Thesis Master's by Bekir Altun
Çalışmanın güncellenmiş ve eklemeler yapılmış baskısı için bkz. / For the published copy of the s... more Çalışmanın güncellenmiş ve eklemeler yapılmış baskısı için bkz. / For the published copy of the study, see:
https://play.google.com/store/books/details/Bekir_Altun_Tarihsel_ve_G%C3%BCncel_Boyutlar%C4%B1yla_Selefi?id=vhl-EAAAQBAJ
https://www.academia.edu/80363589/Tarihsel_ve_G%C3%BCncel_Boyutlar%C4%B1yla_Selefilik_Vehhabilik_ve_T%C3%BCrkiyede_Selefilik
Selefîlik-Vehhabîlik, toplumu bid’atlerden temizlemek, sahih İslam’ı tekrar
ihya etmek amacıyla Dir’iyye’de, Muhammed b. Abdülvehhab ve Muhammed b.
Suud arasında 1744 yılında yapılan anlaşma neticesinde ortaya çıkmıştır. Muhammed
b. Abdüvehhab’ın dinî konulardaki bid’at, cihad, iyiliği emretme gibi fikirleri,
Necd bölgesinde yeni kurulan bu siyasî yapının faaliyetlerinin dayanak noktası haline
gelmiştir. Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılması sonucu Hicaz
bölgesinden çekilmek zorunda kalmış ve Arap Yarımadası, Vehhabîler’in kontrolü
altına girmiştir. Bu tarihten itibaren Türkiye’de Selefî-Vehhabî doktrinlerin bir kısım
etkisi görülse de davetçi Abdullah Yolcu’nun, 1986’da Türkiye’ye gelişine kadar
Vehhabîlerin herhangi bir faaliyetinden bahsetmek mümkün değildir. Abdullah Yolcu
Türkiye’deki faaliyetlerine 1992 yılında kurduğu Guraba Yayınevi’nde Vehhabî
âlimlerinin eserlerini tercüme etmekle başlamıştır. 1992 yılından günümüze kadar
Türkiye’de Vehhabî davetçilerin sayısı her geçen gün artmıştır. Bu davetçiler Türkiye
genelinde yayınevleri, dernekler, Kur’an kursları ve medreseler açarak buralarda
yaptıkları ders ve sohbetlerde Selefî-Vehhabî akidesini öğretmektedirler.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Book Reviews by Bekir Altun
Turkish Journal of Shiite Studies, 2020
İmâmet meselesi, Hz. Peygamber vefat ettiği ilk andan itibaren Müslümanlar arasında bir problem h... more İmâmet meselesi, Hz. Peygamber vefat ettiği ilk andan itibaren Müslümanlar arasında bir problem haline gelmiştir. Kâdî Abdülcebbâr, imâmetin Peygamberlik görevi ile değil emirlik müessesi ile aynı kategoride olduğunu söylemiştir. İmâmiyye ise imâmeti peygamberliğin uzantısı olarak görmüş ve bir inanç meselesi haline getirmiştir. Bu doğrultuda nass ve tayin yolu ile göreve geldiğine inandığı on iki masum imam inancını geliştirmiştir. Kâdî Abdülcebbâr, onların imâmet prensibine karşı çıkarak el-Muğnî adlı eserinin yirminci cildini imâmet meselesine has kılmış ve İmâmiyye’ye reddiye olacak şekilde kaleme almıştır. Veysi Ünverdi de Muʽtezile ve İmâmet adlı eserinde el-Muğnî adlı eserini dikkate alarak Kâdî Abdülcebbâr’ın İmâmiyye’yi imâmet meselesinde eleştirdiği noktaları ortaya koymaya çalışmıştır. Ünverdi, Kâdî Abdülcebbâr’ın eserinde takip ettiği metodu kendi eserine uygulamıştır. Ayrıca Kâdî Abdülcebbâr’ın İmâmiyye’ye atfettiği görüşleri İmâmiyye’nin kendi temel kaynaklarından delillendirmiştir. Bununla beraber Ehl-i Sünnet’in imâmet ile ilgili görüşlerini de vererek Kâdî Abdülcebbâr’ın Ehl-i Sünnet ile benzer olan fikirlerini tespit etmiştir. Sonuç olarak Kâdî Abdülcebbâr, İmâmiyye’yi imâmet meselesinde reddetmekle birlikte onları eleştirdiği birçok noktada Ehl-i Sünnet ile benzer bir görüş ortaya koymuştur. Ünverdi’nin bu eseri de İslam Mezhepleri Tarihi ve Kelâm alanlarında Muʽtezile, İmâmiyye ve Ehl-i Sünnet’in imâmet meselesi hakkındaki görüşlerini mukayese etmek adına önemli bir boşluğu doldurmuştur.
English:
Veysi Ünverdi, Muʽtazila and Imāmate (The Criticism on Imāmate Theory of Imāmiyya Shīʽa: The Example of al-Qādī Abd al-Jabbār), İstanbul: Endülüs Yayınları, 2020.
The issue of imāmate has been one of the main problems among Muslims since the death of the Prophet Muhammad (sav). al-Qādī Abd al-Jabbār said that the imāmate is not related to prophethood. In fact it is a matter of the emirate. But according to “Imāmiyya”, imāmate is the continuation of the prophethood and hence an issue of “belief”. For this purpose, they formed the idea of twelve infallible imams and claimed that all of them were assigned by the nass. al-Qâdî Abd al-Jabbâr rejected such principles of the imāmate. He wrote the twentieth volume of his work titled al-Mughnī specifically about this issue and refused the Imāmiyya. Veysi Unverdi, in his work titled Muʽtazila and Imāmate, studied al-Mughnī and revealed the main points of al-Qādī Abd al-Jabbâr’s explanations about the Imâmiyyah. Apparently, Unverdi applied the method used by al-Qâdī Abd al-Jabbār to his own work. He proved the views attributed by al-Qādī Abd al-Jabbār to Imāmiyya from the basic works of Imāmiyya. Therewithal, he stated the views of the Ahl al-Sunna about the imāmate as well and compared them with the views of al-Qādī Abd al-Jabbār. He concludes that both views are similar. This fact points to an important contradiction. Because, al-Qādī Abd al-Jabbār on the one hand rejected Imāmiyya’s thought of imāmate, but on the other hand to do this, used similar arguments with Ahl al-Sunna, which he also criticized. Additionally, this work of Unverdi is an important work to compare the views of Muʽtazila, Imāmiyya, and Ahl alSunnah on the issue of imāmate in the fields of History of Islamic Sects and Kalām.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Book Chapters by Bekir Altun
Selefîlik, 2022
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Erken Dönem Şii Düşünürler, 2017
Elinizdeki bu eserde; hayatları, eserleri ve görüşleri hakkında bilgi verdiğimiz Şiî düşünürler, ... more Elinizdeki bu eserde; hayatları, eserleri ve görüşleri hakkında bilgi verdiğimiz Şiî düşünürler, ilk beş asırda yaşamış Şiî-İmamiyye’nin hadis, kelam ve fıkıh sahalarında öncülük yapmış şahsiyetleridir. Bununla birlikte Şia’nın erken dönem âlimlerini, bu çalışmaya aldığımız sayılı birkaç âlimle sınırlandırmak doğru olmaz. Zira bu eserin asıl hedefi, imamet düşüncesinin oluşması sürecinde belirleyici rolleri bulunan önemli şahsiyetleri ve görüşlerini dikkate sunmaktır.
