Conference Presentations by Cansu Arısoy Gedik
I. ULUSAL İLETİŞİM BİLİMİ VE İNTERNET ENSTİTÜSÜ LİSANSÜSTÜ ARAŞTIRMALAR KONGRESİ TAM BİLDİRİ KİTAPÇIĞI, 2021
İçinde bulunduğumuz büyük veri çağında bireylerin yaşam tarzları, günlük alışkanlıkları ve düşünc... more İçinde bulunduğumuz büyük veri çağında bireylerin yaşam tarzları, günlük alışkanlıkları ve düşünce biçimleri
teknolojideki hızlı ve yıkıcı gelişmelerle dünyayı sarsan değişikliklere uğramış, böylece artık tüm ihtiyaçlarımızı
karşıladığımız dijital ağlar bir yandan hayatımızı kolaylaştırmaktayken, diğer yandan paylaştığımız kişisel
verilerimizin akıbeti iki ucu keskin bir kılıç halini almıştır.
Bu bağlamda kişisel verilerin toplanarak büyük veri kapsamında analiz edilmesinin toplumsal yaşama getirdiği
faydaların yanında, bu durum çeşitli riskleri de beraberinde getirmektedir. Örneğin veri toplama, saklama ve
kullanma sürecinde oluşan sızıntılar bu risklere örnek teşkil eder.
Dijital dünyamızda kişisel verilerin güvenliğinin sağlanması ve mahremiyetinin korunması ise günümüzün en
önemli araştırma konularından birini oluşturmaktadır. Tüm bu teknolojik gelişmeler ve hayatlarımızı çoğunlukla
dijital ağlarda geçiriyor olmamızın sonucunda bireylerin en doğal ihtiyaçlarından biri haline gelen mahremiyet
hakkının ortadan kaybolduğunu söyleyebilir miyiz, sorusu bu makalenin çıkış noktasını oluşturmaktadır.
Araştırma sorusu bağlamında makalenin amacı, toplumların dijital okuryazarlık düzeyinin arttırılmasıyla internet
kullanıcıları için daha pozitif ve güvenli bir mahremiyet kavramının yaratılabileceği fikrini ortaya koymaktır.
Makalenin sorunsalı, dijital okuryazarlığın, internet kullanıcılarını toplumsal değişimi başlatacak olan ve sosyal
ağlarda gizlilikleri adına direnen bireyler olmaya motive etmesi ile radikal toplumsal dönüşümlerin
gerçekleştirilmesi için motivasyon oluşturabileceği düşüncesindedir. Bireylerin dijital sosyal ağlardaki
mahremiyetleri adına direnme kabiliyetlerini anlamak için bu çalışmanın kuramsal perspektifinin sınırları
Anthony Giddens’ın yapılaşma teorisi ile çizilecektir. Giddens’a göre güçte dengesizlik oluştuğunda güçsüz taraf
mutlaka boyun eğmek zorunda değildir. Bu makalede bir nitel araştırma yöntemi olarak doküman incelemesi
yapılmıştır.
Makalenin önemi, çalışmanın, dijital okuryazarlığın kişisel verilerin güvenliği üzerinde oynadığı rolün önemi
hakkında bireylerde farkındalık yaratmayı hedeflemesinde ve internette dolaşım için güvenli bir sistem ortaya
çıkarılmaması halinde ilerleyen dönemlerde, mahremiyet alanının gitgide daralacağı yönündeki endişeye dikkat
çekmesinde yatmaktadır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER SEMPOZYUMU 2014 BİLDİRİ KİTABI, 2014
Yapısalcı perspektiften değerlendirildiğinde terörizm sosyal bir oluşumdur ve bir aktör olarak te... more Yapısalcı perspektiften değerlendirildiğinde terörizm sosyal bir oluşumdur ve bir aktör olarak terörist, söylemin ürünüdür. “Birinin teröristi diğerinin özgürlük savaşçısıdır” sözü terörizmin ve teröristin tanımının değişken olduğunu gösterir. Bu nedenle Rum toplumuna göre bağımsızlığın sembolü olan EOKA (Kıbrıslılar’ın Milli Mücadele Örgütü) Türk toplumuna göre terörist örgüt diye adlandırılırken; TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) için aynı durum geçerlidir.
1950’lerde Kıbrıslı Rumlar Helen, Kıbrıslı Türkler ise Türk milliyetçiliğinden destek buldular. Kıbrıslıların ulusal kimlik oluşumunu etkileyen bu durumun sonucu olarak 1955’te kurulan EOKA, Kıbrıs’ta şiddetli bir dönemin başlamasına sebep oldu. TMT ise 1958’de EOKA’ya tepki olarak doğdu. Kıbrıslı Türkler, Rum tarafında büyüyen Enosis talebinin gerçekleşmesi halinde toplumsal çıkarlarının ve milli kimliklerinin korunması için tek yolun Taksim adı altına Türkiye’ye bağlamak olduğunu savunmaktaydı. Kıbrıs’ta yaşanan bu dönem ulusal kimliğin gerilla örgütlerinin oluşumundaki rolüne örnek teşkil eder. Bu çalışmada EOKA ve TMT’nin 1950-1970 yılları arasında Kıbrıs’ın siyasi söylemindeki yapılanması, ulusal kimlik oluşumu kapsamında ve sosyal yapısalcılık yaklaşımıyla analiz edilmiştir.
Kimlik arayışı ve savunulması sırasında birey, kendi hayatı ve başkalarınınki de dahil olmak üzere pek çok şeyi feda edebilir. Terörizm ise bu çalışmada kimliğin savunulmasının bir yolu olarak ele alınmaktadır. Hopf’un yapısalcı yaklaşımına göre kimliği anlamak uluslararası siyasette ve yerel toplumda en azından minimal seviyede tahmin edilebilirliği ve düzeni sağlamak açısından gereklidir. Bu bağlamda Kıbrıs’ta kimliğinin rolünün, yapısalcılık perspektifinden ve Kıbrıs’taki şiddet olayları üzerinden incelenmesi etnik olarak bölünmüş toplumlarda huzurun sağlanması için önemlidir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
12 Nisan 1993 tarihinde ODTÜ'den Ankara-Washington arasında kiralık hat ile Türkiye'de ilk İntern... more 12 Nisan 1993 tarihinde ODTÜ'den Ankara-Washington arasında kiralık hat ile Türkiye'de ilk İnternet bağlantısı gerçekleştiği andan itibaren bu yeni mecra, bilginin serbest dolaşımı, paylaşılması, etkileşimci olması nedeniyle yoğun ilgi çekmiştir. Günümüzde bu mecra üzerinde oluşan bilginin her zaman gerçek olup olmadığı tartışılmaktadır. Bu nedenle İnternetin oluşturduğu gerçeklik, geleneksel medyaya göre daha şüpheli olarak karşılanmaktadır. Yıllar boyunca habercilik pratiklerinin üretilme ve tüketilme tarzına ilişkin bakış açısı temelde aynı kalmış ve gazetelerde, görsel işitsel araçlarda yer alan haberler için her seferinde çeşitli nesnellik ölçütleri belirlenmiştir. Günümüzde yeni iletişim teknolojilerinin gelişmesi sonucu oluşan sosyal medya gibi yeni haber mecralarının özellikleri nedeniyle bu ölçütler çok daha sorunlu bir hal almıştır. İnternetin kaygan ve kırılgan yapısı neoliberal ortamın yapısından etkilenmekte ve sonuçta kolayca manipüle edilebilmektedir. Doğruların yanlış, yanlışların doğru olarak kabul edilmesinde internetin uygun yapısı ile neoliberal uygulamaların beraberliğine bakılması gerekmektedir. Zira geleneksel medya ortamında gerçeğin hızlı bir şekilde, etkileşimli ve yaygın olarak manipüle edilmesinin zorluğu nedeniyle neoliberal yapı internet ortamını tercih etmektedir.
