OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA ANKARALI TÜCCARLARIN
FAALİYETLERİ KAPSAMINDA İÇ TİCARETE KONU OLAN EMTİA (1700-1750)
Rümeysa KARS1
Özet
Ankara, Osmanlı devrinde Anadolu’nun önemli bir ticaret merkezidir. Öyle ki Ankara tüccarı, ticarî sahada etkin olarak varlık
göstermiştir. Civar çiftliklerde küçükbaş ve büyükbaş hayvan yetiştirilmesi dolayısıyla Ankara, tiftik keçisi yetiştiriciliğinde
uzmanlaşmış bir Osmanlı kenti olarak karşımıza çıkmaktadır. Zaten Ankara bölgesinin ticaretinde geleneksel olarak tiftik ve
yün önemli yer tutmaktaydı. Tiftik keçisinin tüylerinden üretilen sof, şali, astar gibi kumaşlar, Ankara ticarî antreposunun
vazgeçilmez bir ürünü olarak bu alanda ticarî faaliyet yürütme gayesindeki tüccara kazanç sağlıyordu. Anadolu’nun merkezi
hüviyetinde sayılacak bir konumda bulunan kentin, aynı zamanda ticaret yollarının geçiş güzergâhında bulunması ve ticarî
anlamda önem arz eden sof, şali, asdar üretiminde merkez vasfı taşıması, bu kentte hem yerli hem de yabancı tüccarın yoğun
olarak faaliyet yürütmesine imkan sağlamıştır. Dolayısıyla bu çalışmada 18 yüzyılın ilk yarısında Anadolu’nun orta büyüklükteki
bir şehri olan Ankara tüccarlarının ticarî faaliyetlerinin kentin bölgelerarasındaki işlerliği ekseninde iç ticarete konu olan
ürünleri ele alınmıştır. Adı geçen dönemde bu kentte hangi mallar üzerine endeksli bir iç ticarî ağın var olduğu kente ilişkin
şer’iyye sicilleri ve kaynak eserlerdeki verilere bağlı olarak sorgulanmış ve gerekli incelemelerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: İç ticaret, Şehir, Tüccar, Ekonomi, Şer‘iyye Sicili.
The Goods Which Were The Subject of The Domestic Commerce in The Content of
Merchants Who Were From Ankara in Ottoman Empire
Abstract
Ankara is an important trade center of Anatolia during the Ottoman period. So much so that the Ankara merchant was active
in the commercial field. Due to the rearing of cattle and cattle in the surrounding farms, Ankara emerges as an Ottoman city
specializing in angora goat breeding. Traditionally, mohair and wool had an important place in the trade of the Ankara region.
Fabrics such as sof, şali and primer produced from the feathers of Angora goat, as an indispensable product of Ankara
merchant warehouse, provided gains to traders who were aiming to execute commercial activity in this area. The city, which
is in a position to be considered as the center of Anatolia, has also been in the transition route of trade routes, and it has a
central importance in the production of sof, şali, asdar, which is important in commercial terms, and it has enabled the
domestic and foreign traders to operate intensively in this city. Therefore, in this study, in the first half of the 18th century,
the trade activities of the traders of Ankara, a medium-sized city of Anatolia, were discussed. In the aforementioned period,
the existence of a domestic commercial network indexed on which goods in this city was questioned depending on the data
of the city records and source works and necessary investigations were made.
Keywords: Domestic Trade, City, Merchant, Economy, Şer’iyye Registers.
1
Dr. Öğr. Üyesi, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Tarih Bölümü, rumeysakars@nevsehir.edu.tr
2
Osmanlı İmparatorluğu’nda Ankaralı Tüccarların Faaliyetleri…
Giriş
Ankara, 18. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bir sancak konumunda idi. Burası ticaret yollarının
güzergâhında bulunması ve ticarete konu olan emtiaları dolayısıyla tüccarlar açısından önem arz etmekteydi.
Ankara’nın yerlileri de bu alanda faaliyet yürütüyor olmalıydı ki; Ankara’ya ilişkin Evliya Çelebi, Ankara halkının
çoğu kara ve deniz tüccarıdır. İzmir’den, Frengistan’a Mısır’da, Sırbistan’da hasılı her bir yerde sofları makbul
olduğu için ahalisi seyahat ve ticaret ederler, ifadelerini dile getirir. (E.Çelebi 1314: 228b)
Ankara, hem konumu itibariyle hem de uluslararası üne sahip tiftik keçisinden elde edilen sof ve şalilerin üretimi
ve pazarlanması noktasında ticarî bir organizasyona sahip olması dolayısıyla önem arz etmektedir. Ankara tüccarı
da sofa konu olan ticarî faaliyetlerini yürütmek amacıyla sıklıkla seyahat gerçekleştirmekteydi. Sadece sof üzerine
yoğunlaşan bir ticarî anlayıştan ziyade ihtiyaç kabilinde şekillenen ürünlerin alışveriş döngüsü kent tüccarlarınca
gerçekleştiriliyordu. Gerek civar coğrafyalardan yerli tüccarlar vasıtasıyla ve gerekse Ankara’daki ticaret
merkezlerine gelen tüccarlar aracılığıyla ticarî malların kente akışı temin ediliyordu. Bu esnada yaşanan birtakım
borç-alacak sıkıntıları, yapılan alışverişin sağlam temele dayandırılması, malların hangi şartlar altında alımsatımının yapılması gerektiği hususundaki kurallar bir şekilde mahkeme huzurunda kayıt altına alınıyordu. Bu
bağlamda Ankara tüccarının faaliyetleri hakkında bilgi edinebilmekteyiz.
1. Ankara Tüccarı’nın Ticaret Güzergâhı
Osmanlı dönemi Türk şehirlerinde de ilk göze çarpan unsur şehrin kalesi, surları ve şehre girişin yapıldığı kapılardı.
