla bir
şeyin kalmadığı inancındadırlar (Ünder, 1996:108). Doğa
anlayışlarının temelinde ise ekosistem anlayışı yatmaktadır ve bu
anlayış bir yaşam sistemi olarak görülmektedir. Ekolojik dünya
görüşü çerçevesinde yapılan tüm çalışmalar, başta yaşam kalitesi
olmak üzere, doğal kaynakların uzun dönemli sürdürülebilirliklerini
ve çevreye yeterince önem vermeyen hakim ekonomik düşünce
yerine, çevre sorunlarını öne çıkaran yeni bir ekonomi anlayışının
gerekliliğini vurgulamıştır.
II. Sürdürülebilir Kalkınma Anlayışı
1960’lı yıllarda çevre sorunlarının dünya üzerindeki canlı
yaşamını tehdit etmeye başladığının anlaşılmasıyla birlikte,
ekonomik büyüme ile birlikte ortaya çıkan refah kavramının içeriği
de tartışılmaya başlanmıştır. Sınırsız ilerleme düşüncesi, izlenen
politikalar ve teknoloji ile kaynakların tam kullanımı konusunda
önemli başarılar elde edilmesine rağmen, etkin kullanım konusunda
aynı olumlu gelişmeler ortaya çıkmamıştır. Ekolojik dengelerin
bozulmaya başlaması, fosil kaynaklı yakıtların tükenme noktasına
yaklaşıldığı konusunda oluşan kaygılar ve ekosistemdeki çeşitliliğinin
azalmaya başladığının fark edilmesiyle birlikte, varolan ekonomik
düşünceye duyulan güven de zayıflamaya başlamıştır (Dağdemir,
2003:54). 1970’li yıllara kadar varlığını devam ettiren bu şekildeki
bir kalkınma anlayışı, toplumların gelişmesinin sadece ekonomik
306 | Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 13, Sayı: 2, Haziran 2015
Kalkınma Anlayışında Yeni Bir Boyut: Yeşil Ekonomi
açıdan değil, sosyal, beşeri ve çevresel açılardan da ele alınması
gerektiği argümanıyla önemli eleştirilere ve değişimlere uğramıştır.
Giderek artmakta olan dünya nüfusu, gelir ve tüketim karşısında
büyüme süreçleri de sorgulanmaya başlanmıştır. Böylece kalkınma
olgusu, hem çevre hem de doğal kaynaklar boyutu ile insani açıdan
ele alınmaya başlanmıştır. Varolan ekonomik faaliyetlerin ekolojik
denge ve dünya üzerindeki canlı nesillerinin devamı üzerinde ne
denli olumsuz etkiler yarattıkları anlaşılmaya başlanmış, hem ulusal
hem de uluslararası alanda ciddi önlemler alınması gerekliliği
üzerinde görüş birliğine varılmıştır. Bu bağlamda, varolan kalkınma
kavramlarının sorgulanması ve içeriğinin değiştirilmesi konusunda
yeni bir anlayışının gerekliliği de kabul edilmiştir. Bu çerçevede
ortaya çıkan yeni kavram “Sürdürülebilir Kalkınma” ismiyle ifade
edilmiştir.
Sürdürülebilir kalkınma terimi, ilk olarak 1980 yılında Dünya
Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği tarafından kullanılarak
gündeme gelmeye başlamış, popülerlik kazanması ise 1987 yılında
Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca (WCED) hazırlanan
“Brundtland Raporu (Ortak Geleceğimiz Raporu)” ile gerçekleşmiştir.
Rapor’a göre sürdürülebilir kalkınma kavramı; “Gelecek kuşakların
ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini tehlikeye sokmaksızın, bugünkü
kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilen kalkınma” şeklinde
tanımlanmıştır (Thirlwall, 1994:226). 1960’lı yılların kalkınma
merkezli anlayışı ile 1970’li yılların çevreci anlayışını birleştiren
rapor, kalkınma olgusunu sadece ekonomik bir içeriğe sahip
olmaktan kurtarıp daha geniş bir çerçeve ile alması ve kuşaklararası
eşitlik kavramını gündeme getirmiş olması açısından oldukça
önemlidir (Bozlağan, 2005:1019). 2000 yılı ve sonrası için küresel
çevre ve kalkınma konularının sorgulanarak dizayn edilmeye
çalışılmasının amaçlandığı rapor, bu alanlardaki kritik problemleri
değerlendirmek, gerçekçi çözümler aramak ve kalkınma-çevre
ilişkisindeki anlayış seviyesini yükseltmek konularına büyük önem
vermektedir. Brundtland Raporu ile birlikte sürdürülebilir kalkınma
kavramı, ekolojik ve toplumsal sürdürülebilirliği içerecek şekilde
yeniden dizayn edilmiş, ekonomi ve ekoloji bağlantısı da kurulmuş
olmaktadır. Diğer taraftan, bu bağlantının tesis edilebilmesi için
uluslararası alanda işbirliklerinin yapılması gerekliliği ve yanlış
kalkınma politikalarının gelecek nesillerin refahları üzerinde
olumsuz etkiler yaratacağı da raporda yer verilen önemli konular
arasındadır. Doğal kaynakların giderek artan tahribatı konusunda
kasvet içeren bir içeriğe sahip olmaktan ziyade, “Ortak Gelecek”
anlayışı çerçevesinde çevreye zarar vermeyen politikaların da
İktisadi ve İdari Bilimler Sayısı
| 307
Mustafa Özçağ-Hakan Hotunluoğlu
______________________________________________________
ekonomik büyümeyi destekleyebileceği raporda açıkça belirtilen
unsurlar arasında yer almaktadır (WCED, 1987).
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın gözüyle, kalkınma
ve çevre ilişkisini tesis etmiş olan, bununla birlikte politika
yapıcılarına çevre, ekonomi ve sosyal konuların birlikte ele alınması
gerekliliğini gösteren Brundtland Raporu, bazı konulara küresel
ölçekte meydan okuma niteliği de taşımaktadır. Bu konular; nüfus ve
insan kaynakları, gıda güvenliği, ekosistem ve tür çeşitliliği, enerji,
sanayi ve kentleşmedir. Komisyon ayrıca, kaynak yaratma, etkilerin
ele alınması, küresel risklerin değerlendirilmesi, bilinçli seçimler
yapma, yasal altyapının oluşturulması ve geleceğe yatırım yapılması
alanlarında kurumsal ve yasal değişikliklerin yapılması gerekliliğini
de vurgulamaktadır (UNEP, 2007:A-7).
Brundtland Raporu ile önem kazanan sürdürülebilir kalkınma
kavramının dünya genelinde bir politika haline gelmesi 1992 yılında
Rio’da düzenlenen “Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı” ile
gerçekleşmiştir. Sürdürülebilir kalkınmanın ulaşılabilir bir hedef
olduğunu belirten ve Rio Konferansı olarak da bilinen bu
organizasyon, çevrenin yanı sıra sosyal boyutu da içeren daha
kapsamlı bir sürdürülebilir kalkınma kavramının oluşmasına öncülük
etmiş, hem de genel çevresel politika amaçlarının spesifik ve somut
eylemlere dönüşmesini sağlayacak ulusal yönetimlerin sivil toplum
örgütleri ile yeni iletişim yolları üretmesine zemin hazırlayacak
mevcut sorunlar hakkında kamu bilincinin oluşumuna yol açmıştır.
