Yeni Fikir Uluslararası Hakemli Akademik Fikir Araştırma Dergisi, 2018
Bu çalışmanın konusunu Türkiye'nin Arap devletleriyle olan ilişkilerinde İsrail'in oynadığı rol ... more Bu çalışmanın konusunu Türkiye'nin Arap devletleriyle olan ilişkilerinde İsrail'in oynadığı rol oluşturmaktadır. Bu çerçevede Türkiye'nin Arap devletleriyle ilişkilerinin yakınlaşmasında İsrail'e karşı izlenen politikaların önemli rol oynadığı tezi savunulacaktır. Belirlenen konu bağlamında 1923'ten günümüze Türkiye'nin Arap devletlerine karşı izlediği politika ve izlenen politikanın şekillenmesinde İsrail faktörü ele alınmıştır. Yapılan tarihsel incelemeden çıkan sonuçlar doğrultusunda Türkiye'nin ulusal çıkarları ve güvenliği için Ortadoğu'da gerek Arap devletleriyle, gerekse İsrail'le olan ilişkilerinde tekrar denge unsurunu sağlaması gerektiği vurgulanmıştır.
Abstract The subject of this study is the role of Israel in Turkey's relations with the Arab states. In this regard, the role of the policies against Israel will be argued to impact Turkey's rap-prochement with Arab states. For this purpose, Turkey's policies against the Arab states since 1923 and the role of Israel in determination of these policies will be analyzed. Underpinned by outcomes of the historical analysis, it will be highlighted that Turkey, considering the national interests and security, had better ensure the balance in relations with the Arab States and Israel in the Middle East.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye’nin Turgut Özal’dan günümüze gelen sınır aşan sular politikasını ort... more Bu çalışmanın amacı, Türkiye’nin Turgut Özal’dan günümüze gelen sınır aşan sular politikasını ortaya koymaktır. Çalışmanın ana argümanı Özal’ın izlediği hidropolitikanın kendisinden sonra gelen liderlerce de takip edildiği ve bu niteliğiyle Özal’ın politikalarının Türk Dış Politikası’nı yönlendiren bir unsur olduğudur. Bu argüman çerçevesinde Özal öncesi, Özal dönemi ve Özal sonrası Türkiye’nin su politikası irdelenmiş, Türkiye’nin sınır aşan sular nedeniyle özellikle Suriye ve Irak’la yaşadığı sıkıntılar gösterilmeye çalışılmış ve uzun vadede izlemesi gereken politikalara dair önermelerde bulunulmuştur. Yapılan çalışmada varılan en önemli sonuç Turgut Özal’ın suyu politize ederek dış politika unsuru haline getirdiği ve bu politikanın kendisinden sonra da takip edildiğidir. Bu bağlamda özellikle Suriye konusunda meselenin çözümü güvenlikle ilişkilendirilmiş ve taraflar karşılıklı güven hissettiklerinde çözüm için adım atabilmiştir. Ayrıca Türkiye, Özal döneminden itibaren üretilen su projeleriyle Ortadoğu’daki hareket alanını genişletmeye de çalışmıştır. Çalışmada üzerinde durulan bir diğer nokta da Türkiye’nin uzun vadeli izleyeceği politikalara dair önermeler olmuştur. Bu bağlamda Türkiye’nin sınır aşan sular politikasını kurumsal bir hale getirmesi ve karşılaşabileceği farklı senaryolara karşı farklı planlarının olması gerektiği belirtilmiştir.
Özet
Yaptığı darbeyle yönetime gelen Abdülfettâh el-Sîsî, Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarını et... more Özet Yaptığı darbeyle yönetime gelen Abdülfettâh el-Sîsî, Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarını etkileyen aktörlerden birisi olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda ülkesini enerji dağıtım merkezi haline getirmek ve artan iç talebi karşılamak isteyen Mısır yönetimi, İsrail’in Tamar ve Leviathan sahalarından üretilecek olan doğalgazı ülkesine taşıyabilmek ve burada bulunan sıvılaştırma tesislerinden uluslararası piyasalara arz edebilmek için İsrail’le görüşmelere başlamıştır. Ayrıca, GKRY’nin, Doğu Akdeniz’de keşfettiği doğalgazı Mısır üzerinden uluslararası piyasalara aktarması ihtimali belirmiştir. Bunun bir sonucu olarak Doğu Akdeniz’de İsrail-GKRY-Yunanistan arasındaki yakınlaşmanın benzeri Mısır-GKRY-Yunanistan arasında da ortaya çıkmış ve bu devletler Türkiye’nin bölgedeki çalışmalarını durdurmak ve aralarındaki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) alanlarının yeniden belirlenmesini sağlamak hususunda görüşmelere başlamışlardır. Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarının başarıya ulaşması halinde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarları ciddi bir şekilde zedeleneceği düşünülmektedir. Mısır-GKRY-Yunanistan’ın MEB alanlarını yeniden belirlenmesi, Türkiye’nin bölgede dar bir alana sıkışmasına neden olacaktır. Bölgede çıkarılacak karbon kaynaklarının Mısır üzerinden uluslararası piyasalara arz edilmesi, ‘tedarikçi ülke’ sayısını artırmak ve enerji koridoru olmak isteyen Türkiye’nin enerji politiği açısından ciddi bir tehdit oluşturacaktır. Ayrıca enerji politiğinin birbirine yakınlaştıracağı Mısır-İsrail-Yunanistan-GKRY arasında kurulacak enerji ittifakı, Türkiye’nin güney sarmalı üzerinde ciddi bir askerî, siyasî, ekonomik vb. hususlarda tehdit oluşturabilecek boyuttadır. Anahtar Kelimeler: Doğu Akdeniz, Mısır, Türkiye, Kıbrıs, Hidrokarbon Kaynakları. CHANGING BALANCES IN EASTERN MEDITERRANEAN: HYDROCARBON POLICY OF EGYPT AND REPERCUSSIONS ON TURKEY Abstract Rising to power with a coup, Aldulfettah El-Sisi is now one of the many who have an influence on Eastern Mediterranean politics of Egypt. In this basis, desiring for becoming an energy hub and meeting the increasing domestic demand, Egyptian government have started negotiations with Tel-Aviv in order to transfer the natural gas extracted in Tamar and Leviathan fields into home and utilizing the liquefaction plants there supply the natural gas to the international market. Furthermore, there is now another option that after research, Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus supplies the natural gas liquefacted to the markets via Egypt. As a clear result of this, there is a convergence between Israel- Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece. Similarly, Egypt- Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece has converged and they started negotiations in order to prevent Turkey’s activities in the region and redefining their EEZ. Obviously, provided that Egypt becomes successful in her Eastern Mediterranean policies, Turkey’s interest in the region will be seriously harmed. The redefinition of EEZ of Egypt-Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece in the region will lead Turkey to be constrained into a narrow area. Supplying the carbon resources via Egypt will highly likely threaten Turkey’s energy politics which wants to increase the number of supplier countries and become an energy corridor. Along with that, having converged over an energy politics, a future energy alliance of Egypt-Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece could pose a serious threat for Turkey’s south in terms of military, political and economic issues.
