Articles by Çağlar Kaya
Öz Bu araştırmanın amacı eğitimin finansmanında kamu dışı kaynakların ne kadar kul-lanıldığını in... more Öz Bu araştırmanın amacı eğitimin finansmanında kamu dışı kaynakların ne kadar kul-lanıldığını incelemektir. Kamu dışı kaynakların ne kadar kullanıldığının tespit edilmesiyle birlikte kamu kaynakları ile kıyaslama yapılarak bir tartışma yaratıl-mıştır. Bu araştırma bir derleme çalışması olarak tasarlanmıştır. Bu çalışmada eği-timin finansmanında kamu dışı kaynaklara, yani diğer tüm özel kaynaklara yönelik bakış açıları ilgili alan yazın taranarak incelenmiştir. Bu inceleme yapılırken eğiti-min finansmanında özel sektöre yönelik görüşlerin sunulmasının yanında, kimi zaman kamu kaynaklarına da göndermeler yapılmıştır. Eğitimde kamu dışı kaynak-lar ele alınırken bu kaynakların gerekliliğini vurgulayan düşüncelerin belirtilmesiy-le birlikte, eğitimde özel kaynaklara eleştirel yaklaşan araştırmalara da özellikle yer verilmiştir. Neoliberal eğitim politikaları, son yıllarda bir hak ve kamu hizmeti ola-rak kabul edilen eğitimin " yatırım malı " yerine, bedelini kişilerin ödeyeceği " tüke-tim malı " olarak değerlendirilmesine yol açmıştır. Bu durum eğitimin piyasalaşma-sı ve eğitimde kamu dışı kaynaklara doğru olan eğilimi artırmıştır. Anahtar kelimeler: Eğitimin finansmanı, finansman, özelleştirme, özel kaynaklar, kamu dışı kaynaklar.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
The main idea behind this research is to determine prospective teachers' educational beliefs and ... more The main idea behind this research is to determine prospective teachers' educational beliefs and their views about critical pedagogy. Therefore, the purpose of this research is to analyze the relationship between prospective teachers' educational beliefs and their views about critical pedagogy. In this study, " Educational Beliefs Scale " is used with the " Principals of Critical Pedagogy Scale ". Based on the Educational Beliefs Scale, five theories on educational philosophy including: Perennialism, Essentialism, Progressivism, Reconstructionism, and Existentialism are examined. Besides Education System, Functions of School and the Emancipator School dimensions of the Principals of Critical Pedagogy Scale are analyzed. The research is conducted as a survey model study. The sample of the research comprises of 452 last grade undergraduate students from the different departments of Faculty of Education in Muğla Sıtkı Koçman University. Descriptive statistics and Pearson Product Momentum Correlation was applied to the data.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Özet Bu araştırmanın amacı, Türkiye'de eğitim denetimi alanında 1990 yılından 2015 yılına kadar y... more Özet Bu araştırmanın amacı, Türkiye'de eğitim denetimi alanında 1990 yılından 2015 yılına kadar yapılan lisansüstü tezlerin (Yüksek Lisans ve Doktora) değerlendirmesini yapmaktır. Çalışma, yüksek lisans ve doktora tezlerinin incelenmesine yönelik doküman analizine dayalı nitel bir araştırmadır. Araştırmanın evreni, Türkiye'de eğitim denetimi alanında yapılan yüksek lisans ve doktora tezleridir. Örneklem ise bu tezlerden YÖK Ulusal tez merkezinde erişim izni olan ve " Eğitim-Öğretim " kategorisinde yer alan 177 adet yüksek lisans tezi ve 21 adet doktora tezinden oluşmaktadır. Değerlendirmelerde ölçüt olarak Kırcaali-İftar'ın (2005), Gay ve Airasian'dan (2000) uyarladığı, Sosyal Bilimler Araştırmalarını Değerlendirme Ölçütlerinden yararlanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre, lisansüstü tezlerin sayıca fazla olduğu üniversiteler Yeditepe, Ankara ve Abant İzzet Baysal Üniversiteleridir. Tezlerde çağdaş denetim ile rehberlik ve geliştirme gibi konuların diğer konulara göre daha yoğun çalışıldığı görülmektedir. Lisansüstü tezlerin geçerlik ve güvenirliğe ilişkin verilen bilgilerde bazı eksikliklerin olduğu tespit edilmiştir. Abstract The purpose of this study is to evaluate graduate theses (Master and Doctoral Theses) on educational supervision field between 1990 and 2015 in Turkey. The study is based on a qualitative review of master and doctoral theses. Graduate theses were found from the Council of Higher Education Thesis Center. For narrowing down the sample from all theses in Turkey, " Education-Instruction " filter was selected for searching theses on educational supervision. According to the search results 177 master theses and 21 doctoral theses on educational supervision were available in full text in the thesis database. The measures for Social Sciences Research (Gay & Airasian, 2000) were used for the study. According to the results, Yeditepe University, Ankara University and Abant İzzet Baysal University have more graduate theses published on educational supervision than other universities in Turkey. Most preferred subjects of graduate theses are contemporary supervision, guidance and development in educational supervision. Finally, some of the researches have some lack of information about validity and reliability of the methods used.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
The purpose of this research is to analyze the relationship between prospective teachers’ dysfunc... more The purpose of this research is to analyze the relationship between prospective teachers’ dysfunctional attitudes and their attitudes to the teaching profession. In this study, the “Dysfunctional Attitudes Scale”, developed by Weissman and Beck (1978) and adapted into Turkish by Şahin and Şahin (1992) is used along with the “Attitude Scale of Teaching Profession” developed by Üstüner (2006). The sample of the study comprises of 286 students from different departments of Muğla Sıtkı Koçman University, Turkey. According to the findings, dysfunctional attitudes of prospective teachers differ according to gender and the dysfunctional attitude scores of male prospective teachers are higher than that of their female colleagues. Female prospective teachers’ attitudes towards the teaching profession are more positive than that of male prospective teachers. Besides, the perfectionist attitude, which is a dysfunctional attitude and attitudes towards the teaching profession differ according to the class levels of the prospective teachers. Finally, the prospective teachers’ attitudes towards the teaching profession are found to be at a high level, whilst their dysfunctional attitudes are at a moderate level. It is concluded that there is no significant relationship between these two variables.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
The purpose of this study is to determine how variables like coping strategies and academic motiv... more The purpose of this study is to determine how variables like coping strategies and academic motivation predict teacher candidates’ academic procrastination. Based on the prior studies and researches, it is expected that academic procrastination should show negative relations with academic motivation and positive relations with coping strategies. Participants of the research were 280 students (164/58.6% female, 116/41.4% male) from different departments of the Faculty of Education in Muğla Sıtkı Koçman University. Age of the participants ranged between 18 and 27, arithmetic age average being X ̅=20.13 (SD=1.57). The obtained data was analyzed through stepwise regression analysis. The results of the research reveal that the best predictors of academic procrastination among all the independent variables are respectively, avoidance, self-transcendence and discovery. According to the results of stepwise regression analysis, the implied variables explain 29% of the total variance. As opposed to the problem statement of this study, other independent variables like using knowledge, problem solving and seeking social support are not predictors of academic procrastination.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Proceedings by Çağlar Kaya
IV. Uluslararası Katılımlı Eğitim Denetimi Kongresi Bildiri Kitabı, Jun 2013
Bu araştırmanın amacı, kurum denetimi esnasında eğitim denetmenlerinin okul müdürlerine ilişkin a... more Bu araştırmanın amacı, kurum denetimi esnasında eğitim denetmenlerinin okul müdürlerine ilişkin algılarını metafor aracılığıyla ortaya çıkarmaktır. Bu amaç kapsamında eğitim denetmenlerinin algılarını hangi metaforlarla açıkladıkları ve bu metaforların ortak özellikleri bakımından hangi kategoriler altında toplanabileceği sorularına cevap aranmıştır. Araştırmada metafor kavramı ile kastedilen, bir kavram, olgu veya olayın başka bir kavram, olgu veya olaya benzetilerek açıklanmasıdır. Metafor ile ilgili yapılan araştırmalar incelendiğinde eğitim denetmenlerinin öğretmenlere ilişkin algılarını ortaya çıkarmaya yönelik araştırmaların çok sayıda olduğu görülmektedir. Ancak eğitim denetmenlerinin okul müdürlerine, okul müdürlerinin kurum denetimi bazında izlenimlerine ilişkin algılarını belirlemeye yönelik araştırmaların sınırlı olduğu görülmektedir. Bu nedenle araştırmanın kurum denetimi bazında eğitim denetmenlerinin okul müdürlerine ilişkin algılarını ortaya çıkarmaya katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Araştırma nitel araştırma deseninde yürütülmüş betimsel bir çalışmadır. Çalışma grubu, Muğla ilinde görev yapmakta olan 28 eğitim denetmeninden oluşmaktadır. Araştırmanın veri toplama aracı, üç açık uçlu ifadeden oluşan görüşme formudur.
Anahtar Kelimeler: Denetmen, Denetçi, Müfettiş, Kurum Denetimi, Okul Müdürü, Algı, Metafor
Bookmarks Related papers MentionsView impact
IV. Uluslararası Katılımlı Eğitim Denetimi Kongresi Bildiri Kitabı, Jun 2013
IV. Uluslararası Katılımlı Eğitim Denetimi Kongresi, 31 Mayıs – 2 Haziran 2012 tarihleri arasında... more IV. Uluslararası Katılımlı Eğitim Denetimi Kongresi, 31 Mayıs – 2 Haziran 2012 tarihleri arasında Muğla Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü ve TEMSEN (Tüm Eğitimciler ve Eğitim Müfettişleri Sendikası) işbirliğinde düzenlenmiştir. Son üç yıldır TEMSEN işbirliği ile kongrenin düzenlendiği kurumlar sırasıyla Ankara, Kütahya ve Mersin’de bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, yapılmakta olan eğitim denetimi kongrelerini hazırlayan ve çeşitli şekillerde destek veren kurumların tanıtılması, kongrelerde sunulan bildirilerin nicel ve nitel olarak değerlendirilmesi ve elde edilen verilerin ilgililerin dikkatine sunulmasıdır. Çalışma tarama modeline göre yapılmıştır. Bu güne kadar yapılmış olan toplam üç eğitim denetim kongresi araştırma kapsamına alınarak incelenmiştir. Kongreleri düzenleyen kurumlar, kurumların verdiği destekler, kongrelerde sunulan bildiriler, bildirilerin üniversite ve diğer kurumlara göre sayıları, bildiri türleri (bireysel / ortak), konu alanları, yöntemleri, katılımcıların unvanlara göre dağılımları ve bildirilerin basım ve dağılımı açısından değerlendirilmiştir. Ayrıca kongrenin amacı ve tarihçesine çalışmada yer verilmiştir. Bulgular ve yorumlar değerlendirme aşamasındadır. Sonuç kısmı analiz edilen bulgular ve yorumlarla ilişkilendirilerek tartışılmıştır. Son olarak elde edilen sonuçlar doğrultusunda kongrenin geliştirilmesine yönelik öneriler sunulmuştur.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Conference Presentations by Çağlar Kaya
Üniversitelerin toplumsal işlevleri arasında, bilimsel araştırma yapmak, bilgi üretmek, bunları y... more Üniversitelerin toplumsal işlevleri arasında, bilimsel araştırma yapmak, bilgi üretmek, bunları yaymak ve yeni buluşlar ortaya çıkarmak gibi çalışmalar yer almaktadır. Üniversitelerdeki lisansüstü eğitim çalışmaları bilimsel bilgi üretimi bakımından önemlidir. Bu bilimsel bilgilerin incelenmesi de incelenen alanda mevcut durumun değerlendirilmesine olanak sağlar.
Bu araştırmanın amacı, Türkiye‘de eğitim denetimi alanında 1990 yılından 2015 yılına kadar yapılan lisansüstü tezlerin (Yüksek Lisans ve Doktora) değerlendirmesini yapmaktır. Çalışma, yüksek lisans ve doktora tezlerinin incelenmesine yönelik doküman analizine dayalı nitel bir araştırmadır. Araştırmanın evrenini Türkiye’de eğitim denetimi alanında yapılan yüksek lisans ve doktora tezleri oluşturmaktadır. Örneklem ise bu tezlerden YÖK Ulusal tez merkezinde erişim izni olan ve “Eğitim-Öğretim” kategorisinde yer alan 182 adet yüksek lisans tezi ve 24 adet doktora tezinden oluşmaktadır.
Belirlenen tezler ile ilgili betimsel istatistikler (frekans ve yüzde) yapıldıktan sonra, değerlendirme yapılacaktır. Değerlendirmelerde ölçüt olarak Kırcaali İftar‘ın (2005), Gay ve Airasian’dan (2000) uyarladığı, Ağaoğlu vd. (2005) tarafından da okul yönetimi ile ilgili lisansüstü tezlerin incelenmesi konulu araştırmalarında kullanılan, Sosyal Bilimler Araştırmalarını Değerlendirme Ölçütlerinden yararlanılacaktır. Değerlendirmede esas alınan ölçütlere göre yüksek lisans ve doktora tezleri araştırmacılar tarafından ayrı ayrı değerlendirilecektir. Veri girişinde güvenilirliği artırmak amacı ile değerlendirmede görüş farklılıklarının ortaya çıktığı araştırmalar üzerinde araştırmacılar tarafından tartışılarak uzlaşmaya varılacaktır.
