ISSN 13012762
4. Büyük Üstad Mesaj
Sahir Talât AKEV
6. Message From the Grand Master
Sahir Talât AKEV
7. Üç Konak
Namık OMAĞ
17. Masonik Tarihimizden Kesitler (II. Bölüm)
XX. Yüzyılın Başından 1923 Yılına Kadar
ülkemizdeki Masonik Gelişmeler
A. Oktay GÜNDOĞDU
33.
Ritler ve Dereceler
Celil LAYİKTEZ
42.
Ritler ve Ritueller
Neşet SİRMAN
47.
Neş'et Sirman Kardeşin Ardından
Hazer AKIN
49.
Görevler ve Görevliler
Raşid TEMEL
55.
Herşeyin Sembolü İnsandır
58.
İnsanın Başlangıcı Üzerine
69.
Burada Olmak
75.
Nasıl Bir Yardım?
82.
Hukukta ve
Masonlukta Vasiyetname
91.
Localardan Haberler
102. Aramızdan Ayrılanlar
YIL:
1999
İsmail Hakkı DEMİRCİ
Mesut TUNÇEL
Sümer SALDIRAY
Ergun ÇOBANOĞLU
Yuda REYNA
Mimar SİNAN
Mimar SİNAN
NO:
111
Kapak Kompozisyonu : SİNASİ BARUTÇU
Y E N İ L İ K
B A S I M E V İ
Tel. 243 55 72 245 32 48 * İSTANBUL 1999
MİMAR SİNAN
Gevşemeyin, endişe
etmeyin.
İnananız sağlamsa, mutlaka
başarırsınız.
Şanı Yüce Kur'an,
S.lll. 139
M İMAR S'INAN
Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locasının
tarihî, çağdaş ve gerçekçi açıdan
araştırma ve yayın organıdır.
Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası adına
imtiyaz sahibi : Sahir Talât AKEV
Yazı işlerini fiilen idare eden : Osman S. ALTINAY
DERGİDE ÇIKAN
YAZILARIN
SORUMLULUĞU
ÜÇ AYDA BİR ÇIKARILIR,
YAZARLARINA
AİTTİR.
ÜYELERE MAHSUSTUR.
ISSN 13012762
SAYI : 111
Nuruziya Sokağı 25, 80050 Beyoğlu
Tel: 0 212 251 26 50
4. Büyük Üstad Mesaj
6. Message From the Grand Ma ster
7. Üç Konak
17. Masonik Tarihimizden Kesitler (II. Bölüm)
XX. Yüzyılın Basından 1923 Yılına Kadar
ülkemizdeki Masonik Gelişmeler
33.
42.
47.
49.
Ritler ve Dereceler
Ritler ve Ritüeller
Neş'et Sirman Kardeşin Ardından
Görevler ve Görevliler
55.
Herşeyin Sembolü İnsandır
58.
İnsanın Başlangıcı Üzerine
69.
Burada Olmak
75.
Nasıl Bir Yardım?
Hukukta ve
82.
Masonlukta Vasiyetname
91.
Localardan Haberler
102. Aramızdan Ayrılanlar
MART 1999
Sahir Talât AKEV
Sahir Talât AKEV
Namık OMAĞ
A. Oktay GÜNDOĞDU
Celif LAYİKTEZ
Neşet SİRMAN
Hazer AKIN
Raşid TEMEL
İsmail Hakkı DEMİRCİ
Mesut TUNÇEL
Sümer SALDIRAY
Ergun ÇOBANOĞLU
Yuda REYNA
Mimar SİNAN
Mimar SİNAN
BÜYÜK USTAD MESAJI
İNTİZAM ÜZERİNE
Aziz Kardeşlerim,
Masonlukta intizam konusu çok sık konuşulan
ve hakkında çok spekülasyon yapılan bir
kavramdır.
Özellikle Büyük Locamız 1965 yılında bir tanzim
(Consecration) işlemine tâbi tutulduğu için
bu tarih özellikle anılır ve bunun Masonlu
ğumuzda yeni bir sahife açtığı hakkı ile söy
lenir.
Bu kavram ve düşüncelerin hiçbirine karşı gele
cek değilim ve önceki Büyük Üstad En Muh
terem Tunç TİMURKAN Kardeşimin bir me
sajında ifâde ettiği gibi, Türk Masonluğu
1965 yılında bu sonucu sağlayan kardeşle
rine borçludur.
Ancak gerçeklerden hiçbir zaman uzaklaşma
mamız gereği nazara alınırsa, dünyada
kendilerine mason ismini veren ve mason
kural ve geleneklerinin bir çoğuna uyan
başka örgütlerin de mevcut bulunduğunu
kabul etmemiz gerekir. Bunlara, bizim ter
minolojimizde, gayrı muntazam ve munta
zam olmayan Masonluk denilmektedir. Bu,
uluslararası terminolojinin regular irregu
lar regulier irregulier'nin bir çevirisidir.
Pekâla biliyoruz ki, bu ayırım önce Belçika
GrandOrient'inin özellikle 1877 yılında
Fransız GrandOrient'inden almış oldukları
bir ilke kararından doğmuştur. Geleneksel
Masonluğun benimsediği bir Landmark'ı
bünyesinden çıkaran bu kararlar, gelenek
lere bağlı Masonluğun tepkisine neden ol
muş ve bu suretle dünya Masonluğu munta
zam ve gayrımuntazam diye iki türe ayrıl
mıştır.
Tarihî gerçek bu olmakla birlikte, gayrimunta
zam ibaresinin bazı kırgınlık ve alınganlık
lara neden olduğunu bilmekteyim. Bunun
böyle anlaşılmaması, ve bu ibarenin maso
nik terminolojide sâdece bir nitelendirme
aracı ve aradaki farkı belirleyici olarak kul
lanıldığı ve hiçbir küçük düşürme ve aşağı
layıcı niyete dayanmadığını özellikle vurgu
lamak isterim. Kadîm Mason geleneklerine
bağlılığının bir sonucu olarak, inanç anlayı
şının da tutuculuk olarak nitelendirilmesini
yadırgamaktayım. Masonluğa yaklaşımla
rı farklı olan bu örgütlerin kendi inandıkları
prensip ve kurallara sâdık kalmakla birlik
te, diğerleri hakkında kırıcı söz ve hareket
lerden sakınmalarının Masonluğun yararı
na olacağı düşüncesindeyim.
Kardeşçe Sevgilerimle,
Sahir Talât AKEV
Büyük Üstad
MESSAGE FROM THE GRAND MASTER
Dear
Brethren,
Regularity
is a concept which is quite frequently
talked
about and speculated on in Free
Masonry.
As our Grand Lodge was consecrated in 1965; this date is
specially remembered as "Opening a new page" in The
Turkish
Masonry.
I am not going to deny any of these thoughts and concepts,
and as emphasised in M . W.. G.. M
Tunç Timurkan's
message;
I would
like to stress that The
Turkish
Masonry does owe to those Brethren who have made
this outcome possible in 1965.
In order not to deviate from the truth; it is to be
admitted
that there are other various organisations
who
abide
by most rules of Masonry and call themselves
Masons.
In our terminology
these organisations
are known as
non-regular
or irregular
Masons.
We certainly
know that this differentiation
started
in
1877, when The Belgian Grand Orient and the French
Grand Orient mutually
decided to discard a major
landmark
from traditional
Masonry. Thus, the reaction
caused Masonry
to split into two, as regular
and
irregular.
Even though; this is the historical
word "irregular"
is regarded
beholders.
reality, I know
as "offending"
that
by
the
the
I would like to emphasise that this word is nothing
more
than an adjective, only used to make the
differentiation
between
the two obedience's
and is not meant
to
humiliate or to degrade the other. I am also
disturbed
by the thought that believing in the traditions of Ancient
Masonry should be regarded as
Conservativeness.
To my opinion; it will be to Masonry's utmost benefit, if the
followers
of both obedience's,
whose approach
to
Masonry
are different,
should abide by their
beliefs
and principles and yet avoid offending each other.
With Brotherly
Love,
Sahir Talât AKEV
Grand
Master
TARİH
ÜÇ KONAK
N a m ı k OMAG
B u r a d a , doğumları farklı yerde ve farklı z a m a n d a olan, üç tarihî sos
yal olayı t a r i h felsefesi açısından incelemeye çalışacağız.
Bu üç olaydan Fransız Masonluğu 17251998 yılları a r a s ı n d a 273 se
ne, Fransız İhtilâli 17891998 yılları arasında 209 sene, Tanzimat de
nen Türk siyasî, sosyal, hukukî ve idarî ıslahatı 18391998 yılları ara
sında 159 sene evvel oluşmuş b u l u n m a k t a d ı r .
İki memleketin, sosyal ve h u k u k î tarihini ayrı ayrı ilgilendiren F r a n
sız Devrimi ve Masonluğu ile T ü r k H u k u k Felsefesini ilgilendiren
T a n z i m a t d e n e n ı s l a h a t h a r e k e t i a r a s ı n d a k i sebebsonuç ilişkisini
bilmek sosyal ve h u k u k î açıdan b ü y ü k önem taşır.
Bu üç olayı "ÜÇ KONAK" adı altında a n a hatlarıyla sunacağız.
1. FRANSIZ B Ü Y Ü K İHTİLALİ: 18. asrın ikinci yarısında, Atlanti
ğin ötesinde, Amerika K ı t a s ı n d a k i İngiliz müstemlekelerinde, insan
l a r yepyeni bir prensip etrafında t o p l a n a r a k , a n a v a t a n l a r ı n a isyan
bayrağı açmışlardır. Bu isyanın prensibi de şudur. "Bütün i n s a n l a r
eşit olarak y a r a t ı l m ı ş l a r ve Yüce T a n r ı tarafından, kendilerine elle
r i n d e n a l ı n a m a z bazı h a k l a r bahşedilmiştir. B u n l a r a r a s ı n d a yaşa
m a k hürriyetinden y a r a r l a n m a k ve m u t l u olmayı istemek h a k l a r ı ön
saftadır.
Bu prensip, o dönemde insanlığın bir kısmının, tıpkı bir yük hayvanı
gibi ömür boyu, diğer kısmının hizmetine ayrılması ve "esir" ismi veri
len haksızlığa u ğ r a m ı ş l a r ı n en tabiî i n s a n h a k l a r ı n d a n yoksun bıra
kılmasını, eski devir insanlarının, vicdanlarının k a b u l etmiş olması,
b u g ü n bizim h a y r e t ve nefretimizi gerektiren bir davranıştır.
Tabiî olan bu h a k l a r ı n , eski devirlerde dahi, vazgeçilmez h a k l a r d a n
olduğunu kabul eden düşünürler vardır. Stoisizm felsefesi taraftarla
rının hepsi, esirliğe karşı idiler. Romalı Seneca'nm esirler h a k k ı n d a k i
m e ş h u r sözleri şöyledir: "Sen, onlara esirdirler diyorsun. Hayır onlar
da insandır, onlar da senin gibidir. Senin esir dediğin insanlar, senin
gibi aynı t o h u m d a n var olmuştur. Onlar da senin gibi semaya bakar
lar, aynı havayı teneffüs eder, senin gibi doğar, senin gibi ölürler." de
m e k sureti ile esirliğe k a r ş ı çıkmıştır.
Hürriyet ideali sayesinde esirlik k u r u m u ortadan kalkmıştır. Bedenle
ilgili ve h u k u k î esirlik o r t a d a n kaldırıldıktan sonra, sıra fikir ve vic
d a n s a h a s ı n d a k i esirliğe gelmiştir.
18. asrın fikir ve vicdan hürriyeti, b ü t ü n dünya düşünürlerinin genel
isteği şeklini almıştır. B u g ü n k ü sosyal ve h u k u k î o r g a n i z a s y o n u n
esasları olan fikirlerin m e y d a n a gelmesinde GROTIUS, VOLTAIRE,
M O N T E S Q U I E U , ROUSSEAU gibi b ü y ü k d ü ş ü n ü r ve âlimlerin rol
ve hizmetleri b ü y ü k t ü r .
D ü ş ü n ü r l e r tarafından ileri sürülen fikirler a r a s ı n d a en büyük deği
şikliği getiren fikir, kişinin cismanî ve fikrî hürriyetidir. Bu h ü r r i y e t
k a v r a m ı n d a b u l u n a n dinamik kuvvet ve yaratıcı k u d r e t insanlık için
bir k u r t u l u ş h a r e k e t i olmuştur.
Bu yüksek iki idealin gerçekleşmesi, diğer bir ifâde ile, fikir ve vicdan
hürriyeti, ideal bir k a v r a m olmaktan çıkıp, hukukî bir esas olması, iki
ihtilâl sayesinde olmuştur. B u n l a r Amerika ve Fransız ihtilâlleridir.
Vicdan hürriyeti prensibinin bir k a n u n halini alması, ilk defa Ameri
ka'da olmuştur. Amerika İhtilâlinden sonra, 1776'da bu prensip bir
k a n u n l a kabul edilmiştir. Fransız İhtilâli "İnsan Hakları" ile 1789'da
vicdan ve fikir hürriyetini kabul etmiştir. Fikir ve düşünce şekli
dolayısı ile genel düzeni bozmadıkça, hiç kimse r a h a t s ı z edilemez,
denilmiştir. Bu prensip 27 Ağustos 1789 tarihinde kabul edilmiş
tir.
Fransız İhtilâlinden sonra bu esas, b ü t ü n Avrupa'ya yayılmıştır. Bu
g ü n p a r l a m e n t e r rejimlerin anayasalarında vicdan ve fikir hürriyeti
ni sağlayan m a d d e l e r vardır.
F r a n s a ' d a din hürriyeti, a n c a k Fransız İhtilâli sayesinde olmuştur.
A m e r i k a n isyanı ve prensibi, F r a n s ı z d ü ş ü n ü r l e r i n söz ve yazıları,
F r a n s ı z İhtilâlinin kaynağı olmuştur. 18. asrın sonlarında kopan bu
ihtilâl Avrupa'yı 25 yıl emsalsiz bir karışıklık içinde yuvarlayarak ye
n i bir A v r u p a ' n ı n k u r u l m a s ı n a sebeb olmuştur.
Fransız Büyük İhtilâli, Fransız sosyal, idarî ve siyasî k u r u l u ş u n u de
ğiştirmiştir. B u değişiklik, meclis tarafından kesinleştirilmiş olan in
s a n ve v a t a n d a ş h a k l a r ı genel prensibine göre yapılmştır. Bu presip
l e r i n en önemlisi " İ n s a n l a r ı n Eşitliği" p r e n s i b i d i r . Bu p r e n s i p ,
1789'dan beri F r a n s ı z a m m e ve h u s u s î h u k u k u n d a yer a l m a k t a d ı r .
Eşitlik prensibi adına b ü t ü n farklılıklar, imtiyazlar, loncalar, sıfat ve
payeler, şahsî ve kollektif ayrıcalıklar, siyasî ve sosyal ayrıcalıklar
kaldırılmıştır. B u suretle sosyal sınıflar a r a s ı n d a denge t e m i n edil
miştir, derebeylik h u k u k u , derebeylik adliyesi ve kilise yüzde onu da
kaldırılmıştır.
Fransız Devrimi şu önemli işleri görmüştür:
a) İ n s a n H a k l a r ı B e y a n n a m e s i n i n k a b u l ü ve yayınlanması,
b) Eşitlik ve Özgürlük fikirlerinin k a b u l ü ve yasalaştırılması,
c) Krallığın kaldırılması,
d) C u m h u r i y e t İdaresinin gerçekleştirilmesi,
e) Hukukî, sosyal, k ü l t ü r ve ilmî sahalarda yeni esaslar ve organizas
yonlar tatbiki,
f) Devrimin dayandığı fikirlerin b ü t ü n Avrupa'ya yayılmasının sağ
l a n m a s ı ve z a m a n l a aynı sonuçlara ulaşılmasının temini,
İşte F r a n s a ' n ı n 18. asırdaki genel tablosunun gösterdiği m a n z a r a bu
dur.
2. F R A N S I Z M A S O N L U Ğ U : Sosyal bir k u r u l u ş olan ve s a v u n d u ğ u
fikirler b a k ı m ı n d a n Masonluk kuruluşu, sosyal tarihinin bir bölümü
dür. Bu sebeble tarihî seyrini, Fransa'da Masonluğun doğuşu ve F r a n
sız İhtilâli ile ilişkilerini tesbite çalışacağız.
Biz Fransız devrimi ile ilgili olan bir a r a ş t ı r m a yaptığımızdan Fransız
Masonluğu açısından ayrıntılı bir açıklama y a p m a k yerine olayları
a n a h a t l a r ı ile belirtmeyi uygun görmekteyiz. B u r a d a , F r a n s ı z Ma
sonluk Tarihi bakımından masonik olaylara değineceğiz.
Masonluğun Fransa'ya hangi tarihte girdiğine dair kesin bir bilgi yok
tur. 1737 senesine k a d a r çok gizli t u t u l a n bu dernek hakkında ne dev
let, ne de Fransız Locaları arşivlerinde bir belge yoktur. Ancak, İngil
tere Büyük Locası arşivlerinde, 1732'de "AuLouisd'Argent locasına
bir p a t e n t verildiği, bu locanın "Faubourg Saint Germain" mahallesin
de, "Boucheries" sokağında bulunan bir İngiliz lokantasında toplandı
ğı, yine aynı arşivde 13 Temmuz 1733'de "La Parfaite Union" adlı bir
locanın k u r u l d u ğ u yazılıdır. Diğer bir belgede de, D u n k e r q u e şehrin
de 1721'de "Dostluk ve Kardeşlik" adı altında bir loca kurulduğu belir
tilmiştir. F r a n s a ' y a Masonluğun giriş tarihi t a r t ı ş m a l ı olup, bazıları
14. Louis zamanında, 1674'de F r a n s a ' d a gizli olarak çalışmakta oldu
ğ u n u ileri s ü r m e k t e d i r l e r . D u r u m böyle olmakla b e r a b e r y a z a r l a r ,
Masonluğun Fransa'ya 18. asrın ilk çeyreğinden sonra girdiğini kabul
ederler.
1717'de L o n d r a ' d a k u r u l a n M a s o n l u ğ u n teorik şeklinin k u r u l u ş ve
m e y d a n a çıkmasına çalışanların b a ş ı n d a olan ve bir Fransız protes
t a n papazının oğlu b u l u n a n "Desaguliers" Fransa'da, La Rochelle şeh
rinde 1683'de doğmuştur. 14. Louis'nin protestanlara karşı k a t ı tutu
m u dolayısı ile ailesiyle İngiltere'ye göç etmiştir. 1717'de spekülatif
M a s o n l u ğ u h a y a t a geçiren Desaguliers, Galler P r e n s i Frederic'i ve
Montesquieu'yü tekris etmiştir ve 1735'de t e k r a r F r a n s a ' y a dönmüş
tür.
F r a n s ı z l a r d a n Masonluğa ilk giren Montesquieu, yeri ve kişiliği ile
dinî meselelerdeki toleransıyla, siyasî fikirleriyle Masonluğa çok hiz
m e t edebilirdi. Ancak, sosyal seviyesini muhafaza, itibar ve şerefini
koruma, Parlamento üyesi olması ve edebî sahada da çalışması, ondan
beklenen hizmetleri y a p a m a m a s ı n a sebeb olmuş, bu nedenle 1937'de
Ramsey isminde bir iskoçyalı, Fransız Masonluğunun en gayretli uz
vu olmuş ve Fransız Masonluğunu, İngiliz masonlarının nüfuzu altına
girmekten kurtarmıştır.
R a m s e y 1686'da, İskoçya'da doğmuştur. Edinbourg Üniversitesinde
ilahiyat tahsil etmiştir. Londra'da Fransızca da öğrenmiş ve F r a n s ı z
y a z a r ve d ü ş ü n ü r ü , aynı z a m a n d a B a ş p i s k o p o s l u k da y a p a n F e n e
lon'un etkisinde kalmıştır. Çeşitli hizmetler ve çalışmalar y a p t ı k t a n
sonra, Spekülatif Masonluğa k a r ş ı b ü y ü k bir ilgi d u y m u ş t u r . Ram
sey'in ü n l ü n u t k u , Masonluğa ve Fransız Masonluğuna yenilikler ge
10
tirmiştir. 1738'de yaptığı bu k o n u ş m a s ı Masonluğun birinci açıkla
masıdır. Yüksek derecelerin yaratıcısı olup, masonların semboller, al
legoriler, işaret ve tekrislerinin tarihini a r a m a y a yönelmiştir. Yaşa
mının son z a m a n l a r ı n d a da s u s k u n l u ğ a girmiştir.
F r a n s a ' d a k u r u l a n ilk localar, merkezî bir otoriteden yoksun bulun
maktaydı, ancak 11 Aralık 1743'de Paris'te toplanan 16 locanın dele
geleri t a r a f ı n d a n bir "Büyük Loca" k u r u l m u ş t u r . 1771 yılma k a d a r
Fransız Masonluğu, karışık bir dönem geçirmiş olmakla beraber, ünlü
kişiler ve özellikle "Ansiklopedistler'in hepsi locaların üyesi olmuş
lardır. 7 N i s a n 1778'de Voltaire, "Les Neuf Soers" isimli locada tekris
edilmiştir. Fransız Masonluğu bu dönemde fikir mektebi halini almış
tır.
1789 yılında, F r a n s a ' d a Masonluk G.O. de France t a r a f ı n d a n temsil
edilmekte olup, yaklaşık 650 locasıyla bir güç idi. Diğer taraftan loca
larda toplanan değerli kişiler, cemiyeti hakikî bir fikir k u l ü b ü hâline
getirmişlerdi.
İhtilâl'de liderlik d u r u m u n d a o l a n l a r ı n çoğu m a s o n d u . M i r a b e a u ,
Danton gibi bir çok fikir adamı, filozof, idareci, asker ve din adamı, Bü
y ü k İhtilâlde, aktif rol a l m a d a n önce loca çalışmalarına katılmışlar
dır. Localarda ihtilâle yol açan, hürriyet, eşitlik gibi felsefî görüşler in
celenmiş olmakla, ileride yönetici olacak k a d r o l a r ı etkilemişlerdir.
B u n a k a r ş ı , localarda hiçbir eylem hazırlığı görüşülmemiş ve düşü
nülmemiştir. İhtilâl, millî meclisde b u l u n a n üç ayrı sınıf, asker, din
adamı, köylü milletvekillerinin çoğu mason idi.
Ancak b u masonlar, felsefî ve liberal görüşlerini devrimin gerekçesiy
le bağdaştıramamışlardır. Bu sebeble de, locaların çalışmaları durdu
r u l m u ş , h a t t â terör z a m a n ı n d a Masonluk o r t a d a n kalkmıştır.
B u n a göre,
a) Fransız devrimi. 18. yy boyunca Montesquieu, Voltaire, Rousseau
ve ansiklopedistlerin ortaya koyduğu liberal görüşlerin birikimi ve te
sirleri sonucu Fransız Ulusunun aşağıdan yukarı bir isteği halinde be
lirlenmiştir. Bu oluşta masonlara pay çıkarmak yersiz ve haksız bir id
diadır.
b) Devrimden önceki yıllarda localarda çoğunluk soylu kişiler ve seç
kin b u r j u a l a r d a n oluşmaktaydı. B u n l a r krallığa bağlı olup t e k iste
dikleri var olan düzenin âdil olması ve vergi önünde b ü t ü n ulusun eşit
kabul edilmesiydi. B u n u n için de devrimci bir tertip düşünülmemişti.
1 1
c) 1789'dan evvel F r a n s a ' d a 30.000 k a d a r mason b u l u n m a k t a ve bu
aydın kişiler ulusal mecliste ekseriyeti oluşturmaktaydılar.
Yukarıdaki görüş ve düşüncelere göre devrimin, Masonluğun bir terti
bi olarak ortaya çıktığını ileri s ü r m e k belge ve kayıtlara uygun değil
dir. Kaldı ki, giyotinde can veren masonların sayısı da bir hayli kaba
rıktır. H a t t â , şöyle bir söz vardır. "Masonlar arasında giyotincilerden
çok, giyotine gönderilen" bulunmaktadır. Devrimin teşvik edeni ve sa
hibi olarak m a s o n l a r gösterilemez.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, F r a n s ı z Devrimi kendi iç k u r u m l a r ı n d a
büyük etkiler yaratmış, bu arada Fransız Masonluğunda da, bir takım
değişiklikler m e y d a n a getirmiştir. M a s o n l u ğ u n üç e s a s ilkesi olan
"Hürriyet, Eşitlik, ve Kardeşlik, Masonluğa devrimden sonra girmiş
tir. Fransız Devriminin getirdiği, hürriyet havası Masonlukta da etki
sini göstermiş olup, b u n u n sonucu olarak E.U.M. terimi, t ü z ü ğ ü n d e n
ve ritülellerinden çıkarıldığı gibi mabetlerde de kutsal kitaplarda kal
dırılmıştır.
3 . TANZİMAT O L U Ş U M U VE BENZERLİKLER: T a n z i m a t denen
T ü r k sosyal, siyasal ve h u k u k ıslahatı (18391998) 159 yıl önce ilân
o l u n a n bir röform h a r e k e t i d i r . T a n z i m a t h a r e k e t i n i n çeşitli şekilde
a n l a t m a ve açıklaması m ü m k ü n d ü r . Bir kısım düşünürler, Tanzima
tın sağladığı iyilik ve olgunlaşma b a k ı m ı n d a n b u n u bir "iyileştirme"
h a r e k e t i diye tarif ederler.
Diğer bir kısım da, siyasî rejim bakımından "Tanzimat", keyfî ve müs
tebit mutlakiyetle, millî hakimiyet rejimi arasında bir intikal devresi
diye tarif ederler.
Nihayet içerdeki uygulamaya, konulan k a n u n l a r a , kıyafetteki ve ya
ş a y ı ş t a k i az çok değişikliklere b a k a r a k , t a n z i m a t ı , doğu uygarlığı
çemberinden batı uygarlığı çemberine geçiş devresi diye tarif edenler
de vardır.
T a n z i m a t m b u çeşitli a n l a t m a ve açıklamaları dışında e n içerikli ve
özel anlatımı "Tanzimatm, h â k i m u n s u r u Türk olan, Osmanlı Devleti
nin y a ş a m a k a r z u s u ve iradesinin bir belirtisi, y a ş a m a k t a devam ede
bilmesi için silkinip kalkınma girişimi, y a ş a m a kudretini gösteren ye
ni bir hamledir."
T a n z i m a t h a r e k e t i n i n genel olarak incelemesinde vardığımız sonuç;
Osmanlı Cemiyetine Fransız Devriminin etkisi olduğudur, h e r ne ka
dar bazı yazarlar Osmanlı Cemiyetine batı etkisinin, 1839'dan bir asır
12
evvel girmeye başladığını söyleseler de, bu bir asırlık dönemi, pretan
zimat diye anlatırlar. Bu dönemdeki batı etkilerinin d a h a çok F r a n s a
k a n a l ı ile geldiğini belirtmekten de geri kalmamışlardır.
Nitekim, F r a n s a ile dostluk 16. yy da K a n u n î S u l t a n Süleyman ile 1.
F r a n s u a a r a s ı n d a , ortak d ü ş m a n olan Habsbourg h a n e d a n ı n a k a r ş ı
birlikte h a r e k e t etmeleri, F r a n s ı z l a r a kapütülâsyonlarla ekonomi çı
k a r l a r ı verilmesi, askerlik s a n a t ı n d a diğer devletlerden ileri olması
gibi sebebler dolayısı iledir. 1789 Fransız devriminin hürriyet havası
özel bir sempatiyle karşılanmıştır. 1789'dan sonra siyasî F r a n s a ' n ı n
geçirdiği h e r m e r h a l e n i n Türkiye'de bir p a r a l e l i n i görmekteyiz.
Coğrafî b a k ı m d a n F r a n s a ile a r a m ı z d a bir hayli mesafe b u l u n m a k l a
beraber, siyasî ve sosyal hareket ve dalgalanmalar bu arayı a ş a r a k za
m a n l a Türkiye'de de ortaya çıkmıştır.
Bu p a r a l e l l i k l e r a ş a ğ ı d a belirteceğimiz m e r h a l e l e r d e bir t a k ı m
h u k u k î , idarî ve eğitim s a h a l a r ı n d a görülmektedir.
1. SİYASİ BENZERLİK: 1830 tarihli Fransız Ş a r t ı t e k taraflı hü
k ü m d a r iradesini belirten bir ferman y a h u t iki taraflı mukaveledir.
F r a n s ı z ihtilâlinden 41 yıl sonra 1830'da, mutlakiyetçi Şarl, h a l k
a y a k l a n m a s ı sonucunda t a h t t a n çekilmiş, yerine geçen Kral Louis
P h ü i p p e 1830'da Fransız şartını kabul ederek, b u n u n l a bayrağın ka
bulü, oy verme h a k k ı gibi v a t a n d a ş lehine h ü k ü m l e r getirmiştir. Bu
a n l a ş m a aşağıdan yukarıya olan m u t a b a k a t sonu meydana gelmiş bu
l u n a n siyasî bir a n l a ş m a d ı r .
B u n a mukabil, Osmanlı siyasî ve sosyal tarihinde, kemirici iç ve dış
akımlar ve k a y n a ş m a l a r l a temelleri çöken Osmanlı toplumunda hür
riyet ve siyasî otorite dengesini bulmak gayesini güden bir yenileşme
ve batılılaşma hareketi olarak Tanzimat F e r m a n ı tek taraflı bir irade
beyanı ile 1839'da açıklanmıştır. H u k u k î yönden bir "şart" niteliğin
dedir. Bu fermanla Padişah tek taraflı olarak yetkilerini sınırlamıştır.
Bu y u k a r ı d a n aşağı olan bir siyasî ve h u k u k î t u t u m d u r .
Bu iki siyasî tasarruf arasında paralellik aynı devreye, aynı maskatla
r a yönelik bulunması, Fransız Devriminin etkisini açıkça göstermek
tedir.
2. HUKUKÎ BENZERLİK: Fransız Devrimini izleyen h u k u k î s a h a d a
da, düzenlemeye gidilerek, uzun bir çalışmadan sonra 1804'de Fransız
Medenî K a n u n u n m e t n i hazırlanmış ve kabul edilmiştir. Bu k a n u n ,
eşitliği ve h ü r r i y e t i getirmiştir.
13
B u n a paralel olarak 1867'de Türkiye'de Fransız kodunun kabulü etra
fında bîr eğilim doğmuştur. Âli Paşa, Fransız Medenî K a n u n u n u n ba
zı bölümlerinin a k t a r ı l m a s ı n ı teklif etmiş, k a r ş ı t görüşte b u l u n a n
Cevdet P a ş a da aykırılıkta bulunmuştur. Sonuçta 1868'de Mecelle ka
bul edildi. Ulemâ sınıfının k o r k u s u n d a n Fransız Medenî K a n u n u ter
cüme ve a k t a r m a edilememiş, onun yerine Mecelle denilen fıkıha da
yalı eser m e y d a n a getirilmiştir.
Mecelle yerine Fransız Medenî K a n u n u kabul edilmiş olsaydı ve b u n u
tatbik edecek hukukçular yetiştirilseydi, o tarihte Türk Medenî Kanu
n u m e y d a n a gelirdi.
T a n z i m a t döneminde ceza k a n u n u ve ticaret k a n u n u k ı s m e n F r a n
sa'dan, malî yönden defterdarlık tahsilat organizasyonu, F r a n s a ' d a n
örnek a l ı n a r a k k u r u l m u ş t u r . Kâğıt p a r a dahi, F r a n s a ' d a n örnek alı
n a r a k bastırılmıştır.
Böylece, h u k u k î ve mâlî sahada, Fransa'nın etkisi açıkça görülmekte
dir.
3 . EĞİTİM S A H A S I N D A K İ BENZERLİK: 1793 de Konvansiyon
idaresi parasız, fakat zorunlu bir eğitim sistemi d ü ş ü n m ü ş t ü r . B u n u
ancak 1830'dan sonra yenileştirmiş ve u y g u l a m a y a koymuştur.
B u n a paralel olarak Türkiye'de G a l a t a s a r a y Lisesi 1868 yılında açıl
mıştır. Ayrıca açılacak Darülfünuna, öğretmen yetiştirmek amacı ile
Selim Sabit Efendi ile Hoca T a h s i n Efendi Paris'e eğitime gönderil
mişlerdir.
Eğitim s a h a s ı n d a da, ıslahat ve fikir düşüncelerinde de paralellik ol
duğu görülmektedir.
4 . SİYASÎ K A N U N L A Ş M A D A BENZERLİK: F r a n s a 1871'de 3.
C u m h u r i y e t i k u r m u ş t u r . B u n a paralel olarak Türkiye'de 1876'da ilk
Kanuni Esasî k u r u l m u ş , iyi niyetle başlayan, ancak zorbalığa varıp
sona eren idare m e y d a n a gelmiştir.
Bu siyasî olayın da F r a n s a ' n ı n siyasî etkisi sonucu m e y d a n a geldiği
görülmektedir.
5. MASONİK GELİŞMELER AÇISINDAN: 1789 Fransız Devrimi
ni izleyen Türkiye'de masonik gelişmeler başlamıştır. 1807 yılında ba
zı Fransız ve İngiltere locaları kurulmuştur. 1856'da 18 mason locası
nın çalışmakta olduğu görülmektedir. 1861'de ilk T ü r k S ü p r e m Kon
sey'i k u r u l m u ş t u r . 1883'de de mason balosu verilmiştir. Fransız Dev
14
rimini izleyen Fransız Masonluğunda değişiklikler yapıldığını yuka
rıda ilgili bahiste söylediğimizden b u r a d a t e k r a r l a m a k t a n kaçınmak
tayız. Bu tarihlerde Masonluğun Türkiye'de yeşermeye b a ş l a m a s ı fi
kir, vicdan, inanç ve bazı manevî değerlerin Fransız İhtilâli sonucun
da memleketimizde değiştiğini göstermektedir.
6. TANZİMATIN TÜRKİYE'DE İ L Â N I N I N FRANSA'DAKİ ET
KİLERİ:
Türkiye'de 1839'da T a n z i m a t m ilânı Fransız Cemiyetinin h a v a s ı n ı
değiştirmiş, o t a r i h e k a d a r kararsız olan devlet politikası P a r i s gaze
telerinin olumlu yayını ile Türkiye lehine dönmüş, h a l k "Türkiye'de
T a n z i m a t İlânı" k a r ş ı s ı n d a h a y r e t ve heyecana d ü ş m ü ş t ü r .
Paris gazeteleri "Gülhane Hattı"nı İnsan Hakları Bildirgesi ile karşı
laştırmış, bu fermanda "Müsavat ve Adalet" gibi, iki m u a z z a m kıyme
tin b u l u n d u ğ u belirtilmiştir.
F r a n s a , T a n z i m a t a karşı sevgi ile davranmış, b u n u n eski t a a h h ü t l e r i
bozmaması da takdirle karşılanarak Türk Dostluğuna dönüşmüştür.
SONUÇ
Kıt'alar a r a s ı farklar olmakla b e r a b e r F r a n s ı z İhtilâli b ü t ü n Dün
ya'yı, etkilemiş, Osmanlı, siyasî, askerî, idarî, eğitim ve sosyal hayatı
n a da karşılıklı istek ve dostluk ilişkileri sonucu aksetmiştir. Diğer ta
raftan devrim, F r a n s ı z Masonluğu ile k a y n a ş m ı ş bir d u r u m d a iken,
devrimin getirdiği yeni fikirler, kuruluş ve prensipler itibarı ile, F r a n
sız M a s o n l u ğ u n a yeni bir t u t u m ve şekil vermiştir.
B u n a k a r ş ı l ı k T a n z i m a t h e r ş e y d e n evvel siyasî, idarî, adlî, malî ve
askerî s a h a l a r d a bir röform hareketidir. Ancak hareket, şeriatle telif
çi ve tavizci olması nedeniyle beklenileni vermemiştir. Devrin fikrî ve
sosyal şartlarının k ü l t ü r seviyesinin olumlu olmayışı, şahsî düşünce
den k a y n a k l a n a n bu ıslahat hareketi, istenilen röformu temin edeme
miştir. Böyle olmakla beraber olumlu tarafı, yönetime keyfiliği kaldı
r a r a k kanuniliği getirmeye, batının ileri müessese ve usullerini örnek
almak suretiyle ilericiliğe ve asrî k a n u n l a r ı ve müesseseleri kabul et
mekle, b u g ü n e götüren bir köprü olmuştur.
15
1.
Tanzimatın
2.
Osmanlı
100. yıldönümü,
3.
RevolutionEmpire
luk.
XVIII. siede, Prof. Albert Malet 18. asır ihtilâl
4.
Fransız İhtilâlinin
limler 1950.
Dış ve İç Yüzü, Derleyen: İbrahim Memduh Seydol, Sosyal Bi
5.
Masonluk,
6.
Fransız Büyük
1955,161819.
Paul
eseri midir?
1947
ve
Türk Mason
imparator
Dergisi,
Fikret Çeltikçi, Mimar Sinan D. Sayı
Fransız İhtilâli ve Tazminat, Ziyaeddin
tırmalar Merkezi, Sayı 11, 1939.
16
1940
Naudon.
İhtilâli Masonların
sayılar.
7. Fransız Derimi ve Masonluk,
8.
Millî Eğitim Bakanlığı,
Tarihi, Cilt 5, Prof. Enver Ziya Karal, T. Tarih Kurumu,
Fahri Fındıkoğlu
1954
3637.
Türkiye Felsefi
Araş
MASONIK TARIHIMIZDEN
KESITLER
(II. Bölüm)
XX. Yüzyılın başından
ülkemizdeki Masonik
1923 yılına
gelişmeler
kadar
A. O k t a y G Ü N D O Ğ D U
'Tarih, geçmiş bir zaman dilimi içinde olup bitmiş şeyleri ye
niden otopsi masasına yatırmak ve daha önceki
dönemlere
ait toplumsal olguları da laboratuar
incelemesinden
geçir
mek uğraşıdır
"
Çetin Altan (ÇA1)
Y i r m i n c i Y ü z y ı l ı n ilk ç e y r e ğ i :
Ulusal tarihimizle masonik
tarihimizin içice geçtiği bir
dönem.
19091935, Ülkemiz Masonik ta
rihinin 2. Dönemi olarak tanım
l a n a n bir sürecin başlangıç ve bi
tiş yılları. Spekülatif Masonlu
ğun başlangıç tarihi olarak kabul
edilen 1717 yılından sadece 21 yıl
sonra, 1738 yılında y a y ı m l a n a n
bir kaynakta, o yıllarda İstanbul,
İzmir ve Halep'te k u r u l a n locala
rın büyük gelişme kaydettikleri,
yüksek
mevkideki
birçok
Türk'ün sözkonusu localarda
tekris edildikleri belirtilir.
17
Dönemin siyasi coğrafyasına gö
re, O s m a n l ı i m p a r a t o r l u ğ u top
r a k l a r ı n d a ilk Mason Locaları
nın görüldüğü 1738 yılında baş
layan I. Dönem, Büyük L o c a n ı n
(Maşrıkı Azâmı O s m a n î ' n i n )
k u r u l u ş yılı olan 1909 yılma ka
d a r süregelir. 2. dönemin sonu
olan 1935 yılı ise bildiğimiz gibi
ülkemizde masonik çalışmaların
geçici bir süre durdurulduğu (uy
k u y a yattığı) tarihtir.
75. yılını k u t l a m a k t a olduğumuz
C u m h u r i y e t i m i z i n k u r u l u ş tari
h i n i de içeren z a m a n dilimini
o l u ş t u r a n bu yıllar, çok önemli,
çok yoğun sosyal ve politik olay
l a r a s a h n e olmuştur. XX. Yüzyı
lın ilk on yılı ise ülkemizdeki ma
sonik gelişmeleri belirleyen, ha
zırlayan yıllar olarak ayrıca
önem t a ş ı m a k t a d ı r .