Özet
Yaptığı darbeyle yönetime gelen Abdülfettâh el-Sîsî, Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarını et... more Özet Yaptığı darbeyle yönetime gelen Abdülfettâh el-Sîsî, Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarını etkileyen aktörlerden birisi olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda ülkesini enerji dağıtım merkezi haline getirmek ve artan iç talebi karşılamak isteyen Mısır yönetimi, İsrail’in Tamar ve Leviathan sahalarından üretilecek olan doğalgazı ülkesine taşıyabilmek ve burada bulunan sıvılaştırma tesislerinden uluslararası piyasalara arz edebilmek için İsrail’le görüşmelere başlamıştır. Ayrıca, GKRY’nin, Doğu Akdeniz’de keşfettiği doğalgazı Mısır üzerinden uluslararası piyasalara aktarması ihtimali belirmiştir. Bunun bir sonucu olarak Doğu Akdeniz’de İsrail-GKRY-Yunanistan arasındaki yakınlaşmanın benzeri Mısır-GKRY-Yunanistan arasında da ortaya çıkmış ve bu devletler Türkiye’nin bölgedeki çalışmalarını durdurmak ve aralarındaki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) alanlarının yeniden belirlenmesini sağlamak hususunda görüşmelere başlamışlardır. Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarının başarıya ulaşması halinde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarları ciddi bir şekilde zedeleneceği düşünülmektedir. Mısır-GKRY-Yunanistan’ın MEB alanlarını yeniden belirlenmesi, Türkiye’nin bölgede dar bir alana sıkışmasına neden olacaktır. Bölgede çıkarılacak karbon kaynaklarının Mısır üzerinden uluslararası piyasalara arz edilmesi, ‘tedarikçi ülke’ sayısını artırmak ve enerji koridoru olmak isteyen Türkiye’nin enerji politiği açısından ciddi bir tehdit oluşturacaktır. Ayrıca enerji politiğinin birbirine yakınlaştıracağı Mısır-İsrail-Yunanistan-GKRY arasında kurulacak enerji ittifakı, Türkiye’nin güney sarmalı üzerinde ciddi bir askerî, siyasî, ekonomik vb. hususlarda tehdit oluşturabilecek boyuttadır.
Doğu Akdeniz havzası stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca önemini korumuş ve her daim bölgese... more Doğu Akdeniz havzası stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca önemini korumuş ve her daim bölgesel ve küresel aktörlerin ilgisini çekmiştir. Bu bağlamda araştırmanın konusu, bölge aktörlerinden İsrail’in ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) hidrokarbon konusunda izlediği politikanın Türkiye’ye muhtemel etkilerinin ne olabileceğinin incelenmesidir. Ele alınan konunun amacı ise bölgeye yönelik enerji politikalarının İsrail ve GKRY’yi nasıl etkilediğini göstermek ve ortaya çıkabilecek sonuçların Türkiye’nin enerji politikası açısından değerlendirmesini yapmaktır. Buna göre bölgenin önemli aktörlerinden olan İsrail’in 2009 yılında Tamar’da ve 2010 yılında Leviathan’da gerçekleştirdiği keşifler, Doğu Akdeniz jeopolitiğini yeniden şekillendirmiştir. İsrail’in Tamar’da üretime geçmesi ve GKRY’nin Kıbrıs çevresinde Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmesi, bu iki aktörü işbirliği yapmaya sevk etmiştir. Bu işbirliği, zaman içinde bölgedeki dengeleri değiştirebilecek niteliktedir. Özellikle İsrail’in ürettiği, GKRY’nin ise üretmek istediği hidrokarbon kaynaklarını uluslararası piyasalara arz etme çabası, Doğu Akdeniz jeopolitiğinde önemli kırılmalara neden olacaktır. Dolayısıyla her iki ülkenin izlediği politika, Doğu Akdeniz’in önemli bir aktörü olan ve izlediği politikalarla enerji geçiş terminali veya dağıtım merkezi olmayı hedefleyen Türkiye’nin stratejisi için fırsat doğurabilecektir. Buna bağlı olarak Türkiye’yi kuzey-güney ve doğu-batı yönünde enerji geçiş güzergâhı veya Ceyhan’ı enerji dağıtım terminali haline getirebileceği kuvvetle muhtemeldir. Ancak Türkiye karşıtı izlenebilecek politikalarla, Türkiye’nin enerji politikaları sekteye uğrayabilecek ve ciddi sıkıntıların yaşanmasına neden olabilecektir. Bu minvalde Türkiye’nin bölgedeki enerji politikalarını stratejik amaçlar doğrultusunda gözden geçirerek, İsrail’in ve GKRY’nin hamlelerine cevap verebilecek politikalar geliştirmek ve stratejik eylem planları hazırlamak zorunda kalacağı açıktır.
Doğu Akdeniz’de keşfedilen petrol ve doğalgaz rezervleri bölgenin stratejik önemini artırmıştır. ... more Doğu Akdeniz’de keşfedilen petrol ve doğalgaz rezervleri bölgenin stratejik önemini artırmıştır. Bu durum gerek bölge aktörlerinin, gerekse bölge dışı aktörlerin Doğu Akdeniz’in taşıdığı potansiyelden faydalanmak için bölgeye yoğun ilgi göstermesine neden olmuştur. Nitekim Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de Doğu Akdeniz’den daha fazla yararlanmak amacıyla burada münhasır ekonomik bölge belirlemek üzere harekete geçmiş ve münhasır ekonomik bölge olarak ilan ettiği alanda hidrokarbon kaynaklarını arama çalışmalarına başlamıştır. Başta Fransa ve AB olmak üzere bölge dışı aktörlerce desteklenen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bu faaliyetleri Türkiye’nin tepkisini çektiği gibi bölgedeki stratejik dengenin Türkiye’nin aleyhinde gelişmesine ve Türkiye’nin güvenliğinin tehlikeye düşmesine neden olmaktadır.