Neoliberalizm 1990’lı yıllardan itibaren pek çok ekonomik sıkıntıya ve krize neden olmuştur. Neoliberal düzen, demokrasi karşıtı ve teknokratik oligarşiye dayalı bir sistemdir. Bu oligarşik yapı; ülkenin üst düzey politikacıları, bürokratları, önemli firmaların yönetici ve patronları, bu ideolojik yapıyı hoş karşılayan sivil toplum liderleri, medya patronları ve akademisyenlerden oluşan seçkinci bir yapıdır. Bu nedenle bu oluşturulan yapı neoliberal sisteme sarılarak kendi meşrutiyetlerini devam ettirmektedirler. Günümüzde internetin enformasyon işlevini yerine getirilmesi sırasında bu yapı tarafından yoğun müdahalelerle karşılaşılmaktadır. Bu müdahaleler siyasi ve ekonomik gücü elinde bulunduran bu yapı icra edilmektedir. Bu güçler, günümüzde neoliberal krizin yaşandığı Türkiye’de internetin hızlı ve etkili manipülatif yapısından istifade ederek bilginin çarpıtılması, yeniden ve kendi çıkarları doğrultusunda üretilmesi gibi faaliyetlere girişmektedirler. Bu bildiride son yirmi yıldır dünyada yaşanan neoliberal düzen sonucu iktidarı ve ekonomik gücü elinde bulunduranların internete müdahale çabaları incelenmiştir. Bu kapsamda Türkiye’de 2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonraki dönem örneklem olarak alınmış ve bu kapsamda nitel bir araştırma dizaynı kullanılmıştır. Böylece bu çalışmada son yıllarda gerçeğin yeniden inşası, bilginin üretilmesi ve dağıtılması konularındaki internet uygulamaları ele alınmış, neoliberalizmin oluşturduğu yapı ile İnternet arasındaki ilişki ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu ilişki sonucunda ortaya çıkan internetin içeriğine müdahaleler ve bilginin manipüle edilmesi konuları belirlenen döneme ait Türkiye’de yaşanan tipik olaylar örnekler verilmek suretiyle ortaya konulmuştur.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Papers by Cansu Arısoy Gedik
İstanbul Arel Üniversitesi İletişim Çalışmaları Dergisi, Nov 3, 2019
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Communication papers, Jun 12, 2024
Despite women’s early contributions to computer science, the field became seen as male-dominated,... more Despite women’s early contributions to computer science, the field became seen as male-dominated, especially after 1980s marketing of computers mainly to men, reducing female participation. Yet, figures like Ada Lovelace and the female ENIAC programmers, with backgrounds in math and physics, significantly influenced the digital world.
This article explores the ongoing gap in digital skills and literacy between genders, focusing on how biases in technology affect women. It highlights the achievements of notable women in tech, from Angela Robles, who created the first e-book reader in 1949, to Hedy Lamarr’s work on GPS and Wi-Fi, and Margaret Hamilton’s role in the Apollo 11 mission. The article shows the importance of including women in technology, supporting the idea that their participation is key to fair and dynamic digital societies, as suggested by Manuel Castells’ network society.
The article reviews the McKinsey report on job changes due to automation, showing a likely rise in technology-related jobs, and discusses the World Economic Forum’s (WEF) forecast of increased tech spending from 2015 to 2030, noting many new jobs in IT services. This study highlights the shift in future job skills towards creativity, critical thinking, and negotiation, along with technical skills, and notes the WEF’s prediction of 6.1 million new jobs in areas like data science, AI, and cloud computing.
In conclusion, the article advocates for concerted efforts to bridge the gender gap in digital skills, mitigate biases in algorithms, and support inclusivity in the digital era. It underscores the imperative of empowering women in technology to harness their talents and perspectives for driving innovation and equitable socio-economic development.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bilge Strateji, Dec 1, 2010
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Online journal of communication and media technologies, Jan 15, 2016
The thoughts and experiences of people consist of meanings and while sharing these meanings peopl... more The thoughts and experiences of people consist of meanings and while sharing these meanings people share their cultures. Globalization is the concept that increases the mobility of these meanings and cultures. Understanding culture, globalization, and international relations is critical for the future of not only governments, but also for people and businesses. Going beyond the classical definitions of globalization and creating a bond between this concept and popular culture is one of the aims of this paper. The main target is to analyze the rise of Turkish series by taking this relationship as the base. There are various interpretations for globalization and culture because these are not narrow, strait jacket concepts. Therefore this paper aims to present a fresh and understandable approach to the relationship between globalization and popular culture by using Turkish soap operas as the case study. According to this paper, besides the dominant cultures, other cultures too, contribute to the popular culture industry. In this context the impact of Turkish series in diplomacy is discussed. Today one of the biggest wars of humanity is making globalization a constructive power for the people all around the world. Therefore this paper is important because it underlines the value of the inclusive character of globalization. Thus in this work it is underlined that in today’s world which leisure became the basis for the modern lives; popular culture must be used to bring an inclusive character to globalization for embracing all the humans around the world.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uluslararası medya ve iletişim araştırmaları hakemli dergisi, Jan 6, 2023
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
DergiPark (Istanbul University), Dec 11, 2022
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Considering the factors affecting health in contemporary societies, the importance of communicati... more Considering the factors affecting health in contemporary societies, the importance of communication and social media, which is an integral part of communicating as well as social health policies is undeniable. During the COVID-19 global crisis, health-related messages shared by government agencies and administors from social media platforms gained importance. In this context, the main purpose of the research is to determine the strategic communication structures of the Twitter accounts within the social media usage of state institutions, local governments and those working at the head of these units during the COVID-19 epidemic, and to reveal communication and social media strategies prevent information pollution within the scope of combating an existing crisis. For this purpose, the official Twitter posts of the Presidency, the Ministries of Health and Interior, İstanbul, Ankara and İzmir Metropolitan Municipalities, which are responsible for informing the society, and the personal Twitter posts of the relevant ministers and mayors were analyzed by quantitative analysis method. Discourse analysis was carried out in line with the aforementioned social media accounts, the way government institutions handled the crisis, their posts about health officials, and their shares with stakeholders. Then, during the COVID-19 epidemic, a survey was conducted with 1200 people aged 15-64 in NUTS1 12 regions in Turkey by the research company IPSOS, to determine whether the posts made are reflected in the discourses of state institutions and to what extent and through which channels the general public follows these discourses. As a result, in the state-based communication process, that transforms existing data into information, then into knowledge, and finally into a conscious social action, especially in times of crisis, official institutions need individuals who take conscious actions in order to prevent the COVID-19 epidemic. In addition, the social media platform that will be prefered to provide the state-based communication process is of great importance in terms of announcing information, observing social behavior and thoughts, controlling and eliminating rumors, facilitating cooperation with the society and ensuring the flow of resources by building social harmony.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
MEDİAJ
İnternet kullanıcıları sürekli olarak kişisel verilerini dijital sosyal ağlarda paylaşmaktadır. O... more İnternet kullanıcıları sürekli olarak kişisel verilerini dijital sosyal ağlarda paylaşmaktadır. Onların her tıklamasını takip eden şirketler ise kullanıcıların kişisel verilerini tüketerek onlar hakkında önemli bilgiler elde etmekte ve bireylerin kişisel ihtiyaçlarına göre uyarlanmış tavsiyeler sunmaktadır. Şirketlerin ürün ve hizmetlerine ilişkin yaydıkları enformasyonu tüketen internet kullanıcıları arkalarında kişisel izlerini bırakmaya devam etmektedir. Böylelikle bu izleri takip eden şirketler de kullanıcıların enformasyonunu tüketmiş olmaktadır. Kişisel izlerin takibi sonucunda daha çok ürün ve hizmet satışı gerçekleşmektedir. Bu bağlamda dijital sosyal ağların internet kullanıcıları ve tüketicilere sağladığı olanaklara karşı kullanıcıların dijital izlerinin ticari amaçlarla tüketiliyor olması ve böylece bireylerin ticari nesnelere dönüştürülmesi bu çalışmanın sorunsalını oluşturmaktadır. Failin aktif potansiyelini vurgulayan kuramcı Anthony Giddens’ın yapılaşma teorisi ile in...