Bu nedenle Türkiye Büyük Loca
sı'nın k u r u l u ş tarihiyle başlayan
bir dönemi ele alırken kendi dö
nemsel bütünlüğü içerisinde, bir
birini etkileyen, belirleyen ve ya
r a t a n olayları d a h a iyi anlayabil
mek için yüzyılın başından itiba
ren "iz sürmek" d a h a yararlı ola
caktır.
Gene a y n ı d ö n e m s e l b ü t ü n l ü k
içerisinde yâni 19091935 yılları
arasında, Cumhuriyetin k u r u l u ş
yılı olan 1923'ten sonrasını, sos
yal, ekonomik ve politik gelişme
lere de göndermeler y a p a r a k ay
rıca ele almak, her ne k a d a r eski
alışkanlık ve davranış biçimleri
nin b ü y ü k ölçüde s ü r d ü r ü l d ü ğ ü
bir zaman süreci de olsa bu günle
ri daha iyi algılayabilmemizi sağ
layacaktır.
Prof. S i n a Aksin T ü r k i y e T a r i
hi'nin 19081980 yıllarını içeren
4.üncü cildinin önsözünde 1908
yılını, T ü r k Yakın Ç a ğ ı n ı n baş
langıcı o l a r a k belirtilebileceği
önerisini bir kez d a h a t e k r a r l a
dıktan sonra bu görüşüne şu şe
kilde açıklık getiriyor:
"Hemen belirteyim ki, bu h u s u s
ta, b a n a II. Meşrutiyetin, Cum
h u r i y e t i n "siyaset l a b o r a t u a r ı "
olduğunu öğreten T u n a y a ' y a en
az bir ilham borcum var. Bu dü
şünce kimilerine aykırı gelebilir.
B u n l a r , T ü r k Y a k ı n Çağını 20.
Yüzyılda b a ş l a t m a k gerekiyorsa
b u n u 1923'de veya 19 M a y ı s
1919'da, ya da 23 Nisan 1920'de
b a ş l a t m a k isteyebilirler. H a t t â
1908 tarihini başlangıç olarak al
mayı biraz da A t a t ü r k ç ü l ü ğ ü n
r u h u n a aykırı bulabilirler. Şüp
he yok ki, Cumhuriyetin köktenci
d ö n ü ş ü m l e r i n i II. M e ş r u t i y e t t e
bulamazsınız. Ama Türkiye
1919, 1920 ya da 1923'deki mec
rasına 1908'de girmiş bulunuyor
du. Mecra dedim, evet, t a r i h t e
büyük çağ değişikliklerini su te
rimleriyle a n l a t m a k çok u y g u n
oluyor sanırım. Çağ değişikliğini
gösteren t a r i h , s u l a r ı n b a m b a ş
k a bir istikamete doğru a k m a ğ a
başladığı tarihtir. II. Meşrutiye
tin suları Cumhuriyetin sularına
göre belki çok cılız, çok bulanıktı.
Ama gidiş, o gidişti. Esasen 1908
ihtilâlini y a p a n l a r ı n içinde Ata
t ü r k ve Millî Mücadele a r k a d a ş
ları yok muydu? (SA1)
XIX. Yüzyılın s o n u n a doğru, im
p a r a t o r l u ğ u n b a ş k e n t i olan İs
t a n b u l ' d a k i locaların, bağlı ol
dukları Büyük Locaların yöneti
minde, davranışlarını uluslara
rası siyasî gelişmelerin a k ı ş ı n a
göre belirleyen, ilişkilerini ise ço
ğunlukla p r a g m a t i k doğrultular
da düzenleyen "sosyal kulüplere"
d ö n ü ş m ü ş oldukları görülür.
XX. Yüzyılın başlarında ise artık
k o n u m u n d a n ve işlevinden çok
şey yitirmiş olan İstanbul locala
rına karşın masonik gelişmelerin
ağırlıklı o l a r a k İ m p a t a r o l u ğ u n
Makedonya Bölgesinin b a ş k e n t i
o l a r a k n i t e l e n d i r i l e n Selânik'e
kaydığı görülmektedir.
taydı.
Irksal
bakımdan
Museviler, Rumlar, Türkler, Po
maklar, Arnavutlar, Slavlar,
Makedonlar, h a t t â Tatarlar, Bal
kanların ticaret metropolünün
kozmopolit t a b l o s u içinde, en
b a ş t a dikkati çeken etnik gurup
lardı. 100 bine yakın nüfusun ya
rısından fazlasını o l u ş t u r a n Mu
sevilerle birlikte bir k a y n a ğ a gö
re 10 bin (OK4) bir diğerine göre
20 bini b u l a n nüfuslarıyla (IZ1)
Sabetaycı'lar d a h a yaygın kulla
nılan isimleriyle D ö n m e l e r için
kültürel, sınaî, ticarî h a t t â siyasî
a ç ı l a r d a n "Selânik'e d a m g a s ı n ı
v u r a n cemaat" t a n ı m ı n d a bulun
m a k abartılı olmayacaktır.
" İ s t a n b u l ve İzmir'in a r a s ı n d a ,
h e r iki k e n t e de eş u z a k l ı k t a
( y a k l a ş ı k 1300 k m . ) yer a l a n
Selânik'in elverişli konumu, hem
Rumeli için depolama açısından
gerekli bir iskele, h e m de İtal
ya'nın K a r a d e n i z ve Akdeniz ti
caretinde bir u l a ş ı m noktası ol
masını sağlıyordu. Geniş toprak
l a r ı n d a n s a ğ l a n a n ü r ü n l e r ve li
m a n ı n a y a n a ş a n gemilerden bo
şaltılıp d e p o l a n a n , a r a l a r ı n d a
h a m m a d d e l e r i n de b u l u n d u ğ u
mallar d a h a sonra Arnavutluk'a,
Bosna'ya, Sırbistan'a, Tesel
ya'ya, T u n a boylarına, K a r a d e
niz'e ve Akdeniz'e gönderiliyor
du...." (AI1)
S e l â n i k l i Musevî ve S a b e t a y
cı'ların böyle bir t a n ı m ı h a k et
melerinin temel nedenlerinin en
başında muhakkak kalıtımsal
niteliklerinin rolü gelmektedir.
Ancak "Selanik M u s e v î ' l e r i n i n
Tarihi" adlı kitabın yazarı tarihçi
J o s e p h N e h a m a ' n m değindiği
gözlem de çok önemli: "Museviler
dünyanın
hiçbir
yerinde
Selanik'teki k a d a r kendilerini
evlerinde hissetmiyorlardı. Kü
çük Museviler kendi mahalleleri
n e sıkışıp y a ş a m ı y o r l a r . . . Dik
d u r m a y ı m u h a t a p l a r ı n ı n gözü
n ü n içine b a k m a y ı biliyorlardı...
Enkizisyonun kovmuş oldukları,
b u r a d a efendi d u r u m u n d a idi.
Yaşamayı,
çalışmayı,
i b â d e t l e r i n i e n g e l l e y e n hiçbir
şey, o n l a r a yönelik hiçbir kin,
hiçbir şüphe yoktu...." (OK5)
E t n i k b a k ı m d a n t a m anlamıyla
kozmopolit bir k e n t olan Selanik,
O s m a n l ı kozmopolit h a l k yapısı
için tipik bir örneği oluşturmak
"Selanik, Osmanlı dış ticaretinin
1/7'sini sağlıyordu. Avrupa çapı
n a göre basit de olsa Osmanlı ya
pısı içinde önemli bir sanayi mer
Selânik'in öne çıkmasına
n e d e n olan koşullar:
19
kezi idi. i k i iplik, iki bira, halı,
ayakkabı fabrikaları, u n fabrika
sı, t u ğ l a h a n e , ipek böceği işleme
ve 19 t a n e s a b u n i m a l â t h a n e s i ,
önemli t ü t ü n işletmeleri vardı."
(OK1)
"Osmanlı s i s t e m i içinde en iyi
eğitim gören, batıya açık, dil bilir
a s k e r î ve m ü l k î k a d r o l a r ı n Ru
meli ve bu a r a d a Selanik'te gö
r e v l e n d i r i l m e l e r i n i n y a n ı sıra,
Avrupa'nın
baskısıyla
üç
vilâyette p l â n l a n a n ı s l a h a t ı n iş
lemesi için k u r u l a n u m u m î mü
fettişliğin k a d r o s u da Selânik'e
yerleştirilmişti. B u k a d r o d a Av
r u p a l ı u z m a n subaylar vardı ve
b ü t ü n A v r u p a devletlerinin yanı
sıra Avrupa'yla yakın ilişki için
de, birçoğu da Avrupa uyruklu iş
a d a m l a r ı ile gerçek bir burjuvazi
k a d r o s u oluşmuştu." (OK1)
"Kültür h a y a t ı da çok gelişmişti.
1895'den itibaren 56 Ladino (İs
panyol Yahudicesi), 34 Türkçe,
34 Rumca, 23 Fransızca, 2 Bul
garca, 1 Romence, g ü n l ü k ya da
haftalık gazete yayımlanıyordu.
Alliance I s r a e l i t e Ü n i v e r s e l l e
(Evrensel İsrail Birliği)nin F r a n
sızca eğitim veren 7 tesisi vardı.
N ü f u s u n y a r ı s ı n d a n fazlasını
oluşturan yahudilerin 50, müslü
m a n l a r ı n 32 ve ayrıca Rum, Sırp,
B u l g a r ve R o m e n l e r i n k e n d i
o k u l l a r ı v a r d ı . 1907'de H u k u k
Mektebinin açılmasıyla Üniver
site düzeyinde eğitime de erişil
di" (OK1)
Kentin bir özelliği de Balkanlar
daki milliyetçi akımların parale
linde merkezî otoriteye karşı baş
latılan başkaldırı hareketlerini
20
kontrol edip b a s t ı r m a k için git
tikçe y o ğ u n l a ş a n asker, dolayı
sıyla subay sayışıydı.
Sonuç olarak Paul Dumont'un da
b e l i r t t i ğ i gibi "Bu d e v i r d e ,
Selanik'te F r a n Masonluğun yer
leşip gelişmesi için h e r t ü r l ü ge
r e k s i n m e mevcuttur: B ü y ü k ge
lişme gösteren bir burjuva kitle
si, dikkati çekecek k a d a r yaygın
bir ilk ve orta okul ağı, becerikli
ve t a r t ı ş m a l a r a açık bir aydın
kitlesi, dış dünya ile kolay ulaşım
yolları (deniz ve demir yolu h a t
ları), h e r çeşit cemiyetin k u r u l
masını körükleyen cemaatler
arası sürtüşmeler." (PD1)
Gene Paul D u m o n t ' a göre
"Selanik'te Masonluğun yerleşi
mi k u ş k u s u z XVIII. yüzyılın son
senelerine dayanır. Bazı yazar
lar, Makedonya'nın merkezinde
Amitié adlı bir locanın 1804'ten
önce varlığından söz etmektedir
ler. Bu d u r u m d a XIX. yüzyıl bo
yunca birçok atölyenin b u n a ek
lendiği düşünülebilir. F a k a t ,
Selanik'teki Masonluğun bu "ta
rih öncesi" devri h a k k ı n d a bilgi
lerimiz çok kıt. Gerçekte t e m e l
atılım 1900 y ı l m a doğru başla
mıştır." (PD1)
D u m o n t a r a ş t ı r m a s ı n d a Fransız
O b e d i y a n s m a bağlı locaları ele
aldığı için doğal olarak, k a p s a m
dışında k a l a n XIX. yüzyılda ku
r u l m u ş bir loca da, 1864 k u r u l u ş
t a r i h l i i t a l y a B ü y ü k Locası'na
bağlı "Makedonya" Locasıdır.
"İngiliz ya da F r a n s ı z Masonlu
ğ u n a göre bir yüzyılı aşan bir ge
cikmeyle Osmanlı t o p r a k l a r ı n d a
k u r u l a n İ t a l y a n locaları, o dö
n e m d e k i yabancı obediyanslara
bağlı diğer localar gibi "Sömürge
M a s o n l u ğ u n u n " çizgilerini taşı
yan kendi ulusal çıkarlarım tem
sil edip kollayan ve diğer obedi
y a n s l a r l a sürekli r e k a b e t halin
deki k u r u l u ş l a r d ı r .
XIX. Yüzyılın ikinci y a r ı s ı n d a
Osmanlı topraklarındaki İtalyan
locaları hızlı bir gelişim gösterir
ken, Abdülhamid t a h t a geçtikten
sonra siyasal d u r u m u n değişerek
aleyhlerine dönmesi sonucu,
İ t a l y a n obesiyansına bağlı loca
lar da Italia Risorta Locası dışın
da birbiri peşi sıra yok olmuşlar
dı. (AI2)
1900 yılında İ t a l y a n Masonlu
ğ u ' n u n B ü y ü k Ü s t a t yadımcısı
E t t o r e F e r r a r i ' n i n , eski İ t a l y a n
mahfillerinin "uykudaki birader
lerine" n e z â k e t ziyareti y a p m a k
i ç i n , özel o l a r a k İ z m i r ve
Selânik'e gittiği Büyük Ü s t a t Er
n e s t o N a t h a n ' m k a l e m e aldığı
mesajı ileterek t ü m Türkiye'deki
locaları yirmi yıllık u y k u l a r ı n
d a n u y a n d ı r m a k için yüreklen
dirme ç a b a l a r ı n a girdiğini görü
yoruz. (AI3) F e r r a r i ' n i n Osman
lı t o p r a k l a r ı n a gelişi u m u l a n et
kiyi y a r a t ı r . Birkaç hafta içinde
Selanik'teki M a k e d o n y a Locası
"Macedonia Risorta" adı altında,
bir mâbete ek olarak, sigara salo
n u ve kitaplık da içeren bir bina
nın ilk katındaki lokalde yeniden
düzenli olarak çalışmaya başlar.
(AI4) "Gönye ve Hilâl" adlı ese
rin yazarı, tarihçi Angelo Iacovel
l a ' n m deyimiyle XX. yüzyılın he
m e n ilk yıllarında "pembe bir ip
lik İ t a l y a n M a s o n l u ğ u n u n kade
riyle Jön Türkler'inkini birleştir
miştir." (AI5)
O yıllarda Selanik'te adı geçen
daha doğrusu var olan localar sa
dece İtalya Büyük Locası'na bağlı
olanlar değildir. "Macedonia Ri
sorta" haricinde, adı anılan loca
n ı n üye sayısının a r t m a s ı nede
niyle 1906 yılında k u r u l a n "La
bor et Lux" Locası, t a m a m ı "Ma
cedonia Risorta"dan ayrılan üye
lerin G.O.D.F. bağlı olarak
1904'te k u r d u k l a r ı "Veritas" Lo
cası, 1906'da gene G.O.D.F.'a
bağlı olarak k u r u l a n "Lavenir de
I'Orient" Locası, İspanyol Obedi
yanslı "Perseverencia", Romen "I
P l e a s e Salonicului" ve Y u n a n
"Flippos" Locaları Selanik'te söz
k o n u s u yıllarda adı geçen loca
lardır.
B u r a d a gözardı edilmemesi gere
ken ilginç bir nokta, kuruluşları
nın ilk yıllarında, çeşitli milliyet
çi a k ı m l a r ı n d o ğ r u l t u s u n d a ,
Memleketimize karşı bir tavır ve
h a r e k e t içinde b u l u n a n bu loca
lardan, Macedonia Risorta ve Ve
r i t a s Localarında bilinçli bir şe
kilde kısa sürede T ü r k Masonla
r ı n ı n çoğunluğu s a ğ l a y a r a k yö
netimi ele almaları ve bu locala
rın, üyelerinin "örgütlenmek için
toplandıkları, devrimci eylemleri
için e m i n bir sığınak işlevi gör
meleridir.
Selanik'te karşılıklı
"Sine q u a non":
İttihat Terakkîciler ve
Masonlar
1906 yılında çoğunluğu m a s o n
olan 10 kişilik bir grubun kurdu
21
ğu O s m a n l ı H ü r r i y e t Cemiyeti,
Manyasîzâde'den de geride kalır.
Paris'teki Ahmet Rızanın başım
Karasso ise öncelikle masondu,
çektiği J ö n T ü r k ö r g ü t l e r i y l e
İ 9 0 7 ' d e b i r l e ş e r e k İ t t i h a t ve
T e r a k k i Cemiyeti adını alır. Ya
kın t a r i h i m i z e damgasını v u r a n
bu cemiyet üyelerinin oluşturdu
ğu k a d r o ise 1908'de M e ş r u t i
y e t i n ikinci kez ilânı ile iktidarı
ele geçirir. M e h m e t T a l â t P a ş a ,
Mithat Ş ü k r ü Bleda, Kâzım
Özalp P a ş a , M e h m e t Cavit Bey,
Manyasîzâde Refik, Kâzım Nami
D u r u , N â k i Yücekök, H ü s e y i n
Muhittin, Faik Süleyman Paşa,
Cemal Paşa, Hoca Fehmi Efendi,
Osman Adil Bey, Mehmet Servet,
Fazlı Necip ve "Jön Türkleri, top
lantılarını mason localarında
y a p m a y a davet etme fikri'nin ya
ratıcısı (AI6) E m a n u e l (Carasso)
K a r a s u h e m e n ilk a n d a akla ge
len "İttihatçı M a s o n l a r ' d ı r .
a m a locasını ittihatçılara yatak
lık için açmakla o da ilk ikisinin
çizgisine gelmiş oldu." (OK3)
Tarihçi, yazar O r h a n Koloğlu, Si
yasi Tarihimiz ve Masonluk Tari
hi k o n u l a r ı n d a temel bir k a y n a k
niteliğindeki "İttihatçılar ve Ma
sonlar" adlı eserinin "Üç Devrim
ci M a s o n : T a l â t , K a r a s s o ,
M a n y a s î z â d e " adlı b ö l ü m ü n d e
adı geçen üç kişinin y a ş a m öykü
lerini i n c e l e d i k t e n sonra, "Ma
sonluğun Devrime Katkısı" adlı
bölümde ş u y o r u m u n a y e r ver
m e k t e d i r : "Üç M a s o n i t t i h a t ç ı
öncü a r a s ı n d a , Yeni Osmanlılığa
bağlantısı sebebiyle, Masonluğa
en ilkesel yaklaşıma sahip olanın
M a n y a s î z â d e olduğu söylenebi
lir. Ancak devrimciliğin eylemci
niteliği M a s o n l u ğ u n u çok ikinci
plânda bırakmaktadır. Talât,
k u ş k u s u z h e r ş e y d e n önce dev
rimciydi,
onda
Masonluk
22
Masonik ilke ve öğretilerin İtti
hatçı masonların eylem ve davra
nışlarında ne denli etkisi olduğu
n u belirlemek ve belirtmek için
bize fikir verebilecek d ö n e m i n
masonik çalışmalarıyla ilgili bel
gelere ne yazık ki sahip değiliz.
Ancak çok değerli tarihçi ve fikir
adamı Koloğlünun devrimciliğin
"eylemci nitelikleri" ile "Masonik
ilke ve davranışların" t a m a m e n
çeliştikleri görüş ve yargısına ta
m a m e n katılmanın pek m ü m k ü n
olmadığını h e m e n belirtmek ge
rekir. Özgürlük, bağımsızlık,
u l u s a l çıkarlar sözkonusu oldu
ğunda, bu yüce değerler için veri
len ve verilecek s a v a ş ı m l a r d a
m a s o n l a r ı n , M a s o n l u ğ u ve m a
sonluklarını gerektiğinde bir
a r a ç olarak kullandıkları yadsı
n a m a z t a r i h i bir gerçektir. Esa
sen masonik öğreti "yâni maso
nik ilke ya da ilkeler dizisi ile,
masonik öğretim (tedrisat, talim)
ve öğrenimin (tahsil) insanı yüce
değerlerle donatıp, bu değerlerin
olabildiğince y a ş a m a a k t a r ı l m a
sı gereği doğrultusunda, amaç
ve aracın ne denli özdeşleştikle
rini ifâde etmek pek o k a d a r ya
dırgatıcı o l m a s a gerek. D ü n y a
t a r i h î bu s a v ı d o ğ r u l a y a c a k
birkaç t a n e değil, birçok örnekle
doludur. B u r a d a aslolan dengele
ri sağlayabilerek kullanabilecek
ve koruyabilecek düzeyde ahlâki
değerlere ve fikrî olgunluğa eri
şebilme k o n u s u n d a ortaya konu
lan gayret ve çabaların y a n ı n d a ,
amacın yozlaştırılıp saptırılma
masıdır.
İ t t i h a t ç ı l a r l a m a s o n l a r ı n birlik
telikleriyle ilgili v u r g u l a n m a s ı
gereken diğer önemli bir n o k t a
da masonların İttihatTerakkî
c e m i y e t i n d e k i v a r l ı k l a r ı n ı n ve
etkinliklerinin boyutudur. Sayı
sal bir açıklamada bulunabilmek
için İ t t i h a t ç ı l a r ı n yüzde kaçının
mason olduğunu belirleyebilecek
(birçok k o n u d a olduğu gibi) hiç
bir belgeye sahip olmadığımız gi
bi k e s i n o l a r a k M a s o n l u k l a
hiçbir ilişiği olmayan İttihatçıla
rın var olduğunu da bilmekteyiz:
Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin
bir n u m a r a l ı üyesi M e h m e t
Tahir, Miralay Sadık, Kâzım
K a r a b e k i r , İ s m e t İ n ö n ü gibi.
(OK6)
O r h a n Koloğlu, A h m e t Bedevi
K u r a n ı n "İnkilâp Tarihimiz ve
J ö n Türkler" adlı k i t a b ı n ı kay
n a k göstererek Cemiyetin iki çe
şit, "Mason olan olmayan" üyele
ri a r a s ı n d a M a s o n l u ğ u n bir ü s
t ü n l ü k niteliği olmadığını, İtti
h a t ç ı l a r ı n locaya dahil olanları
n a "liebeveynden" (anne ve baba
dan) k a r d e ş , olmayanlara ise "li
ebden" (babadan kardeş) denildi
ğini belirtiyor. (OK6) İttihatçı
l a r a k a r ş ı bir y a z a r olduğu bili
n e n A.B. K u r a n ı n ileri s ü r d ü ğ ü
gibi "bu deyimlerin (İttihatçıla
rın) kendi a r a l a r ı n d a ufak bir ci
n a s zemini o l u ş t u r m a k " amacı
nın ötesinde bir anlamı, bir değe
ri olduğunu tarihi gelişmeler bize
fazlasıyla göstermiştir.
Atatürk, ittihat Terakki
ve Masonluk
1909 yılının Eylül sonu E k i m
ayında Selanik'te t o p l a n a n İtti
h a t ve T e r a k k i Kongresinde bir
birinden farklı iki önerge sunul
m u ş t u r . Bu önergelerden biri bü
yük ölçüde siyasî yıpratmaya yö
nelik Miralay Sadık'ın a r t niyetli
"Siyonistlik ve Masonluk" konu
lu lâyihasıdır. (OK12)
Diğer önerge ise M u s t a f a Ke
mal'e aittir. Önergesinde Musta
fa Kemal:
1 "Cemiyetin a r t ı k yasalaçık
bir siyasî p a r t i haline gelmesini,
2 Askerlerin t a m a m e n siyaset
ten çekilmesini 3 Cemiyetin Ma
sonlukla ilişkisinin kesilmesini"
önermektedir.
Bu tarihi olay, A t a t ü r k ' ü n birçok
k o n u d a olduğu gibi ileri görüş
lüklükte de deha düzeyindeki üs
t ü n niteliğini belgeleyen t e m e l
bir gösterge niteliğindedir. Söz
k o n u s u kongreden sonra "tama
men yönetici çarkının dışına
itilen, h a t t â i d a m ı n a k a r a r veri
len Mustafa Kemal'in" (OK12)
görüş ve önerilerinin doğruluğu
çok kısa bir sürede k a n ı t l a n m ı ş
tır.
Ö n e r g e n i n birinci m a d d e s i n d e
belirtildiği gibi Cemiyetin hiçbir
z a m a n gerçek a n l a m d a k u r u m
l a ş m a y ı p , yöneticilerinin k e n d i
başlarına buyruk davranışları
sonuçta birçok cephede yüzbin
lerce v a t a n evladının h a y a t ı n a
m a l olmuş, yüzyılların t a r i h i n e
23
damgasını v u r m u ş bir milleti, ül
asli görevlerine dönmelerini iste
kesiyle birlikte yok olmanın eşi
di. Bu istek Milli Mücadelenin
ğine getirmiştir.
önemli isimlerinin de bulunduğu
bazı komutanlar (Kazım Karabe
kir P a ş a , Ali F u a t P a ş a , Cafer
T a y y a r P a ş a ) t a r a f ı n d a n yerine
getirilemeyip siyasi bir m u h a l e
fet h a r e k e t i n e d ö n ü ş t ü r ü l d ü ve
T e r a k k i p e r v e r C u m h u r i y e t Fır
k a s ı k u r u l d u . Ancak s i y a s e t i n
k a y p a k yönünü göz ardı eden as
k e r kökenli yöneticilerin k u r d u
ğu parti kısa sürede Cumhuriyet
muhaliflerinin eline düştü.
Önergenin ikinci maddesinde be
lirtilen askerlerin t a m a m e n siya
setten çekilmesi olgusunun doğ
r u l u ğ u n u n k a n ı t l a n m a s ı için de
çok değil üç yıl gibi kısa bir süre
nin geçmesi yeterli olmuştur.
"Hafi ve celî hiç bir cemiyeti siya
sete dahil olmayacağımı ve devle
tin u m u r u dahiliye ve hariciyesi
ne hiç bir suretle müdahale etme
yeceğimi Cenabı H a k k a k a s e m
ve n a m u s u m l a t e m i n ederim."
(MT1) Dili b i r a z eski olmakla
birlikte, gene de kolayca anlaşıla
cağı gibi bu bir yemin metnidir.
P e k çoğunun t u t m a y a c a k l a r ı bi
linmesine r a ğ m e n bu yemin ordu
ve d o n a n m a m e n s u p l a r ı n a 12
Ağustos
1912'de,
İttihat
T e r a k k i n i n bir dönem için ikti
d a r d a n u z a k t u t u l d u ğ u , ve İtti
h a t Terakki karşıtı birçok üyenin
yer aldığı Gazi A h m e t M u h t a r
Paşa başkanlığındaki hükümet
t a r a f ı n d a n ettirilmiştir.
Yıllar sonra ise Atatürk'ün bu gö
r ü ş ü n ü n doğruluğunu ve önemi
ni kanıtlayan bir olay da Cumhu
r i y e t i m i z i n ilk yıllarında k u r u
lan Terakkiperver Cumhuriyet
F ı k r a s ı n ı n çevresinde oluşan ib
r e t a l ı n a c a k gelişmelerdir? Ka
bul edilen 1924 A n a y a s a s ı n a gö
re millet vekilliği ve devlet me
m u r i y e t i n i n a y n ı kişi ü z e r i n d e
birleşmesini engelleyen h ü k ü m
ler gereği, Atatürk, özellikle ordu
m e s n u b u olan milletvekillerinin,
milletvekilliğinden istifa ederek,
24
1925 yılının Ş u b a t ayında doğu
illerinde p a t l a k veren Şeyh Sait
i s y a n ı , bazı fırka ü y e l e r i n i n
a y a k l a n m a l a r a k a r ı ş m ı ş olduk
larının k a n ı t l a n m a s ı , Hıyaneti
Vataniye ve Takriri S ü k û n ka
n u n l a r ı n ı n k a b u l ü ve y ü r ü r l ü ğ e
geçirilmesi gibi olaylar "Masonik
Tarihimizden Kesitler" serisinin
19231935 yıllarını içeren 3. bö
lümünde d a h a ayrıntılı ele alına
caktır.
Son olarak önerinin üçüncü mad
desi olan İttihat T e r a k k i n i n Ma
sonlukla ilişkisinin kesilmesine
gelince: B u r a d a da A t a t ü r k ' ü n ,
her iki topluluğun kendi doğrula
rını içeren z o r u n l u b e r a b e r l i k ,
içiçelik döneminin en kısa sürede
sona erdirilmesinin, aksine dav
ranıldığında bu birlikteliğin ar
tık iki tarafta da tarihsel aşınma
lara yol açacağı gerçeğinin t u t a r
lı gözlemi b u l u n m a k t a d ı r .
Ne yazık ki bu k o n u d a da t a r i h î
gelişmelerin A t a t ü r k ' ü n istemle
ri d o ğ r u l t u s u n d a gerçekleşme
miş olduğu ü z ü l e r e k b e l i r t m e k
durumundayız.
A t a t ü r k ' ü n Masonluk ve mason
larla olan ilişkileri çerçevesinde,
şüphesiz kendisinin m a s o n olup
olmadığı biz m a s o n l a r k a d a r ,
haricî alemde de değişik kesimle
r i n çok m e r a k ettiği, öğrenmek
istediği bir konudur. Bu konu ile
ilgili yıllardır olumlu, olumsuz,
çeşitli spekülâsyonlar yapılmış
tır ve yapılmaktadır.
T a m e r Ayan K a r d e ş i m i z i n var
sayımların ötesinde, somut, tar
t ı ş m a g ö t ü r m e z belgelerle zen
ginleştirerek, titiz bir çalışma so
nucunda Masonluk camiamıza
kazandırdığı "Atatürk ve Mason
luk" adlı eser bu k o n u y u b ü t ü n
b o y u t l a r ı y l a ele a l a n çok k a p
samlı bir k a y n a k niteliğindedir.
(TA2)
Bu a r a ş t ı r m a d a da belirtildiği gi
bi A t a t ü r k ' ü n resmen Masonluğu
k o n u s u n d a elimizde k e s i n bir
belge b u l u n m a m a k t a d ı r . Yerli ve
yabancı k a y n a k l a r d a a ç ı k l a n a n
bazı bilgiler, veriler ve iddialar
ile A t a t ü r k ' ü n y a k ı n çevresin
dekilerin k a l e m e aldığı a n ı l a r ı
somut ve yeterli k a n ı t kapsamın
da y o r u m l a m a k m ü m k ü n değil
dir.
Öte y a n d a n A t a t ü r k ' ü n Mason
luğu ve m a s o n l a r ı çok y a k ı n d a n
t a n ı m ı ş o l d u ğ u n u ileri s ü r m e k
ise abartılı ve gerçek dışı olmaya
caktır. A t a t ü r k ' ü n birçok özdeyi
şi gibi, aşağıdaki özdeyişi de, sa
n ı r ı m k o n u m u z l a ilgili yazılmış
onlarca, yüzlerce sayfaya bedel
dir:
"Ben manevî m i r a s olarak hiçbir
âyet, hiçbir doğma, hiçbir dön
m ü ş ve kalıplaşmış k u r a l bırak
mıyorum. B e n i m m a n e v î m i r a
sım ilim ve akıldır. Benim T ü r k
milleti için y a p m a k istediklerim
ve b a ş a r m a y a çalıştıklarım orta
dadır. Benden sonra beni benim
semek isteyenler bu temel eksen
üzerinde akıl ve ilmin rehberliği
ni kabul ederse, manevî mirasçı
larım olurlar."
Ulusal bir Büyük
Loca'nın Kuruluşu:
1908, İ t t i h a t ve T e r a k k i n i n var
lığını iyice o r t a y a k o y d u ğ u yıl
olur. Birbiri a r d ı n a k a ç ı r m a ve
suikast eylemleri, İstanbul'a ya
pılan telgraf baskıları sonucu kö
şeye s ı k ı ş a n A b d ü l h a m i t , I I .
M e ş r u t i y e t i ilân eder. (10 Tem
muz Rumî) 23.7.1908.
M e ş r u t i y e t i n ilânı ile b i r l i k t e
patlayan büyük coşku ve heyecan
içinde Selanik'teki mason örgütü
de ilk kez açık bir şekilde bu gös
t e r i l e r s ı r a s ı n d a o r t a y a çıkar.
D u m o n t ' u n verdiği bilgiye göre
"24,25,26 T e m m u z
günleri
Selanik'te yapılan büyük gösteri
ler sırasında b ü t ü n obediyansla
r a bağlı masonlar, yan y a n a bay
r a k l a r ı ile sokaklarda y ü r ü m ü ş
ler ve herkesçe vatanın kurtarıcı
ları a r a s ı n d a a l k ı ş l a n m ı ş l a r d ı r .
A m a a r a l a r ı n d a en fazla alkış
alanlar, b a ş t a E m a n u e l K a r a s u
olmak üzere Macedonia Risorta
Loca'sınm üyeleri olmuştur."
(OK7)
Bağımsızlıklarına aşırı d ü ş k ü n
İttihatçılar devrim için yabancı
25
desteğini reddetmeleri gibi, Ma
san P a ş a başkanlığında, evvelce
sonluk konusunda da aynı tavrı
1861 yılında kurulan ancak yaşa
göstereceklerdir. İttihatçıların
İngiliz, F r a n s ı z , ya da İtalya'ya
bağlı Türk Mason Locaları yerine
Ulusal Büyük Locasına bağlı bir
Masonluğu gerçekleştirmeleri
son derece doğaldı.
tılamayan Yüksek Şûra'yı (Şûra
i Alii Osmanî) yeniden k u r d u k
t a n sonra, o n u n g ü d ü m ü n d e 9
Ağustos 1909'da İstanbul'da Tür
kiye Büyük Maşrık'ım k u r a r a k ,
Büyük Üstatlığa da Talât P a ş a y ı
seçmişlerdir.
Aynı d ö n e m d e y a b a n c ı obedi
y a n s l a r m girişimlerine paralel,
uykudaki İstanbul localarının
bazı eski üyelerinin yabancı obe
diyansları h a r e k e t e geçirme ça
lışmaları da gün ışığına çıkmaya
başlamıştır. Paris'le t e m a s a ge
çen L'Etoile du Bosphore Locası
nın eski üyelerinden bir k a r d e ş
yazdığı m e k t u p t a d u r u m u n uy
gunluğunu a m a aynı zamanda da
aciliyetini şöyle dile getirmekte
dir:
"Osmanlı Kanuni Esasisinin ha
yata geçirilişinin ertesinde zâten
mevcut olan Alman ve İngiliz Lo
caları d a v r a n m a d a n Fransız nü
fusunun bir Mason Locasının te
sisiyle perçinlenmesinin uygun
l u ğ u n u ve yararlığını takdirleri
nize sunuyorum... Bize katılmayı
a r z u l a y a n b ü t ü n T ü r k gençliğini
F r a n s ı z b a y r a ğ ı a l t ı n a çekmeye
çalışmalıyız... Genellikle F r a n
sızca b i l d i k l e r i n d e n , üç r e n k l i
F r a n s ı z b a y r a ğ ı n ı n altında kar
deşçe y a ş a m a y a h a z ı r d ı r l a r . "
(EE1)
Bu t ü r birçok girişimin süregeldi
ği o r t a m d a yabancı obediyansla
r a bağlı o l m a k yerine bağımsız
ulusal bir obediyans k u r m a yolu
n u seçen T ü r k Masonları 3 M a r t
1 9 0 9 ' d a fiilen, 24 H a z i r a n
1909'da r e s m e n P r e n s Aziz Ha
26
Son iki yüzyıldır batılılaşma ve
batı tarafından y u t u l m a arasın
da gidip gelen Osmanlı İ m p a r a
t o r l u ğ u ü n d a , ulusal çıkarları ba
ğımsızlıkta gören k a r d e ş l e r i m i
zin "Universal M a s o n l u ğ u n ku
ralları h a k k ı n d a yeterince bilgi
sahibi olmadıkları için d a h a baş
t a n yanlış yol seçtiklerini" ileri
s ü r m e k acaba ne ölçüde gerçek
lerle b a ğ d a ş m a k t a d ı r . O t a r i h
lerde düzenli bir Büyük Loca ku
rulması için girişimlerin olduğu
n u da bilmekteyiz. İstanbul'daki
İtalyan okullarının müfettişi
olan Nikola Forte adlı bir karde
şin bugün için düzenli sayılabile
cek bir B ü y ü k Loca k u r m a gay
retleri "şuursuz" olarak nizamla
r a aykırı bir yola yönlendirici ni
telikte olduğu, dönemin bir sir
külerinde belirtilmektedir. Sonu
gelmeyen ikinci bir girişim ola
r a k da İskoçya B ü y ü k Locasına
bağlı La Turquie locasının üyesi
M ü ş i r F u a t P a ş a n ı n (deli
lakabıyla da anılır) girişimi kay
n a k l a r tarafından belirtilmekte
dir.
B a ş t a n düzenli bir B ü y ü k Loca
k u r m a k yerine İngiltere ve İs
k a n d i n a v y a ' n ı n k a r ş ı çıkmasına
rağmen, bir kısım yabancı obedi
yanslara bağlı Yüksek Ş û r a l a r ı n
destek ve onayıyla önce bir Yük
sek Ş û r a k u r u p , ona bağlı Ulusal
B ü y ü k Locayı k u r a n kardeşleri
mizin, niçin böyle bir yolu benim
sediklerini, her t ü r l ü önyargıdan
uzak, dönemin toplumsal ve özel
likle siyasal e t k e n l e r i n i de ele
a l a r a k a r a ş t ı r m a k başlı b a ş ı n a
bir ç a l ı ş m a k o n u s u d u r . Y ü k s e k
Ş û r a y a bağlı V a t a n , Muhibbanı
Hürriyet, Şafak, Vefa Localarıy
la birlikte Mısır Büyük Locasına
bağlı Resne ve Uhuvveti Osma
niyye Localarıyla, R e n a i s s a n c e
Locasından a y r ı l a n k a r d e ş l e r i n
k u r d u ğ u İ t t i h a t T e r a k k i Hakikî
Muhipleri Locasının katılımıyla
k u r u l a n B ü y ü k Loca ile Yüksek
Şûra arasında 1 Kasım 1909 tari
hinde bir de konkordato imzalan
mıştır. (AE1) (FÇ2)
Bu noktada, kardeşlerimizin
d a v r a n ı ş l a r ı y l a o dönemde yeni
bir yöntem y a r a t m a çabasına gi
rişmiş oldukları şeklinde yanlış
bir y o r u m a yer v e r m e m e k için,
" a n a k r o n i z m " den ve E v r e n s e l
Masonluk tarihinin bir dönemin
den kısaca söz etmek çok yararlı
olacaktır.
Y u n a n c a ana:geri, ve kronos:za
m a n sözcüklerinin birleşerek
oluşturduğu, "Anakronizm", kro
nolojik ilişkinin, isteyerek ya da
bilmeden dikkate alınmaması ya
da değiştirilmesi a n l a m ı n ı taşı
m a k t a d ı r . Bir olayın t a r i h i veya
çağıyla ilgili y a n ı l m a a n l a m ı n a
da gelen anakronizm, değişik dö
n e m l e r e özgü farklı d ü ş ü n c e ve
y a ş a m biçimlerinin göz ö n ü n d e
t u t u l m a m a s m d a n ya da tarihsel
gerçeklerin bilinmemesinden
k a y n a k l a n ı r . (Ana
Cilt 2, S. 37).
Britannica,
1717 yılını takip eden, neredeyse
bir yüzyıl boyunca İngiltere'de
"Eskiler" ve " M o d e r n l e r adı al
t ı n d a iki grup m a s o n ç a t ı ş a r a k ,
birbirini düzen dışı ilân etmek
ten geri kalmamıştır. Eski ve Mo
dern anlaşmazlığın o r t a d a n kal
dırılması girişimleri 101 yıl sür
m ü ş 27 A r a l ı k 1813 t a r i h i n d e
görkemli bir celsede b i r l e ş m e
esasları ve h ü k ü m l e r i belirlen
dikten sonra 23 Ağustos 1818 ta
rihinde yeniden gözden geçilerek
son şeklini alan n i z a m n a m e l e r
evrensel s t a n d a r t l a r olarak ka
bul edilmiştir. İngiltere Birleşik
Büyük Locasını k u r a n iki Büyük
Loca, eski ve saf Masonluğun ilk
üç dereceyle Rolay Arch derece
sinden ibaret olduğunu, masonik
otorite açısından da b u n d a n böy
le her ülkede ancak bir Büyük Lo
ca bulunabileceğini ilân e t m i ş
lerdir.
