Skip to main content
Banu Güzelderen

    Banu Güzelderen

    The multi-layered cultural structure of the Mamluk Kipchak area can be seen in the language of the period. The linguistic evolution of the Turkmens and Kipchaks, the initial settlers of the region, is documented in contemporary grammars... more
    The multi-layered cultural structure of the Mamluk Kipchak area can be seen in the language of the period. The linguistic evolution of the Turkmens and Kipchaks, the initial settlers of the region, is documented in contemporary grammars and dictionaries. The language of the Eastern Turks also became incorporated as their numbers in the region gradually increased. This study investigates the vocabulary used in al-Qavânîn al-Kulliyya li-Ẓabṭ al-Luġat at-Turkiyya, one of the grammars of the period. The first stage of the study was to identify words with the same meanings and equivalent pairs that may be indicators of how the dialect of the period has changed. The status of the words which were considered to be indicators of the dialectal differences between the historical text, and that of the Turkic languages of contemporary Oghuz and Kipchak groups, was then analysed. Results indicate that 37.03% of the fifty-eight words analysed in this study still exist in contemporary Oghuz, while 25.93% are still present, and even have the same meaning, in contemporary Kipchak. The rate of equivalent pairs identified in this historical text was 37.03%.
    Names symbolize an individual’s identity, highlighting their unique attributes and repre- senting their religious and cultural background. Names often serve as initial indicators of individuals’ cultural identities and beliefs. In the... more
    Names symbolize an individual’s identity, highlighting their unique attributes and repre- senting their religious and cultural background. Names often serve as initial indicators of individuals’ cultural identities and beliefs. In the context of interfaith marriages, the names given to children can offer symbolic insights; however, a comprehensive exploration of the religious, national, and cultural factors underlying such naming choices is required. In many cases, the social environment of inter- faith couples exerts pressure on the couple to choose a name aligning with their religion and identity, whether willingly or unwillingly. Antalya, a Turkish province that initially attracted a substantial Slavic population for tourism but subsequently witnessed a significant influx of permanent residents due to the ample employment prospects in the tourism sector, is notably distinguished by its increased Slavic demographic relative to other Turkish urban centers. In this context, Antalya garners notice because of the prevalence of interfaith marriages. This study investigates the preferences of Orthodox (Slavic) and Muslim (Turkish) couples within the region in terms of how they name their children and the factors influencing their preferences. This study systematically gathers and assesses the factors influencing the naming choices of children of these interfaith couples, particularly their correlation with religiosity. To accomplish this, a semi-structured interview prepared by the researchers was employed for data collection, and the data were subsequently analyzed using document analysis.
    Eski Türk inancında kamların (şamanların) işlevlerinin zaman içinde farklı dinlere bağlı olarak değişime uğraması tarihî metinler aracılığıyla izlenebilmektedir. Özellikle ilk dönem İslami metinlerde tespit edilen kam ve işlevlerine ait... more