19. yüzyılla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileyişi hız kazanmış, devlet iç ve dış gelişme... more 19. yüzyılla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileyişi hız kazanmış, devlet iç ve dış gelişmeler nedeniyle hızla kan kaybetmiştir. Bu gerileyiş karşısında Osmanlı devlet adamları ve yöneticileri devletin gerileyişini durdurmak ve devleti modernleştirmek için reform hareketlerine girişmiş, bu bağlamda Tanzimat ve Islahat Fermanları ilan edilmiş, ordunun modernleştirilmesi için uğraşılmış ve eğitim, adalet, ticaret vd. alanlarda çok sayıda ıslahat gerçekleştirilmiştir. Bu ıslahatlar içerisinde bilhassa Tanzimat ve Islahat Fermanları geleneksel Osmanlı toplum anlayışına yönelik olmuş ve devletin ana unsuru olan Müslümanlar gayrimüslimlerle eşit hale getirilmiş ve bu durum Müslümanların yoğun tepkisine sebep olmuştur. Osmanlı maliyesinin durumu ve dönemin gelişmeleri de toplumun hoşnutsuzluğunu artırmıştır. Bu bağlamda maliyenin iflasın eşiğine geldiği bir dönemde hayata geçirilmeye çalışılan reformların ekonomi üzerinde yarattığı baskı, yaşanan kriz haline rağmen sarayın aşırı harcamaları, 1853-1856 Osmanlı Rus Savaşı’nın yarattığı problemler ve alınan dış borçlar, ıslahatlardan daha ziyade gayrimüslimlerin avantaj sağlaması ve ekonomik durumlarının hızla iyileşmesi gibi olgular saraya olan tepkiyi artırmıştır. Ayrıca dönemin büyük güçlerinin sıklıkla gayrimüslimler lehine Osmanlı iç işlerine karışması, 1853-1856 Savaşı esnasında çok sayıda yabancı askerin İstanbul’da bulunması gibi gelişmeler de toplumun tepkisini çekmiştir. Tepki netice itibariyle Abdülmecit karşıtlığına ve bu karşıtlık Şeyh Ahmet, Cafer Dem ve Hüseyin Daim paşaların kurduğu cemiyetle örgütlü bir hale gelmiş ve bu örgüt Abdülmecit’i tahtan indirmeyi amaçlamıştır. Tarihe Kuleli Vakası olarak geçen bu girişimle olayın failleri Abdülmecit’i tahtan indirerek yerine Abdülaziz’i geçirmeyi tasarlamış ve daha önce meydana gelen girişimlerin aksine devletin kötü gidişatına çözüm bulmayı amaçlamışlardır. Olaya karışanların farklı kimliklerde olması ilerici-gerici, darbe-isyan vb. tartışmalarının da ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda çalışmada Kuleli Vakası incelenmiş ve ifade edilen tartışmalar kapsamında olaya ilişkin değerlendirme yapılmıştır.
Bu çalışmada Özal dönemi olarak bilinen 1980-1990 dönemi, öncesi (1960-1979) ve sonrası (1991:201... more Bu çalışmada Özal dönemi olarak bilinen 1980-1990 dönemi, öncesi (1960-1979) ve sonrası (1991:2014) dönemlerde gerçekleşen ekonomik gelişmeler karşılaştırılarak incelenmiştir. Özal döneminde alınan kararlar ve meydana gelen ekonomik gelişmelerin 1980 yılından başlayarak 1990 yılına kadar olan süreçte nasıl ilerlediği araştırılmıştır. Temel ekonomik göstergeler üç dönem içinde ayrı ayrı ele alınıp, dönemsel değişiklikler vurgulanmıştır Buna ek olarak, çok kriterli karar verme yöntemlerinden biri olan TOPSIS yöntemi kullanılarak 1960-1990 yıllarına ait temel ekonomik değişkenler yardımıyla Türkiye ekonomisinin 30 yıllık performans değerlendirilmesi yapılmıştır. Bu analiz sonucunda 30 yıllık dönemin ekonomik performansı alınan ekonomik veriler doğrultusunda değerlendirildiğinde, ilk on sırada Özal dönemine ait yılların yer aldığı gözlemlenmiştir. Özal döneminin etkileri sonrası döneme de yansıdığından, bu analiz Özal sonrası dönem için gerçekleştirilmemiştir. Özal döneminde uygulanan ekonomi politikaları ve bu politikaların uygulamalarının gelişimi, sonuçları ve etkileri tartışılmıştır. Bu politikaların ana teması serbest piyasa ekonomisi, kamu ve özel sektör paylarının değişimi olarak ele alınabilir.
Yeni Fikir Uluslararası Hakemli Akademik Fikir Araştırma Dergisi, 2018
Bu çalışmanın konusunu Türkiye'nin Arap devletleriyle olan ilişkilerinde İsrail'in oynadığı rol ... more Bu çalışmanın konusunu Türkiye'nin Arap devletleriyle olan ilişkilerinde İsrail'in oynadığı rol oluşturmaktadır. Bu çerçevede Türkiye'nin Arap devletleriyle ilişkilerinin yakınlaşmasında İsrail'e karşı izlenen politikaların önemli rol oynadığı tezi savunulacaktır. Belirlenen konu bağlamında 1923'ten günümüze Türkiye'nin Arap devletlerine karşı izlediği politika ve izlenen politikanın şekillenmesinde İsrail faktörü ele alınmıştır. Yapılan tarihsel incelemeden çıkan sonuçlar doğrultusunda Türkiye'nin ulusal çıkarları ve güvenliği için Ortadoğu'da gerek Arap devletleriyle, gerekse İsrail'le olan ilişkilerinde tekrar denge unsurunu sağlaması gerektiği vurgulanmıştır.
Abstract The subject of this study is the role of Israel in Turkey's relations with the Arab states. In this regard, the role of the policies against Israel will be argued to impact Turkey's rap-prochement with Arab states. For this purpose, Turkey's policies against the Arab states since 1923 and the role of Israel in determination of these policies will be analyzed. Underpinned by outcomes of the historical analysis, it will be highlighted that Turkey, considering the national interests and security, had better ensure the balance in relations with the Arab States and Israel in the Middle East.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye’nin Turgut Özal’dan günümüze gelen sınır aşan sular politikasını ort... more Bu çalışmanın amacı, Türkiye’nin Turgut Özal’dan günümüze gelen sınır aşan sular politikasını ortaya koymaktır. Çalışmanın ana argümanı Özal’ın izlediği hidropolitikanın kendisinden sonra gelen liderlerce de takip edildiği ve bu niteliğiyle Özal’ın politikalarının Türk Dış Politikası’nı yönlendiren bir unsur olduğudur. Bu argüman çerçevesinde Özal öncesi, Özal dönemi ve Özal sonrası Türkiye’nin su politikası irdelenmiş, Türkiye’nin sınır aşan sular nedeniyle özellikle Suriye ve Irak’la yaşadığı sıkıntılar gösterilmeye çalışılmış ve uzun vadede izlemesi gereken politikalara dair önermelerde bulunulmuştur. Yapılan çalışmada varılan en önemli sonuç Turgut Özal’ın suyu politize ederek dış politika unsuru haline getirdiği ve bu politikanın kendisinden sonra da takip edildiğidir. Bu bağlamda özellikle Suriye konusunda meselenin çözümü güvenlikle ilişkilendirilmiş ve taraflar karşılıklı güven hissettiklerinde çözüm için adım atabilmiştir. Ayrıca Türkiye, Özal döneminden itibaren üretilen su projeleriyle Ortadoğu’daki hareket alanını genişletmeye de çalışmıştır. Çalışmada üzerinde durulan bir diğer nokta da Türkiye’nin uzun vadeli izleyeceği politikalara dair önermeler olmuştur. Bu bağlamda Türkiye’nin sınır aşan sular politikasını kurumsal bir hale getirmesi ve karşılaşabileceği farklı senaryolara karşı farklı planlarının olması gerektiği belirtilmiştir.