B u n a karşılık 1801 yılında Ame
rika'da ortaya çıkan ve 1804'de
ilk kez F r a n s a ' d a organize edile
rek b ü t ü n Avrupa'ya yayılan Es
ki ve Kabul Edilmiş İskoç Riti'nin
en y ü k s e k otoritesini o l u ş t u r a n
Yüksek Ş û r a eskiden beri İskoç
Masonluğu deyimi altında topla
n a n b ü t ü n localar ve çeşitli isim
lerdeki yüksek dereceli atölyele
r i n t ü m ü n ü d o ğ r u d a n doğruya
idare altına almıştır.
Öte y a n d a n , bugün 433 dereceli
atölyeleri y ö n e t m e k l e y e t i n e n
Yüksek Şûra b ü t ü n XIX. yüz
yıl boyunca F r a n s a ' d a sembolik
27
locaları d a (yâni ilk üç dereceyi)
m ü t h i ş etkileri olabilir... şimdiye
otoritesi altında tutmuştur. (FÇ
D
kadar tebaamıza diyebilirdik ki
II. Meşrutiyetin i l â n ı n d a n sonra
ülkenin kaderini belirleyen siya
si yönetim kadrolarının "Mason"
niteliği, iç ve dış muhalefetin ik
t i d a r a k a r ş ı oluşan tepkilerinin
Masonluğa yeni roller yakıştıra
r a k en hafif deyimiyle yermeleri
ne neden olmuştur. Derviş
Vahdetî'nin başlattığı ve 31 M a r t
olayını y a r a t a n dinsizlik, d i n
k a r ş ı t l ı ğ ı k ı ş k ı r t m a l a r ı , Siyo
nizm s u ç l a m a l a r ı ile d e v a m et
miştir, "ittihatçı h a r e k e t i n i n bir
Y a h u d i ve Mason komplosu" ol
duğu, sömürgeci Avrupalılar t a
rafından d a yoğun bir şekilde iş
lenmiştir. B u n a TürkçüTurancı
ve Panislâmcı oldukları iddiaları
da ilâve edilmiş, birbirlerine böy
le k a r ş ı t eğilimler, z a m a n ı n a ve
y e r i n e göre p r o p a g a n d a l a r d a
kullanılarak İttihatçıların h e m
Türk, h e m de diğer müslüman ce
m a a t l e r nezdinde yerilmesi sağ
l a n m ı ş t ı r . Ö r n e ğ i n A v r u p a ve
H i n t M ü s l ü m a n l a r m a h i t a p edi
lirken propagandalarda hep
TürkçüMasonYahudi t e m a s ı n ı
işlemiş a m a Panislâmcılığından
hiç bahsedilmemiştir. B u n a kar
e n çok
şılık
Avrupa'da
Panislâmcılığı vurgulanmıştır.
(OK8)
Devrimden h e m e n sonra İngiliz
dışişleri b a k a n ı Grey'in yeni İs
t a n b u l elçisine gönderdiği u y a r ı
bu k o n u d a y o r u m gerektirmeye
cek k a d a r açık tipik bir örnektir:
"Meşrutiyet gerçekten yerleşirse
b u n u n M ı s ı r ve H i n d i s t a n ' d a
28
dinlerinin reisi (Halife) tarafın
d a n idare edilen ülkelerde hiç de
şefkatli olmayan bir istibdat ida
resi vardır, h a l b u k i bizim istib
dadımız y u m u ş a k ve şefkatlidir;
f a k a t şimdi T ü r k i y e ' d e meclis
açılırsa, Mısır'da meşrutiyet iste
ği çok kuvvetlenecek ve bizim b u
isteğe direnç gücümüz çok azala
caktır. Ve orada meşrutiyet iste
yenlere karşı silah k u l l a n m a m ı z
çok güçleşecektir. (OK9)
"Çıkarlarında asla birleşemeyen
Avrupa devletlerini Osmanlı'ya
karşı tek bir cephe haline getiren
k o n u şüphesiz k a p i t ü l â s y o n l a r
olmuştur... B u nedenle, İttihaçı
l a r m Selanik'ten y a y ı n l a n a n ilk
mesajlarında
Meşrutiyetin
ilanıyla Batı Uygarlığı düzeyi
ne
erişildiği,
dolayısıyla
kapitülâsyonlara artık gerek
kalmadığı yolundaki ifâdeler bü
t ü n Avrupa'yı çok rahatsız etmiş
tir. (OK10)
Avrupa ülkeleri arasında ingiliz
l e r çok özel k o n u m d a y d ı l a r .
1880'lerin b a ş ı n d a n b e r i , O s
m a n l ı aleyhtarı ön y a r g ı l a r a da
yalı İngiliz dış politikasının çok
yakın ilişki k u r m u ş olduğu Prens
Sabahattin ile birlikte ihtilâl tek
lif e t m i ş o l d u k l a r ı İ s m a i l Ke
mal'in Meşrutiyeti ilân eden kad
ronun dışında kalmaları, Meşru
tiyetin kendisi ve kendi çıkar böl
gesi saydıkları bir a l a n d a y a r ı m
yüzyıldır süren bir imtiyazın kal
dırılması a n l a m ı n a gelen Lynch
imtiyazının Maliye Bakanlığınca
reddi, İngiliz politikasını İ t t i h a t
ve T e r a k k i y e karşı dönülmez bir
n o k t a y a g e t i r m i ş t i r . Sonuç ola
r a k i t t i h a t ç ı l a r a k a r ş ı içte
m u h a f a z a k â r , din s ö m ü r ü c ü s ü
k e s i m l e r i n b a ş ı çektiği m u h a l e
fet çevrelerinin Masonluk ve Si
yonistlik p r o p a n g a n d a l a r ı , dışta
ise "Masonlukta intizam dağıtı
m ı n ı n Merkez ü s s ü " k o n u m u n
daki İ n g i l t e r e ' n i n k ö t ü m a s o n ,
"masonlukta prostitution" (fahi
şelik) (OK11) s u ç l a m a l a r ı mu
h a k k a k en az İttihatçılar k a d a r ,
h a t t â belki de d a h a fazla Mason
l u ğ u n k a m u oyu n e z d i n d e y a r a
a l m a s ı n a a ş a ğ ı l a n m a s ı n a neden
olmuştur.
1909 y ı l ı n d a T ü r k i y e ' d e k i Ma
sonluk açısından kayda değer bir
diğer olay da M a s o n l a r ı n diplo
matik bir görevle "Osmanlı toplu
m u n u n uygarlık yolundaki çaba
larına destek sağlamak" amacıy
la Avrupa ülkelerine yapılan zi
y a r e t l e r e h e y e t l e r o l a r a k katıl
malarıdır. 1910'lu yıllara girilir
ken Üçlü İttifak (Almanya, Avus
t u r y a M a c a r i s t a n ve İtalya) ve
Üçlü İtilâf ( İ n g i l t e r e , F r a n s a ,
Rusya) devletlerinin her an a r t a n
ve k e s k i n l e ş e n bir k u t u p l a ş m a
o r t a m ı n d a olabildiğince dengele
ri gözeterek, O s m a n l ı t o p l u m u
adına dostluk ve yardım taleple
r i n i n yapıldığı z i y a r e t l e r i n n e
denli etkili (!) olduğunu görmek
için pek fazla beklemeye gerek
kalmayacaktır.
21 Eylül 1911'de İtalya savaş ilân
ederek Trablusgarb'ı (bugünkü
Libya) işgal eder. 1912 sonbaha
r ı n d a O s m a n l ı l a r ı B a l k a n ülke
lerinin b a ş l a t t ı k l a r ı s a v a ş , Os
manlıların sürekli yenilgileri ile
sona erer. İki ay içinde Kosova,
İ ş k o d r a , M a n a s t ı r , S e l a n i k ve
E d i r n e vilâyetleri k a y b e d i l m i ş ,
Bulgarlar İstanbul varoşlarında
ki Çatalca h a t t ı n a k a d a r gelmiş
lerdir. İki yıla y a k ı n bir süreyi
k a p s a y a n , Meclis'in
feshi,
S a d â r e t m a k a m ı Babıali Baskı
nı, Harbiye N a z ı r ı n ı n öldürül
mesi, darbe sonrası b a ş a geçiri
len M a h m u t Şevket P a ş a n ı n da
bir s u i k a s t sonucu öldürülmesi
gibi olayların yer aldığı bu yıllar
şüphesiz y a k ı n t a r i h i m i z i n e n
çalkantılı yıllarıdır. I. Düya Sa
v a ş ı n ı da içeren 19131918 arası
yıllar ise Talât, E n v e r ve Cemal
P a ş a l a r ı n hakimiyetinde İ t t i h a t
ve T e r a k k i n i n diktatörlük döne
m i olarak t a r i h i m i z e geçmiştir.
(SA2)
Masonik tarihimizle ilgili en gün
cel ve de en kapsamlı çalışmalar
dan bir olan Pek. Muh. A. Ergin
soy K a r d e ş i m i z i n " T ü r k i y e ' d e
M a s o n l u ğ u n Doğuşu" adlı kita
bında: I. D ü n y a S a v a ş ı n d a pek
çok m a s o n u n cepheye gittiği, yö
netimdeki başarısızlıklarda m a
sonların etkisi olduğunun k a b u l
edildiği ve Mason Localarının ça
l ı ş m a l a r ı n ı n kısıtlandığı", "Sa
vaş nedeniyle bağlantıları kesil
m i ş u z a k vilâyetlerdeki Locala
rın (Mısır, Suriye, L ü b n a n gibi)
kapanmak zorunda kaldıkları
belirtilmektedir. (AE2)
Şekilsel açıdan zaaflar taşıması
n a r a ğ m e n B a t ı n ı n düşünce tar
zını b e n i m s e m i ş birçok aydının
29
Masonluk çatısı altında kendini
geliştirerek, güç koşullara rağ
m e n ülke ve insanlığın y a r a r ı n a
çalışıp çaba h a r c a d ı k l a r ı bu dö
nemde, kaynakların üzerinde
d u r d u k l a r ı olaylardan biri, dör
düncü Büyük Ü s t a t Mirliva Faik
Süleyman P a ş a n ı n Kolordu Ko
m u t a n ı göreviyle t a y i n edildiği
Kafkas Cephesinde 17.8.1916 ta
r i h i n d e şehit oluşu ile 1918'de
Büyük Ü s t a t l ı ğ a getirilen Dr. Rı
za Tevfik'in anti masonik eylem
leridir. Ne yazık ki k a m u oyunda
d a h a fazla iz b ı r a k a n bu ikinci
olayda, siyasal çekişmelerle ihti
r a s l a r a âlet edilen Masonluk bü
yük y a r a l a r almıştır.
Felsefi k o n u l a r a olan ilgisi nede
niyle "Feylesof Rıza Tevfik" ola
r a k t a n ı n a n Dr. Rıza Tevfik Bö
l ü k b a ş ı 1869'da B u l g a r i s t a n ' d a
doğmuştur. Mektebi Mülkiye'de
o k u r k e n öğrenci h a r e k e t l e r i n e
katıldığı için okuldan çıkarıldık
t a n sonra girdiği Sivil Tıbbiyeyi
1897'de bitirerek bir süre hekim
lik yapmıştır. 1907'de İ t t i h a t ve
Terakki Cemiyetine giren Dr. Rı
za Tevfik, I I . M e ş r u t i y e t i n
i l â n ı n d a n s o n r a 1908'de E d i r n e
m e b u s u seçilir. 1909 yılında ku
r u l a n Maşrıkı Azam (Büyük Lo
ca)m kurucularındandır. 1910'da
İ t t i h a t ve T e r a k k î ' d e n ayrılır.
1912'de H ü r r i y e t ve İtilâf Fırka
s ı n a girer. Yeniden mebus seçile
m e y i n c e bir s ü r e p o l i t i k a d a n
uzak kaldığı belirtilen Dr. R. Tev
fik, Mondros M ü t a r e k e s i n i n im
z a l a n m a s ı n d a n sonra Tevfik Pa
şa k a b i n e s i n d e M a a r i f Nazırlı
ğı'na, D a m a t F e r i t K a b i n e s i n d e
de Şûrayı Devlet Reisliğine geti
30
rilmiştir. Osmanlı m u r a h h a s ı sı
fatıyla Sevres Antlaşmasını im
zalayan k u r u l d a da yer almıştır.
K u r t u l u ş S a v a ş ı n a k a r ş ı çıktığı
için s a v a ş ı n k a z a n ı l m a s ı n d a n
sonra y u r t dışına kaçmıştır. Yü
zellilikler listesindeki sürgün yıl
larından sonra, Yüzelliklerin ba
ğışlanması üzerine 1943'te Tür
kiye'ye dönebilmiştir. Ölüm tari
hi İ s t a n b u l 30 Aralık 1949'dur.
(AB1)
Yukarıda da belirtildiği gibi Bü
yük Locanın kurucularından
olan Dr. Rıza Tevfik'in Büyük Lo
c a ' n m k u r u l d u ğ u y ı l l a r d a Ma
sonluk aleyhinde bulunanlara,
Masonluğu dinsizlik, kökü dışa
r ı d a olmakla s u ç l a y a n l a r a çok
sert yanıtlar vermiş olduğu belir
tiliyor. (NG1) Ancak ilerki yıl
larda devrin Şeyhülislâmı M u s a
Kâzım Efendi ile birlikte İttihatçı
Masonları teşhir edip ağır suçla
malarda bulunan Dr. Rıza Tevfik
Bölükbaşı "33. derecei Aliyeyi"
haiz bir m a s o n olarak, m a s o n
aleyhtarlığını Beyoğlu'ndaki ma
son lokaline polisiye b a s k ı n dü
zenletecek k a d a r ileriye götür
m ü ş t ü r . Büyük Ü s t a t l ı k t a n isti
fa ettirildikten sonra da "etkin
liklerini" işgal kuvvetleri ile iş
birliği yaparak İttihatçı ve bu dö
nemde Kemal'ci masonları elimi
ne etme çabalarıyla s ü r d ü r m ü ş
tür. (TA1) Anılarını yayınladığı
ancak bu a n ı l a r d a masonluğun
d a n ve M a s o n l u k t a n hiç bahset
mediği (NG1) belirtilen Dr. Rıza
Tevfik B ö l ü k b a ş ı , h e r h a l d e
tarihî ve masonik kişiliği nedeni
ile özellikle incelenmesi gereken
önemli bir vakadır.
B ü t ü n bu olumsuzluklar sürege
lirken, 1917 yılında özellikle sa
v a ş t a y o k s u l l a ş a n ailelerin ço
cuklarının, yetimlerin k o r u n m a ,
bakım ve eğitimin sağlanabilme
si amacıyla önce N e c a t Locası
nın, daha sonra t ü m mason cami
asının önderliğinde Himayei
Etfâl Cemiyeti, şimdiki Çocuk
Esirgeme K u r u m u n u n temelleri
İstanbul'da atılmıştır. Savaş yıl
l a r ı n ı n özel koşulları nedeniyle
fazla gelişme gösteremeyen der
nek 1921 yılında Dr. Besim Ömer
Akalın P a ş a n ı n Büyük Üstad'lı
ğı döneminde asıl, asil k o n u m ve
işlevini k a z a n m ı ş t ı r .
Bir millî Büyük Loca olarak, Tür
kiye Büyük Locasının sözkonusu
dönemde ilişkileri, b a ş t a Grand
O r i e n t de F r a n c e olmak ü z e r e
benzeri diğer gayrı m u n t a z a m
Büyük Localarla olabilmiştir. Bu
ilişkiler k a p s a m ı n d a , B ü y ü k Lo
ca 23 E k i m 1921 t a r i h i n d e Ce
nevre'de düzenlenen A.M.I. (As
sociation Maçonique I n t e r n a t i o
nal) U l u s l a r a r a s ı Masonik Bir
lik'in toplantısına katılmış ve bu
katılımlar Locaların çalışmaları
nın d u r d u ğ u 1935 yılına k a d a r
devam etmiştir.
19091935 yılları arasındaki Ma
sonik Tarihimizin 2. Dönemi ola
rak tanımlanan tarihi sürecin
19231935 yıllarını içeren z a m a n
dilimi, bu dönemle ilgili çalışma
mızın ikinci bölümü ve devamı
olarak ayrıca ele alınacaktır.
KAYNAKLAR
AB Ana Biritannica,
Cilt 18 s.387.
AE Abdurrahman
ERGİNSOY Türkiye'de
İstanbul 1996 l)s.49, 2)s.53.
Masonluğun
Doğuşu, Erciyas
Yayınları,
Al Angelo IACOVELLA Gönye ve Hilal, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1998 1)
s.19, 2) s.25,
3)s.36,
4) s.37, 5) s.2, 6) s.41, 7) s.42.
ÇA Çetin ALTAN
Tarihin
Baskı) 1) s. 191.
Saklanan
Yüzü, İnkilâp
Kitabevi,
İstanbul
EE Edhem ELDEM Toplumsal Tarih, sayı 33 1996 Geç Osmanlı Döneminde
luk ve Siyaset Üzerine izlenimler. 1) s. 16.
FÇ Fikret ÇELTİKÇİ Hür Masonluk Tarihinden
1982 1) s. 194, 2) s.300, 3) s.311.
Notlar, Yenilik Basımevi
1998 (2.
Mason
İstanbul
31
IZ İlgaz ZORLU Evet Ben Selânikliyim,
Türkiye Sabetaycılığı,
Belge Yayınları,
İs
MAM Dili
UT Mete TUNCAY Türkiye Tarihi, Çağdaş Türkiye 19081980 (4. cilt) Cem
İstanbul
Yayınevi,
1989 1) s.34.
NG Nejat GÜLEN Dünyada ve Türkiye'de Mason Aleyhtarlığı,
yırdan, İstanbul 1997. 1) s.118, 2) s.119, 3) s. 120.
Nar Muh.:
OK Orhan KOLOĞLUİttihatçılar
İstanbul
ve Masonlar
Gür Yayınları,
Ds.16, 2)s.44, 3)s.5453,
4) s. 18, 5) 8.21, 6) s.46,
s. 168, 11) s. 175, 12) s. 175.
PD Paul DUMONTXX.
Yüzyıl Başlarında
Masonluk, M.S. Yayınları: 7, İstanbul
7) s.98,
8) s.209,
Lo.:Ya
1991
9) s.113,
Selanik'teki Fransız Obediyansına
1985 1) s. 75.
10)
Bağlı
SA Sina AKSİN Türkiye Tarihi, Çağdaş Türkiye 19081980 (4.ncü Cilt) Cem Yayıne
vi, İstanbul 1989 1) s.ll,
2) s.36.
TA Tamer AYAN Türkiye'de Masonluk Tarihinin
104, İstanbul 1997 1) s. 16, 2) s. 18.
TA2 Tamer AYAN Atatürk
32
ve Masonluk,
Anahatları,
Güzel İstanbul
Mimar
Sinan
Muh.: Lo.: 1995
sayı:
MASONİK
K O N U L A R
RITLER VE DERECELER
Celil LAYIKTEZ
Önceden tesbit edilmiş şekilci bir merasimle tekrise varmayı amaçla
y a n yönteme R i t denir. Rit yükselen derecelerin merasimlerinin tü
m ü n ü kapsarken, Ritüel her bir merasimin kendine h a s uygulamasını
tanımlar.
Rit adıyla a n ı l a n ilk m a s o n i k k u r u l u ş F r a n s a ' d a "Rite de Perfecti
on"dur (Olgunlaşma Rit'i). 25 dereceli olan bu rit 1761 yılında Ameri
ka'da da uygulanmaya başlamış ve Charleston kentinde 1801 yılında,
8 derecenin ilâvesiyle, bir Yüksek Ş û r a ' n m yönetiminde, "Eski ve Ka
bul Edilmiş İskoç Riti" adını almıştır. M u n t a z a m Masonlukta, uygu
l a n a n rit hangisi olursa olsun, ilk 3 derecenin yönetimi bağımsız bir
Büyük Locaya bağlıdır, diğer derecelerin yönetimi de Büyük Loca'dan
bağımsız olmakla birlikte, üyelerini ilk 3 derecenin m u n t a z a m kar
deşleri a r a s ı n d a n seçer. Bazı ü s t derecelerin üyelerini b a ş k a ü s t dere
ce sistemlerinden aldıkları da vâkidir, yeter ki bu Kardeşler m u n t a
zam sembolik localardan gelsinler. Böylece, birden fazla ritin uygu
landığı ülkelerde bazen çok k a r m a ş ı k bir yapı oluşabilir.
Etimoloji:
Rit kelimesinin etimolojik t e t k i k i n d e n Y u n a n c a Arithmos=sayı
ve
Sanskritçe=dinsel
nizam terkiplerinden geldiği a n l a ş ı l m a k t a d ı r ; b u
33
kelime başlangıçta değişik hristiyan mezheplerinin m e r a s i m özellik
lerini tanımlamıştır. Rît bir dinde merasimlerin önceden belirlenmiş
şekilleri ile sıralarını veya bir cemaatin dinsel inançlarını ifâde etmek
için uyguladığı m e r a s i m l e r i n toplamıdır. Böylece, h r i s t i y a n dininin
genelindeki, değişik u y g u l a m a ve s a p m a l a r a rit denir (Lâtin, Kopt,
Maronit, Grégorien, Ortodoks ritleri gibi). Mason dilinde, rit, aynı yö
netime bağlı, ya da aynı m a n t ı k içinde gelişen ve bütünleşen bir dere
celer sistemini t a n ı m l a r .
Masonluk y u k a r ı d a k i a n l a m d a rit kelimesini kabul ederek Rektifiye
İskoç Riti, Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti, Fransız Riti terminoloji
sinde rit kelimesini, Rejim, Sistem kelimeleri ile eş a n l a m d a kullanır.
Masonluk terminolojisinde, m ü ş t e r e k bir yönetimin altında oldukla
r ı n d a n veya ard a r d a yapılan çalışmaların birinden diğerine devredil
dikleri için bir b ü t ü n veya grup olarak kabul edilmiş bir derece dizisine
RİT denir. Rit yükselen derecelerin t ü m ü n ü kapsarken, ritüel her bir
m e r a s i m i n kendine h a s uygulamasını tanımlar.
K e l i m e n i n ilk k u l l a n ı l ı ş ı :
H ü r m a s o n l u k t a bildiğimiz ilk sapma 1751 yılında İngiltere'de yeni bir
B ü y ü k Locanın kurulmasıdır. Yeni k u r u l a n Büyük Loca 1717'de ku
r u l a n ilk B ü y ü k Locayı ifşaatlar sonucunda kelimeleri değiştirdiğin
den sapkınlıkla suçluyor ve böyle yenilikler ihdas ettiği için ona Mo
dernler ismini t a k a r k e n kendisini de Eskiler olarak tanımlıyordu. Bu
noktadan çıkışla, Eskiler Rit'i ile Modernler Rit'i terimleri, bir polemi
ğin sonucunda da olsa, ilk defa kullanılıyordu. Fransa'da, 26 Ağustos
1774 t a r i h i n d e (5774 yılının 8.ci ayının 26.cı günü) y a y ı n l a n a n İskoç
Şapitrleri t ü z ü ğ ü n ü n ilk m a d d e s i n d e İskoç Riti M a s o n l a r ı n d a n söz
edilir. 1778 yılında F r a n s a ' d a Islâh Edilmiş İskoç Rejimi k u r u l u r .
(Rite Ecossais Rectifié) ve "Rejim" kelimesi b u r a d a özellikle kullanıl
m a k l a beraber sonradan "Rit" kelimesi "Rejinî'in yerini almıştır. İzle
yen yıllarda G r a n d Orient, Fransız Riti'ni kurar, b u n u Eski ve Kabul
Edilmiş İskoç Riti ile Mısır kökenli Misraim Riti ve Memfis Riti izler.
Ritlerin çoğalması:
Rit kelimesinin kullanılması 18.yy.'da yaygınlaşır, AB.D.'de de York
Riti doğar. 1861 yılında Ragon "Le Tuileur" adlı eserinde, F r a n s a ' d a
mevcut 52 değişik riti sayar.
Ritlerin çoğalmalarının nedeni, kendilerini ispatlama yarışında olan
ü s t derecelerin m a v i locaları etkileme çabasıdır. İngiliz Masonluğu
34
ü s t derecelerin h e r h a n g i bir ü s t ü n l ü k sağlayabilecekleri düşüncesini
reddettiğinden "rit" kelimesi yerine "working" kelimesini k u l l a n m a
yı d a h a uygun görmüştür. Bu kelimeyi "çalışma şekli" veya "stil" ola
r a k çevirmek m ü m k ü n d ü r . Genelde kullanıldığı şekil ile, Taylor Riti,
Emülasyon Riti yerine, Taylor Stili, Emülasyon Stili demek İngiliz dü
şüncesine d a h a yakın olur.
Değişik Rit uygulamalarında, genelde ilk üç derecelerin ritüelleri çok
az farklı olmaların rağmen, üst derecelerin yapıları büyük farklılıklar
sergileyebiliyor. K a p s a d ı k l a r ı derecelerin k a r a k t e r l e r i çok değişik
olabileceğinden, ritler içeriklerine göre tasnif edilemezler. Bazı dere
celerin karışık öğelerden oluştukları da ayrı bir vakadır. Derece veya
ritler izleyen "düşünsel öğe'lerle tanımlanabilirler: Hiramik, Kriptik,
Okült, Sembolik, Tampliye, Şövalye, Tarihsel, Noaşit, Felsefî, Askerî,
Dinsel, Mistik ve Politik. Biraz daha açmak gerekirse, yukarıdaki ta
n ı m l a m a n ı n k a p s a m ı n a girebilecek muhtelif konular: Simya, Apoka
lips, Enok, Dokuzuncu Kemer, Tufan Öncesi, N u h Peygamber, Mi
marlık, Astroloji, Haçlı Seferleri, Askerî öğeler, Şövalye t a r i k a t ve ni
zamları, F i r a v u n l a r tarihi, Meslekler, Kitabî ve Doğu dinleri, Yer altı
( m a h z e n , m a ğ a r a , m e z a r ) , İskoç, Seçilmişler, Vekiller, H i r a m ,
Telâffuz Edilemeyen Kelime, Kayıp Kelime, İs'ad, Kadoş, Büyü, Misti
sizm, Operatif Masonluk, Felsefe, Roz Kruva, İkinci Mabet, v.s.., Aynı
ritin değişik derecelerinin h e r birinde, veya g r u p l a ş m ı ş derecelerin
h e r bir g r u b u n d a m ü s t a k i l bir düşünsel öğe egemen olabilir.
Macit E r b u d a k Üstadımızın ifadesiyle/!) "Hangi rit olursa olsun, bü
tün bu sistemler ilk üç sembolik mavi dereceler üzerine
oturtulmuş
olup, kırmızı, siyah ve beyaz, ya da seçilme, olgunlaşma ve yönetimle
ilgili masonluklardan
kuruludur. Hiç birinin ötekine üstünlüğü yok
tur, ancak kuruluşları
birbirinden ayrı ve değişiktir. Değişik çevre
şartları içinde sosyal birlikler, nasıl değişik özellikler kazanıp değişik
diller konuşuyorlarsa, dinler gibi Masonluk da çeşitli tarikat ve ritlere
ve her tarikat ve rit de çeşitli makam, mertebe ve derecelere ayrılır. An
cak ritlerin hepsinde gaye ve ülkü birdir. Ayrılık sâdece dışta, eşkâl ve
merasimdedir.
Söz gelişi, sütunlar, görevlilerin yerleri, duvar ve
eşarpların rengi, yürüyüşlerle vuruşlar her ritte ayrıdır.
Ritüellerin
uygulanmasına
gelince, AngloSaksonlarda
ritueller çoğunlukla ez
berden, Fransızlarda kitaptan okunduğu halde Hollanda'da
seyahat
lerin yorum ve açıklanmasında
ritüele bağlanmak mecburiyeti yok
tur.
(1) Macit Erbudak,
Ritler ve EKEİR'nin
kuruluşu,
Mimar SinarNo.3,
s.78
35
"Hasılı, din, felsefe, politika, ekonomi, ahlâk sistemleri ve düşünceler
arasındaki
sınırlar, oldum olası insanları birbirinden
ayırdıkları
halde, bugün, bu sınırlar üstünden, herhangi bir ulusun malı olma
yan bir gerçeğin geçtiğini görüyoruz. İşte bu gerçek, kafaları ilme ve
tecrübeye dayanan ispatlarla birleştirmeye çalışan ilmin
gerçeğidir.
Bu anlayışla yola çıkmış bulunan Masonluk, ritler arasında bir üs
tünlük gözetmez ve hiç birine öncelik tanımaz. Varlığın sisteme sığdı
rılamıyacağını,
buna karşılık sistemin filozofla insanlar arasında bir
ÜÇÜNCÜ olduğunu bilen Masonluk, sembollerle çalışmayı
tercih
eder. Semboller, her seviyeye, her mizaç ve temayüle bir düşünme hak
kı tanır, işte bu sembolizma sayesindedir ki, Masonlukta
düşünme
hürriyeti sağlanabilmekte
ve bu suretle de bütün düşünce ve inançlara
bir arada yaşama imkânı sağlanmaktadır.
Zıt ve karşıt görüşlere yer
vermeyen bir düzen ise, düşünceye ve dolayısıyla insana değer vermi
yor demektir.
Masonluk düşüncelere kelimelerle kesinlik vermeye kalkışsaydı,
dü
şüncelerle birlikte kendisi de eskimiş olurdu. Kalıplaşan
düşünceler,
içinde doğdukları çağlarla birlikte ölürler. Çünkü değişme
tabiatın
ezelî bir kanunudur. Bugünün mitolojileri, dünün gerçekleri ise, yarı
nın da yalanları olacaklardır. Semboller ise, evrensel insanlığın
ümit,
dilek ve temayüllerini, insanın hakikat ve mutluluğu arayışındaki
tü
kenmek bilmeyen çabasını belirten güçlü
araçlardır."
R İ T Ü E L L E R İ N ORTAK ÖZELLİKLERİ:
1. Adayı dış d ü n y a d a n k o p a r a n bir dizi eylem.
2. Ölüm ve yeniden doğuşu anlatan, loca içinde seyahatlarla simgele
n e n ve adayı sınayan ritüelik ve mitolojik bir d r a m a n ı n sahnelen
mesiyle, adayın k u t s a l m e k â n ve z a m a n l a tanıştırılması.
3. Kutsal Kitaplar ve gönye ile pergelin üzerine gizlilik ve sadâkat ye
mini edilmesi.
4. A v a n d a n l ı k l a r ı n a d a y a takdimi, sembollerin açıklanması.
5. T a n ı m a i ş a r e t ve parolalarının verilmesi.
6. Adaya Mason olduğunu kanıtlayan önlük ile loca bijusunun (ve el
divenlerin) verilmesi.
7. Cemiyetin geleneksel tarihini, l a n d m a r k l a r ı n ı ve h ü m a n i s t ideal
lerini özetleyen bir k o n u ş m a n ı n yapılması.
8. Adayla birlikte t ü m kardeşleri dış dünyaya geri getirecek k a p a n ı ş
töreni ve agap.
36
R İ T Ü E L UYGULAMALARI V E RİTLER
Genç m a s o n u n , tekris edildiği locanın ritüelinin evrensel olduğuna
dair i n a n ç sahibi olması doğaldır, bu nedenle de ziyaret ettiği ülkele
r i n M a s o n l u k l a r ı n d a değişik u y g u l a m a l a r l a karşılaştığında şaşırır.
Aslında b ü y ü k farklılıklar yoktur. Uygulamada, çok ülkede çalışma
lar Çırak derecesinde başlayıp kapanırken, ABD'de Ü s t a t derecesinde
başlayıp, t e k r a r Ü s t a t derecesinde locayı k a p a m a k âdeti yaygındır.
Bazıları konferansları loca içinde (Kıt'a Avrupası), bazıları da k a p a
nıştan sonra sofrada (İngiliz uygulaması) yaparlar. Ritlere göre de ba
zı davranışlar, duruşlar, işaretler, kullanılan müzik t ü r ü , loca tezyi
natı farklılık gösterebilir ve seyahat eden mason için, bu farklılıkları
yerinde görmek daima ilginç bir tecrübe olur. Dil bilmeyen mason, zi
y a r e t ettiği m u n t a z a m locada izleyeceği değişik rit u y g u l a m a l a r ı n d a
dahi, ritüelin gelişmesini a n l a y a r a k takip eder.
ÜLKELERE GÖRE RİTLER VE RİTÜELLER
M u n t a z a m mason d ü n y a s ı n d a yüzden fazla mavi loca (ilk üç derece)
ritüeli u y g u l a n m a k t a d ı r . Yalnızca İngiltere'de 50'nin üzerinde ritüel
mevcut olup, b u n l a r ı n büyük çoğunluğu, ancak bir eksperin keşfede
bileceği kelime farklılıkları ile birbirlerine çok yakındır. Bazı ülkeler
de k u l l a n ı l a n ritüel ile u y g u l a n a n rit tektir ve Büyük Loca emri ile
standartlaştırılmıştır, b a ş k a ülkelerde de, paralel olarak, aynı Büyük
Locanın bünyesinde, değişik ritlerle ritüellerin uygulanabildiği gözle
nir.
İngiltere
İngiltere'de en sık r a s t l a n a n rit " E m u l a t i o n ' d u r . B u n u n dışında en
çok u y g u l a n a n l a r , Stability, Taylor, Logic ve Bristol'dur. İ r l a n d a kö
kenli olan Bristol ritinin dışında, t ü m diğerleri birbirlerine çok yakın
dırlar. İngiltere'de ritüeller ezbere uygulanır. Ritüellerin ezberlenme
si gayrı resmî, a m a çok ciddi eğitim çalışmalarında gerçekleştirilir.
Loca ritüelik olarak açılmadan bu çalışmalar yapıldığından, "gayri
resmi" tabiri kullanılmıştır. Böylece, çalışmaları yöneten u z m a n l a ş
mış Önceki Üstadı Muhterem, her kardeşe ayrı ayrı kürsülerden vere
cekleri repliklerin provasını y a p t ı r a r a k onları gelecekteki görevlerine
hazırlar. B ü y ü k Ü s t a t Kral ailesinden biridir.
37
İskoçya:
İngiltere'de "Eskiler" ile "Modern'lerin 1813'te birleşmeleri esnasın
da, ritueller operatif öğelerinin bir kısmım kaybetmiştir. Oysa, İskoç
ya'da, operatiflikten spekülâtifliğe geçiş çok d a h a yavaş bir tempo ile
18. yüzyılın ortalarına k a d a r sürmüş ve bu d u r u m ritüellerine de yan
sımıştır. İskoçya'da da, İngiltere'de olduğu gibi, birbirine benzer bir
kaç ritüel uygulanmaktadır. İngiltere ile olan en çarpıcı fark Ü s t a t de
recesinde görülür: H i r a m efsanesi, İngiltere'nin aksine, t ü m d r a m a
tik b ü t ü n l ü ğ ü ile canlandırılır. Büyük Ü s t a t eski asillerden seçilir.
İrlanda:
İrlanda'da Büyük Locanın kabul ettiği tek bir ritüel vardır ve o da tü
müyle ezbere uygulanır, yazılmasına, basılmasına izin verilmez. Yek
nesaklığı sağlamak üzere, Büyük Loca bir "Eğitim Büyük Locası" kur
m u ş t u r . İstisna olarak, Güney İrlanda'nın Münster bölgesinde, tarih
sel ve geleneksel nedenlerle ayrı bir ritüel uygulanmaktadır, bu da İn
giliz Bristol ritüeline çok yakındır.
Kıt'a A v r u p a ' s ı n d a u y g u l a n a n b a ş l ı c a ritler:
Varsa, İngilizce çalışan localar Amerikan ve İngiliz ritüellerini kulla
nırlar. B u n l a r ı n dışında ise beş a n a ritin etkisini görüyoruz:
1 Fransız Riti: Bu masonik sistem Fransız Grand Orinet'ı tarafından
d ü z e n l e n m i ş t i . B a ş l a n g ı c ı n d a h r i s t i y a n nitelikli olan bu s i s t e m ,
Grand Orient'ın masonik intizamını kaybetmesinden sonra, agnostik
veya ateist bir şekil aldı. Bu ritte ilk üç dereceden sonra gelen dört
felsefî derece vardır. M u n t a z a m Fransız masonluğu, Grande Loge Na
tionale Française'de (GLNF) bu ritle çalışan localar, ritüelleri agnos
tik ve ateist öğelerden arınmışlardır.
2 Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti (EKİR): İlk 3 derece ile beraber 33
dereceden oluşan bu ritin İskoçya ile bir ilgisi yoktur, kökeni F r a n
sa'dır ve İngiliz masonluğuna F r a n s a ' d a n gelmiştir. İngiltere, İrlanda
ve İskoçya'da m u t l a k h r i s t i y a n öğeleri olan Rit, Kıt'a A v r u p a s ı ve
L â t i n ülkelerinde liberal bir g ö r ü n ü m kazanmıştır.
3 Islah Edilmiş İskoç Riti (IEİR): Bu Rit A l m a n l a r ı n "Strict Obser
vance" Ritinden etkilenmiştir. 3. dereceden sonrası hristiyan k a r a k
terli olup, a n a t e m a Tampliye Şövalyeleridir. Ritin ilk üç derecesinde
zengin operatif öğeler vardır, tekristen önce de aday tefekkür hücresi
ne alınır.
38
4 Schroeder Riti: Schroeder 18. yüzyıl Almanya'sında, özellikle ü s t
derecelerde Masonluğa sürekli eklentiler y a p m a modasına k a r ş ı çık
mış bir kardeşimizdir. Olayı çözmek için Schroeder, g ü n ü n ü n İngiliz
Ritüelini Almanca'ya çevirmişti. "Schroeder Ritüeli" diye anılan bu ri
tüelin İngiltere'de Eskilerle Modernlerin 1813 yılında birleşmelerin
den önceki İngiliz ritüellerinin derlemesi olduğu h a t ı r l a n m a l ı d ı r .
Fransız Ritini de etkileyen Schroeder riti daha çok Almanya, Avustur
ya ve İsviçre'de uygulanır.
5 İsveç Riti: İskandinav ülkelerinde uygulanan bu ritte ilk üç derece
ye eklenen sekiz dereceyle, onbir derece vardır. Bu rit'in ritüelleri Av
r u p a ' d a u y g u l a n a n diğer ritlerin ritüellerinden farklıdır. Örneğin,
Ü s t a t derecesi efsânesinde, H i r a m Abif yerine Adoniram(2) teması iş
lenir. İsveç Riti t ü m ü y l e hristiyanîdir; h r i s t i y a n o l m a y a n l a r t e k r i s
edilmezler, k a t ı l a m a z l a r , ancak ziyaretçi olarak k a b u l edilirler. Bü
yük Ü s t a d genelde Kral Ailesinden seçilir. D a n i m a r k a Büyük Locası
d a İsveç riti ile çalışır, a n c a k h r i s t i y a n olmayanları da k a b u l e t m e k
üzere, ikinci bir Bü... Sek...'e bağlı Emulation Rit'inde çalışan bir bölü
m ü de yakın z a m a n d a k u r u l m u ş t u r .