Araştırmalarda aşağıda belirtilen konularda bilgi elde edilmesi yoluna gidilecektir: (1) Tezlerin üniversitelere göre dağılımı nasıldır? (2) Tezlerinin tür ve tarihlerine göre dağılımı nasıldır? Üzerinde çalışılan konular ve amaçları nelerdir? (3) Tezlere danışmanlık yapan öğretim üyelerinin unvanlarına göre dağılımı nasıldır? (4) Tezlerin örnekleminde hangi öğretim kademeleri tercih edilmiştir? (5) Tezlerde hangi modeller/desenler ve yöntemler kullanılmıştır? (6) Tezlerde örneklem/çalışma grubu seçimi nasıl belirlenmiştir ve hangi örneklem/çalışma grubundan veriler elde edilmiştir? (7) Tezlerde hangi veri toplama araçları kullanılmıştır? (8) Tezlerde toplanan veriler hangi veri analiz teknikleriyle analiz edilmiştir? (9) Sonuç ve öneriler hangi konularda yoğunlaşmıştır? Araştırmada elde edilen verilerin analizi sonunda saptanan bulgulara göre öneriler geliştirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Bilim, Eğitim, Denetim, Eğitim yönetimi, Eğitim denetimi, Lisansüstü tezler
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Özelleştirmeye Kurban Edilen Eğitim
Tahir Yılmaz & Çağlar Kaya
ÖZET
Amaç
Eğitim, tüm dünyada k... more Özelleştirmeye Kurban Edilen Eğitim
Tahir Yılmaz & Çağlar Kaya
ÖZET
Amaç
Eğitim, tüm dünyada kamusal niteliğini halen korusa da, giderek artan piyasalaşma uygulamaları çerçevesinde özelleştirmenin ağırlık kazandığı bir sektör haline gelmektedir. Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşların yanı sıra Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) gibi uluslararası anlaşmalar incelendiğinde kamusal hizmetlerin serbest piyasaya açılmasının desteklendiği görülmektedir. Bu konuda söz konusu kuruluş ve anlaşmalar devletin kamusal hizmetleri karşılamadaki yetersizliği, eğitim talebinin karşılanamaması gibi kimi gerekçeleri öne sürerek, eğitimde etkililiğin sağlanması, eğitim talebinin karşılanması, yerelleşme gibi konularda ilerleme kaydedilmesinin bir yolu olarak hizmetinin özelleştirilmesini gereğini ifade etmektedirler.
Ancak özellikle özelleştirme çerçevesindeki uygulamalara bakıldığında, öncelikle kamusal hizmetlerin daha özelde de eğitimin özelleştirilmesi, var olan sistemin devamlılığını, eşitsizliğin eğitim aracılığı ile yeniden üretilmesini sağladığı görülmektedir. Farklı yollarla gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının sadece gelişmiş değil, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler açısından yarattığı sonuçlar, neoliberalizm bağlamında ele alınmalıdır. Bu yolla, eğitimdeki neoliberal dönüşümün etkileri daha net olarak ortaya konabilecek ve buna yönelik olarak politikalar geliştirilmesi sağlanabilecektir.
Bu çalışmada dünyada ve Türkiye’de eğitimde özelleştirmeye ilişkin var olan durumun ortaya konması amaçlanmaktadır. Çalışma kapsamında dünyadaki ve Türkiye’deki neoliberal politikaların eğitime ilişkin yansımaları irdelenmiş, daha sonra da eğitimde özelleştirmenin bugünkü durumu incelenmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak ise özelleştirmenin kamusal eğitim üzerindeki etkileri ifade edilmeye çalışılmıştır.
Yöntem
Çalışma kuramsal bir çalışmadır. Yukarıda belirtilen düşünceler çerçevesinde dünyada ve Türkiye’de özelleştirme uygulamaları ele alınmış ve konuyla ilgili yapılmış çalışma ve raporlar taranarak, bir bütünlük içerisinde eğitimde özelleştirmenin bugünkü durumunu ortaya koyacak şekilde sunulmuştur. Çalışma çerçevesinde eğitimde özelleştirme olgusu eleştirel açıdan ele alınarak, özelleştirmenin etkileri bu bağlamda verilmeye çalışılmıştır.
Bulgular
Özellikle 1980’li yıllardan sonra az gelişmiş ülkelerin dünya ekonomisi ile bütünleşmesi amacıyla geliştirilen yapısal uyum politikaları kapsamında, serbest piyasa ekonomisinin az gelişmiş ülkelerde uygulanmaya başlamasında öncelikli adım, kamu yararına hizmet eden hizmetlerin piyasaya açılarak kâr odaklı hizmetlere dönüştürülmesi olmuştur. Bu süreç de sadece ekonomik değil, kültürel, toplumsal ve politik içerimleri olan kapsamlı bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Devletin eğitim hizmetlerini vermekteki yetersizliği söylemi, uygulamalarda kendini gösterse de özünde neoliberal politikaların meşrulaştırılmasına dayalı ve deregülasyon uygulamalarının sonucu olan bir söylemdir.
Özelleştirme uygulamaları tüm dünyada özellikle gelişmekte ve geri kalmış ülkeler üzerinde IMF ve Dünya Bankası tarafından verilen kredilerle birlikte dayatılan yapısal uyum politikaları çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Kamu hizmetlerinin içerisinde de eğitimde özelleştirmenin yolunun açılması sürecin önemli bir aracı haline gelmiştir. Eğitime yönelik neoliberal politikaların kullandığı araçlar farklılık göstermektedir ve bu araçlar, neoliberal ideoloji ile birlikte neoliberal politikaların aracısı konumunda olan hükümetler aracılığı ile eğitim hizmetlerinde işe koşulmaktadır.
Çalışma kapsamında Amerika, İngiltere, Hindistan gibi gülkelerdeki özelleştirme uygulamaları çerçevesinde etkililik ve verimlilik söylemlerinin kendisini doğrulamadığı, eğitimde tabakalaşmanın meşrulaştırıldığı, eğitimde orta ve üst sınıfın ayrıcalıklı hale geldiği, yeni işletmecilik gibi kavramların eğitime dahil edilerek, ideolojik bir dönüşümün de özelleştirme ile birlikte işe koşulduğuna yönelik bulgular elde edilmiştir.
Yine Türkiye açısından, özellikle 1980 sonrası neoliberal dönüşümün kamu hizmetleri ile birlikte artan şekilde eğitimi etkilediği görülmüştür. Bu çerçevede özellikle eğitime yönelik devlet bütçesinden ayrılan ödeneklerin düştüğü, yine öğrenci başına yapılan harcamalara bakıldığında Türkiye’nin OECD ülkeleri içerisinde çok gerilerde kaldığı, yine özellikle son on yılda özel okul sayılarında ve öğrenci sayılarında bir artışın olduğu, bu durumun özellikle devlet tarafından ailelere yönelik çeşitli teşviklerle desteklendiği ve bir devlet politikası halini aldığı görülmüştür. Yine, norm kadro, müfredat laboratuvar okulları, toplam kalite yönetimi gibi uygulamaların da özelleştirme çerçevesinde kamu hizmeti olmaktan giderek uzaklaşan eğitimde uygulandığı görülmüştür.Yine eğitimde özel okullar alternatifinin, eğitimin bir hak olarak tanımlanmasını olanaksızlaştırdığı ve yine kamusal destek yerine özelleştirilmesinin teşvikinin, bu hakkın kullanılmasını imkansızlaştırdığı görülmüştür.
Sonuç
Eğitim, bireyin özgürleşmesini sağlaması gereken en önemli süreçlerden bir tanesidir. Ayrıca, dışsallıklarından dolayı getirileri sadece bireysel yarara indirgenemeyecek kadar kapsamlı bir olgudur. Bu nedenle hem bireyler hem de toplumlar için yaşamsal bir öneme sahiptir. Günümüz koşullarında eğitime yönelik neoliberal politikalar ise bu yaşamsallığı bir kenara bırakarak, eğitimi tamamen kişisel odaklı bir yapıya evirmiş, dışsallıklarını adeta dışlamış, eğitimi bir pazar olarak görerek özelleştirmeyi bu alana sokmuş ve sokmaya da devam etmektedir. Tüm dünyada ve özelde Türkiye’de kamusallığa yönelik neoliberal saldırı, atomizasyonu ön plana çıkararak, bireyler arasındaki dayanışma, sosyal kazanımlar, demokrasi, adalet ve eşitlik algılarının içini boşaltarak bunları neoliberal ideoloji kapsamında yeniden tanımlamıştır.
Bu çerçevede yukarıda da çeşitli örneklerle ifade edildiği gibi eğitimde özelleştirme, etkililik, bürokrasinin azaltılması, bireylere seçim şansının sunulması gibi konularda üstü örtük bir iyileştirme gibi görünse de; özünde sosyal adaleti gittikçe olanaksızlaştıran, var olan eşitsizlikleri yeniden üreten, eğitimi metalaştırarak hizmetten faydalananları paydaş haline getirip, bu hizmeti ticari bir mekanizmaya dönüştüren uygulamalar bütünüdür.
Anahtar Kelimeler: Neoliberalizm, özelleştirme, kamu hizmetleri, eğitim
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Amaç
Eğitim ekonomisinin, belki de üzerinde en çok durulan alanlarından birisi olarak eğitimin fi... more Amaç
Eğitim ekonomisinin, belki de üzerinde en çok durulan alanlarından birisi olarak eğitimin finansmanı karşımıza çıkmaktadır. Ancak eğitimin finansmanına yönelik bakış açılarının çeşitliliği, eğitimin finansmanının nasıl olması gerektiği sorusuna cevap vermeyi zorlaştırmaktadır. Bu zorluk eğitimin finansmanı sağlanırken, eğitimin hangi getirilerine (kişisel mi, toplumsal mı) odaklanılması gerektiği üzerinde yoğun bir şekilde tartışmalara neden olmaktadır. Nitekim bu tartışmaların varlığı, eğitimin finansmanının en doğru şekilde yapılmasına yönelik arayışları doğurmaktadır.
Bu doğrultuda bu araştırmanın amacı eğitimin finansmanında kamu dışı kaynakların ne kadar kullanıldığının ortaya konmasıdır. Kamu dışı kaynakların ne kadar kullanıldığının tespit edilmesiyle birlikte kamu kaynakları ile kıyaslama yapılarak bir tartışma yaratılmıştır. Dünyanın bazı ülkelerinde ve Türkiye’de eğitimin finansmanında özel kaynakların payını artırması sonucunda kamu kaynaklarının durumu da ele alınmıştır.
Yöntem
Bu araştırma bir derleme çalışması olarak tasarlanmıştır. Yukarıda belirtilen düşüncelerden hareketle bu çalışmada eğitimin finansmanında kamu dışı kaynaklara, yani diğer özel tüm kaynaklara, yönelik bakış açıları alan yazın taranarak incelenmiştir. Bu inceleme yapılırken eğitimin finansmanında özel sektöre yönelik görüşlerin sunulmasının yanında, kimi zaman kamu kaynaklarına da göndermeler yapılmıştır. Eğitimde kamu dışı kaynaklar ele alınırken bu kaynakların gerekliliğini vurgulayan düşüncelerin belirtilmesiyle birlikte, eğitimde özel kaynaklara eleştirel yaklaşan araştırmalara da özellikle yer verilmiştir.
Bulgular
Neoliberal eğitim politikaları, son yıllarda bir hak ve kamu hizmeti olarak kabul edilen eğitimin “yatırım malı” yerine, bedelini kişilerin ödeyeceği “tüketim malı” olarak değerlendirilmesine yol açmıştır. Eğitim hizmetini alanların eğitim maliyetlerine katılmaları gerektiği düşüncesiyle birlikte orta ve üst gelir toplumsal sınıflarının eğitime olan taleplerinin artması nedeniyle, insan sermayesinin eğitimi önem kazanmıştır. Bu durum eğitimin özelleşme durumunu ve eğitimde kamu dışı kaynaklara doğru olan eğilimi artırmıştır.
2011 yılı OECD ortalamasına göre, tüm eğitim kurumlarının finanse edilmesinde toplam harcamaların %84’ü kamu kaynakları kullanılmaktadır. Bu oran yükseköğretim öncesi eğitim kurumlarına geldiğinde %92’ye çıkmaktadır. Diğer yandan yükseköğretim öncesi eğitimde özel harcamaların 2011 yılı OECD ortalaması %8.6 olarak belirlenmiştir. Burada göze çarpan Şili (%21.7), Kore (%19.3) ve Meksika (%17.4) gibi ülkelerin yanında Türkiye’nin yüksek öğretim öncesi özel harcamalarının %13.2 ile Birleşik Krallıktan (%14.3) biraz aşağıda olduğu görülmektedir. Bu durum Türkiye için 2002 verileri (%1.2) ile kıyaslandığında yükseköğretim öncesi özel harcamalarda çarpıcı bir artışın olduğu görülmektedir.
Yukarıda belirtilen gelişmelerin ve teşviklerin özel sektörün eğitimin finansmanındaki payını artırdığı görülmektedir. Bu durumun yükseköğretim öncesinde bu oranlara ulaşması, temel eğitim için olumsuz sonuçlar doğurabilir. Eğitimin yükseköğretim öncesinde özel harcamalara olan ihtiyacının artması maddi yetersizlikler yaşayan bireyler için zorlu koşullar ortaya çıkarabilir.
Bu noktada eğitimin finansmanında dikkat edilmesi gereken nokta, kamu ve özel kaynakların dengesidir. Özellikle temel eğitim için özel kaynaklara olan bağımlılığın artması, eğitime erişim konusunda eşitsizliğe ilişkin endişeleri artırmaktadır. Bu nedenle temel eğitim bir zorunluluk olarak ele alınmaktadır ve finansmanın ya tamamen ya da neredeyse tamamen kamu tarafından yapılması gerekir. Bunun nedeni de temel eğitimin toplumsal faydalarının oldukça yüksek olmasıdır.
Bireylerin eğitimden elde ettiği bireysel faydaların yanında, eğitimin bundan daha fazla oranda toplumsal faydası mevcuttur. Eğitimin kişisel finansman yöntemiyle sağlanması toplumsal ihtiyacı karşılamaktan uzak kalacaktır. Bu nedenle, eğitimin toplum için oldukça önemli olması ve kişisel finansmanla yeterli düzeyde kaynak sağlanmasının mümkün olmaması, devletin bu konuda finansman sağlamasını zorunlu kılmaktadır. Aslında temel eğitimin zorunlu olması da, özünde devletin finansmanını gerekli kılmaktadır.