Ticarî faaliyetlerin yürütüldüğü mekânlar da bu alan üzerine bina edilmiş bulunmaktadır. İslam şehir tipinin üç
temel ögesi cami, pazar ve hamam, Ankara planında da asıl elemanlardır. (Ergenç 1980: 95) Bir kale ile çevrili olan
kent, bedesten ve uzun çarşının merkez oluşturduğu zanaat ve ticaret mahalli esnaf çarşıları ile bütünleşerek
şehrin hakim unsuru durumuna gelmiştir. (Erdoğan 2005: 250) Şehir aynı zamanda konumu itibariyle de önem
arz etmekteydi. Ankara’dan geçen belli başlı kervan yollarına baktığımızda;
a)
Bursa-Tebriz İpek yolunun Anadolu içindeki bir kanadı Ankara-Çankırı-Çorum-Amasya-Tokat istikametini takip
ederek Erzincan ve Erzurum’a ulaşıyor ve oradan Aras Vadisi’ne giriyordu.
b) Anadolu’yu çaprazlama kat eden Halep-Şam yolu idi. Bu yol Anadolu’yu Kütahya-Afyon-Akşehir-Konya-Adana
istikametinde geçtikten sonra Şam’a ulaşıyordu. Ankara, bu yol ile Kayseri üzerinden bağlantılı idi.
c)
Üçüncü yol, Antalya-İskenderiye deniz yoludur. Ankara, bu yola Konya üzerinden bağlantılıdır. (Ergenç 2012: 4-5)
Nitekim sof üretim ve ticaretine yönelik ekonomik işlevi ve konumu hasebiyle onaltıncı yüzyıl itibariyle Ankara,
Bursa’dan sonra Anadolu’nun en büyük kentidir. (Sargın: 55) Bu durumda Ankara’nın şehirleşmesinde ticarî
organizasyonun katkısı fazladır, diyebiliriz.
Ankara’nın ticarî önem kazanmasında etkisi büyük olan tiftik keçisinin tüylerinden elde edilen sof ve şali
nev’i’nden kumaşlar İstanbul için önem arz etmekte olup, saray kıyafetleri için farklı türevlerde sof kumaşlarının
Ankara’dan temin edildiğini görmekteyiz. (AŞS, nr. 84, s. 41, h. 64; H. 1117/ M. 1705)
Rümeysa KARS
Ayrıca sof ipliğinin ve mamul ürünlerinin satışının gerçekleştirilmesi için de İstanbul önemli bir pazar merkeziydi.
Bu gerekçeyle Ankaralı sof tüccarlarını İstanbul’da görmek mümkündü. Ankaralı bir tüccar, Kilis’te yine bu alanda
faaliyet yürütmek için bulunmaktaydı. (AŞS, nr. 84, s. 43, h. 76; H. 1117/ M. 1705) Uluslararası mahiyet de arz
eden bu ürün Ankaralı sof tüccarınca Mısır/Kahire dolaylarına götürülmekteydi. Bu ürün mukabilinde kahve
alışverişi yapıldığını da görmekteyiz. (AŞS, nr. 80, s. 293, h. 409; H.1112/ M.1700)
Sof ipliğinin boyanması için kumaş boyasına duyulan ihtiyaç dolayısıyla Ankaralı sof tüccarı, Diyarbakır’da mazı
ticareti gerçekleştirmek için bulunmaktaydı. (AŞS, nr. 80, s. 297, h. 419; H.1112/ M.1700)
İzmir de Ankara tüccarı için bir pazar hüviyeti teşkil etmekteydi. Ankaralı tüccarlar, bu kentte sof satışı yapıp aynı
zamanda bu kentten Ankara’ya kalay, çuha ve boya nakli gerçekleştirmekteydiler. Ayrıca duhan/tütün ticareti
gerçekleştirme gayesiyle Ankaralı tüccarın Ayntab’da bulunduğunu görmekteyiz. Ankara civarından kente meyve
ve hububat getiren tüccarlar da mevcuttu. Bu suretle kentin ihtiyacı olan ürünler temin edilebilmekteydi. (AŞS,
nr. 91, s.11, h.33; H. 1128/ M. 1716)
Kumaş ticareti açısından gelişmiş olan Bursa, başkente yakınlığı dolayısıyla ticarî açıdan önem arz etmekteydi.
İpekli dokuma kumaşların satışı için de Ankaralı tüccarın Bursa’da bulunduğunu görmekteyiz. (AŞS, nr. 89, s. 36,
h. 95; H. 1127/M.1715)
Karahisar da Ankara tüccarının sık uğradığı mekânlar arasında olmalıdır. İlgili başka bir belge de; Karahisar
kazasında iken ölen Ankaralı Arton veled-i Martiz adlı zımminin terekesinin varislerine teslim edilmesi esnasında
Beytü’l-mal Emini ile yaşanan anlaşmazlık hakkındadır. (AŞS, nr. 107, s. 80, h. 181; H. 1142/ M. 1730) Ayntab’da
dahi tütün üzerine faaliyet yürütme amacıyla Ankara tüccarının bulunduğunu görmekteyiz. (AŞS, nr. 94, s. 55, h.
157; H. 1131/ M. 1719)
Ankara Tüccarı'nın Ticaret Güzergâhı
10
9
8
7
6
5
4
3
2
1
0
İzmir
İstanbul
Bursa
Diyarbekir
Karahisar
Kilis
Grafik 1 : Ankara Tüccarı’nın Ticaret Güzergâhı (AŞS, 80-134 Numaralı Defterler)
Tokat
Mısır
3
4
Osmanlı İmparatorluğu’nda Ankaralı Tüccarların Faaliyetleri…
Bu grafikteki verilerden hareketle Ankaralı tüccarların çoğunlukla İstanbul-İzmir-Bursa güzergâhında faaliyet
yürüttüklerini söyleyebiliriz. Diyarbekir, Kilis, Karahisar ve Tokat ise ikincil öneme sahip güzergâh olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu durum kentlerin ticarî merkez vasfına sahip olmalarından ileri gelmektedir.
a.Ankara Tüccarı’nın Ticarî Faaliyetlerine Konu Olan Emtia
Ankara tüccarı gerek Anadolu coğrafyasında gerekse ülke toprakları dışında çeşitli ticarî faaliyetlerde
bulunmuştur. Tiftik keçisinin kılından üretilen çok kaliteli bir kumaş olan sofun ticareti Ankara’ya çok değer
kazandırmıştır. İmal edilen sof ve şaliler yerli ve yabancı tüccarlar tarafından İstanbul, Bursa, Şam, Halep gibi iç
piyasada pazarlanırken Hollanda, İngiltere, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerine de ihraç ediliyordu.