A V R U P A ' D A R İ T L E R İ N DAĞILIMI
F r a n s a ' d a GLNF'in uhdesinde IEİR, EKİR, Fransız ve Emulation (İn
giliz) ritleri ile, A m e r i k a n a s k e r ve diplomatlarının localarında da
WEBB Riti ile çalışılır. Duvar t a h t a s ı n d a o gün hangi locaların hangi
ritle çalışacakları ilân edilir, m u n t a z a m ziyaretçi de ilgi duyduğu me
saiye katılır.
A l m a n y a , A v u s t u r y a ve Alman İsviçresi'nde genelde Schroeder riti
u y g u l a n ı l m a k l a beraber, bir A l m a n Büyük Locasın) İsveç Rit'ini ka
bul etmiştir.
(2) Adoniram: Abda'nın oğlu Adoniram Süleyman Mabedinin inşaatı
zamanında
vergi tahsildarıydı.
EKIR'nin 4,5,8 ve 14. derecelerinde Adoniram'a atıflar var
dır. 18. yüzyılın sonlarında, Fransa'da Cuillemain de Saint Victor "Adoniramit"
Masonluğu
yaymıştı.
Hiram Abi veya Hiram Abif ile Adoniram kelimelerinin ibranî imlâları
yakındır
ve bu karışıklığın
doğrudan bir imlâ hatasından kaynaklanmış
olduğu
iddia
edilebilir.
(3) Harpten sonre işgal kuvvetlerinin kurdukları localar, Berlin'in özel durumu ve
eyalet sistemi nedenleriyle Almanya'da, Birleşik Almanya Büyük Locasının çatı
sı altında 5 muntazam Büyük Loca paralel olarak faaliyet göstermektedir.
İsveç
Riti ile çalışan Büyük Loca, Merkezi Hamburg'da olan "The Grosse
L.andsloge
Der Freimaurer von
Deutschand"dır.
39
F i n l a n d i y a hariç, İ s k a n d i n a v ülkelerinde İsveç Riti uygulanır. Fin
landiya'da ise Amerikan Webb Riti egemendir. Hollanda, Belçika ve
mesaileri Fransızca olan İsviçre localarının çoğunluğunda EKİR, ba
zen de IEİR uygulanır. İtalya, İspanya ve Portekiz'de EKİR hâkimdir.
Hollanda ve Belçika'de Felemenkçe çalışan localarda, Shroeder etki
sinde Felemenk Rit'i uygulanır. Yunanistan ve Lüksemburg'da F r a n
sız Riti'nin etkisi büyüktür. Türkiye'de ise, temel EKİR olmak üzere,
Fransız Rit'i ile Modern İskoçya Ritüelinden alıntılar vardır, sonuçta
"Türk" Riti u y g u l a n m a k t a d ı r .
Almanya ve İsrail'de Türkçe çalışan localar T ü r k Rit'inde çalışırlar.
Y u k a r ı d a sergilenen b ü t ü n bu değişik u y g u l a m a l a r a r a ğ m e n , İsveç
Ritinin dışında, geri k a l a n Avrupa ritlerinin birbirlerine çok yakın ol
dukları ve ziyaretçinin yabancılık çekmeyeceğini h a t ı r l a t m a k t a y a r a r
görüyorum.
ORTA V E G Ü N E Y AMERİKA:
D ü n y a n ı n b u bölgesinde en sık r a s t l a n a n ritler EKİR ile IEİR'dir.
EKİR'nin 433 dereceyi kapsayan çalışmaları genel uygulamadır. Me
saileri Almanca olan mavi localar Schoroeder Rit'ini uygularken, İngi
liz, İskoç veya İrlanda Büyük Localarından aldıkları beratlarla Anglo
s a k s o n ritlerinde (çoğunlukla Emulation Riti) ve İngilizce çalışan lo
calar da vardır.
KUZEY AMERİKA:
B ü y ü k Locaların münferit uygulamaları a r a s ı n d a k ü ç ü k farklılıklar
olmakla beraber, ABD'nin çoğunda mavi localarda Webb tipi ritüeller
le, 433 derece arasında da EKİR'i veya York Riti uygulanır. Webb Ri
tinde açılış ve kapanış 3. derecededir. 1. ve 2. dereceler yalnızca 3. de
receye h a z ı r l ı k t ı r . O t u r u m a r a s ı n d a y e m e k m o l a s ı verilebilir.
EKİR'inde 3. dereceden sonra 32. dereceye k a d a r olan t ü m dereceler
birden verilebilir. H a s e n a t duygusu hâkimdir. ABD'de, her t ü r l ü ma
sonik k u r u l u ş l a r ı n ortalaması olarak günde toplanan yardım parası,
h e r g ü n için, 3.5 milyon dolardır.
Kanada'nın on eyaletinin dokuz'unda Eski York, Webb tipi, Emu
lation veya bunların karışımı olan Kanada Riti uygulanır. Yeni ku
r u l a n N e w F o u n d l a n d B ü y ü k Locasında ise d a h a çok E m u l a t i o n
Rit'inde çalışılır.
40
A F R İ K A V E ASYA:
Locaların çoğu AngloSakson ritlerinde çalışılır. Frankofon bölge
lerde F r a n s a Millî B ü y ü k Locasının ritleri (GLNF) egemendir.
Güney Afrika'da, Felemenkçe çalışan localar tâdil edilmiş bir IEİR'i
u y g u l a r k e n , J a p o n y a ve Filipin Büyük Locaları Webb Rit'inde çalı
şırlar.
KAYNAKLAR
1.
Ritler ve E.K.E.Î.R. 'nin kuruluşu,
2.
Din, Irk, Politika ve Masonik Ziyaret (Ritüel Uygulamaları
tez Tesviye No.2 s.20
ve Ritler), Celil Layik
3.
Dış Temaslar
s.2426.
için Kılavuz,
Macit Erbudak
Celil Layiktez
4.
Ritler ve Dereceler (Merak Ettikleriniz)
5.
Rit Nedir, (Merak Ettikleriniz)
6.
Dictionnaire
de la Franc Maçonnerie
7.
Dictionnaire
des Sociétés Secrètes en
Mimar Sinan No.3; s. 7
Tesviye No.3,
• Tesviye No.ll,
Tesviye No. 20.,
et des
s.3132.
s.2627.
FrancsMaçons.
Occident.
41
RITLER VE RITÜELLER
N e ş e t SİRMAN
Bu konu, çok eskiden beri mason
l o c a l a r ı n d a i ş l e n m i ş ve işlen
mektedir.
Tanrılık vasfının, etkisinin n a k
linde ve inisiyatik zincirin bağ
l a n m a s ı n d a temel unsurlardır."
Özellikle çırak mason kardeşlere
h i t a p ederek, özetle ve çabuk an
laşılır bir şekilde, bir kez daha bu
konu ele a l ı n m a k t a d ı r .
22 Eylül 1875 t a r i h l i s ü p r e m
konseyler k o n v a n ı n d a r i t l e r d e n
şöyle bahsediliyor: "Masonik ni
zam, yâni Masonluk, tanınmış ve
bilinen ritlere ayrılır, çeşitli ol
m a k l a b e r a b e r hepsi, b ü t ü n rit
ler, aynı m e n ş e d e n çıkmış olup
aynı a m a c a yöneliktirler." "Ta
nınmış hangi ritten olursa olsun,
h e r mason dünyadaki b ü t ü n ma
sonların kardeşidir."
Rit nedir? Ritüel nedir?
Litre'e göre rit: "Bir inanışa,îma
n a ait t ö r e l e r i n t a kendisidir".
Boucher'ye göre rit; "Belirli töre
lerin kurallaştırılmasıdır. O hal
de ritüel, rit'le ilgili olanların top
landığı kitaptır.
Anglo Saksonlar, rit yerine "Wor
king" sözcüğünü kullanırlar. Bu
deyim, çalışma şekli o l a r a k ter
cüme edilebilir. Mâruf mason ya
zar René Guénon diyor ki: "Ritler
42
Obediyans için bir r i t veya ayrı
b i r k a ç ritle ç a l ı ş a n l o c a l a r d a n
o l u ş a n bir f e d e r a s y o n d u r den
mektedir. H e r n e k a d a r T ü r k hu
k u k sistemine göre bu m ü m k ü n
değilse de, y â n i locaların t e k e r
t e k e r tüzel kişilikleri b u l u n m a
m a s ı n e d e n i y l e bir federasyon
teşkil edememekte iseler de, ma
son geleneğine göre bu böyle ol
m u ş t u r ve böyledir. F a k a t İngil
tere Birleşik B ü y ü k Locası'nın 4
Eylül 1929'da k a r a r l a ş t ı r d ı ğ ı di
ğer b ü y ü k locaların t a n ı n m a s ı
h a k k ı n d a a n a prensipleri arasın
daki bir 5.ci m a d d e işi değiştir
miş görünüyor. Bizim Büyük Lo
camız da 8 m a d d e d e n oluşan bu
prensipleri kabul etmiş bulun
m a k t a d ı r . Bu 5.ci maddeyi oku
yalım: "Büyük Loca, kontrolun
daki localara h ü k ü m r a n olacak
tır. Sembolik dereceler (çırak,
kalfa ve ü s t a d ) üzerinde yegâne
ve tartışılmaz otoriteye sahip ola
caktır ve de hiçbir şekilde bir süp
rem konsey veya başka bir otorite
bu dereceler üzerinde bir kontrol
ya da gözetme iddia eden bir kud
rete sahip olmayacaktır; s ü p r e m
konsey ya da bu k u d r e t ile otori
tesini paylaşmayacaktır." İngiliz
mason teşkilâtınca tanınmasını
isteyen h e r b ü y ü k loca bu pren
sipleri u y g u l a m a k z o r u n d a d ı r .
Bu şekilde geleneksel olarak Ma
sonluğun ilk devirlerinden itiba
r e n b u g ü n e dek gelmiş, h ü r ma
son h ü r loca prensibi ne olacak?
Mason hürdür, h ü r olmasaydı
m a s o n olamazdı.
Loca h ü r d ü r , zira kendi delegele
ri ile h ü r o l a r a k B ü y ü k L o c a y ı
o l u ş t u r m a k t a d ı r . B ü y ü k Locası
nın kabul ettiği prensipleri uygu
l a m a k l a da h ü r r i y e t i n d e n birşey
kaybetmez. Bunları hür olarak
k a b u l etmiş sayılır.
D ü n y a d a k i birçok emsalinde ol
duğu gibi bizim B ü y ü k Locamız
da locaların çalışacakları riti tes
pit etmiş b u l u n m a k t a d ı r . Bu rit
Eski ve Kabul Edilmiş Skoç Riti
değildir. B ü y ü k Localar h ü k ü m
ranlıklarına tâbi locaların yalnız
idarî, temsil, i n t i z a m ve benzeri
işleri için değil; çalışacakları r i t
ve ritüelleri t a n z i m yetkisine de
sahip bulunduklarından eğer Es
ki ve Kabul Edilmiş Skoç Riti eski
şekli ile 133 dereceye k a d a r ritin
yegâne nâzımı, otoritesi o l a r a k
kalmış olsaydı, bizde cereyan et
miş 1964 olayları dediğimiz şekil
de, birçok obediyansta d a b u n a
benzer ihtilâflar olurdu. Nitekim
o l m u ş t u r da. Bu d u r u m , y â n i
Y.Ş.'larm l,2,3.cü dereceye de
hâkimiyeti, h e r yerde değişmek
tedir. Bizde de değişmiştir. Tür
kiye Fikir ve Kültür Derneği, Es
ki ve K a b u l E d i l m i ş Skoç Riti
içinde yalnız 4 ilâ 33 derece ola
rak hâkimiyetini sürdürmekte
dir. Bu b a ğ l a m d a ola ki, Türkiye
Büyük Locamız Skoç Ritinde 13
derecelerde çalışabilmek için lo
c a l a r a izin verecek olsa d a h î ,
Türkiye Fikir ve K ü l t ü r D e r n e
ği'nin bu localara hiçbir şekilde,
n e dolaylı, ne dolaysız o l a r a k
m ü d â h a l e s i o l m a y a c a k t ı r , ola
maz da. Bizden çok önce İngiltere
Büyük Locası'nca t a n ı n m ı ş bulu
n a n ve de bizim Büyük Locamızla
m u n t a z a m ilişkilerde b u l u n a n
Fransız Millî B ü y ü k Locası için
de Eski ve Kabul Edilmiş Skoç Ri
ti'nde çalışan localar vardır. Süp
r e m konseylerinin bunlar üzerin
de hiçbir otoritesi yoktur. Otorite
Büyük Loca'nm elindedir. Zâten,
43
belki de b i r a z d a b u s e b e p t e n
1804 tarihinde k u r u l m u ş F r a n
sız Yüksek Ş û r a s ı ' n d a (Supreme
Conseil de France) 1964 tarihle
r i n d e bir b ö l ü n m e olmuş, o za
m a n k i H â k i m B ü y ü k Amirleri
Charles Riandey Kardeş, kendisi
bizzat H â . B. Amir iken y a n ı n d a
bir t e k ş û r a üyesi P a u l N a u d o n
Kardeş ile birlikte Yüksek Şûrayı
t e r k e t m i ş l e r d i r . B a ş k a yeni bir
Y ü k s e k Ş û r a ( S u p r e m e Conseil
P o u r La F r a n c e ) tesis etmişler
dir. Bu Y ü k s e k Ş û r a ve Charles
Riandey, A m e r i k a G ü n e y J u r i
diksiyonu t a r a f ı n d a n t a n ı n m ı ş
ve 1965'te de H o l l a n d a Y ü k s e k
Şûrası tarafından tanınmıştır.
Hâlihazırda bizim Yüksek
• Şûramızın da t a n ı ş m a k t a olduğu
bu Yüksek Şûradır. Avrupa'da ve
D ü n y a d a birçok Yüksek Ş û r a l a r
bu Y ü k s e k Ş û r a ile b e r a b e r inti
z a m içinde b u l u n m a k t a d ı r l a r .
F r a n s ı z Millî B ü y ü k Locası için
de, E s k i ve Kabul Edilmiş Skoç
Riti'nde çalışan localardan ayrı,
E m u l a t i o n Riti'nde, Düzeltilmiş
Skoç Riti'nde çalışan localarda
v a r d ı r . B u r i t l e r ü z e r i n d e bilgi
v e r m e n i n yeri burası olmamakla
b e r a b e r ş u n o k t a y a değinelim:
1823 tarihinden beri şimdiki şek
li ile İngiliz ve İngiliz dünyası lo
caları tarafından uygulanan
E m u l a t i o n Riti'ne F r a n s a ' d a bi
r a z fazla r a ğ b e t gösterilmesinin
sebebi h e r h a l d e F r a n s a ' d a d a
vaktiyle compagnonage dedikleri
lonca teşkilâtının bu ritle ilgisin
den olsa gerek; anlaşılacağı üze
re, bu rit eski lonca örgütlerinden
f a y d a l a n m ı ş t ı r . E m u l a t i o n Riti
alışılmış üç dereceden oluşur. Bu
44
ritle çalışan locaları dahi Fransız
Millî B ü y ü k L o c a s ı n a tabî ol
makla beraber Royal Arch (Royal
Arş veya S a i n t Arch Royal) ayrı
ve özerk bir B ü y ü k Ş a p i t r t a r a
fından idare edilmektedir. "Mark
Master" ise ayrı bir derece olup
b a ş k a bir B ü y ü k Loca'ca i d a r e
edilmektedir. F r a n s ı z Millî Bü
y ü k Locası Deist'tir. İ n g i l t e r e
Birleşik Büyük Locası'nm tanıdı
ğı b ü t ü n l a n d m a r k ' l a r ı eksiksiz
uygular. Katolik p a p a z l a r l a iyi
ilişkiler içindedir. İngiltere Bü
yük Locasının kendisinin Dünya
A n a B ü y ü k Locası olduğunu id
dia e t m e s i n d e n ö t ü r ü şikâyetçi
olan bazı k a r d e ş l e r 1958 yılında
bu büyük locadan ayrılmaya ka
r a r vermişler ve böylece G r a n d e
Loge Nationale Française Opera
ismi altında bir başka büyük loca
kurmuşlardır.
B ü t ü n b u a ç ı k l a m a n ı n sebebi
Y.Ş.'ların Büyük Loca'lardaki E.
ve K. İskoç Rit'inde çalışan loca
l a r a m ü d â h a l e edemeyeceklerini
göstermek içindir. Bu m ü d â h a l e
ritle ilgili d a h i o l a m a z d e m e k
içindir.
Oysa g e r e k F r a n s a ' d a F r a n s ı z
Büyük Locası, gerekse bizde eski
Türkiye Yüksek Şûrası izin vere
r e k k u r d u k l a r ı özerk B ü y ü k Lo
calarla konkordatolar imzala
mışlar. H e r b a k ı m d a n özerklik
lerini t a n ı m ı ş l a r ; fakat r i t üze
r i n d e k i h â k i m i y e t l e r i n d e n vaz
geçmemişlerdir. Bu h a l bir vesile
olmuş
Büyük
Locaya
m ü d â h a l e l e r i n i devre devre ek
sik etmemişlerdir. 1965 olayla
r ı n d a n itibaren azar azar da olsa
intizamını, 1973'de t a m a m l a y a
r a k B ü y ü k Locamız obediyans
o l a r a k m u n t a z a m sayılmış ve
d ü n y a d a k i y e r i n i almıştır. Ta
m a m e n özerk ve otoritesini hiçbir
mason teşkilâtı ile paylaşmaz bir
hürriyete sahip olmuştur. Obedi
y a n s olarak b u böyledir, fakat bu
halin E. ve KS.R.'i ile ilişkide bu
lunabileceği k a b u l edilemez. Ri
tin bir k a b a h a t i ve g ü n â h ı olma
ması gerek. Ç ü n k ü aynı ritle çalı
şan localar İngiltere'de olduğu gi
bi F r a n s a ' d a , Avrupa'da ve özel
likle A m e r i k a ' d a çeşitli, m u n t a
z a m obediyanslar da mevcuttur.
H a t t â ve h a t t â büyük gaflet, o za
m a n k i i d a r e e d e n l e r d e idi.
İdarecilerin b u h a t â s ı , yeni Bü
y ü k Locamız t a r a f ı n d a n riti de
ğiştirmek suretiyle ödetilmek is
tenmiştir. Türkiye Yüksek
Ş û r a s ı ' n ı n b u h a t â s ı bizzat ken
disinin g a y r ı m e ş r û s a y ı l m a s ı n a
sebebiyet vermiştir.
Kanımca 1965 olaylarından son
r a ritüeller B ü y ü k Locamız t a r a
fından yeniden t a n z i m edilirken
obediyans ile rit, i n t i z a m ile rit
birbirleriyle karıştırılmıştır.
Tabiî bu şahsî bir görüştür. O ta
rihlerde mensubu bulunduğum
Fazilet M u h . Locasında çok sev
diğim ve saygı duyduğum bir eski
mason "Burada rit yok ritüel var
dır" d e m i ş t i . B e n de n a ç i z a n e ,
kendisine "rit olmadan ritüel ola
maz" cevabını verdiğimi hatırlı
yorum. Şimdiki halde kullandığı
mız ritüeller de yine kanımca bir
rite dayanmaktadır. Bu ritin adı
n a T ü r k Riti denilebildiğini tek
r a r l a m a k isterim. Niye olmasın
ki F r a n s ı z Riti o l m u ş k e n T ü r k
Riti neden olmasın? F r a n s ı z Riti
de, İskoç Riti'nden faydalandığı
gibi Türk Riti de h e m EKSR'nden
h e m de Emulation Riti'nden fay
dalanmıştır.
Ayrı bağımsız bir T ü r k Riti'nin
b u l u n m a s ı bâzı y ö n d e n y a r a r l ı
olmasına k a r ş ı n bazen de zor du
rumlar yaratmaktadır. Yararı
özellikle T ü r k Masonluğu açısın
d a n olmuştur. O tarihlerle Eski
Türkiye Yüksek Şûrası'nın da
g a y r ı m u n t a z a m bir d u r u m a düş
müş bulunduğundan; onun
h â m i s i olduğu bir rit'in B ü y ü k
Locamız tarafından kullanılması
m ü m k ü n olamazdı ve de olmadı.
Deneme mâhiyetinde olarak r a h
metli İbrahim Hoyi kardeşimizin
tercüme ettiği İskoçya Büyük Lo
cası'nın Ritüelini b e n i m Ü s t a d ı
Muhteremliğim
zamanında
1968/69 yıllarında iki yıl pilot lo
ca o l a r a k biz F a z i l e t M u h .
L o . ' s m d a u y g u l a m a y a çalıştık.
Bu a r a d a şimdiki ritüellerimizin
temeli oluşturuldu, şu k a d a r yıl
dır bu ritüeller uygulanıyor. Bu
u y g u l a m a n ı n getirdiği zorluklar
Dünya Masonluğunca tanınan,
bilinen ritlerden birinin olmama
sı y ü z ü n d e n u l u s l a r a r a s ı t e m a s
l a r d a hissedilmektedir. Mason
l u ğ u n evrenselliği d ü ş ü n ü l d ü
ğ ü n d e t a n ı n m ı ş bir r i t t e çalışan
bir loca ziyaretinde, yabancı bir
ziyaretçi k a r d e ş k o n u ş u l a n dili
pek a n l a m a s a da ritin uygulan
m a s ı n ı görmekle k e n d i n i diğer
k a r d e ş l e r e d a h a y a k ı n hissede
cektir. Bizler de yabancı bir ülke
de, bir loca ziyaretimizde o locada
45
u y g u l a n ı l a n riti y a k ı n e n t a n ı r
sak, orada d a h a r a h a t oluruz. Ev
r e n i n m u a z z a m k a n u n l a r ı n ı an
l a m a y a ç a l ı ş m a d a n önce i n s a n
önce kendini t a n ı m a d u r u m u n d a
olmalı, yapısını bilmeli, vicdanı
nı t a r t m a l ı d ı r . Bu i d r â k içinde
kendini ıslâh etmeye çalışmakla,
g e ç m i ş t e n gelen seslere k u l a k
vermekle, m a s o n i k an'aneyi his
setmeye, sezmeye başlar. Bu hal
b ü t ü n ritlere m e n s u p m a s o n l a r
için aynıdır.
Söz r i t l e r d e n açılmışken, şimdi
genel a n l a m d a M a s o n l u ğ a giri
yoruz.
46
Bu a r a d a önemle bir h u s u s u be
lirtmek gerekir. Masonluk rit de
m e k değildir. Çeşitli ritlerin uy
g u l a n m a s ı n ı g ö r m e k l e çeşitli
Masonluk bulunduğu sanılma
malıdır. Masonluk d ü n y a n ı n her
yerinde aynıdır. O da geleneksel
M a s o n l u k t u r . Değişen a n c a k o
Masonluğu uygulayabilmede
b a ş v u r u l a n yollardır. Geleneksel
Masonluk ne bir sistemdir, ne de
bir doktrindir. Çok eski z a m a n
lardan beri verilmiş b u l u n a n me
sajları, çağrıları bizlere iletmek
tedir. Masonluk ise bu mesajlara
kulak vermektedir ki, biz bunları
çağımızın dili ile y o r u m l a m a y a
çalışmaktayız.
N E Ş E T SIRMAN KARDEŞIN
ARDıNDAN
Hazer AKIN
O'nu tanıyanlar, aynı sütunları paylaşanlar, yazılarını okuyanlar, di
ğer derneklerdeki dostları ve t ü m çevresi yaşlıların dünya değiştirme
lerine gösterdikleri t e v e k k ü l ü , O'nun için gösteremediler. V a k u r ve
bilge i n s a n sonuna k a d a r E.U.M.'ına bağlı kaldı, akıldan uzaklaşma
dı, y a k ı n m a d ı . T ü m k a r d e ş l e r i n e ve dostlarına örnek olacak davra
nışlarda bulundu; sanki son a n a k a d a r üstadlık yeminine sadık kala
r a k sabır, m e t a n e t ve bağlılık dersi verdi.
O'ndan çok şeyler öğrendik, her toplantıda, her konuşmasında hayret
le yeni bir kelime, yeni bir fikir, yeni bir yorum bulurduk. Ufkumuzu
a ç m a k , d ü ş ü n c e k a p a s i t e m i z i genişletmek, d a h a öteye d a h a iyiye
u l a ş m a k için içimizde istekler uyandırırdı. Bir kardeş iyi bir konuşma
y a p a r s a heyecanlanırdı, h a t t â bazen sözünü kesip iki kelime ile tak
dirlerini belirtirdi. O'nun lâfımızı kesmesini, değil tenkit, şahsımıza
yapılmış b ü y ü k bir iltifat olarak algılar, keyifle t e b e s s ü m eder, göz
ucuyla s ü t u n l a r a k a ç a m a k bakışlar atardık. K o n u ş m a l a n çok kalaba
lık olurdu. Asla okumaz, a m a m u t l a k a yazılı olarak konuşmasını ha
zırlar, z a m a n z a m a n kâğıtlara göz atardı. Genelde konuya ve yazdık
larına sâdık k a l m a k l a beraber, a r a d a aklına gelen ve bağlantılı fikir
47
leri de sunardı. Osmanlıcayı iyi bilmesine rağmen, kelimelerini gün
cel Türkçe'den seçmeye özen gösterir, h a t t â yer yer öz türkçe kelimeler
kullanırdı. Kısa, anlaşılır, dengeli ve sürükleyici bir sohbet ü s l û b u n u
tercih ederdi. Hepimiz, değil söylediği her cümleyi, her kelimeyi zihni
mize nakşeder, sonra o kelimelerdeki derin anlamları çözmeye çalışır
dık. E n çok 1520 d a k i k a sürerdi k o n u ş m a s ı . Hepimiz soru s o r m a k
için can atardık, a m a bir yandan, üstadlarımıza olan saygımızdan, di
ğer y a n d a n O'nu fazla y o r m a m a k için susmayı tercih ederdik. B u n u
iyi bilen S i r m a n Ü s t a d bir süre sonra doğudakilerin fikrini sorardı.
O n l a r d a n sonra cesaret bulan t e k t ü k kardeş, hepimizin aklında olan
soruları sıralar, biz de isteyip te öğrenmemiş olmanın sıkıntısından
k u r t u l u r d u k . K a r d e ş sofrası O'nunla t a m bir "Şölen" olurdu, hiç bit
mesini istemezdik.
T o p l a n t ı d a soramadığımız soruları, söyleyemediğimiz sözleri orada
dile getirirdik. Yıllar içinde öyle bir agap düzeni k u r m u ş t u ki, b ü t ü n
kardeşler t a m bir uyum içinde onu uygulardık. Herkes ya söz alır ya da
Üstad ona söz verirdi. Öz ve masonik yorumla açıklanırdı fikirler. Biz
lere yorum yapma, çok yönlü görme, toleranslı olma gibi özellikler ka
zandırdı bu sofralar. Her yemekte bir az daha zihnen geliştiğimizi his
sederdik, ç ü n k ü O, hep bizim d a h a doğruyu, d a h a güzeli bulmamız
için konuşmalarımız esnasında bir iki kelime ile yol gösterir, ışık tu
tar, hedefi buldururdu. Öyle ustaca yapardı ki, b u n u b a z a n hiçbir şey
söylemese de bir göz, bir baş h a r e k e t i ile mesajını ulaştırırdı. Biz bu
sofralarda Masonluğun on, yüz, bin, milyonlarca sırrı olduğunu anla
dık. O n l a r a erişmenin m ü m k ü n olmadığını öğrendik, onları duyabil
m e k için d ü ş ü n m e k , okumak, bilgi sahibi olmak gerektiğine inandık.
Bu yolda harcadığımız emeklerin H a k i k a t i a r a m a k olduğunu anla
dık. İçimizde saklı kalmış t ü m güzel istekleri ortaya çıkarmamızı ve
Kardeşlik zincirini bu cevherlerle süslememizi öğretti bu sofralar bi
ze. D a h a neler hissetmedik ki, neler öğrenmedik ki... Her toplantıya aç
gittik, istekle gittik. T a m istediği gibi yaptık. Mezarı b a ş ı n d a Kar
deşlik zincirini k u r d u k , Masonik duamızı okuduk. Açık zinciri O'nun
adını söyleyerek kapadık:, O'nu içimize aldık. R u h u n u ölümsüzleş
tirdik.
N u r içinde yatsın Üstadımız...
48
GÖREVLER VE GÖREVLILER
Raşid TEMEL
Huylu h u y u n d a n vazgeçmez, ye
d i s i n d e n e ise y e t m i ş i n d e de
odur, y a h u t da, can çıkar h u y çık
m a z diye sözler vardır. Anlaşılı
yorki en güç şeylerden biri insa
nın h u y u n u değiştirmesidir. Bu,
ancak Allanın i n s a n a b a h ş e t m i ş
olduğu irâde g ü c ü n ü n içindedir.
Böyle olduğuna göre, kötü huyla
rımızın cezasını çekmemiz de bu
i r â d e n i n yerinde k u l l a n ı l m a m a
sına bağlıdır.
Şimdi elime geçen h e r f ı r s a t t a
söylediğim ve söylemeye d e v a m
edeceğim bir görüşümü tekrar et
m e k istiyorum. Ç ü n k ü y a ş a m ı
mızdaki b ü t ü n tatsızlıkların bu
r a d a n çıktığına inanıyorum.
"Kendi fikrinde direnenler, haki
k a t i s e v m e k t e n çok k e n d i l e r i n i
severler." İşte ne ç ı k a r s a b u r a
d a n çıkar. B u bir h a s t a l ı k t ı r .
İlâcı da yoktur. Bu işte h a s t a da,
doktor da, ilâç da bireyin kendisi
dir. Aklı v a r s a k e n d i n i t e d a v i
eder. Böylece h e m k e n d i k u r t u
lur, h e m de etrafı k u r t u l u r . A m a
kafasını k u l l a n a m a m a talihsizli
ğine müptelâ ise, k u r t u l m a şansı
yoktur. Kendini tedavi edemedi
ğine göre de, etrafını rahatsız et
meme şansı yoktur. Kendini
tedavi edemediğine göre de, etra
fını rahatsız etmeye elinde olma
d a n devam edecektir. H a t â yap
m a k i n s a n l a r için n o r m a l d i r .
Hatâ yapanı kınamam. Ama
hatâsında ısrar edene çok acırım.
49
Masonluk yaşamımızla ve çevre
mizle olan isteklerimizi kendimi
ze nasıl uygulayacağımızı, bu su
retle ne o l d u ğ u m u z a sadık kal
mamızı ve kendimizi iyi t a n ı m a
mızı öğretir. Ayrıca, bir i n s a n ı n
kalitesini yani değerini bazı mik
t a r l a r ve r a k k a m l a r l a değerlen
dirmek hatasına düşmememizi
ister.
Bizler doğruluk ve adaletin, içle
rimizdeki hakseverliğin, h a r e k e t
ve t u t u m u m u z d a k i d ü r ü s t l ü k ve
namuskârlığın terazisi ile ölçülü
rüz. Bize en yakın ölçüler bunlar
dır. Kişi başkalarına reva gördü
ğü m u a m e l e d e n doğacak etkiden
d a h a büyüğüne aday olamayaca
ğını düşünmelidir. Bu söyledikle
rime k a r ş ı çıkacak olumsuzluk
l a r d a , i h t i r a s , t a a s s u p ve
cehalettir. Bu üçünden en eskisi,
en k u v v e t l i s i ve en k ö t ü s ü de
cehalettir. M a s o n l u k t a câhil kal
dıkça, onun ne olduğunu a n l a m a
imkânımız olmayacağı gibi, ken
dine h a s bir topluluk olan Ma
sonluğun diğer derneklerden far
k ı n ı a n l a m a i m k â n ı n d a n da
m a h r u m kalırız. O zaman mesle
ğimizde ilerleme i m k â n l a r ı m ı z
da azalır.
Mason olmak ciddî ve m u k a d d e s
bir girişimdir. Bu adım bir kere
atıldı mı, onu anlamaya çalışmak
ve imkânlarımız oranında kendi
mizi b u n a vermemiz en b a ş t a ge
len görevimiz olmalıdır. Masonik
y a ş a m ı m ı z b a ş k a l a r ı n ı n bizim
50
için y a p t ı k l a r ı n d a n çok, kendi
miz için k e n d i y a p t ı k l a r ı m ı z l a
gelişir.
Masonluğun h ü r r i y e t , eşitlik ve
adalet prensipleri üzerine kurul
m u ş olduğunu hiçbir z a m a n aklı
mızdan çıkarmayalım. Masonlu
ğa ters düşen işler yapan bir kar
deş veya görevli, masonik sıfatla
rına lâyık olmadıkları gibi locaya
da ahenksizlik getirirler.
Herzaman duyduğumuz maso
nik h a k ve imtiyazlar diye birşey
ler olmasına r a ğ m e n , evvelâ gö
revlerimiz üzerinde d u r m a k isti
yorum. Çünkü haklar vardır,
a m a m a s o n l u k gibi d e m o k r a t i k
prensipler, h ü r r i y e t ve kardeşlik
gibi değerler ü z e r i n d e gönüllü
olarak çalışan bir dernekte, biri
n i n h a k l a r ı n ı n diğerinin h a k l a
rıyla s ü r t ü ş m e s i olanağı da var
dır. O n u n için M a s o n l u k h a k ve
imtiyaz iddiasından d a h a ü s t ü n
bir ideale sahip olmalıdır. Eğer
Masonluk sadece üyelerinin hak
larını yerine getirmek için kurul
m u ş olsaydı h a k l a r eşit olduğu
n a göre, acaba bir üye b a ş k a bir
üye için h a k k ı n d a n vazgeçermi
idi?
Bu anlatmaya çalıştığım şeyle
r i n bazen en k ö t ü u y g u l a n d ı ğ ı
yer de, seçimlerdir.
Burada
rasladığımız tatsızlıkların yü
kümlü olduğumuz Masonik
âdetlerimize t e r s d ü ş t ü ğ ü orta
dadır. Görev alınmaz verilir, di
yenlerde vardır. Seçimlerde böy
le düşünmenin bence bir sakınca
sı y o k t u r . A m a g ö r e v i n d e
liyakatli ve görevi bihakkın yeri
ne getirebileceklere verilmesi
şarttır. Aksi halde bu işin h ü r ve
adaletli olduğu söylenemez.
eğer locasında iyi i n s a n l a r ı n bu
lunduğu iyi bir dünya için gerekli
i l h a m ve a r z u y u v e r e m i y o r s a ,
fazla birşey y a p m ı ş s a y ı l m a z .
Yâni seremonileri k u s u r s u z yap
m a k l a iş bitmez.
P r e n s i p l e r e s a h i p çıkılması ge
reklidir. Böylece üyeler daha ileri
gidebilsinler ve d a h a anlaşılır
bir düzeye varabilsinler. Ancak
bu sayede sadâkat, istikrar,
fedakârlık ve sembolümüz olan
gönyenin bizden istediği ahlâk,
erdem ve vicdan gibi değerler uy
g u l a n m ı ş olsun.
Masonluğun gayesi kendi h a k l a
rımızın m ü n a k a ş a s ı değil, loca
mıza ve insanlığa olan görevleri
mizi yerine getirmektir. Mason
luğun kutsal değerleri, onun bir
liği, geleceği ve yücelmesidir.
Bu işi gerçekleştirmedeki on bü
y ü k gücümüz Allaha inancımız
ve sevgiye dayalı kardeşliğimiz
dir.
Masonluk evvelâ b ü t ü n üyelerini
k a r d e ş l i k idealinde birleştirmek
için vardır. Ç ü n k ü onun güzelliği
ve kendine h a s oluşu b u r a d a d ı r .
Bu işi y a p a r k e n de bazı dernek
lerde olduğu gibi bir m a k a m a
bağlanmayı, y a h u t t a baskı gücü
ne i t a a t etmeyi h e m kafamızdan,
h e m de yüreğimizden çıkarmalı
yız. Onun için Masonluğun bu ko
n u d a bizden beklediği şey, görev
lerimizi doğru d ü r ü s t uygulama
mızdır.
Görev k o n u s u n a b u şekilde te
m a s e t t i k d e n s o n r a bir locanın
yönetimini a n l a m a k güç olmaya
caktır. O z a m a n katı bir i t a a t ye
rine, göreve i t a a t tâbirini kullan
m a k d a h a doğru olur. Ancak o za
m a n işler tıkırında gider.
Bir üstat, locanın iş celselerini ve
ritüelik seremonilerini ne k a d a r
etkili, ne k a d a r kuvvetli, ne ka
d a r m ü k e m m e l y a p a r s a yapsın,
Eşit doğarız. A m a bazılarımızın
Allah vergisi yetenekleri vardır.
Yönetenler ve liderlerin bu yete
nekli kardeşler a r a s ı n d a çıkması
y a r a r l ı olur. E k s e r i y a da öyle
olur. A m a seçimle b a ş a gelenle
rin bazen bekleneni veremediği
de bir gerçektir. E ğ e r b u n l a r ı n
b a ş a r ı l a r ı yeterli değilse, bazen
otorite eğilimi a r t a r . Otorite ve
h ü r r i y e t dengededir. Otorite ve
sevgi b e r a b e r olmalıdır. Otorite
zoruyla iş y a p m a baskı k u r m a k
tır. Eğer lider gerçek liderse oto
ritesini hiç k u l l a n m a d a n işini ra
hatça yütürür.
Bazı y ö n e t e n l e r y ö n e t i l e n l e r i n
d ü ş ü n c e l e r i n d e n k o r k a r l a r ve
d ü ş ü n c e y a r a t a m a y a n bir top
l u m o l u ş t u r m a y a yönelirler. Ga
yeleri de topluma kendi damgala
rını v u r m a k d ı r . V a r o l m a l a r ı n ı
b u n a bağlarlar. Bu da bir liderin
51
içine düşebileceği en h a z i n bir
d u r u m d u r . Otoriteyi zorlamak
t a n Allah masonları korusun.
Amin.
M a s o n l u k t a liderler, görevliler
içinde olduğu k a d a r , aktif görev
de olmayan kardeşlerimizin ara
sında da vardır. B u n l a r doğal li
derlerdir. B u n l a r örnek kişiler
dir. Aslında b u n l a r bizim hocala
rımızdır. Bu a r a d a kendini lider
s a n a n l a r da bulunabilir. Mason
l u k t a liderliğe seçilecek kimse
n i n M a s o n l u ğ u iyi bilmesi şart
tır. Ş a r t t ı r diyorum çünkü maso
n i k bilgisi eksik olan bir kimse
den lider olarak hiçbir hayır gel
mez, üstelik zarar gelir. Lider de
nilen kimse yaptığı işin şartlarını
bilmezse o işin s o r u m l u l u ğ u n u
da bilmez. Şimdi lider olan ve li
derlik yapacaklarda a r a n ı l a n ba
zı özellikler üzerinde d u r m a k is
tiyorum:
1.
2.
52
Lider k ü l t ü r l ü d ü r , bilgilidir,
a z i m l i d i r ve de heveslidir.
Böylece ışığını d a i m a p a r l a k
t u t a r ve etrafındaki h e r k e s e
b u özelliklerini h i s e t t i r i r .
H e v e s l i o l m a k bulaşıcıdır,
o n u n parlaklığı h e m e n baş
k a l a r ı n a da yayılır.
Lider, işbirliği y a p a n kimse
dir. O n e m e lâzımcı ve u z a k
d u r a n tiplerden değildir. Da
i m a y a r d ı m a h a z ı r d ı r . İca
b ı n d a kolları sıvanıp gönül
lülerle b e r a b e r çalışır. Her
kesin a h e n k içinde çalışma
sını s a ğ l a r . G ö n ü l l ü diyo
rum, çünkü Masonlukta
m e n f a a t için iş yapılmaz.
3.
Lider sabırlıdır. Sabırlı ol
mak güçlü ve bilgili olmaktır.
Bir lider başkaları için önem
li olan şeylere karşı da duyar
lıdır. Asla hayırsız değildir.