Günümüzde eğitimin finansmanında özel harcamaların payı artarken, kamu eğitimi nasıl yapılanmalıdır sorusuna bazı girişimcilerin cevap vermeye çalıştığını görmek mümkündür. Eğitimde piyasa mekanizması oluşmaya başlarken, ülke çapında herkese standart uygulamalarla uygulanan kamu finanslı eğitim piyasayla nasıl rekabet edebilir hale gelecektir. Bu sorunun cevabını ekonomik kaygılardan ziyade, bireyin eğitimine katkı sağlayacak şekilde verebilmek ne derece mümkündür?
Sonuç
Eğitimin finansmanında kamu ya da özel kaynakların ne düzeyde olması gerektiği tartışılan bir konudur. Ancak genel kanı, kamu kaynaklarının eğitimden asla çekilmemesi yönündedir. Bu durum eğitimin toplumsal getirileri ile ilişkilendirilmektedir.
Özel sektörün bu argümana karşılığı ise, kamu kaynaklarına dayalı eğitimin çağdaş olmadığı yönünde olmaktadır. Ancak çeşitli örnekler incelendiğinde kamu kaynakları ile gerçekleştirilecek eğitim de çağdaş yöntemlerle gerçekleştirilebilir. Adına reform denilen yöntemlerin sadece neoliberal dünya görüşü ile sağlanması gerekmemektedir.
Kurul’un (2012: 305) egemen ideolojiler ile ilgili belirttiklerinden yola çıkılacak olursa, burada egemen düşüncelerin maddi kaynak açısından zengin kişilere ait olduğu düşünülebilir. Bu sınıfın (büyük burjuvazi) eğitime ilişkin anlayışı, bakış açısı ve düşünceleri şüphesiz eğitimin yeniden şekillenmesine neden olacaktır. Bu doğrultuda devlet tarafından sunulan fırsatlar, özel sektörün eğitim üzerine daha çok yatırım yapmasını sağlayacaktır. Burada devlet ve özel sektör arasında etkileşimin kuvvetlenmesi, yukarıda adı geçen kamu ve özel sektör dengesinin ortadan kalkmasına neden olabilir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken ise, eğitimin finansmanında kamu yararının birçok boyutuyla birlikte göz önünde bulundurulmasıdır.
Anahtar Kelimeler: eğitimin finansmanı, finansman, özelleştirme, özel kaynaklar, kamu dışı kaynaklar
Bookmarks Related papers MentionsView impact
The main idea of this research is to determine prospective teachers’ educational beliefs and thei... more The main idea of this research is to determine prospective teachers’ educational beliefs and their views about critical pedagogy. Therefore the purpose of this research is to analyze the relationship between prospective teachers’ educational beliefs and their views about critical pedagogy. In this study, “Educational Beliefs Scale”, developed by Yılmaz, Altınkurt and Çokluk (2011) is used with the “Principals of Critical Pedagogy Scale” developed by Yılmaz (2009). Based on the Educational Beliefs Scale, five theories on educational philosophy including: Perennialism, Essentialism, Progressivism, Reconstructionalism, and Existentionalism are examined. Besides, Education System, Functions of School and the Emancipator School dimensions of the Principals of Critical Pedagogy Scale are analyzed. The research is conducted as a survey model study. The sample of the research comprises of last grade graduate students from the different departments of the Faculty of Education in Muğla Sıtkı Koçman University. The data analysis is still in progress. Descriptive statistics, t-tests and ANOVA analysis will be applied to the data collected in the data analysis process. The findings will be presented according to the research questions of the study. In addition the findings will be discussed with the related literature at the end of the paper.
Keywords: Prospective teachers, educational beliefs, educational philosophy, critical pedagogy, critical thinking
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bu araştırmanın amacı, küreselleşme kavramının eğitim yönetimi alanına olan etkilerini genel boyu... more Bu araştırmanın amacı, küreselleşme kavramının eğitim yönetimi alanına olan etkilerini genel boyutları ile incelemektir. Bu inceleme gerçekleştirilirken, küreselleşme kavramının alan yazında adı geçen boyutları mercek altına alınmıştır. Küreselleşmenin bu boyutlarını, ekonomik, kültürel, siyasi, çevresel ve teknolojik boyutlar olarak sınıflandırmak mümkündür. Birçok etken tarafından ortaya çıkan küreselleşme, eğitim alanında etkilerini fazlasıyla göstermektedir. Bilgi toplumu olarak adlandırılan günümüz toplumunda, yeni bilgi ve iletişim teknolojisi önemli bir yer tutmaktadır. Bu bağlamda eğitim, bilgi ve iletişim teknolojisini kullanan ve daha yararlı hale getirebilen bireyler yetiştirme eğilimindedir. Dolayısıyla eğitim yönetimi alanında küreselleşmenin etkilerini görmek olağan bir durum olarak görülebilir. Buradan hareketle bu araştırmada, küreselleşme kavramı ile eğitim ve eğitim yönetimi arasındaki ilişkilerin incelendiği çalışmalardan yola çıkılarak, küreselleşmenin eğitim yönetimi alanında ne gibi yansımalarının olduğu tartışılmaktadır. Bu nedenle “Yönetim bağlamında eğitim örgütleri ve eğitim sisteminde bulunan eğitim yöneticileri, küreselleşmenin adı geçen boyutlarından ne şekilde etkilenmektedir?” sorusuna yanıt aranmıştır.
Anahtar sözcükler: Küreselleşme, bilgi toplumu, yönetim, eğitim yönetimi, eğitim örgütleri
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Giriş
Zamansal ve mekânsal sınırların kalkması ile birlikte insanların kutuplaşma eğiliminde old... more Giriş
Zamansal ve mekânsal sınırların kalkması ile birlikte insanların kutuplaşma eğiliminde olduğu görülmektedir. Mesafelerin kısalmış olması, toplumları homojenleştirmek yerine heterojen bir hale getirmektedir (Bauman, 1999). Toplumsal olarak görülen bu durum, bireysel anlamda görülen farklılıkların önemli olduğuna yapılan vurguyu artırmıştır. Farklı durumlar veya farklı kişiler üzerine yapılan bu vurgunun modern toplumun ortak söylemlerinden biri olduğunu belirtmek gerekir.
Herhangi bir toplum veya topluluk içinde yer alan bireyler arasında farklı özelliklerin görülmesi kaçınılmaz bir durumdur. Günümüz toplumlarında ise farklılıklara saygı duymanın, bireyleri farklı özellikleri ile kabul etmenin ya da yadırgamamanın uygun bir yaklaşım olduğunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla bireylerin diğer kişileri farklı özellikleri ile birlikte nesnel bir şekilde değerlendirmesi gerektiği düşünülebilir. Bu düşünceden hareketle, farklılıklara saygı duymanın bireylerin nesnelliğine katkı sağladığı söylenebilir.
Okullarda görülen çeşitlilik, farklılık olarak da adlandırılabilmektedir. Gruptan veya demografik özelliklerden kaynaklanan bu farklılıktan öte, bireylerin geçmişi, öğrenme stilleri, yetenekleri, ilgileri ve bunlara benzer özellikleri nedeniyle ortaya çıkan farklılıklar görülebilir. Bu noktada öğretmenler başta olmak üzere eğitim sistemi ile doğrudan ya da dolaylı ilişkisi olan meslek gruplarının farklılıklara nasıl baktığının belirlenmesi önem kazanmaktadır.
Maarif müfettişleri de meslekleri gereği birçok farklı durum ve kişi ile karşılaşırlar. Bu durum, müfettişlerin farklılıklara ne derece saygı duyduklarının önemini artırmaktadır. Bu önem ise araştırmacıları, maarif müfettişlerinin farklılıklara saygı duyma düzeylerini incelemeye itmiştir. Bu nedenle bu araştırmanın problemini, Muğla ve Aydın illerinde görev yapmakta olan il maarif müfettişlerinin farklılıklara saygı duyma durumlarını incelemek oluşturmaktadır.
Amaç
Bu araştırmanını amacı Aydın ve Muğla illerinde görev yapmakta olan Maarif Müfettişlerinin farklılıklara saygı durumlarının incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda, maarif müfettişlerinin farklılıklara saygı durumlarının cinsiyete ve mesleki tecrübeye göre anlamlı olarak farklılık gösterip göstermemesi durumu ele alınmıştır.
Yöntem
Araştırma tarama modelinde gerçekleştirilmiş betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini Muğla (32) ve Aydın (36) illerinde görev yapmakta olan toplam 68 maarif müfettişi oluşturmaktadır. Evrenin tamamına ulaşılması planlanmaktadır. Bu doğrultuda maarif müfettişlerinden veri toplamak için Öksüz ve Güven (2012) tarafından geliştirilen “Farklılıklara Saygı Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen veriler betimsel istatistikler ve t testi kullanılarak analiz edilecektir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Giriş
Yönetim hakkında kitaplarda çeşitli tanımlamalara rastlamak mümkündür. Bu tanımlar bilimse... more Giriş
Yönetim hakkında kitaplarda çeşitli tanımlamalara rastlamak mümkündür. Bu tanımlar bilimsel alanların yaklaşımlarına göre farklılıklar gösterirler. Örneğin, ekonomistlere göre yönetim, toprak, sermaye ve işgücü ile birlikte üretim fonksiyonlarından birisidir. Toplumbilimciler için yönetim, bir sınıf ve saygınlık sistemidir. Yönetim bilimcilere göre yönetim ise, bir otorite sistemi olarak görülmektedir. Bu klasik anlayışa göre örgütler, yönetenler ve yönetilenler olmak üzere iki gruptan oluşmaktadır (Can 2005: 32).
Bursalıoğlu’na (2010: 1) göre yönetim ise, en eski bilim olarak belirtilmektedir. Ona göre insanlar tarih boyunca hem yönetmiş hem de yönetilmiştir. Bu noktada en eski bilim demek yerine, en eski uğraşı demek daha uygun olabilir. İnsanlık tarihi kadar eski olabilecek bu uygulamaları, yazılı kaynaklarda M.Ö. 3000 yıllarına kadar dayandırmak mümkündür. Ancak Hoy ve Miskel’e (2010: 9) göre, yönetimin bilimsel yöntem ile incelenmesinin başlangıcı Frederick Winslow Taylor’un 1911 yılında Bilimsel Yönetim adlı kitabını yayınlaması ile başlar. Bu akımın kurucusu olan Taylor, bilimsel yönetimi bir makineye benzetmektedir. Ona göre örgütte çalışan bireyler, verimli makineler olarak çalışmaya programlanabilir durumdadır.
Bu çalışmanın amacı, yönetimde resmi boyutlara ve örgüt yapısına odaklanan kuram ve yaklaşımların eğitim yönetimi bağlamında incelenmesidir. Bush’a (2003: 37) göre, bu modeller “biçimsel modeller” olarak adlandırılır. “Biçimsel” teriminin kullanılmasının nedeni ise, bu kuramların örgütlerin resmi ve yapısal unsurlarına vurgu yapmasıdır. Bu noktada terim birbirine yakın ama birbiriyle aynı olmayan bir takım yaklaşımı tek bir çatı altında toplamak için kullanılmış bir terim olarak belirtilmiştir. Bu kuram ve yaklaşımlarda, akılcı yaklaşımlar yoluyla kurumsal hedefleri sürdürmeye odaklanma mevcuttur. Bu nedenle bu kuram ve yaklaşımların incelenmesinde, Bush (2003: 37-59) tarafından yapılan modelleme göz önünde bulundurulmuştur.
Yöntem
Çalışmada öncelikle biçimsel modellerin temel özellikleri incelenmiştir. Ardından biçimsel modellerin amaçlarında ortak olarak görülen noktalardan bahsedilmiştir. Biçimsel modeller ile yapı, çevre ve liderlik kuramları ilişkilerine değindikten sonra Bush (2003: 54) tarafından biçimsel modeller ile ilişkilendirilen yönetimsel liderlik genel hatlarıyla incelenmiştir. İlerleyen bölümlerde biçimsel modeller başlığı altında ele alınan modellere yer verilmiştir. Bu modeller sırasıyla şu şekildedir: yapısal modeller, sistem modelleri, bürokratik modeller, akılcı modeller ve hiyerarşik modeller. Son olarak biçimsel modellere yönelik eleştiriler ile birlikte bu modellerin sınırlılıkları sunulmuştur.
Sonuç Yerine
Eğitim yönetiminde biçimsel modeller, eğitim örgütlerinde resmi boyutlara ve yapıya vurgu yapan yaklaşımların tek bir çatı altında toplandığı bir sınıflamadır (Bush 2003: 37-59). Bu sınıflama ile birlikte örgüt yapısına klasik ya da neo-klasik yaklaşımlar olarak nitelendirilen bazı yaklaşımları daha kapsamlı bir şekilde ele almak mümkündür. Bu sınıflamanın benzerlerine (Lunenburg ve Ornstein 2013: 27-52, Hoy ve Miskel 2010: 82-124) alan yazında rastlanabilir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Academic procrastination is a potentially maladaptive behavior for many students, defined as the ... more Academic procrastination is a potentially maladaptive behavior for many students, defined as the postponement of task completion. Tendency to delay tasks seem to be related with many factors, including personal characteristics. Lack of motivation or personal coping strategies may be considered as some of the reasons for academic procrastination.
The purpose of this study is to determine how variables like coping strategy and academic motivation predict teacher candidates’ academic procrastination. Based on the prior studies and researches, it is expected that academic procrastination should show negative relations with academic motivation and positive relations with coping strategies.
