Bu yazıda sınır çalışmalarının hangi aşama ve dönemlerden geçerek teorileştirildiği; her bir dön... more Bu yazıda sınır çalışmalarının hangi aşama ve dönemlerden geçerek teorileştirildiği; her bir dönemde yapılan sınır çalışmalarında öne çıkan bakış açılarının ve buna bağlı olarak dönemler arasındaki temel farkların, kopuşların ve sürekliliklerin neler olduğu betimsel ve teorik olarak irdelenmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede yazı iki temel ayak üzerine bina edilmiştir: Öncelikle sınır çalışmalarına dair bir dönemlendirme yapılarak 1900’lerin başından günümüze kadar geçen zaman zarfında söz konusu çalışmalar, pozitivist, ara dönem ve postmodern dönem olmak üzere üç temel başlık altında ele alınmıştır. İkinci olarak da özellikle 1990’ların başından günümüze kadar yapılan çalışmalarda öne çıkan başlıca temaların sınır teorisindeki yeri ve önemine odaklanılmıştır. Bu çerçevede sınırların teorileştirilmesinde sınırların nasıl ve hangi biçimde engeller, kapılar ve köprüler olarak rol aldıkları; anlam, söylem ve sembolik yüklemelerin yapıldığı fenomenler oldukları; kurumlar olarak kendilerini nasıl dayattıkları ve süreçler olarak da hangi yönlerden değişken ve gelgitli bir yapıya sahip oldukları üzerinde durulmuştur. Sonuç olarak günümüzde sınırların 30-40 yıl öncesine göre sosyal teorinin gelişim seyrine bağlı olarak çoklu ve disiplinler arası bir perspektiften incelenerek teorileştirildiği gözlenmiştir.
Journal of Humanity and Society (insan & toplum), 2022
Bu makale, ulus-devlet sınır anlayışının göçmene yönelik hedef ülkedeki toplumsal algı ve tutumla... more Bu makale, ulus-devlet sınır anlayışının göçmene yönelik hedef ülkedeki toplumsal algı ve tutumları nasıl ve hangi yönlerden etkilediğine ve ulusal cemaatin zihniyetini nasıl şekillendirdiğine odaklanmaktadır. Westfalya Anlaşması’yla kabul edilen ve daha sonraki süreçte tüm dünyaya gittikçe yayılan modern teritoryal sınırlar, devletin imajına ve denetim gücüne işaret eden çok önemli semboller olmuştur. Bunun yanında sınırın, ulusal kimliği, “bizi” ve “öteki”ni, “dostu” ve “düşmanı” tanımlamada da işlevsel bir ideolojik aygıt olduğu belirtilmelidir. Buna bağlı olarak sınır sadece ulus-devlet için değil onun inşa ettiği cemaat için de farklılığa, aidiyete, düzene ve güvene işaret etmekte ve yabancıya, göçmene karşı bir perspektif sunmaktadır. Bu anlamda teritoryal sınır, fiziki anlamda bir yere sabitlenmişken teritoryal sınır fikri, ulusal mekânın ya da daha sosyopolitik bir ifadeyle vatanın hemen her yerinde kendini gösterdiği söylenebilir. Dolayısıyla yerlinin bu “sınır gözlüklü bak...
Bu calismada ulus-devlet olgusuyla ortaya cikan modern bolgesel sinirlarin ulus insa etme projesi... more Bu calismada ulus-devlet olgusuyla ortaya cikan modern bolgesel sinirlarin ulus insa etme projesinde nasil islevsel bir rol oynadigi sosyolojik bir yaklasimla ele alinmaktadir. Xx. yuzyilin ilk ceyreginden itibaren Islam dunyasinda ozellikle de Ortadogu’da ulus-devletlerin kurulmasiyla birlikte dini toplumsal bir tasavvur ve aidiyet duygusu olan ummet yerine, ulusal bolgesel kimlikler ikame edilerek bu kimlikler sinirlar araciligiyla pekistirilmistir. Bu surecte sinirlar hem sert ve gecilmez engeller hem de soylem ve semboller olarak ulus-devletlerin islevsel aygitlari haline gelerek etnik ve sekuler cemaati somutlastiran/bedenlestiren bir rol ustlenmistir. Ancak gunumuzde ulus-devlet sisteminin zayiflamasiyla birlikte sinirlarin artik cogunlukla kopruler olarak islev gormeye basladigi soylenebilir. Dolayisiyla sinirlarin yapisindaki bu esnemelerin ulus-otesi bir Musluman kimligin olusmasina imkân tanidigini soylemek mumkundur.