Bu çalışmanın nihai hedefi; İslâm Mezhepleri Tarihi ve Kelam ilmi sahasında akademik çalışma yapmak isteyen, özelde yüksek lisans ve doktora öğrencilerine, ilk dönem Şiî âlimlerini tanıtmak, Şiî düşüncesine ne tür katkılarda bulunduklarını göstermektir. Bununla birlikte Şiîliğin ortaya çıkışı ve teşekkül sürecini merak eden bütün okuyucuların faydalanacağı bir eser olduğunda da şüphe yoktur.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Thesis PhD by Bekir Altun
Büveyhîler, Zeydî-Mu’tezilî geleneğin olduğu bir coğrafyada zuhur etmiş ve Sünnî Abbâsî yönetimin... more Büveyhîler, Zeydî-Mu’tezilî geleneğin olduğu bir coğrafyada zuhur etmiş ve Sünnî Abbâsî yönetimini bir asrı aşkın süre hâkimiyeti altına almış Şiî bir hanedan-lıktır. Bu süre zarfında bünyesinde İmâmiyye ve Mu’tezile alimlerini himaye ede-rek, İmâmî ve Mu’tezilî fikirlerin yaygınlaşmasında ve kaynaşmasında etkin bir rol oynamıştır. Büveyhîler döneminde İmâmiyye’nin rasyonel bir kimlik kazanmasında etkili olan Şeyh Sadûk, Şeyh Müfîd, Şerîf Murtazâ, Şerîf Radî ve Ebû Ca’fer et-Tûsî gibi alimler yetişmiştir. Şeyh Sadûk hariç bu alimlerin hepsi Ebû Abdillah el-Basrî, Ali b. Îsâ er-Rummânî, Muhammed b. İmrân el-Merzübânî ve Kâdî Abdül-cebbâr gibi dönemin önemli Mu’tezilî alimleri nezaretinde yetişmiş ve Mu’tezilî fikirleri bizzat onların derslerinde öğrenmişlerdir. İmâmiyye erken dönemde ahbâr merkezli bir yapıya sahipken Büveyhîler döneminde Mu’tezilî fikirlerin etkisiyle rasyonel bir görünüm kazanmıştır. Dönemin İmâmiyye alimleri Mu’tezile’nin fikir dünyasını kendi sistemlerine taşımışlar ve akılcı bir bilgi sistemi oluşturarak tevhîd ve adalet meselesinin tamamında, va’d ve vaîd ile nübüvvet meselesinin bir kıs-mında Mu’tezilî fikirleri benimsemişlerdir. İhtilaf ettikleri imâmet meselesini izah etmede ise Mu’tezilî yöntemden istifade etmişlerdir. İmâmiyye’de Mu’tezilî fikir-ler ekseninde gerçekleşen bu rasyonel dönüşüm Şeyh Sadûk’tan Ebû Ca’fer et-Tûsî’ye zamanla tedrici olarak gerçekleşmiştir. Bu dönüşümün en etkili isimleri ise Şeyh Müfîd ile Şerîf Murtazâ olmuştur. Bu bağlamda çalışmamızın birinci bölü-münde Büveyhîler döneminde meydana gelen Mu’tezile-İmâmiyye etkileşiminin siyasî-tarihî arka planı, ikinci bölümünde ilmî temeli, üçüncü bölümünde ise fikrî yapısı incelenmiştir.
The Buwayhids are a Shiite dynasty that emerged in a geography with Zaidî-Mu’tazilite tradition and dominated on the Sunnî Abbasid administration for more than a century. During this time, they played an active role in the spread and fusion of Imâmiyya and Mu’tazila ideas by protecting Imâmiyya and Mu’tazila scholars. Scholars such as al-Sheikh al-Sadûq, al-Sheikh al-Mufîd, al-Sharîf al-Murtadâ, al-Sharîf al-Radî and Abû Ja’far al-Tûsî, who were influential in the Imâmiyya’s attaining a rational identity, were educated during the Buwayhids period. Except for al-Sheikh al-Sadûq, all of these scholars were educated by the important Mu’tazila scholars of the time, such as Abû Abd Allah al-Basrî, Ali b. Îsâ al-Rummânî, Muhammad b. Imrân al-Marzubânî and al-Qâdî Abd al-Jabbâr, and they learned the Mu’tazilite thought from them. While Imâmiyya thought had a traditional structure based on akhbâr in the early period, it experienced a rational transformation under the influence of Mu’tazilite ideas during the Buwayhids period. The Imâmiyya scholars of the period brought the ideas of Mu’tazila into their own thought systems and created a rational knowledge system. They adopted Mu’tazilite ideas in the whole issue of tawhîd and justice, in some of the issues of wa’d-waîd and prophethood. They differed on the imâmate issue, but they benefited from the Mu’tazilite method in explaining the issue. This rational transformation, which took place on the axis of Mu’tazilite ideas in Imâmiyya, took place gradually in time from al-Sheikh al-Sadûq to Abû Ja’far al-Tûsî. The most influential names of this transformation were al-Sheikh al-Mufîd and al-Sharîf al-Murtadâ. In this context, the political-historical background of the Mu’tazila-Imâmiyya interaction that took place in the Buwayhids period has been examined in the first part of our study, its scientific basis in the second part and its intellectual structure in the third part.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Books by Bekir Altun
Yeni Balkan Yayınevi, 2023
Büveyhîler, Sünnî Abbâsî yönetimini bir asrı aşkın süre hâkimiyeti altına almış Şiî bir hanedanlı... more Büveyhîler, Sünnî Abbâsî yönetimini bir asrı aşkın süre hâkimiyeti altına almış Şiî bir hanedanlıktır. Bu süre zarfında bünyesinde İmâmiyye ve Mu’tezile alimlerini himaye ederek, İmâmî ve Mu’tezilî fikirlerin yaygınlaşmasında ve kaynaşmasında etkin bir rol oynamıştır. Büveyhîler döneminde İmâmiyye’nin rasyonel bir kimlik kazanmasında etkili olan Şeyh Sadûk, Şeyh Müfîd, Şerîf Murtazâ ve Ebû Ca’fer et-Tûsî gibi alimler yetişmiştir. Bu alimlerin hemen hepsi Ebû Abdillah el-Basrî, Ali b. Îsâ er-Rummânî, Sâhib b. Abbâd ve Kâdî Abdülcebbâr gibi dönemin önemli Mu’tezilî alimlerinden ders almışlar ya da onlarla irtibat halinde olmuşlardır. İmâmiyye alimleri, Mu’tezile’nin fikir dünyasını kendi sistemlerine taşıyarak tevhîd ve adalet meselesinin tamamında, va’d ve vaîd ile nübüvvet meselesinin bir kısmında Mu’tezilî fikirleri benimsemişlerdir. İhtilaf ettikleri imâmet meselesini izah etmede ise Mu’tezilî yöntemden istifade etmişlerdir.