The sample of the relevant research is based on 280 students (164/58.6% female, 116/41.4% male) from different departments of Muğla Sıtkı Koçman University, Faculty of Education. Age range of the participants change between 18 and 27, arithmetic age average being 20.13 (SD=1.57).
With the purpose to determine the frequency of academic procrastination level, Procrastination Assessment Scale developed by Solomon and Rothblum (1984), was used in this study. In order to determine academic motivation level of participants, Academic Motivation Inventory which was developed by Bozanoğlu (2004), was used. The Coping Strategy Inventory, which was developed by Amirkhan in 1994, was also used in this research, to determine the coping strategies of the participants. The obtained data is analyzed through stepwise regression analysis.
The results of the research reveal that the best predictors of academic procrastination among all the independent variables are respectively, avoidance, self-transcendence and discovery. According to the results of stepwise regression analysis, the implied variables have explained 29% of the total variance. As opposed to problem statement of this study coping strategies such as using the knowledge, problem solving and seeking social support are not the predictors of academic procrastination.
The results of the study are discussed with the related literature. Additionally, suggestions and limitations of the present study are discussed in conclusion.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Beck(1972) tarafından geliştirilen Bilişsel-Davranışçı Terapi’ye göre, bireylerde görülen temel d... more Beck(1972) tarafından geliştirilen Bilişsel-Davranışçı Terapi’ye göre, bireylerde görülen temel düşünce hataları, fonksiyonel olmayan tutumların gelişmesine neden olur. Fonksiyonel olmayan tutumlar, bireyin düşünce stilleriyle, geliştirdiği inançlarla, sıkıntı olarak tanımladığı durumlarla önemli derecede etkileşim içindedir. Bu temel düşünce hataları, bireylerin yaşamlarındaki farklı alanlara ilişkin bakış açılarına ve bu konulara dair tutumlarına da etki eder. Bunun yanında, öğretmen davranışlarını belirleyen temel etkenlerden birinin, öğretmenlik mesleğini yapacak olan kisinin bu mesleğe karşı tutumunun niteliğinin olduğu ifade edilmektedir. Bu fikir doğrultusunda, fonksiyonel olmayan tutumlarla öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlar arasında bir ilişki olabileceği düşünüldüğünden bu iki değişken arasındaki ilişkinin incelenmesine ihtiyaç duyulmuştur.
Bu problem kapsamında araştırmanın amacı, eğitim fakültesinde öğrenim görmekte olan öğretmen adaylarında görülen fonksiyonel olmayan tutumlar ile öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Bu kapsamda, öğretmen adaylarının fonksiyonel olmayan tutumlarını belirlemek için, “Fonksiyonel Olmayan Tutumlar Ölçeği”, öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarını belirlemek için ise “Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmaya Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesinde farklı programlarda ve 1., 2., 3. ve 4. sınıflarda öğrenimini sürdürmekte olan 297 öğrenci katılmıştır. Araştırmaya katılan öğretmen adayları 17-26 yas arasındadır. Verilerin çözümlenmesinde SPSS.18.0 veri analizi paket programı kullanılmıştır.
Araştırmada elde edilen bulgulardan bazılarına göre, cinsiyeti kadın olan öğretmen adaylarının fonksiyonel olmayan tutum puan ortalamaları, cinsiyeti erkek olan öğretmen adaylarına göre anlamlı düzeyde düşüktür. Bir başka deyişle, erkek öğretmen adayları, kadın öğretmen adaylarına oranla daha fazla fonksiyonel olmayan tutuma sahip olduğu söylenebilir. Bunun yanında, cinsiyeti erkek olan öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutum puan ortalamaları, cinsiyeti kadın olan öğretmen adaylarının puan ortalamalarından anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur. Başka bir ifadeyle, kadın öğretmen adaylarının, öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları, erkek öğretmen adaylarına göre daha olumludur.
Anahtar Sözcükler: Öğretmen Adayları, Öğretmenlik Mesleği, Fonksiyonel Olmayan Tutumlar, Tutum
Bookmarks Related papers MentionsView impact
IV. Uluslararası Katılımlı Eğitim Denetimi Kongresi, 31 Mayıs – 2 Haziran 2012 tarihleri arasında... more IV. Uluslararası Katılımlı Eğitim Denetimi Kongresi, 31 Mayıs – 2 Haziran 2012 tarihleri arasında Muğla Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü ve TEMSEN (Tüm Eğitimciler ve Eğitim Müfettişleri Sendikası) işbirliğinde düzenlenmiştir. Son üç yıldır TEMSEN işbirliği ile kongrenin düzenlendiği kurumlar sırasıyla Ankara, Kütahya ve Mersin’de bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, yapılmakta olan eğitim denetimi kongrelerini hazırlayan ve çeşitli şekillerde destek veren kurumların tanıtılması, kongrelerde sunulan bildirilerin nicel ve nitel olarak değerlendirilmesi ve elde edilen verilerin ilgililerin dikkatine sunulmasıdır. Çalışma tarama modeline göre yapılmıştır. Bu güne kadar yapılmış olan toplam üç eğitim denetim kongresi araştırma kapsamına alınarak incelenmiştir. Kongreleri düzenleyen kurumlar, kurumların verdiği destekler, kongrelerde sunulan bildiriler, bildirilerin üniversite ve diğer kurumlara göre sayıları, bildiri türleri (bireysel / ortak), konu alanları, yöntemleri, katılımcıların unvanlara göre dağılımları ve bildirilerin basım ve dağılımı açısından değerlendirilmiştir. Ayrıca kongrenin amacı ve tarihçesine çalışmada yer verilmiştir. Bulgular ve yorumlar yedi kategori altında toplanarak sunulmuştur.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bu araştırmanın amacı, kurum denetimi esnasında eğitim denetmenlerinin okul müdürlerine ilişkin a... more Bu araştırmanın amacı, kurum denetimi esnasında eğitim denetmenlerinin okul müdürlerine ilişkin algılarını metafor aracılığıyla ortaya çıkarmaktır. Bu amaç kapsamında eğitim denetmenlerinin algılarını hangi metaforlarla açıkladıkları ve bu metaforların ortak özellikleri bakımından hangi kategoriler altında toplanabileceği sorularına cevap aranmıştır. Araştırmada metafor kavramı ile kastedilen, bir kavram, olgu veya olayın başka bir kavram, olgu veya olaya benzetilerek açıklanmasıdır. Metafor ile ilgili yapılan araştırmalar incelendiğinde eğitim denetmenlerinin öğretmenlere ilişkin algılarını ortaya çıkarmaya yönelik araştırmaların çok sayıda olduğu görülmektedir. Ancak eğitim denetmenlerinin okul müdürlerine, okul müdürlerinin kurum denetimi bazında izlenimlerine ilişkin algılarını belirlemeye yönelik araştırmaların sınırlı olduğu görülmektedir. Bu nedenle araştırmanın kurum denetimi bazında eğitim denetmenlerinin okul müdürlerine ilişkin algılarını ortaya çıkarmaya katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Araştırma nitel araştırma deseninde yürütülmüş betimsel bir çalışmadır. Çalışma grubu, Muğla ilinde görev yapmakta olan 28 eğitim denetmeninden oluşmaktadır. Araştırmanın veri toplama aracı, üç açık uçlu ifadeden oluşan görüşme formudur.
Anahtar Kelimeler: Denetmen, Denetçi, Müfettiş, Kurum Denetimi, Okul Müdürü, Algı, Metafor
Bookmarks Related papers MentionsView impact
M.A. Thesis by Çağlar Kaya
Bu araştırmanın temel amacı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesinde görev yapmakta o... more Bu araştırmanın temel amacı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesinde görev yapmakta olan öğretim elemanlarının, işyerlerinde ne tür politik taktikleri kullandıklarını ve bu taktikleri kullanma nedenlerini ortaya çıkarmaktır. Örgütlerin gayri resmi boyutunda yer alan durumlardan bazılarının belirlemenin, kurum kültürünün daha iyi anlaşılabilmesini sağlayacağı düşüncesiyle araştırma gerçekleştirilmiştir. Bu amaçla araştırma, nitel araştırma yöntemiyle yapılmış, tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Çalışma evrenini, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim elemanları oluşturmuştur. Araştırma verileri, görüşme tekniği ile elde edilmiştir. Gönüllülük esasına dayanarak, her akademik unvandan (Araştırma görevlisi, öğretim görevlisi, yardımcı doçent, doçent ve profesör) üçer öğretim elemanı belirlenmiş ve toplamda 15 (5 kadın ve 10 erkek) öğretim elemanı ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. İş ortamlarında kullanılan politik taktiklere ilişkin 16 sorudan oluşan bir görüşme formu oluşturulmuştur. Bu görüşme formu yardımıyla elde edilen verilerin çözümlenmesi içerik analiziyle yapılmıştır. Araştırma verilerinin araştırmanın amacına göre kodlanmasının ardından temalar oluşturulmuştur. Bu kod ve temalar ile ilgili açıklamalar ve betimlemeler yapılarak, elde edilen sonuçlar, ilişkiler örüntüsünde yorumlanmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, öğretim elemanlarının eğitim fakültesinde kullandıkları politik taktikler, daha çok öğretim elemanı tarafından kullanılan politik taktiklerden daha az öğretim elemanı tarafından kullanılan politik taktiklere doğru, "kendi fikirleri için destek oluşturma" (14/15), "imaj yaratma" (13/15), "etkili kişilerle bağlantı kurma"(12/15), "yükümlülük ve karşılıklılık yaratma" (12/15), "güç koalisyonları oluşturma" (11/15), "bilgiyi politik araç olarak kullanma" (11/15), "başkalarını överek kendini kabul ettirme" (9/15) ve "başkalarını suçlama veya başkalarına saldırma" (8/15) şeklinde olduğu belirlenmiştir. Öğretim elemanlarının iş ortamlarında kullandıkları politik taktikler ve bu taktiklere ilişkin politik davranışlar, öğretim elemanlarının unvan ve cinsiyetlerine göre incelenmiştir. Bazı politik taktiklerde unvan ve cinsiyet açısından bazı farklılıklar belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Politik taktikler, politik davranış, örgütsel politika, eğitimde politik taktikler, nitel içerik analizi.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Papers by Çağlar Kaya
Eğitim Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2015
The purpose of this research is to analyze the relationship between prospective teachers' dys... more The purpose of this research is to analyze the relationship between prospective teachers' dysfunctional attitudes and their attitudes to the teaching profession. In this study, the "Dysfunctional Attitudes Scale", developed by Weissman and Beck (1978) and adapted into Turkish by Şahin and Şahin (1992) is used along with the "Attitude Scale of Teaching Profession" developed by Üstüner (2006). The sample of the study comprises of 286 students from different departments of Muğla Sıtkı Koçman University, Turkey. According to the findings, dysfunctional attitudes of prospective teachers differ according to gender and the dysfunctional attitude scores of male prospective teachers are higher than that of their female colleagues. Female prospective teachers' attitudes towards the teaching profession are more positive than that of male prospective teachers. Besides, the perfectionist attitude, which is a dysfunctional attitude and attitudes towards the teaching pr...
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
Articles by Çağlar Kaya
Proceedings by Çağlar Kaya
Anahtar Kelimeler: Denetmen, Denetçi, Müfettiş, Kurum Denetimi, Okul Müdürü, Algı, Metafor
Conference Presentations by Çağlar Kaya
Bu araştırmanın amacı, Türkiye‘de eğitim denetimi alanında 1990 yılından 2015 yılına kadar yapılan lisansüstü tezlerin (Yüksek Lisans ve Doktora) değerlendirmesini yapmaktır. Çalışma, yüksek lisans ve doktora tezlerinin incelenmesine yönelik doküman analizine dayalı nitel bir araştırmadır. Araştırmanın evrenini Türkiye’de eğitim denetimi alanında yapılan yüksek lisans ve doktora tezleri oluşturmaktadır. Örneklem ise bu tezlerden YÖK Ulusal tez merkezinde erişim izni olan ve “Eğitim-Öğretim” kategorisinde yer alan 182 adet yüksek lisans tezi ve 24 adet doktora tezinden oluşmaktadır.
Belirlenen tezler ile ilgili betimsel istatistikler (frekans ve yüzde) yapıldıktan sonra, değerlendirme yapılacaktır. Değerlendirmelerde ölçüt olarak Kırcaali İftar‘ın (2005), Gay ve Airasian’dan (2000) uyarladığı, Ağaoğlu vd. (2005) tarafından da okul yönetimi ile ilgili lisansüstü tezlerin incelenmesi konulu araştırmalarında kullanılan, Sosyal Bilimler Araştırmalarını Değerlendirme Ölçütlerinden yararlanılacaktır. Değerlendirmede esas alınan ölçütlere göre yüksek lisans ve doktora tezleri araştırmacılar tarafından ayrı ayrı değerlendirilecektir. Veri girişinde güvenilirliği artırmak amacı ile değerlendirmede görüş farklılıklarının ortaya çıktığı araştırmalar üzerinde araştırmacılar tarafından tartışılarak uzlaşmaya varılacaktır.