Harita 1: 18. Yüzyılda Tiftik Keçisi Üreticiliği Yapılan Alanlar (Taş 2004: 46)
Haritada da görüldüğü üzere Tiftik keçisi, Orta Anadolu’da kuzeyde Kastamonu’dan güneyde Haymanalar’a
doğuda Elmadağı, Çankırı ve Kalecik’ten batıda Beypazarı ve Sivrihisar’a kadar uzanan geniş bir alanda
görülüyordu.
Rümeysa KARS
Tiftik keçisi, yünü için beslenmekte ve ticarî bir öneme sahip bulunmaktaydı. Ankara‘da sakin Mahmut ve Halil
adındaki şahıslar, iki sene önce hayvan ticaretinde ortaklık faaliyetine girişmişlerdir. Şirketleri için 267 koyun ve
keçi, sermaye olarak ortaya konulmuş olup; bu hayvanların bakımlarının gerçekleştirilmesi görevi Mahmut’a
verilmişti. Anlaşma gereği bu hayvanlardan çıkan yün ve tiftik satılacak ve kârı da ortaklar arasında
paylaştırılacaktı. Hayvanlardan beklenen verim elde edilememiş ve şirketin zarara uğraması dolayısıyla feshi söz
konusu olmuştur. Ancak bu hususta da ortaklar arasında bir anlaşmazlık meydana gelmiştir. (AŞS, nr. 133, s. 87,
h. 159; H. 1162/ M. 1750)
Polonyalı seyyah Simeon, Kudüs’e yaptığı hac yolculuğu esnasında uğradığı kent hakkında; Ankara halkının
kamilen sof işiyle uğraştığını, dünyanın her tarafına iyi cins sof sevk edildiğini belirtmiş; ayrıca Ankara’yı burada
oturan her memleketten tüccarın kumaş toplamakla meşgul olduğu bir ticaret kenti olarak tasvir etmiştir. (Özkan
2012: 261)
Ankara’daki tekstil üretimi konumunu iyi korumuştur. Ondokuzuncu yüzyıl başlarında bile birinci kalite tiftik ihracı
yasaktı ve Avrupa’ya yasal olarak ancak ikinci kalite tiftik satılabiliyordu. Bunun yanında Konya ve Kayseri gibi
öteki Anadolu kentlerindeki tekstil imalatının yerel pazarlara yönelik ve dolayısıyla oldukça sınırlı boyutlarda
olduğu bilinir. (Faroqhı 1994: 178- 179)
Ankara ve çevresinde dokunan sof denilen kumaşlar, en çok Ankara’da işleme tabi tutulurdu. Dokunan kumaşların
cendereye sokularak perdahtlanması yani düzgün hale getirilmesi, Ankara’daki cenderelerde olurdu. Ayrıca
dokunan kumaşların boyanması için boyahaneler de yine Ankara’da idi. O yüzden yerli ve yabancı tüccarlar
kumaşları Ankara’dan satın alarak istedikleri yerlere götürüyorlardı. (Taş: 50)
Sof, genellikle beyaz renkli olmaktadır. Şal ise tiftik ve yün karışımından yapılmış bir kumaş çeşididir. (Özdemir,
2012: 729) Bir lüks tüketim emtiası olarak sof, sarayın ve hanedanın tercih ettiği önemli bir kumaş türü idi.
Böylece sarayın sof ihtiyacı Ankara’dan karşılanmaktaydı. Talep edilen sofların renk ve çeşitlerine baktığımızda
bunlar arasında; al sof, tavşan kanı sof, açık şarabi sof, açık menevş sof, açık yeşil sof, fıstıki yeşil sof, açık nefti
sof, siyah sof, gülgüni sof, açık narenci sof, koyu menevş sof, açık darçıni sof, mısır moru elvan sofları
bulunmaktaydı. (AŞS, nr. 84, s. 41, h. 64; H. 1117/ M. 1705) Renkli sof çeşitlerinden anlıyoruz ki Ankara, sof
üretimi, boyanması ve pazarlanması hususunda uzmanlaşmıştı. Sof kumaşının özellikleri kullanım alanını
genişlettiği için kumaş, çok aranılan bir iktisadî meta durumuna gelmiştir.
Kumaş, tiftik keçisinin yününün liflerinin uzun ve düzgünlüğünden dolayı parlak, dökümlü bir nitelik
gösterdiğinden öncelikle toplumun üst tabakalarının kullandığı bir meta’ idi. Ayrıca şali ve gömleklik denilen daha
ince ve ikinci sınıf soflar da iç giyim eşyasında kullanılmaktaydı. Bir de tiftik keçisinin yününün lifleri, hafif yağlı
oluşundan dolayı yağmurluk yapımında tercih edilirdi. Giyim eşyası olmasının yanı sıra yine sağlamlığından dolayı
Tersane-i Amire sof ve şalilerden çok miktarda satın alıyordu. Ayrıca Avrupalılar sofu kadın modasında çok revaçta
olan düğme yapımında kullanıyorlardı. Bu nedenle sof Ankara’da hem iç pazarda hem de dış pazarlarda çok
aranan bir meta’ idi. (Taş: 88)
5
6
Osmanlı İmparatorluğu’nda Ankaralı Tüccarların Faaliyetleri…
Seyyahların da ilgisini çeken ve uluslararası üne sahip sofuyla ticarî açıdan önem kazanmış olan Ankara hakkında,
1555’te Ankara’yı görmüş olan Mechele Membre, burasını “zambelotti yapılan yer” olarak tanımlar. “Zambelotti”
dediği softur. 1555’te Ankara’yı görmüş olan Busbecq, uzun tüylü tiftik keçilerini, tüylerinden iplik yapımını, bu
işlemin Ankara’ya has olduğunu anlatır. (Erdoğan A. Vd 2007: 94) Busbecq’in yanında bulunmuş ve gördükleriyle
ilgili ayrıntılı bilgiler vermiş olan Dernschwam’ın gözlemleri sof dokuma işlemi konusunda bizleri aydınlatır.
Dernschwam, sof üretiminin her safhasını dikkatlice gözlemlemiş ve dokunan kumaşların güzelliğinden övgüyle
söz etmiştir.