Özet
Yaptığı darbeyle yönetime gelen Abdülfettâh el-Sîsî, Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarını et... more Özet Yaptığı darbeyle yönetime gelen Abdülfettâh el-Sîsî, Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarını etkileyen aktörlerden birisi olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda ülkesini enerji dağıtım merkezi haline getirmek ve artan iç talebi karşılamak isteyen Mısır yönetimi, İsrail’in Tamar ve Leviathan sahalarından üretilecek olan doğalgazı ülkesine taşıyabilmek ve burada bulunan sıvılaştırma tesislerinden uluslararası piyasalara arz edebilmek için İsrail’le görüşmelere başlamıştır. Ayrıca, GKRY’nin, Doğu Akdeniz’de keşfettiği doğalgazı Mısır üzerinden uluslararası piyasalara aktarması ihtimali belirmiştir. Bunun bir sonucu olarak Doğu Akdeniz’de İsrail-GKRY-Yunanistan arasındaki yakınlaşmanın benzeri Mısır-GKRY-Yunanistan arasında da ortaya çıkmış ve bu devletler Türkiye’nin bölgedeki çalışmalarını durdurmak ve aralarındaki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) alanlarının yeniden belirlenmesini sağlamak hususunda görüşmelere başlamışlardır. Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarının başarıya ulaşması halinde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarları ciddi bir şekilde zedeleneceği düşünülmektedir. Mısır-GKRY-Yunanistan’ın MEB alanlarını yeniden belirlenmesi, Türkiye’nin bölgede dar bir alana sıkışmasına neden olacaktır. Bölgede çıkarılacak karbon kaynaklarının Mısır üzerinden uluslararası piyasalara arz edilmesi, ‘tedarikçi ülke’ sayısını artırmak ve enerji koridoru olmak isteyen Türkiye’nin enerji politiği açısından ciddi bir tehdit oluşturacaktır. Ayrıca enerji politiğinin birbirine yakınlaştıracağı Mısır-İsrail-Yunanistan-GKRY arasında kurulacak enerji ittifakı, Türkiye’nin güney sarmalı üzerinde ciddi bir askerî, siyasî, ekonomik vb. hususlarda tehdit oluşturabilecek boyuttadır. Anahtar Kelimeler: Doğu Akdeniz, Mısır, Türkiye, Kıbrıs, Hidrokarbon Kaynakları. CHANGING BALANCES IN EASTERN MEDITERRANEAN: HYDROCARBON POLICY OF EGYPT AND REPERCUSSIONS ON TURKEY Abstract Rising to power with a coup, Aldulfettah El-Sisi is now one of the many who have an influence on Eastern Mediterranean politics of Egypt. In this basis, desiring for becoming an energy hub and meeting the increasing domestic demand, Egyptian government have started negotiations with Tel-Aviv in order to transfer the natural gas extracted in Tamar and Leviathan fields into home and utilizing the liquefaction plants there supply the natural gas to the international market. Furthermore, there is now another option that after research, Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus supplies the natural gas liquefacted to the markets via Egypt. As a clear result of this, there is a convergence between Israel- Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece. Similarly, Egypt- Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece has converged and they started negotiations in order to prevent Turkey’s activities in the region and redefining their EEZ. Obviously, provided that Egypt becomes successful in her Eastern Mediterranean policies, Turkey’s interest in the region will be seriously harmed. The redefinition of EEZ of Egypt-Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece in the region will lead Turkey to be constrained into a narrow area. Supplying the carbon resources via Egypt will highly likely threaten Turkey’s energy politics which wants to increase the number of supplier countries and become an energy corridor. Along with that, having converged over an energy politics, a future energy alliance of Egypt-Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece could pose a serious threat for Turkey’s south in terms of military, political and economic issues.
Özet
Yaptığı darbeyle yönetime gelen Abdülfettâh el-Sîsî, Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarını et... more Özet Yaptığı darbeyle yönetime gelen Abdülfettâh el-Sîsî, Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarını etkileyen aktörlerden birisi olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda ülkesini enerji dağıtım merkezi haline getirmek ve artan iç talebi karşılamak isteyen Mısır yönetimi, İsrail’in Tamar ve Leviathan sahalarından üretilecek olan doğalgazı ülkesine taşıyabilmek ve burada bulunan sıvılaştırma tesislerinden uluslararası piyasalara arz edebilmek için İsrail’le görüşmelere başlamıştır. Ayrıca, GKRY’nin, Doğu Akdeniz’de keşfettiği doğalgazı Mısır üzerinden uluslararası piyasalara aktarması ihtimali belirmiştir. Bunun bir sonucu olarak Doğu Akdeniz’de İsrail-GKRY-Yunanistan arasındaki yakınlaşmanın benzeri Mısır-GKRY-Yunanistan arasında da ortaya çıkmış ve bu devletler Türkiye’nin bölgedeki çalışmalarını durdurmak ve aralarındaki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) alanlarının yeniden belirlenmesini sağlamak hususunda görüşmelere başlamışlardır. Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarının başarıya ulaşması halinde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarları ciddi bir şekilde zedeleneceği düşünülmektedir. Mısır-GKRY-Yunanistan’ın MEB alanlarını yeniden belirlenmesi, Türkiye’nin bölgede dar bir alana sıkışmasına neden olacaktır. Bölgede çıkarılacak karbon kaynaklarının Mısır üzerinden uluslararası piyasalara arz edilmesi, ‘tedarikçi ülke’ sayısını artırmak ve enerji koridoru olmak isteyen Türkiye’nin enerji politiği açısından ciddi bir tehdit oluşturacaktır. Ayrıca enerji politiğinin birbirine yakınlaştıracağı Mısır-İsrail-Yunanistan-GKRY arasında kurulacak enerji ittifakı, Türkiye’nin güney sarmalı üzerinde ciddi bir askerî, siyasî, ekonomik vb. hususlarda tehdit oluşturabilecek boyuttadır.