Araştırmalarda aşağıda belirtilen konularda bilgi elde edilmesi yoluna gidilecektir: (1) Tezlerin üniversitelere göre dağılımı nasıldır? (2) Tezlerinin tür ve tarihlerine göre dağılımı nasıldır? Üzerinde çalışılan konular ve amaçları nelerdir? (3) Tezlere danışmanlık yapan öğretim üyelerinin unvanlarına göre dağılımı nasıldır? (4) Tezlerin örnekleminde hangi öğretim kademeleri tercih edilmiştir? (5) Tezlerde hangi modeller/desenler ve yöntemler kullanılmıştır? (6) Tezlerde örneklem/çalışma grubu seçimi nasıl belirlenmiştir ve hangi örneklem/çalışma grubundan veriler elde edilmiştir? (7) Tezlerde hangi veri toplama araçları kullanılmıştır? (8) Tezlerde toplanan veriler hangi veri analiz teknikleriyle analiz edilmiştir? (9) Sonuç ve öneriler hangi konularda yoğunlaşmıştır? Araştırmada elde edilen verilerin analizi sonunda saptanan bulgulara göre öneriler geliştirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Bilim, Eğitim, Denetim, Eğitim yönetimi, Eğitim denetimi, Lisansüstü tezler
Tahir Yılmaz & Çağlar Kaya
ÖZET
Amaç
Eğitim, tüm dünyada kamusal niteliğini halen korusa da, giderek artan piyasalaşma uygulamaları çerçevesinde özelleştirmenin ağırlık kazandığı bir sektör haline gelmektedir. Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşların yanı sıra Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) gibi uluslararası anlaşmalar incelendiğinde kamusal hizmetlerin serbest piyasaya açılmasının desteklendiği görülmektedir. Bu konuda söz konusu kuruluş ve anlaşmalar devletin kamusal hizmetleri karşılamadaki yetersizliği, eğitim talebinin karşılanamaması gibi kimi gerekçeleri öne sürerek, eğitimde etkililiğin sağlanması, eğitim talebinin karşılanması, yerelleşme gibi konularda ilerleme kaydedilmesinin bir yolu olarak hizmetinin özelleştirilmesini gereğini ifade etmektedirler.
Ancak özellikle özelleştirme çerçevesindeki uygulamalara bakıldığında, öncelikle kamusal hizmetlerin daha özelde de eğitimin özelleştirilmesi, var olan sistemin devamlılığını, eşitsizliğin eğitim aracılığı ile yeniden üretilmesini sağladığı görülmektedir. Farklı yollarla gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının sadece gelişmiş değil, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler açısından yarattığı sonuçlar, neoliberalizm bağlamında ele alınmalıdır. Bu yolla, eğitimdeki neoliberal dönüşümün etkileri daha net olarak ortaya konabilecek ve buna yönelik olarak politikalar geliştirilmesi sağlanabilecektir.
Bu çalışmada dünyada ve Türkiye’de eğitimde özelleştirmeye ilişkin var olan durumun ortaya konması amaçlanmaktadır. Çalışma kapsamında dünyadaki ve Türkiye’deki neoliberal politikaların eğitime ilişkin yansımaları irdelenmiş, daha sonra da eğitimde özelleştirmenin bugünkü durumu incelenmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak ise özelleştirmenin kamusal eğitim üzerindeki etkileri ifade edilmeye çalışılmıştır.
Yöntem
Çalışma kuramsal bir çalışmadır. Yukarıda belirtilen düşünceler çerçevesinde dünyada ve Türkiye’de özelleştirme uygulamaları ele alınmış ve konuyla ilgili yapılmış çalışma ve raporlar taranarak, bir bütünlük içerisinde eğitimde özelleştirmenin bugünkü durumunu ortaya koyacak şekilde sunulmuştur. Çalışma çerçevesinde eğitimde özelleştirme olgusu eleştirel açıdan ele alınarak, özelleştirmenin etkileri bu bağlamda verilmeye çalışılmıştır.
Bulgular
Özellikle 1980’li yıllardan sonra az gelişmiş ülkelerin dünya ekonomisi ile bütünleşmesi amacıyla geliştirilen yapısal uyum politikaları kapsamında, serbest piyasa ekonomisinin az gelişmiş ülkelerde uygulanmaya başlamasında öncelikli adım, kamu yararına hizmet eden hizmetlerin piyasaya açılarak kâr odaklı hizmetlere dönüştürülmesi olmuştur. Bu süreç de sadece ekonomik değil, kültürel, toplumsal ve politik içerimleri olan kapsamlı bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Devletin eğitim hizmetlerini vermekteki yetersizliği söylemi, uygulamalarda kendini gösterse de özünde neoliberal politikaların meşrulaştırılmasına dayalı ve deregülasyon uygulamalarının sonucu olan bir söylemdir.
Özelleştirme uygulamaları tüm dünyada özellikle gelişmekte ve geri kalmış ülkeler üzerinde IMF ve Dünya Bankası tarafından verilen kredilerle birlikte dayatılan yapısal uyum politikaları çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Kamu hizmetlerinin içerisinde de eğitimde özelleştirmenin yolunun açılması sürecin önemli bir aracı haline gelmiştir. Eğitime yönelik neoliberal politikaların kullandığı araçlar farklılık göstermektedir ve bu araçlar, neoliberal ideoloji ile birlikte neoliberal politikaların aracısı konumunda olan hükümetler aracılığı ile eğitim hizmetlerinde işe koşulmaktadır.
Çalışma kapsamında Amerika, İngiltere, Hindistan gibi gülkelerdeki özelleştirme uygulamaları çerçevesinde etkililik ve verimlilik söylemlerinin kendisini doğrulamadığı, eğitimde tabakalaşmanın meşrulaştırıldığı, eğitimde orta ve üst sınıfın ayrıcalıklı hale geldiği, yeni işletmecilik gibi kavramların eğitime dahil edilerek, ideolojik bir dönüşümün de özelleştirme ile birlikte işe koşulduğuna yönelik bulgular elde edilmiştir.
Yine Türkiye açısından, özellikle 1980 sonrası neoliberal dönüşümün kamu hizmetleri ile birlikte artan şekilde eğitimi etkilediği görülmüştür. Bu çerçevede özellikle eğitime yönelik devlet bütçesinden ayrılan ödeneklerin düştüğü, yine öğrenci başına yapılan harcamalara bakıldığında Türkiye’nin OECD ülkeleri içerisinde çok gerilerde kaldığı, yine özellikle son on yılda özel okul sayılarında ve öğrenci sayılarında bir artışın olduğu, bu durumun özellikle devlet tarafından ailelere yönelik çeşitli teşviklerle desteklendiği ve bir devlet politikası halini aldığı görülmüştür. Yine, norm kadro, müfredat laboratuvar okulları, toplam kalite yönetimi gibi uygulamaların da özelleştirme çerçevesinde kamu hizmeti olmaktan giderek uzaklaşan eğitimde uygulandığı görülmüştür.Yine eğitimde özel okullar alternatifinin, eğitimin bir hak olarak tanımlanmasını olanaksızlaştırdığı ve yine kamusal destek yerine özelleştirilmesinin teşvikinin, bu hakkın kullanılmasını imkansızlaştırdığı görülmüştür.
Sonuç
Eğitim, bireyin özgürleşmesini sağlaması gereken en önemli süreçlerden bir tanesidir. Ayrıca, dışsallıklarından dolayı getirileri sadece bireysel yarara indirgenemeyecek kadar kapsamlı bir olgudur. Bu nedenle hem bireyler hem de toplumlar için yaşamsal bir öneme sahiptir. Günümüz koşullarında eğitime yönelik neoliberal politikalar ise bu yaşamsallığı bir kenara bırakarak, eğitimi tamamen kişisel odaklı bir yapıya evirmiş, dışsallıklarını adeta dışlamış, eğitimi bir pazar olarak görerek özelleştirmeyi bu alana sokmuş ve sokmaya da devam etmektedir. Tüm dünyada ve özelde Türkiye’de kamusallığa yönelik neoliberal saldırı, atomizasyonu ön plana çıkararak, bireyler arasındaki dayanışma, sosyal kazanımlar, demokrasi, adalet ve eşitlik algılarının içini boşaltarak bunları neoliberal ideoloji kapsamında yeniden tanımlamıştır.
Bu çerçevede yukarıda da çeşitli örneklerle ifade edildiği gibi eğitimde özelleştirme, etkililik, bürokrasinin azaltılması, bireylere seçim şansının sunulması gibi konularda üstü örtük bir iyileştirme gibi görünse de; özünde sosyal adaleti gittikçe olanaksızlaştıran, var olan eşitsizlikleri yeniden üreten, eğitimi metalaştırarak hizmetten faydalananları paydaş haline getirip, bu hizmeti ticari bir mekanizmaya dönüştüren uygulamalar bütünüdür.
Anahtar Kelimeler: Neoliberalizm, özelleştirme, kamu hizmetleri, eğitim
Eğitim ekonomisinin, belki de üzerinde en çok durulan alanlarından birisi olarak eğitimin finansmanı karşımıza çıkmaktadır. Ancak eğitimin finansmanına yönelik bakış açılarının çeşitliliği, eğitimin finansmanının nasıl olması gerektiği sorusuna cevap vermeyi zorlaştırmaktadır. Bu zorluk eğitimin finansmanı sağlanırken, eğitimin hangi getirilerine (kişisel mi, toplumsal mı) odaklanılması gerektiği üzerinde yoğun bir şekilde tartışmalara neden olmaktadır. Nitekim bu tartışmaların varlığı, eğitimin finansmanının en doğru şekilde yapılmasına yönelik arayışları doğurmaktadır.
Bu doğrultuda bu araştırmanın amacı eğitimin finansmanında kamu dışı kaynakların ne kadar kullanıldığının ortaya konmasıdır. Kamu dışı kaynakların ne kadar kullanıldığının tespit edilmesiyle birlikte kamu kaynakları ile kıyaslama yapılarak bir tartışma yaratılmıştır. Dünyanın bazı ülkelerinde ve Türkiye’de eğitimin finansmanında özel kaynakların payını artırması sonucunda kamu kaynaklarının durumu da ele alınmıştır.
Yöntem
Bu araştırma bir derleme çalışması olarak tasarlanmıştır. Yukarıda belirtilen düşüncelerden hareketle bu çalışmada eğitimin finansmanında kamu dışı kaynaklara, yani diğer özel tüm kaynaklara, yönelik bakış açıları alan yazın taranarak incelenmiştir. Bu inceleme yapılırken eğitimin finansmanında özel sektöre yönelik görüşlerin sunulmasının yanında, kimi zaman kamu kaynaklarına da göndermeler yapılmıştır. Eğitimde kamu dışı kaynaklar ele alınırken bu kaynakların gerekliliğini vurgulayan düşüncelerin belirtilmesiyle birlikte, eğitimde özel kaynaklara eleştirel yaklaşan araştırmalara da özellikle yer verilmiştir.
Bulgular
Neoliberal eğitim politikaları, son yıllarda bir hak ve kamu hizmeti olarak kabul edilen eğitimin “yatırım malı” yerine, bedelini kişilerin ödeyeceği “tüketim malı” olarak değerlendirilmesine yol açmıştır. Eğitim hizmetini alanların eğitim maliyetlerine katılmaları gerektiği düşüncesiyle birlikte orta ve üst gelir toplumsal sınıflarının eğitime olan taleplerinin artması nedeniyle, insan sermayesinin eğitimi önem kazanmıştır. Bu durum eğitimin özelleşme durumunu ve eğitimde kamu dışı kaynaklara doğru olan eğilimi artırmıştır.
2011 yılı OECD ortalamasına göre, tüm eğitim kurumlarının finanse edilmesinde toplam harcamaların %84’ü kamu kaynakları kullanılmaktadır. Bu oran yükseköğretim öncesi eğitim kurumlarına geldiğinde %92’ye çıkmaktadır. Diğer yandan yükseköğretim öncesi eğitimde özel harcamaların 2011 yılı OECD ortalaması %8.6 olarak belirlenmiştir. Burada göze çarpan Şili (%21.7), Kore (%19.3) ve Meksika (%17.4) gibi ülkelerin yanında Türkiye’nin yüksek öğretim öncesi özel harcamalarının %13.2 ile Birleşik Krallıktan (%14.3) biraz aşağıda olduğu görülmektedir. Bu durum Türkiye için 2002 verileri (%1.2) ile kıyaslandığında yükseköğretim öncesi özel harcamalarda çarpıcı bir artışın olduğu görülmektedir.
Yukarıda belirtilen gelişmelerin ve teşviklerin özel sektörün eğitimin finansmanındaki payını artırdığı görülmektedir. Bu durumun yükseköğretim öncesinde bu oranlara ulaşması, temel eğitim için olumsuz sonuçlar doğurabilir. Eğitimin yükseköğretim öncesinde özel harcamalara olan ihtiyacının artması maddi yetersizlikler yaşayan bireyler için zorlu koşullar ortaya çıkarabilir.
Bu noktada eğitimin finansmanında dikkat edilmesi gereken nokta, kamu ve özel kaynakların dengesidir. Özellikle temel eğitim için özel kaynaklara olan bağımlılığın artması, eğitime erişim konusunda eşitsizliğe ilişkin endişeleri artırmaktadır. Bu nedenle temel eğitim bir zorunluluk olarak ele alınmaktadır ve finansmanın ya tamamen ya da neredeyse tamamen kamu tarafından yapılması gerekir. Bunun nedeni de temel eğitimin toplumsal faydalarının oldukça yüksek olmasıdır.
Bireylerin eğitimden elde ettiği bireysel faydaların yanında, eğitimin bundan daha fazla oranda toplumsal faydası mevcuttur. Eğitimin kişisel finansman yöntemiyle sağlanması toplumsal ihtiyacı karşılamaktan uzak kalacaktır. Bu nedenle, eğitimin toplum için oldukça önemli olması ve kişisel finansmanla yeterli düzeyde kaynak sağlanmasının mümkün olmaması, devletin bu konuda finansman sağlamasını zorunlu kılmaktadır. Aslında temel eğitimin zorunlu olması da, özünde devletin finansmanını gerekli kılmaktadır.
Günümüzde eğitimin finansmanında özel harcamaların payı artarken, kamu eğitimi nasıl yapılanmalıdır sorusuna bazı girişimcilerin cevap vermeye çalıştığını görmek mümkündür. Eğitimde piyasa mekanizması oluşmaya başlarken, ülke çapında herkese standart uygulamalarla uygulanan kamu finanslı eğitim piyasayla nasıl rekabet edebilir hale gelecektir. Bu sorunun cevabını ekonomik kaygılardan ziyade, bireyin eğitimine katkı sağlayacak şekilde verebilmek ne derece mümkündür?