Devlet temsilcilerinin yanı sıra, iş dünyası, sivil toplum kuruluşları,
bilim dünyası ve basın temsilcilerinin de katıldığı konferansta,
sürdürülebilir kalkınma tüm dünya için bir amaç olarak ortaya
konmuş, söylem ve kuramların pratiğe aktarılması gerektiği önemle
vurgulanmıştır. Konferans’ta ortaya konan “gerekli değişikliklerin
ancak
alışkanlık
ve
davranışlarımızın
değişmesiyle
gerçekleşebileceği” mesajı, dünyanın karşı karşıya bulunduğu
sorunun ciddiyetini yansıtmakta, yoksulluğun yanında gelişmiş
ülkelerdeki aşırı tüketim seviyesinin de çevre üzerinde olumsuz
etkileri olduğunu vurgulamaktadır. Zirve sonunda imzalanan ve
geleneksel kalkınma anlayışlarının içeriğini değiştirmeyi hedefleyen
anlaşmalardan biri olan Gündem 21, Rio Zirvesi’nin somut bir ürünü
olarak sürdürülebilirlik olgusunun içeriğini ve bağlarını
zenginleştirmiştir. Özellikle Gündem 21’in faaliyetlerine yön veren
ana temalardan biri olan “yaşam kalitesi” kavramı, çevre-insan
ilişkilerinin önemini vurgulamakla kalmamış, çevre ve kalkınma
arasındaki sinerjik işbirliği olanaklarını sürdürülebilirliğin
merkezine oturtmuştur (Dulupçu, 2001: 46).
308 | Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 13, Sayı: 2, Haziran 2015
Kalkınma Anlayışında Yeni Bir Boyut: Yeşil Ekonomi
Sürdürülebilir kalkınma anlayışının esası, çevre sorunlarına
yol açmamak için kalkınmadan vazgeçilmesi değil, tam aksine, bu
şekilde ortaya çıkabilecek negatif dışsallıkları önleyecek bir kalkınma
anlayışı ortaya koyarak, mevcut durumun sürdürülebilir bir hal
almasını sağlamaya çalışmaktır (Kaypak, 2011: 24). Sürdürülebilir
kalkınma kavramı, sadece çevrenin korunmasından çok daha geniş
bir kapsama sahiptir. Çevreyle ilgili olduğu kadar, ekonomik,
toplumsal ve kültürel özellikleri de bulunmakta, günümüz ve gelecek
kuşaklar arasında bir eşitlik anlayışını da içermektedir. Temelinde,
ihtiyaçlar ve ekolojik dengenin korunması gibi iki anahtar kavramı
barındıran sürdürülebilir kalkınma, mevcut kaynakların korunmasını
ve geliştirilmesini barındırmakta, çevreyi koruyan bir kalkınma
felsefesinin temel dayanağını oluşturmakta ve kaynağın tekrar yerine
koyabilme hızından daha hızlı tüketimini önlemeyi amaçlamaktadır
(Aydoğuş, 2002: 19).
Tanımından da anlaşılacağı üzere sürdürülebilir kalkınma,
ekonomik, sosyal ve çevresel birçok değeri bünyesinde barındıran
çok geniş kapsamlı bir kavramdır. Sahip olduğu bu geniş içerik
dolayısıyla, bugünkü ve gelecek nesillerin sağlıklı bir yaşam
sürdürebilmeleri için gerekli olan asgari şartlar sürdürülebilir
kalkınmanın inceleme alanı kapsamına girmektedir.
III. Sürdürülebilir Kalkınma Anlayışının Boyutları
Sürdürülebilir kalkınma kavramı; kalkınma ve doğal
kaynaklar dengesini dikkate alan, gelecek kuşakların da refahını
önemseyen bir nitelik taşımaktadır. Bu çerçevede, sürdürülebilir
kalkınma anlayışı aşağıda belirtilen üç önemli ayak üzerinde
durmaktadır.
a)Ekonomik Büyüme: Toplumsal refahın arttırılabilmesinin
temel yapı taşlarından biri olan ekonomik büyüme, üretilen mal ve
hizmet miktarının arttırılması olarak temellendirilebilir. Mal ve
hizmet miktarının arttırılabilmesi için gerekli olan üretim faktörleri
ise kıtlık problemiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu nedenle kıt
kaynakların rasyonel kullanımı büyüm önem arz etmektedir.
Ekonomik açıdan sürdürülebilir bir sistem, mal ve hizmet üretiminde
devamlılığı göz önünde bulunduran, üretim sürecine zarar veren
sektörel dengesizlikleri ortadan kaldıran ve borçların yönetilebilir
düzeyde sürdürülebilirliğini tesis eden bir yapıya sahip olmalıdır
(Harris, 2000). Bu açıdan sürdürülebilir kalkınma kavramı ekonomik
boyut açısından ele alındığında, çevreyle uyumlu, geri
dönüştürülebilen ürünlerin üretildiği ve sosyal sorumluluk
anlayışıyla geliştirilmiş ekonomi politikalarının uygulandığı yeni bir
anlayış karşımıza çıkmaktadır. Bu anlayış çerçevesinde, çevre
sorunlarının önlenebilmesi, mevcut üretim ve tüketim kalıplarının
İktisadi ve İdari Bilimler Sayısı
| 309
Mustafa Özçağ-Hakan Hotunluoğlu
______________________________________________________
değiştirilmesinde çok yönlü ekonomi ve çevre politikalarının
geliştirilmesi ve uygulamaya geçilmesi gerekmektedir (Yıldırım ve
Göktürk, 2004:469).
b)Çevresel Kalkınma: Ekonomik büyüme sürecine paralel
olarak çevresel kalitenin arttırılması da sürdürülebilir kalkınma
açısından son derece önemlidir. Çevresel kalkınmadaki temel amaç,
dünya üzerindeki ekosistemlerin sürekli olarak değişen yeni koşulara
adapte olabilmesinin sağlanmasıdır. Çevresel açıdan sürdürülebilir
bir sistem, yenilenebilir kaynakları ön planda tutmalı, yenilenemeyen
kaynaklardan da yatırımlar kanalıyla yerine konulmuş olanları
tüketmeye çalışmalıdır. Böyle bir anlayış, biyolojik çeşitlilik, atmosfer
ve diğer tüm ekosistemler gibi iktisadi olarak sınıflandırılması zor
olan fakat dünya üzerindeki canlı yaşamı için son derece önemli olan
unsurların korunmasını da bünyesinde barındırmaktadır.
c)Toplumsal Gelişim: Ekonomik büyüme anlamında mal ve
hizmet üretimin arttırılması, gelir artışlarının elde edilmesi ve
çevresel unsurların dikkate alınmasının yanı sıra, eğitim, sağlık,
cinsiyet eşitliği, politik sorumluluk gibi sosyal gelişme açısından
önemli sayılabilecek unsurların da dikkate alınması gereklidir.
Bununla birlikte, kültürel farklılıkların göz önünde bulundurulması,
çoğulculuğun sağlanması, katılım ve karar alma süreçlerinin tabana
yayılması konuları da son derece önemlidir. Kaynaklara ulaşmada
eşit ve adil haklara sahip olmak ve elde edilen faydanın eşit bir
şekilde dağılması da önemsenen konular arasında yer almaktadır.
Sürdürülebilir kalkınma anlayışının birey odaklı olan bu ayağında yer
alan unsurların yeteri derece olgunlaştırılması, sürdürülebilir bir
toplumsal gelişimin vazgeçilmezi olarak kabul görmektedir.
IV. Sürdürülebilir Kalkınma Literatürü
Sürdürülebilirlik kavramı, literatürde 19. yüzyılın başlarında
yer almaya başlamıştır. Pigou’nun 1912 ve 1920 yıllarında ekonomi
üzerine yazdığı kitaplarda sürdürülebilirlik düşüncesinin temellerini
vermiştir. Pigou’ya göre insanlığın refahı üç temel faktöre
dayanmaktadır. Bunlar; doğa, insan tarafından üretilen maddeler ve
insan kaynağı ile bilgi birikimidir. Günümüzdeki sürdürülebilir
kalkınma anlayışından farklı olarak, Pigou’ya göre bu üç sermaye
birbirinin yerine geçebilmektedir (Bozlağan, 2005:1014).