    Eski Türk inancında kamların (şamanların) işlevlerinin zaman içinde farklı dinlere bağlı olarak değişime uğraması tarihî metinler aracılığıyla izlenebilmektedir. Özellikle ilk dönem İslami metinlerde tespit edilen kam ve işlevlerine ait adlandırmalar bu işlevlerin sınırlarının nasıl çizildiğine ilişkin bilgi vermektedir. Bu doğrultuda, İslam dinini benimseyen Türklerin hayatında kamın işlevlerinin birbirinden ayrılarak yaşamını sürdürmesi yakın zamana kadar metinler aracılığıyla gözlemlenebilmektedir. Bu çalışmada araştırmacılar tarafından te- melde "din adamı / göklere yolculuk / dinsel ayin yönetme işlevi", "büyü / tedavi amaçlı büyü / hekimlik işlevi" ve "kehanet" çerçevesinde toplanan kamın işlevlerinin İslamiyet'in benimsendiği ilk dönemdeki Türkçe metin- lere nasıl yansıdığının üzerinde durulmuştur. Bu işlevlere ait adlandırmaların tarihî metinlerde tespit edilen ilk örneklerinden itibaren sınırları çizilmeye çalışılmıştır. İlgili söz varlığının hangi anlamlara geldiği ve kamın hangi işlevlerine işaret edecek biçimde kullanıldığının üzerinde durulmuştur. Çalışmada ilk önce din adamı işlevine ait adlandırmalar ele alınmıştır. Kamın din adamı işlevi ile dinsel ayin yönetme, bu ayin sırasında gök- lere yolculuk, ruhlara rehberlik etme işlevlerine sahip olması anlatılmak istenmektedir. Taranan metinlerdeki kam adlandırmalarının eski Türk inancındaki gibi bütün işlevleriyle bir kam çerçevesini sunmadığı elde edilen verilerden yola çıkılarak tespit edilmiştir. Zamanla İslami çevrede bu işlevin dervişler, âşıklar, şeyhler ve veliler biçiminde farklı bir form ile varlığına devam ettiği görülmektedir. Kam sözcüğüyse eski Türk inancını doğrudan çağrıştıracak olan din adamı işlevinden uzaklaşmış, sözü edilen diğer işlevlerle sınırlı tutularak bir süre varlığını korumuştur. Bunun yerine gerektiği durumlarda kamın çeşitli görsel ögelerine ilişkin adlandırmaların veya başlı başına hekim, kâhin, büyücü olarak tanımlanmasını sağlayan adlandırmaların tercih edildiği görülmüştür. Ka- mın bir diğer işlevi olan büyü / tedavi amaçlı büyü / hekimlik işlevinin İslami karaktere bürünerek ocaklar, emçiler, otaçılar, hocalar, kırık-çıkıkçılar biçiminde varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Anadolu'da Türkmen babalarının olağanüstü işler yapmalarının keramet sahibi olmaları ile açıklanması da Sünnî İslam'ın yasaklarına karşı büyü ve sihrin biçim değiştirmesi olarak düşünülebilir. Bunun yanında kam ve kamlığa ilişkin temel söz varlığının hekimlik işlevine yönelen anlamlar kazandığı da görülmektedir. Kamın kehanet işlevi, İslamiyet'le birlikte velilikle ilişkilendirilerek yaşatılmıştır. Henüz ilk İslami metinlerde bu işlevlerin İslamiyet'ten uzak oluşları nedeniyle ayrışmaya başladığı görülmüştür. Dine aykırı bulunsa da halk arasında yaygın olarak süren ve bir alışkanlık hâline dönüşen uygulamaları ifade etmek, dönemin müellifleri için de büyük bir dikkat ve incelikli bir yaklaşımı gerektirmiştir. İslami metinlerde sözcüğün "din adamı" anlamı ancak "eski Türk inancının din adamı"nı ifade etmek için kullanılmıştır. Çalışmada incelenen metinlerden yalnızca birinde tespit edilen bu tek örneğinse kâhinlik vurgusuyla sunularak dinsel işlevinden çıkarılmaya çalışıldığı görülmüştür.
    Söz varlığı Kur'an'ın Türkçeye ilk çevirilerinden biri olduğu bilinen Türk ve İslam Eserleri Müzesi 73 (TİEM 73) numaralı nüsha, ileri tarihte istinsah edilen bir nüshadır. Metnin Karahanlı Türkçesi dönemine ait olduğu düşünülmektedir.... more
    Söz varlığı Kur'an'ın Türkçeye ilk çevirilerinden biri olduğu bilinen Türk ve İslam Eserleri Müzesi 73 (TİEM 73) numaralı nüsha, ileri tarihte istinsah edilen bir nüshadır. Metnin Karahanlı Türkçesi dönemine ait olduğu düşünülmektedir. Yalnızca Karahanlı Türkçesinin değil bütün Türk kültürü ve dil tarihinin en önemli eserlerinden biri olan Dîvânu Lugâti't-Türk, içerdiği lehçe bilgisi kayıtlarıyla da öne çıkmaktadır. Bu çalışmada orijinal nüshasının Karahanlı Türkçesine ait olduğu düşünülen TİEM 73 metninin söz varlığının 11. yüzyıla ait lehçe bilgisi verilerine göre değerlendirmesi yapılmıştır. Çalışmada ilk önce Dîvânu Lugâti't-Türk'teki verilere göre TİEM 73'te lehçe özelliği gösteren söz varlığı ortaya konmuştur. Daha sonra lehçe özelliği gösteren söz varlığının bu lehçelere ait olmayan kullanımları tespit edilerek dikkatlere sunulmuştur. Toplamda 75 sözcük incelemeye konu edilmiştir. Buna göre Oğuz Türkçesi özelliği gösteren söz varlığı, diğer lehçelere göre çok daha yüksek bir orandadır. Bununla birlikte lehçe farklılığı taşıdığı Dîvânu Lugâti't-Türk'te belirtilen ancak TİEM 73'te lehçeye bağlı özelliğin dışında kullanılan sözcüklerde de Oğuz Türkçesi öne çıkmaktadır. Burada Dîvânu Lugâti't-Türk metninde Oğuzlara ait söz varlığının diğer lehçelere oranla çok daha fazla oluşunun da etkisi olduğu düşünülmelidir.