Doğu Akdeniz havzası stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca önemini korumuş ve her daim bölgese... more Doğu Akdeniz havzası stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca önemini korumuş ve her daim bölgesel ve küresel aktörlerin ilgisini çekmiştir. Bu bağlamda araştırmanın konusu, bölge aktörlerinden İsrail’in ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) hidrokarbon konusunda izlediği politikanın Türkiye’ye muhtemel etkilerinin ne olabileceğinin incelenmesidir. Ele alınan konunun amacı ise bölgeye yönelik enerji politikalarının İsrail ve GKRY’yi nasıl etkilediğini göstermek ve ortaya çıkabilecek sonuçların Türkiye’nin enerji politikası açısından değerlendirmesini yapmaktır. Buna göre bölgenin önemli aktörlerinden olan İsrail’in 2009 yılında Tamar’da ve 2010 yılında Leviathan’da gerçekleştirdiği keşifler, Doğu Akdeniz jeopolitiğini yeniden şekillendirmiştir. İsrail’in Tamar’da üretime geçmesi ve GKRY’nin Kıbrıs çevresinde Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmesi, bu iki aktörü işbirliği yapmaya sevk etmiştir. Bu işbirliği, zaman içinde bölgedeki dengeleri değiştirebilecek niteliktedir. Özellikle İsrail’in ürettiği, GKRY’nin ise üretmek istediği hidrokarbon kaynaklarını uluslararası piyasalara arz etme çabası, Doğu Akdeniz jeopolitiğinde önemli kırılmalara neden olacaktır. Dolayısıyla her iki ülkenin izlediği politika, Doğu Akdeniz’in önemli bir aktörü olan ve izlediği politikalarla enerji geçiş terminali veya dağıtım merkezi olmayı hedefleyen Türkiye’nin stratejisi için fırsat doğurabilecektir. Buna bağlı olarak Türkiye’yi kuzey-güney ve doğu-batı yönünde enerji geçiş güzergâhı veya Ceyhan’ı enerji dağıtım terminali haline getirebileceği kuvvetle muhtemeldir. Ancak Türkiye karşıtı izlenebilecek politikalarla, Türkiye’nin enerji politikaları sekteye uğrayabilecek ve ciddi sıkıntıların yaşanmasına neden olabilecektir. Bu minvalde Türkiye’nin bölgedeki enerji politikalarını stratejik amaçlar doğrultusunda gözden geçirerek, İsrail’in ve GKRY’nin hamlelerine cevap verebilecek politikalar geliştirmek ve stratejik eylem planları hazırlamak zorunda kalacağı açıktır.
Doğu Akdeniz’de keşfedilen petrol ve doğalgaz rezervleri bölgenin stratejik önemini artırmıştır. ... more Doğu Akdeniz’de keşfedilen petrol ve doğalgaz rezervleri bölgenin stratejik önemini artırmıştır. Bu durum gerek bölge aktörlerinin, gerekse bölge dışı aktörlerin Doğu Akdeniz’in taşıdığı potansiyelden faydalanmak için bölgeye yoğun ilgi göstermesine neden olmuştur. Nitekim Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de Doğu Akdeniz’den daha fazla yararlanmak amacıyla burada münhasır ekonomik bölge belirlemek üzere harekete geçmiş ve münhasır ekonomik bölge olarak ilan ettiği alanda hidrokarbon kaynaklarını arama çalışmalarına başlamıştır. Başta Fransa ve AB olmak üzere bölge dışı aktörlerce desteklenen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bu faaliyetleri Türkiye’nin tepkisini çektiği gibi bölgedeki stratejik dengenin Türkiye’nin aleyhinde gelişmesine ve Türkiye’nin güvenliğinin tehlikeye düşmesine neden olmaktadır.
19. yüzyılla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileyişi hız kazanmış, devlet iç ve dış gelişme... more 19. yüzyılla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileyişi hız kazanmış, devlet iç ve dış gelişmeler nedeniyle hızla kan kaybetmiştir. Bu gerileyiş karşısında Osmanlı devlet adamları ve yöneticileri devletin gerileyişini durdurmak ve devleti modernleştirmek için reform hareketlerine girişmiş, bu bağlamda Tanzimat ve Islahat Fermanları ilan edilmiş, ordunun modernleştirilmesi için uğraşılmış ve eğitim, adalet, ticaret vd. alanlarda çok sayıda ıslahat gerçekleştirilmiştir. Bu ıslahatlar içerisinde bilhassa Tanzimat ve Islahat Fermanları geleneksel Osmanlı toplum anlayışına yönelik olmuş ve devletin ana unsuru olan Müslümanlar gayrimüslimlerle eşit hale getirilmiş ve bu durum Müslümanların yoğun tepkisine sebep olmuştur. Osmanlı maliyesinin durumu ve dönemin gelişmeleri de toplumun hoşnutsuzluğunu artırmıştır. Bu bağlamda maliyenin iflasın eşiğine geldiği bir dönemde hayata geçirilmeye çalışılan reformların ekonomi üzerinde yarattığı baskı, yaşanan kriz haline rağmen sarayın aşırı harcamaları, 1853-1856 Osmanlı Rus Savaşı’nın yarattığı problemler ve alınan dış borçlar, ıslahatlardan daha ziyade gayrimüslimlerin avantaj sağlaması ve ekonomik durumlarının hızla iyileşmesi gibi olgular saraya olan tepkiyi artırmıştır. Ayrıca dönemin büyük güçlerinin sıklıkla gayrimüslimler lehine Osmanlı iç işlerine karışması, 1853-1856 Savaşı esnasında çok sayıda yabancı askerin İstanbul’da bulunması gibi gelişmeler de toplumun tepkisini çekmiştir. Tepki netice itibariyle Abdülmecit karşıtlığına ve bu karşıtlık Şeyh Ahmet, Cafer Dem ve Hüseyin Daim paşaların kurduğu cemiyetle örgütlü bir hale gelmiş ve bu örgüt Abdülmecit’i tahtan indirmeyi amaçlamıştır. Tarihe Kuleli Vakası olarak geçen bu girişimle olayın failleri Abdülmecit’i tahtan indirerek yerine Abdülaziz’i geçirmeyi tasarlamış ve daha önce meydana gelen girişimlerin aksine devletin kötü gidişatına çözüm bulmayı amaçlamışlardır. Olaya karışanların farklı kimliklerde olması ilerici-gerici, darbe-isyan vb. tartışmalarının da ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda çalışmada Kuleli Vakası incelenmiş ve ifade edilen tartışmalar kapsamında olaya ilişkin değerlendirme yapılmıştır.