Sonuç
Eğitimin finansmanında kamu ya da özel kaynakların ne düzeyde olması gerektiği tartışılan bir konudur. Ancak genel kanı, kamu kaynaklarının eğitimden asla çekilmemesi yönündedir. Bu durum eğitimin toplumsal getirileri ile ilişkilendirilmektedir.
Özel sektörün bu argümana karşılığı ise, kamu kaynaklarına dayalı eğitimin çağdaş olmadığı yönünde olmaktadır. Ancak çeşitli örnekler incelendiğinde kamu kaynakları ile gerçekleştirilecek eğitim de çağdaş yöntemlerle gerçekleştirilebilir. Adına reform denilen yöntemlerin sadece neoliberal dünya görüşü ile sağlanması gerekmemektedir.
Kurul’un (2012: 305) egemen ideolojiler ile ilgili belirttiklerinden yola çıkılacak olursa, burada egemen düşüncelerin maddi kaynak açısından zengin kişilere ait olduğu düşünülebilir. Bu sınıfın (büyük burjuvazi) eğitime ilişkin anlayışı, bakış açısı ve düşünceleri şüphesiz eğitimin yeniden şekillenmesine neden olacaktır. Bu doğrultuda devlet tarafından sunulan fırsatlar, özel sektörün eğitim üzerine daha çok yatırım yapmasını sağlayacaktır. Burada devlet ve özel sektör arasında etkileşimin kuvvetlenmesi, yukarıda adı geçen kamu ve özel sektör dengesinin ortadan kalkmasına neden olabilir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken ise, eğitimin finansmanında kamu yararının birçok boyutuyla birlikte göz önünde bulundurulmasıdır.
Anahtar Kelimeler: eğitimin finansmanı, finansman, özelleştirme, özel kaynaklar, kamu dışı kaynaklar
Keywords: Prospective teachers, educational beliefs, educational philosophy, critical pedagogy, critical thinking
Anahtar sözcükler: Küreselleşme, bilgi toplumu, yönetim, eğitim yönetimi, eğitim örgütleri
Zamansal ve mekânsal sınırların kalkması ile birlikte insanların kutuplaşma eğiliminde olduğu görülmektedir. Mesafelerin kısalmış olması, toplumları homojenleştirmek yerine heterojen bir hale getirmektedir (Bauman, 1999). Toplumsal olarak görülen bu durum, bireysel anlamda görülen farklılıkların önemli olduğuna yapılan vurguyu artırmıştır. Farklı durumlar veya farklı kişiler üzerine yapılan bu vurgunun modern toplumun ortak söylemlerinden biri olduğunu belirtmek gerekir.
Herhangi bir toplum veya topluluk içinde yer alan bireyler arasında farklı özelliklerin görülmesi kaçınılmaz bir durumdur. Günümüz toplumlarında ise farklılıklara saygı duymanın, bireyleri farklı özellikleri ile kabul etmenin ya da yadırgamamanın uygun bir yaklaşım olduğunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla bireylerin diğer kişileri farklı özellikleri ile birlikte nesnel bir şekilde değerlendirmesi gerektiği düşünülebilir. Bu düşünceden hareketle, farklılıklara saygı duymanın bireylerin nesnelliğine katkı sağladığı söylenebilir.
Okullarda görülen çeşitlilik, farklılık olarak da adlandırılabilmektedir. Gruptan veya demografik özelliklerden kaynaklanan bu farklılıktan öte, bireylerin geçmişi, öğrenme stilleri, yetenekleri, ilgileri ve bunlara benzer özellikleri nedeniyle ortaya çıkan farklılıklar görülebilir. Bu noktada öğretmenler başta olmak üzere eğitim sistemi ile doğrudan ya da dolaylı ilişkisi olan meslek gruplarının farklılıklara nasıl baktığının belirlenmesi önem kazanmaktadır.
Maarif müfettişleri de meslekleri gereği birçok farklı durum ve kişi ile karşılaşırlar. Bu durum, müfettişlerin farklılıklara ne derece saygı duyduklarının önemini artırmaktadır. Bu önem ise araştırmacıları, maarif müfettişlerinin farklılıklara saygı duyma düzeylerini incelemeye itmiştir. Bu nedenle bu araştırmanın problemini, Muğla ve Aydın illerinde görev yapmakta olan il maarif müfettişlerinin farklılıklara saygı duyma durumlarını incelemek oluşturmaktadır.
Amaç
Bu araştırmanını amacı Aydın ve Muğla illerinde görev yapmakta olan Maarif Müfettişlerinin farklılıklara saygı durumlarının incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda, maarif müfettişlerinin farklılıklara saygı durumlarının cinsiyete ve mesleki tecrübeye göre anlamlı olarak farklılık gösterip göstermemesi durumu ele alınmıştır.
Yöntem
Araştırma tarama modelinde gerçekleştirilmiş betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini Muğla (32) ve Aydın (36) illerinde görev yapmakta olan toplam 68 maarif müfettişi oluşturmaktadır. Evrenin tamamına ulaşılması planlanmaktadır. Bu doğrultuda maarif müfettişlerinden veri toplamak için Öksüz ve Güven (2012) tarafından geliştirilen “Farklılıklara Saygı Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen veriler betimsel istatistikler ve t testi kullanılarak analiz edilecektir.
Yönetim hakkında kitaplarda çeşitli tanımlamalara rastlamak mümkündür. Bu tanımlar bilimsel alanların yaklaşımlarına göre farklılıklar gösterirler. Örneğin, ekonomistlere göre yönetim, toprak, sermaye ve işgücü ile birlikte üretim fonksiyonlarından birisidir. Toplumbilimciler için yönetim, bir sınıf ve saygınlık sistemidir. Yönetim bilimcilere göre yönetim ise, bir otorite sistemi olarak görülmektedir. Bu klasik anlayışa göre örgütler, yönetenler ve yönetilenler olmak üzere iki gruptan oluşmaktadır (Can 2005: 32).
Bursalıoğlu’na (2010: 1) göre yönetim ise, en eski bilim olarak belirtilmektedir. Ona göre insanlar tarih boyunca hem yönetmiş hem de yönetilmiştir. Bu noktada en eski bilim demek yerine, en eski uğraşı demek daha uygun olabilir. İnsanlık tarihi kadar eski olabilecek bu uygulamaları, yazılı kaynaklarda M.Ö. 3000 yıllarına kadar dayandırmak mümkündür. Ancak Hoy ve Miskel’e (2010: 9) göre, yönetimin bilimsel yöntem ile incelenmesinin başlangıcı Frederick Winslow Taylor’un 1911 yılında Bilimsel Yönetim adlı kitabını yayınlaması ile başlar. Bu akımın kurucusu olan Taylor, bilimsel yönetimi bir makineye benzetmektedir. Ona göre örgütte çalışan bireyler, verimli makineler olarak çalışmaya programlanabilir durumdadır.
Bu çalışmanın amacı, yönetimde resmi boyutlara ve örgüt yapısına odaklanan kuram ve yaklaşımların eğitim yönetimi bağlamında incelenmesidir. Bush’a (2003: 37) göre, bu modeller “biçimsel modeller” olarak adlandırılır. “Biçimsel” teriminin kullanılmasının nedeni ise, bu kuramların örgütlerin resmi ve yapısal unsurlarına vurgu yapmasıdır. Bu noktada terim birbirine yakın ama birbiriyle aynı olmayan bir takım yaklaşımı tek bir çatı altında toplamak için kullanılmış bir terim olarak belirtilmiştir. Bu kuram ve yaklaşımlarda, akılcı yaklaşımlar yoluyla kurumsal hedefleri sürdürmeye odaklanma mevcuttur. Bu nedenle bu kuram ve yaklaşımların incelenmesinde, Bush (2003: 37-59) tarafından yapılan modelleme göz önünde bulundurulmuştur.
Yöntem
Çalışmada öncelikle biçimsel modellerin temel özellikleri incelenmiştir. Ardından biçimsel modellerin amaçlarında ortak olarak görülen noktalardan bahsedilmiştir. Biçimsel modeller ile yapı, çevre ve liderlik kuramları ilişkilerine değindikten sonra Bush (2003: 54) tarafından biçimsel modeller ile ilişkilendirilen yönetimsel liderlik genel hatlarıyla incelenmiştir. İlerleyen bölümlerde biçimsel modeller başlığı altında ele alınan modellere yer verilmiştir. Bu modeller sırasıyla şu şekildedir: yapısal modeller, sistem modelleri, bürokratik modeller, akılcı modeller ve hiyerarşik modeller. Son olarak biçimsel modellere yönelik eleştiriler ile birlikte bu modellerin sınırlılıkları sunulmuştur.
Sonuç Yerine
Eğitim yönetiminde biçimsel modeller, eğitim örgütlerinde resmi boyutlara ve yapıya vurgu yapan yaklaşımların tek bir çatı altında toplandığı bir sınıflamadır (Bush 2003: 37-59). Bu sınıflama ile birlikte örgüt yapısına klasik ya da neo-klasik yaklaşımlar olarak nitelendirilen bazı yaklaşımları daha kapsamlı bir şekilde ele almak mümkündür. Bu sınıflamanın benzerlerine (Lunenburg ve Ornstein 2013: 27-52, Hoy ve Miskel 2010: 82-124) alan yazında rastlanabilir.
The purpose of this study is to determine how variables like coping strategy and academic motivation predict teacher candidates’ academic procrastination. Based on the prior studies and researches, it is expected that academic procrastination should show negative relations with academic motivation and positive relations with coping strategies.
The sample of the relevant research is based on 280 students (164/58.6% female, 116/41.4% male) from different departments of Muğla Sıtkı Koçman University, Faculty of Education. Age range of the participants change between 18 and 27, arithmetic age average being 20.13 (SD=1.57).
With the purpose to determine the frequency of academic procrastination level, Procrastination Assessment Scale developed by Solomon and Rothblum (1984), was used in this study. In order to determine academic motivation level of participants, Academic Motivation Inventory which was developed by Bozanoğlu (2004), was used. The Coping Strategy Inventory, which was developed by Amirkhan in 1994, was also used in this research, to determine the coping strategies of the participants. The obtained data is analyzed through stepwise regression analysis.
The results of the research reveal that the best predictors of academic procrastination among all the independent variables are respectively, avoidance, self-transcendence and discovery. According to the results of stepwise regression analysis, the implied variables have explained 29% of the total variance. As opposed to problem statement of this study coping strategies such as using the knowledge, problem solving and seeking social support are not the predictors of academic procrastination.
The results of the study are discussed with the related literature. Additionally, suggestions and limitations of the present study are discussed in conclusion.
Bu problem kapsamında araştırmanın amacı, eğitim fakültesinde öğrenim görmekte olan öğretmen adaylarında görülen fonksiyonel olmayan tutumlar ile öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Bu kapsamda, öğretmen adaylarının fonksiyonel olmayan tutumlarını belirlemek için, “Fonksiyonel Olmayan Tutumlar Ölçeği”, öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarını belirlemek için ise “Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmaya Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesinde farklı programlarda ve 1., 2., 3. ve 4. sınıflarda öğrenimini sürdürmekte olan 297 öğrenci katılmıştır. Araştırmaya katılan öğretmen adayları 17-26 yas arasındadır. Verilerin çözümlenmesinde SPSS.18.0 veri analizi paket programı kullanılmıştır.
Araştırmada elde edilen bulgulardan bazılarına göre, cinsiyeti kadın olan öğretmen adaylarının fonksiyonel olmayan tutum puan ortalamaları, cinsiyeti erkek olan öğretmen adaylarına göre anlamlı düzeyde düşüktür. Bir başka deyişle, erkek öğretmen adayları, kadın öğretmen adaylarına oranla daha fazla fonksiyonel olmayan tutuma sahip olduğu söylenebilir. Bunun yanında, cinsiyeti erkek olan öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutum puan ortalamaları, cinsiyeti kadın olan öğretmen adaylarının puan ortalamalarından anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur. Başka bir ifadeyle, kadın öğretmen adaylarının, öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları, erkek öğretmen adaylarına göre daha olumludur.
Anahtar Sözcükler: Öğretmen Adayları, Öğretmenlik Mesleği, Fonksiyonel Olmayan Tutumlar, Tutum
Anahtar Kelimeler: Denetmen, Denetçi, Müfettiş, Kurum Denetimi, Okul Müdürü, Algı, Metafor
M.A. Thesis by Çağlar Kaya
Papers by Çağlar Kaya
Anahtar Kelimeler: Denetmen, Denetçi, Müfettiş, Kurum Denetimi, Okul Müdürü, Algı, Metafor
Bu araştırmanın amacı, Türkiye‘de eğitim denetimi alanında 1990 yılından 2015 yılına kadar yapılan lisansüstü tezlerin (Yüksek Lisans ve Doktora) değerlendirmesini yapmaktır. Çalışma, yüksek lisans ve doktora tezlerinin incelenmesine yönelik doküman analizine dayalı nitel bir araştırmadır. Araştırmanın evrenini Türkiye’de eğitim denetimi alanında yapılan yüksek lisans ve doktora tezleri oluşturmaktadır. Örneklem ise bu tezlerden YÖK Ulusal tez merkezinde erişim izni olan ve “Eğitim-Öğretim” kategorisinde yer alan 182 adet yüksek lisans tezi ve 24 adet doktora tezinden oluşmaktadır.