Şöyle ki; Ankara şehrinde Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Türkler bir arada yaşıyorlar, burada çok miktarda sof
dokunuyordu. Bizzat gördük. Dokumacı sayısı da çok fazla. Sof, tiftikten yapılıyor. biz yalnız Rumların sofu nasıl
yaptıklarını gördük. Bizim kazada görebildiklerimizin hepsi de siyah softu. Yarım parça kumaşı 1 akçeye
satıyorlardı. Boyama ve kaynatma işleri için ayrı ayrı özel aletler kullanılıyor. Dokumacı sayısı da pek çok. Sofun
büyük kısmı Ankara’da yapılıyor. Bu zanaat sayesinde halk geçimini sağlıyor. Başka zanaat yok. Ankara’da
keçeciler de gördük. Develeri olan kişiler kumaş ihtiyaçlarını gidermek için deve tüylerini dokuyorlar. Bu adamların
kullandıkları bütün aletler ve iş yerleri çok sade ve ilkel, diyerek gördüklerinin tasvirini yapmıştır. (Dernschwam
1987: 96)
Sofçular, yoğun olarak şehrin doğusunda Avancıklar Mahallesi’nde otururlar. Ayrıca şehrin batısında İstanos(Zir),
Erkeksu, Miranos gibi köylerde de sof dokuma tezgahları vardır. (Erdoğan A. Vd 2007: 98) Onsekizinci yüzyılda
sofçuluk, üretimden sof ipliğine yani hammaddeye doğru bir yönelim göstermiştir. Bunun yanında Ankara’da
dokumaya yönelik ticarî faaliyetler de yaygınlaşmıştı. Tiftikten, keçi kılı, yapağı, kilim, halı ihraç olunmaktaydı.
Dolayısıyla sof ve şal imalatının asıl maddesi Ankara tiftik keçisinin tiftiği ile bu tiftikten yapılmış tiftik ipliğiydi.
Onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllarda Ankara’da keçi yetiştiriciliğindeki azalma ile tiftik ipliği temininde sıkıntı
yaşanmaya başlandı. Bunun nedeni, Avrupalı tüccarların Ankara ve çevresinden bazı simsarlar(aracı, temsilci)
vasıtası ile tiftik, tiftik ipliği, tiftik keçisi postu toplattırıp İstanbul ve İzmir yolu ile Avrupa’ya kaçırmalarıdır. Devlet
görevlilerinin kıyafeti için de sof ve şali sıklıkla talep edilmekteydi. İlgili bir belgede, Anadolu valisi Mehmet Paşa,
bir buyruldu ile libas için çeşitli sof türlerinin lüzumu olduğundan 1000 kuruşluk sof tedarik edilmesini Ankara
kadısı ile diğer eşraf ve ayandan istemiştir. (AŞS, nr. 131, s. 98, h. 193; H. 1161/ M. 1749) Ancak 1000 kuruşluk
sof bahasının karşılanmasında sıkıntı olduğuna dair bilgiler mevcuttur. (AŞS, nr. 131, s. 87, h. 194; H. 1161/ M.
1749) Dolayısıyla olayın tam olarak ne şekilde neticelendiğini saptayamıyoruz.
Ankara’da gayrimüslim tacirlerin de softan üretilen eşya üzerine ticarî faaliyet yürüttüklerini örnekleyen bir
belgede, ticareti yapılan mamul maddeler arasında yer alan elvan sof, şali gibi kumaş türleri, Ankara’da bu
ürünlerin aynı zamanda dokumasının da yapıldığını göstermesi bakımından önem arz etmektedir. Ankara’da
Arton, Kevrek ve Kanoş adlı kardeşler ortaktırlar. Kanoş, Maraşî Ebubekir Efendi’nin kendisinden beş sene önce
214 kuruşluk çeşitli elvan sof ve şali aldığı gerekçesiyle parasının ödenmesini talep etmiştir. Ancak, Maraşî
Ebubekir Efendi adlı şahıs, bu süre zarfında iflas etmiş olduğundan kendisine sadece 82 kuruş ödeme yapabilmiş,
geriye kalan 132 kuruşu ortağı olan kardeşinden talep edilmiştir. Ödemenin yapılmasıyla sorun çözülmüştür.
(AŞS, nr. 133, s, 38, h. 80, H. 1162/ M. 1750)
Rümeysa KARS
Sofun sadece kumaş olarak ticaretinin yapılmasının yanı sıra ipliğinin de ticarete konu edildiğini; benzer bir
biçimde zımmiler arasında ortaklığa konu olduğunu saptadığımız sof ipliğinin ticaretine ilişkin bir belgede;
Ankara’da ikamet edip sof ipliği ticaretinde ortaklık üzerine faaliyet yürüten tacirlerden kendisine Bezcioğlu da
denilen Begos ölünce varisleri, ortağı Agop’a sof ipliği fiyatından 250 kuruşluk meblağın babalarının hakkı olarak
kendisinde kaldığı gerekçesiyle dava açmışlardır. Ancak Agop, Begos ile aralarında bir alacak davası bulunmadığını
iddia edince varisler davalarını ispatlayamadıklarından şikayetlerinden vazgeçmek zorunda kalmışlardır. (AŞS, nr.
131, s. 12, h. 30; H. 1161/ M. 1749)
Tiftik ipliği üzerine ticarî faaliyetlerini ortaklaşa yürüten Kirakoz ile Acı Aslan bu satıştan hasıl olan kâr payını
aralarında paylaşma şartıyla tiftik ipliği satışı gerçekleştirmektedirler. Kirakoz’un ölümü üzerine şirket fesh
olunacaktır. Bu şirkete ait 160 kuruşluk ipliği satıp ücretinin tamamını kendisi alan Acı Aslan’a, Kirakoz’un varisleri
dava açmışlardır. Acı Aslan, sadece 87 kuruşluk mal sattığını itiraf edince davacılar, satışı gerçekleştirilen bu iplik
ücretinin 43,5 kuruşunu alarak; davalının kendi payına düşen hakkını ona bırakmışlardır. (AŞS, nr. 80, s. 234, h.