Bookmarks Related papers MentionsView impact
TAM Akademi Dergisi, 2022
Covid-19 salgını sebebiyle gündelik hayatın her alanında köklü değişiklikler yaşanmıştır;... more Covid-19 salgını sebebiyle gündelik hayatın her alanında köklü değişiklikler yaşanmıştır; bireyler, çevrim dışı dünyanın ötesinde, her şeye ve herkese erişimi mümkün kılan dijital ağlardan daha fazla faydalanmaktadır. En büyük değişimlerden biri günlük hayatın en önemli unsurlarından olan tüketim davranışlarında gerçekleşmiştir. Bu bağlamda makalede yöntem olarak Covid-19 sonucunda Türkiye’de ve dünyada değişen satın alma davranışlarını gösteren araştırma verileri incelenmiş, Baudrillard’ın kavramsal çerçevesi ışığında literatür taraması yapılmıştır. İçinde bulunduğumuz yeni gerçeklik ve tüketici davranışları analiz edilirken Baudrillard’ın postmodern tüketim toplumu üstüne düşünceleri makalenin kuramsal perspektifini oluşturmuştur. Makalenin sorunsalı tüketicilerin salgının başında ve içinde bulunduğumuz günlerde tüketim alışkanlarının temel ihtiyaçlar ekseninden kaymasını kapsamaktadır. Bu bağlamda, çalışmanın araştırma sorusu şu şekilde belirlenmiştir: Postmodernizm ve dijitalleşmenin şekillendirdiği, her ihtiyacımızı dijital sosyal ağlar ile karşıladığımız günümüzde, bu durum postmodern tüketicinin satın alma davranışlarını değiştirmekte midir?
Bu çalışma, salgın sonrası dönemin yeni senaryosuna hazırlanmak, dünya yeniden normalleştiğinde, tüketicilerin dijitalleşme eğilimlerinin arttığı bir zaman diliminde, halkla ilişkiler ve reklamcılık uygulamalarında ortaya çıkacak tüketim trendlerini şimdiden görebilmek açısından önem taşımaktadır. 2022 itibari ile salgının üçüncü yılına girileceği düşünüldüğünde salgın sonrası dönemi kapsayan akademik, bilimsel çalışmaların yapılması, toplumların bu yeni gerçeğe adapte olması açısından hayati niteliktedir. Bu çalışmanın sonucunda, salgın sürecinde Türkiye’de ve küresel ölçekte belirli kategorilerdeki ürünlerin satış oranının azaldığı ve yaşanan kaygının tüketicide ürün stoklama ihtiyacı yarattığı görülmüştür. İkincil veri taramalarına göre sürecin devamında özellikle Türkiye’deki tüketicilerin satın alma davranışının yeni koşullara göre kalıcı biçimde değiştiği ve dijitalleşen tüketicilerin artık daha temkinli bir satın alma eğilimi gösterdiği dikkat çekmektedir. Bu süreçte tasarruf eden tüketicinin salgın sonrasında bastırılmış taleplerini satın alma davranışına dönüştüreceği öngörülmektedir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Siyasal İletişimde Kimliği Merkeze Alarak Markalaşmak, 2016
Siyasal iletişimin geçmiş dönemlerde yalnızca bir propaganda aracı olarak algılanmasına karşılık;... more Siyasal iletişimin geçmiş dönemlerde yalnızca bir propaganda aracı olarak algılanmasına karşılık; günümüzde iletişim biliminin bu alanı günlük politik hayatın vazgeçilmez yapı taşlarından biri haline gelmiştir. Artık siyasal iletişim seçmen davranışlarının belirleyicisi konumundadır. Bu makalenin ana amacı siyaset iletişimini geniş bir bakış açısıyla ele alarak, siyasette imaj ve markalaşma kavramlarının önemini ve oluşumlarını anlamaktadır. Bu bağlamda, içinde bulunduğumuz yeni medya çağı çalışmanın arka planını oluşturacak ve bu kavramlar kimlik ekseninde analiz edilecektir. Bu makalede ürün olarak görülen siyasetçilerin marka imajı oluşturulurken kimliğin ve çağrışımların rolü açıklanmaktadır. Bireylerin birden çok
kimliğe sahip oldukları içinde bulunduğumuz dönemde; yeni medya araçlarının politik alışkanlıkları değiştirip, siyasetçilerin imajını şekillendirdiği ortaya konulacaktır. Markalaşan konseptleri siyasete uygulamak politika ve güç arasındaki ilişkiyi oluşturan en önemli bağlardan
biridir. Bu durumda kimlik oluşumuna ve çağrışımlara özel bir vurgu yapmak ve kimliksel çerçeveden siyasal markalaşmayı analiz etmek önem kazanmaktadır. Dolayısıyla siyasette iletişimin yeri ortaya konularak, bu konuyu psikolojik açıdan incelemek ve buna dayanarak çıkarım ve değerlendirmeler yapmak gerekmektedir. Bu çalışmanın önemi de bu gereklilikten kaynaklanmaktadır. İletişimin siyasetteki yerinin anlaşılmasının gün geçtikçe daha gerekli hale gelmesi bu makaleyi önemli kılan diğer bir etkendir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
The Journal of Academic Social Science Studies, 2020
Brexit has become the most controversial puzzle in Europe since the referendum held in 2016. Some... more Brexit has become the most controversial puzzle in Europe since the referendum held in 2016. Some developments in the digital landscape, which seem to favour a more direct democracy at first glance, have adverse effects rather than being useful in the context of public and democracy discussions. In this study, these effects will be discussed in the context of the Brexit referendum held in the United Kingdom. This article discusses that the referendum or plebiscites are not a part of democracy, with the effect of the commercializing media after 1990s. The problem of this study is based on the Brexit referendum and it puts forward the opinion that the aim of the referendum is not providing direct democracy, but rather it is used as a tool to legitimize the existing system. The purpose of working with this problem is to reveal that the media, which should be the fourth power, and the social media, which are expected to make a democratic contribution to political communication, have turned the political communication process and political socialization into political marketing, which also includes scandal politics with false framing. The question of this study is that whether the Brexit referendum is really an example of direct democracy, focusing on the communicative frameworks. Natalie Fenton, Anthony Mughan, Richard Gunther's perspectives on political communication guided the literature of this article and studies on framing are referred. In the study, political socialization and the relation between politics, media, and public relations is examined. Secondly, the development of Brexit is discussed. Then by explaining former Prime Minister Cameron's undertaking about the referendum, the relation between Brexit and democracy is put forward. This article is important in the context of discussing whether referendum processes can be taken as an example of direct democracy, in terms of interaction opportunities: one of the most important opportunities of new communication technologies.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