Elinizdeki bu çalışmanın birinci bölümünde Büveyhîler döneminde meydana gelen Mu’tezile-İmâmiyye etkileşiminin siyasî-tarihî arka planı, ikinci bölümünde ilmî temeli, üçüncü bölümünde ise fikrî yapısı incelenmiştir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Yeni Balkan Yayınevi, 2022
Selefîlik-Vehhâbîlik, Osmanlı hakimiyet sınırları içerisinde bulunan Arap Yarımadası’nın Necd çöl... more Selefîlik-Vehhâbîlik, Osmanlı hakimiyet sınırları içerisinde bulunan Arap Yarımadası’nın Necd çölünde, Muhammed b. Abdülvehhâb ve Muhammed b. Suûd’un 1744 yılında anlaşması sonucu ortaya çıkmış dinî-siyasî bir harekettir. Vehhâbîler, Osmanlı’nın tüm müdahalelerine rağmen I. Dünya Savaşı’nın ardından bu bölgede İngilizlerin de yardımıyla bir Vehhâbî devleti kurmayı başarmışlardır. 1970’li yıllardan itibaren dünyaya açılmışlar ve davet çalışması adı altında gittikleri ülkelerde kurumsallaşmaya başlamışlardır. Türkiye’de kurumsallaşmaya başlaması ise 1990’lı yılların başından itibaren yurtdışından gelen yabancı ve yurtdışında Selefî düşünceyi öğrenip Türkiye’ye dönen yerli Selefîler aracılığıyla olmuştur. Özellikle 2002 yılından sonra müntesiplerini hızla arttıran Selefîler, buradan aldıkları güçle Türkiye’nin dört bir yanında yayınevleri, dernekler, Kur’an kursları ve medreseler açmışlardır.
Elinizdeki bu çalışma Selefîlik-Vehhâbîlik hareketinin tarihî arka planını, teşekkül sürecini, günümüzdeki durumunu, kurucu lideri Muhammed b. Abdülvehhâb’ın hayatını ve fikirlerini, hareketin Türkiye’ye geçişini, Türkiye’deki faaliyetlerini ve gruplaşmalarını ele almaktadır. Bunların yanı sıra okuyuculara Türkiye’de Selefîlik-Vehhâbîlik hareketinin geleceği ile ilgili bazı önemli ipuçları da sunmaktadır. Eser, Türkiye’deki Selefîleri incelemesi yönüyle bu alanda yapılan ilk akademik çalışma olma özelliği taşımaktadır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Articles by Bekir Altun
Turkish Journal of Shiite Studies, 2022
Mu‘tezile ile İmâmiyye arasındaki entelektüel ilişki hicrî ikinci asrın ilk yarısına kadar dayanm... more Mu‘tezile ile İmâmiyye arasındaki entelektüel ilişki hicrî ikinci asrın ilk yarısına kadar dayanmaktadır. Erken dönem kaynaklarda bu dönemde yaşayan her iki mezhep âlimlerinin çeşitli konularda birbirini etkilediği zikredilmiştir. İki mezhep arasındaki etkileşimin en somut örnekleri ise Büveyhîler döneminde meydana gelmiştir. Hem Mu‘tezile’nin hem de İmâmiyye’nin önde gelen bazı âlimleri bu dönemde yaşamıştır. Bunlardan biri de dönemin ilk Şiî-İmâmî âlimlerinden Şeyh Sadûk’tur (ö. 381/991-992). Şeyh Sadûk akılcı tutuma menfî yaklaşım gösteren katı bir ahbâr âlimi olarak bilinir. Peki, ahbâra sıkı sıkıya bağlı ve akla önem vermeyen biri olarak bilinen Şeyh Sadûk’un Mu‘tezile-İmâmiyye etkileşiminde nasıl bir rolü olabilir? İşte bu sorunun cevabı Büveyhî emiri Ruknüddevle’nin daveti üzerine gittiği Rey şehrinde Mu‘tezilî Sâhib b. Abbâd ile karşılaşmasından sonraki hayatında saklıdır. Bu nedenle onun fikrî hayatının akla yaklaşımı bakımından Sahîb b. Abbâd’dan önce ve sonra olmak üzere iki dönemde incelenmesi önem arz eder. Bu çalışmada, Şeyh Sadûk’un düşünce dünyasındaki bu değişim incelendikten sonra onun fikirlerine tesir eden Mu‘tezilî fikirler üzerinde durulacaktır.
The intellectual relationship between the Mu‘tazila and the Imāmiyya dates back to the first half of the second century AH. In some works of the early period, it is mentioned that the scholars of both sects who lived in this period influenced each other on various issues. The most concrete examples of the interaction between the two sects took place during the Buwayhids period. Some of the leading scholars of both Mu‘tazila and Imāmiyya lived in this period. One of them is al-Shaykh al-Ṣadūq (d. 381/991-992), one of the first Shiite-Imāmite scholars of the period. al-Shaykh al-Ṣadūq is known as a strict akhbār scholar who has a negative approach to rationalism. So, what role could al-Shaykh al-Ṣadūq, who is known as a strict Akhbārī and disregards of reason, have in the Mu‘tazila-Imāmiyya interaction? The answer to this question is hidden in his life after meeting the Mu‘tazilī al-Ṣāhib b. ‘Abbād in the city of Rayy, where he went upon the invitation of the Buwayhid Amir Rukn al-Dawla. For this reason, it is necessary to examine his intellectual life in two periods, before and after al-Ṣāhib b. ‘Abbād, in terms of his approach to reason. In this study, after examining this change in al-Shaykh al-Ṣadūq’s intellectual life, the Mu‘tazilite thoughts that influenced his opinions will be emphasized.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
e-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi, 2022
Şeyh Müfîd, hayatı boyunca İmâmiyye kelamını geliştirme ve rasyonelleştirme çabası içerisinde olm... more Şeyh Müfîd, hayatı boyunca İmâmiyye kelamını geliştirme ve rasyonelleştirme çabası içerisinde olmuştur. Bu uğurda birçok eser telif etmiş ve eserlerinde farklı metodolojiler denemiştir. Kendisinden sonrakilere yol haritası olacak bir eser olarak ise en-Nüket fî Mukaddimâti’l-Usûl adlı eseri kaleme almıştır. Zira İmâmiyye’de kelamî meselelerin nasıl ele alınacağına dair önemli ipuçları sunmakta ve bir kelam metodolojisi ortaya koymaktadır. en-Nüket, onun sistematik olarak kaleme aldığı ilk eseri olmakla birlikte İmâmiyye içerisinde de ilk sistematik kelam eseri olma hüviyetine sahiptir. Öncelikle İmâmiyye kelamına ait terimlerin anlamını verdikten sonra sırasıyla tevhîd, nübüvvet, imamet, va‘d ve va‘îd, konularını sistemli bir şekilde ele almıştır. Dikkat çeken husus ise girişte adalet ile ilgili bazı kavramların anlamlarını vermesine rağmen (muhtemelen yazma nüshalardaki tahrifattan kaynaklı) eserin sistemi içerisinde bir prensip olarak adalet bahsine yer vermemiştir. Eserde muhteva ve metot yönüyle Mu’tezilî düşüncenin, özellikle Kâdî Abdülcebbâr’ın etkisi görülmektedir. Bu çalışmada öncelikle Şeyh Müfîd’in en-Nüket fî Mukaddimâti’l-Usûl adlı eserinin içerik ve üslup açısından değerlendirmesi yapılarak eserin Müfîd’e aidiyeti ile ilgili tartışmalara değinilmiştir. Ardından eser, açıklayıcı dipnotlar verilerek tercüme edilmiştir.