Bu çalışmada Özal dönemi olarak bilinen 1980-1990 dönemi, öncesi (1960-1979) ve sonrası (1991:201... more Bu çalışmada Özal dönemi olarak bilinen 1980-1990 dönemi, öncesi (1960-1979) ve sonrası (1991:2014) dönemlerde gerçekleşen ekonomik gelişmeler karşılaştırılarak incelenmiştir. Özal döneminde alınan kararlar ve meydana gelen ekonomik gelişmelerin 1980 yılından başlayarak 1990 yılına kadar olan süreçte nasıl ilerlediği araştırılmıştır. Temel ekonomik göstergeler üç dönem içinde ayrı ayrı ele alınıp, dönemsel değişiklikler vurgulanmıştır Buna ek olarak, çok kriterli karar verme yöntemlerinden biri olan TOPSIS yöntemi kullanılarak 1960-1990 yıllarına ait temel ekonomik değişkenler yardımıyla Türkiye ekonomisinin 30 yıllık performans değerlendirilmesi yapılmıştır. Bu analiz sonucunda 30 yıllık dönemin ekonomik performansı alınan ekonomik veriler doğrultusunda değerlendirildiğinde, ilk on sırada Özal dönemine ait yılların yer aldığı gözlemlenmiştir. Özal döneminin etkileri sonrası döneme de yansıdığından, bu analiz Özal sonrası dönem için gerçekleştirilmemiştir. Özal döneminde uygulanan ekonomi politikaları ve bu politikaların uygulamalarının gelişimi, sonuçları ve etkileri tartışılmıştır. Bu politikaların ana teması serbest piyasa ekonomisi, kamu ve özel sektör paylarının değişimi olarak ele alınabilir.
Uploads
Papers
Abstract The subject of this study is the role of Israel in Turkey's relations with the Arab states. In this regard, the role of the policies against Israel will be argued to impact Turkey's rap-prochement with Arab states. For this purpose, Turkey's policies against the Arab states since 1923 and the role of Israel in determination of these policies will be analyzed. Underpinned by outcomes of the historical analysis, it will be highlighted that Turkey, considering the national interests and security, had better ensure the balance in relations with the Arab States and Israel in the Middle East.
Yapılan çalışmada varılan en önemli sonuç Turgut Özal’ın suyu politize ederek dış politika unsuru haline getirdiği ve bu politikanın kendisinden sonra da takip edildiğidir. Bu bağlamda özellikle Suriye konusunda meselenin çözümü güvenlikle ilişkilendirilmiş ve taraflar karşılıklı güven hissettiklerinde çözüm için adım atabilmiştir. Ayrıca Türkiye, Özal döneminden itibaren üretilen su projeleriyle Ortadoğu’daki hareket alanını genişletmeye de çalışmıştır.
Çalışmada üzerinde durulan bir diğer nokta da Türkiye’nin uzun vadeli izleyeceği politikalara dair önermeler olmuştur. Bu bağlamda Türkiye’nin sınır aşan sular politikasını kurumsal bir hale getirmesi ve karşılaşabileceği farklı senaryolara karşı farklı planlarının olması gerektiği belirtilmiştir.
Yaptığı darbeyle yönetime gelen Abdülfettâh el-Sîsî, Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarını etkileyen aktörlerden birisi olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda ülkesini enerji dağıtım merkezi haline getirmek ve artan iç talebi karşılamak isteyen Mısır yönetimi, İsrail’in Tamar ve Leviathan sahalarından üretilecek olan doğalgazı ülkesine taşıyabilmek ve burada bulunan sıvılaştırma tesislerinden uluslararası piyasalara arz edebilmek için İsrail’le görüşmelere başlamıştır. Ayrıca, GKRY’nin, Doğu Akdeniz’de keşfettiği doğalgazı Mısır üzerinden uluslararası piyasalara aktarması ihtimali belirmiştir. Bunun bir sonucu olarak Doğu Akdeniz’de İsrail-GKRY-Yunanistan arasındaki yakınlaşmanın benzeri Mısır-GKRY-Yunanistan arasında da ortaya çıkmış ve bu devletler Türkiye’nin bölgedeki çalışmalarını durdurmak ve aralarındaki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) alanlarının yeniden belirlenmesini sağlamak hususunda görüşmelere başlamışlardır.
Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarının başarıya ulaşması halinde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarları ciddi bir şekilde zedeleneceği düşünülmektedir. Mısır-GKRY-Yunanistan’ın MEB alanlarını yeniden belirlenmesi, Türkiye’nin bölgede dar bir alana sıkışmasına neden olacaktır. Bölgede çıkarılacak karbon kaynaklarının Mısır üzerinden uluslararası piyasalara arz edilmesi, ‘tedarikçi ülke’ sayısını artırmak ve enerji koridoru olmak isteyen Türkiye’nin enerji politiği açısından ciddi bir tehdit oluşturacaktır. Ayrıca enerji politiğinin birbirine yakınlaştıracağı Mısır-İsrail-Yunanistan-GKRY arasında kurulacak enerji ittifakı, Türkiye’nin güney sarmalı üzerinde ciddi bir askerî, siyasî, ekonomik vb. hususlarda tehdit oluşturabilecek boyuttadır.
Anahtar Kelimeler: Doğu Akdeniz, Mısır, Türkiye, Kıbrıs, Hidrokarbon Kaynakları.
CHANGING BALANCES IN EASTERN MEDITERRANEAN:
HYDROCARBON POLICY OF EGYPT AND REPERCUSSIONS ON TURKEY
Abstract
Rising to power with a coup, Aldulfettah El-Sisi is now one of the many who have an influence on Eastern Mediterranean politics of Egypt. In this basis, desiring for becoming an energy hub and meeting the increasing domestic demand, Egyptian government have started negotiations with Tel-Aviv in order to transfer the natural gas extracted in Tamar and Leviathan fields into home and utilizing the liquefaction plants there supply the natural gas to the international market. Furthermore, there is now another option that after research, Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus supplies the natural gas liquefacted to the markets via Egypt. As a clear result of this, there is a convergence between Israel- Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece. Similarly, Egypt- Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece has converged and they started negotiations in order to prevent Turkey’s activities in the region and redefining their EEZ.
