[go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu
Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran sosyoloji divanı Yıl: 4 Sayı: 7 | Ocak-Haziran 2016 ISSN: 2147-8902 Hakemli bir dergidir. Yılda iki kez yayınlanmaktadır. DOSYA MİMARLIĞIN İZİNDE Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran sosyoloji divanı Yıl: 4 Sayı: 7 | Ocak-Haziran 2016 ISSN: 2147-8902 Hakemli bir dergidir. Yılda iki kez yayınlanmaktadır. Sahibi / Çizgi Kitabevi Adına: Ömer Arlı Yazı İşleri Müdürü: Mahmut Arlı Genel Yayın Yönetmeni: Seyfettin Kurt Editör: Köksal Alver Dosya Editörleri: Sıtkı Karadeniz - Ömer Faruk Günenç Yayın Kurulu: Ahmet Koyuncu, Ali Zafer Sağıroğlu, Erhan Tecim, Ertan Özensel, Ferhat Tekin, Köksal Alver, M. Hakkı Akın, M. Ali Aydemir, Mehmet Birekul, Seyfettin Kurt, Sıtkı Karadeniz, Uğur Çağlak Kapak Görseli: Cindy Tang Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın İletişim: sosyolojidivani@gmail. com www. sosyolojidivani. com Sosyoloji Divanı uluslararası SIS indeksleme servisi tarafından taranmaktadır. Baskı: Sebat Ofset Fevzi Çakmak Mh. Hacıbayram Cd. No:57 Karatay/Konya S.N: 16198 - B.T: Haziran 2016 Abonelik ve Sipariş Çizgi Kitabevi Sahibiata Mahallesi Mimar Muzaffer Caddesi Helvacıoğlu Apt. No: 41/1 Meram Konya Tel: 0332 353 62 65-66 Faks: 0332 353 10 22 www.cizgikitabevi.com Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran sosyoloji divanı Danışma ve Hakem Kurulu: Prof. Dr. Abdullah Koçak (Selçuk Üniv.) Prof. Dr. Abdullah Topçuoğlu (Selçuk Üniv.) Prof. Dr. Ahmet Taşğın (N. Erbakan Üniv.) Prof. Dr. Ali Rıza Abay (Yalova Üniv.) Prof. Dr. Beylü Dikeçligil (Emekli Öğr. Üyesi) Prof. Dr. Burhanettin Tatar (On Dokuz Mayıs Üniv.) Prof. Dr. Celaleddin Çelik (Erciyes Üniv.) Prof. Dr. Ertan Özensel (Selçuk Üniv.) Prof. Dr. Hasan Ayık (R. Tayyip Erdoğan Üniv.) Prof. Dr. Hilmi Uçan (Afyon Kocatepe Üniv.) Prof. Dr. İsmail Coşkun (İstanbul Üniv.) Prof. Dr. Kadir Canatan (Sabahattin Zaim Üniv.) Prof. Dr. Kenan Çağan (Afyon Kocatepe Üniv.) Prof. Dr. Korkut Tuna (İstanbul Ticaret Üniv.) Prof. Dr. Köksal Alver (Selçuk Üniv.) Prof. Dr. Mahmut Atay (Selçuk Üniv.) Prof. Dr. Mehmet Karakaş (Afyon Kocatepe Üniv.) Prof. Dr. Musa Taşdelen (Sakarya Üniv.) Prof. Dr. Mustafa Aydın (Selçuk Üniv.) Prof. Dr. Mustafa Orçan (Yıldırım Beyazıt Üniv.) Prof. Dr. Ömer Aytaç (Fırat Üniv.) Prof. Dr. Ramazan Yelken (Yıldırım Beyazıt Üniv.) Prof. Dr. Tevfik Erdem (Gazi Üniv.) Prof. Dr. Yücel Bulut (İstanbul Üniv.) Doç. Dr. Abdullah Harmancı (N. Erbakan Üniv.) Doç. Dr. Ahmet Koyuncu (N. Erbakan Üniv.) Doç. Dr. Ahmet Sarı (Atatürk Üniv.) Doç. Dr. Ahmet Zeki Ünal (K. Mehmetbey Üniv.) Doç. Dr. Ali Utku (Atatürk Üniv.) Doç. Dr. Enes Kabakçı (İstanbul Üniv.) Doç. Dr. Fahri Çakı (Balıkesir Üniv.) Doç. Dr. H. Hüseyin Bircan (N. Erbakan Üniv.) Doç. Dr. İsmail Hira (Sakarya Üniv.) Doç. Dr. Kaya Bayraktar (Yalova Üniv.) Doç. Dr. Kubilay Akman (Uşak Üniv.) Doç. Dr. Lütfi Sunar (İstanbul Üniv.) Doç. Dr. M. Hakkı Akın (N. Erbakan Üniv.) Doç. Dr. Mehmet Birekul (N. Erbakan Üniv.) Doç. Dr. M. Kemal Şan (Sakarya Üniv.) Doç. Dr. Ruhat Yaşar (Kilis Üniv.) Doç. Dr. Necmettin Doğan (İstanbul Ticaret Üniv.) Doç. Dr. Ö. Miraç Yaman (İstanbul Üniv.) Doç. Dr. Susran E. Eroğlu (Selçuk Üniv.) Doç. Dr. Suvat Parin (Yüzüncü Yıl Üniv.) Doç. Dr. Yusuf Adıgüzel (İstanbul Üniv.) Doç. Dr. Zülküf Kara (Mardin Artuklu Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Adem Palabıyık (Muş Alparslan Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Ahmet A. Koyuncu (Muş Alp. Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Ahmet Gökçen (Muş Alparslan Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Ali Zafer Sağıroğlu (Y. Beyazıt Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Aynur Erdoğan (İstanbul Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Erhan Tecim (N. Erbakan Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Ferhat Tekin (N. Erbakan Üniv.) Yrd. Doç. Dr. İslam Can (Selçuk Üniv.) Yrd. Doç. Dr. M. Ali Aydemir (Selçuk Üniv.) Yrd. Doç. Dr. M. Cüneyt Özşahin (N. Erbakan Üniv.) Yrd. Doç. Dr. M. Murat Özkul (Balıkesir Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Mahmut Kaya (Harran Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Mehmet Harmancı (N. Erbakan Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Murat Ak (N. Erbakan Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Murat Şentürk (İstanbul Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Musa Öztürk (Mardin Artuklu Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Selim Somuncu (Adıyaman Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Sıtkı Karadeniz (Mardin Artuklu Üniv.) Yrd. Doç. Dr. Uğur Çağlak (N. Erbakan Üniv.) İÇİNDEKİLER Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran DİVAN KALEMİ | Editör DOSYA: MİMARLIĞIN İZİNDE Sıtkı Karadeniz | Usul “ Yöntemin Öznesi Kılmak: Bir Kavramsal İz S“rme Denemesi Ömer Faruk G“nenç | Bir Mitolojik "Yapı": "Mardin Evi"nde Mahremiyet Erhan Berat Fındıklı | T“rk Romanında Barınma K“lt“r“, K“bik Apartman İmgesi ve Toplumsal Cinsiyet Emin Selçuk Taşar | İhtiyaç Kavramının Mekân Politiği: Çamlıca Camii Örneği Melek Kutlu - (alil İbrahim D“zenli | Cumhuriyet Dönemi İstanbul’unda Cami Mimarisi Murat Şent“rk | Mimarlığın ve Sosyolojinin Karşılaşma Alanı Olarak Kamusal Mekân Vedia Derda Taşar | Fiziksel İnşadan Enformasyonel İnşaya: Kentsel Mekânın Network Kentinde Dön“ş“m“ Ömer Faruk G“nenç | Ankara’nın İnşasında Bir Mimar: Arif (ikmet Koyunoğlu Faruk Turğut | Bir Şehir D“şlemek: Turgut Cansever Mimarlığı Üzerine Bir Çöz“mleme Lerzan Aras | Yerin Ruhunun İzleri: Mimarlığın Masumiyet Çağına Dön“ş“ Ahmet Çaycı | İslam Mimarisinde Anlam Meselesi Abdullah Asım Divleli | Arap Milliyetçiliğinden Yerel Kimlik İnşâlarına, İstisnaî Bir Durum: İçerideki” Filistin Kimliğinin İnşâsı Aynur Can | Mekân, K“lt“r ve Politika Bağlamında Denizli Kent Kimliği SOHBET Uğur Tanyeli ile Söyleşi: Toplumsallık Üretim Biçimi Olarak Mimarlık KENAR KAYIT Ahmet Demirhan | Göbeğini Kaşıyan Adamın Psikanalizi ): T“rkl“k ve Melankoli Ejder Ulutaş | Taşradan İnsan Manzaraları M. Taner T“rk | Patricia Melo’nun )nferno Rio Cehennemi ve Aslı Erdoğan’ın Kırmızı Pelerinli Kent Adlı Eserlerinde Şehir ve Suç HAYAT SAHNESİ Fatih Özkafa | Mimaride Buluşan Sanatlar M. Feyza Yarar | Çatalhöy“k Seyfettin Kurt | Şehrin Çeyiz Sandığı: Saray Çarşısı Köksal Alver | (“rriyet Caddesi Zeki Saka | Ahşap Ev -Yaşanmış Zaman Numunesi )V: Mekân/EvFeyzeddin Aytepe | K“tahya’da Bir (an: Kabadayı (anı KİTAPLIK (“seyin Özil | Mimarlığı Görebilmek Salim Danış | Üç (abitus Tuba Duman | Ömr“m Ankara İbrahim Nacak | Şehir (akkı Bedir Sala | Oyuk Topraklar: İsrail’in İşgal Mimarisi G“lhan Tuba Çelik | Vadi-i Meram ÖZETLER YAZARLAR Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran DOSYA MİMARLIĞIN İZİNDE 7 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran İhtiyaç Kavramının Mekân Politiği: Çamlıca Camii Örneği Emin Selçuk Taşar Giriş Jisirra la mekân wacib tenezzul kir di imkanê Fe eyne’l-’ilmu eyne’l-’eyn we eyne’l-eynu iz la eyn1 Mela Ahmedê Cizîrî Türkiye entelijansiyası, cumhuriyet tarihi boyunca birçok defa cami meselesiyle çeşitli vesilelerle gündemlerini meşgul etmişlerdir. Gerek