Belirlenen tezler ile ilgili betimsel istatistikler (frekans ve yüzde) yapıldıktan sonra, değerlendirme yapılacaktır. Değerlendirmelerde ölçüt olarak Kırcaali İftar‘ın (2005), Gay ve Airasian’dan (2000) uyarladığı, Ağaoğlu vd. (2005) tarafından da okul yönetimi ile ilgili lisansüstü tezlerin incelenmesi konulu araştırmalarında kullanılan, Sosyal Bilimler Araştırmalarını Değerlendirme Ölçütlerinden yararlanılacaktır. Değerlendirmede esas alınan ölçütlere göre yüksek lisans ve doktora tezleri araştırmacılar tarafından ayrı ayrı değerlendirilecektir. Veri girişinde güvenilirliği artırmak amacı ile değerlendirmede görüş farklılıklarının ortaya çıktığı araştırmalar üzerinde araştırmacılar tarafından tartışılarak uzlaşmaya varılacaktır.
Araştırmalarda aşağıda belirtilen konularda bilgi elde edilmesi yoluna gidilecektir: (1) Tezlerin üniversitelere göre dağılımı nasıldır? (2) Tezlerinin tür ve tarihlerine göre dağılımı nasıldır? Üzerinde çalışılan konular ve amaçları nelerdir? (3) Tezlere danışmanlık yapan öğretim üyelerinin unvanlarına göre dağılımı nasıldır? (4) Tezlerin örnekleminde hangi öğretim kademeleri tercih edilmiştir? (5) Tezlerde hangi modeller/desenler ve yöntemler kullanılmıştır? (6) Tezlerde örneklem/çalışma grubu seçimi nasıl belirlenmiştir ve hangi örneklem/çalışma grubundan veriler elde edilmiştir? (7) Tezlerde hangi veri toplama araçları kullanılmıştır? (8) Tezlerde toplanan veriler hangi veri analiz teknikleriyle analiz edilmiştir? (9) Sonuç ve öneriler hangi konularda yoğunlaşmıştır? Araştırmada elde edilen verilerin analizi sonunda saptanan bulgulara göre öneriler geliştirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Bilim, Eğitim, Denetim, Eğitim yönetimi, Eğitim denetimi, Lisansüstü tezler
Tahir Yılmaz & Çağlar Kaya
ÖZET
Amaç
Eğitim, tüm dünyada kamusal niteliğini halen korusa da, giderek artan piyasalaşma uygulamaları çerçevesinde özelleştirmenin ağırlık kazandığı bir sektör haline gelmektedir. Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşların yanı sıra Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) gibi uluslararası anlaşmalar incelendiğinde kamusal hizmetlerin serbest piyasaya açılmasının desteklendiği görülmektedir. Bu konuda söz konusu kuruluş ve anlaşmalar devletin kamusal hizmetleri karşılamadaki yetersizliği, eğitim talebinin karşılanamaması gibi kimi gerekçeleri öne sürerek, eğitimde etkililiğin sağlanması, eğitim talebinin karşılanması, yerelleşme gibi konularda ilerleme kaydedilmesinin bir yolu olarak hizmetinin özelleştirilmesini gereğini ifade etmektedirler.
Ancak özellikle özelleştirme çerçevesindeki uygulamalara bakıldığında, öncelikle kamusal hizmetlerin daha özelde de eğitimin özelleştirilmesi, var olan sistemin devamlılığını, eşitsizliğin eğitim aracılığı ile yeniden üretilmesini sağladığı görülmektedir. Farklı yollarla gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının sadece gelişmiş değil, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler açısından yarattığı sonuçlar, neoliberalizm bağlamında ele alınmalıdır. Bu yolla, eğitimdeki neoliberal dönüşümün etkileri daha net olarak ortaya konabilecek ve buna yönelik olarak politikalar geliştirilmesi sağlanabilecektir.
Bu çalışmada dünyada ve Türkiye’de eğitimde özelleştirmeye ilişkin var olan durumun ortaya konması amaçlanmaktadır. Çalışma kapsamında dünyadaki ve Türkiye’deki neoliberal politikaların eğitime ilişkin yansımaları irdelenmiş, daha sonra da eğitimde özelleştirmenin bugünkü durumu incelenmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak ise özelleştirmenin kamusal eğitim üzerindeki etkileri ifade edilmeye çalışılmıştır.
Yöntem
Çalışma kuramsal bir çalışmadır. Yukarıda belirtilen düşünceler çerçevesinde dünyada ve Türkiye’de özelleştirme uygulamaları ele alınmış ve konuyla ilgili yapılmış çalışma ve raporlar taranarak, bir bütünlük içerisinde eğitimde özelleştirmenin bugünkü durumunu ortaya koyacak şekilde sunulmuştur. Çalışma çerçevesinde eğitimde özelleştirme olgusu eleştirel açıdan ele alınarak, özelleştirmenin etkileri bu bağlamda verilmeye çalışılmıştır.
Bulgular
Özellikle 1980’li yıllardan sonra az gelişmiş ülkelerin dünya ekonomisi ile bütünleşmesi amacıyla geliştirilen yapısal uyum politikaları kapsamında, serbest piyasa ekonomisinin az gelişmiş ülkelerde uygulanmaya başlamasında öncelikli adım, kamu yararına hizmet eden hizmetlerin piyasaya açılarak kâr odaklı hizmetlere dönüştürülmesi olmuştur. Bu süreç de sadece ekonomik değil, kültürel, toplumsal ve politik içerimleri olan kapsamlı bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Devletin eğitim hizmetlerini vermekteki yetersizliği söylemi, uygulamalarda kendini gösterse de özünde neoliberal politikaların meşrulaştırılmasına dayalı ve deregülasyon uygulamalarının sonucu olan bir söylemdir.
Özelleştirme uygulamaları tüm dünyada özellikle gelişmekte ve geri kalmış ülkeler üzerinde IMF ve Dünya Bankası tarafından verilen kredilerle birlikte dayatılan yapısal uyum politikaları çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Kamu hizmetlerinin içerisinde de eğitimde özelleştirmenin yolunun açılması sürecin önemli bir aracı haline gelmiştir. Eğitime yönelik neoliberal politikaların kullandığı araçlar farklılık göstermektedir ve bu araçlar, neoliberal ideoloji ile birlikte neoliberal politikaların aracısı konumunda olan hükümetler aracılığı ile eğitim hizmetlerinde işe koşulmaktadır.
Çalışma kapsamında Amerika, İngiltere, Hindistan gibi gülkelerdeki özelleştirme uygulamaları çerçevesinde etkililik ve verimlilik söylemlerinin kendisini doğrulamadığı, eğitimde tabakalaşmanın meşrulaştırıldığı, eğitimde orta ve üst sınıfın ayrıcalıklı hale geldiği, yeni işletmecilik gibi kavramların eğitime dahil edilerek, ideolojik bir dönüşümün de özelleştirme ile birlikte işe koşulduğuna yönelik bulgular elde edilmiştir.
Yine Türkiye açısından, özellikle 1980 sonrası neoliberal dönüşümün kamu hizmetleri ile birlikte artan şekilde eğitimi etkilediği görülmüştür. Bu çerçevede özellikle eğitime yönelik devlet bütçesinden ayrılan ödeneklerin düştüğü, yine öğrenci başına yapılan harcamalara bakıldığında Türkiye’nin OECD ülkeleri içerisinde çok gerilerde kaldığı, yine özellikle son on yılda özel okul sayılarında ve öğrenci sayılarında bir artışın olduğu, bu durumun özellikle devlet tarafından ailelere yönelik çeşitli teşviklerle desteklendiği ve bir devlet politikası halini aldığı görülmüştür. Yine, norm kadro, müfredat laboratuvar okulları, toplam kalite yönetimi gibi uygulamaların da özelleştirme çerçevesinde kamu hizmeti olmaktan giderek uzaklaşan eğitimde uygulandığı görülmüştür.Yine eğitimde özel okullar alternatifinin, eğitimin bir hak olarak tanımlanmasını olanaksızlaştırdığı ve yine kamusal destek yerine özelleştirilmesinin teşvikinin, bu hakkın kullanılmasını imkansızlaştırdığı görülmüştür.
Sonuç
Eğitim, bireyin özgürleşmesini sağlaması gereken en önemli süreçlerden bir tanesidir. Ayrıca, dışsallıklarından dolayı getirileri sadece bireysel yarara indirgenemeyecek kadar kapsamlı bir olgudur. Bu nedenle hem bireyler hem de toplumlar için yaşamsal bir öneme sahiptir. Günümüz koşullarında eğitime yönelik neoliberal politikalar ise bu yaşamsallığı bir kenara bırakarak, eğitimi tamamen kişisel odaklı bir yapıya evirmiş, dışsallıklarını adeta dışlamış, eğitimi bir pazar olarak görerek özelleştirmeyi bu alana sokmuş ve sokmaya da devam etmektedir. Tüm dünyada ve özelde Türkiye’de kamusallığa yönelik neoliberal saldırı, atomizasyonu ön plana çıkararak, bireyler arasındaki dayanışma, sosyal kazanımlar, demokrasi, adalet ve eşitlik algılarının içini boşaltarak bunları neoliberal ideoloji kapsamında yeniden tanımlamıştır.
Bu çerçevede yukarıda da çeşitli örneklerle ifade edildiği gibi eğitimde özelleştirme, etkililik, bürokrasinin azaltılması, bireylere seçim şansının sunulması gibi konularda üstü örtük bir iyileştirme gibi görünse de; özünde sosyal adaleti gittikçe olanaksızlaştıran, var olan eşitsizlikleri yeniden üreten, eğitimi metalaştırarak hizmetten faydalananları paydaş haline getirip, bu hizmeti ticari bir mekanizmaya dönüştüren uygulamalar bütünüdür.
Anahtar Kelimeler: Neoliberalizm, özelleştirme, kamu hizmetleri, eğitim
Eğitim ekonomisinin, belki de üzerinde en çok durulan alanlarından birisi olarak eğitimin finansmanı karşımıza çıkmaktadır. Ancak eğitimin finansmanına yönelik bakış açılarının çeşitliliği, eğitimin finansmanının nasıl olması gerektiği sorusuna cevap vermeyi zorlaştırmaktadır. Bu zorluk eğitimin finansmanı sağlanırken, eğitimin hangi getirilerine (kişisel mi, toplumsal mı) odaklanılması gerektiği üzerinde yoğun bir şekilde tartışmalara neden olmaktadır. Nitekim bu tartışmaların varlığı, eğitimin finansmanının en doğru şekilde yapılmasına yönelik arayışları doğurmaktadır.
Bu doğrultuda bu araştırmanın amacı eğitimin finansmanında kamu dışı kaynakların ne kadar kullanıldığının ortaya konmasıdır. Kamu dışı kaynakların ne kadar kullanıldığının tespit edilmesiyle birlikte kamu kaynakları ile kıyaslama yapılarak bir tartışma yaratılmıştır. Dünyanın bazı ülkelerinde ve Türkiye’de eğitimin finansmanında özel kaynakların payını artırması sonucunda kamu kaynaklarının durumu da ele alınmıştır.
Yöntem
Bu araştırma bir derleme çalışması olarak tasarlanmıştır. Yukarıda belirtilen düşüncelerden hareketle bu çalışmada eğitimin finansmanında kamu dışı kaynaklara, yani diğer özel tüm kaynaklara, yönelik bakış açıları alan yazın taranarak incelenmiştir. Bu inceleme yapılırken eğitimin finansmanında özel sektöre yönelik görüşlerin sunulmasının yanında, kimi zaman kamu kaynaklarına da göndermeler yapılmıştır. Eğitimde kamu dışı kaynaklar ele alınırken bu kaynakların gerekliliğini vurgulayan düşüncelerin belirtilmesiyle birlikte, eğitimde özel kaynaklara eleştirel yaklaşan araştırmalara da özellikle yer verilmiştir.
Bulgular
Neoliberal eğitim politikaları, son yıllarda bir hak ve kamu hizmeti olarak kabul edilen eğitimin “yatırım malı” yerine, bedelini kişilerin ödeyeceği “tüketim malı” olarak değerlendirilmesine yol açmıştır. Eğitim hizmetini alanların eğitim maliyetlerine katılmaları gerektiği düşüncesiyle birlikte orta ve üst gelir toplumsal sınıflarının eğitime olan taleplerinin artması nedeniyle, insan sermayesinin eğitimi önem kazanmıştır. Bu durum eğitimin özelleşme durumunu ve eğitimde kamu dışı kaynaklara doğru olan eğilimi artırmıştır.
2011 yılı OECD ortalamasına göre, tüm eğitim kurumlarının finanse edilmesinde toplam harcamaların %84’ü kamu kaynakları kullanılmaktadır. Bu oran yükseköğretim öncesi eğitim kurumlarına geldiğinde %92’ye çıkmaktadır. Diğer yandan yükseköğretim öncesi eğitimde özel harcamaların 2011 yılı OECD ortalaması %8.6 olarak belirlenmiştir. Burada göze çarpan Şili (%21.7), Kore (%19.3) ve Meksika (%17.4) gibi ülkelerin yanında Türkiye’nin yüksek öğretim öncesi özel harcamalarının %13.2 ile Birleşik Krallıktan (%14.3) biraz aşağıda olduğu görülmektedir. Bu durum Türkiye için 2002 verileri (%1.2) ile kıyaslandığında yükseköğretim öncesi özel harcamalarda çarpıcı bir artışın olduğu görülmektedir.
Yukarıda belirtilen gelişmelerin ve teşviklerin özel sektörün eğitimin finansmanındaki payını artırdığı görülmektedir. Bu durumun yükseköğretim öncesinde bu oranlara ulaşması, temel eğitim için olumsuz sonuçlar doğurabilir. Eğitimin yükseköğretim öncesinde özel harcamalara olan ihtiyacının artması maddi yetersizlikler yaşayan bireyler için zorlu koşullar ortaya çıkarabilir.
Bu noktada eğitimin finansmanında dikkat edilmesi gereken nokta, kamu ve özel kaynakların dengesidir. Özellikle temel eğitim için özel kaynaklara olan bağımlılığın artması, eğitime erişim konusunda eşitsizliğe ilişkin endişeleri artırmaktadır. Bu nedenle temel eğitim bir zorunluluk olarak ele alınmaktadır ve finansmanın ya tamamen ya da neredeyse tamamen kamu tarafından yapılması gerekir. Bunun nedeni de temel eğitimin toplumsal faydalarının oldukça yüksek olmasıdır.