429; H. 1112/ M. 1700)
Müste‘men denilen yabancı ülke vatandaşı olan tacirler, Ankara’da sof ipliği üzerine ticarî faaliyet yürütme
maksadıyla bulunmakta ve yerli tüccarla alışveriş yapmaktaydılar. Çengel Hanı, bu satış için tercih edilen ticarî
mekânlardan birisi idi. Ankara’da Hacı Tufan Mahallesi ahalisinden olup Ankara’da Çengel Hanı’nda sakin Kirkor
veled-i Mirat, Hollanda taciri İlliapapasi veled-i Yorgi adlı zımmiye 750 vukiyye sof ipliği satmıştır. Hasıl olan 846
kuruşluk meblağdan arta kalan borcunu ödemesi için hakkında şikayette bulunulmuştur. Borcunu ödemesi
üzerine anlaşmazlık çözüme kavuşturulmuştur. (AŞS, nr. 97, s. 13, h. 16; H. 1133/ M. 1721) Yerli tüccarın satış
gerçekleştirdikleri yerlerin Bedesten; esnaf çarşı ve pazar yerleri olduğundan daha önce bahsetmiştik. Ankaralı
bir tüccarın ticarî faaliyetini bir handa gerçekleştirmesi ise bu hanın, satışı yapılan ürüne özgü bir mekân
olmasından ileri gelmekteydi. Alıcıların toplanma merkezi olması ve kâr elde etme gayesi de yerli tüccarları bu
mekânlarda bulunmaya yönlendirmekteydi, diyebiliriz.
Ankara’da Attarin Mahallesi’nden olan ve Çengel Hanı’nda bulunduğu esnada ölen Edrik veled-i Tater’in
mirasında 1250 kuruş kıymetli 50 top elvan sofu ile 1 elmas, 1 yakut taşlı cemî altun yüzüğü bulunmaktadır. (AŞS,
nr. 97, s. 68, h. 157; H. 1133/ M. 1721) Terekede belli bir miktarda bulunan “elvan sofu” ölen şahsın sofun çeşitli
türlerinin satışını gerçekleştiren bir tüccar olduğunu saptamamıza da olanak sağlamaktadır.
Ankara’nın civar köylerinden bazı şahıslar ticarî faaliyette bulunma maksadıyla kente uğrarlardı. Bu durum,
köylerde tiftik ipliğinin dokuma ve boyama işlemini yapan şahısların ürettikleri eşyaları satma amacıyla kent
merkezine geldiklerini göstermektedir. Konuya ilişkin bir belgede adı geçen tiftik türlerinin satışa konu olması ve
renkli sof tabirleri bu durumu kanıtlar niteliktedir. Ayaş/Yergömü köyünden iken Ankara’da misafir olarak
bulunan Hacı Beşe, Hace Şahin adlı zımmiyle arasındaki tiftik ipliği satışındaki ödemeden kaynaklanan bir
tartışmada sulh akdi yaptığını belgeletmiştir. Hacı Beşe, Hace Şahin’in öz kardeşi Hace Mazhar zimmetinde olan
elvan tiftik ipliği satışından kalan 79 kuruşu kardeşine kefil olan Hace Şahin’den talep etmiştir. Anlaşmaya varılmış
ve taraflar arasında her biri 45’er kuruş olan kıymetli 3 adet renkli sof üzerine sulh sağlanmıştır. (AŞS, nr. 80, s.
80, h. 161; H. 1112/ M. 1750)
7
8
Osmanlı İmparatorluğu’nda Ankaralı Tüccarların Faaliyetleri…
Ayrıca bölgelerarası ticarette de sofun önemli bir yeri vardı. Sof ve kahve ticareti üzerine kurulan bir ticarî ortaklık
bu duruma örnek teşkil etmektedir. Bahsedildiği üzere Ankara tüccarının faaliyeti sadece Ankara ile sınırlı
bulunmayıp bu tüccarın uzak mesafelerle de bağlantısı bulunmaktaydı. Ankara tüccarlarından Zindancızade elHac Mehmed Efendi, Mısır/Kahire’de el-Hac Musa Çelebi ile sof ve kahve ticareti üzerine şirket kurmuşlardır.
Kahve ve sof ticaretinin bu ortaklıkta kullanılan meta’ olarak seçilmesi ise Ankara ve Mısır nezdinde bu ürünlerin
birbirinden bağımsız öneme sahip olmasından ve büyük gelir sağlamasından ileri gelmekteydi. (AŞS, nr. 80, s.
293, h. 409; H. 1112/ M. 1700)
Ankaralı tüccarın sof üzerine ticarî faaliyetini gerçekleştirmek maksadıyla İstanbul’da bulunduğunu biliyoruz.
İstanbul’a sof ticareti gerçekleştirmek amacıyla yerleşen Badlu adlı şahıs, Ankara Keyyalin Mahallesi’nden
İsfender ile burada bir şirket kurmuştur. Bu ortaklıkta, Badlu, 365 kuruş, İsfender, 300 kuruş ortaya koymuştur.
1,5 sene ticaret yaptıktan sonra Badlu, ölmüştür. 365 kuruş kardeşi Panayut’a intikal etmiştir. Panayut’a bu
meblağın teslim edilmesi ile ortaklık son bulmuş ve ortaklar arasında bir alacak kalmamıştır. (AŞS, nr. 80, s. 135,
h. 267; H. 1112/ M. 1700)
Ankara’da imal edilen sof ipliğinin satışı için yine İstanbul tercih edilmekteydi. Ankaralı Serkiz veled-i Manos ile
İstanbul’da bulunan Agop, sof ipliği ticaretinde ortaklardır. Serkiz, şirket için satın aldığı sof ipliğini Agop’a
göndermekte, Agop’ta İstanbul’da satmaktaydı. Serkiz ile Agop, ipliğin 4500 kuruşa satışının yapılmasına dair
aralarında anlaşmışlardır. (AŞS, nr. 133, s. 123, h. 237; H. 1162/ M. 1750) Gayrimüslimler arasında ortak ticarî
faaliyete konu olan bu belgede Manos adlı şahsın sof ipliğini Ankara’da toptan satın aldığına ve Agop’un
İstanbul’da bu malları sattığına ilişkin bilgi ediniyoruz. Başka bir belgede de yine aynı güzergâhta ticarî faaliyet
yürütüldüğüne dair bilgi ediniyoruz. Aslen Ankaralı olup, İstanbul’da Vezir Han’ında sakin iken vefat eden el-Hac