camilerin dönüşümünde, gerek Türkçe ibadet meselelerinde, gerek Ayasofya gibi sembol olmuş denilebilecek camiler hakkındaki tutumlarda ve gerekse de bilumum alanlarda cami yapılması açısından mekâna ve camiye dair sınavlara kendilerini tabi tutmuşlardır.2 Mekân tartışmaları ve mimarinin ortaya koyduğu pratiklerden biri olan mekânın mücessem kılınması, biteviye, içerisinde amaç barındıran, bu amaca yönelik kararlar aldıran ya da aldırmaya çalışılan ve nihayet fiile geçebilecek bir sonucun ortaya konmaya çalışıldığı bir alana yöneltir. Bu veçhesiyle mekân politik olanla ilişkilenmiş ve politik olanlar arasında gerilimle ve bir o kadar da kopmaz bir bağ kurmaya başlamıştır.3 Mekânın politiklikle ilişkisi her tartışmada, her mimari bir pratik olarak üretiminde, tartışmada kullanılan her kavramla yeniden ve yeniden kurulmaya devam eder. Mekânın politikliği sadece kavramsal bir ilişki üzerinden okunabilmesinin yanında, mimarlık üretimlerinin yani tasarım nesnesinin bizatihi kendisinin de farklı bir politiklik ürettiği düşünülmelidir. Çünkü herhangi bir tasarım nesnesi de şekillendiği andan itibaren benzeri bir dizi tartışma süreçleri geçirdiği aşikârdır. Bu çalışma kavramsal olan ile mücessem olan arasında bir ilişki kurmaya çalışıp, birbiriyle ilişkili ya da ilişkisiz, kullanıldığı pek çok alanda ivedilikle kabul görülen “ihtiyaç” kavramının mekân politikası içerisindeki konumunu ya Mela Ahmedê Cizîrî, Diwan, Nûbihar Yayınları, İstanbul, 2009, s. 61. Bkz. Melek Kutlu Divleli, 2000’ler İstanbul’unda Yedi Cami, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2011. 3 Ayrıca Bkz. Emin Selçuk Taşar, Aslında Neyi Konuşuyoruz: Türkiye’de Cami Tartışmalarına (2009-2013) Yönelik Bir Söylem Analizi, Mardin Artuklu Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Mardin, 2015. 1 2 71 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran da ihtiyaç kavramı, içinde potansiyel olarak barındırdığı mekân politikasının varlığını ortaya koyma çabasını taşımaktadır. Bu kabulünün yanı sıra, sürdürülmek istenen ve cevap aranmaya çalışılan tartışmalarda, radikal bir mekân ya da mimarlık tartışması görüntüsü sunmanın yollarından biri hiç şüphesiz ihtiyaç kavramıdır. Vitruvius’tan beri mimarlıkta üç temel esasın varlığı kabul görmüş ve bu esaslardan birini de işlev meselesi işgal etmiştir. Bu makale, bir eyleme muhtaç olan işlev kavramından ziyade, kavramın cevap vermeye ya da başka bir ifade ile işlevin içerdiği eylemin gerçekleşme amacını ifade etmeye çalışan “ihtiyaç” kavramını tartışmayı amaçlamıştır. İşlev ve ihtiyaç kavramlarının harekete geçirdiği kavramsal ilişkilendirme sürecinin başlangıcı olarak kabul edilebilecek ihtiyaç kavramının, bağlı olduğu kavramsal ağ içerisindeki konumunun tayini, mekânla olan ilişkisini ortaya koymak açısından önemli görülmektedir. İhtiyaç kavramının tartışılması, kaçınılmaz olarak bu kavrama ait oluşturulabilecek düzlemlerin formunu da verme amacı taşımaktadır. Bu çalışma, ortaya çıkarılması düşünülen düzlemlerin/formların, metnin ilerleyen sürecinde zaman, mekân, algı bağlamında üç boyutlu olarak “genişleme”ye maruz kalacağını da göstermek istiyor. Oluşan maruziyeti şekillendirmek üzere, ihtiyaç kavramının ilişkiselliği sonucunda çıkan kavramsal ilişkilerin ortaya çıkardığı kategorik düzlemler saptanmaya çalışılacaktır. Metnin tartışmak istediği “ihtiyaç düzlemi” açıkça ifade edilip, metinde oluşturulan tartışma güzergahına açıklık getirmek arzusu taşınmaktadır. Çalışmada, özellikle arzu/şehvet ile ihtiyaç arasındaki ilişki analiz edilip, kavramın “aklî” olan ile arasındaki “gerilimli” ya da “uzlaşı” içerisindeki ilişki sorunsallaştırılmaktadır. Dahası, ihtiyaç kavramının mimarlık, arzu ve akıl kavramlarıyla olan ilişkilerinin, basılı medyada 2012 yılında başlayan Çamlıca Camii tartışmaları örneklemi üzerinden, mimariyi tartışmaya açmak isterken nasıl tartışmayı kapatıcı pozitivist dil aracına dönüştüğünü ortaya koymaya çalışacaktır. İhtiyaç kavramının niceliksel “masumiyet”inin tartışmaları hangi mecralara çektiği, niceliksel bir veri olarak ivedilikle kabul gören kavramın anlık kabuller sonucu tartışmanın aslında bir tartışma güzergâhı oluşturmadığı gösterilmek isteniyor. İhtiyaç İhtiyaç kavramı hakkında yapılabilecek herhangi bir analiz, bu kavramı keyfiyyet/niteliksel ya da kemmiyet/niceliksel yönleriyle ele almak, “değişken ve sabitlemesi zor” tarafıyla mücadele etmek durumunda kalacaktır. İhitiyaç 72 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran kavramı4 hakkında yapılan tanımlamaların neredeyse tamamında bir eksikliğin varlığından bahsedilmektedir.5 “Modern ihtiyaç kuramcıları bu soruna basit bir ihtiyaç önermesi ileri sürerek yaklaşırlar: ‘A’nın Y için X’e ihtiyacı var’. Daha sonra, bu iskelet cümleye, ‘A kimdir veya nedir? X’e neden ihtiyaç duymaktadır? X nedir ve bu A’nın neden ona ihtiyaç duyduğunu anlamak için önemli midir? Y nedir? gibi karmaşık imalar üzerine düşünerek beden verirler. ”6 Fraser bu sorulardan yola çıkarak sorgulanması gereken üç ihtiyaç ilişkisini şöyle ortaya koyar: a. İnsanların ihtiyacı ve insan olmayan hayvanların ihtiyacı arasındaki fark b. İhtiyaçların isteklerle olan ilişkisi c. İhtiyacın evrensel ve göreli nosyonlar arasındaki ayırım. Modern ihtiyaç kuramcılarının başlangıç itibariyle ortaya koyduğu önermede, A’nın insan olup olmadığı problemi mevcuttur. İhtiyaç kavramındaki A’nın insan olmayan hayvan olması durumunda hayvan hakları gibi bir takım meselelere temasını doğuracak, ihtiyaç ve hukuk arasındaki ilişkiyi ortaya çıkaracaktır. İnsanların ihtiyacı ile hayvan ihtiyacı arasındaki temel fark ise hayvanların ihtiyaçlarını tanımlamak amaçlı ortaya konan kavramdır. Fraser’in de dediği gibi, “dürtü” kavramı insandan ayrılan hayvansal yönelimlerin tamamıdır. Dürtü ise; akıldan bağımsız bir güdülenmedir. Duyusal verilerin elde ettiği bilgi ile gerçekleştirilen akli olmayan yönelim, olarak da tanımlanabilir. İnsan yönelimleri ve nedenleri konusuna gelmeden önce insan ihtiyaçlarını tanımlamak faydalı olacaktır. İnsan ihtiyaçlarında ise Maslow, bazı temel gereksinimlerden bahsederken, yaşama, güvenlik, ait olma ve şefkat, saygı ve öz saygı, kendini gerçekleştirme gibi ihtiyaçları kategorilere ayırır.7 Bu konuda Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi tablosuna göre8, temel ve kişiye özel ihtiyaçlar İhtiyaç kavramından bahsederken aynı zamanda gereksinim kavramına gönderme yapılmaktadır. Bu tanımlamalardan bazıları şunlardır; Türk Dil Kurumu: Gereksinim, güçlü istek, yoksulluk, yokluk. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5736e0d 32987c8.42687636, 14.05.2016. Kubbealtı Lugatı: Gerekli olan, elde bulunmayan şeyin eksikliğini duyma, gereği duyulan şey. http://www. kubbealtilugati. com/sonuclar. aspx?km=ihtiya%C3%A7&mi=0 , 14. 05. 2016 Nişanyan Sözlüğü: Gereksinme. http://nisanyansozluk. com/?k=ihtiya%C3%A7&x=0&y=0, 14. 05. 2016. 6 Ian Fraser, Hegel ve Marks İhtiyaç Kavramı, Beyza Sümer Aydaş (Çev.), Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2008, s. 17. 7 Abraham Maslow, İnsan Olmanın Psikolojisi, Okhan Gündüz(Çev.), Kuraldışı Yayıncılık, İstanbul, 2001, s. 8. 