Ortaya çıkacak d u r u m l a r ı
rahatça idare eder. Daima to
leranslıdır. Asla baskıya he
ves etmez.
4.
Çok u z u n k o n u ş m a k t a iyi
birşey değildir. Bu bıkkınlık
v e r m e k t e n b a ş k a bir işe ya
ramaz. Bence bu bir hastalık
tır. Dinleyenlere de saygısız
lıkdır. Sözlerimiz ve yazıları
mız m a t e m a t i k t e öğrendiği
miz, lâzım ve kâfi k u r a l ı n a
u y m a l ı d ı r . İyi dinleyici ol
m a k t a bir erdemdir.
5.
Lider güven vericidir. Başka
ları çıkarlarını onun eline bı
rakırlarsa b u n u n sorumlulu
ğunu k a v r a r ve onların güve
nine lâyık olur.
6.
Lider k ı y m e t bilirdir. K a r
deşlere karşı kıymet bilirliği
ni g ö s t e r m e d e k u s u r e t m e
melidir. Bir s ı r t o k ş a m a k
mucizeler y a r a t a b i l i r . Ufak
da olsa bir kıymet bilme gös
terisi bir k a r d e ş i m i z i d a h a
çok ve d a h a başarılı çalışma
ya yöneltebilir. Başarılan bir
işin ise içten gelen bir duygu
su vardır ki, bir masonu yeni
görevler ü s t l e n m e y e s ü r ü k
ler.
7.
Lider d ü r ü s t ve s a m i m i d i r .
Kardeşlerinin loca içinde ve
dışında i t i m a t ve saygılarını
k a z a n m a k için evvelâ kendi
ne karşı dürüst ve samimi ol
malıdır. Samimiyet hiçbir şe
kilde gizlenemeyecek bir ü s
t ü n l ü k t ü r . S a h t e k â r l ı k ise
a r k a s ı d a i m a görülebilen bir
t ü l perde gibidir.
8.
9.
Lider n o r m a l ş a r t l a r d a k a r
deşler arasında hiçbir z a m a n
t a r a f t u t m a z ve fark gözet
mez. Yâni kimseye iltimas
t a n ı m a z . Böyle bir şey yapar
sa siyasetçi d u r u m u n a düşer
ki, bu d a onu çok k ü ç ü l t ü r .
Z a t e n b u d u r u m d a liderliği
filân da k a l m a z .
Lider cömerttir. Y â n i p a r a
h a r c a m a b a k ı m ı n d a n değil,
z a m a n ı n ı cömertçe vermek
t e n k a ç ı n m a z . M a s o n l a r va
kitlerini, imkânları oranında
r a h a t ç a verebilmelidirler ki,
k a r d e ş l i k gelişsin ve iyilik
yolundaki etkilerini uygula
yabilsin.
10. Ve nihayet liderlerin kıymet
lerini iyi bilen ve onlara sa
hip çıkan m a s o n l a r a da ihti
yacımız v a r d ı r . Bencil bir
k i m s e bir liderin yerini dol
d u r a m a z . Alıngan bir h u y a
sahip olmak da böyledir. Li
der alıngan olmayacak, vur
d u m d u y m a z da olmayacak
tır. Bencil o l m a m a k ve baş
k a l a r ı n ı n iyiliğini d ü ş ü n m e
nin tek ilâcı görevde disiplin
dir. Hedefimiz b u n u uygula
m a k olmalıdır. Erdemler
kendimizi olduğu k a d a r baş
k a l a r ı n ı da k a p s a r . A m a biz
sâdece kendimizde b u l u n a n
kadarını anlayabiliriz. İyi bir
lider o l m a k ciddi bir iştir.
Ç ü n k ü balık b a ş t a n kokar.
B u g ü n k i genç k a r d e ş l e r i m i z d e n
y a r ı n ı n görevlileri o r t a y a çıka
caktır. B u n l a r ı y e t i ş t i r e n l e r i n
geniş tecrübesi, k ü l t ü r ü ve bilgisi
olması gereklidir. Genç kardeşle
rimizin b u n l a r ı a r a m a s ı ve iste
mesi de haklıdır. B u n l a r ı onlara
vermek de locanın görevidir. Lo
ca da bunu bilecek ve kendini ona
göre n i z a m a sokacaktır.
Masonluğun yapacağı iş localar
da m u a y y e n bilgileri plânlı ola
r a k ve mantıklı bir şekilde öğret
mektir. Genç kardeşlere ritüelde
y a z m a y a n şeyler de öğretilmeli
dir. Albert P i k e n i n dediği gibi
sembolizm M a s o n l u ğ u n r u h u
dur. Öyleyse b u n u bize veren ri
tüeller de o n u n bedenidir. Kar
deşlerin çoğu Masonluğun r u h u
n u a r a m a k t a d ı r l a r . Masonluk da
b u n u onlara vermeli ve özlediği
miz hedefe varmayı yerine getir
melidir.
Bakın Albert Pike ne diyor. "Çok
çalışmak, az söylemek ve çok dü
şünmek. Evvelâ ne yapacağımızı
ö ğ r e n m e k ve p l â n l a m a k , s o n r a
da görevlerimizin ön gördüğü şe
kilde insanlık ve memleketimiz
için istekli ve gayretli bir şekilde
b u n u yerine getirmektir." O n u n
için M a s o n l u k t a h a k ve imtiyaz
a r a m a k yerine, evvela görevleri
mizi y a p m a k önemlidir.
U n u t m a y a l ı m ki M a s o n l u k n e
y a p a r s a bireyler yoluyla y a p a r .
Y a p a c a ğ ı b ü t ü n işler b i r e y l e r
ü z e r i n d e t o p l a n m ı ş t ı r . Öyleyse
bireyin M a s o n l u k t a a r a y ı p mey
53
d a n a çıkardığı şeyler, Masonlu
ğ u n gerçek gücü olacaktır. E n
önemli ihtiyaç her m a s o n u n ken
di b a ş ı n a M a s o n l u ğ u n sırlarını
b u l m a s ı ve b u n l a r ı y a ş a m ı n ı n
n u r u yapmasıdır. İşte o zaman
M a s o n l u k gerçek bir üye k a z a n
mış olacaktır. Zaten Masonluğun
varlığının esas nedeni de işte bu
dur. Hepimizin parçası olan Ma
sonluğun şeref ve haysiyetini de
ğersiz bir h a r e k e t veya sözle boş
yere lekelemekten k a ç m a n ı n baş
görevimiz o l d u ğ u n u ı s r a r l a ha
tırlatıyorum.
Masonik görevlerimizi laubalilik
içinde ve u s u l ü n e göre uygula
54
mıyor
isek,
sonra
da
buna
Masonluk diyor isek, kendimizi
a l d a t m ı ş oluruz. Böyle bir şeye
ancak masonculuk demek doğru
olur. Öyleyse b u d u r u m a d ü ş
m e m e k için gözlerimizi dört aça
lım.
İçimizi d ö k m e k bir i h t i y a ç t ı r .
Ben de b u n u konuşmalarımda ve
yazılarımda yerine getiriyorum.
P e k çok kardeşlerim de beni teş
vik ediyorlar. Böylece benim gibi
d ü ş ü n e n l e r i n de b u l u n d u ğ u n u
öğrenip m u t l u oluyorum. Bu ve
sile ile beni teşvik eden bu k a r
deşlerime t e ş e k k ü r l e r i m i s u n u
yorum.
HERŞEYIN SEMBOLÜ INSANDıR
ismail Hakkı DEMİRCİ
K o n u m u z yüce M e v l â n a ' n m "Ne a r a r s a n k e n d i n d e ara" sözündeki
h i k m e t perdesini a r a l a m a y a çalışarak girmiş olalım. Bu aralayışı da
Masonluktaki ritüellerimizin "Daima uyanık ve dikkatli olunuz" uya
r ı s m d a k i a n l a m derinliği içinde ifâde etmeye çalışalım.
Bilindiği gibi, hepimizin dünyaya gelişi belli bir
gayeye yöneliktir.
Bu gayelerin içindeki görevlerimizin neler olduğunu a n l a m a k , yüce
y a r a d a n m i n s a n o ğ l u n a b a h ş e t m i ş olduğu, önce Akıl ve Zekâ, sonra
irâde gücüne dayalıdır. Bu güçlerine sevgiyi de k a t a r a k , v a r o l u ş u n u
güzellik anlayışı içinde değerlendirmeye yönelen insan, geldiği kay
n a ğ a dönünceye k a d a r görevlerini yerine getirmekle sorumludur. Bu
görev, Allah'ın bizlere lütfettiği sıfatları, yâni insanî ve ahlâki erdem
leri, dünyaya yaşam biçimi olarak bırakmaya geldiğimizin idrâk kapı
sıdır. Bu kapıda insanoğlu, evrensel ve ilâhi tecellilerde payımıza dü
ş e n i k a v r a y a r a k y e r i n e g e t i r m e y e ç a l ı ş a n bilince u l a ş ı r . Yüce
Mevlâna'nm "Ne ararsan..." ifâdesindeki a n l a m da, bu bilincin yaka
l a n m a s ı halidir.
Şimdi de h i k m e t perdesinin ikinci bölümü olan, "
Kendinde ara"
ifâdesini açmaya çalışalım: Bâtînî düşüncede insanın iki k u t u p l u var
55
lık olarak d ü ş ü n ü l ü ş ü , Masonluktaki Teizm anlayışı ile aynı paralel
dedir. İkisi de Allah İnsan • Ruh Amentüsü ile değerlendirilerek ele
alınır. Yorumlar farklı da olsa öz aynıdır. Bâtınî yönden baktığımızda
r u h , Allah'tan gelen ve bedende m e k â n bularak, içinde ilâhî sıfat ve
a h l â k ile, t ü m erdemleri k a p s a y a n saf, temiz ve ilâhî bir nur, cevher
veya enerji olarak tarif edilir. Nefs ise ömrümüzce oluşan maddesel ve
dünyasal hırsları, ihtirasları ve bencillik gibi kötü nitelikleri havî bir
t a b i a t t ı r . Birinci k u t b u m u z olan r u h u m u z , ulvî ve yüce yönlerimizi,
nefsimizin yer aldığı öbür kutbumuz da, süflî ve zayıf yönlerimizi ifâde
eder. B u r a d a en b ü y ü k gücümüz, Allah'ın bize bahşetmiş olduğu öz
g ü r irâdemizdir. O n u n l a iyiyi kötüyü seçme h a k k ı n a sahibiz. Sözün
özü: Hepimiz, yaradılışımız gereği h e m yüceliğin h e m de cüceliğin
talibi olma h a k k ı n a sahibizdir. O halde hepimiz, ne a r a r s a k arayalım,
sonuçta yüce Mevlânâ'nın s ö z ü n d e k i "
Kendinde ara" ifâdesinde
b u l u ş u r u z . "Gönül ş e h r i s t a n ı n d a iki s u l t a n y a ş a r , b u n l a r d a n biri
R a h m a n î , diğeri de Şeytanî'dir". diyen Anadolu e r e n l e r i n d e n Hacı
Bektaşı Velî, iki k u t u p l u y ö n ü m ü z ü çok güzel ifâde ederken, aynı
m e k â n d a yer alan zıtlıkların içinde b u l u n a n HAZİNEDARIN (Akıl ve
Zekâ hazinesinden sahibi) görevinde asla r a h a t olmadığına dikkat çe
ker. Bu d ü ş ü n c e d e n yola çıktığımızda Masonluğa dâhil oluşumuzu,
h a z i n e d a r görevimizi nasıl yapacağımıza yönelik bir a r a y ı ş t a buluş
mamız şeklinde düşünebiliriz.... Masonik sembollere ait lisanı kavra
dıkça, ortak davranış ve düşünce birliğimiz içinde farklı bir bütünleş
meye yöneldiğimizi anlıyoruz. Çevremizde her olaya farklı bakıyor ve
farklı değerlendirmeye başlıyoruz. Böylece de varoluşumuzda bizlere
bahşedilmiş b u l u n a n hazinemizin (Akıl ve Zekâ) ne k a d a r değerli ve
önemli olduğunu kavrıyoruz. Masonluk, değerlendirerek efendisi ol
m a y a çalıştığımız z a m a n ı n içinde, sembollerimizin ifâde ettiği herşe
ye bağlı olarak bizlere yeni idrâk kapılarını açmaya muktedir bir eği
tim tarzıdır. Yeter ki, onu anlamaya gayret edebilelim. Gönyeden Per
gele geçiş ile başlayan bu dönemin, Masonluğun en önemli evresi oldu
ğ u n u belirtebiliriz. Bu a n d a n itibaren ifâde edilmesi gereken her ola
yın analizi, yeteneklerimize bağlı olarak d a h a da kolaylaşmış olabil
mektedir.
K o n u m u z u n başlığında "Herşeyin sembolü i n s a n d ı r " ifâdesindeki
"Herşey" kelimesi sembollerin t ü m a n l a t m a k istediklerini içermekte
dir.
Sembollerimizden bize yansıyan bilgilerin, iki k u t u p l u varlığımızda
ve h e r nefes alışımızda h a r e k e t h a l i n d e olduğunu söylersek doğru
56
ifâde etmiş oluruz. Y a ş a n a n halimiz olan bu d u r u m u m u z u sıralamaya
başladığımızda iyi yönlerimizin de, kötü yönlerimizin de kendi varlığı
mızdan b a ş k a yerde olmadığını görüyor ve de anlıyoruz. Olayları h e r
iki yönümüzle değerlendirmeye aldığımızda: Eğer seven, samimî, dü
r ü s t , müşfik, âdil, uygar, âlim, h a k s e v e r varlık d a v r a n ı m ı n d a isek,
sevginin, samimiyetin, doğruluğun, şefkatin adaletin, k ü l t ü r ü n , bilgi
nin, eşitliğin sembolüyüz.
N E F S Y Ö N Ü M Ü Z E G Ö R E BAKILDIĞINDA:
Cahil ve öğrenmek istemiyen isek, bağnazlığın ve cehaletin, tutucu ve
değişime k a r ş ı isek, t a a s s u b u n , zâlim ve acımasız isek zulmün; h a i n
ve sinsi isek ihanetin, pinti isek cimriliğin sembolüyüz.
Böylece içinde b u l u n d u ğ u m u z hâli, aklımıza gelebilecek ne v a r s a dü
ş ü n e r e k saydıklarımıza ilâve edebiliriz. Sonuç olarak, saymadığımız
hiç bir erdem ve kötülük bırakmayabiliriz. Göreceğiz ki her a n değişe
bilen bir d u r u m içine girebiliyoruz. İ n s a n vardır ki, şeytan o n u n ya
nında acemi kalır. O halde münafıklığın da sembolü insan değilimdir?
İnsan vardır ki, iyilik meleği gibidir, tavırlarıyla güven verir. O z a m a n
da güzelliğin ve doğruluğun sembolü bizler değil miyiz?
N e olursak olalım iki k u t u p l u varlığımızdan kopmamız m ü m k ü n de
ğildir. Ancak insanı kâmil olmaya yönelmek ile, devamlı olarak güzel
likleri ve doğruları sembolize etmeye çalışabiliriz. Kanımca Masonlu
ğun en güzel yönü de, bu ortak anlayış içinde çalışmalarını sürdürme
ye devam etmesindedir. Evrenin Ulu M i m a r ı n d a n hepimize h a t a s ı z
olmamızda yardımcı olmasını niyaz ederim.
57
INSANıN BAŞLANGıCı
ÜZERINE...
Mesut TUNÇEL
İ n s a n ı n evrimiyle ilgili son araş
t ı r m a l a r ve teorilere geniş yer
a y ı r a n Time dergisi son o l a r a k
Çin ve Endonezya'da b u l u n a n in
s a n kemiklerinin, ilk insanın ev
r i n i m e dair ortaya a t ı l a n birçok
soruya yeni bir bakış açısı getir
diğini ortaya koydu.
Bilim a d a m l a r ı n a göre, i n s a n ı
h a y v a n d a n ayıran tek ve m u t l a k
bir faktör yok. 1856 yılında Al
m a n y a ' d a b u l u n a n ve N e a n d e r t
h a l olarak adlandırılan ilk i n s a n
kalıntıları, arkeolog ve antropo
logları k a p s a m l ı a r a ş t ı r m a l a r a
itmişti. D ü n y a n ı n dört bir yanın
da yapılan kazılar sonucu, insa
nın ilk olarak nerede, nasıl ve ne
z a m a n y a ş a m a y a başladığı titiz
bir şekilde incelendi.
O l u ş u m tezleri k o n u s u n d a ;
58
"Nature" ve "Science" bilim dergi
lerinden y a y ı n l a n a n son bulgu
lar, antropoloji a l a n ı n d a b ü y ü k
d a l g a l a n m a l a r a neden oldu.
Bu tezlerden birincisi "Ataları
mızın ilk olarak yaşadığı varsayı
lan Afrika topraklarını, sanılan
d a n çok d a h a önce t e r k e t m i ş ol
maları." İkincisi, "İnsanoğlunun
evriminin dünyanın, tek bir nok
t a s ı n d a değil, birçok bölgesinde
b i r d e n gerçekleştiği" y o l u n d a .
Ü ç ü n c ü s ü ise, "İnsan evriminin
s a n ı l a n d a n çok d a h a önce başla
dığı" tezi.
Çin'de b u l u n a n 200 bin yıllık in
s a n iskeleti, bu t a r t ı ş m a l a r a hız
k a z a n d ı r d ı . Aynı ş e k i l d e J a
va'nın iki ayrı bölgesinde bulu
n a n kafataslarının bir milyon ye
rine iki milyon yaşında oldukları
n ı n o r t a y a çıkması, a t a l a r ı m ı z
d a n Afrika'yı sanılan z a m a n d a n
önce terkettiklerini s a p t a m ı ş ol
du. İ s t e r "Afrika" teorisi, ister
"Tek K a y n a k Karşıtı" tez olsun,
Jeokronoloji, y â n i eski şeylerin
z a m a n dizinini s a p t a y a n bilim
dalı u z m a n l a r ı n ı n Homo Erectus
kemikleri üzerinde yaptıkları ti
tiz çalışma, i n s a n o ğ l u n u n bugü
ne gelmesinin çok u z u n bir za
m a n aldığını göstermiş oldu.
Şimdi a ş a ğ ı d a k i s a t ı r l a r d a olu
ş u m t e z l e r i n d e n Bronowski'nin
Afrika Teorisini içeren, bilime gi
den yolda i n s a n ı n yolculuğunu
izleyelim.
Bu çalışma JACOB BRONOWS
Kİ'nin The Ascent of M a n (İnsa
nın Yükselişi) isimli k i t a b ı n d a n
d e r l e n d i . K i t a p bilim t a r i h i n i
kapsıyor, a m a bilim en genel hat
l a r ı y l a ele almıyor. Bu eserde
çakmak taşı âletlerden geometri
ye, k e m e r d e n görecelik k u r a m ı
na, b ü t ü n icatların, insanın doğa
yı a n l a m a , onu d e n e t i m i a l t ı n a
alma, a m a o n u n denetimine gir
m e m e k o n u s u d a k i özgül yetene
ğinin ifâdeleri olduğu gösterili
yor.
Aslında fizik eğitimi görmüş bir
matematikçi olan J. BRONOWS
Kİ'ye B.B.C.'den gelen davete gö
re, Civilization (uygarlık) üzeri
ne yapılan p r o g r a m l a r d a ilimin
gelişmesini s u n m a s ı istenmişti.
O n a göre doğanın kilidini a ç a n
temel k a v r a m l a r ı n , ilk ve en ba
sit i n s a n k ü l t ü r l e r i n d e , i n s a n ı n
kendi temel ve özgül zihinsel ye
teneklerinden doğduğu gösteril
meliydi. Ve bu k a v r a m l a r ı gide
rek daha bir karmaşıklaştıran bi
leşimlerde b i r a r a y a getiren bili
m i n gelişmesi de, aynı derecede
i n s a n çıkışlı görülmeliydi. Keşif
ler sadece zihnin değil i n s a n ı n
ü r ü n ü y d ü , canlıydılar ve kişilik
le y ü k l ü y d ü l e r ; B R O N O W S
Kİ'nin y a p m a k istediği t a r i h t e n
çok bir felsefe; bilim felsefesin
den çok, bir doğa felsefesi sun
makdır. "İnsansız felsefe olmaz,
h a t t â doğru d ü r ü s t bir bilim de
olmaz" tezini savunuyor ve kita
bında bu noktanın doğrulanması
u m u d u n u taşıyor. "Ve benim için,
doğanın a n l a ş ı l m a s ı , hedef ola
r a k insan doğasının ve doğada in
sanın k o n u m u n u n anlaşılmasını
içerir. Son 2530 yıl içinde bili
min doğasında derin bir değişik
lik oldu; ilgi odağı fizik bilimler
den h a y a t bilimlerine kaydı. So
nuç olarak, bilim giderek kişili
ğin incelenmesine d a h a çok eğilir
oldu." diyor. Ve i n s a n ı şöyle ta
nımlıyor: "İnsan o l a ğ a n ü s t ü bir
yaratıkdır. Kendisini canlılar
arasında eşsiz kılan bir dizi yete
neğe sahiptir. Diğerlerinden
farklı o l a r a k , m a n z a r a d a y e r
alan bir figür değil, m a n z a r a n ı n
bir şekillendiricisidir. B e d e n d e
ve zihinde doğayı keşfedendir.
H e r k ı t a d a yuvasını b u l a n değil,
yuvasını y a p a n , h e r yerde yaşa
yabilen canlıdır."
"1769'da Büyük Okyanus'a k a r a
d a n u l a ş a n İ s p a n y o l l a r ı n o za
m a n l a r a n l a t t ı k l a r ı n a göre Cali
fornia Kızılderilileri, "balığın do
l u n a y d a k u m s a l a çıkıp r a k s e t t i
59
ğini" söylerlermiş. Gerçekten de
plânlar, icatlar, yeni keşifler ya
yöreye özgü, "Grunion" adı veri
par ve bu yeteneklerini daha kar
len bir balık vardır ve bu balık do
l u n a y d a k u m s a l a çıkar, s u l a r ı n
normal olarak med zamanında
ulaşabildiği kesimlere y u m a r t a
larını bırakır. Dişiler, kendileri
ni, k u y r u k t a n başlayıp k u m a gö
m e r ve bu sırada erkekler, dişile
r i n e t r a f ı n d a dolanırlar, dişiler
y u m u r t a l a r ı bırakır bırakmaz da
y u m u r t a l a r ı döllerler. Dolunay
önemlidir; ç ü n k ü dolunay, sula
rın yükselmesinde med zamanı
na d a h a 910 günlük bir sürenin
b u l u n d u ğ u n u gösterir ve bu da
y u m u r t a l a r ı n , deniz t a r a f ı n d a n
t a h r i p edilmeden k u l u ç k a döne
mini geçirmeleri için gerekli za
m a n ı kazandırır. Bu süre sonun
da en yüksek seviyesine yeniden
ulaşan sular çekilirken y u m u r t a
l a r d a n çıkan balıkları da sürük
leyip denize g ö t ü r ü r . D ü n y a n ı n
h e r köşesi böylesine t a m ve böy
lesine güzel u y u m örnekleriyle;
çevrelerine bir dişli çarkın diğeri
ne uyduğu gibi u y a n hayvanlarla
doludur."
m a ş ı k , d a h a d e r i n l e m e s i n e bir
t a r z d a birleştirmeyi öğrendikçe
de keşifleri d a h a bir incelik, daha
bir derinlik kazanır. Değişik çağ
ların ve değişik kültürlerin bilim,
s a n a t ve teknikteki b ü y ü k keşif
leri, kendi gelişimleri içinde, in
sanın yetilerinin (melekelerinin)
giderek zenginleşen ve giriftle
şen bir b i r l e ş i m i n i ifâde eder.
B u n l a r insanın giderek yükselen
yetenek ö r g ü s ü n ü n birer ifadesi
dir.
Etrafımızda s ı ç r a y a r a k h a r e k e t
eden, uçan, toprağın a l t ı n d a de
lik a ç a r a k ilerleyen yüzen, sayı
sız h a y v a n a r a s ı n d a , çevresine
kilitlenip k a l m a y a n yalnızca in
sandır. İmgelemi (muhayyile
si), aklı, d u y g u l a r m d a k i inceliği
ve dayanıklılığı, i n s a n ı n çevresi
ni k a b u l l e n m e m e s i n i ve onu de
ğiştirmesini m ü m k ü n kılar.
İ n s a n , diğer h a y v a n l a r d a n , im
geleme yetisi (tasavvur ve tahay
yül kudreti) ile ayrılır. Çeşitli ye
teneklerini bir a r a d a kullanarak,
60
DNA spiralinde, k a l ı t ı m kodu
n u n çözülmesi, i n s a n ı n beyninin
özel yetileri k o n u s u n d a bir çalış
m a , Görecelik K u r a m ı n ı veya
m a d d e n i n a t o m ölçeğinde anlık
davranışını görmedeki felsefî de
rinlik, i n s a n l ı ğ ı n b a ş a r ı l a r ı ve
özellikle de bilim, bitmiş yapım
ların sergilendiği bir m ü z e değil
dir. Söz k o n u s u olan, bir ilerle
medir; bu ilerlemede simyacıla
r ı n ilk deneylerinin de k a t k ı s ı
vardır, O r t a A m e r i k a ' n ı n M a y a
astronomlarının Eski D ü n y a d a n
bağımsız o l a r a k k e n d i l e r i için
b u l d u k l a r ı son derece m ü k e m
mel a r i t m e t i ğ i n de, A n d ' l a r d a k i
bir İ n k a k e n t i olan
Machu
Picchu'nun t a ş işçileri ve Mağrip
İspanyasından kalma Elham
r a ' n ı n geometrisi, a r a d a n beş
yüzyıl geçtikten sonra, bize yal
nızca süsleme sanatının nefis ör
nekleriymiş gibi geliyor. Bizim
için şimdi DNA'nın yapısı ne ise,
o z a m a n l a r b u eserlerin, k e n d i
halkları için ifâde ettiği önem ve
çekicilik de aynıydı.
İ n s a n ı n fikirleri, özellikle de bi
limsel fikirleri ve b u n l a r ı n kay
n a k l a n , yâni i n s a n ı eşsiz kılan,
doğa vergisi yetenekleri, insanın
çeşitli becerilerinin o r t a y a çık
masının t a r i h i demek olan insan
aklının tarihidir. İ n s a n kendi ye
t e n e k l e r i n i n (becerilerinin) zen
ginliğini keşfede keşfede yükseli
yor. Yolunun üzerinde y a r a t t ı k
ları, doğayı ve kendisini anlama
d a ulaştığı a ş a m a l a r ı n a n ı t l a r ı
dır.
İ n s a n ı n k e n d i s i n i n yaradılışın
da, t u t u l a c a k yolu Charles Dar
win 1859'da T ü r l e r i n K ö k e n i ve
d a h a sonra da 1871'deki kitabı
İ n s a n ı n S o y u n d a gösterdi. İn
s a n ı n ilkin Afrika'da ekvator ya
k ı n l a r ı n d a evrime uğradığı he
m e n h e m e n kesin. İnsan evrimi
nin başlamış olabileceği bu tipik
yerler, Kuzey Kenya ile G ü n e y
Batı Etiyopya'da Rudolf Gölü ya
k ı n l a r ı n d a uzayıp giden savana
lardır. Göl, Büyük Rift vadisi bo
yunca kuzeyden güneye uzun bir
şerit halinde uzanır. Gölün taba
nı dört milyon yılı aşkın bir süre
den a r t a k a l a n k a i m bir tortu ta
bakasıyla kaplıdır. Suların çoğu
n u kıvrıla kıvrıla gelen, d u r g u n
Omo nehri getirir, i n s a n ı n köke
n i için işte b u r a s ı ; Etiyopya'da
Rudolf Gölü yakınındaki bu Omo
n e h r i n i n v a d i s i , m ü m k ü n bir
alandır. Omo havzasındaki derin
yarlar, ş a r a p kayalar, çıplak del
t a , i n s a n ı n t a r i h s e l geçmişinin
k a y ı t l a r ı n ı n eşsiz bir yapısıdır.
Volkanik k ü l l e r son dört k ü s u r
milyon yıldır bu vadiyi t a b a k a ta
baka kaplamış durumda, arada
geniş şist ve taşlaşmış ç a m u r ta
b a k a l a r ı da var. Bu derin biriki
mi, çeşitli z a m a n l a r d a o l u ş m u ş
k a t k a t gözle g ö r ü n ü r biçimde,
çağlara göre a y ı r m a k m ü m k ü n ;
dört milyon yıllık, üç milyon yıl
lık, iki milyon yıldan fazla, iki
milyon yılın b i r a z altında... Ve
sonra, rift vadisi o t a b a k a l a r ı öy
le çökertmiş ve yükseltmiş ki; or
taya z a m a n boyutu olan bir hari
t a çıkmış. Örneğin b u r a d a k i ka
yalıklarda ve k e n a r d a k i t a b a k a
l a r a r a s ı n d a i n s a n a b e n z e r bir
y a r a t ı ğ ı n k a l ı n t ı l a r ı ve o n u n l a
aynı çağda y a ş a y a n h a y v a n l a r ı n
kalıntıları görülüyor. Hayvanla
rın ne k a d a r az değişime uğra
dıkları ortada. İki milyon yıl ön
cesine ait balçığın içinde insan ol
duğu k u ş k u s u z , bir y a r a t ı ğ ı n fo
silleri b u l u n d u ğ u n d a , onun iske
letiyle bizimki a r a s ı n d a k i farkı
örneğin k a f a t a s ı gelişimindeki
farkı görünce ş a ş ı r m a m a k
i m k â n s ı z . İ n s a n ı n evrimi, Afri
k a n i n iklimi k u r a k l a ş m a yönün
de bir değişime uğradığında baş
ladı. Afrikanin, Omo gibi kavrul
m u ş bu köşesinde, i n s a n ilk kez
ayağını yere bastı. İki milyon yıl
önce, i n s a n ı n bilinen ilk a t a s ı ,
modern insanın ayağından nere
deyse ayırt edilmeyecek bir ayak
la yürüdü. İnsanın t ü m organları
içinde, en k a p s a m l ı ve i n s a n ı
o l u ş t u r m a y a yönelik değişiklik
lere kafa uğramıştır. Kafa kalıcı
bir fosil bırakır ve beynin bazı öl
çülerini öğrenmemizi sağlar. Son
5060 sene içinde Güney Afrika
da birçok kafatası bulundu, bun
lar, insana benzemenin başlangı
cındaki k a r a k t e r i s t i k kafa yapı
sını o r t a y a koyuyor. R a y m o n d
D a r t a d ı n d a bir a n a t o m i s t t a r a
fından Omo'da değil a m a ekvato
r u n güneyinde T a u n g denilen bir
yerde tarihsel bir kafatası bulun
du. Bu beş, altı yaşlarında bir be
beğe aitti. Yüz hemen hemen t a m
olmakla birlikte, kafatasının bir
parçası ne yazık ki, kaybolmuştu.
D a r t , k a f a t a s ı n d a k i iki olağa
n ü s t ü noktayı a n ı n d a farketmiş
ti. B u n l a r d a n biri, foramen mag
n u m ü n dikine olmasıydı. (Bu,
omuriliğin beyne giderken için
den geçtiği, k a f a t a s ı n d a k i delik
tir.) B u r a d a n çocuğun, kafasını
dik t u t t u ğ u anlaşılıyordu. Bu, in
s a n ı n k i n e b e n z e r bir noktaydı;
çünkü, m a y m u n l a r d a ya da goril
ve ş e m p a n z e l e r (ape) de kafa
o m u r g a d a n öne doğru çıkmış du
r u m d a y d ı , o m u r g a n ı n t a m tepe
sine dik olarak oturmuyordu. Di
ğer n o k t a ise dişlerdi. B u r a d a
dişler k ü ç ü k t ü , köşeliydi, bir ço
cuğun s ü t dişleriydi goril ya da
ş e m p a n z e n i n b ü y ü k azı dişleri
gibi değildi. Karşımızdaki yemi
ni ağzıyla değil, elleriyle a r a ş t ı
r a n bir y a r a t ı k t ı . Çocuk m u h t e
m e l e n çiğ et yiyiyordu. Ellerini
kullanan bu yaratık, avlanmak
ve eti parçalamak için âletler, t a ş
baltalar yapmak durumundaydı.
Dart, bu y a r a t ı ğ a Australopithe
cus adını verdi. (Güney Ape'l an
l a m ı n a geliyor. Goril ya da şem
panze t ü r ü k u y r u k s u z m a y m u n
l a r a verilen genel ad, [eip] oku
nuyor.) A u s t r a l o p i t h e c u s ü n
h i k â y e s i 1950'de G ü n e y Afri
k a ' d a b a ş l a m ı ş t ı . S o n r a kuzeye
doğru Tanzanya'daki Olduvai
62
Geçitine gelindi ve en son olarak
da, Rudolf Gölü h a v z a s ı n d a , en
zengin fosil ve âlet kalıntıları bu
lundu.
İ n s a n ı i n s a n y a p a n şey neydi?
Becerikli, hiçbir şeyi g ö z ü n d e n
kaçırmayan, düşünceli, hırslı,
h e m dilin h e m de m a t e m a t i ğ i n
sembollerini, s a n a t ı n , geometri
nin, şiirin ve bilimin imgelerini
z i h n i n d e evirip çevirebilen, in
s a n t ü r ü hominidler nasıl oldu
da, onur duyduğumuz insan t ü r ü
haline geldi? Ve nasıl oldu da, in
s a n ı n yükselişi, onu h a y v a n s a l
bir b a ş l a n g ı ç t a n a l ı p , doğayı
a r a ş t ı r m a n o k t a s ı n a , bir bilgi
t u t k u n l u ğ u n o k t a s ı n a getirdi.
İnsan yavrusu, insanî varlık,
h a y v a n l a meleğin bir mozayiği
dir. Örneğin, bebeğe t e k m e attı
r a n refleks d a h a r a h i m d e y k e n
b a ş l a r ve b ü t ü n o m u r g a l ı l a r d a
b u böyledir. Refleks, yardımı ge
rektirmez, ama otomatik hale
gelmeden önce m u t l a k a alıştır
masının yapılması gereken d a h a
gelişkin h a r e k e t l e r için bir basa
m a k o l u ş t u r u r . Onbir aylık bir
sürede bebeği s ü r ü n m e y e yönel
tir. Bu, yeni h a r e k e t l e r getirir;
yeni hareketler beyinde (özellik
le kaslara dayalı eylemlerde den
g e n i n b ü t ü n l e ş t i ğ i beyincikte)
yer ederyerleşir, pekişir. Beyin
böylece, incelmiş, k a r m a ş ı k ha
reketleri içeren b ü t ü n bir reper
t u a r oluşturur ve bunları bebeğin
ikinci doğal niteliği h a l i n e geti
rir. Şimdi beyincik k o n t r o l ü ele
almıştır. Bilince eren zihnin yap
m a k z o r u n d a olduğu b ü t ü n şey
bir emir y a y ı n l a m a k t ı r . Ve on
dört a y l ı k k e n b u e m i r "ayağa
kalk!"tır. Ve de çocuk dik y ü r ü
mek için, insan olma yükümlülü
ğüne girmiştir artık.
Kafa, insanın simgeci, ileriyi gör
meninileri görüşlülüğün t a h t
k u r d u ğ u y e r d i r , (bu a n l a m d a )
k ü l t ü r e l e v r i m i n zembereğidir.
İ n s a n ı n yükselişi bir b a k ı m a ka
fanın ve kafatasının evrimidir.
50 milyon yıllık bir geçmişi kap
s a y a n evrimin a ş a m a l a r ı y l a öz
deşleştirebileceğimiz sadece 6 ya
da 7 kafatası var. 50 milyon yıl
öncesinden ağaç ü z e r i n d e yaşa
y a n Romalıların ölülerin ruhla
r ı n a verdikleri ad ile çağrılan
L e m u r fosili; m a y m u n , goril ya
d a ş e m p a n z e gibi k u y r u k s u z
m a y m u n (ape) ve i n s a n ı içine
a l a n ailenin, y â n i p i r i m a t l a r m
bazı t e m e l i ş a r e t l e r i n i taşıyor.
Ana soy çizgisi üzerinde b u l u n a n
diğer bir y a r a t ı k , 30 milyon yıl
öncesine ait ve kafatası fosili, Mı
s ı r ' d a F a y u m ' d a b u l u n d u ve
Aegyptopithecus adı verildi.
Doğu Afrika, Avrupa ve Asya'da,
bizim şimdi "Antropoid Ape" de
memiz gereken y a r a t ı k l a r ı n gö
zükmesi bir on milyon yıl daha al
dı ve geldik, 20 milyon yıl öncesi
ne... O çağa ait, yaygın bir cins
var; Dryopithecus. B u n l a r d a be
yin dikkati çekecek k a d a r büyük,
gözler a r t ı k stereoskopik görme
ye uygun bir yerde, t a m a m e n ön
de.
İ n s a n a yol açan soy çizgisinin ay
rıldığının işaretini veren, dişler
deki değişikliktir. Fosillerine sa
hip olduğumuz ilk haberci Kenya
ve H i n d i s t a n ' d a b u l u n a n R a m a
pithecus'tur. Bu y a r a t ı k 14 mil
yon y a ş ı n d a ve sadece çene par
çaları elimizde. Dişlerinin düz ve
d a h a i n s a n a özgü olduğu açık.
"Antropoid A p e ' l e r i n b ü y ü k azı
ları gitmiş, yüz d a h a düz, açıkça
belli ki; evrim ağacının vereceği
yeni dalın yakınmdayız.
Fosil k a y ı t l a r ı n d a 510 milyon
yıllık bir boşluk var. Bu boşluk,
hikâyenin en ilgi çekici bölümü,
hominid'den i n s a n a u z a n a n soy
çizgisinin, b u g ü n ü n modern
ape'lerinin (Goril ve Şempanzele
rinin) soy çizgisinden belirgin
o l a r a k ayrıldığı z a m a n a ilişkin
bölümü gizliyor.
Bize u z a n a n soy çizgisi üzerinde
olmayan bir uzak akrabamız, bir
otobur olan, C a u s t r a l o p i t h e c u s
R o b u s t u s ' d u r . İ n s a n a benziyor,
bir antropoid a m a soy çizgisi hiç
bir yere çıkmıyor, soyu tükenmiş.
İ n s a n ı n kendi soy çizgisi üzerin
deki bir uzak a k r a b a s ı ise m u h
temelen bir etobur. Bizim "kayıp
h a l k a " diye anageldiğimiz y a r a
tık her ne ise ona en yakın olanı,
Austrapolpithecus Africanus; b u
fosil Transvaal'da, Sterfontein'de
ve Afrika'da b a ş k a bir yerde bu
l u n a n birçok kafatası fosilinden
bir tanesi ve t a m yetişkin bir dişi
ye ait. Başta sözünü ettiğimiz Ta
u n g bebeği eğer büyüseydi, tıpkı
bu dişi gibi dimdik durabilirdi,
y ü r ü r d ü ve birbir b u ç u k libre
a r a s ı n d a ağırlığı olan b ü y ü k ç e
bir beyni olurdu. Ve insanın ata
ları bu daha büyük beyinle iki bü
yük icatta b u l u n d u l a r . 2 milyon
yıl önce A u s t r a l o p i t h e c u s , ilkel
63
taş âletler yaptı; bunlar basit
darbelerle k e n a r l a r ı yassıltılan
çakıl t a ş l a r ı y d ı . Ve izleyen bir
milyon yılda, i n s a n ı n ilerleyen
evrimi b u tip âletlerde bir deği
şiklik getirmedi.
