Levent Bayraktar, Rabia Dirican, Türk Düşüncesi Dergisinde Medeniyet Kurucu Unsurlar, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2017/3, Sayı 28, s. 243-262 , 2017
Türk Düşüncesi Dergisi'nde medeniyet kurucu unsurları tespit ve tahlil etmek amacıyla yapılan bu ... more Türk Düşüncesi Dergisi'nde medeniyet kurucu unsurları tespit ve tahlil etmek amacıyla yapılan bu çalışmada dergideki tüm düşünce yazıları incelenerek medeniyet kurucu unsular dil, din, kültür, bilim ve felsefe, sanat ve edebiyat olarak ayrı başlıklar halinde düzenlenmiştir. Dilin toplumun değer yargılarını barındıran bir şuur taşıyıcısı, dinin ise kalkınmanın temel yapı taşı olduğu dergide üzerinde önemle durulan hususlardır. Kültür, bilim ve felsefe konularında, kültürün öğrenilen bilgiyi aksiyona ve pratiğe dönüştürme çabası olduğu; bilim ve felsefesiz bir medeniyetin ise var olamayacağı söylenmiştir. Medeniyetin her şeyden önce insan tarafından kurulan bir dünya düzeni olduğu fikrinden hareketle, bir şahsiyet varlığı olan insandaki hususiyetlerin medeniyette de görülmesi, dergideki medeniyet algısına ışık tutan sonuçlar arasındadır. Akıl, his, muhayyile ve irade gibi yetilerle donatılmış biyolojik bir varlık olarak dünyaya gelen insan, varoluşçu tabirle kendini inşa ederken potansiyellerini geliştirmek için dil, din, kültür, bilim, felsefe, sanat ve edebiyata ihtiyaç duyar. İnsanın kendini bir şahsiyet varlığı olarak inşa etmesi demek, aynı zamanda medeniyetin yapı taşlarını yerli yerine koyması anlamına gelir ki bu bütünlüğün nihai noktası değerlerle şekillenen ahlaki varoluştur. Bu bağlamda Türk Düşüncesi Dergisi'ndeki fikir yazılarından hareketle medeniyetin dil, din, kültür, sanat, edebiyat, bilim ve felsefeden müteşekkil, ancak bunları içine alarak aşan bir değerler manzumesi olduğunu söylemek mümkündür.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
vermek, ebeveynlerin zihnindeki ‘bakıma her zaman muhtaç’ çocuk algısını tekrar irdeleyerek çocukların özerk olabileceği bir zemin inşa etmek, çocuklarla felsefenin en verimli şekilde amacına ulaşabilmesi için neredeyse bir zorunluluktur. Öte yandan teorik yapı çalışmalarında çocuklarla felsefenin çocukların yaratıcılığına etkisi, duygusal zekayı, problem çözme becerilerini geliştirmeye etkisi vb. dar kalıplardan çıkılarak bilgelik sevgisi ve arayışının içinde barındırdığı ‘kendini bilmek’, ‘erdemli olmak’ gibi derin amaçların peşine düşmek, felsefeyi eğitimde araçsallaştırmayı engelleyebilecektir.
gibi bir belirsizliği ve Beklemek gibi gelecek zamana ait, ancak şimdide gerçekleştirilen bir eylemi
adında gizlemektedir. Bu iki gizin yan yana gelmesiyle oluşan başlık, oyunun varoluş ile zaman
arasındaki görünmez bağın peşine düşeceğini işaret eder. Nitekim oyunda zamanın bazen bir
yanılgı olduğu hissi uyandırılmış, bazen de ufak değişimlerle ağır aksak da olsa ilerlediği
hissettirilmiştir.