8 Tablo içi Bkz., Doç. Dr. Lemi Baruh, Dr. Hakan Tunçel, Psikoloji, Doç. Dr. Zeynep Cemalcılar (ed.), Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2012, s. 222. 4 5 73 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran olarak tanımladığı hiyerarşide, alt kategorilerde karşılanan ihtiyaçlar yerini üst kategorilere bırakır. Maslow bu noktadan yola çıkarak ihtiyaç ve değer ilişkisi kurarak: “temel gereksinimler olarak adlandırdığım gereksinimler tüm insanlar için geçerlidir ve bu nedenle de paylaşılan değerlerdir. Kişiye özel gereksinimler ise kişiye özel değerler doğurur”9 der. Bir başka noktada Yunus Cengiz, Kadı Abdulcebbar düşüncesinde ihtiyaç meselesini tartışırken, Kadı’nın pratik öncüller ortaya koyduğunu ifade ederek, “Ona göre insanın gereksinim duyması, hayat niteliğinden kaynaklanmaktadır. Bu gereksinim yarar elde etme ve zarardan kaçınma gereksinimidir”10 der. İhtiyacın eylemle ilgili değil eyleyenle ilgili olduğunu Kadı şöyle dile getirir: “Ge- reksinim eylem ile ilgili değil eyleyen ile ilgilidir; çünkü gereksinim anında eylem değil eyleyen vardır”11. Buna göre ihtiyaçların eylem sebebiyle değil eyleyen sebebiyle gerçekleşmesi onları nesnel bir gelişim seyri olmaktan uzaklaştırmakta öznel bir veçheye kavuşturmaktadır. Hayatın idame edilmesi için ihtiyaçtan ortaya çıkması umulan yarar ve zarar, eylem sonucunda yarardan ortaya çıkan hazzı veya zarardan ortaya çıkan acıyı doğuracaktır. İnsanın bir organizma olarak ele alınması durumunda, bahse değer yaşama dürtüsünden dolayı ihtiyaçların ortaya çıkması gayet olağandır, fakat ihtiyacı açıklamak için yeterli olmamaktadır. Kadı, Cengiz’in de ifadesiyle, yarar olarak görünen ihtiyaçların altında hazzın yatabileceği gibi sevincin de olabileceğini düşünmektedir. Kadı’ya göre insan, sonucu itibariyle sevinç oluşturacak yararı12 edinme arzusu taşıyacak, üzüntüye sebep verecek zarardan da kaçınmaya ihtiyaç duyacaktır.13 Bu noktada ihtiyaç kavramını mümkün kılacak bir nitelik olarak arzu kavramı önemlidir. Nitekim Kadı, bu nitelendirmeden yola çıkarak: “istek ve algı sadece hayat niteliği ile ilgili olduğuna göre gereksinim de hayat niteliği ile ilgili olacaktır”14 der. Dolayısıyla ihtiyaç, sonucu itibariyle fayda getirmesi umulan arzuya, eyleme dönüşmeden önce aklileşmesine yarayan şey olarak tanımlanabilir. Arzu/istek ile ihtiyaç arasındaki ilişkinin ortaya konmasının akabinde arzulanmayan/istenmeyen bir şeyin ihtiyaç haline gelmesi de pekâlâ mümkündür. Fraser bu durumu şeker hastalığı ve ünlü bir figür üzerinden örneklendirerek: 9 Abraham Maslow, A.g.e., s. 161. Yunus Cengiz, Mu’tezile’de Eylem Teorisi Kâdî Abdulcebbâr Örneği, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2012, s. 223. 11 Yunus Cengiz, A.g.e., s. 223. 12 Yarar; değeri kendinden olmayıp amaca aracılığından dolayı değer kazanan erdemdir, şeklinde tanımlanabilir. Bkz, Yunus Cengiz, A.g.e., s. 225-229. 13 Yunus Cengiz, A.g.e., s. 224. 14 Yunus Cengiz, A.g.e., s. 224. 10 74 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran “Bir şeker hastası insülini istemeyebilir ama aslında ona ihtiyacı vardır. Ya da Imelda Marcos figürü yeni ayakkabılar isteyebilir ama zaten yüzlerce çift ayakkabısı olduğundan bunu ihtiyaç olarak görmek güçtür”15 şeklinde ifade eder. Kadı Abdulcebbar’dan da yardım alınarak Fraser’in tanımlamaya çalıştığı durum, fayda, haz ve sevinç kavramları üzerinden açıklanabilir. Fraser, faydaya ya da hazza duyulan ihtiyacı göz ardı ederek, organizmanın fiziksel ihtiyaçlarını görmektedir. Oysa şeker hastası “yaşam kalitesi” bağlamında daha iyi yaşama sahip olmak için, yani bir başka fayda ve haz için insüline ihtiyaç duyup onu istemekte, anlık tiksinme ve hoşnutsuzluklardan dolayı da reddetmektedir. Yine Imelda Marcos örneğinde dahi, bir başka fayda ve hazdan dolayı tekrar yüzlerce ayakkabı ihtiyaç haline gelebilmektedir. İstek/arzu bu noktada sadece sonuç itibariyle elde edilecek faydanın yanındadır. İhtiyaç, arzunun teması ile bir eylemden önce eyleyende arzunun akli delillendirmesi olarak düşünüldüğü takdirde, arzuyu ya da isteği ihtiyaca yönlendiren ise eyleyenin niyeti olarak tanımlanabilir. Zira niyet hayvanlarda var olan dürtü gibi muhtevası itibariyle bir yönelimdir, bu yönüyle arzu edilen şeyin/nesnenin ihtiyaca doğru ilerlemesinde niyet, bir aracı rolü üstlenmiş olur. Sürecin tam olarak sırasıyla arzu-niyet-ihtiyaçfiil olarak düşünülmesi bu noktada çok da yanlış olmayacaktır. Yani arzunun sonucunda oluşan niyet, niyetin sonucunda oluşan ihtiyaç ve son olarak eyleyenin bizatihi kendisinde bulundurduğu ihtiyacın eyleyen tarafından eyleme dönüşmesi gibi düşünülebilir. Yukarıda yapılan analiz ve kavramsallaştırma süreci ihtiyaç kavramının nesnel bir tutum vaaz ettiği düşüncesini ortadan kaldırmış, amaca yönelik, içerisinde niyet ve arzu barındıran bir süreç olduğunu ortaya koymuştur.16 Dolayısıyla din, inanç, idealler ve hatta kalem, kağıt, elbise, hijyen vb. ihtiyaçlar kişiye özel ihtiyaç alanına girer. Bu gibi ihtiyaç nesnelerinin temellük ettiği mimarlık pratiklerinde, ihtiyaç meselesinin tartışılması nesnel bir takım verilerin ortaya konması bakımından imkânsızlaşmaktadır. Nesnel, nicel, tarafsız bir kavram olmaktan çıkan ihtiyaç kavramı, öznel, bireyin amacına yönelik ve ağırlık merkezi olan bir kavrama dönüşmüştür. Bu açıdan ihtiyaç, özellikle mekân gibi kavramlarla kullanılmaya başlanıldığı andan itibaren kendisini politik olanla ilişkilendirmeye başlar. Ian Fraser, Hegel ve Marks İhtiyaç Kavramı, s. 23. Bahse değer arzu-niyet-ihtiyaç tanımlamaları ve kabulleri birçok tanıma ve kanıta ihtiyaç duymaktadır fakat bu konu başka bir çalışmada dile getirilecektir. 15 16 75 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran Mekân Politikası Mekân, zihin dünyasında alelacele verilebilecek bir kararla, fiziksel bir gerçekliğin var olduğu varsayımı üzerinden yürüyen güzergâhın adıdır.17 Bu güzergâhın yanı sıra tartışılması gereken asıl husus, fiziksel bir gerçeklik olarak kabul edilen mekân kavramının, zihin süreçlerinde böyle bir gerçekliğe temas eden verilerinin mevcut olup olmamasıdır. Genellikle tartışma güzergâhlarında mekân, iki şekilde kendini gösterir; birincisi nitelikleri/vasıfları ile zihinsel bir varlığa dönüşen mekân; ikincisi ise herhangi bir şeyi kapsayan/kaplayan bir gerçeklik haline gelen mekân. Ortaya çıkan zihinsellik ve fiziksel gerçeklik bir dikotominin varlığını açığa çıkarmaktadır. Fakat her iki durum için de söz konusu olan mekânın zihinsel algısının, diğer algılarda da olduğu gibi, simgesel olanla temas etmesi insanın düşün dünyasında simge olarak kendini göstermesi kaçınılmazdır. Simgesellik fiziksel gerçeklik alanı ile zihni algı arasındaki dikotomik ayrımı görünmez kılıp ya da muğlaklaştırıp, iki durumu birbirleriyle olan karşılıklı etkisi bakımından düşsel kıldığı düşünülebilir. Nitekim Baudrillard’ın dediği gibi; “Simgesel, ne bir kavram, ne bir süreç, ne bir kategori, ne de bir ‘yapı’dır. Simgesel, gerçeğe son veren toplumsal ilişki biçimi olarak gerçeği ortadan kaldırıp gerçek ve düşsel arasındaki karşıtlığa son veren bir değiş tokuş eylemidir”18. Nihai kertede Baudrillard, politikada benzer bir “gerçeklik” alanının düşsel alana dönüştüğünü şöyle örneklemektedir: “Örneğin Üçüncü Dünya ülkeleri (Araplar, Siyahlar, Kızılderililer) Batı kültürü için bir düş gücü (gerek ırkçılık konusunda aşağılanacak kişi/nesne gerekse devrimci umudun dayanağı olarak) kaynağıdırlar. Buna karşın teknolojik ve sınai açıdan gelişmiş bir Batı, yani biz de onlara özgü düş gücünün temel kaynakları arasında yer alıyoruz. (Doğu ve Batı şeklinde) ayrılık/kopuş sonucu sahip olduğumuz her şey onlar açısından bir düşe benzemektedir. Evrensel egemenliğin üzerine oturduğu gerçeklik de bu ayrım/kopuştan başka bir şey değildir”19. Mimarlık gibi toplumsallığın tebellür ettiği bir alandan bahsedilebilecekse eğer, bahse değer gerçeklik ve düşsel olanın karşıtlığının ortadan kalktığı görülebilir. Mekânın varlığı tartışılırken, eyleyen insanın mekâna doğru bir hareketinden ya da mekânın içerisindeki hareketinden bahsedilebilir. Öyle ki mekâna 17 Neredeyse sözlüklerin tamamında benzer bir tanımlamanın mevcut olduğu görülmektedir. Mekân kavramı tanımlarında: yer, mahal, bulunan yer gibi tanımlamalar mevcuttur. 