Hasan ibn-i Ali’nin terekesinde sof ipliği yer almaktaydı. (AŞS, nr. 88, s. 12, h. 13; H. 1126/ M. 1714)
Yine Ankara’da Müslüman tüccarın sof ipliği imal ettiğini, imal edilen bu iplerin ise zımmi tüccarlar aracılığıyla
İstanbul’da satıldığını saptıyoruz. Ankaralı es-Seyyid el-Hac Cafer, Avazoğlu Agop ve Semercioğlu Serkiz’i sof ipliği
satışından kalan 2127 kuruşluk borç için dava eder. Tarafların 1 aylık sürede İstanbul’da ticaret yaptıklarını
anlıyoruz. Davacı Cafer, sof ipliği üzerine düzenlenen borç senedine göre bu şahıslarda kalan 2000 kuruş ile bunun
haricinde borç olarak verdiği 127 kuruşu da talep etmiştir. Davalı taraf, 2000 kuruşluk borcu kabul ederek, bunun
1000 kuruşunu senet tarihinden itibaren bir senede ve diğer 1000 kuruşu da altı ay içerisinde ödemek üzere
Cafer’in borcu ödeme süresini ertelediğini söylemiştir. Bu durumda 2000 kuruş ertelenme sebebi dolayısıyla
belirtilen tarihte ödenecektir. Kalan 127 kuruşu ise zımmi tüccarların ödemesi gerektiğine karar verilmiştir. (AŞS,
nr. 131, s. 90, h. 184; H. 1161/ M. 1748) Başka bir tereke kaydı, aslen Ankaralı olup sof ipliği ticareti maksadıyla
Kilis’te iken vefat eden el-Hac Ömer ibn-i Yusuf‘un mirasının varisleri arasında sulh üzere paylaşımı hakkında bilgi
edinmemizi sağlamaktadır. (AŞS, nr. 82, s. 145, h. 872; H. 1115/ M. 1703)
Ankaralı tüccarın ticaretini yaptığı bir diğer emtia mazı idi. Mazı, sof ipliğinin boyanmasında kullanılan bir tür boya
malzemesi olduğundan Ankaralı tüccarlar için tedariki ehemmiyetliydi. Buna dair bir örnekten Ankaralı Manes
veled-i Kabril adlı zımminin mazı ticareti maksadıyla Diyarbakır’da iken ölmesi üzerine terekesinin oğlu Karabet’e
teslim edildiğini öğreniyoruz. (AŞS, nr. 91, s. 10, h. 32; H. 1128/ M. 1716)
Rümeysa KARS
Bir diğer emtia ise kalaydır. Ankara-İzmir arasında gerçekleşen bir ticarî faaliyette satın alınacak ürünün kalay
olduğunu öğrenmekteyiz. Mükarî taifesinden el-Hac Mehmet’e İzmir’de kalay satın alması ve Ankara’ya
nakletmesi için kendi malından emaneten 121 kuruş ile 3 kuruşluk bir donluk al sandal kaftan ve 3 kuruşluk 1
tabancalu ve boylu tüfenk veren el-Hac Recep’in açtığı davada mükarî Mehmet, kendisine verilen miktar karşılığı
kalay teminini sağlamamıştır. Anlaşma gereği talep edilen kalayın şahsa teslim edilmesi hususunda Mehmet
uyarılmıştır. (AŞS, nr. 80, s. 246, h. 484; H. 1112/ M. 1700) İzmir’de gerçekleşen kalay ticaretine ilişkin borcun
ilgili şahsın terekesinden teslimi gerçekleştirilmiştir. Ankaralı olup, İzmir’de Vezir Hanı’nda ticaret amacıyla
bulunduğu esnada ölen Sarkiz veled-i Arton’un oğlu Kirkor adlı zımminin, Manes adlı zımmiye 5 kuruş borcu
vardır. Varisler bu borcu inkâr edince, şahitler aracılığıyla gereken bedelin ölen şahsın terekesinden Manes’e
teslim edilmesi gerektiği bildirilmiştir. (AŞS, nr. 122, s. 18, h. 46; H. 1156/ M. 1744)
Ankara tüccarının İzmir’de boya ve çuha üzerine faaliyet gerçekleştirdiğini öğreniyoruz. Çuha; tüysüz, ince, sık
dokunmuş kaba kumaştan yapılan yün bir kumaştır. (Develioğlu: 567) Ankaralı olup, İzmir’de Vezir Hanı’nda sakin
iken ölen Yakumi veled-i Yani adlı zımminin eşi Sofya binti Sava; Pavlos veled-i Dimitri adlı zımmi vekaletinde
kocasının terekesinde bulunan 1934 kuruş nakit ve 10 vukiyye boya ve 1 kantar çuhayı katırcı el-Hac Hüseyin’den
tamamen teslim almıştır. (AŞS, nr. 96, s. 132, h. 336; H. 1133/ M. 1721)
Ankara tüccarı için sof kumaşlarını dokumada gerekli olan bir başka ihtiyaç maddesi ise şap ve kök boyadır. Kadim
dönemden itibaren Ankara sof ve şalcı esnafı Gediz(Kütahya) ve Karahisar-ı Şarki şapını kullanırdı. Beyaz, gri, sarı
ve kırmızımtırak renkte, suda kolaylıkla eriyen, ağız buruşturucu bir tadı olan şap, tabiatta kaya şapı ve toz şap
olmak üzere iki türde bulunmaktadır. Eski çağlardan beri bilinen bir maden olan şap, kumaşın tepelenme,
yıpranma, güneşe dayanıklılık, yani haslık derecesinin artmasını ve boyanın sabitleşmesini sağlamada ayrıca deri
sanayisinde de kullanılmıştır. (M. Sayar 1960: 161) Dolayısıyla sof kumaşlarının istenilen dayanıklılıkta üretimi
açısından bu ürünün önem arz ettiğini söyleyebiliriz. Ancak sonraki dönemlerde Avrupa şapları ucuz ucuz getirilip
Osmanlı ülkesinde satıldı. Bu şaplar kumaşların yapısını bozup, kalitesini azalttı. Bir diğer sorun da Avrupalıların
İzmir üzerinden getirip Ankara sof ve şalcı esnafına ucuz sattıkları kimyasal boyalardır. (Özdemir 2012: 731)
Dolayısıyla bu konuda zarar gören esnafın sıklıkla durumdan şikayet ettiklerine bazı sicil kayıtlarında
rastlamaktayız. Ankara tüccarı, Karahisar-ı Şarkî’den, Ankara’da satmak amacıyla şap ve kök boya satın almıştır.