II. Dünya Savaşı’nın yol açtığı kitlesel bezginlik amaçtan, anlamdan, coğrafyadan, geçmişten ve
dahi gelecekten münezzeh bir bekleyişi sahneye getirmiştir. Yaşanan küresel kırgınlık, bir
yandan yaşama sevincini törpülemiş, bir yandan da her şeyin sil baştan sorgulanması ihtiyacı
uyandırarak yeni bir hikâyenin habercisi olmuştur. Godot’yu Beklerken, tarihin böyle bir
kesitinde, çıplak hakikatle yüzleşmenin getirdiği yıkımın içerisinden çıkmış bir eserdir. Samuel
Beckett, bu eserinde ortalama üççeyrek asırla ifade edilen insan ömrünü iki perdelik bir oyunla
anlatmaktadır. Dünün, bugünün ve yarının birbirinden farklı olmadığı gerçeği ısrarla
düşündürülen oyunda ‘ömür’ olarak ifade edilen sürenin adeta bir yanılsama olduğu hissi
uyandırılır. İnsan ömründe acımasız bir şekilde işlediği zannedilen zaman, bu oyunda kendini
kaybetmiş durumda, avare ve bitap bir tasvirle zihinlerde belirir. Hareketin iki bileşeni zaman ve
mekân, insan zihniyle artık tanınmayacak derecede anlam kaybına uğratılmıştır. Yapılan tek
hareket ‘beklemek’; zaman yalnızca ‘şimdi’, mekân ise daima bir ağacın altıdır. Diyaloglar saçma
gibi görünmekle beraber zaman, mekân ve hareketin sabitliği bakımından oyun kendi içinde
tutarlıdır. Saçma, belki de zamana tabi olmamanın verdiği bir saçmalıktır. Karakterler
Keywords: Philosophy with children, philosophy for children, philosophical attitude
Levent Bayraktar: Ben de bu konuyu ele aldığınız için teşekkür ederim. Zira çocuklar için felsefe eylemini konuşabilmek için öncelikle " felsefe eylemi ne demektir? " , " bir kültürde felsefenin yeri ve işlevi nedir? " , " felsefenin kültürün bilinci olması ne demektir? " gibi soruları da tartışmaya açmak gerekir. Her şeyden önce felsefenin medeniyet kurucu bir değer ve etkinlik olduğunu söyleyerek başlayabiliriz. Çünkü medeniyet, tesadüfen kurulmuş veya kurulabilecek bir insanlık başarısı değildir. Medeniyet, sahih bilgi ve değer üzerine kurulabilir. Sahih bilgi, doğru ve güvenilir bilgi demektir. Öyleyse insan eylemlerinin temelinde bilgi ve değer bulunduğunun bilincinin kazanılması gerekmektedir. Hatta insan, sadece bilen bir varlık değil aynı zamanda eyleyen, gayeleri olan, değer atfeden, kendini gerçekleştirmek isteyen bir varlıktır. Bütün bu hususiyetler, insanın ister istemez felsefe ile karşılaşmasını ve buluşmasını zorunlu kılmaktadır. İnsan dışındaki diğer canlılar, türsel belirlenimleri dâhilinde bir hayat sürmekte ve bunun dışına çıkmamaktadırlar. Fakat insan, doğuştan pek çok genetik özellik getirmiş olmakla birlikte, nasıl bir varoluş sahibi olacağı tahmin edilememektedir. Zira diğer canlılar yaşamakta, insan ise
vermek, ebeveynlerin zihnindeki ‘bakıma her zaman muhtaç’ çocuk algısını tekrar irdeleyerek çocukların özerk olabileceği bir zemin inşa etmek, çocuklarla felsefenin en verimli şekilde amacına ulaşabilmesi için neredeyse bir zorunluluktur. Öte yandan teorik yapı çalışmalarında çocuklarla felsefenin çocukların yaratıcılığına etkisi, duygusal zekayı, problem çözme becerilerini geliştirmeye etkisi vb. dar kalıplardan çıkılarak bilgelik sevgisi ve arayışının içinde barındırdığı ‘kendini bilmek’, ‘erdemli olmak’ gibi derin amaçların peşine düşmek, felsefeyi eğitimde araçsallaştırmayı engelleyebilecektir.
gibi bir belirsizliği ve Beklemek gibi gelecek zamana ait, ancak şimdide gerçekleştirilen bir eylemi
adında gizlemektedir. Bu iki gizin yan yana gelmesiyle oluşan başlık, oyunun varoluş ile zaman
arasındaki görünmez bağın peşine düşeceğini işaret eder. Nitekim oyunda zamanın bazen bir
yanılgı olduğu hissi uyandırılmış, bazen de ufak değişimlerle ağır aksak da olsa ilerlediği
hissettirilmiştir.