18 Jean Baudrillard, Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul, 2008, s. 233 19 Jean Baudrillard, A.g.e., s. 234-235 76 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran dair bir “gerçeklik”in var olduğu düşüncesi hareketin varlığından kaynaklanan bir ispat ile ortaya çıkan varsayım gibi algılanır. Mekân düşüncesi, ister bir gerçekliğe temas etsin isterse de zihni bir varlık haline gelsin, her iki durumda da tanımlarken genel kanı, mekâna ait niteliklerin, vasıfların, özelliklerin ortaya konması gerektiği düşüncesidir. Örneğin; bir cami tanımlanırken “Müslümanların ibadet etmek için toplandıkları yer”20 ya da “müslümanların, içinde vakit namazlarıyla cuma ve bayram namazlarını kıldıkları ibadet ettikleri mihraplı, minberli, genellikle minâreli binâ, büyük mescit”21 gibi niteliklerin, vasıfların veya özelliklerin ortaya konduğu tanımlamalara maruz kalmaktadır. Böylelikle, mekâna yüklenen anlamlar ve işlevler bahsi geçen mekânı şekillendirmekle birlikte, mekânın kullanıcısı olan insanın da mekân tarafından şekillenmeye başladığını görmemiz pekâlâ mümkündür. İnsan zihninde simgesel olarak algılanan mekânın yapılan tanımlamalar ya da gündelik hayat içerisindeki konumu ile edinilen mekân bilgisi, mekânı insan fiillerinin düzenleyicisi haline getirdiği açıkça görülebilir. Başka bir ifade ile mekân, şimdiye değin yapılan tanımlamalar ve anlam yüklemeleri karşısında şu anki kullanıcısına bir şeyler vaaz eder ve bu kullanıcının eylemlerini yönetir hale gelir. Ortaya çıkan bu genel uyarıların dışında yapılan eylemler tabii olarak karşıt bir reaksiyona vesile olabilir. Zihinsel/simgesel anlamların fiziksel gerçeklikle yaptığı simgesel değiş tokuşun başladığı noktada mekâna yönelik amaç, yöntem ve içerik olarak düzenlemeye gidildiği görülebilir. Bu değiş tokuşun sonucunda tam tersi de düşünülüp eyleyen insana dair mekânın amaç, yöntem ve içerik olarak eylemleri düzenlemeye çalıştığı da söylenebilir. Böylelikle, zihinsel olanın fiziksel gerçeklikle yaptığı değiş tokuş, mekânı eyleyen ya da mekânda eyleyen insanın mekâna dair politik bir üretiminden bahsedebileceğimiz gibi mekânın bizatihi kendisinin de politik tavırlar ürettiği söylenebilir. Mekânın, politik yönelim ortaya koyabilen insanın zihin süreçlerine müdahale ederek, düzenleyerek ve eylemlerini kontrol altına alarak, insana dair politik eylemler üreten bir varlığa dönüştüğü düşünülebilir. Dolayısıyla mekânın, varlığı ve tasarımıyla, politik bir tavır ortaya koyduğu açıklık kazanmıştır. Örneğin: “bir parkta dolaşırken parktaki bank bir mekân ve bir imkân olarak "yer"i işgal eder. Bankın üzerinde bir evsizin uyuduğu görülürse, bank evsiz için uyuma mekânına dönüşmüş demektir. Buna karşın "bank uyuma mekânı değil, oturma mekânıdır!" denilirse o andan itibaren mekân fiziksel gerçekliğinden sıyrılmış bir anlama bürünmüş olur”22. Verilen örnekteki asıl husus, mekânın 20 TDK sözlüğü, http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK. GTS.573ac777dfb784.79533547, 14. 05. 2016. 21 Kubbealtı Lugati, http://www.kubbealtilugati.com/sonuclar.aspx?km=cami&mi=0, 14.05.2016. 22 Emin Selçuk Taşar, Aslında Neyi Konuşuyoruz: Türkiye’de Cami Tartışmalarına (2009-2013) Yönelik Bir Söylem Analizi, s. 58. 77 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran simgesel biçiminin eyleyene olan vaazidir. Bütün yukarıdaki verilere dayanarak mekân politikası, mekânın işleyişi ya da anlamına dair mekânın bizatihi kendisinin dikte ettiği bir unsur haline geldiği nokta olarak düşünülebilir. Dolayısıyla mekân, hem mekân olma bakımından hem de ona eklenen özellikleriyle yani tasarımı ve konumu bakımından politik bir üretimde bulunur. Bu üretim biçimlerinin, pekâlâ mekânı var eden fail ile ilgili olduğu düşünülebilir. Fakat bütün mimarlık pratikleri, toplumsal pratiklerin dışında olamayacağından dolayı, mekânın ortaya çıkışında dahi kendisini imar ve inşa edecek fail üzerinde nitelik ve vasıflarına dair bir düşünce oluşturarak kendi politik eyleminin icracısına bunu dikte etmektedir. Örneğin; bir masanın masa olabilmesi için belli bir yükseklikte belli bir alan ya da düzlem oluşturması gerekmektedir. İlk bakışta bu yüksekliğin var olması ve düzlemin şekline ve formuna karar vermesi gereken sanatkârın kendi politik tavrını ortaya koymakta olduğu söylenebilir. Fakat sanatkârın masaya dair düzenlemesi/politik tavrı karşısında, masa olmaklığın vaaz ettiği yükseklik ve düzlem sanatkâra yönelik başka bir politiklik üretmektedir. Bir masanın formunun, şeklinin, kullanım biçiminin, konumunun ve taşıyıcı etkenlerinin neredeyse tamamı ister sanatkârın elinden çıksın isterse de nesnenin bizatihi kendisinden kaynaklansın politik eylem düzenlerinin sonucu olarak ortaya çıkar. Mekânın ya da nesnenin vaaz ettiği politik tutumun, nesne ile karşılaşıncaya kadar süregelen bilgi üretimi ya da söylemin oluşturduğu bir vaazidir. Dolayısıyla nesneden bahsederken, nesnenin yüklendiği söylemler ve simgelerle oluşan bir varlık olarak bahsetmekten ziyade, nesnenin fiziksel gerçekliği olmayan, yüklendiği söylem ve simgelerle bir vaaz edici olduğu pekâlâ mümkün görünmektedir. Bu noktada nesneye ait üretilecek politik tavırların yokluğunda nesnenin ya da mimarlığın da ortadan kalktığını söylemek çok da yanlış olmasa gerektir. Nesnenin/mimarlığın varlığı, politik olmaklığın getirdiği bir tutum ve bu olmaklığın bilgi üretimidir. Böylelikle mimarlığın üretimi dâhilinde olan mimarlık bilgisi ya da fiziksel çevre inşası, simgesel değiş tokuşun dönüştürdüğü bir alanda, gerçeklik alanının dışında vuku bulan politik düzlemde kendini göstermektedir. Çamlıca Camii Örneğinde İhtiyaç ve Mekân Politikası İlişkisi23 Mimariyi konuşurken neyin ya da nelerin konuşulduğunu tespit etmek, mimarlığın girift yapısı içerisinde kolayca çözülecek bir sorun değildir. Nitekim Düzenli bu zorluğu şöyle dile getirmektedir: 23 Bu tartışmanın bir kısmı, Emin Selçuk Taşar, Aslında Neyi Konuşuyoruz: Türkiye’de Cami Tartışmalarına (2009-2013) Yönelik Bir Söylem Analizi, isimli Yüksek Lisans Tezi’nde tartışıl- mıştır. 