Skip to main content
Abdurrahim  KAPLAN

    Abdurrahim KAPLAN

    Kur’ân’ın nüzûl gayesi yeryüzünde tevhid inancını te’sis edip insanları dünya ve âhiret saadetine ulaştırmaktır. Bu gayeyi birtakım kural ve kaidelerle gerçekleştiren Kur’ân, bu süreçte en büyük vazifeyi peygamberlere vermiştir. Dinler... more
    Kur’ân’ın nüzûl gayesi yeryüzünde tevhid inancını te’sis edip insanları dünya ve âhiret saadetine ulaştırmaktır. Bu gayeyi birtakım kural ve kaidelerle gerçekleştiren Kur’ân, bu süreçte en büyük vazifeyi peygamberlere vermiştir. Dinler tarihi ve mukaddes kitaplardaki bilgilere göre bütün peygamberler insanların karşısına mu’cizelerle çıkmışlardır. Peygamberlerin getirdikleri mu’cizeler, ilâhî bir kudrete dayanan, insan gücünün üstündeki olaylardır. Hz. Muhammed de her peygamber gibi birtakım mu’cizelerle insanların karşısına çıkmıştır. Onun en büyük mu’cizesi ise kendisine inzâl olunan Kur’ân’dır. Kur’ân’da yer alan mu’cizelerin bir kısmı insanların his ve duygularına hitap ederken diğer bir kısmı ise onların akıl, fikir ve mantığına hitap etmektedir. Kur’ân’ın i’câz yönü daha çok dil konusuna ve geleceğe yönelik olarak ilmî konulara yöneliktir. Kur’ân; düşünen, akıl sahibi olan insanların, ibret, hikmet, öğüt ve benzeri mu’cize ifade eden bilgilerden faydalanmalarını talep etmektedir. Çünkü kişi akıl ve düşüncesini harekete geçirmekle doğrulara ulaşabilmektedir. Bu da Kur’ân’ın mu’cizelerle dolu olduğunu ortaya koymaktadır. Kur’ân’daki mu’cizeler konusunda çalışmalarda bulunan âlimler, kendilerine göre tasnifler yapmış ve yorumlarda bulunmuşlardır. Telif edilen bu çalışmalarda Kur’ân’ın; dil ve belagat yönünden i’câzı, ilmî i’câzı, geçmiş ve gelecekten haber verme yönünden i’câzı, ortaya koyduğu insan hak ve hukuku istikametindeki i’câzı ve benzeri konularda çeşitli görüşler ileri sürülmüş, bu konularda açıklamalar yapılmıştır. Biz ise bu çalışmada gelecekten haber verme yönünden Kur’ân’ın i’câzı üzerinde durmaya çalışacağız.
    Öz Abdullah İbn Abbâs (öl. 68/687-688) hicretten üç yıl önce doğmuş, tefsir, fıkıh, hadis, tarih alanında birçok nakille haklı bir şöhrete ulaşmıştır. Kur'ân'ın manalarını anla-mada ve ictihatta önemli bir yere sahip olan İbn Abbâs,... more
    Öz Abdullah İbn Abbâs (öl. 68/687-688) hicretten üç yıl önce doğmuş, tefsir, fıkıh, hadis, tarih alanında birçok nakille haklı bir şöhrete ulaşmıştır. Kur'ân'ın manalarını anla-mada ve ictihatta önemli bir yere sahip olan İbn Abbâs, ilmini başta Hz. Peygamber olmak üzere Hz. Ömer (öl. 23/644), Hz. Ali (öl. 40/661) ve Übey b. Kâ'b (öl. 40/660) gibi şahıslardan elde etmiştir. O, İslamî ilimlerin her alanında çalışma yapan, hiç kim-senin nakillerinden müstağni kalamayacağı nadir bir şahsiyet olarak kabul edilir. İbn Abbâs, neredeyse Kur'ân âyetlerinin tümüyle alakalı bir rivayet veya görüşe sahiptir. Meşhur bir şahsiyet oluşu sebebiyle onun hakkında birçok çalışma yapılmıştır. Dirayet tefsirinin en kapsamlı eserlerinden biri olan Mefâtîhu'l-gayb, İslam düşünce sistemine büyük katkılar sunmuştur. Fahreddîn er-Râzî'nin (öl. 606-1209) eseri dirayet metodu ile ön plana çıkmasına rağmen rivayet tefsirinin özelliklerine de haizdir. Dirayet tef-sir geleneğinin öncülerinden kabul edilen Râzî, tefsirini kaleme alırken Abdullah İbn Abbâs'a nispet edilen birçok rivayeti eserine almıştır. Bununla beraber Übey b. Kâ'b, İbn Mesʿûd (öl. 32/5-652), Hz. Âişe (öl. 58/678) ve İbn Ömer (öl. 68/687) gibi birçok sahabîden de nakilde bulunmuş, onlarda zayıf gördüğü rivayetleri tenkit etmiştir. Bu çalışmada dirayet tefsir geleneğinin öncüsü olan Râzî'nin Mefâtîhu'l-gayb adlı tefsirin-de İbn Abbâs'tan naklettiği rivayetleri ele alış biçimini değerlendirdik. Buna ilaveten Râzî'nin İbn Abbâs'a nispet edilen rivayetlerin tümünü kabul etmediğini, bir kısmını sahâbeden gelen farklı rivayetlerle uzlaştırdığını, bir kısmını ise te'vil ederek tefsirinde ele aldığını tespit ettik.