II. Dünya Savaşı’nın yol açtığı kitlesel bezginlik amaçtan, anlamdan, coğrafyadan, geçmişten ve
dahi gelecekten münezzeh bir bekleyişi sahneye getirmiştir. Yaşanan küresel kırgınlık, bir
yandan yaşama sevincini törpülemiş, bir yandan da her şeyin sil baştan sorgulanması ihtiyacı
uyandırarak yeni bir hikâyenin habercisi olmuştur. Godot’yu Beklerken, tarihin böyle bir
kesitinde, çıplak hakikatle yüzleşmenin getirdiği yıkımın içerisinden çıkmış bir eserdir. Samuel
Beckett, bu eserinde ortalama üççeyrek asırla ifade edilen insan ömrünü iki perdelik bir oyunla
anlatmaktadır. Dünün, bugünün ve yarının birbirinden farklı olmadığı gerçeği ısrarla
düşündürülen oyunda ‘ömür’ olarak ifade edilen sürenin adeta bir yanılsama olduğu hissi
uyandırılır. İnsan ömründe acımasız bir şekilde işlediği zannedilen zaman, bu oyunda kendini
kaybetmiş durumda, avare ve bitap bir tasvirle zihinlerde belirir. Hareketin iki bileşeni zaman ve
mekân, insan zihniyle artık tanınmayacak derecede anlam kaybına uğratılmıştır. Yapılan tek
hareket ‘beklemek’; zaman yalnızca ‘şimdi’, mekân ise daima bir ağacın altıdır. Diyaloglar saçma
gibi görünmekle beraber zaman, mekân ve hareketin sabitliği bakımından oyun kendi içinde
tutarlıdır. Saçma, belki de zamana tabi olmamanın verdiği bir saçmalıktır. Karakterler
Keywords: Philosophy with children, philosophy for children, philosophical attitude
Levent Bayraktar: Ben de bu konuyu ele aldığınız için teşekkür ederim. Zira çocuklar için felsefe eylemini konuşabilmek için öncelikle " felsefe eylemi ne demektir? " , " bir kültürde felsefenin yeri ve işlevi nedir? " , " felsefenin kültürün bilinci olması ne demektir? " gibi soruları da tartışmaya açmak gerekir. Her şeyden önce felsefenin medeniyet kurucu bir değer ve etkinlik olduğunu söyleyerek başlayabiliriz. Çünkü medeniyet, tesadüfen kurulmuş veya kurulabilecek bir insanlık başarısı değildir. Medeniyet, sahih bilgi ve değer üzerine kurulabilir. Sahih bilgi, doğru ve güvenilir bilgi demektir. Öyleyse insan eylemlerinin temelinde bilgi ve değer bulunduğunun bilincinin kazanılması gerekmektedir. Hatta insan, sadece bilen bir varlık değil aynı zamanda eyleyen, gayeleri olan, değer atfeden, kendini gerçekleştirmek isteyen bir varlıktır. Bütün bu hususiyetler, insanın ister istemez felsefe ile karşılaşmasını ve buluşmasını zorunlu kılmaktadır. İnsan dışındaki diğer canlılar, türsel belirlenimleri dâhilinde bir hayat sürmekte ve bunun dışına çıkmamaktadırlar. Fakat insan, doğuştan pek çok genetik özellik getirmiş olmakla birlikte, nasıl bir varoluş sahibi olacağı tahmin edilememektedir. Zira diğer canlılar yaşamakta, insan ise
amatör veya profesyonel pek çok felsefe okuyucusuna hitap edebilecek
bir anlatımla okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Her sayfasında farklı
bir görselle desteklenen eser, bir yandan felsefeyi sürükleyici bir öykü
tadında sunmakta, bir yandan da felsefenin sorularla yüklü doğasını
koruyarak düşünmeye davet etmektedir. Orijinal adı The Story of
Philosophy olan eser ilk bakışta İngilizce kaleme alınmış bir Binbir Gece
Masalları’nı çağrıştırmakta, sayfalar ilerledikçe farklı bir ciddiyete
bürünerek ülkeler arası politik meselelere kadar uzanmaktadır. Antik
Yunan’da başlatılan felsefenin öyküsü, 20. yüzyıla kadar bir sinema
şeridi gibi okuyucunun gözü önünden akıp gider. Sayfaların sağına
soluna iliştirilen küçük notlar ve canlı imgeler felsefeyi fildişi kulede
yapılan bir etkinlik olmaktan çıkararak üniversiteye yeni başlamış bir
öğrencinin not defterinden alınmış gibi keyifli ve kolay anlaşılır bir hale
getirmektedir. Öte yandan, tarihi sıralamayı takip etse de eserin ne
kadar sistematik ilerlediği ve doyurucu bilgi verdiği tartışmaya açıktır.
Filozofların kendine has felsefi terimlerini bulmanın neredeyse
imkansız olduğu eser, günlük dile yakın bir şekilde sade ve basit
anlatım tarzıyla özellikle felsefe ile yeni tanışacakları cezbetmeye
namzettir.