78 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran “Bugüne kadar mimarlığın çeşitli tanımları yapılmış ve yorumlama çerçeveleri kurulmuştur. Bu tanımların ve yorumların içeriği çağa, topluma ve insana göre farklılıklar göstermektedir. Bu tanımlar ve yorumlar mimarlığın özellikle 20. yüzyıldaki konumunu anlamak için kullanılabilir. Mimarlığa bakıştaki bu ayrışmalar ve bakış açılarının yönelimleri ve dolayısıyla çeşitli tartışma alanları ve sorular gündeme gelmektedir. Mimarlık sanat mıdır, bilim midir? Mimarlığı belirleyen estetik alan mıdır, ahlaki alan mıdır yoksa bilimsel alan mıdır? Bu alanlar ayrıştırılabilir mi? Mimarlığın özerkliğinin (otonomisinin) sınırları nedir? Mimarlık belli bir topluma mı aittir? gibi sorular arttıkça mimarlığı anlamak ve yapısını kavramak da bir o kadar zorlaşmaktadır”24. İhtiyaç gibi birçok kavramın mimari ile ilişkisi bu giriftliği artırmakta ve neredeyse her konuşma ya da tartışma güzergâhında mimarlık yeniden inşa edilmektedir. İhtiyaç kavramının, özelde mimari pratiklerde genelde ise insanın nesne ile olan ilişkisinde, nesnel verileri ortaya çıkarması imkânsızdır. Bundan dolayı tek ve sabit bir mimarlık pratiğini düşünmek de beyhude olarak görülmektedir. İhtiyaç kavramının, eylemin değil eyleyenin sınırları dâhilinde olması ve arzu-niyet-ihtiyaç gibi kavramsal ilişkileri önceki bölümlerde kurulmuştu. Arzuniyet-ihtiyaç ilişkisi kurulmaksızın sadece ihtiyaç kavramı, olaydan habersiz ve ihtiyacı olduğu ya da olmadığı düşünülen şahsın neredeyse rızası olmaksızın bir konuşma güzergâhı tayin eder25. İhtiyaç kavramının kullanıldığı alanların neredeyse tamamında politik bir tutumun varlığı açıktır. Eyleme değil eyleyene olan müdahale, eyleyenin eylemini biçimlendirmesini içeren bir politiklik olarak görülmektedir. Arzu ve niyet kavramlarının ihtiyaç kavramı ile ortaya çıkan ilişki biçimi mekân politikasının da mücessem kılınması bakımından, mimari bir pratik olan Çamlıca Camii tartışmaları, paha biçilmez bir veri sunmaktadır. Dolayısıyla verilen her bir örnek ya da aktörle/eyleyenle birlikte mimarlığın farklı bir yüzüyle karşı karşıya kalındığı söylenebilir. Örneğin Faruk Çakır Yeni Asya gazetesinde Çamlıca Camii meselesine ihtiyaç kavramı açısından bakarak şunları dile getirmektedir: “Her ne kadar yeryüzü bir mescid ise de, namaz kıl- mak için mekânlara da ihtiyaç vardır. Bütün dünyada İslâma teslim olanların sayısı arttıkça mescid ve camilerin de sayısı artar. … Bazıları cami sayısının fazlalığından şikâyet etse de bu haklı bir şikâyet değildir. Fıkhî ölçülere uygun Halil İbrahim Düzenli, Mimar Mehmet Ağa ve Dünyası: Risâle-i Mi’mariyye üzerinden 16. ve 17. Yüzyıl Osmanlı Zihniyet Kalıplarını ve Mimarlığı Anlamlandırma Denemesi, Karadeniz 24 Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktor Tezi, Trabzon, 2009, s. 13. 25 Ayrıca Bkz., Jean Baudrillard, Üretimin Aynası ya da Tarihi Materyalist Eleştiri Yanılsaması, İzmir, 1998, s. 63-77. 79 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran olmak şartıyla ihtiyaç duyulan her yere mescid ve cami yapılması doğrudur”26. Bahse değer ihtiyaç kavramı Çakır’ın kullanımında içerisine inançsal bazı unsurların katılmasıyla neredeyse kantitatif bir değerlendirmede kendine yer bulur. Eyleyenlerin neredeyse tamamının homojenize kılındığı tutum, Çakır’ın dilinde bir hukuk sistemine dayandırılıp adalet talebini okuyabilmek çok da hatalı olmasa gerek. İhtiyaç kavramının Çakır’ın dilinde vazgeçilemez bir düzenleme olarak görülmesi “Fıkhî ölçülere uygun olmak şartıyla ihtiyaç duyulan her yere mescid ve cami yapılması doğrudur” “makro”27 düzeyde bir istek/arzu veya niyetten bahsettiği cümleyi okuyucuya sunmaktadır. İhtiyaç kuramının bu girift hali cami tartışmalarında, makro teori bağlamında, bir örnekle desteklenecek olursa Necdet Saraç’ın “Çamlıca'ya ‘Dev Camii’... ” isimli köşe yazısına bakılabilir. Saraç: “3bin 87’si İstanbul'da olmak üzere, toplam 83 bin 574 caminin olduğu Türkiye'de ne İstanbul'un, ne de Hakkâri’nin yeni bir camiye ihtiyacı olduğunu ‘sağır sultan’ bile biliyor ama konuşmuyor! Kadınları ve 18 yaş altı çocukları genel nüfustan çıkartarak hesapladığımızda yaklaşık 290 kişiye bir caminin düştüğü Türkiye’de, sanki Çamlıca’yı halka açmak için cami yapmak zorunluymuş gibi bir hava yaratmak vicdansızlıktır değil mi?”28 der. Saraç, basit bir matematik işlemiyle yaptığı hesaplama ile ihtiyaç kavramının aslında girift olmayan basit işlemlerle, nicel ve “nesnel” bir örneğe nasıl dönüştüğünü göstermeye çalışmıştır. Benzer bir karşı tavır, ihtiyaç kavramı kullanılmadan, dönemin Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara ile yapılan röportajda görülmektedir. Kara, Çamlıca’ya gelen ziyaretçi sayısının kış aylarında 100 bin, bahar ve yaz aylarında ise 300-400 bin kişi olduğunu belirterek, yapılmak istenen caminin böylelikle ihtiyaca cevap vereceği kanısını taşımaktadır29. Bahse değer her iki tavır Faruk Çakır, Çamlıca’dan önce Taksim’e cami yapılsın!, Yeni Asya Gazetesi, İstanbul, 01. 06. 2012, s. 8. 27 Mikro ve makro ihtiyaç teorisini Taşar, Ian Fraser’in dilinden şöyle aktarır: “ihtiyaçları tanım- 26 layamayız, çünkü ihtiyaçları anlamak için bu ihtiyaçların bağlantılı olduğu amaçları anlamamız gereklidir; ancak amaçların normatif değerlendirmesi toplumda bir uzlaşı bulamayabilir. Amaçların değerine ilişkin bir uzlaşma yoksa o halde, ihtiyaçlar konusunda da bir uzlaşma yoktur. Bu nedenle, isteklerle kıyaslandığında ihtiyaçların nesnel olduğu savı şüpheli görünmeye başlar”. Fraser, bu noktadan yola çıkarak ihtiyaç kuramlarını makro ve mikro diye ikiye ayırır. Ona göre “'Makro' bir ihtiyaç teorisi, kültürel içerik ve öznellikten bahsetmeksizin ihtiyacı evrenselleştirmeyi amaçlar. Diğer yandan 'mikro' bir teori, bir kültür içinde ya da bireysel olarak insanların ihtiyaçlarını nasıl yaşadıklarına odaklanır ve bu nedenle tikeldir. İhtiyaçları nesnel olarak görmeye çabalayan 'makro' teoriyken, 'mikro', öznelliğin önemini vurgular. Bkz. Emin Selçuk Taşar, A.g.e., s. 77 ve ayrıca Bkz. Ian Fraser, Hegel ve Marks İhtiyaç Kavramı, s. 25-26. 28 Necdet Saraç, "Çamlıca'ya ‘Dev Cami’…", Yurt Gazetesi, 04. 06. 2012. 29 Şamil Kucur, “İstanbul'un Yeni Sembolü Çamlıca'daki Cami Olacak”, Yeni Şafak Gazetesi, 28. 06. 2012. 80 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran makro ihtiyaç teorisi bağlamında kendi doğruluğunu ortaya koyabilir fakat mikro ihtiyaç teorisi açısından aynı şey söylenemez. Toplumsallık içerisinde ya da bireylerin ihtiyaçlarını, nasıl yaşadıklarını görmezden gelerek tikellikleri ortadan kaldırır ve tümel bir yargıya varır. İhtiyaç kavramı Saraç'ın elinde rasyonel, hesaplanabilir bir hal almış ve yaptığı hesaplarla tartışmayı kapatıcı bir üslup kullanmıştır. İhtiyaç kavramı, metinlerin birçoğunda yazarlar tarafından benzer tavra maruz kalmıştır. Bu tavır, tartışmaların sıradan olan politikliğinin doğruluk rejimi kurma tavrı olarak da okunabilir. “'A'nın 'Y' için 'X'e ihtiyacı var”, önermesi cami bağlamında: (A) Namaz kılan cemaatin, (Y) ibadetini yerine getirebilmesi için (X) camiye ihtiyacı vardır, şeklinde dönüştürülebilir. Özne olan “cemaat kimdir?” ihtiyaç kavramının eyleyeni olduğu için önemli görünmektedir. Cemaat kavramı da tıpkı ihtiyaç kavramı gibi nesnel bir kavram olarak görülmekte ve tikelliklerinden arındırılmaktadır. Yazarlara göre, davranış biçimlerinin veya