    Research Interests:
    Dilde birleşik yapılı fiiller, geçmiş, gelecek ve yaşanmakta olan ana ilişkin daha ayrıntılı ifade etme ihtiyacı ile ortaya çıkmıştır. er->>i-, bol->ol-, tur->dur- gibi cevherî fiillerin zaman, görünüş ve kip ekleriyle genişletilmesiyle... more
    Dilde birleşik yapılı fiiller, geçmiş, gelecek ve yaşanmakta olan ana ilişkin daha ayrıntılı ifade etme ihtiyacı ile ortaya çıkmıştır. er->>i-, bol->ol-, tur->dur- gibi cevherî fiillerin zaman, görünüş ve kip ekleriyle genişletilmesiyle kurulan birleşik yapılı fiillerin zaman ve görünüş anlatımları bakımından daha da zengin biçimine geleneksel olarak katmerli birleşik yapılı fiil adı verilmektedir. Son yıllarda birleşik fiil yapısına ilişkin geleneksel adlandırmaların ve değerlendirmelerin yeniden gözden geçirildiği, geleneksel olanın sınırlı yönlerinin ortaya konup giderilmesi için çok çeşitli öneriler getirildiği görülmektedir. Bu çalışmada ilk önce bu tartışmalara ve önerilere yer verilmiştir. Daha sonra tarihî Türk dili metinlerinde birden çok er- >>i- cevherî fiiliyle kurulu katmerli birleşik yapıdaki fiillerin örnekleri dikkatlere sunulmuştur. Tespit edilen örnekler Eski Uygur Türkçesi, Karahanlı Türkçesi, Harezm, Altın Ordu ve Kıpçak sahası metinlerini de içermekle beraber ekseriyetle Eski Anadolu Türkçesi ve erken Osmanlı Türkçesi metinlerine aittir. Örnekleri kimi zaman üç ve kimi zamansa dört cevherî fiille kurulu yapılar oluşturmaktadır. Kıpçak, Eski Anadolu Türkçesi ve erken Osmanlı Türkçesi metinlerinde er->>i- cevherî fiilinin kullanımdan düştüğü bazı örneklerde -mıssa, -misse, -mısa, -mise biçiminde eklerle kurulu birleşik yapılı fiil örnekleri görülebilmektedir. Çalışmada dikkati çeken bir diğer yön, katmerli birleşik yapıdaki fiillerin sıklıkla çeviri eserlerde tanıklanmasıdır. Bu durum, çeviri metinlerde dilsel yapılara bire bir karşılık bulma çabasının ancak böyle karmaşık bir yapıyla mümkün olabildiğini ve bu yolla anlamın korunduğunu gösteriyor olabilir. Ayrıca özellikle dinî çevirilerde katmerli birleşik yapıda fiil tercihi ile anlamın eksiksiz karşılanması için, dilin daha ayrıntılı ifade edebilme kapasitesinden yararlanıldığı da söylenebilir.
    XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu topraklarında eser vermeye başlayan Türklerin bu ilk dönem metinlerinde gözlemlendiğine göre yazı dilinde bir birlik bulunmamaktadır. Bir yazı dili olarak Osmanlı Türkçesinin doğuşuna kadar yazı dilinde... more
    XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu topraklarında eser vermeye başlayan Türklerin bu ilk dönem metinlerinde gözlemlendiğine göre yazı dilinde bir birlik bulunmamaktadır. Bir yazı dili olarak Osmanlı Türkçesinin doğuşuna kadar yazı dilinde çeşitli ağızlara ait özelliklerin bulunması doğal kabul edilmektedir.