Alet, k a i m kenarı avuç içiyle sıkı
ca k a v r a n a r a k t u t u l u y o r d u . (İn
sanın atalarının kısa bir baş par
m a k l a r ı v a r d ı , a m a onu, sıkıca
kavrayabiliyorlardı.) Ve elbette
b u bir e t o b u r u n el âletiydi, vur
m a k için kesmek için. Diğer icadı
toplumsaldı. Oldukça çok sayıda
b u l u n m u ş olan A u s t r a l o p h i t h e
cus kafatası ve iskeleti, çoğunun
20 y a ş ı n d a n önce ölmüş oldukla
rını gösteriyor. Bu y a r a t ı k l a r ı n
u z u n bir çocukluk dönemi vardı,
h a y a t t a k a l a n l a r ı n gözetim altı
n a alındığı ve bir a n l a m d a eğitil
diği toplumsal bir düzenleme ol
malıydı. İşte bu k ü l t ü r e l evrime
doğru atılmış b ü y ü k bir adımdı.
ya'da b u l u n d u ; bir diğer k l â s i k
bulguydu b u ve bir kâfâtâSl fosi
liydi. Adına N e a n d e t r h a l a d a m
denildi. Beyni modern i n s a n ı n k i
k a d a r büyük ve üç libreydi. Muh
temelen Neanderthal a d a m ı n ba
zı soyları yok olup gitti; a m a yine
m u h m e t e l d i r ki, bir soyu O r t a
D o ğ u d a s ü r d ü ve bize k a d a r
u z a n d ı ; Homo S a p i e n s ' d e n söz
ediyoruz.
İnsan gibi yavaş hareket eden bir
yaratık, kaçmaya u y u m l u bir sa
v a n a h a y v a n ı n a ancak bir iş bir
liği sayesinde sessizce y a k l a ş ı p
onu izleyebilir ve bir köşeye sıkış
tırıp yakalayabilirdi.
Avcılık belli bir yerde sürekli ar
t a n bir nüfusu besleyebilmek du
r u m u n d a değildir; s a v a n a d a sı
nır mil kare basma iki kişidir. Av
cılar için yapılacak seçim acıma
sızdı; açlık y a d a yer değiştirme.
2 milyon yıl önce bizler henüz in
san değildik. A m a 1 milyon yıl ön
ce insandık, çünkü bir milyon yıl
önce HomoHomo E r e c t u s diye
adlandırabileceğimiz bir y a r a t ı k
ortaya çıktı. Afrikadan çok uzak
l a r a gitti. G e r ç e k t e n de, Homo
E r e c t u s fosiline Cinde rastlandı.
Bu klâsik bulgu, Pekin a d a m ı di
ye anılıyor, yaklaşık dörtyüz bin
yaşında ve ateşi kullandığı kesin
olan ilk y a r a t ı k .
O n l a r şaşılacak mesafeleri aştı
lar. Bir milyon yıl önce, Kuzey Af
rika'daydılar. Yediyüzbin yıl ön
ce, belki d a h a da önce, Java'day
dılar. Dörtyüz bin yıl önce bir yel
paze gibi açılarak kuzeye doğru
yöneldiler, doğuda Çin'e, b a t ı d a
Avrupa'ya ulaştılar. Göçlerin b u
inanılmaz yayılışı, insanı çok es
ki z a m a n l a r d a n beri, toplam sa
yılarının oldukça küçük belki bir
milyon o l m a s ı n a r a ğ m e n , e n
yaygın t ü r haline getirdi.
İ n s a n a yol a ç a n H o m o E r e c
t u s ' t a k i değişiklikler bir milyon
yılı aşkın bir süre bedensel deği
şikliklerden i b a r e t kaldı. Homo
E r e c t u s ü n iyi bildiğimiz bir ardı
lı (halefi) geçen yüzyılda Alman
İşin d a h a irkiltici y a n ı , i n s a n ı n
kuzeye yönelmesinin, t a m ora
l a r d a iklimin buzul çağına dön
mesinden sonraya rastlamasıdır.
O çağlarda deyim yerindeyse, ka
r a l a r buzlarla dolup taştı. Kuzey
64
yörelerinin yüzlerce milyon yıl
boyunca ılıman bir iklimi olmuş
tu. Homo E r e c t u s ü n Çin'e ve Ku
zey A v r u p a ' y a y e r l e ş m e s i n d e n
h e m e n önce, üç ayrı buzul çağın
d a n oluşan bir dönem başladı.
Birincisi, Pekin insanı m a ğ a r a d a
yaşadığı zaman, yâni bundan
dörtyüz bin yıl önce, e n şiddetli
n o k t a s ı n d a n geçti. Ateşin ilkin,
b u m a ğ a r a l a r d a kullanılmış ol
m a s ı hiç de şaşırtıcı gelmiyor.
Buzlar üç kez güneye ilerledi ve
geri çekildi ve h e r keresinde ara
zi değişti. Buz kepleri en geniş ol
dukları zaman o kadar çok su top
ladı ki, denizlerin seviyesi dört
yüz a y a k düştü.
İkinci, buz ç a ğ ı n d a n sonra, iki
yüz bin yılı aşkın bir zaman önce,
N e a n d e r t h a l a d a m iri beyniyle
o r t a y a çıktı ve son buz çağında
önem k a z a n d ı .
İ n s a n ı n çok iyi bildiğimiz kültü
r rü, en son buz çağında, son yüz
bin, h a t t â ellibin yılda biçimlen
meye başladı. İcatlar, şimdi oldu
ğu gibi, o z a m a n l a r da belki en
derdi ama, bir kültür içinde çabu
cak yayılıyordu. Örneğin Güney
Avrupa'nın Magdalenian dönemi
avcıları, on beş bin yıl önce zıpkı
nı icat etmişlerdi. M a g d a l e n i a n
dönemi avcıları, k e m i k t e n yap
tıkları âletlerini süslerlerdi; bun
lar, insanın kültürel evrimini dü
zenli bir gelişim çizgisi içinde an
l a t a n , gerçek anlamıyla birer fo
sildir.
İ n s a n buz çağlarının zorlu sına
v ı n d a n b a ş a r ı y l a çıktı; ç ü n k ü
o n u n i c a t l a r ı k a b u l l e n m e k ve
topluluğa maletmek gibi zihinsel
bir esnekliği vardı. Açıktır ki; buz
çağları, insanın y a ş a m a tarzında
derin değişiklikler m e y d a n a ge
tirdi. Bitkilere d a h a az bağımlı
olmaya d a h a çok h a y v a n l a r d a n
y a r a r l a n m a y a zorlandı. B u z u n
sırtında a v l a n m a n ı n güçlüğü av
l a n m a stratejisini de değiştirdi.
Tek hayvanın peşinden gitmenin
çekiciliği azaldı. S ü r ü l e r i izle
m e k ve onları gözden k a ç ı r m a
m a k , a l ı ş k a n l ı k l a r ı n ı , göçlerini
benimsemek d a h a iyi bir seçenek
oldu. Bu insanın h a r e k e t halinde
gezginci bir h a y a t t a r z ı n a geçi
şiydi. H a y v a n g ü d ü l ü y o r d u ve
deyim yerindeyse, yiyecek, h a r e
k e t h a l i n d e k i bir depoda t u t u l
m u ş oluyordu.
İ n s a n ı n gezginci h a y a t t a r z ı n ı n
kendisi şimdi kültürel bir fosildir
ve g ü n ü m ü z e dek u l a ş m ı ş bulu
nuyor. H a l â bu t a r z d a y a ş a y a n
insanlar İskandinavya'nın kuzey
u c u n d a k i Laponlar'dır. Ve tıpkı
buz çağında yaptıkları gibi, Ren
geyiklerini izliyorlar. Laponlarm
ataları, b u n d a n oniki bin yıl önce
buz kuşağı Güney Avrupadan ge
ri çekilirken, Pireneler'in Franco
C a n t a b r i a n m a ğ a r a l a r ı n ı n bu
l u n d u ğ u k e s i m d e n k a l k ı p Ren
geyiklerinin peşinden, kuzeye
gelmiş olabilirler. Bu gün otuzbin
kişiler ve üçyüzbin de Ren geyiği
var; ve artık bu h a y a t tarzlarının
sonuna yaklaşıyorlar. Sürüler
donmuş liken otlarının birinden
diğerine fiyortlar boyunca kendi
göçlerini sürdürüyor ve Laponlar
onlara ayak uyduruyor. A m a La
ponlar çoban değil, Ren geyikleri
65
denetimleri a l t ı n d a değil, onları
e h l i l e ş t i r m i ş değiller. S ü r ü l e r
nereye gidiyorsa Laponlar da he
m e n oraya gidiyorlar.
Ren geyikleri sürüleri gerçekte,
h a l â y a b a n î olmakla birlikte La
ponlar'ın tek hayvanı denetim al
tına almak için, diğer kültürlerin
de bildiği, geleneksel bazı buluş
ları var. Örneğin bazı erkek ge
yikleri h a d ı m edip koşum hayva
nı olarak kullanabiliyorlar. (Ga
rip bir ilişki.) Laponlar t a m a m e n
Ren geyiklerine bağımlılar, h e r
g ü n a d a m b a ş ı n a bir libre et yi
yorlar, sinirlerini k ü r k ü n ü , deri
sini, kemiklerini h a t t â boynuzla
rını kullanıyorlar, s ü t ü n ü içiyor
lar. H e r şeye r a ğ m e n , Laponlar
Ren geyiklerinden d a h a özgür
ler, ç ü n k ü o n l a r ı n h a y a t t a r z ı
k ü l t ü r e l bir u y u m d a n ibaret, bi
yolojik bir u y u m değil, Laponla
r m gösterdiği uyum, yâni buzlar
la kaplı bir bölgede h a r e k e t ha
linde s ü r d ü r ü l e n gezginci bir ha
yat; değiştirebilecekleri bir se
çim; biyolojik m u t a s y o n l a r d a ol
duğu gibi geriye dönüşü olmayan
bir seçim değil. Biyolojik u y u m ,
davranışların doğuştan gelme bi
çimidir; a m a k ü l t ü r öğrenilmiş
d a v r a n ı ş l a r d ı r (yeni b u l u ş l a r d a
olduğu gibi) t o p l u m u n t a m a m ı
t a r a f ı n d a n b e n i m s e n m i ş , top
lumsal olarak tercih edilen bir bi
çimdir.
Biyolojik u y u m l a r , Homo Sapi
ens'de fazla değildir; bizler ol
dukça homojen (bir cinsten) bir
türüz; çünkü dünya yüzüne tek
bir merkezden hızla yayıldık. Bu
n u n l a birlikte (hepimizin bildiği
66
gibi) i n s a n g u r u p l a r ı a r a s ı n d a
açık biyolojik farklılıklar var. Biz
b u n l a r a ırksal farklılıklar diyo
ruz ve b u n u n l a , a l ı ş k a n l ı k l a r ı n
ya da yetişme o r t a m ı n ı n değişi
miyle değiştirilemeyecek farkları
kastediyoruz. Derinizin rengini
değiştiremezsiniz. Niçin Lapon
lar beyazdır? İ n s a n koyu deriyle
başladı; güneş ışığı deride D vita
mini y a p a r ve eğer i n s a n Afrika
da da beyaz olsaydı, a ş ı n bir D vi
tamini oluşumu söz konusu olur
du. A m a yeteri k a d a r D vitamini
edinebilmek için oradaki g ü n e ş
ışığının hepsini a l m a k ihtiyacın
dadır; ve de dolayısıyla doğal
ayıklanma, beyaz derililerin da
h a lehine işlemiştir.
Çeşitli topluluklar arasındaki bi
yolojik farklılıklar ölçüdür. La
ponlar, yaptıkları buluşlar olma
saydı biyolojik u y u m l u y a ş a y a
mazlardı: Ren geyiklerinin alış
kanlıklarını ve ürünlerini yaratı
cı bir biçimde k u l l a n a r a k , onları
çekim h a y v a n ı n a d ö n ü ş t ü r e r e k ,
araç ve gereçleri ve de kızaklarıy
la hayatlarını sürdürürler... Buz
lar üzerinde hayatın sürdürül
mesi derinin rengine bağlı değil
di; L a p o n l a r ve buz çağları bo
yunca i n s a n l a r , h a y a t l a r ı n ı , en
b ü y ü k buluş olan ateşleateş sa
yesinde sürdürdüler.
Ateş, evinocağm simgesidir ve
Homo S a p i e n s otuzbin yıl önce
elinin işaretini b ı r a k m a y a başla
dığı z a m a n m a ğ a r a onun evioca
ğıydı. Çünkü, en azından bir mil
yon yıl, insan, bilinebildiği k a d a
rıyla, bir yem arayıcı ve bir avcı
olarak yaşadı. Çok u z u n olan bu
t a r i h öncesi d ö n e m e ilişkin eli
mizde hiç bir kalıntı yok. Bu dö
n e m i n s o n u n a ilişkin bazı kayıt
lara sahibiz; ve o zamanlar insan
zihnine neyin egemen olduğunu,
Avrupa buz kuşağının eteklerin
deki Altamira m a ğ a r a l a r ı n d a (ya
da İspanya ve güney Fransa'daki
m a ğ a r a l a r d a ) öğreniyoruz. Bu
mağaralarda onun dünyasını
o l u ş t u r a n , zihnini meşgul eden,
u ğ r a ş t ı r a n şeyi görüyoruz. Yak
laşık yirmi bin y a ş ı n d a olan ma
ğ a r a resimleri, o dönem insanını
k ü l t ü r ü n ü n evrensel temelini,
avcının avladığı ve beslendiği
h a y v a n l a r a ilişkin bilgisini tes
bit ediyor, kalıcılaştırıyor.
İ n s a n ı n icatlarına ait epeyce ka
lıntı b u l u n m a s ı n a karşılık, o n u n
çevresini nasıl g ö r d ü ğ ü n e , gör
düklerini zihninde nasıl canlan
dırdığına ilişkin ipuçlarını y e r e
cek fazla kalıntı niçin yok? İnsan
çelimsiz, yavaş, beceriksiz,
silâhsız bir hayvandı; o bir çakıl
taşını, bir ç a k m a k taşını, bir bı
çağı, bir mızrağı bulmak, icat
e t m e k z o r u n d a y d ı . A m a niçin,
hayatını sürdürmenin temeli
olan b u bilimsel buluşlarına,
icatlarına, bizi şimdi ş a ş ı r t a n bu
sanatı, h a y v a n şekillerinden olu
şan bu süslemeleri ekledi, hem de
bu k a d a r e r k e n bir t a r i h t e ? Her
şeyin ötesinde, niçin b u t ü r ma
ğ a r a l a r a gelip yaşadı ve sonra da
yaşadığı yerlerde değil de k a r a n
lık, gizli saklı, uzak, ulaşılması
güç yerlerde b u h a y v a n resimle
rini yaptı?
Açıkça görülen şey, bu yerlerde,
h a y v a n ı n b ü y ü işlevi gördüğü
dür. A m a büyü yalnızca bir keli
medir, bir yanıt değil. Tek başına
hiç bir şeyi açıklamayan bir keli
me. Evet, i n s a n o n u n l a güç ka
zandığına inanıyor; a m a h a n g i
gücü? Burada ilk kez ifâde edildi
ğini g ö r d ü ğ ü m ü z güç, önceden
kestirebilmenin gücü: ileriye ba
k a n h a y a l gücü. Bu r e s i m l e r d e
avcı yüz yüze geleceğini bildiği,
a m a h e n ü z yüz yüze gelmediği
tehlikelerle t a n ı ş m ı ş oluyordu.
Ressam resminde korku anını
dondurmuştu ve avcı resmin ara
cılığıyla o anın içine giriyordu.
Bizim için m a ğ a r a resimleri, av
cıların h a y a t t a r z ı n ı gözlerinin
önünde yeniden c a n l a n d ı r a n bir
anlık bir t a r i h kesitidir; biz o re
simlerde geçmişe bakıyoruz. Ve
o n l a r ı n , avcıları için geleceğe
baktıkları bir gözetme penceresi
olduğunu değerlendiriyoruz. Her
iki yönde de, m a ğ a r a resimleri
i m g e l e m i n ( m u h a y y i l e n i n ) bir
t ü r teleskop t ü p ü görevini görü
yor; resimler zihni, görülenden,
görülebileceği ç ı k a r s a m a y a , y a
da t a h m i n e yöneltiyor. Gerçek
ten, resmin asıl işlevi de budur;
r e s m i n tesbit ettiği m ü k e m m e l
gözlem, y â n i salt r e s i m , b a k a n
göz için yalnızca nesnedir; çünkü
onu hareketle, gerçeklikle doldu
r a n zihindir: b u r a d a sözkonusu
olan, gözün fiilen gördüğü değil,
imgelenen (tahayyül edilen) ger
çekliktir.
S a n a t ve bilimin her ikisi de, yal
nızca i n s a n a özgü ve bir hayva
nın yapabileceği her hangi bir şe
yin t a m a m e n dışında olan eylem
lerdir. Ve h e r ikisi de aynı i n s a n
67
yeteneğinden: geleceği gözümü
z ü n ö n ü n e g e t i r m e , olabileceği
önceden görme ve o n u n ö n ü n e
geçmeyi plânlama ve beklene
ni, kafamızın içinde ya da ma
ğ a r a n ı n k a r a n l ı k d u v a r ı n a veya
televizyonun e k r a n ı n a d ü ş ü r ü
len ışıkta canlandırdığımız imge
lerle k e n d i m i z e
göstermede,
temsil e t m e , y e t e n e ğ i n d e n do
ğar.
Bu resimlere biz, imgelemin (mu
hayyilenin) t e l e s k o b u n d a n bakı
yoruz; o bir z a m a n teleskobudur;
biz bu teleskopla geçmişin dene
y i m i n e bakıyoruz. Bu resimleri
y a p a n i n s a n l a r ve o z a m a n yaşa
y a n insanlar aynı teleskoptan ge
leceğe b a k t ı l a r . O n l a r i n s a n ı n
yükselişi boyunca hep o teleskop
t a n ileriye baktılar; çünkü kültü
rel evrim dediğimiz şey, aslında
68
insanın hayal gücünün sürekli
gelişmesi demektir.
Silâhları y a p a n i n s a n l a r da, re
simleri yapan insanlar da hep ay
nı şeyi yaptılar. Yalnızca insanın
yapabileceği gibi, geleceği önce
den gördüler, var olandan, m u t
l a k a gelecek olanı ç ı k a r s a d ı l a r
(tahmin ettiler). Yalnızca i n s a n a
özgü çok sayıda yetenek var; a m a
bunların hepsinin merkezinde,
t ü m bilgimizi ü r e t e n a n a kök,
gördüklerimizden görmedikleri
mize ilişkin sonuçlar ç ı k a r m a ,
zihnimizi u z a y d a ve z a m a n ı n
içinde dolaştırma, geçmişten za
m a n ı m ı z a u z a n a n m e r d i v e n ba
s a m a k l a r ı n d a kendimizi t a n ı m a
yeteneği yatar. M a ğ a r a duvarla
r ı n d a k i elin izi ş u n u söylüyor:
"Bu b e n i m işaretim. B e n insa
nım."
BURADA OLMAK
S ü m e r SALDIRAY
B u r a d a o l m a k k o n u s u n a önce; dışarıdaki yaşamda, içinde bulundu
ğumuz durumların, koşulların, ortamın hepimiz için yaklaşık ortak ve
bildik yönlerinin genel bir tasvirini yapmaya çalışarak, b u r a d a olma
m a k d a n gireceğim.
Hepimizin k u r u l u bir düzeni var bu dış âlemde. Öğrendiklerimiz, bil
diklerimiz ve t ü r l ü edimlerimizle kendimiziz.
Doğal çevremiz içindeki didinmelerimiz, başarılarımız, sevinmeleri
miz, z a m a n z a m a n kederlenmelerimiz, z a m a n z a m a n yılgınlıkları
mızla kısaca, h e r ne ise d u r u m u m u z işte oyuz.
Dostlarımızla beraberliklerimizde k â h p a y l a ş m a l a r ı m ı z d a n duydu
ğ u m u z h a z l a r ya da karşılaştığımız b a s t ı r ı l a m a z i h t i r a s l a r , zâlim
hırslar, k â h benliğimizi s a r a n delişmen hevesler sonu gelmez u m u t
lar, k â h açılan ufuklar, şanslar, şanssızlıklar a r a s ı n d a m u t s u z l u k ya
da m u t l u l u k l a r ı m ı z l a h a y a t ı , sürdürmekteyiz.
Bu yaklaşımla günlük h a y a t t a bazen üstüste gelen aksiliklerin bezdi
ren, onulmaz yıpratıcılığından b u n a l m ı ş , çaresiz, u m a r s ı z ve yapa
yanlızken, ençok beklenen o anda uzanan dost bir elin sıcaklığında ha
y a t a yeniden bağlayan h u z u r u düşleyin.
69
Hani, d o r u k l a r ı n d a n hızla inerek, eteklerinde suyu bulunca sessizce
dalı veren yamaçların, kıyıda s ü k û n a k a v u ş m a s ı gibi.
Delibozuk ve k a r m a ş ı k günlerin yaşandığı evrelerde insanın tek başı
n a b u çılgın akışa gem vuramadığı ve eli, kolu bağlı kalışındaki aczi
düşünün.
Hani, beyaz m a r t ı n ı n su mavisine dalışındaki keskin kararlılık yeri
ne, yuvası dağılmış karıncaların, şaşkın bozgunu yaşadıkları ve az
min zaafa uğradığı a n l a r gibi.
Beyaz ve hırçın rüzgârlarıyla kovalayan, acımasız kış'tan k a ç a r k e n ;
b ü t ü n canlılığını yaz'a bağışlamak a r z u s u n d a k i b a h a r ' ı n telâşını se
vinçle k a r ş ı l a y a r a k , b ü y ü t m e k , yetiştirmek için olgun bir bekleyiş
içindeki yaz'ın, y a p r a k , y a p r a k dökülen, h ü z ü n l ü ve yorgun güz'e is
teksizce h e r yıl, yeniden teslim oluşunu bitmez t ü k e n m e z bir ısrarla
seyre dalmış, sanki gün b a t a r k e n soluğunu vermiş de, doğarken soluk
alırmış gibi geçmekte, fâni ömürler için zaman.
Hani, birikme hevesi içindeki telaşlı su damlacıklarının damlayış tı
pırtılarındaki neşeli ve ritmik heyecanın, z a m a n eğrisi içinde azala
r a k son b u l u ş u n d a k i sönüş gibi...
Bu h e n g â m e içinde insan tutunabilmek için, doğumundan itibaren en
iyi, en r a h a t ve mükemmel yaşayabilmenin yollarını arar, kendine öz
gü bir kişiliğe, "bir öznelliğe ulaşır. Ve bu öznelliktir ki, insanı gerçek
bilgi, doğru eylem ve yaşamın anlamı ile ilgili sorunlarla yüzyüze geti
rir;". Bu sorunlara yanıt b u l m a arayışı, tarihî perspektiv içinde; geç
mişten b u g ü n e çeşitli uygarlıkların nedeni, t ü r l ü öğretilerin kaynağı
olmuş ve "Mu Uygarlığı", "Atlantis İmparatorluğu", "Mayalar", "Antik
Mısır", "Uygurlar", "Antik HintÇin" gibi k a d î m ve sonrası k ü l t ü r l e r
zincirinin oluşmasını sağlamıştır. Bu zincirin periodik halkaları birbi
rine eklenirken, insanoğlu kendini geliştirme metotlarına ve öğretile
rine, kısaca "Ezoterik" yöntemlere sahip olmuş, b u n l a r a vazgeçilemez
gereklilik d u y m u ş t u r , değişmiştir, gelişmiştir. "İnsanlara vaadedil
miş bir dünya yok" zira. "İnsanların kendi özgür iradeleriyle, mücade
leleriyle kurabilecekleri bir dünya var". Bu dünyayı anlamak, yaşanır
kılmak i n s a n ı n görevidir. "Algıladığımız dünya, sevincimizle gülüm
ser, kaygılarımızla y ü z ü n ü buruşturur". İnsanın b u n u n sırrına ererek
olgunlaşması gerek.
Eğer r u h u y l a duyumsuyorsa, özümseyebiliyorsa doğayı ve heyecanını
yaşıyorsa gördüğü yeşeren bitkinin, filizlenişini bahar'ın, suya şavkı
70
yan mehtabın ve duyuyorsa sesinde gamını bülbülün; seziyorsa sevin
cini salmırken seherde nazlı sümbülün; çevresine bigâne, hemcinsle
rine sırtım dönmüş, kayıtsız olamaz insan. Uğultulu tepelerinde deniz
serpintili rüzgârın ıslık çaldığı, bir yüzü yosun t u t m u ş , yalçın kayalar
misâli ıssız, haşin, tek başına kalamaz.
Hani, zamanın sinsice kazıdığı izleri kendinde gizlemek istercesine ör
tündüğü toz örtü altında sessiz, doğal haliyle yoz ve h a n t a l kalan, yon
t u l m a m ı ş bir h a m t a ş gibi...
Evrende "Her şey, karşılıklı etkileme y a s a s ı n a tabî olarak birbirine
bağlıdır", "Herşey değişme halindedir; değişme evrenseldir ve sürekli
bir gelişme gösterir". Aynı şekilde "Doğum, çocukluk, ergenlik, olgun
luk ve ölüm süreci de, insanın fikrî ve zihnî gelişme aşamalarıdır". Bu
süreçte, aklını kullanmak zorundadır insan, doğadaki ve sanattaki ya
r a t m a l a r ı n idraki için gerekli olan aklı. "Gramer, retorik, lojik, geo
metri, müzik ve astronomiden oluşan liberal bilim ve sanatları" tanı
mayı, a n l a m a y ı , h a y a t merdiveninin b a s a m a k l a r ı dikkat ve itina ile
tırmanabilmek için idrâkini geliştirmeyi, irâdesini kullanmayı ve he
yecanını denetlemeyi öğrenmelidir.
Tıpkı, i m a n , ü m i t , şevkat ile ilk üç, itidal, cesaret, basiret ve adaleti
temsil eden son dört basamağı ile Yakub'un yedi basamaklı merdiveni
ni çıkmak gibi.
Ve "Düşünen kafa, m a h i r el'ın kullandığı itaatkâr, tefrik edici, uygu
layıcı kalem ile, uygulamada irâde ve güçlükleri yenici güç olan çekiç
le, k e n d i t a ş ı n ı işleyip, yontabilme yönetimi öğrenerek olgunlaşmak
için Akıl, Kuvvet, Güzellik sütunları üzerinde yükselen mâbetde, gü
neşin ilk ışıklarıyla doğan Tanrısal Aydınlanışm altında şevkle çalı
şıp, t ü m insanlıkla ve evrenle kaynaşarak, ortak sevgi bağının kurul
ması uğrundaki; insan ömrüyle sınırlı olan uğraşların birleştirilerek
ortak çaba ü r ü n ü düşünceler halinde ölümsüzleşmelerini sağlamak
üzere ve sürekli t e k â m ü l ü n amacı olan h a k i k a t i a r a m a k için b u r a d a
olmak.
Bireyin b ü t ü n insanlık ve evrenle kaynaşması, aralarındaki ortak bağ
olan sevgi bağının k u r u l m a s ı n ı t e m i n eder. Bu sevgiyi b u l a n insan,
kendini a ş a r a k Hakikate ulaşma yolunda ilerler. Bu yönde akıl, geliş
m e n i n öncül aracıdır. İ n s a n ı n erişebileceği en son H a k i k a t ise, Evre
nin yaradılışı ve y a ş a m ı n sırlarının idrâkidir. B u n u n için yalnız akıl
yeterli olamaz. Hakikati bulmada, a k i m rehberliğindeki sezgi ve algı
71
gücüne de ihtiyaç vardır. "Bellek ve imgelem, geçmişteki olguları ya da
şu anda yerinde bulunmayan nesneleri canlandırır gözümüzde; algı
ise, şimdiki a n d a da varlığını s ü r d ü r e n bir gerçekliğin nesnel olarak
ayırdına vardırır". Algı "bilmeye, bilgiye doğru atılmış bir ilk adımdır".
"Bilgi ve h i k m e t b i r a r a y a gelince ilim irfan" doğar, bu ise "Akluhik
mettir." Akıl ve basiret, ya da sezgi "Akluhikmet için birbirini t a m a m
lar".
Tıpkı, "Önceden görmek için bilmek, yapmak için de önceden görmek"
erdemine s a h i p olmak gibi.
Bilinir ki "Her gelişme, zıtlarm, bir b a ş k a deyişle çelişmelerin mü
cadelesinin eseridir. Bu çelişmeler ise içseldir, yenileyicidir ve birara
da b u l u n u r l a r , düşüncelerde değişikliğe, gelişmeye yolaçan da onlar
dır". Bu anlamda, herşeyin karşıtı ile varolduğu bilinci içinde; "Değiş
mezle, değişebilir arasındaki bağıntıyı kurabilecek olan i n s a n aklı ve
düşüncesidir". Bir b a k ı m a k a r ş ı t l a r ı n sentezi a n l a m ı n a gelebilecek
şekilde, iki k a r ş ı t ı n u y u m l a b i r a r a y a getirilmesinden doğacak ilâhî
armoniyi b u l m a k h ü n e r i n i edinmek ve onu y a ş a m a k için b u r a d a ol
mak.
Hani, iyilik ve kötülük, şeytan ve iyilik meleği, gece ve gündüz, sevgi ve
nefret, hürriyet ve istibdad karşıtlıklarında olduğu gibi, "Yok sembolü
olan siyah ile varların sentezinin sembolü beyazın ahenkle dengelen
diği damalı yer döşeme'sinin "güney ve kuzey'inde yer almış olarak,
doğudaki Üstâdı M u h t e r e m i n öncülüğünde, r u h u n ölümsüzlü
ğüne ve ilâhî adalete gönülden bağlılık yasasına itaatle, sadâkatin de
rin ifâdesini bulduğu; Evrenin Ulu M i m a r ı n ı n birlikte anıldığı a n l a r
gibi.
"Kendiliğinden bilgi, ister istemez sınırlı ve dayanaksızdır.", "Bilimsel
bilgi gerçekliğin sıradan bir fotoğrafını aşıp, s a p t a n a n olayların arka
sında onları birbirine bağlayan bağları araştırır; gerçekliği örten ka
buğu soyup a t a r ve içerideki genellik ve süreklilik çekirdeğini bulup
ortaya çıkarır.", "bilim, kendiliğinden bilgiden farklı olarak bir yorum
l a m a ve soyutlama uğraşıdır ki...ilkel insanın yapabileceği birşey de
ğildir". Bu vesileyle, değerli kardeşimiz T a m e r Ayan'm "Bilim Çağı
Masonluğu" k i t a b ı n d a geçen bir düşüncesini b u r a d a saygı ile a n m a k
istiyorum.
"Her bilginin içinde b a ş k a bir bilgi vardır; o bilginin içinde de d a h a de
rin b a ş k a bir bilgi vardır."
72
Bence bu ifâdede saklı olan engin idrakle ancak "Kendi öz benliğine
Kardeşlik ve Sevgi Birliğinin yerleştirilebilmesi" m ü m k ü n d ü r ve he
pimizin amacı olan "Kâmil İnsan" olabilmek için de bu idrâke sahip bu
l u n m a k gereklidir. "Kâmil İnsan" ise, Tanrısal Işığı görebilen insan
dır.
"Tanrısal Işığı görmek, Hakikati zekâda, fazileti r u h t a ve temizliği be
dende t a h a k k u k ettirmektir". İşte böyle bir düzeye erişmeyi hedefle
miş bireylerin oluşturacağı güçlü "Kardeşlik Zinciri'hin birbirlerine
gönülden, sevgi ile bağlı ve tamamlayıcı bir halkasını teşkil etmek üze
re b u r a d a olmak.
"Bir zincir, halkalarının gücü oranında güçlüdür". O halde, "Davranış
larımızı fazilet ilkeleri ile uyum içinde sürdürmeyi" ilke edinmiş, ken
dimizi "Akıl ve hikmet, a h e n k ve itidalle sınırlayarak", "Duygu, dü
şünce ve davranışlarımızda doğruluk ve düzgünlüğü" elden bırakma
yarak, "İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini tefrit" gücüne
sahip bireyler halinde o zincirin birer halkasını oluşturmak için bura
da olmak.
Ve nihayet, yüzler d o ğ u d a parlayan güneşe dönük bulunurken, özgür
irâde ve h ü r vicdanlardan feyizlenen yüksek fikir ve düşüncelerin ör
gülediği bu ulvî değerler ortamında, gelişen erdemlerimizle çaresizlik
ve umutsuzlukları gün batımıyla batı'da arkaya atmış olarak, bireysel
tefekkürlerin s ü k û n u n d a Ü l k ü Mâbedi'ndeki yerini b u l a c a k olan,
"Gönyeden pergele, m a d d e d e n m â n â y a , s o m u t t a n soyuta" geçilerek;
akıl, gönül, faziletle işlenen, kişisel k a r a k t e r l e r i n i k a z a n m ı ş ; h ü r r i
yet, eşitlik ve kardeşlik andı ile, her yüzü cilâlı, beden, r u h ve zekâ un
s u r l a r ı n ı n dili olan k ü p t a ş l a r ı m e y d a n a getirmek üzere b u r a d a ol
mak.
"Olmak ya da olmamak" arasındaki tefrikin kalın çizgilerle ayrıldığı,
a m a k a r ş ı t o l m a k t a n çok kişisel ifâde biçilminden k a y n a k l a n a n lirik
bir tarzla, b u r a d a olmamakdan girerek başladığım yazımın "Burada
Olmak" b o y u t u n d a , bazen sembolizmanın yalın hâlinde saklı bulu
n a n derin a n l a m gücünün doğrudan yaratacağı etkiden y a r a r l a n a r a k ,
yer yer de değerli yorumlarla kabul görmüş ezoterik söylemlerin sem
bolizmasmın ardındaki a n l a m l a r ı n ı n şahsen yorumlanışlarını da or
taya koyabileceğini u m d u ğ u m bir senteze ulaşmayı amaç edindim. Bu
a r a d a b u l u n d u ğ u m u z derecenin sınırlarını zorlayan, bilmeden ölçü
n ü n aşıldığı n o k t a l a r olabilir. Ancak b u n u n , y a ş a n a n , hissedilen ve
özümsenmiş olanların bir ivmesi olarak kabul görmesini dilerim. Di
73
ğer t a r a f t a n b u n u ; y a r a r l a n d ı ğ ı m Ayan k a r d e ş i m i n "Masonik D e
mirci", "EKSR Eski ve Kabuledilmiş Skoç Riti Olgunlaşma" Bi
l i m Ç a ğ ı M a s o n l u ğ u , Gener k a r d e ş i m i n "Ezoterik B a t ı n î D o k t
r i n l e r Tarihi", Tezcan kardeşimin "Antik Ç a ğ d a n G ü n ü m ü z e Ma
s o n l u ğ u n Orijini", Arıç k a r d e ş i m i n ' M a s o n l a r ı n Dünyası", E r i ç
k a r d e ş i m i n "Kültür v e Yaratıcılık", P a u l Naudon'un "Masonluk"
ve Tanilli'nin 'Yaratıcı A k l ı n Sentezi" adlı kitaplarıyla, değerli bir
çok k a r d e ş i m d e n ve Locamızda dinlediğim konferanslarından feyiz
l e n m e m e borçlu b u l u n d u ğ u m u da belirtmek isterim.
74
NASıL BIR YARDıM?
Ergun ÇOBANOĞLU
Şu olan biten var ya, boş ver ona;
Taş yağsın isterse, çok sürmez.
Dakika şaşma, dakika! Yaşamaya bak,
Ne geçmişi düşün, ne gelecekten
kork.
Ömer HAYTAM
İ n s a n ' ı n y e r y ü z ü n d e varoluşun
d a n g ü n ü m ü z e k a d a r geçen za
m a n sürecinde, y a ş a m koşulla
r ı n d a d ü n y a n ı n çeşitli yörelerin
de, birbirlerinden farklı da olsa,
çeşitli b ü y ü k değişiklikler mey
d a n a gelmiştir. Ancak, b ü t ü n bu
değişikliklerden olumlu olanla
rın yarattığı mükemmeliklere
r a ğ m e n , h â l â , h e m e n h e m e n hiç
değişmeden kalan birşey var. Ya
şamın i n s a n a acıdan, ü z ü n t ü d e n
başka, pek az şey getirmiş olması
d u r u m u . B u n u n y a n ı n d a , çağı
mızda; ü s t ü n gelmek, alt etmek,
yenmek, başarmak, k a z a n m a k
için verilen savaşımda asırlar ön
cesi ilkel i n s a n l a r ı n k i n d e n çok
d a h a tesirli, k a r m a ş ı k a r a ç ve
silâhlar bulunmuş, "BEN" ile bir
likte "BENCİLLİK" de yıkıcı ve
yok edici birer k a r a k t e r e dönüşe
rek t ı r m a n ı ş a geçmekle m u t l u
luk yerine m u t s u z l u k ve h u z u r
suzluğun nedenlerini a r t t ı r m a d a
önemli birer etken olmuşlardır.
20. yüzyılda y a ş a n a n iki D ü n y a
Savaşı ve bir asırlık d e n e y d e n
sonra, hiç olmazsa insanların bir
75
bölümü, yalnızca maddesel şey
dıkça yüzeysel önlemlerle toplu
lerin mutluluğa, iç suskunluğa mun düüeltilomiyooogine inanı
u l a ş m a k için yeterli olmadığını
a n l a m a y a başlamışlardır. H a t t â
insan mutluluğu için uğraş veren
nice düşünürler ile onların görüş
lerini benimseyip p a y l a ş a n top
lulukların mensupları; maddesel
şeylerin m u t l u olmak şöyle dur
s u n , çelişkileri k ı ş k ı r t ı p h u z u r
suzluğu, m u t s u z l u ğ u arttırdığını
farkederek a r a d a ortaya çıkmak
tadırlar.
B u n l a r d a n b i r i de s o n r a d a n
SAKYAMUNİ BUDDHA (Sakya
ailesinin bilge insanı aydınlanan
kişi) a d ı n ı a l a c a k olan SİDD
HARTA GAUTMA'dır. O n u n gö
r ü ş ü n e göre D ü n y a ne iyidir, ne
de kötüdür. İ n s a n ı n m u t s u z l u ğ u
D ü n y a n ı n k ö t ü o l u ş u n d a n değil,
Dünyayı olduğu gibi, olduğu du
r u m u y l a içine sindirmeyişinden,
verebileceğinden çoğunu dünya
d a n istemesindendir. Gerçekleş
mesi d u r u m u n d a kendisi mutlu
luk getireceğini sandığı istekleri
ni, t u t k u l a r ı n ı n t u t u ş t u r d u ğ u ,
alevlendirdiği acılar ü z ü n t ü l e r ,
k u ş k u l a r , k o r k u l a r , kinler, nef
retler, kavgalar, çatışmalar, sa
bırsızlıklar, düş kırıklıkları yü
zündendir. Bu açıdan bakılınca
y a ş a m d a n kaçmayı değil, yaşamı
göğüslemeyi, b a ş k a d ü n y a l a r d a
değil, bu dünyada mutlu olmanın
yolunu önerdiği görülür.
Buddha, jnsanlar kendilerini
b e n l i k t e n , bencillikten a r ı t m a
76
mış, öbür y a n d a n da insanın top
lum içinde kaldıkça kendini ben
cillikten a r ı t a m a y a c a ğ ı n ı anla
mıştı. BEN'likten, BENCİL
LİK'ten arınan, böylelikle de ay
d ı n l a n a n kimselerin topluma ör
nek olacağını, t o p l u m u n da bu
yolla değişebileceğini u m m u ş t u r .
Ö l ü m ü n d e n önce öğrencilerine
şu öğütü vermiştir: "Kendi kendi
nize ışık olun, dışınızda olan, dı
şınızdan gelebilecek hiçbir şey
den destek, k a y n a k a r a m a y ı n .