isteklerinin hesaplanabilir olması, bir insan topluluğu (cemaat) hakkında konuşma imkânı sağlar. Cemaat adına konuşan metin yazarları, yine cemaat bireylerinin tikelliklerini ve toplumsallıklarını görmezden gelerek tümelleştirir. Kalıcı, değişmeyen, dönüşmeyen, sabit insan yığınları adına konuşurlar. Oktay Ekinci cemaat kavramına; “her cami 'cemaat'iyle yaşar. Çamlıca'da ise 30 bin bir yana, 3 bin kişilik cami bile dolmaz!”30 şeklinde yaklaşır. Cami yapımının “kalıcı, değişmez cemaat”in sayısal verileriyle cami arasında ilişki kuran Ekinci, hesaplanabilir bir cemaatten yola çıkarak cami yapımına ilişkin sonuçları sunar. Toplumsallığın getirdiği dönüşüm ve hareketlilik Ekinci'nin verileri üzerine tikel etkilerde bulunmaz bunun yerine tümel sonuçlara varır. Bir başka örnekte ise Ahmet Turan Alkan; “Ecdâd, günümüzde çokça rastladığımız üzere, cemaatin talebini dikkate alma- dan şân olsun diye cami yaptırmamış; o türden görgüsüzlükler bizim kuşakların yüzünü kızartan türden hamlıklardır”31. Turan'ın “mutlak iyi” niyetiyle kullandığı “ecdad” kavramı ile kendi tahayyülünde inşa ettiği bir toplum içerisinden, yine kendi tahayyülünde icat ettiği bir topluluğa konuşmaktadır. Cemaat talebinden kasıt, bütün tikellikleriyle katılımcı bir durum yaratmak ise bunun nitelik açısından önemli bir noktaya temas ettiği söylenebilir. Fakat buradaki problem cemaatin yine aynı şekilde hareket eden bir organizma gibi görünmesi ve tikelliklerin görmezden gelinmesidir. İpek İzci Radikal Gazetesi'nde Ahmet Turan Köksal'la yaptığı röportajda bir soru üzerine Köksal şunları söylemektedir; “Caminin özelliği bir cemaati 30 Oktay Ekinci, "Çamlıca'ya Cami Yarışması!", Cumhuriyet Gazetesi, 05. 08. 2012. Ahmet Turan Alkan, "Başbakan'ı Severim; Çamlıca'yı Daha Çok Severim", Zaman Gazetesi, 10.06.2012. 31 81 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran yakalamasıdır, gösteriş yapmak değil. Benim için cami mimarisi demek göz önünde bulunmamak ve sadece cemaatle ilgili bir fonksiyonu ortaya koymaktır ”32. Cami meselesine diğer bir indirgeme şekli olarak bakılabilecek durum ise Ahmet Turan Köksal'ın bakışıdır. Köksal mimari bir yapıyı, cemaat bağlamında fonksiyon meselesine indirgeyerek mimarlık alanını sınırlandırmış ve toplumsallığını görmezden gelmiştir. Yukarıda da bahsedildiği gibi cemaati kullanıcı konumda görmekle fonksiyonalist davranarak meselenin sosyal, toplumsal, ekonomik vb. gibi diğer veçhelerini görmezden gelmektir. Cemaat ve ihtiyaç kavramları kendi sıradan mecraları olan politikliğin dışında hakikat olarak verilmeye başlandığı anda, tartışmanın kapanması kaçınılmazdır. Oysaki tartışmanın bütün tikellikleriyle ele alınması kullanılan kavramları hakikat rejiminden çıkarıp normalleştirmekle mümkündür. İhtiyaç ve cemaat ilişkisi için bu kavramlarla konuşan aktörlerin ekseriyetle birçoğu eyleyen ve eylem arasındaki farkı ortadan kaldırmış eyleyen ve eylemi birbiri içerisinde neredeyse anlamsız bir ilişki içerisine sokmaktadırlar. Nitekim Pakize Suda da benzer bir tavır içerisinde şunları söylemektedir: "Çamlıca'da camiye ihtiyaç var mıydı?" Hayır yoktu. Yani Çamlıca'da "sokakta kalmış bir cemaat"ten söz edildiğini hiç duymadık. Âmâ camiyi "cami" olarak düşünmeyin. Maksat oraya "anıtsal bir yapı" kondurmaktır33. Eyleyenlerin tikelliklerinin görmezden gelindiği ve politik erkin ihtiyaç kavramından azade bir eylemde bulunduğu yanılgısı ortaya konmuştur. İnşa edilmek istenen cami yapısının sadece reel politika alanına dâhil edilmesi mimarlığın da reel politik alan içerisinde konumlandığı iddiası taşır ki bu şekilde bir kabul çok da yanlış olmaz. Fakat “sokakta kalmış bir cemaat” tabiriyle ortaya konan düşüncenin de aynı politik alan içerisinde olduğu da görmezden gelinemez. İhtiyaç kavramının, aktörlerin elinde, her defasında benzer problemin içerisinde düştüğü görülebilir. Mimarlığın konuşulduğu fiziksel gerçekliğin veya niceliksel verilerin oluşturduğu bir alan ile politik mimarlık alanı gibi dual bir çerçeve çizilerek fiziksel gerçeklik ve niceliksel verilerin hakikate temas ettiği düşünülmektedir. Bu da zihinlerin kantitatif değerlendirmelerin ölçülebilir ve sayılabilir olması hasebiyle ne kadar çabuk kabul edilebilir olduğunu göstermektedir. Bu konuda bir kaç örnek verilecek olursa, Kazım Güleçyüz ihtiyaç ve cami ilişkisini şöyle vermektedir; “Oysa yine Erdoğan, İstanbul’un modern ve mâbedsiz semtlerinden Ataşehir’e de Süleymaniye ayarında bir cami yaptıracaklarını söylediğinde böyle tartışma ve eleştiriler olmamış, tersine bunun bir ihtiyaç olduğunda hemen herkes ittifak ettiği için, bu proje destek bulmuştu… Ama Çamlıca Camii tartışılıyor; neden? Çünkü orada 32 33 İpek İzci, "Gösteriş İçin Cami Yapılmaz", Radikal Gazetesi, 27.06.2012. Pakize Suda, Çamlıca’ya Cami Konusu, Habertürk Gazetesi, İstanbul, 08.07.2012, s. 3. 82 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran ihtiyaçtan ziyade “gösteriş” saikinin öne çıktığı, Anadolu yakasına da camili ve minareli bir silüet kazandırarak bir de bu şekilde tarihe geçme arzusunun söz konusu olduğu şeklinde yorum ve değerlendirmeler yapılıyor”34. Yine ihtiyaç kavramının ideal ve kabul edilebilir olduğu, gösteriş gibi bir kavramın ise ihtiyaç kavramına nispetle ötelendiği, İpek İzci’nin “Gösteriş için cami yapılmaz” adlı köşe yazısında şöyle görülmektedir: “Diyelim ki Taksim'e günde bir milyon kişi gidiyor. 0 bir milyon kişinin ne kadarının camiye ihtiyacı var, ona bakılmalı. Mesela her gün orada ne kadar esnaf var? Eğer gerçekten ihtiyaç varsa, Taksim esnafı "Biz cami olmadan yaşayamıyoruz" diyorsa, ki olabilir, cami yapılması gerekir, Taksim'e ya da Çamlıca Tepesi'ne Selimiye ya da Süleymaniye'nin kopyası yapılırsa yanlış olur ama... Çünkü bu gösterişe girer. Caminin özelliği bir cemaati yakalamasıdır, gösteriş yapmak değil. Benim için cami mimarisi demek göz önünde bulunmamak ve sadece cemaatle ilgili bir fonksiyonu ortaya koymaktır”35. Yukarıdaki ihtiyaç kavramına dair örneklerin yanı sıra: “Cami sadece müşahhas ihtiyaç için yapılmaz. Öyle olsaydı her mahalleye bir mescid yapılır, selâtin camilerine de ihtiyaç duyulmazdı”36. “Yeniler ibadethane ihtiyacına cevap veriyor sadece; inancın estetize edilmiş bir mekânı olmalarının beklenmediği hemen anlaşılıyor. … Yoksa gözlerimizi bozan, içerisine girme hissi uyandırmayan, içindeyken bir an önce dışarı çıkmaya bakacağımız yeni bir camiye ihtiyaç yok…”37. “Taksim'e cami tartışmasının bundan önceki son açılışında projeye karşı çıkanlardan biri de bendim. Konu elbette ki "ihtiyaç var mı, yok mu" konusu değildi. Zaten, Taksim'e cami diye tutturanlar da ihtiyaç meselesini tali bir argüman olarak kullanıyor; hedeflerini açık açık "Pera'nın fethi"olarak ortaya koyuyorlardı. Yükselmekte olan dindar-muhafazakâr siyasi akım, "gavur" semti olarak gördüğü Pera'yı da fethetmek ve oraya Müslüman damgasını vurmak istiyordu… Yaşayan her kuşak kendi beğenisini, kendi ihtiyaçlarını ve kendi estetiğini yansıtır şehre”38. “Çamlıca’yı çok sevebilirsiniz ama Anadolu yakasında, Avrupa yakasındaki gibi daha geniş çapta ihtiyaçlara cevap verebilecek bir cami yok maalesef”39. Kazım Güleçyüz, Cami Tartışması ve Ayasofya, Yeni Asya Gazetesi, İstanbul, 07.06.2012. s.9. İpek İzci, “Gösteriş İçin Cami Yapılmaz”, Radikal Gazetesi, İstanbul, 27.06.2012. 