LaborComm 2015: Bildiriler Kİtabı, 2015
12 Nisan 1993 tarihinde ODTÜ‟den Ankara-Washington arasında kiralık hat ile Türkiye'de ilk Ġntern... more 12 Nisan 1993 tarihinde ODTÜ‟den Ankara-Washington arasında kiralık hat ile Türkiye'de ilk Ġnternet bağlantısı gerçekleĢtiği andan itibaren bu yeni mecra, bilginin serbest dolaĢımı, paylaĢılması, etkileĢimci olması nedeniyle yoğun ilgi çekmiĢtir. Günümüzde bu mecra üzerinde oluĢan bilginin her zaman gerçek olup olmadığı tartıĢılmaktadır. Bu nedenle Ġnternetin oluĢturduğu gerçeklik, geleneksel medyaya göre daha Ģüpheli olarak karĢılanmaktadır. Yıllar boyunca habercilik pratiklerinin üretilme ve tüketilme tarzına iliĢkin bakıĢ açısı temelde aynı kalmıĢ ve gazetelerde, görsel iĢitsel araçlarda yer alan haberler için her seferinde çeĢitli nesnellik ölçütleri belirlenmiĢtir. Günümüzde yeni iletiĢim teknolojilerinin geliĢmesi sonucu oluĢan sosyal medya gibi yeni haber mecralarının özellikleri nedeniyle bu ölçütler çok daha sorunlu bir hal almıĢtır. Ġnternetin kaygan ve kırılgan yapısı neoliberal ortamın yapısından etkilenmekte ve sonuçta kolayca manipüle edilebilmektedir. Doğruların yanlıĢ, yanlıĢların doğru olarak kabul edilmesinde internetin uygun yapısı ile neoliberal uygulamaların beraberliğine bakılması gerekmektedir. Zira geleneksel medya ortamında gerçeğin hızlı bir Ģekilde, etkileĢimli ve yaygın olarak manipüle edilmesinin zorluğu nedeniyle neoliberal yapı internet ortamını tercih etmektedir.
Neoliberalizm 1990‟lı yıllardan itibaren pek çok ekonomik sıkıntıya ve krize neden olmuĢtur. Neoliberal düzen, demokrasi karĢıtı ve teknokratik oligarĢiye dayalı bir sistemdir. Bu oligarĢik yapı; ülkenin üst düzey politikacıları, bürokratları, önemli firmaların yönetici ve patronları, bu ideolojik yapıyı hoĢ karĢılayan sivil toplum liderleri, medya patronları ve akademisyenlerden oluĢan seçkinci bir yapıdır. Bu nedenle bu oluĢturulan yapı neoliberal sisteme sarılarak kendi meĢrutiyetlerini devam ettirmektedirler. Günümüzde internetin enformasyon iĢlevini yerine getirilmesi sırasında bu yapı tarafından yoğun müdahalelerle karĢılaĢılmaktadır. Bu müdahaleler siyasi ve ekonomik gücü elinde bulunduran bu yapı tarafından icra edilmektedir. Bu güçler, günümüzde neoliberal krizin yaĢandığı Türkiye‟de internetin hızlı ve etkili manipülatif yapısından istifade ederek bilginin çarpıtılması, yeniden ve kendi çıkarları doğrultusunda üretilmesi gibi faaliyetlere giriĢmektedirler. Bu bildiride son yirmi yıldır dünyada yaĢanan neoliberal düzen sonucu iktidarı ve ekonomik gücü elinde bulunduranların internete müdahale çabaları incelenmiĢtir. Bu kapsamda Türkiye‟de 2014 yılında yapılan CumhurbaĢkanlığı seçimlerinden sonraki dönem örneklem olarak alınmıĢ ve bu kapsamda nitel bir araĢtırma dizaynı kullanılmıĢtır. Böylece bu çalıĢmada son yıllarda gerçeğin yeniden inĢası, bilginin üretilmesi ve dağıtılması konularındaki internet uygulamaları ele alınmıĢ, neoliberalizmin oluĢturduğu yapı ile Ġnternet arasındaki iliĢki ortaya çıkarılmaya çalıĢılmıĢtır. Bu iliĢki sonucunda ortaya çıkan internetin içeriğine müdahaleler ve bilginin manipüle edilmesi konuları belirlenen döneme ait Türkiye‟de yaĢanan tipik olaylar örnekler verilmek suretiyle ortaya konulmuĢtur.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
The Journal of Academic Social Science Studies, 2020
Brexit has become the most controversial puzzle in Europe since the
referendum held in 2016. Some... more Brexit has become the most controversial puzzle in Europe since the
referendum held in 2016. Some developments in the digital landscape,
which seem to favour a more direct democracy at first glance, have
adverse effects rather than being useful in the context of public and
democracy discussions. In this study, these effects will be discussed in
the context of the Brexit referendum held in the United Kingdom. This
article discusses that the referendum or plebiscites are not a part of
democracy, with the effect of the commercializing media after 1990s.
The problem of this study is based on the Brexit referendum and it
puts forward the opinion that the aim of the referendum is not
providing direct democracy, but rather it is used as a tool to legitimize
the existing system. The purpose of working with this problem is to
reveal that the media, which should be the fourth power, and the
social media, which are expected to make a democratic contribution to
political communication, have turned the political communication
process and political socialization into political marketing, which also
includes scandal politics with false framing. The question of this study
is that whether the Brexit referendum is really an example of direct
democracy, focusing on the communicative frameworks. Natalie
Fenton, Anthony Mughan, Richard Gunther's perspectives on political
communication guided the literature of this article and studies on
framing are referred. In the study, political socialization and the
relation between politics, media, and public relations is examined.