Al-Shaykh al-Mufīd tried to develop and rationalize the Imāmiyya kalām throughout his life. For this purpose, he wrote many works and tried different methodologies in his works. He wrote the work al-Nukat fī Muqaddimāt al-Uṣūl as a work that will be a road map for the Imāmiyya scholars after him. Because it provides important clues on how to deal with theological issues in Imāmiyya and reveals a kalām methodology. Although al-Nukat is his first systematic work, it is also the first systematic kalām work in Imāmiyya. In this work, al-Mufīd first explained the meaning of the terms of the Imāmiyya kalām, and then systematically dealt with the subjects of tawhīd, prophethood, imāmate, wa‘d and wa‘īd, respectively. The point that draws attention here is that although it explains the meanings of some concepts related to justice in the introduction part (probably due to the wear of the manuscripts), it did not include the mention of justice as a principle in the system of the work. In the content and method of the work is seen the influence of Mu‘tazilite thought, especially al-Qāḍī ‘Abd al-Jabbār. In this study, firstly, al-Shaykh al-Mufīd’s work al-Nukat fī Muqaddimāt al-Uṣūl was reviewed in terms of content and method. Then the work was translated with explanatory footnotes.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Turkish Journal of Shiite Studies, 2022
Our research suggests al-Shaykh al-Mufīd was the first author to write down “Systematic Kalām” wi... more Our research suggests al-Shaykh al-Mufīd was the first author to write down “Systematic Kalām” within the framework of Imāmiyya works, which has survived to the present day. He reviewed and rationalized the theological issues of Imāmiyya, and produced major works like Taṣḥīḥ al-I‘tiqādāt, Awā’il al-Maqālāt, al-Nukat fī Muqaddimāt al-Uṣūl, and al-Nukat al-I‘tiqādiyya, in that context. While the method and content of Taṣḥīḥ and Awā’il seem to be influenced by the Baghdād School of Mu‘tazila’s, particularly that of Abū al-Qāsim al-Balkhī, they do not systematically examine the subjects. His works title al-Nukat on the other hand, show clear influence of the Baṣran School of Mu‘tazila, especially al-Qāḍī ‘Abd al-Jabbār. In both texts al-Mufīd collects the belief of the Imāmiyya under five basic principles: tawḥīd, justice, prophethood, imāmate, and ma‘ād/resurrection. This study will examine how al-Shaykh al-Mufīd tried to systematize the Imāmiyya creed through his four works.
Araştırmalarımız, günümüze ulaşan eserleri çerçevesinde İmâmiyye’de ilk “Sistematik Kelam” eserinin Şeyh Müfîd tarafından yazıldığını göstermektedir. Müfîd, İmâmiyye’nin itikadî konularını yeniden gözden geçirerek bu konuları akılcı bir yöntemle izah edilebilir hale getirmiş ve zamanla belirli bir sistem içerisine yerleştirmiştir. Bu bağlamda Tashîhu’l-İ‘tikādât, Evâilü’l-Makālât, en-Nüket fî Mukaddimâti’l-usûl ve en-Nüketü’l-İ‘tikādiyye gibi rasyonel yapıda eserler kaleme almıştır. Tashîh ve Evâil’in usûl ve içeriğinde Bağdat Mu‘tezilesi’nin, özellikle Ebu’l-Kâsım el-Belhî’nin tesiri görülür. Evâil’de sistematik hale geçişin izleri bulunsa da bu iki eserin konu bazlı sistematik bir yapısı yoktur. en-Nüket fî Mukaddimâti’l-Usûl ve en-Nüketü’l-İ’tikâdiyye adlı diğer iki eserinde ise Basra Mu‘tezilesi’nin özellikle Kādî Abdülcebbâr’ın etkisi görülür. Müfîd'in, en-Nüket adındaki bu iki eserinde İmâmiyye’nin itikadî meselelerini tevhid, adalet, nübüvvet, imamet ve meâd olmak üzere beş temel esas altında birleştirdiği müşahede edilmektedir. Bu çalışmada da Şeyh Müfîd’in zikri geçen dört eseri üzerinden İmâmiyye akâidini nasıl sistematize etmeye çalıştığı incelenecektir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
International Symposium by Bekir Altun
Asır Asır İslâmî İlimler - Hicrî Dördüncü Asrın İslâmî İlimlerin Gelişmesindeki Yeri, Nov 18, 2023
Mezheplerin teşekkülleri ve gelişmeleri, iktidarla kurulan müspet ilişkiyle doğru orantılıdır. Ya... more Mezheplerin teşekkülleri ve gelişmeleri, iktidarla kurulan müspet ilişkiyle doğru orantılıdır. Yaşadıkları dönemin iktidarlarıyla iyi ilişkiler kuran alimler, mezheplerinin gelişmesi için gerekli olan imtiyazı elde etmeyi başarmışlardır. Bu sayede hem talebe yetiştirme hem de bu talebelerin kaynak eksikliğini giderecek eserleri telif etme imkanı bulmuşlardır. Burada önemli olan faktör, gücü elinde tutan iktidarların mezhebî kimliğinin yanı sıra ilim ve alime olan yaklaşımıdır. İktidarların ilme ve alime düşkünlüğü, alimlerin fikirlerini geliştirmelerinde büyük bir rol oynamaktadır. Tarihî kaynaklar bunun müspet örnekleri ile doludur. Şüphesiz bu durumun en iyi örneklerinden biri de hicri dördüncü asrın ikinci çeyreğinden itibaren Bağdat, Rey ve Fars bölgelerinde faaliyet gösteren Büveyhîlerdir. Büveyhîler, Sünnî Abbasîlere yaklaşık yüz on yıl hükmetmiş, halife azledip