36 Ahmet Selim, İstanbul ve Çamlıca, Zaman Gazetesi, İstanbul, 28.06.2012, s. 23. 37 Fehmi Koru, Tepeler Bazen Tefekkür İçindir, Star Gazetesi, İstanbul, 06.07.2012, s. 3. 38 Gülay Göktürk, Taksim’e ya da Çamlıca’ya Cami, Bugün Gazetesi, İstanbul, 07.07.2012, s. 13. 39 Elif Çakır, Çamlıca’dan Bakınca, Star Gazetesi, İstanbul, 08.07.2012, s. 14. 34 35 83 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran “Bu caminin bir ihtiyaçtan dolayı değil siyasi çıkardan dolayı yapılmak istendiği aşikâr. Başbakan “cami yapacağım” derken halkın değil iktidarın camisini yapmayı planlıyor”40. Gibi çeşitli veçhelerden bir kaç örnek daha eklenip daha nice örnekler sunulabilir. Peş peşe verilmiş örnekler zihinsel bir krampla kullanılan her bir ihtiyaç kavramının aynı gibi görünmesini sağlayabilir. İhtiyaç kavramının en büyük talihsizliği konuşulmaya başlandığı anda hemen kabul veya ret üzerinden kurgulanmasıdır. Bu kabul veya ret, kavramın göstergelerinin çeşitliliğini kapatmakta ve yeni üretimlerin önünü kesmektedir. İhtiyaç kavramı zihne sürekli “eksiklik” göndermesi yaparak zihnin kramp yaşamasına sebebiyet verir. Kavramın bu şekilde kullanılmasındaki iki problem kavramın yassılaşması ve homojen bir yapıda düşünülmesidir. Her yassılaştırma ve homojenize etme çabası kavramla birlikte söylenenleri de yassılaştırma ve homojenize etme riski de taşımaktadır. Oysa her bir örnek kendi içerisinde ihtiyaç kavramını farklılaştırmakta ve her birinin göstergesi içerdiği anlam açısından dönüşmektedir. Örneklerin neredeyse tamamının ortaya çıkardığı en büyük problem, politik olan ile ihtiyaç kavramını birbirlerinden ayırmaktır. Bu kavramların ayrılmasındaki hata ihtiyacın sadece istekle/arzuyla ilişkili olduğu kanısıdır. Oysa niyet olmaksızın istek ve arzunun ihtiyaca yönelmesinin imkânsızlığı ihtiyaç bölümünde ortaya konmuştu. İhtiyaç kavramı, arzu nesnesinin eylemeden önceki aklileştirilme süreci olarak değerlendirildiği takdirde ortaya niyet kavramının irade41 kavramıyla ortaya çıkması kaçınılmaz görünmektedir. Dolayısıyla örneklerinde göMuharrem Bayraktar, Ben O Camide Namaz Kılmam, Yeni Mesaj, İstanbul, 10. 07. 2012, s. 6. İrade Tdk sözlüğüne göre “bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü, istenç, buyruk, istek, dilek” anlamlarına gelmektedir. (Bkz. Tdk Sözlüğü, İrade maddesi, http://www.tdk.gov.tr/index. php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.574c4bc6131fb.24966065, 27.05.2016) Dolayısıyla böyle bir tanımla elde edilemeyecek istek ve irade ayrımını Kâdî Abdülcebbar, Yunus Cengiz’in ifadeleriyle şöyle ortaya koymaktadır: “İstek, algılanan ile ilgilidir; oysa irade, ortaya çıkışını mümkün kılan tüm durumlar ile ilgilidir. 40 41 İrade edilen, zarar veya zarara götüren olabildiği gibi, şehvet ise sadece elde edilişinden yarar umulan ile ilgilidir. Başkasının bir eylemde bulunmasını irade etmek mümkün iken, istek sadece kendimiz ile ilgilidir. Şehvet, nefretin karşıtı; irade, kerahetin karşıtıdır. Eyleyenin, yarar getireceği umduğu eyleme istek duyması ivedilik iken, irade etmesi gecikmeli olabilmektedir. İrade etmek elimizdedir; ancak arzu ve istek (şehvet) elimizde değildir. Eyleyen, zararlı bir eyleme hemen istek duyabilir. Hiç yapamayacağı bir eyleme istek duyabilir; ama yapamayacağı bir eyleme irade edilmez. Eylemin yapılma sebebi ile iradeninkinin aynıdır; ama aynısı arzu ve istekler için söylenemez. Şehvet, bazen etkin iken bazen zayıf olabilir. Ancak irade hali değişmez. Haz, beraberinde şehveti/isteği getirir; irade getirmez. İradenin kendisi irade edilebilir, ancak isteğe istek duyulmaz. Eylemin bir türünü irade etmek mümkün iken, bir türünü irade etmemek mümkündür. Ancak istekler böyle değildir”. (Bkz. Yunus Cengiz, Mu’tezile’de Eylem Teorisi Kâdî Abdulcebbâr Örneği, s. 320-321). Böylelikle ihtiyaç duyulan nesne ya da şeylerin saf arzu/istek/şehvet nesnesi değil irade edilen şeyler olduğu görülebilir. Çünkü daha önce de değinildiği gibi ihtiyaç bir eksikliğin ortaya çıkmasında vuku bulan bir olaydır. Eksikliğin belirlenebilmesi için aklın devrede olması şart görünmektedir. Niyet bu akli olana temas ettiğinden dolayı arzu ile ihtiyaç arasında bir araç görevi görür. 84 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran rüldüğü üzere her ihtiyaç kavramının konuşma mecrası akli olana temas eder. Akli olanın teması fiziksel gerçekliğin varlığına delil olamayacağı için, fiziksel gerçeklik olarak kabul edilen ya da edilebilecek söylemlerin tamamı mekân politikası içerisinde kendi zeminini bulmaktadır. İhtiyaç kavramı ile yapılan en büyük tespit, bu kavramın eyleyeni olan cemaatin varlığı camiyi ihtiyaç haline getirdiği düşünülebilir, fakat caminin varlığı da bir bakıma cemaatin ihtiyacını ortaya koyar. Bu, mekânsal olan ile eyleyen arasındaki değiş tokuşun, düşsel bir vakıa olduğu gerçeğini ortaya koyan bir delildir. Her eyleyenin niyetinin ya da amacının her zaman akledilemeyecek oluşu bahse değer düşselliği tekrar ve tekrar kurmaya yardımcı olur. İhtiyaç kavramı ister kantitatif düşünülsün isterse de amaca yönelik bir niyet okuması yapılsın mekânın kullanıcılarının, mekânı tasarlayanın, mekânı inşa edenin ya da ettirmek isteyenin amacına dair bir okumanın imkansızlığı ile karşı karşıya kalındığı aşikardır. Mimarlık gibi toplumsal bir meselenin amacını belirleme diğer alanlara göre nispeten daha zor olacağı için mimarlığın icrasındaki her aktörün önemli varsayılabileceği bir durumda ihtiyaç kavramı ancak ve ancak mekân politikası içerisinden tartışılabilir bir kavram olarak durmaktadır. İhtiyaçlar örneklerde de görüldüğü gibi sadece ve sadece fonksiyonel durumlara karşı kullanılmaktadır. Oysa problem şu ki ihtiyaç gibi amaca yönelik bir kavramın kantitatif değerlendirmelerle bir hakikat alanına çekilmesi tartışmayı kapatıcı bir etki olarak görülmelidir. Bu noktada ihtiyaç kavramının kendisini tartışmak, mimarlık açısından tartışma güzergâhını mekân politikası açısında değerlendirmek, tartışmayı kapatmanın aksine farklı güzergâhlar koyması bağlamında önemli görülmektedir. Zira mimarlık işlev gibi bir ihtiyacın yanı sıra sayılamayacak kadar çok ihtiyacın konusu olabilir. Böyle bir konu yelpazesinde haklı çıkma düşüncesi beyhude bir çaba olarak düşünülmelidir. Sonuç Yerine Mekân politikası, mekânı kavrama biçimlerinden yalnızca birinin teşekkülü iddiasındadır. Mekân politikasının ilişkilendiği her kavram kendi otonom bölgesinde politiklik pratiğini yeniden ve yeniden başka veçhelerle üretir. Bu sebepten ötürü mekân politikası meselesine dair bir son yazmak verimsiz ve bir o kadar da kapatıcı durmaktadır. Her temasla oluş ve bozuluşun çeşitli düzlemlerinde gezinen bir kavram ve bu kavramın ilişkilendiği diğer bütün kavramsal ağ düzeni sonuç yazma istidadını neredeyse imkânsız kılmaktadır. Mimarlıkpolitiklik-“kavram” ilişkisi kendi bilgi alanlarını her defasında yeniden oluşturmaktadır. Mimarlık bilgi alanının fiziksel olana teması, hem teorik hem de pratik söylem kurma yeteneğini ortaya çıkarır. Teorik bilgi alanı içerisinden üretilen mimarlık düşüncesi, pratik olanın anlaşılabilmesi için bir yol haritası çizme 85 