1962 yılında Rachel Carson tarafından kaleme alınan “Silent
Spring Sessiz Bahar” isimli kitap, tarım sektöründe kullanılan
kimyasallara karşı çıkması nedeniyle aldığı olumsuz eleştirilere
rağmen çevre ve ekonomi alanında önemli bir dönüm noktası niteliği
taşımaktadır. Günümüz çevre bilincinin oluşmasında önemli bir
kilometre taşı olan eserde Carson, tarım sektöründe kullanılan zehirli
kimyasallara karşı genetik mühendisliği ile elde edilen ve böceklere
310 | Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 13, Sayı: 2, Haziran 2015
Kalkınma Anlayışında Yeni Bir Boyut: Yeşil Ekonomi
karşı dayanıklı genetiği değiştirilmiş ürünleri de çözüm olarak
önermiştir (Çetiner, 2012:21).
1968 yılında kurulan Roma Klubü’nün Massachusetts
Teknoloji Enstitüsü’ne yaptırdığı bir araştırma 1972 yılında
yayımlanan “Limits to Growth” (Büyümenin Sınırları) ismiyle kitap
olarak yayımlanmıştır. Kitapta, uygulanmakta olan kalkınma
programlarının devamlılığının ciddi anlamda sorunlarla karşı karşıya
olduğu ileri sürülmüştür. Politik bir başlangıç niteliği taşıyan eser,
nüfus, sanayi üretimi, gıda, yenilenemeyen kaynaklar ve çevre
kirliliği gibi beş temel değişken arasındaki etkileşimi açıklamaya
çalışmakta ve sürdürülebilir kalkınma konusunda uluslararası
alandaki ilk önemli adım olarak kabul edilmektedir (Ceylan,
1995:203).
1973 yılında F. Schumacher tarafından yayımlanan “Small is
Beatiful” (Küçük Güzeldir) başlıklı kitap, varolan ekonomik ve
teknolojik faaliyetlerin ekolojik sistemin sınırlarını zorladığını ileri
sürmüştür. Batılı ekonomi anlayışına karşı çıkarak, sadece üretim
sorunlarıyla ilgilenmek yerine, insanların gerçek gereksinmelerine
önem veren yeni bir ekonomi anlayışının yaratılması gerektiğini
savunması nedeniyle sürdürülebilir kalkınma alanındaki önemli
eserler arasında yer almaktadır.
Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun 1987 yılında
yayınladığı Ortak Geleceğimiz Raporu ile birlikte dünya gündemine
giren sürdürülebilir kalkınma kavramına ilişkin yapılan çalışmalar da
söz konusu tarihten itibaren giderek artmaya başlamıştır. Moffat’ın
1996 yılında yayımlamış olduğu kitap sürdürülebilir kalkınmayı
sosyal boyutlarıyla birlikte ele almış olması açısından önemlidir.
Özellikle İskoçya örneği üzerinde ekolojik ve ekonomik göstergeler,
sosyo-politik önlemler ve sürdürülebilir kalkınma modellerine
değinilmiştir (Moffat, 1996).
Furtado, Belt ve Jammi’nin 2000 yılında sürdürülebilir
kalkınma üzerine yayımlanan kitapları, ekonomik kalkınmanın
çevresel sürdürülebilirliği de içerek şekilde olması gerektiğini
önemle vurgulamaktadır. Kitap; çevre yönetimi, refah, enerji, eşitlik,
ticaret, insan sağlığı ve ekolojik sürdürülebilirlik gibi kavramlara da
yer vermesi açısından sürdürülebilir kalkınma literatüründe yer alan
önemli eserler arasındadır (Furtado, Belt ve Jammi, 2000).
Hopwood ve diğerlerine göre, sürdürülebilir kalkınma
insanlık için temel sorunları ele alma potansiyeline sahip bir
yaklaşımdır. Fakat bunun yapılabilmesi için sürdürülebilir kalkınma
anlayışının daha açık ve anlaşılır bir hale getirilmesi, sürdürülebilir
geçim ve uzun vadeli çevresel sürdürülebilirlik konuları üzerine
yoğunlaşılması, sosyal ve çevresel eşitlik alanlarında güçlü temel
İktisadi ve İdari Bilimler Sayısı
| 311
Mustafa Özçağ-Hakan Hotunluoğlu
______________________________________________________
prensiplerinin oluşturulması gerekmektedir (Hopwood ve diğerleri,
2005:38).
Sneddon ve diğerleri, 2006 yılı çalışmalarında, sürdürülebilir
kalkınma olarak adlandırılan yeni küresel düzenin dikkat çekici
birçok sorunlarla karşı karşıya olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Sürdürülebilir kalkınmanın yeniden inşasında bir başlangıç noktası
oluşturmak için çoğulculuğun önemli olduğu, sürdürülebilir siyaset
ve sürdürülebilir politikaların tesis edilmesi gerektiği, çevre
ekonomisi, politik ekoloji ve kalkınma alanlarında işbirlikleri olması
gerekliliğine de vurgu yapılmıştır (Sneddon ve diğerleri, 2006:253).
Yale Üniversitesi ve Colombia Üniversitesi’nin ortaklaşa
hazırlamış oldukları ve 2008 yılında yayımlanan “Environmental
Performans Index” isimli çalışma, sürdürülebilir kalkınmayı
ekonomik boyutu ile değerlendirmiştir. Rapor’a göre çevresel
değişmeler kalkınma sürecinde çeşitli formlarda oluşabilmektedir.
Bu değişmelerin, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomik
faaliyetlerden ya da nüfus artışından kaynaklanabileceği, az gelişmiş
ekonomilerde ise temel sağlık ihtiyaçlarının yokluğu ya da temiz
içme suyu kıtlığı gibi unsurlar nedeniyle ortaya çıkabileceği
belirtilmiştir. 149 ülke üzerine yapılan analizler sonucu en yüksek
çevresel skora sahip olan ülkeler İsviçre, İsveç, Norveç, Finlandiya ve
Kosta Rika olurken, Mali, Moritanya, Sierra Leone, Angola ve Nijer en
kötü çevresel skora sahip ülkeler olarak belirlenmiştir (Esty ve
diğerleri, 2008:8).
Tietenberg ve Lewis’e göre sürdürülebilir kalkınma, tüm
kaynakların gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde
kullanıldığı bir kalkınma anlayışıdır. Uygulanmakta olan değerleme
tekniklerinin çevresel kaynaklara uyum sağlamaması nedeniyle özel
tekniklerin geliştirilmesi gerekmektedir (Tietenberg ve Lewis,
2009:35).
Ciegis ve diğerleri, sürdürülebilir kalkınma kavramının
içeriğine dair hazırladıkları çalışmada, yüzlerce tanımı yapılabilecek
söz konusu kavramın sadece ekonomik bir içeriğe sahip olmadığı,
aynı zamanda sosyal, çevresel, etkinlik ve eşitlik gibi boyutları da
barındırdığı belirtilmektedir. Çalışmada, sürdürülebilir kalkınma
literatüründeki tematik alanların; kavramsal boyut, içerik, akademik
ve
jeoplolitik
alanlardaki
tartışmalar
çerçevesinde
sınıflandırılabileceği belirtilmektedir. Sürdürülebilirlik konularının
sistemler bazında analiz edilmeye başlandığından beri kalkınma
politikalarının farklı boyutlarıyla ele alındığı ve bu sayede
sürdürülebilir senaryoların hazırlanmasında politika matrislerinin de
elde edilebildiği çalışmada değinilen konular arasındadır (Ciegis ve
diğerleri, 2009:34).