    Bu çalışmada bugün Türkiye Türkçesi ağızlarında varlığını sürdüren, standartlaşmamış dil ögelerinden olan -IcI gelecek zaman ekinin Eski Anadolu Türkçesine ait bir Kur’an çevirisi olan Türk İslam Eserleri Müzesi 40 numarada (TİEM 40) kayıtlı Kur’an çevirisindeki örnekleri değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla ilk önce ekin kökeni ve Türkiye Türkçesi ağızlarındaki durumu hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra ağızlarda gelecek zaman eki olarak varlığını sürdürdüğü düşünülen ekin tarihî dönemdeki tanıkları dikkatlere sunulmuştur.
    İran’ın Esterâbâd şehrinde doğan Bedrüddîn Muhammed b. Abdillâh Hilâlî (ö. 1529-30), Çağatay Türklerinden olmasından dolayı Çağatâyî nisbesiyle meşhur olmuş ve Alî Şîr Nevâyî’nin himayesi ile Sultan Hüseyn-i Baykara’ya musahiplik... more
    İran’ın Esterâbâd şehrinde doğan Bedrüddîn Muhammed b. Abdillâh Hilâlî (ö. 1529-30), Çağatay Türklerinden olmasından dolayı Çağatâyî nisbesiyle meşhur olmuş ve Alî Şîr Nevâyî’nin himayesi ile Sultan Hüseyn-i Baykara’ya musahiplik yapmıştır. Türk asıllı olmasına rağmen eserlerini Farsça kaleme alan Hilâlî-i Çağatâyî’nin Farsça Dîvân’ı ile birlikte Şâh u Dervîş, Sıfâtü’l-Âşıkîn ve Leylâ vü Mecnûn adlı üç mesnevisi günümüze ulaşmıştır. E. R. Rustamov, şairin Çağatay Türkçesiyle yazdığı Bahr-ı Tavîl’inden ilk defa bahsederek Hilâlî’nin kendi anadiliyle de eser verdiğini ortaya koymuştur. Bahr-ı Tavîl, şairin elde mevcut bulunan tek Türkçe eseri olması bakımından oldukça önemlidir. Bu makalede Türk edebiyatında bahr-ı tavîl türü ile ilgili bilgiler verildikten sonra Hilâlî-i Çağatâyî’nin hayatı ve eserlerine yer verilmiş; makalenin sonunda Bahr-ı Tavîl’in dil özellikleri ve çeviri yazılı metni sunulmuştur.
    Dinî inançlar, inananlara beraberinde kendi kültürel birikimlerini de taşırlar. Her bir dinin kültürel dünyası, o dine inananların inanç tarihinin dışında dil, kültür ve edebiyat tarihlerini de etkiler ve zenginleştirir. Türkler,... more
    Dinî inançlar, inananlara beraberinde kendi kültürel birikimlerini de taşırlar. Her bir dinin kültürel dünyası, o dine inananların inanç tarihinin dışında dil, kültür ve edebiyat tarihlerini de etkiler ve zenginleştirir. Türkler, İslamiyet'i benimsedikten sonra, Kur'an'ı Türkçeye çevirme işine girişirler. Doğu Türkçesine ait bu ilk çevirilerden elimizde TİEM 73, Rylands, Anonim Tefsir (Orta Asya Tefsiri), Hekimoğlu, Özbekistan (Taşkent), Meşhed Âstân-ı Kuds-i Razavî Kütüphanesi 293, 1007 ve 2229 numaralarda kayıtlı nüshalar bulunmaktadır. Bu ilk çevirilerin din terminolojisinin Türk diline aktarımının üstesinden gelerek Türk dilinde daha önce tanıklanmayan sözcükleri de içeren, zengin bir söz varlığıyla dili geliştirdikleri görülmektedir. Doğu Türkçesi ilk Kur'an çevirilerinde fiillerin yapım ve çekim morfolojisi bakımından incelenmesinden elde edilen sonuçlar, bu eserlerin, tarihî Türk dili grameri bakımından da önemli olduğuna işaret etmektedir. TİEM 73, Rylands, Anonim Tefsir, Hekimoğlu ve Özbekistan nüshaları üzerinde hazırlanan bu çalışmada Doğu Türkçesi ilk Kur'an çevirilerindeki fiillerden elde edilen sonuçlar ile Karahanlı ve Harezm Türkçesi fiil gramerleri karşılaştırılmıştır. Özellikle çekim morfolojisine ilişkin elde edilen bilgilerle Karahanlı ve Harezm Türkçesi dönemlerine ait olduğu düşünülen Kur'an çevirilerinin tarihlendirilmesine katkılar sağlanması amaçlanmaktadır.