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran istidadına sahiptir. Teorik olanın fiziksel yansıması zorunlu olmasa da fiziksel olanın zorunlu olarak teorik bir arka plana sahip olduğu varsayımı, birçok yanılsamalar üretme tehlikesine rağmen, mimarlık bilgi üretimi açısından kıymetlidir. Sanat eseri veya kabul edilebilirse mimarlık ürünleri, hakkında söylenebilecek verilerin büyük bir çoğunluğunu bu yollarla üretir. Bir nesnenin varlığını ortaya koyan sanatçı, eserini icra ederken aldığı bütün kararların arkasına kendi gayesini/amacını iliştirir. Nesnenin varlığı için gerekli koşul olan bu gayenin, ortaya çıkan nesnenin, karşılaştığı her aktör ile değiştiği, dönüştüğü, bozulduğu, yamuklaştığı, sızdırdığı gerçeği ile karşılaşılmak zorunluluğu zuhur etmektedir. İhtiyaç ve benzeri kavramlar gaye eksenli karşılaşmalardır. Bu kavramlar, çabucak hesaplanabilir olmaktan ziyade, kavram ilişkilerini ve mekân tartışmalarını daha fazla giriftleştiren ve yöntemi ortadan kaldıran güzergâhlar olduğu açıktır. Dolayısıyla, fiziksel çevre üretimi yapan mimarlık bilgisi alanı, hangi şart ve durumda olursa olsun gayenin varlığının bir sonucu olarak, politik olanla temas etmek zorunda kalacaktır. Zira politik üretimler, yönetim (ev ve şehir) ve ahlak ilişkisi içerisinde konumlanır42. Yönetim ve ahlak ilişkisi açısından, fiziksel mekânlar üzerine yapılan her türlü üretim, politikliğin içerisinden bir üretim olacaktır. Mimarlık pratiklerini konuşmak politik üretimler hakkında konuşmak olduğu gerçeği, bahse değer üretimlerdeki gerçeklik algısının ortadan kalktığını işaret etmektedir. Ya da başka bir ifade ile mimarlık pratiklerinin aktörleri kadar, o aktörlerin bulunduğu zaman ve mekânsal anlar kadar gerçeklik ve hakikat vardır. Kaynaklar Alkan, Ahmet Turan (10.06.2012), "Başbakan'ı Severim; Çamlıca'yı Daha Çok Severim", Zaman Gazetesi. Baudrillard, Jean (2008), Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm, (Çev. Oğuz Adanır), İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi. Bayraktar, Muharrem (10.07.2012), Ben O Camide Namaz Kılmam, Yeni Mesaj. Cengiz, Yunus (2012), Mu’tezile’de Eylem Teorisi Kâdî Abdulcebbâr Örneği, İstanbul: Düşün Yayıncılık. Cizîrî, Mela Ahmedê (2009), Diwan, (Ed. Ali Karadeniz), İstanbul: Nûbihar Yayınları. Çakır, Elif (08.07.2012), Çamlıca’dan Bakınca, Star Gazetesi. Çakır, Faruk (01.06.2012), Çamlıca’dan Önce Taksim’e Cami Yapılsın!, Yeni Asya Gazetesi. Divleli, Melek Kutlu (2011), 2000’ler İstanbul’unda Yedi Cami, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi SBE, İstanbul. 42 Bkz. Hızır Murat Köse, “Siyaset” Maddesi, İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2009, c. 37, s. 294 86 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran Doç. Dr. Baruh, Lemi, Dr. Tunçel, Hakan (2012), Psikoloji, (Ed. Doç. Dr. Zeynep Cemalcılar), Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. Düzenli, Halil İbrahim (2009), Mimar Mehmet Ağa ve Dünyası: Risâle-i Mi’mariyye üzerinden 16. ve 17. Yüzyıl Osmanlı Zihniyet Kalıplarını ve Mimarlığı Anlamlandırma Denemesi, Doktor Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi FBE, Trabzon. Ekinci, Oktay (05.08.2012), "Çamlıca'ya Cami Yarışması!", Cumhuriyet Gazetesi. Fraser, Ian (2008), Hegel ve Marks İhtiyaç Kavramı, (Çev. Beyza Sümer Aydaş), Ankara: Dost Kitabevi Yayınları. Göktürk, Gülay (07.07.2012), Taksim’e ya da Çamlıca’ya Cami, Bugün Gazetesi. Güleçyüz, Kazım (07.06.2012), Cami Tartışması ve Ayasofya, Yeni Asya Gazetesi. İslam Ansiklopedisi, “Siyaset” Maddesi, C. 37, İstanbul: İsam Yayınları. İzci, İpek (27.06.2012), "Gösteriş İçin Cami Yapılmaz", Radikal Gazetesi. Koru, Fehmi (06.07.2012), Tepeler Bazen Tefekkür İçindir, Star Gazetesi. Kucur, Şamil (28.06.2012), “İstanbul'un Yeni Sembolü Çamlıca'daki Cami Olacak”, Yeni Şafak Gazetesi. Maslow, Abraham (2001), İnsan Olmanın Psikolojisi, (Çev. Okhan Gündüz), İstanbul: Kuraldışı Yayıncılık. Saraç, Necdet(04.06.2012), "Çamlıca'ya ‘Dev Cami’…", Yurt Gazetesi. Selim, Ahmet(28.06.2012), İstanbul ve Çamlıca, Zaman Gazetesi. Suda, Pakize (08.07.2012), Çamlıca’ya Cami Konusu, Habertürk Gazetesi. Taşar, Emin Selçuk (2015), Aslında Neyi Konuşuyoruz: Türkiye’de Cami Tartışmalarına (20092013) Yönelik Bir Söylem Analizi, Yüksek Lisans Tezi, Mardin Artuklu Üniversitesi FBE, Mardin. URL: http://nisanyansozluk.com/?k=ihtiya%C3%A7&x=0&y=0, Erişim:14.05.2016. URL: http://www.kubbealtilugati.com/sonuclar.aspx?km=cami&mi=0, Erişim:14.05.2016. URL: http://www.kubbealtilugati.com/sonuclar.aspx?km=ihtiya%C3%A7&mi=0, Erişim: 14.05.2016. URL: http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5736e0d3 2987c8. 42687636, Erişim:14.05.2016. URL: http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.573ac777 dfb784. 79533547, Erişim:14.05.2016. URL: http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.574c4bc 6131fb8. 24966065, Erişim:27.05.2016. 87 Sosyoloji Divanı | | Ocak-(aziran YAZARLAR Abdullah Asım Divleli: Arş. Gör. , Mardin Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fak“ltesi. Ahmet Çaycı: Prof. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi Sanat Tarihi Böl“m“. Ahmet Demirhan: Sosyolog, Yazar. Aynur Can: Doç. Dr., Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fak“ltesi Yerel Yön. Böl“m“. Bedir Sala: Arş. Gör. , (akkari Üniversitesi İlahiyat Fak“ltesi Felsefe ve Din Bilimleri. Ejder Ulutaş: Arş. Gör. Dr., Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Böl“m“. Emin Selçuk Taşar: Arş. Gör. , Mardin Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fak“ltesi. Erhan Berat Fındıklı: İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tarih Böl“m“. Faruk Turğut: Arş. Gör., Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Böl“m“. Fatih Özkafa: Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi G“zel Sanatlar Fak“ltesi. Feyza Yarar: Mimar. Feyzeddin Aytepe: Arş. Gör., Dumlupınar Üniversitesi Sosyoloji Böl“m“. G“lhan Tuba Çelik: Öğretmen, Yazar. (alil İbrahim D“zenli: Yrd. Doç. Dr., Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Mimarlık Böl“m“. (“seyin Özil: Arş. Gör., Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Böl“m“. İbrahim Nacak: Yrd. Doç. Dr., KTO Karatay Üniversitesi Sosyoloji Böl“m“. Köksal Alver: Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Böl“m“. Lerzan Aras: Doç. Dr., Lefke Avrupa Üniversitesi Mimarlık Fak“ltesi. M. Taner T“rk: Arş. Gör., Selçuk Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Böl“m“. Melek Kutlu: Y“ksek Mimar. Murat Şent“rk: Yrd. Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Böl“m“. Ömer Faruk G“nenç: Arş. Gör., Mardin Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fak“ltesi. Salim Danış: Arş. Gör., Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyoloji Böl“m“. Seyfettin Kurt: Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Böl“m“ Doktora. Sıtkı Karadeniz: Yrd. Doç. Dr. , Martin Artuklu Üniversitesi Sosyoloji Böl“m“. Tuba Duman: Öğr. Gör. Dr., Ankara Sosyal Bilimler Üniv. Sosyoloji Böl“m“. Uğur Tanyeli: Prof. Dr., İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fak“ltesi. Vedia Derda Taşar: Arş. Gör., Mardin Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fak“ltesi. Zeki Saka: Sosyolog, Yazar. 416