312 | Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 13, Sayı: 2, Haziran 2015
Kalkınma Anlayışında Yeni Bir Boyut: Yeşil Ekonomi
Dempsey ve diğerleri ise, 2011 yılı çalışmalarında kentsel
bağlamda sosyal sürdürülebilirlik kavramını detaylı bir şekilde
incelemişlerdir. Çalışmada sosyal sürdürülebilirliğin adil erişim ve
toplumun kendini sürdürebilmesi gibi iki temel ölçüye sahip olduğu
belirtilmiştir (Dempsey ve diğerleri, 2011:289).
V. Yeşil Ekonomi Kavramı
Refah algısı, para ve maddi zenginliğe verilen değere yönelik
radikal bir eleştiri olarak 1960’lı yıllardan sonra ortaya çıkan yeşil
düşünce akımın iktisadi temellere oturmuş şekli olarak ifade
edilebilecek olan yeşil ekonomi anlayışı, 20-22 Haziran 2012 tarihleri
arasında Rio-Brezilya’da gerçekleştirilen ve Rio+20 adıyla da anılan
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı ile üzerinde
daha fazla konuşulan konulardan biri haline gelmiştir. 1992 yılında
da Rio’da düzenlenen ve “sürdürülebilir kalkınma” anlayışının
damgasını vurduğu Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma
Konferansı’ndan 20 yıl sonra düzenlenen konferansa “yeşil ekonomi”
kavramı damgasını vurmuştur.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) yeşil ekonomiyi,
bir taraftan çevresel riskleri ve ekolojik problemleri ortadan
kaldırırken, diğer taraftan da insan refahında artış sağlayan ve sosyal
eşitliği sağlamaya çalışan bir büyüme stratejisi olarak
tanımlamaktadır. Daha açık bir ifadeyle yeşil ekonomi, sera gazı
emisyonlarının azaltılmasını, kaynak verimliliğinin arttırılmasını ve
sosyal gelişmeyi de içeren bir yaklaşım olarak düşünülebilir (UNEP,
2010b). Yeşil olarak adlandırılabilecek bir ekonomide, gelir ve
istihdam artışlarının sağlanabilmesi, çevre kirliliği ve karbon
emisyonlarının azaltılabilmesi, enerji ve kaynak verimliliğinin
geliştirilmesi, biyolojik çeşitliliğin korunması ve zenginleştirilmesi
kamu ve özel sektörün birlikte gerçekleştireceği yatırımlar sayesinde
sağlanabilecektir. Nitekim, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın
2012 yılı Ekim ayında Cenevre’de düzenlemiş olduğu “Technical
Workshop on Fiscal Policies Towards an Inclusive Green Economy”
isimli çalıştayda, yeşil bir ekonomiye geçişte çevresel vergiler, enerji
sektöründe uygulanan sübvansiyonların reformize edilmesi ve mali
reformlar konuları gibi üç unsur anahtar kavramlar olarak
belirlenmiştir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, yeşil ekonomi
alanında gerçekleştirilecek yatırımların; kamu harcamaları, politika
reformları ve regülasyon değişiklikleri ile de desteklenmesi
gerektiğini ileri sürmektedir. Ayrıca, toplumsal faydanın asıl kaynağı
olan ve kritik değere sahip önemli bir varlık konumundaki doğal
sermayenin korunması ve geliştirilmesi, geçimini doğal kaynaklardan
sağlayan insanlar için de son derece önemlidir (UNEP, 2011).
İktisadi ve İdari Bilimler Sayısı
| 313
Mustafa Özçağ-Hakan Hotunluoğlu
______________________________________________________
Yeşil politikanın temelleri arasında yer alan yeşil ekonomi
kavramı, insanoğlunun doğa üzerindeki yıkıcı etkilerini en aza
indirmeyi ve bu sayede dünya üzerindeki canlı yaşamın ve
uygarlıkların kalıcı olmasını sağlamayı amaçlayan, mevcut ekonomik
büyüme ve kalkınma dogmalarını reddeden ve doğayla uyumlu,
insani ölçekte üretim-tüketim ilişkilerini temel alan bir ekonomik
anlayış olarak da ifade edilmektedir (Şahin, 2012:24).
Bu kavram, dünyanın doğal sermayesini zenginleştirici ya da
ekolojik kıtlıklar ve çevresel riskleri azaltıcı sektörlerdeki
yatırımlarla karakterize edilmektedir. Söz konusu sektörler arasında,
yenilenebilir enerji, düşük karbon emisyonlu ulaşım, enerji
verimliliğine sahip binalar, temiz teknolojiler, gelişmiş atık yönetimi
ve temiz içme suyu sağlanması, sürdürülebilir tarım, sürdürülebilir
orman ve sürdürülebilir balıkçılık sayılabilir. Bu sektörlerde
yapılacak yatırımların ulusal politika reformları ya da uluslararası
politika ve piyasa altyapılarının gelişmesi yoluyla gerçekleştirilmesi
ya da desteklenmesi gerekmektedir (UNEP, 2010a).
Ekonomik büyüme ile çevresel sürdürülebilirlik arasında çok
önemli bir bağ kuran yeşil ekonomiye geçişin en önemli amacı;
yatırım artışları ve ekonomik büyüme süreci ile birlikte çevre kalitesi
ve sosyal kapsayıcılık konusunda da artışların sağlanabilmesidir.
Günümüze kadar ekonomik büyüme ile negatif dışsallıklar olarak
ortaya çıkan çevresel sorunlar arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi
hatta ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Buna ek olarak,
ekonomik büyümenin temel göstergelerinde, örneğin gayri safi
yurtiçi hasıla değerlerinin hesaplanmasında bazı düzenlemelere
gidilmesi gerektiği de ifade edilmektedir. Doğal kaynakların
tükenmeye başlaması, ekosistemde ortaya çıkan bozulmalar gibi
negatif etkilerin diğer bir ifadeyle “yıpranmalar”ın büyüme
hesaplamalarına dahil edilmesi gerekmektedir.
Yeşil ekonomi paradigması, sürdürülebilir kalkınma
anlayışının yerini alabilecek bir uygulama olarak düşünülmemelidir.
Böyle bir paradigmanın altında yatan temel düşünce, sürdürülebilir
bir kalkınma hedefine ulaşabilmektir. bu bağlamda, sürdürülebilir
ekonomik zenginliği oluşturmak için kolaylık sağlayacak her türlü
düzenlemeyi yapmak ve bu süreçte doğal kaynakları optimal düzeyde
kullanmak büyük önem taşımaktadır (Kuşat, 2013:4904). Bu açıdan
yeşil ekonomi, sürdürülebilir kalkınma kavramını benzer tabanda
daha somut söylemlerle uygulamaya kavuşturmayı amaçlayan, doğal
kaynak kapasitelerinin korunması ve arttırılması boyutunda daha
spesifik hedefler ve uygulamalar getiren bir anlayış olarak karşımıza
çıkmaktadır. Sürdürülebilirlik kavramı yeşil ekonomi için de son
derece önemlidir, ama asıl konu ekonomilerin daha yeşil boyutlara
314 | Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 13, Sayı: 2, Haziran 2015
Kalkınma Anlayışında Yeni Bir Boyut: Yeşil Ekonomi
kavuşturulması çabalarıdır. Diğer taraftan, yeşil ekonomi anlayışı
sadece doğaya uyumlu ve sürdürülebilir üretim-tüketim sistemleri
kurmak ve doğal kaynaklara, üretim biçimlerine öncelik vermek
anlamına gelmemektedir. Sosyal politikalar da yeşil ekonominin
ayrılmaz bir parçasıdır. Yeşil politikaların temel ilkeleri arasında yer
alan sosyal ve kültürel adalet bakış açısı, kamu hizmet sektörünün de
yeşil ekonomi anlayışıyla yeniden yapılandırılmasını gerekli
kılacaktır (Şahin, 2012:28). Tüm bu söylenenler çerçevesinde yeşil
ekonomi, ekolojik, toplumsal ve ekonomik açıdan sürdürülebilirlik
bir yaşamı mümkün kılacak dönüşümlere ışık tutan bir yaklaşım
olarak değerlendirilebilir (Aşıcı, 2012:55).