Secondly, the development of Brexit is discussed. Then by explaining
former Prime Minister Cameron's undertaking about the referendum,
the relation between Brexit and democracy is put forward. This article
is important in the context of discussing whether referendum
processes can be taken as an example of direct democracy, in terms of
interaction opportunities: one of the most important opportunities of
new communication technologies.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bill Gates 2015 yılında bir TED etkinliğinde insanlığın salgınlara ne kadar hazırlıksız olduğuna ... more Bill Gates 2015 yılında bir TED etkinliğinde insanlığın salgınlara ne kadar hazırlıksız olduğuna dair çarpıcı bir konuşma yapmıştı: “Önümüzdeki on yıllık zaman diliminde, eğer bir şey 10 milyondan fazla insanın hayatına son verirse, bu bir savaştan ziyade yüksek hızla yayılabilen bir virüs olur. Nükleer silahlara büyük miktarda yatırım yaptık ama salgın hastalıkları durdurabilecek bir sisteme çok az yatırım yapıldı”. Gates, şu çarpıcı sonucu ortaya koymuştu: “şu ana dek skor: bakteriler-1 insanlar-0”.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
Conference Presentations by Cansu Arısoy Gedik
teknolojideki hızlı ve yıkıcı gelişmelerle dünyayı sarsan değişikliklere uğramış, böylece artık tüm ihtiyaçlarımızı
karşıladığımız dijital ağlar bir yandan hayatımızı kolaylaştırmaktayken, diğer yandan paylaştığımız kişisel
verilerimizin akıbeti iki ucu keskin bir kılıç halini almıştır.
Bu bağlamda kişisel verilerin toplanarak büyük veri kapsamında analiz edilmesinin toplumsal yaşama getirdiği
faydaların yanında, bu durum çeşitli riskleri de beraberinde getirmektedir. Örneğin veri toplama, saklama ve
kullanma sürecinde oluşan sızıntılar bu risklere örnek teşkil eder.
Dijital dünyamızda kişisel verilerin güvenliğinin sağlanması ve mahremiyetinin korunması ise günümüzün en
önemli araştırma konularından birini oluşturmaktadır. Tüm bu teknolojik gelişmeler ve hayatlarımızı çoğunlukla
dijital ağlarda geçiriyor olmamızın sonucunda bireylerin en doğal ihtiyaçlarından biri haline gelen mahremiyet
hakkının ortadan kaybolduğunu söyleyebilir miyiz, sorusu bu makalenin çıkış noktasını oluşturmaktadır.
Araştırma sorusu bağlamında makalenin amacı, toplumların dijital okuryazarlık düzeyinin arttırılmasıyla internet
kullanıcıları için daha pozitif ve güvenli bir mahremiyet kavramının yaratılabileceği fikrini ortaya koymaktır.
Makalenin sorunsalı, dijital okuryazarlığın, internet kullanıcılarını toplumsal değişimi başlatacak olan ve sosyal
ağlarda gizlilikleri adına direnen bireyler olmaya motive etmesi ile radikal toplumsal dönüşümlerin
gerçekleştirilmesi için motivasyon oluşturabileceği düşüncesindedir. Bireylerin dijital sosyal ağlardaki
mahremiyetleri adına direnme kabiliyetlerini anlamak için bu çalışmanın kuramsal perspektifinin sınırları
Anthony Giddens’ın yapılaşma teorisi ile çizilecektir. Giddens’a göre güçte dengesizlik oluştuğunda güçsüz taraf
mutlaka boyun eğmek zorunda değildir. Bu makalede bir nitel araştırma yöntemi olarak doküman incelemesi
yapılmıştır.
Makalenin önemi, çalışmanın, dijital okuryazarlığın kişisel verilerin güvenliği üzerinde oynadığı rolün önemi
hakkında bireylerde farkındalık yaratmayı hedeflemesinde ve internette dolaşım için güvenli bir sistem ortaya
çıkarılmaması halinde ilerleyen dönemlerde, mahremiyet alanının gitgide daralacağı yönündeki endişeye dikkat
çekmesinde yatmaktadır.
1950’lerde Kıbrıslı Rumlar Helen, Kıbrıslı Türkler ise Türk milliyetçiliğinden destek buldular. Kıbrıslıların ulusal kimlik oluşumunu etkileyen bu durumun sonucu olarak 1955’te kurulan EOKA, Kıbrıs’ta şiddetli bir dönemin başlamasına sebep oldu. TMT ise 1958’de EOKA’ya tepki olarak doğdu. Kıbrıslı Türkler, Rum tarafında büyüyen Enosis talebinin gerçekleşmesi halinde toplumsal çıkarlarının ve milli kimliklerinin korunması için tek yolun Taksim adı altına Türkiye’ye bağlamak olduğunu savunmaktaydı. Kıbrıs’ta yaşanan bu dönem ulusal kimliğin gerilla örgütlerinin oluşumundaki rolüne örnek teşkil eder. Bu çalışmada EOKA ve TMT’nin 1950-1970 yılları arasında Kıbrıs’ın siyasi söylemindeki yapılanması, ulusal kimlik oluşumu kapsamında ve sosyal yapısalcılık yaklaşımıyla analiz edilmiştir.
Kimlik arayışı ve savunulması sırasında birey, kendi hayatı ve başkalarınınki de dahil olmak üzere pek çok şeyi feda edebilir. Terörizm ise bu çalışmada kimliğin savunulmasının bir yolu olarak ele alınmaktadır. Hopf’un yapısalcı yaklaşımına göre kimliği anlamak uluslararası siyasette ve yerel toplumda en azından minimal seviyede tahmin edilebilirliği ve düzeni sağlamak açısından gereklidir. Bu bağlamda Kıbrıs’ta kimliğinin rolünün, yapısalcılık perspektifinden ve Kıbrıs’taki şiddet olayları üzerinden incelenmesi etnik olarak bölünmüş toplumlarda huzurun sağlanması için önemlidir.
Neoliberalizm 1990’lı yıllardan itibaren pek çok ekonomik sıkıntıya ve krize neden olmuştur. Neoliberal düzen, demokrasi karşıtı ve teknokratik oligarşiye dayalı bir sistemdir. Bu oligarşik yapı; ülkenin üst düzey politikacıları, bürokratları, önemli firmaların yönetici ve patronları, bu ideolojik yapıyı hoş karşılayan sivil toplum liderleri, medya patronları ve akademisyenlerden oluşan seçkinci bir yapıdır. Bu nedenle bu oluşturulan yapı neoliberal sisteme sarılarak kendi meşrutiyetlerini devam ettirmektedirler. Günümüzde internetin enformasyon işlevini yerine getirilmesi sırasında bu yapı tarafından yoğun müdahalelerle karşılaşılmaktadır. Bu müdahaleler siyasi ve ekonomik gücü elinde bulunduran bu yapı icra edilmektedir. Bu güçler, günümüzde neoliberal krizin yaşandığı Türkiye’de internetin hızlı ve etkili manipülatif yapısından istifade ederek bilginin çarpıtılması, yeniden ve kendi çıkarları doğrultusunda üretilmesi gibi faaliyetlere girişmektedirler. Bu bildiride son yirmi yıldır dünyada yaşanan neoliberal düzen sonucu iktidarı ve ekonomik gücü elinde bulunduranların internete müdahale çabaları incelenmiştir. Bu kapsamda Türkiye’de 2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonraki dönem örneklem olarak alınmış ve bu kapsamda nitel bir araştırma dizaynı kullanılmıştır. Böylece bu çalışmada son yıllarda gerçeğin yeniden inşası, bilginin üretilmesi ve dağıtılması konularındaki internet uygulamaları ele alınmış, neoliberalizmin oluşturduğu yapı ile İnternet arasındaki ilişki ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu ilişki sonucunda ortaya çıkan internetin içeriğine müdahaleler ve bilginin manipüle edilmesi konuları belirlenen döneme ait Türkiye’de yaşanan tipik olaylar örnekler verilmek suretiyle ortaya konulmuştur.