Obviously, provided that Egypt becomes successful in her Eastern Mediterranean policies, Turkey’s interest in the region will be seriously harmed. The redefinition of EEZ of Egypt-Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece in the region will lead Turkey to be constrained into a narrow area. Supplying the carbon resources via Egypt will highly likely threaten Turkey’s energy politics which wants to increase the number of supplier countries and become an energy corridor. Along with that, having converged over an energy politics, a future energy alliance of Egypt-Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece could pose a serious threat for Turkey’s south in terms of military, political and economic issues.
Yaptığı darbeyle yönetime gelen Abdülfettâh el-Sîsî, Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarını etkileyen aktörlerden birisi olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda ülkesini enerji dağıtım merkezi haline getirmek ve artan iç talebi karşılamak isteyen Mısır yönetimi, İsrail’in Tamar ve Leviathan sahalarından üretilecek olan doğalgazı ülkesine taşıyabilmek ve burada bulunan sıvılaştırma tesislerinden uluslararası piyasalara arz edebilmek için İsrail’le görüşmelere başlamıştır. Ayrıca, GKRY’nin, Doğu Akdeniz’de keşfettiği doğalgazı Mısır üzerinden uluslararası piyasalara aktarması ihtimali belirmiştir. Bunun bir sonucu olarak Doğu Akdeniz’de İsrail-GKRY-Yunanistan arasındaki yakınlaşmanın benzeri Mısır-GKRY-Yunanistan arasında da ortaya çıkmış ve bu devletler Türkiye’nin bölgedeki çalışmalarını durdurmak ve aralarındaki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) alanlarının yeniden belirlenmesini sağlamak hususunda görüşmelere başlamışlardır.
Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarının başarıya ulaşması halinde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarları ciddi bir şekilde zedeleneceği düşünülmektedir. Mısır-GKRY-Yunanistan’ın MEB alanlarını yeniden belirlenmesi, Türkiye’nin bölgede dar bir alana sıkışmasına neden olacaktır. Bölgede çıkarılacak karbon kaynaklarının Mısır üzerinden uluslararası piyasalara arz edilmesi, ‘tedarikçi ülke’ sayısını artırmak ve enerji koridoru olmak isteyen Türkiye’nin enerji politiği açısından ciddi bir tehdit oluşturacaktır. Ayrıca enerji politiğinin birbirine yakınlaştıracağı Mısır-İsrail-Yunanistan-GKRY arasında kurulacak enerji ittifakı, Türkiye’nin güney sarmalı üzerinde ciddi bir askerî, siyasî, ekonomik vb. hususlarda tehdit oluşturabilecek boyuttadır.
Conference Presentations
Osmanlı maliyesinin durumu ve dönemin gelişmeleri de toplumun hoşnutsuzluğunu artırmıştır. Bu bağlamda maliyenin iflasın eşiğine geldiği bir dönemde hayata geçirilmeye çalışılan reformların ekonomi üzerinde yarattığı baskı, yaşanan kriz haline rağmen sarayın aşırı harcamaları, 1853-1856 Osmanlı Rus Savaşı’nın yarattığı problemler ve alınan dış borçlar, ıslahatlardan daha ziyade gayrimüslimlerin avantaj sağlaması ve ekonomik durumlarının hızla iyileşmesi gibi olgular saraya olan tepkiyi artırmıştır. Ayrıca dönemin büyük güçlerinin sıklıkla gayrimüslimler lehine Osmanlı iç işlerine karışması, 1853-1856 Savaşı esnasında çok sayıda yabancı askerin İstanbul’da bulunması gibi gelişmeler de toplumun tepkisini çekmiştir. Tepki netice itibariyle Abdülmecit karşıtlığına ve bu karşıtlık Şeyh Ahmet, Cafer Dem ve Hüseyin Daim paşaların kurduğu cemiyetle örgütlü bir hale gelmiş ve bu örgüt Abdülmecit’i tahtan indirmeyi amaçlamıştır.
Tarihe Kuleli Vakası olarak geçen bu girişimle olayın failleri Abdülmecit’i tahtan indirerek yerine Abdülaziz’i geçirmeyi tasarlamış ve daha önce meydana gelen girişimlerin aksine devletin kötü gidişatına çözüm bulmayı amaçlamışlardır. Olaya karışanların farklı kimliklerde olması ilerici-gerici, darbe-isyan vb. tartışmalarının da ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda çalışmada Kuleli Vakası incelenmiş ve ifade edilen tartışmalar kapsamında olaya ilişkin değerlendirme yapılmıştır.
Abstract The subject of this study is the role of Israel in Turkey's relations with the Arab states. In this regard, the role of the policies against Israel will be argued to impact Turkey's rap-prochement with Arab states. For this purpose, Turkey's policies against the Arab states since 1923 and the role of Israel in determination of these policies will be analyzed. Underpinned by outcomes of the historical analysis, it will be highlighted that Turkey, considering the national interests and security, had better ensure the balance in relations with the Arab States and Israel in the Middle East.
Yapılan çalışmada varılan en önemli sonuç Turgut Özal’ın suyu politize ederek dış politika unsuru haline getirdiği ve bu politikanın kendisinden sonra da takip edildiğidir. Bu bağlamda özellikle Suriye konusunda meselenin çözümü güvenlikle ilişkilendirilmiş ve taraflar karşılıklı güven hissettiklerinde çözüm için adım atabilmiştir. Ayrıca Türkiye, Özal döneminden itibaren üretilen su projeleriyle Ortadoğu’daki hareket alanını genişletmeye de çalışmıştır.
Çalışmada üzerinde durulan bir diğer nokta da Türkiye’nin uzun vadeli izleyeceği politikalara dair önermeler olmuştur. Bu bağlamda Türkiye’nin sınır aşan sular politikasını kurumsal bir hale getirmesi ve karşılaşabileceği farklı senaryolara karşı farklı planlarının olması gerektiği belirtilmiştir.
Yaptığı darbeyle yönetime gelen Abdülfettâh el-Sîsî, Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarını etkileyen aktörlerden birisi olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda ülkesini enerji dağıtım merkezi haline getirmek ve artan iç talebi karşılamak isteyen Mısır yönetimi, İsrail’in Tamar ve Leviathan sahalarından üretilecek olan doğalgazı ülkesine taşıyabilmek ve burada bulunan sıvılaştırma tesislerinden uluslararası piyasalara arz edebilmek için İsrail’le görüşmelere başlamıştır. Ayrıca, GKRY’nin, Doğu Akdeniz’de keşfettiği doğalgazı Mısır üzerinden uluslararası piyasalara aktarması ihtimali belirmiştir. Bunun bir sonucu olarak Doğu Akdeniz’de İsrail-GKRY-Yunanistan arasındaki yakınlaşmanın benzeri Mısır-GKRY-Yunanistan arasında da ortaya çıkmış ve bu devletler Türkiye’nin bölgedeki çalışmalarını durdurmak ve aralarındaki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) alanlarının yeniden belirlenmesini sağlamak hususunda görüşmelere başlamışlardır.
Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarının başarıya ulaşması halinde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarları ciddi bir şekilde zedeleneceği düşünülmektedir. Mısır-GKRY-Yunanistan’ın MEB alanlarını yeniden belirlenmesi, Türkiye’nin bölgede dar bir alana sıkışmasına neden olacaktır. Bölgede çıkarılacak karbon kaynaklarının Mısır üzerinden uluslararası piyasalara arz edilmesi, ‘tedarikçi ülke’ sayısını artırmak ve enerji koridoru olmak isteyen Türkiye’nin enerji politiği açısından ciddi bir tehdit oluşturacaktır. Ayrıca enerji politiğinin birbirine yakınlaştıracağı Mısır-İsrail-Yunanistan-GKRY arasında kurulacak enerji ittifakı, Türkiye’nin güney sarmalı üzerinde ciddi bir askerî, siyasî, ekonomik vb. hususlarda tehdit oluşturabilecek boyuttadır.
Anahtar Kelimeler: Doğu Akdeniz, Mısır, Türkiye, Kıbrıs, Hidrokarbon Kaynakları.
CHANGING BALANCES IN EASTERN MEDITERRANEAN:
HYDROCARBON POLICY OF EGYPT AND REPERCUSSIONS ON TURKEY
Abstract
Rising to power with a coup, Aldulfettah El-Sisi is now one of the many who have an influence on Eastern Mediterranean politics of Egypt. In this basis, desiring for becoming an energy hub and meeting the increasing domestic demand, Egyptian government have started negotiations with Tel-Aviv in order to transfer the natural gas extracted in Tamar and Leviathan fields into home and utilizing the liquefaction plants there supply the natural gas to the international market. Furthermore, there is now another option that after research, Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus supplies the natural gas liquefacted to the markets via Egypt. As a clear result of this, there is a convergence between Israel- Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece. Similarly, Egypt- Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece has converged and they started negotiations in order to prevent Turkey’s activities in the region and redefining their EEZ.
Obviously, provided that Egypt becomes successful in her Eastern Mediterranean policies, Turkey’s interest in the region will be seriously harmed. The redefinition of EEZ of Egypt-Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece in the region will lead Turkey to be constrained into a narrow area. Supplying the carbon resources via Egypt will highly likely threaten Turkey’s energy politics which wants to increase the number of supplier countries and become an energy corridor. Along with that, having converged over an energy politics, a future energy alliance of Egypt-Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus-Greece could pose a serious threat for Turkey’s south in terms of military, political and economic issues.
Yaptığı darbeyle yönetime gelen Abdülfettâh el-Sîsî, Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarını etkileyen aktörlerden birisi olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda ülkesini enerji dağıtım merkezi haline getirmek ve artan iç talebi karşılamak isteyen Mısır yönetimi, İsrail’in Tamar ve Leviathan sahalarından üretilecek olan doğalgazı ülkesine taşıyabilmek ve burada bulunan sıvılaştırma tesislerinden uluslararası piyasalara arz edebilmek için İsrail’le görüşmelere başlamıştır. Ayrıca, GKRY’nin, Doğu Akdeniz’de keşfettiği doğalgazı Mısır üzerinden uluslararası piyasalara aktarması ihtimali belirmiştir. Bunun bir sonucu olarak Doğu Akdeniz’de İsrail-GKRY-Yunanistan arasındaki yakınlaşmanın benzeri Mısır-GKRY-Yunanistan arasında da ortaya çıkmış ve bu devletler Türkiye’nin bölgedeki çalışmalarını durdurmak ve aralarındaki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) alanlarının yeniden belirlenmesini sağlamak hususunda görüşmelere başlamışlardır.
Mısır’ın Doğu Akdeniz politikalarının başarıya ulaşması halinde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarları ciddi bir şekilde zedeleneceği düşünülmektedir. Mısır-GKRY-Yunanistan’ın MEB alanlarını yeniden belirlenmesi, Türkiye’nin bölgede dar bir alana sıkışmasına neden olacaktır. Bölgede çıkarılacak karbon kaynaklarının Mısır üzerinden uluslararası piyasalara arz edilmesi, ‘tedarikçi ülke’ sayısını artırmak ve enerji koridoru olmak isteyen Türkiye’nin enerji politiği açısından ciddi bir tehdit oluşturacaktır. Ayrıca enerji politiğinin birbirine yakınlaştıracağı Mısır-İsrail-Yunanistan-GKRY arasında kurulacak enerji ittifakı, Türkiye’nin güney sarmalı üzerinde ciddi bir askerî, siyasî, ekonomik vb. hususlarda tehdit oluşturabilecek boyuttadır.
Osmanlı maliyesinin durumu ve dönemin gelişmeleri de toplumun hoşnutsuzluğunu artırmıştır. Bu bağlamda maliyenin iflasın eşiğine geldiği bir dönemde hayata geçirilmeye çalışılan reformların ekonomi üzerinde yarattığı baskı, yaşanan kriz haline rağmen sarayın aşırı harcamaları, 1853-1856 Osmanlı Rus Savaşı’nın yarattığı problemler ve alınan dış borçlar, ıslahatlardan daha ziyade gayrimüslimlerin avantaj sağlaması ve ekonomik durumlarının hızla iyileşmesi gibi olgular saraya olan tepkiyi artırmıştır. Ayrıca dönemin büyük güçlerinin sıklıkla gayrimüslimler lehine Osmanlı iç işlerine karışması, 1853-1856 Savaşı esnasında çok sayıda yabancı askerin İstanbul’da bulunması gibi gelişmeler de toplumun tepkisini çekmiştir. Tepki netice itibariyle Abdülmecit karşıtlığına ve bu karşıtlık Şeyh Ahmet, Cafer Dem ve Hüseyin Daim paşaların kurduğu cemiyetle örgütlü bir hale gelmiş ve bu örgüt Abdülmecit’i tahtan indirmeyi amaçlamıştır.
Tarihe Kuleli Vakası olarak geçen bu girişimle olayın failleri Abdülmecit’i tahtan indirerek yerine Abdülaziz’i geçirmeyi tasarlamış ve daha önce meydana gelen girişimlerin aksine devletin kötü gidişatına çözüm bulmayı amaçlamışlardır. Olaya karışanların farklı kimliklerde olması ilerici-gerici, darbe-isyan vb. tartışmalarının da ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda çalışmada Kuleli Vakası incelenmiş ve ifade edilen tartışmalar kapsamında olaya ilişkin değerlendirme yapılmıştır.