A.Yeşil Ekonomi Stratejisi
Yeşil ekonomi stratejisi, gelir ve istihdam artışlarının
sağlanabilmesi için, karbon emisyonlarını ve çevre kirliliğini azaltan,
enerji ve kaynak verimliliğini arttıran ve bu süreçle birlikte biyolojik
çeşitlilik ve ekosistemdeki kayıpları önleyen kamu sektörü ve özel
sektör yatırımlarının birlikte gerçekleştirilmesini öngören bir
stratejidir (UNEP, 2011). Yeşil ekonomiye geçişin etkin bir şekilde
gerçekleştirilebilmesi için kamu yatırımlarının öncü rolü oldukça
önemlidir. Bu yatırımların, hedeflerine uygun kamu harcamaları,
politika reformları ve yasal değişikliklerle de desteklenmesi
zorunludur.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı, 2011 yılında yayınlamış
olduğu bir raporda, yeşil ekonomiye geçiş sürecinde yapılması
gereken yatırımların etkilerini gösterebilmek amacıyla beş farklı
senaryo ortaya koymuştur. Bu senaryolar; BAU, BAU1, BAU2, G1 ve
G2 senaryoları olarak adlandırılmaktadır. BAU senaryosu, 1970-2009
dönemindeki mevcut gelişmelerin 2050 yılına kadar devam etmesi ve
2050 yılına kadar herhangi bir politika değişikliğinin olmaması
varsayımına dayanmaktadır. BAU1 senaryosu, BAU senaryosuna
göre, yatırımların yıllık gayrisafi yurtiçi hasıla rakamlarının %1'i
oranında arttırılması ve kaynak kullanımı ve enerji tüketimi
eğilimlerinin korunması varsayımlarına dayanmaktadır. BAU2
senaryosu, BAU1'e benzer olmakla birlikte, yatırım düzeyinin yıllık
gayri safi yurtiçi hasılanın %2'sine yükseltilmesi anlamını
taşımaktadır. G1 ve G2 senaryoları, kaynak etkinliğini arttıran ve
karbon yoğunluğunu azaltan yatırımların modele dahil edildiği
senaryolardır ve yeşil senaryolar olarak bilinmektedir. G1
senaryosunda yatırımların düzeyi gayri safi yurtiçi hasılanın yıllık
%1'i kabul edilirken, G2 senaryosunda bu oran %2 olarak kabul
edilmektedir. Rapor, G2 senaryosunu açık bir şekilde "yeşil yatırım
senaryosu" olarak tanımlamaktadır (Victor ve Jackson, 2012:12).
İktisadi ve İdari Bilimler Sayısı
| 315
Mustafa Özçağ-Hakan Hotunluoğlu
______________________________________________________
Birleşmiş Milletler Çevre Programı’na göre, belirlenen
anahtar sektörlerde düşük karbonlu ve enerji etkin ekonomi
anlayışına geçebilmek için 2050 yılına kadar her yıl küresel gayri safi
yurtiçi hasıla rakamlarının sadece %2’si oranında anahtar sektörlere
yatırım yapılması gerekmektedir. Bu anahtar sektörler, tarım, inşaat,
enerji, balıkçılık, ormancılık, sanayi, turizm, taşımacılık, su ve atık
yönetimi alanlarıdır. Bu alanlarda yapılacak olan yatırımların ulusal
ve uluslar arası politika düzenlemeleriyle de desteklenmesi
gerekmektedir.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın yayınlamış olduğu
rapora göre, yeşil ekonomiye geçiş için gerçekleştirilen yatırımların
dörtte biri (yaklaşık olarak 325 milyar dolar) doğal sermaye ile
doğrudan ilişkili olan tarım, ormancılık, balıkçılık ve içme suyu
sektörlerine ayrılmalıdır. Bu sayede, örneğin ormancılık sektöründe
yaratılan katma değerin 2050 yılına kadar %20 artacağı ileri
sürülmektedir. Tarım sektöründe 2050 yılına kadar yıllık 100 ila 300
milyar dolarlık yatırım miktarı, toprak verimliliği ve temel gıda
maddeleri üretiminde mevcut stratejilerin %10 üzerinde bir verim
artışının gerçekleşmesine neden olacaktır. Tarım, sanayi ve belediye
hizmetlerinde artan etkinlik, temiz içme suyuna olan talebi 2050
yılına kadar %20 oranında azaltacaktır (UNEP, 2011:8).
Sadece ekonomik büyümeyi değil doğal sermaye stoklarında
da artışı hedefleyen yeşil ekonomiye geçebilmek için bazı özel
koşulların oluşması zorunludur. Bu özel koşullar, ulusal
düzenlemeler, politikalar, sübvansiyon ve teşviklerin zemin
kazanması ile uluslar arası piyasaların ve yasal altyapıların oluşması
ve ticaret - yardım protokolleridir. Örnek olarak; 2008 yılında
Amerika Birleşik devletlerinde fosil kaynaklı enerji kullanımına
ödenen sübvansiyonlar toplamda 650 milyar doları aşmıştır (UNEP,
2011:2). Bu açıdan fosil kaynaklı enerjilere ödenen yüksek ücret ve
sübvansiyonlar, yenilenebilir enerji kullanımına geçiş açısından ters
etkiler yaratmaktadır.
Buna karşılık, yeşil ekonomiye geçiş sürecinde kamu ve özel
yatırımların başarısı için uygun koşulların yaratılması dünya
ekonomilerinin önünün açılabilmesinde önemli rol oynamaktadır.
Uygun koşulların yaratılmasında ulusal düzeyde yapılabilecek
düzenlemeler arasında, maliye politikalarının değiştirilmesi, çevreye
zarar veren sübvansiyonların azaltılması, piyasa tabanlı yeni
enstrümanların uygulanması, yeşil ekonomi için kilit sektörlerde
kamu yatırımlarının gerçekleştirilmesi, çevresel kuralların ve
düzenlemelerin iyileştirilmesi sayılabilir. Uluslar arası alanda ise,
ticareti geliştirici, yardım akışlarını hızlandırıcı, daha büyük
işbirliklerini teşvik edici birçok düzenleme gerçekleştirilebilir.
316 | Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 13, Sayı: 2, Haziran 2015
Kalkınma Anlayışında Yeni Bir Boyut: Yeşil Ekonomi
B. Yeni Meslekler: Yeşil İşler
Yeşil ekonomi anlayışı, iklim değişikliği, su kıtlığı ve
ekosistem üzerindeki kayıplar gibi riskleri oldukça minimize etmek
ve ortadan kaldırmayı amaçlarken, bu süreçle birlikte yeni meslek
alanları ve ekonomik faaliyetlerin de ortaya çıkmasına zemin
hazırlamaktadır. “Kahverengi İşler” (brown jobs) olarak ifade edilen
ve çevre üzerinde çeşitli riskler ortaya çıkaran birçok meslek
grubunun yerini alması öngörülen yeni faaliyet alanlarına ise “Yeşil
İşler” (green jobs) ismi verilmektedir.
Yeşil ekonomiye geçiş sürecinin olumlu ve olumsuz çeşitli
potansiyel etkileri bulunmaktadır. Yeşil mal ve hizmetlerde ortaya
çıkacak yatırımlar ve talep artışlarının karşılanması için yeni
ekipmanlar ve altyapı unsurlarını gerektirecektir. Bu durum mevcut
endüstri ve girişimci sayısının genişlemesine neden olacaktır. Bu
sayede, öncelikli olarak yeşil sektörlerde daha fazla emek talebine ve
oluşacak yeşil işler sayısında artış meydana gelecektir. Buna ek
olarak, genişleyen sanayilerin endüstriler arası artan ilişkileri
nedeniyle, yeşil sektörlere girdi sağlayan izolasyon maddeleri,
çimento üretimi, çelik ve karbon üretimi gibi birçok alanda ek
istihdam olanakları da yaratacaktır. Bu ek faaliyetler sayesinde
yaratılan gelirin, harcamalar ve ek yatırım ve tüketim ile yeniden
dağıtılacak olması yeşil işler ile birlikte ortaya çıkması düşünülen
olumlu yönlerden biridir (ILO, 2012).
Ekonomik büyüme ile birlikte daha az kirletme ve
kaynakların daha etkin kullanılması ile enerji, su, atık, inşaat, tarım,
ormancılık gibi alanlar ile geleneksel ekonomik sektörler ve
savunmasız hane halkı üzerindeki potansiyel yan etkiler gibi yapısal
değişikliklerin yönetilmesi çerçevesinde ortaya çıkan bu yeni
istihdam alanları üzerinde önemle durulmaktadır (UNEP, 2010a).
Yeşil işler olarak adlandırılan bu yeni istihdam alanları, tarım, inşaat,
enerji, ormancılık ve taşımacılık sektörlerinde ortaya çıkacaktır.
Ancak, doğal sermayesi önemli derecede azalmaya başlamış
sektörlerde, örneğin balıkçılık sektöründe, doğal stokları yeniden
arttırabilmek için kısa ve orta vadede meslek ve gelir kayıpları ortaya
çıkarabilecektir. Aynı zamanda, sektördeki işgücünü yeniden eğitmek
ve yeni beceriler kazandırabilmek için çeşitli yatırımların yapılması
da zorunlu olabilecektir.
Binalarda enerjinin etkin kullanımı, çevreye verilen zararların
önlenmesi ve yeni istihdam alanlarının ortaya çıkmasında son derece
önemlidir. Enerji kullanımı, sera gazı emisyonları ve toplam atıkların
yaklaşık olarak %30 - %40’lık kısmı binalardan kaynaklanmaktadır.
Mevcut inşaat teknolojilerinin kullanılmasıyla geleneksel dizaynlara
göre enerji kullanımının %80 azaltılması mümkündür (UNEP,
İktisadi ve İdari Bilimler Sayısı
| 317
Mustafa Özçağ-Hakan Hotunluoğlu
______________________________________________________
2009:6). Hükümetler; kamu binaları ve okulları, hastaneler ve
üniversite binalarına enerjiyi daha etkin kullanabilmeleri açısından
doğrudan harcamalarda bulunabilir. Ek olarak, özel şirketlere ve
hane halklarına, bina yalıtımlarının yaygınlaştırılması amacıyla vergi
teşvikleri de getirilebilir.
Sürdürülebilir taşımacılığın sağlanabilmesi açısından, enerjiyi
daha etkin kullanan ve daha çok çevreci taşımacılık modellerinin ve
altyapılarının oluşturulabilmesi, toplu taşımacılığın geliştirilmesi ve
yeşil araçların daha fazla kullanılması için hükümetlerin uluslar arası
finansal kurumlar tarafından teşvik edilmesi gerekmektedir. Düşük
emisyona sahip araçların üretimindeki artış sayesinde yaklaşık 3.8
milyon insan için yeni istihdam alanlarının oluşacağı
hesaplanmaktadır (UNEP, 2009:7). Bu istihdam artışı ikincil
sektörleri de uyarması sayesinde daha da yükselecektir.
Sürdürülebilir enerji alanında, özellikle gelişmiş ülkeler
devam etmekte olan temiz enerji projelerinin finansmanına katkı
sağlamada destekleyici olmalıdırlar. Gelişmekte olan ülke
ekonomileri ise, küçük ölçekli ve enerjiyi depolayabilen (off-grid)
enerji
sistemlerinin
yaygınlaşması
yönünde
uygulamalar
gerçekleştirmelidir.
Sürdürülebilir tarım ve temiz içme suyu temini alanlarında,
katma değer yaratmak, geleneksel sulamada kullanılan su kayıplarını
önlemek, su kapasitesi ve kalitesini iyileştirebilmek konusunda da
hükümetlere önemli görevler düşmektedir. Tarım sektörü
milyarlarca işçi ile dünya genelinde en büyük sektör olmaya devam
etmektedir. Aynı zamanda en yoksul çoğunluk tarım sektörü
bünyesinde barınmaktadır. Tarım sektöründe sürdürülebilirlik
konusu ise su arzı ile yakından ilişkilidir. Diğer taraftan dünya
genelinde temiz içme suyu temini de ciddi tehdit altındadır. OECD’nin
hazırlamış olduğu bir rapora göre, 2050 yılında dünya nüfusunun
%40’ı temiz içme suyu bulma sıkıntısı ile karşı karşıya kalacaktır
(OECD, 2012).
Uluslararası Emek Organizasyonu (ILO)’nun 2012 yılında
yayınlamış olduğu raporda, yapılan birçok çalışmada, tüm
sektörlerde yeşil ekonomiye geçiş süreci ile birlikte küresel olarak
15-60 milyon kişi için yeni istihdam alanlarının ortaya çıkacağı
belirtilmektedir. Yeşil işlerin ortaya çıkmasında özellikle gelişmekte
olan ülke ekonomilerinin büyük avantajlara sahip olduğu da ifade
edilmektedir. Rapor’a göre, ormansızlaşmanın önlenmesi amacına
yönelik olarak her yıl yapılacak 30 milyar dolarlık uluslararası
yatırım, gelişmekte olan ülkelerde 8 milyon insanın tam zamanlı iş
bulmasına yol açacaktır (ILO, 2012:7).
318 | Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 13, Sayı: 2, Haziran 2015
Kalkınma Anlayışında Yeni Bir Boyut: Yeşil Ekonomi
Yeşil ekonomiye geçiş süreci ile birlikte ortaya çıkması
düşünülen yeşil işler sayesinde oluşacak yeni istihdam alanları ve
gelir artışlarının, gelirin yeniden dağıtılmasında ve yoksulluğun
azaltılmasında önemli rol oynayacağı düşünülmektedir.
Doğal kaynak stoklarının gelir seviyesi oldukça düşük olan
kesimler tarafından doğrudan tüketilmesi nedeniyle, doğal kaynaklar
ve ekosistemlerin doğru bir şekilde yönetimi ile yoksulluğun
azaltılması arasında ayrılmaz bir bağ bulunmaktadır. Bu durum,
geçimlerini büyük oranda ekosistemden karşılayan düşük gelirli
kırsal nüfus açısından daha da önem arz etmektedir. Özellikle tarım
sektöründe organik ürün yetiştiriciliğinin artması ile dünya
genelinde en yoksul sınıfı bünyesinde barındıran tarım sektöründe
önemli istihdam alanlarının oluşacağı ve bu sektördeki yoksulluğun
önemli derecede azaltılabileceği ifade edilmektedir. Bu durum,
özellikle gelişmekte olan ülkelerde bulunan küçük ölçekli tarımsal
tesis sahibi yaklaşık 400 milyon çiftçi için oldukça önemlidir.
Yeşil ekonomi sürecinde önemli alanlardan biri olan atık
yönetimi konusunda günümüzde informel yollarla atık toplayıcılığı
yapan yaklaşık 20 milyon insanın, bu sektörün daha organize hale
getirilmesi sayesinde düzenli gelir sahibi olabilecekleri ve
yoksulluğun
azaltılmasına
katkıda
bulunulabileceği
düşünülmektedir. Kolombiya ve Brezilya’da bu alanda şimdiye kadar
gerçekleştirilen uygulamaların ekonomik, çevresel ve sosyal açıdan
birçok olumlu gelişme yarattığı ifade edilmektedir (ILO, 2012:117).
VI.Yeşil Ekonomi Sürdürülebilir Kalkınmanın Alternatifi Mi?
Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun 1987 yılında
yapmış olduğu tanıma göre sürdürülebilir kalkınma, günümüz
neslinin ihtiyaçlarının gelecek nesillerin ihtiyaçlarını tehlikeye
atmadan karşılanması olarak tanımlanmıştır. Çalışmanın önceki
bölümlerinde de değinildiği üzere bu kavram, klasik kalkınma
olgusundan farklı olarak çevresel ve sosyal boyutlara da sahip olan
bir içeriğe sahiptir. Aslında sürdürülebilir kalkınma ulaşılmak
istenen bir hedef olarak düşünülmelidir. Toplumsal refah
arttırılırken, çevrenin korunması, bireyler arasındaki eşitsizliklerin
giderilmesi, çoğulculuk gibi unsurların geliştirilmesi süreçlerini de
beraberinde getiren nihai hedef olarak görülebilir. Yeşil ekonomi
anlayışını ise, sürdürülebilir kalkınma kavramının bir alternatifi
olarak düşünmek doğru bir yaklaşım değildir. Yeşil ekonomi,
sürdürülebilir bir dünya düzenine ulaşılmasında kullanılabilecek
araçları netleştiren, kamu ve özel kesimin üzerine düşen görevleri
daha açık bir dille ifade eden aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma
anlayışının bir alt dalı olabilecek bir yapıya sahiptir.
İktisadi ve İdari Bilimler Sayısı
| 319
Mustafa Özçağ-Hakan Hotunluoğlu
______________________________________________________
Yeşil ekonomi ile sürdürülebilir kalkınma ilişkisini ilk tesis
eden çalışma “Blueprint for a Green Economy” isimli kitaptır. Kitapta,
her ne kadar sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılması
açısından kötümser bir tablo çizilse de, beşeri, fiziksel ve doğal
sermaye kaynaklarının optimum şekilde kullanılarak yeşil
ekonomiler vasıtasıyla sürdürülebilir kalkınma hedeflerine
ulaşılmasına hizmet etmesi gerektiği belirtilmektedir (Pearce ve
diğerleri, 1989). Pearce, yeşil bir ekonomide kullanılabilecek çevresel
vergiler ve günümüz karbon ticaretinin temeli sayılabilecek ticareti
yapılabilecek kirlilik sertifikalarının ekonomik büyüme ile çevresel
etkiler arasındaki bağı koparabileceğini belirtmiştir. Yeşil ekonomi
politikalarının insan özgürlüğünün ortaya çıkaracağı çevresel
ihlalleri
de
önleyeceğini
savunmaktadır.
Pearce’a
göre
sürdürülebilirlik kavramı, tüm yeşil ekonomilerin ortak özelliğidir
(Pearce, 1992:3). Konu, bu bakış açısıyla değerlendirildiğinde, yeşil
ekonominin
sürdürülebilir
kalkınmanın
alternatifi
değil,
sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmada bir araç olduğu açıkça ifade
edilebilir. Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi için yeşil
ekonominin politika gündemi haline getirilmesi gerekmektedir. Yeşil
ekonomi anlayışı, ekolojik kıtlık, enerji güvenliği, küresel iklim
değişikliği gibi insan yaşamını yakından etkileyecek hedefleri iyi bir
şekilde tanır. Fakat, çevre sorunları ve kıtlık gibi problemlerin
ortadan kaldırılması üzerine odaklanmaz. Bu gibi nihai hedefler,
kuşaklararası eşitliğin sağlanması ve yoksulluğun azaltılması ile
özetle sürdürülebilir kalkınmanın tesisi ile mümkün olmaktadır
(UNEP, 2011:19).
Sonuç
Doğal kaynaklar, sınırsız ekonomik büyüme ve refah
artışlarının elde edilmesi süreçlerinde yoğun bir şekilde tüketilir hale
gelmiştir. Bu tüketim süreci içinde doğal kaynakların sınırsız olduğu
düşüncesi hemen hemen bütün iktisat paradigmalarınca genel kabul
görmüş ve ekonomik büyüme sürecinin doğal kaynaklar ve çevre
üzerinde yaratacağı olası sorunlar göz ardı edilmiştir. Özellikle
1950’li ve 1960’lı yıllarla başlayan yeni bir farkındalık dikkatleri
çevre sorunlarının üzerine çekmiştir. Bu bağlamda geleneksel
kalkınma anlayışlarına bir alternatif olarak ortaya atılan ve insan
merkezci ahlak anlayışının bir uzantısı niteliği taşıyan sürdürülebilir
kalkınma anlayışı, mevcut kuşakların ihtiyaçları karşılanırken
gelecek nesillerin ihtiyaçlarının da göz önünde tutulması gerekliliğini
önemle vurgulamıştır. 1992 yılında Brezilya’nın Rio kentinde
düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı ile
küresel boyutta bir politika niteliği kazandırılmaya çalışılan
sürdürülebilir kalkınma anlayışına geçişin ancak mevcut alışkanlık ve
320 | Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 13, Sayı: 2, Haziran 2015
Kalkınma Anlayışında Yeni Bir Boyut: Yeşil Ekonomi
davranışların değiştirilmesiyle mümkün olduğu ifade dilmiştir.
Sürdürülebilir kalkınma anlayışının bir alt disiplini olarak da
düşünülebilecek olan yeşil ekonomi kavramı ise Birleşmiş Milletler
Çevre Programı tarafından “bir taraftan çevresel riskleri ve ekolojik
problemleri ortadan kaldırırken, diğer taraftan da insan refahında
artış sağlayan ve sosyal eşitliği sağlamaya çalışan bir büyüme
stratejisi” olarak tanımlamıştır. Sürdürülebilir kalkınma anlayışı gibi
ekonomik, çevresel ve sosyal boyutları da olan böyle bir anlayış
kendi bünyesinde çeşitli stratejileri de barındırmaktadır. Anahtar
sektörlerde gerçekleştirilmesi gereken yatırımlara bilhassa da kamu
yatırımlarının önemini vurgulayan bu yeni anlayış, ulusal ve
uluslararası
politika
düzenlemelerinin
gerekliliğini
de
savunmaktadır. Yeşil ekonomiye geçiş süreciyle beraber ortaya
çıkacağı ileri sürülen “yeşil işler”in ise yeni istihdam alanları açarak
işsizlik oranlarının düşürülmesi, gelirin yeniden dağıtılması ve
yoksulluğun azaltılması çalışmalarına olumlu katkılar yapacağı ileri
sürülmektedir.
1992 Rio Zirvesi’nden günümüze kadar geçen süre zarfında,
uluslararası alanda çeşitli konferans ve sözleşmelerde üzerinde ortak
mutakabat sağlanan “bir an önce harekete geçilmesi” yönündeki
söylemlerin uygulamada oldukça yetersiz kaldığı açıktır.
Sürdürülebilir kalkınma anlayışı da uygulamaya geçirilme
aşamasında başarısız olan konulardan biridir. Çevre sorunlarının
ortadan kaldırılması ve önlenmesi konularında hala ciddi
uygulamalar gerçekleştirilmemektedir. Küresel ısınma ve iklim
değişikliği gibi dünya üzerindeki canlı yaşamı için büyük tehditler
oluşturan çok boyutlu bir sorun karşısında uluslararası alanda
önemli adımlar atılmış olmasına rağmen, uygulamada olumlu
gelişmelerin kaydedilmediği de bir gerçektir. İktisadi karar birimleri,
kendi kişisel çıkarlarının söz konusu olması durumunda olumsuz
dışsallıkların önlenmesi aşamasında oldukça gönülsüz ve bilinçsiz
davranmaktadırlar. Bu bağlamda, sürdürülebilir kalkınma
hedeflerine ulaşmada bir araç olan yeşil ekonomi anlayışının da
uygulama konusunda ciddi sorunlarla karşılaşması kaçınılmaz
olacaktır. Nitekim, böyle bir paradigmaya geçişin iktisadi maliyetleri
de yüksek olacaktır. Özellikle kilit sektörlerde gerçekleştirilmesi
gereken kamu yatırımlarının ülke ekonomilerine büyük maddi yükler
getireceği kuşkusuzdur. Uluslararası alanda da ciddi yasal ve yapısal
düzenlemeler ile işbirliklerinin gerekliliği de yeşil ekonomiye geçişte
karşılaşılabilecek önemli engellerden biri konumundadır.