Bireylerin eğitimden elde ettiği bireysel faydaların yanında, eğitimin bundan daha fazla oranda toplumsal faydası mevcuttur. Eğitimin kişisel finansman yöntemiyle sağlanması toplumsal ihtiyacı karşılamaktan uzak kalacaktır. Bu nedenle, eğitimin toplum için oldukça önemli olması ve kişisel finansmanla yeterli düzeyde kaynak sağlanmasının mümkün olmaması, devletin bu konuda finansman sağlamasını zorunlu kılmaktadır. Aslında temel eğitimin zorunlu olması da, özünde devletin finansmanını gerekli kılmaktadır.
Günümüzde eğitimin finansmanında özel harcamaların payı artarken, kamu eğitimi nasıl yapılanmalıdır sorusuna bazı girişimcilerin cevap vermeye çalıştığını görmek mümkündür. Eğitimde piyasa mekanizması oluşmaya başlarken, ülke çapında herkese standart uygulamalarla uygulanan kamu finanslı eğitim piyasayla nasıl rekabet edebilir hale gelecektir. Bu sorunun cevabını ekonomik kaygılardan ziyade, bireyin eğitimine katkı sağlayacak şekilde verebilmek ne derece mümkündür?
Sonuç
Eğitimin finansmanında kamu ya da özel kaynakların ne düzeyde olması gerektiği tartışılan bir konudur. Ancak genel kanı, kamu kaynaklarının eğitimden asla çekilmemesi yönündedir. Bu durum eğitimin toplumsal getirileri ile ilişkilendirilmektedir.
Özel sektörün bu argümana karşılığı ise, kamu kaynaklarına dayalı eğitimin çağdaş olmadığı yönünde olmaktadır. Ancak çeşitli örnekler incelendiğinde kamu kaynakları ile gerçekleştirilecek eğitim de çağdaş yöntemlerle gerçekleştirilebilir. Adına reform denilen yöntemlerin sadece neoliberal dünya görüşü ile sağlanması gerekmemektedir.
Kurul’un (2012: 305) egemen ideolojiler ile ilgili belirttiklerinden yola çıkılacak olursa, burada egemen düşüncelerin maddi kaynak açısından zengin kişilere ait olduğu düşünülebilir. Bu sınıfın (büyük burjuvazi) eğitime ilişkin anlayışı, bakış açısı ve düşünceleri şüphesiz eğitimin yeniden şekillenmesine neden olacaktır. Bu doğrultuda devlet tarafından sunulan fırsatlar, özel sektörün eğitim üzerine daha çok yatırım yapmasını sağlayacaktır. Burada devlet ve özel sektör arasında etkileşimin kuvvetlenmesi, yukarıda adı geçen kamu ve özel sektör dengesinin ortadan kalkmasına neden olabilir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken ise, eğitimin finansmanında kamu yararının birçok boyutuyla birlikte göz önünde bulundurulmasıdır.
Anahtar Kelimeler: eğitimin finansmanı, finansman, özelleştirme, özel kaynaklar, kamu dışı kaynaklar
Keywords: Prospective teachers, educational beliefs, educational philosophy, critical pedagogy, critical thinking
Anahtar sözcükler: Küreselleşme, bilgi toplumu, yönetim, eğitim yönetimi, eğitim örgütleri
Zamansal ve mekânsal sınırların kalkması ile birlikte insanların kutuplaşma eğiliminde olduğu görülmektedir. Mesafelerin kısalmış olması, toplumları homojenleştirmek yerine heterojen bir hale getirmektedir (Bauman, 1999). Toplumsal olarak görülen bu durum, bireysel anlamda görülen farklılıkların önemli olduğuna yapılan vurguyu artırmıştır. Farklı durumlar veya farklı kişiler üzerine yapılan bu vurgunun modern toplumun ortak söylemlerinden biri olduğunu belirtmek gerekir.
Herhangi bir toplum veya topluluk içinde yer alan bireyler arasında farklı özelliklerin görülmesi kaçınılmaz bir durumdur. Günümüz toplumlarında ise farklılıklara saygı duymanın, bireyleri farklı özellikleri ile kabul etmenin ya da yadırgamamanın uygun bir yaklaşım olduğunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla bireylerin diğer kişileri farklı özellikleri ile birlikte nesnel bir şekilde değerlendirmesi gerektiği düşünülebilir. Bu düşünceden hareketle, farklılıklara saygı duymanın bireylerin nesnelliğine katkı sağladığı söylenebilir.
Okullarda görülen çeşitlilik, farklılık olarak da adlandırılabilmektedir. Gruptan veya demografik özelliklerden kaynaklanan bu farklılıktan öte, bireylerin geçmişi, öğrenme stilleri, yetenekleri, ilgileri ve bunlara benzer özellikleri nedeniyle ortaya çıkan farklılıklar görülebilir. Bu noktada öğretmenler başta olmak üzere eğitim sistemi ile doğrudan ya da dolaylı ilişkisi olan meslek gruplarının farklılıklara nasıl baktığının belirlenmesi önem kazanmaktadır.
Maarif müfettişleri de meslekleri gereği birçok farklı durum ve kişi ile karşılaşırlar. Bu durum, müfettişlerin farklılıklara ne derece saygı duyduklarının önemini artırmaktadır. Bu önem ise araştırmacıları, maarif müfettişlerinin farklılıklara saygı duyma düzeylerini incelemeye itmiştir. Bu nedenle bu araştırmanın problemini, Muğla ve Aydın illerinde görev yapmakta olan il maarif müfettişlerinin farklılıklara saygı duyma durumlarını incelemek oluşturmaktadır.
Amaç
Bu araştırmanını amacı Aydın ve Muğla illerinde görev yapmakta olan Maarif Müfettişlerinin farklılıklara saygı durumlarının incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda, maarif müfettişlerinin farklılıklara saygı durumlarının cinsiyete ve mesleki tecrübeye göre anlamlı olarak farklılık gösterip göstermemesi durumu ele alınmıştır.
Yöntem
Araştırma tarama modelinde gerçekleştirilmiş betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini Muğla (32) ve Aydın (36) illerinde görev yapmakta olan toplam 68 maarif müfettişi oluşturmaktadır. Evrenin tamamına ulaşılması planlanmaktadır. Bu doğrultuda maarif müfettişlerinden veri toplamak için Öksüz ve Güven (2012) tarafından geliştirilen “Farklılıklara Saygı Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen veriler betimsel istatistikler ve t testi kullanılarak analiz edilecektir.
Yönetim hakkında kitaplarda çeşitli tanımlamalara rastlamak mümkündür. Bu tanımlar bilimsel alanların yaklaşımlarına göre farklılıklar gösterirler. Örneğin, ekonomistlere göre yönetim, toprak, sermaye ve işgücü ile birlikte üretim fonksiyonlarından birisidir. Toplumbilimciler için yönetim, bir sınıf ve saygınlık sistemidir. Yönetim bilimcilere göre yönetim ise, bir otorite sistemi olarak görülmektedir. Bu klasik anlayışa göre örgütler, yönetenler ve yönetilenler olmak üzere iki gruptan oluşmaktadır (Can 2005: 32).
Bursalıoğlu’na (2010: 1) göre yönetim ise, en eski bilim olarak belirtilmektedir. Ona göre insanlar tarih boyunca hem yönetmiş hem de yönetilmiştir. Bu noktada en eski bilim demek yerine, en eski uğraşı demek daha uygun olabilir. İnsanlık tarihi kadar eski olabilecek bu uygulamaları, yazılı kaynaklarda M.Ö. 3000 yıllarına kadar dayandırmak mümkündür. Ancak Hoy ve Miskel’e (2010: 9) göre, yönetimin bilimsel yöntem ile incelenmesinin başlangıcı Frederick Winslow Taylor’un 1911 yılında Bilimsel Yönetim adlı kitabını yayınlaması ile başlar. Bu akımın kurucusu olan Taylor, bilimsel yönetimi bir makineye benzetmektedir. Ona göre örgütte çalışan bireyler, verimli makineler olarak çalışmaya programlanabilir durumdadır.
Bu çalışmanın amacı, yönetimde resmi boyutlara ve örgüt yapısına odaklanan kuram ve yaklaşımların eğitim yönetimi bağlamında incelenmesidir. Bush’a (2003: 37) göre, bu modeller “biçimsel modeller” olarak adlandırılır. “Biçimsel” teriminin kullanılmasının nedeni ise, bu kuramların örgütlerin resmi ve yapısal unsurlarına vurgu yapmasıdır. Bu noktada terim birbirine yakın ama birbiriyle aynı olmayan bir takım yaklaşımı tek bir çatı altında toplamak için kullanılmış bir terim olarak belirtilmiştir. Bu kuram ve yaklaşımlarda, akılcı yaklaşımlar yoluyla kurumsal hedefleri sürdürmeye odaklanma mevcuttur. Bu nedenle bu kuram ve yaklaşımların incelenmesinde, Bush (2003: 37-59) tarafından yapılan modelleme göz önünde bulundurulmuştur.
Yöntem
Çalışmada öncelikle biçimsel modellerin temel özellikleri incelenmiştir. Ardından biçimsel modellerin amaçlarında ortak olarak görülen noktalardan bahsedilmiştir. Biçimsel modeller ile yapı, çevre ve liderlik kuramları ilişkilerine değindikten sonra Bush (2003: 54) tarafından biçimsel modeller ile ilişkilendirilen yönetimsel liderlik genel hatlarıyla incelenmiştir. İlerleyen bölümlerde biçimsel modeller başlığı altında ele alınan modellere yer verilmiştir. Bu modeller sırasıyla şu şekildedir: yapısal modeller, sistem modelleri, bürokratik modeller, akılcı modeller ve hiyerarşik modeller. Son olarak biçimsel modellere yönelik eleştiriler ile birlikte bu modellerin sınırlılıkları sunulmuştur.
Sonuç Yerine
Eğitim yönetiminde biçimsel modeller, eğitim örgütlerinde resmi boyutlara ve yapıya vurgu yapan yaklaşımların tek bir çatı altında toplandığı bir sınıflamadır (Bush 2003: 37-59). Bu sınıflama ile birlikte örgüt yapısına klasik ya da neo-klasik yaklaşımlar olarak nitelendirilen bazı yaklaşımları daha kapsamlı bir şekilde ele almak mümkündür. Bu sınıflamanın benzerlerine (Lunenburg ve Ornstein 2013: 27-52, Hoy ve Miskel 2010: 82-124) alan yazında rastlanabilir.
The purpose of this study is to determine how variables like coping strategy and academic motivation predict teacher candidates’ academic procrastination. Based on the prior studies and researches, it is expected that academic procrastination should show negative relations with academic motivation and positive relations with coping strategies.
The sample of the relevant research is based on 280 students (164/58.6% female, 116/41.4% male) from different departments of Muğla Sıtkı Koçman University, Faculty of Education. Age range of the participants change between 18 and 27, arithmetic age average being 20.13 (SD=1.57).
With the purpose to determine the frequency of academic procrastination level, Procrastination Assessment Scale developed by Solomon and Rothblum (1984), was used in this study. In order to determine academic motivation level of participants, Academic Motivation Inventory which was developed by Bozanoğlu (2004), was used. The Coping Strategy Inventory, which was developed by Amirkhan in 1994, was also used in this research, to determine the coping strategies of the participants. The obtained data is analyzed through stepwise regression analysis.
The results of the research reveal that the best predictors of academic procrastination among all the independent variables are respectively, avoidance, self-transcendence and discovery. According to the results of stepwise regression analysis, the implied variables have explained 29% of the total variance. As opposed to problem statement of this study coping strategies such as using the knowledge, problem solving and seeking social support are not the predictors of academic procrastination.
The results of the study are discussed with the related literature. Additionally, suggestions and limitations of the present study are discussed in conclusion.
Bu problem kapsamında araştırmanın amacı, eğitim fakültesinde öğrenim görmekte olan öğretmen adaylarında görülen fonksiyonel olmayan tutumlar ile öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Bu kapsamda, öğretmen adaylarının fonksiyonel olmayan tutumlarını belirlemek için, “Fonksiyonel Olmayan Tutumlar Ölçeği”, öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarını belirlemek için ise “Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmaya Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesinde farklı programlarda ve 1., 2., 3. ve 4. sınıflarda öğrenimini sürdürmekte olan 297 öğrenci katılmıştır. Araştırmaya katılan öğretmen adayları 17-26 yas arasındadır. Verilerin çözümlenmesinde SPSS.18.0 veri analizi paket programı kullanılmıştır.
Araştırmada elde edilen bulgulardan bazılarına göre, cinsiyeti kadın olan öğretmen adaylarının fonksiyonel olmayan tutum puan ortalamaları, cinsiyeti erkek olan öğretmen adaylarına göre anlamlı düzeyde düşüktür. Bir başka deyişle, erkek öğretmen adayları, kadın öğretmen adaylarına oranla daha fazla fonksiyonel olmayan tutuma sahip olduğu söylenebilir. Bunun yanında, cinsiyeti erkek olan öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutum puan ortalamaları, cinsiyeti kadın olan öğretmen adaylarının puan ortalamalarından anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur. Başka bir ifadeyle, kadın öğretmen adaylarının, öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları, erkek öğretmen adaylarına göre daha olumludur.
Anahtar Sözcükler: Öğretmen Adayları, Öğretmenlik Mesleği, Fonksiyonel Olmayan Tutumlar, Tutum
Anahtar Kelimeler: Denetmen, Denetçi, Müfettiş, Kurum Denetimi, Okul Müdürü, Algı, Metafor