Kendinize yalnız "HAKİKAT'ı
ışık yapın.." Buddha'nm tek ama
cı "NİRVANA"'ya g ö t ü r e n yolu
göstermekti.
Buddha'nın öğretisini yalnız Bu
dizm'in sınırları ile çerçevelemek
noksan olur. Özellikle Hinduizm,
b u n u n y a n ı n d a Yeni Konfüs
yüs'çülük ve Tao'culuk da bu öğ
reti'den etkilenmiştir. Bunlar
d a n b a ş k a O r t a Asya'dan gelen
gizemli a k ı m l a r aracılığı ile t a
savvuf yolu ile İslâmlığı, yine Ye
ni Platon'culuğa yaptığı etkiyle
Hristiyan'lığı da etkilemiş oldu
ğu belirlenmiştir.
B u d d h a , geçici şeyler için özlen
duymayı acının k a y n a ğ ı , b u öz
lemden k u r t u l m a y ı da özgürlüğe
ulaşma başarısı olarak kabul
eder. Budizm k a s t ve sınıf ayrı
l ı k l a r ı n a olduğu k a d a r , ı r k ve
milliyet ayrılıklarına da kayıtsız
k a l m a k t a d ı r . Bu b a k ı m d a n EV
R E N S E L bir öze sahiptir. Bir in
s a n menfaat gütmediği için yüce
lektikçe, insanlığın rütbeler silsi
lesinde de d a h a fazla yükselir ve
B u d d h a ' n m h a l i n e d a h a fazla
y a k l a ş ı r . Y a ş a m a ğ a olan s u s a
mışlığı iyice altettiği z a m a n da
k u r t u l u ş a erer, NİRVANA'ya
ulaşır.
B u d d h a ' n m dili olduğu s a n ı l a n
pali dilinde yazılmış olan P a l i
D e r l e m e s i n e göre, B u d d h a , ay
d ı n l a n d ı k t a n sonra, B e n a r e s ' d e
Ceylân ( İ s i p a t h a n a ) P a r k ı n a gi
dip önceleri o r m a n l a r d a birlikte
çile d o l d u r d u k l a r ı gezgin derviş
a r k a d a ş l a r ı n ı b u l m u ş ve o n l a r a
B u d i z m öğretisi'nin özü o l a r a k
kabullenilen:
1. V a r o l u ş u n Üç Özelliğini,
2. Dört Saygın Hakikat'i,
3. Bağımsızlığa G ö t ü r e n Sekiz
katlı İnce Y o l ü
anlatmış:
1. V A R O L U Ş U N Ü Ç
ÖZELLİĞİ
Varlığını görebildiğimiz, ya da
varlığını görmeyip zihnimizin
y a r d ı m ı ile v a r l ı ğ ı n d a n h a b e r
alabildiğimiz h e r ş e y i n (Bhava),
değişim (Anikka) içinde olması:
H e r ş e y doğup büyüyor, s o n r a
y a ş l a n ı p ölüp, ç ü r ü y ü p yok olu
yor a m a gövdelerin, k a l ı p l a r ı n
arkasında saklanan hayat sürüp
gidiyor. A s l ı n d a b u değişiklik
içinde de bir süreklilik var. Deği
şim a r d ı n d a değişmeyen bir şey
de var: D E Ğ İ Ş K E N L İ Ğ İ N SÜ
REKLİLİĞİ.
Kişi bu değişikliğin kendi iradesi
dışında oluştuğunu idrâk eder ve
karşı koymayıp kabullenirse, ha
yatla birlikte akmasını öğrenirse
acıdan, ızdıraptan kurtulur, aksi
h a l d e acıdan, ı z d ı r a p t a n (Duk
ha)'dan b a ş k a şey elde edemez.
Varolan şeylerden hiçbirinin va
rolan öteki şeylerden ayrık, sü
rekli bir benliğe sahip olmayışı
( A n a t m a n ) . E v r e n s e l özvarlık
varolan herşeyin ö z ü n ü oluştu
rur. Varolan herşeyde ondan bir
p a r ç a vardır. Özvarlığm ölmez,
bozulmaz, değişmez, bileşmez bir
niteliği olduğu için gövedeler yok
olsa da, özvarlık yok olmaz. Var
lığını bir gövdeden ötesine sürdü
r ü r gider.
Bu öğretiye göre birey'i n bü
t ü n ' d e n ayrı, kişisel sürekli bir
özvarlığı b u l u n m a m a k t a d ı r . Biz
ölüp gittiğimiz z a m a n geride ka
l a n l a r , bizden s o n r a d o ğ a n l a r ,
doğacak o l a n l a r h a y a t g ü c ü n ü
s ü r d ü r ü p gidiyorlar. Değişiklik
içinde değişmezlik, değişiklikde
süreklilik işte b u r a d a d ı r .
2. D Ö R T SAYGIN HAKİKAT
I. Acı ve Izdırap (Dukha) hakkın
daki h a k i k a t .
Doğum ızdırapla olur, y a ş l a n m a
ızdırap'tır. H a s t a l ı k , ölüm ızdı
rap'tır. İstemediğimiz, tiksindi
77
Izdırab'ın k a y n a ğ ı boş şeylere,
boş kalıplara k a r ş ı duyulan aşırı
istekler ve t u t k u l a r d ı r (Trishna).
B u n l a r da:
Nirvana'ya ulaşmak, bir bakıma,
acı ve ızdırab'ı yoketmektir. Nir
v a n a acı ve ızdırab'ın etkisiz kal
dığı bir alan olarak tanımlanıyor.
Bu, m u t l u l u ğ a algılar ötesi aş
kınyüce (Trancendent) h a k i k a t e
verilen ad'dır. S a n s k r i t kökenli
bir sözcüğün a n l a m ı S a n s k r i t
ce'de pek açık değildir. Alevin
sönmesi, d a l g a l a r ı n y a t ı ş m a s ı ,
zihindeki duygusal birikimlerin
(Vritti) yok olması gibi anlamlara
geliyor.
A. Nefs ve Nef H a z l a r ı ' n a d ü ş
k ü n l ü k t e n gelen t u t k u l a r .
IV. Izdırab'ın yokedilmesine gö
t ü r e n yolla ilgili h a k i k a t .
Mala, mülke, paraya, üne, hazza
d ü ş k ü n l ü k , yenmek, b a ş a r m a k ,
k a z a n m a k gibi hırslar, aşırı cin
sel t u t k u l a r gibi şeyler... B ü t ü n
b u n l a r güçlerini cahillikten, ya
nılgıdan (Avidya) alırlar.
B u d d h a ' n m önerdiği yolyöntem
(Dharma) ne aşırı çile, perhiz yo
ludur; ne de aşırı nefs'e, nefs naz
l a r ı n a d ü ş k ü n l ü k yoludur. B u
yol; i k i s i n i n o r t a s ı n d a k i sekiz
katlı orta yol'dur. Bu ince yolun
ilk iki katı düşünce ile, sonra ge
len dördü d a v r a n ı ş l a , en s o n r a
gelen ikisi de u y a n m a , aydınlan
m a ile ilgilidir. Bunlar:
ğimiz şeylerden k u r t u l a m a m a k ,
sevdiğimiz i s t e d i ğ i m i z şeylere
sahip olamamak, ya da onları yi
t i r m e k h e p ızdırap'tır. Kısacası
y a ş a m a dört elle s a r ı l m a m ı z ı n
nedenleri ızdırap'tır.
II. Izdırab'ın k a y n a ğ ı h a k k ı n d a
ki h a k i k a t .
B. Mânevi t u t k u l a r .
Ruhun ölmezliğine, t u t u n m a y a
çalışmak, öldükten sonra da var
lığını s ü r d ü r m e k , â h i r e t t e ödül
lendirilmek, ya da d ü n y a y a tek
r a r gelişte bu h a y a t t a k i n d e n da
h a iyi bir d u r u m elde etmek iste
diği gibi dinsel istekler, tutkular
dır. Bu t u t k u l a r da g ü n a h işle
m e k k a y g u s u , dinsel görevlerini
gereği gibi y a p a m a k a t a n duyu
lan tasa gibi binbir nedenle acı ve
ızdıraba neden olduklarından
B E N yanılgısının bir sonucu ola
r a k ortaya çıkmaktadırlar.
III. Izdırab'ın yokedilmesi üzeri
ne olan h a k i k a t . (NİRVANA).
78
A. D O Ğ R U G Ö R Ü Ş ( S a m y a g
Drishti).
Saf bir zihin, Yolun ilk a ş a m a s ı
olan Doğru Görüşler'e sahibol
mayı m ü m k ü n kılar. Saf bir zi
hin, herşeyi yansıtan, fakat bün
yesine bölük pörçük hiçbirşey al
m a y a n ve herşeyi aynı ışık altın
da bir b ü t ü n olarak gören b e r r a k
br ayna gibidir. Bu ilk a ş a m a d a
Budizm'in ve b ü t ü n dinlerin veya
insanlığın dört b ü y ü k e r d e m i n i
de buluruz: Maitri, K a r u n a , Mu
dita, U p e k s h a .
P a l i dilinde M e t t a olan M a i t r i
dostluk'tur, iyi dilektir, herkese
herşeye karşı iyilik, sevgi ve mer
hamet göstermekdir. Karuna
m e r h a m e t ve h e r k e s i n acılarına
üzülmektir. Mudita herkesin iyi
liğine sevinmektir. Upeksha her
kesin h a t â s ı n ı affetmek ve gör
m e m e z l i k t e n gelmektir. Bu er
demler k i ş i n i n Yol'a girmesine
yardımcı olurlar ve yolculuğu bo
yunca onun dostlarıdırlar.
E. DOĞRU YAŞAM BİÇİMİ
(Samyagaciva).
Hiçbir y a r a t ı ğ a z a r a r vermeye
cek m e s l e k l e r i n seçilmesi de
m e k t i r ( K a s a p veya balıkçı ol
mak, alkol ve uyuşturucu madde
ler ticareti yapmak caiz değildir.)
Sahtekârlık gibi, kalpazanlık gi
bi, çalınmış eşyayı alıp s a t m a k ,
başkasının malına el koymak gi
bi k ö t ü işleri hiçbir z a m a n iş
edinmemektir.
B. DOĞRU KARAR
(SamyagSamkalpa).
F. DOĞRU GAYRET
(SamyagVyayama)
İ n s a n ı n zevk ve sefâ h a y a t ı n d a n
a y r ı l a r a k hiçbir y a r a t ı ğ a k a r ş ı
düşmanlık beslemez bir hâle gel
mesi (çünkü düşmanlığın, nefre
tin kökü daima bencillikte, eğlen
ceye d ü ş k ü n l ü k t e a r a n m a l ı d ı r ) ,
bu a ş a m a y ı teşkil eder.
Bu aşama, r u h u d a h a sıkı bir ge
nel disiplin a l t ı n a sokar. İ n s a n ,
düşüncelerine h a k i m olmalı, h e r
z a m a n İYİ'nin a r k a s ı n d a n koş
malı, kötü olan şeye h e r z a m a n
u z a k kalmalı, düşüncelerini dai
m a takibettiği gaye üzerinde yo
ğunlaştırarak, tembellikten, dal
gınlıktan sakınmalıdır.
C. DOĞRU SÖZLÜLÜK
(SamyagVak)
Bu a ş a m a yalan, iftira, küfür, de
dikodu ve gevezelikten k u r t u l
m a k t a n ibarettir.
D. DOĞRU DAVRANIŞ
(Samyagkarmanta).
Genellikle ahlâkî h a y a t ı kasdet
m e k l e b e r a b e r , b i l h a s s a hiçbir
yaratığı öldürmek, çalmamak, sı
kı bir cinsel disiplin, his hayatına
h â k i m olmak (sonradan pişman
lık d u y u l a c a k veya u t a n ı l a c a k
hiçbirşey yapmamak)'tır.
G. DOĞRU BİLİNÇLİK
(SamyagSmriti).
Ruh'un bedene tam manâsıyla
h â k i m olması demektir. T ü m du
y u m l a r ı n , duyguların, düşünce
lerin, r u h s a l d u r u m l a r ı n farkın
da olacak biçimde bir alıcılık, bir
uyanıklık d u r u m u n u n s ü r d ü r ü l
mesi o l a r a k yapılabilir. Algıla
m a n ı n k a p ı l a r ı öylesine temiz
lensin, ya da açık t u t u l s u n ki her
algı hiçbir engelle k a r ı ş l a ş m a
dan bilince ulaşabilsin. Böyle ol
mazsa, dünyayı olduğu gibi, oldu
79
ğu d u r u m u ile değil, kurgularla,
soyutlamalarla k a v r a m ı ş oluruz.
H. DOĞRU MURAKABE
(SamyagSamadhi).
Bu sonuncu a ş a m a d a vahiy yolu
ile B u d d h a ' l ı ğ a , NİRVANA'ya
k a v u ş m a y ı ifâde eder. B u d d
h a ' n m öğretisinde Nirvana (Pali:
N i b b a n a ) ö l ü m d e n s o n r a değil,
yaşarken, b u r a d a ve şu anda ger
çekleştirilebilecek bir r u h s a l du
r u m d u r . B u d d h a , N i r v a n a ya
ş a n t ı s ı n ı n şöyle anlatır: "Nirva
n a ' y a erişince o n u n doğmamış,
eşsiz, bozulmamış, t ü m bağımlı
lıklardan armmışlık olduğunu
anladım" der. A m a N i r v a n a n ı n
en açık, en belirgin tanımı Budd
h a ' n m baş öğrencisi Sariputta ta
r a f ı n d a n yapılmıştır. O n a göre
Nirvana; "İstek ve tutkuların yok
olması, kin ve nefretin yok olma
sı, yanılgı içinde yolunu şaşırmış
lıktan kurtulma...'"dır.
Buddha'nın Nirvana'ya ulaşmış
insanı, öğretinin amacı olan mü
kemmeliğe erişmiştir artık. H a m
taşını y o n t m u ş , ailesine, milleti
ne, i n s a n t o p l u m u n a y a r a r l ı bir
kilit t a ş ı olmuştur.
B u r a y a k a d a r örnekleri ile yer
verilen m e r h a m e t ' i n birer öğesi
olan sevgi ve yardım'dan ikincisi
nin, yâni y a r d ı m ' m geçici olarak
yerine sürekli, pasif olmak yerine
aktif bir mahiyet ve vasıfta olma
sı o n d a n b e k l e n i l e n y a r a r ' ı ,
o n u n l a elde edilmek istenilen
sonucu a n c a k sağlayabilecektir.
80
Fakirlere yardım
etmek
fakirliğe k a r ş i bir pasif mücade
ledir. Aslolan fakirliğin sebeble
rini o r t a d a n k a l d ı r m a k amacına
yönelik olarak aktif mücadeleye
girişerek savaşım vermekdir. Ni
tekim bir Çin atasözü: "Bir kim
seye bir balık vererek onun kar
nını bir öğünlük doyuracağına,
ona bir ağ vererek balık avlama
sını öğretip h e r gün doymasına
yardımcı ol" demekle m u h t a ç l a r a
yapılacak asıl yardımın onları ça
lışmaya teşvik ederek, onlara ça
lışma imkânı bahşederek böylece
müstehlik durumdan müstahsil
d u r u m a geçirmek suretile top
l u m u n da y a r a r ı n ı n t e m i n edil
mesi kastedilmiştir. Ç ü n k ü , bir
a t a s ö z ü m ü z ü n dediği gibi; "Fa
kirlik ayıp değil, tembellik ayıp
tır."
Adaletsizliğin h ü k ü m s ü r d ü ğ ü
bir o r t a m d a haksızlığa uğrayan
lara yardımla iktifa etmek de ay
nı şekilde pasif mücadeledir. Yi
ne, aslolan, adaletsizliği y a r a t a n
sebeblerin izâlesini s a ğ l a y a r a k
hakça bir adalet sisteminin tesisi
için u ğ r a ş vermek suretile onun
h ü k ü m r â n olmasını s a ğ l a m a k
tır. Zira, h a k s ı z l ı ğ a u ğ r a y a n ı n
h a k k ı n ı n iade edilmesi için yapı
lan y a r d ı m geçici ve a n c a k yar
dım yapılan kişi ile sınırlı kala
caktır. Oysa, adaletin tesisine ça
lışarak b u n u n sağlanmasına yar
dımcı olmak nice yeni haksızlık
l a r ı n t e k r a r ı n ı önleyecek en te
sirli çare olacaktır.
E ğ i t i m s i s t e m i n i n verimli h â l e
getirilmesi ile cehalet son bula
cak, k a r a n l ı k t a n k u r t u l a r a k
n û r ' a k a v u ş a c a k olan kişiler b u
sayede i n s a n olma haysiyetinin
bilinci içerisinde insanca yaşama
h a k l a r ı n ı n koruyucusu olma
i m k â n ve vasıflarına sahip olabi
leceklerdir.
G ü n d e n g ü n e globalleşen ve o
nisbette de mesafelerin kısalma
sı ile giderek b ü t ü n l e ş e n dünya
m ı z d a b u ve benzeri s o r u n l a r ı n
çözüme k a v u ş t u r u l m a s ı g ü n geç
tikçe d a h a d a önem k a z a n m a k t a
dır.
Nasıl ki, bir daireden ibaret olan
bir araba tekerleğinin t a m ortası,
kolları v a s ı t a s ı ile yere değme
noktalarına aynı derecede destek
sağlıyor ise ki Allah da yarattık
larına Rahmet'ini böylece dağıt
m a k t a d ı r , b u R a h m e t aynı Mer
kez'den k a y n a k l a n ı p , yayılmak
tadır Mevlânâ Celâleddini
Rûmî için Kabe'de aynı şeyin ru
m u z u d u r . Gönül o n u n için b i r
ALLAH KIBLESİ'dir, gönlü yık
m a m a k gerekir. Der ki: "Hacılar,
Kabe'nin dört cihetinde de secde
ye varırlar. Kabe'yi a r a d a n kal
dırdın m ı , h e r k e s gönül gönüle
secde ediyor demektir. Ş u halde
i n a n a n b i r i n s a n ı n gönlü, Al
lah'ın evi yıkılır mı?"
E.. U.. M..'ndan, O ENBÜYÜK
ve E N MERHAMETLİ Yardımcı
mızdan, bizlere olan RAHMET ve
MERHAMET'ini esirgememesi
ni edep ve tevazu ile niyaz ede
rim.
Dilerim öyle olsun...
81
HUKUKTA VE
MASONLUKTA VASIYETNAME
Yuda REYNA
Amerika'da ve Avrupa'da çok yaygın olmasına karşılık, y u r d u m u z d a
h u k u k î v a s i y e t n a m e çok az u y g u l a n m a k t a d ı r . B u n u n sebebi, birçok
kişide vasiyetname tanzim etmenin, hukukî engeller nedeniyle geçer
li olmayacağı ve vasitnâme yapmanın o kişiyi ölüme yaklaştırdığı şek
lindeki k u r u n t u d u r . B u n l a r ı n ikisi de yanlıştır.
Bu konuyu seçmemin sebebi, Masonlukta vasiyetnâame ile ilgili bölü
m ü n yeterince işlenmemiş ve felsefesi y ö n ü n ü n a ç ı k l a n m a m ı ş olma
sında y a t m a k t a d ı r .
M a s o n l u k t a , tefekkür hücresinde i m z a l a n a n ve d a h a sonra y a k ı l a n
vasiyetnamenin h u k u k î vasiyetname ile hiçbir benzerliği yoktur. Bu
n a Felsefî V a s i y e t n a m e demek d a h a doğrudur.
I H U K U K Î VASİYETNAME:
Vasiyetname, bir kimsenin ölümünden sonra mirası ile ilgili hususları
ve isteklerini belirten tek taraflı bir irâde beyânıdır. Bu beyân,
ölümle netice hasıl edeceği için, b u n a (ölüme bağlı tasarruf) denilmek
tedir.
82
Medenî K a n u n u m u z u n 449'ncu maddesine göre, 15 yaşını t a m a m l a
y a n ve temyiz kudretini haiz olan kimse vasiyetnâame tanmiz edebi
lir. Halbuki, r ü ş t 18 yaşın ikmali ile kazanılır ve kişi medeni h a k l a r ı
k u l l a n m a k yetkisine sahip olabilir. Vasiyetname için 15 yaş ve temyiz
k u d r e t i yeterli görülmüştür.
Vasiyetname tek taraflı bir irâde beyanı olduğundan, vasiyetçi diledi
ği z a m a n vasiyetini değiştirebilir ve iptal edebilir, yenisini yapabilir.
Bu, o n u n m u t l a k hakkıdır.
Vasiyetname, MİRAS ile ilgilidir. İnsan, doğar, yaşar ve zamanı gelin
ce ölür. Genelde, hiç kimse ölümünü d ü ş ü n m e k istemez. Ölüm olayı,
h e m tabiî h e m de hukukîdir. İnsanın ölümü, birçok h u k u k î problemi
de b e r a b e r i n d e getirir. Biliyoruz ki, ölüm h a k , m î r a s helâldir. Mîras,
ölenin aktifi ve pasifidir. B u n a TEREKE denmekte ise de, doğrusu TE
RİKE olmalıdır.
Mîras h a k k ı Anayasamızın 36'ncı maddesiyle t e m i n a t altına alınmış
tır. Bu maddeye göre (Herkes mülkiyet ve m î r a s h a k l a r ı n a sahiptir.
Bu h a k l a r ancak k a m u y a r a r ı amacıyla sınırlanabilir.)
Miras b ı r a k m a k için, m u t l a k a zengin ve varlıklı olmak ş a r t değildir.
Bir f a k i r i n , bir d i l e n c i n i n d a h i m i r a s ı olabilir ve b u n l a r d a
v a s i y e t n a m e yapabilirler.
Bir m i r a s ı n varislere intikali için, murisin ÖLMESİ ve m i r a s alacak
olanların da SAĞ olmaları lâzımdır. Ölüm anında, hâmile bir kadının
r a h m i n d e k i çocuk s a ğ doğmak şartıyla m i r a s t a n yasal payını alır.
P a y l a ş m a , doğuma k a d a r ertelenir.
Mîras b ı r a k a n vasiyetname y a p m a k suretiyle, mal varlığında dilediği
gibi t a s a r r u f edebilir mi? Mîras h u k u k u n d a muhtelif sistemler mev
cuttur.
M î r a s b ı r a k a n a sınırsız t a s a r r u f h a k k ı t a n ı y a n (ferdiyetçi sistem) ve
m i r a s ı n aile içinde kalmasını benimseyen (aileyi koruyan sistem)lere
karşılık, 1918 R u s y a s m d a u y g u l a n a n ve kişiye mülkiyet h a k k ı t a n ı
m a y a n (kollektivist sistem)'i belirtmek m ü m k ü n d ü r .
Türk Medeni Kanunu, uzlaştıncı bir yolla, hem kişiyi özgür kabul ede
rek t a s a r r u f nisabı içinde v a s i y e t n a m e y a p m a k h a k k ı n ı t a n ı m ı ş ve
hem de mirasın aile dışına intikalini kısıtlamıştır. Bu sebeple, murisin
m î r a s d a t a s a r r u f hakkı t a m değildir. H u k u k u m u z d a , bazı yakın akra
baların m i r a s t a mahfuz hisseleri (SAKLI PAYLARI) mevcut olup bun
ları bertaraf eden vasiyetnameler geçerli değildir. Yakın a k r a b a kate
83
gorisine (eş, füruğ yani çocuklar ve torunlar, anababa ve kardeşler)
girmektedir. Diğerlerine mahfuz hisse t a n ı n m a m ı ş t ı r .
Saklı payları ihlâl edilen mirasçılar, dilerlerse, vasiyetnamenin iptali
ni veya tenkisini dava edebilirler. Dava etmek istemezlerse, yapılan
t a s a r r u f geçerli hâle gelir.
Kendisine m i r a s k a l a n kişi, b u n u kabul mecburiyetinde değildir. Di
lerse, MİRASIN REDDİ davası açmak suretiyle, kendisini hariç bıra
kabilir. Eğer, ölenin terikesi borca batık ise, dava açmaya gerek olma
dan, m i r a s H Ü K M E N R E D edilmiş sayılır.
a) V a s i y e t n a m e t ü r l e r i :
Üç tip vasiyetname vardır. El yazısı ile, Resmi Senetle ve Şifahen yapı
l a n vasiyetnamedir.
EL YAZISI İLE EVASİYETNâME en kolay şeklidir. B a ş t a n sona ka
dar murisin el yazısı ile yazılmış olmalıdır. Daktilo ile geçersizdir. Ya
zıldığı lisan önemli değildir. Düzenlediği yerin açık adresi, t a r i h i ve
yazanın imzasını taşıması lâzımdır. Bu t ü r ü n en önemli örneği ATA
TÜRK'ün 5.9.1938 tarihli vasiyetnâmesidir.
RESMİ VASİYETNAME noterde veya mahkemede iki şahit önünde
yapılır. E n sağlam vasiyet şekli budur. Noterlikçe saklanır.
ŞİFAHİ VASİYETNAME ise, ölüm hâli, harp, zelzele gibi olağanüstü
d u r u m l a r d a , b a ş k a t ü r l ü vasiyet y a p m a n ı n m ü m k ü n olmadığı du
r u m l a r d a iki şahide son arzular ifâde edilir. Bu beyanı alan şahitler,
ya duyduklarını yazıp imzalarlar veya en yakın z a m a n d a h â k i m e gi
dip zabıt t u t t u r u r l a r . Vasiyet eden, olağanüstü hallerden sağ çıkacak
olursa, bir ay içinde, sözlü vasiyetini normal vasiyet haline çevirmeli
dir. Aksi halde, şifahî vasiyet geçersiz olur.
b) İ s l â m H u k u k u n d a d u r u m :
İslâm H u k u k u n d a v a s i y e t n â a m e y a p m a k geçerlidir. Yeter ki, terike
m e v c u d u n u n 1/3'ünü aşmasın. Kadınlar da vasiyetname yapabilir
ler.
Kur'anı K e r i m e göre, vasiyet etme işi sağlıkta yapılırsa, beğenilen bir
d a v r a n ı ş sayılır. Ölüm işaretleri belirince, vasiyet e t m e k FARZ sayı
lır. Yâni, dinen m u t l a k a yapılması gereken bir h a r e k e t olur.
84
Bir ölüm olayında, öncelikle borçlar ödenir, varsa, vasiyetname uygu
lanır. Sonra miras paylaşılır. İslâm h u k u k u n a göre, m ü s l ü m a n kâfire,
kâfir m ü s l ü m a n a mirasçı olamaz.
Bu k o n u l a r d a geniş açıklama NİSA ve BAKARA sûrelerinde mevcut
tur.
c) Kitabı M u k a d d e s ' e g ö r e d u r u m :
TEVRAT'a göre, mirasın aile içinde kalması esası mevcuttur. Bu kura
lın Tanrı tarafından emredildiği belirtilmektedir. B u n a mukabil, kişi
ler h a y a t l a r ı n d a malları üzerinde diledikleri t a r z d a t a s a r r u f edebilir,
hibe ve bağış yapabilirler. Vasiyetname y a p m a k da m ü m k ü n d ü r . An
cak, k a n u n i vârisler saf dışı bırakılamaz. Sadece, vârisler a r a s ı n d a
payların dağılımında oynanabilir.
B u g ü n İSRAİL devletinde sivil m î r a s k a n u n u n mevcut olup, m î r a s
payları bizim k a n u n u m u z gibidir. Sâdece, eşin m i r a s payı %50'dir.
Bizde, çocuk ve eş sağ olduklarında eşin payı %25'dir. V a s i y e t n a m e
y a p m a k t a m a m e n serbesttir. Mahfuz hisse kuralı da yoktur. Mirasın
t ü m ü , vasiyet yoluyla 3'ncü kişilere nakledilebilir.
d) A t a t ü r k ' ü n E l Yazılı V a s i y e t n a m e s i :
Ulu Önder ATATÜRK, h a s t a olarak yattığı Dolmabahçe S a r a y ı n d a
5.9.1938 tarihinde vasiyetnamesini el yazısı ile yazdıktan sonra, note
ri davet etmiş ve vasiyetnamesini saklanmak üzere tevdi etmiştir. Bu
vasiyetname 28.11.1938 tarihinde A n k a r a 3. Sulh H u k u k M a h k e m e
sinde açılmış ve o k u n m u ş t u r . B u n a göre:
Mâliki b u l u n d u ğ u nakid ve hisse senetleri ile Çanka
ya'daki m e n k u l ve gayrimenkullleri C.H.P.'ne vasiyet
edilmiştir.
Mevcutlar İş Bankasınca n e m a l a n d ı n l a c a k t ı r .
H e r seneki gelirden (Sabiha, Afet, Makbule vs.ye) belirli
aylıklar ödenecektir. Bazılarına ev alınacaktır.
İ n ö n ü ' n ü n çocuklarına y ü k s e k tahsilleri için y a r d ı m
edilecektir.
H e r seneki gelirden k a l a n m i k t a r ı n yarısı T ü r k T a r i h
K u r u m u n a , yarısı da Türk Dil K u r u m u n a t a h s i s edile
cektir.
85
Görülüyor ki, Atatürk, milletten aldığını millete iade etmiş ve k a n u n î
mirasçılarına sınırlı sayıda mal bırakmıştır. Atatürk, sağlığında dahi,
birçok gayrimenkulunu hazineye, belediyelere ve C.H.P'ye bağışlamış
b u l u n m a k t a idi. B u tasarruflarına karşı, mahfuz hisseli mirasçıların
itiraz ve davalarını önlemek maksadıyla 19.6.1933 tarih ve 2307 sayılı
özel bir k a n u n çıkarılmıştı. (Gazi Mustafa Kemal Hazretlerinin, Ka
n u n u Medeninin 452'nci maddesine göre olan tasarruflarının, mahfuz
hisseler h a k k ı n d a k i h ü k ü m d e n m ü s t e s n a olduğuna dair k a n u n . )
El Yazısıyla v a s i y e t n a m e için verdiğim b u ilginç örnekle, h u k u k t a k i
v a s i y e t n a m e b ö l ü m ü n ü noktalamış olmaktayım.
II M A S O N L U K T A VASİYETNAME:
Masonluktaki vasiyetname ile ilk def a tefekkür hücresinde karşılaşı
yoruz. Bu sebeple ve konuyu canlandırmak bakımından, bir an için bu
hücrede yaşadıklarımızı h a t ı r l a t m a k t a y a r a r görüyorum. K o r k u ve
heyecana ilâveten bu hücrede neler vardı? Bir ayna, kurukafa, iskelet,
tırpan, k u m saati, tuz, ekmek, bir yemin metni vs... vs... Masonluğa ilk
adımı a t a r k e n bu hücrede ürperiyor, titriyor ve vicdanınızla b a ş b a ş a
bırakılıyorsunuz. Üstelik, ü s t baş perişan bir halde ve k a r a n l ı k t a yal
nızlığı tadıyorsunuz. Birden k a p ı aralanıyor ve size (eşkenar üçgen)
şeklinde bir kâğıt uzatılıyor ve bu senin vasiyetnâmendir. Doldur ve
imzala k o m u t u ile sarsılıyor, eyvah, sonum m u geldi zehabına kapılı
yorsunuz. Belki de, hayatınızda ilk defa bir vasiyetname i m z a l a m a k
z o r u n d a kalıyorsunuz.
B u r a d a k i vasiyetnamenin h u k u k î vasiyetname ile ilgisi ve benzerliği
yoktur. B u n a ( F E L S E F İ VASİYETNâME) demek doğru olacaktır.
Bu vasiyetname TEKRİS TÖRENİ ile ilgilidir ve bir parçasıdır. Çün
k ü , M a s o n l u ğ a k a b u l edilen adayın, haricî h a y a t ı n ı n sona erdiği ve
kendisinin ölmüş olduğu farz edilmektedir. Ölmek üzere olan bir kişi
n i n v a s i y e t n a m e t a n z i m etmesini doğal k a r ş ı l a m a k lâzımdır.
Tefekkür odasından sonra, NUR'a kavuşacak olan adayın haricî haya
tı sona ermiştir. Kendisi y e n i d e n d o ğ a c a k ve tekrisin t a r i h i n i DO
ĞUM TARİHİ olarak k u t l a y a c a k ve a n a c a k t ı r . Tekris, bir b a k ı m a
adayın ölmesi ve yeniden doğmasıdır. Yeni bir h a y a t a başlayacak olan
adayın eski h a y a t ı n a ait duygu ve düşüncelerinin yeni h a y a t ı n d a yeri
olmamalıdır. Adayın, geçmişe ait b a ğ l a r d a n koparak, yepyeni bir ha
y a t a atılması esası getirilmek istenmektedir.
86
Locanın eski uygulamalarında, mason adayından, tefekkür hücresin
deki vasiyetname dışında, h u k u k î a n l a m d a bir vasiyetname imzalat
tırılıyor ve bu belgede, locanın ölüm yardımının kimlere verileceği be
lirtiliyordu.
K o n u m u z a dönecek o l u r s a k : V a s i y e t n a m e o l a r a k vasıflandırılan
kâğıt E Ş K E N A R Ü Ç G E N şeklinde olup, sorular ihtiva etmektedir.
B u n l a r da, mason adayının kendisine, ailesine, insanlığa ve ülkesine
karşı olan görevleriniz nelerdir tarzındadır. Ülkemize karşı olan gö
revlerle ilgili soru 1880 tarihinden sonra konulmuştur. Bu soru Tanrı
ya karşı görevleriniz şeklinde idi. Tanrı ile ilgili soru, locaya girişte so
r u l m a k t a ve tanrıya i n a n m a y a n l a r ı n locaya kabulleri m ü m k ü n olma
dığı cihetle ve milliyetçi akımlar nedeniyle yerini, ülkemize karşı gö
revleriniz şekline d ö n ü ş m ü ş t ü r .
Vasiyet kâğıdı neden düz bir y a p r a k değil de, eşkenar üçgen şeklinde
dir? Masonluk, semboller üzerinde k u r u l m u ş t u r . Gerçekler ve öğreti
ler, sembollerle ifâde edilir. Masonlukta Ü Ç G E N çok önemli bir sem
boldür.
Üçgenin iki yan kenarı Nuru ziya ve karanlıkları, tabanı ise, zamanı
sembolize eder. Üç köşesinin herbiri şimdiki zamanı, geçmişi ve gele
ceği ifâde eder. Masonların çalışma sembolü olan ö n l ü k l e r d e de üç
gen şeklinde bir k a p a k vardır.
Mason adayına imzalattırılan yemin m e t n i ve vasiyet kâğıdındaki üç
soru, adayın locaya karşı bir d a v r a n ı ş t a a h h ü d ü d ü r . Aday, bu üç so
ruya cevap vermekle, kendisini c e v a p l a r ı ile b a ğ l a y a c a k ve bir ba
kıma v a s i y e t t e b u l u n m u ş olacaktır. Bu belgeye vasiyetname denil
mesinin bir sebebi de budur. HAM TAŞ olarak hücreye giren aday, ye
ni kimliğine k a v u ş t u k t a n sonra, kendisini geliştirerek, insanlık için,
ailesi için ve y u r d u için, güzel, kalıcı ve övgüye değer şeyler y a p m a y a
çalışacaktır. İşte, vasiyetname adı ile i m z a l a n a n belgenin asıl amacı
b u d u r . Aday, soruları cevaplarken, aynı z a m a n d a , k e n d i geçmişini,
haricî hayatını düşünecek, yaşamının muhasebesini yapacak ve otok
ritikte bulunacaktır. Buradaki farazî ölümün, hayatının sonu olmadı
ğını, ancak, b u n d a n sonra, yeni kimliğiyle yeni h a y a t ı n d a kendisini
önemli görevler beklediğinin bilincine varacaktır.
V a s i y e t n a m e i m z a l a n d ı k t a n sonra, adayın ü z e r i n d e k i p a r a l a r ı ve
madenî eşyaları alınır. Vasiyetname, locaya bir kılıcın ucunda getirilir
ve Üstadı M u h t e r e m e verilir. Tekris töreni sonunda, mason adayına
N U R verildikten sonra, Üstadı M u h t e r e m a d a y a dönerek:
87
"Biraz önce yazdırdığımız vasiyetname, sizin yeni bir y a ş a m a doğdu
kmMm Mı
oM
uyuk
ön
Bflüflnacflîını
g u n u z u be ırtır. u bu
göstermek üzere, vasiyetnamenizi yakıyorum" der ve yakılır.
B u n d a n maksat, adayın eski hayatına ait duygu ve düşüncelerinin, ye
ni h a y a t ı n d a iz b ı r a k m a s ı n ı önlemektir.
Vasiyet kâğıdındaki üç soruya verilen cevaplar, adayın o a n d a k i haleti
ruhiyesine göre, değişkendir. Aslında, mason adayının, b u r a d a verdi
ği cevapların kendisi için bir t a a h h ü t , bir vasiyet olduğunun t a m bilin
cine vardığını sanmıyorum. H a m taş olan kendisini yonttukça bu konu
belirgin h â l e gelecek ve ö m ü r boyu h a t ı r l a y a c a k t ı r .
M a s o n i k h a y a t ı m ı z geliştikçe, toplantılarda Üstadı M u h t e r e m l e r i n
veya ü s t görevlilerin verdikleri mesajları da birer felsefi vasiyetname
olarak algılamak m ü m k ü n d ü r .
III H U K U K İ V A S İ Y E T N â M E i l e
F E L S E F İ V A S İ Y E T N â M E a r a s ı n d a k i FARKLAR:
1 H u k u k î vasiyetname, kişinin tek taraflı irâde beyanı ile ölü
m ü n d e n sonraki isteklerini k a p s a r .
2 H u k u k î vasiyetname, tek taraflı olduğu için h e r z a m a n değiş
tirilebilir, iptal edilebilir, yenisi yapılabilir.
3 H u k u k î vasiyetname ile mirasçı tâyin edilen kişi, m î r a s ı red
edebilir. Bu d u r u m d a , vasiyetnâame hiçbir netice doğurmaz.
4 H u k u k î vasiyetname, yapıldığı ülkenin k a n u n l a r ı n a ve kişi
nin millî h u k u k u n a göre yapılır. H a k l a r ı ihlâl edilenlerin ip
tal veya t e n k i s davası açmak h a k l a r ı vardır.
F E L S E F Î VASİYETNAMEYE g e l i n c e :
1 Felsefî v a s i y e t n a m e , kişisel bir t a a h h ü t t ü r . B u r a d a , h e m
vasiyet eden. h e m de vasiyet edilen d u r u m u n d a y ı z . İki sıfat
birleşiyor. Bu vasifeyi R E D e t m e k hakkımız yoktur.
2 Felsefî vasiyetname, yeni intisap ettiğimiz masonik y a ş a m d a
uyacağımız kuralları, ödevlerimizi ve h a m taşı y o n t m a k için
kendimize düşen görevleri açıklayan ve imzamızı taşıyan bir
taahhüttnâmedir.
Bir m i r a ç s ı n m
red
etmediği
vasiyetnameye sâdık kalması ve uyması gerektiği gibi, biz de
b u vasiyet k â ğ ı d ı n d a k i beyanlarımıza uyacağımız ve sâdık
kalacağımızı t a a h h ü t etmiş olmaktayız.
3 Bu t a a h h ü d ü m ü z ü çırak yemini ile bir kez d a h a teyid etmek
teyiz. Bu yeminde, özetle şöyle bir beyânda b u l u n m a k t a y ı z :
Şeref ve n a m u s u m üzerine yemin ederim ki:
88
Y u r d u m a ve aileme bağlı kalacağım. Onlar için, elim
den gelen hiçbir şeyi esirgemeyeceğim.
H a k ve adaletten yana olacağım. Başkalarının hakkını
kendi h a k k ı m gibi koruyacağım.