Doğal kaynakların aşırı bir biçimde tüketilmesi sürecine
paralel olarak bir ekolojik kıtlık probleminin ortaya çıktığı da
kaçınılmaz bir gerçektir. Oluşan bu olumsuz durumun, ekonomik
İktisadi ve İdari Bilimler Sayısı
| 321
Mustafa Özçağ-Hakan Hotunluoğlu
______________________________________________________
açıdan sahip olduğu değerin ve alternatif maliyetlerinin de
düşünülmesi ve yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Özellikle
kamusal alanda ortaya çıkan boşlukların siyasi kaygılar gözetilmeden
sürdürülebilir
bir
anlayış
yaratacak
şekilde
yeniden
değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
KAYNAKLAR
AŞICI, Ahmet ve ŞAHİN, Ümit (2012), “İktisadi Düşüncede
Çevrenin Yeri ve Yeşil Ekonomi: Karşılaştırmalı Bir Analiz”, Yeşil
Ekonomi, Editörler: Ahmet Atıl Aşıcı ve Ümit Şahin, Yeni İnsan
Yayınevi, İstanbul.
AYDOĞUŞ, Osman ve diğerleri (2002), Sürdürülebilir
Kalkınma, İşletme ve Finans Dergisi, Yıl:17, Sayı:198, Eylül 2002,
Ankara, s:13-43.
BAŞKAYA, Fikret (2000), Kalkınma İktisadının Yükselişi ve
Düşüşü, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara.
BOZLAĞAN, Recep (2005), “Sürdürülebilir Gelişme
Düşüncesinin Tarihsel Arka Planı”, Sosyal Siyaset Konferansları
Dergisi, Sayı:50, s:1011-1028.
CEYLAN, T., (1995), “Sürdürülebilir Kalkınma”, Gelişme
İktisadı, Editörler: Tamer İŞGÜDEN, Fuat ERCAN ve Mehmet TÜRKAY,
Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, s:203-225.
CIEGİS, Remigijus (2009)., “The Consept of Sustainable
Development and It’s Us efor Sustainability Scenarios”, Engineering
Economics, Volume:62, No:2, s:28-37.
ÇETİNER, Selim (2012), “Sessiz Bahar Ne Diyor(du)?”,
Tarlasera, Temmuz 23012, s:18-21.
DAĞDEMİR, Özcan (2003), Çevre Sorunlarına Ekonomik
Yaklaşımlar ve Optimal Politika Arayışları, Gazi Kitabevi, Fersa
Matbaacılık, Ankara.
DEMPSEY, Nicola ve diğerleri (2011), “The Social Dimension
of Sustainable Development: Defining Urban Social Sustainability”,
Sustainable Development, Volume:19, Issue:5, s:289-300.
DULUPÇU, Murat (2001), Sürdürülebilir Kalkınma
Politikasına Yönelik Gelişmeler, DTM Dergisi, Yıl:6, Sayı:20, Ankara,
s:46-70.
ESTY, Daniel ve diğerleri (2008), “Environmental
Performance Index-2008”, New Haven: Yale Center for
Environmental Law and Policy.
FURTADO, Jose, BELT, Tamara ve JAMMI, Ramachandra,
(2000), “Economic Development and Environmental Sustainability:
Policies and Principles for a Durable Equilibrium”, World Bank
Institute Resources, February, 2000.
322 | Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 13, Sayı: 2, Haziran 2015
Kalkınma Anlayışında Yeni Bir Boyut: Yeşil Ekonomi
HAN, Ergül ve KAYA, Ayşen (2002), Kalkınma Ekonomisi, 4.
Baskı, Etam A.Ş. Matbaa Tesisleri, Eskişehir.
HARRIS, Jonathan (2000), “Basic Principles of Sustainable
Development”, Global Development and Environment Institute
Working Paper:00-04, Tufts University, USA.
HOPWOOD, Bill ve diğerleri (2005), “Sustainable
Development: Mapping Different Approaches”, Sustainable
Development, Volume:13, Issue:1, s:38-52.
ILO, 2012. Working Towards Sustainable Development:
Opportunities for Decent Work and Social Inclusion in a Green
Economy, Genava.
KAYPAK,
Şafak
(2011),
Küreselleşme
Sürecinde
Sürdürülebilir Kalkınma İçin Sürdürülebilir Bir Çevre, KMÜ Sosyal ve
Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 13 (20), s:19-33.
KUŞAT, Nurdan (2013), “Yeşil Sürdürülebilirlik İçin Yeşil
Ekonomi: Avantaj ve Dezavantajları - Türkiye İncelemesi”, Yaşar
Üniversitesi Dergisi, 29 (8), s:4895-4916.
MOFFAT, Ian, (1996), “Sustainable Development: Principles,
Analysis and Policies”, New York: Parthenon Pub. Group,
OECD (2012), Environmental Outlook to 2050: The
Consequences on Inaction.
PEARCE, David (1992), “Green Economics”, Environmental
Values, No:1, s:3-13.
PEARCE, David (1989), “Blueprint for a Green Economy”,
Earthscan, London, UK.
SNEDDON, Chris ve diğerleri (2006), “Sustainable
Development in a Post-Brundtland World”, Ecological Economics,
Volume:57, Issue:2, s:253-268.
ŞAHİN, Ünver (2012), “Yeşil Düşünceden Yeşil Ekonomiye”,
Yeşil Ekonomi, Editörler: Ahmet Atıl Aşıcı ve Ümit Şahin, Yeni İnsan
Yayınevi, İstanbul.
THIRLWALL, Anthony (1994), Growth and Development,
London: Macmillan.
TIETENBERG, Tom ve LEWIS, Lynne (2009), “Environmental
and Naturel Resource Economics”, 8th Edition, Pearson Education
Inc.
UNEP (2011), Towards A Green Economy: Pathways to
Sustainable Development and Poverty Eradication.
UNEP (2010a), “Green Economy: Driving A Green Economy Through Public Finance and Fiscal Policy Reform”, Working Paper
v.1.0.
UNEP (2010b), “Green Economy Developing Countries
Success Stories”, UNEP, Genava.
İktisadi ve İdari Bilimler Sayısı
| 323
Mustafa Özçağ-Hakan Hotunluoğlu
______________________________________________________
UNEP (2009), Global Green New Deal:Policy Brief.
UNEP (2007), Global Environment Outlook, Environment for
Development (GEO-4), Nairobi, Kenya.
ÜNDER, Hasan (1996), Çevre Felsefesi, Doruk Yayımcılık,
Ankara.
VICTOR, Peter ve JACKSON, Tlm (2012), A Commentary on
UNEP'S Green Economy Scenarios, Ecological Economics, 77, s:11-15.
WCED (1987), “Our Common Future”, United Nations, Report
of the World Commission on Environment and Development,
A/42/427, 4 August 1987.
YILDIRIM, Uğur ve GÖKTÜRK, İsmail (2004), “Sürdürülebilir
Kalkınma”, Çevre Sorunlarına Çağdaş Yaklaşımlar: Ekolojik, Ekonomik,
Politik ve Yönetsel Perspektifler, Editörler: Mehmet Marın, Uğur
Yıldırım, Beta Basım Yayım, 1.Baskı, İstanbul.
324 | Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 13, Sayı: 2, Haziran 2015