halife atayacak kadar güce ulaşmış Şiî bir hanedanlıktır. Onlar siyaseten elde ettikleri bu gücü destekledikleri dinî düşüncelerin güçlenmeleri için de kullanmışlardır. Özellikle Mu’tezile, Zeydiyye ve İmâmiyye ulemasını gözeterek onların faaliyetlerine büyük ölçüde destek vermişler ve bu mezheplerin alimleri ile sürekli temas halinde olmuşlardır. Mu’tezile ve Zeydiyye’nin bu dönemde yetişen ve önemli eserler veren alimleri olmasına rağmen bu iki mezhebin sistemleşmesi ve temel eserlerinin telifi Büveyhîler öncesine tekabül etmektedir. İmâmiyye ise kelam, fıkıh, tefsir, hadis ve edebiyat gibi birçok ilim dalının temelini bu dönemde atmıştır. Hatta gadîr-i humm bayramı ve âşûrâ matemi gibi İmâmiyye inanç sisteminin önemli yapı taşları olan birçok dinî ritüelin başlangıcı da bu dönemde Büveyhîlerin desteği ile olmuştur. Bu çalışmada ise İmâmiyye kelamının gelişim süreci İslam Mezhepleri Tarihi perspektifiyle ele alınacaktır. Hicrî dördüncü asırda Büveyhîler döneminde Şeyh Sadûk, Şeyh Müfîd ve Şerîf Murtazâ gibi İmâmiyye kelamının önde gelen alimleri yetişmiştir. Bu üç alim, Büveyhî iktidarları ile sürekli dirsek teması halinde olmuşlardır. Nitekim Şeyh Sadûk, Rey bölgesinde Büveyhî lideri Ruknüddevle’nin ve oğlu Müeyyidüddevle’nin dayandığı önemli alimlerden biri olmuştur. Şeyh Müfîd, ilmî faaliyetlerini yürütmede Büveyhî iktidarlarınca desteklenmiştir. Şerîf Murtazâ ise Büveyhîler döneminde resmi görev almış ve baba mesleği olan nakîblik görevini ifa etmiştir. Bu alimlerin Büveyhî iktidarları nezdindeki bu itibarlı konumları, İmâmiyye’yi ilmî yönden geliştirmelerinde önemli bir rol oynamıştır. Büveyhîlerden aldıkları destek ile İmâmiyye kelamının nakilci yapısını tedricî olarak rasyonel bir seviyeye getirmişlerdir. Şeyh Sadûk, İmâmiyye’de Ahbârîliğin kurucuları arasında yer almasına rağmen eserlerinde yaptığı bazı akılcı izahlar ile rasyonel sisteme geçişin ilk sinyallerini vermiştir. Talebesi Şeyh Müfîd, hocasının nakilciliğini birçok noktada eleştirirken onun başlatmış olduğu akılcı tavrı bir üst seviyeye çıkararak eserlerinin önemli bir kısmını rasyonel bir yöntemle kaleme almış ve İmâmiyye kelamını sistematik hale getirmiştir. Böylece Müfîd, İmâmiyye’de Usûlî düşüncenin kurucuları arasında yer almıştır. Müfîd’in talebesi Şerîf Murtazâ ise eserini tamamen akılcı bir metot ile kaleme almış ve bu usulde İmâmiyye kelamının en kapsamlı sistematik eserlerini telif etmiştir. Burada dikkat çeken diğer önemli bir husus ise İmâmiyye kelamındaki Mu’tezilî tesirlerdir. Büveyhîlerin Mu’tezile’ye de destek vermesi Mu’tezilî fikirlerin İmâmiyye kelamcılarını etkilemesine neden olmuştur. Burada ele aldığımız İmâmiyye alimlerinin hepsi Mu’tezilî alimler ile temas halinde olmuşlar, hatta onlara talebelik yapmışlardır. Bu durum İmâmiyye alimlerinin Mu’tezilî fikirleri kendi eserlerine aktarmalarını kolaylaştırmıştır. Öyle ki Şerîf Murtazâ, imâmet meselesini ilgilendirmeyen hemen hemen tüm meselelerde Kâdî Abdülcebbâr’ın taklitçisi olmuştur. Sonuç olarak söylemek gerekirse Büveyhîler sağladıkları destekle İmâmiyye mezhebinin fikrî tekamülünde önemli bir yere sahiptir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
Thesis Master's by Bekir Altun
https://play.google.com/store/books/details/Bekir_Altun_Tarihsel_ve_G%C3%BCncel_Boyutlar%C4%B1yla_Selefi?id=vhl-EAAAQBAJ
https://www.academia.edu/80363589/Tarihsel_ve_G%C3%BCncel_Boyutlar%C4%B1yla_Selefilik_Vehhabilik_ve_T%C3%BCrkiyede_Selefilik
Selefîlik-Vehhabîlik, toplumu bid’atlerden temizlemek, sahih İslam’ı tekrar
ihya etmek amacıyla Dir’iyye’de, Muhammed b. Abdülvehhab ve Muhammed b.
Suud arasında 1744 yılında yapılan anlaşma neticesinde ortaya çıkmıştır. Muhammed
b. Abdüvehhab’ın dinî konulardaki bid’at, cihad, iyiliği emretme gibi fikirleri,
Necd bölgesinde yeni kurulan bu siyasî yapının faaliyetlerinin dayanak noktası haline
gelmiştir. Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılması sonucu Hicaz
bölgesinden çekilmek zorunda kalmış ve Arap Yarımadası, Vehhabîler’in kontrolü
altına girmiştir. Bu tarihten itibaren Türkiye’de Selefî-Vehhabî doktrinlerin bir kısım
etkisi görülse de davetçi Abdullah Yolcu’nun, 1986’da Türkiye’ye gelişine kadar
Vehhabîlerin herhangi bir faaliyetinden bahsetmek mümkün değildir. Abdullah Yolcu
Türkiye’deki faaliyetlerine 1992 yılında kurduğu Guraba Yayınevi’nde Vehhabî
âlimlerinin eserlerini tercüme etmekle başlamıştır. 1992 yılından günümüze kadar
Türkiye’de Vehhabî davetçilerin sayısı her geçen gün artmıştır. Bu davetçiler Türkiye
genelinde yayınevleri, dernekler, Kur’an kursları ve medreseler açarak buralarda
yaptıkları ders ve sohbetlerde Selefî-Vehhabî akidesini öğretmektedirler.
Book Reviews by Bekir Altun
English:
Veysi Ünverdi, Muʽtazila and Imāmate (The Criticism on Imāmate Theory of Imāmiyya Shīʽa: The Example of al-Qādī Abd al-Jabbār), İstanbul: Endülüs Yayınları, 2020.