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2015
Devlet sinirlarini sosyolojik bir bakis acisiyla konu edinen bu calisma bir yonuyle teorik, diger... more Devlet sinirlarini sosyolojik bir bakis acisiyla konu edinen bu calisma bir yonuyle teorik, diger yonuyle de bir alan arastirmasidir. Teorik kisimda modern devletle birlikte ortaya cikan yeni sinir anlayisi uzerinde durularak sinirin ulus-devlet, milliyetcilik ve modern teritoryal duzen icin ne anlama geldigi tartisilmaktadir. Calismanin alan kisminda ise Turkiye-Irak sinirindaki Derecik bolgesine odaklanilmistir. Soz konusu sinirda ikamet eden Gerdi asiretinin sosyo-kulturel, iktisadi ve siyasi yonlerden sinirla ve sinirin karsi tarafiyla nasil iliski kurdugu ve bunun yasam tarzini ve kulturunu nasil etkiledigi yapilan derinlemesine mulakat ve gozlem gibi teknik araclarla tespit edilmeye calisilmistir. Bu cercevede sinirin, asiret ve akrabalik iliskilerinden evliliklere, ticaretten, adetler ve sinir algisina kadar bircok yonden kendine has bir sosyo-kulturel uzama sahne oldugu tespit edilmistir.
Hafiza Ortamindan Tuketim Nesnesine Donusen Ev Ozet Bu makalede bir sosyal mekân olarak ev ve haf... more Hafiza Ortamindan Tuketim Nesnesine Donusen Ev Ozet Bu makalede bir sosyal mekân olarak ev ve hafiza iliskisi tuketim baglaminda ele alinmaktadir. Tuketim kulturunun insanlarin arzularini kiskirtarak onlari nasil cesitli araliklarla ev veya konut degistirmeye zorladigi ve bunun sonucunda eve dair hafizanin nasil yitirildigine odaklanilmaktadir. Bu cercevede oncelikle evin bir sosyal varlik olan insan icin tasidigi oneme deginilmis; ardindan insan-mekân-hafiza iliskisi baglaminda evin anlamlar, degerler ve iliskilerin kaydoldugu bir hafiza cercevesi olarak oynadigi role dikkat cekilmistir. Son olarak evin tuketim kulturunun etkisiyle nasil bir meta-gostergeye donustugu ve bunun sonucunda da diger tuketim nesneleri gibi kullanilip belli bir sure sonra bir baskasiyla degistirildigi ve boylece bu yuzer-gezerlik durumuna bagli olarak ev-hafiza iliskisinin nasil siliklestigi serdedilmistir. Anahtar kavramlar: ev, hafiza, tuketim kulturu, hafizanin siliklesmesi
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2012
Devlet sinirlarini sosyolojik bir bakis acisiyla konu edinen bu calisma bir yonuyle teorik, diger... more Devlet sinirlarini sosyolojik bir bakis acisiyla konu edinen bu calisma bir yonuyle teorik, diger yonuyle de bir alan arastirmasidir. Teorik kisimda modern devletle birlikte ortaya cikan yeni sinir anlayisi uzerinde durularak sinirin ulus-devlet, milliyetcilik ve modern teritoryal duzen icin ne anlama geldigi tartisilmaktadir. Calismanin alan kisminda ise Turkiye-Irak sinirindaki Derecik bolgesine odaklanilmistir. Soz konusu sinirda ikamet eden Gerdi asiretinin sosyo-kulturel, iktisadi ve siyasi yonlerden sinirla ve sinirin karsi tarafiyla nasil iliski kurdugu ve bunun yasam tarzini ve kulturunu nasil etkiledigi yapilan derinlemesine mulakat ve gozlem gibi teknik araclarla tespit edilmeye calisilmistir. Bu cercevede sinirin, asiret ve akrabalik iliskilerinden evliliklere, ticaretten, adetler ve sinir algisina kadar bircok yonden kendine has bir sosyo-kulturel uzama sahne oldugu tespit edilmistir.
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2011
Bu makalede Guneydogu’da 1980’lerin sonlarindan itibaren meydana gelen zorunlu gocun, sosyolojik ... more Bu makalede Guneydogu’da 1980’lerin sonlarindan itibaren meydana gelen zorunlu gocun, sosyolojik teoriye son yillarda girmis olan, “kulturel travma” kurami acisindan degerlendirilmesi amaclanmaktadir. Kulturel travma kurami toplumda onemli olaylarin neden oldugu sosyo-kulturel degismeleri incelemek icin bir cerceve sunar. Bu kuramdan hareketle bolgede zorunlu goclerle birlikte icine girilmis olan hizli sosyo-kulturel degisme surecini Hakkari ve Van orneginde ele aldik.
Bu makalede cagdas bir sosyolog ve dusunur olan Zygmunt Bauman’in modern ve postmodern etigi nasi... more Bu makalede cagdas bir sosyolog ve dusunur olan Zygmunt Bauman’in modern ve postmodern etigi nasil bir perspektiften ele aldigi ve sorunsallastirdigi incelenmektedir. Bauman modernite ve postmodernite arasinda kendisini postmoderniteye daha yakin gormekte ve konumlandirmaktadir. Bu cercevede onun etik ve ahlak anlayisi da butunuyle olmasa da postmodern bir ozellik gostermektedir. Ozellikle aydinlanma felsefesiyle birlikte ahlakin tamamen rasyonellestirilerek evrensel bir etik koda ve ardindan da yasaya donusturuldugunu ve boylece insanin ahlaki kapasitesine el konuldugunu ileri surer. Modern turdes toplum, devlet ve burokratik anlayisin, toplumsal normlara, yasaya ve verilen emre itaate zorlayan yapisinin insani gayri ahlaki ve sorumsuz kildigini vurgular. Bu baglamda Bauman bu modern etik anlayisa karsi postmodern etigi onererek, insanin el konulmus olan ahlaki kapasitesinin geri alinabilecegini ve boylece yasamin yeniden ahlakilestirilebilecegini dusunur. Dolayisiyla modern etigin...
Sınırlar başka hiçbir dönemde, yirminci yüzyıldaki kadar ayırıcı, hayatın akışını engelleyici, dü... more Sınırlar başka hiçbir dönemde, yirminci yüzyıldaki kadar ayırıcı, hayatın akışını engelleyici, düşmanlaştırıcı ve öldürücü olmamıştır. Sınır, modern ulus-devletin bedeninin dış hatlarına işaret ederek onu diğer siyasal bedenlerden (devlet) farklılaştırdığı ve bir toprak parçası üzerinde egemen olmanın göstergesi olduğu için modern devletin en önemli tabularından biridir. Aynı zamanda sınır hem bir kurum hem de bir “ideolojik aygıt”tır. Kurumsal yanıyla hem içte hem de dışta sınıra yönelik davranışı denetler, örüntüleştirir, ölçer, belgeler ve standardize ederken; ideolojik yanıyla da ona yaklaşılmaması gereken bir fenomen olduğu bilincini verirken ihlali halinde de sonuçlarının neler olduğunu bildirir. İşte kaçakçı sınırın bu kurumsal ve ideolojik özünün gayet farkındadır. Fakat eyleminin veya mesleğinin “anomik” olması “kolektif bilinç”inin eksik olmasından değil, içinde bulunduğu sosyo-ekonomik ve coğrafi şartlardan kaynaklanır. Dolayısıyla sınırın bir taraftan dokunulamaz, ihlal edilemez olduğunu; ancak diğer taraftan da hayata tutunabilmek için onun aşılması gerektiğini de bilir.
Bu yazıda sınır çalışmalarının hangi aşama ve dönemlerden geçerek teorileştirildiği; her bir dön... more Bu yazıda sınır çalışmalarının hangi aşama ve dönemlerden geçerek teorileştirildiği; her bir dönemde yapılan sınır çalışmalarında öne çıkan bakış açılarının ve buna bağlı olarak dönemler arasındaki temel farkların, kopuşların ve sürekliliklerin neler olduğu betimsel ve teorik olarak irdelenmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede yazı iki temel ayak üzerine bina edilmiştir: Öncelikle sınır çalışmalarına dair bir dönemlendirme yapılarak 1900’lerin başından günümüze kadar geçen zaman zarfında söz konusu çalışmalar, pozitivist, ara dönem ve postmodern dönem olmak üzere üç temel başlık altında ele alınmıştır. İkinci olarak da özellikle 1990’ların başından günümüze kadar yapılan çalışmalarda öne çıkan başlıca temaların sınır teorisindeki yeri ve önemine odaklanılmıştır. Bu çerçevede sınırların teorileştirilmesinde sınırların nasıl ve hangi biçimde engeller, kapılar ve köprüler olarak rol aldıkları; anlam, söylem ve sembolik yüklemelerin yapıldığı fenomenler oldukları; kurumlar olarak kendilerini nasıl dayattıkları ve süreçler olarak da hangi yönlerden değişken ve gelgitli bir yapıya sahip oldukları üzerinde durulmuştur. Sonuç olarak günümüzde sınırların 30-40 yıl öncesine göre sosyal teorinin gelişim seyrine bağlı olarak çoklu ve disiplinler arası bir perspektiften incelenerek teorileştirildiği gözlenmiştir.
Journal of Humanity and Society (insan & toplum), 2022
Bu makale, ulus-devlet sınır anlayışının göçmene yönelik hedef ülkedeki toplumsal algı ve tutumla... more Bu makale, ulus-devlet sınır anlayışının göçmene yönelik hedef ülkedeki toplumsal algı ve tutumları nasıl ve hangi yönlerden etkilediğine ve ulusal cemaatin zihniyetini nasıl şekillendirdiğine odaklanmaktadır. Westfalya Anlaşması’yla kabul edilen ve daha sonraki süreçte tüm dünyaya gittikçe yayılan modern teritoryal sınırlar, devletin imajına ve denetim gücüne işaret eden çok önemli semboller olmuştur. Bunun yanında sınırın, ulusal kimliği, “bizi” ve “öteki”ni, “dostu” ve “düşmanı” tanımlamada da işlevsel bir ideolojik aygıt olduğu belirtilmelidir. Buna bağlı olarak sınır sadece ulus-devlet için değil onun inşa ettiği cemaat için de farklılığa, aidiyete, düzene ve güvene işaret etmekte ve yabancıya, göçmene karşı bir perspektif sunmaktadır. Bu anlamda teritoryal sınır, fiziki anlamda bir yere sabitlenmişken teritoryal sınır fikri, ulusal mekânın ya da daha sosyopolitik bir ifadeyle vatanın hemen her yerinde kendini gösterdiği söylenebilir. Dolayısıyla yerlinin bu “sınır gözlüklü bak...
Bu calismada ulus-devlet olgusuyla ortaya cikan modern bolgesel sinirlarin ulus insa etme projesi... more Bu calismada ulus-devlet olgusuyla ortaya cikan modern bolgesel sinirlarin ulus insa etme projesinde nasil islevsel bir rol oynadigi sosyolojik bir yaklasimla ele alinmaktadir. Xx. yuzyilin ilk ceyreginden itibaren Islam dunyasinda ozellikle de Ortadogu’da ulus-devletlerin kurulmasiyla birlikte dini toplumsal bir tasavvur ve aidiyet duygusu olan ummet yerine, ulusal bolgesel kimlikler ikame edilerek bu kimlikler sinirlar araciligiyla pekistirilmistir. Bu surecte sinirlar hem sert ve gecilmez engeller hem de soylem ve semboller olarak ulus-devletlerin islevsel aygitlari haline gelerek etnik ve sekuler cemaati somutlastiran/bedenlestiren bir rol ustlenmistir. Ancak gunumuzde ulus-devlet sisteminin zayiflamasiyla birlikte sinirlarin artik cogunlukla kopruler olarak islev gormeye basladigi soylenebilir. Dolayisiyla sinirlarin yapisindaki bu esnemelerin ulus-otesi bir Musluman kimligin olusmasina imkân tanidigini soylemek mumkundur.
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2015
Devlet sinirlarini sosyolojik bir bakis acisiyla konu edinen bu calisma bir yonuyle teorik, diger... more Devlet sinirlarini sosyolojik bir bakis acisiyla konu edinen bu calisma bir yonuyle teorik, diger yonuyle de bir alan arastirmasidir. Teorik kisimda modern devletle birlikte ortaya cikan yeni sinir anlayisi uzerinde durularak sinirin ulus-devlet, milliyetcilik ve modern teritoryal duzen icin ne anlama geldigi tartisilmaktadir. Calismanin alan kisminda ise Turkiye-Irak sinirindaki Derecik bolgesine odaklanilmistir. Soz konusu sinirda ikamet eden Gerdi asiretinin sosyo-kulturel, iktisadi ve siyasi yonlerden sinirla ve sinirin karsi tarafiyla nasil iliski kurdugu ve bunun yasam tarzini ve kulturunu nasil etkiledigi yapilan derinlemesine mulakat ve gozlem gibi teknik araclarla tespit edilmeye calisilmistir. Bu cercevede sinirin, asiret ve akrabalik iliskilerinden evliliklere, ticaretten, adetler ve sinir algisina kadar bircok yonden kendine has bir sosyo-kulturel uzama sahne oldugu tespit edilmistir.
Hafiza Ortamindan Tuketim Nesnesine Donusen Ev Ozet Bu makalede bir sosyal mekân olarak ev ve haf... more Hafiza Ortamindan Tuketim Nesnesine Donusen Ev Ozet Bu makalede bir sosyal mekân olarak ev ve hafiza iliskisi tuketim baglaminda ele alinmaktadir. Tuketim kulturunun insanlarin arzularini kiskirtarak onlari nasil cesitli araliklarla ev veya konut degistirmeye zorladigi ve bunun sonucunda eve dair hafizanin nasil yitirildigine odaklanilmaktadir. Bu cercevede oncelikle evin bir sosyal varlik olan insan icin tasidigi oneme deginilmis; ardindan insan-mekân-hafiza iliskisi baglaminda evin anlamlar, degerler ve iliskilerin kaydoldugu bir hafiza cercevesi olarak oynadigi role dikkat cekilmistir. Son olarak evin tuketim kulturunun etkisiyle nasil bir meta-gostergeye donustugu ve bunun sonucunda da diger tuketim nesneleri gibi kullanilip belli bir sure sonra bir baskasiyla degistirildigi ve boylece bu yuzer-gezerlik durumuna bagli olarak ev-hafiza iliskisinin nasil siliklestigi serdedilmistir. Anahtar kavramlar: ev, hafiza, tuketim kulturu, hafizanin siliklesmesi
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2012
Devlet sinirlarini sosyolojik bir bakis acisiyla konu edinen bu calisma bir yonuyle teorik, diger... more Devlet sinirlarini sosyolojik bir bakis acisiyla konu edinen bu calisma bir yonuyle teorik, diger yonuyle de bir alan arastirmasidir. Teorik kisimda modern devletle birlikte ortaya cikan yeni sinir anlayisi uzerinde durularak sinirin ulus-devlet, milliyetcilik ve modern teritoryal duzen icin ne anlama geldigi tartisilmaktadir. Calismanin alan kisminda ise Turkiye-Irak sinirindaki Derecik bolgesine odaklanilmistir. Soz konusu sinirda ikamet eden Gerdi asiretinin sosyo-kulturel, iktisadi ve siyasi yonlerden sinirla ve sinirin karsi tarafiyla nasil iliski kurdugu ve bunun yasam tarzini ve kulturunu nasil etkiledigi yapilan derinlemesine mulakat ve gozlem gibi teknik araclarla tespit edilmeye calisilmistir. Bu cercevede sinirin, asiret ve akrabalik iliskilerinden evliliklere, ticaretten, adetler ve sinir algisina kadar bircok yonden kendine has bir sosyo-kulturel uzama sahne oldugu tespit edilmistir.
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2011
Bu makalede Guneydogu’da 1980’lerin sonlarindan itibaren meydana gelen zorunlu gocun, sosyolojik ... more Bu makalede Guneydogu’da 1980’lerin sonlarindan itibaren meydana gelen zorunlu gocun, sosyolojik teoriye son yillarda girmis olan, “kulturel travma” kurami acisindan degerlendirilmesi amaclanmaktadir. Kulturel travma kurami toplumda onemli olaylarin neden oldugu sosyo-kulturel degismeleri incelemek icin bir cerceve sunar. Bu kuramdan hareketle bolgede zorunlu goclerle birlikte icine girilmis olan hizli sosyo-kulturel degisme surecini Hakkari ve Van orneginde ele aldik.
Bu makalede cagdas bir sosyolog ve dusunur olan Zygmunt Bauman’in modern ve postmodern etigi nasi... more Bu makalede cagdas bir sosyolog ve dusunur olan Zygmunt Bauman’in modern ve postmodern etigi nasil bir perspektiften ele aldigi ve sorunsallastirdigi incelenmektedir. Bauman modernite ve postmodernite arasinda kendisini postmoderniteye daha yakin gormekte ve konumlandirmaktadir. Bu cercevede onun etik ve ahlak anlayisi da butunuyle olmasa da postmodern bir ozellik gostermektedir. Ozellikle aydinlanma felsefesiyle birlikte ahlakin tamamen rasyonellestirilerek evrensel bir etik koda ve ardindan da yasaya donusturuldugunu ve boylece insanin ahlaki kapasitesine el konuldugunu ileri surer. Modern turdes toplum, devlet ve burokratik anlayisin, toplumsal normlara, yasaya ve verilen emre itaate zorlayan yapisinin insani gayri ahlaki ve sorumsuz kildigini vurgular. Bu baglamda Bauman bu modern etik anlayisa karsi postmodern etigi onererek, insanin el konulmus olan ahlaki kapasitesinin geri alinabilecegini ve boylece yasamin yeniden ahlakilestirilebilecegini dusunur. Dolayisiyla modern etigin...
Sınırlar başka hiçbir dönemde, yirminci yüzyıldaki kadar ayırıcı, hayatın akışını engelleyici, dü... more Sınırlar başka hiçbir dönemde, yirminci yüzyıldaki kadar ayırıcı, hayatın akışını engelleyici, düşmanlaştırıcı ve öldürücü olmamıştır. Sınır, modern ulus-devletin bedeninin dış hatlarına işaret ederek onu diğer siyasal bedenlerden (devlet) farklılaştırdığı ve bir toprak parçası üzerinde egemen olmanın göstergesi olduğu için modern devletin en önemli tabularından biridir. Aynı zamanda sınır hem bir kurum hem de bir “ideolojik aygıt”tır. Kurumsal yanıyla hem içte hem de dışta sınıra yönelik davranışı denetler, örüntüleştirir, ölçer, belgeler ve standardize ederken; ideolojik yanıyla da ona yaklaşılmaması gereken bir fenomen olduğu bilincini verirken ihlali halinde de sonuçlarının neler olduğunu bildirir. İşte kaçakçı sınırın bu kurumsal ve ideolojik özünün gayet farkındadır. Fakat eyleminin veya mesleğinin “anomik” olması “kolektif bilinç”inin eksik olmasından değil, içinde bulunduğu sosyo-ekonomik ve coğrafi şartlardan kaynaklanır. Dolayısıyla sınırın bir taraftan dokunulamaz, ihlal edilemez olduğunu; ancak diğer taraftan da hayata tutunabilmek için onun aşılması gerektiğini de bilir.
Sosyolojinin birer alt dalı olarak beden sosyolojisi ile tıp sosyolojisi belki de diğer tüm sosyo... more Sosyolojinin birer alt dalı olarak beden sosyolojisi ile tıp sosyolojisi belki de diğer tüm sosyoloji dalları arasında sadece ilgi alanlarının yakınlığı açısından değil aynı zamanda düzenleme, denetleme ve yeniden üretim açısından da birbirine en yakın olanlardır. Beden sosyolojisi, bedeni sosyal, kültürel, bireysel-kolektif kimlik, toplumsal cinsiyet, inanç, ideoloji, sembol/imaj, iktidar, üretim-tüketim ilişkileri ve daha birçok yönden ele aldığı gibi sağlık-hastalık veya tıbbi müdahale açısından da araştırma konusu olarak incelemektedir
Sosyal hareketler, modernitenin birçok kurumuyla toplumsal yaşama hâkim olduğu yaklaşık üç yüzyıl... more Sosyal hareketler, modernitenin birçok kurumuyla toplumsal yaşama hâkim olduğu yaklaşık üç yüzyıldır, kimi zaman daha iyi yaşam koşulları ve eşitlik, kimi zaman da yaşam üzerindeki denetim ve temsiliyet adına verilen mücadeleleri ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle eskisi ve yenisiyle tüm sosyal hareketler aslında toplumsal değişim ve eşitlik için mücadele vermektedirler. Bu anlamda işçi haklarından, etnik ve çeşitli muhalif talep-lere; kadın hareketinden ekolojiye ve dinsel hareketlere kadar çok geniş bir yelpazeye sahiptir sosyal hareketler. Dolayısıyla kurucu özneye karşı bazen bir isyan hareketi, bazen muhalefet, bazen de aktif ya da pasif bir direniş biçimi olarak ortaya çıkabilmektedirler. Bu anlamda içinde bulunduğumuz çağı bir sosyal hareketler çağı olarak adlandırmak mümkündür. Elinizdeki çalışma, sosyal hareketlere dair teorik tartışmalardan son dö-nemde genelde Ortadoğu'da özelde de Türkiye'de ortaya çıkmış olan birçok sosyal hareketi çeşitli bağlamlarda ele almakta ve Arap Baharı'ndan Gezi olayları ve ekolojik hareketlere, feminist hareketlerden İslamcı ve etnik ha-reketlere kadar geniş bir konu çeşitliliği ile okuyucularına hitap etmektedir.
Uploads
Papers by Ferhat Tekin
konusu çalışmalar, pozitivist, ara dönem ve postmodern dönem olmak üzere üç temel başlık altında ele alınmıştır. İkinci olarak da özellikle 1990’ların başından günümüze kadar yapılan çalışmalarda
öne çıkan başlıca temaların sınır teorisindeki yeri ve önemine odaklanılmıştır. Bu çerçevede sınırların teorileştirilmesinde sınırların nasıl ve hangi biçimde engeller, kapılar ve köprüler olarak rol
aldıkları; anlam, söylem ve sembolik yüklemelerin yapıldığı fenomenler oldukları; kurumlar olarak kendilerini nasıl dayattıkları ve süreçler olarak da hangi yönlerden değişken ve gelgitli bir yapıya sahip oldukları üzerinde durulmuştur. Sonuç olarak günümüzde sınırların 30-40 yıl öncesine göre sosyal teorinin gelişim seyrine bağlı olarak çoklu ve disiplinler arası bir perspektiften incelenerek teorileştirildiği gözlenmiştir.
İşte kaçakçı sınırın bu kurumsal ve ideolojik özünün gayet farkındadır. Fakat eyleminin veya mesleğinin “anomik” olması “kolektif bilinç”inin eksik olmasından değil, içinde bulunduğu sosyo-ekonomik ve coğrafi şartlardan kaynaklanır. Dolayısıyla sınırın bir taraftan dokunulamaz, ihlal edilemez olduğunu; ancak diğer taraftan da hayata tutunabilmek için onun aşılması gerektiğini de bilir.
konusu çalışmalar, pozitivist, ara dönem ve postmodern dönem olmak üzere üç temel başlık altında ele alınmıştır. İkinci olarak da özellikle 1990’ların başından günümüze kadar yapılan çalışmalarda
öne çıkan başlıca temaların sınır teorisindeki yeri ve önemine odaklanılmıştır. Bu çerçevede sınırların teorileştirilmesinde sınırların nasıl ve hangi biçimde engeller, kapılar ve köprüler olarak rol
aldıkları; anlam, söylem ve sembolik yüklemelerin yapıldığı fenomenler oldukları; kurumlar olarak kendilerini nasıl dayattıkları ve süreçler olarak da hangi yönlerden değişken ve gelgitli bir yapıya sahip oldukları üzerinde durulmuştur. Sonuç olarak günümüzde sınırların 30-40 yıl öncesine göre sosyal teorinin gelişim seyrine bağlı olarak çoklu ve disiplinler arası bir perspektiften incelenerek teorileştirildiği gözlenmiştir.
İşte kaçakçı sınırın bu kurumsal ve ideolojik özünün gayet farkındadır. Fakat eyleminin veya mesleğinin “anomik” olması “kolektif bilinç”inin eksik olmasından değil, içinde bulunduğu sosyo-ekonomik ve coğrafi şartlardan kaynaklanır. Dolayısıyla sınırın bir taraftan dokunulamaz, ihlal edilemez olduğunu; ancak diğer taraftan da hayata tutunabilmek için onun aşılması gerektiğini de bilir.