Karahisar-ı şarkî’de bulunan aslen Ankaralı olan Abdullah adındaki tüccarın vefatı üzerine terekesinin varislerine
teslimi söz konusu olmuştur. Şap ve kök boya türünden ürünler bu şahsın terekesinde yüklü miktarda
bulunmaktaydı. (AŞS, nr. 125, s. 78, h. 181; H. 1158/ M. 1746)
Ankaralı tüccarın ticaretine konu olan bir diğer emtia ise tütündür. Buna dair bir sicil kaydında Ankaralı iki tüccarın
Ayntab’da tütün sattıklarına dair bilgiler mevcuttur. (AŞS, nr. 94, s. 55, h. 157; H. 1131/ M. 1719)
Kumaş ticaretinin kapsamı hakkında genel bir değerlendirme yapacak olursak; Osmanlı sınırları içerisinde
pamuklu imalatı, renk ve desene göre çeşitli adlarla anılmaktaydı. (Dülbent/tülbent), bez ve bogasi (ince pamuklu
kumaş) olmak üzere başlıca üç ana grupta üretim yoğunlaşmaktadır. Şehir ve köylerde pamuklu dokuyanlar,
cüllah ve bogasici olarak adlandırılırdı.
9
10
Osmanlı İmparatorluğu’nda Ankaralı Tüccarların Faaliyetleri…
Bunların birbirinden farkı cüllahlar, kaba bez; bogasiciler de ince bez dokurlardı. Osmanlı kayıtlarında yer alan
kirpas kelimesi de bez ile aynı anlamda, kaba pamuklular için kullanılmıştır. (İnalcık 1993: 279- 280) Kumaş
satışlarından elde edilen gelirler damga-i akmişe, damga-i kirpas vergileridir. Kumaş uzunluklarını belirleyen ve
Osmanlı Devleti’nin gereksinimi karşılanmadığı sürece tüccarlara iplik ve ham elyaf satışının birtakım
sınırlamalara tabi tutulduğuna dair veriler mevcuttur. Giysi astarı genellikle bogasi diye bilinen ve çeşitli renklerde
bulunabilen basit bir kumaştan yapılırdı. Hristiyan ve Musevîlerin giyebileceği giysi türlerini saptayan fermanlarda
bogasi ve mütevazi miktarda pamukludan yapılmış başlıklardan sık sık söz edilmektedir. Kutni ise ipekli ve
pamuklu kumaş için kullanılmaktaydı. Yeniçerilerin iç giyim ve astarları bogasiden yapılmaktaydı. Donanma için
yelken bezi üretimi, yeniçeriler için pamuklu giysi yapımından daha önemliydi. (Faroqhı 1994: 157)
Ticarî faaliyetlerde kumaş ticareti önem arz ettiğinden Ankara tüccarının da kumaş alıp sattığına dair bilgiye
erişiyoruz. Mesela bir Ankara tüccarının Bursa’da kumaş ticareti amacıyla bulunduğunu görmekteyiz. Bursa, ipekli
dokuma kumaşların ticaretinin yapıldığı önemli bir merkezdi. Ancak Ankaralı tüccarın burada gerçekleştirdiği
ticarî faaliyet softan imal edilen kumaşın satışı hakkında olmalıdır. Ankara’da Hisar sakinlerinden olup Bursa’da
iken ölen Mehmet ibn-i Ramazan’ın bir borç ilişkisi içerisinde bulunması onun kumaş ticareti yaptığının
göstergesidir. (AŞS, nr. 89, s. 36, h. 95; H. 1127/ M. 1715)
Kentin meyve ihtiyacının taşradan temin edilmesi ve bakkal taifesi aracılığıyla satışının gerçekleştirilmesine ilişkin
bir sicil kaydında Ankara’daki meyve tüccarları hakkında malumâta da sahip oluyoruz. (AŞS, nr. 106, s. 24, h. 45;
H. 1141/ M. 1729)
Ankara mahkeme kayıtlarında köle ticaretine dair birçok veri mevcuttur. Köle, eski zaman muharebelerinde esir
edilen ya da bir suretle ele geçirilip satılan erkekler hakkında kullanılan bir tabirdir. (Pakalın- II 1983: 300)
Türkçe’de kul, bende, halayık, esir, kadın köle anlamında cariye, odalık, Farsça’da bendenin yanı sıra gulam, kadın
köle için keniz, Arapça’da abd, rakik, memlük, kinn, rakabe, vasif, mülk’ül-yemin, kadın köleler için memlüke,
vasfiye, ene ve gurre kelimeleri kullanılmıştır. (M. A. Aydın 2002: 237- 248) Osmanlılar’da kelime olarak esir ve
köle arasında belirleyici bir ayrım yoktur. Hür olmayan kişiler her iki kavramla da anılır. Kölelik daha sonra savaş
esiri olmaksızın Afrika’dan, Kafkaslar’dan ve kuzey steplerinden getirilip esir pazarlarında satılan kişileri niteleyen
bir kavram haline gelmiştir. (N. Ergin 2002: 237- 248) Ankara kadı sicillerindeki esirlerin çoğu Rus ve Macar
kökenli olup; bir kısmının sınır savaşlarında yakalandığı, diğer bir kısmının ise esir tüccarlarından alındığı
görülmektedir. (Faroqhı: 111) Bu şekilde esirci taifesi denilen bazı kişiler değişik kaynaklardan toplayarak
getirdikleri köle ve cariyeleri, mahkeme kanalıyla istekli olan müşterilere geçer fiyata satmaktaydılar.
Ankara’da satış işlemi yapılan köle ve cariyelerden daha çok Gürcü asıllı Arap, Acem asıllı olanlarla kefere
milletinden Rus ve Macar kökenli olanlar göze çarpmaktadır. (Özdemir 1986: 129) Buna bağlı olarak taşrada esir
satışı yapanlar yanında esir pazarlarında esir satışı yapan kişiler de bulunmaktaydı. Bunların dışında kara ve deniz
yoluyla gelen esirleri taşımakta uzmanlaşmış nakliyeci esir satıcıları da vardı. (Özsoy 2010: 23)
Rümeysa KARS
Ankara’da Seferhisar kazasından olup Ankara’da Çengel Hanı’nda kalan el-Hac Ömer ibn-i Mehmet, Anastas
veled-i İskalos adlı zımmiye bir cariyeyi 50 kuruş nakit 150 kuruş kıymetli bir kılıca satmıştır. (AŞS, nr. 115, s. 46,
h. 149; H. 1148/ M. 1736)
Başka bir belgede ise Ankara’da Aharcıdâr Mahallesi’nden el-Hac Ömer Beşe ibn-i Hasan Efendi misafir olarak
Ankara’da Zağferan Hanı’nda kaldığı esnada bu handa sakin olan Ahmet Bey ibn-i İbrahim ile bir anlaşmazlık
yaşamışlardır. el-Hac Ömer Beşe, davadan 1 sene önce 64 kuruşa Ahmet Bey’in kendisinden cariye satın aldığını
ve bedelini talep ettiğini, bu bedelin dava nihayetinde ödenmesi üzerine tartışmanın son bulduğunu ve
alacaklarının kalmadığını belirtmiştir. (AŞS, nr. 115, s. 72, h. 257; H. 1147/ M. 1735)
1700-1750 tarihleri İran ile savaşların yaşandığı bir sürece isabet etmesine rağmen Osmanlı ülkesinde Acem
kökenli esirlerin satışına da rastlamak mümkündür. Esirci taifesinden olup Ankara’da Çengel Hanı’nda kalan
Mehmet Beşe ibn-i Osman, Manes veled-i Arzman adlı zımmiye Acem asıllı nasraniyyeyi 150 kuruşa satmıştır.