Papers by Cansu Arısoy Gedik
This article explores the ongoing gap in digital skills and literacy between genders, focusing on how biases in technology affect women. It highlights the achievements of notable women in tech, from Angela Robles, who created the first e-book reader in 1949, to Hedy Lamarr’s work on GPS and Wi-Fi, and Margaret Hamilton’s role in the Apollo 11 mission. The article shows the importance of including women in technology, supporting the idea that their participation is key to fair and dynamic digital societies, as suggested by Manuel Castells’ network society.
The article reviews the McKinsey report on job changes due to automation, showing a likely rise in technology-related jobs, and discusses the World Economic Forum’s (WEF) forecast of increased tech spending from 2015 to 2030, noting many new jobs in IT services. This study highlights the shift in future job skills towards creativity, critical thinking, and negotiation, along with technical skills, and notes the WEF’s prediction of 6.1 million new jobs in areas like data science, AI, and cloud computing.
In conclusion, the article advocates for concerted efforts to bridge the gender gap in digital skills, mitigate biases in algorithms, and support inclusivity in the digital era. It underscores the imperative of empowering women in technology to harness their talents and perspectives for driving innovation and equitable socio-economic development.
Bu çalışma, salgın sonrası dönemin yeni senaryosuna hazırlanmak, dünya yeniden normalleştiğinde, tüketicilerin dijitalleşme eğilimlerinin arttığı bir zaman diliminde, halkla ilişkiler ve reklamcılık uygulamalarında ortaya çıkacak tüketim trendlerini şimdiden görebilmek açısından önem taşımaktadır. 2022 itibari ile salgının üçüncü yılına girileceği düşünüldüğünde salgın sonrası dönemi kapsayan akademik, bilimsel çalışmaların yapılması, toplumların bu yeni gerçeğe adapte olması açısından hayati niteliktedir. Bu çalışmanın sonucunda, salgın sürecinde Türkiye’de ve küresel ölçekte belirli kategorilerdeki ürünlerin satış oranının azaldığı ve yaşanan kaygının tüketicide ürün stoklama ihtiyacı yarattığı görülmüştür. İkincil veri taramalarına göre sürecin devamında özellikle Türkiye’deki tüketicilerin satın alma davranışının yeni koşullara göre kalıcı biçimde değiştiği ve dijitalleşen tüketicilerin artık daha temkinli bir satın alma eğilimi gösterdiği dikkat çekmektedir. Bu süreçte tasarruf eden tüketicinin salgın sonrasında bastırılmış taleplerini satın alma davranışına dönüştüreceği öngörülmektedir.
kimliğe sahip oldukları içinde bulunduğumuz dönemde; yeni medya araçlarının politik alışkanlıkları değiştirip, siyasetçilerin imajını şekillendirdiği ortaya konulacaktır. Markalaşan konseptleri siyasete uygulamak politika ve güç arasındaki ilişkiyi oluşturan en önemli bağlardan
biridir. Bu durumda kimlik oluşumuna ve çağrışımlara özel bir vurgu yapmak ve kimliksel çerçeveden siyasal markalaşmayı analiz etmek önem kazanmaktadır. Dolayısıyla siyasette iletişimin yeri ortaya konularak, bu konuyu psikolojik açıdan incelemek ve buna dayanarak çıkarım ve değerlendirmeler yapmak gerekmektedir. Bu çalışmanın önemi de bu gereklilikten kaynaklanmaktadır. İletişimin siyasetteki yerinin anlaşılmasının gün geçtikçe daha gerekli hale gelmesi bu makaleyi önemli kılan diğer bir etkendir.
Neoliberalizm 1990‟lı yıllardan itibaren pek çok ekonomik sıkıntıya ve krize neden olmuĢtur. Neoliberal düzen, demokrasi karĢıtı ve teknokratik oligarĢiye dayalı bir sistemdir. Bu oligarĢik yapı; ülkenin üst düzey politikacıları, bürokratları, önemli firmaların yönetici ve patronları, bu ideolojik yapıyı hoĢ karĢılayan sivil toplum liderleri, medya patronları ve akademisyenlerden oluĢan seçkinci bir yapıdır. Bu nedenle bu oluĢturulan yapı neoliberal sisteme sarılarak kendi meĢrutiyetlerini devam ettirmektedirler. Günümüzde internetin enformasyon iĢlevini yerine getirilmesi sırasında bu yapı tarafından yoğun müdahalelerle karĢılaĢılmaktadır. Bu müdahaleler siyasi ve ekonomik gücü elinde bulunduran bu yapı tarafından icra edilmektedir. Bu güçler, günümüzde neoliberal krizin yaĢandığı Türkiye‟de internetin hızlı ve etkili manipülatif yapısından istifade ederek bilginin çarpıtılması, yeniden ve kendi çıkarları doğrultusunda üretilmesi gibi faaliyetlere giriĢmektedirler. Bu bildiride son yirmi yıldır dünyada yaĢanan neoliberal düzen sonucu iktidarı ve ekonomik gücü elinde bulunduranların internete müdahale çabaları incelenmiĢtir. Bu kapsamda Türkiye‟de 2014 yılında yapılan CumhurbaĢkanlığı seçimlerinden sonraki dönem örneklem olarak alınmıĢ ve bu kapsamda nitel bir araĢtırma dizaynı kullanılmıĢtır. Böylece bu çalıĢmada son yıllarda gerçeğin yeniden inĢası, bilginin üretilmesi ve dağıtılması konularındaki internet uygulamaları ele alınmıĢ, neoliberalizmin oluĢturduğu yapı ile Ġnternet arasındaki iliĢki ortaya çıkarılmaya çalıĢılmıĢtır. Bu iliĢki sonucunda ortaya çıkan internetin içeriğine müdahaleler ve bilginin manipüle edilmesi konuları belirlenen döneme ait Türkiye‟de yaĢanan tipik olaylar örnekler verilmek suretiyle ortaya konulmuĢtur.
referendum held in 2016. Some developments in the digital landscape,
which seem to favour a more direct democracy at first glance, have
adverse effects rather than being useful in the context of public and
democracy discussions. In this study, these effects will be discussed in
the context of the Brexit referendum held in the United Kingdom. This
article discusses that the referendum or plebiscites are not a part of
democracy, with the effect of the commercializing media after 1990s.
The problem of this study is based on the Brexit referendum and it
puts forward the opinion that the aim of the referendum is not
providing direct democracy, but rather it is used as a tool to legitimize
the existing system. The purpose of working with this problem is to
reveal that the media, which should be the fourth power, and the
social media, which are expected to make a democratic contribution to
political communication, have turned the political communication
process and political socialization into political marketing, which also
includes scandal politics with false framing. The question of this study
is that whether the Brexit referendum is really an example of direct
democracy, focusing on the communicative frameworks. Natalie
Fenton, Anthony Mughan, Richard Gunther's perspectives on political
communication guided the literature of this article and studies on
framing are referred. In the study, political socialization and the
relation between politics, media, and public relations is examined.