    Öz Özel adlar, dil biliminin çalışma alanlarından ad biliminin (onomastics) inceleme alanına girer. Özel adlar konusunda kişi adlarından sonra en çok ilgi çeken çalışma alanını yer ad bilimi (toponymy) oluşturur. Türkiye'de yer ad bilimi... more
    Öz Özel adlar, dil biliminin çalışma alanlarından ad biliminin (onomastics) inceleme alanına girer. Özel adlar konusunda kişi adlarından sonra en çok ilgi çeken çalışma alanını yer ad bilimi (toponymy) oluşturur. Türkiye'de yer ad bilimi çalışmaları, boy adlarıyla kurulu yer adlarının incelenmesi (~etnotoponim) ile başlamıştır. Bununla beraber, yer adlarının yalnızca boy adları ile değil, aynı zamanda halk bilimi, tarih, arkeoloji, coğrafya, sosyoloji, antropoloji, jeoloji vb. alanlarla da ilgisi bulunmaktadır. Bu çalışmada Konya'ya bağlı Seydişehir ilçesindeki köy adları üzerinde durulmuştur. Seydişehir köy adlarının üzerinde yapılan inceleme ve değerlendirmeler sonucunda, oldukça eski bir yerleşim yeri olan bölgede eski uygarlıklara bağlı adlandırmalar dikkati çekmiştir. Bölgenin, Türk kültüründe önemli bir yeri bulunan renklere bağlı adlandırmalar açısından da oldukça zengin veriler sunduğu gözlenmiştir. Çalışmada ilk önce Seydişehir'in tarihi ve köy adları hakkında kısa bilgiler verilmiş, daha sonra ilçedeki köy adları köken, yapı ve anlam bakımından sınıflandırılmıştır. • Anahtar Kelimeler Konya, Seydişehir, yer ad bilimi, köken bilgisi, anlam bilimi. • Abstract Study of proper names is categorized under Onomastics, a sub-branch of Linguistics. Toponymy studies are the second most popular research area in the field of onomastics, after person names. Toponymic studies have started with ethno-toponymic studies, that explores the places named after kin names, in Turkey. In addition to close association with kin names, toponymic names are also associated with folklore, history, geography, archeology, sociology, anthropology, jeology etc. This study focuses on the vilage names of Seydişehir/Konya. The study highlights the village names termed in connection with names of the old and ancient civilizations that had subsisted in the old settlement of Seydişehir. It is observed that the area investigated is also very rich for naming based on colors, constituing an important aspect of Turkish cultural studies. The study first takes the reader through a brief the history of Seydişehir and its village names, later it investigates village names' etymology, grammatical structure and semantic categorizations.
    Research Interests:
    Özet Dilin, tarihî lehçelerden çağdaş lehçelere doğru gelişimini belirli sözcükler ve bu sözcüklere bağlı kavram alanları içerisinde değerlendirmek mümkündür. Buradan yola çıkılan çalışmada, Eski Türkçede ip anlamına gelen yıp sözcüğü ve... more
    Özet Dilin, tarihî lehçelerden çağdaş lehçelere doğru gelişimini belirli sözcükler ve bu sözcüklere bağlı kavram alanları içerisinde değerlendirmek mümkündür. Buradan yola çıkılan çalışmada, Eski Türkçede ip anlamına gelen yıp sözcüğü ve farklı tarihî dönemlerde kavram alanına giren bağ, uruk, örgen, urgan, arkan sözcükleri üzerinde durulmuştur. Söz konusu sözcükler tarihî ve çağdaş lehçelerde fonolojik, morfolojik gelişmeleri ve anlam bilimsel değişmeleri bakımından değerlendirilmiştir. Çalışmada öncelikle sözcüklerin kökeni, farklı tarihî dönemlerde karşılaşılan anlam genişlemesi, yazı sistemi değişimine bağlı olarak gerçekleşen eşgösterenlilik ve bulaşma, kullanımdan düşme vb. gelişmelerin izi sürülmüştür. Uruk sözcüğü, yazı sistemi değişiminin neticesinde "soy, aile" anlamına