The issue of imāmate has been one of the main problems among Muslims since the death of the Prophet Muhammad (sav). al-Qādī Abd al-Jabbār said that the imāmate is not related to prophethood. In fact it is a matter of the emirate. But according to “Imāmiyya”, imāmate is the continuation of the prophethood and hence an issue of “belief”. For this purpose, they formed the idea of twelve infallible imams and claimed that all of them were assigned by the nass. al-Qâdî Abd al-Jabbâr rejected such principles of the imāmate. He wrote the twentieth volume of his work titled al-Mughnī specifically about this issue and refused the Imāmiyya. Veysi Unverdi, in his work titled Muʽtazila and Imāmate, studied al-Mughnī and revealed the main points of al-Qādī Abd al-Jabbâr’s explanations about the Imâmiyyah. Apparently, Unverdi applied the method used by al-Qâdī Abd al-Jabbār to his own work. He proved the views attributed by al-Qādī Abd al-Jabbār to Imāmiyya from the basic works of Imāmiyya. Therewithal, he stated the views of the Ahl al-Sunna about the imāmate as well and compared them with the views of al-Qādī Abd al-Jabbār. He concludes that both views are similar. This fact points to an important contradiction. Because, al-Qādī Abd al-Jabbār on the one hand rejected Imāmiyya’s thought of imāmate, but on the other hand to do this, used similar arguments with Ahl al-Sunna, which he also criticized. Additionally, this work of Unverdi is an important work to compare the views of Muʽtazila, Imāmiyya, and Ahl alSunnah on the issue of imāmate in the fields of History of Islamic Sects and Kalām.
Book Chapters by Bekir Altun
Bu çalışmanın nihai hedefi; İslâm Mezhepleri Tarihi ve Kelam ilmi sahasında akademik çalışma yapmak isteyen, özelde yüksek lisans ve doktora öğrencilerine, ilk dönem Şiî âlimlerini tanıtmak, Şiî düşüncesine ne tür katkılarda bulunduklarını göstermektir. Bununla birlikte Şiîliğin ortaya çıkışı ve teşekkül sürecini merak eden bütün okuyucuların faydalanacağı bir eser olduğunda da şüphe yoktur.
Thesis PhD by Bekir Altun
The Buwayhids are a Shiite dynasty that emerged in a geography with Zaidî-Mu’tazilite tradition and dominated on the Sunnî Abbasid administration for more than a century. During this time, they played an active role in the spread and fusion of Imâmiyya and Mu’tazila ideas by protecting Imâmiyya and Mu’tazila scholars. Scholars such as al-Sheikh al-Sadûq, al-Sheikh al-Mufîd, al-Sharîf al-Murtadâ, al-Sharîf al-Radî and Abû Ja’far al-Tûsî, who were influential in the Imâmiyya’s attaining a rational identity, were educated during the Buwayhids period. Except for al-Sheikh al-Sadûq, all of these scholars were educated by the important Mu’tazila scholars of the time, such as Abû Abd Allah al-Basrî, Ali b. Îsâ al-Rummânî, Muhammad b. Imrân al-Marzubânî and al-Qâdî Abd al-Jabbâr, and they learned the Mu’tazilite thought from them. While Imâmiyya thought had a traditional structure based on akhbâr in the early period, it experienced a rational transformation under the influence of Mu’tazilite ideas during the Buwayhids period. The Imâmiyya scholars of the period brought the ideas of Mu’tazila into their own thought systems and created a rational knowledge system. They adopted Mu’tazilite ideas in the whole issue of tawhîd and justice, in some of the issues of wa’d-waîd and prophethood. They differed on the imâmate issue, but they benefited from the Mu’tazilite method in explaining the issue. This rational transformation, which took place on the axis of Mu’tazilite ideas in Imâmiyya, took place gradually in time from al-Sheikh al-Sadûq to Abû Ja’far al-Tûsî. The most influential names of this transformation were al-Sheikh al-Mufîd and al-Sharîf al-Murtadâ. In this context, the political-historical background of the Mu’tazila-Imâmiyya interaction that took place in the Buwayhids period has been examined in the first part of our study, its scientific basis in the second part and its intellectual structure in the third part.
Books by Bekir Altun
Elinizdeki bu çalışmanın birinci bölümünde Büveyhîler döneminde meydana gelen Mu’tezile-İmâmiyye etkileşiminin siyasî-tarihî arka planı, ikinci bölümünde ilmî temeli, üçüncü bölümünde ise fikrî yapısı incelenmiştir.
Elinizdeki bu çalışma Selefîlik-Vehhâbîlik hareketinin tarihî arka planını, teşekkül sürecini, günümüzdeki durumunu, kurucu lideri Muhammed b. Abdülvehhâb’ın hayatını ve fikirlerini, hareketin Türkiye’ye geçişini, Türkiye’deki faaliyetlerini ve gruplaşmalarını ele almaktadır. Bunların yanı sıra okuyuculara Türkiye’de Selefîlik-Vehhâbîlik hareketinin geleceği ile ilgili bazı önemli ipuçları da sunmaktadır. Eser, Türkiye’deki Selefîleri incelemesi yönüyle bu alanda yapılan ilk akademik çalışma olma özelliği taşımaktadır.
Articles by Bekir Altun
The intellectual relationship between the Mu‘tazila and the Imāmiyya dates back to the first half of the second century AH. In some works of the early period, it is mentioned that the scholars of both sects who lived in this period influenced each other on various issues. The most concrete examples of the interaction between the two sects took place during the Buwayhids period. Some of the leading scholars of both Mu‘tazila and Imāmiyya lived in this period. One of them is al-Shaykh al-Ṣadūq (d. 381/991-992), one of the first Shiite-Imāmite scholars of the period. al-Shaykh al-Ṣadūq is known as a strict akhbār scholar who has a negative approach to rationalism. So, what role could al-Shaykh al-Ṣadūq, who is known as a strict Akhbārī and disregards of reason, have in the Mu‘tazila-Imāmiyya interaction? The answer to this question is hidden in his life after meeting the Mu‘tazilī al-Ṣāhib b. ‘Abbād in the city of Rayy, where he went upon the invitation of the Buwayhid Amir Rukn al-Dawla. For this reason, it is necessary to examine his intellectual life in two periods, before and after al-Ṣāhib b. ‘Abbād, in terms of his approach to reason. In this study, after examining this change in al-Shaykh al-Ṣadūq’s intellectual life, the Mu‘tazilite thoughts that influenced his opinions will be emphasized.
Al-Shaykh al-Mufīd tried to develop and rationalize the Imāmiyya kalām throughout his life. For this purpose, he wrote many works and tried different methodologies in his works. He wrote the work al-Nukat fī Muqaddimāt al-Uṣūl as a work that will be a road map for the Imāmiyya scholars after him. Because it provides important clues on how to deal with theological issues in Imāmiyya and reveals a kalām methodology. Although al-Nukat is his first systematic work, it is also the first systematic kalām work in Imāmiyya. In this work, al-Mufīd first explained the meaning of the terms of the Imāmiyya kalām, and then systematically dealt with the subjects of tawhīd, prophethood, imāmate, wa‘d and wa‘īd, respectively. The point that draws attention here is that although it explains the meanings of some concepts related to justice in the introduction part (probably due to the wear of the manuscripts), it did not include the mention of justice as a principle in the system of the work. In the content and method of the work is seen the influence of Mu‘tazilite thought, especially al-Qāḍī ‘Abd al-Jabbār. In this study, firstly, al-Shaykh al-Mufīd’s work al-Nukat fī Muqaddimāt al-Uṣūl was reviewed in terms of content and method. Then the work was translated with explanatory footnotes.