İ n s a n l a r ı n m u t l u l u ğ u n a çalışacağım,
Görülüyor ki, masonluğa katılmak isteyen tefekkür odasında soruları
y a n ı t l a m a k suretiyle, kendisine vasiyette bulunacak ve bilâhare, giriş
töreni sonunda, aynı m â n â y a gelen bu taahhütlerini yemini ile perçin
leştirecektir. Masonluğu k a b u l eden bir kişinin b u n l a r d a n dönmesi
m ü m k ü n değildir.
IV Ö R N E K L E R :
a) Masonik felsefi vasiyetnameye örnek olarak, b e s t e k â r ve piyanist
FRANZ LİSZT'in vasiyetnamesinden b a h s e t m e k istiyorum:
Bestekâr, 18.9.1841 tarihinde Almanya'da tekris olmuştur. Kendisine
sorulan sorular ve cevapları şöyle idi:
1 İ n s a n ı n h a y a t t a k i gayesi nedir?
İnsanın gayesi, hakîkatfazîlet ve güzelliğin m ü m k ü n olduğu
k a d a r k e m â l e erdirilmesi ve böylece i m k â n l a r ı n m ü s a a d e s i
nisbetinde k â i n a t ı n yaratıcısı ile birleşmeyi a r a m a k d ı r .
2 Benliğiniz, kalbiniz ve m a d d î m u t l u l u ğ u n u z için Masonluk
t a n ne bekliyorsunuz?
Bu gayelerin h a z ı r l a n m a s ı n d a birleşen, iyi ve d ü r ü s t insan
lar topluluğuna gireceğime inanıyor ve b u n u ümid ediyorum.
3 Masonluk sizden ne bekliyor?
Masonluk, beni, b ü t ü n iyi gayelerine hem sözlerimle, h e m de
icraatımla k a t ı l m a m d a daima hazır bulacaktır ve ayrıca de
ğerli çalışmalarda bulunacağım.
b) A t a t ü r k ' ü n felsefî vasiyetnamesi:
U l u önderimiz, muhtelif k o n u ş m a l a r ı n d a , n u t u k l a r ı n d a yapılmasını
istediği işler h a k k ı n d a vasiyetlerde bulunmuştur. Bunların içinde, en
önemlisi gençliğe hitabesidir. Bu hitabede, gençliğe birinci vazifesi
nin, T ü r k C u m h u r i y e t i n i ve T ü r k istiklâlini ebediyyen m u h a f a z a ve
müdafaa etmek olduğunu ve vatanın kedilerine e m a n e t edildiğini va
siyet e t m e k t e d i r T ü r k Gençliği bu vasiyeti hiçbir z a m a n u n u t m a y a
caktır.
89
SONUÇ
Biz masonlar nasıl bir miras, nasıl bir vasiyetname bırakmalıyız? Ya
ş a m gelip geçicidir. Maddî dünyadaki iktidar ve kudretin yarattığı ay
rıcalıklar b i r g ü n son bulacak ve hepimiz eşit hale geleceğiz. Kalıcı
olan, eserlerimiz ve manevî mîrasımızdır.
Mason kimdir? Mason nasıl bir insandır? Bu s o r u n u n cevabı şudur:
M A S O N : Doğruluğu ve adaleti herşeyin ü s t ü n d e t u t a n ,
Batıl inançları olmayan,
Erdemli,
F a k i r , zengin herkesi seven ve kendini sevdirmeye çalı
şan.
Y a r d ı m d a n k a ç m a y a n , iyi ahlâklı h ü r bir insandır.
Bizler, yaşamımızda, yukarıdaki doğrultuda h a r e k e t et
mişsek, hiç k u ş k u n u z olmasın, b u d ü n y a d a m u t l a k a si
linmeyecek bir iz bırakmışız demektir. Bu olumlu iz, ai
lemizi ve çocuklarımızı da m u t l u edecek ve bizleri ölüm
süz kılacaktır. Bu, mason olarak mîrasımızdır.
Vasiyetnamemiz de, bu mîrası oluşturacak davranışımı
zın t a a h h ü d ü d ü r .
T ü m k a r d e ş l e r i m e iyi ve ölümsüz vasiyetler diliyorum.
BİBLİYOGRAFYA
Eski ve Yeni Miras Hukuku
Türk Mîras Hukuku
Uygulamada Mîras ve Tereke Hukuk. A.
Şahısaile ve miras
hukukunda
Yargıtay
Tatbikatı.
Mîras Hukuk
Felsefi
Vasiyetname
Vasiyetname
Düşünce odası
Çırak Derecesi ritüeli
Çırak
Tesviye Dergisi
Mason kimdir,
Masonluk
Kur'anı Kerim
Meali
Kur'anıı
Kerim
nedir?
Tefsiri
Kitabı
Mukaddes
The Pentatoc and Aphatarot
(The laıvs of inheritance)
90
Esat Şener 1981 Ankara
Prof. Dr. Zahit İmre 1968 İst.
Ertuğrul Bolak 1980 İst.
Hilmi YazıcıHasan Atasoy 1970 ist.
Prof. Dr. Nuşin Ayiler 1971 Ank.
Kemal Türen Humanitas
I 19871988
yayını
Erbiz Okan Arayış I 1990
Dr. Haluk Kulaksızoğlu
Kardeşlik
/
1996 yayını.
:Loca yayını 1995.
Tanju Koray 1990 İst.
Ocak I 1955 sayı: 15
Yavuz Hakman.
M. Sinan
dergisi
997/103
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk 1994 I Hür
riyet
Prof. Dr. Süleyman Ateş Milliyet I 1955
yayını
Sayılar Bap. 27
Sonsino press. 1988 London
L O C A L A R D A N
H A B E R L E R
Localarda Verilen Konferanslar
LOCASI
KONUŞMACI
KONU
TARİH
İSTANBUL
İDEAL
Nusret Elgin,
Başar Nuhoğlu
Remzi Sanver
Ahmet Han
KÜLTÜR
ÜLKÜ
KARDEŞLİK
HÜRRİYET
ATLAS
Aktan Okan
Kemal Görkey
Hoşcan Tura
Yıldırım Kılkış
Aktan Okan
Tunç Timurkan
Hasan Erman
Oğuz Selim Ener
Kâmil Günel
Mithat Melen
Mithat Melen
İsmail ismen
MÜSAVAT
ideal Muh.. L..'sının 60. Kuruluş
Yılı ve Türk Masonluğunda Yeri.
inisiyasyonun Metodolojisi ve
Masonluk
Genel Tarih içinde Masonik
Tarihin Yeri
Gelde Şaşma
Önlük Kuşanmış Aydın
insan Hakları ve
Masonlukta Hak Kavramı
Masonluk ve Atasözleri
Gelde Şaşma
Masonluğun Stratejisi
Masonluk ve Adalet
Hür Düşünce ile M..luk
Arasındaki İlişki ve Bağlantılar
Akıl ve Bilimci Düşünüş
Yeni Millenium'un
SosyoEkonomik Boyutu
Yeni Millenium'un
SosyoEkonomik Boyutu
İnsanlar ve Köprüler
(Fotoğraf Sergisi ve Destekli)
11.01.1999
14.12.1998
25.01.1999
22.02.1999
22.03.1999
05.02.1999
19.02.1999
18.02.1999
14.01.1999
25.02.1999
26.01.1999
23.02.1999
10.02.1999
24.02.1999
15.01.1999
91
KONUŞMACI
LOCASI
ÜBERTAS
HAKİKAT
Tamer Ayan
Zeki Karakimseli
Heinz Gebauer
Dimitri Frangopulos
Yani Paisios
AHENK
FAZİLET
ERENLER
DELTA
SADIK DOSTLAR
ÜLKE
Aktan Okan
Tamer Ayan
Metin Ertem
Tahsin Batman
Melih Yonsel
Tanju Koray
Kutsal Tülbentçi
Tamer Ayan
Erhan Özatay
Tamer Ayan
Tamer Ayan
Tamer Ayan
ŞEFKAT
HÜMANİTAS
HULUS
FREEDOM
DEVRİM
Ahmet Erman
Mustafa Görgünel
İzak Abudaram
Mithat Melen
Runa Sontaş
Kimon Mungiuri
Lefter Karakaş
Lefter Karakaş
Dave Harbath
Çetinkaya Apatay
Tamer Ayan
Ahmet Erman
Muharrem Kazancı
Zihni Güler
92
KONU
Bilgi Çağı Masonluğu
Masonlukta Sembolizm
Anılar
Türkiye'de Masonluğun Tarihi
istanbul'daki ingiliz Sarayının
Tarihçesi
Gel de Şaşma!
Merdiven Sembolizması
ATATÜRK ve MÜZİK DEVRİM
Çağımızda Elektronik Baskılar ve
Yeni Kapütülâasyonlar
Hayat Nedir?, Kader Nedir?
Birbirlerine Etkisi
Ezoterizm
Atatürk ve Lâiklik
Merdiven Sembolizması
Her Zaman Çırak'ım
Ç.. D.. Kut.. Kelimelerinin
Sembolik Yorumu
TARİH
29 .01.1999
26 .02.1999
03 .02.1999
25 .02.1999
11 .03.1999
03 .02.1999
05 .01.1999
12 ,02.1999
26.02.1999
01 .02.1999
14 ,01.1999
11 .02.1999
25 .02.1999
29 .12.1998
12 01.1999
K.. D.. Geç.. Ve Kut.. Kelimelerinin
Sembolik Yorumu
12..01.1999
Üs.. Mason D.. Geç.. Ve Kut..
Kelimelerinin Sembolik Yorumu
12 .01.1999
Kalfalık Üzerine
09 .03.1999
Neden, Kimi Teklif, Nasıl Tahkikat 28..12.1998
Bir Brahmanın Günü
05,.01.1999
Yeni Millenium'un
Sosyoekonomik Boyutu
Masonların Giysi ve Takıları
Yeni Yıla Başlarken
Senelik Kelime
Masonik Seçmeler
Benjamin Franklin K..'in
Hayatı ve Zamanı
Gelenekler
Ön.. Üs.. Muh..'in Görevi ve
Sembolizması
2000 Girerken Masonluk
K..'ler Hakkını,
Nafakasını Aldı mı?
Tarihin en Büyük Lâiklik ve
irtica Olayları
.02.1999
24
.03.1999
02
.01.1999
06
.02.1999
03
.03.1999
17
.01.1999
07
.12.1998
30
.01.1999
13
.01.1999
27
24 .02.1999
10 .03.1999
LOCASI
KONUŞMACI
KONU
PINAR
Osman Bıyıkoğlu
1717 Öncesi M..luk, Operatif
M..luktan Spekülatif M..luğa geçiş 09.02.1999
Türk Masonluğu
09.02.1999
Ali Doğan Öztunç
Hazer Akın
SEVENLER
HİSAR
ÜÇGEN
ÜÇIŞIK
Ayhan Çorbacıoğlu,
Taylan Kozikoğlu
Uğur Tuzlacı
Pulad Verbas
Ergun Zoga
Kerem Doksat
Ahmet Erman
Oktay Gündoğdu
Güner Koçel
Nusret Semi
GÜN
Murat Dağal
ÖZLEM Nişan Sönmez, Umur Ören
Neşet Kadırgan, Orhan Çetindağ
Semih Özbayrak, Haluk Eke
BAŞAK
Oktay Yanç
İREM
Can Arpaç
Refik Birand
EVREN
Jak Hayim
Okan Dal
Hakan Çelikoğlu
Elyo Medina
Agop Arat
PİRAMİT
Onur Ayangil
Özgen Aygünal
BURÇ
Ahmet Erman
Reha Erekli
SEMBOL
GÜVEN
MEŞALE
ANADOLU
Haluk Sanver
Semih Bolca
Sedat Toydemir
Ahmet Erman
TARİH
3. D.. Felsefesi
Anderson Yasaları ve
Landmarklar
23.02.1999
23.02.1999
Akıl ve irade (Karar)
HiramKey
Üçgenin Sembollzması
M..luğun Görev ve Sorumlulukları
05.03.1999
16.02.1999
15.01.1999
29.01.1999
Evrenin ve insanın Evrimi
12.02.1999
2000'li Yıllarda M..luk
XX. yy/m Başından 1923 Yılına
Kadar Ülkemizdeki
M.vik Gelişmeler
M..luk ve Ölçüler
26.02.1999
04.01.1999
15.02.1999
Felsefî ve M..ik Açıdan Atatürk
Hint Mistisizmi
Düşünce ve Eğitim
Antik Çağda Düşünce
Orta Çağda Düşünce
Masonik Davranış ve Ölçü Üzerine
Cevaplanması En Zor Soru
Sonsuzluk Kavramı Üzerine
Mısır Tanrıları
Boşluk ve Kaos
Katarlar
Masonik Etiket
Tolerans
Rönesans Resmi'nin
M..ik Yorumu
Çok Kültürlü Toplumlar ve
Kavranmasında M..luğun Rolü
01.03.1999
18.02.1999
11.01.1999
08.02.1999
22.02.1999
18.02.1999
06.01.1999
19.02.1999
14.01.1999
28.01.1999
11.02.1999
25.02.1999
08.01.1999
05.03.1999
2000 Girerken M..luğun
Durumu ve Geleceği
Sevgi
04.01.1999
15.02.1999
Üs.. Muh.., Doğu ve Sütunlar
Maya Uygarlığı
11.01.1999
04.02.1999
Mehmet Talat B..
Fikirde Değil Fiilde Masonluk
17.02.1999
26.01.1999
19.02.1999
93
LOCASI
KONUŞMACI
Nusret Semi
SEZGİ
Naci Tugay
Tamer Ayan
AKIL VE HİKMET Çetin Kaya Apatay
BOĞAZİÇİ
Ahmet Erman
YEDİTEPE
Koray Darga
GÖNYE
ilhan Cedimağar
Kemal Hepgül
Yöneten: ibrahim Çokcan
GÜZEL İSTANBUL Oral Tangüner
Murat Kuran, Cihangir Ağapğlu,
Hayati Çam, ibrahim Özen
Sedat Hendekli
SEMBOL
Fadıl Altop
TANYERİ
Namık OMAĞ
Ferhan Dinçer
SADAKAT
Celil Layiktez
Gürkan Aktoluğ
Tamer Ayan
DOSTLUK
GELİŞİM
ONUR
UMUT
YAKACIK
Oktay Karaarslan
Reşit Ata
Necdet Egeran
Mehmet Kayhan Kamal
Ahmet Turan Öner
Rıdvan Dursun
Ülkü Baydar
Ergun Celep
Nazif Kocayusufpaşaoğlu
Kerim Yanık
Serdar Ersöz
Necdet Varcan
Ferhan Dinçer
Hasan Subaşı
Hasan Akdeniz
Raşit Temel
Semih Akbaş,
Ömer Ekmekçi
94
KONU
TARİH
Felsefî ve Masonik Açıdan Atatürk 23.02.1999
M ..ik ve Felsefî Yönü ile Ahlâk
02.02.1999
M..'luğun Esasları
Gelenek
2000 Yılına Girerken Masonluk
O'da Masondu André Chenier
Kardeşlik Sevgisi
Akıl Hikmet Nerede?
Üçüncü Milenyum ve Masonluk
Masonluk ve Sevgi
16.03.1999
28.01.1999
13.01.1999
18.02.1999
04.01.1999
15.03.1999
15.02.1999
15.01.1999
Temel Masonik Erdemler
29.01.1999
Bilgi Çağında Toplumsal Erdemler 19.02.1999
Ölüm Üzerine Düşünceler
25.01.1999
3. Konak
08.01.1999
Salim Rıza'dan Nuru Ziya'ya
05.02.1999
17301918 Arasında
Türkiye'de Masonluk
26.01.1999
Türk Masonluğunun İdari Yapısı
12.02.1999
Masonlukta Obediyans,
Jühdiksiyon, RitOrder Kavramlarının
Yorumu
23.02.1999
Masonlukta Birlik ve Bütünlük
04.01.1999
HavadanSudan Bir Konuşma
01.02.1999
21. Yüzyılda Masonluk
01.03.1999
24 Bölümlü Cetvelin
Düşündürdükleri
27.10.1998
Atatürk Fotoğrafları ve Değişleri
10.11.1998
24.11.1998
Ahlâk ve M..'luk
Taşlar
02.02.1999
Korku
16.02.1999
Hz. Süleyman Mührü
16.03.1999
Masonlukta; Hoşgörü,
Sevgi Fedekârlık
05.01.1999
Masonlarda Dayanışma
16.02.1999
Taahhütlerimiz ve Yeminlerimiz
11.01.1999
Salim Rıza'dan Nuru Ziya'ya
08.02.1999
Şiirle Memleket ve İnsan Sevgisi
22.02.1999
Tohumdan Meyve
28.12.1998
Bazı Yükümlülüklerimiz
25.01.1999
Türk Kültürünün Tarihsel Değişim ve
Etkileşimi Türk Kültürü ve
Türkiye Kültürü Kavramları
08.02.1999
LOCASI
KADIKÖY
GEOMETRİ
KONUŞMACI
KONU
Coşkun Ozgünel
Kerem Doksat
Erdoğan Ersever
Celil Layiktez
Türkiye Kültürleri ve Kökleri
22.02.1999
Evrenin ve insanın Evrimi
Ateşi Çalmak
Abdülhamit II. ve
Türk Masonluk Tarihi
Ezoterizm
Etiket (Devam ve Mazeret)
11.01.1999
25.01.1999
Tanju Koray
Tamer Ayan
DOĞU
Aktan Okan
Etiket (Davranış ve Kıyafet)
10.02.1999
Amerikada Masonluk
24.02.1999
Aktan Okan
Gel de Şaşma
Havadan Sudan
Operatif Masonluktan Spekülatif
Masonluğa Geçiş
Masonluğun Çağa Ayak
Uydurması
Devlet ve Hükümet Kavramları
Masonluğa Çağa Ayak Uydurması
Masonluk Üzerine
Merdiven Sembolizması
Masonluğun Çağa
12.01.1999
26.01.1999
Ahmet Erman
Tezer Ülküatam
Ahmet Erman
Kemal Özden
Tamer Ayan
DORUK
Ahmet Erman
A. Koray Darga
Kemal Görkey
ÖRS
Erdoğan Ersever
Ergun Zoga
GRANİT
SABAH YILDIZI
GÜNEY
ATAYOLU
Haluk Oral
Şinasi Afacan
Nusret Semi
Tuğrul Savaş
Reşit Ata
Metin Ertem
Şadan Ersoy
ALTAR
08.02.1999
13.01.1999
27.01.1999
Tamer Ayan
Reşit Ata
Rıdvan Tuğsuz,
Seyhan Gücüm
ÜLKÜM
TARİH
Erdoğan Soysal
Tamer Ayan
Yücel Candemir
09.02.1999
23.02.1999
12.01.1999
09.02.1999
23.02.1999
09.03.1999
Ayak Uydurması
05.01.1999
O da bir M..du Andre Chenier
02.02.1999
Aydın ve M.. Kimliklerimiz Üzerine 16.02.1999
Ateşi Çalmak
Bir Masonun Görev ve
Sorumlulukları
Geometri
Rehberlik
Felsefî ve Masonik Açıdan Atatürk
Çağdaş Eğitimde Gelişmeler ve
Masonik Eğitim
Hem Sohbet Hem Eğitim
Atatürk'ün Bakışıyla Müzik Sanatı
Ülkü Mabedi Yolunda
Masonik Mesajlar
Masonluğun Doğuşu ve
Jüridiksiyon, Obediyans, RitOrder,
intizam Kavramı
Üs.. Çalışma Avadanlıkları ve
Çalışma Tablosu
14.01.1999
11.02.1999
15.02.1999
01.03.1999
04.01.1999
15.02.1999
07.01.1999
25.01.1999
08.02.1999
12.01.1999
09.02.1999
23.02.1999
95
LOCASI
KONUŞMACI
YÜCEL
Neden Ritüel
04.01.1999
Cahillik ve Taassuba Karşı
Savaşacağım Tiradı Üzerine
Bir Yorum
15.02.1999
Ali Oktay Cever
Masonlukta Uyum, Gelenekler ve
Uygulama
Atatürk Bugün Yaşasa idi
Ne Derdi?
Merdiven Sembolizması
Üçgenin Sembolizması
Masonluk Tarihinden
Ali Abbas Şahin
GÜZELLİK
KÜRE
ÇEKİÇ
KOZA
IRMAK
Tamer Ayan
Pulat Verbas
Bilgin Turnalı
Şeci Ören
ibrahim Afif Karakılıç
GÜZELLİK
ÇEKİÇ
TAŞOCAĞI
MİMAR HİRAM
ANIT
KÖRFEZ
SEVGİ YOLU
96
Uzak Bir Yaprak
08.02.1999
Mauf
02.02.1999
M..luğun Özündeki Dostluk
28.01.1999
16.02.1999
Zihni Tekin
3. D.. Felsefesi
02.03.1999
Aytaç Manço
3. D.. Felsefesi
16.03.1999
Yusuf Nomal
Masonlukta Eğitim
11.01.1999
Kayhan Armağan
Ömer Asım Eralp
Kaya Kerim Ekinci
Ara Kadoğlu
Yetvart Kovan
Erdoğan Ersever
Mete Akyol
Nejat Gülen
M. Hazer Akın
Ahmet Erman
Fikret Azov
İsmail ismen
SEBAT
04.03.1999
23.02.1999
09.03.1999
3. D.. Felsefesi
Can Arpaç
ZEYTİNDALI
07.01.1999
Aytaç Manço,
Tarhan Özgökmen, Zihni Tekin
KÜRE
TARİH
T. ilhan Özdem
Gökhan Akkan
NAR
KONU
Son Finansal Kriz ve
Türkiye'ye Etkileri
09.02.1999
Sevgi Üzerine
05.01.1999
Masonik Görevlerimiz
27.01.1999
Yaşlılık
03.02.1999
Masonik Muhasebe
03.03.1999
Bu Dilin Ustaları
04.01.1999
Gazete Okumasını Biliyormuyuz?
01.02.1999
Adalarda Anılar
15.02.1999
Ritler, Oluşumları ve
Spekülatif Masonluktaki Yeri
01.03.1999
2000'li Yıllarda Masonluk
07.01.1999
Ham Taşın içindeki Güzellik
18.02.1999
Türk ve italyan Masonluğu
18.12.1998
insan ve Köprüler
Recai Yıldız
(Fotoğraf Sergisi ile Destekli)
Hitay Güner
Tolerans
15.01.1999
12.02.1999
Bülent Arman
Has.•. Em.. Görev ve Yetkileri
26.02.1999
Remzi Sanver
Sabetayizm ve Masonluk
26.02.1999
Haluk Oral
Masonlukta Demokrasi
12.01.1999
Naif Timur
ittihat Terakki Sesler ve Belgeler
26.01.1999
Bildiklerimiz
11.01.1999
LOCASI
KONUŞMACI
ANKARA
UYANIŞ
DOĞUŞ
İNANIŞ
BİLGİ
DİKMEN
Fuat Tuygan
Mustafa Kasacı
Ajlan Özacar
Fuat Göksel
Rüknettin Es
Esat Keskin
Cemal Aytemiz
Cahit Çelikel
Abidin Demir
Ahmet Aydoğdu
YILDIZ
Atila Çelik
Orhan Bulay
Okan Üçer
ARAYIŞ
ÜÇGÜL
ÇAĞ
Mete Gürler
Eralp Özgen,
Necati Kutlu
Esat Orhon
Nadir Elibol
GÖNÜL MİMARLARI
EŞİTLİK
Erkin Süeren
Yusuf Dülger
ANKARA
Volkan Erkal
Can Süer
YUNUS EMRE
İLKE
ATANUR
ÇUKUROVA
ERDEM
DENGE
Can ilbay
Tuncay Kesim
Erdoğan Tan
Vedat Yıldız
Tansı Atasev
Sinan Öktem
Güngör Kavadarlı
Turgut Artun
Nejat Avni Ölez
Coşkun Özoğul
Ziya Utkutuğ
Bülent Hatay
KONU
"Vaziyet ve Manzarai Umumiye"
GÖREVLERİMİZ
Kardeşlik
Atatürk ilkeleri
Uzun ince Bir Yoldayım
Ham Taş
Eğitim
Regius
Bilgi Üzerine
Hoşgörü
Dinleme Kabiliyetinizi Nasıl
Geliştirebilirsiniz?
Tasavvuf ve Sufilik
Niçin Özgürlük
Platon ve Yeni Plâtonculukta
Ruh Anlayışı
Sır Saklamak
Uluslararası ilişkilerimiz
Açısından İnsan Hakları
Mabet ve Sofra Adabı
Görev Bilinci ve
Sorumluluk
Neden Buradayız?
Fazileti insan Şablonu ve
Haykırışı
inlsiye Olmak
Landmarklar
TARİH
05.02.1999
12.01.1999
23.11.1998
14.12.1998
28.12.1998
22.02.1999
03.12.1998
03.02.1999
17.02.1999
18.02.1999
26.11.1998
11.02.1999
25.02.1999
16.02.1999
25.11.1998
27.01.1999
07.12.1998
02.03.1999
08.12.1998
26.01.1999
05.02.1999
M..ik Saygı
19.02.1999
Masonluğun Tanıtımı
Nasıl Olmalıdır?
25.01.1999
Ahlâk ve Vicdan
08.02.1999
Liderlik Sırları
22.02.1999
insanlarda Davranış Özellikleri ve
Kişilik Oluşumu
11.12.1998
Ülke Mabedi
15.02.1999
Dış Âlemde Niçin M..uz
Tolerans
III. Derece
Hiram ve Üstat Derecesi
Sorumluluk Bilinciyle Masonluk
"Sorumluluk Bilinciyle" Bir Konu:
Genetik Kopyalama
25.11.1998
26.01.1999
02.02.1999
16.02.1999
12.01.1999
09.02.1999
97
LOCASI
KONUŞMACI
Okan Işın,
Ahmet Tuncay,
Atilla Gökaydın, Ali Kalıpçı
KUTUP YILDIZI
Tuncay Kesim
KONU
TARİH
DOĞAN GÜNEŞ
ÜÇNUR
BAŞKENT
GÖKKUŞAĞI
HOŞGÖRÜ
ANTALYA
EKİN
Seyhun RTunaşar
Tevfik Fikret Baran
Mustafa Şişman
Sinan Önem
Metin Aydemir
Ali Kaş
Cahit Geveci
Ayhan Türker
Ekmek Bircan
Necip Aziz Berksan
Bülent Saldamlı
Ender Arkun,
Yücel Kanpolat,
Tuğrul Tankut,
Ruhi Esirgen, Mehmet Tomak
YÖRÜNGE
Nuri Önal
PERGEL
Ünal Sakıncı
Levent Özalp
UYUM
Mehmet Kıcıman
Akın Anal
Okan Işın
GÜNEY YILDIZI
AND
ESKİŞEHİR
ÇINAR
EVRİM
PUSULA
98
Nejat Evis
İsmail Üstel
Ufuk Karadeniz
Sabri Yurdakul
Metin Aydemir
Ceylan Güner
Yavuz Hakman
Metin Ercan
Metin Ercan
Cemil Lalik
Cankat Tulunay
Yücel Canpolat
Ejder Yılmaz
Lozandan Sevr'e Karşı
ATATÜRKÇE
Masonluk; Kökü Geçmişte Olan
Gelecektir
Ege'li inisiyle Bir Bilge: Thales
Dünya Ekonomik Krizi ve Türkiye
Moriah Dağı
M ..lııkta Adalet
Sessizliğin Sesini Duymak
Operatif ve Spekülatif
M ..luğun Kısa Tarihçesi
M..ların Dünü, Bugünü, Yarını
Sevgi
23.11.1998
04.02.1999
23.11.1998
14.12.1998
11.01.1999
04.01.1999
01.02.1999
29.01.1999
05.02.1999
06.01.1999
M..luğun Tarihçesi
14.01.1999
Üs..lık Görevleri
04.02.1999
Üç Basamak
Toplumu Etkileyen Kurumlar (IV)
Dünyada ve Türkiye'de Bilim
Politikaları ve
"TÜBİTAK"
13.02.1999
M.. ve Haricî Âlem
Adalet ve Masonluk
M ..lukta Tolerans
M ..ik Ütopyalar
Çoğul Düşlerimiz
M..luğun Ne Verdiğini Hiç
Düşündünüz Mü?
Ezoterik Kurumlar
Kaos'un Düzeni
Kendimizle Tanışmak
Masonik Eğitim
Sessizliğin Sesini Duymak
Masonluk Tarihinde
1965 Olayları
Landmarklar
21. Yüzyıla Doğru İnsan
Binlerce Yıllık Öğütler
Sevgi Mabedi
Türkiye'nin ilâç Sorunları
Yaratıcılık ve Etik
Öz Eleştiri
11.02.1999
09.02.1999
05.01.1999
02.02.1999
10.12.1998
14.01.1999
28.01.1999
11.02.1999
25.02.1999
11.03.1999
26.11.1998
25.02.1999
09.01.1999
30.01.1999
16.12.1998
18.02.1999
04.01.1999
15.02.1999
01.03.1999
27.01.1999
LOCASI
DEFNE
BİLİM
KONUŞMACI
Metin Kemahlı
Rahmi Aktepe
Azimet Gürbüz,
Ersan Ener
Ural Ada
Cem Altınöz
Mustafa Üçgül
ÖZGÜRLÜK
Metin Somuncu
Bozkurt Güvenç
Belgin Erkan
KONU
TARİH
Masonik Tutum ve Davranış
Bilgi Toplumu
Birey ve Toplum Olarak
20. Yüzyılın Etkileri
Felsefe, Bilim ve insan
Bilim Muh.. L..sı
Amblemindeki Semboller
Thales, Pythagoras ve
Doğa Felsefesi
M..lukta Emeğin Önemi ve Yeri
Cehalet ve Taassupla
Mücadelenin Neresindeyiz?
Başarmak Zorundayız
03.02.1999
17.02.1999
26.01.1999
09.02.1999
M ..luk Ülkemizde Cehalet ve
Taassupla Gelecekte Nasıl
Mücadele Etmelidir?
17.12.1998
03.02.1999
27.01.1999
24.02.1999
24.02.1999
10.03.1999
İZMİR
İZMİR
NUR
GÖNÜL
Tamer Ayan
Sedat Özbeyler
Aziz Kocaoğlu
Ali Rıza Özcan
Rıza Gürkaynak
Şerif Eroğul
İRFAN
ÜMİT
EYLEM
Yüksel Kazmirci
Yalım Üner
Hayri Sal
Önder Bayata
Ertuğrul Akşehirli
Tamer Ayan
Rıfat Pala
Mustafa Yılmaz
Güven Öztürk
MANİSA
EGE
Fırat Var
irfan Demiryol
Pek Muh.. Tanju Koray
IŞIN
Önder Kayın
Mehmet Atay
M ..luğun Yazılı Olmayan Kuralları 05.01.1999
M..luğun Olmayan Kuralları
04.02.1999
M ..luğun Landmarkları
Kardeşliğin Özü
04.02.1999
18.02.1999
M..ik Yardımlaşma
18.02.1999
M..lukta intizam
Hamtaş
Bektaşilik
Alev Saçan Yıldız
Ayna
Merdiven Sembolizması
Gerçek ve Hakikat, Diyalektik,
Metafizik, izafiyet, Mutlak
Bilim, Bilgi, Cehalet
Akıl, Hikmet, Kuvvet, Güzellik
M..luğun Yazılı Olmayan Kuralları
Neden Buradayız?
M ..luğun Organik Yapısı
Ön.. Bü.\ Üs.. En.. Muh..
Halit ARPAÇ K..'den Anılar
Ç.. Avadanlıkları
25.01.1999
22.12.1998
22.12.1998
05.01.1999
05.01.1999
02.02.1999
01.02.1999
01.02.1999
01.02.1999
13.01.1999
24.12.1998
07.01.1999
21.12.1998
04.01.1999
99
LOCASI
BAŞARI
KONUŞMACI
Mehmet Işçan
Mustafa Besimzade
Ajlan Sözütek
Muammer Ünlüsoy
Özbülent Arusan
ÜÇSUTUN
KARŞIYAKA
Nevzat Yolalan
Tevfik Fikret
Özcan Uzunoğlu
Mert Soydinç
Erdoğan Çiner
Halim Alanyalı
BODRUM
KORDON
DOĞA
Sacit Türkan
Orhan Önal
Sezgin Gökmen
Tahsin Tüzer
Tamer Ayan
Yurdal Keskiner
Aydın Zevkliler
ibrahim Sökmen
Timur Guda
Murat Gomel
TAN
OCAK
ŞAKUL
100
Ömer Şanlı
Ali Çalışkan
Cengiz Özarı
Avram Aji
ibrahim Acar
Kâmuran Zerener
Avram Ventura
Mustafa Güven
Tekin Atılgan
KONU
TARİH
Uç Büyük Nur
Tarihte Cehalet ve Taassup
II. Derece Ritüeli üzerine
Düşünceler
15 Basamaklı Merdiven ve ikinci
Derece Çalışma Tablosu Üzerine
Düşünceler
04.01.1999
Kal.. M., ve Adalet
01.02.1999
M..ik Sır ve Ketumiyet
14.01.1999
14.12.1998
25.01.1999
01.02.1999
Bir Çırak Masondan,
21.12.1998
Çırak Masonun Görevleri
Tutkuları Yenebilmek
21.12.1998
Işık Yapmanın İki Yolu Vardır,
Ya Kandil Olmak Ya da
04.01.1999
Yansıtan Ayna
Durdurun Zamanı inecek Var
26.01.1999
Bir Masonun Vazgeçilmez Karakter
Üstünlükleri; Sır Saklamak,
01.03.1999
Bağlılık ve Uyum
Sevgi, Tolerans, Doğruluk
15.03.1999
Hipokrat Yemini
15.03.1999
Sağlıklı Olmak
14.01.1999
Ezoterik Tarih
28.01.1999
M ..luk Ülkemizde Cehalet ve
Taassupla Gelecekte Nasıl
Mücadele Etmelidir?
imaj
Günümüzde Taassup ve
Cehaletle Mücadelede Neredeyiz?
Hak ve Adaletten Yana Olacağım
insanların Mutluluğuna
Çalışacağım
Düşünce Odasının
Düşündürdükleri
17.12.1998
11.02.1999
16.12.1998
13.01.1999
13.01.1999
27.01.1999
Devam
Önlük
16.02.1998
16.02.1999
M..luk Üzerine Özet Düşünce
Başlarken
Allegori ve Semboller
Ketumiyet
Aradığımız Gerçek
Hakikatseverlik
Hata ve Kusurları itiraf
02.02.1999
10.12.1998
24.12.1998
24.12.1998
07.01.1999
25.01.1999
25.01.1999
LOCASI
KONUŞMACI
Ümit Işgörür
NOKTA
Hüseyin Dilek Akarlı
Ömer Faruk Zuhal
İMBAT
Hüseyin Dilek Akarlı
Selâhattin Erişkin
Cem Biçer
NİRENGİ
Ali Rıza Aysen
Özkan Aras
Türkhan Slem
AGORA
IŞIK
Tamer Ayan
Haldan Levent
Murat Tuncay
KONU
TARİH
Taassup ve Boş İnançlar
25.01.1999
M..lukta Bir Vizyon Arayışı
11.01.1999
Anadolu Hümanizması ve M.Juk
25.01.1999
M..lukta Bir Vizyon Arayışı
12.01.1999
M..lukta Hoşgörü
26.01.1999
M..lukta Disiplin
26.01.1999
Tekrisin Ezoterik Açıdan Yorumu
04.02.1999
Susmak
25.02.1999
Hiram Abif Kimdir?
25.02.1999
M ..luk Ülkemizde Cehalet ve
Taassupla Gelecekte Nasıl
Mücadele Etmelidir?
Kuruluş Yıldönümümüzden Anılar
Kirlenen Kent Kültürü Karşısında
Mason
17.12.1998
28.01.1999
11.01.1999
101
ARAMIZDAN AYRILANLAR
TEKRİS
TARİHİ
LOCASI
İNTİKAL
TARİHİ
İstanbul 1916
Ankara 1946
Çorum 1934
30.05.1957
Fazilet
09.10.1998
10.10.1989
Eşitlik
13.10.1998
28.03.1977
Erdinç Sözüdoğru
İstanbul 1950
Erzincan 1949
19.12.1985
22.10.1993
Tesviye
Sadık Dostlar
irem
15.10.1998
17.10.1998
19.10.1998
ibrahim Beykont
Sel ünik1920
09.04.1974
Erdem Demiryas
İstanbul 1944
01.05.1991
Ülke
Atayolu
04.11.1998
04.11.1998
Nezih Benk
Paris1924
22.10.1974
Nurettin Güler
Dinar 1939
İstanbul 1936
Selanik 1910
16.05.1989
10.12.1986
23.06.1955
irem
Arayış
Ahenk
Gönül
06.11.1998
08.11.1998
İstanbul 1926
12.06.1965
27.10.1987
Meşale
Nilüfer
14.11.1998
24.11.1998
06.03.1981
14.11.1964
Ufuk
Taş Ocağı
26.11.1998
27.11.1998
01.02.1955
17.06.1930
27.11.1998
10.12.1998
11.12.1998
17.12.1997
DOĞUM YERİ
VE TARİHİ
ADI SOYADI
Neşet Sirman
Ayhan Erler
Yalçın Alpman
Tayhan Gözberk
A
Can Odoğlu
Hüseyin Usmen
Tuğrul Eliçin
Metin Sabuniş
ilhan Vardar
Bursa 1939
Gönen 1924
Salim Rıza Kırkpınar
İstanbul 1905
08.11.1998
10.11.1998
Necdet Ergezen
Manisa 1922
Adil Koni
izmir 1903
Mümtaz Külünk
1915
Aydın 1958
03.02.1954
Nur
Atlas
Barış
28.09.1995
Yıldız
istanbul 1936
14.10.1977
İstanbul 1914
06.06.1961
13.04.1976
Güzel İstanbul 27.12.1998
21.01.1999
irem
Suat Demiray
Oktay Söl
Orhan Nemli
Engin Tunaşar
İbrahim Seren
Mustafa Yalman
Kemal Özden
Zeki Akalın
İstanbul 1938
Karşıyaka 1943
Adana 1906
Hasan Kale 1922
Selanik 1909
Fazilet
01.02.1999
04.02.1992
27.02.1953
05.12.1969
Şakul
Fazilet
Ülküm
09.06.1998
14.02.1999
16.02.1999
06.11.1953
Fazilet
28.02.1999
HİÇ BİR ŞEY ÖLMEZ HER ŞEY YAŞAR
Eb.. Maş., a intikal eden kardeşlerimize E v . i n Ul.. M i . n d a n sonsuz mağfiret
ve kederli ailelerine ve bütün kardeşlerimize sabırlar dileriz.
102
SAN. VE T I C . L T D . ŞTİ
T E L : 243 55 72 245 32 48
İSTANBUL 1999
Organ of the Grand Lodge
of Free and Accepted Masons of Turkey
ISSN 13012762
CONTENTS
6. Message From the Grand Master
Sahir Talât AKEV
7. Three Chapters
Namık O MAG
17. Crossections from our
Masonic History
33.
A. Oktay GÜNDOĞDU
Rites and Degrees
Celil LAYİKTEZ
42.
Rites and Rituals
Neşet SİRMAN
47.
After Brother Neşet Sirman
49.
Duties and Officers
55.
Human is the Symbol of everything
58.
On the Beginning of Mankind
69.
Being here
75. What Kind of Help?
Hazer AKIN
Raşid TEMEL
İsmail Hakkı DEMİRCİ
Mesut TUNÇEL
Sümer SALDIRAY
Ergun ÇOBANOĞLU
82. Will as in Masonry and Law
Yuda REYNA
News from the Lodges
Mimar SİNAN
91.
102. Obituaries
Mimar SİNAN
Adress : 25, Nuruziya Sokağı — Beyoğlu / İSTANBUL
YEAR:
1999
NO:
111