Secondly, the development of Brexit is discussed. Then by explaining
former Prime Minister Cameron's undertaking about the referendum,
the relation between Brexit and democracy is put forward. This article
is important in the context of discussing whether referendum
processes can be taken as an example of direct democracy, in terms of
interaction opportunities: one of the most important opportunities of
new communication technologies.
teknolojideki hızlı ve yıkıcı gelişmelerle dünyayı sarsan değişikliklere uğramış, böylece artık tüm ihtiyaçlarımızı
karşıladığımız dijital ağlar bir yandan hayatımızı kolaylaştırmaktayken, diğer yandan paylaştığımız kişisel
verilerimizin akıbeti iki ucu keskin bir kılıç halini almıştır.
Bu bağlamda kişisel verilerin toplanarak büyük veri kapsamında analiz edilmesinin toplumsal yaşama getirdiği
faydaların yanında, bu durum çeşitli riskleri de beraberinde getirmektedir. Örneğin veri toplama, saklama ve
kullanma sürecinde oluşan sızıntılar bu risklere örnek teşkil eder.
Dijital dünyamızda kişisel verilerin güvenliğinin sağlanması ve mahremiyetinin korunması ise günümüzün en
önemli araştırma konularından birini oluşturmaktadır. Tüm bu teknolojik gelişmeler ve hayatlarımızı çoğunlukla
dijital ağlarda geçiriyor olmamızın sonucunda bireylerin en doğal ihtiyaçlarından biri haline gelen mahremiyet
hakkının ortadan kaybolduğunu söyleyebilir miyiz, sorusu bu makalenin çıkış noktasını oluşturmaktadır.
Araştırma sorusu bağlamında makalenin amacı, toplumların dijital okuryazarlık düzeyinin arttırılmasıyla internet
kullanıcıları için daha pozitif ve güvenli bir mahremiyet kavramının yaratılabileceği fikrini ortaya koymaktır.
Makalenin sorunsalı, dijital okuryazarlığın, internet kullanıcılarını toplumsal değişimi başlatacak olan ve sosyal
ağlarda gizlilikleri adına direnen bireyler olmaya motive etmesi ile radikal toplumsal dönüşümlerin
gerçekleştirilmesi için motivasyon oluşturabileceği düşüncesindedir. Bireylerin dijital sosyal ağlardaki
mahremiyetleri adına direnme kabiliyetlerini anlamak için bu çalışmanın kuramsal perspektifinin sınırları
Anthony Giddens’ın yapılaşma teorisi ile çizilecektir. Giddens’a göre güçte dengesizlik oluştuğunda güçsüz taraf
mutlaka boyun eğmek zorunda değildir. Bu makalede bir nitel araştırma yöntemi olarak doküman incelemesi
yapılmıştır.
Makalenin önemi, çalışmanın, dijital okuryazarlığın kişisel verilerin güvenliği üzerinde oynadığı rolün önemi
hakkında bireylerde farkındalık yaratmayı hedeflemesinde ve internette dolaşım için güvenli bir sistem ortaya
çıkarılmaması halinde ilerleyen dönemlerde, mahremiyet alanının gitgide daralacağı yönündeki endişeye dikkat
çekmesinde yatmaktadır.
1950’lerde Kıbrıslı Rumlar Helen, Kıbrıslı Türkler ise Türk milliyetçiliğinden destek buldular. Kıbrıslıların ulusal kimlik oluşumunu etkileyen bu durumun sonucu olarak 1955’te kurulan EOKA, Kıbrıs’ta şiddetli bir dönemin başlamasına sebep oldu. TMT ise 1958’de EOKA’ya tepki olarak doğdu. Kıbrıslı Türkler, Rum tarafında büyüyen Enosis talebinin gerçekleşmesi halinde toplumsal çıkarlarının ve milli kimliklerinin korunması için tek yolun Taksim adı altına Türkiye’ye bağlamak olduğunu savunmaktaydı. Kıbrıs’ta yaşanan bu dönem ulusal kimliğin gerilla örgütlerinin oluşumundaki rolüne örnek teşkil eder. Bu çalışmada EOKA ve TMT’nin 1950-1970 yılları arasında Kıbrıs’ın siyasi söylemindeki yapılanması, ulusal kimlik oluşumu kapsamında ve sosyal yapısalcılık yaklaşımıyla analiz edilmiştir.
Kimlik arayışı ve savunulması sırasında birey, kendi hayatı ve başkalarınınki de dahil olmak üzere pek çok şeyi feda edebilir. Terörizm ise bu çalışmada kimliğin savunulmasının bir yolu olarak ele alınmaktadır. Hopf’un yapısalcı yaklaşımına göre kimliği anlamak uluslararası siyasette ve yerel toplumda en azından minimal seviyede tahmin edilebilirliği ve düzeni sağlamak açısından gereklidir. Bu bağlamda Kıbrıs’ta kimliğinin rolünün, yapısalcılık perspektifinden ve Kıbrıs’taki şiddet olayları üzerinden incelenmesi etnik olarak bölünmüş toplumlarda huzurun sağlanması için önemlidir.
Neoliberalizm 1990’lı yıllardan itibaren pek çok ekonomik sıkıntıya ve krize neden olmuştur. Neoliberal düzen, demokrasi karşıtı ve teknokratik oligarşiye dayalı bir sistemdir. Bu oligarşik yapı; ülkenin üst düzey politikacıları, bürokratları, önemli firmaların yönetici ve patronları, bu ideolojik yapıyı hoş karşılayan sivil toplum liderleri, medya patronları ve akademisyenlerden oluşan seçkinci bir yapıdır. Bu nedenle bu oluşturulan yapı neoliberal sisteme sarılarak kendi meşrutiyetlerini devam ettirmektedirler. Günümüzde internetin enformasyon işlevini yerine getirilmesi sırasında bu yapı tarafından yoğun müdahalelerle karşılaşılmaktadır. Bu müdahaleler siyasi ve ekonomik gücü elinde bulunduran bu yapı icra edilmektedir. Bu güçler, günümüzde neoliberal krizin yaşandığı Türkiye’de internetin hızlı ve etkili manipülatif yapısından istifade ederek bilginin çarpıtılması, yeniden ve kendi çıkarları doğrultusunda üretilmesi gibi faaliyetlere girişmektedirler. Bu bildiride son yirmi yıldır dünyada yaşanan neoliberal düzen sonucu iktidarı ve ekonomik gücü elinde bulunduranların internete müdahale çabaları incelenmiştir. Bu kapsamda Türkiye’de 2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonraki dönem örneklem olarak alınmış ve bu kapsamda nitel bir araştırma dizaynı kullanılmıştır. Böylece bu çalışmada son yıllarda gerçeğin yeniden inşası, bilginin üretilmesi ve dağıtılması konularındaki internet uygulamaları ele alınmış, neoliberalizmin oluşturduğu yapı ile İnternet arasındaki ilişki ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu ilişki sonucunda ortaya çıkan internetin içeriğine müdahaleler ve bilginin manipüle edilmesi konuları belirlenen döneme ait Türkiye’de yaşanan tipik olaylar örnekler verilmek suretiyle ortaya konulmuştur.