Araştırmalarımız, günümüze ulaşan eserleri çerçevesinde İmâmiyye’de ilk “Sistematik Kelam” eserinin Şeyh Müfîd tarafından yazıldığını göstermektedir. Müfîd, İmâmiyye’nin itikadî konularını yeniden gözden geçirerek bu konuları akılcı bir yöntemle izah edilebilir hale getirmiş ve zamanla belirli bir sistem içerisine yerleştirmiştir. Bu bağlamda Tashîhu’l-İ‘tikādât, Evâilü’l-Makālât, en-Nüket fî Mukaddimâti’l-usûl ve en-Nüketü’l-İ‘tikādiyye gibi rasyonel yapıda eserler kaleme almıştır. Tashîh ve Evâil’in usûl ve içeriğinde Bağdat Mu‘tezilesi’nin, özellikle Ebu’l-Kâsım el-Belhî’nin tesiri görülür. Evâil’de sistematik hale geçişin izleri bulunsa da bu iki eserin konu bazlı sistematik bir yapısı yoktur. en-Nüket fî Mukaddimâti’l-Usûl ve en-Nüketü’l-İ’tikâdiyye adlı diğer iki eserinde ise Basra Mu‘tezilesi’nin özellikle Kādî Abdülcebbâr’ın etkisi görülür. Müfîd'in, en-Nüket adındaki bu iki eserinde İmâmiyye’nin itikadî meselelerini tevhid, adalet, nübüvvet, imamet ve meâd olmak üzere beş temel esas altında birleştirdiği müşahede edilmektedir. Bu çalışmada da Şeyh Müfîd’in zikri geçen dört eseri üzerinden İmâmiyye akâidini nasıl sistematize etmeye çalıştığı incelenecektir.
International Symposium by Bekir Altun
https://play.google.com/store/books/details/Bekir_Altun_Tarihsel_ve_G%C3%BCncel_Boyutlar%C4%B1yla_Selefi?id=vhl-EAAAQBAJ
https://www.academia.edu/80363589/Tarihsel_ve_G%C3%BCncel_Boyutlar%C4%B1yla_Selefilik_Vehhabilik_ve_T%C3%BCrkiyede_Selefilik
Selefîlik-Vehhabîlik, toplumu bid’atlerden temizlemek, sahih İslam’ı tekrar
ihya etmek amacıyla Dir’iyye’de, Muhammed b. Abdülvehhab ve Muhammed b.
Suud arasında 1744 yılında yapılan anlaşma neticesinde ortaya çıkmıştır. Muhammed
b. Abdüvehhab’ın dinî konulardaki bid’at, cihad, iyiliği emretme gibi fikirleri,
Necd bölgesinde yeni kurulan bu siyasî yapının faaliyetlerinin dayanak noktası haline
gelmiştir. Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılması sonucu Hicaz
bölgesinden çekilmek zorunda kalmış ve Arap Yarımadası, Vehhabîler’in kontrolü
altına girmiştir. Bu tarihten itibaren Türkiye’de Selefî-Vehhabî doktrinlerin bir kısım
etkisi görülse de davetçi Abdullah Yolcu’nun, 1986’da Türkiye’ye gelişine kadar
Vehhabîlerin herhangi bir faaliyetinden bahsetmek mümkün değildir. Abdullah Yolcu
Türkiye’deki faaliyetlerine 1992 yılında kurduğu Guraba Yayınevi’nde Vehhabî
âlimlerinin eserlerini tercüme etmekle başlamıştır. 1992 yılından günümüze kadar
Türkiye’de Vehhabî davetçilerin sayısı her geçen gün artmıştır. Bu davetçiler Türkiye
genelinde yayınevleri, dernekler, Kur’an kursları ve medreseler açarak buralarda
yaptıkları ders ve sohbetlerde Selefî-Vehhabî akidesini öğretmektedirler.
English:
Veysi Ünverdi, Muʽtazila and Imāmate (The Criticism on Imāmate Theory of Imāmiyya Shīʽa: The Example of al-Qādī Abd al-Jabbār), İstanbul: Endülüs Yayınları, 2020.
The issue of imāmate has been one of the main problems among Muslims since the death of the Prophet Muhammad (sav). al-Qādī Abd al-Jabbār said that the imāmate is not related to prophethood. In fact it is a matter of the emirate. But according to “Imāmiyya”, imāmate is the continuation of the prophethood and hence an issue of “belief”. For this purpose, they formed the idea of twelve infallible imams and claimed that all of them were assigned by the nass. al-Qâdî Abd al-Jabbâr rejected such principles of the imāmate. He wrote the twentieth volume of his work titled al-Mughnī specifically about this issue and refused the Imāmiyya. Veysi Unverdi, in his work titled Muʽtazila and Imāmate, studied al-Mughnī and revealed the main points of al-Qādī Abd al-Jabbâr’s explanations about the Imâmiyyah. Apparently, Unverdi applied the method used by al-Qâdī Abd al-Jabbār to his own work. He proved the views attributed by al-Qādī Abd al-Jabbār to Imāmiyya from the basic works of Imāmiyya. Therewithal, he stated the views of the Ahl al-Sunna about the imāmate as well and compared them with the views of al-Qādī Abd al-Jabbār. He concludes that both views are similar. This fact points to an important contradiction. Because, al-Qādī Abd al-Jabbār on the one hand rejected Imāmiyya’s thought of imāmate, but on the other hand to do this, used similar arguments with Ahl al-Sunna, which he also criticized. Additionally, this work of Unverdi is an important work to compare the views of Muʽtazila, Imāmiyya, and Ahl alSunnah on the issue of imāmate in the fields of History of Islamic Sects and Kalām.
Bu çalışmanın nihai hedefi; İslâm Mezhepleri Tarihi ve Kelam ilmi sahasında akademik çalışma yapmak isteyen, özelde yüksek lisans ve doktora öğrencilerine, ilk dönem Şiî âlimlerini tanıtmak, Şiî düşüncesine ne tür katkılarda bulunduklarını göstermektir. Bununla birlikte Şiîliğin ortaya çıkışı ve teşekkül sürecini merak eden bütün okuyucuların faydalanacağı bir eser olduğunda da şüphe yoktur.