(AŞS, nr. 112, s. 102, h. 192; H. 1145/ M. 1733) Ankara’da Zağferan Hanı’nda sakin Mehmet Beşe, Acem asıllı bir
cariyeyi 240 kuruşa Kirkor veled-i Tater’e satmıştır. (AŞS, nr. 955, s. 84, h. 235; H. 1132/ M. 1720) Bir diğer belge
ise aslen Ankaralı olup Tokat’ta bulunan Bali adlı bir şahsın iki nefer gulamı 120 kuruşa Manes adlı zımmiye satışı
hakkında bilgi vermektedir. (AŞS, nr. 102, s. 75, h. 214; H. 1139/ M. 1727)
SONUÇ
Netice olarak bu çalışma, Anadolu’nun çekirdek alanı diyebileceğimiz bir kentte bölgesel ve bölgelerarası ticaretin
önemini göstermeye çalışmıştır. Bu nedenle çalışmamızın perspektifi öncelikli olarak imparatorluğun ticaret
politikasında iç dinamiklere ağırlık vermek olmuştur. İç ticaretin, Osmanlı devlet ve toplumunun vazgeçilmez bir
unsuru olarak karşımıza çıktığını ve Anadolu kentlerinden biri olan Ankara’da da bizzat yerli tüccarların da bu
alanda faaliyet yürüttüğünü saptayabilmekteyiz.
Buradan hareketle çalışmamız kapsamında bahsi geçen bu Anadolu kentinin de çağına göre sahip olduğu ticarî
niteliği ile Osmanlı İmparatorluğu’nun bir ekonomi bölgesi olduğunu ifade etmeliyiz. Bu kentin bir transit ticaret
merkezi olmasında diğer kentlerle etkileşim halinde bulunmasının önemli bir payı olduğunu söyleyebiliriz. Tekstil
ticaretinin yoğunluk kazandığı Ankara’da tekstile yönelik diğer malların da ticaretinin yapıldığını bunun yanında
birtakım tarımsal ürünün kent pazarında satışının yapıldığını, bunları genelde yerli tüccarın kente getirip
pazarladığını ve kente ilişkin tekstil ürünlerinin büyük sayılabilecek kent pazarlarına götürülüp alış verişinin
yapıldığını da yine eldeki verilerden edinebilmekteyiz.
11
12
Osmanlı İmparatorluğu’nda Ankaralı Tüccarların Faaliyetleri…
KAYNAKÇA
Ankara Şer‘iye Sicilleri, 80- 81- 82- 83- 84- 85- 86- 87- 88- 89- 90- 91- 92- 93- 94- 95- 96- 97- 98- 99- 100- 101102- 103- 104- 105- 106- 107- 108- 109- 110-111-112- 113- 114- 115- 116- 117- 118- 119- 120- 121- 122123- 124- 125- 126-127- 128- 129- 130- 131- 132- 133- 134 nolu defterler.
Aydın M.A (2002)
Köle, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.XXVI, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını,
İstanbul:237-248).
Çelebi E (1314) Seyahatname-II,(İstanbul Devlet Matbaası, İstanbul).
Dernschwam H (1987) Tagebuch einer Reise nach Konstantinopel und Kleinasie (1553/55)/İstanbul ve Anadolu’ya
Seyahat Günlüğü, çev. Y. Önen, (Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara).
Erdoğan A, Günel G, Kılcı A (2007) Tarih İçinde Ankara, (Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayını, Ankara).
Ergin N (2002) Osmanlılarda Kölelik- Köle, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.XXVI, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayını, İstanbul:237-248).
Faroqhı S (1994) Osmanlılarda Kentler ve Kentliler, 2.Baskı, çev. N. Kalaycıoğlu, (Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul).
İnalcık H (1993) Osmanlı Pamuk Pazarı, Hindistan ve İngiltere Pazar Rekabetinde Emek Maliyetinin Rolü, ODTÜ
Gelişme Dergisi, Özel Sayı 1979-1980, Ankara:61-66).
Özdemir R (1986) XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara (Fiziki, Demografik, İdarî ve Sosyo-Ekonomik Yapısı/17851840,(Gaye Matbaası, Ankara).
Özdemir R (2012) Ankara’da Sof ve Şal Üretimi (1770-1850), Tarihte Ankara Uluslararası Sempozyumu Bildiriler,
C.2, edit: Y. Kurt, (Ankara Üniversitesi DTCF Tarih Bölümü, Ankara:722-735).
Özkan T (2012) Seyahatnamelerde Ankara, Tarihte Ankara Uluslar arası Sempozyumu Bildiriler, C.1, edit: Y.Kurt,
(Ankara Üniversitesi DTCF Tarih Bölümü, Ankara:259-273).
Özsoy R (2004) 19.Yüzyılda Osmanlı’da Köle Ticareti, Esirciler ve Zenci Köleler, Yüksek Lisans Tezi, Erciyes
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Kayseri.
Pakalın M. Z (1983) Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü-I-II-III,(Milli Eğitim Basımevi, İstanbul).
Sayar M (1960), Mineraloji ve Jeoloji, İstanbul.
Taş H (2004) 17.Yüzyılda Ankara, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı,
Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı, Ankara.
Taş H (2006) Ankara’nın Bütüncül Tarihine Katkı-XVII. Yüzyılda Ankara, 2.Baskı,(Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara).