Skip to main content
Building on a feminist multispecies perspective, this article examines the interwoven relationships between forest ecosystems and the lives of rural women living along the aegean coast of Turkey. Ethnographic fieldwork conducted in the... more
Building on a feminist multispecies perspective, this article examines the interwoven relationships between forest ecosystems and the lives of rural women living along the aegean coast of Turkey. Ethnographic fieldwork conducted in the aegean region's forest settlements between 2018 and 2022 forms the basis of this study. i focus on three ways women highlight their entanglements with forests into weaving conjoined webs of life: First, rural women's recollections of the forest and their understanding of the forest's ecosystem are firmly rooted in the ways they have grown up, providing a cultural context for women's subsequent forest advocacy. Second, rural women have a profound understanding of the edible plants that grow in the forests. Third, because they regularly forage with other women, rural women form deep relationships with other women and with the forests themselves. i show how these three factors-childhood memories, expertise in foraging and forest management, and deep ties of sociality-provide the impetus for rural women to protest deforestation. Such protests are driven by a collective concern for their own wellbeing, the good of their communities, and for forests.
Bu makale, yüzdeki sakatlıklara odaklanarak sakatlık çalışmaları ve duygular sosyolojisi alanlarının kesişim noktasında bir tartışma yürütmektedir. Makalenin ana argümanı, bir kişinin sakatlığı ile duyguları arasındaki ilişkinin yalnızca... more
Bu makale, yüzdeki sakatlıklara odaklanarak sakatlık çalışmaları ve duygular sosyolojisi alanlarının kesişim noktasında bir tartışma yürütmektedir. Makalenin ana argümanı, bir kişinin sakatlığı ile duyguları arasındaki ilişkinin yalnızca o kişinin psikobiyografik yapısından kaynaklanmadığı, aynı zamanda başkalarının sakatlığa ilişkin duygularından, algılarından ve önyargılarından etkilendiğidir. Makalenin ardında 2020-2023 yılları arasında niteliksel araştırma yöntemleri ile yürütülmüş bir alan araştırması bulunmaktadır. Araştırma, yüzünde sakatlık olan kişilerin duygularının toplumsallığı ile ilgili üç ana örüntüyü ortaya çıkarmıştır: Birincisi, sakatlığa ilişkin duygu dünyaları, toplumsal alanda sakatların içine çekildiği ve sağlamcılık ideolojisiyle belirlenmiş duygularla karşılaşmalarda biçimlenir. İkincisi, hastane ve okul gibi kurumlar sakatlığa dair önyargıların ve olumsuz duyguların yeniden üretildiği yerler olabilmektedir. Üçüncüsü, sakat kişiler kendilerine yönelen olumsuz duygularla başa çıkmak için dayanışma stratejileri geliştirirler ve birlikte katlanmaya, neşeye, arkadaşlığa başvururlar. Çalışmanın temel sonucuna göre toplumsal karşılaşmalar ve orada oluşan duygu atmosferi, benzer dışlanma deneyimi yaşayanların bir araya gelmesine, yardımlaşmasına, dayanışmasına ve sakatlıkları temelinde biyososyal ilişkiler geliştirmelerine zemin hazırlamaktadır.
The paper presents a study on the solidarity networks of undocumented Afghan male migrants in Istanbul. The research was conducted between August 2015 and June 2020 in the migrant districts of Beykoz, Zeytinburnu and Fatih. The study... more
The paper presents a study on the solidarity networks of undocumented Afghan
male migrants in Istanbul. The research was conducted between August 2015 and
June 2020 in the migrant districts of Beykoz, Zeytinburnu and Fatih. The study
found that Afghan migrants are excluded from existing local solidarity networks and
instead form their own networks as a survival strategy. The study posits that there
are three primary solidarity networks knitted by locals, which are ‘family’,
‘hometown’ and ‘neighbourhood’. We argue that the foundation of the solidarity
networks among the locals is their shared language(s), mutual recognition, shared
socio‐historical background and unofficial trust, making it difficult for newcomers to
become a part of this solidarity. Afghan migrants are unable to access these
networks, which aggravates their social exclusion. They use their social exclusion as
a survival strategy and continue with their migration aspirations.
Bu makale şişman kadınların yaşam deneyimleri ve duygu dünyaları hakkında feminist bir tartışma yürütmektedir. Makalede tartışılan veri, niteliksel yöntemle yürütülmüş bir alan araştırmasına dayanmaktadır. Araştırma kapsamında, yirmi... more
Bu makale şişman kadınların yaşam deneyimleri ve duygu dünyaları hakkında feminist bir tartışma yürütmektedir. Makalede tartışılan veri, niteliksel yöntemle yürütülmüş bir alan araştırmasına dayanmaktadır. Araştırma kapsamında, yirmi şişman genç kadınla derinlemesine görüşme yapılmıştır. Onların şişmanlıkla biçimlenen yaşam öyküleri dinlenmiştir. Makale teorik olarak, feminist beden politikaları yazınından beslenmektedir. Bu yazın, özellikle 1970’lerden bu yana, kadınların ezilmesi ve ikincilleştirilmelerinin önemli bir veçhesinin ataerkil ilişkilerin kadınların bedenlerini kontrol etmesi, kısıtlaması, belli ölçütlere, imajlara, formlara göre yargılaması olduğunu tartışır. Şişmanlık, başkalarının bakışlarının nezaretinde kadınları bedenlerine hapseden bir deneyim olarak yaşanmaktadır. Ayrıca, başkalarının acımasız yargılarına konu olan şişmanlık, kadınların olumsuz duygular yaşamalarına yol açmaktadır. Makalenin dayandığı alan araştırmasının sonuçlarına göre, bir yandan zayıf beden idealinin kurduğu baskı yüzünden, diğer yandan başkalarının bedenleri hakkındaki bitmeyen eleştirileri ve nasihatleri yüzünden şişman kadınların bedenlerini ve kendilerini sevme kabiliyetleri yaralanmaktadır. Kadınlar şişmanlığı üzüntü kaynağı olan bir farklılık olarak yaşamaktadır. Ayna karşısında, kamusal alanda, toplu taşımada, aile sofralarında başkalarının bakışları ve sözlerinin etkisi altında biçimlenen şişmanlık öfke, pişmanlık, bıkkınlık, çaresizlik, neşesizlik gibi duygularla yaşanmaktadır.
2020 yılında ortaya çıkan Kovid-19 pandemisi, dünyanın uzun salgın hastalıklar tarihinde yeni bir safhaya geçmesine yol açmıştır. Kovid-19 pandemisi, tarihteki diğer salgınlar gibi dezavantajlı olan grupların yaşamlarını daha olumsuz... more
2020 yılında ortaya çıkan Kovid-19 pandemisi, dünyanın uzun salgın hastalıklar tarihinde yeni bir safhaya geçmesine yol açmıştır. Kovid-19 pandemisi, tarihteki diğer salgınlar gibi dezavantajlı olan grupların yaşamlarını daha olumsuz etkilemiştir. Bu makale, İstanbul'daki refakatsiz Afgan göçmen çocuklar ve kayıtdışı yetişkin Afgan göçmenlerin pandemi sürecinde daha fazla zorlaşan hayatları üzerine bir tartışma yürütmektedir. Makaleye kaynaklık eden veri İstanbul'da bulunan refakatsiz Afgan göçmen çocuklar ve kayıtdışı yetişkin erkek Afgan göçmenler üzerine beş yıldır (2015'ten 2020'e kadar) yürütülen boylamsal bir niteliksel araştırmaya dayanmaktadır. Makale, pandemi başlamadan önce de bu grubun hayati sağlık sorunlarıyla başa çıkmaya çalıştığını, göç sürecine ilişkin üç aşamayı ele alarak ortaya koymaktadır. Afganistan'daki sağlık sisteminin yetersizlikleri ve göç yolculuğunda ortaya çıkan yaralanmalar göçmenler için önemli sağlık sorunlarına yol açmaktadır. İstanbul'da özellikle ağır çalışma koşullarından kaynaklanan sağlık sorunları ve sağlık hizmetlerine erişimlerinin olmaması göçmenler için ölümcül sağlık sorunları yaratmaktadır. Kovid-19 pandemisi, Afgan göçmenlere yönelik sömürüyü, toplumsal eşitsizlikleri ve toplumsal dışlanmayı derinleştiren bir etki yaratmıştır. ABSTRACT IN ENGLISH "Pandemic Transformed the Existing Problems": Undocumented Afghan Immigrants in Istanbul, Health, Disease and Kovid-19 Pandemic The Covid-19 pandemic, which emerged in 2020, opened a new phase in the world's long history of the epidemics. The Covid-19 pandemic has affected the lives of disadvantaged groups more negatively than other outbreaks in history. This article discusses the unaccompanied Afghan migrant minors and undocumented adult male Afghan migrants in Istanbul, whose lives have become more problematic during the days of pandemic. The source of the article is based on a longitudinal qualitative study on unaccompanied Afghan migrant minors and undocumented adult male Afghan migrants in Istanbul for five years (from 2015 to 2020). This article argues that before the start of the pandemic, this group has long tried to deal with vital health issues by addressing three stages of migration process. The inadequacies of the health system in Afghanistan and the injuries that occur during the migration journey cause important health problems for migrants. Health problems and lack of access to health services, especially from heavy working conditions in Istanbul, create fatal health problems for migrants. The
Yaşamdaki diğer olaylar gibi hastalığın anlamı da hastalıkla birlikte gelmez. Anlamı, o hastalığa içkin değildir. Hastalık deneyimleri, sınıf ilişkileri, toplumsal ilişkiler ve tarihsel bağlamın etkisi altında oluşur. Hastalığın nasıl... more
Yaşamdaki diğer olaylar gibi hastalığın anlamı da hastalıkla birlikte gelmez. Anlamı, o hastalığa içkin değildir. Hastalık deneyimleri, sınıf ilişkileri, toplumsal ilişkiler ve tarihsel bağlamın etkisi altında oluşur. Hastalığın nasıl deneyimlendiği, diğer insanlarla yaşanan etkileşimlerde inşa edilir. Bu makale, kadınların hastalıklar etrafında kurduğu iletişim üzerinedir. Bu iletişimin izini, kadınların hastalık anlatıları ve hastalıklar üzerine düşüncelerini içeren, farklı tarihsel dönemlere özgü mektuplar, efsaneler, edebi metinler, hastalık günlükleri gibi kaynaklar aracılığıyla sürmektedir. Makale, kadınların hastalıklar etrafında ördükleri iletişimi, günümüz tıbbının hastayla diyalog kurmakta daha becerikli olabilmesi için değerli bir başvuru kaynağı olarak ele almaktadır. Hastalıklarını, bedenlerinin durumlarını, bunların esinlendiği duyguları anlatmak, kadınlar arası iletişimin ve kadınların kendi bedenleriyle ve dünyayla kurdukları ilişkinin her zaman önemli bir parçası olmuştur. Kadınlar mektuplarında, günlüklerinde ve ayak üstü sohbetlerinde sağlıklarından ve bedenlerinden bahsederler. Hastalıkla değişen gündelik hayatlarını anlatarak, yaşam tavsiyeleri paylaşarak, yüreklendirici yorumlarda bulunarak, birbirleri için hastalıkla biçimlenen yaşamı yeniden yorumlama imkânı yaratırlar. Hastalıklarını konuşarak, acılarını dünyaya doğru açmaktadırlar. Hastalıklar odağında kurulan bu diyaloglar, kadınlar arasında bir dayanışma zemini oluşturur. Bu makale, kadınlar arası iletişimin önde gelen konularından biri olan hastalıklarını anlatmak meselesinin, kadınları nasıl güçlendirdiğini tartışmaktadır. Makale, kadınlar arasında, farklı tarihsel dönemlere, farklı coğrafyalara ve sınıfsallıklara özgü olarak biçimlenen sağaltıcı diyalog kurma alışkanlığının, kadınların sözünü değersiz görme ve onları sessizleştirme eğiliminde olan modern tıp pratiği karşısındaki dönüştürücü gücünü göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Toplumsal cinsiyet, tıp sosyolojisi, hastalık anlatıları, modern tıp, beden sosyolojisi.
Bu yazıda, ilk olarak, uzun süredir tıbbın anlatım diline sıkışıp, yaşamdan uzaklaşan hastalıkların, edebiyatın imkânları sayesinde tekrar yaşama döndürülebileceği fikrini öne sürüyorum. Bu düşünceyi, Peride Celal’in 1970’li yılların... more
Bu yazıda, ilk olarak, uzun süredir tıbbın anlatım diline sıkışıp, yaşamdan uzaklaşan hastalıkların,
edebiyatın imkânları sayesinde tekrar yaşama döndürülebileceği fikrini öne sürüyorum. Bu düşünceyi,
Peride Celal’in 1970’li yılların sonunda yazdığı Üç Yirmidört Saat romanında takip ediyorum.
Edebiyat metinleri tıbbi raporların, tıbbi görüntüleme tekniklerinin ya da tıp kitaplarının
yapamayacağı şeyleri yapabilirler. Bir hastalığın etrafındaki insani deneyimi, bedeni, hafızayı, kimliği,
sınıfı, kişisel ve toplumsal tarihi anlatabilirler. Hastalığı, tarihsel, mekânsal, kişisel ve duygusal bir
ilişkiler ağının içine yerleştirebilirler. Peride Celal, baştan sona bir hastane odasında geçen
romanında, yaşlı bir kadının hastalığını, üç kadının kendi aralarında kurdukları ilişkiler ağının
ortasına yerleştirir. Hasta kadının tüm hayatını, sınıfsal aidiyetini, öfkesini ve özlemini hastalıkla
birlikte anlatır. İkinci olarak ise edebiyat metinlerinin hastalığın yol açtığı acıyı anlatmada ve dile
dökmede zorlandıklarını öne sürüyorum. Peride Celal bu güçlüğü, kurduğu hasta karakterin ölüm
döşeğinde gördüğü kâbusları anlatarak aşar. Sonuç olarak, yazar Üç Yirmidört Saat romanında bir
hastalığı biyolojik bir bedenden, bir ölüm döşeğinden ve sınırlı bir süreden çıkarmıştır. Onu üç kuşak
kadının hayatlarına yaymıştır. Fiziksel acıyı anlatabilmek için ise hasta kadının kâbusları aracılığıyla
onun duygu dünyasının derinlerini kazmıştır.
Bu makale, İstanbul, Beykoz Karasu Mahallesi’nde yaşamlarını sürdüren refakatsiz Afgan göçmen çocukların hayatlarını sürdürme deneyimlerini tartışmaktadır. Makaleye kaynaklık eden veri, 2015 Temmuz - 2017 Ağustos arasında, Afgan göçmen... more
Bu makale, İstanbul, Beykoz Karasu Mahallesi’nde yaşamlarını sürdüren refakatsiz Afgan göçmen çocukların hayatlarını sürdürme deneyimlerini tartışmaktadır. Makaleye kaynaklık eden veri, 2015 Temmuz - 2017 Ağustos arasında, Afgan göçmen çocuklar ve Karasu Mahallesi’nin daha eski sakinleriyle yapılmış derinlemesine görüşmelerden oluşan, niteliksel bir araştırmanın sonuçlarına dayanmaktadır. Makale, kuramsal olarak “göçmen istekleri” yaklaşımını benimsemektedir. Göç çalışmaları alanında yeni bir yaklaşım olan “göçmen istekleri”, göçmenleri varılan ülke açısından bir entegrasyon sorunu olarak ele almak yerine, göç eden aktörleri göç deneyiminin aktif özneleri olarak görmeyi önerir. Bu çerçeveden bakan bu makale, Karasu Mahallesi’ndeki refakatsiz Afgan göçmen çocukları, öncelikle, göç etmeye karar veren aktif özneler olarak görmeyi önermektedir. İkinci olarak, Afgan göçmen çocukları göçle geldikleri mahallede uygun sosyal mesafeleri yakalayabilmek için pazarlık eden özneler olarak ele almaktadır. Son bölümde ise, göçmen çocuk işçiler olarak sömürülen bu çocukların, dahil oldukları emek pazarında hayatta kalabilmek için stratejiler geliştiren özneler olduklarını ortaya koymaktadır.
"Bu çalışma, Füruzan’ın Gül Mevsimidir isimli uzun hikâyesinde yer alan nesnelerin metin içinde oynadıkları rolleri tartışmaktadır. Füruzan’ın 1970’li yıllarda yazdığı bu hikâye, yaşlı ve zengin bir kadının odasında geçirdiği bir pazar... more
"Bu çalışma, Füruzan’ın Gül Mevsimidir isimli uzun hikâyesinde yer alan nesnelerin metin içinde oynadıkları rolleri tartışmaktadır. Füruzan’ın 1970’li yıllarda yazdığı bu hikâye, yaşlı ve zengin bir kadının odasında geçirdiği bir pazar gününü anlatır. Hikâye serim, düğüm ve çözüm gibi bir güzergâh takip etmez. Yaşlı kadının hatırlamaları üzerine kurulduğundan, düzensiz bir akış halindedir. Yazar, bu akış içerisinde birçok nesneyi birer edebi karakter gibi hikâyenin kurgusuna dahil etmiştir. Eşyalar, hikâye kahramanın duygularının anlatımında, zaman ve mekân deneyimlerinin kurulmasında önemli roller oynamıştır. Öte yandan, erken cumhuriyet döneminden 1970’ler Türkiye’sine uzanan bir tarihsel çizgide zenginliğin sosyo-kültürel inşasına ilişkin ipuçları vermektedirler. Bu makale, hikâyede yer alan bazı eşyalara odaklanan dört bölümden oluşuyor: kadın kahramanın odasındaki eşyalar, eşya benzeri bir mimari unsur olan merdivenler, aynalar ve şapkalar. Makale, bu dört eşyaya yoğunlaşarak, eşyanın biyografideki yeri, sınıf karşılaşmaları, zaman ve mekân deneyimleri üzerine çeşitli tartışmalar yürütüyor. Özellikle, kapalı bir mekânda, kadınlık, yaşlılık ve yalnızlık deneyimlerinin hikâye içinde nasıl kurulduğunu izlemeye çalışıyor. Bu makalenin farklı başlıklarının üzerinden yürüyeceği temel argümanı, eşyaların ve mekanların toplumsal ve duygusal ilişki ağlarının aktif birer öğesi olduğudur. Makale, eşyalar ve mekânların, hem sınıfsal ilişkilerin, tarihsel koşulların, kişisel deneyimlerin, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin, duyguların üzerinden yansıdığı birer yüzey, hem de tüm bunların içine gömüldüğü birer derinlik olduğunu tartışmaktadır."
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
This thesis investigates the constituent tendencies of postmodern medicine, concentrating upon the organ transplantation therapy. Adopting a genealogical perspective, as a methodological tool, for reading the current history of medicine,... more
This thesis investigates the constituent tendencies of postmodern medicine,
concentrating upon the organ transplantation therapy. Adopting a genealogical
perspective, as a methodological tool, for reading the current history of medicine,
it develops its theoretical framework through Michel Foucault’s discussions on
biopolitics and Nikolas Rose’s discussions on molecular biopolitics. This study is
based on the assumption that medical knowledges of body, vitality and death are
historically fluid and context bounded. Therefore, the medical configuration of
recent times operate under the conditions of postmodernity. This thesis explores
the medicine peculiar to postmodern times, and presents the unique characteristics
of current medicine through by focusing on organ transplantation as a postmodern
medical case.
As a result, it is argued in this thesis that, there are four prominent ruptures in the
field of medicine in the postmodern times. Firstly, postmodern medicine does not
v
imagine the body as something biologically given, contrarily it sees the body as
something remouldable. Secondly, postmodern medicine transforms death into an
event that is able to be experienced by individuals piece by piece. Thirdly,
through operating in the conditions of current global capitalism, postmodern
medicine transforms vitality parts into commodities. Fourthly, postmodern
medicine gives new lives to the organs circulating without bodies.
The main objective of this thesis is to develop a critical approach to the recent antiaging discourse which has become popular after the 1990’s. Anti-aging movement is concerned with certain implementations which aspire to make... more
The main objective of this thesis is to develop a critical approach to the recent antiaging
discourse which has become popular after the 1990’s. Anti-aging movement is
concerned with certain implementations which aspire to make individuals live longer
and healthier by controlling and disciplining their bodily conditions and lifestyle
choices. This study attempts to examine certain perceptions and assumptions of antiaging
discourse about body, living and keeping alive peculiar to late modern times
by taking into consideration three popular emblematic anti-aging books. For this aim,
the techniques, recommendations, suggestions and basic premises of popular antiaging
books are examined in terms of the question whether anti-aging discourse
presents a new project concerning body and lifestyle, or not. In order to answer this
question, Foucauldian theory on “the power over life” and Sontag’s approach to “the
metaphorical representation of illness in late modern times” are employed for
v
constructing the theoretical basis of this thesis. The examination of anti-aging
discourse reveals that, this discourse redefines the meaning of age and reinterprets
human temporality by narrating aging process with certain metaphors. Moreover, it is
seen that anti-aging discourse transforms the aging process into a performative
sphere by representing the aging as a merely biological and controllable situation.
Kelime karşılığı olarak Antroposen, insan çağı anlamını taşımaktadır. Etimolojik olarak Eski Yunanca’da “insan” anlamına gelen anthrōpos [ἄνθρωπος] ve “yeni” anlamını taşıyan kainos [καινός] kelimesinden türeyen bir takının birleşmesinden... more
Kelime karşılığı olarak Antroposen, insan çağı anlamını taşımaktadır.
Etimolojik olarak Eski Yunanca’da “insan” anlamına gelen anthrōpos
[ἄνθρωπος] ve “yeni” anlamını taşıyan kainos [καινός] kelimesinden türeyen
bir takının birleşmesinden meydana gelmektedir.

Kavramın sosyal bilimler alanında çok ilgi görmesinin belli başlı sebepleri
vardır. Öncelikle Antroposen kavramı bir hikâye anlatma kapasitesine sahiptir.
İnsanın tarihsel toplumsal serüvenini, yeryüzünün, toprağın, hayvanların,
bitkilerin ve türlü canlılığın yaşamı ile birlikte anlatma imkânı verir.

Antroposen ve onun etrafında örülen tartışmalar kitabımızın ortak temasıdır.
Kavram ve eleştirileri kitabın tüm makalelerinin içinden geçiyor ve bu
derlemenin yazarlarını ortak bir tartışma gündeminde buluşturuyor.
Tüm bu ufuk açıcı makaleleri içeren Antroposen’in İzleri: İnsanın Dünya
İle İlişkisi Üzerine Tartışmalar derlemesinin, Türkiye’de sosyal bilimler
literatüründe kendine yeni yeni yer bulan Antroposen kavramının
anlaşılmasına, tartışılmasına, kullanılmasına ve eleştirilmesine bir katkı
sağlamasını umut ediyoruz.
NIHAN BOZOK
This article makes a feminist discussion about the life experiences and emotional worlds of fat women. The data discussed in the article is based on a field study conducted with a qualitative method. Within the scope of the research,... more
This article makes a feminist discussion about the life experiences and emotional worlds of fat women. The data discussed in the article is based on a field study conducted with a qualitative method. Within the scope of the research, in-depth interviews were conducted with twenty fat young women. In the study, the life stories of women shaped by being fat are investigated. The article is theoretically grounded on feminist body politics literature. This literature, especially since 1970’s, argues that an important aspect of women’s oppression and subordination is the patriarchal relations that control women’s bodies, restrict them, and judge them according to certain criteria, images, and forms. Being fat is lived as an experience that imprisoned women into their bodies under the custody of others. In addition, obesity, which is the subject of cruel judgments of others, inspires negative emotions in women. According to the results of the field research on which this article is based,...
Bu metinde, yüzü sakatlık, hastalık veya iz nedeniyle farklı olan kişilerin görsel temsillerinin üretilmesi hakkında bir tartışma yürütülmektedir. Çalışmanın teorik arka planında yüze bakmanın toplumsal kuruluşu değerlendirilmektedir.... more
Bu metinde, yüzü sakatlık, hastalık veya iz nedeniyle farklı olan kişilerin görsel temsillerinin üretilmesi hakkında bir tartışma yürütülmektedir. Çalışmanın teorik arka planında yüze bakmanın toplumsal kuruluşu değerlendirilmektedir. Yüz, toplumsal ve kültürel atıflar dünyasının devamlılığı içinde görülür ve anlam kazanır. Yüzü farklı olan kişi, mevcut görme rejiminin bağlı olduğu sosyo-kültürel semboller sisteminden kopar, iletişim kabiliyeti azalır ve toplumsal olarak dışlanır. Bu çalışmada, yüzünde görünür farklılığı olan bireylerin maruz kaldığı ayrımcı ve dışlayıcı bakış günümüz görsel dünyası içinde yeniden ele alınmaktadır. Yeni medyanın sağladığı iletişim olanakları, toplumda normal dışı kabul edilen bireylerin kendilerini ifade edebilecekleri ve deneyimlerini aktarabilecekleri kanallar açmaktadır. Görünürlük alanının böylesine çeşitlenmesi günümüz görsel kültürü içinde ötekine bakışı da etkilemektedir. Bu bağlamda metinde, Yüzümle Mutluyum Derneği’nin instagram hesabındaki...
Bu makale, İstanbul, Beykoz Karasu Mahallesi’nde yaşamlarını sürdüren refakatsiz Afgan göçmen çocukların hayatlarını sürdürme deneyimlerini tartışmaktadır. Makaleye kaynaklık eden veri, 2015 Temmuz - 2017 Ağustos arasında, Afgan göçmen... more
Bu makale, İstanbul, Beykoz Karasu Mahallesi’nde yaşamlarını sürdüren refakatsiz Afgan göçmen çocukların hayatlarını sürdürme deneyimlerini tartışmaktadır. Makaleye kaynaklık eden veri, 2015 Temmuz - 2017 Ağustos arasında, Afgan göçmen çocuklar ve Karasu Mahallesi’nin daha eski sakinleriyle yapılmış derinlemesine görüşmelerden oluşan, niteliksel bir araştırmanın sonuçlarına dayanmaktadır. Makale, kuramsal olarak “göçmen istekleri” yaklaşımını benimsemektedir. Göç çalışmaları alanında yeni bir yaklaşım olan “göçmen istekleri”, göçmenleri varılan ülke açısından bir entegrasyon sorunu olarak ele almak yerine, göç eden aktörleri göç deneyiminin aktif özneleri olarak görmeyi önerir. Bu çerçeveden bakan bu makale, Karasu Mahallesi’ndeki refakatsiz Afgan göçmen çocukları, öncelikle, göç etmeye karar veren aktif özneler olarak görmeyi önermektedir. İkinci olarak, Afgan göçmen çocukları göçle geldikleri mahallede uygun sosyal mesafeleri yakalayabilmek için pazarlık eden özneler olarak ele al...
Öz Bu çalışma, Füruzan'ın Gül Mevsimidir isimli uzun hikâyesinde yer alan nesne-lerin metin içinde oynadıkları rolleri tartışmaktadır. Füruzan'ın 1970'li yıllarda yazdığı bu hikâye, yaşlı ve zengin bir kadının odasında... more
Öz Bu çalışma, Füruzan'ın Gül Mevsimidir isimli uzun hikâyesinde yer alan nesne-lerin metin içinde oynadıkları rolleri tartışmaktadır. Füruzan'ın 1970'li yıllarda yazdığı bu hikâye, yaşlı ve zengin bir kadının odasında geçirdiği bir pazar gü-nünü anlatır. Hikâye serim, düğüm ve çözüm gibi bir güzergâh takip etmez. Yaşlı kadının hatırlamaları üzerine kurulduğundan, düzensiz bir akış halinde-dir. Yazar, bu akış içerisinde birçok nesneyi birer edebi karakter gibi hikâyenin kurgusuna dahil etmiştir. Eşyalar, hikâye kahramanın duygularının anlatımın-da, zaman ve mekân deneyimlerinin kurulmasında önemli roller oynamıştır. Öte yandan, erken cumhuriyet döneminden 1970'ler Türkiye'sine uzanan bir tarihsel çizgide zenginliğin sosyo-kültürel inşasına ilişkin ipuçları vermektedir-ler. Bu makale, hikâyede yer alan bazı eşyalara odaklanan dört bölümden oluşu-yor: kadın kahramanın odasındaki eşyalar, eşya benzeri bir mimari unsur olan merdivenler, aynalar ve şapkalar. Makale, b...
Sokaktaki her adimin, her yolculugun bir hikâyesi vardir. Yola cikanlarin binbir kelimeli hikâyeleri, bu dunyanin nasil farkli deneyimler icerdiginin de kaniti gibidir. Şehrin sokaklari, onlari adimlayanlar degistikce yeni anlamlar... more
Sokaktaki her adimin, her yolculugun bir hikâyesi vardir. Yola cikanlarin binbir kelimeli hikâyeleri, bu dunyanin nasil farkli deneyimler icerdiginin de kaniti gibidir. Şehrin sokaklari, onlari adimlayanlar degistikce yeni anlamlar kazanir. Kimileri icin karanlik ve belli bir zamandan sonra adim atilamaz olan bir sokak, baska birilerinin evidir meselâ; herkesin her saat yuruyebilecegi bir sokak, o sokaga her yolu dusenin ayni duygularla gecip gittigi bir yer degildir belki de. Beyoglu gibi... Bu calisma, Beyoglu’nun sokaklarini kendine mesken tutan iki metnin, Yusuf Atilgan’in Aylak Adam’inin [1959] ve Leyla Erbil’in Tuhaf Bir Kadin’inin [1989] ardindan giderek kadin ve erkegin sokakta olma/kalma/dolasma deneyimlerinin farkliligini tartismak derdindedir. 1960’larin Turkiyesi’nde Aylak Adam’in ‘rahatca’ gezindigi, ‘tuhaf kadin’ Nermin’in ise 1980’li yillarda ‘dustugu’ Beyoglu sokaklarinin bu farkli hikâyelerini dinleme niyetine ‘flâneur’ ve ‘flâneuse’ suretlerini tarihsel figurler ol...
The fountain of youth has not been found yet; the human''s dream of immortality maintains its current interest. The current rejuvenation endeavor of the humans reoccurs around a specific popular topic: “Anti-Aging”. This study... more
The fountain of youth has not been found yet; the human''s dream of immortality maintains its current interest. The current rejuvenation endeavor of the humans reoccurs around a specific popular topic: “Anti-Aging”. This study presents that recent anti-aging discourse includes certain perceptions and assumptions about living and keeping alive which are peculiar to late modern times and innocent-looking suggestions of this discourse determine the ideal borders of aging body. It argues that anti-aging discourse redefines the meaning of age, transforms the aging process into a performative sphere and reinterprets human temporality by narrating aging process with certain metaphors and represents the aging as a merely biological and controllable situation. To find out the peculiarity of the present war against aging, the author combines Foucauldian theory on “the power over life” and Sontag''s approach to “the metaphorical representation of illness”. Under the light of th...
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2020 yılının Mart ayında bir pandemiye dönüştüğünü (WHO, 2020) bildirdiği Kovid-19 hastalığı, salgın hastalıkların çok hızlı ilerleyen ve dönüşen ekonomik, politik, tıbbi olaylar olduğunu açıkça ortaya koydu.... more
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2020 yılının Mart ayında bir pandemiye dönüştüğünü (WHO, 2020) bildirdiği Kovid-19 hastalığı, salgın hastalıkların çok hızlı ilerleyen ve dönüşen ekonomik, politik, tıbbi olaylar olduğunu açıkça ortaya koydu. Yaşamakta olduğumuz pandemi, gün be gün yeni toplumsal meseleleri düğümleyip çözerek varlığını devam ettiriyor. Neredeyse tüm dünyada, 2020 Mart’ında ve takip eden bir iki ayda ülke sınırlarının kapatılması, karantina, insanlar arası mesafe alma ve hijyen önlemleri ile salgın kontrol altına alınmaya çalışıldı. Bu erken dönem önlemler, ilk bakışta, toplumsal eşitsizliklerle karakterize olan yaşamlarımızı dönüştürebilecek potansiyeli taşıyor gibi görünüyordu. Çünkü sürüp giden dünya sistemi, küreselleşme, tüketim, günlük yaşam ve alışkanlıklar kesintiye uğruyordu. Bruno Latour’un 2020 Mart ayında söylediği üzere küreselleşmenin ani sekteye uğrayışı belki bir devrim değildi ama sistemin piksel piksel çözülmesini beraberinde getiriyordu (2020). Yine Kovid-19...
Bu makale 2021 yazında Muğla’nın Köyceğiz ilçesinde çıkan orman yangınlarının sosyolojik olarak değerlendirilmesi hakkındadır. Makaleye kaynaklık eden veri, yangının söndürülmesinin hemen ardından niteliksel yöntemle yapılmış bir alan... more
Bu makale 2021 yazında Muğla’nın Köyceğiz ilçesinde çıkan orman yangınlarının sosyolojik olarak değerlendirilmesi hakkındadır. Makaleye kaynaklık eden veri, yangının söndürülmesinin hemen ardından niteliksel yöntemle yapılmış bir alan araştırmasına dayanmaktadır. Alan araştırması, Sandras Dağı’nda bulunan ve yangından etkilenen Köyceğiz’e bağlı köylere odaklanmıştır. Araştırmanın sonuçlarını tartışan bu makale kuramsal olarak, ormana toplumsal bir aktör olarak bakabilmeyi mümkün kılan Bruno Latour’un ve Donna Haraway’in perspektiflerinden beslenmektedir. Makalede, önce yangın, yangın alanında yapılan işler, yangından etkilenenler, ağaçların, insanların ve hayvanların durumu, medyanın yangını ele alma biçimi tartışılmaktadır. Ardından yapılan alan araştırmasının sonuçlarına başvurularak yangının arka planına ilişkin üç konu ele alınmaktadır. Bunlar birincisi, bölgede yazın çok sıcak geçmiş olmasıdır. Bu yüzden 2021 Köyceğiz orman yangınları, küresel iklim krizi sonucunda çıkan günümüz orman yangınları silsilesinin bir parçasıdır. İkincisi, orman ve insan arasındaki ilişkiler dönüşmektedir. Özellikle orman köylülerinin yaşam biçimi değişmektedir, keçi sürüleri azalmaktadır, kırsal yoksulluk arttıkça köylüler işçileşmektedir. Bu dönüşüm, ormanın bakımının aksamasına neden olduğu için yeni yangınların çıkması ihtimalini arttırmaktadır. Son olarak, neoliberal politikalarla biçimlenen bir işletme olarak orman düşüncesi, ormandan kar elde etme hırsı, ormandan yeni yerleşim alanları açılması, saldırgan madencilik gibi ilişkiler aracılığıyla ormansızlaşmaya neden olmaktadır. Bu durum yangının etkilerini ekososyal bir kriz olarak derinleştirmektedir.
Bu metinde, yüzü sakatlık, hastalık veya iz nedeniyle farklı olan kişilerin görsel temsillerinin üretilmesi hakkında bir tartışma yürütülmektedir. Çalışmanın kuramsal temelini yüze bakmanın toplumsal kuruluşu oluşturmaktadır. Yüz,... more
Bu metinde, yüzü sakatlık, hastalık veya iz nedeniyle farklı olan kişilerin görsel temsillerinin üretilmesi hakkında bir tartışma yürütülmektedir. Çalışmanın kuramsal temelini yüze bakmanın toplumsal kuruluşu oluşturmaktadır. Yüz, toplumsal ve kültürel atıflar dünyasının devamlılığı içinde görülür ve anlam kazanır. Yüzü farklı olan kişi, mevcut görme rejiminin bağlı olduğu sosyal ve kültürel semboller sisteminden kopar, iletişim kabiliyeti azalır ve toplumsal olarak dışlanır.
Bu makale 2021 yazında Muğla’nın Köyceğiz ilçesinde çıkan orman yangınlarının sosyolojik olarak değerlendirilmesi hakkındadır. Makaleye kaynaklık eden veri, yangının söndürülmesinin hemen ardından niteliksel yöntemle yapılmış bir alan... more
Bu makale 2021 yazında Muğla’nın Köyceğiz ilçesinde çıkan orman yangınlarının sosyolojik olarak değerlendirilmesi hakkındadır. Makaleye kaynaklık eden veri, yangının söndürülmesinin hemen ardından niteliksel yöntemle yapılmış bir alan araştırmasına dayanmaktadır. Alan araştırması, Sandras Dağı’nda bulunan ve yangından etkilenen Köyceğiz’e bağlı köylere odaklanmıştır. Araştırmanın sonuçlarını tartışan bu makale kuramsal olarak, ormana toplumsal bir aktör olarak bakabilmeyi mümkün kılan Bruno Latour’un ve Donna Haraway’in perspektiflerinden beslenmektedir. Makalede, önce yangın, yangın alanında yapılan işler, yangından etkilenenler, ağaçların, insanların ve hayvanların durumu, medyanın yangını ele alma biçimi tartışılmaktadır. Ardından yapılan alan araştırmasının sonuçlarına başvurularak yangının arka planına ilişkin üç konu ele alınmaktadır. Bunlar birincisi, bölgede yazın çok sıcak geçmiş olmasıdır. Bu yüzden 2021 Köyceğiz orman yangınları, küresel iklim krizi sonucunda çıkan günümüz orman yangınları silsilesinin bir parçasıdır. İkincisi, orman ve insan arasındaki ilişkiler dönüşmektedir. Özellikle orman köylülerinin yaşam biçimi değişmektedir, keçi sürüleri azalmaktadır, kırsal yoksulluk arttıkça köylüler işçileşmektedir. Bu dönüşüm, ormanın bakımının aksamasına neden olduğu için yeni yangınların çıkması ihtimalini arttırmaktadır. Son olarak, neoliberal politikalarla biçimlenen bir işletme olarak orman düşüncesi, ormandan kar elde etme hırsı, ormandan yeni yerleşim alanları açılması, saldırgan madencilik gibi ilişkiler aracılığıyla ormansızlaşmaya neden olmaktadır. Bu durum yangının etkilerini ekososyal bir kriz olarak derinleştirmektedir.
Bu yazıda, ilk olarak, uzun süredir tıbbın anlatım diline sıkışıp, yaşamdan uzaklaşan hastalıkların, edebiyatın imkânları sayesinde tekrar yaşama döndürülebileceği fikrini öne sürüyorum. Bu düşünceyi, Peride Celal’in 1970’li yılların... more
Bu yazıda, ilk olarak, uzun süredir tıbbın anlatım diline sıkışıp, yaşamdan uzaklaşan hastalıkların, edebiyatın imkânları sayesinde tekrar yaşama döndürülebileceği fikrini öne sürüyorum. Bu düşünceyi, Peride Celal’in 1970’li yılların sonunda yazdığı Üç Yirmidört Saat romanında takip ediyorum. Edebiyat metinleri tıbbi raporların, tıbbi görüntüleme tekniklerinin ya da tıp kitaplarının yapamayacağı şeyleri yapabilirler. Bir hastalığın etrafındaki insani deneyimi, bedeni, hafızayı, kimliği, sınıfı, kişisel ve toplumsal tarihi anlatabilirler. Hastalığı, tarihsel, mekânsal, kişisel ve duygusal bir ilişkiler ağının içine yerleştirebilirler. Peride Celal, baştan sona bir hastane odasında geçen romanında, yaşlı bir kadının hastalığını, üç kadının kendi aralarında kurdukları ilişkiler ağının ortasına yerleştirir. Hasta kadının tüm hayatını, sınıfsal aidiyetini, öfkesini ve özlemini hastalıkla birlikte anlatır. İkinci olarak ise edebiyat metinlerinin hastalığın yol açtığı acıyı anlatmada ve di...
Sokaktaki her adimin, her yolculugun bir hikâyesi vardir. Yola cikanlarin binbir kelimeli hikâyeleri, bu dunyanin nasil farkli deneyimler icerdiginin de kaniti gibidir. Şehrin sokaklari, onlari adimlayanlar degistikce yeni anlamlar... more
Sokaktaki her adimin, her yolculugun bir hikâyesi vardir. Yola cikanlarin binbir kelimeli hikâyeleri, bu dunyanin nasil farkli deneyimler icerdiginin de kaniti gibidir. Şehrin sokaklari, onlari adimlayanlar degistikce yeni anlamlar kazanir. Kimileri icin karanlik ve belli bir zamandan sonra adim atilamaz olan bir sokak, baska birilerinin evidir meselâ; herkesin her saat yuruyebilecegi bir sokak, o sokaga her yolu dusenin ayni duygularla gecip gittigi bir yer degildir belki de. Beyoglu gibi... Bu calisma, Beyoglu’nun sokaklarini kendine mesken tutan iki metnin, Yusuf Atilgan’in Aylak Adam’inin [1959] ve Leyla Erbil’in Tuhaf Bir Kadin’inin [1989] ardindan giderek kadin ve erkegin sokakta olma/kalma/dolasma deneyimlerinin farkliligini tartismak derdindedir. 1960’larin Turkiyesi’nde Aylak Adam’in ‘rahatca’ gezindigi, ‘tuhaf kadin’ Nermin’in ise 1980’li yillarda ‘dustugu’ Beyoglu sokaklarinin bu farkli hikâyelerini dinleme niyetine ‘flâneur’ ve ‘flâneuse’ suretlerini tarihsel figurler ol...
Bu makale, yeni tibbi teknolojilerin degistirdigi canlilik oruntulerini, Donna Haraway’in dusuncesi isiginda tartismaktadir. Guncel tibbi teknolojiler sonucunda insan bedeninin sinirlari acilmaktadir. Buna bagli olarak, insana ozgu... more
Bu makale, yeni tibbi teknolojilerin degistirdigi canlilik oruntulerini, Donna Haraway’in dusuncesi isiginda tartismaktadir. Guncel tibbi teknolojiler sonucunda insan bedeninin sinirlari acilmaktadir. Buna bagli olarak, insana ozgu canlilik, baska turde seylerle bulusmaktadir. Boylece, derisi ile cevrelenmis ve turune hapsolmus bir bedenin kendisi de dusuncesi de ortadan kalkmaktadir. Bu yazida, Haraway’in bir ideoloji olarak biyoloji fikrine dayanarak, kadinlar acisindan sinirlari belli bir bedenden kurtulmanin, o beden sayesinde isleyen ataerkil iliskileri kendiliginden cozmeyecegini one suruyorum. Ote yandan, Haraway’in siborg figurunu feminist bir beden politikasinin yurutucu oznesi olarak nasil kavramsallastirdigini tartisiyorum. Siborg, bir butun etmeyen ama iliski kurabilen bedeniyle, insani diger insanlara, hayvanlara, bitkilere, makinalara ve teknolojik seylere dogru genisletebilir. Bu haraketliligiyle, kadinlara ozgu verili bir doga ve biyoloji fikrini gecersiz kilma gucun...
Bu yazida, ilk olarak, uzun suredir tibbin anlatim diline sikisip, yasamdan uzaklasan hastaliklarin, edebiyatin imkânlari sayesinde tekrar yasama dondurulebilecegi fikrini one suruyorum. Bu dusunceyi, Peride Celal’in 1970’li yillarin... more
Bu yazida, ilk olarak, uzun suredir tibbin anlatim diline sikisip, yasamdan uzaklasan hastaliklarin, edebiyatin imkânlari sayesinde tekrar yasama dondurulebilecegi fikrini one suruyorum. Bu dusunceyi, Peride Celal’in 1970’li yillarin sonunda yazdigi Uc Yirmidort Saat romaninda takip ediyorum. Edebiyat metinleri tibbi raporlarin, tibbi goruntuleme tekniklerinin ya da tip kitaplarinin yapamayacagi seyleri yapabilirler. Bir hastaligin etrafindaki insani deneyimi, bedeni, hafizayi, kimligi, sinifi, kisisel ve toplumsal tarihi anlatabilirler. Hastaligi, tarihsel, mekânsal, kisisel ve duygusal bir iliskiler aginin icine yerlestirebilirler. Peride Celal, bastan sona bir hastane odasinda gecen romaninda, yasli bir kadinin hastaligini, uc kadinin kendi aralarinda kurduklari iliskiler aginin ortasina yerlestirir. Hasta kadinin tum hayatini, sinifsal aidiyetini, ofkesini ve ozlemini hastalikla birlikte anlatir. Ikinci olarak ise edebiyat metinlerinin hastaligin yol actigi aciyi anlatmada ve di...
2020 yılında ortaya çıkan Kovid-19 pandemisi, dünyanın uzun salgın hastalıklar tarihinde yeni bir safhaya geçmesine yol açmıştır. Kovid-19 pandemisi, tarihteki diğer salgınlar gibi dezavantajlı olan grupların yaşamlarını daha olumsuz... more
2020 yılında ortaya çıkan Kovid-19 pandemisi, dünyanın uzun salgın hastalıklar tarihinde yeni bir safhaya geçmesine yol açmıştır. Kovid-19 pandemisi, tarihteki diğer salgınlar gibi dezavantajlı olan grupların yaşamlarını daha olumsuz etkilemiştir. Bu makale, İstanbul’daki refakatsiz Afgan göçmen çocuklar ve kayıtdışı yetişkin Afgan göçmenlerin pandemi sürecinde daha fazla zorlaşan hayatları üzerine bir tartışma yürütmektedir. Makaleye kaynaklık eden veri İstanbul’da bulunan refakatsiz Afgan göçmen çocuklar ve kayıtdışı yetişkin erkek Afgan göçmenler üzerine beş yıldır (2015’ten 2020’e kadar) yürütülen boylamsal bir niteliksel araştırmaya dayanmaktadır. Makale, pandemi başlamadan önce de bu grubun hayati sağlık sorunlarıyla başa çıkmaya çalıştığını, göç sürecine ilişkin üç aşamayı ele alarak ortaya koymaktadır. Afganistan’daki sağlık sisteminin yetersizlikleri ve göç yolculuğunda ortaya çıkan yaralanmalar göçmenler için önemli sağlık sorunlarına yol açmaktadır. İstanbul’da özellikle ...
Öz 2020 yılında ortaya çıkan Kovid-19 pandemisi, dünyanın uzun salgın hastalıklar tarihinde yeni bir safhaya geçmesine yol açmıştır. Kovid-19 pandemisi, tarihteki diğer salgınlar gibi dezavantajlı olan grupların yaşamlarını daha olumsuz... more
Öz 2020 yılında ortaya çıkan Kovid-19 pandemisi, dünyanın uzun salgın hastalıklar tarihinde yeni bir safhaya geçmesine yol açmıştır. Kovid-19 pandemisi, tarihteki diğer salgınlar gibi dezavantajlı olan grupların yaşamlarını daha olumsuz etkilemiştir. Bu makale, İstanbul'daki refakatsiz Afgan göçmen çocuklar ve kayıtdışı yetişkin Afgan göçmenlerin pandemi sürecinde daha fazla zorlaşan hayatları üzerine bir tartışma yürütmektedir. Makaleye kaynaklık eden veri İstanbul'da bulunan refakatsiz Afgan göçmen çocuklar ve kayıtdışı yetişkin erkek Afgan göçmenler üzerine beş yıldır (2015'ten 2020'e kadar) yürütülen boylamsal bir niteliksel araştırmaya dayanmaktadır. Makale, pandemi başlamadan önce de bu grubun hayati sağlık sorunlarıyla başa çıkmaya çalıştığını, göç sürecine ilişkin üç aşamayı ele alarak ortaya koymaktadır. Afganistan'daki sağlık sisteminin yetersizlikleri ve göç yolculuğunda ortaya çıkan yaralanmalar göçmenler için önemli sağlık sorunlarına yol açmaktadır. İstanbul'da özellikle ağır çalışma koşullarından kaynaklanan sağlık sorunları ve sağlık hizmetlerine erişimlerinin olmaması göçmenler için ölümcül sağlık sorunları yaratmaktadır. Kovid-19 pandemisi, Afgan göçmenlere yönelik sömürüyü, toplumsal eşitsizlikleri ve toplumsal dışlanmayı derinleştiren bir etki yaratmıştır. ABSTRACT IN ENGLISH "Pandemic Transformed the Existing Problems": Undocumented Afghan Immigrants in Istanbul, Health, Disease and Kovid-19 Pandemic The Covid-19 pandemic, which emerged in 2020, opened a new phase in the world's long history of the epidemics. The Covid-19 pandemic has affected the lives of disadvantaged groups more negatively than other outbreaks in history. This article discusses the unaccompanied Afghan migrant minors and undocumented adult male Afghan migrants in Istanbul, whose lives have become more problematic during the days of pandemic. The source of the article is based on a longitudinal qualitative study on unaccompanied Afghan migrant minors and undocumented adult male Afghan migrants in Istanbul for five years (from 2015 to 2020). This article argues that before the start of the pandemic, this group has long tried to deal with vital health issues by addressing three stages of migration process. The inadequacies of the health system in Afghanistan and the injuries that occur during the migration journey cause important health problems for migrants. Health problems and lack of access to health services, especially from heavy working conditions in Istanbul, create fatal health problems for migrants. The
'nde yaşamlarını sürdüren refakatsiz Afgan göçmen çocukların hayatlarını sürdürme deneyimlerini tartışmaktadır. Makaleye kaynaklık eden veri, 2015 Temmuz-2017 Ağustos arasında, Afgan göçmen çocuklar ve Karasu Mahallesi'nin daha eski... more
'nde yaşamlarını sürdüren refakatsiz Afgan göçmen çocukların hayatlarını sürdürme deneyimlerini tartışmaktadır. Makaleye kaynaklık eden veri, 2015 Temmuz-2017 Ağustos arasında, Afgan göçmen çocuklar ve Karasu Mahallesi'nin daha eski sakinleriyle yapılmış derinlemesine görüşmelerden oluşan, niteliksel bir araştırmanın sonuçlarına dayanmaktadır. Makale, kuramsal olarak "göçmen istekleri" yaklaşımını benimsemektedir. Göç çalışmaları alanında yeni bir yaklaşım olan "göçmen istekleri", göçmenleri varılan ülke açısından bir entegrasyon sorunu olarak ele almak yerine, göç eden aktörleri göç deneyiminin aktif özneleri olarak görmeyi önerir. Bu çerçeveden bakan bu makale, Karasu Mahallesi'ndeki refakatsiz Afgan göçmen çocukları, öncelikle, göç etmeye karar veren aktif özneler olarak görmeyi önermektedir. İkinci olarak, Afgan göçmen çocukları göçle geldikleri mahallede uygun sosyal mesafeleri yakalayabilmek için pazarlık eden özneler olarak ele almaktadır. Son bölümde ise, göçmen çocuk işçiler olarak sömürülen bu çocukların, dahil oldukları emek pazarında hayatta kalabilmek için stratejiler geliştiren özneler olduklarını ortaya koymaktadır. Anahtar Terimler refakatsiz göçmen çocuklar, Göçmen İstekleri Yaklaşımı, Afganistan'dan Türkiye'ye göç, zorunlu göç, göçmenlerin hayatta kalma stratejileri.
In his theory of “biopolitics”, Foucault argued that, with the rise of modernity, biological processes of humans fall into calculations of power machine. In order to produce docile bodies which are subservient to capitalist mode of... more
In his theory of “biopolitics”, Foucault argued that, with the rise of modernity, biological processes of humans fall into calculations of power machine. In order to produce docile bodies which are subservient to capitalist mode of production and lifestyle, the state power exercises its control over life itself. A post-Foucauldian theoretician, Giorgio Agamben, opens a new path by analyzing concentration camps in the twentieth century through the lens of the Ancient Greek notions of “zoē” and “bios”. While “bios” refers to good, humanely life, “zoē” is the human life in its biological essence. By introducing the concept of “zoē” into the theory of “biopolitics”, Agamben discusses the value of concentration camp victims’ lives. In the light of this theoretical approach, this essay discusses the case of undocumented and unaccompanied Afghan minors in Istanbul. These children, aged from nine to seventeen, escaped from conflicts in Afghanistan to Turkey, often travelling alone and searching for jobs in order to keep living. They migrated with the hope of having good lives. However, insecure and inhumane working conditions imprisoned them in a “zoē”, lacking schooling, health services and proper nurturance. Based on qualitative field studies conducted in a neighborhood in Istanbul in 2015 and 2017, this essay discusses how Afghan children try to survive these poor conditions.