This article explores the ongoing gap in digital skills and literacy between genders, focusing on how biases in technology affect women. It highlights the achievements of notable women in tech, from Angela Robles, who created the first e-book reader in 1949, to Hedy Lamarr’s work on GPS and Wi-Fi, and Margaret Hamilton’s role in the Apollo 11 mission. The article shows the importance of including women in technology, supporting the idea that their participation is key to fair and dynamic digital societies, as suggested by Manuel Castells’ network society.
The article reviews the McKinsey report on job changes due to automation, showing a likely rise in technology-related jobs, and discusses the World Economic Forum’s (WEF) forecast of increased tech spending from 2015 to 2030, noting many new jobs in IT services. This study highlights the shift in future job skills towards creativity, critical thinking, and negotiation, along with technical skills, and notes the WEF’s prediction of 6.1 million new jobs in areas like data science, AI, and cloud computing.
In conclusion, the article advocates for concerted efforts to bridge the gender gap in digital skills, mitigate biases in algorithms, and support inclusivity in the digital era. It underscores the imperative of empowering women in technology to harness their talents and perspectives for driving innovation and equitable socio-economic development.
Bu çalışma, salgın sonrası dönemin yeni senaryosuna hazırlanmak, dünya yeniden normalleştiğinde, tüketicilerin dijitalleşme eğilimlerinin arttığı bir zaman diliminde, halkla ilişkiler ve reklamcılık uygulamalarında ortaya çıkacak tüketim trendlerini şimdiden görebilmek açısından önem taşımaktadır. 2022 itibari ile salgının üçüncü yılına girileceği düşünüldüğünde salgın sonrası dönemi kapsayan akademik, bilimsel çalışmaların yapılması, toplumların bu yeni gerçeğe adapte olması açısından hayati niteliktedir. Bu çalışmanın sonucunda, salgın sürecinde Türkiye’de ve küresel ölçekte belirli kategorilerdeki ürünlerin satış oranının azaldığı ve yaşanan kaygının tüketicide ürün stoklama ihtiyacı yarattığı görülmüştür. İkincil veri taramalarına göre sürecin devamında özellikle Türkiye’deki tüketicilerin satın alma davranışının yeni koşullara göre kalıcı biçimde değiştiği ve dijitalleşen tüketicilerin artık daha temkinli bir satın alma eğilimi gösterdiği dikkat çekmektedir. Bu süreçte tasarruf eden tüketicinin salgın sonrasında bastırılmış taleplerini satın alma davranışına dönüştüreceği öngörülmektedir.
kimliğe sahip oldukları içinde bulunduğumuz dönemde; yeni medya araçlarının politik alışkanlıkları değiştirip, siyasetçilerin imajını şekillendirdiği ortaya konulacaktır. Markalaşan konseptleri siyasete uygulamak politika ve güç arasındaki ilişkiyi oluşturan en önemli bağlardan
biridir. Bu durumda kimlik oluşumuna ve çağrışımlara özel bir vurgu yapmak ve kimliksel çerçeveden siyasal markalaşmayı analiz etmek önem kazanmaktadır. Dolayısıyla siyasette iletişimin yeri ortaya konularak, bu konuyu psikolojik açıdan incelemek ve buna dayanarak çıkarım ve değerlendirmeler yapmak gerekmektedir. Bu çalışmanın önemi de bu gereklilikten kaynaklanmaktadır. İletişimin siyasetteki yerinin anlaşılmasının gün geçtikçe daha gerekli hale gelmesi bu makaleyi önemli kılan diğer bir etkendir.
Neoliberalizm 1990‟lı yıllardan itibaren pek çok ekonomik sıkıntıya ve krize neden olmuĢtur. Neoliberal düzen, demokrasi karĢıtı ve teknokratik oligarĢiye dayalı bir sistemdir. Bu oligarĢik yapı; ülkenin üst düzey politikacıları, bürokratları, önemli firmaların yönetici ve patronları, bu ideolojik yapıyı hoĢ karĢılayan sivil toplum liderleri, medya patronları ve akademisyenlerden oluĢan seçkinci bir yapıdır. Bu nedenle bu oluĢturulan yapı neoliberal sisteme sarılarak kendi meĢrutiyetlerini devam ettirmektedirler. Günümüzde internetin enformasyon iĢlevini yerine getirilmesi sırasında bu yapı tarafından yoğun müdahalelerle karĢılaĢılmaktadır. Bu müdahaleler siyasi ve ekonomik gücü elinde bulunduran bu yapı tarafından icra edilmektedir. Bu güçler, günümüzde neoliberal krizin yaĢandığı Türkiye‟de internetin hızlı ve etkili manipülatif yapısından istifade ederek bilginin çarpıtılması, yeniden ve kendi çıkarları doğrultusunda üretilmesi gibi faaliyetlere giriĢmektedirler. Bu bildiride son yirmi yıldır dünyada yaĢanan neoliberal düzen sonucu iktidarı ve ekonomik gücü elinde bulunduranların internete müdahale çabaları incelenmiĢtir. Bu kapsamda Türkiye‟de 2014 yılında yapılan CumhurbaĢkanlığı seçimlerinden sonraki dönem örneklem olarak alınmıĢ ve bu kapsamda nitel bir araĢtırma dizaynı kullanılmıĢtır. Böylece bu çalıĢmada son yıllarda gerçeğin yeniden inĢası, bilginin üretilmesi ve dağıtılması konularındaki internet uygulamaları ele alınmıĢ, neoliberalizmin oluĢturduğu yapı ile Ġnternet arasındaki iliĢki ortaya çıkarılmaya çalıĢılmıĢtır. Bu iliĢki sonucunda ortaya çıkan internetin içeriğine müdahaleler ve bilginin manipüle edilmesi konuları belirlenen döneme ait Türkiye‟de yaĢanan tipik olaylar örnekler verilmek suretiyle ortaya konulmuĢtur.
referendum held in 2016. Some developments in the digital landscape,
which seem to favour a more direct democracy at first glance, have
adverse effects rather than being useful in the context of public and
democracy discussions. In this study, these effects will be discussed in
the context of the Brexit referendum held in the United Kingdom. This
article discusses that the referendum or plebiscites are not a part of
democracy, with the effect of the commercializing media after 1990s.
The problem of this study is based on the Brexit referendum and it
puts forward the opinion that the aim of the referendum is not
providing direct democracy, but rather it is used as a tool to legitimize
the existing system. The purpose of working with this problem is to
reveal that the media, which should be the fourth power, and the
social media, which are expected to make a democratic contribution to
political communication, have turned the political communication
process and political socialization into political marketing, which also
includes scandal politics with false framing. The question of this study
is that whether the Brexit referendum is really an example of direct
democracy, focusing on the communicative frameworks. Natalie
Fenton, Anthony Mughan, Richard Gunther's perspectives on political
communication guided the literature of this article and studies on
framing are referred. In the study, political socialization and the
relation between politics, media, and public relations is examined.
Secondly, the development of Brexit is discussed. Then by explaining
former Prime Minister Cameron's undertaking about the referendum,
the relation between Brexit and democracy is put forward. This article
is important in the context of discussing whether referendum
processes can be taken as an example of direct democracy, in terms of
interaction opportunities: one of the most important opportunities of
new communication technologies.