gelen Eski Türkçe urug sözcüğü ile eşgösterenli olmuştur. Bunun sonucunda muhtemelen bir eşgösterenliler çatışması yaşanmış ve uruk sözcüğü Çağdaş Türk lehçelerinde kullanımdan düşmüştür. Bağ, örgen, urgan ve arkan sözcüklerininse Eski Türkçe "ip" anlamına gelen yıp sözcüğünün temel anlamını, yakın anlama geçiş yoluyla kazandıkları ve çok anlamlı sözcükler olarak kullanımda oldukları görülmüştür. Abstract Evaluation of language from historical dialects towards contemporary dialects can be traced through studying the evaluation of specific words and the context conveyed through these words. This study while relying on this methodology focuses on Old Turkish word yıp and words bağ, uruk, örgen, urgan, arkan. Those words are scrutinized phonological, morphological, and semantically. This study primarily focuses on the etymology of words, homophony due to change of alphabet, semantic contamination, semantic restriction, through different historical periods. The Old Turkish uruk "rope" has been mixed with the word urug "family, lineage" from the result of changing alphabet, and then they have become homophonic. There was a conflict between two different meanings and the word uruk has forgotten in contemporary dialects. Bağ, urgan, örgen and arkan have gained the meaning "ip" due to semantic extension, and these words are still used in contemporary Turkish dialects.
    Research Interests:
    ÖZET Osmanlı Devleti'nde saray düğünleri veya şenlikler üzerine kimi zaman padişahın görevlendirdiği kimselerce hazırlanan sûrnâmeler 16. yüzyılda bağımsız bir edebî tür olarak ortaya çıkmıştır. 18. yüzyılda Sultan III. Ahmet'in... more
    ÖZET Osmanlı Devleti'nde saray düğünleri veya şenlikler üzerine kimi zaman padişahın görevlendirdiği kimselerce hazırlanan sûrnâmeler 16. yüzyılda bağımsız bir edebî tür olarak ortaya çıkmıştır. 18. yüzyılda Sultan III. Ahmet'in şehzadelerinin sünnet düğününü ve bir düğünü anlatan Vehbî'nin Sûrnâme'si ağır ve süslü dili örneklemesi bakımından dikkate değerdir. Bizzat padişah tarafından görevlendirilen şairin veya yazarın, beğenilerini göz önünde tuttuğu kitle toplumun en yüksek makamını işaret eder. Patronaj ve ait olunan zümrenin kısıtlamaları, eser sipariş üzerine yazılmışsa, sipariş edenin istekleri ve muhatabının anlama ve beğenme seviyesine uygunluk gibi gerekçelerle değişim gösteren Osmanlı nesir dilinde işlevsel metinlerle, hüner sergileme amaçlı yazınsal metinler arasındaki farkı belirleyebilmek için çeşitli dil yapılarına bakılmalıdır. Hayati Develi, üst anlatı dilinin belirleyicisi olan dil özelliklerinin tespiti için bir yöntem önermiştir. Buradan yola çıkılan çalışmada Vehbî'nin Sûrnâme'sinden seçilen bir bölümün dil özellikleri, Hayati Develi'nin hitap edilen kitleye bağlı olarak değişen dil kullanımı hakkındaki görüşleri doğrultusunda değerlendirilmiştir. Sûrnâme-i Vehbî'nin seçilen bölümü üzerindeki incelemede eserin yazınsal, hüner gösterme maksatlı olduğu, bu bakımdan da üst yazı dilinin özelliklerini gösterdiği tespit edilmiştir. Yine bu çalışmayla yazınsallığı belirleyen en önemli öğe olan mecazların kullanımının betimlenen zümrelere bağlı olarak yoğunlaştığı veya seyreldiği görülmüştür. Yani Hayati Develi'nin hüner göstermeye bağlı yazınsal dilin toplumsal zümre ve tabakalarıyla olan ilişkisi seçilen metinde doğrulanmış ve Sûrnâme-i Vehbî'de üst yazı dilini kuran yapının, zümrelere bağlı olarak değişimi de gözler önüne serilmiştir. Anahtar Kelimeler: sûrnâme, nesir, edebî dil, toplumsal zümreler * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.