The Buwayhids are a Shiite dynasty that emerged in a geography with Zaidî-Mu’tazilite tradition and dominated on the Sunnî Abbasid administration for more than a century. During this time, they played an active role in the spread and fusion of Imâmiyya and Mu’tazila ideas by protecting Imâmiyya and Mu’tazila scholars. Scholars such as al-Sheikh al-Sadûq, al-Sheikh al-Mufîd, al-Sharîf al-Murtadâ, al-Sharîf al-Radî and Abû Ja’far al-Tûsî, who were influential in the Imâmiyya’s attaining a rational identity, were educated during the Buwayhids period. Except for al-Sheikh al-Sadûq, all of these scholars were educated by the important Mu’tazila scholars of the time, such as Abû Abd Allah al-Basrî, Ali b. Îsâ al-Rummânî, Muhammad b. Imrân al-Marzubânî and al-Qâdî Abd al-Jabbâr, and they learned the Mu’tazilite thought from them. While Imâmiyya thought had a traditional structure based on akhbâr in the early period, it experienced a rational transformation under the influence of Mu’tazilite ideas during the Buwayhids period. The Imâmiyya scholars of the period brought the ideas of Mu’tazila into their own thought systems and created a rational knowledge system. They adopted Mu’tazilite ideas in the whole issue of tawhîd and justice, in some of the issues of wa’d-waîd and prophethood. They differed on the imâmate issue, but they benefited from the Mu’tazilite method in explaining the issue. This rational transformation, which took place on the axis of Mu’tazilite ideas in Imâmiyya, took place gradually in time from al-Sheikh al-Sadûq to Abû Ja’far al-Tûsî. The most influential names of this transformation were al-Sheikh al-Mufîd and al-Sharîf al-Murtadâ. In this context, the political-historical background of the Mu’tazila-Imâmiyya interaction that took place in the Buwayhids period has been examined in the first part of our study, its scientific basis in the second part and its intellectual structure in the third part.
Elinizdeki bu çalışmanın birinci bölümünde Büveyhîler döneminde meydana gelen Mu’tezile-İmâmiyye etkileşiminin siyasî-tarihî arka planı, ikinci bölümünde ilmî temeli, üçüncü bölümünde ise fikrî yapısı incelenmiştir.
Elinizdeki bu çalışma Selefîlik-Vehhâbîlik hareketinin tarihî arka planını, teşekkül sürecini, günümüzdeki durumunu, kurucu lideri Muhammed b. Abdülvehhâb’ın hayatını ve fikirlerini, hareketin Türkiye’ye geçişini, Türkiye’deki faaliyetlerini ve gruplaşmalarını ele almaktadır. Bunların yanı sıra okuyuculara Türkiye’de Selefîlik-Vehhâbîlik hareketinin geleceği ile ilgili bazı önemli ipuçları da sunmaktadır. Eser, Türkiye’deki Selefîleri incelemesi yönüyle bu alanda yapılan ilk akademik çalışma olma özelliği taşımaktadır.
The intellectual relationship between the Mu‘tazila and the Imāmiyya dates back to the first half of the second century AH. In some works of the early period, it is mentioned that the scholars of both sects who lived in this period influenced each other on various issues. The most concrete examples of the interaction between the two sects took place during the Buwayhids period. Some of the leading scholars of both Mu‘tazila and Imāmiyya lived in this period. One of them is al-Shaykh al-Ṣadūq (d. 381/991-992), one of the first Shiite-Imāmite scholars of the period. al-Shaykh al-Ṣadūq is known as a strict akhbār scholar who has a negative approach to rationalism. So, what role could al-Shaykh al-Ṣadūq, who is known as a strict Akhbārī and disregards of reason, have in the Mu‘tazila-Imāmiyya interaction? The answer to this question is hidden in his life after meeting the Mu‘tazilī al-Ṣāhib b. ‘Abbād in the city of Rayy, where he went upon the invitation of the Buwayhid Amir Rukn al-Dawla. For this reason, it is necessary to examine his intellectual life in two periods, before and after al-Ṣāhib b. ‘Abbād, in terms of his approach to reason. In this study, after examining this change in al-Shaykh al-Ṣadūq’s intellectual life, the Mu‘tazilite thoughts that influenced his opinions will be emphasized.
Al-Shaykh al-Mufīd tried to develop and rationalize the Imāmiyya kalām throughout his life. For this purpose, he wrote many works and tried different methodologies in his works. He wrote the work al-Nukat fī Muqaddimāt al-Uṣūl as a work that will be a road map for the Imāmiyya scholars after him. Because it provides important clues on how to deal with theological issues in Imāmiyya and reveals a kalām methodology. Although al-Nukat is his first systematic work, it is also the first systematic kalām work in Imāmiyya. In this work, al-Mufīd first explained the meaning of the terms of the Imāmiyya kalām, and then systematically dealt with the subjects of tawhīd, prophethood, imāmate, wa‘d and wa‘īd, respectively. The point that draws attention here is that although it explains the meanings of some concepts related to justice in the introduction part (probably due to the wear of the manuscripts), it did not include the mention of justice as a principle in the system of the work. In the content and method of the work is seen the influence of Mu‘tazilite thought, especially al-Qāḍī ‘Abd al-Jabbār. In this study, firstly, al-Shaykh al-Mufīd’s work al-Nukat fī Muqaddimāt al-Uṣūl was reviewed in terms of content and method. Then the work was translated with explanatory footnotes.
Araştırmalarımız, günümüze ulaşan eserleri çerçevesinde İmâmiyye’de ilk “Sistematik Kelam” eserinin Şeyh Müfîd tarafından yazıldığını göstermektedir. Müfîd, İmâmiyye’nin itikadî konularını yeniden gözden geçirerek bu konuları akılcı bir yöntemle izah edilebilir hale getirmiş ve zamanla belirli bir sistem içerisine yerleştirmiştir. Bu bağlamda Tashîhu’l-İ‘tikādât, Evâilü’l-Makālât, en-Nüket fî Mukaddimâti’l-usûl ve en-Nüketü’l-İ‘tikādiyye gibi rasyonel yapıda eserler kaleme almıştır. Tashîh ve Evâil’in usûl ve içeriğinde Bağdat Mu‘tezilesi’nin, özellikle Ebu’l-Kâsım el-Belhî’nin tesiri görülür. Evâil’de sistematik hale geçişin izleri bulunsa da bu iki eserin konu bazlı sistematik bir yapısı yoktur. en-Nüket fî Mukaddimâti’l-Usûl ve en-Nüketü’l-İ’tikâdiyye adlı diğer iki eserinde ise Basra Mu‘tezilesi’nin özellikle Kādî Abdülcebbâr’ın etkisi görülür. Müfîd'in, en-Nüket adındaki bu iki eserinde İmâmiyye’nin itikadî meselelerini tevhid, adalet, nübüvvet, imamet ve meâd olmak üzere beş temel esas altında birleştirdiği müşahede edilmektedir. Bu çalışmada da Şeyh Müfîd’in zikri geçen dört eseri üzerinden İmâmiyye akâidini nasıl sistematize etmeye çalıştığı incelenecektir.